Memleketin taşı toprağı hikaye; ama Müslüman/Türk hikayeleri pek güzel değil açıkçası.

Midas'ın kulakları eşek kulakları hikayesi olabilir, Gordion/Gor/Kor/Kör Düğüm hikayesi olabilir, Khalkedom/Körler Ülkesi hikayesi olabilir.

Trad. Food olarak tabii ki fıstıklı baklava alacaksın, lütfen, kendine gel.

Nasreddin hoca belki olabilir baklavada lokumda olur.

Atatürk'ün köşkü yürütmesini anlat:

dunyaliderimkaa.blogspot.com

Türk'lerin önce yapan sonra düşünen insanlar olduğuna da değinmiş olursun.

pik gizil diil icikcisi... ya bi s

@utkumon
Hocam yüzlerce keloğlan hikayesi var, konsepte de çok uygun bence. Ateş başında da rize çayı demleyip, ne kadar çok tüketildiğini filan anlatırsın mis.

Ben Nasrettin hoca hikayelerini anlatıyorum. Özellikle kavuk hikayesini. Bir de Hazreti İbrahim'in ateşe atılacağı sırada karıncaya sormuşlar hikayesi var. Onu da beğenmişti bir arkadaş.

kullanırsın

evet oluyor

edevletten alacagin ogrenci belgesi ve kimliginle istanbul kart burosuna basvuruyorsun hemen veriyorlar.

kendin check in yaparsan sana koltuk numarası verecek evet bavulun yoksa direk uçağa gitmek için kapıya yöneleceksin(kapı numarasını limana varınca panodan öğreneceksin)
bavulun varsa sadece bavul vermek için bankoya uğrayacaksın bavulunu verip öyle uçağın bulunduğu kapıya gideceksin.

Biletin alindigi yere bagli olarak bazen checkin'de PNR'i degil bilet numarasini kabul ediyor, PNR'i tanimazsa aklinizda olsun.

Yurt içi: PNR ya da bilet numarasıyla online check-in yapabilirsiniz:
www.turkishairlines.com

Buna alternatif olarak havaalanındaki kiosklardan ya da check-in bankolarından yapabilirsiniz. En basiti bankodur. Kimlik vermeniz yeterli.

Kiosktan ya da bankodan check-in yaparsanız size biniş kartını verirler. Online check-in yaparsanız ya mobil biniş kartı oluşturursunuz ya da biletinizin çıktısını alırsınız (a4).

Check-in yaptıktan sonra havaalanına gidiyorsunuz. Eğer kabin bagajından daha büyük bir yükünüz var ise bunu check-in bankolarının köşe kısmında olan "baggage drop" bölümüne bırakabilir ya da direkt bankoda check-in sırasında verebilirsiniz.

Check-in yaptınız, valiz varsa verdiniz sonra kapılara gidiyorsunuz. Burada biletiniz ve kimliğiniz kontrol edilir genelde. Sonra ikinci güvenlikten geçiyorsunuz (sadece türkiyede iki tane güvenlik gördüm). İkinci güvenlikten geçerken çantalarınızda sıvı, krem vb. gibi ürünlerde kısıtlama vardır. 100 ml'yi geçen sıvı, krem ya da deodorant gibi ürünleri çöpe attırırlar. Ek olarak zippo çakmağı da bazen almadıkları oluyor. Almanya'da zippo çakmağımı çöpe atmak zorunda kalmıştım.

Güvenlikten geçtikten sonra monitörlerden uçuş numaranıza göre (mesela TK 1356) hangi kapıdan uçağa bineceğinizi kontrol ediyorsunuz. Bu kısım önemli. Biniş kartının üzerinde kapı numarası yazsa dahi bu kontrolü yapın ve anonsları takip edin. Bazen kapı değişebiliyor. Sonra uçağa binişler başladığında yönergeleri takip edin. Önce business falan alınır genelde.

Yurt dışı:

Yurt içi gibi olaylar rutin. Sadece ekstralara dikkat etmeniz şart. Bunlar:
1) Dış hatlar terminalinin içinde bulunan bankolardan ya da bankaya giderek yurtdışı çıkış harcını ödüyorsunuz. Banka size dekont, dış hatlar bankosu da pul veriyor (15 TL). Bunu kaybetmeyin. Sonra check-in kısmı aynı. Kapılara geldiğinizde bu kez pasaport kontrolünden geçeceksiniz. Pasaport kontrolü sırasında pasaporunuzu, biniş kartınızı (ya da mobil biniş kartı olan telefonu) ve harç pulunu polise vereceksiniz. damgayı bastıktan sonra uçağa gidene kadar olan kısım aynı.

24 degil 48 saatte aciliyor olabilir checkinler once girdiginizde daha guzel koltuklar oluyor

Turk Havayollari, 24 saat kala açar online check-in işlemini. Pegasus 48 saat önce açıyordu, değişmiş de olabilir.

Biletinizi havayolu üzerinden değil de acente üzerinden aldıysanız acentenizin size vermiş olduğu PNR ile havayolu PNR'ı uyuşmazlık gösterebilir. Buna dikkat edin, elinizdeki check-in'i sistem kabul etmezse bilet numaranız ile check-in yapmayı deneyebilirsiniz.

evet 1 yıl diyorsa 1 yıldır ve 1 yıllık pasaport kabul edilmez.
vize verilecek tarihten itibaren 1 yıl kalmışsa sıkıntı olmaz. Diğer türlü red yer.
büyük risk derim iddaa oranım 1'e 1.05 red yemen yönünde.

başvurduğunuz günden itibaren tam 1 yıl geçerli olması gerekiyor. paradan tasarruf etmek için kısa süreli yenileme yapma akıllılığı yapıp ret yemiştim ve tekrar süresini uzattırmam gerekmişti.

canının sağlığı...

Hahaha, bu duyuru bana guzel his verdi, ben de paylasmak istedim, benim istedigim bir sey yok sizden

Var. Kendine iyi bak.

ne diyelim, hayırlı olsun :)

kuş gibi hafifledin mi :) sevindim siizn adınıza

sevinciniz daim olsun mutluluklar diliyorum. Bolca temiz hava çek içine mutlu mutlu yeşilliği izle bizim için...

Hak edeceğini düşündüğün birini sebepsiz mutlu et sen de :)

sbryldrm +1

sbryldrm +1 hatta bunu aylık aktivite haline getirip bu şeyi hatırlama ve düzenli şükretme fırsatına çevirebilirsiniz.

eskişehir

Egedenbir sahil kasabasında minik tatlı bir pansiyon aç.

köye yerleşsen arazi alacak hayvan alacak paran var mı? kıyı kasabasına yerleşsen, balıkçılıktan neyim anlıyor musun? yani demek istediğim şehir dışında geçimini sağlayabilmek için egerekli niteliklerin var mı? birikmiş paran var mı masraflarını karşılayacak? hiç biri yoksa hiç bir şey yapma. köye yerleşenlerin hikayelerine de aldanma. herkesin aklında köye taşınmak var da gerçekten o tezek kokusunun içinde kaç kişi dayanıp da yaşar meçhul. şehirler bizi çıtkırıldım yaptı ama henüz farkında değiliz.

bu içine ettiğimin düzeni böyle, herkes aynı sıkıntıyı hissediyor, zaten herkes gözünü karartıp sıkıntısını bağırsa hayvan gibi yaşamak zorunda kalmazdık.

Upcall ya da Truecaller uygulamalarını önerebilirim. Numarayı facebook 'ta aratıp numarayla ilişkili bi hesap var mı öğrenebilirsiniz. Benim yöntemlerim bunlar :)

Turktuccar

Bir de pipl.com'dan da numarayı aratabilirsiniz.

cia uygulamasından bak eğer yüklü ise değilse at numarayı bakayım kayıtlara

Üzerinize sıçratmak gibi düşünmeyin, arayip duruyorsa zaten üzerinize sıçramıştır. Hat baskasinin ustune de olabilir bu sekilde net sonuc elde edemezsiniz. Gidin savcılığa numarayı vererek arama kaydi dökümünü sunun ve ikinizin de telefonlarını bildirerek ilgili kurumlara muzekkere yazarak tespit etmelerini isteyin. Şüphelendiğiniz diger hikayedeki kişiyse simdilik ondan bahsetmeyin, huzur ve sukunu bozmaktan sikayetci olun. Bu sayede hat baskasinin ustuneyse de kisi zan altından kurutulmak icin ıtiraf eder. Eger şüphelendiğiniz kisiyse de asıl şikâyetlerinizi bildirirsiniz. Hic cekinmeyin bir tacizciyi durdurmanin en iyi yolu ona bu isin bu sekilde ciddi bir boyuta gidebilecegini göstermektir.

asdfghjkl :D komikmiş

ya keşke görseydim, çok sıkılıyorum :(

aha güzelmiş, ben de bazen anasayfadayken bi duyuruyu açanın adına tıklayıp daha önce ne sormuş diye baktığımda, nicke tıkladığımı unutup 1 sene önceki duyurusuna cevap verdiğim oluyordu.

Mesela senin nickine tıklayıp az sonra "kuru kayısıdaki soğan kokusu"na cevap atabilirim.

Aynisi bazen bana da oluyo :’)
“Oha aynisini yasamis/dusunuyomusuz/hm ben de merak ediyodum” diyorum sonra bi bakiyorum kuehles blondes yazmis dhsjsjs

yapılmışı var :D
store.donanimhaber.com

Görmedim. Görsem gülerdim herhalde. O da bir şey mi, ben bir kere okuduğum bir cevaba kızmıştım. Ne biçim yazmış falan demiştim. Sonra sayfayı aşağı bir indirdim, ben yazmışım.

bazen ben de kendi duyurlarımı yabancı birininmiş gibi okuyup kendi nikimi görünce oha! nidaları eşliğinde gülüyorum.

çok nadir ama belki 1-2 kere olmuştur.

Off sen beni bile gecmissin harika yahu :D
Bu arada ben de eski duyurularimi cevaplarimi gorunce eskiden ne kadar naif bir insanmisim diyorum. Resmen zaman icindeki degisimini goruyorsun burada. Aklima geldi yazayim dedim:)

:) arada kendi duyuru ya da cevaplarıma denk geliyorum öyle ama çok ileri gitmedim, kendi duyuruma cevap verecek kadar :))

ama düşündüğünde saçma değil temelde. başkalarının sorularına cevap verirken kolay, atıp tutuyo herkes. kendi kendine akıl vermek gibisi yok :)

Kendisiyle bu derece empati yapabilen görmedim..

hahaah harikasın yemin ederim

çok doğal ve samimi bir davranış

sözlükte bir entryye denk gelip "oha ne süper yazmış benimle tamamen aynı düşünüyor" deyip favlarken onu benim yazdığımı fark ettiğim oldu kaç kez :)

duyuruda da olmuştu bu birkaç kere caps bile almıştım bulursam eklerim.

Abi empati degil o yalniz:)

Ben de kendi entry'me "Ne guzelmis, cok iyi dusunmus. Hemen sukelalayim" deyip bulamayinca "Sozluk bozuldu" demistim zamaninda.

o günlerin aynısı yaşanıyor şu anda sadece televizyon kanalları ses çıkaramıyor.
öyle emlak fiyatları düşmez. herkes elindekine sıkı sıkı sarılmaya devam eder ancak borcu vs olan esna borçları için satabilir o zaman ucuza kapanır.

Zamanla benzin gıda elektrik vs fiyatları artacak ama insanların maaşı aynı oranda artmayacak o zaman insanlar geçinemiyoruz diye isyana başlayacak ve hükümet sorgulanacak geçmişte böyle olmuştu.

