ekşi ltd çalışanları diye genelleyebiliriz herhalde. tepede kanzuk var (kendisinden bahsedilirken kısaca "dürüm" diyorlar, dürüm'ü görünce anla ki muhatap o), bi takım moderatörler var, fakat bildiğim kadarıyla moderasyon ekibi topluca istifa ettiğinden beri (eksisozluk.com) yeni ekibin isimleri açıklanmadı. açıklandıysa da ben nefis bi şekilde sallıyorum ya da kaçırdım. kısfmet.

Peki biz bu arkadaşa mesaj atabiliyor muyuz?

buradan mesaj atabilirsin sanırım ama baktığını zannetmiyorum. sözlükten mesaj alımını da uzun zamandır kapatmış durumda. kendisi pek ulaşılabilir olmayı sevmiyor. twitter'dan olabilir, bi de [email protected] olabilir ulaşma yolları.

Ssg kurucu. Kanzuk avukat ve küçük ortak. Kanzuk yönetiyor. Leventte büroları var bi plazada. Avukat ekibi ve sitenin yazılım geliştirme ve moderasyonuyla ilgilenen bi ekibi olsa gerek. Eskiden daha şeffaftı, kafalarına göre karar almak için flulaştırdılar.

eğer aynı dosyayı aynı anda düzenlemek istiyorsanız premium almanız gerekli. fakat yok, ayrı ayrı dosyalar diyorsan dediğin gibi olur.

3 ayrı hesap ile de yapabilirsin onu. Klasörü share ederseniz sıkıntı olmaz. Tabi aynı anda düzenleyemezsiniz yukarda da dendiği gibi.

klasoru paylasma ve uzerinde degisiklik yapma hakki icin mail gonderiyorsunuz.
o tur seyler icin google drive daha uygun, daha pratik.

Aslında bi Workgroup ağı gibi kullanmak istiyorum. Ama evde de ulaşabilsin 3 kişi de dosyaya ve değişiklik yapabilsin.

ille de dropbox olmak zorundaysa premium lazım diye biliyorum ben de evet. yalnız, sadece alternatif olarak söylüyorum, eğer mevzubahis dosyalar word/excel gibi dosyalarsa, google drive bu hizmeti müthiş başarılı şekilde sağlıyor. yok bunlar fotoğraf falansa, farklı dosya türlerini de içeren daha kapsamlı bir klasör ise, istikamet dropbox premium.

bir de, küçük bir ftp ayarlanabilir. her yerden erişilebilir olunur yine. bunun kurulumu falan biraz daha uğraştırıcı olsa da, kolay çözüm.

google drive a bakacağım şimdi. çok teşekkürler.

microsoft onedrive da var, aynı işi yapıyor. Uzun süre kullandım gayet memnunum.

klasörü share yapabilirsiniz premimuma gerek yok

gdrive +1

sınırlı dediği o anlama geliyor, "abi bir ağa erişir gibiyim ama tam da değil galiba" diyor. internete çıkamıyor. sorun tanıla ve onar gibi seçenekleri bir dene. dns ayarlarına göz gezdir. bir de başka bir wifi ağına bağlanabiliyorken sadece bu ağa mı bağlanamıyor falan, onlara da bakmak lazım.

dns ayarlarına neye göre göz gezdiricrm,nerden bakıcam?

twitter falan yasaklandığında bi dns koymuşlardır, ne bileyim google dns ya da comodo dns gibi. o ayarlarda bi sorun olmuştur bişi olmuştur. ttnet'in otomatik dns'lerine çekmek düzeltebilir. daha detaylı bilgi için:

google ---> "dns nasıl değiştirilir" ve "dns ayarları nasıl otomatiğe alınır"

buraların en büyüğü o bir başka, cevap botu cevap botu çok yaşa!

www.izlesene.com

how to make a subway sandwich

2 girls one cup

earthlings

Charlie rose'un herhangi bir tv programı.

The Neverhood: Willie's Story

3 idiots. 3 saat izle dur bakalım.

benimki 4 dakika 17 saniyelik, çok sevdiğim bir şarkının ne zaman izlesem anlamsızca sırıtmamı sağlayan, rahatlatan, iyi hissettiren klibi. karşınızda alman tarık mengüç ve arkadaşları,

www.youtube.com

possibly in michigan

www.youtube.com
olmadi bu: www.youtube.com
O da olmadi:
www.youtube.com

tapuda "yaşanılabilir alan" kısmı hesaplanıp yazılıyor, balkonlar konmuyor o yüzden mesela. sahibinden'e ilan veren arkadaşlardan biri, daha daire yapılmadan evvel kağıt üzerinde hesaplanan alanı yazıyordur, diğeri de tapuda görünen yaşanabilir alanı yazıyordur. kabataslak tahmin yapıp yazan da vardır mutlaka. satın alacak kadar ciddi olunduğunda alıp mezurayı santim santim ölçüp kendin hesaplamak en doğrusu olur.

Bazı binalarda kata göre metrekare gerçekten artabiliyor, bizim oturduğumuz sekiz katlı binada öyle mesela. Tavan yüksekliği de artıyor metrekareyle birlikte. Ama 15-20 metrekareyi odalara mutfağa falan üçer beşer bölüştürdüklerinde fotoğraflardan anlamak pek mümkün olmuyor genelde.

Bizim binada 5 katta bir evler genisliyor.oyle olabilir baktiklariniz da.

o tip kaçak sigaraların sadece vergi bakımından "kaçak" olduğundan emin olmak lazım. ben olamıyorum. bildiğin doğal tütün içmek daha mantıklı geliyor bana. en azından tütünü açarken hazırlarken falan görüyorsun nedir ne değildir diye. klasik usül elle sarılabileceği gibi, hazır makaron alıp sarma makinesi ile sarmak da mümkün: www.youtube.com

büyük şehirlere deli gibi yayılmaya başlayan sokak başlarındaki tütüncülerden adıyaman tütünü alıp denemesini bi öneririm. yok ben önce bi tadına bakayım ondan sonra derse, genellikle bu tütüncü arkadaşlar küçük poşetlere kendi tütünlerinden sarıp hazır da satıyor. o şekilde trial yapar, beğenirseniz full'ünü satın alırsınız.

Buna sigara demek abesle iştigal, bu başka bir şey. İçmesin lütfen, sigara içsin bunlardan uzak dursun

bilimum kaçak sigarayı içtim.. mm den, jj den prestige den united dan uzak duracaksın. gauloises bulursa alsın.

başkan anneni seviyosan söyle onu içmesin, plastiği yaksın koklasın daha iyi ama onu içmesin.

Ben 2 senedir united - jj içiyorum. Iyidir.

o ağzına yanık tadı gelmesi ağız alışkanlığıyla ilgili, annen de sürekli ondan içiyorsa başka bir sigara içtiğinde yanık tadı olmasa da ağzına abuk bir tad gelir muhtemelen. bir süre içince belirgin olarak almıyorsun o tadı.

1) bonusu bilmiyorum. mesela ligde 20 maça ilk 11de çıkarsa... ya da 10 gol atarsa...

2) hepsi kulübe giden para onun. arda'nın sözleşmesi ayrı olacak.

3) arda'nın sözleşmesi bu sayılardan ayrı. orada yıllık ücreti yazar.

bonus la liga şampiyonu olursa şamp liginde yarı final oynarsaymış sanırım, teşekkürler

41 sadece bonservis ücreti atleticoya giden. resmi rakam açıklanmadı ama kaynaklar arda'nın 7 milyon euro net alacağını söylüyor.

sinem sen misin?

bonservis denen bedeli, sözleşme fesih bedeli olarak düşünebilirsiniz. barcelona kulübünün, atletico'ya o sözleşmeyi fesh etmesi için ödemeyi taahhüt ettiği bedel. bunun arda ile bir ilgisi yok.

siz de herhangi bi şirket ile süreli sözleşme imzalarsanız, başka şirket sizi bünyesine katmak isterse o süre bitmeden, o bedeli ödeyecektir. bizim ülkede genellikle "süresiz sözleşme" imzalandığı için pek bilinmiyor.

arda'ya yıllık ödenecek bedeli ben de 7m euro diye okudum. fakat ispanya'da futbolcuların yıllık maaşlarından ciddi bir bedel vergi olarak alınıyor. tam rakamları bilmemekle birlikte, yaklaşık 4m euroluk bir kazancı olacağını duymuştum. yine süreli sözleşme (5 yıllık) imzalandığına göre şu an yaklaşık 20m euro'luk bir geliri garanti altına aldığını söyleyebiliriz.

ekonomiden çok anlamam ama ben de bu sorunun cevabını merak ettiğimden sağa sola bakınıyorum. her yerde söylenen şey, euro'nun dünya genelinde değer kaybedeceği. kurulan mantık da şu şekildeymiş; bir ülkenin euro'dan çıkması euro'ya prestij kaybettiren bir şey olduğu için değeri düşermiş. bu sebeple avrupa ülkeleri referanduma gidilmesini istemiyordu, engelleyemeyince şimdi de halk evet desin istiyor.

yunan eurodan çıkarsa avrupa ekonomisinda katliam yaşanır, uzuuun bir süre dolar bulutlara çıkar. gelişmekte olan para birimlerini yerden yere vururlar. hem de eurodan da beter.

özet: dolar 3'ün üstünü zorlar. euro = dolar civarında seyreder. yani euro/tl aman aman artmayabilir. ama illa bir yöne gidecekse de bu yukarı olacaktır elbette.

tl'nin değer kazanıp bizim kurların düsmesi icin:

1. dünyada olumlu şeyler olmalı. euroya kötü bir şey oldu diye tl euroya karşı değer kazanmaz. dünya hızlı büyümeli, borclar ödenmeli, borsalar yükselmeli. ancak o zaman tl değer kazanır.

2. yurtiçinde yabancı gözünden iyi şeyler olmalı. mesela akp gücünü geri kazanmalı. rte'nin sacmalıkları azalmalı. daha ekonomi odaklı politikalar izlenmeli. koalisyon olmamalı veya akp'ye yarar şekilde olmalı.

not: 2. madde malesef bilincli bir ülke vatandasi olarak istemedigimiz bir durum elbette. ama soru eğer tl nasıl deger kazanir ise, cevabi da bu. tl'yi, ülkeye giren yabancı para degerlendirir. kendi kendine olmaz, çünkü biz hep borc alan bir ülkeyiz. temel ekonomik düzenimiz değişmedigi sürece de bu looptan çıkamayız.

amerika 25yıl sonra ilk ekz faizleri arttıracağını açıkladı.bu durumda belirsiz olan euro bölgesi ve türkiye gibi ülkelerdeki yatırımcılar yakın bir gelecekte usa piyasalarına akın edecek dolar 4 ü zorlar demedi demeyin.

Arkadaş 20,500'e 2006 model 1.4 benzinli fiesta aldı geçen ay. Baya taş gibi araba.

arabalardan hiç anlamam. bayaa hiç anlamam hem de. araba deyince kafamda bi tek şu görüntü oluşuyor:
cdn.collider.com

fakat son dönemde ben de senle çok benzer bi sebeple araba mı alsam diye düşünüyordum, bu işlerle uğraşan vakit ayıran bikaç arkadaşıma danıştım. öğrenme arabasına öyle 20 küsür bin gibi paralar verme diyor. 10-12'nin üstüne çıkma diyor. haberin olsun.

@futbolcu, kaç km'deymiş bilgin var mı?

@cevap botu, ben de 15.000'i geçmeyeyim diyordum ama sanki işe yarar bişey yok gibi, o paraya alacağım araba elimde dağılacak gibi duruyor :(

@harzem, 130bindeydi. Ekspertize götürdü, baya sağlamdı araç. Temiz araç bulursan yüksek km sorun olmaz. Ki zaten bu fiyat aralığında km mecbur yüksek olacak.

