her şey o bebeği kucağına aldığın an başlayacak... diyor klişeler, bence sorun yok.

kimse doğmamış çocuguna sevgi hissetmez zaten. kanı canlı bi dünyaya gelsin bi eline al, bi emzir falan... normal yani bi sıkıntı yok.

ya ama bazı hamileleri görüyorum baya baya sevgi hissediyorlar. benim alışveriş yapmak için bile hevesim yok daha hiçbir kıyafetini fln almadım. sadece bebek arabası aldık o kadar. o da daha sonra yürümekte zorlanırım diye geçen hafta aldık.

seni kadınlar kulubune alalım bence :)

doğunca değişir herşey.

kimsenin ne hissettiğini bilemeyiz. emin ol birçok kişi "yapmaya mecbur olduğu" için öyle. öyle görünmek zorunda. ha bu demek degil ki gerçekten heyecanlı vs olanlar yok, o da vardır elbette.

ama senin durumunda bir anormallik yok.

mümkün olduğunca normal doğumu tercih et..

Ben şeyi merak ettim şimdi, bu bebeğini doğduktan sonra öldüren veya terk eden anneler normal doğum yapmıyor mu? Kucaklarına almıyorlar mı?

Bence alakası yok doğumla. En azından denildiği kadar yok.

normal doğum kesinlikle düşünmüyorum

şu aşamada bol bol onu düşünmeye odaklanabilirsiniz, bebeğinizle nasıl bağ kuracağınızı, onunla neler yapmak istediğinizi, onun nasıl bir bebek/insan olacağını hayal edebilirsiniz, eşinizle planlarınızı daha çok konuşabilirsiniz. içinizdeki duygulara ulaşmak için bir günlük tutabilirsiniz, ileride güzel bir anı olur hem de. belki kaybetme korkusu, belki başka bir sıkıntı, belki duygularını çok açık yaşamayan bir karakteriniz olduğu için heyecanlanmıyorsunuzdur. annelik korkutucu bir şey bence, fedakarlık, sorumluluk isteyen, size muhtaç bir canlıya hayat vereceksiniz, insan belki de bunun ağırlığından bile donuklaşabilir. ama doğumun yaratacağı süreç, bebeği kucağınıza almak bir çok şeyi değiştirecektir bence. anne değilim, o yüzden çok beylik laflar gibi gelebilir ama. çocuğa dair duygusal yatırımlarınız olması, doğumdan sonraki anne-bebek bağını da etkileyen bir şey, o yüzden kendinizi diğerleriyle kıyaslamak ya da suçlamak yerine korkularınıza, heyecanlarınıza, umutlarınıza, hayallerinize, kısaca duygularınıza ulaşmaya çalışın.

ben inanmıyorum zaten "ana rahmine düştüğü an bir sevgi seli kapladı içimi" veya "o tekmeleri hissetmek var ya muazzam"cılara. klişeler bunlar. pamuk prenses masalları gibi 'öğretilmiş' 'olması gereken' 'normal' yanılsamaları. takma kafana. bebeğin doğduğunda kimseye benzemeyen sta isimli bir anne olacaksın, varsın hissettiklerin de tepkilerinde 'sta' gibi kimseciklere benzemesin.

allah sağlık versin
sevgiler

bi tanıdığım söylemişti, ne hamileyken ne doğduğunda hissetmiş. birkaç ay sonra sevmeye başlamış, ayırdına varmış falan.

benim de bir tanıdığım söylemişti. bebek tepki vermeye başlayınca, gülümseyince falan hissetmeye başlamış. bozmayın moralinizi. bakın siz de burada yazıyorsunuz ama etrafınıza söylüyo musunuz ben sevemedim bu bebeği diye. bu yüzden bir şey hissetmiyorum diyen anneleri duyuyoruz ama bu olmadığı anlamına gelmez.

www.5harfliler.com

bu yazıyı okumanızı tavsiye ediyorum.

çok yakın arkadaşım bebek doğduktan aşağı yukarı 1 sene sonra onu kabullenebildiğini söylemişti. çocuk da sever sevgi dolu bir insandır da. çok şaşırmıştım o yüzden.

Bebeği kucağına alınca +1

millet o suratı kapamak için kaynak gözlüğü gibi gözlük takıyor. sen kendini garipsiyorsundur. yok mu samimi bir arkadaşın o baksın. yakıştı yakışmadı desin.

hosuna giden bir modelin daha kucuk halini internetten siparis verebilirsin.
mesela clubmaster'in 49'u bende ufacik durmustu, hic begenmemistim ama 51'i denedim gayet guzel oldu.

9gag.com

zamanında şöyle bir şey görmüştüm de ne kadar doğru neye göre yazmışlar hiç araştırmadım. git bir gün gözlükçüye dene hepsini sana en çok yakışanı düşündüğünü al. yanına zevkine güvendiğin bir arkadaşını da alabilirsin.

aynı sorundan muzdaribim kesinlikle! ben bakınca anlayamıyorum yakıştı mı yakışmadı mı, etrafımdakilerin de zevkine güvenemiyorum biri diyor süper olmuş, öbürü gülüyor bu ne la diye. yüz şekline göre şunu takın'cıları da takip edemiyorum çünkü yüzümün şeklini belirleyemiyorum :(

bence buraya güzel cevaplar gelsin, bu işin ufak da olsa bi matematiği varsa anlatsın.

wayfarer genelde herkese yakışıyor, belki mükemmel durmuyor ama töbe töbelik de olmuyor.

aa aynı ben.
ama sonunda gittim bi ray ban çaktım dün akşam... 500 kayme verdim ama şimdi hoşuma gitti. Yine geniş aynada bakınca yüzümü kaplıyormuş gibi ama yakın aynada gayet iyi duruyor.

Rayban bak derim, şu model yakışabilir bence (Erika):
d26hhearhq0yio.cloudfront.net

Şurdan da kişiselleştirebiliyorsun:
www.ray-ban.com

Aha aldığım da Peggy nin linkinde

@enkolay, güle güle kullan. Bu herkese yakışıyor sanki ya, benimki de bundan:p risksiz model, ne büyük, ne küçük.

Tam da aynı sorunu yaşadım. Yüzümün küçük olduğundan haberim yoktu, hiç çaktırmıyor, kafa boyu normal insan çünkü. Gözlükleri takınca peygamber devesi gibi görünüyordum. Wayfarer da "Ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur" şarkısını söyleyen adamın gözlüğü gibi oldu.
İlki bir gözlükçüye daldım ve ergenlik dönemindekiler için olan güneş gözlüklerini denedim. Çocuk departmanındakiler yakıştı.
Sonra bayağı bir dükkan gezindim. Cat eye'ın daha çok yakıştığını fark ettim ama çocuklara cat eye gözlük ya yapmıyorlar ya da Barbie'li gözlük falan yapıyorlar. Kate Spade'in gözlükleri kadınlar için ve küçük. Kate Spade'den bir gözlük aldım, galiba o da ergen boy. O da olmazsa ergen departmanlarını araştıracaktım.