2001 krizinden sosyolojik farklılıklarımız var
o zamanlar mesela büyükşehirlerde yaşayan aileler hala köylerinden unu, bulguru, yağı, tarhanayı vs. getirebiliyordu. Cep telefonu yoktu, bilgisayar yoktu, internet yoktu, dijitürk (veya cine5 diyelim) yoktu yani milyon türlü masraf yoktu (anne babası çalışan, 1 bilemedin 2 kardeş olan, apartman çocuklarında vardı belki ama bu çocuklar toplumun %5-10'u filandı). Karnın doydu mu Allah'a şükrediyordun sadece bayramdan bayrama o da sadece çocuklara o da, çocuk çoksa belki hepsine de değil, kıyafet alınıyordu... Eğitim için de yaşasın burslar :) okumuyorsa meslek lisesine hatta sanayiye gidiyordu, Kütahyada işletme, Ağrıda uluslararası ilişkiler okumaya değil, kızsa evleniyordu. En başta kendi ailem ve etrafımızdaki benzer onlarca aile için durum buydu. Ki biz memur ailesiyiz- krizden her zaman en başta özel sektör etkilenir, memur alım gücü kaybına uğrar ama çökmez ki AKP zaten imam-öğretmen-asker-polis hariç memura doğru düzgün bir zam yapmadı hep alt gruptaki memurları zamladı üsttekileri 100 lirayla filan geçiştirdi bu da ayrı bir konu.. Şimdiye bakalım o apartman çocuklarının kendileri anne baba oldu. Onlarla aynı sosyolojik yapıdan gelmeyen bir aile olmamıza rağmen bizde: ben ayrı evde yaşıyorum, ailem kendi evinde, çalışan kardeşlerim var kendi evlerinde (4 eviz yani) köyden 4 yumurta gelmez çünkü onlar da marketten alıyor artık:) Hayvansal ve zirai üretim neredeyse bitti. Gıda fiyatları korkunç oldu. Biz krizde köye dönmemiştik, kamu lojmanlarından kimse de dönmemişti ama, mesela istanbulda ayakkabı vs. imalat atölyesinde çalışıp, işsiz kalıp veya yetiştiremeyip köye dönen çiftler oldu. Şimdi dönse köyde de aç kalır. Ne yapacaklar?
En çok etkilenen özel sektör demiştim, mesela arkadaşımın babası pimapenciydi, kur filan uçunca, köklü bir işletme de olmayınca adam battı. Ne yaptılar; gidip anneannesinin evine taşındılar. Anne-babası zaten sorunluydu, boşandı. Annesi, 2 çocuklu bir kadındı, ev hanımıydı ama iş buldu. 2 çocuk çok çok iyi okullarda okudu. Şimdi sıkıntı: aynı zamanda işsizlik çok yüksek, ev hanımı 35 -40 yaşında bir kadın şimdi iş bulabilir mi acaba? üstüne çocuk yetiştireceksen eğitim berbat. Dahası insanlar anne-babasının evine, 2 çocuğuyla dönebilir mi mesela? Bilemiyorum. Şimdiki gençler tahammülsüz, beklentiler/alışkanlıklar farklı çünkü intagramda fotograflar boy boy filan. Üstüne emeklilik yaşı olmuş 65. Yani anneanne çocuk baksın, anne çalışsın durumu artık yok olmak üzere. Zira daha anneanneler çalışıyor. (hadi şu anda o kadar değil de yakında herkesin anneannesi çalışıyor olacak). Bu insanlar ne yapacak?
Emlak piyasasını çok bilemiyorum. Çünkü 99da deprem oldu. Emlakın kalbi İstanbul, çok düştü sonra çok arttı...Şimdi kentsel dönüşüm nanesi var. O kadar çok parametre var ki. Eski Türkiye olsa ben şunu derim: Türk insanı ruhunu satar, evini satmaz! 95te olsun 2001de olsun bizim için "icra" denildi mi yutkunamazdık, şeytan çarpsa daha iyi bir şeydi. Ama dediğim gibi insanlar çok değişti. Kredi çekip tatile filan gitmek ütopik bir şeyken normal oldu. Herhalde bu tiplere evlerine icra gelmesi öyle aman aman dert edilecek bir şey olmayacak. Acayip şeyler görebiliriz.

ben daire durumundan önce şunu diyeyim;
o dönem almanya'da yaşayan arkadaşımın ailesi türkiye'ye dönüyor. oradaki mal varlığı ile burada apartman dikiyor.
bunu yapan ailede sadece baba çalışıyormuş, o da işçi. kısacası buraya milyonlar ile gelmiyorlar. ama durum o kadar kötü ki türkiye'de o parayla almanya'nın düz işçisi burada apartman, araba vs alabiliyor.
kısacası her şey olabilir. sonuçta bugün 300bine mal edip, 600bine satıyorsan, kriz döneminde o daireyi 310'a satsan bayram edebilecek duruma gelebilirsin.

@logisticsmanager

söz konusu kişi, 65-70 döneminde gidip 2000 civarı, hele hele EUROdan önce döndüyse, bunu krizle pek bir alakası yok.
60larda gidip 2005, bilemedin 2010'a kadar dönmüş olan herkes apartman sahibi- yani benim çevremde apartman sahibi olamamış olanlar ancak 400 bin mark, 500 bin mark gibi paraları KOMBASSAN'a filan kaptıran mallar...O zamanlar Almanya'da 6-7 bin mark alıyordu, ilkokul mezunu düz işçiler. Yetmiyor üstüne hausmeister, şöför, tamirci şu bu olarak çalışıyor, 7-8 nüfus 50m2 yerlerde, hatta aileleri burada, erkekler tek heim'larda kalıyordu. Çocuğu bırak toruna bile para veriyordu alaman devleti. Kadınlar bahçelerden ot toplayıp pişiyor, çöplerden mobilya, eşya vs. topluyor, küvette kurban kesiyordu insanlar.
2001 krizinden hemen sonra almanyadaydım. Öncesinde yaşadıkları yerleri de gözlerimle gördüm, tüm bunları oradan biliyorum. Şimdi 1 tane türk aileye bunları yaptıramazsın. Hoş benim etrafımda var hala bazı manyaklar ama onlar ruh hastası.

geçilir kimse sormaz beraber binersiniz bilet kontrolünden sonra uçağa binmeden biletleri değişir geçersiniz

CIP veya VIP hakkınız yoksa herkesle beraber binersiniz. Bu haklarınız varsa CIP veya VIP terminalinden binebilirsiniz. Kontuar açıldığında (uçağa alım başladığında) Business yolcularını önce alırlar. Ama acele etmenize gerek yok. Yukarıdaki arkadaşın da dediği gibi aynı anda binersiniz. Kapıdaki kontrolden sonra biletleri değişirsiniz. İçeride size kimlik sormayacaklar.

Cip veya vip hakkiniz yoksa da arkadasiniz yaninda sizi cip-vip salonuna alabilir.
Ucaga binin sonra yer degistirin sorun olmaz.

parkın içinde cadde genişliğinde yollar var zaten. bir güneyden kuzeye doğru yürürken biraz eğim var. h. sonu epeyce kalabalik. ben eylül'de görmüştüm. sıcaklık fena degildi. ama yazın gezmek biraz zor olabilir.

google mapsden de bakarsan şehir resmen cetvelle çizilere yapılmış avenue ve streetlerden oluşuyor yani 5 cadde 42.sokak dediğinde eline koymuş gibi buluyorsun sokakları sayarak.

o geniş caddeler avenue olarak geçiyor baya uzun boydan boya yürünen caddeler trafikli araçlı vs. o caddelerde bir sürü mağaza vs var yani gezilecek yerler çok o caddelerde

central park dersen baya büyük bir park doğal gibi insanlar oturuyor top oynuyor vs çayır çimen içeri girip şehir hayatını kısa süreliğine unutabilirsi ama gece tehlikeli olabilir.

Ben bayılmıştım ya en sevdiğim yer oldu New York'taki, hemen her yerinde yürüdüm saatlerce. Çok güzel bir gölü var, orada bot sürmüştüm, New York'ta yaşasam her hafta sonu gider, botu köprünün altına çeker kitap okurum. Cidden fantastik bir yapı Central Park.

Etrafındaki caddeler yürüyüş için uygun da trafik akıyor sonuçta, parkın içinde yürümek daha güzel.

Yürüyüş, bisiklet, sürekli bir etkinlik olur hava güzelse, etrafta bir sürü sincap var onları da beslemek çok eğleneceli olur.

park muhteşem. kahve ve bagel alıp kahvaltı yapmak, yürümek sağı solu izlemek çok keyifli. ben bir temmuz sonu hafta içi sabah-öğleye doğru gitmiştim. aşırı kalabalık değildi ama gene de hafta içi ve erken saat olmasına rağmen kalabalık sayılırdı.

bana ilginç gelen kimsenin diğeri ne yapıyor diye bakmaması, herkes rahat, herkes kendi halinde, üstsüz güneşlenen, koşan, bisiklet süren, köpeğini oynatan, beyzbol oynayan. en ilginci o kadar çocuk olmasına rağmen hiç bağıran çağıran zırlayan çocuk olmaması. illa bir film çekimine denk geliyorsunuz. ona bile kimse dönüp bakmıyor.

ve bizdeki gibi saçma ve plastik çocuk parkı dizaynları, bakın park yaptık diye göt kadar yere yapılan saçma peyzajlar ya da trilyonluk mevsimlik çiçek ekimi dikimi olmaması.

parkın kendisi kadar ortasındaki koca gölet de ayrı güzel. onun etrafında koşmak veya yürüyüş yapmak da çok güzel oluyor.

bir enterasan noktası da parkın iki kenarında birbirinin karşısına denk gelecek şekilde iki büyük müze olması. bir tarafta national history museum diğer tarafta metropolitan museum of art. artık kasıtlı mı tesadüf mü bilemiyorum tabi. gerçi parkın etrafında başka bir sürü müze daha var ama en büyük ve meşhur iki müzenin karşılıklı olması ilginç.
bizim alışık olmadığımız derecede düzenli bir şehir zaten. basond''un dediği gibi şehir ya da en azından manhattan island cetvelle çizilmiş gibi. kaybolmak için ciddi embesil olmak lazım. elinde adres varsa elinle koymuş gibi bulabilirsin her yeri. bu kadar muntazam ve ileriye dönük bir şehir planlaması ve ortasına da bu derece devasa bir yeşil alan bırakmak bizim için çok şaşırtıcı. oraya kaç ağaoğlu my central park sığardı. bir de şehrin nizami yapısına karşın parkın içindeki yollar kısmen kaotik. nereye çıkacağınızı bilemiyorsunuz, ya da ben embesilim :/
parkın içinde yürümek varken neden etrafında yürünsün ki? ama yürüsen yürürsün o yollar da güzel. 5th ave tarafı biraz daha az katlı ve eski tip binalar ve daha yeşil sokaklarken, central park west tarafı daha yüksek katlı binalar. ama o gökdelenler bile parkın kendine has havasını bozmayacak bir mimaride. bildiğimiz, soğuk çelik ve cam milennium mimarisi değil.

Spor yapmayanı dövüyorlar. Turistler harita ya da nivigasgonla geziyor. Pedicap kullananlar çoğunlukla Türk. Beklediğimden çok büyük gelmişti bana. Göletler de hiç temiz değildi.
Sahi göletlerdeki ördekleri kışın ne yapıyorlar?

Ben şubat'ta gittim, şehiriçi zaten diz boyu kardı, park da haliyle bembeyazdı. Göller donmuştu ve çok az kişi vardı sakindi. Epey güzeldi.

ilkbaharda gittim superdi. agustota gittim bomboktu. zamanlamasi cok onemli yani, yazin new york'a gidilmez. asiri nemli/sicak ve kalabalik. nokta.

Mart ayında gittim. Yapraklarını dökmüş ağaçların olduğu yerler çok hüzünlü görünüyordu. Uzunca bir süre yürüdük, dolaştık. Parkta bulunduğum süre boyunca sanki etraftan hiç ses gelmiyor gibiydi, bir fanus gibi. Oradan yürüyerek Roosevelt Island Tramway bilmemnesine geçtik, orası da çok güzeldi.

