İsveç şurubu dediğin şey glögg mü?

Kıbrıs, market.

Doğu Avrupa ülkelerinde ve Portekiz'de de ucuzdu gözlemlediğim kadarıyla.

yerel marketlerde baya ucuz hatta free shoplardan dahada ucuzlar.

Bir kaba kaynar su dök bekle biraz ılısın sonra pamuğa emdir biraz ılık suyu bas üzerine geçecek.

vücut zayıf düşüyor diye anlıyorduk arpacığı biz ailede. iyi beslenin, dinlenin, geçiyor.

Ara: cronometer

mtfitnesspal

Fatsecret

ABD'yi herhangi bir ülke herhangi bir şekilde geçemez, mümkün değil. Tabii bu demek değil ki Çin güçsüz ama ABD ayrı bir dünya.

Kolay kolay olamaz, hele o nüfusla çok zor, robotik gelişmelerle insan gücünün değeri düşüyor, çok daha düşecek; ayrıca Çin'in öyle bir niyeti ve vizyonu de yok zaten yakın zamanda ABD'yi geçecek ekonomik alanda ama ekonomi tek kriter değil, vizyon olmadığı için anca bölgesinde süper güç olur.

Bu konuda yazdığım bir entry mevcut:
eksisozluk.com

www.zerohedge.com

Yukarıdaki grafik ülkelerin en zenginleri ve bunların ne kadar zenginliğe sahip olduğunu gösteriyor.

En fazla zengin ABD'de, en fazla zenginlik de ABD'de.

Zengin kesim paranın nereye aktığına karar veren kesim olduğundan bu yarışta kim öndeyse kuralları da o koyuyor. Eğer ABD ve zenginleri aklını kaçırmazsa başka bir ülke ve zenginleri tek başına öne geçemez.

Ancak diğer ülkeler ABD'ye karşı birleşirse etkili bir mücadele olur, fakat bunun için de somut sebep göremiyorum.

Diğer taraftan Japonya'nın 1950'lerden itibaren !970'lere giden süreçte Amerikan otomotiv sanayisine vurduğu darbe gibi bir darbe oluşabilir. Çin'de de bu potansiyel var. Bunun olabilmesi için oldukça planlı ve özgün bir hareketin doğması gerek. Artık değerin üretiminde yeni bir devrim olması gerek.

Öte yandan işin sıkıntılı tarafı, verim arttıkça işsiz sayısı da artıyor. Çin de ABD de dünya da bu işsizliği kaldıramayabilir. Ne kadar istenmese de savaş ekonomisine dönülebilir, savaş ekonomisi için 'meşru zemin'ler oluşabilir/oluşturulabilir.

Özet: Çin'in ABD'yi geçmesi için bütün dünyanın ortak problemleri olan bazı problemlerin aşılması gerek. Kısa vadede bu problemlerin aşılması da mümkün değil zira yapıdan kaynaklı bir çelişkili durum söz konusu. Uzun vade ise her zaman belirsizdir. Yani geçemez diyorum.

Diğerlerini bilmiyorum da Bim için şöyle;
Senden sınırsız veya çok yüksek miktarda ürünü ucuza alıyor. Hemen hemen başkasına satmana gerek kalmayacak kadar çok alıyor. Bu ürünleri kendi markası şeklinde ambalajlıyorsun veriyorsun.

private label deniyor. kendileri tabiiki ham madde fln vermiyor. fiyat bazlı teklif isteniyor. yani bana maliyeti 6 tl olacak gibi ton balığı yap deniyor mesela. ya da spesifikasyonlarını verip ürettiriyor. tam fıstıklı en az % 30 olacak şekilde çikolata üret gibi

meyve suyunu tamek uretiyor mesela, bim'in meyveleri toplayip tamek fabrikasina goturup meyve suyu haline getirtip geri alip marketine koydugunu sanmiyorum.

tamek yilda 100 birim urun satiyorsa bim kendi standartlarina gore 30 birim urun siparis verince ciddi iskonto sozkonusu oluyordur. ama bilgili degilim bu konuda.

ilk verdiğin örnek fason üretim ve hayır bim a101 gibi yerler fason değil private label olarak ürettiriyor ürünlerini. hemen hemen 2. dediğin gibi. sen üret diyor ben satçam diyor.

Zamanında bim be a101 için yağ üreten bir firmada çalışmıştım. Üstte dedikleri gibi private label deniyor. Bizim firmznın yağı ile aynı tanktan dolum yapılırdı şişe vs aynı sadece etiket farklıydı. Kalite farkı da yok arada tabi.

private label, max şu fiyattan bu kadar ürün üret bana diyor mesela. ürünün kalitesi maliyet kıstasına göre orjinal markanın tıpatıp aynısı olabilir ama genelde kalite farkı olur.

üzülmem. tırsarım.

Evet.

üzülürüm. ne savaşı başlatanlara ne de bundan nema alanlara bir şey olacak. olan garibana olacak.

lol? üzülmek bir lüks. hayatta kalmak gibi dertlerimiz olacağı için o tür lüks duygulara fırsatımız kalmayacaktır bence. hayat standartları dünya çapında düşecek, enerji krizleri yaşanacak, tahayyül edemediğimiz 21. yy problemleri baş gösterecek. yav mete iyi min? soru mu bu bro.

Koskoca 3. Dünya savaşı çıkacak sen de oturup üzülecek ve tv'den seyredeceksin öyle mi?

Direkt seferberlik çağrısı ile askere alınırsın, kaçak olursan da hakkında vur emri çıkar vatana ihanetten.

Türkiye her şeyin orta yerinde, hasta ve yaşlı bile olsan evinden barkından olursun. Maaşın yatmaz, gıda tedariğin sekteye uğrar, elektriğin kesilir, interneti de bok bulursun.

En iyi ihtimalle sığınakta haftaların geçer.

Üzülmek ne kelime.

Savaş kapitalist ekonomiler için iyi değildir, o yüzden çook uzun bir süre daha çıkmayacak. Çıksa ne hissederdim bilmiyorum.

Üzülürüm.

Ayrıca Anahtar cümleler bunlar;

''hayat standartları dünya çapında düşecek, enerji krizleri yaşanacak''
'Maaşın yatmaz, gıda tedariğin sekteye uğrar, elektriğin kesilir, interneti de bok bulursun.''

Bu devirde iyi ya da kötü bir şekilde keyfi yerinde olan insanları, haritada yerini bile zor bulacakları topraklar için savaşa ikna edemezsin. redneckler, adidas eşofman takımı giyip sağa sola çömelen ruslar ve bizim reisci tayfa hariç. Onlarda zaten halk desteğini tek başına sağlayamazlar. kaybın çok yaşanacağı böyle bir savaşa kimse halk desteğini almadan giremez.

alabilen olursa ise yapacak bir şey yok;
''i got a problem solver and his name is Revolver''

üzülmek çok hafif olmuş.
bos gezenin bos ustası +1

Üzülürüm tabi lan askere alicaklar beni

Üzülmem.

körfez savaşı gibi öyle tvden film izler gibi izlemiycez 3. dünya savaşı çıkarsa. belki o tv yi izleyecek elektrik bile olmayacak. birbirimzden bile haberimiz olmayabilir.

Üzülürüm tabi amk. Koskoca dünya tarihinde hem gençliğimin en körpe dönemleri AKP'ye denk gelmiş, para kazanmaya başlamış ve hayatım yoluna girmişken, bir sürü plan yapmışken dünya savaşına denk gelmek... Şansıma sıçayım der, üniformayı giyerim.

Uzulmek gelmez aklima. Uzulmeye gelene kadar cok daha farkli duygular yasarim:)
BIr de ww2 gibi bir savas olanaksiz, nasil oldu bitti anlamayiz 3. Dunya savasi.

üzülmem. kaçacak delik ararım.

Üzülmeye üzülürüm elbette, savaş çıktığında üzülmeyecek kalpsiz var mı?
Bir de 3. dünya savaşının başlamadığını nereden biliyoruz? Yanıbaşımızda savaş var. Rusya ile ABD bizim üzerimizden birbirlerine efeleniyorlar. Sen koru Rabbim...

Üzülmemek elimde değil. Çünkü mermiye 2 şajör takıp siperden sipere koşulmayacak. Şehir savaşları, kimyasal bombalar, savaş robotları, akıllı bombalar derken kimin elinin kimin cebinde belli olmadığı bir durum oluşacak. Özellikle biyolojik savaşta bahsedilen mikrop veya virüslerin ortaya çıkarılması korkunç olur. Bu savaşta onları da göreceğiz. o yüzden masum insanların öleceği bir savaş olacağı için üzülürüm.

askerlik yapmadım ama arkadaşım şu an yapıyor bursa'da. her gün sabah 5.30'da kalkıp tıraş oluyor öğlen 2'ye kadar kamyondan mal indirip 2'den sonra merdivenlere silikon sıkıyor.

sabah 6'da uyanırsın, traşını olursun, yemeğini yersin ( kimi yerlerde eşofmanla gidilirken yemeğe kimi yerlerde kamuflajla gidilir) ardından mıntıka dediğimiz sana zimmetlenen yeri temizlersin ardından saat 8'de içtima alanında olursun - mesai o saatte başlar çünkü- bölük/takım komutanın gelir sayar, dert dinler, istekler yerine getirilmeye çalışılır ardından görevin neyse oraya doğru yola çıkarsın. görevi olmayanlar spor yaparlar(ilkokul ve lisede yapılan ısınma hareketleri, koşu, şınav, mekik falan olabilir), yanaşık düzeni eğitimi alırlar, silahlı eğitim olabilir.

bazı yerlerde pazartesi ve cuma günleri tabur içtima, alay içtima, tugay içtima olabilir. özellikle eğitim birliklerinde. istiklal marşı ile başlar hafta istiklal marşı ile biter.

normalde de cuma günleri öğleden sonra olması lazım bakım günüdür. silahların falan bakımları yapılır düzenli bir şekilde.

yatak olayı bazı yerlerde direkt yataktan kalkış ile düzeltilmesi gerekirken bazı yerlerde içtima saatine kadar olabilir.komutan şu saatten sonra kimse yatakhane bölgesinde olmayacak dediğinde - gececiler hariç- kimse oraya giremez. o saatte de komutan gider kontrol edebilir.

günler arasında normalde farklılıklar olması gerekir ama bu kağıt üzerinde kalabilir. kağıt üzerinde kalmayacaksa bellidir, buna takım/bölük komutanın karar verir.

içtima basittir.
bölükteki asker sayısına göre takımlara bölünür askerler. genelde 4'er sıra ve her sırada 10 kişiden oluşan kişiler dizilir işte. her sıranın önündeki adam manga komutanı olur. her sıraya manga denir. manga komutanı kendi mangasına rahat hazır ol dikkat çekerek selamda durdurur. sonra geriye dönerler ve takım komutanları aynı şeyleri kendilerine yapar. ardından da takım komutanları arkaya döner ve bölük komutanına tekmil vererek içtima biter.

bu üst paragraf, bölük içtima için geçerli. tabur içtimada falan bunlar tabur ya da üst seviyedeki komutanlar gelmeden yapılır tabur ya da üst seviyedeki komutanlar bölük komutanlarıyla/tabur komutanlarıyla muhatap olurlar.

Söyleneni (emredileni) yapacaksın. Genel olarak bu. Ama tabi bulunduğun yere göre yapacakların da değişebilir. Eğitim disiplin adına bir çok şey yapılır. Bir kişinin hatası nedeniyle bir bölük koşu vs. gibi ceza alır mı alır. Duur! emri gelene kadar durmak yoktur. Askerlikte ceza ve mükafat oldukça hızlı uygulanır.
Yine noktalama işaretleri oldukça önemlidir askerlikte. Mesela yazılı bir emir söz konusu ise ve 2. bölüğün bir yere gitmesi emrediliyorsa ve ikinin yanındaki nokta yoksa 2 bölük beraber giderler ;)
Yatak çarşafları gergin olacak hergün traşlı, bot kesinlikle boyalı olacak. Duşa girmek için o çok anlatılan 5dk.lık vs. gibi kısıtlı süreler yaşamadık ne acemilikte ne de usta birliğinde.
Cuma günleri silah bakımı olur. İçtima belirli bir alanda düzenli bir sırayla toplanmak demektir. (Suriyeli arkadaşlarım sivillerin normal kapalı bir alanda toplanması olarak kullanıyor ictima kelimesini.)
Revir, askerlerin sağlık sorunlarına bakılan yer. Disko, disiplin koğuşu demektir.
Ktm, kabul toplanma merkezidir.
Nöbet değişiminde silah namlularının doğrultulduğu içi beton doldurulmuş varillerle çevrili nokta doldur boşalt istasyonudur.( Çok önemlidir ve orada da komutla hareket edilir)
Panço, yağmurluktur. Neyse aklıma bir kaç anı geldi konuyu dağıtmamak için söylemeyeyim şimdilik. Özelden soran olursa anlatırım.