Bu nedenle, önce yüzüne yakışan modeli belirle. Herkese yakışan bir model yok. Sonra o modelin 13-15 yaş grubu için olanı ara.

bilmiyorum ama aynı dertten ben de müzdaribim, en son gittim ucuz gözlükçülerden birinde wayfare modelinin bi tık küçüğünü buldum, fena olmadı.

www.n11.com linkine de bir goz atin isterseniz.

Aynı sorun bende de var. Genelde wayfarer herkese yakışıyor demişler ki çok haklılar, daha yakışmayanını görmedim. O modele ek olarak ben bir de clubmaster'ı seviyorum ki benim şimdi kullandığım gözlük o. Çok hafif büyük duruyor ama aynı zamanda bayağı şık.

osmanbey durağının bomonti çıkışından çıkıyorsun, çıktığın gibi düz gidip ilk soldan dönüyorsun. sol kaldırımdan devam ediyorsun, 100 metre civarı yürüyünce karşına le mirage otel çıkıyor. onun karşı kaldırımına geçiyorsun, sonra sağa dönüp yol boyunca ilerliyorsun. önce tatlıses çiğköfte, yanında da dönercilerle beraber yol sola kıvrılıyor, o kıvrımı takip edip 500 metre civarı yürüyorsun. sol kaldırımdan yürümeye devam et, yol üstünde karşına bir banka çıkacak, o bankayı görünce kafanı karşı kaldırıma, yani sağa çeviriyorsun, orada tuğla bi bina var, işte oranın içinde.

Yatmak için minimum 1 saat bekleyeceksen eğer istediğin saatte yemek yiyebilirsin. Geç saatte yemek yemek sağlıksızdır kilo aldırır gibi bir olay yok; sistem çalıştığı için her zaman enerjiye ihtiyaç duyar. Bu enerjiyi istersen aç kalarak yağlardan temin edersin istersen yemek yiyerek. Sana kalmış.

@signore, metabolizmam yavaş çalışıyor; 1 kase çorba, bi porsiyon sıcak yemek, 1 porsiyon pilav, arada tatlı yiyorum, ekmek salata falan yok. zaten sorma sebebim de bu biraz, metabolizmam yavaş çalıştığı için normal insanın 1 saatte yaktığını ben daha uzun sürede mi yakıyorum, öyleyse çok geç yemeyeyimdi. gerçi bu hızlanmış hali, günde tek öğünle yaşadığım dönemler de olmuştu.

hocam bu kadar az sıklıkta yemek yediğiniz için metabolizma bu kadar yavaşlamış olabilir. daha sık yemeyi yemeyin. Mesela öğlen pilav yemeyin. onun yerine aksam 3 de yoğurt yiyin. Aksam 7 de yemek yiyin. 9 da bir avuç kuru yemiş yiyin. daha da birşey yemeyin. O kadar süre bir şey yemiyor olmanız hiç sağlıklı değil

@zimbirik haklısın ama öyle yapmaya başlayınca 5 kilo aldım. acaba metabolizmam hızlanıp rayına girerse sonra verir miyim diye düşündüm ama yok, 2 aydır aynı kilodayım veremiyorum. sporla desteklesem olucak belki ama hem motivasyonum yok hem de maddi önceliklerim arasına alamıyorum. gerçi illa salona gitmeye gerek yok biliyorum ama dedim ya, motivasyonum yok; denedim ama olmadı, dambıllar duruyor öyle.

Erken ye. 2 saatte katı gıdayı adam akıllı sindiremezsin. Kalkınca da poğaça falan yeme.

hocam bi de ben kahvaltı yaptığınızı düşünüyorum ama. İlk yediğiniz öğün saat 12de olan değil değil mi. Birde bu yediğiniz düzene ek öğün eklerseniz kilo almanız doğal. porsiyonları küçültüp ek öğün eklemeniz lazım.

Uyandığınızda aç olmanızdan daha doğal bir şey yok zaten. kahvaltı bunun için var. Ama kahvaltıda poğaça yemek gerçekten çok sağlıksız. birde uyandıktan sonra 2 3 saat yemek yemiyorsanız metabolizmanızı hızlandırmanız çok zor zaten.

@zimbirik, kahvaltıda bişey yememeye çalışıyorum, 6.40'ta kalkıyorum 10'a kadar çok acıkmıyorum genelde ama 10'da açlık bastırıyor, 12'ye kadar bekleyebiliyorum akşam geç yediysem. akşam erken yiyince ertesi sabah 8 gibi karnım acıkıyor, çok erken kalktığım için düzgün kahvaltı yapacak zaman bulamıyorum, kahvaltı yapabilmek için yarım saat daha erken kalkmak zulüm :/ bi de kalkınca hemen açlık hissetmiyorum zaten.

ne emmeye ne gömmeye geliyorum, farkındayım :(

kahvaltıda bir şey yememeye çalışmak başlı başına çok büyük bir sorun. Kendinize iyilik değil çok büyük bir kötülük yapıyorsunuz. şimdi kahvaltının önemi ile ilgili konuşmaya gerek yok her yerde yazıyor.

Ama kahvaltı yapmadan metabolizmanızı hızlandıramazsınız. O yüzden bu kadar yavaşlamış demekki metabolizma. Çünkü 7 saat acıkmamak çok ciddi bir süre. Normalde Katı beslendiğinizde mideniz 5 saatte tamamen boşalıyor. Sıvı da tükettiyseniz daha erken. yani sizinki yaşam şeklinizden dolayı ciddi durumda berbat olmuş. İlerki yaşlarda çok sıkıntı çekersiniz.

İnternetten hızlı ve sağlıklı kahvaltılıklar aramanızı öneriririm. Ve de kolay ara öğünler, bir avuç kuru yemiş olur, bir porsiyon meyve olur, yoğurt olur, çeşitleri araştırabilirsiniz.

Malesef size söyleyeceklerim bu kadar. zaten biraz olsun alışkanlıklarınızı değiştirirseniz etkisini görürsünüz.

ne diyorsun, en yakın arkadaşım ki 11-12 yıl oldu tanışalı, sözlükten.
onu bırak, eşim sözlükten 8 yıllık evliyiz

Eskiden daha fazlaydı sanırım. 10-15 sene falan önce zirvelere katılıyordum, zirve düzenliyordum da.