Beklediğimden çok büyüktü, bir de ne taraftan yürürsek yürüyelim insanlar hep karşıdan geliyorlardı nasıl olduysa ters yönde kaldık hep :D

hayatımda duyduğum en saçma cümle.

trigeri kopsa mahvolursun dese daha doğru bir önerme olur. onu da alırken sorarsın değiştirdiniz mi diye. değiştirmedilerse gider değiştirirsin bir ara.

bu cümleyi kim kurduysa bir daha arabayla alakalı muhatap olma.

turbonun bozulacak birkaç aksaamı var ve bozulacak mı bozulmayacakmı söylemek imkansıza yakın. Tamamen piyango işi ancak dizel araçlarda bir aksaam bozulursa kanser gibi sürekli yeni arızalara yol açıyor bu gerçek.

turbosu enjektörü pompası hepsi ayrı pahalı.
kısmen doğru kısmen yanlış önerme ama piyango diyebiliriz.

turbo bozulursa yenisini alırsın olur biter. o kadar sıkıntılı değil. abartılmış.

dizel motoru az yakar ancak nazlıdır. 80binden sonra en kral dizel de olsa dikkat etmek lazım. turbolu araçları eşşeğe biner gibi kullanmamak lazım. alırken dikkat etmek lazım.

Alirken dikkat etme isi nasil, expertiz cozuyor mu bu isi?

Ben geçen turboyu değiştirdim. 650 tl. Bakım (yağ filtre vs) artı işçilik 1000 tl. 100 K km götürür en kötü ihtimalle.

bunlara hiç kafanı takma. gönlüne yatan, belli başlı kontrollerden sonra temiz olduğu kanaatine ulaştığın HERHANGİ bi araba al. her arabanın bir zayıf noktası vardır, denk gelip gelmemek şansına kalmış.

ayrıca, turboya iyi bakıldıysa HİÇBİR sıkıntı çıkarmaz. mesela aracı kullandıktan sonra hemen stop etmemek, 1 dakika kadar rölantide bekletmek gibi basit bir önlem bile turbonun ömrüne ömür katar.

iyi bir ekspertiz bulursanız, biraz para verirsiniz ama gönlünüz rahat alırsınız aracı. iç-dış bakıp raporlarlar.

--

bende 2005 fiat stilo vardı, hem de 225.000km'de. herkes tutmadı bu, son sahibi olursun filan dedi. ki internetteki görüşler de bu yöndedir bu araç için. halbuki hayatımın en güzel zamanları bu arabanın içinde geçti ve satılığa koyduğum ikinci gün satıldı.

2010 yılından sonra bence otomobil endüstrisi dayanıklılıkta çağ atladı.EN dandik markaların arabaları bile artık daha zor bozuluyor. Dizelin çok sorun çıkarması vb. genel geçer laflar bence ağız alışkanlığından söyleniyor.

yok öyle bir şey yaa. benim 2008 getz in turbosu bozuldu 3 sene önce 600 tl ye tamir oldu. turbo tamir takımı diye bir şey var. iç aksamı ayrı satılıyor tamir takımı diye. onunla tamir ediyorlar yani palleri falan değiştiriyorlar. tamir ediliyor yani. triger zinciri/kayışı sıkıntı çıkarırsa esas maliyet çok fazla. sübaplar da gidiyor çünkü.

turbo bozulsa bile yolda kalmıyorsun, araç işini görmeye devam ediyor. ikincisi tamiri, bakımı mümkün. değişimi 1000-2000 liraya hallolur.

fiat turbosunu 450 liraya yetkili serviste değiştirmiştim. araba benim değildi, ama fiyatı aklımda.

mükemmel araba olsa herkes ondan alırdı. kafana uyanı al geç.

Öyle takılıyorum. Kedicik de tatlıymış.

Mutsuz, neşesiz, cansız ve kırgın...
Neyin mutlu edeceğini bile bilmiyorum. Yaşıyoruz öyle işte.

Tşk.

Diğer cevabı görünce sorunun içeriğini anladım. Kedi mi vardı? Soru bize değil miydi? :(

Ekleme: Mobil görünümden çıktım. Valla kedi çok tatlıymış.

yaaaa tatlis agzini doverim onun. adi ne oldu bu arada?

Çok güzelsiniz :)

Kedi cok seker, adi ne?

Degismissin yahu. 3 sene kadar once farkliydin. O evlat da biraz buyuyunce daha tatli olur.

Yaşlandım :)

Ben bile 30 oldum normaldir:)

O kadar da değişmedim aslında yahu, makyaj yok, ondan öyle gelmiştir size :P

Kedinin adı Mini oldu.

bok gibi.. Bir kıza takıldım, onca kız varken bu kız beni aldı götürdü ve bu kız ile aramda çok ciddi engeller var, aşk imkansızı mı seviyor du :/

bu arada kediniz ve siz çok hoşsunuz, bitmesin böyle iyi insanlar..

kedi uyku ilacı almış gibi uyuyor sevimliymiş.
değişmişsin yada değişik çıkmışsın +1
şebnem ferah olarak hatırlıyorum seni.

Nasılız dersen yorgunuz yoldan geldik.

mutsuz ama umutluyum ;)
--
"her şey çok güzel olacak"...

www.youtube.com

Yaa ben de böyle boynuma ilişip uyuyacak bir yavrucak istiyorum <3
Ben eskiden görmemiştim ondan değişme olayına bir yorum yapamıycam ama naçizane bir öneride bulunmak isterim, kaşlarınızın ucu aşağı doğru çok fazla devam ediyor bence biraz kısaltabilirsiniz böyle sanki sert bir hava katmış gibi geldi :)

Kediyi rahat bırak.

minikken patileri kocaman oluyor; cok sevimli. nasilim: kedi isirmayi ozluyorum.

çok tatliş :)

Bu duyuru neden kendini imha etmedi :/ Ve nereden nereye be..

bunu denedim ama sokak mahalle sonucuna ulaşamıyorum, beni zorlayan da bu. çünkü daha küçük ölçekli ve dolayısıyla hacmen büyük bir harita gerektiriyor dar bir alana işaret eden bir sonuç.

kendine referans noktası bulman gerekli
a4 yada a3 kağıda şehrin haritasını bas kendine referans noktaları belirle örneğin valilik binası ziraat bankası şubesi gibi sonra kağıt üzerinde çıkan noktayı ölçekle referans noktasından kuzey güney şeklinde uzaklığını al %100 doğru noktayı belki veremez ama baya yaklaşırsın gibi geliyor.

Gri

33/erkek

Siyah
29E

kahverengi ve yeşil birlikte; çünkü göz rengim ortaya çıkıyor *-*
gri tonları; çünkü seçenek çok
eskiden mavi kırmızı da giyerdim ama sıkıldım.

renk yakışması diye bişey pek yok bence, birbirine yakışan renkleri uygun kıyafetlerle giyen herkese her renk yakışır diye düşünüyorum. uç ten renklerine sahipler için belki geçerli olabilir ama ortalama bir insana her renk yakışır diye düşünüyorum. tabii bu demek değil ki ortamların ağır abisi pembe giysin, kehkeh...

beyaz
22K

Siyah/mavi/beyaz

25E

beyaz

26 k

Mavi tonları
21,k

Siyah

26/K

Gri

20/E

gri

22/erkek

sportif takılıyorsam kırmızı/gri/lacivert yakışıyor, takımda ise lacivert takım beyaz/pembe gömlek güzel gidiyor.

mavi/siyah
erkek 35

mavi 35 erkek

gri/siyah/beyaz

Siyah ve kırmızı.
24, Kadın.

Gri ve siyah
30 Kadın

Beyaz,mavi,pembe

23 Kadin

Siyah. 23/e. Griyi çok yavuşak bir renk olarak görürüm tabiri caizse.

gri

30/erkek

Kırmızı ya da bordo

Kadın/23

Mavi-bordo-gri

26E

Siyah, mavi
30K

Esmer / Erkek / 38

Şu renkler:

ibb.co
ibb.co
ibb.co

Vay ifşa.

Beyaz, Koyu Yeşil, laci


24 e

siyah, bordo, lacivert, açık mavi

27/kadın

aslında insana yakışan renkleri belirleyen birinci faktör cilt alt tonu. sıcak bej-kırmızı ağırlıklı cilt tonlarına(emma watson, penelope cruz, beyonce gibi) sıcak renkler daha çok yakışırken soğuk bej-pembe* ağırlıklı cilt tonlarına(liv tyler, cate blanchett gibi) soğuk renkler daha çok yakışıyor.

bir de bunun saç, göz ve ten rengine göre yapılan "kişisel renk analizi(personal color analysis)" versiyonu var ama o uzun hikaye, çok merak eden google'dan araştırabilir, zira 12 grup var.

*içinde pembelik veya grilik barındıran bej tonlarına "soğuk bej" deniyor.

Mavi, yeşil.
24/k

Ruh halime göre değişiyor. Mutluysam her rengi yakıştıriyorum.
24k

Siyah ya da beyaz galiba.

25, Kadın.

Siyah, kırmızı ve beyaz
28 K

pilates bantlari.
hem oturdugun yerde hem ayakta pek cok kasini calistirir

www.modabutikci.com

Bel yastığı kesinlikle. Belin sırtla birleştiği noktaya denk gelecek şekilde kullanılır. Birçok insan kalça ve bele yaslayarak kullanıyor fakat omurga için doğrusu bu değil. Ben Metro marketten almıştım. Basınç ile çöken kısım siz kalktıktan sonra yerine geliyorsa o yastıklar iyidir. Malzemenin adını unuttum ama hemen hemen hepsi aynı.

Oturur vaziyette yapılan birtakım omurga rahatlatıcı ve esnetici egzersizler var. Dik oturur halde kolları yukarı kaldırıp yüksek bir rafa uzanır gibi yapın. Bu gerginliği koruyarak yavaş bir şekilde sağa ve sola eğilin, kaslarınız açılır.

Mümkünse yarım saatte bir, değilse mutlaka saat başı kalkıp yürüyün. Fırsatınız yoksa ofiste birkaç tur atın.

Mesai içerisinde uzun molanız varsa ve ofis müsaitse bir adet ince mat alıp bu molanın 15 dakikasını yatar vaziyette bel ve sırt egzersizleri yaparak geçirin. Hareketleri doktorunuz vermiştir. Vermediyse doğru duruş ile nasıl yapıldığının gösterildiği görsellere ulaşabilirsiniz internetten.

Bir bel fıtığı hastası ve ofis çalışanı olarak verebileceğim tavsiyeler bunlar. Bir de yürüyüş için vakit ayırın kendinize.

Educa al bence.

Kesinlikle ve kesinlikle educa

educa iyidir.

educa +1
ravensburger

Educa.
Anatolian tam bi lanet.

Yakışıklısın genc adam

@astrid: ehehe eyvalla, velakin gençlik kalmadı.

şimdi duyurunun çirkinleri gelip düşüyo mu böyle diyecekler.

@elorelia; valla, kendimim:) gömülsün de az gülelim dedim.

Seni 3. ilan ediyorum. Obaa ve benden sonra.

düşüyo mu böyle asfadsfsad

@passion rules the game: estağfurullahahahahaha

düştü mü hiç daha önce?

bence çok düşüyor.

lens gözlerin neler görüyor legolas?
düşmeye uğraşanlar insanlar görüyorum!...

üüh koca adam olmuşun oyuncak arabayla mı oynuyon hala?

olaya bak bi elinde şarap kadehi, ötekinde oyuncak araba, bi fırt şaraptan içiyor, vın vın arabayla oynuyor.

@Photographer yaahahahahah; oğlanın araba o ama arada ben de oynuyorum; ucuna bi disk temas edince kuş gibi bi şeye dönüşenlerden :)))))

kendimi bildim bileli radio hits dinlemeye devam ediyorum.
lise zamanı ağır sago dinlerdim. artık kafam almıyor mesela.

metal dinlemeyi bıraktım.

çocuklukta burhan çaçan'la başlayıp ergenlikte haluk levent'e, metallica'ya, 20'lerde eski rock efsaneleri, saykodelikler derken pink floyd'a, bugünlerde ise Sia'ya doğru evrilmiş bir yanar dönerim. allah belamı versin arada ceza filan bile dinledim.