Evet, bir zamanlar askerdik..

Ustalıkta herkesin bir görevi vardir ve sabah ictimasindan sonra gun boyu o isi icra eder.

Ben revir cavusuydum. Sabah içtimasina katılmadan hasta askerleri toplar revire doktora muayeneye gotururdum. Muayene sonrasi ilaclarini alir ve askerleri tekrar boluk komutanina goturur defteri imzalatirdim. Gece yatmadan once askerlerin ilaclarini dagitir, bir sonraki gun revire gidecek hasta askerlerin isimlerini yazmak icin tekrar revire giderdim. Gun icerisinde kalan zamani da arazi olmakla, orada burada surterek cay sigara yapmakla doldururdum. Ictima spor vs olmadigi icin kebab isti.

Ustalık acemilik farklıdır. Ranzada üstünde yatan adamın askerliği de seninkinden farklıdır.

Usta birliğinde kalk saati 6.00'dı.

Kalkarsın 6.30'a kadar traş olursun giyinirsin ve içtimaya katılırsın. Rahat hazır ol sağ baştan say maruzatı olan var mı? Varsa bla bla sonra tamam geç kahvaltıya. Kahvaltı sonrası eğer muhafızsan ya angarya iş(ot yolma, çukur kazma, temizlik vs) ya yatış, ya da nöbete gidersin, ya da eğitim denen boka tabi tutulursun. Eğitimde yat kalk sürün şınav mekik koş istikamet sonra bir de bağıra bağıra soru cevap saçmalığı vardır.

Görevli isen bunlar sana pek vurmaz, görevini yapmaya gidersin.

Öğle yemeği öncesi bir içtima daha.

Yemekten sonra aynı rutin devam.

Akşam 5 gibi paydos ve yemek içtiması. Her içtima son derece boktan geçer bekle bekle yağmurda soğukta güneşte vs gelmez amk bölük komutanı veya nöbetçi astsubayı.

Sonrasında ense veya temizlik gene.

Sonra bir de yat içtiması var akşam 8-9-10 artık duruma göre. Sonrasında zıbarır yatarsın yorgunluktan zaten uyursun.

Gece muhafızsan illaki nöbetin vardır, 12-2 2-4 4-6 gibi kalkar ona gidersin her gece.


Ben tüm bu işkenceyi 1,5 ay kadar çektim 22 gün de acemilim 2 ay süründüm sonra şok timi denen yatış kısmına geçtim rahatladım. Orada sabahtan akşama kadar a-rap tv denen arabesk rap kanalını izlemeye zorlanmak suretiyle askerliği bitirdim.

Dostum askerlik dediğin vazife yattığın ranzadan ranzaya değişir. Standardı yok. Sabah kalkar tıraşını olursun, kahvaltiya gidersin, içtima (tabur) alınır, varsa eğitim, nöbet, vazifen vs standart mesain başlar, öğlen yemek ardından yine tabur, akşam 17:30 mesai biter, personel evine gider, sen yemeğe ardından tabur, temizlik, yat.

yazmaya başladım ama kalbim sıkıştı, vazgeçtim :)

günde 6-7 kere sayarlar seni. buna içtima denir. acemilikte daha fazladır bu sayı, bazen 2 saatte bir sayarlar.

eyyorlamam bu kadar.

Bazı cevaplar tavsiye gibi olmuş, askerlik yapmaya gittiğim yok :) ben sadece meraktan soruyorum.

Çok değişken var bu konuda aslında

Mesela ben askerlik şubesinde yaptım askerliğimi. Sivil hayatımda o kadar rahat değildim. Günde 12 saat uyuyan asker mi olur mesela? Uyuyordum ben. Günde tek içtima, o da sabah. Hafta sonları şubedeki 8-10 asker kalırdı sadece. Kağıt üstünde nöbetçi subay/astsubay görünse de kimse gelip gitmezdi. Biz de başımızda kimse olmadan nöbetleri değiştirir, uyur, uyanırdık. Ne yat saatimiz vardı ne kalk saatimiz. Sadece mesai saati olan 9'dan önce tüm askerler hazır olsun derdi komutan.

Sivilde şuan 7'de kalkıyorum, askerde 8:30'da kalkıyordum yani.

Ayrıca sıfır eğitim. Bir defa göstermelik yapmıştık, komutan da sıkıldı yeter dedi.

1) Sanmam.
2-3) Bilmiyorum.
4) Abartı. Yıl olmuş 2018 hâlâ devlet şirketlere salak salak para saçıyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında yaratılan zenginler yetmedi sanki. Onlar çok bir halt becermiş gibi yenilerini yaratıyorlar.

O parayı verenin de alanın da jetleri düşsün, amen.

okuyunca tüylerim diken diken oldu. Zorlu ailesinden pek hoşlanmam kişisel şeyler hepsi, onlardan bağımsız olarak sırf bu olayla ilgili dahi ne desem gg.

Allah utanıyordur büyük ihtimalle.

dünyada beyaz eşyadan otomobile geçmiş bir tane firma yok, biz ilk olma peşindeyiz. memlekette traktör üreten var, diğer motorlu araçları üretenler var, ama teşvik beyaz eşya üretene gidiyor. ilginç.

tamamen saçmalık, tamamen hayal ürünü. şimdi sorulara geçelim;

1- hayır. daha konnektör yapacak ekibi dahi yok, bırak pili falan.
2- işi bilenler 2-3 milyar dolar mertebesinden bahsediyor. tabi bu ebatta bir yatırım yapmak için önce elinde pil yapacak malzemenin belli bir kalitede olması lazım, o da dahil.
3- yapımı kolay, verimi düşük.
4- bu araba işi vestel grubunu batırır. 3-4 sene sonra demişti dersiniz.

1) Vestel'in bu isin altindan kalkabilecek nitelikte beyin gucu yok. Tesla ve diger koklu sirketlerde Dunya'nin en iyi beyinleri calisiyor. Vestel'i bir kenara birakin, halihazirda Turkiye ne yazikki Dunya'nin en iyi beyinlerini kendilerinde toplamayi basaramamistir. Hatta kendi guclu beyinlerini ulkede tutamamaktadir. (Bazi bitkilerin buyumesi ve meyve vermesi icin uygun ortam kosullarinin saglanmasi lazimdir, bunlar cok ozel bitkilerdir. Ne yazik ki Turkiye bu ozel bitkilere uygun ortami hala olusturabilmis degil.)

4) Bana da abarti geldi.

teknoloji sadece pilden oluşmaz, atıyorum kullanılan telin özelliğine kadar üretimi sağlanır.

devletin mal mal oturmasından iyidir.

Tesla'yı daha Model S çıkmadığı dönemlerden beri takip ediyorum.

Tesla'nın sahip olduğu batarya teknolojisine hiçbir Avrupalı henüz ulaşabilmiş değil.

Gigafactory denen olay da bundan ötürü. Tesla pil konusunda tekel olmak istiyor. Sadece kendi araçlarına değil gelecekteki bir çok üreticiye pil tedariği yapacak.

Elektrikli araç demek = pil ve menzil demek. Geriye kalan her şey çözülebilir şeyler. Ama bunu henüz Tesla kadar iyi kotaran bir firma olmadı.

Vestel mi? Vestel'den bi cacık olmaz. Hükümetin yandaşına çektiği peşkeşten başka bir şey değil. İstersen 50 milyar dolar ver Türkiye'den teknoloji ve inovasyon çıkmaz.

Senin tüm başarılı mühendislerin siktir olup gidiyor. Ülkende uluslararası standartta 5 tane üniversite ya var ya yok.

Arge denen şey Türkiye'de zaten yok, böyle bir kültür ve alışkanlığa sahip değiliz.

O paranın yarısını Elon Musk'a teklif etsen gel hacı Konya'ya Gigafactory kuralım desen, pilini de yerli milli otomobilde kullansan çok daha düzgün bir yatırım yapmış olurdun. Ama bu vizyon sendr olsa zaten seni hükümet diye seçmez bu öküzler öyle değil mi?

bu konuda (pil teknolojisi) dunya capinda arastirmalari ses getirmis bir arkadasim var. inovasyonun gırla oldugu bir lab bunyesinde doktorasini yapti bitirdi.

vestel'in anahtarini versen durmaz turkiye'de (haliyle).

aynı. biri sadece şeker diğeri vitamin, mineral, lif, protein, yağ ile birlikte şeker. aradaki fark bu.

Aynı değil esasında evet şeker şekerdir ama glisemik indeks denen insülin uyarma hızları farklı. Bu nedenle elma daha iyi bir tercih içerisindeki lifler aynı zamanda kana yavaş karışmasına yardımcı oluyor. Bu nedenle şeker kaynağını "whole foods" olarak almak daha iyi bir tercih.

m.youtube.com

Al doktor açıklasın.

İlla kakaolu bir şeyler yemek istiyorsan kendin yapabilirsin. Muz, kakao, yulaf ezmesi, yer fıstığı ezmesini karıştır, şekeri az gelirse bal ekle. Harika bir tatlı.

hayır, aynı değil. yani basit kimyasal olarak bakarsan aynı formüle sahip olabilir ama metabolizması farklı, kanına karışma süresi farklı olduğu için vücudunda uğradıkları işlem farklı olunca sonuç da farklı oluyor. tercihi meyvedekinden yana kullanmak gerekiyor.

aslında şeker aynı şeker de meyvenin yanında gelen vitamindir püsürdür, şekerin zararını geride bırakıyor gibi düşün. mesela meyve suyunun zararlı olmasının, meyvenin kendisini yeyin demelerinin sebebi bi bardak meyve suyunu elde etmek için misal 5 tane elma kullanıyorsun. gidip o 5 elmayı da direkt yesen yine abartmış oluyorsun.

kesmeşeker daha hızlı sindirleceği için daha hızlı kana karışacak şekeri fırlatacak. ama elma daha az agresif davranacağı için vücuda zararları aynı olmayacaktır.

Glukoz yoğunluklu ve glukoz fruktoz oranı 1:1 olan şekerler, yani ekmekten tut da makarnaya sofra şekerine kadar olan şekerler kaslardaki 2000 kalorilik rezervlerde daha sonradan yakılmak üzere depolanır, depolanacak yer yoksa yağ olarak depolanır; meyve şekeri, yani fruktozdan zengin şekerler ise kaslardaki rezevrlerde depolanmaz, direkt karaciğere gelir, burada bir takım kimyasal işlemlerden geçtikten sonra çok küçük bir kısmı glukoza çevrilir, yani 10 birim varsa 1 birimi gibi, bunlar karaciğerdeki 400 kalorilik rezeverde depolanır, kalanı komple karaciğerde yağa çevrilir. Farkları bunlar.

@angelus, böyle söyleyince meyveden alınan şeker daha zararlı gibi anlıyorum. Bi tarafın depo hacmi 2000 diğerinin 400 yanlış mı yorumluyorum?

Bir de yağa çrvrildikten sonra bu ikisi arasında bir fark var mı? Yani ben kalori açığı oluşturduğum zaman yakılacak yağ seçilirken dur önce karaciğerin oluşturduğu yağları yakayım ya da onu en en son yakarız diye bir şey yok herhalde değil mi?

Şöyle söyleyeyim: Ben halter kaldırırken yulaftan pirinçten gelen şekeri kullanabiliyorum, diğer bazal metabolizma işleride de bu şekeri kullanıyorum ama meyveden gelen şekeri kullanamıyorum, nedenle bana bir faydası yok. Tabii işin içine vitamini lifleri vs katmıyorum şeker özelinde değerlendiriyorum.