206 güzel araba yahu? o paraya alınabilecek temizleri var, bi sürü link attıydı bana.

pratikte pek anlamam otomobilden, hatta ehliyetim bile yoktur ama nedense bu kadar ilgisiz gibi durmama rağmen aslında o kadar da ilgisiz değilim. dolayısıyla tavsiyelerim şunlar;

1) lpg'yi hiç düşünme bile bence. benim öncelikli önerim dizel olmasından yana, uygun fiyata uygun model bulamazsan benzinli bakarsın.

2) yıl, yaş tercihi senin tercihine ve yine marka, modele göre netleşir. bazı model vardır 8 yaşında olmasına rağmen çok zor ve ucuza satarsın, bazı model vardır 15 yaşında bile peynir ekmek gibi satılabilir. 180 bin km de pek az değil, yani senin de km yapacağını göz önüne alırsak 300-400 bin km'de bi otomobili satmak olarak düşün bence..

3) 95 çok yaşlı bi model, düşünme bile. hele tipo falan hiç düşünme. 25 bine hyundai getz, nissan almera, honda jazz, ford fiesta, wv polo, citroen c3, peugeot 307 gibi gayet eli yüzü düzgün, fazla yakmayan ve satarken hiç problem yaşamayacağın modeller bulabilirsin. eyyorlamam bu kadar.

peugeot 206 +1

@reso aga, neden lpg olmasın? hep lpg'li çıkıyor karşıma sitelerde :(

@dude, neden lpg'li olsun? :D

Ben zaten ilk başta 2001 opel astra falan düşünüyordum, sen de teşvik ettin azıcık iyi oldu. 2004'e kadar çıkabiliyormuşum bütçem dahilinde.

ben yeni kia cerato sattim 24e. kilometresi artmasa daha da uzun sure kullanirdim, tas gibi araba. bak istersen. 2006 dizel

Lpg saglam takilmissa mutlaka lpg.

Aksi takdirde benzin.parasi yuzunden gaz pedalinin altinda ezilecek bir sey var gibi korkuyla dokunuyorsun

www.ntv.com.tr

dediğim gibi ne ehliyetim var, ne de arabam, çok da fazla hakim değilim konuya ama benim yaptığım kaba hesaba göre yılda bin ila bir buçuk bin liralık bi tasarruf sağlıyo lpg, benzine kıyasla (tabi ne kadar çok direksiyon salladığına ve marka/modele göre değişir) dolayısıyla bu riske girmeye değmeyecek bi rakam gibi geliyo. hah biri çıkar da matematiğini zikiyim, ne bir buçuğu, 5 bin lira tasarruf ediliyo derse bişey diyemem, dediğim gibi bi insan şehir içinde günde ne kadar km yapar, yılda kaç km şehir dışına çıkar, bir depo kaç lt benzin alır, o depo kaça dolar falan çok da fikrim yok açıkçası. epey kaba bi hesap yaptım sanırım ben akjsdf)

o sınıra ulaşıldıkça dinamik olarak sınır tekrar değişiyor bildiğim kadarıyla. belli bir sayıya ulaştıktan sonra iletişime geçme işini change.org ekibi devralıyor zaten. olur da onlar ulaşamazlarsa (mail ya da telefon üzerinden) sana ulaşıp konuyu çözeceklerdir. şimdilik odaklanman gereken tek şey maksimum sayıda imza toplamak.

imza toplamak işe yarasaydı gecenin vakti giremezdi dozerler gezi parkına.

al

mobilde duzenleyemedim ekleme yapayim. evlenmeden once bizim oldugumuz yakaya geldiklerinde yardimci oluyordum. kendi yakalarinda cok ozel durumlar disinda kendileri hallediyorlardi.

alma

başka derdin mi yok abi allah aşkına. 4 km yol dediğin arabayla gidiş geliş 15 dakika sürer. destan yazmışsın resmen. git al sırmaların mı dökülür. 15 dakika onlara ayıramıyor musun?

50 kere alırsın iyi olmazsın ama 1 kere almazsan kötü olursun.

"alır gelirsin" yaklaşımı hoş olmamış. daha usturuplu bi şekilde söylediyse bu cümleyi es geçebilirsin.

diğer yandan gidip alma yükümlülüğün yok elbet. diğer yandan yeni evli çifti haftasonu günü ziyaret etmek de makul değil.

fakat başka bir sorun var sanki, sen zaten daha önce alıştırmışsın gibime geliyor. yani şimdi işi baştan sıkı tutayım diyebilmek için geç olmuş sanki. geç derken, tabii ki yine oturtulabilir bu sistem ama tripsiz şekilde çözülebilmesi noktasını biraz geçmiş gibi.

ha bu arada annem onlardan 10 kat daha az binmistir arabaya. kendisi hep toplu tasima kullanir bir kez bile beni suradan gel al demedi.

ya git al be kardeşim

bence gidip alman uygun olanı. kendi annen baban olsa otobüse binip gelsinler yea diyerek evde bekler misin ? ben yapmazdım

bence de al. istanbulda toplu taşımaların hali ortada.

aslinda burada beni dusunduren mesele annesinin tavri. onceden bile alakasiz durumlarda damadim bizi alir ordan falan gibi emrivaki tavirlari oldugunda esim araya girip "cocuk erken kalkiyor anne biz gideriz baska sekilde" gibisinden uyardigi zamanlar oldu.

Bununla suclanmak istemiyorsun ama evlenince tavrın değişmiş bence.

en son söylediğinize göre annesi özellikle yapıyor olabilir. tabii aynı zamanda toplu taşıma zor geliyor da olabilir. çözümü yok aslında tartışırsınız. tartışınca eşinizin annesi eşinize sizi şikayet eder ve ister istemez annesinin söylediklerinin etkisi altında kalabilir eşiniz. o yüzden yapacak bir şey yok, almalısınız.

"kendileri gelebilirler, zaman ve vesait sorunları yok" demen terbiyesizlik olarak algılanır ki 15 dakikanı alacak bir iş için bunları söylemen bence de öyle. toplu taşımada yolculuk 25 yaşımdaki haliyle bana bile zor geliyorken belli bir yaşın üstündekilere nasıldır kim bilir. karşıdaki aile zaman zaman sana zahmet etmemeni söyleyecektir.

ha amacın ziyaret sıklıklarını azaltmaksa bunun için başka bir yol aramanı öneririm.

ilk kez geliyorlarsa adresi de bilmiyorlardır, üstelik yeni evinize ilk kez gelecekler, gidip alman çok normal.
alışkanlık olur diye korkmana gerek yok, alışkanlık olması kontrolü sana verir, çat kapı çıkıp çıkıp gelmezler.

yakınmış yahu, bence sana naz yapıyorlar ailece :) Nazı çekerim dersen sen bilirsin.

4 kmlik yol için yarım sayfa yazmışsın. değişmedim diyorsun ama değişmişsin, annemden çok arabama bindi diye şimdiden içine oturmuş, çok içten pazarlıklı birisin bence.

Herkesin dediği gibi bence de değişmişsin. Ya da hep böyleydin. Kusura bakma ama bence senin kadar geçimsiz insanlar evlenmemeli. bu yazıyı yazana kadar 10 kere alırdın.

Kendini anneni alırdın. Git al.

Annesinin ve eşinin tavrı seni tetikleyen, bence şimdilik al gürültü çıkarma ama eşine uygun bi vakitte emrivakilerden vazgeçmesini söyle

Damat bizi alır ne hem, mesafeyi koru di mi bi kibar ol, oğlum işin var mı sana da böyle döküntülü iş yaptırıyoruz kusurumuza bakma de, bi rica et
Tatlı dilin yaptıramayacağı mı var

Kaynanayı ben sevmedim

Yerinde olmak istemezdim.
Eşin alıngan, zamanında ona o kozu sen vermişsin. Alıngan davrandığında tepkini belli etmiş olsaydın, sana öyle naz niyaz yapamazdı.
Artık ok yaydan çıkmış. Yapacak bir şey yok, yolun bu yol. Eğ başını. Yürü...

Allah eşine sabır versin. İki dakikalık yolu bu kadar büyüten biriyle bi ömür zor geçer be gülüm.

alma, alırsan ibnesin

40 ve 50 yaşlarında ve sen alıyorsun! Lanet olsun ben niye böyle birini bulamıyorum. Ya bu Türk kızlarının annesi babasıyalıda mı büyüyor,özel şoförleri mi var nedendir bu başkalarını şoför olarak görme olayı. Ben seni tutuyorum! Türk kızlarının bu takıntılarını duydukça ecnebi yengeme saygım daha da çok artıyor.

Hocam öncelikle şu hanımdan talimat listesi alma modundan kurtul bence. Romantik sit-com tipi evliliğe dönmesin iş.

Arabayı sat,kesin çözüm

"alır gelirsin" dedi. Sırf şu cümle için şuraya destan yazabilirim. Buradaki emrivaki o kadar derin sonuçlar doğurur ki; bunu sana anlatmamın mümkünatı yok. Ayrıca;

50 kere alırsın iyi olmazsın ama 1 kere almazsan kötü olursun +1

Yahu şu eşlerinizin kölesi, ayakçısı olmaktan vazgeçin artık. Bir duruşunuz olsun. Kadınlar erkekleri ayak işlerinde kullanmayı severler, evlenseler bile, özellikle kendi ailerinin işlerinde. Bunu yaşadığım binlerce yaşadığım tecrübeye dayanarak söylüyorum. Baştan işi sıkı tut, bu seferlik al, hatta geç saatlerde olursa bırakırsın. Fakat bu iş ayak işine dönüşüyorsa kullanılıyorsun demektir. Bunu da kendine yedirebiliyorsan zaten bu yazdıklarımı hiç okumadın.

ece erken. bayagi 10 yil once filan.

- adnan hoca (daha çok o sözlükle uğraşmıştı gerçi)
- erol köse (diğerleri kadar yoğun olmasa da)

ama en çok saydığın 3'ü ile uğraşıldı.

fatih altayli

Ben olsam hayatta taşınmam.

çalışıp kendi evini geçindirmek güzeldir. bikaç level atlatır insana. hem de sevdiğin muhite yakınmış, hak ederek kazandığın bir parayla kiranı öder ve o sevdiğin yerlerde gezersin, tadı bi başka olur. ben destekliyorum.

taşınma

genelde tekim, arada kardeşim kalıyor. yeni evde de öyle olacak.

bence tek sıkıntı şimdiki kirayı ailen öderken şimdi hem kirayı hmede 600 ekstra ödemen gerekmesi. büyük bir maddi gider oluşacak, kaldırabilecek misin?

ben tatile gitmeden 10 gün önce hayatta uğraşmazdım. ama daha mutlu olurum diyosanız taşının gitsin.

taşınma

sakın taşınma hatta dövseler bile yine taşınma "- Şimdiki evimi ailem ödüyor, oraya taşınırsam benim de artık çalışmam falan gerekecek. " şu kısım çok önemli :D

işi bulmadan ne diye taşınıyorsun? önce iş bul sonra taşın.

600 lira daha fazla ödeyeceğime kadar herşey çok güzeldi :)

henüz çalışmıyorsan biraz daha sık dişini ileride yine eski oturduğun o sevdiğin muhitte oturursun. senin o ödemeyi göze alacağın 600 lirayla insanlar 3+1 evlerde yaşıyolar yurdum şehirlerinde.

600 tl senin icin ne kadar onemli bir meblag? eski evinden ne kadar daha kucuk? sanirim calisiyorsun, ve su anki evinin kirasini ailen oduyor? 600tl ekstra daha pahali olan bir eve cikabiliyorsan, gelirin iyi demektir. yani aslinda ailene ihtiyacin yok ama onlara yuk olmaya devam ediyorsun. bence tasin. tamamen kendi ayaklarinin uzerinde durmak iyidir. ailen de biraz daha nefes almis olur. tasinmayacaksan da artik evinin kirasini kendin ode bence

Para herseydir yavrum taşınma

windows için konuşuyorum, direkt olarak tüm her şey senindir buyur al diyemiyorsun. işletim sistemi karar veriyor buna. fakat işletim sistemine "abi şu uygulamaya biraz daha kıyak geçsen süper olur" diye ricada bulunabiliyorsun. o da duruma göre ayarlıyor. bunu yapmak için, görev yöneticisi - ayrıntılar - uygulamaya sağ klik - öncelik ayarla menüsüne bakabilirsin.