Çocukluk dönemi = Türkçe pop
Lise 1 = Gothic metal
Lise 2-Lise4 = Yerli/Yabancı rock
Üniversite 1 = Rap
Üniversite 2 - Üniversite 4 = İndie/Alternatif
After graduation = Elektronik, üçüncü yeniler

Yaş ilerledikçe müzik zevkim değişmemiş resmen evrim geçirmiş.

kronolojik açıdan şöyle olurdu sanırım:
80'ler yabancı pop>
90'lar yabancı/türkçe pop>
90/00 yabancı/türkçe rock>
geniş spektrumda metal>
geniş spektrumda rock>
geniş spektrumda alternatif rock>
geniş spektrumda alternatif rock/elektronik

tüm bu süreçte tsm ve en baştan beri dinlediğim türlerden temel şarkıları hep dinledim, dinliyorum; her dönemden 10-20 tane çok sevdiğim şarkı vardır ancak genel ağırlık böyleydi.
son yıllarda arabesk ve türkçe pop hariç her şeyi dinlemeye çalışıyorum. şu sıralar geniş spektrumda elektronik müzik ve türkçe underground rap'e kaydım mesela, etrafımda dinleyenler sebebiyle. çalma listemde 900 civarı şarkı var ama çoğunu çok uzun zamandır dinlediğim için biraz sıkıldım, böyle ara ara yeni şeyler dinleyip ilişkimizi canlı tutmaya çalışıyorum, aynı zamanda aileye yeni üyeler katmış oluyorum.

@uzdeniz burhan çeçenden pink floyda uzanan yolculuğun takdire şayan :D
biyografi kitabı ismi gibi oldu

Metal muzik turevleri dinlerdim yas ilerledikce elektronik muzige techno'ya dogru gectim. EDM dinliyorum full birkac yildir. Yerine gore de pop.
Degismeyen tek sey; hicbir turden yerli muzik hicbir donem dinlemedim, boyle devam ediyor.
30E

He arada klasik de dinlerim, gider canli dinlerim sezonda arada.

Gençliğim heavy metal dinlemekle ve çalmakla geçti. Zaman içinde kafa kaldırmamaya ve müzikal olarak çok da değerli görmemeye başladım. Zamanla yumuşadı şimdilerde alternatif metal, funk, progressive, indie rock vs dinliyorum.

Dönem dönem flamenco bile dinlemişliğim var gerçi. Her şeyi dinlerim salaklar için pop müzik hariç.

Lisede country dinlemeye başladım, sene 2002. Hala dinlerim, çok seviyorum. Son 3-4 senelerde blues da dinliyorum. Ama country dinlemeyi hiç bırakmadım.
Lise öncesi belirgin bir müzik zevkim yoktu.

orta ve lisede post punk / funky dinlerdim. sonra ne olduysa melodic death ve doom metale kaydım. sonra afro funk, mellow jazz, techno, deep house falan oldu. bunların hepsini dinler oldum.

ufuk ercan ve burak kut ile baslayip, baris manco - hakan kursun - jimi Hendrix - king crimson - Guthrie govan diye devam etti. aralara cazlar, blueslar, turkuler, klasikler, popiler de serpisti.

hiç değişmedi, ama biraz yumuşadı. eskiden dinlediğim janrlara çok sadıktım, şimdi benzer janrlara biraz toleranslıyım. eskiye dönük spektrumu genişletiyorum.
selam olsun yirmi senedir aynı şarkıları dinleyenlere. o/

Çok değişmedi. Yalnızca biraz daha yumuşadı +1

folklör öğretmenim sayesinde türküleri sevdim. çerkes, rumeli, karadeniz... her türlü türküyü dinler oldum. amelie filmi yan tiersen sevdirdi metalica dinledim özellikle therion çok sevdim de ama yoruyor bence. caz ve arada musiki dinliyorum. dinlendiriyor. klasik müzik de güzel.

Akustik

İlkokulda ve ortaokulun başlarında Teoman, Ogün Sanlısoy falan dinliyordum.
Ortaokulda türkçe rap dinlemeye başladım.
Ortaokulun sonlarına doğru hafiften Pentagram ile Heavy Metal dinlemeye başladım.
Lisenin başlarında Linkin Park ve Evanescence dinliyordum (çünkü neden? çünkü hoşlandığım kız bunları seviyordu. Ayrıca biraz aptal bir insanım, onun da etkisi var -bu müzikleri dinlememde değil, hala ara ara dinliyorum, böyle bir sebeple keyif almadığım halde dinlemem aptalca).
Yine lisede black metal dinledim. Motörhead dinledim deli gibi. Megadeth - Metallica tartışmalarında azılı bir Megadeth taraftarıydım (mazlumun yanında yer aldım hep). Sonra öğrendim ki Dave eski Dave değilmiş, çok değişmiş. Götüm dedim, Metallica'ya yanladım.

Rehberlik hocam vardı (çok güzel kadındı ya hu, neohippiydi, turuncu saçlar, çiçekli elbiseler, takılar falan :/) odasına giderdim sık sık, ben ona rotting christ dinletirdim, o bana pink floyd'un welcome to the machine'ini dinletmişti de burun kıvırmıştım.

Sonra hoşlanmadığım bir kız bana Pantera dinletmişti, cemetery gates'i sevmiştim, this love'ı sevmemiştim (hala sevmem) Pantera maceram orada son bulmuştu.

Bu arada megadeth dinlemeye son sınıfa kadar falan devam ettim ben.

Tool'un şans eseri (abimin mp3 playerında denk gelmişti) tek bir şarkısını (sober) dinlemiştim, çok sevmiştim. Sonra Schism'i açtım youtube'dan, bu neymiş yae, bu ne biçim vokal, rap gibi, meh deyip tool maceramı birkaç yıl sonra başlatmak üzere orada sonlandırmıştım (iyi bok yemiştim).

Üniversite Pink Floyd, Pearl Jam, Alice In Chains, Camel, Neil Young, Tool, A Perfect Circle, Pain of Salvation, Rage Against The Machine, King Crimson, Van der Graaf Generator, Jimi Hendrix, Led Zeppelin, Dream Theater, Iron Maiden, Rush ağırlıklı geçti. En çok Tool, Pink Floyd, Neil Young, Pain of Salvation, Camel, Rush, Pearl Jam ve Alice in Chains dinledim.

Şimdilerde ise Buckethead dinliyorum sanırım en çok.

Müzik zevkim daha çok progressive'e kaydı diyebilirim, bir parça da yumuşadı ve farklı türlere de açığım artık. Eskisi gibi müzik yobazı değilim.

Edit: Bir utanç vesikası olarak diyebilirim ki ilkokula gitmeden önce İbrahim Erkal dinliyordum.

Edit 2: Lisede bir ara manyak gibi Draconian da dinlemiştim. Bir de çok güzel bir İtalyan Metal grubu keşfetmiştim, adamların ilk albümü 96'da çıkmış bir de şimdi kontrol ettim 2011'de albüm çıkarmışlar. Bu grup da benim için gurur vesikasıdır, çok az bilinir.

diğerleri artsa da azalsa da, bırakıp başlasam da the cranberries hiç değişmedi.

ergenken metalciydim. burzum'dan tut metallica'ya kadar geniş bir yelpazede severek dinlerdim. geçen zaman içerisinde biraz daha yumuşadım ve ağırlıklı olarak elektroniğe kaydım. synth-pop, ebm, antin kuntin efektli müzikler falan.

rammstein dinlemeye 12 yaşında başlamıştım. 11 yıldır değişmeyen ve değişmeyeceğinden emin olduğum tek tutkum neue deutsche härte. farklı dönemlerde farklı tarzlara ağırlık verdiğim, farklı tarzlardan hoşlandığım olmuştur ama NDH (veya genel olarak alman elektronik müziği) her zaman ayrıdır benim için. alman olmayanlardan nitzer ebb'i ekleyebilirim. onun dışında eisbrecher, megaherz, rammstein, stahlmann, eisenfunk, die krupps, die toten hosen vs. bunları hayatımın sonuna kadar aynı sıklıkla olmasa bile daima dinleyeceğimden ve aynı tadı alacağımdan eminim. AŞKIM NOYE DOYÇŞE HERTE

minimalizme kaydı.

Lise klasik rock heavy metal
Üni grunge hard rock 80ler pop
Yetişkinlik üsttekiler ve elektronik şeyler

Değişmedi, sadece yelpaze genişledi. Metal dinlerdim, şimdi metal, klasik müzik, new age, doğu müzikleri vs. dinliyorum.

Ortaokul lise dönemlerinde genel olarak rock dinlerdim, aslında rock'a dair ne bulursam dinlerdim.
Ama en çok o dönem patlama yapan korn, limp bizkit, slipknot, deftones, soad vb grupları dinlerdim, çoğu şarkılarını hala ezbere bilirim:) Şimdi sadece spor yaparken dinliyorum. Eminem de çok dinlerdim bak o dönem, ingilizcemin gelişmesini ona borçluyum hatta, essay gibi şarkı sözleri vardı bitmeyen, oturup ezberlemişizdir.

Bu gruplardan sonra RHCP ve incubus hayranlığım oldu bir dönem. RHCP'den sonra grunge gruplara geçiş yaptım ve üni zamanlarında tam bir grunge'cı oldum. Hala da öyleyim.

pek değişmedi hala eski müzikleri dinliyorum.
müzik değişti ben değişmedim.

benim değişmedi.

Çocukluk: Türkçe pop dinlediğim yıllardı. Suat suna, nalan, sertap erener, nazan öncel, tarkan, emel müftüoğlu, bendeniz, yaşar vs dinlemekle geçti.
Tabii bir daha asla bunlar harici türkçe pop dinlemedim.

Ortaokul-Lise: Kargo, Gripin, Yüksek sadakat, teoman, mor ve ötesi, 84, the script, shakira, Sting, Frank sinatra, imagine dragons dinlediğim yıllardı.

Üniversite: Dünya müziği ile tanıştığım yıllar oldu.Şu an telefonda 2bin pc de de bir o kadar müzik var ve bunların yarisi türkçe- ingilizce harici şarkılar. Arapça'dan İsveççe 'ye portekizce' den Rusça' ya kadar bilimum dilde şarkılar var. Yine Klasik müzik sevgimin temellerini attığım seneler. Bu yıllarda genel olarak alternatif rock sevdiğimi fark ettim. Ağırlıklı olarak şunları dinlemekle geçti: Noir desir, calexico, beirut, mark knopfler, pearl jam, eric clapton, elvis castello, oscar and the wolf, gipsy kings, radio tarifa, dead combo, dead can dance, sam karpaniea, alexi murdoch, loreena mc, cake, flört, modern talking, U2, muse, pink floyd, keane, elvis presley, johnny cash, myrath, anna rf, vas, niyaz, mohsen namjoo, pilli bebek, zardanadam, sigur ros, Morrissey, roxy music vs

şimdi : 2018 benim metal müziğe önyargımı kırmak için bir şans daha verdiğim yil oldu. Ufaktan dinleyerek kendi capimda sevebileceğim bir türünü arıyorum. lethe ile bildiğim Dark tranquilty, Iron maiden, opeth, pain of salvation, amon amarth şu sıralar dinlediğim gruplar.

tabii birde sezen aksu , yıldız tilbe, ahmed kaya ve bilimum türküler var onlar her dönemde dinlediğim şarkılar olduğu için dönem dönem ayırmadım hiç dinlemediğim türler ise zannedersem rap ve arabesk müzik. tabi ibo' yu ayrı tutuyorum. Arkadaşlarla süt eşliğinde az şarkısını dinlemedik.

Genel olarak değişmedi. Trip Hop dinlerdim hala severek dinliyorum. 90'lar rapi dinlerdim, hala dinliyorum bıkmadım. Hatta yeni nesilin bazı rapçilerini bile severek dinliyorum. Değişen tek şey indie rock. artık dinleyemiyorum.