Şimdi en son ne zaman katıldım ya da sözlük üzerinden birisiyle tanıştım hatırlamıyorum bile.

zirvelere gitmişliğim de var çok iyi dostlar da edinmişliğim.

ben hiçbir zaman sözlük yazarı olmadım ama biz 17-18 iken bilkent yurtlarında sözlük ve ICQ vardı :P
hepimiz birbirimizi biliyorduk, işte dutluktu buralar hep

Ekşi'de 3-4 senedir yazarım henüz hiçbir zirveye gitmedim ama Uludağ'da bayağı bi zirveye katılmış ve bayağı biriyle tanışmıştım. Halı saha maçı bile yaptık asdfsgs

zirvelere hiç katılmadım ama baya insanla tanışıp yüz yüze görüştüğüm oldu sözlükten.

Olur öyle.

4-5 sene önce filan parkormandaki eksifeste katıldım. cok sıkıldım erkenden de kaçtım. dursaydım potansiyel büüyktü. bi daha da kısmet olmadı :d

sözlük üzerinden çok az kişiyle görüştüm, buradan görüştüğüm kişi sayısı çok daha fazla. burası daha birebir ve interaktif bir ortam, sözlük kısıtlı bu konularda.

maziye saygi kusaginda 2015'de gelece donus zirvesine gelmistim, ona gelmemek zaten baya ayip olurdu. Yuz yuze de 1-2 kisi ile gorustum.

2008'e kadar pek çok insanla tanıştım ama sonrasında çok az, 1 ya da 2 kişidir.

2010'dan beri yazarım şu ana kadar hiçbir zirveye katılmadım ve reelde görüştüğüm kimse yok. arada hal hatır soran (ya da sorduğum) kişi sayısı ise 1.

Sözlük zirveleri görüp görebileceğin en kasıntı, samimiyetsiz ortamlardan biri; nefret ederim. Zaten birileriyle tanışmak İçin çok ideal bi ortam değil, çoğunluk sokakta görsen bi daha yüzüne bakmazsın tipinde olduğu için önyargı hat safhada oluyor. Mesajlaşıp mesajlaşıp aklında yücelttiğin insan çirkin çıksa da sorun olmuyor, en kötü "arkadaş" oluyorsun işte

En sonuncusu 10 yıl önce olan 4-5 zirveye gittim. İnsanlarla tanışmıştım da, zaman içinde kaydı gitti. 1-2'si ile ancak görüşüyorum sanal sanal. Yüz yüze buluşmalar nadir oluyor. Tabii, görüşenler derken, normal görüşmekten bahsediyorum. Birliktelik olaraksa bilemiyorum.

Burada çok insanla, yüz yüze birkaç kez gorussem de çok süper arkadaş olmadım. Ama 2008-2010 arası itusozlukte yazarken bayağı aktiftim. Cok yakın arkadaslarim, sevgililerim vs olmuştu. Hatta tek uzun iliskimi de oradan tanıştığım bi oglanla yasamistim. Bir de Elifcigim vardı. Beni bu dünyada tanıyıp anlayan, yanında kendim olabildigim tek insandı. Sonra hepsi mazi oldu. Buradayım, yalnızım.

hiçbir zirveye katılmadım, ortamın ekşici/duyurucu olduğu bir toplaşmaya gitmem. buna mukabil hem duyuru'dan hem sözlük'ten tanışıp yüz yüze görüştüğüm çok kişi var. zaten yüz yüze görüştüğüm 100 kişinin 90'ıyla tanışmam internet üzerinden gerçekleşmiştir sanırım.

nette bayağı görüşüp samimi olduğum biriyle buluştuğum zaman gayet rahat hissediyorum ama hiç tanımadığım 10-12 kişinin arasında çok yalnız ve suskun kalırım muhtemelen. o yüzden yanaşmıyom zirvelere hiç, "aa duyuruda 100 paragraf yazan adam bu muymuş aq" demesinler diye :(

Annemle babam asdf

sevgilim sözlükten. beni bu direniş dalgasına uçurdular. er kişisiyim.

Zirveyle değil ama mesajlaşma aracılığıyla bire bir tanışmalar da oluyor.

zirvelere katılmadım ama 6-7 sene önce tanıştığım herkesle (bazılarıyla hiç yüzyüze görüşmesem de) muhabbet ediyorum. artık çok zor. eskiden güzeldi her şey.

Bir bilişim distribütöründe çalışıyorum. Ekipmanım şöyle:

Macbook Air
iPhone 6s
Samsung S5
Citroen C4
Gerekirse tablet
Bluetooth kulaklık ıvır zıvır

Bunlar hediye değil tabii ekipman yani. Hediye kısmı ayrı.

ya ne de güzel şirketler varmış, ben de kurumsaldayım sektörde de iyi yani durumu, ama öğlen yemek yediğimize şükrediyorum:) tabii ki yan haklar var; fakat böyle o hediye bu bilmem ne yok elbette.

Sabun
Havlu
:) bir şey demek istiyorlar ama...

bende iyi bir laptop ve şirket telefonu olarak iphone 5s var.

abi araba vermişler daha ne versinler ?

ayakkabı, yelek , iş elbisesi :)
dandik bir laptop ama 2 senedir idare etti beni
fotograf makınası

bunlar uzerime zimmetli hediye degil
önceki işimde şirket arabası(ust segment bir arabaydı ama ortaklasa kullanıyorduk) sınırsız yemek ve yol parası vardı ,artı şirket telefonu pek iyi bir telefon degildi

üniforma ve samsonite çekçekli bavul veriyorlar, bi de eşantiyon ajanda falan.

Alanındaki 1217 rakibi arasında halk oylarına bakılarak hazırlanan listede 11.sırada yer alan bir şirketteyim. Kandillerde kandil simidi, ramazanda da kumanya veriyorlar. Yıllık personel gecesinde ise şanslıysan hacca yolluyorlar. Heheh şaka şaka, hac değil umre ^_^
Öhöm, tatil, evet.

poh poh luyor

dünyada bayağı büyük türkiyede küçük olan bir şirketteyim.

- notebook (ne istiyorsan al dediler)
- şirket hatlı cep telefonu (dakikalar internetler falan en üst pakette)
- audi a4 araç (müdürlerden birisi işten çıktı. kullandığı aracın kiralama süresi uzun olduğu için tamemen bala sahip oldum:)
- pasaportumu onlar alır schengen vizemi hiç bir zaman eksik etmezler sağolsunlar.
- ramazanda 250 tl market kartı.
- öğlen yemeğini istediğim yerde yerim fişini getirip paramı alırım.
- sabah kahvaltım masama gelir. (poğaça falan)
- öğleden sonraları meyve veya tatlı gelir.

işin açıkçası şirket acayip para kazanıyor ve yöneticiler çalışanlarla paylaşmayı seviyorlar.

laptop ve telefon hattı (hediye değil zimmetli)
multinet,
pasaport alırken defter bedeli ve harcı da onlar ödemişti.