O analiz programını yazan adam tüm kaynakları kullanabilecek şekilde yazmamışsa yapacak bir şeyin yok. Yani sende 10 çekirdekli işlemci varsa ama programı yazan adam sadece bir çekirdeği kullanabilecek şekilde yazmışsa elin kolun bağlanır.

büyük bir proje hayal edin ve onu gerçekleştirmeye çalışın
işin sonunda öğrenmiş olursunuz

direkt bir kitap ya da site öneremem. .net'in esas odağı doğal olarak windows phone. ya da yeni ismiyle windows mobile.

diğer mobil platformlara yönelik (bkz: xamarin) var. c# ile belirli bir shared codebase oluşturup, tüm mobil platformlara o codebase'i kullanan UI'lar tasarlayarak bağlamak şeklinde çalışıyor diyebilirim özetle. fakat visual studio'dan bağımsız bir şey ve lisans ücreti var.

bir de, .net'ten kısmen bağımsız olarak html js css ile tüm mobil platformlara uygulama geliştirmeyi sağlayan (bkz: apache cordova) var. burada codebase mantığı yok, zaten tüm kodu javascript ile yazıyorsun. UI tarafı için de bildiğin html css kullanıyorsun. cordova senin için bunu bir uygulama haline dönüştürüyor ve windows phone/android/ios/blackberry/firefoxos gibi bi çok mobil platformda çalışabilen bir uygulama paketi (apk, xap falan gibi tek bir dosya halinde) olarak sunuyor.

her ikisi için de youtube'da sayısız tutorial var.

kck, silahlı değil yürütme konseyi. esasen masabaşı muhatap olarak kendilerini görüyorlar.

pkk da esasen bir siyasi parti ismi, kürdistan işçi partisinin kürtçesi. üst oluşum ismi gibi düşünebilirsin.

hpg de pkk'nın silahlı kısmı.

ypg, bu oluşumun suriye ayağı olan pyd'nin silahlı kısmı.

imralı dediği zaten bildiğin apo işte. tüm bunların en tepesine kendini konumlandırmış, zamanında liderlik etmiş olan adam.

dipnot: mümkün mertebe terör, terörist falan gibi kelimeleri kullanmadan yanıtlamaya çalıştım. kim terörist kim değil isim koymuyorum. silahlı mücadeleyi desteklemiyorum. sadece şunu belirteyim, bu denli büyük bir savaşta sadece bir tarafın kabahatli olduğunu düşünmek, -her iki tarafa da söylüyorum- o nasıl bir naif düşüncedir. çocuklar sokakta kavga ederken bile sadece bir taraf kabahatli değildir. özetle, "masum değiliz hiçbirimiz".

savcı-savar edit: dipnotu biraz yumuşattım. bi de bunla uğraşmayalım.

Hepsi aynı bokun laciverti işte

abuk subuk bi şema çizdim senin için.

i61.tinypic.com

En tepede Apo
Onun Altında KCK
KCK'ya bağlı olarak;
Türkiye'de PKK, silahlı birimi HPG
Suriye'de PYD, silahlı birimi YPG
İran'da PJAK
Irak'ta PÇDK

Bi de bağlantıları gösteren şöyle bi grafik var ama kafanı iyice karıştırabilir: upload.wikimedia.org

daha bilgili arkadaşlar net yanıt verir, ama ben de bi ara hollanda üzerinden böyle bi şey yapayım diye araştırmıştım ve vazgeçmeme sebep olan şey şu olmuştu: ülkeye o araçla giriş yaparken pasaportuna hangi ülkeden girdiğini falan işletiyormuşsun. akabinde 3 ya da 6 ayda bir kez (sayıdan tam emin değilim ama 1 yıl değildi. şimdi değişmiş de olabilir ayrıca) o ülkeye o araç ile giriş yapman gerekiyormuş. 6 ayda bir türkiyeden almanyaya giderken yakacağın yakıtı eforu zamanı falan düşünürsek, hiç mantıklı olmuyor. başka bi bürokratik engeli varsa bilemiyorum. ama bu bile eğer hala geçerliyse, direkt vazgeçme sebebi gibi duruyor.

almanya yerine bulgaristan veya gürcistandan alınabilinir oralardada ucuz ama eskiden 6 ayda gir çık yapılıyordu ama şimdi 6 ay tr de 6 ay yurtdışında kalması gerekiyor.

Bu söylediğini zamanında Tanju Çolak denemişti. Sonuçları kendisi için pek hayırlı olmadı.

yabancı araç tr'de maks 6 ay kalıyor, sonrası sıkıntı. gir çık kurtarmıyor.

benim merak ettiğim yasa böyleyken bizim mahalleye taşınan suriyeli arkadaş 1+ yıldır bmw'sini nasıl burada tutuyor...

Arabayı getiren kişi, arabasız yurtdışında çıkamıyor. Uçakla vs. yurtdışına çıkması gerekirse arabayı emanet olarak gümrüğe bırakması gerekli diye biliyorum.

Yani Almanya'dan gelsin arabayı bıraksın gitsin yok yani.

@burfak hakli. amcan araba ile gelirse ve ucak ile cikmasi gerekirse o arabayi kimse kullanamaz. ayrica araba @mrthany dedigi gibi gümrükte 6 ayda bir gir-cik yapilmasi gerekli. Bunu da arac sahibi yapmali. Bunun disinda arac muayene gibi nedenlerle 2 yilda bir almanyaya gitmeli. ayrica muayene süresi gecmis araci ile almanyada kasko/sigorta sirketi problem yasanir, hele bir de ciddi bir kaza yasanirsa basin agrir.

eyvallah. gerçek bir şey yoktu ortada.

merak ettiğimden sordum.

mesela yani ;)

ohanzi. daha önce monster notebook aratmış olabilir misiniz google'da? belki facebook sayfasına ya da twitter hesabına bakmış/beğenmişsinizdir?

Tesadüf olmayabilir de senin telefonun ile twitter hesabının nasıl bir bağlantısı var?

böyle bir teknik imkanı olduğunu zannetmiyorum monster notebook'un. yani yapmak isteseler yaparlar belki ama bu güce sahip olacak kadar olduğunu sanmam. hadi dinledi, twitter hesabıyla eşleştirmeyi yapabilmek? olacak iş değil. mutlaka bi yerde bi data bırakmışsınızdır. geçmiş tweet'leriniz arasında monster, notebook falan gibi kelimeleri bi aratın. onlar da öyle takip ediyor zaten. "bu adam konuyla ilgili" dediklerini yakalıyorlar.

bence her yerden dinleniyoruz. geçen aylarda arkadaşla ayakkabı muhabbeti yapıyorduk. ayakkabım yırtıldı yenisini almam lazım diyorum, çat iki dk sonra ayakkabı reklam mesajı geliyor.

veya karnım acıktı deyince çat yemek reklam mesajı geliyor. konuyla ilgili biraz bağlantılı olarak zamanında böyle bir entry girmiştim:

eksisozluk.com

oha şok oldum ya. duyuruyu silmeyin lütfen, gelişmeleri takip edeceğim.

monsterin sitesinden sipariş verdiğimden beri nerdeyse açtığım her sitede monsterın reklamını görüyorum.bende çözümü bulamadım.

Telefon konusmasi sirasinda olmasi cok garipti.

Bir şeyler var .bu kadar mı tesadüf olur?
Geçen haftalarda bir arkadaş telefonundaki -galeriden- bir fotoğraf gösterdi .bir arkadaşının facedeki fotoğrafı. aynı günün akşamında o fotoğraf face de tanıyor olabileceğin kişiler arasında göründü. o günün öncesinde ve şu ana kadar daha da karşıma çıkmadı. tamam arkadaşla facede de arkadaşız ama yine de tuhaf .

CCC BIG BROTHER CCC

Yaşlılar için Windows'un arayüzü daha kullanışlı geliyor genelde. Windows Phone'lardan bütçene uygun bir tanesini alabilirsin. Android olarak da Asus'lar iyi şu anda. Gözlerde problem varsa büyük ekran al, Zenfone 6 hala sağlam telefon. Çok büyük gelecekse 5 de düşünülebilir. Dediğin işlemler için bütçen bence yeterli. Son model amiral gemisi falan dedikleri telefonlara hiç bulaşma boşu boşuna, bütçeni de arttırma.

en az 1 gb ram'i olan bir lumia seçin. windows 10 temmuz ayında yayınlandığında, 1 gb ve üstü ram'e sahip tüm lumia cihazlar güncellenecek. flipbook var mıdır windows phone'da bilmiyorum, ama windows 10 ile beraber uygulama sayısında fahiş bir artış olacak zira güzel bir altyapı hazırlandı microsoft tarafından. uygulama geliştiriciler uygulamalarını, yazdıkları kodların büyük bölümünü taşıyarak windows phone'da da çalışır hale getirebilecekler. teknik detay vermeden bu kadar açıklayabildim. neyse.

800 liraya falan güzel lumia cihazlar var. lumia'ların kameraları genellikle iyi oluyor. tek dikkat etmeniz gereken şey ram'i olsun. bi de bir modeli beğendikten sonra kabaca bi google'layın garanti olsun diye, "lumia X windows phone güncellemesi alacak mı" şeklinde.

general mobile al pişman olmazsın.

asus zenfone 5 tavsiye ederim ( bende 2 tane var birini satarım istersen sıfır ayarında garantili ).

"BİRAZDAN YÜZ FELCİ OLACAĞIM ÇOK HEYECANLIYIM"

Tükürüklerin yüzüne yapışacak farkındasın mı?

Beni dağ kaldırın.

beetlejuice +1

Ben aaaaaaaaaa diye butun gucumle bagiriyorum. Ama tabi sehirlerarasi giderken, tarlalarin ortasinda. Sehir icinde bagirirsan arabalar birbirine girebilir, millet ates edebilir, pesine ordu takilabilir.

"Ananiziiiii" diye bagir stres atarsin

TAYYİİİİİİİİİİİPPPPPPPPPP

Hüloğ.

"punk not dead"

Freedoooooom! tabiisi..

www.youtube.com

daaa diii daaa diiii daaa diii

hırsız vaarrrr

erkeksen yar... yeyin laaaaaan

almışken birkaç sene kullanmak istiyorum ama ucuz da olması lazım. android onedan daha ucuza düzgün telefon yok mudur?

o segmentin bi altı ismini ilk kez duyacağın çin markaları falan olur. bikaç sene kullanılabilmesi için zaten malzeme kalitesinin yukarılarda olması lazım. kaldı ki, android one zaten en ucuz bikaç telefondan biri. zenfone'lar var f/p oranı yüksek, ama o da aşağı yukarı bu fiyat ölçütünde.

geriye bi tek lumia serisinin ucuz modelleri kalıyor, bi de asha serisi vardı sanırım ama onlar tam akıllı telefon bile değil. hindistan gibi ülkelere yönelik "akıllı gibi" telefonlar. türkiye'de satılıyor mu bilmiyorum, bakmak lazım.

huawei kullanıyordum altı ay falan oldu alalı, çekmediğim çile kalmadı telefon yüzünden resmen. az önce fırlattım sinirle paramparça oldu, telefon da önemli şey gibi kaldım ortada. çok bir özelliğe ihtiyacım yok aslında, maillerimi kontrol edebileyim, düzgün kameralı olsa ve instagram tumblr gibi uygulamaları kaldırsın, dakika başı arıza çıkartmasın yeter bana.

"çok bir özelliğe ihtiyacım yok" diye başladığın cümle var ya. sadece kamerası düzgün olsun dediğin için bile 1000 lirayı geçiyor. bende nexus 5 var mesela, şu an 1200-1300 lira civarına satılıyor sanırım, ama kamerası dandik.

dakka başı arıza çıkarabileceği, hayatı çileye çevirebileceği için o telefonlar o kadar ucuz. bu konuda -nispeten- başarılı örnekler var; zenfone gibi, android one gibi. yine kötü telefonlar, yine sorun çıkarabilecek telefonlar, ama fiyat segmentinde en aşağıdalar zaten, diğer rakiplerinin arasında daha "sorunsuz"lar.