Çocukluk-ilkokul: Barış Manço, MFÖ, Erol Evgin, Türkiye'nin Eurovision'a çıkan şarkıları, Adını bilmeyip melodisine takıldığım bazı yabancı şarkılar, TRT çocuk korosunun çocuk şarkıları [tek kanal dönemi TVsever çocuk playlisti]
İlkokul-ortaokul geçiş dönemi: Yeke Yeke (Mory Kante), Gimme Hope Joanna (Eddy Grant), Englishman in New York (Sting), Twist in my Sobriety (Tanita Tikaram), vs dönemin popüler yabancı şarkıları [Pop saati, 1 Numara programlarından]
Ortaokul: House, Techno, Rap [Asitçi-Metalci savaşları dönemi, tarafım "asit" olmuştu :) ]
Ortaokul-lise geçiş dönemi: Kısmen patlayan yerli popa hafiften kayış.
Lise: Rap, lakin biraz MC Hammer ekolünden Public Enemy ekolüne geçiş [Yo MTV Raps programı etkisi]
Üniversite: Rap'e devam, reggae ile tanışma [Üniversitede siyaseten biraz Üçüncü dünyacıydım da]
Üniversite sonları: Eskilere bir de yeni bir gözle bakarak nostalji hissiyle başlanan eski yerli şarkılar (aslında bu trend lise sondan beri gidiyordu. Başta yazdığım Barış Manço ve MFÖ'yü arada zaten bırakmamıştım), yine bi zamanlar arkadaşların dinlediği ve benim sevmediğim rock, metal şarkıları.

Şu anda: Neredeyse tamamı 1995 öncesinden her telden ve dilden müzik. Youtube listeme baksanız Kuzey Kore marşlarından Alman yodellerine her şeyi bulursunuz.

obaa

Benden yakışıklı tek insan sensin. Git burdan.

Adam hala yakışıklı.

En sevdigim ifsaci, ozlemisim, eski gunleri hatirlattin :)

Edit: Hahahha altyapidan cikma zamani geldi mi

Şaka mı :)

@kitap arasında kalmış silgi tozu
obaaa! :)

@Valentinov
Arada bir uğruyorum zaten hocam :)

@devilred
Hala teşekkürler o zaman :)

@yuzır

Yüzircim büyüdün mu sen :)

@beni niye uçurdunuz ki

En az fotodaki kadar ciddi :)

@background man

sitede daha cok okur olarak bulunuyorum, zaten daha evvel hakikaten eski arkadaslar chatten falan da tanıyor beni, duyuruların coğu silindiği için onlar kaldı, ha bi de knk düsürmek için ihtiyac yok böyle şeylere :)

abi sen de ifşadan ifşaya geliyorsun siteye ? Biri mi haber veriyor nedir

@damla sakızlı dondurma

bi üstte söylediğim gibi daha evvel cok aktif kullanırdım ama simdi bi tek okumak için girip cıkıyorum, chat vs eskiden günlük gülistanlıktı, onlar da öldü.

gerçi giriş sayısı baya varmış, hakkını yemeyelim.. Sorry

dehsetsin hayri abi!

yabanci filmde oynayan havali polis sefi misin?

maşallah. duyurunun alfası :)

Nein.

Yunan tanrısı gibi maşallah.

oha lan tipe bak. sokakta denk gelsek cüzdanı bir de telefonu istese tereddüt etmeden çıkarır veririm.

Bi temizlik isi var kaca halledersin?

@velvetmorning

nein?

@mutekebbir

teşekkürler :)

@guneyk

hocam bi bira ismarlarim, cüzdan telefon falan istemem :)

@hobareyy

teşekkürler :)

@stavro

silah almaya uğrasıyorum bu aralar, aldıktan sonra tarifeyle dönneceğim size.

yahu anladık yakışıklısında kaşları çatma olayı nedir? çok eğreti durmuyor mu?

polis tipi var cidden ;)

@basond
benim için durmuyor hocam :)

iyisin iyisin.

yalnız adem kılıççı tipi var sanki.

temmuz'da dogdun, adanalisin, bir zamanlar sismandin, ufak tefek bir adamsin, anneni ozluyorsun, fotografi berberden cikip cektin.

disleri gorebiliyor muyuz?

@e haliyle
tahminlerde sıfır doğruluk olduğu için göremiyosun.

los angeles > san diego > san francisco > austin

Önce Teksas mı yoksa Kaliforniya mı diye sormak lazım bence. Teksas iklim olarak Kaliforniya'dan bayağı farklı diye biliyorum. Okyanus etkisi olmadığı için daha kurak sayılabilir. New Mexico ve direkt Meksika ile sınırı olduğu için o kültürün etkisi daha fazla oluyor. Kaliforniya'da bu etki daha azdır muhtemelen. Kaliforniya için de pahalılık araştırması yapmak gerekiyor. Kiralar fazlaysa brüt ücretin yüksek olması bir şey ifade etmeyecek. Direkt şehir olarak San Diego'ya yerleşirdim. Bana daha güzel geldi.

3 derim bunlar icinden para/yasanabilirlik orada bunlar arasindan

San Diego ve Los Angeles ayni yer pratikte.

Yasam olarak San Francisco'yu tercih ederim kesinlikle ama o para az. Gene de San Francisco.

San Diego en yasanabilir sehir anketlerinde hep tepelerde; ancak, Kaliforniya icin verilen para cok dusuk. Oda kirasinin 2000 dolarin altina dusmedigi yerler buralar ve soylediginiz brut maas, net degil. O yuzden, biraz sikinti cekilir gibi geldi.

ilk üçünü görebildim bu şehirlerin, 4. hakkında en ufak fikrim yok.

LA fazlaca yapay geldi bana, insanları, kültürü, yapıları biraz rahatsız edici şekilde abartılı ve boş. Ulaşım çok zor, araba şart. Üst sınıf zevklerin yoğun yaşandığı bir yer olduğundan beni pek sarmadı. Fazlaca şişirilmiş bir şehir gibi. Biraz da tehlikeli, ama çoook büyük, yani isterseniz daha sakin güzel yerlerine yakın yaşayabilirsiniz, örneğin Santa Monica.

SF mimarisi ve sokak yapıları ile daha çok avrupa gibi hissettiren, onun yanı sıra havası kirli, tıkış pıkış ama bir o kadar da sıcak kültürünü hissettiren bir şehir gibi geldi bana. Sanatsal faaliyetler, parklar, grafitili sokaklar vesaire dolu bir yer. Kiralar çok yüksek. Toplu taşıma çok kolay ve ucuz.

Evli çift için San Diego da güzel olabilir bence, biraz daha sakin, yazlık havasında olur.

Kişiliğime uygun olarak San Francisco seçerdim ben hiç düşünmeden.

san francisco'ya herkes bayiliyor. la ve san dieago'ya da oyle ama o maaslara oralarda gecinebilir misiniz bilmiyorum. gunde 2 saat trafikte gecirecek kadar uzakta yasamaniz ya da ikinizin ev arkadaslariyla bir evin bir odasinda yasamaniz gerekebilir o maaslarla.

austin de de yasayan arkadaslar cok seviyorlar orayi. texasin geneline gore cok daha liberal bir sehir. kiralar da acayip cok degil. bana kalirsa parayi isin icine katinca en iyi hayat kalitesine austinde ulasirsiniz gibi.

Fiyata göre en cazibi Austin bence bu listede.

Çok da güzel şehirdir. O parayla krallar gibi yaşarsın. Dallas, Houston, San Antonio'nun tam ortasında. TX şehirleri çok fazla iç göç alır. Refah açısından, iş olanakları açısından vs.

Kültür, sanat açısından da iyidir. Yemek olarak zaten Texmex akar. Eğlence için 6th Street. Deli mekan.

Teksas diye burun kıvırma, SF ayarında bir şehirdir Austin kafa olarak.

Keep Austin Weird

austin +1

california güzel ama o paralar az.

hiçbiri.

dünyanın en 'kirli' ülkesinde yaşamak için hiçbir haklı neden olamaz.

Austin derdim. LA ve özellikle Cisco barınmanın abartı derecede pahalı olduğu şehirler.

Austin, TX
sen listeye yazmasan da austin derdim.

haha. kendisi de bilmiyor ki zaten.

Ulusalcı bir siyasetçi. Yani solcuyum diyen bir milliyetçi aslında. CHP de mesela parti içinde ikiye bölünmüş durumda. Ulusalcılar partide genelde muhalif tarafı oluşturan kesim şu anda.

kendine solcuyum diyen bir sağcı.

hayatının özeti için;

encrypted-tbn0.gstatic.com

twitter.com

1980'de darbe öncesinde dev-yolcuların adreslerini paylaşmıştı dergisinde, ya haziran ya da temmuz sayısı olması lazım. darbeden sonra herkes armut gibi toplandı onun yüzünden. bu sebeple de ajan denmekte kendisine.

sanırım avrasyacı oluyor. rusya'ya yakın, iran'a da. biraz derince bir adam, herhangi bir isim değil.

Rusçu kendisi.

ulusalcı saçma sapan bir adam. bi gider öcalanın elini sıkar. bi gider rteyle birlik olur. şimdide karşısına çıkar. boş siyasetçi.

ajan.

mitçi diyolla

kısaca devirin adamı.

manken olsaydı tuğçe kazaz olurdu.

Oldukça donek biri. bazı kesimin neden ölesiye desteklediğini anlayamıyorum, bazı kesimin içinde akrabalarım da var. Venezuela'da insanlar açlıktan olurken hala Maduro, Chavez propagandası yapmak nedir?

rüzgara göre yön değiştiren net bir karakteri olmayan adam gibi görüyorum.

bunlar kendilerince derin devlet. vatan partisi. eski generaller subaylar falan var. ama neye etki ediyor ki dersen bilemiyorum.

15 temmuz darbe girişiminden sonra fetöcülerin listesini rte'ye biz verdik dedi.

ben genel mantık açısından bakıyorum, yüzlerce milyon dolar bir uçak. En başta havayolu şirketleri hastalık derecesinde bakımları konusunda dikkat edeceklerdir.

uçak kazası raporlarından izlediğim kadarıyla, firma ne kadar büyük olursa olsun, eğer ihmal yüzünden bir uçağı düşüyorsa, o firmayı komple kapatıyolar.

yani o bakımdan bakınca büyük firmalarda herhangi bir ihmal olma olasılığı bence çok düşük.

küçük çartır tabir edilenler nasıldır bilmem ama.

Youtube'a falan bakın, bir yazar vardı, daha doğrusu bir pilot vardı kitap yazan bu konuda. Uydurma hakkımı kullanarak ismi "Fly without fear" mı neydi demek istiyorum. Onunla yapılan röportajlar var, sakin sakin anlatıyor. Çoğu insanın panik olduğu şeyler uçmanın normal bir parçası falan diyor.

Birisi de videonun altına yorum yazmıştı, "bir insanın amerika başkanı olma ihtimali uçak kazasında ölme ihtimalinden daha yüksek" diye. Araba kazasına maruz kalma ihtimaliniz %25 mi ne daha yüksekmiş uçak kazasından.

bakimlar zaten duzenli olarak yapilir. fakat bakimi gec zaten her kalkistan once pilot ve yardimci pilotun bir listesi vardir. nerdeyse her seyin kontrolunu saglarlar. hatirladigim kadariyla bu liste 100 maddeden uzun.

ya da icini daha da rahatlatman icin soyle diyeyim. bir havayolu sirketinin kaza sonucu dusecegi marka prestijini dusun, hicbir firma bunu istemez. daha da onemlisi o ucagin dusmesinin firmaya getirecegi maddi zarari dusun. bu sadece ucak maaliyeti olmaz. o ucagin yapamayacagi seferler de olacaktir. bunuhicbir firma istemez.

icini rahat tut havayolu sektoru ihamlkarligi onleyen/onune gecmeye cabalayan en buyuk sektorlerdendir.

en güvenli uçak operasyon uçağıdır. Her uçuştan sonra bakım yapılmaz sadece preflight check denen bir kontrol yapılır. Uçağın tipine göre ya pilot yapar anormal bir durum görürse teknisyeni çağırır yada yetkili teknisyen gelip yapar ve uçağın seyir defterine gerekli kontroller yapıldı diye imzalar.

bunun dışında planlanan rutin bakımları var elbette ancak sorunuzu karşılar mı bilemem.