Evet kaslarda glukozdan gelen şekeri depolayan 2000 kalorilik karaciğerde de 400 kalorilik rezerv var, bunlara sadece glukoz tabanlı şekerler depo edilir.

Karaciğerde vücudun geri kalan yağ dokusundaki yağlar kadar yağ depo edilmez ama depo edilen yağ da enerji rezervi görevi görmez, enerji rezervi deri altındaki yağ dokusudur, karciğerdeki yağlanmayı organ yağlanması gibi düşünebilirsin, temiz beslendikçe egzersiz yaptıkça temizlenir.

/Angelus

Meyveden aldığın fruktoz çok fazla kana karışamıyor lifli olduğu için. Zaten meyve başına aldığın fruktoz miktarı kıyaslarsan abur cubur ile çok düşük kalır. Makarna pilav patates ekmek vb nişastalar da zaten full glikoz onda da problem yok.

Verdiğim videoda açıklaması mevcut. En zararlı şeker kaynağı abur cubur denen nutella, kola, gofret, şekerleme, çikolata vb dir çünkü bunlarda çok yüksek oranda fruktoz vardır hemen hiç lif yoktur, aldığın anda hemen emilir ve yağa dönüşür.

Meyveyi yediğin anda lifli olmasından ötürü emilimi zaman alır ve tolore etmen kolaylaşır. Çilek, elma, portakal falan yiyerek ne diyabet olursunuz ne de kilo alırsınız.

Öte yandan meyve yemek bir mecburiyet aslında. Vitamin, mineral ve lif almak için.

Vücutçuların en büyük sıkıntılarından biri kabızlıktır bu nedenle. Lifli gıda almadıkları, vitamini ekseriyetle suplementle aldıkları için.

Kronik kabızlık da kolon kanserinden başlar basüre kadar bi sürü hastalığa yol açar. Bir yeri yaparken başka yeri bozmayalım.

Boş gezenin boş ustası; Ben zaten abur cubur tarzı ürünlerin içerdiği şekeri şekerden saymıyorum, onlar tabii ki hepsinden daha zararlı neticede kimyasal işlemlerle yoğunluğu artırılmış vücut tarafından tanınmayan şekerler. O konuda hemfikiriz. Onun dışında, tabii günde 1 kilo portakal yemiyorsan meyveden kilo almazsın, ki ben de ayı gibi meyve yiyorum zaten, o konuda da bir problem yok ama soru ikisi aynı mı diye sorulduğu için bunları yazdım, yoksa meyve çok zararlı yemeyin sakın diyecek değilim sadece içerdiği şekerin glukozla olan farklarını belirtmek istedim.

Nüfus.

Hemen her şey buna bağlı.

Küresel ısınma. Daha tam belimizi kırmadı ondan farkında değiliz de işin içinde olan biri olarak toplu ölümlerin yaşanması çok olası. Sonunda da zaten medeniyette level atlayacak veya dibi boylayacağız.

Halen kapitalizmin numaralarıyla çevre politikası güdüyoruz(emisyon hakkı satın alma gibi) doğa sana böyle bir hak tanımıyor.

Bozgunculuk. (Dezenformasyon, kışkırtıcılık, insanları dolduruşa getirme...)

Ve vücuda giren kimyasallar.

İçten ve dıştan sarıldık.

mutsuzluk.

İnsanın bitmesini istiyorum, hepimiz bir anda yok olalım.

nüfus +1.

cehalet. cehalet olmasa başta nüfus olmak üzere bu sayılan sorunların çoğu olmaz. küresel ısınma hariç. o bir döngü. insanlar yokken de vardı, varken de olacak. insanların yaptığı süreci hızlandırmak oldu biraz.

Nüfus. En temelde bence bu var. Nüfus yüzünden eğitim, gıda, sağlık vb konularda eksikler var. Kaynaklar yetersiz, savaşlar bu yüzden var vs vs, örnekler çoğaltılabilir.

Nüfus ve çevre kirliliği

turkmen kocasi demis ki:
bir ayrilik,
bir yoksulluk,
bir olum.

Nüfusları çok az. 5-6 milyon insanın yaşadığı ülkede toplum düzeni de iyi olur, eğitim de iyi olur. Eğitim iyi olunca gelişmemek mümkün değil.

güneye indikçe eşitsizlik artıyor.
bence sebebi
iyi iklimde yiyecek bulmak daha kolay, daha az efor, daha çok bol zaman. az efor sarfeden tembelleşiyor, boş zamanlarını dedikodu ile geçiriyor. soğuk bölgedekilerse çalışkan ve disiplinli. çünkü hayatta kalmak bunu gerektiriyor. tüm bu davranışlar nesillerdir karakterlerine işlemiş ve bugünkü hale gelmişiz. çekirge karınca masalı misali

Petrol sadece Norveç'ten çıkıyor. Olay petrol değil şurada anlatmaya çalışmıştım biraz:

eksisozluk.com

1800'lerin sonunda açlık nedeniyle nüfusun 1/3'ü abd'ye göçen ülkeler bunlar(Estonya hariç, bunlar Sovyetler'den kalma)

Ruslar işgal ettiğinde binlerce öksüz çocuk tek başına İsveç'e göçmek zorunda kalmıştır dünya savaşı sırasında mesela.

Bunun gibi bir sürü zorluktan geçtikleri için bugün iyi durumdalar.

Bir de şu var: eksisozluk.com

Ruslar Finlandiya'yı işgal ettiğinde* eksik yazmışım mobilde edit yok.

@konusma ben konusuyorum daha bitirmedim lakin verdiğin örneklerin sebebi kaynak olarak iklime çıkıyor. bilinçli değil şans eseri ama iklimle alakalı. güney ülkelerine tatil ve güneşlenme yatırımı yapıldığında kriz anında onlar aç kaldı ama kuzeyin tutunacak daha sağlam dalları vardı dedin. sanki iklimle alakası var.

Öyle bir yazmışsınız ki sanki ab öncesi İskandinavya'da bir şey yoktu. 94'te üye olmuş İsveç Ab'ye mesela.

Salı günü genelde en ucuz gündür. Git gel bilet alma bir de. Gidiş ayrı dönüş ayrı al. İkisini de ucuz tarihlere denk getir.
Skyscanner'dan bak, havayolunun web sitesinden al.

Aradaki ülkelere aktarma bak.

Türkiye'de bildiğim kadarıyla uçuş vergisi hayli yüksek, belki Azerbaycan aktarması yaparsan ucuz olabilir.

aktarmalar arasinda uzun sure varsa daha da ucuz olur. skyscanner guzel alternatifler sunar. hafta ortasi daha ucuz olabilir

Bizde sanayi tipi Miele var ve bu bir çözüm değil. En iyi çözüm bu zamazingo: mcdn01.gittigidiyor.net

Haha kurutma diyince kıyafet kurutma anladım ben sık sık çamaşır yıkayacaksın falan diye ahahah, saç kurutma makinası ile tüy falan gitmez boş yere deneme bile:)

o tüy toplama aletinin şarjörlüsü var ikea da.

saç kurutma makinesinden bahsediyorsan kedi onun altında durmaz onu söyleyeyim. o kadar gürültü çıkaran makineyi gören kedi, haç görmüş vampir gibi kaçar.

edit: sanırım çamaşır kurutma makinesi kastedilmiş.

%100 çözüm olmasa da oldukça etkili. ben de cok üst seviye bir marka yok fakat önemli olan enerji sınıfı ona dikkat etmeniz en önemlisi diyebiliriz.bence düşünmeden alın eve aldığım en yararlı 2 elektronik üründen biri diyorum her zaman. digeri de neato botvac dökülen tüyleri vs günlük siz evde yokken süpürüyor herkes mutlu mesut yaşıyor :)

tüylerini kestirebilirsiniz ben kestiriyorum kendileri de çok rahat ediyor

o modemi kablonet ile kullanabilir misin hiçbir fikrim yok.

tek IP falan gibi bişi yok. cxc-150 midir nedir doğru düzgün bişiyse adsl modemi access point olarak kullanabilirsin. açıkçası bana sorsan 24 ay taksitle kablonetin modemini de al.

Ben access point midir nedir ucuz bir aleti çoook eski Motorola kablo modeme bağlayarak wireless işini çözmüştüm geçmişte. Dh de tarifi olması lazım google da kablo modemi wifi yapma giiibi aratırsanız çıkacaktır o başlık.

@washe

Mesele şu ki Türksat müşteri hizmetleri DOCSIS 2.0'ı duyduğu anda kesinlikle bilgi vermeyi reddediyor. Ama forumlarda okuduğum kadarıyla DOCSIS 2.0 modemi olan birkaç kişi epey yüksek hızlara çıkmayı becermişler. Sanırım DOCSIS 3.0 yüksek hızın yanı sıra kararlılık da sağlıyor. Zira eski modemi olan bir arkadaşımın bağlantısı akşam saatlerinde cortluyordu. Ailemin evi olduğundan ve taşınmayı planladığımdan çok masraflı bir şeye girmek istemiyorum. 16 M'yi kaldırsın yeter.

@bos gezenin bos ustasi

Access point yapma işi kolay; dağıtımı yapacak modemin DHCP sunucusunu devre dışı bırakmak yeterli. Sizin bahsettiğiniz Motorola kablo modem tek portlu muydu acaba?

Ekleme: Netmaster'ın müşteri hizmetlerinden aldığım cevap şu şekilde;

"DOCSIS 2.0 destekli kablo modemler Kablonet alt yapısında 10 Mbps kadar hız desteklemektedir. CXC-150 kablo modem, Bridge modunda çalışmakta olup Router veya Access Point tarzı cihazlar ile birden fazla istemci (bilgisayar, telefon vs.) ile kablolu veya kablosuz bağlantı sağlayabilirsiniz."

Tüm nüfusa bölünüyor. Zaten temsili bir gösterge o.

Toplam milli gelir/toplam nüfus

O gösterge bizimki gibi gelir adaletsizliği olan ülkelerde bi skim göstermiyorki. Bir yanda dolar milyarderleri var öbür yanda millet acından geberiyor. Ki buna rağmen 10 bin dolar yıllık kişi başı gelir ortalaması. Ha bir de nüfus kayıtlı olandan da daha yüksek.

(bkz: Lorenz egrisi)
(bkz: Gini katsayisi)

Ikinci el araba diyince 200 eurodan 100k eurolara uzanan bir yelpazeden bahsedebiliriz.konu almanya olunca ikinci el arabayi satmanin zor oldugunuda veya beklediginden ucuza bazen ustune para harcamana gidecek olmasinida ustune eklemek gerekir.en kotusude bedava bir araba alsanda orada bir gecmisin olmadigi icin normalin 3 kati bir sigorta,ustune vergi sozkonusu.

Hal boyle olunca,ogrenciysen birde 1000 euroya falan ikinci el bir arac alip ustune bir o kadar sigorta vs ekleyip,bir yil sonrada galerici automorg ne verirse satip bu denklemi cozersin.

Ornek olmasi icin yazayim benim arac motor patlatti.oyle olunca ikinci el bir reno kango aldim 400 euroya.onuda bulgar plaka yaptim.sigortasindan falan sismeyeyim diye.agirlik almanya italya arasinda donup duruyor araba,patlayana kadar devam,nerede oldu orada hurdaciya teslim.

Olabildiğince eski Opel Corsa. Alacaksın 200 euro'ya muayenesi yapılmış bir tane. Bir sene bineceksin, sonra yallah araba mezarlığına. Yolda kaldığı yerde çöpe gönderip bi tane daha alıyorlar.

@duptıs öğrenci değilim, 5000-6000 euroluk bir bmw düşürebilir miyim diye bakıyorum ama sigorta ve vergiler ne civarda bir masraf oluşturuyor merak ettim şimdi sen öyle deyince?