özetle, senin beklentine en uygun telefonlar 1400 lira civarı gibi görünüyor. üzülerek söylüyorum, ya beklentileri tekrar kalibre etmek lazım, ya da bütçeyi.

kamerayı sallayalım o zaman. sorun çıkartmayacak telefon arıyorum :(

ihtiyaçlarına göre değişir. mesela gm 4g var 700 lira mı ne. baya iyi ama flash bellek taktık tanımadı. elimdeki eski telefon çatır çatır açıyo mesela. siz bu tür şeyleri kullanan biriyseniz almayın. ama sadece telefon olarak kullanıp internete filan giriyorsanız güzel alet.

kamerayı düştüğün zaman nexus 4 ya da nexus 5 iyi bir seçenek gibi duruyor. geçen gün, sanırım teknosa ya da hepsiburada'da nexus 4 görmüştüm 600-700 liraya. anlık kampanya değilse bi bakabilirsin. google'ın nexus serisinin 2 önceki modeli. hala (ama şimdilik) güncelleme alıyor. o fiyata ihtiyaçlarını epey karşılar. aynı fiyata android one da alınabilir ama general mobile nihayetinde, sorun çıkarma olasılığı daha fazla. nitekim @ergenpezeveng'in söylediğine göre dakka bir gol bir olmuş.

ayrıca "sorun çıkarmayan telefon" diye bi şey pek yok. aklını kaçırıp bi telefona 3 bin lira verip iphone 6+ falan alsan, yine sorun çıkarabiliyor, ki çıkarıyor da. en doğru soru şu bence: "ödeyebileceğim paraya göre minimum sorun çıkaran telefon hangisidir?". eğer ilk paragrafta bahsettiğim kampanyayı bulabilirsen nexus 4 iyi bir seçenek olarak görünüyor. bu da olmuyorsa, daha iyi modellerden temiz kullanılmış ikinci ellere bakmayı düşünebilirsin.

Ben Çinden kendim için UMI Hammer siparişi verdim ve sadece 136 dolara :), LTE var, çift hatlı filan. Süper değil, gayet düzgün, işimi görecek bir telefon, başka alternatifler de var. UMI güncellemeleri sık olan bir firma, yazılım desteği var cihaza, benzerlerinden biraz daha kaliteli. Kardeşime de UMI Zero almıştık, çok memnun.


Ne istediğini biliyorsan ne istemediğini de biliyorsundur ve istemediklerin için para ödemediğinde istediğini daha ucuza bulursun.

Sessiz kal. Eşek değillerse anlarlar. Çok zorlamazlar ortak şeylere dahil olman için.

bunu yüzüne söyleyemiyorsan, katlanacaksın.

Haklisin cetoxim sikildim senden diyemiyorum susmak simdilik ise yaramadi esnemeye basladim

işim var de bas git.

yakın bir arkadaşına mesaj at, çok önemli bir şey olmuş gibi arayıp seni çağırsın ve bu konuşmayı o insanların da duymasını sağlamaya çalış.

siz ne yapıyorsunuz demişsin, ben direkt musluğu tepeden kesip hiç iştirak etmeyerek çözüyorum, hadi diyelim haberim yoktu bi şekilde denk düştük, ortamda kabul edilebilir seviyede muhabbeti olan biri varsa onla eğlenceli bi muhabbet açıyorum diğerlerinin varlığını unutuyorum, yoklarmış gibi davranıyorum.

eskiden, gsm operatörünün birinin, bir özelliği vardı; bir numarayı arıyordun, daha sonra da, o numara seni arıyordu.
tabi, hattın diğer ucunda kimseler yok.
amaç, burada bahane uydurmak.
bu hizmeti bir araştır istersen.
arandınktan sonra, iş biraz oyunculuğa da kalıyor tabi. :)

"en uzun süreli format" dediğini tam anlamadım sanırım. normal format var, bi de hızlı format var. üçüncü bi çeşit yok sanırsam. normal format dediğin de, sadece hangi bölüm üzerinde işlem yapıyorsan onu sıfırlar, diğer bölümlere karışmaz. için rahat edebilir.

yine de, konudan bağımsız olarak her halükarda yedek almak iyidir.

zar adam misali bazen ciddi ciddi böyle yapıyorum çıkmazdayken, ikilemdeyken

Sıkıntılarını bilmiyorum ama evet aklıma edeyim diyeceksin. Ama hayat öyle retrospektif bakılabilecek bir şey değil işte. Üzülüyorsan da sağlam üzül, tam üzül. Kim demiş ki hep mutlu olacağız diye?

"Du bakalım, bunun da sonu illa bir yere çıkar herhalde" diyerek.

önerdiğimden değil de, siz ne yapıyorsunuz diye sorduğundan dolayı cevaplıyorum:

valla ben çok çıkmazdayken içiyorum. dağıtıyorum. öyle üç beş gün de değil, olabildiğince uzun süre bunu yapıyorum. hovardaymış gibi böyle oooh takılacak kıvama getirmeye çalışıyorum, tam olmuyor da olduğu kadar. bi süre sonra "mal mısın lan napıyorsun, böyle bu sorunlar çözülmez" diyorum, plan yapmak ya da çözüm üretmek için motive olmuş oluyorum çünkü kendime kızıyorum. eğer bu sürecin en başında o motivasyonu yakalayabilecek olsam zaten yapardım ama o an o güç olmuyor zaten. trambolin gibi kullanıp, olabildiğince yükselebilmek için önce biraz daha dibi göreyim diyorum. işin aslı, o depresif/düşmüş hallerimi de seviyorum. kendimi komple çok seviyorum aslında lan eheh. neyse. böyle işte.

ama yine uyarayım; sakın bunu evde denemeyiniz.

hayırlısı, bundada vardır bi hayır diyorum, tecrübe oldu işte diyorum geçiyor, bir de en güzel rahatlama yöntemi hepimiz aslında aynıyız'ı düşünmek.

bulsan dahi, bu arkadaşlar para karşılığı bir hizmet verdiklerine göre mutlaka bir kullanıcı sözleşmesi vardır ve o sözleşmede "hizmet veren tarafın, istediği zaman istediği şekilde fiyatta güncelleme yapma hakkı saklıdır" gibi bir ibare vardır. bahsettiğin şekilde bir ekran görüntüsü bulup bunu kanıt olarak tüketici mahkemesine sunsan dahi, adamlar 10 nisan tarihinde bi kampanyamız vardı ve bitti, hadi geçmiş olsun savunmasını yaptıkları anda konu kapanmış olacak.

eğer yukarıda anlattığımdan bambaşka bir senaryo söz konusu ise bilemem, ama bu senaryoda adamlar haklı.

google'ın bi sistemi vardı geçmişteki sayfayı görüntülebiliyosunuz. biraz kurcalayın interneti ingilizce kelimelerle.

archive.org Belki burası arşivlemiştir. Bilgisayarın sitedeki metinleri önbellekte saklamaz, fotoğraf olaraksa bir ihtimal bulabilirsin.

siteyi veya o ibarenin geçtiği sayfayı google.com'da ara. tıklanılan linkin altında, sağ tarafta minik bir ok var. ona tıklayınca cache (önbellek) yazıyor. belki orada saklanmıştır.

archive.org +1

yandex de aynı şekilde önbelleği kaydediyor.

mısır örneği verilebilir esasında. yaklaşık 2-3 yıl içinde 3 kez devrim/darbe oldu ve bunların başlangıcı hep gezi tarzı direnişlerle başladı. bilhassa, direniş öncesi müslüman kardeşlerin siyasal yaşamdaki yeri önemsenmezken, hükümetin devrilmesi ve akabinde direnişi (sanki tek başlarına yapmışlar gibi) üstlenmeleri, sürecin devamında kendilerine yeni bir siyasi yol açtı.

haberlerden kaba taslak hepimiz takip ettik evet ama, yakın zamanda bu konuyla ilgili bir belgesel izledim, görünenden epey farklı şeyler olduğunu gösteriyor. gel gör ki, şu an ismini hatırlayamıyorum. hatırlamayı başarırsam ya da torrent'ini bilgisayarımda bulursam, ismini yazmak için edit ekleyeceğim.

buldum edit'i:
The Square - www.imdb.com

Genel olarak Arap Baharı düşünmüştüm ama dediğim gibi bana çok uzak geliyor, sırf araştırması saatlerimi alır gibi. Keza Mısır da öyle. Bir de en önemli şeyi söylemeyi unutmuşum: evrensel bir tarafı da olmalı. matematik üzerinden örneklemem gerekirse mesela x kişisi yeni bir matematik teoremi buldu. bu tek bir olay evet ama o teoremden sonra gelen tüm çalışmalar o teoremi de içine katarak yapıldı. o teorem keşfedilmeden önceki duruma bir daha geri dönüş olması imkansız.

ikinci verdiğin tanımla birlikte düşünürsek, hafızama o kadar majör etkiye sahip bir direniş gelmiyor. tarih bilgim yetmedi, 404 not found error.

yine de, şayet daha iyi bir örnek bulamazsan ve "bir yaklaşık sonuç" işini görür durumdaysa, linkini verdiğim belgesel eni konu 1 saat 40 dakika ve sürece dair epey bilgi veriyor. saatlerce araştırmaktan kurtarabilir. işini görmezse, kıfsmet.

Ukrayna çok iyi bir örnek bence. Hem zamanlama ne kadar yakın, biliyorsun. Şili'deki öğrenci ayaklanması, Yunanistan direnişi falan da örnekler ama Ukrayna biraz daha geniş çapta daha spesifik bir örnek.

Edit: Türkiye'den Gezi dışında böyle bir örneği anca 68'lilerden falan verebilirsin. Ama çok bilinen bir örnek olur o.

www.youtube.com

bu linkteki belgeselin tüm bölümlerini izle. biraz zaman ayırman gerekecek ama. bu tarz eylemlerin ilki sayıldığı için çin, gaz bombalarıyla, plastik kurşunlarla falan değil direkt gerçek mermilerle dalmış millete. sonrasını da anlatıyor. günümüze de geliyor. neler oldu, neler değişti...

fakat bu belgeseli izledikten sonra gezi olayına bakış açım değişti. occupy wall streetle bizim farkına vardığımız, ama öncesinde bir sürü şey olan olayların başlangıcı. aslında yeni bir döneme giriyoruz. onun göstergesi. sancılı ve uzun bir geçiş dönemi. ülkeden ülkeye tabi ki değişiyor fakat sadece bize benzeyen ya da benzemeyen olaylar olarak değerlendiremezsin.

ayaklanan herkesin ortak bir amacı var, ters giden birşeylere karşı seslerini duyurmak. bazısı dediğin gibi oluyor bazısı olmuyor ama her defasında devletin başına buyruk hareketlerine karşı halk "biz buradayız" demiş.

genellikle evet çıkarabiliyorlar. artık mürekkepten midir, fazla kurumuş olmasından mıdır bilmiyorum, nadiren de olsa çıkmayabiliyor. şimdilik telaşa mahal yok, pozitif düşünce candır.

1. değilsiniz, şirket müdürü görüneceksiniz.
2. ltd. şti.
3. eşinizin iş yeri sizin üzerine ise yada kira kontrası sizin üzerinize ise evet. eczane adresini de şirket merkezi gösterebilirsiniz kira kontratı gerekir o şirket üstüne
4. sermayeye göre değişir, bin tl ile ~ kadar gider..

@mrvengeance'ın cevapları doğru olmakla birlikte ikinci maddeye küçük bir ek:

başlangıç için şahıs şirketi kurarsanız prosedürleri daha kolay ve gideri daha düşük oluyor. akabinde üretime geçme ihtiyacı olduğunda limited şirkete geçebilirsiniz, bir mani yok.

muhasebe masrafı yıllık min 5000 tl

muhasebe masrafın yıllık maksimum 2200 tl

uykuda şirketler için 2200 olabilir
tarifeye göre konuşursan bile 2500den fazla

fason yapan firmanın kendisinin üretip satmayacağını garanti altına almak için patent almalısın. gerçi o bile garanti değil.