Hız göstergesi öyle kolayca arızalanacak bir şey değil ihmal vs gerektirir arızalanması için. Havada arızalansa bile uçağı düşürecek diye bir şey yok düşen örnekler var ancak bunlar pilotaj ve mühendislik hatası olarak nitelendiriliyor.

Her uçuştan önce detaylı bakıma girse uçacak uçak bulamazsınız. Yok öyle bir şey. Günlük kontrol var o da 48 saat geçerli.

Hız göstergesinden üç tane var. Çok saçma bir korku olmuş.

sözlük havacı kaynıyor. teknisyeni pilotu kabin görevlisi hepsi var. ilgili başlıklara bakarsanız mutlaka merakınızı tatmin edecek entryler görürsünüz :)

ben de uçaktan inanılmaz korkarım.
uluslararası bir firmanın teknik bakım falan filan ekibinde çalışan bir arkadaşım var. ona sormuştum bakım mevzusunu ve çok net cevaplamıştı
"şirketler için uçaklar insan hayatından daha değerli. o yüzden merak etme bakımları en ufak detayına kadar yapılıyor" demişti. tabi bu dediğim genel bakımları. her uçuştan önce uçağı komple söküp takmıyorlar :)

konu çok komplike, ancak basitçe anlatayım; bakımları aksatmak gibi bir şey ıcao, yani ülkemizin de bağlı olduğu "international civil aviation organization" bünyesindeki ülkeler içinde faaliyet gösteren havayollarının bakımları aksatmayı bırakın, anlık çıkan teknik sorunları bile anında çözmesi ve uçağı uçuşa elverişli (airworthy) hale getirmesi gerekir. Uçakların kondüsyonları safa, saca, sana diye adlandırılan (safety assesment of foreign/national/company aircraft) teftişlerle sürekli takip halindedir, duruma göre tek bir perçin eksik olsa uçak kalkamaz örneğin.

demem o ki, uçak bakımı konusunda içiniz çok rahat olsun. her uçuştan önce uçak teknik olarak denetlenir, 48 saatte bir detaylı incelenir, her parçanın ömrü izlenir. hiçbir firma birkaç bin dolarlık hatta milyonluk parça yüzünden selahiyetini tehlikeye atmaz.

hız göstergesi demişsiniz, ondan uçakta en az 3 adet var. hepsi arızalanmadıkça uçak bir şekilde iner, geçmişteki kazalardan sonra o konular tamamen çözüldü.

ha teknik olarak çözülse de emergency durumu doğru tahlil edip yöneten pilotlar her zaman kilit rol oynuyor. o nedenle pilot eğitimleri zor, işe girmek zor, işte kalmak için sürekli kendini geliştirmek ve 6 ayda bir sınavlarda kendini kanıtlamak şart pilotlar için. bu yüzden pilotlar alıyor bu yüksek maaşları.

İstedikleri kadar iyi baksınlar sonuçta dizayn sırasında öngörülmeyen sorunlar yaşadıkça ortaya çıkıyor..

Uçak güvenlik teknolojisinde en tepe noktaya geldik artık daha fazla gelişim olanağı yok diyebilen var mı? Makina ve insan faktörü varsa arıza her zaman olasıdır

şöyle anlatayım her nokta için sensör ve sensör arızası için de uyarı sistemi bulunuyor. uyarı sistemi analog olduğu için de çalışmama şansı yok.

hız göstergesi yolcu uçağında bozulması en zor parçalardan biri. bozulma ihtimaline karşı çift yedeği var, uçaklarda gps var, var oğlu var.

korkacaksanız küçük uçaklardan korkun, ama ticari havayollarında kolay kolay bir durum olmaz.

Korkacaksan uçaktan değil kafayı bozup uçağı yere çakabilecek pilottan kork, uçağa bir şey olması zor.

yanlışınız var. birgen air kazasında hız göstergesi kendi kendine arızalanmıyor ihmal var tüp gerekli örtülerle kapatılmıyor. Üretici bu tip olayların önüne geçmek için bunu yazmış zaten ama sen bunu yapmazsan kaza geliyorum der.

Sen arabanın suyuna bakma sonra hararet yaptı diye veryansın et.

Dubai'de bir süre yatıp pitot tüpleri kapatılmadı ise içine rüzgarlarla kum kaçması tıkanması işten bile değildir. Tüm raporu okuyup daha net bir şey söylemek mümkün olabilir ancak.

detaylı düşünmeye gerek yok.
istatistiklere göre en güvenli ulaşım aracı uçak.

www.washingtonpost.com

direk migrosu arayıp sorabilirsin telefonlarına cevap veriyorlar.
daha önceden birkaç defa arayıp doğrulattım ancak bu sitelerini ilk defa gördüm fake site olma ihtimali var.

fiyatta ve sitede sorun yok da yüksek ihtimalle üye girişi yaptığında stokta yok uyarısı alacaksın. aynı ürün için aynı sitede bana öyle olmuştu diye hatırlıyorum. sitede aratınca da çıkmıyor zaten.

migrosun kendi sitesi. sanalmarket.com'dan da o siteye yönlendirme var. banner'ın altında "yok böyle fiyat fırsatları" diye bir link var, oradan bakabilirsiniz. sıkıntı olacağını sanmıyorum.

daha once denedim o ürün için stok yok. migrosu da arayıp sordum stokta kalan belki mağazaları vardır diye kalmamış dediler. özetle site güvenilir olsa da ürünü bulamayacaksınız.

hatırladığım kadarı ile çanak otel vardı net şekilde yerini hatırlamıyorum ancak yakın gibi hatırlıyorum

Memur olarak alim gucunuz duser sadece.

kriz var ancak kimse televizyonda kriz demeyince insanlar yok sanıyor.
dolarlamı alıyoruz ekmeği diyor.

Seçimden sonra seçim sonucuna göre dolar düşer yada en azından tansiyonu düşer ama gerilemez. Yada dahada yukarılara tırmanır.

kriz çözülmez bu arada ülkenin geliri yok gideri çok.

öğretmenevi lokalinde çay içiyorduk

Kuşadası’nda gençlik festivalindeydim. Sahnede pilli bebek vardı haberi aldığımda . Tabii hiç ciddiye almamıştım, başka bir ülkeden bahsediyorlar sandım. Sonra gece piç oldu tabii, panik hali falan.

cuma gecesi olduğundan mütevellit evde içiyordum. telefon trafiği ve jet sesleri yüzünden içki faslı yarım kaldı.

İzmir'de balkondaydım. Gövdemin üstü balkon dışında dumanı dışarı üflüyor, altı içerde üstü tutuyordu. O an aklımdan şu geçiyodu: "kalkışma ney la?"

Nöbetten daha o gün düşmüş, 3 gün çarşı izni almış ve atarsa 3 diyen bir askerdim. Silahım, şarjörüm, çelik yeleğim ve kompozit başlığımla gelecek emirleri bekledim. Allah'tan komutanlarımız bizi kışlanın dışına çıkarmamıştı da ucuz kurtulmuştuk.

Yalnız öyle böyle tırsmamıştık. O sabah 9'da uyumuştum. 1 saat sonra kaldırdılar nöbet tutturdular. 3 gün sonra terhis ettiler bizi.

362 kd.

Koreli misafirlere kore gecesi düzenliyorduk. Kimçimi kemirirken "ne darbesi amuğagoyim bu saatte darbe mi olur" dediğimi hatırlıyorum.

Istanbul ev. Kulakligi takmis bangir bangır muzik dinliyodum. Telefonum sarjda uzakti. O sirada annem darbee oluyoo diye evi inletmis duymamisim. Telefonum calmis gormemisim. Sevgilim falan ulasamamis tirsmis. Sonra bi baktim annem gel gel yapiyo odanin kapisinda. Tv de koprude tanklar.

o günü çok iyi hatırlıyorum. geç kalkmıştım. saat 12 13 gibi haberlerde ilginç birşey gördüm. tayyip erdoğan marmarise tatile gitmiş. bunda anormal birşey yok. asıl anormal gelen tatile geldiği otel ve etrafındaki her yeri boşalttırmıştı. içimden "milleti tatilinden etmiş" demiştim. 100lerce koruma ordusuyla gezdiğini biliyorum da neden etrafındaki yerleri boşalttırır ki diye içimden geçirdim ama fazla takılmadım.

akşam saatlerinde tankların köprüye doğru gittiğini duydum. sözlükten mi yoksa haber sitelerinden mi hatırlamıyorum. twitter da olabilir. sonra köprünün kapatıldığını televizyondan gördüm. o sıra babamın hasta bakıcısı geldi. konuşuyoruz. aklımızdan darbe geçmedi bile. direk aklıma "işid köprünün altına bomba falan yerleştirdi" geldi. geçtiğimiz saatlerde "bu askerler neden tek taraftan kapatmışlar polisler nerde" dedim. normalde iki taraflı kapatılması gerekmez mi diye içimden geçiriyorum. anlamsız geldi. sonraki saatlerde bildiri okutulması, meclisin bombalanmasını canlı izledim. darbe olduğu kesinleşti. cnntürk'te olan biteni de canlı izledim.

dışarı baktım kimseler yoktu. o gece sabah 7'ye kadar uyumadım. stresten hasta oldum ne olacak diye. başımın çok kötü ağrıdığını hatırlıyorum. olm bu adamlar kimyasal bomba falan atarlar diye evdeki bütün panjurları kapadım, camları kontrol ettim. mantıklı düşünemedim uykusuzluktan sanırım. niye böyle birşey düşündüm bilmiyorum.

Gündüz arkadaşlarımla dışarıdaydım. Bir gün önce Işid'in Nice saldırısı olmuştu, onun üzerine konuştuğumuzu hatırlıyorum. Akşam da ablamdaydım, spiker darbe konuşmasını yaptığında baklava yiyorduk.

ofiste işler uzamıştı. o nedenle geç çıktım. genel kurmay'da operasyon olduğu sırada oradaki kavsaktan otobüs ile geçiyordum. tabi o zaman olayın daha ne olduğu belli değildi. deli'nin bir genel kurmay'a ateş etti galiba diye düşündüm. daha önce de öyle bir olay nedeni ile orası karışmıştı. 15 dakika sonra evde anladım mevzuyu.

Sabah istanbula dönmüştüm.
Erkek arkadaşımla Bağdat caddeainde yürüyüş yaptık beni eve bıraktı o bursaya yola çıktı. Eve girmemle son dakikaları gördüm. Caddede tankları kaçırmışım maalesef asdfg

14 temmuzda hayatımda ilk defa günübirlik seyahat dışında istanbul'a gitmiştim yaz okuluna. ertesi gün darbe oldu, yurtta kalıyordum. yol iz bilmiyorum tabi, yurtta da kimseyi tanımıyorum, yurt beşiktaş'ta. sokağa çıkma yasağını duyunca arkadaşımın evine gitme kararı aldım, zaten istanbul'da 1 tane arkadaşım vardı, evine de daha önce hiç gitmemiştim. gece 2 gibi çıktım sanırım, herkes telaş içinde koşuyordu, para çekiyordu, marketlere yüklenmişti vs. beşiktaş'tayken insanlara 'abi mecidiyeköy ne tarafta?' diye sorduğumdaki yüz ifadelerini hala unutamıyorum asdfgh. içecek suyum bile yoktu yanımda, şarjım bitti bi de. çatışma ve bomba sesleri arasında zar zor aklımda kaldığı kadarıyla arkadaşımın evine yaklaştım. yollar falan kapanmıştı hep. otostoplara kimse durmadı, 1 taksici sağolsun yine yolun kapandığı yere kadar götürdü, gerisini tarif etti para da almadı. vardığımda tekrar açtım telefonu, %1 şarjla arkadaşa mesaj atabildim. o da geldi beni aldı. asdfghjk efsaneydi ya.

yaz okulundaydik ve arkadaslarla menemen yiyorduk.