Derdim max 2000-3000 euro zarar etmek

satarken en onemli konu tuv muayenesininin yapilmis olmasi, kimse muayene tarihi yaklasan bir araci almak istemeyeceklerdir.

vergi miktarini belirleyen en onemli faktor arabanin dizel mi benzinli mi oldugu. benzinli vergisi senelik 150 euro olan bir arabanin dizel vergisi yaklasik 400 euro olur.

sigorta ise iki tip "full kasko" ve "teil kasko" , tabi bu sigorta tiplerinde de kapsam ile ilgili ekleme cikartma yapabiliyorsun, ornegin park yeri kazalarini, ya da hirsizlik gibi konularda kapsama alip cikartabiliyorsun. ucuz bir araba alirsan ornegin 3000 euro alti, "teil kasko" yapmani tavsiye ederim, bu kaskoda sadece karsi tarafin hasarini oder, ama senin hasarini odemez. eger "full kasko" yaparsan almanyada gecmisin olmadigi icin en yuksek yuzdeden odeme yaparsin ve yillik 1000 euro gibi bir rakam cikartirlar. "teil kasko" da bu yari yariya duser. eger 3000 euro uzerinde bir araba alirsan ornegin 6000 euro civarinda 2005 model BMW 3 veya 5 serisi bulabilirsin. bu miktarda araba icin "full kasko" yaptirmani tavsiye ederim, eger bir kazada araba kullanilmaz hale gelirse paranin tamamini kaybetme diye. arabayi 1 yil kullandiktan sonra 5000 euro gibi bir fiyata satabilirsin, ama bu rakam eger acele 1 ayda satmaya kalkarsan 3000 euro gibi bir rakama da dusebilir.

Bir diger onemli konu ise ehliyet, almanyada 6 aydan fazla turkiye ehliyeti ile araba kullanilmasi yasak. O nedenle alman ehliyetine cevirmek gerekir, bu nedenle de hem uygulama hem de yazili sinava sonucu ehliyetini degistirmelisin. Almanyada trafik kurallari hem teoride hem de pratikte turkiyeden cok cok farkli. ehliyet degistirmenin maliyeti de en az 500 euro ama en azindan 1 aylik sinavlara hazirlik, 2 aylik da prosedur suresi ile topam 3 ay zamanini alir.

askere git.

Vücuda gireni-çıkanı hesaplayarak yemek yersen salona gitmeden de kilo verirsin.

Outdoor aktiviteler, yürüyüş/koşu/bisiklet/trekking, yüzme, tenis, dans, home workout videoları, dövüş-savunma sporları, ip atlama ve tabiki öncelikle beslenme kontrolü.

Her gun 10 bin adim atman yeterli

Doğada yürü. Gym kadar bok bir ortam olamaz. Üste para versen gitmem o derece.

Bisiklete binebilirsiniz

bir acenteden destek alabilirsin.

Acentadan 15 20 gun sonraya ucretsiz rezerve yapilabiliyor sonrasinda iptal de edilebiliyor hicbir sorun olmadan.

Vize icin bankada para ve maas bordrosu aslinda yeterli. Kalan rezervasyonlari gostermeseniz de olur ama insanlar isi garantiye almak icin onceden bilet otel paralarini verip vizeye basvuruyor. Sonra bir aksilik olup cikmayinca onlar da yaniyor.

(bkz: trek turizm)

THY web sitesinden ücretsiz rezervasyon yapabilirsin.

ekobilet.com dostum, ordan yap rezi para istemez

Aslında komik. Ama gerçek şu ki kasin alınmasından ziyade düzeltilmesi yön verilmesi iyi bişey insanın ifadesini degistiriyor. Tahminim ülkemizdeki berberlerin abi saçını yikiyimmi baskısını gurbette türk berberler kaşını alayımmıya çevirmiş olabilir.

ahhahahah ben de ortayı aldırıorum ama sanırım bahsettiğin şey kaşın yanlarının falan da alnıp doğal görünümün bozulması.

alsınlar bırak. suriyedeki cihatçılar gibi mi gezsin adamlar.

Sarışın alamanların kaşları yok bildiğin kaşsız insanlar var. Kimisininki çok ince falan. Bizimkilerde de kalın altı çizili martı gibi kaş varsa abzürt duruyor diye alıyor olabilirler.

Bir de alamancı alt kültürü var tabi. Hepsi parti kopkop delisi. Gençlik bitince kalmıyor.

Yani hakki bulur kasi vardir alirsin sekil verirsin ya da ortayi alirsin ama oyle boyle degil komple aliyorlar ustten, dogallik falan kalmiyor komple cizme kas gibi hepsi:)
BIr de kas sekilsizse sekilsizdir, buradakiler niye almiyor da oradakiler aliyor:) Burada da alan var demeyin simdi bana, orandan bahsediyorum:)

Birakalim alsinlar da merak ediyorum sebebi ne, Almanya'da farz mi:) Suratina bakinca almanci oldugunu anliyorum adamlarin direkt:)

Bir gün işe uyumadan gideceksin, bir güzel hayatın kayacak. Ondan sonra mışıl mışıl uyursun.

@bos gezenin bos ustası, dedigin gibi, ise uyumadan geldim :p sonraki soyledigin olmaz umarım ama oyle olacak gibi duruyor.

arşivde içinde oluyor zaten.

Öğrenci işlerinde evrak dolabında duruyordur. Durmuyorsa da çıkartmak zorundalar.

diploma gerekiyor mu hala okuldan? ben de hic almadim. e-devlette mezuniyet tarihi, diploma notu vs. hepsi var, isteyen olursa o verilir? yuksek lisans mezunuyum elimde tek bir diploma bile yok.

2010 mezunuyum, geçen ay aldım diplomamı. Dosyalanmış halde duruyor alınmayan diplomalar. 10 saniye bile sürmedi bulması görevlinin.

ve ironik olan, olayın İstanbul Üniversitesinde geçmesi :D

karşı tarafın niyeti bozuk.

Diyor ki yazıya nasıl mavi vurgulama eklenir.

bu yazışmanın birebir çevirisi nedir?

daha önce böyle bir şey geldi ben de ne demek istediniz yazdım?

hey i just have random question hahah how did you put blue 'reveal' on the forum titty drop?

sonra sorudaki mesaj geldi.

reddit ya da benzeri bir yerde mi konuştun/ konuşuyorsun bu kişiyle?

it says oc titty drop: it says ''original content title dropped''

yani birisi onun oc title'ını kaldırmış ama o ''reveal'' title'ı(?) istiyormuş. bunun için ne yapması gerekiyormuş. benim eyyorlamam böyle.

bu iki mesajda ne diyor ya bu? memelerini göster falan. erkeğim ulan ben. ne memesi göstereyim. anlamadım ki.

o zaman sana yanlışlıkla atmış mesajı. memeni göster demiyor :D ilk yorumumu değiştiriyorum, bu tity drop içeriği paylaşmış. önce oc verilmiş sonra kaldırılmış. diyor ki bu aslında ifşa. ben de ifşa 'vurgusu' istiyorum postuma. nasıl yaparız bunu diyor.

başka detay yok. iki mesajı da paylaştım. halen ne istediğini de ne dediğini de anlayamadım. siz de hiç yardımcı olmadınız. işin içine meme girince hepimizin ayarı bozuldu galiba :)

abi nerede dönüyor bu konuşma, ah onu da söylesen bi keşke :) detay derken bunlar da dahil.

bak son haliyle kafamda canlanan senaryo;

www.reddit.com

böyle bi reddit'te titty drop subreddit'i var. bu eleman ya da hatun da (sanırım hatun reveal falan diyor) titty drop post'u paylaşmış ve iddiasına göre reveal yani ifşa imiş. yani kendini çekmiş ve koymuş. reddit de bu post'u, daha önce paylaşılmadığı için, hemen [OC] diye tag'lemiş. Yani original content olduğunu vurgulamış. Ancak gel gör ki bu hatun post'unun reveal şeklinde taglenerek content owner olduğunun vurgulanmasını istiyor. sonra konuyla ilgili aslında mod'lara ulaşmak istiyor ama yanlışlıkla sana mesaj atıyor.

sen de ona ''prove it'' yaz ve gönder, bu kıyağımı da unutma :D hatun sana kendi özel bir ifşa atacak böylece. sonra yazarsın nice tits but i am not a mod sorry ya da buna benzer bir şey.

ek. düşümde de, hatta çok eminim olayın böyle olduğuna. bu anlattığım senaryoya yerleştirirsek konuşmaları gayet mantıklı oluyor :)

ilk olman lazim

%95 ihtimal fake
%5 ihtimal senden once birisi bir rastlantiyla ayni numaralari siteye girdi.

satıcıya sordum, şöyle cevap verdi;

"Ürün size geldiğinde sorgulama yaptığınız numarayı siz kazıdınız değil mi?
Sistemde neden 2 defa sorgulama görünüyor sebebini bilmiyorum çok fazla sahtesi olan bir ürün ama bizden aldığınız üründen emin olabilşrsiniz direkt Türkiye distribütöründen almaktayız 2 yıl boyunda tüm garanti süreçlerinde bizden destek alabilirsiniz."

Muhtemelen ürün sahte. Tabi adam sahte ürün satıyoruz demeyecektir. Kime sorsan bizimki orijinal diyor.

Powerbankin orijinali ile sahteleri arasinda kucuk tasarim farklari da var. Bir de oyle bak istersen.

xiaomi fake powerbank diye aratırsanız epey bir görsel ve video çıkıyor minik font farklılıkları, girinti çıkıntı işçiliklerinden ak ve kara döt çıkıyor ortaya.

Xiaomi gerçek-sahte ayrımı ile ilgili youtubeda videolar var ona da bak. Gerçi sahteciler çılgın atmaya başladılar son 2 senedir.

Madem o kadar müşteri memnuniyetine önem veren bir firma, yenisini iste bakalım ne yapacaklar.

sahte olsa daha fazla görüntüleme olması gerekir diye düşünüyorum.
adamlar üşenmeyip 1 orjinal ürüne 1 sahte yapmak gibi (ki bunu da satın alıyor mecburen-adam sahte üretip satacak neden yarısını gidip orjinal alsın?) dahiyane bir fikri uyguladılarsa şapka çıkarıyorum.

ben sorguladigimda 1.ydim

bi kaç inceleme vidyosu izledim, çakma ürünlerde detaylarda gizli farklar var. ürünün orijinal olduğuna kanaat getirdim.tabii neden 2. görüntüleme olduğu hep bi soru işareti kalıcak :)

Ne olacak, kullanılır. Ben de mavi oluşunu beğendim ama üst kısmının kahverengimsi olması hoşuma gitmedi. Ben olsam 2. alırdım. Ama 3. üstü siyah olanı varsa, o da hoş.

1

ilk iki guzel mavi sisede durdugu gibi durmuyor. Kullanan arkadaslar gordum gecmiste mavi cok siritiyor. Erkek icin boyle, belki kadinlarda daha guzel durur bilemem.

illaki bu üçünden biri olacaksa 2. gözlüğü beğendim.

1

www.t-nation.com

İlla ağırlıkla yapacaksın evet, squat'tan daha iyi hareketler var kalça için, linkte anlatıyor uzun uzun.

Aslında bildiğimiz normal squat kalçayı pek çalıştırmaz, ya da sadece bazı squat çeşitleri çalıştırıyor diyelim. Misal en sevdiklerimden biri: Bulgarian split squat; kalça için çok iyi bir hareket bence. Lunge'lar da iyi kalça için. Yalnız lunge'ları yaparken kesinlikle doğru formda yapman gerekiyor yoksa dizleri mahvedebilir.

Onun dışında hip thrust tabii ki en iyisi. Instagram kullanıyorsan bretcontreras1 hesabını takip etmeni tavsiye ederim, adamın takma adı "glute guy" zaten, orada paylaştığı hareketlere bakabilirsin.

Bir de genetik faktör de var tabii.

Ben bu islerden cok anlamam ama 1 ay boyunca squat yapip sonucu gosteren bir video izlemistim farkediyor mu diye. Al izle kendin karar ver.
www.youtube.com

Opel astra ile hemen her şeyi aynı aracın, o nedenle parça sorunu yaşamazsınız.

Yakıt tüketimi yüksek, ağırlığına göre zayıf bir motoru var ve şanzıman oranları da çok kısa olmadığı için torku zayıf kalıyor.

Tüketimi de düşük sayılmaz.