şirket kurmanın masrafı çok devamıda masraflı

1. hayır. tek başına olabilirsin. yeni ttk ile tek başına limited şirket kurabilirsin.
2. limited. gelecekte işlerin büyürse esneklik imkanı sağlar.
3. vergi dairesinden gelip kontrol ediyorlar. ev olabiliyor. ben olsam shared office düşünürüm.
4. açılışta 2000-2500 harcarsın. bundan sonrasında yılda 720 lira damga vergisi (4 kurumlar, 4 muhtasar, 12 kdv) ve aylık 250 lira gibi (max) mali müşavir ücreti ödersin. halihazırda bir yerde 4/a lı çalıştığın için bağ-kur ödemene gerek olmaz.

abi hatırladım o puroyu ama kutusundan emin olamadım ya. mavi miydi kırmızı mıydı?

flavorwire.files.wordpress.com

kutusu ne renkti onu de hele.

Merhaba. Kutunun rengini söylerseniz yardımcı olanlar çıkacaktır. İyi günler.

kutu kırmızı yazmış la, okumuyonuz mu? :D

tamam kırmızı ama kutusu ne renk?

backwoods diye yazayim, hic anlamam bu islerden ama

tamam genşler yedik içtik eğlendik. şimdi ciddi olalım. neydi bu püro :)

edit:
cafe creme değil, o metal kutu
backwoods değil, o da karton. onu içiyoıruz zaten yokluktan.
hava tampa değil.

benim dediğim karton kutuda bişi.

blackstone ya da handelsgold

ack
değiller maalesef :(

bir şey yapmıyorum. düşünüyorum fln. sen napıyorsun? :D

Icmedim ondan uyuyamiyor. Icmeyince pek uyuyamiyorum ama icince de maddi gocuk olusunca azaltmaya calisiyorum. :)
film falan izliyorum, nette geziyorum, 8 pool oynuyorum falan.

Keske hergun icebilecek kadar zengin olsam. :)

Ben söylemeyi unutmuşum. Gündüz biraz fazla uyudum uykum gelmedi. 5 yıldır duşunmediğim ne varsa duşundum :D

Uyku düzenimi bozdum, oturuyorum. Saat 11'de uyanmam ve zımba gibi olmam gerekiyor ama, bu gidişle zor görünüyor :)

normal insanların akşamına denk düşen bi saatte uyandım, dolayısıyla benim için henüz öğleden sonra falan gibi. akşam yemeğini yedikten sonra uyurum herhalde fsdjkhlfsdlhjkfs

oyun oynuyordum, bi sözlüğe duyuruya bakayım ne var ne yok falan dedim falan. öyle ne yapıyorsunuz deyip kaçmak da olmaz ayrıca, sen ne yapıyorsun'un cevabını da isteriz.

@isott
evde şarap yap içki ucuza gelsin :)

canım sıkılıyor fena halde. bir haftadır falan saat 5te yatıp 15'te uyanıyorum. oturuyorum boş boş yani.

@titiraprap
sarap icemiyorum maalesef. Allahtan da icemiyorum yoksa it oldurene duser sarapci olur cikarim. Aman bi o eksik kalsin. :)

@organikdusler

sebepli-sebepsiz. ortaya karışık :/

askerden geldim, iş yok bol internet film var :D

kubrick hakkında 3000 kelimelik final raporu yazıyorum...

@logisticsmanager bu saatte adam akıllı iş yapan tek insan

3 saatimi agar.io izleyerek geçirdim. oynamadım bile. şimdi de kotu gömleği çıkarmak için çok yorgunum. sanırım sabah kahvaltısı yapıp öyle uyumayı deneyeceğim.

uyku tutmuyor bir türlü...

sports tv de golden state-houston maçı var. Sıkılan izleyebilir. Şu an devrede ama.

final vakti saatleri şaşırdım. 5 gün önce sabahlamıştım, sonra dayanamadım akşam 10 gibi yattım. 3.5'ta kalktım. 4 gündür kaçta yatarsam yatayım 3.5-4 gibi kalkıyorum.

trafiğe kalmamak için uyumadım.

2012-2013 www.ajanshaber.com
2013-2014 tr.eurosport.com

daha yenisi yok zaten. 2011'i de bulmussunuz

-bildiğim kadarıyla- halka açık şirketler değil bunlar. dolayısıyla cirolarını da açıklamıyorlar. ara sıra açıklanan rakamlardan ve açılmaya devam eden şube sayılarından anladığımız kadarıyla sıralama fenerium, gs store ve kartal yuvası şeklinde. fenerium en son çin'e arabistan'a vs. şube açmayı düşünüyordu. en son bi yerde haber olarak okuduğum kadarıyla da, ciro bakımından gs store + kartal yuvası, fenerium'dan düşüktü. doğruluğu ispatlanabilir değil tabii.

cokponcik'in cevabına baktıktan sonra edit:
yanlış biliyormuşum, halka arz işlemini gerçekleştirmişler. fakat rakamlar aşağı yukarı dediğim gibi görünüyor. kartal yuvası'nın ciroları zaten epey düşük.

havale yapabiliyor olsan zaten bu soruyu sormayacağını ve saat itibariyle eft şansı da kalmadığını düşünürsek, en hızlısı garanti'nin cep para hizmeti gibi duruyor. akbank'ın da benzer bi hizmeti vardı fakat kullanmadığım için ismini bilmiyorum.

benim bi arkadaşım şans oyunlarını kullanarak gece bile para gönderiyodu, sonra bahsi geçen şans oyunları sitesi bunu banladı tabi siteden. onların özel banka anlaşmaları olduğu için 7/24 işlemleri gerçekleşiyor

bayaa açıktan söylemen lazım. çıkardığı işin sunulamayacak kadar kötü olduğunu söyleyerek o an belki bi utanmasını sağlarsın ama daha özenli çalışması (ve mümkünse ingilizce öğrenmesi) gerektiğini öğretmenin daha iyi bi yolu da aklıma gelmiyor. uygun bi üslupla "abi yapmışsın da ne yapmışsın?" diyip grupça oturup bi çözüm düşünün.

önce kendisine, sorun çözülmezse hocaya söylersin :{ s...ler öyle işi, azcık sorumluluk sahibi olmayı öğrensinler

Tamam ama Son ders haftası bi daha sunum yapamayız dönem sonu notuna yansıyacak kendisi sunar artık Zaten üst solunum yollarım pert

Ha bi de senin dediğin gibi yaparsam sen yapsaydın diye zeytinyağı olacaklar @ cevap botu

çevirye baktım da bazı yerler pek olmamış sanki, şurayı şurayı tekrar bi gözcden geçir istersen de çeviriyi yapan arkadaşına, bi daha baksın. ya da düzeltebildiğin kadarıyla kendin düzelt ama bu grup çalışmasında başkasının yapacağı işi ben niye yapıyorum yea düşüncesinden dolayı pek tavsiye edilen bi durum değil tabi. gidip çeviri olmamış düzelt diyeceksin.

Öyle çamur ki zeytinyağı modu ölümüne aktif é ben yapmasam kimse yapmayacaktı, bunu yaptığıma şükredin gibi bişeyler dedi.
Yav he he dedim geçtim
derste hoca bile google Translate terk dedi
sınıf baya güldü ama ben sunum yapmadım.

mmr'ı yükseltmek dert değil. gönder abi adresini, oynarız beraber.

steamcommunity.com

beklerim :)

şuan sanal gerçeklik gibi duruyor

sanal demeyelim de, artırılmış gerçeklik diyelim. onlar biraz ayrıldı çünkü. microsoft'un bu konudaki ürünü hololens'i incelediniz mi?

www.youtube.com

augmented reality su an zaten kullaniliyor. ps4 playroom mesela.
www.youtube.com

oyunlar icin sanal gerceklik daha uygun olur sanirim.
www.youtube.com

Oculus rift'e bi bak derim.

en başta grafik.

eski oyunlarla temel fark bu.

yapay zeka.

artırılmış gerçeklik.

giyilebilir teknolojiler.

çoklu oyuncu teknolojisindeki gelişmeler.

oyunların bir serverde kurulu olup çalıştırılması, senin bilgisayarda sadece görüntüyü alıp kontrol etmen üzerine bir teknoloji düşünülüyordu sanırım. yani işlemcine ram'e falan bakmadan oynayabileceksin oyunu. ne kadar mümkündür bilmem.

@melancholia

sanal gerçeklik de kullanılacak elbet oyunlarda, ama şuna bi göz atmanı öneririm: www.youtube.com

animelerde oluyor ya ayrı bir evrene ışınlanıyoruz.
heh öyle olup orada gebereceğiz dostum.

Gözlerinde problem yoksa Zenfone 4.

4 inch ekran annelere küçük kalabiliyor.

Lumia 525 al. Veta herhangi bir lumia. Bizimkilere ondan aldim, cok rahatlar. Font boyutu filan da ayarlaniyor.

lumia al

üzerine bi 200 lira daha ekleyebilirseniz samsung grand neo plus, ben de daha yeni anneme aldım, çok şık kullanışlı ve bi anne için yeterli özellikte :)

samsung çıkarmış anneler günü için bi model, galaxy ace idi sanırım, 400 lira fiyatlı. özellikleri pek iyi değil ama ebeveyn için ideal gibi. ben de düşünüyorum hatta almayı.

o fiyat ölçütüne alınabilecek en iyi iki telefonu yazmış zaten arkadaşlar: zenfone 4 ve lumia 525. burada yapacağınız tercih platform tercihi olur. uygulama marketi ile çok fazla işi olmayacaksa (whatsapp ve facebook demişsiniz zaten) bu ikisinin arasından lumia'yı daha fazla öneririm. yok benim annem hızlı öğrenir, karıştırır kurcalar başka uygulamaları da feth etmek ister derseniz o zaman android'e geçmek gerekebilir.

bi de, note serisi dışında samsung'dan uzak durun. android olacaksa zenfone iyidir. ama ebeveyn telefonu için lumia daha bi iyidir.

Ev sahipleri genelde %10 düşünürler, hatta bizim yaptığımız sözleşmelerde matbu hale gelmişti bu, ancak fiyat arttıkça oran işi yemiyebiliyor, o yüzden bedel üzerine konuşulunca 100 lira makul. kira artış oranları filan var baz aldıkları, o da bu değere yakındır. Ama, eğer kiranız bin lira olmasaydı yuvarlamanızı tavsiye edebilirdim 700-750 gibi mesela ancak 1000 lira olunca adama 1060 demeniz biraz ilginç gelecektir, semtle de ilgili bir durum tabi ama öğrenci değilseniz ve konu-komşu artış miktarları da buna yakınsa birde eski kiracı durumu da yoksa bence uygun.

%10 normal

aslında enflasyon oranını geçemez kanunen bildiğim kadarıyla. yani olayı uzatacam dersen haklı çıkarsın ama %10 genelde kullanılan orandır. ülke şartlarında anormal değil maalesef.

bedele göre değişmek suretiyle, yüzde 8 ila 15 arasında yapılıyor bugüne kadar gördüğüm/duyduğum/tecrübe ettiğim kadarıyla. zam yapmayanı da gördüm, öyle ulvi insanlar da var.

bu sene içi yüzde on hukuki açıdan kabul edilebilir bir rakam

direkt bir profil oluşturma özelliği benim bildiğim yok. play store'a bakmak lazım. ama şunu söyleyebilirim, android 5.0 ile birlikte "interruption" diye bir özellik geliyor. starred modu var mesela, sadece kontak listendeki favori işaretlediğin kişiler aradığında çalıyor, onun dışında sessiz. ya da "none" diyorsun, alarm dahil ses/titreşim tamamen iptal oluyor, sadece led. android 5 yükleme imkanın varsa, ekstra bi uygulama ile yapmaktansa native özellik kullanmak cazip gelebilir.

play.google.com
play.google.com
appcrawlr.com
appcrawlr.com
appcrawlr.com

hangisinin arayüzünü seversen onu kullanırsın.

