Olay fasta geciyor, olenler baska ulkeden. Bizim ulke icin cok da haber degeri yoktu bence.

Denk gelmedim tv'de.

Avrupa basininda yer bulmustur muhtemelen. Acemi+1

anadolu ajansı zamanında işıd'ı hoş gösteren çok haber yaptı. Türkiye'yi yönetenlerin bence işıd ile çok derdi yok. bu yüzden haber olmaması normaldir. Eski başbakanımız işıd için "tepkisel bir oluşum" dememiş miydi?

muhtemelen yayın yasağı getirildi. olay iki dağcının öldürülmesi değil, iki iskandinav (yani islam coğrafyasıyla alakasız, hobi amaçlı oraya gitmiş, konuyla alakası olmayan) dağcı kadının ışid tarafından başları kesilerek katledilmesi ve bunun videoya çekilmesi. sözlükte bile 3 gün sadece bu haber konuşuldu. çünkü ölenler siyasi değil, asker değil, gazeteci değil, ortadoğulu değil, o yüzden kendinle özdeşleştiriyorsun. normalde medyanın köpürte köpürte haber yapabileceği bir olaydı.

ben de oyle dusunuyorum. yoksa kurbanin milliyetinden, failin dininden de bagimsiz bir sekilde iki genc kizin kafalarinin kesilerek oldurulmesi her ulkede haber degeri tasir. ki nelerin nelerin ana haber bulteninde saatlerce gosterildigini dusununce...

show haberde denk geldim sanki bir iki gun once. ya da baska bir kanaldi.

üğpoıuy duyuru açmıştı video linki bulamadım diye, ona link buldum öyle haberim oldu.

o da sözlükten görmüştür.

valla gömüyoruz ediyoruz ama bu arada kaynayan gözden kaçan haberler yine az süre de olsa sözlük moderasoynunun elinden kurtulup bize ulaşıyor.

ben gördüm haber kanallarında ilk gün, sonraki günlerdeki haberlerde yoktu tabi.
ama olmuyor zaten
endonezyada 250 kişi öldü o bile kaçıncı sıradaki haber oluyor, öncelik cumhurbaşkanı suriye çekilme vs. ondan sonra 2 gün endonezya haberi oluyor bu dediğin türde haberler ise sadece ilgili gündeki haberde oluyor, sonra bir daha olmuyor. bir de saatle alakalı mesela sabah kuşağında verdiyse en fazla bir de öğlen kuşağında veriyor, bitti. akşam kuşağında olmuyor.
bir diğer faktör (ne uzattım)
bazı gündemlerle çok ilgili bu haber kanalları
mesela çevre geri dönüşüm, hayvanlara işkence... bu ara gündem bunlar
bunlarla ilgili bi haber olsa her bültende yayınlarlar

Bu arada haber ilk ciktiginda kimin oldurdugu belli degildi.
Birini aklamalarina gerek yoktu video falan sonradan cikti.

Ama oyle ulkeler icin bunlar siradan seyler, hindistanda benzerlerini her sene 10 kere duyuyuoruz

ben duydum haberlerde. feci şekilde öldürüldüler diye verdi kanalın biri.

kelebek.

bu kadar keskin bir soru olmamalı ama oyunculuk açısından en çok beğendiğim film The Dark Knight herhalde. Allah rahmet eylesin Heath Ledger reyiz..

En guzeli cok zor bir soru.
Ama son zamanlarda hangisiydi dersen Sicario 2. Filmi.

The 400 blows

en iyi birkaçını sayabilirim ama en iyisi hangisi bilmiyorum.

amadeus
the big lebowski
lost highway
a clockwork orange
salinui chueok
the fountain

bu sorunun akrabası bir soru var, tam olarak aynı şey değil: "dünyada tek bir film kalacak, hangisi kalsın?"
Cevap elbette Tarkovski'nin Stalker'idir.
En "güzel" midir, bilemiyorum, güzel herhalde.

The Godfather

tek filme indirgemek guc. bu yuzden listeler yapiliyor, tur tur, farkli acilardan, farkli zamanlardan.

bunca guzel film icinde beni en etkilemis hangisiydi?
sanirsam "cidade de deus"tur.
ozge kisisel sureclerin, filmin parladigi gunlerde o topraklarda olma kismetimin, halkin uzerindeki etkisine, bir sanat olayinin dalga dalga buyuyusune dumduz tanik olmamin filan da esbabiyle.

The fall

Fight club

Plase forrest gump

the fountain

evet %100 doğru.

yaniliyorsun.

insanları iyi-kötü diye sınıflandırmazsan rahat edersin. sen de başkasına göre iyi değilsindir.

beceriksiz iyi birindense becerikli, özgüveni yüksek iyi birini tercih ederler her zaman. bunda anormal bir şey yok.

"beceriksiz, özgüveni yok ama çok iyidir" cümlesindeki iyi olmak o.

tamamen doğru. iyi ve doğruları söyleyen biriysen sıkıntılı sorunlu vs görülüyorsun.

iyi biri olmanın getirisini beklemek abes zaten, baştan yanlış bir düşünme kalıbı. ayrıca fırlama, esprili, becerikli olunca iyi bir insan olamıyor mu?

dersen ki, sadece iyi ve dürüst olmak insana bir şey kazandırır mı? mehh, kavun değil ki dibini koklayıp iyi olduğunu anlıyayım derim.

dürüstler her zaman kazanır.

İyi biri olmak sana bazı "getiriler"den bir süre mahrum edebilir belki. Ama bir şey ifade etmez olur mu? Bence iyi olmak dünyadaki en önemli, en anlamlı durumlardan biridir. Eğer iyi olmakta derinleşirsen kendine güven, beceri gibi kavramların ötesine geçersin. Diyelim insanların ilgisini, takdirini bekliyorsun, günün sonunda "iyi"ler onları da alır. Ama iyilik çok zordur da... Emin misin iyi olduğuna, her durumda vicdanını tertemiz koruyabiliyor musun? Bu kelimelerin anlamları üzerinde düşünmeni öneririm, iyi nedir mesela? Düşünmeden, bilgilenmeden iyi olmak zordur. Özgür olmadıkça da iyi olunmaz. Pek felsefe oldu. :)

Oooo ahlak felsefesi... İyi olmanın tanımını yapmak o kadar zor ki. Mesela Aristippos’e göre; "haz veren şey iyi acı veren şey kötüdür". Ben de bir nebze böyle düşünürüm kendimce iyi olmaya çalışırken. İyi olma çabamın kaynağı somut bir getiri değil, ruhsal bir doygunluk. Fakat biraz daha derin düşününce iş karmaşıklaşıyor. Çünkü belirli şartlar altında ne kadar kinlensem de, ne kadar istesem de kötülük yapmayı başaramam. Hep bir şey durdurur insanı. O zaman iyi olma durumunu, kötü olmama durumu ile bütünleşik düşünmek gerekiyor. Karşıdan gelen eylem beni çıldırtsa da bilerek karşıdaki kişiye kötülük yapamam mesela. Diğer bir taraftan eylemi yapan kişi de önemli. Mesela ayağına yetişkin bir insan sürekli basıp dursa fazlaca sinirlenir insan. Ama bu ayağa basma eylemini 2 yaşındaki bir çocuk yapsa, o zaman sinirlenmez. Bazısı da tam tersi durumda sinirlenmez. O zaman eylemin kendisi de direkt olarak iyi veya kötü olarak sınıflandırılamaz.

Bunların hepsini aşmayı başarsak bir de tam sizin dediğiniz toplum ahlakının iyi tanımı var. Bazı toplumlarda kadının tek başına sokağa çıkması kötüyken, bazılarında oldukça normal. Dürüst olmak da tam bunun gibi.

Oldukça zor bir soru yani sorduğunuz. Aristippos'un düşüncesini savunurken bazı çatlaklar çıkıyor ortaya. Mesela şiddet onlardan biri. Kişiye haz verirse iyi kabul etmek oldukça tehlikeli olurdu. Buraya kısıtlayıcı bir tanım arıyor o zaman insan.

sorunda hatali olabilecek cok sayida kabul var. Psikolojik olarak dusurmek nedir? Pack mentalitesi nedir, oyle yasadigimizi neden dusundun? Sismanlara soyle soyle tavirlar oluyor, bunun nedeni ne olabilir - gibi sorsan daha cok karsilik bulabilir. sevgiler.

Kilolu insanları zayıf olarak görmenin (ne demekse) herkes tarafından ortak yaklaşım olduğu önkabulü ile sorduğunuz için biraz garip bir soru.

arka arkaya kullanılır, inatçı ateşleri düşürmek için. (4-6 saat ara ile)
boğazında bir enfeksiyon varsa, ikisi de tedavi etmez, antibiyotik gerekir.
Doktorlar daha doğrusunu söyler elbette.

Majezik olarak cevapladığım versus

katarin al bitsin bu olay. yanında majezik sprey mis.

parol ateş düşürür de nurofen bende işe yaramıyor açıkçası. soğuk algınlığı için katarin forte işe yarıyor. ama onun da etken maddesi parasetamol.

aynı arada kullanma

herkes ya da her yer böyle değil. çalıştığın kurumların ve yöneticilerin kalitesi burada devreye giriyor. iyi bir yönetici altında bu tarz durumlar daha az görünür.

benim naçizane önerim: sen yardım et, destek ol ve bilgini paylaş. Şikayet etme ve suçlama. Karanlıkta ışık ol. Bunun meyvesini her zaman alırsın.

Türkiyede çalışana verilen ile çalışandan istenen arasında avrupa birliği ülkelerine göre dünya kadar fark vardır. bu nedenle kalite istemek lüks kalır. türkiye'de çalışandan kalite beklemek, mc donald's daki kasiyerden işine aşkla tutunmasını beklemek gibidir. dünyaca ünlü bir finans devinin tr iştirakinin finansal risk müdürü'yüm. benim sorumluluğumdaki 15 konudan birini grubun avrupa birliği ülkelerindeki iştiraklerinden birinde 3 kişilik bir ekip it ve danışmanlık desteği alarak yapıyor.

Burada asıl dar boğaz "işi bilen tek kişi"nin olması. Açıkça konuşmak gerekirse o kişi de bunca senelik tecrübesinden şunu biliyordur ki herkese yardım etse kendi işini bitiremez. Kimse diğer ekiplere destek verdi diye ona aferin demez, işini zamanında bitirmediği için bir de fırça yer. Muhtemeldir ki o zamana kadar ona-buna yardım edip sırtına basarak onu geçen bir sürü yeni yetmenin de ardından bakakalmıştır.
Bunun çözümü o kişinin bir tür yönetici olarak atanması, maaş ve haklarının ona göre düzenlenmesi, işinin de bu koordinasyonu sağlamak olması. Ama o zaman bir ilave yönetici kadro açıp beslemek zorunda olan işveren buna yanaşmıyor. Sorumlu bencil o işi bilen kişi değil. Daha yukarıdaki.

Hocam eğer karşıdaki elemanın size yardımcı olmak / işi öğretmek gibi bir sorumluluğu yoksa ve/veya size işi öğretmekten bir fayda elde etmeyecekse niye uğraşsın ki?

Ben yazılım sektöründeyim, danışmanlık için ek para almıyorum, ama işe her gelen junior bir sürü soru soruyor. Onları eğitmekle uğraşsam kendi işimi yapamayacağım, onu da geçtim kendimi geliştirmeye de fırsat kalmayacak. E ben ne yapayım?

@plutongezegendegilmi

Neden uğraşsın? Çünkü aynı kurum çatısı altında bir değer üretmeye çalışıyoruz ve takdir edersiniz ki hiçbirimiz her şeyi öğrenerek doğmadık. Sancılı bir süreçte elimizden birileri mutlaka tutmuştur. Biz de başkasının elinden tutalım ki ürünümüz kaliteli olsun, işler savsaklanmasın, bir "yaratı" ortaya koyabilelim.

Benim gözümün önüne gelen figür "Feridun Bitir", kısa yoldan köşe dönmeye çalışan milyonlar var ve bencillik kanımıza işlemiş.

Gözümün içine baka baka "Ben her şeyi kendim öğrendim, sen de öğren" diyen adamın işe girerken sunduğu projeyi okul arkadaşından alıp kendi yapmış gibi sunduğunu biliyorum.

@monogram hocam ben pluton'a katılıyorum. sen anekdotal örnek veriyorsun. eğer ilgili kişiye sen operasyonel olarak çalışmayacaksın, görevin takımının eğitimini sağlamak olacak, onların yeterliliklerinden sorumlu olacaksın. maaşın ve ünvanın da şöyle olacak deseler tabiki bunu yapsın. ama böyle bir görev ve maaş vermek istemeyen işverenin amatörlük ve cimriliğini sen o adama yüklemiş oluyorsun. problem kapitalizmin cost cutting'i "yapabildiği" yerden yapması.

uzman desteği alın.
edit: sanki siz düşünmediniz bunu tabii :) düşünmüşsünüzdür mutlaka ama, alın cidden. iyi bir psikoterapist bulun gidin.

O kadar tanıdık bir profil ki, bir an "isminiz şu mu" diye sorasım geldi.. Elbette, büyük ihtimalle tanıdığım biri değilsiniz, ama şunu gösteriyor: bu yaygın bir durum...