Dogum gunumde pasta veriyorlar bir de yilbasinda hediye:)

kıribatili 3-4 tane yazar görmüştüm, silme elbet cevap verirler saat farkından ötürü.

www.196flavors.com şöyle bir site buldum sanırım her ülkeden yemek tarifleri var ama tabi malzeme olayı uygun mu o kadar bakmadım

www.196flavors.com

mesela bu kiribati içinmiş malzemeler de uygun

aga oyle olmaz ki. yemek kulturu olan ulkeler belli. kimi ulkeler sadece tavuk, balik. ozel yemekleri yok. bence random degil nam salmis olanlara bak. sili, endonezya gibi

@mayeskuel o zaman hep ayni seyleri yerdik ama :/ dunya kupasinda nijerya'nin chin chin'i beklenmeyen bi cikis yapmisti mesela (tanam diger afrika ulkelerinde olay muz ve balik). Sonra bi chivito uruguay icin efsaneydi :p

Su balkabakli tarifi de begendim heheheh :)

@la noix

sana mesaj göndereceğim. ama gönderemiyorum. istersen mektup yazayım:)

boat veya maxhton

(bkz: puffin web browser)

nochromo kullanıyorum, chrome'un reklamları engelleyen versiyonu. markette yok f-droidden indiriliyor.

Ghostery indirin dolphinden sonra ilaç oldu.

opera'ya adblock özelliği eklendi. belki işinizi görür.

onun haricinde brave var. o da gayet iyi ve adblock'lu. firefox'tan ayrılan bir eleman yapmış, firefox'u da andırıyor.

Takip.

1. sınıf/2. sınıftı yanlış hatırlamıyorsam, business-ekonomi gibi düşün ama o kadar fark yoktur sanırım, 1. sınıfta gitmedim hiç ama 2. sınıfın bi kötülüğünü görmedim.

Baba jo nun dedigi gibi. 1. Sinifta yemek neyin olabiliyor. Zaten hizli tren yemegini de al yanina ikinci sinif is goruyor acarsin koltuktaki yeri yersin yemegini. Tren avrupada hep daha mantikli bence eger direkt sefer de varsa oh.

Şimdi o yolda kaldırım yok. Kısa gitmenin tek yolu üst geçidi kullanmak. Onu da google maps göstermiyor olabilir. Haritayı üst geçidi geçmiş gibi başlatırsanız doğru tarif verecektir. Yolu başlattığınız yer otobanın ortası çünkü.

yok mesela varış noktasını o lavanta sokağın köşesine getirdiğimde de aynı yolu döndürüyor anlayamadım. şimdi asıl anlamaya çalıştığım şey, başlangıç noktasından e-5te haritada varış yeri olarak işaretlediğim noktadan e5ten geçen (gebze istikametine doğru) servise binebilir miyim?

street view ile bakarsan daha net anlayabilirsin oradan servise binip binemeyeceğini

yürüyüş seçsen de geliş-gidiş ayrımı yapıyor çünkü. biraz daha yaklaş, o ara sokaklarda gösteriyor trafiğin ne yönde olduğunu.

Titanyum'un sağlıksız olmasına imkan yok. Bazı titanyum alaşımları kemik yerine bile kullanıyor, hani arkadaşımız bacağına platin takılıyor ya he o platin değil işte:)

titanyumu bilemedim ama dökme demirde yapılan şeyler lezzetli oluyor.

kullanacak metal bulamadılar titanyum mu iteliyolar artık? titanyum alaşımıdır o saf titanyum olsa duramazsın.

et için döküm

normal yemek için teflon şaşma bence.

Alaşım bileyse iyi. Normalde sadece spreyle üzerini kaplıyorlar altında yine teflon var. Formül basit:

1) Adı güven uyandıran bir şey bul
2) Teflonu o şeyle kapla
3) Teflonun 5 katı fiyatına itele

Dökme demir tava en iyisidir.

Kanserojen olmaması önceliklerinizden biriyse lütfen öylesine bir yerden almayın, Türkiye'de çok bilinen markalar dahi Çin'den ithal edip markalarını basıyorlar bu tarz tava tencereye.
Tefal iyidir, ya da yerli üretici markaları deneyebilirsiniz. Seramik tavaların en kalitelilerinden biri sanıyorum Biev mağazalarında olması lazım, Cheftopf'dır.

Tefal, Esse ve Bernardo'ya gittim. Fiyatları çok fena değildi, hemen hemen aynıydı. Hiç bilgim olmadığı için almadım, "Allah Allah, o ne ola ki" diye geziniyorum. Kanserojen olmaması önemli, bir de kullanışlı olması. Orta boy bir tava alacağım, genelde de yumurta yemekleri ve yemek ısıtmak için kullanacağım. Evde Emsan'ın seramikleri var ama çok büyük ve yemek yapmak için kullanıyorum onu, ondan memnunum ama dana gibi olmayan, kahvaltılık bir şeyler yapmalık bir tavaya ihtiyacım var.

pazarlama hileleri seramik tava değil seramik kaplama, titanyum değil titanyum kaplama oda belli bir oranında titanyum öyle bol bir malzeme değil olsa olsa %1 oranında kaplamadır. yok granit yok taş yok kaya hepsi kazıklamanın versiyonu. Çelik ve dökümden şaşmamak lazım en az işlem gören neyse o sağlıklıdır.

Biogranit diye bir şey itelediler, ben "Ama dökme?" dedim, "Dökme mi kaldı? Dökmenin devri geçti. Bu çok sağlıklı, tüm testlerden geçti" dedi. Attığına inanmakla birlikte, biogranit diye bir şey duydunuz mu? Normal granitten farklı mı? Yoksa, pazarlama harikası mı?

adamantiyum al geç, arada sinir krizi geçirip kurşun murşun sıkarsın diğerlerine göre daha kullanışlı olur.

"iteliyorlarsa alma" güzel bi taktik bence, mağazacılara güven olmaz. bizde seramik var, yumurta ve patates türevleri lezzetli pişiyor. değişken çok tabii ama en azından "tava da bok etti" lafını duymadım hiç evin pişirgenlerinden. arada pizza da ısıtıyorum ben, onda da üzmedi.

muhtemelen burada servisi yoktur, olsa da geçmez. şöyle geçerli olabilir; servisin verildiği ülkeye gönderebilirsen adamlar dediklerini yapar. tabii oraya yazıcı yollamanın kargosu pek az olmaz muhtemelen, astarı yüzünden pahalıya gelebilir ama free refund olabilecek bir durum yaşanırsa kargo bedelini de düşsen yine hiç yoktan iyi oluyor. 30 lira üzecek bir para da değilse al derim.

Türkiye'de geçerli olduğunu düşünmüyorum. emin olmak istiyorsan contact-chat adımlarını izleyip müşteri temsilcisine sorabilirsin

Meatball koyun, İngilizce olduğu için bayağı bir uğrayan olur.

köftehor. tamam vurmayın :(

topet

Yani köfteciyi açacaksınız ama isim bulamadınız buradan soruyorsunuz bilemiyorum ömrü ne kadar olur. Marka çalışması yapılmadı mı? Nasıl bir avm olacak? Fiyat olarak nereye konumlandıracaksınız?