Ancak yüksek donanım olanları gayet güzel araba. Hız düşkünü değilsen ve fazla km yapmıyorsan, fiyatı da uygunsa alınabilir.

kötü bir araç değil sadece tutulmadı. tutulmama sebebi pazarlama, servis vs.

mesela fiat bravo da fiyatına göre çok iyi araçtır ama o da tutulmadı. bence bu tip iyi ama piyasada tutulmayan araçları almak daha mantıklı. ortalmaya göre 15-20k kadar avantajı oluyor.

aslında chevy piyasada iken tutulan bir araçtı. etrafta deli gibi görüyordum ve chevy türkiye piyasasında 5.liğe yerleşmişti aveo ve cruze satarak. ama yakıt sarfiyatı hep eleştirildi. alanlar genelde lpg li biniyordu

ben vakit buldukça gill ablayı izliyorum faydasını gördüm. www.youtube.com

ayrıca biraz sanal arkadaşlıkların içine girmenizi öneririm. mesela üniversiteden bir arkadaşım benim önerdiğim interpals aracılığıyla çok insanla tanışıp ingilizcesini geliştirdi. iki tarafında kafasında "uu beybe beybe ben bununla biraz konuşup skype'da şov yaptırırım" düşüncesi yoksa gerçekten dil öğrenmeye geldiyse siteye, interpals çok faydalı bir site. ama başlangıçta genelde tipe bakılıp karar verildiği için insanın aklı kayabiliyor. interpalsdan hemcinslerinizle konuşmanızı tavsiye ederim bu yüzden.

ilk fırsatta yurt dışına çıkmanızı da öneriyorum. mesela gelecek tatilinizi ingilizce konuşabileceğiniz bir şehirde yapıp şehri yürüyerek, insanlarla tanışarak gezerseniz büyük faydası olur.

English cafe bulman lazım. Yani ingilizce konuşulan bir toplantı ayarlanacak, seviyene yakın kişilerle o toplantıda ingilizce konuşacaksın. Duolingo'nun eventleri oluyor böyle en basitinden.

Yine Duolingo'da düzenli olarak her gün en az 3-4 egzersiz yani en az yarım saat bilgisayardan egzersiz öneririm. Mobilde daha kolay, pc de biraz daha kapsamlı.

Bunun amacı kelime geliştirmek ve basit gibi gelen bazı kelimeleri unutmayı engellemek. Ayrıca tabi ufak da olsa gramere katkısı var.

Bol bol İngilizce dizi film izlemek. Ama atıyorum tutup da The Crown falan izleyip de Buckingham sarayı ingilizcesini anlamaya çalışarak değil. Rick and Morty gibi, The Simpsons veya American Dad gibi hem humor hem günlük yaşamda kullanılan yarı argo slang şeyler içeren diziler öneririm.

Dizileri belli bir süreden sonra ingilizce altyazılı, sonrasında da altyazısız izlemeye çalışın.

Ted konuşması falan diyenler olacak, bana sıkıcı geliyor açıkçası. İlgine göre ingilizce belgesel de olabilir, belgesellerde temiz bir dil kullanılır ekseriyetle.

bir arkadaşım da benzer birşey yaşadı, oyun oynarken takılıyordu onda da. oyun oynadığı bilgisayarı kablo ile bağladı sorun yaşamadı.

Youtube izleyen her kimse netliği otomatikten 360 veya 480 e düşürsün sanırım yeter o zaman.

kablo +1

modem değişikliği düşünebilirsiniz. piyasada iyi modemler var. kablonetin verdiği modem büyük ihtimal kalitesizdir.

Süresiz oturum verilmeyecek diyordu sanırım.

evet, doğru uygulama başladı. süresiz oturum yerine artık 3'er yıllık oturum uzatma verilecek.

Bu sadece Birlesik Krallik'in bir uygulamasi degil. Almanya ve Avusturya da artik suresiz oturum vermiyor. 5'er yillik oturum izni veriyorlar.

Peki vatandaslik kac yil oturumdan sonra basvurulabiliyor 5ten 10 a cikmis midir?

Vatandaşlık başvurusu için süresiz oturum şartı var diye biliyorum ben. Yanılıyorsam düzeltin.

Yani bu durumda british ruyalari suya dustu mu? Ankara antlasmasi haricinde baska ne gibi yollar vardir yoksa teker teker hepsi kapandi mi?

vatandaşlık için değişiklik yok yine 5 yıl süre gerekiyor ancak bos gezenin bos ustasi'nın dediği gibi süresiz oturumdan 5 yıl sonra başvuru yapılabiliyordu şimdi süreç nasıl işliyor benim de bilgim yok, ankara antlaşması iptal edildikten sonra göz ucuyla google'da bakmıştım ancak net bir bilgi yoktu.

Diğerlerine bakmam bike, note 8

5t kullanıyorum aşırı memnunum. İhtiyaca göredir böyle şeyler. Ne için kullanacaksın ağırlıklı olarak? Ben hayatımda toplasan 50 fotoğraf çekmemişimdir mesela. Mate 10 pro almam gereksiz olur. Gibi.

5t
Hayvan gibi şarj, hayvan gibi hız.

note 8. mate 10 pro'nun kamerası daha iyi ama arayüzü beni çekmiyor.
5t'nin kamerası diğerlerinin 2-3 seviye altında. ayrıca oneplus kullanıcı bilgilerini çatır çutur çalıp çin'deki merkezine gönderdiğini kabul etmiş, benim için o bağımsızlığından güvenilirliğini yitirmiş bir marka. diğerleri de bunu yapıyorsa bile bu derecede yapmıyor, usturuplu yapıyor ki duymadık etmedik.
www.engadget.com
www.tomsguide.com

huawei'ye de pek güvendiğimi söyleyemem, çinli üreticilerin çin devletinin "şu bilgileri bana ver" lafına direnemeyeceğini düşünmek zor değil.

para mühim değilse note 8 tabi ki. yaklaşık yarım yıldır kullanıyorum efsane telefon.

note 8 > oneplus > huawei

Mate 10. Note'un parmak izi okuyucusu ve uzunluğunu beğenmiyorum.

Para mühim değilse s9+ hepsinden iyi şu an.

Bir de facebook ve google skandallarından sonra hala çinlilere güvenmiyorum demek komik oluyor. Verim kullanılmasın diyen birisi telefon internet falan kullanmamalı.

@bos gezenin bos ustasi, veriyi kimin kullandığı burada önemli olan. kişisel verimin çin'in elini düşmesini istemiyorum. ayrıca kişisel verimin BİLE İSTEYE, KENDİ SİSTEMİNDE ARKA KAPI AÇILARAK kullanılmasını istemiyorum. birinde kötü niyet olduğu su götürmez, diğerlerinin kaza-hatayla yapılıyor olma durumu var. eşek sikmenin bile bir adabı var dememişler boşuna.

Marketten alırsınız içkiyi onda sorun yok. Kumara düşmeyecekseniz çok bir şey yok Kıbrıs'ta. Girne eski limanında mekanlarda oturup demlenebilirsiniz bu aralar havası güzel olur yazın çekilmez.

Hellim kebab diye salataya hellim kızartıp koyuyorlar. Ben evde 10000 kat güzelini yaparım açıkçası. Gidin hellim alın, feta peyniri bulursanız alın eskiden oluyordu.

Lapta'da ingiliz siteleri vardır yanında british publar olur, oralar da yabancıların ağırlıkta olduğu fonda pink floyd çalan mekanlar olarak fena değildir. Eskiden sardunya bay vardı şimdi ne olmuştur bilmiyorum yıllardır gitmedim :)

Yüzecek kıvama geldiyse gidin escape plajda yüzün. Girebilirseniz kapalı maraş'a girin en gezilesi yeri olabilir Kıbrıs'ın.

Girne'de şehitlikleri de gezmeyi unutmayın. Zaten mavi köşk'e giderken girne içinden geçeceksiniz.Manastır veya tarihi yerleri gezmede önce oranın restarasyonda olup olmadığını öğrenirseniz iyi olur. Ben girneden üç saat yol gidip apostolos andreas manastırı'na gittim sırf gezme olsun diye. Vardığımda, restarosyonda dediler. Dışından şöyle bir bakıp geri döndük. İçeri giremedik. Gitmeden önce haber alın en azından.(Mavi köşk ise pazartesi günleri kapalıydı diye hatırlıyorum mesela)

Yemek olarak otelde kaldığımdan yöresel yemeklerini tadamadım. Ama bir tek semiz otunun gövdesi gibi olan bir ot vardı. Otun gövdesi üzerinde dikenleri vardı. öyle dikenli dikenli yedim ben. tadını da sevdim. Adını da unuttum ama. Oradakiler bilirler mutlaka.

İçki için duty free yerine marketleri tercih edin. Şu market veya bu market ucuz satar diyemem ama aldığınız markete alkol limiti ne kadar diye sorun. Adana şakirpaşa limanı için kişi başı iki litre demişlerdi bana. Sabiha gökçen için sorduğumda ise bavulu doldur geçersin dediler mesela.

Ayrıca son olarak araba kiralayacaksanız otomatik vites kiralayın. Ve trafik kurallarına mutlaka uyun. Misafir olarak çok karıştırıyoruz çünkü.(Kiralık araba ile karşıdan kamyona sellektör atmışlığım var ters şeritte gidiyor diye. Halbuki ben ters şeritteydim) Orada hız sınırı 65 kilometre idi. Ve hız sınırına uymak için de her yol üzerinde kamera vardı. Öyle radar görürüm, trafik polisi yoktur diyemiyorsun. Yoldaki kameralara uymak için belli hızları geçemiyorsun. Bunu da göz önünde bulundurun.

Lapta'da Manolya hotel güzeldi. St. hilarion kalesi var Lefkoşa Girne arasında. Girne'de Girne kalesini gezebilirsiniz.

Şeftali kebabı, hellim, kolakas yerel lezzetler.

Lefke, Gemikonağı bölgelerine giderseniz benden selam söyleyin.

yemek önerilerim:
girne: niazi’s, cafe chymera, herkesin bildiği eziç
lefkoşa: califorian gold
güzelyalı: şahinler
magusa: soli harabeleri yanındaki limandaki restaurant, petek pastanesi
karakum: yorgo kasap
karpaz: nikos restoran

gezi yerleri:
magusa: lalapaşa cami ve eski suriçi, soli harabeleri, st barnabas manastırı
lefkoşa: eski han, müzeler
girne: girne kalesi, st hilarion, bellapais manastırı
güzelyalı: mavi köşk
karpaz: apostolos manastırı

gün bazında:
perşembe: lefkoşa
cuma: magusa artı girne
cumartesi: girne

araba kiralama için ercan havalimanı sun rent a car

Yer oneremem fakat alinir neden alinmasin. Bazilari garanti belgesi dahi duzenliyor kisa sureli. Ben almistim gecmiste bir Arcelik ve gayet iyi calisiyordu. Aldigim dolap bozuk cikinca garantiden degistirilmis, spotcular genelde alip tamir edip satiyorlar. Alet bildigin yepyeniydi.

2003'te spotçudan alınan buzdolabı halen çalışıyor.

Resim olmamış şu tipte OLMAYAN res.cloudinary.com:eco,f_auto/product-salomon-speedcross-vario-2-gtx-3-158589346.jpg

artimg.footway.com

asolonun modellerini beğeniyorum.

asics olabilir belki

Fotoğraf video whatsapp için 5000 tl vermek bilemiyorum Altan.

Şu söylediklerini en ucuz androidle de yaparsın. Hadi afilli güzel olsun cihazım diyorsan şık bir android orta segment cihaz alırsın, içine de 500 gb sd takarsın.

Hem bana alan lazım, hem uygulama kullanmıyorum diyip insan neden hafızası yükseltilemeyen 5000 liralık cihaz alır?

eskiden ciddi farklar vardı ama şimdi açıkcası ben bir fark göremiyorum. apple ile diğer telefonlar arasında.

yeni telefon aldım. ben de iphone x, samsung s9 ve huawei mate 10 pro arasında kalmıştım. mate 10 pro ve s9 her ikisi de iphone x'ten iyi bence. üstelik 1000 küsür tl daha uygun. üstelik hafıza kartı ile hafıza arttırımı mümkün.

Gideceğin ülkelerin vize uygulamalarına bakman lazım netten.