Erkeğin kurumsal hayata dönmeme (ya da dönememesinin) önemli başka nedenleri de olabilir: birincisi belki de çok iyi yapacağını düşünmüyor, ikincisi çok iyi bir teklif alamayabilir ya da alamamaktan korkuyor olabilir. Artı yaş ilerledikçe kurumsal firmaya üst düzeyden giriş olasılığı logaritmik olarak azalıyor.

Adamın küçükle monopoly oynaması çok normal. Adamlar doğru dürüst hiç büyümüyor, çok zor olgunlaşıyorlar. Eşiniz burada da normal dağılımın içinde.

Ben eşinize empati yapıyorum ve zor koşullarda kendi işini kovalamasını takdir ediyorum. Siz de takdir edin, iyi yönlerine "harikasın" deyin. Bunun ona nasıl motivasyon sağlayacağını hayal edemezsiniz. Eğer elinizde ise, anlayabiliyorsanız, işinden bahsedin, onu dinleyin. Destek olun. Emin olun kendi işini yapmak maaşlı bir yerde çalışmaktan çok daha zor. Erkek olmak toplumumuzda para kazanmak ve aile geçindirmek ile eşdeğer. Eşiniz bunu sorumluluğunu Türkiye'deki her erkek gibi (ne kadar geniş rahat olsa da insan) iliklerine kadar hissediyordur ve özgüveni olması gerekenden düşmüş olabilir. Eğer böyle ise onun özgüvenini yükseltin. Bunun sonucu hem yaptığı işe, hem de çocuklarla iletişimine pozitif yansır.

Tabii, geleceği kaba taslak planlamanız lazım. Çocuklar ne olacak, nerede okuyacaklar, 10 yıl sonra nerede yaşanacak, 50 yaşında ne yapılacak? Eğer geleceğe dair ortak bir hayaliniz varsa, evlilik güzel oluyor bence. Ortak bir başarı, edinim vs. olmayabilir bakın, ortak bir "hayal" bile yeterli... Bunları daha çok konuşmanız lazım.

Siz de şunu diyebilirsiniz: yav, bunları neden ben düşünüyorum, adam bunları neden dert etmiyor, hani hayat müşterek? Bazen böyle oluyor maalesef, birinin devreye girmesi lazım. Diğer taraf çok umursamaz olursa zaten boşanma oluyor. İnşallah sizin girişiminizle eşiniz de size ayak uydurur.

Ahh ebabil, ben bu konuları genelde aklıma bile getirmemeye çalışıyorum. O zaman gayet ahenk içinde bir hayatımız var. Birbirimize gerek işyeri konularını gerek sosyal muhabbetlerimizi anlatır, paylaşırız. Bir de hakikaten hayranım ben ona. Çok zekidir. Dediğim gibi tembel biri de değil, ama her iki yönden de sıkışmış hissediyorum. Öyle ya da böyle bilgisini satamıyor, sattığını tahsil edemiyor. Yaklaşık 20 kişilik şirketi var ancak kendini döndürüyor. Valla kendisi yazılımcı olarak işe girse patron olmaktan daha fazla kazanır. Umursamaz olduğunu sanmıyorum, ama elini taşın altına sokmamak rahat geliyor.

Lütfen şöyle düşünmeyin; olay sadece para değil, ama hem vaktinin bu kadarını o işe gömüp bundan para kazanamayıp hem de evde diğer yükümlülükleri de bana itelemesi beni sanırım çok yordu. İskelet sistemimde bir sürü sorun yaşıyorum, doktor muhakkak spor yapmamı önerdi. Bunu biliyor, ama ben spor yapacağım zaman evde çocuklarla (özellikle de bu sene büyükle ders çalışacak) duracak birimizden birinin olması lazım. Evde çocukları anneanne/teyze karşılıyor ama sorumluluk ebeveynin olmalı. Haftanın bir günü onun basket günü bir günü muhakkak toplantısı var, 3 gün kaldı. Onda da ya trafik sıkıştı (ona göre çıksa), ya server yedeklemesi oldu, hep bir bahane geç kalıyor.

anladım. vallahi ciddiye alın bu işi. birikiyor birikiyor sonra genelde kadınlar patlıyor. Kızın sınav dönemi artı stres yaratan bir durum. Sizin durumunuz anlatımınızdan hissettiğim kadarıyla kolaylıkla olumlu bir havaya dönebilir.. Bence kolay aşılabilecek şeyler. Diyalogu artırmak lazım... İyiye gitmiyorsa, psikolog düşünebilirsiniz.

destek olmaya devam ederdim. ac acikta degilsiniz sonucta. adam da aylak degil, gec kalmasi is icin, esine ailesine bagli, hem de hayransiniz bir yandan ki bu cok rastlanir bir durum degil. kadinlar siklikla kocalarini ezme, asagilama egiliminde olabiliyorlar. birbirinizi de seviyorsunuz. ne buyuk sans.

bu adam bu yasindan sonra kurumsalda mutlu olamaz ki. eve 7'de gelen, ay basinda maasi yada mutsuz bir adam mi yoksa isini severek yapan ama eve gec gelen bir adam mi?

mutsuz biri sizi mutlu edebilir mi?

kendinize daha cok odaklanabilirsiniz bence. sizin de bir aksam kankilerinizle bara gitme eglenme aksaminiz olsun.

@jimicik; o kurumsalda mutlu olamaz ama ben de şimdiki durumdan mutlu değilim. Ben mutsuz halimle daha ne kadar mutluymuşum gibi davranabilirim ki?

Evliliğimizin ilk döneminde demiştim ki "birbirimizi karşılıklı şımartalım ki mutlu bir hayatımız olsun". Hakikaten o dönemlerde de paramız yoktu, durumumuz çok daha kötüydü, ama sadece kendimizden sorumluyduk ve para gerektirmeyen ya da az gerektiren hoşluklarla birbirimizi mutlu edebiliyorduk. Şimdi nisbeten daha rahat durumdayız maddi anlamda ama kimsenin beni şımarttığı filan yok.
Örnek vereyim, Bir ay içinde belki sadece bir defa ben ondan daha geç geliyorumdur eve. Akşam yemeklerini ayrı yiyoruz. O geldiğinde ben yemiş oluyorum ve o ellerini yıkayana kadar tepside yiyeceklerini hazır getiriyorum. Ben geç gelmişsem aynı şey olmuyor. "Senin ne kadar ne yiyeceğini nerden bileyim" lafı beni üzüyor.
Çok dolmuşum...

ruhunda girismcilik olan bir insani maasli ise sokamazsiniz, oldurun daha iyi.

2 kişi için endişe ediyorsunuz ve bu endişeniz nedeni ile kendinizi strese sokup zarar veriyorsunuz. Haklısınız ailede insan, önce evladı için sonrada eşi için endişe duyar. peki onlar kendileri adına sizin kadar endişe duyuyorlar mı ?

Bazen insan zorlasa bile sonuç değişmeyebilir. Kızınız kapasitesi neyse ve hayata bakış açısı nasıl ise hep öyle yaşayacak. Ama anne açısından, önce doktor olsun da yine şarkıcı olacaksa olsun düşüncesi gibi örneğin. Eşinizi de zorla götürüp kurumsal bir firmaya oturtsanız emanet gibi durur orada inanın. Ama böylede ben mutsuzum diyorsunuz.

Fazla endişe duymak ve ben bir şeyler yapmazsam her şey daha kötü olacak düşüncesi insana zarar verebilir ama sonucu pek değiştirmez bence. Çok ince düşünmek ince dert sahibi yapar insanı keşke takmasanız.

Valla oncelikle tecrube konusuyor, yeni yetme de degilim bunu soyleyim; boyle bir insanla onunuzdeki 50 yili aynen bu sekilde gecirmeyi dusunuyor musunuz ona karar vereceksiniz. Bu adam degismez, yukarda empati yapan arkadaslara da iyi isler diliyorum, sizin mutlulugunuz esas, bir hayatiniz var, ilerde cocuklariniz, cok degil bir 5 sene sonra fln kendi hayatina bakacak, iki kisi kalacaksiniz yani bebelerim icin edebiyatina da girmeyin. esimi seviyorum, cok zekidir, bunlari dusunmezsek cok mutluyuz da baya iyi bahaneler (kendimden biliyorum). Karsininizda sizin onu sirtlamanizi ve sirtinda tasimanizi bekleyen ve buna alismis bir adam var, muhtemelen kendi annesinden de bunu bekledi ve aldi.
Siz de her ne kadar yola iki kisi paylasma sozu ile de ciktiysaniz da tek basiniza dort kisinin sorumlulugunu almissiniz, boyle bir hayat istiyorsaniz devam edin ama bunu kabul ederek devam edin zira bu durum degismeyecek, icinizde bunun catismasini yasamak sizi daha da mutsuz eder. cocuklariniz da dahil olmak uzere kimse size madalya vermeyecek, tebrik etmeyecek. Yani yapacaksaniz, bu insanla boyle bir hayat gecirecekseniz yalniz oldugunuzu ve olacaginizi bile bile yapin. Hatta size sunu soyleyim, o ozgurlugune duskun hipi arkadas da kendi gucunu bir bulsun bir toplasin sizi ortada birakip gitmekten gocunmaz emin olun. Benim tavsiyem de ciddi bir destek almaniz ve kendi gucunuzu kesfetmeniz ve ne istediginiz uzerine kafa yormaniz.

Öyle bir durum ki bu, 2 farklı ses arasında kaldım. Şöyle açıklayayım:

- Bu mutsuz ortamda yaşamak zorunda mısınız? Hayata bir kere geliyorsunuz. Bu duruma katlanmanın anlamı yok. Yolunuzu çizin ve size daha uygun birini bulup hayatınızı daha mutlu sürdürün.

Diğer ses ise şöyle diyor:

- Eğer eşiniz müteşebbislikte başarılı olsa ve milyoner olsaydı, farklı bir nedenden boşanmak isteseydiniz, mahkeme ilgili maddi zenginliği, ikinizin bir başarısı olarak görecekti. O halde müteşebbislikteki bu başarsızlığın ailenize getirdiği yükü de yüklenmeye devam etmek hakkaniyetli olandır. Dolayısıyla çift terapisti ve iletişim dışında bir yöntem göremiyorum.

Siz ikisinden birini seçin derim.

Evlilikte bazı şeyler kökünden değişmez. Sen adamı değiştirmeye çalışıyorsun. Bu adam başından beri böyle birisiyse hata o adamda değil sende.

Çok çalışmak bir kabahat değil. Çocukla oyun oynamak da bir kabahat değil. Sen bence içinde bulunduğun durumu kabullenmiyorsun. Çocuklarım bizim gibi olmasın diye çırpnıyorsun ama olacaklar. Hayat böyle. Kabullensen iyi edersin, kendini yıpratma daha fazla. İşten eve, evden işe. Hayatın tadını çıkartın, çocuğu yapmışsınız hem de 2 tane, olmuş artık olan. Vereceksin sen elinden geleni ama kalmayacaksın fazla. Olacağı yoksa olmaz çocuklar olmaz senin istediğin tipte insanlar. Depresyonluk bişe yok, fazla kasma kendini.

köyde kadınların bahçe bostan işi yapıp, adamların kahvede takılması geldi aklıma.
nesil değişiyor ama huylar aynı.
çocuklar okullarını bitirsinler, boşa gitsin o adamı.

tabi canım önce boşasın sonra asalım gitsin adamı. böyle adamların yaşamaya hakkı yok.

harvard'ın 75 yıl süren mutluluk nedir araştırması

www.cnnturk.com

-----------------------------

Dr. Waldinger konuşmasını Mark Twain’den çok güzel bir alıntı ile bitirmiş: ‘’Zaman yok - hayat çok kısa – kavgalar, kalp kırmalar, özürler, hesap sormalar. Sadece sevmek için zaman var – ve fakat, sadece kısa anlar’’.

Bazen ekonomik sıkıntılar, bazen başarı hırsı bazen başka sebeplerle yakınlarımızı önemsemediğimiz, kırdığımız, ilişkilerimize özenmediğimiz oluyor. Ama 75 yıllık bu çalışma da gösteriyor ki, ömrümüzün sonunda iyi bir hayat yaşadım mı diye geriye dönüp baktığımızda, her şeyden önemlisi karşılıklı sevgi üzerine kurulu ilişkiler olacak.

-----------------------------

ayrıca sorunu gayet kısa ve öz tanımlamış "hem vaktinin bu kadarını o işe gömüp bundan para kazanamayıp hem de evde diğer yükümlülükleri de bana itelemesi"

bu boşamak için sebep mi ? ayrıca tek taraflı dinleyip idam kararı vermek nedir? belki adamında söyleyecek kendince bir şeyleri vardır.

Erkeklerde (hemcinslerim) sorumlulukları devredip bir salma olayı çok oluyor belli süre sonra. Anne olmaktan mıdır nedir, kadınlarda olmuyor nedense.

@ztarbugs "bu bosanmak icin bir sebep mi?" elbette ki sebep, bir taraf tamamen tukenmisse ve diger taraf farkinda bile degilse neden degil ki onu anlamadim? hayati iki kisi kucaklamak icin yola cikmislar, ikincisi birinin kucagina binmis bir de beni tasi diye. bu normal mi? siz kendinize hayat arkadasi degil, sizi tamamen tasiyacak birini ariyor olabilirsiniz ama hayat arkadasi olmak bu degil. ayrica karsimizdaki insan eli ayagi tutan, akli yerinde biri. boyle olmasa insanlarin bakisi degisebilirdi.

kadinlari bu illa fedakar olma, kendilerine yapilan her seyi sineye cekmeye mecbur birakma israri nereden geliyor cok merak ediyorum.

bu insan bir erkek olsa, esim hem calismiyor, hem cocuklarimiza bakmiyor, sadece yiyip icip yatiyor, yemek yapmiyor, evi bok goturuyor dese buradaki yorumlar epey farkli olurdu.