MeatPoint yada MeatDonald's koyun bence. Dava mava açarlar oltaya gelirlerse hiç olmadı haberlere çıkarsınız. Şaka maka kullanırsanız hak talep ediyorum :))

Break.
Alışveriş yapanlar alışverişlerine, çalışanlar işlerine ara verip köfte yemeye gelecekleri icin. Ara demek olan break.

Köft

guruköfte - kuru köfte gibi

köft iyiymiş bence de, jadle +1. adını görsem "neymiş burası" diye bi bakarım.

köftingen

Bin türlü köfte türü var. Siz ne tür köfte yapıyorsunuz, hangisinde iddaalısınız, bütün köfte çeşitleri mi var. Bunlar önemli sorular. İsim buna göre bulunur.

İlla isim istiyorsan "Köftee"yi öneririm. Her dükkan sondaki sesli harfi ikiliyerek dükkan açıyor. Siz de öyle yapın. Tam avm dükkanı ismi.

karakaçan

" köftehor "

begenirseniz bir kofte ismarlarsiniz artik :)

+1 köftehor

ekonomik menüler olacaksa ekofte olabilir :P

edit: meraklı köfteci de fena olmaz aslında :D tamam sustum. :D

"köftehor" demeye gelmiştim ama jadle "köft" demiş, bence o da güzel. gerçekleşebilecek diyalogları düşünürsek:
-nerede yiyelim?
-köft'te.
köfte gibi telaffuz ediliyor hatta direkt öyle duyuluyor. bence güzel olabilir. :D

Maili kendinize atin. Bcc ye digerlerini koyun.

bcc yapak.

bcc'dekiler alıcı olarak bitek kendilerini mi görmüş olucak, direkt onlara atılmış gibi? bcc olanlar o mailin bcc'li atıldığını görmüyor mu, bitek alıcı kendine atılıyor sanmıyor mu?

Hayır, bcc atarsan alıcılar bcc atıldığını anlar. çünkü kime bölümünde sadece senin mailin olur.

@dayı, bcc atınca alıcılar anlıyorsa bcc atmamızın manası ne oluyor onu şeedemedim? :/ bcc'ler kendilerinin bcc'de olduğunu anlıyor mu yani?

Mail merge ile tek tek gönderin.

gönderen: ******* <****@***.com>
alıcı: Recep tayyip erdogan <[email protected]>
bcc: [email protected]

birisi baskasina mail atarken seni BCC lediginde gelen mail boyle oluyor. Aynisini sana gondermis gibi olmuyor.

Google apps.

kanal küçülmeye gitti. kapanma muhabbeti söylenti.

sözleşmeleri mi anlaşmaları mı ne varmış, bu yaz yapılacak avrupa şampiyonasından sonra kapanacak diye okumuştum.

"almanya'da daha çok kalacağım o yüzden oradan aldım, bakın bu da orada kalacağım tarihteki otel rezervasyonum, bu da oraya gidiş biletim(uçak, otobüs, tren vb.)" diye gösterirsen kimse gıkını çıkartamaz.

ilk gireceği ülkeden şengen almadığı için sorun yaşayanların hikayeleri var. bir sonraki vize başvurularında, ya da ilk girişlerinde falan.

Bulgaristan sengen değil, kendi vizesini veriyor ama sengen geçiyor bu arada.

bulgaristan'ın sorun çıkaracağını zannetmiyorum. ben tek girişli vize ile schengen'e girdim, çıktım. sonra bulgaristan'a gittim ve aldılar. vize'yi gördükten sonra pek sallamıyorlar sanırım.

çaldığın gibi duymak için monitor kulaklıklara bak derim. pek ucuz değiller genelde ama ararsan bulabilirsin bütçene yakın diye düşünüyorum.
audio technica ath-m30 amazon'da 50 dolara gördüm mesela, çok iyi fiyat.

bi de efsane mdrv6'sı var sony'nin, o daha bir monitoring headphone; 80 dolara varmış amazon'da.
www.amazon.com

Bende kulaklık için bir duyuru yapmayı düşünüyordum. Hazır kulaklıkçılar toplanmışken buraya yazayım.
Son bir aydır kulaklıksızım ve mutsuzum. Kulaküstü konfor açısından aklımda yok açıkcası çünkü çok kullanınca(Günde 5-6 saat) kulaklarım acıyor ve başım ağrıyor. Bende bu konuda değerli önerilerinizi merak ediyorum açıkcası.

2.5 yıl beraber olduğum bu süreçte 3 kere terk edilip 1 kere terk ettiğim eski kız arkadaşım.

sayesinde en değerli kişinin insanın kendisi olduğunu öğrendim.

2.5 yılım, berbat bir öss sonucuna, harcanmış tonla paraya ve en önemlisi gençlik zamanıma mal oldu.

ama bana kalan ömrüm için akıl verdi.

bilgisayarimdir sanirim fiziksel olarak.
onun disinda gezmek icin giden para degdi buyuk cogunlukla.

macbook air, ipad, iphone. Apple candir.

2009da kadıköy merkezde aldığım ev

macbook air, kindle, safaribooksonline üyeliği, her türlü razer ürünü, Betty Azar'ın İngilizce kitapları.

seyahatlerim için harcadığım uçak bileti paraları. beni ben yapan, gezdiğim yerler oldu.

Evdeki bulaşık makinesi.

izmirde bir ev aldım 2013de, mutfak dolabı bile olmayan bakımsız bir ev :) 45bine..

Eczaneden nikotin bantı. O gün 15 yıllık esaretin sonu oldu. Sonrasında tamamen farklı bir insan oldum. Spora başladım, sağlıklı beslenmeye başladım, paramı yeni hobilere harcadım kamp yapmak ve gitar öğrenmek gibi.

Seyahatler. Özgürleştirir.