Onun dışında şu faydalı olacaktır:
m.youtube.com

amerika seyahatleri için (git: www.expedia.com)'u öneririm. uygun biletler her zaman denk gelir.

en ekonomik abd aktarmalı olur. c transit vize başvurusu yapman gerekiyor seyahatinden 2 ay önce.

şaka yollu derdim. aney bize de bişeyler ateşle de yolumuzu bulalım diye :)

anneye ayıp mı olur?
ilişkiye göre değişir tabii de, zaten o parayı alınca annenin otomatikman bir şey vermesi, yapması, teklif etmesi falan gerekir diye düşünüyorum.

yani çocuk söylemeden anne yapar zaten normalde kendiliğinden.
ya da anne kendiliğinden yapmıyorsa çocuk rahatlıkla isteyebilir bence.
en kötü ihtimalle yukarıda yazıldığı gibi şakayla karışık falan bir şey denebilir.
anne bu yani, çekinilecek bir şey yok.

Eğer gerçekten maddi durumum yerinde ve bunu sağlamak için de ölümüne çalışmam gereken bir durumda değilsem, yani gerçekten rahatsam para istemezdim. Onun yerine, istediğim bir şey varsa onu almasını isteyebilirdim belki.

Halihazırda aram iyi değilse de kayıp akraba gibi ortaya çıkıp bir şey istemezdim sanırım durumum yukarıdaki gibi olmasa da.

Nasıl isterdim'e gelirsek de, bizi de görürsün artık gibisinden şaka yollu bir şeyler derdim.

Ama @blatta +1 annenin kendisinin teklif etmesi gerekir bence de.

tek cocuk musun? bence annenden para istemende ayip olacak birsey yok da baska kardeslerin varsa onlardan fazla para alman ayip olabilir.

ya ayip olma babinda calistigim icin oyle dedim, yoksa annemle aram cok iyidir.
@havada bulut
bir de kardesim var.

ayıp olmaz tabiki. anne bu

Ben istemeden o verirdi zaten

freetakilir +1

ben istemesem bile zorla verirdi.

Muhtemelen benden önce annem teklif ederdi ya da bana ve kardeşime ayırırdı bir kısmını ama o bir şey demese de isterdim ben bir miktar.

Babamın bir dükkanı vardı sattı, yengeme, abime, kendisine araba aldı, beni de çağırdı dedi sana da araba alayım diye; kendi paramı kazanır kendi arabamı kendim alırım dedim, bir kuruş da para istemedim. babamla da aramızda bir problem de yoktu.

herkes kendi kısmetiyle yaşamalı, elbette aile içi sağlık, eğitim, iş kurma, vb. için yardımlaşma olur, bu tür durumlar için para da istenir ama geri kalanı mal sahibinin tasarrufundadır bence.

tek fark olarak belki annenizin aklına şuna azcık para vereyim de ezsin hayatını yaşasın diye düşünmek gelmez, böyle bir cıtlatılabilir ama hayır derse de mal da onun para da onun, kimseye laf düşmez.

Ben istemem. Annem verirse verir vermezse kendi bilir. Eşşek kadar çalışan adam anasından babasından medet ummamalı.

hayir istememelisiniz dogru olan bu

isterim niye istemiyim. anneye de bıramak kaydı ile hayallerim için bir miktar isterdim

Annenin de maddi durumuna bağlı. Ona lazımsa dokunmam, çok da lazım değilse, e bana da o kadar lazım değilmiş, bir kısmını bir hayır kurumuna bağışlamayı teklif ederim. Arap misali lazım olmayan sabunu bol bulunca bir taraflarıma boca etmemeye çalışırım. Eze eze yaşayacağım tatmin duygusunun kat be katını hayırlı bir iş yapmaktan alırım.

herkesin annesi ne kadar minnoş. benim annem asla vermezdi. ben de annemden isteyemezdim ama ondan önce istemezdim de zaten. annenle arandaki ilişkiye göre değişir bu. kendi çocuklarım olsa, bana miras kalsa çocuğuma da eşime de verirdim. anneni en iyi sen tanırsın gönlü geniş mi, cimri mi diye.

annem emeklilik tazminatının %25'ini bana ve kardeşime paylaştırdı.İhtiyacım yoktu ama annemin o parayı verirse daha mutlu olacağını hissettiğim için aldım.Normal bir anne evladı istemese de verir.

150000 tl isterdim yüksek yapmak icin.

Anneme şimdinin parasıyla o kadar para kalmıştı. Ablam da ben de bir an bile düşünmedik "bana da bir şey verir mi" diye. O para yatırım için kullanılabilecek kadar büyük bir para. Nihayetinde ev aldı kadıncağız yatırım olarak. Sonunda yine bize kalacak. Babama ufak bir şey kalmıştı o da ablamla bana hediye almıştı. Bence rakam büyüdükçe, yatırım yapılabilecek bir miktarsa dağıtıp çarçur etmektense yatırıma yöneltmeli anneyi.

Florür iyi değil sanılanın aksine.
Gratis’te organikler var tam adını hatırlamıyorum ama adımda herbal geçiyordu sanki.

lmgtfy.com

Florürlü kullanıyorum.


Florür kötü, kaynak blogger. Florür kötü, kaynak bence.

Var. Birkaç tane florürsüz kullandım bu ne böyle la hiç temizlemiyor sanki dedim bıraktım. Şimdi, eskiden olduğu gibi, florürlü kullanıyorum.

splat markasının genellikle çoğu ürününde yoktur. aktif maddeler diye üzerinde yazar.

tavsiye ederim.

yalniz siyah olaninda paraben var.

Splat var.


Florid için direkt zararlı diyemeyiz. Dozu önemli. Fazla tuz, fazla şeker, fazla alkol zararlı. Dozunda olursa sorun olmuyor. Floridi de diş macununa gerektiği kadar koyuyorlardır. Bazı hastalıklarda özellikle hekimler floridli diş macunu kullanın diyorlar. Mesela tiroid.

Gün içinde tükettiğiniz gıdalardaki flor, günlük miktardan çok ise diş macunundakiler ekstra olur. Diş sarartır fazlası. Dozunda kullanım ise beyazlığa ve diş yapısını güçlendirmeye destek olur. Komple zararlı değildir hiçbir şey.

Paradontax florürsüzdür.

farmasi'nin çay ağacı yağlı diş macununu kullanıyorum, florürsüz. denemek için almıştım, ilk başta temizlemiyor gibi geldi ama sonra alıştım, memnunum.

Bir süredir Jason kullanıyorum, memnunum.

florürlü kullanıyorum. yukarda da dendiği gibi doğru miktardaki florür dişler için gayet faydalıdır, neye göre iyi değil deniyor anlamadım. bir oturuşta 5-10 gramlık saf florür tüketmiyoruz ya da tüm diş macunu tübünü dişimize sürmüyoruz. alt tarafı her fırçalayışta yaklaşık 1 mg'lık florür tüketiyoruz. florüre karşı özellikle bir hassasiyetin varsa tabii ki florürsüz diş macununa geçebilirsin, ancak onun dışında etrafta yazılıyor çiziliyor diye florürsüze geçmenin biraz cahilce olduğunu düşünüyorum.

Florürsüz kullanım bir tercih, nasıl canım kırmızı tshirt almak isterken gidip mavi almıyorsam dişmacunu tercihinde de yasal bir engel yok :) Cahilceymiş, evet eczaneye giderken MS derecemizi yanımızda taşıyoruz her zaman :)

Bu konuda literatürü biraz tarayabilirsiniz, özellikle florürsüz dişmacunu öneren doktorlar da var. Tercih kişiye bağlı, başlıkta zaten "Var mı, hangisini kullanıyorsunuz?" diye sorulmuş soru. Sizce yeterince eğitimliler mi değil, yabancısı olduğunuz konularda başkalarıyla ilgili yargılarınızı kendinize saklayın :)

marvis güzel, ağızda keskin tat bırakmıyor.

hana bi, sakin, florürsüz diş macunu kullananlar eğitimsizdir gibi bir şey demiyorum. sırf facebook'ta, bazı bloglarda florürlü diş macunlarının zararlı olduğunu okuyup dişlerine daha iyi geleceğini düşünerek florürsüze geçmenin cahilce bir hareket olduğunu söylüyorum. yanlış mı söylüyorum? kaldı ki biz insanlar olarak belli konularda cahilce davranabiliriz, çok da doğaldır. eğitimle alakası yok bu dediğimin.

ayrıca bu konuda uzmanların ezici bir çoğunluğu florürlü diş macunu tavsiye eder. yetişkin bir kişinin özellikle bir hassasiyeti ya da içtiği suda aşırı florür olmadığı sürece florürsüz diş macunu öneren doktor epey azdır tahminimce.

bir ara istatistikler kısmında yaşlara göre dağılım vardı, orada büyük çoğunluk 18-25'ti.
şimdi yine öyledir diye düşünüyorum. belki bu yaş aralığı şimdi (o zamanlar bu yaşta olanlara göre) daha fazla gürültü çıkarıyordur.

evet türkiye standardına indi ama ineli herhalde 5-6 sene oluyor. yeni bir değişim değil.

@sir gawain; sanki 5-6 yıl önce böylesine baskın bir görüntü yoktu ya, özellikle 1 kasım seçimleri veya genel olarak 2015 sonrası böyle arttı diye düşünüyorum.

biraz daha geriye gidebilirsin. 2013.. gezi parkı direnişinden sonra iktidar sosyal medya da istediği kadar var olmadığını gördü ve ağırlık verdi sosyal medyaya.

Ekşi Sözlük düşünce yapısı olarak Türkiye'nin de altında bence. Herhangi bir şehri gezsen bu kadar değişik insana denk gelemezsin. Özenle seçilmiş gibiler. Birbirlerini çekiyorlar demek ki.

bu değişimi ne kadar hissettiğiniz, sözlüğe hangi dönemde başladığınıza bağlı. ben 2003'teki halini de bildiğim için aslında 2010 sonrası bozmaya başladığını söyleyebilirim. 2000'lerde genel kullanıcı profili bilgisayarla, fantastik edebiyatla, video oyunlarla, çağdaş bilimle vs. ilgilenen üniversite öğrencileri (namı diğer nerd/geek) tayfa iken 2010'larda kitlesel yazar alımları ve popülerlikle seviye bir anda uçurumdan yuvarlanır gibi düşmeye başladı. bunu en çok hissettiğim dönem de 2012-2013 civarı olsa gerek. bilhassa gezi ve sonrası. bana göre 5-6 yıldır var olan bu şey sözlük demek bile zor, ondan öncesinde en azından tanım içeren entry girme zorunluluğu vardı, her okuma yazma bilen bu kadar rahat ve kaygısızca yazı yazamıyor, haliyle trollük falan yapamıyordu. sözlük içine daha fazla insanı almak için çizgilerini genişlettikçe ortalamalaşması da kaçınılmaz oldu. şirketin sahipleri 2000'ler sonrası yeraltında kalıp az para kazanmakla mainstream olup paranın dibine vurmak arasında bir yol ayrımına geldi. hangi tarafı seçtiklerini söylememe gerek yok sanırım.

Önceleri yaş aralığı 18-25 iken şimdi 14-20.

Önceleri siyasi görüşü boşverelim ekseriyetle üniversite mezunu veya öğrencisi geek tipler veya dünya vatandaşı olabilmiş yurtdışı görmüş, yabancı dili olan kalite üst tabaka kişiler yazar iken şimdi inci sözlüğün 3-4 sene önceki halinden farkı kalmamış durumda.

Eskiden de abuk subuk tipler vardı ekşi'de ama yazmaya hadleri yoktu çünkü kaliteli bir kitle vardı ve itin götüne sokuluyorlardı, moderasyon zaten gerekeni yapıyordu.

Şimdi formatı sikip atıyorsun bana mısın diyen yok malesef.

Kalitesizlik, sözlükte son 5 senede J şeklinde bir grafikle uçuşa geçti.

Sözlüğe ilk okur hesabımı 2005'de aldım sanırım 2003'te falan keşfettim. O dönemler donanımhaber'de takılırdım. Asla göze batan biçimde kafa üstü çakılmamıştı. Ssg bıraktı abd'ye gitti, kanzuk aldı ve sözlük bitti.

rezalet bıcımde su anda. 6 yıl once her sey hala iyi gibiydi. şu an sadece işsizlıkten gırıyorum bu sıteye. sıkıldıgım ıcın. bır yıl sonra artık hemen hemen hıc gırmemeyı planlıyorum.