Ankara'da teyzemlerde idim. Diğer teyzemlerden dönüyorduk. Benzinciye uğradık benzin almak için. Sonra teyzemin eşi telaşlı telaşlı arabaya bindi "m e b, darbe mi oldu İstanbul'da?" dedi. Ben de "Yav darbe olsa burada, Ankara'da olur herhalde. Hem darbe basit bir şey değil ki böyle." dedim. O da "Benzincide televizyonda spiker bildirge okuyordu. Diğer kanallar da altyazı geçiyordu köprüde askerler, tanklar varmış." dedi. Anlam veremedim. Eve döndük ve haber kanalları böyle şeyler diyordu yine. İstanbul'u aradım, babam "Yok, ne ilgisi var?" dedi. Meğer uyuyakalmış da haberi yokmuş. O gece sürekli Ankara'da selalar susmadı, jetler vs camları gümbür gümbür sallıyordu. Uyuyamamıştım. Sonraki birkaç gün işe filan gidemedi kimse. Millet hep sokaklardaydı. İstanbul'da da aynısı olmuş tabii.

pokemon avlıyordum.

lokasyon: kütahya.

Eskiden yaşadığım Foça'da tatildeydim, eski bir tanıdıkla dışarıda dolaştıktan sonra onların evine döndük ve tv'de gördüm olayı.

o gün ankara'daydım ben. ukrayna için öğrenci vizemi almıştım. hayatımın en değişik, en yoğun günlerinden biriydi duygu açısından. haberi çoğu kişiden önce aldım, dışişleri ya da ona benzer bir yerde çalışıyordu arkadaşlarımdan biri. otobüsteydim ve sakarya'da falandık sanırım. neyse ki kocaeli'ye gidiyordum da köprüyle işim yoktu. ben otobüsten eve geçtiğimde gölcük'te daha çoğu kişinin haberi bile yoktu sanırım, hatta taksici "darbe oluyomuş abi galiba" dediğimde (bu da ne demekse) "yok la bi şey yapamazlar" demişti jsfjsjsk. eve gittim ve yarım saat sonra falan tijen abla bildiriyi okumaya başladı. ben çıldırdım tabii, ülkeden kurtuluyorum dediğim gün darbe oluyor deyip ağlamaya başladım. sonra silah sesleri, korna sesleri, donanma vs. bizim orası da karıştı. öyle yani. sonra gittim ukrayna'ya ama bu ne biçim ülke aq deyip geri döndüm.

Benim için çok zor bir gündü;

O gün bir ortak arkadaşımızın en yakın arkadaşı 3 kattan atlayarak intihar etmişti, ama ölmedi.. Karaköy de özel bir gümrük firmasında ihracat bölümünde çalışıyordum, genelde cuma günü ihracat aşırı yoğun olur hatta cumartesi işe gelmek zorunda kalırsın, biz de bir arkadaş ile beraber cumartesi günü gelmemek için mesaiye kaldık yemek falan yedik tam çıkacağımız zaman güvenlik bizim yanımıza gelip darbe oluyor sizi dışarı bırakmam diye geldi. belinde silah vardı çok korkmuştum, şirketin en üst katından boğaz içi köprüsü gözüküyordu tanklar vs falan, tam üstümüzden f16'lar geçiyordu. sabah 4 gibi eve gitmeye çalıştık ama gidemedik yolda kaldık saat 4den sonra sabaha kadar sokaklardaydık beşiktaşa doğru yürüdük sela veriliyordu ailem memlekette tatildeydi bir daha onları göremeceğim diye çok korkmuştum. saat 6 gibi eve geldim televizyonu açtığımda polisler köprüye müdahale etmişti haberleri izledim yine uyumadım. evimiz ataköy de uçaklar atatürk h. limanına üstümüzden iniş yapıyor ve ve nerdeyse her akşam helikopter oluyor sonrasında 5-6 ay boyunca her helikopter geçtiği zaman korkuyorum. benim için çok endişeli korkutucu bir geceydi...

Ayrıca ben de o gün pokemon oynuyordum ve o gün pikachu yakalamıştım.

evde balkonda tavla oynuyordum, darbe oldu diye telefon gelmeye başladı.

kütahya'da memleketimde ziyaretteydim sabaha istanbula dönüş uçağımız vardı yalan oldu hepsi tabi. Tam uyusam mı falan diye düşünürken olaylar oldu. Kütahya'da asker falan yoktu hiç halk dışarıdaydı.

Napoli'de şarabımı yudumluyordum

İşimden birkaç gün önce istifa etmiştim. Ev sahibiyle bir ay kadar önce 16'sında evi boşaltacağım konusunda anlaşmıştık. Eşyaları bir gün önce memlekete gönderdim, 16 temmuz sabahı için otobüs bileti aldım. Boş dairede 1.5 lt su ve bir paket bisküvi ile bilgisayar karşısında oturuyordum.

bence verilmez yaani

adres istesin, gitsin kendi silsin. ciddi değilse adam yan çizer zaten.

support.apple.com

ise yarayabilir

verilmez tabii, hadi verdiniz diyelim, fotogralari silecegini neden dusunesiniz ki?

Arkadasin telefonu onlarin eline nasil ulasmis.

Verme tabii ki. Anakart suan kilitli icloud sifreni alip sifir bir kurulum yaparak satacaklar veya kullanacaklar. calinti isi gibi duruyor.

imelih+1 arkadadin telefonu onun eline nasil gecmis? Kaybettigi bir telefonsa ve ekran kilidi varsa zaten acip o bilgilere erismesi imkansiz.

sakın vermeyin

Soul Kitchen
Away We Go
Cahil Periler
Into the Wild
Kara Kedi Ak Kedi
Eagle vs Shark
Buffalo 66

contratiempo, ispanyol olan.

Moonstruck

Mümkün değil

çok iyimsersin

imkansız. keşke gelse

ben zam bekliyorum indirim mümkün değil gibi.

Gelmez büyük ihtimalle. Üstteki arkadaşın 1.0 motorla kötü anıları var heralde. Bulabildiği her başlıkta 1.0 motora laf atıyor. Vergi ödememek isteyen kaykaya binsin xd

garanti bozar.

Bozma ihtimali çok yüksek. Benimkini garanti bozar mesela.

Herkesin yeme alışkanlığı farklı. Kimininkini bozar, kimininkini bozmaz. Ama soruluyorsa bozar.

beni bozmuyor ama seni bozar mı bilmem

Niye bozar peki bulgur var diye şişirir mi mideyi

10 taneden kasıt ne 10 sıkım mı?
3-4 dürüm yediğim oluyor toplam 15 20 ye çıkan sıkım yediğim, bir sıkıntım olmadı.

Bozmazsa da çıkışta sıkıntı yaratır :)

Çiğ köfteye bağlı. Bozuksa veya kötüyse bir tanesi de yeter.

10 sıkımsa bozmaz bence.
ama yaklaşık 600 kcal ve işe yaramaz kalori.

Bozmadı. Konu kilit.

şüphe duymuyorsan

aramamak gerekiyormuş sanırım, çevremdekilerin tecrübelerine göre.

Huzurdan başka bir şey hissettirmiyorsa o doğrudur.

doğru insan, ruh eşi gibi kavramlara inanmayı belli bir yaştan sonra bırakmak gerekiyor bence.

ben henuz bulamadim.
ama birkac kez buldugumu sandim.

saçma sapan şeylere inanmayın. Uyum önemli uyum.

kendi kafamizda olan bir checklist'e gore insanlari degerlendirdigimiz surece bulmayacamiz insan tipi. ne zaman ki o checklist'i rafa kaldirdin, o zaman belki bulabilirsin.

ben oyle yapiyorum. benimle cok zit insanlarla cok samimi arkadasligimiz/dostlugumuz var.

bu konuyu bende çok merak ediyorum :(

Kendisiyle ilgili kafamda en ufak bir soru işareti yok. Yanında aşırı huzurluyum.

diye bir şey yok. menfaatlerin çatışmadığı var.

ve aile hariç herkes yalan.

www.youtube.com

İlk sohbetimde şüphelendim, ikinci defada emin oldum, sonraki seferlerde sorguladım.

Sağlamasını da yapınca, doğru insan dedim.


Çok pencereli dünyada aynı pencereden bakmak önemli, aynı pencereden benzer yöne bakmak önemli, benzer yöndeyse farklı şeyler de görmek ve birbirini tamamlamak önemli. Ben böyle birini buldum. Şanş.

bence anlaşılmaz ve doğru insan diye bir şey yok evet. sen 20-21 yaşlarındasın diye biliyorum. tut ki 4 yıldır muhteşem bir ilişki yaşıyorsun, eminsin "o" olduğundan. sonra adam sebep bile göstermeksizin terk ediyor. "olur mu lan öyle şey" deme, millet 6-7 sene birlikte olup evlenmeye karar verdikten sonra ayrılıyor bu şekilde, çok gördüm. şimdi bu durumda ne olacak o zaman? eğer bu kişi bile "doğru" değilse kim olacak?

o açıdan doğru insan meselesi benim gözümde koca bir STEAMY PILE OF HORSESHIT affedersin. illa bir doğru insan olacaksa o yalnızca sensin. yanında iyi hissettiğin, güvendiğin, inandığın insan(lar) elbette olacaktır fakat bu demek değildir ki onlar doğru veya yanlış. öyle bir şey yok benim için. ben hayatımın en güzel ve en özel şeylerini duyuru'dan tanıştığım biriyle yaşamıştım; birlikteyken fark ettik ki biz daha önce hassas olduğum bir konuda duyuru'da kavga etmişiz sjfjsk normalde o zaman "bu senin için doğru insan" deseler, onu söyleyeni de sopayla döverdim.

doğru-yanlış yok. uyum var, sevmek var, hayat var, zktir edilmek var vesaire. zaten ben şöyle düşünüyorum: karşı tarafın hissettirdikleri büyük ölçüde yine seninle alâkalı. çünkü şunu fark ettim... "aşık oldum" dediğim zamanlarda, karşımdaki kişiden bağımsız olarak, hislerim büyük ölçüde aynı oluyor. yani her şeyi algılayışımız, değerlendirişimiz... yine bizim süzgecimize, filtremize göre gerçekleşiyor. o nedenle ben artık en başta kendimi "sabit" alıp diğer insanları kendi etrafıma yerleştirmeye çalışıyorum; böylelikle doğruymuş yanlışmış çok bir şeyi kalmıyor.

"doğru insan" beklentisi hayal kırıklığına yol açar. "bu o mu lan acaba?" derken "doğru insan"ı deneye deneye kendini yıpratırsın, üzülürsün. eyyorlamam bu kadar, hayırlı işler.

yaş 24 canims

bi checklist de ben yapayım :)

1 o bardak çatlamayacak, karşılıklı özveriden ödün verilmeyecek.
2 bir yerlerde bekleyen soru işaretleri olmayacak.
3 çekim olacak.

Doğru insan diye bir şey yok, geçinmeye gönlü olan insan var, diye düşünüyorum ben. İnsanların aşka meşke, ilişkilere bir seçimden ziyade kontrol edilemez bir romantik büyü gibi bakması da manasız geliyor.

sana karşı ve diğer insanlara karşı saygılıysa doğrudur.

seni kasmadan hayatinda yer edebiliyorsa ve hayatindan cikmamak, iliskinizi surdurmek adina elinden geleni ardina koymuyorsa dogru insandir. vice versa.

alınır kılıfla kullandığım için telefonumun orjinal rengini hatırlamıyorum bile.
Kılıfla tamamen kapanan bir model olduğunu varsayıyorum.

Alınır tabiki. kılıf tak tamamdır.