16 mart 2015 tüp mide ameliyatı.
195 kiloluk ölmek üzere bir adamken şimdi yarı maraton koşan, triatlona hazırlanan, haftada 12 antreman yapan bir acaip adama dönüştüm, 90kg verdim ve devam ediyorum.
O ameliyat hayatımdaki en doğru karardı

Dolar. Düştüğünde al, artınca sat stratejisiyle birkaç ay içinde birikimimi %25 civarı arttırıp ilk arabamı aldım geçen sene.

valla beni pişman etmeyen yatırım olarak telefonum lg g3 derim. ilk çıktığında fiyatı yüksekken aldım ve hiç pişman etmedi sağolsun.

lasik. uzun vadede lense etmeyeceğim masrafla parasını çıkaracak... daha sağlıklı daha rahat ve daha net ayrıca...

braga-fenerbahçe maçına ilk yarı 0 basmaktı. 12 liramı katladım ve o maçtan aldığım gazla defalarca kupon tutturarak toplamda 131,56 TL'ye ulaştım. arada açıp bakıyorum ve eserimle övünüyorum, ayrıca kendimi güvende hissediyorum; param kalmadığında biliyorum ki beni kurtaracak bir para orada hazır bekliyor...

motosikletim wr250r. ben 15e aldim, aldiktan sonra 3-4 kere zamlandi. simdi satsam 20k kullanmis olmama ragmen en az 18e satarim.

bit.ly


kapandı o site.

eksisozluk.com

eksisozluk.com

geçti o işler. veritabanını kaydedenlerde ve açabilenlerde var şu an. onlara sorabilirsiniz, çok uzakta değiller.

bende var veritabanı ama daha açmaya uğraşmadım, sadece ctrl f ile aratıyorum lkdfjsfsgfg

valla ikea hiçbir zaman ucuz değildi ki, hep böyle bildim ben. ürünler tarz ve denişik olduğu için reklamı döndü. ucuz diye değil.

bi de köfteler möfteler ucuzdu muhabbeti çok dönmüştü.

valla evimi komple ikea'dan düzdüm. ektorp koltuklar gayet uygun fiyatlı. üstelik istikbal-bellona gibi 40+ yaşa değil gençlere hitap ediyor. saklama fonksiyonları iyi. ucuz ürünleri olduğu gibi pahalı ürünleri de var

Öyle mobilyacıdan alır gibi alınca ucuz olmuyor biraz yaratıcılık katmak lazım. Çeşitli ürün serileri premium olduğundan pahalı. Bir de gidip kanepe yatak gibi şeyler ikeadan alınmaz.

sözlükte ağırlıklı olarak dönen muhabbet esnafa para kaptırmadık istediğimizi aldık şeklinde olduğu için heğ ucuz gibi bi beklenti kalmış aklımda ama siteler görmüş bi insan olarak ucuz olduğunu düşünmüyorum.
@la noix
ucuzdan kastımı da açayım. mesela üst seviye kalitede bi koltuk alıcaksındır istikbal de 5000tl dir ikeada 3000tl dir ona bi itirazım yok ama ben bekar evi düzmeye çalıştığım için en ucuz ürünlere bakıyorum sadece ve ucuz değil :)

cok ürünü piyasada benzer ürünlerden daha islevsel, daha ucuz.

neye baktigin önemli. bir de ayni seyler baska nerede var benzer fiyatlar kampanya haricinde. onu söyle.

yoksa ben de gider araba fiyatlarina bakar, bende o para yok, neresi ucuz derim. ama o araba, benzer yakan, benzer gücteki arabalarin yari fiyatidir. herkes ucuz der, bana pahalidir. göreceli özetle.

ikea'nın ürün gamı çok geniş, ucuza da ürün satıyor pahalıya da. tercih edilmesinin sebebi ucuz ürünle pahalı ürünlerinin arasında kalite farkının az, fonksiyon ve stil farkının daha çok olması. 50 liraya sehpa satıyor, bildiğin sehpa. 250 liraya ise o sehpanın deseptikona dönüşen halini satıyorlar, mesela. ürünleri isimlendirmelerinin bir sebebi de bu; bir ürün serisi çıkartıyorlar, ona genel bir isim veriyorlar. o serinin en baz modelini ucuza satıyorlar, en dolu halini pahalıya. bizim alım gücümüzden ötürü hepsi ucuz gelmiyor bize ama ikea'nın global algısı "f/p ürünleri satan yer"dir genelde; çok kaliteli olarak da bilinmez zaten.

mesela ikea kalitesinde bir ürün olan lack model bir rafı 20 liraya alabiliyorsun, onun 8'li uzun halini 140 liraya alabiliyorsun. sade tasarımları genelde ucuz oluyor zaten.

bekar evi düzdüm komple ikeadan. dendiği gibi ucuz ürünleri de var pahalı da. ama ben ortalama ürünlerden seçtim ve gayet de memnunum.çünkü sade tasarım seviyorum.

Ucuz olan ürünleri var pahalı olan ürünleri var. Ama diğer mobilya firmalarında fiyatlar uçmuş durumda. Onların yanında yine ucuz kalıyor.

ikea da sadece belli başlı şeyler ucuz olabiliyor
yada ederinde orjinal şeyler olabiliyor
yoksa ikea ucuz demek doğru değil.

tarz ve görünüm olarak hiç itirazım yok çok güzel şeyler var. ama ucuz olarak hiç birşey kestiremedim gözüme. benim amacım mümkün mertebe ucuz şekilde ev kurmak ama ucuz olarak birşey kestiremedim henuz gözüme. tarzı çok ön plana almayınca bi avantajını göremedim açıkçası mesela 140 liraya sandalye var ama aynısını sitelerde daha ucuza alırım ki. zaten evlenince atılcak ömürlük de almıyorum. hala ucuz bi yönünü görebilmiş değilim yani ama tarz olarak çok güzeller ona lafım yok

şimdi aklıma geldi de yoksa pinti miyim lan ben bütün sorun bu mu

Valla hem bekar hem evli evimi duzdum ikea'dan. Bekar evimdeki cogu seyi evli evimde de kullaniyorum. Hele evlenirken gezmedigim mobilyaci kalmadi (direkt uretici de dahil). En ucuz ikea'ya kapattim cok da memnunum

yemeği ucuz.

bir de küçük masadır raftır onlar uygun olabiliyor duruma göre.

want2die +1

ikeanın sehpadır baş ucu lambasıdır böyle ıvır zıvırları ucuz. mobilyayı biz de evlenirken inegölden aldık 4500'e yemek+salon+yatak odası dahil. 3 kere taşındık 6 yıldır sorunsuz kullanıyoruz. taşınırken hep sökülüp tekar kuruldu dolaplar vs. her gören mobilyacı ne kadar kaliteliymiş dedi. ikea mobilya açısından o kaliteye yaklaşamaz bile. artı piyasadaki o meşmur mobilyacılar aynı kaliteyi hatta daha düşünüğünü 2-3 kat paraya satıyor. aynı dönemde bizim mobilyaları aldığımız fiyata istikbalde salon takımı bile alınmıyordu.

istikbal,bellona gibi yerlere göre çok daha iyi ama siteler yada inegöle göre bi avantajı yok anladığım kadarıyla. özellikle küçük ürünlerde tercih etmek lazım demek ki.

ikea mottosunu kendince ucuz olmasini soyle anlatti, montaj isini musteri ve demonte haliyle depolarda az yer kapladiklarindan dolayi bir algi olusturdu. bunun yaninda kisisel kazanca gore insanlara ucuz gelebilir.