Bütün yorum yapanlara teşekkür ederim.
Dün akşam eşimle konuyu aynı size aktardığım gibi konuştum. İşi konusunda umudu var (aslında iyi müşterileri de var), onu bu yaştan sonra kurumsal firmalara zorlayamayacağımın ben de farkındayım. Evde istediğim destek konusunda (erken gelsin ki evdeki yükü paylaşalım) o da trafik sorununu paylaştı benimle. Bir süre onun daha erken evden çıkıp daha erken eve gelmesini deneyeceğiz.
Genel olarak hep kendimi karşımdakinin yerine koyarak düşünüyorum; ben de uzun zaman çalıştığım yoğunlukta para kazanamadım, yine hiçbir zaman "erkek evin geçimini sağlamakla yükümlü, kadın kendine çalışır" diye düşünmedim, bu sebeple maddi zorluklar bizi gerse de yarın ne yaşayacağımızı bilmediğimiz bir ortamda bunun asli problem olduğunu - hala daha - düşünmüyorum.
Bakalım bu yeni dönem nasıl gidecek.
Teşekkür ederim herkese.

Tırnak altına Pamuk koyanları duydum bende demedim iyi geldi gibi daha 2-3 gündür yapıyorum ağrısı bariz azaldı. Benimde iltihap yok ama o bölge bir yer ile temas edince sizliyordu şimdilik sızlama geçti. Batık yere az miktarda pamuğu kurdanla ittiriyorum günlük çıkarıp tekrar yapıyorum. Teller vs var daha denemedim

ayakkabıların gereğinden fazla mı dar acaba? bu kadar bakarken inatla batması enteresan geldi. genel cerraha görünüp gösterebilirsin bir de..

pedikür diyecektim ama o da etki etmemiş. ilerlemiş batık tırnak tedavisini hastanelerde ortopedi bölümleri yapıyor. geciktirmeden gidin derim ben.

Tırnak batmasında bu tırnağın batan kısmının alınıp bir daha uzamaması gibi bir olay yapılıyor ona bakabilirsin, Fenolizasyon diye araştır karşına çıkar.

bu bizim ailenin belasıdır. aklınıza gelebilecek, okuduğunuz, duyduğunuz her yöntemi aileden en az bir kişi denemiştir.
mengenemsi şeyle düzelttirmeye çalışmak, tel taktırmak, hiçbir şey yapmayıp uzamasını beklemek, altına pamuk koymak, kilodan o kilodan diyenler için kilo vermek yani bunun çözümü ile ilgili duyduğunuz her şeyi ya birinci elden tecrübe ettim ya da yakınım etti.
bu iş için bulabildiğimiz tek çözüm tırnağı çektirilmesi/kesilmesi.
iğneler dışında bir acı yok operasyon sırasında.
eve gidip de o iğnelerin etkisi geçtiğinde ise küfür lügatınız ortalama bir adana çingenesi kadar yaratıcı ve geniş olacak.
bir de bu işlemin dikiş aldırma kısmı var. orada da hidrolik kesici falan bir şey yok mu kesin kurtulalım şu parmağı diyebilirsiniz.
ancak sonrası, tırnak kesimini vs. düzgün yaparsanız, mükemmel.
şimdi böyle anlattım ama hani bir daha batsa tırnaklarım düşünmem gene yaptrırım o acıya, çileye değer.

Pediküre düzenli gidin. Başka çözümü yok.

Birader gel çekene sor bu derdi. Git doktora çektir tırnaklarını, köklerini de yaktır bir daha tırnak çıkmasın. Ömür boyu feraha er. Ben yıllarca çektim bu derdi. Şimdi ayak parmaklarımda tırnak yok ve çok mutluyum.

Ayaklarını sıcak su dolu bir leğene koyup, sert bir fırça ile tırnaklarını fırçalıyorsun. sağdan sola galiba? bunu düzenli yapıyorsun. Araştırsana, böyle bir yöntem vardı, çok iş görüyordu.
bir de kesinlikle ayak parmaklarına yapışan ayakkabı giyme. Ayakkabının burnu yüksek olsun. Bunun olmasının tek nedeni ayakkabı. Her daim terlik giysen, asla bu olmuyor.

Tel taktiriyorum. Asiri bir mutluluk.

merkez ve tempo kavramlarını araştırırsan oyununun bir tık daha gelişebileceğini düşünüyorum.

immortalchess.net sitesine erişip üyelik alıyorsun(ücretsiz)

oradan satranc programı indirip analiz ve problem cözme becerini arttırıyorsun.

lichess.org da oyuncular ile maç yaparak yeteneklerini arttırman pek olası görünmüyor.

tavsiyem fritz veya aquarium satranc programları.

lichess'te de analiz etmeni sağlayacak programlar var.(stockfish)

bir kaç oyununun açılışlarına baktım. bu işlerin egosu olmaz yanlış anlamayasın ama bu oyunlara kör dövüşü deniyor. karşıda ki oyuncu da bilmediği için neyin doğru olup olmadığını anlamıyor olabilirsin. açılış çalışman ve analiz etmen gerek. merkezi tutmayı öğrenmen ve tempo kavramını (açılışta taşlarının birbirini engellememesi yahut tehdit ederek(alet isteyerek) ilerleme) öğrenmelisin. daha sonra feda(gambit) oyun sonu vs mevzuları gelir. hevesini kaybetmeden açılış çalışıp büyük ustaların maçlarını analiz edebilirsin.

gulduren cemiyeti +1
bilmeyenle oyun seni gelistirmez. bilgisayarla oyna cok daha iyi.
sende isik olabilir de, olmayabilir de.

naçizane böyle çevirdim:

Kapısız bir ev Kıyamettir -
Oraya Güneşten girilir -
Ve sonra atılır Merdiven,
Çünkü Kaçış - tamamlanır -

O Rüya ile değişir
Neler yaptıkları dışarıda -
Sincapların oynadığı - ve dutların öldüğü -
Ve eğildiği yerde Çam ağaçlarının Tanrıya

Bayılıyorum ED'ye. Ne müthiş yazmış..

o kitap o kadar önemli değil zaten, bu kanıya nerden vardın ki?

Kime göre önemli değil neye göre önemli değil?

O kitabı önemli kılan şey dili, tekniğidir. Hikayeden çok edebi yönüne odaklanmanız gerekir okurken.

Tabii herkesin beğendiği şeyi beğenme zorunluluğunuz yok.

Edit: kitabı bitirdikten sonra web.archive.org://imece.org/arsiv/dusatlasi.html okuyun bunu.

tarza göre değişiyor. bana göre çok güzel bir kitap.

bence de onemli bir kitap. eger sabredip bitirirseniz sorunun cevabini kendiniz bulacaksiniz.

ben suskunlar'ı okumuştum. sonlara doğru açılmıştı

Kitap ilk yarisindan sonra güzellesiyor bence. Ben tavsiye ediyorum, okuyun bence.

kitap asiri derecede "overrated". roman bile degil, icinde dogru durust bir karakter yok. bir denemeler yigini gibi.

Dili ve atmosferi evet. Ben masalsı yapısının içindeki polisiye kısımlarını sevmiştim.

ovv, bence passion fruit dunyanin en guzel meyvesi! bu kadar pahali oldugunu bilmiyordum Turkiye'de, hatta satildigini da bilmiyordum. Yetistirmek lazim, bence serasiz bile yetisebilir.. Bitkisini gurbuz olarak Istanbul'da gormustum.
Uzakdoguda meyvenin tanesi 50 kurus falan...

yakın yerlerdeyseniz ya da aynı evdeyseniz bi akşam alın yemeğe götürün. futbol merakı varsa maç izlemeye de götürebilirsiniz.

bir de o ne kadar isterse siz de o kadar yakın olabilirsiniz bence. yani ondan bi genişlik bulamazsanız size de yayılacak alan kalmaz. karşılığı olmayabilir bu saatten sonra da, ona göre hazırlıklı olun. olmayınca olmuyor.

iyi bir göğüs hastalıkları uzmanına görünmesi için konuşun. öksürdüğü zaman da uyandırıp ılık süt yoksa ılık su vs verin.geçen zamanı değiştiremezsiniz ama telafi edebilirsiniz. önümüzdeki yıllarda arayı kapatabilirsiniz, sizin elinizde. arayı kapatmaya da şimdiden başlayabilirsiniz.
bence iyi evlat olmanın maddiyatla hiç alakası yok. önemli olan duygusal bağların kurulması. babanızla olan anılarınızda onu iyi andığınız zamanların maddiyata dayandığını hiç sanmıyorum.
istediğiniz baba oğul bağına neden sahip olmadığınızı düşündüğünüzü irdeleyin. eksiklikleri tamamlamak için içinizden nasıl geliyorsa öyle davranın. babanız size geldiğinde siz beş gidin. beraber vakit geçirmeyi teklif edin. onu düşündüğünüzü hissettirin. gerisi çorap söküğü gibi gelir.

bu adami iyi hekimlere gotur, birlikte gidin. belki de ciddi bir derdi yok. yeme icme hareket aliskinliklarini gozden gecirin. senin biricik babandir o. o bag kurulmamis gibi gorunse de kurulmustur. merak etme!

Beraber babam ve oğlum’u izleyin. Sadece ikiniz

nişanyan oteli, şirince.

Şirincem Pansiyon'da kalmıştık, manzarası kahvaltısı falan güzeldi bayağı.

www.seslisozluk.net
Kızıl saçlı çocuklar olabilir, "unutulmuş" çocuklar da olabilir.

"Uzun süredir bir şeyi yapmadığından alışkanlığını yitirmiş" anlamına geliyor. Pas tutmuş, hamlamış vs. gibi

boş bir excelde de aynı sorun oluyor mu

bunun 40 tane nedeni olabilir. bilgisayarın bir nedenle sorunlu olabilir, kaynak kullanan programların olabilir, yazılımların güncel olmayabilir, sürüm çakışması olabilir.

@€xpolerer evet boş bir excelde de aynı sorun oluyor.

Exceli güvenli modda açınca sorun olmuyor sadece.

excel'de çalışan bir macro ya da addin neden oluyor olabilir.

eğer bir şirkette çalışıyorsan,
şirketin ortak ağında çalışıyor olabilir misin?

@hononu; macro falan kullanmıyorum ki :(

@teritori; şirket ağında değil kendi bilgisayarımdaki excellerde oluyor, ağ üzerinde olsam bile daha önce böyle bir sorun yoktu

dinle bakalim ne diyorlar? ise, insanlara ve parasina bak.
yeni mezun havasinda git, ama cok istekli heyecanli olmana gerek yok. Yukarida soyledigin cumleyi aynen soyle "teklif iyi olursa dusunebilirim" diye.

Yeni mezunun alacağı para bellidir küçük yerse bu daha düşüktür. Zaten her gorusmede.mukemmel ideal çalışan
Benim havasında olman lazım öğrenmeye açık kendine ve şirkete değer katacak biriyim modu ;) maaş beklentinin yüksek tutarsın verirseler iş senindir vermezlerse zaten istemiyordun. Ama şu kriz döneminde emin ol sana CEO muamelesi yapmazlar 50 tane adam kapıda bekelr muamelesi yaparlar. Meslek bölüm ne bilmiyorum ama yaşamak istediğin şehirde iş bulman kolay mı. Bence şu kriz zamanı işte geçirmen ve işteyken iş aramak daha mantikli

iki kez bu şekilde görüşmeye gitmiştim. ilanı iyice inceleyip kriterleri tam olarak karşıladığınızdan emin olun. bence bazen işe kimin alınacağı dahi belli oluyor ve IK sırf görüşme yapmak için ilana başvurmayanlar arasından da çağırıyor. belki de görüşme yapmak için kotaları var bilemiyorum.
işin özü, IK görüşmesini geçtikten sonra, birim yöneticilerinin dolaylı yoldan “kriterleri tam olarak karşılamıyorsunuz aslında?!” sözlerine maruz kalmayın.”ama siz beni çağırdınız” demek için geç oluyor.

telefonda gelirim dediğim için gittiğim ama hiç de çalışma düşüncesiyle gitmediğim işte 4,5 yıldır çalışıyorum. görüşmekte fayda var.

yeni mezunsun, herhangi bir şeyin havasına giremezsin. sana özel maaş arttıracak halleri yok çünkü onların gözünde bir artın yok. tek avantajın yeni mezunsun ve düşük maaş istersin.

görüşmeye beklentisiz ama özenli git.

1) uzunlugu magazadaki adama ya da terziye birak, onlar bilir.
2) botun icine sokacak kadar dar pantolon giyme bence, sagliksiz oluyor her seyden once..

Epey bir ses çıkarıyor. O sese engel olmak pek mumkun degil.
Hayvan neden bakmiyor bilmem ama sessiz değil o aletler. Yuksekten zoomlayarak cekiyordur belki.