Bunun nedenini ise Türkiye'nin değişimine değil, sözlüğün değişimine bağlıyorum.

Bahsedildiği gibi, format kalmadı, önüne gelen yazar yapıldı. Önceden yazar olmak için 'ekşi'nin ruhunu' almak gerekiyordu. Tanım yapmak, boş bakınız vermemek, dedirten kalıbını kullanmamak, entrylerde karşılıklı konuşmamak vs. gibi kurallar sayesinde sözlük belli bir seviyede kalıyordu. Üstelik yazar alımında filtre daha etkindi.

Gerçekten de troll olmayan muhafazakar ve milliyetçi kesimde çok büyük artış var.

Ekşi sözlük hep aynı tipte insanların 'safe space'i ya da echo chamber'ı idi. Şimdi farklı kafada kimseler de geldi ve olaylar troll başlıklarla ayran gibi köpürtüldükçe köpürtülüyor her fırsatta.

@idonthaveatvset
Önceden de vardı pkk'lısı, milliyetçisi, dincisi, solcusu, ulusalcısı vs. Mesele o değil. Mesele düzey, kalite, yaş.

Önceden kim olursa olsun belli bir formatta yazmak zorundaydı, anket başlığa direk ayar dolu bakınızı verirdi birileri, imla hatasından çaylak edilenler vardı. Şimdi başlığı yanlış açsan bile bir şey olmuyor.

bizde kahvaltı ve akşam yemeği var ama saat 7'ye mutlaka yenmiş olur. öğle yemeği yok.

Kahvaltı hafif, öğlen sağlam, akşam hafif yiyoruz sorun yok. Gece acıkırsam bi muz yerim geçer. Öyle hayvan gibi yenmez akşam yatmadan evvel. 26-27 yaşından sonra kilo yapar.

kahvaltı, öğle yemeği ve akşam yemeği şeklinde düzenimiz. bazen öğle yemeği yememiş olsam bile, akşam yemeğinde çok bir şey yiyemiyorum. belki çayın yanında bisküvi filan yerim diye düşünüyorum. bu sefer de kendimi çok tok hissediyorum.

Öğle yemeğini geç ve çok yemişsem ,akşam acıkmıyorum.

Benim aksam yememeye alismak gibi bir cabam yok, sadece insanlarin nasil dayandigini merak ediyorum yemeden.

@bos gezenin
30 yasindayim, sisman degilim hala. O herkeste ayni degil.

Bencillik arıyorsan bir Almanya falan git gör derim. Türkiye'de yaşayıp da insanların bencil olduğunu düşünmek için çok saçma sapan bir ortamda yaşamak lazım. Türklere çok şey söylenebilir ama bencil denemez.

Bana göre sorunu biraz da kendinde aramalısın. Acaba neden insanlar bana böyle davranıyor diyerekten. Kusur olarak söylemiyorum, insanlarla farklı frekansta farklı boyutta da olabilirsin. İnsanlar kendisi gibi kişilerle arkadaşlık kurar ekseriyetle.

Benim Batılı takılmakla övünen, soğuk, insan sevmeyen bir arkadaş vardı, o bir batıya gitti çalışmaya, 6 ay sonra iş bitince topuklayarak geri döndü, bize anlatıyordu insanlar çok soğuk bencil bireysel diye. Adama insan sevgisi geldi dönüşünde.

Türkiyedekiler için tembel, cahil filan denebilir ama bencil ve bireysel denemez. Arkadaşlıklarını gözden geçir, yenilerini kazanmaya çalış derim.

bu tip konularda yanitim sabittir:

goo.gl

tek basinaligin keyfine bak.

(bkz: ya ne olacağıdı)

bencillik çok güzel sen de gelsene.

Hasta beşiktaşlı olarak penaltıyla ilgisi yok diyorum. Cenkin düştükten sonraki vücut dili de değil diyor

Penaltı değil, kimse vermez ama bence penaltı olmalı bunlar. Emenike de GS maçında önü bomboş giderken defans oyuncusu ayağını Emenike'nin önüne koyup çekmişti, adam da yere yuvarlandı. Temas yok ama oyuncunun dengesini topla alakasız bir şekilde bozuyorsun.

Vücut dilini salla sen olsan düşer misin düşmez misin o pozisyonda? Ayağına temas var mı yok mu?

Şl'de penaltı mıdır bu pozisyon?

Hiçbir yerde penaltı değil. Çekme takmıyor. Bu temasla da düşülmez.

ben hakem olsam çalmam bu pozisyonu. ekstra bir şarj yok, oyuncunun dengesini bozacak kadar sert bir hamle değil, cenk burada düşmeyi daha adam gelirken kafasına koymuş. eğer geçmek için hamle yapsaydı oyuncu da düşürmek için hamle yapsaydı kendini öne alabilseydi en küçük bir şarjda penaltı olurdu.

Penaltı yok

penalti degil bu. atiyor iste.

ceza sahasi disinda faulsa ceza sahasi icinde de fauldur. hep bu sacma yorum farki sorunlara yol aciyor zaten.

pen6 ile alakası yok. klasik bjk topçusu işte.

penaltı falan değil de bu nasıl Beşiktaş nefretidir anasını satayım kaç ay olmuş adam gideli.

Atıyor bildiğin.

Sulamana gerek yok ayda yılda bir bi spreyle su fıslatsan yeter. Çok soğuk sevmiyorlar, çok aydınlıkta durmasına da gerek yok ama pencere önü idealdir. Toprağı uygunsa yıllarca öylece durabilir yanına sukulent falan ekersen ölebilir tek takılsın. Pek büyümez bendekiler 2 senedir büyümedi.

Toprak tamamen kuruyunca sulamaniz lazim. Saksinin altinin delik olmasi lazim. O deliklerden su damlayincaya kadar sulamaniz, suyun suzulmesini beklemeniz ve suzulen suyu dokmeniz lazim. Bu sekilde toprak tamamen kuruyana kadar bekleyip, topragin tamami kuruduktan sonra yeniden sulamaniz lazim. Toprak kurulugunu topraga kurdan batirarak anlayabilirsiniz.

kaktus genelde cok minciklamazsan yasiyor. genel hata fazla sulama sonucu curutmedir. susuzluga dayaniyor ama cok sulayinca curuyuveriyorlar. cok buyuk saksiya almaya calismayin. pencere onu iyidir.

Bylock FETÖ'cülerin WhatsApp'ı denebilecek bir mesajlaşma uygulamasıydı. Telefonunda o uygulama bulunamadıysa FETÖ'cülerle iş birliği yapmamış denebilir.

1- Telefonun hafızasını detaylıca taramışlar ve Bylock kalıntısı bulamamışlardır.
2- Telefondan bağlanılan ağlara bakmışlar ve Bylock ile bir bağlantı bulamamışlardır.

telefonuna ilgili programı kurmamış demek.

Programı kurmadığını tahmin etmiştim ama Bylock-FETÖ ilgisini bilmiyordum.
Mesela, bende Telegram var şimdi. Onu bilmemne cemaati kullanıyorsa ve ileride bir şekilde terörist ilan edilse, ben de yanıyorum sanırım.

Edit: Gerçi Fem dersanesini, Bank Asya’yı hep öyle yaktılar da, bildiğin herkesin indirebileceği telefon uygulaması garip geldi.

Şöyle açıklayayım hocam,
15 Temmuz sonrasında kurumlara Mit'ten raporlar gönderildi. Şu elemanınızın Bank Asya'da parası var, kızı şu okulda öğrenci, 2010 KPSS'de yüksek puanı var, telefonunda bylock var vs türünden. Kurumlar da kendi bünyelerindeki komisyonlarla bu raporlara istinaden soruşturma açtılar ve bir çok kişinin kamu görevinden çıkarılmasımı teklif ettiler. KHK'larla da bu durumun son aşamasını gördük. Bu süreçte telefonlara bakılmadı. Sadece istihbarat raporlarından hareket edildi.
Sonrasında kamu görevinden çıkarılan kişiler yargı yoluna gitti. Telefonlar incelendi. Bazılarının telefonunda gerçekten de bylock çıkmadı. Bahsettiğiniz konu hakkında bilgilerim bu şekilde.

Bu Bylock olayı dünyanın en saçma salak şeyi olabilir. Yani adamlar köküne kadar cemaatçi olsun, darbeye bilfiil katkıda bulunsun ama Bylock yoksa salınacak öyle mi? Ben böyle saçmalık görmedim, sebebi de fetonun dizinin dibinde oturup risale okuyan herkesi almaya kalksalar kendileri de göte gelecek. O yüzden böyle bir saçmalığa göre adam ayarlıyorlar. Lan belki adam merak etti google playde indirdi sildi sonra ne olacak pisi pisine içerde yıllarca çürüyecek mi?

İntihar etmesini de ayrıca anlamıyorum. Doktor adamsın, atla bota siktir ol git mülteci ol Avrupa'da. Denklik alır doktorluğa orada devam edersin. Ne alaka yani intihar.

Devletin peşlerinde olduğunu anlayan fetocular alakasız başka uygulamaları bylock sunucularına yönlendirerek hedef şaşırtmak istemiş dolayısıyla bir çok kişi bylock tan habersiz olduğu halde mağduru oldu bunun.

Ben bu bylock'un normal marketten indirilen değil de apk tarzı yüklenen bi uygulama olduğunu duymuştum. Yani markete açılmış mıydı ki? Eğer öyleyse meraktan indirmiş olabilir ama öbür türlü bi şekilde telefona yüklenmesi lazım ki yanlışlıkla olmaz sanırım o şekilde.

Ayrıca bu bylock lafı da baya geçiyor hiç duymamış olmanız tuhaf geldi.

:)) yorumlara çok güldüm, şu günlerde dota2'de fena halde kötü takımlarla rastlaşıyorum tanrının bi' oyunu işte. neyse ki siz varsınız.


Bylock öyle kendi kendinize kurabildiğiniz birşey değil, zaten bu yüzden yekten ''fetö'' muamelesi uyguluyorlar. Adamlar oturmuş yazmış haberleşme programını ve illa birisinin size yüklemesi gerekiyor. ve ufuk adlı arkadaşınızın bahsini ettiği şey de doğru ama bu ayrımı yapmak için filtreleme sitemi kurmuş polis teşkilatı da. Bu kısmı çok uzun.

Bence ilginç kısmı şu, hangi tarafta olursa olsun kafası çalışan adam illa çıkıyor gerçekten çok ilginç... Neyse



edit: konuya dair, @yüzyıllık yalnızlık adına sahip bir kullanıcıdan gelen mesajı eklemek isterim;

''yanlış bilginizi düzeltmek isterim hocam. bylock vaktinde resmi olarak appstore da yer alan, daha sonra store dan kaldırılan ama geliştirilmesi devam eden bir uygulama. kendi kendinize kurarsınız ama ilgili referans kodunu elde etmeden gruplara giremezsiniz.''

es dosya yöneticisi iyiydi ama bozdu. mi dosya yöneticisi (xiaomi'nin) şu anda ideal

asus file manager kullanıyorum memnunum

play.google.com

Şimdiye dek en beğendiğim Solid Explorer

Normal. Kosmaya henuz hazir degsiniz ve hizli kosmaya calistiniz. 6 km/sa hizla yuruyorsaniz isindiktan sonra 5km/sa hiz ile kosun bir de. Yavas yavas alisirsiniz.

Tempolu yürüyüş hiçbir halta yaramayan normal hir aktivitedir. Doğru anladıysam sporunuzun amacı ciğerleri açmak, sağlıklı ve dinç olmak. 1 saat koşacağına 30 dakika hiit antrenman yap daha faydalı.

@ykyt ,

Yürüyüş hızımdan daha yavaş yani? Nasıl olur bilemedim yerinde sayar gibi mi olur acaba :) Dur deneyim bi yarın..

normal +1,

koşu ile yürüyüş sanki aralarında biraz level farkı olan iki yakın şeymiş gibi görünse de öyle değil.

temponuz koşu sırasında nasıldı bilmiyorum fakat eğer amacınız koşmaksa düşük hızlarda (jog) başlayın. ama hakkaten düşük hızlarda. yani yürüyüşün bir tık üstü. tempolu yürürken fıtı fıtı bacaklar hareket ediyor ya hani, bir noktaya geliyorsunuz tam o noktadan bir fırt daha hızlanmak için bacakları daha hızlı hareket ettirmek artık komik oluyor da hafif koşuya geçiyorsunuz, heh işte tam o nokta sweet spot. orası ile başlayın.