2 ye mümkün sanırsam, 1 ve b+' da chrome derlenemiyor diye biliyom yinede sitesinden kontrol etmen lazım tabii.

2'ye windows 10 dahi yüklenebiliyor olacak:
www.hanselman.com

hiçbi şey olmasa win10 kurar üzerine windows client'ı indirir çalıştırırsın yine mümkün olur. ama eski versiyonlarından biri var ise üzerine kurduğun/kuracağın işletim sistemine göre değişir, araştırmak lazım.

www.youtube.com

bu değil mi? bu gayet. e şarkı ismi de çok basit. bu kadar arayıp bulamadığını söyleyince kendimden şüphe ettim. alla alla.

edit:
ayrıca "grup vitamin sevenler" diye bir sınıf ayrımına gidilmesini esefle kınıyorum. grup vitamin sevmeyen taş olur, o olmadı "yapısal olarak parçalanıp" uzayda serbest salınım moduna geçer.

Grup Vitamin - Tak açacaksın Takayacaksın: youtu.be

@cevap botu ve @kablelvuku bu şarkının orjinal hali ama benim dediğim sözler bunda geçmiyor.

@xportant evet sanırım o reklam internette yok :(

bok vardı çünkü :(( kurcalamadık yerini bırakmayayım demiş sedet. sözlüğe giresim gelmiyor aylardır yahu.

antikten betaya geçiş sürecinden itibaren, sözlükle ilgili değişiklikleri hiçbir şekilde sorgulamamaya başladım.

antikten sonra çok bozdu sözlük.

sözlüğü twitter'a çevirmeyi düşünüyor ssg. adım adım bunlar hep.

sıkıntı bu zaten, insanlar bu yüzden kızıyor, ulan madem bişey yapıyosun bi açıklama yap, şunun için şöyle yaptık, amacımız buydu diye. canı sıkılınca koltukların yerini değiştiren tipler gibi.

o konuda sedata ben de kırgınım.

ulen sen arabanın temmuz pulunun vergisini biz bu sözlüğün halkı sayesinde ödüyorsun, ayıptır bee!!! kafana göre iş yapıyosun, lafta demoklesin kılıcı herif ama tükkan benim size ne oluyor amk, havalarında, çok havalandın sen sedat, yanlış yapıyosun. :)

twitter'laşma çabaları hep. herhangi bi tag'e girdiğinde altalta diziliyor malum. daha doğrusu, hiçbi sosyal mecrada böyle numaralandırma yok forum dışında. ama twitter'daki tag'in tam karşılığı sözlükteki "başlık" mı, o tartışılır.

büdüt:
eğer bilerek yapılmadı da bug ise, bu cevabın kendi kendini imha etme hakkı saklıdır.

entriler arası hiyerarşiyi kaldırmak olabilir.

4chan gibi oldu.

Basima bir is gelmeyecekse bence guzel oldu.

Akis mantigi icin yaptigini dusunuyorum. Yerinde bir karar.

bence ssg şunu fark etti: insanlar 5'ten 10'dan sonraki entryleri okumaz oldu. bi başlığın önce ilk entrysini okumaya sonra da ilk sayfasındaki @1'e hitaben ayarlar kısmını okumaya başladılar. debelerin de büyük kısmı bu sebeple yeni bir başlığın ilk sayfasından çıkmaya başladı. numaraları kaldırarak diğer entrylerin okunurluğunu arttırmayı hedeflemiş olabilir.

sedet demokratik halk sözlüğü politikaları. (bkz: kore demokratik halk cumhuriyeti'nin aslında hiç demokratik olmaması)

sözlükten çok duyuruda takılıyorum ben. inşallah burada da bir tasarım değişikliğine gidilmez.

Slm. Kadınım. 25 yaşındayım. Evlenelim mi? aşlkdşa

Bi' kere etrafındakilerin çoğu manyak ve istatistiklere göre çoğu 10 yıl içerisinde boşanacak. Elbet severek evlenenler vardır ama görev bilinciyle evlenenler de var.

Üniversite check!
Askerlik check!
İş check!
Evlilik check!
Shaggy Halı check!
Kocişle Kahve Keyfi check!

Bu döngüde yaşamak zorunda değiliz. Ömrünü geçirmek istediğin ya da en azından bunu denemek isteyeceğin birini bulursan evlenirsin. Bulmazsan da evlenebilirsin ama muhtemelen mutlu olmazsın.
Evlenmek zorunluluk DEYİL.

evlilik pişmanlıktır. birazcık olsun özgürlüğüne düşkün isen zulümdür. zorunlu falan da değildir. böylesi boktan bir ülkeye, çocuk dünyaya getirecek kadar gözü dönmüş gaddar biri isen düşünülebilir, aksi halde pranga.

seçeneklerin azalıyor evet, matematiksel bir gerçek. mesela ileride biriyle tanısıcaksın, hoslandın diyelim evli çıkma ihtimali cok daha yüksek olacak şimdiye göre. millet beklemiyor.

Her cevap yazana katılıyorum bana söyleyecek şey bırakmamışsınız :(

tabii ki zorunluluk anayasanın 63.maddesininin 1992 tarihli düzenlemesinde bu bi yasal zorunluluk haline gelmiştir.

ya hoca, ben bekarım ben de aynı durumdayım, okulda evli biri var benle yaşıt, abi sen evde sıkılmıyon mu tek başına diyo? yoo diyorum. ben sıkılıyom yaa diyo, ula evlisin ve eşinle oturduğunda sıkılıyosan ne bok yemeye evlendin.

öyle evleneceksen evlenme zaten, ben öyle bakıyorum, yoksa elbette cayır cayır evleniyo arkadaşlarım.

sırf evlenmek için evlenmek, kabus. yemişim toplum baskısını.

matematiksel olarak sansin azalmiyor bence erkek oldugun icin, 5 yil sonra kendinden 5 yas kucuk biriyle evlenebilirsin tabi bu tercih meselesi kafalar uyusur mu bilmem.

erkek/23

2013'te mezun oldum. mezuniyet sonrası -doğal olarak- kızlarda bir evlilik furyası başladı. nedenini ise evlendikleri adamları inceleyerek öğrendim.

kızlarımızın evlilik için şu dönemde tek kıstası; ekonomik güç. varsa toplumsal statü, ekmek kadayıfı üstü dondurma gibi oluyor. yoksa sıkıntı değil, üniversite mezunu hanım kızımız sanayiden kaportacı ali ustayla evlenebiliyor. bunun altında da güzel bir hayat beklentisi yatıyor sadece.

işe yarar derken kastın, kafa yapıları "ben bir kendi ayaklarımın üstünde durayım, ekonomik özgürlüğümü kazanayım, sonra karşıma aşık olduğum/sevdiğim biri çıkarsa evlenirim" olan kızları kastediyorsan, bu tip kızlar hala evlenmiş değil, onlar da senin gibi düşünüyor.

geçenlerde aynı okuldan mezun bir arkadaşımla telefondan hasret giderdik, evlilik muhabbeti açıldı bir ara. tüm kızlar evleniyor olm napıcaz, biz daha iş bulamadık kısmına geldi muhabbet. orada uzlaştığımız bir nokta vardı. ekonomik gücü (+toplumsal statüyü) kazandıktan sonra bize kız çok, ondan sonra biz ister miyiz noktası oldu.

yani, günümüzde evliliklerin sağlıklı kurulmadığını düşünüyorum ben. kızlarımız, her fırsatta erkeklerin odunlukları konusundan yakınıyorlar fakat aslında odunluğun alasını kendileri yapıyorlar bu davranışlarıyla.

karman çorman bir yazı oldu k.bakma. son olarak şunu belirteyim, ben de evlilik konusunda çok şüpheciyim. yarın bir gün hedeflerimi gerçekleştirdikten sonra birisiyle evlenme aşamasına geldiğim zaman, benim toplumsal statümden veya ekonomik gücümden dolayı mı, yoksa beni sevdiği için mi evlenmek isteğinden asla emin olamayacağım.

neyse beyler, en iyisi boşverelim biz.

@greyfurt

oo mizantroplar da geldi. ama ben aksine seni çok seviyorum. hacı kimi insan işe yarar, kimi insan işe yaramaz. benim işime yarayan sana yaramaz, sana yarayan bana da yarar. falan filan. açık, değil mi? o tırnak işaretleri oraya boşuna konmadı ama yine de linç etmek isteyene böğrümüz açık, yardırın

her çevrede farklı bir algı evlilik. ilköğretimi okuduğum çevrede kızların çoğu liseye gönderilmedi 16 yaşında nişanlananlar 17sinde evlenenler vs. lise çevremde de lise aşklarıyla evlenenler çocuk yapanlar oldu. üniversitede 1. sınıfta sevgili olanlar şimdi nişanlı yazın çoğu evlenir. kaldığım apartta evlilik planı yapmayan kız yok. ilişkilerini anlattıklarında o kadar boş şeyler yaşayıp ama o kadar mutlular ki. çok garip geliyorlar bana. yakın arkadaş çevremde aklı başında olması gerektiği gibi bakıyor insanlar evliliğe. karşına buna değer dediğin biri çıkmazsa çabalamazsın beklemezsin olursa olur. her şeyin doğalı samimisi güzel.

kendi özelimde de karşıma ben buna katlanırım diyeceğim kimse çıkmadı. evlilik bana kısıtlayıcı zorunlu idare etme durumu gibi geliyor. gereksiz yükler edinmek. uğruna her şeye varım diyeceğin biri karşına çıkmadan ve bundan emin olmak için uzun bir vakit geçirmeden tamamen delilik olur.

"bütün benim için 'işe yarar' görünen kızlar"
kafasindan cikana kadar evliligi düsünme zaten. onun disinda yazdiklarindan zaten belli hazir olmadigin. hazir olana kadar bekle tabi. korkma bitmez kizlar

Evlilik senin için ne ifade ediyor?

Aldatildigini bildigi halde evlenen kadınlar, "ben onu her şekilde ikna ederim" diyen, ikna eden ve hakkında bu şekilde konuştuğu/konusabildigi kadinla evlenen erkekler var.

Mazeret de yasin ilerlemesi ve çocuk istemek.

Yani mide geniş olduktan sonra seçenek çok.

@greyfurt

afedersin dostum. zaten bir sonraki sorumda makale aranıyor duyurusu yapacaktım. oraya da buyur.

hep aynı sığ yorumlar. liselisi de aynı şeyi söylüyor master yapanı da.

progress %0. size loading ekranı bile fazla.

Bırak evlensinler anasını satayım. Haziranda 26 oluyorum, daha karşıma "işte bu" der gibi olduğum kimse çıkmadı. Çıksa zaten bir de onun bende birr şeyler bulması gerek vs. derken iş olasılıksal olarak imkansıza gidiyor. O yüzden ihmal edilebilir olan bu olasılığı gözardı edip, 50 yaşına kadar yalnız takılıp hayatımı yaşayacağım yolu çizdim sayılır. Kafam rahat, 50'den sonra da yaşadığım her gün kar olur bana. Daha yolun yarısındayız.

Kendi yolunu çizmemelisin, illa biriyle hayatını birleştirmeyi düşünme.

artık sevgililiğin evlilikten tek farkı geçim sağlama kısmı ( yaklaşık olarak ) . 25 yaşındaki biri 3 kez 2 yıllık ilişki yaşamış olsa 3 kez evliliğe benzer yaşamı ve neticede boşanmayı tatmış oluyor. 6 kez 6 aylık ilişki yaşamış olsa daha bariz bu durum. bu yüzden evlenmek zor boşanmak da çok daha kolay artık.

Erteledikçe daha zor geleceğini söyleyebilirim.