şirket vermek zorunda ama kıllık çıkartmak isterse uğraştırabilir. eğer şirketin sıkıntı yaratacağını sezdiysen şirkete tazminat alabilir yazısını ibraz ederken bir nüshasına ik'nın imzasını al, sonradan "bana böyle bi belge getirmedi o yüzden ödemedim" deme ihtimallerini yok etmiş olursun.

yeni işte çalışmak için istifa ettiğinizi falan söylemeyin.

sgk il müdürlüğü'ne bu kapsamda kıdem tazminatınızı almak için mevcut koşullarınızın olup olmadığını soran bir dilekçe verin. verdikleri yazıda "kıdem tazminatı alabilir" ifadesi olduktan sonra işverenin bunu reddetme imkanı yok.

Sevgili @dahili meddah, sorun şu ki soru da da belirttiğim gibi şirketime yeni bir işe gireceğim için işten ayrıldığımı söyledim, böyle bir hakkım olduğunu bilseydim elbette bunu söylemezdim ancak şu anda şirket yönetimi başka bir işe gireceğim için ayrıldığımı biliyor.

Şartları sağlıyor durumdaysan başka şirkete geçmenin ya da evde oturacak olmanın fark edeceğini düşünmüyorum.

İK veya yönetim tutup da sen böyle demiştin derlerse de anlaşamadık o şirketle dersin. Sonuçta bu şirketten ayrılana kadar diğer tarafla resmi hiç bir bağın olmayacak.

Benzer durumda olup tazminatını alan ve ayrıldığının ertesi haftası başka yere başlayan arkadaşım var.

sözlü olarak söylemeniz önemli değil. yazılı olarak vereceğinzi işten ayrılma dilekçesinde bu hususu belirtmeyin yeterli.

yargıtay bu konuda kesin kararını verdi ve işçinin kıdem 3600/15 kıdem tazminatı hakkından faydalandıktan sonra bir işte çalışabileceğini söyledi aslında. ama işverenler hala bu konuda inatçı davranabiliyor.

siz istifa ediyorum ve bunun nedeni başka bir yerde çalışacağım demeyin, yani ben tavsiye etmem.

7 senedir çalışıyorsan ve doğru düzgün bir firma ise tazminatının üstüne yatmaz. ama sen yine de arada iyi ilişkiler varsa yani kötü ayrılmıyorsan kesinlikle iste bence tazminatını. " yeni bir hayat kurmak için bu paraya ihtiyacım var, bu konuda kolaylık sağlarsanız sevinirim " de gitsin. istersen hiçbirşey kaybetmezsin ama istemezsen belki 10 milyar üstü bir meblağ kaybedebilirsin.

belki verirler, mutlaka iste.

Eğer 3600 prim günü ve 15 yıl emeklilik şartını taşıyorsanız işverene başka işyerinde çalışma sebebini söylemeniz farketmiyor. Sadece yazılı olarak verdiyseniz sıkıntı çıkartabilirler ama bu sizin kazanılmış bir hakkınız.

Dolayısıyla; işten ayrılmadan önce sgk'ya gidip prim ve yıl şartınızı taşıdığınıza ilişkin yazıyıalın ve işvereninize götürün. Bir örneği mutlaka elinizde bulunsun ve sizde kalacak surete "Bir aslını elden teslim aldım." yazdırın ki verilmediğini iddia edemesinler.

Bahsedildiği gibi emeklilik şartıyla ayrılmanızın akabinde başka işyerinde çalışabiliyorsunuz Yargıtay aksini çalışma hürriyetinin kısıtlanması olarak değerlendiriyor.

Bir de şunu ekleyeyim. Emeklilik sebebiyle fesih haklı nedenle fesihtir, ihbar sürelerinde çalışmak zorunda değilsiniz. İşveren dilekçesiniz almazsa hiç diretmeyin. Noter kanalıyla durumu bildirir ihtarname gönderin. Soemak istediğiniz bir şey olursa da msj gönderebilirsiniz.

Konuyla ilgili tazminatımı aldım konuyu okuyacaklara fikir olması açısından yazayım dedim, tabi şirket 7 haftalık ihbar tazminatımı kesti.

Tehdit pek etik olmamış ama bir nevi performans değerlendirmesi olarak düşünebiliriz. Hemen her firma bu istatistikleri tutar.

iş yerinde iş için verilen bilgisayarları limitsiz kontrol etme hakları var işverenlerin, özel hayatını onların cihazları ve ağı üzerinden yaşamazsan sıkıntı çıkmaz.

iş yerinde işini yapan insanın çekinecek bir şeyi olmaz bu konuda ama benim gibiler için kabus:)

işyerinde özel hayatınızla ilgili işlerinizi yapmamanız gerekir. kişisel mailinizi bile değil iş mailinizi kontrol etmeniz, varsa iş telefonu kullanmanız kişisel telefon görüşmelerinizi, internet üzerinden kişisel yazışmalarınızı iş yerinde yapmamanız gerekir. siz bu kurallara uymayarak zaten iş etiğini çiğnemiş oluyorsunuz, karşı taraf da iş etiğini çiğneyerek bir kontrol mekanizması getiriyor kendince. daha çarpıcı olması bakımından örnek vermek gerekirse bir cerrah nasıl ki ameliyat sırasında internette kişisel işlerini halletmiyor, bir psikolog nasıl ki seans sırasında danışanı dinlerken iki dakika açıp facebookuna bakmıyor ve bir öğretmen ders anlatırken ekşi sözlük okumuyorsa, masa başında bilgisayarla çalışan biri de sırf bilgisayara ulaşımı kolay ve o bilgisayar ona iş yapması için verilmişken mesai saati içinde internette kişisel hiçbir işini yapmamalıdır, googleda kişisl birşey aratmamalıdır.

İşveren işyerine ait bilgisayarı iş yapılması için verdiğinden, aslında bilgisayarın özel işler için hiç kullanılmayacağı varsayılır. Genelde çalışanlarca bilgisayarı keyfi işler için de kullanmak sanki doğal bir hakmış gibi algılanıyor, oysa işveren işle ilgili olmayan tüm bağlantıları veya ihtiyaç yoksa interneti de engelleyebilir ve bu gayet doğaldır ve bazen de güvenlik tedbiri olarak gereklidir. Yani işveren ufak tefek özel kullanımlarınıza müsade ediyorsa bu hak değil iyi niyet kapsamında algılanmalıdır. Normal izleme yazılımlarıyla mail şifreniz öğrenilemez, çünkü şifreler kriptolu olarak iletilirler. (İşveren değilim)

iş bilgisayarından yaptıklarınız kontrol etmeleri normal. açıkçası bana yaptıkları tehdit gibi de gelmedi, sadece uyarmışlar. isterlerse binbir çeşit fitreyle sizin internete erişiminizide engellerler.

olumlu yandan bakıyorum, çünkü bunu ben de yapardım. neden derseniz; günlük 10 saat mesainin ne kadarında iş yaptığınızı, ne kadarında diğer şeylerle uğraştığınızı raporlayarak çalışma saatlerine bi ayar çekilebilir, evden çalışma alternatifi üzerinde düşünülebilir. yani bu adam günde 5 saat verimli çalışıyosa, günün geri kalan 5 saati başka şeylerle 2 saati de yolla geçiyosa 7 saatini tasarufa geçirecek bişey bence bu, ki 2 saat yolun verdiği enerji kaybı da olmasa 5 saatlik verim 4 saatte alınabilir. dünyada bu çalışma sistemine geçen firmalar var ve personel verimi üst düzeyde. çünkü çalışanlar mutlu, adamın bütün günü iş yerinde harcanmıyor ama işi de aksatmıyor. bizim memlekette ne kadar yapılır soru işareti, kanımızda var kaytarmak diyerek eleştirimi de yapayım.