5-10 dk civarı koşun, sonra durmayın, tempoyu düşürüp yürüyün, 15dk yürüyün misal. sonra tekrar hızlanıp o sweet spot'ta koşun. 5-10 dk koşun ve tekrar yürüyün.

bunu zaten bir kaç gün yapınca sonra aradaki yürüyüşlere ihtiyacınız kalmayacak. 30-40 dk derken 1 saatin üstünde koşu sıradanlaşacak.

"Doğru anladıysam sporunuzun amacı ciğerleri açmak, sağlıklı ve dinç olmak" aynen doğrudur.

"hiit" antrenman nedir bilemedim ama araştırıcam.

@levpontryagin,

Aydınlatıcı bir yanıt oldu benim için çok teşekkürler.

Evet yerinde sayar gibi. 0.1lik hizlarla arttirin ama bu hiz bile yavas bana dediginiz noktada devam edin. amac devamlilik, uzun sure o tempoyu koruyabilmek. Yoksa 12 km/sa hizla 2 dk kosmak degil. O da olacak(hiit) ama daha sonra. Şinav gibi dusunun ilk cektiginizde 2 tane cekip nefes nefese kaliyorsunuz gunler gectikce artiyor. Kosu da oyle. Yavas yavas.

Ben koşarken bir durum var, bazen başlarda çok tıkanıyorum, zorluyorum kendimi, en sonunda nefesim açılıyor mu diyim ne oluyorsa o ilk bitkinliği üstümden atıyorum koşarken ve devam edebiliyorum uzunca süre. Yani kesilince hemen bırakmak yerine biraz daha deneyin yavaş da olsa.

Bir de yürümek gereksiz bir aktivite yazan olmuş da, orta yaş veya obez veya overweight kişiler için yürümekten daha iyi bir kalori yakma aktivitesi ben bilmiyorum. Çünkü koşacak kondisyon veya bacak sağlığı herkeste yok ama hemen hemen herkesi yürütebilirsiniz kilometrelerce durmaksızın. Bu da kalori harcamak demek.

normaldir, sizin gerçek bir antrenmana ihtiyacınız var. yürüyüş bu noktada çok yardımcı olmayacaktır.

normal. düzenli koşarsan temponu bulman 6-7 ayı bulur. koşmak keyif veriyor ve koşma hevesi aynen seninki gibi yürüme kesmeyince böyle böyle başlıyor. aramıza hoşgeldin. :)

Normal. Koşuya başlanıçta koş+yürü şeklinde antrenmanlar yapmak gerekiyor.

Koşunuzu geliştirmek istiyorsanız tavsiyem nike run club uygulamasını telefonunuza indirip oradan "antrenörüm" seçeneği ile kendinize bir koşu programı belirlemeniz. Sizin verdiğiniz yanıtlara göre bir program belirlenecek ve sizi yönlendirecek. Kafanıza göre ilerlemekten çok daha iyidir, mutlaka tavsiye ederim.

2 gün önce arkadaşım aynı şeyi paylaşmıştı storysinde. pilini değiştirince 6s telefonu baya hızlanmış
orjinaliyle değiştirmenizi tavsiye ederim ama
sonradan şişme yapmasın.

Ücretsiz değişim hakkın yoksa 109 tl verip batarya değiştirebilirsin. Orijinal bataryası piyasada yok Apple olduğu için, o nedenle alıp kendin veya tamirciye yaptıramazsın.

Çakma batarya alırsan o olur bak.

Bence satılır bir keriz bulunup, gidip cıncık gibi Snapdragon 835'li bir Android telefon alınır, en az 3 sene sıkarsan 5 sene yavaşlamadan kullanılır. Bataryası ölünce de tamircide orijinal bataryayı uygun fiyata değiştirebilirsin.

goo.gl

goo.gl

goo.gl

İngiliz olmak, Londrada yaşamak isterdim.

edit: işte burada goo.gl

Hayaller Oregon, gerçekler burası goo.gl

Zürih

goo.gl

goo.gl

Kararsizliktan ortada kalirdim. Icinde her bir haltin oldugu, kalabalik hareketli bir sehirde yasamak isterdim ama.

stavro, o zaman senin için New York en iyi seçenek.

goo.gl


şu caddedeki evlerden herhangi biri... oxfordshire yaşamak istediğim yer...

Brezilya, Recife

1-Tromso
2-Sahili, havası ve doğası güzel herhangi bir güney şehri

Ankara’da yaşıyorum yine burayı tercih ederdim.

1-)Honduras
2-)Mont saint michel

hepsi olurdu. burası resmen öldürüyor insanı.

Evlerimiz ortalama bir Amerikaliya gore daha temiz. Bu bir gercek ama sokaklarimiz ve vucudumuz daha kirli. Haftada bir dus alan kesim ornegin sozlukte pazar gunu dus alma olayini nostalji seklinde anlatiyor.

Singapur'a veya Japonya'ya gitmedim belki onlar hemn oryantal hem de gelismis bir toplum olmayi basardiklarindan hem vucutlarini hem evlerini hem sokaklarini temiz tutabiliyordur.

ya ama litvanya'da son oturduğumuz evde tuvalet sıkıntılıydı, yağmur yağdığında klozetin suyu yükseliyordu ve tıkanıyordu, sifon çekince küvetten çıkıyordu falan... ev sahibimiz geldi, kadın hem duruma bakıyor hem de kocasıyla düzeltmeye çalışıyor, leğenle pis tuvalet suyunu dışarı taşırken yerlere döküp, çıplak ayaklarıyla rahatsız olmadan gezip, üstüne basıyordu o suyun :(((((

bu pislik değil de ne? he senin mantığından bakarsak, ben basmadım, kadın bastı ama yine de ölmedi. ama yine de iğrenç :'(

vücudumuz evlerimiz onlardan daha temiz. son bir araştırmada avrupada en temiz toplum bosnalılar ve türkler. (el temizliğine göre yapılmış) sokaklarında köpek bokları olabilir ancak sokakları bizden temiz, çevreleride. biz her türlü pisliği sokakağa atıyoruz. misal tükürüyoruz, otobanda sol şeritte giderken içtiğimiz kahveyi camdan dışarı atıyoruz. yani havamız kirli, doğamız kirli.

Her tipten adam var her yerde. Avrupa'da da çok pislik insan var götünün bokuyla dolanan elini yıkamayan vs. Ama titiz de çok.

Kişisel temizlik gibi bir konuyu milletlere toplumlara mal etmek doğru sonuç vermez.

Ben gördüğüme bakarım diyorsan çok pislik avrupalı gördüm ama hiç pis kokan görmedim. Çünkü ne kadar pislik olurlarsa olsunlar deodorant kullanıyorlar, hillbilly shower denen olayı yapıyorlar en azından. Bizde insanların çok çok büyük kısmı haftada bir duş alıyor, roll-on deo falan adını bile bilmiyorlar. Günde 5 vakit elini ayağını götünü yıkasa kaç yazar pis koktuktan sonra?

Sırf bu yüzden bunu birkaç farklı milletten avrupalıdan duydum bize türkler pis kokar, türkler duş almaz sadece türk parfümü(axe ın isveç'te lakabı bu bak) kullanırlar diye bakıyorlar.

Avrupalı götünü yıkamasın abi banane kimseyi pandiklediğimiz yok. Ama efil efil ter kokmuyorlar hiç değilse.

Bizim temizlik anlayışımız el temiz göt temiz no problem. Ama ter benamaz değil siktiret o zaman şeklinde.

Aslında kullandığımız temizlik ürünleri ve kimyasallar sağlığı ciddi manada bozuyor, bağışıklığı baskılayabiliyor ve sırf kokusu iyi diye "temizlik" olarak adlandırılabiliyor.

Yani batılı ya da türk fark etmez çoğunluk gereksiz ya da hatta zararlı şeyleri "temizlik" olarak adlandırabiliyor, köylerde yerlerde gezen çocuklarsa daha sağlıklı olabiliyor.

Buradaki asıl sorun temizlik illuzyonu bence. Temizlikle sağlık aynı şey olamyabiliyor ama "pis" diye bir kavramın oluşu bizi sağlık değil kültürel amaçlı "temizliğe" itiyor.

Virüs ve mikroplardan koruyan şey çoğunlukla temizlik değil bağışıklık.

Bence onlar daha temiz, tuvalete para verdiğimiz halde iğrenç kimse sifonu çekmiyor öylece bırakıyor. Yurtdışında gittiğim tuvaletler hem çok temizdi hem ücretsizdi.

Edit; bos gezenin bos ustası çok haklı. Bir de el yüz yıkanan yere neden ayaklarını sokup abdest alıyorlar hemen yanında banyo varken.

Acikcasi turklerin evlerinin ortalama bir avrupali evinden daha temiz olduguna inaniyorum ve bir sikinti gormuyorum bunda.

Ben ki normal temizlik anlayisina sahibim, camasir suyu cok nadir sadece tuvalete kullanirim vs. ben bile cok temiz kaliyorum.

Ayrica ayakkabiyla iceri girmeme olayi cok normal, sokaklarimiz pis. Ayrica cogu ulkede ayakkabiyla eve girilmez, nadirdir yani.

Ha ben bu temizlikle alakali kanilara nereden vardim... yurtdisinda yasiyorum, cok farkli milletten arkadasim var. bir de airbnb hostlugu yapiyorum ve ayni zamanda couchsurfing kullanicisiyim. Ha turkiye'de evi pis olan da pis ama genele bakinca turk evleri daha temiz. Asiri titiz bir ortamda degil, temiz bir ortamda buyudum. Iyi ki de oyle olmus diyorum.

öncelikle evden çıktığın zaman bütün sokaklar aids virüsü kaynasa emin ol ki ayakkabı bunu durduramazdı:) bizim evlerimiz daha temiz evet, belki vücut olarak da daha temiziz, onların her gün duşuna da bakma bizde özellikle anadoluda hamama falan çok düşkün insanlar saatlerce keselenip deli gibi temizleniyorlar ama bizim insanlar dışarıyı pisletmekten çekinmiyor, çöpünü de atıyor, tükürüyor da denizin içine de ediyor sıkıntı görmüyorlar. şehirlerin alt yapı sorunu var deyip duruyoruz da sadece maddi hasar olmuyor işte, bize bir yağmur yağıyor lağımlar taşıyor, çamurdan geçilmiyor gel de yağmurlu havadan sonra ayakkabılarınla gir bakalım içeri sonra görürsün bulaşıcı hastalığı.

10 inç mini netbook kullandım bir süre, küçük kitap gibi dolaştırabiliyorsun, iş yapmaya yaramaz ama. Her türlü küçük gelecek. 5 inç telefon taşıyorsun aynı, 7 inç çok bir fark oluşturmaz.
Şahsi görüşüm ölü yatırım. Anlık heves.

@neymis +1

Bunun yerine xiaomi notebook air filan al, hiç değilse bilgisayar gibi kullanabilirsin.

Windows olması hariç hiçbir olayı yok. Windows'ta ne yapacaksın bilemem de bunun yerine tablet alınır 500 dolar yazmışlar bir de öeh

500 dolar ne ya?! 1984 tl yapıyor bugünkü kurla ve bu dandik şeye 100 lira bile vermem ben. 6 inç bir telefonum var, windows olması hariç hiçbir özelliği olmayan bu tabletten çok daha işlevseldir, üstelik bu ne idüğü belirsiz bir şey. 6 inçle 7 arasında da öyle acayip bi fark olmadığı için bir de windows gibi bu ekran boyutuna çok da iyi olmayacak bi sistem ne kadar işlevsel olur, orası tartışılır. ayrıca 2 bin liraya alınacak windows yüklü bi dünya tablet var. 2 bin vermenize gerek kalmadan alınacak daha bilindik, kaliteli tabletler de var. çok mantıksız bir tercih olur.