Çoğunluk ekonomik özgürlükten bahsetmiş ama bence doğru değil. Bir çok kişinin yapmak isteyeceği ekonomik açıdan tatmin edici bir işte çalışıyorum. Lakin evlenebilmeyi bırak sohbet edebileceğim bir karşı cins bile yok çevremde. Bu durumda evlenebilmek hayal benim için. Erkeğim :(

benim anlamadığım evliliğe karşı olabilirsiniz, sizin kafa yapınıza uygun bir olay da olmayabilir ama evlenenlere neden bok atıyorsunuz arkadaşım?
yaş 24 ve bu yaşta evleniyorum.
bence evliliğe çok fazla anlamlar yüklüyorsunuz bu telaş bu korku ondan. evet bu ara herkeste bir evlilik, nişan vs. ama nihayetinde herkes kendi hayatını istediği insanla kurma özgürlüğüne sahip. sen bence böyle düşünüp kendini kasma, olacağı zaman olur.

arkadaşlara not: iki ablam var aynı böyle özgürlüğümü kısıtlayamam, gezerim tozarım falan kafasındaydı. şimdi biri 28 biri 31 yaşında ben hayatımda böyle arayış görmedim. gerçekten üzülüyorum ya. bu evlilik de olabilir başka bir şey de yaşamayı saçma sapan sebeplerle ertelememk lazım.

biraz arabesk fakat geçen gün çok güzel bir lafa rastladım.

diyor ki ''doğru insanı arama, doğru insan ol".

35.den sonra erkek için de kadın için de seçmek birini kabullemek zorlaşıyor. bu durumda zaten seçenekler de az olunca işler daha da zorlaşıyor. kızlar da kendilerinden çok büyük kişilerle evlenmek istemiyor. bu da bir gerçek. kızlara çok çok bişey vaat etmiyorsanız genç hanımlar olgun beyleri tercih etmiyor. (kendimden biliyorum)


www.sevgiforum.net

ben evleneceğimi hiç düşünmüyordum, çünkü benim evlenmek isteyebileceğim kişinin karşıma hiç çıkmayacağını düşünüyordum.

en uzun ilişkim 10 ay sürmüştü ve karşımdaki insan bana bir süre sonra yetmiyordu (açıklama: derin biri zannederken tanıdıkça sığ biri olduğunu fark ediyordum), ya da birbirimize yetmiyorduk (açıklama: duygusal anlamda), aynı şeyleri istemiyorduk.

sonra ben okulda nişanlımla tanıştım, üniversitedeki son senemde. onunla tanıştığımda biriyle beraberdim, o da biriyle beraberdi. bizim konuşacak çok şeyimiz vardı, ilgi alanlarımız benzerdi. o zamanlar msn vardı, bizim birbirimizi tanımamızda büyük katkısı oldu. sonra ikimizin de ilişkisinde sorunlar çıktı, yürümedi o ilişkiler. biz görüşmeye devam ettik ve görüştükçe yakınlaşmak istedik. ikimiz de birbirimizden bekledik ilk adımı, ikimiz de cesaret edemedik. sonra bir gün cesaret ettik.

neyse, 6 senedir beraberiz. ben evlenmeyi hiç düşünmüyordum çünkü hayatım boyunca sevebileceğim birinin varlığına inanmıyordum; hiç karşıma çıkmamıştı. bir noktadan sonra da karşındakine bunu belli ediyorsun, yani hayatını birlikte geçirmek istediğini.

nişanlımla metroyla bir yerden bir yere giderken söylemişti o bana, gelecekte de benimle olmak istediğini. ben de ona söyledim. sonra benim hayatımda plansız şeyler oldu, beni çok sarsan, o zamanlarda bana güç de verdi, yardımcı da oldu ve bu da çok önemliydi benim için. ben mesela bizim evlenmememiz için bir neden düşünemiyorum. neden evliliği bir seçenek olarak görmeyebilirdik, hangi gerekçelerle görmeyebilirdik bunu bilmiyorum.

bence insan evlenmemek için gerekçeler bulabiliyorsa henüz doğru kişiyle (ruh ikizi olmak filan değil elbette bahsettiğim doğruluk) birlikte değil demektir. ben kendimi çok şanslı hissediyorum onunla beraber olduğum için, o karşıma çıktığı ve ben bunu fark edebildiğim için.

insan kendini evleneceğim, evlenmeyeceğim diye şartlamamalı. tabi ki evlenmek de evlenmemek de zorunluluk değil. ancak fikirler, istekler değişebiliyor. kimle birlikte olduğumuz da bunda etkili.

edit: yanlış anlamalar olabileceği için açıklamaları ilave ettim.

Ya bu doğru insan geyiğine katılmıyorum.bir insan sırf sizinle ilişkisini devam ettirmiyor ya da ilişki kurmuyor diye yanlış mı oluyor.
Ya da tek doğru kişi siz misiniz?
Belki de şu an yanınızda olan kişi size değil de eski sevgilisine "doğru insan" ?
Neyse anladınız beni.
Bence doğruluktan ziyade katlanılabilirlik ön plana çıkıyor.ya da zarar vermeme/yaratmama ön plana çıkıyor.(sanırım)
Buradan da arp çalan ya da british english konuşan tüm 23 yaş üstü kadınlara selam olsun

@rakicandir
İşte "doğru insan" mutlak değil zaten. Benim için yanlış olan biri başkası biri için çok doğru olabilir, ben biri için doğru insanken başkası için çok yanlış olabilirim. Uygunluk mühim olan. İlişkiden beklentilerin aynı olması, benzer şeylerden zevk alabilmek, benzer şeylerden mutlu olabilmek, benzer şeylere gülüp benzer şeylere üzülebilmek, benzer yerlere gitmekten hoşlanmak gibi...

Mesela ben en basitşnden kedileri hiç sevmeyen biri için olabilecek en yanlış kişiyim. Doğruluk burada bir üstünlük, mükemmeliyetçilik, kalite filan belirtmiyor. İki kişinin birbirine uygun olmasını kast ediyorum. Yanında rahat rahat aptallık yapabileceğim kişi, yanımda rahat rahat aptallık yapabilecek kişiden bahsediyorum örneğin...

Eski sevgiliye doğru insan olmak da mümkün, ama önemli olan bunun karşılıklı olması. Birlikte mutlu olunan sevgili eskimiyor zaten.

Ay nov fung hu, hay ağzını öpeyim.

Çok güzel açıklamışsın, tebrik ederim. Olay bundan ibaret.

daha iyi bilen, yetkili bi abi gelirse daha iyi çevirecektir, ama ben bildiğimce bi el atayım. birebir okunuşuyla şeyapmak lazım diye biliyorum. sözlükteki "novak djokovic" başlığının "cokoviç" şeklinde değiştirilmesi gibi.

kiril alfabesinden hatrımda kaldığı kadarıyla çevireyim:
"Reyngolıd Glier"

tekrar söylüyorum, yanlış olabilir. ciddi/kritik bir metin ise lütfen bi iki yere daha teyit ettirin.

benim bildiğim dile göre değil alfabeye göre yazılıyor özel isimler. latin alfabesinde yazıyorsanız latin alfabesindeki karşılığını kullanmalısınız.

bu konuda sürekli problem yaşıyorum. en son şu siteyi buldum; rusca.sitesi.ws

Ingilizce ile esas anlasmazlik ç ve ş harflerinden geliyor. Bu harfler rusçada da bizde de var o yüzden onları rusçadaki gibi yazıyoruz Çaykovski - Tchaikovsky'de olduğu gibi. Bence bu da Reingold Glier olarak yazılmalı. Keza aynı yazılış türkçe wikide de var.

Reyngold Glier oluyor harf harf karsiligi, ama haldamire katiliyorum ben de.

windows 10'da olacaktı diye hatırlıyorum da 8'de bilmiyorum...

www.youtube.com

evet windows 10'da native olarak bu özellik gelecek. diğer işletim sistemlerinde ise ancak üçüncü parti yazılımlar ile mümkün: www.howtogeek.com

Bunu çok düşünmüşümdür. Şuan inançlı biri değilim ama ozaman muhtemelen muhteşem araştırmalara girişip birine inanmaya başlardım. İnsanların içlerinde bir boşluk olur ve bunu doldurmaya çalışırlar hayat boyu. Muhtemelen odurumda bunu yanlış yerlerde arayıp çok dindar biri olurdum.

"çılgın mısınız lan bunların gerçek olabileceğine nasıl inanabiliyorsunuz?" derdim. hıristiyanların afrika'da kabile kabile gezip, dinlerini pazarlamayı nasıl başardıklarını, ne anlatıp da kanmalarını sağladıklarını hep merak ederim mesela.

etrafta ibadethaneler varsa ve biz fanusta yaşamıyorsak öyle bir şey mümkün olmayacaktır. onu geçtim, insan ille düşünür "nereden geldim, nasıl var oldum" diye; ister dini, ister biyolojik bir sebebe dayandırsın bunu, ille düşünür orijinini.

cık, olmamış bu soru.

ben tüm hayatını fiziğin "eylemsizlik" kuralına göre yaşayan biri olarak bişey yapmaz aynı devam ederdim muhtemelen. böyle gelmiş böyle gider hesabı.

böyle bir şeyin var olması zaten fazla ütopik. önemli olan bu koşullar sağlandığında ne düşündüğümüz. okul kitapların hangisinde yazıyor ki erkeiği tanrı çamurdan yarattı, kadını da onun sol kaburgasında diye? biyoloji kitaplarına ne yazıyorsa o. zaten telvizyonda ve dışarda bu konuda insanları manipule etmeye çalışan o kadar çok insan var ki. işte bu soruda bunların hepsini görmezden geliyoruz. odaklanmamız gereken sonradan kendi çabamızla öğrendiğimiz dogmalara ne kadar bağlanıyor olduğumuz.

dinsiz devam.

Ben agnostiğim. Fakat çevremdeki dincilerden yola çıkarak net bir şekilde şunu söyleyebilirim, bu kişiler çok kesin bir şekilde kendilerine anlatılan dini yoksayar, inananları yanlış yolda olmakla suçlarlardı.

Sadece o dinin mensubu ailede doğdu diye o dine mensup inananların %90'ı. Yani koyu bir şekilde savunma yapan bu kişiler mensup oldukları bu dinin kitabını bile okumuyor genelde.

Örneğin anne ve babam. Babam tamamen müslüman ailede doğup onun kültürü ile büyümüş birisi. Bayram hariç namazı yok. Annem kuran'ı birden fazla kez okumuş, namaz kılan biri. Annem eskiden babam gibiydi. Sonra böyle oldu. Agnostik olduğumdan ikisi ile de kavga ettim. Adeta saldırdılar. Fakat en serti babamdan oldu. Hakaretlere vardı. Babam hristiyan ya da ateist bir ailede doğmuş olsaydı birebir aynı şekilde onu savunacaktı. Annem de babam da kötü insan ya da yobaz. Değiller. Türlerinin (müslüman oluyor bu bizim toplum için) başarılı birer örnekleriler.