Geçenlerde sosyal medyada dik bir yamacı tırmanan anne-yavru ayılar vardı. Sonradan ortaya çıktı ki anne ayı drone'dan rahatsız olduğu için panik yapmış, düşeyazmış.
Elbette hayvanlar rahatsız oluyor, elbette dönüp bakıyor, hatta korkup kaçıyor. Ama belgesellerde o kısımlar gösterilmiyor elbette.
O çekimleri yapanlar kadar iğrendiğim kimse yok.

Dronlar kapasiteleri oranında ses çıkartırlar. Phantom 3 için yaklaşık 40 metre yükseklikte ses iyice azalmış olur. 70-80 metrede ise duyulmaz. Kurdun çekildiği dronda muhtemelen zoom yapan bir kamera sistemi mevcuttur. Dron kurttan çok uzaktadır.

Pervaneler havayı adeta yararak dronu havada tuttuğu için o ses kaçınılmazdır.

Motorlar 10bin-40bin rpm donuyor, 2 kanadi var 20bin-80bin hertz arasi havayi tokatliyor diyebiliriz.
Oradan gelen bir ses var, bir de motorun kendi surtunme sesi var.

bi kez çekim yapan drone görmüştüm. eppeeey ses çıkarıyordu

Motorlarin kayda deger bir sesi yok, ses pervaneden geliyor.
Bir de 10bin rpm ile donen 2 bicakli pervaneyi havayi tokatlama frekansi cinsinden dusunursek 333 hertz tokatlar:)

Mavic Pro kullanıyorum gayet de ses çıkarıyor ancak piyasada oyuncak diye nitelendirdiğimiz modellerden daha düşük tabi sesleri, Mavic Pro'nun pall yapısı oldukça az ses çıkarmasını sağlıyor hatta Mavic 2'ler çok daha az ses çıkarıyor ayrıca palller de biraz daha geliştirildiği için havada kalma süresi de uzamış.

Kış günü beyaz ayakkabı alınmaz.

kışın giyilmez. ama ayyakp hoştir.

Abi çok kötü ya. Bir kere o kafamızdaki Converse çizgisinden uzakta. İkincisi rengi kötü.Üçüncüsü o taban ne öyle. O paraya daha güzel ayakkabılar alırsın.

Not: Tamamen seni ikna etmeye yönelik bir çalışma. Ama ayakkabıyı beğenmedim yine de.

bence cok para, bir de rengi hakikaten kotu, cok kisiliksiz. Ikna icin degil, harbiden rengi iyi degil.

altı kaval üstü şişhane

Çok kötüymüş yapma bunu kendine

kötü...

çocuk ayakkabısı gibi

Rengi kötü baya

tren knk.

Traktör.

Eğitim sistemini mahvettikleri için bu sorular normal.

orada makine yerine bakire demiyor muydu yav?

otomobil, araba.
ruscada ve bircok dilde makine=otomobil, araba.

traktör olsa gerek. tütüne de traktörle gidiyorlar zaten. ama şimdi düşününce, traktörle niye kaçsınlar ki? tren falan da olabilir. bilemedim.

traktöre motor deniyor, makineden kasıt bence trendir.

Kurucusu Mehmet Atakan Foça'nın PKK desteklediği ve Atatürk düşmanlığı yaptığı tweetleri çıkmıştı ortaya.

Tamam, buydu teşekkür ederim. KeMal diye kelime oyunu yapabilen, eski twitlerini silmiş şaibeli bir kurucusu vardı ve teyit başlıklarında görüşlerine paralel yönlendirmeler yapıyorlardı.
Yine de saf yalan yazanlardan iyidir diyeceğiz sanırım. Özellikle toplumsal olayların yoğun olduğu dönemlerde faydalı çalışmaları olmuştu.

bunların batı fonlarıyla desteklediğini de unutmamak lazım.

kimse demokrasi sevdalısı olduklarından, özgür gazeteciliğe bayıldıklarından filan demesin. en önemli şeye oynuyorlar güvene.

PKK li çünkü.

Teyit merkezi mi ne vardı. O biraz daha normal birimlerinin

5. Kol faailiyeti denen seylerden, hatirladigim kadariyla ingiltere veriyordu paralarini.

Sahibini secerken yanlis secmisler cok cabuk ifsa etti kendini. Para bosa gitti

bilgi doğrulamasını da mi6 desteğiyle yapıyorlar, yoksa kendilerine nasıl böyle güvensinler. yoksa teyit meyit bu ne özgüven, sen bilirkişi misin sen uzman mısın?!

Kurucusu konusuna girmiycem, bilgim yok ama şu yukarıdaki yorumlara ağzım açık baktım. Bilim bilim diyoruz, gelişemiyoruz diyoruz yok fon, oradan bilgi alıyorlar diye bok atıyorlar.

sitedeki yazıları okursanız, her yalan haberin bilimsel ve araştırmacı yöntemle nasıl çürütüldüğünü görebilirsiniz. Bunu yapmak için bilim insanı olmaya gerek yok. Sosyal medya ve eğitim sistemi nedeniyle tepkisizleşen, çalışmayan beynimizi bu yolla eleştirel düşünce konusunda eğitebilir, hep eleştirdiğimiz o koyunluktan kurtarabiliriz. Medeniyet ve ilerleme de budur zaten.

Ayrıca sitede yalan haberlerin nasıl propaganda, yönlendirme aracı olduğunu, nasıl halkı yönlendirdiğini, cahilliğe yol açtığını örnekleriyle gösteriyor.

Velhasıl biraz siteyi incelerseniz dediklerim anlaşılabilir diye düşünüyorum.

Bu anlamda önemli bir girişim olarak görüyorum. Artık Google, dünya yalan haberlere karşı, veri gizliliğini tartışan bir yerde.

Sitelerinde aldıkları destekler yazıyor arkadaşlar. Dileyenler bakabilir. Hadi diyelim yine dediğiniz gibi olsun, hiç mi whatsapp'tan facebook'tan gelen yalan yanlış bilgilerden rahatsız olup hayır öyle değil demek durumunda kalmadınız?

bu tip şeyleri çok seviyoruz ama teyit'i sevmiyoruz. nedenleri açıklanmış.
doğruluk payı'nı seviyoruz ve tavsiye ediyoruz.

@kaset zaten dedigin seyi bu site yapiyor. Yani bu site istedigi haberleri yalanlayarak dogrulayarak seni yonlendiriyor.
Kendisi bizzat bir propaganda sitesi.

Zaten patladiklari olay da ataturk'un sozunu yalanlayinca ortaya cikmisti.

Sahibi kürtçü refleksiyle bu konuya atladi hemen.
Benim sozlerim bilimle celisirse bilimi secin lafini ataturk soylemedi dediler(soylememis olabilir konu bu degil).

Millet de bir seyin soylenmedigini sen nasil kanitlayabilirsin dunyanin butun kaynaklari elinde mi nerede arastirdin diye ustune gitti.
Sonra sahibini kurcalayinca ne halt olduklari ortaya cikti.

gayet iyi işler yapıyor. müspet görüşlerim var. sahibi de destekçileri de umurumda değil açıkçası. rakipleri doğruluk payı vs leride takip ediyorum ama teyit.org'a göre şimdilik zayıf kalıyorlar. Verdikleri bilgiyi süzgeçten geçirdikten sonra kara propaganda yaptığına inanan varsa takip etmez..

@acemi bu yazdığınızla sahibinin ne alakası var anlamıyorum. Atatürk sözü özelindeki haberi tekrar okudum. Aslında sadece propaganda yapmak için olmayan şeyleri kullanarak takipçi, hissiyat kasan insanların Atatürk'e hakaret ettiğini düşünüyorum.

Yukarıda da açıklayabilmişimdir sanırım. Bahsettiğiniz makale nerede çürütüldüyse okumak isterim. Gayet mantıklı geldi bana yazılanlar.

Bak yine yapmis mesela bir yanlislama.
teyit.org

Gercekte Istanbul havalimanini su basti.
Sonra baska havalimani su basma goruntuleri yayinlandi. Biri meksikadan digeri de ataturk havalimanindan.

Olayi sulandirmak icin bu videolar iyice yayildi sonra burasi ataturk havalimani dendi.

Teyit org o yalan videolari alip yalan oldugunu ispatladi.

Ve boylece dogru bilgiyi yalanlamis oldu.

Artik bu tarz sitelerin ne kadar tehlikeli oldugunu anlamissinizdir umarim.

Su an bu link verilerek boyle biseyin olmadigini bana ispatlamaya calisan insanlar var :) isteseler bu tarz yanlismalarla ic savas cikarirlar bu yuzden fonlaniyorlar.

Gercek video ise burada.

mobile.twitter.com

Teyitorg İstanbul belediyesi ile anlamış artık metro ve otobüslerde izleyebilirsiniz 'doğru doğru' haberlerini...

1)araçlar zaten ne kadar yakıt tükettiğini söylüyor. yakıt fiyatı ise kolayca hesaplanabilir. iyi bir fikir değil bu.
2) bunu yapan mobil uygulama çok ve ücretsiz. Örnek trello
3) bunun için yüzlerce yazılım var.

Facebook gibi ama ilçe ilçe çalışan mesela matkap ihtiyacım var siteden sorsam .erdivene ihtiyacım var
Ya da bisiklet grubu kurabileceğiniz kitap paylasabilecegimiz
Platform olarak kullanabilecegimiz ama gerçek hayatta da iletişim kurulabilecek platform forum vs.

Mahallemizde uygulaması esnaf için var Facebook'ta da saydığım benzer şeyler var ama tam karsilamiyor gibi geldi ne dersiniz

1. facebook instagram gibi yerlerde fotolar içinde arama yapma. mesela instagramda arkadaşım metin'in paylaştığı fotolar içinde arabalı olanları gösterecek; facebookta lise kısmında "galatasaray lisesi" yazan arkadaşlarımın fotoları içinde vibratör olanları tarayacak gibi..

2. o kadar porno sitesi var. giricez siteye, bi fotoğraf yüklücez, sonra o fotoğraftaki yüze en yakın yüzün olduğu porno filmler dizilecek önüme

arkadaşlar duyurudaki 3 projeyi örnek olarak verdim, kullanışlı olmadıklarını biliyorum, zaten bu yüzden iyi bir fikir arıyorum.

1 böcekleri kavanoz kapatarak öldüremezsin, oradaki oksijen ile 7.5 yıl yaşar.

2 canı isterse elektrik süpürgesini kapattıktan 30 saniye sonra çıkar.

bantlamakla olmaz, git böcek ilacı al sprey ve böcek yemi de al.

bir tane gördün, iki tane gördün. emin ol görmediğin kim kaç tane var böcekler çok çabuk ürer. yüzlercesini bile görebilirsin.

dediğim böcek ilacını ve böcek yemini al uygula bu arada takip et. olur da azalma olmazsa 1 hafta içinde profesyonel olarak ilaçlattır evi.

Böcek fobisi olan birisi olarak düşmanımı iyi tanırım. Anlattığınız hamamböceğine benziyor. Kendileri kafasız falan yaşayabilen, oksijene eser miktarda ihtiyaç duyan tuhaf canlılardır. Tabi kendilerini bu sıralar sık görmeniz kesin yuva yaptıkları. A anlamına gelmiyor. Sağdan soldan giriyor da olabilirler. (Yapmış da olabilirler tabi)

Balkon vs varsa evde elektrik süpürgesini balkona koyun. Zaten çıkacağı için en azından dışarı çıksın. (Yoksa apartmana, kapının önüne falan da olur)

Uzun vadede ise o tabletlerden alıp her köşeye yerleştirin. Sadece mutfak değil, her köşeye. Sprey de alın ne olur ne olmaz. Bulunsun.

Bir de kendi keşfimden bahsedeyim. Eğer iş başa düşer de avlamak gerekirse ayakkabı terlik vs giyin.(Evet evin içinde) Çünkü fark ettim ki, beni asıl rahatsız eden şey, hayvanatın tenimin herhangi bir yerine temas etme ihtimali. Onu da söyleyeyim.

Ayrıca bunlar nemin canlılarıdır. Yazın gözükürler. Yani böyle havalarda çıkmaları pek iyi haber değil. Önlemi çabuk almanızı salık veririm.

Kolay gelsin.

En kolayı tarım ilacı satılan yere gidin
Şırınga şeklinde böcek yemi satılıyor 30 lira
Ondan alıp böceklerin çıkabilecegi yerlere uygulayın
1 haftaya kalmaz tertemiz olur ev.

çare deodorant-çakmak ikilisi. büyük böceklerin üstüne böcek ilacı sıkınca anında ölmüyorlar çıldırıp sağa sola saldırıyorlar bir 5-10 dakika, çok dayak yedim bu şekilde.

Kalorifer böceğiymiş arkadaşlar. Gece ortaya çıkıyor namussuzlar. Başlığı açtıktan sonra 3 tane daha öldürdüm mutfakta. Bu gece bana uyku haram.

adwokat kalorifer böceği diye bir şey yok. Hamamböceği o, bazıları öyle diyor sadece.
Türkiye'deki hamamböceklerinin gözünü seveyim.
Ben bir yıldır Güneydoğu Asya'da yaşıyorum. Türkiye'den hamamböceği tabletleri getirmiştim. Buradaki böcekler o kadar büyük ki tabletlere giremiyorlar. O yüzden memleketin böceklerinin kıymetini bilin. :)

Kedi kedi kedi. Eve Kedi alın genç olsun. Bakın görün, böcek kalıyor mu

ahahah sıkı tutunun.