Tak kılıfı geç birşey olmaz. Ya da kaplamalar var mis gibi. 400 lira iyi para. Öküz alırık o paraya.

siz rengini begendikten sonra problem yok. ama bir gün satmaya kalkarsanız, zor satılacağını veya diğer renklerden daha ucuza satılacağını unutmayın.

tankın nesini sevelim yahu.

ben seviyorum. hatta şu dünya tarihinin en yakışıklısı olaiblir;

i.ytimg.com

ben çok seviyorum. o köpüğü falan anlayamazsınız.

suriye iç savaşında epey tank aksiyonu var ben de biraz öğrendim t55 candır.

ay çok çirkin. sevmem.

hangi açıdan soruyorsun bilmiyorum fakat ben de mekanik araçlardan tren seviyorum, youtubeda farklı demiryollarının videolarını açıp izliyorum rotalarına özelliklerine bakıyorum

severim koleksiyonumda şöyle 3 tane baş köşede durur
prntscr.com

Çok. Aynı zamanda Nazilerin üniformalarını da. Zerre savaş yanlısı biri olmadığım halde hem de. Allah affetsin.

ben seviyorum.
küçüklükte hangimiz bir uçak ya da tank kullanmak istemedik ki?

Bu konudan yakın zamanda bir tane daha açıldığına ve gelen cevapların genelde şuna bakar mısınız bu sevilmez mi tarzında resim vermeli olduğuna dair yemin edebilirim.

tanklı inkjet yazıcıysa, evet seviyorum. 100 ml mürekkeple 8 bin sayfa yazdırıyor.

seviyorum, çünkü askerde hayatımızı kurtarmıştı.

motor sesi, sonra mermiyi attıktan sonra basınçtan dolayı çıkan fiiüüüüüüppp sesi ve hedefe isabet edince çıkan yer gök inleten gürültüsü vee sonrasında çatara parata silah seslerinin kesilmesi ve sessizlik ve huzur çok güzeldi.

Ben sevmem pek, uçak gemisi severim. Ama savaş uçaklarını da sevmem, yolcu uçağı severim.

Ne yazık ki tanka karşı bir şeyler hissetmiyorum.

İkinci Dünya Savaşı'nı hayat felsefesi yapmış biri olarak Pzkpfw VI Tiger diyorum. Hatta abartmadan bütün benliğimle söylüyorum eğer ki bana istediğim tarihte istediğim kişi olarak hayata gözlerimi açma fırsatı verseler aynı saygıdeğer Wittmann gibi Tiger ası olmak olurdu. Hayran olmamak elde değil. O kadar çok üstün başarılara imza atmış ki sanki kendi başarımmış gibi gurur duyuyorum. Sherman, T34 gibi tanklara konserve tenekesi muamelesi yapmasını bırakın IS 2, Pershing gibi savaşın son demlerinde cepheye sürülen tanklara bile haddini bildirecek güçtedir kendisi.

Maalesef cocukken oynadigim Tank 90'dan beri tanklarla ilgili iyi-kotu dusuncelerim olmadi.

Tank <3 ben
Wargame: Red dragon adında ünitelerin detaylıca olduğu bi rts oyunu var. Orada tankları yönetmek ayrı haz veriyor.

tank severim. askerligi tankcı yaptım ondadır :) 50 tonluk makine affetmez :)

hayret kimse o espriyi yapmamış;
seviyorsan git konuş bence.

İlköğretim 8. sınıfta çizdiğim tank resimlerini görsen geleceğimin bayağı parlak olduğunu düşünebilirdin. Öyle seviyordum. Sonra büyüdükçe savaşa karşı olan ilgim azaldı.

hayir sevmiyorum. cunku dunya'da sevebilecegim onca guzel sey varken; insanlarin birbirini daha hizli ve pratik bir sekilde oldurmek icin urettigi bir silahi neden seveyim ki? prensiplerime aykiri.

bilim-teknoloji(silah sektorune hizmet etmeyen), sanat, doga ve ekonomi gibi seyleri seviyorum.

ben tankın heybetine, asaletine hayranım; hele o paletlerin toprakta, asfaltta çıkardığı sesler inanılmaz. Bir gün kullanmayı çok istiyorum, kullanamasam da hareket halinde üzerine binsem yine mutlu olurum sanırım.

insan öldürüyor la onlar niye sevelim.

serçe seviyom ben.

kurgusu ve konusu kötü idi yenilikçi diye sinemada izledim ama pişman oldum. Yeni çekilen seri filmlerine de gitmem sanırsam.

soyle diyeyim: avatar 2.7 küsür MİLYAR DOLAR ile dunyanin gelmis gecmis en cok gelir getirmis filmi. Rekor bu filmde, tabii ki sağılacak.

aslında konusu o kadar da kötü değil. ursula le guin'in "dünyaya orman denir" kitabından aparma konu. kitap güzel, konu güzel, konsept güzel ama işin içine gelir hedefi, sinema, efektler, klişeler girdi mi saçma sapan bir şey olmuştu.

serinin devamını böyle zaten iyi olan eserlere dayandıramaz büyük olasılıkla, ilk filmin ekmeğini yemeyi umuyordur.

10 sene önce de bu film kötüydü, sadece pazarlaması iyi yapılmıştı, olaya film kalitesi olarak değil de pazarlama başarısı olarak bakmak gerekir.

bazı araçlar biner binmez değilde araç belli bir süratin üzerine çıkınca kilitliyor. yoksa aracın içine mi bindiğini yoksa dışarıdan kapıyı aç kaça mı yaptığını anlayamayıp boşa kapıyı kilitler. Kilitçiler bunu yapar bence ama sonradan yaptıranı görmedim(sürat üzerine çıkınca kendi kilitlenen).

teknik olarak anahtar kontağa takıldığında kapıların kilitlenmesi basit bir devre yardımı ile yapılabilir. tabi uğraşırlar mı bilmiyorum ya da kaç para isterler hiç bir fikrim yok.

arabanın içinde olduğunuzu anlayacak bir sensör gerekli bunun içinde en mantıklı yol anahtarı kontağa takmak.

binince değil ama kontağı açınca otomatik olarak kilitleniyor kapılar bizde. orijinalinde yok bizden önceki sahibi yaptırmış. kontağı kapatınca da açılıyor kilitler.

konu ile direk alakalı bir şey yazmayacağım ama aynı şekilde 50x3 şınav çekiyordum ısınma için ancak bileklerimi incittim. 2-3 ay ağrısı geçmedi imkanın varsa şınav yerine bench press yap bileklerinde sıkıntı olursa. Yada dambıl ile yatarak ısınma yap.

ceza yöntemi olduğunu düşünmüyorum. ama hangi kasları çalıştırıyor, neye faydası var zararı var mı bilmiyorum. tek bildiğim fena zorluyor :)
bench press evde yapacağım bir şey değil, belki ileride salonda yaparım.

jumping lunge güzel harekettir.
www.youtube.com
Çalıştırdığı kaslar, şurada 0:21 de gösterdiklerine calf'ları ilave et.
www.youtube.com
Program güzel. Bir de ip atlayarak hiit ilave edersen tadından yenmez.
Yağ seviyen azaldıkça karın kasların da görünür olacaktır.
O zaman da plunk'ı çeşitlendirirsin.

Tesekkurler hiit için de bir video önerebilir misiniz? İp ne kadar atlamalıyım?

Hiit için ip atlaman şart değil. Başka şekillerde de yapılabilir. Video önermeyeyim. Çünkü başlamadan önce olayın mantığını anlaman çok önemli. Ekşi sözlükte hiit başlığı altında güzel yazılar vardı. Google'da da biraz araştırma yapmanı öneririm.

Adam head shot yedi yav. Hasar oluşmuştur.

dimi, sanki kafasından kurşun yemiş gibi konuşuyor. e yaşlandı tabii, doğal bir yerde...

kurşun yedi ama konuşmaya etki eder mi? onun dışında 66 bence bir ayağı çukurda yaşı değil. daha yaşlı insanlar taş gibi.

soruda ciddi misiniz? bundan haberiniz olmuş olamaz.

adam kafasına kalaşnikof mermisi yedi, beyni dağıldı, geri topladılar. vücudunun tek yarısı felç.

e konuşması da öyle eski ibo şovlardaki gibi değil haliyle.

www.youtube.com

şurada mesela sibel can hanım, güçlü bir türkiye derken tam diyemiyor. kelimeler çıkmıyor ağzından. nerde pezevenklerin elinden alan ibo nerde şimdiki ibo?

www.youtube.com

adam kafasına 7.62 ak-47 mermisi yedi. sıradan vatandaş olsa pipetle besliyolardı şu an. yaşadıklarına göre süper bir durumda bence.

vurulduğunu biliyordum ama takip etmedim. ciddi bir şey olduğunu ve felç kaldığını bilmiyordum. felçlik bir durum varsa tabii normal konuşması.

evet arkadaşların da dediği gibi beyninde hasar kaldı bir miktar ve konuşmasını zaman etkiliyor sebebi bundan.

Beyninden vurulmuş gibi. İlginç.

Beynini deldiler adamın kafanın yarısı gitti, haliyle koordinasyon konusunda sıkıntıları var.

izmir'de bi kebap salonu var kendisinin, annemin bi arkadaşı gitmiş o anlattı, tüm gün üst katında oturuyomuş, zaten vücudunun yarısı felçli burda da dendiği gibi, gelen geçenle fotoğraf çekiliyormuş konu mankeni gibi. doğru düzgün hareket falan edemiyor zaten, konuşmasının bozulması da çok tuhaf değil yani

bunun lezzet ve yağ oranı gibi bir standardı yok ki. tavuğun butu yağlıdır göğsü yağsız, mesela dana kıyma yağlıdır, pirzola çok lezzetlidir falan. vücudun parçasına göre değişken.

bacon sevmiyorum ben mesela, genel olarak da tercih etmiyorum domuz ama bazı salamlarda falan güzel olabiliyor. zaten o salamların da sırf dana etlisi bulunmuyor. (yurt dışı)

yerine göre yağ oranı değişir. amsterdamda kaburgasını yedim, sosis olarak da yedim bence enfesti

allahsızlığı yayma kürsüsü başkanı bir etobur olarak ukrayna'da çok yedim. farklı türleri var ve hangisi nasıl adlandırılıyor bilmiyorum. tat olarak saydıklarının hepsi domuzdan daha güzel ama sonuç olarak domuzunki de et ve et her şekilde güzeldir sjfsk. ben en çok mangallık olanlarını sevmiştim, bizdeki gibi şişe geçirip yapıyorlar eti marine ettikten sonra. hayvanın neresidir bilmiyorum. o inanılmaz lezzetli.

Polonya'da bir türk arkadaş yaptı sanıp yemiştim mutfakta bulunca, domuz etiymiş ukraynalı arkadaş yapmış, farkını anlamamıştım.

yedim ve özlüyorum. bi ingiliz kahvaltısı olsa da yesem keşke.

jamon diye şahane bir şey var.

Alisik olmadigimdan olsa gerek bana tadi ağır geliyo ne kadar denediysem sevmedim.

ağır, kötü, etmem.

kadıköy'de pizzacı da yemiştim ama hangi dilim pizzacıydı hatırlamıyorum. biraz ağır ama güzeldi.

Jambon, sosis ve bacon olarak güzel. Schnitzel fena değil. Biftek olarak dananın eline su dökemez. Başka hallerini yemedim. Yediklerimi, biftek hariç tavsiye ederim.

Yağ oranı tavuk ve hindiden daha fazla. Dana ile parçaya göre yarışır. Dana antrikot ya da bonfilenin yerini tutmaz asla domuz biftek.

@iyi olmayan gececi;

kadıköy moda pizza bar

hamburgerini yemiştim. ama çok açsan yiyebiliyorsun, ve çok lezzetli geliyor. ama doyduğum an bir ısırık daha alamamıştım. çok ağırdı tadı. kalanı sokak köpeğine vermiştim. normalde bir iskender yer, yan tarafa geçer bir iskender daha yerim ama doyunca yenmeyecek bir haldeydim.

açıkçası kokusuna dahi dayanamıyoruz yolumuzu değiştiriyoruz bu sebeple asla yemem.

sabah erken kalkıyorum pek yeme isteği olmuyor ancak yemezsemde enerjim olmuyor,
zeytinli açma çay yapıp geçiştiriyorum 2-3 saat sonra kavurmalı tost yiyorum. öğlene kadar rahat gidiyor. Öğlen yemeği yemeyip akşama doğru yiyorum ve günü kapatıyorum.