İnsanların yapıları böyle. Çoğunluk sorgulamadan ilk verileni kabul edip, sonradan sorgulamaya ve yeni gelenlere karşılar. Bunun ırk ve coğrafya ile alakası yok.

e böyle toplumlar var hiçbir şeye inanmayan adam bir şekilde başka bişiye inanıyordur, ahlak, iyilik, kötülük vs gibi ona devam eder. oo biri dedi cehennem diye bir yer varmış hepimiz yanacakmışız ben namaza başliyim pazarlarıda kiliseye giderim buda dan af dilerim falan diye düşünmüyor onlar.

açık konuşayım, o yaşa kadar hiç duymayıp ondan sonra duysam "voaaa" der ve etkilenip karıştırırdım biraz. dinin hiç olmadığı bir yerdeysem eğer, dinin sebep olduklarını da bilmezdim ve dolayısıyla "allahuakbağğaarr" diyerek kafa kesen müslüman imajı oluşmazdı kafamda, veya ramazan'da yemek yediği için dayak yiyenler...

fazlasıyla mistik ve ilginç bulduğum için kesinlikle incelerdim. karakter olarak birilerine yaslanmaya, daha "güçlü" bir şeye ait veya onun korumasında hissetmekten hoşlanmaya yatkınımdır. dolayısıyla "olm allah varmış lan" deyip bir dine mensup olurdum gibime geliyor, mevcut karakterimi göz önüne alırsak.

işin açığı, çok dindar bir ailede büyümeseydim yine hala "sözde" de olsa müslüman olurdum diye düşünüyorum. ancak çocukken din hakkında çok fazla şey okumak ve görmek zorunda bırakılınca, bu dincilerin cartların curtların kamplarına ve okumalarına falan gönderilince zamanla soğudum ve nihayetinde istifamı verip çıktım.

türkiye gibi bir coğrafyada yaşıyorum. o konuda sıfır olsam bile allah'ın günü beş vakit ezan sesi duyuyor ve cami görüyor olurdum. ister istemez de gider sorardım bu iş neyin nesidir diye.

bir şekilde inanma ihtiyacı, dayanılacak bir kudret aramaya iterdim kendimi de 25 yaş da çok uç bir örnek olmuş. bari 15-16 deseydin.

zorlamayım, bu coğrafyada yine müslüman olurdum. gevur ellerinde doğsaydım da kuvvetle muhtemel gayrimüslim olacaktım.

yanlış bilmiyorsam islam'a göre din size tebliğ edilmediği zaman sorumlu değilsiniz, yani dinden kitaptan hiç haberi olmayan biri ahirette soruları köprüyü falan pas geçebilecek

www.youtube.com
işte bu ilk kabilelerdeki gibi olmak isterdim, konuyu bilmemek en güzeli o yüzden durduk yere biri bana gelip dini anlatsa, sorumluluk altına soksa ben de kuran okuyup yukarıdaki olayı öğrensem bir dini seçmeden önce beni dinle tanıştıran kişiyi ateşe verirdim ondan sonra da birini seçip kaybolan yılların korkusuyla yobaz olurdum ondan sonra din kardeşimi yaktığım için pişman olup tövbe eder bu sefer de inanmayanları ateşe verirdim

25 yaşına kadar değil de bayağı bir yaşıma kadar ben de dinle ilgili bir şey görmedim. Çocuklar arasında oyunlarda konuşulmazdı, evde de konuşulmazdı. En yakın cami de uzaktı, çok ezan da duymazdım. konusma ben konusuyorum daha bitirmedim'in dediği gibi çok da bir açıklama almazdım sorsam bile. Açıkçasoı Taş Devri, Casper falan varken de ilgimi çekmezdi ve umrumda olmazdı hiç. Çevremde de çok inançlı insan yoktu. Sadece bir komşumuzun kızı "Okula gidiyorum" demişti, defterinde "İmanın Şartları" falan yazıyordu. Anneme sormuştum, "Niye Ayşe ile bizim derslerimiz aynı değil" diye; o da "O Kuran kursuna gidiyordur" demişti. "Peki, o da ona gitsin" diye de sallamadım.

İlkokul öğretmenimiz ateistti (bunu bir 10 yıl sonra anladım), ortaokulda din dersine Coğrafya, Fizik öğretmenleri falan girer, bizi boş bırakırlardı veya kitap okuma dersleri olurdu; sessiz sessiz kütüphaneden aldığımız kitapları okurduk. Lisede ise Müzik öğretmeni giriyordu, o da solcu, sendikalı ve ateistti. Hafta sonu senfoni orkestrası konserlerine ve konçertolara gidersek Din 5 gelirdi, gitmezsek 4. Orta Öğretim Başarı Puanı önemli olduğu için giderdik. Sonrasında da bize akımları, bestecileri falan anlatırdı öğretmen. Genelde onu da dinleyen olmazdı da, benim hoşuma giderdi. Lise sondayken, bu sefer Matematik öğretmeni girdi derse. O da "ÖSS'ye çalışın hadi" der, bırakırdı. Bu konuda sadece bir yaz tatilinde 10 dakikalık bir konuşma geçmişti yaz tatilinde arkadaşlarımla. Bir arkadaşım "Ben inanmasam da olur bence, hayatımda bir şey değişmez" demişti, başka bir arkadaş "Yok, ben inanmak istiyorum" demişti. İkisine de katılanlar katılmayanlar oldu; sonra yakantop oynamaya devam ettik, konu da orada kapandı.

Sonuç olarak, üniversiteye geldiğimde din bilgim "Günde 5 kere ezan okunuyor. Bazı insanlar oruç tutuyor, bazı insanlar tutmuyor. Tutana da tutmayana da saygı göstermek gerek"ten öte değildi. Açıkçası merak etmemiştim de, umrumda değildi. Hayatımda bir boşluk hissetmedim, "Nereden geldik, nereye gidiyoruz" sorularının cevaplarını bilmesem bile bu tarz tartışmalar ortaokul-lise yıllarımda bazı derslerde yapılmıştı ve birtakım belgeseller izlenmişti. Aldığım cevap tatmin etmemişti ama açıkçası alternatiflerinden daha mantıklı geliyordu. O da bir sonuca bağlanmadı ve bağlanmasını beklemiyorum da.

Diyelim ki şu saatten sonra elime bilcümle kutsal kitaplar geçti. İki şey yapabilirdim sanırım. İlki makale hakemliği yapan insanım, kitapları da oturur değerlendirirdim. Büyük olasılıkla "Bu nereye dayanıyor", "Kaynak göster", "Kanıtla" gibi çizgiler çekebilirdim. İkincisi ise, ki büyük olasılıkla bunu yapardım, okur okur, "Bunun burası güzelmiş, şunun şurası güzelmiş. Dur bakayım bunlar nasıl oluyor" bilcümle dinlerden bir aranjman yapardım.

Simdiyle ayni olurdu. Zira dediginiz durumu 17 yasimdayken kendi kendime uyguladim. En bastan arastirdim, dusundum, sorguladim ve secimimi yaptim.

çocukluğumun net hatırladığım kısımları var, o zamanlar ben animisttim. islamcılar, hacı dedem, anam babam, laik tcnin din hocaları, zorunlu din müfredatları vs cayırtı yapmasaydı bildiğin şamanist olurdum o kadar zamanda.
muhtemelen şimdiki gibi ateist olmazdım. ya da çok geç evrelerde olurdum. ama kurumsal tektanrılı dinleri pek benimseyeceğimi falan sanmıyorum.

sql'i bulamıyorum ya da ulaşamıyorum diyor. sql server'ın service'i durmuş olabilir. açık olduğundan eminsen girdiğin komutta HORASANNAKLIYAT\SQLEXPRESS kısmı hatalı olabilir vs.

spor yap diyenler olacak şimdi. mantıklı; ama öyle bir imkanın yoksa bi kere işten dönüşte yarım saat bi yürüyüş yap bi hareket et. miskinlikten ve anladığım kadarıyla keyifsiz durumlardan dolayı biraz bunalmış görünüyorsun. öyle hissettim yanlış olabilir tabi.

düzenli yemek yeme konusunda da irade göster. ağır yemekler değil de sebzeler, et, bakliyat vs. ye. gerçekten ye ama. telefonunun saatini kur, her gün çalsın ilaçlarını al.
ilk başta karar göstermen lazım. kararlı ol. yemek yeme, ilaçları düzenli alma ve günlük yarım saat yürümeyle başla. hava kötü deme, olsun, yürü eve gelince sıcak duş alırsın.

Kendine bir cizelge ciz. Yemeklerini yedigin ve ilacini ictiginde tik koy. Ilaclarin kalsiyum ve cay kahve ile yakin zamanlara gelmemeli, onlara dikkat et. Aksam yemeginde haftada iki gun dalak ve salata ye sadece. Uyku duzenini de saatlendir, vücudunun biyolojik bi saati var. Duzensiz uyku da cok uyutur. En gec 10da uyu, sabah 6-7 gibi uyanırsan cok dinç olacaksın.

Bu kronik demir eksikliğine B12 'de katılmış ve yorgunluk belirtisi gösteriyorsun. Triod kontrolü yaptırdın mı? Doktora gidip TSH, Serbest T3 ve T4'üne de baktırmanı tavsiye ederim. Doktor değilim ama B12 eksikliğiyle beraber hipotroidi olmuş olabilirsin. Bahsettiğin gibi halsizlik yorgunluk falan yapar çünkü.

diğer bahsettiğiniz konulara hekim arkadaşlar çok daha sağlıklı yorum yapacaktır o yüzden ben ilaç konusunda minik bi tavsiyede bulunayım.

ben de "ilaçlarını almayı unutmazsa ölecek" hastalığından muzdarip olduğum için, baktım olmuyor, telefona bir ilaç hatırlatıcı uygulama yükledim. detaylı şekilde ilaçların ismini dozajını hangi günlerde hangi saatlerde alınacağını bi defaya mahsus giriyorsunuz (burası biraz sıkıcı), sonrasında ilacı alana kadar zırlıyor susmuyor. lanet olsun deyip içiyorsunuz. android için, kendi kullandığım uygulamanın ismini vereyim: "MediSafe". iphone kullanıyorsanız ille muadili vardır. windows phone ise bilemeyeceğim.

Günde 1-2 öğünle de yaşanır, yeter ki gerekli gıdayı al.

İş-ev arası mesafe benim de başımda dert ona taşınamıyorsan yapacak bir şey yok. Benim de evden çıkasım gelmiyor çoğu zaman.

Yapacağın işlerin hepsini birden düşünme. İçlerinden birini seç, onun ufak bir kısmını halletmeyi hedefle. Başka da bir şey düşünme bu süreçte.

Erken yat, erken kalk. İşlerin yetişmese bile gece oturma.

Spor yap ama hep aynı saatte. Seni düzene sokar.

jsbeautifier.org

html, css, js hepsini düzenler.

@gman 'in önerdiği yol son derece güzel olmakla birlikte;

haricen bir program ya da bir web sitesine sürekli copy paste yapmakla uğraşmak yerine, html editor olarak hangi programı kullanıyorsan onun add-in'lerine bakmakta fayda olabilir. gelişmiş ve yaygın bir editor ise zaten buna ihtiyaç duyan bi sürü insan çıkmıştır. örneğin, ben zaten visual studio kullandığım için, düzeltmek gerektiğinde iki tuşa basıyorum, sülalem raad :)

kullanım kılavuzunda ilk şarj için bir yönerge var mıydı? varsa uygulamanız gerekiyordu. ancak 1-9 arası 8 saatte %4 şarj azalması normal gözüküyor. zaten o %96 değeri tam olarak geçerli olan değer de değil. biraz tahmini oluyor o ölçümler.

sim kart takılı değil ama arkaplanında çalışan uygulamalar olduğu için oldukça normal. sim kart takılı olsaydı da %95-94 falan olurdu.

3 saatte %1 düşmüş, gayet iyi bence.

akıllı telefonların priz ile göbek bağı edindiren tuhaf dünyasına hoş geldin!

Bu kadar çok şarj takıntın varsa greenify full yükle. Sistem uygulamalarını da kapatır rahat rahat yaşarsın.

@icim urperiyor
öyle bir yönerge yoktu.

@mevrin
iyiyse mesele yok

@cevap botu
hoşbulduk :)

@cetoxim
şarj takıntım yok. alışık olmadığım için şaşırdım. normal dendiğine göre mesele yok. aklımda bulunsun dediğin yazılım. lazım olursa yüklerim.

kapıya teslimat yapacak olan kargo görevlisine ödeyeceksiniz. e-ticaret sitelerinden alışveriş yaparken, firmalar genellikle kargo firmaları ile anlaşmalı olduklarından özel bi fiyat ile gönderiyorlar. bu nedenle o gibi yerlerden alırken kargo ücretini de ürünü satan firmaya ödüyorsunuz. gittigidiyor'daki satıcıların böyle bir durumu yok, siz nasıl bir tanıdığınıza kargo gönderiyorsanız onlar da öyle teslimat yapıyorlar.

yaptığınız alışveriş sitesine göre değişiyor.
şöyle ki iki durum var:
a. kargo miktarı, ürünün ücretini öderken eklenmiş oluyor. mesela 15 tl'lik ürün + 4 tl kargo ücretiyle toplamda 19 tl ödeme yapıyorsunuz.
b. kargo ücreti kapıda ödeniyor. bu da ürünün içeriğine bağlı. 15 tl'lik üründür ama kargonun ağırlığına ve bölgesine göre bunun kargo ücreti de 15 tl olabilir.