(bkz: sigara öldürür)

o duman dedektörü sigarada çalışacak kadar hassas değil. yangın için o.

ds butonuna bastim.

gerçi gece sormuşsun ama camda içmişliğim var, bir şey olmuyor.

Bir şey olmuyor. Odada küllük var mı? Varsa hiç sıkıntı yok demek oluyor bu.

Demek otel odaları sizin gibiler yüzünden leş gibi kokuyormuş.Bence kuralalra saygı duyun hepsinin bir anlamı var.En azından sizden sonra o odayı kullanacak kişiye saygı duyun

camda içmişliğim var +1

Püfür püfür içmeyin bi bok olmuyor. Kesin bilgi.

İçin

Beyaz zambaklar ülkesi konu olarak ağır gelebilir.

Soner yalçın ve yılmaz özdil için yorum yapamayacağım.

Diğer kitaplar iyidir.

Dilleri ok.
Soner Yalcin'i cikar derim sadece. Digerleri yaninda biraz "sey" kalmis sanki..

İpek Çalışlar'ın Mustafa Kemal'i güzel onu tavsiye ederim. Yılmaz Özdil aşırı popülist takılıyor.

Soner Yalçın ise hiç tavsiye etmiyorum, dandik komplo teorileriyle zihni çürütüyor

Mustafa Kemal'in hayatı,yaşadığı dönem ve kişiliği ile ilgili olarak okuduğum en ayrıntılı ve olabildiğince objektif kitap serisi Şevket Süreyya Aydemir'in Tek Adam'ı üç cilt olmasından korkmazsan bu seriyi kesinlikle tavsiye ederim,Yılmaz Özdil'in kitabı da bu serinin sadeleştirilmiş hali gibi olmuş.

Listen harici Türkiye Tarihi ile ilgili olarak okuma yapmak istersen İsmail Cem'in Türkiye'de Geri Kalmışlığın Tarihi kitabı iyidir,hazır başlamışken ekonomi ile ilgili okuma yapmak istersen de mahfi eğilmez'in son çıkan iki kitabına bakabilirsin.

Ya sen ciddi misin?
Tahminimce Miami'de doğup büyüdün ve ana vatanında ne olup bittiğini tam anlamıyorsun? Öyle değil mi?

İddianamesi var diye anlatmıştı İsmail Saymaz, ama komik bir şey: Mehmet Ali Alabora ve eşi, Mısır'da Ukraynalı bir tiyatro grubuyla bir araya geliyorlar. O grup, baskıcı yönetimleri eleştiren bir oyun-eylem olduğunu ve bizim ülkemizdeki siyasi duruma da çok uygun olduğunu anlatıyor. Buna göre bizimkiler, Ukraynalılardan aldıkları direktiflere göre gidip Gezi Parkı'nda işte direniş yapıyorlar ve Osman Kavala da bunu finanse ediyor... Gezi Parkı'nın sorumlusu 3 kişi olarak geçiyormuş: Mehmet Ali Alabora, Eşi ve Kavala. Yavuz Oğhan falan da sık sık dile getiriyor saçmalığını da işte...

Vallahi ben de hayretler içindeyim. Her şey on numara giderken niçin bu adam içerde anlamak mümkün değil.

CMK 102/2: Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu
süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı, 5237 sayılı
Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci
Bölümünde tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu
kapsamına giren suçlarda beş yılı geçemez.

Yasaya göre azami süre 5 yıl yâni.

@Ebabil cumartesi
Bu ülke özünde öyle olmasa da görünürde bir hukuk ülkesidir. Bir sahis cikip "şu adamı içeri atın sevmiyorum bu adamı" diyemez. Aslında der, ve attırır. Ama bunu kanun kılıfina uydurup yaptirir Bu Kavala durumunda böyle bir kanuna uydurma yok ortada. Yani (belki sahte) delil sunup "bunlar bunlar delil, bu da iddianame" dedikleri falan yok. Bunu demedikleri ve hala bu adami içerde tuttuklarina göre kanun buna elveriyor demektir. " İddianame şu kadar süre içerisinde hazırlanmalıdır, aksi halde kişi bu süreden uzun tutuklu bulundurulamaz" gibi bir madde yoksa istedikleri kadar tutarlar elbette.
Boyle bir durumun olup olmadığını bilen pek ala sorumu cevaplayabilirdi. Ama ülke gerçeklerini sadece sen okuyabildigin için laf atmak istedin bihabere.

@Istanbul

Tam olarak merak ettiğim boyle bir kanunun varlığıydi. Yani şu an bu adamın içeride tutulmasında bir kanunsuzluk yok. Teşekkürler.

Beşiktaş which does not meet expectations would like to win this match.
diyebilirsin.

underachieving beşiktaş diye de kullanabilirsin bence

sen bunlara hiç takılma. Kusur buluyorsa, bulduğu kusurlar doğru, mantıklı şeylerse onları yapmamaya odaklan. Senin tespit edebileceğin şeyler değilse bunlar, ondan tespit etmenin yolunu öğren ya da sor.
Patrona sonra değil, önce kontrol edin - deme. Hatasız iş zaten senin hedefin.

Kıdemli eleman ya da sekretere nasıl davrandığına takılma.

Bunlar mobbing'den çok, bir nedenle senden memnun olmadığı anlamına gelebilir. Küçük şeyleri sen de büyütmüş olabilirsin. Mobbing X kişisine hiç davranmadığı tarzda sana davranması, kaba ve hakaretamiz üslup kullanması. Pek çok işi bitmesi mümkün olmayan zamanlarda istemesi, sonunda seni suçlaması vb. gibi durumlardır.

Neden önce kontrol edin demiyim yazık değil mi zaman kaybına. Okey deyince isi bitireceğim zaten.

sen de bizim için çok tuhafsın nundu. :)
ama şöyle bir "hint" vereyim sana: günün sonunda bir yerlere gelmek istiyorsun belli ki, İngilizcem gelişsin diyorsun. Senin çapını büyütebilecek, bakış açını genişletecek ve yeteneklerini artıracak şeyler asıl o gönüllü işlerde. Git bak bakalım nasıl çöp toplanıyor, nasıl organizasyon yapılıyor, sonucu ne oluyor.
Emin ol, ortaya çıkan her işte (yazılım, inşaat, proje yönetimi ne olursa olsun) kıçını devirip yatanlarla, bir şeyler yapmaya çalışanlar arasındaki fark kabak gibi çıkıyor.
selamlar, sevgiler.

çünkü insanların kendi tercihi ve her insan inaktif bir hayat yaşamak istemiyor.

şaka şaka kız düşürmek için.

Universitedeyken egitimini alip TEGV'de ders vermeye basladim. Her zaman bencillik bir yere kadar. Bir sure sonra baskalarina da yardim ediyorsun. Bir de 4 kardesi olan ogretmenin hic ilgilenmedigi fakir bir cocuk oldugunu dusun. TEGV'e gelmek o cocugun hayatindaki tek guzel seydi. Simdi o cocugu mutlu etmek eldeyken neden benzer STK'lara karsi olayim ki

Binder Dandet icin edit: Her zamanki gibi kotulugunu ortaya koymussun. Umarim TEGV gibi yerlere gelmiyorsun. Oradakiler 18 yasindan kucuk haberin olsun.

Traveller +1

Bos arazilere mese palamudu ekme isini ustlenen TEMA gibi STK'larin kollari var. Oraya bir tohum eksen, o bir agac olsa bunu seni mutlu etmez mi? STK olmasi da zorunlu degil. Cocugun olsa ve birlikte bir agac dikseniz. Cocugun o agacla buyuse iyi olmaz mi? STK'lar bunun gibi islerle ilgileniyor.

Birisine yardım etmek beni mutlu ediyor ama bu ülkede stklar bile eş dost yeri. Losev ve tog etkinliklerine katıldım. Hiç memnun kalmadım.

Çünkü mutluluk paylaştıkça, insanları mutlu ettikçe güzel

Valla soru troll sorusu herhalde diye başlığı tıklamadım ilkin ama birkaç kez daha karşıma çıkınca açıp ne yazık ki ciddi olduğunu gördüm.

Yani bunu anlatmaya nerden başlayacağımı bilemiyorum çünkü bunu nşa' da sizin fark etmeniz gerekiyordu:/ Ama sanırım hiç sizin neden olmadığınız bir eksiklik (ister maddi ister manevi olsun) yaşamamışsınız.

İnsanlar hayata eşit şartlarda başlamıyor. Hayatında bu eksiklerin sıkıntısını acısını çeken insanlar yokmuşlar gibi davranıp onlara sırtını çevirmek benim insan olma tanımıma uymuyor malesef. Her şeyden öte topluma karşı vicdani sorumluluk çerçevesinde bakmak lazım. Bunu bir kez deneyimleseydiniz eğer kafanızı yastığa koyarken yaşayacağınız iç huzur bu soruyu sordurmazdı.

Birde yanlış hatırlamıyorsam eğer tıp okuyordunuz. Böyle bir soruyu soran birinin doktor olacak olması filan ne garip. Sanırım mesleği seçerken tek motivasyonunuz paraydı.

@amaranta ursula

Hekimlikten çok bilimsel araştirma kısmına olan ilgimden dolayı tıp tercih ettim. Kariyer planlamamda hastaları iyileştirmektense bilimsel araştirmalar yapıp tıbba fayda sağlamak var. Para konusuna da önem vermekle beraber tek önceliğim değil ama pek hümanist, insanları iyileştirmeliyim kafasında biri olmadiğım da doğru, haklısinız.

Ayrıca ben bu işlere karsi olduğumu belirtmedim sadece ben böyle bi şey yapmazdım boş zamanimda, yapanlar gerçekten iyilik olsun diye mi yapiyor yoksa başka motivasyonları mı var diye sordum. Gerçekten iyilik içinse ne güzel. Ben kendimde o "iyiliği" bulamam mesela. Tabi ki kötü durumdakilere üzülürüm ama boş zamanımı onlar için harcayacak kadar iyi biri değilim demek ki. Gerçekten iyi olanlara saygilar diliyorum.

eğlenceli çünkü, bir sürü insanla tanışıyorsun, beraber bir şeyler yapıyorsun, birde kendini işe yarar hissediyorsun, STK'larda yer alan insanlar hmm dur insanlığa iyi bişi yapayım diye yapmıyorlar aslında, ilgi alanlarına ait şeylerde işler yapıyorlar zaten hem öğreniyorlar, hem eğleniyorlar, hem iyi hissediyorlar, enerjileri var vs. vs. vs.

seninle aynı kafadayım.

üniversitede topluma hizmet dersi vardı 3. sınıfta, gönüllülük yapmamız gerekiyordu. yapmadım, 4. sınıfta da yapmadım, allahtan bütünleme sınavı yaptılar yoksa o sikko dersten dolayı okul uzayacaktı.

senin de dediğin gibi kötü haberlere, zor durumda olan insanlara üzülüyorum ama aksiyon almıyorum. bence bizim gibi çok adam var ama unpopular fikir olduğu için dile getirilmiyor pek.

Antoninus Pius.

@angelus : nasıl bildin merak ettim, image search yapmadıysan kutlarım!

Image search yapmadım ama yapınca da çıkmıyormuş zaten.

kizi niye sucluyorsun ki, olayi erteleyen sensin. O da senin icin "ulan bu dugun gunu gelmezse" diye gecirmistir aklindan. :)
sen bence aileni ve kendi kararini sorgula, kendinden eminsen kiza bir sey soyle.

Kız haklı.

Bu süreçte o da suçluydu olan oldu ama iste ne yapabilirim o guveni geri saglamak icin. Benl hala sevdigini kendi de söyledi ama korkuyor nasil degistirebilirim bunu?

Kız haklı falan değil.

Senin hatan: Ailenin etkisinde kalman. Sen kızla cahil ailesine rağmen evlenmek istiyor musun istemiyor musun ona karar vermen gerekiyordu. Verememişsin.

Kızın hatası: Bitti demesi. Bitti diyerek senin yularını tutmaya alışmış. Sen de rest çekince yavşamaya başlamış. Fakat kızın niyeti senile evlenmek değil herhangi biri ile evlenmek olduğundan evliliğin kıyısından döndükten 2.5 ay sonrasına başkasına şans veriyor. Sonsuza kadar mı bekleyecekti? Hayır ama ben 1 senelik ilişkimden sonra 3 ay kendime gelemediğimi hatırlıyorum. Aşk meşk yokmuş yani kızda.

Özet: kurtulmuşsun.

ben zeytinyağlı sabuna geçtim 1 günü rahat geçiriyorum.

Uzmani degilim, ama bildigim kadariyla saclar sik yikanmak icin tasarlanmamis.
Yani yagli olmasi saglikli, kuru olmasi sagliksiz.
Sen cok kuruttugun icin dokuluyor olmasinlar?

Vichy nin seboreik dermatit için şampuanı var, baya geciktiriyor yağlanmayı.

Kafana göre sabun, şampuan vs kullanma bence. Doktora gitmeni tavsiye ediyorum, kan testi falan yapıyorlar. Çok başka sebeplerden de dökülme/yağlanma olabiliyor.

hocam doktora gitmeden bişey kullanma bence. sonra tüm saçların elinde kalır, bildiğiniz, tavsiye ettiğiniz saç ekim uzmanı varmı başlığı açarsın.

2-3 gün önce haber vardı artik yaya gecidinden geçenlere ceza var diye ama hiç inandirici gelmedi. Ciddi ciddi uygulamaya soksalar bu ceza işini(ki ufak olasilik), 5 yıla baya düzelme sağlanır bence

eksisozluk.com

al

kasisle olacak is degil malesef, mevcutta kasis olanlar var.

bu ulkere en buyuk itici guc para. durmayanlara para cezasi versen herkes durmaya baslar :)

taksi soforleri ceza yazilmaya baslamasindan sonra musterilere "kemerinizi takin lutfen" demeye basladi. o guruh bile yapabiliyora herkes yapar.

İsveç'teyken İsveçli arkadaşım "Burayı nasıl buldun, beğendin mi?" diye sordu. Ben de cevaben özellikle araç sürücülerinin yayalara her zaman yol vermesinden çok etkilendiğimi söylemiştim.

Çok şaşırmıştı ve bana dediği şey şuydu: "Ama zaten yol vermezlerse cezası var? O yüzden yol vermek zorunda kalıyorlar."

İşin özü sıkı denetim ve ceza ne yazık ki.

Her yaya geçidinin başına bir trafik polisi koyulacak, yaya geçerken durmayan sürücülere ceza kesilecek. Ara ara bu şekilde denetimler olursa belki sürücüler durur. Fakat bu uygulamadan haberdar olamayan sürücüler nedeniyle, birkaç yayanın canına mal olabilir.

Sözlükte bahsedilen doğru, bizzat yaşadım, çapraz durup yan şeridin önünü kesmeseydim değneğiyle karşıya geçen yaşlıya yanımdaki araba bindirecekti.

olay ceza degil, egitim. avrupa'da evet cezalar var ama her yerde kamera yok. gecenin 3'unde sehrin en ucra kosesindeki bir sokakta bile insanlar ayni hassasiyeti gosteriyor cunku yayaya ve insana saygi var. ama ayrica yayalar da yaya gecidi olmayan yerden yada kendilerine kirmizi yandiginda karsiya gecmeye de calismiyorlar. hersey karsilikli. turkiye de once yayalar kendi can hayatlarini dusunup yaya gecidinden ve sadece kendilerine yesil yandiginda gecmeye baslasin. daha sonra arabalarin yaya gecitlerine saygi gostermesini beklesin.

@crucio +1000
bu durumun tek müsebbibi şoförler değil, yayaların da atlamamayı öğrenmesi gerek. yaya geçidi kullanan, 30 metre ilerideki yaya geçidine yürümeye zahmet eden kaç kişi var ki?

cezaysa yayaya da kesilsin ama okullarda seferberlik halinde bu eğitim de verilsin; üzerine durulsun.

Cok derin bir mevzu. Sadece bu sorunu cozmek ya da cozmemek mumkun degil. Bu bir paketin parcasi. Yani bir ulkede hukukun h'si yok mesela, egitim berbat, diyelim ki kamusal sureclerin denetimi yok.. Bunlar oylece dursun, ama yaya gecidini duzeltelim - mumkun degil.

Once suruculere ceza kestirebilecek kadar populist olmayan bir icisleri bakani lazim. Oradan baslanabilir..

www.google.com.tr

malesef bizde durum eğitimle falan da çözülecek gibi değil. eşek yine aynı eşek olduğu için istediğin kadar eğit, para cezası kes yine olmayacak. kültürümüzde yok, büyüme şeklimizde yok, ailede yok, yok oğlu yok yani. komple toplumu silip baştan kodlamak gerekiyor. ve bunu sadece trafik için değil tüm sosyal hayat için yapmak gerekiyor. mümkün mü? değil. o yüzden 20 yıl da uğraşılsa bu ülkede malesef bazı şeyler düzelmeyecek.

2 hafta amerikada kalıp 2 gün önce döndüm. şuan istanbulda araba kullanmak istemiyorum. her yurtdışından dönüşümde nefret ediyorum ülkemin insanlarından. 40 dakikalık yolculukta kaç defa önüme geçmek için canımı, malımı hiçe saydılar, sinyal bile vermeden sağdan soldan sıkıştırdılar belli değil.

Türkiye tam bir fırsatlar ülkesi. Yaya geçidindesin, sana kırmızı yanıyor, aracın geldiğini görüyorsun ve yine de kendini yaya geçidine atıp karşıya geçiyorsun. Araç sahibisin, ışık yok fakat yaya geçidi var, yayaları umursamadan basıp geçiyorsun. Geçme fırsatın varsa, ışık varsa da yoksa da geçersin, burada böyle.


Benim asıl anlam veremediğim, bu şoförler aynı zamanda birer yaya da. Yani, her yere arabayla gidemeyeceklerine göre, yürüyorlar da. Yayayken şoförlerin yaptığı bu kural hatalarına söverken, araçtayken sövdükleri şoförlere dönüşüp bu defa yayalara sövüyorlar. Aklım almıyor.

Edit: demek istediğim, bu saçma durum öyle bir kanıksanmış ki, eğitimle falan değişmesi mümkün değil. Yağmurlu, fırtınalı havada bile insanlara yol vermiyorlar. LAN SICACIK ARABADASIN? Bırak da geçsin insanlar işte.

Eğitim kısa zaman için hikaye, en az 3 nesil geçmesi gerekir ki o arada eğitemediğiniz öküzler de üremeye devam eder.

Çare kesinlikle her yaya geçidine kamera ve para cezası.

Avrupa'da kedi gibi olan gurbetçinin TR sınırlarına girdiği an trafik canavarı kesilmesinin tek açıklaması bu. Bizde ceza az ve de yakalanma riski az.

- Ders kitabıysa kitabın üstüne
- Ders kitabı değilse kitaba not almıyorum, ilgimi çeken yerlerin altını çiziyorum
- Çok önemli ve unutmamam gereken bilgiler varsa bunlar için ayrıca bir defterim var, oraya yazıyorum. Sonra ihtiyaca göre bilgisayara geçiriyorum notları.

Not almiyorum, ilgili sayfanin kosesini katliyorum. Dolaptaki kitaplarimin hep sayfalarinin koseleri katlidir:)

altını çiziyorum

Onemli ise deftere yazarim, basit bir seyse fotosunu cekerim.

Kindle'da highlight özelliği var. Kitabın altını çizer gibi düşünün, ama ayrı bir dosyada saklıyor not ettiğiniz saati günü vs de ekleyerek. Sonradan bakmak kolay oluyor.

ilk defa denediğim bir yöntem olarak google dökümanlara not alıyorum. önemli gördüğüm yerleri cümle cümle yazıyorum, cümlenin geçtiği sayfa bilgisini de kaydediyorum. meşakkatli bir şey ancak kitabı unutup gitmek daha kötü. satırların altını çizmeyi ve sayfa katlamayı sevmiyorum.

mini post-it

Eskiden önemli bilgileri not aldığım bir defter tutardım ama zamanla fark ettim ki geri dönüp okuma sıklığım azaldı dolayısıyla yazmaya üşenir oldum. Şimdi ilgili kısım uzunsa altını çizip yanına yıldız koyuyorum. Ya da BBÖ (Bak bu önemli) yazıyorum. Ama sözkonusu kısım kısa ise deftere yazdığım da oluyor.

e-kitap highlight +1
e-kitabın en büyük nimetlerinden biri zaten, bu notları derli toplu görüyorsun.

hocam her şeyi geçtim, bu tarz yerlerin MERKEZİ OLMAYAN yerlerinde hayatta kalabilir miyim diye sorman daha anlamlı olur.

Abim filipinlerin belki 10k nüfuslu bir köyünde bir mangaldan oluşan önünde de 3 tane plastik tabüre olan bi türk "restoran"ı var demişti. Kebapları çok güzelmiş hep de iş yapıyormuş, olur olur yani. Nerede açtığınla alakalı. Japonya'da iş yapmayabilir ama güneydoğu asya'da adalarda özellikle filipinlerde bişeyler yapabilirsiniz bence. Özentilik var onlarda, Türkler gibi.

Aynı şekilde Addis Ababa'da çalışan bir tanıdığım da söylemişti, oradaki yemeklere damak tatları uymadığı için hep oradaki Türk restoranı ya da benzer mutfak restoranlarına gidiyolarmış (Ermeni vs...). Hep dolu oluyor diyor, bir de oradaki halkın %99'u fakir, gerçi orası biraz özel bir durum restorana gidenler hep yabancılar zenginler. Yani sadece Türkler değil fakat orada çalışmak zorunda olan tüm yabancılar.

japonyada yakuza var resmi gereklilikler dışında onların rüşvetini vermeden mümkünatı yok. orada olan bi kaç arkadaşımdan duyduğum kadarıyla her köşeyi de parsellemiş bölüşmüşler.

ethiyopya da pazara çıkıyorsun, pazar dediğin de 3 5 tezgah bişey, bulabileceklerin 3 5 kilo soğan, domates, biber, kahve, kasaba gidiyorsun kasap öyle pek kasap değil, volkanik arazide hayvanlar beslenemiyor düdüklü tencerede 12 saat pişirsen bile eti kayış gibi oluyor.

onun dışında türk malları(gıda) çok lüks ve kaliteli sayılıyor fiyatlarıda fahiş olarak yüksek. ben oradayken addisababa da öyle pek bi süper market falan yoktu belki şimdi vardır kimbilir

e yani orada tedarik zincirini kurabilirsen ki çok zor, uçakla getirmen lazım. yemek yaparsın. yoksa ne yapıcan? zaten fakir ülke, tamam orada çalışan çok türk ve diğer milletlerden insan var ama zor yani

adamların tek yiyeceği injera denilen zehir gibi ekşi bir hamur üzerine konan çeşitli soslar.

injera teff adlı bir bitkiden yapılan bir ekmek. buğday yetişmiyor volkanik arazide anca bu yetişiyor, bir de kahve.

orada beyaz ekmeğe bizim buradaki bildiğin en lüks pastaneden söylediğin güzel bir pasta veya cheescake veya tiramisu gibi bakıyolar.

öyle beyaz ekmekle yemek falan yeme olayları zaten yok. beyaz ekmeği tatlı ve süper lüks bişey gördükleri için.

bunun dışında bir arkadaşım thailandda restoran işletiyordu ortak bir thailandlı arkadaşıyla beraber.

yaptılar ettiler işi tutturdular, sonra eleman bunu sepetledi. mahkeme oldu, polisler girdi devreye öyle oldu böyle oldu bizim arkadaşı 5 parasız sepetlediler ve dolar bazında çok ciddi yatırım yapmıştı 50 60k civarı, üçüncü dünya ülkesi olduğu için, rüşvet ve mafyatik her türlü oluşum mevcut, seni de yabancı olarak görüp gayet rahat bir şekilde söğüşleyebiliyolar adli mercilerde.

hatta bizimki üsteleyince hapse atmışlardı 1 ay kadar , orada 3 ayda hapiste kalan genelde ölüyor.

ethiyopya da bunların cafe kültürlerü var, kafe dediğim de bildiğin meyhane, birayı çok seviyolar, genelde de böyle mekanları kadınlar işletiyor.

etiyopya acayip bi yer ya, babasız çocuk doğurmak çok normal bişey, barda takıldığın hatunla gece eve gidiyorsun, ertesi gün abisi önünü falan kesiyor, parasını vermeden kardeşimle beraber olamazsın diye :)

en baba otelinde bile hamam böcekleri cirit atıyor, buradaki hamam böceklerini mumla ararsın, onlar için gayet normal, bazen geceleri vahşi hayvanlar iniyormuş şehre, çakal mı dediler sırtlanmı dedilerdi hatırlamıyorum. yine toplum içinde yemek yerken burun karıştırmak çok normal bunu cahil insan değil okumuşlar da ok yapıyor. o kadar toz toprak bi memleket ki, peçete alışkanlıkları da yok, öyle yemek yersin güzel bi yerde adam daldırır parmağını kurcalar da kurcalar :D

tayland’da çok var türk, demek ki mümkün.
ancak güneydoğu asya’da paperwork çok olur ve güneydoğu asya’da paperwork demek rüşvet demek.
resmi rakamlari iki ile carpmak akillica olur.

kaba olmak istemem, ama bos muhabbet yapiyorsun.
ya once kafe acmak nasil bir sey Turkiye'de ogren. Ya da bir ulkeye git, orayi tani, potansiyeli gor, baglantilarini kur.
Konuda biraz ilerle, ondan sonra sor, surada su olur mu, ne olur vs.

dün yazmıştım bak buna denk geldim. etiyopya ile ilgili az çok özetler durumu

img-9gag-fun.9cache.com

sevdiysem bitiririm.

Bırakmıyorum.

Bitiririm kalanı alır kedi köpeğe veririm zaten yerden de beslerim etraftaki kediyi falan.
Ama tabağında yemek bırakan insanlarla birlikte yemek yemek benim iştahımı kaçırıyor. İnsan dünyaları yiyormuş gibi hissediyor.

Genelde bırakıyorum çok geldiği için keşke hepsini yiyebilsem.

yemek aşırı kötü değil ise bitiririm. bitiremeyeceğim porsiyonu almam zaten.

bir de başkasının yiyip kalktığı masalardan yemek yemişliğim var. bence hiç utanılacak bir şey değil. çöpe gideceğinden o an canım çeken 2 soğan halkasını yemem daha mantıklı geliyor.

Yemek kötü değilse tabağı yeme kapasitesine sahibim.

25 senedir ilk defa geçen gün ağız lezzetime uymayan bir yemek aldım. Yarısı kaldı tabakta. Ben de kalmış olmasına üzüldüm mesela.

Yemekle birlikte gelen ivir zivirlari arttiriyorum genelde.
Etin yanina bir ton patates kizartmasi geliyor ornegin, 1-2 tane agzima atar oldugu gibi birakirim. Yemegin yaninda patates hic sevmem, yersem tek basina yerim patates kizartmasini.
Ana yemegin yaninda yesillik varsa onu da birakirim genelde. Otla mi beslenecem adam doldurmus bir tabak dolusu roka.

Bunun disinda bir de 2 kez yemek siparisi verme durumum var doymayip. Bu durumda ikincisi biraz gecikirse beklemeden dolayi istahim azaldigi icin 2.yi arttirdigim oluyor.

bitiremeyecek haldeysem yemek söylemem. evde de dışarda da bitiririm

Bitiremeyeceksem neden yemek yiyeyim? Oldu hadi bir mallık bitiremedim paket yaptırırım hatta. Çöpe yemek atmam. Bunun inançla alakası yok prensip meselesi, inançlı biri değilim. Yemeği çöpe atana da iyi gözle bakmam. Tabağı sıyır tabi la ne olacak en doğrusu.

Hatta az yiyeceksem ona göre söylerim yemeği. Şu kadar koy derim, fazlası çöpe gitsin istemem.

Yemeğin yanında yemeyeceğim salatayı da söylerim almam baştan. Gıda çöpe atılmaz, atılmamalı. 7 milyar insanın 2 milyarı açlık çekiyor 1 milyarı obez bu dünyada.

sıyırırım.

Sanırım hiç bırakmadım. Para vermişim sonuçta.

soru aslında tabakta yemek bırakıp bırakmamak değil, sevdiğin şeyi neden sırf başkası bir şey der diye bitirmezsin, veya sevmediğin şeyi sırf para verdin diye niye keyifsizce içine tıkarsın'a dönmüş.

yemek yediğim yerle alakalı. pideci dönerci vb ise genelde bırakıyorum, çünkü porsiyonlar eşek gibi oluyor. ama daha elegan biyerse genelde porsiyonlar minnak oluyor, aç kalıyorum bu sefer :(

edit: tekrar düşündüm, dünyanın hiç bir yerinde tabakta et bıraktığım yokmuş. önüme öküz koysalar yerim :( ama sebze fln kalır.

sağlıklı olan şeyleri yiyorum ekmekti, lavaştı, patates, pilav gibi şeyleri bırakıyorum maalesef.

Yenmeyecek kadar kötü değilse yerim tabakta bırakmayı sevmem.

Bizim kompleksli insanımız yemeği tam bitirirse görgüsüz olacağını, insanların onun "aç" olduğunu sanacaklarını düşünüyor; özellikle biraz eli yüzü düzgün yerlerde sanki adetmiş gibi yemek bırakılıyor. Pirenses sendromundan muzdarip kadınlar da böyle, etrafında bunlardan çok olabilir.

Benim içinse asıl tabakta yemek bırakmak görgüsüzlük. Eskiden ayıp olmasın diye doysam da yiyordum ama aldığım kaloriye dikkat etmeye başladığımdan beri doyduğum an bırakıyorum. Buna gerek kalmasın diye tam acıkmadan yemek yemiyorum, çok aç değilsem ama yemek zorundaysam ona göre küçük porsiyonlu şeyler yiyorum.

Su ana kadar dışarıda yediğim hicbirseyi yarim birakmamisimdir.ekstra para vermişim. Hem parama yazik, hem de insanlar acken israf yapmak vicdanen rahatsiz ediyor.

Bruce +1

Hayatımda hiç dışardan yediğim porsiyonla tamamen doyup da daha fazla yiyemediğim için tabakta yemek bıraktığım olmadı sanırım. O porsiyonlarla tamamen doyup kalanı bırakanları asla anlayamıyorum. Zaten arkadaşlarla yemeğe gittiğimde bitiremedikleri zaman kalanlarını yiyorum onların da. Çöpe gitmesindense kendim yerim nolcak, tanıdık sonuçta.

Beğenmediğim için bıraktığım bi kere oldu o da Belarus'taydık, İngilizce menü yoktu ve garsonların hiçbiri ingilizce bilmiyordu ve yemeğin fotosuna aldanıp seçmiştik. Buz gibi ve rezil bir yemek gelmişti :(

Bırakmıyorum.
Evde veya dışarıda yemeğin çöpe gitmesi olayına üzülüyorum, yiyecek yemeği olmayan insanlar geliyor aklıma. Yiyebileceğim kadarını almaya/doldurmaya özen gösteriyorum.

Kadınların ve erkeklerin günlük aldıkları kaloriler çok farklı ama dışarıda porsiyonlar çoğu mekanda opsiyonel değil.
Eğer yarım alabiliyorsam yarım alıyorum çoğu yerde çünkü fazla geliyor. Benim günlük 1400kcal almam gerek, sevgilim 2300, ben tabi ki yemek bırakıyorum tabağımda.
Hepsini yersem hem rahatsız oluyorum hem de kilo alıyorum. Yemek yemeği seven bir insanım ama dışarda hiç bir porsiyon salatayı bitirdiğim olmadı, hep fazla geliyor.
Prenseslik sendromu değil bu sadece günlük enerji ihtiyacı farkı.

Yemekte büyük bir sıkıntı yoksa bırakmıyorum ancak "plaza" anlayışında "Ayhh cok yağlı ayhh bu ne ayyhh evde yardımcım çok daha güzel yapıyor" deyip bırakmak moda. Diyet yapıyorsan, miden hassassa vs. ona göre seç yemegini az miktarda al otur ye. 1-2 defalık birşeyse hadi neyse ama alışkanlık halinde habire tabakta yemek bırakıp bununla övünen insanlara zerre saygı duymuyorum.

Tabağı sıfırlamadan kalkmam.

tabakta hicbir sey birakmamaya gayret ederim. Bunu iyi insan olmanin geregi olarak gorurum.

ben de evde de dışarıda da kolay kolay yemek bırakmam tabağımda.

ya yarım porsiyon söylerim ya da yarımı yoksa kalanı paket yaptırım.

açsam bitiririm, kalırsa paket yaptırıyorum ninotevtidze gibi ama sonra arkadaşlarım dalga geçiyor. Hem parasını ödeyeyim hem de bırakayım mı?

Birakmiyorum, cok net.

Yemek yemeyi de cok seviyorum zaten :)

evde yada disarda hicbir zaman tabagimda yemek birakmamaya calisirim. hem gunah hem israf. dunyada o kadar insan acliktan oluyorken cope yiyecek atmam, attirmam. hatta yakin arkadaslarimla yada ailemle gidersem, onlarin tabaklarini da bitiririm. evdeki bayat ekmekleri bir sekilde isitip, kizartip yerim. birisi bunu yaptigim icin bana gorgusuz derse de onun simarikliligindan girer ac gozlu cikarim.

hem ucuz, hem iyisini bilmiyorum. lyra olur, ama ucuz degil.

bunlar tekrar sinava girmene gerek olmayacak kadar iyi bolumler.
Ama senin tercihin onemli, ozellikle hukuk istiyorsan, onunla mutlu olacaksan, tekrar gir.

bu okullar ve bölümler iyi mi gerçekten? ben iktisat nasıl olsa diye çok ciddiye almamıştım. okulları da gezmedim daha. iktisat okuncaksa boğaziçi altının işi zor diye bakıyordum.

Bu işler kişinin kendisinde biter biraz. Gerçekten kararlı, öngörü sahibi ve çalışkan olduktan sonra bunların pek önemi yok, her türlü yolunu bulursun. İyi bölüm kötü bölüm diye bir şey yok yani eğer yukarda saydığım özelliklere sahipsen.

Okul önemli ama okulu nasıl okuduğun bitirdiğin de önemli. Boğaziçi mezunu sevdiğim elemanlarım olduğu kadar hayatla bağlantısını sadece title üzerine kurmuş, elinden doğru dürüst iş gelmeyen (yine Boğaziçi mezunu) elemanlarım da oldu. Ama ebabil'in de dediği gibi yabancı dildeki bir (ingilizce / Fransızca/ Almanca) iktisat/işletme/kamu yönetimi bölümü senin tekrardan sınava girmeye ihtiyacın olmayacak bir kapı açar kariyer olarak. İlla hukuk istiyorsan başka tabii..

bekleme hukuk için

hukuku ne yalan söyleyim pek istemiyorum. bir adı var diye etkiliyor. yoksa desler sıkıcı bence. iktisat öyle değil ama. onun dışında avukatlık vs. beni heyecanlandırmıyor. ama iktisat endişelendiriyor. istanbul üniversitesi'nde sadece bir bölümünde 240 kontenjan var. boğaziçi vs. olsa okulun adı birçok kapı açar sanki. bu yüzden daha başka bir okulda iktisat yazmayı düşünmüyordum. gerçi istanbul da eski bir okul. ama ağırlığı odtü vs. kadar değil sanırım.

bir de ingilizcem şu an için ingilizce eğitim almaya yeterli değil. o yüzden direkt türçe bir bölüm yazayım diyorum. vaktimin ciddi bir kısmını ingilizceye ayırıyorum. kendimi de denemek için seneye toefl'a giricem ve 1-2 yıl içinde 80-100 alabilecek seviyeye gelmek istiyorum. sadece okuldan dolayı değil öğrenmek de istiyorum. bu durumda bölümü ingilizce okumakla okumamak arasında fark var mıdır? ingilizce okursam 1 yıl kaybedicem. amacım yıl kaybetmemek.

marmara işletme mezunuyum. iş tamamen sende bitiyor. 1 yıldır işsiz gezen arkadaşım da var. mezun olmadan önce büyük şirketlerden teklif alan, nerde çalışacağı için aralarından seçim yapan arkadaşım da var. çok kaliteli hocalar da var çok leş hocalar da...

@canercuxy ingilizce veya türkçe okumanın farkı oluyor mu yeteri derecede ingilizce bilen biri için? ben yıl kaybetmemek için türkçe okumak istiyorum. 1-1.5 yıl içinde ingilizceyi hallederim. ancak 2 ay sonra ingilizce eğitim alacak kadar yeterli değil. hazırlık okumak da istemiyorum. ya da 1 yıl türkçe okusam 2. sınıftan sonra ingilizce bölüme geçsem direkt 2'den mi başlatırlar yoksa dil farkı olduğu için 1. sınıftan mı başlarım?

türkiyenin en kötü okullarından birinden, yaklaşık 10 sene önce, altımcı yılımda mezun oldum (işletme, ikinci öğretim :) ).

şimdi çalıştığım sektörün en iyi firmalarından birinde yönetici olarak çalışıyorum.

bunu kendimi övmek için değil, iş sende bitiyor onu demek için yazıyorum.

kaldı ki marmara/istanbul işletme/iktisat bence gayet iyi okullar.

bu senin ruh sagligin, mutlulugun, hayata bakisin ve kisiliginle ilgili. Insanlar alkole (ve uyusturucu maddelere de) bu yuzden farkli farkli tepki verirler. Basit bir formulasyon yanlis olur. Ilerleyen zamanda, baska bir yerde, baska bir sosyal cevrede farkli hissedebilirsin.
Bende bahsettigin gibi olmuyor.

(bkz: bad trip)

bende alkolle olmuyor. aksine neşeli oluyorum, o halim devam ediyor.

Simdi yazdim.. alkol anksiyeteyi tetikliyor diye okudum. Kitap f**k anxiety

Olmuyor. Sadece eskisi gibi keyif vermiyor ama ic sikintisi falan olmuyor.

dis guclere gore degisir. avrupali temizlik icin bizden cok daha fazla arac kullanir. Mesela dis cami silmek icin bile ozel alet vardir:
www.groupon.ae
Kadin - erkek genelde calistigi icin temizlige harcanan zaman azdir. Bu yuzden isi kolaylastiracak alet / hizmetlerden faydalanilir. Temizlik Turkiye'deki kadar da titiz olmaz. Turkiye'de kadinin calisma orani Avrupa'ya gore cok dusuk oldugu icin, bizde kadinlar bu isleri elle yapar, temizlikle ovunurler. Asiri temizlik bir anlamda istihdam eksikliginin gostergesidir.

Valla biz temizlemiyoruz. Dört mevsim her an her dakika yağmur yağabilen bir yerde yaşadığımız için böyle bir gereksinim yok. Şimdiye dek cam silen insan görmedim camdan bakarken. Sanırım kimse temizlemiyor.

Dış cephe duvar yıkama bile gördüm ağır basınçlı suyla vinçle falan yapılıyor(küf tutmasın diye) ama camlar öyle kalıyor.

sayılabilecek çok örnek var da ilk aklıma gelen oktay ihsan anar'ın puslu kıtalar atlası.

100 yıl sonra bile değerini kaybetmez diye düşünüyorum.

Puslu Kıtalar Atlası +1
Kinyas ve Kayra
Dublörün Dilleması

İlk aklıma gelen bunlar.

direk kitap adı söyleyemeceğim ancak cemil kavukçu'nun öykülerinin ileride konuşulacağını düşünüyorum.

Murat uyurkulak - tol, har
Baris bicakci - veciz sozler

bana kalırsa yekta kopan'ın kitapları kült olacak.

gunumuzde yazilan edebiyat tarihi kitaplarinda bahsettiginiz yazarlar yer alir. Ama hepsi bu eserleriyle degil.
Bana sorarsaniz Yusuf Atilgan, Oguz Atay, Orhan Pamuk ve Hasan Ali Toptas pek cok eserleriyle gelecege kalacak buyuk yazarlardir. Nihal Atsiz, Peyami Safa ve hatta Latife Tekin kalmayacaklardir. Oktay Ihsan Anar, Murat Uyurkulak vs. katiyen kalamayacaktir.

Burada adi gecmemis Sait Faik Abasiyanik cok buyuk ve gelecege kalacak yazarimizdir.
Siz yazar deyince herhalde nesircileri sordunuz. Yoksa gelecege kalacak buyuk sairimiz coktur. Turk edebiyati dunya olceginde siiri ile kiymetlidir, nesir maalesef o kadar ileri gitmemistir.

Zaten popüler olan eserleri yazmışsınız bunlar kült olmaz bana sorarsanız. Kült dediğin kendi zamanında az popüler olup ilerde kıymeti bilinen şeyler değil mi ?

@olaylar olaylar yazdığım örnekler bence olmuş olanlar. merak ettiklerim ise yeni yazarlardan şu an pek de farkında olmadıklarımız.
@ebabil curnatasi evet nesircileri kastettim.

Yakup Kadri- Bir Sürgün

uzun sürmüş bir günün akşamı

bilge karasu pek bilinen bir isim değil maalesef.

Akçasazın ağaları

Iyi de, kült kitap eşittir iyi kitap, az bilinen kitap, populer kitap vs. demek değil ki! Kült kitap, yine kült filmler gibi kendine çok sağlam bir kitle edinebilmiş olmalı.

Star Wars eski serisi için ya da Pulp Fiction için çok çeşitli yorum yapan, sevmeyen de bulabilirsiz ama kült filmlerdir, o tartışılmaz.

Bir kitabın karakterleri az/çok standart okuyucular arasında biliniyorsa, alıntıları etrafta dolaşıyorsa, ne bileyim o kitaptan esinlenerek tiyatro metinleri yazılıyorsa, okuyucusunu ve yazar dünyasını etkilemişse; edebiyat eleştirmenleri beğenmese de olur, o kitap kült kitaptır.

Bilge Karasu'nun kitaplarından birinin kült olacağını sanmıyorum. Hitap ettiği okuyucu kitlesi çok sınırlı, Edebiyat Fakülteleri'nde bile zorlu kitaplardandır, üçüncü ya da dördüncü sınıfa kadar bekletilir eserleri.

Bana kalırsa, çoğu kült eserde olduğu gibi, karakterleriyle ön plana çıkmış ve modern romanın basit ama orjinal olay çizgisiyle ön plana çıkanlar arasından olur yine kült kitaplar. Belki bir 30-40 yıl daha...

Modern romanı küçümsediğimden değil, bu tür romanların okuyucusu daha fazla olduğundan. Postmodern roman belki 50 sene sonra ''ya okudun mu, Türkçesi çok kötü bence!!'' diye yerden yere vurulmaz belki, yine de kolay anlaşılmamaya devam eder diye düşünüyorum. Burada aklıma gelen istisna, güzel de bir istisna, Puslu Kıtalar Atlası. Çizildi ve evet, adım attı bence kült olmaya.

bilge karasu'nun üçüncü sınıftan itibaren okunmaya başlanmasının konuyla ilgisi yok. benim orada demeye çalıştığım şey, kült niteliğinde eserler ortaya çıkarabilmiş olmasına rağmen hala ülkemizde az tanındığıydı. sizin dediğiniz bambaşka.

bir eserin kült diye nitelendirilmesi için, çok mükemmel yazılmış olması da gerekmez. herkes tarafından bilinmesi hiç gerekmez. altkültür oluşturacak kadar bir hayran kitlesi yeterlidir. neyse, bir alıntıyla kült nedir açıklayalım:

"kült eserlerin çekici yanlarından biri, biçimsel ve tematik açıdan farklı olmalarına karşın, bir tür ihlal içermeleridir. bütün zamanların en kötü yönetmeni olarak kabul edileb edward d. wood jr'ın filmleri kült filmlerdir; çünkü bunlar en basit teknik kuralları ihlal etmektedir. kült filmlerin, kitlesel anlamda bir seyirci topluluğı tarafından izlenmiş olması gerekmez. "

Kiyafet bulundugu icin.

konuşan ve modaya önem veren maymunlar olduğunuz için.

Hareketi kısıtlamamak için olabilir,
Vücut sıcaklığını daha rahat ayarlamak için olabilir,

Bunlara ek, insanların ataları toplu avlanan avcı yaratıklar sonuçta; kendilerini korumaları için deriye ihtiyaçları çok olmamıştır.

derisi kalınlaşma yönünde evrildik diyelim. dokunma duyusu hassasiyeti azalır ayrıca küçük kas hareketleri zorlaşırdı ve neticesinde alet yapımı zorlaşırdı (bunu marangozluk veya maket yapan biri çok iyi anlayacaktır). ince derililer iklim şartlarını daha iyi alet yapabilme, dikiş, örgü kabiliyetleri ile tolere edebildiği için onlara göre avantajımız kalmaz frekansımız azalırdı.

perloneth+1, kalin deri ince motor hareketleri ve cevikligi kisitlardi.
Cok guzel bir soru bu arada.

PEt nature. Serkan.

Atasehir Vet. Klinigi. Kamelya Carsisi.

bir sürü şikayet görünce insan uzak durmak istiyor. başka öneriler de olsa ne güzel olur.

istisnasiz her veterinerde sikayet bulacaksin, cunku veteriner kim olursa olsun her hayvani kurtaramaz ve hayvan sahibinin aklinda hep "ya onun sucuysa" soru isareti kalir, kimi o anin uzuntusuyle bu duygularini disariya farkli sekillerde vurabilir.

istanbul anadolu yakasinin veteriner paşası feridun kalyoncu'dur (rv veteriner klinigi) kendini hayvanlara adamis bir adamdir ama arasan onunla ilgili bile kotu yazilar bulursun, olur boyle seyler. kendisi kisirlastirma yapiyor mu bilmiyorum ama arayip sormak lazim.

Vet kadiköy,
konumu itibariyle ve 24 saat açık ve çok çalışanı olduğu için bir çok yere göre biraz tuzlu ama ilgi alaka ve bilgilerinden oldukça memnunum. Gereksiz hiçbirşeyi para koparmak için yapmadıklarına şahidim. Şiddetle tavsiye ederim.

Mesela aşıya götürdüğüm kediye aşıdan önce kontrol edip ciğerlerinde hafif üfürüm olduğunu farkedip, biraz soğuk algınlığı var, Şimdi aşısını yapmayalım ağır gelir, bir hafta kadar evde biraz dikkat edin, soğuk yerlerde yatmasın , haftaya geçmiş olursa aşısını yapalım şimdilik ilaca da gerek yok dediler ve diğer kedimin aşısını yapıp gönderdiler.aşılar dışında, 2 ameliyat bir de karaciğer rahatsızlığı tedavisi gördük ve çok memnunum. rahatsız olduğum için serum alacak kedimi mesafeden dolayı her gün getiremeyeceğimi söylediğimde reçetesini yazıp, her veterinerde bulunmayacak ilaçları da enjektöre çekip ücretsiz olarak vermişlerdi. Ama gittiğim yerlerde temel serum malzemeleri bile eksik olduğu için, yine oraya git gel yapmıştım.

Atasehir vet'de Erdinc Bey cok tecrubelidir. 15 yildir tanirim.
Cok yogun bir yer, sikayet oluyordur tabii. Tek kisi degil, yaninda calisan iyi vet'ler oldu, cok iyi olmayan vet'ler de oldu.

Her türlü kefil olacağım bir klinik önereceğim; petmosfer veteriner Kliniği
Maltepe’de

Gitmeden once altin post ve Iason'un hikayesini oku. Kiyida buyuk bir heykel olacak, Medea'nin tuttugu altin post. Onun ne oldugunu anlat nisanlina.

%100

evet olur. Bedelli çıktı zaten işlemlere şimdi başla. Muayene işi sandığın gibi hemen sonuçlanmıyor. Zaten yüksek tansiyon hastalığında yatış veriyorlar. Sonra heyete gireceksin. Raporu alana kadar 1.5 ay sürebiliyor

Hipertansiyon için direk muafiyet alan da var erteleme alan da var. Tecil bozup işlemleri başlatırsanız kasım celbine tabi olursunuz. Yerin 15-20 Ekimde açıklanır, birliğine de kasımın ilk haftası katılırsın (Normal şartlarda). Hastane ve sağlık kurulu süreci durumuna göre 3-4 gün ile 10 gün arası değişebilir. Bu süreç her halükarda sen kasım celbi için yerinin açıklanmasını ve birliğine katılmayı beklerken sonuçlanır. O konuda bir endişen olmasın.

Diyelim ki askerliğe elverişlidir raporu verdiler, bu durumda bedelliden yararlanabilirsin. Son açıklamalara göre, ağustos celbine tabi olup yeri açıklanmış ama birliğine katılmamış kişiler bile yararlanabiliyor. Sen zaten Kasım celbine tabi olacasın, bu durumda senin için herhangi bir sorun yok.
1 sene erteleme verirlerse de bedelliden yararlanabilirsin. Erteleme alıp, bedelliden yararlanmazsan seneye tekrar kontrollerin yapılır tekrar kurula çıkarsın. Duruma göre muafiyet ya da 1 sene daha erteleme alabilirsin.

Ben hipertansiyon hastasi olarak askerlik yaptim, engel sayilmadi.
Esansiyel Hipertansiyon tek basina bir engel olamaz zaten. Ilacini alir, herkes ne yapiyorsa yaparsin. Kalbinde baska sorunlar varsa, belki? Link'e cok itibar etme.

www.inc.com

yukarıdaki yazıda bulunan sorular ve cevaplar hazırlanacağınız mülakat için faydalı olabilir, soru soruyu açmış çünkü.

Mesleğin çevirmenlik ya da doğrudan İngilizce ile ilgili değilse, telaffuzuna gramerine o kadar titizlenme. Anlatacağın işin özüne odaklan, kendine güven ve heyecan duyduğunu göster. Her iş görüşmesinde en çok puan alan şey budur: Anlattığın şeye karşı tutkunu, inancını belli et. Bunu basit cümlelerle de yapabilirsin.

bence en öncelikle rahat ve doğal olmaya çalışın ve size gelebilecek tüm soruları daha önceden tahmin edip olası cevaplarınıza çalışın (işe yarıyor tecrübe ile sabit) yoksa :)

ingilizcebankasi.com

filmde cocuklara ne oluyordu? benim aklim mutfaktaki yavrularda kaldi.

@ebabil curnatasi, çocuklarla babaları ilgileniyordu sonrasında. Çok minik değllerdi 7-8 yaşlarında filanlardı sanrım.

@senialanaglasinalsinsikinicaliyabaglasin, hayır değil ama The Hours da muhteşem bir film. O kadar ünlü oyuncu bir arada olsa sanırım unutmazdım bu filmin adını ben.

Shirley Valentine (1989) ?

kulacoglu.av.tr

soru 1: ancak paydaşlardan yani mirasçılardan biri dava açabilir. yapacağınız birşey yok bu dava siz gitseniz de gitemeseniz de genelde satış yapılıp mirasçılara paylaştırılmasıyla sonuçlanır.
soru 2: güvenmek zorunda değilsin. genelde biraz düşük değer biçiliyor. çok düşük olduğunu düşünüyorsan itiraz edebilirsin.
soru 3: satıldıktan sonra harclar vergiler düşülüp ziraat bankasında adınıza yatırılıyor.
soru 4: kendisine satamaz ama açık arttırmaya girip alabilir. ama mirasçıların önceliği falan yok, herkes eşit.

avukat değilim, biz bunları öğrenene kadar canımız çıkmıştı.

Onbinlerce liralik bir davaniz var. Uzun surmesi de muhtemel. Hak kaybı yaşamayın. Ucreti mukabilinde bir avukatla görüşün. En doğru yolu gösterecek ve aklınızdaki tüm soruları cevaplayacaktir.

Masraf etmeyin diyenlere inanip riske girmeyin. Burada sallamak serbest ama herhangi bir sikinti olmasi durumunda kimse sorumluluk almaz. Bulundugunuz ilde es dost vasitasiyla rahatlikla guvenilir bir avukat bulabilirsiniz.

hangi tur agaclar? ture gore cevabi degisebilecek bir soru.
AOF'nin bahce tarimi diye bir dersi var. Onun PDF'ini indirebilirsiniz. Orada meyve agaclari ile ilgili bilgi vardir.
Agacin boylanmasini istiyorsaniz kurak mevsimde haftada iki defa su verin.
www.agac.gen.tr adresinde budama zamanlari var.

Teşekkür ederim bahçede: ceviz, zeytin, nar, kayisi, şeftali, yeşil ve mor erik ve elma ağacı var.

ceviz ve zeytin biraz ayrıdır bakımları. Ceviz budama ve zeytin budama diye aratırsan bulursun bilgiler... Cevize yazın bol su ver boylatmak istiyorsan. Yine gübrenin gelişime katkısı büyük olur.
Konu çok geniş, elma kurdunun pek çok ilacı var. Şeftalinin hastalığı başka olur. Hastalık olduğunda özellikle yapraklarda lekeler, büzüşmeler olabilir. vs. vs. Meyvelerin bakımı genelde daha zordur.