Şimdi normalde kelime uydurulmuş bir şey olduğu için mutlak bir doğrusu yok zaten. Kelime yazımları da sürekli değişebiliyor haliyle. Dolayısıyla farklı sözlükler de farklı yazım şekilleri verebiliyor. Belki şöyle yapılabilir; birkaç sözlük karşılaştırılır, atıyorum 3ünde şu şekilde 2sinde bu şekilde yazım veriyordur bir kelime için, en çok hangi yazım karşına çıkıyorsa onu tercih edersin.

Dil Derneği'nin sözlüğüne de bakabilirsin.

bence pek guvenilirligi yok. gercekten uzeirnde anlasilmis tek bir kilavuz olmamasi cok sacma.

Bence pek guvenmemek gerek ornegin artirmak ve arttirmak farkli sozcukler. Gunluk yasamda bunu fark edemesek de dilbilimciler ve edebiyatcilar bunlar arasindaki farklari ablatabiliyor. Artirmak 3 iken 5 yapmak demek arttirmak ise pastayi kucuk dilimlere bolup aksama da kalmasini saglamak gibi bir sey.

Ikinci olarak TDK diger kurumlar gibi iktidara gore tanim yapan bir kurum. Eskiden Kemalist idi simdi Islamci oldular. Kendi cizgileri yok belki de ellerinde degil ama bu durum guvenirliklerini azaltiyor.

O kural Türkçe kökenli sözcükler için geçerli. Dolayısıyla düşmüyor. Kavmi yazarken düşüyor mesela, o da Türkçe değil ama onun da orijinali kavim değil zaten kavm.

Tanımlarında da bir sıkıntı yok. Dil Derneği sözlüğüne de bakabilirsiniz, aynı kirli tanımı var. İnsanlar gereksiz şeylerden sansasyon yaratmaya bayılıyorlar.

i was made for you

ünlü düşmesiyle ilgili bilgi için teşekkürler. ben yine de hiçbir kadına regl döneminde diye "kirli" diyecek kadar cinsiyetçi olmayacağım, herkese de tavsiye ederim. zaten böyle dendiğini de ne gördüm ne de duydum.

tdk özellikle son yıllardaki tubitak ile beraber devletin en işe yaramaz 2 "bilimsel" kurumundan bir tanesi. türkçe, mevcut haliyle beraber, gelişme çağını tamamlamamış bir dil. zaten çok fazla etkiye maruzken bir de alfabesi değişince iyice dağıldı ve kendini bulup ergenlik çağından çıkması için daha zamana ihtiyacı var. en büyük şanssızlığı gelişim çağını globalleşmenin hat safhada olduğu bir dönemde yaşaması. böyle kritik bir dönemden geçen bir dilin resmi "kural koyucusu" ve "düzenleyicisi" olmak kolay bir iş değil; bir de bunun üzerine beceriksiz insanların insafına kalınca tamamen işe yaramaz hale geliyor. türk devlet anlayışının eksikliklerinden biri de tdk gibi tübitak gibi ilk etapta önemli görünmeyen kurumlara gerekli ehemmiyetin gösterilmemesi, ben bunun sadece iktidar ile alakalı olduğunu düşünmüyorum; devlet geleneği ile ilgili.

Rica ederim. Ben de kesinlikle kullanmam. Ancak kullananlar var, dolayısıyla sözlükte yer alması normal. Sözlükte neden küfürler var çok ayıp demek gibi bir şey bu. Onları da kullanan insanlar, o yüzden var.

Zamanında çok yazdım. Artık üşeniyorum. O yüzden direkt link vereyim.

(bkz: Ömer Asım Aksoy)
(bkz: Ana Yazım Kılavuzu)

Özet: 1980 darbesiyle eski ve gerçek TDK dağıtıldı. Yenisi bir sürü çelişkili ve dil mantığına aykırı uygulama yapıyor. Benim zamanımda üniversite sınavında bile TDK imla kılavuzu esas alınmazdı. Bildik yayınevleri de TDK'yı esas almazlar. Anda Yazım Kılavuzu'nun başında bütün kurallar ve TDK'nın çelişkili uygulamaları anlatılıyor.

Acikcasi ben ikilemde kaldigim durumlarda dogrusu icin genelde eksiye bakiyorum. Hayatim boyunca tdk'ya birkac kez girdim. Onda da link verilmisti onun icin.

Ama umrumda degil umurumda. Ona da zamaninda eksiden bakmistim. :)

bilhassa yutub'un musluğu kısılıyor iss'ler tarafından, bant genişliğini yiyip bitirdiği için. zenmate gibi bir vpn çözümü problemi çözecektir, ben böyle çözüyorum en azından.

ilk başta açtığında videoyu kendisi ayarlıyor. internet hızı düşük gelirse direk 240 360 a alıyor. kendin ayar verdin mi o banttan devam ediyor. maalesef böyle, über bir internet hızın yoksa.

@baba jo
vpn filan uğraşmak istemiyorum açıkcası; başka bir yol arayışındayım. iss'lerinde ... artık, bide para veriyoruz.

@vayezikhan
bir-iki ay öncesine kadar 480p açıyordu, bende 720p'ye getirip gayet rahat izliyordum. şimdi dediğim gibi arkadaşlarımda da şahit oldum, 360p ile açıyor sonrada çat diye 240p'ye düşüyor.

Aynısı bende de var, hızım 45 mb. Herhangi bir video sitesinde 1080p 60 fps rahat izlerken youtube'da 720p bile izleyemiyorum. Dendiği gibi bandwith ile alakalı, işe yarar bir çözüm yok.

i.imgur.com

i.imgur.com

i.imgur.com

iyiymiş.
bence bu:
i.imgur.com

emziren kadın/meryem

Playstation 4

yazdıkları ile ilgili hemen ulaşamayacağı yerdeki yorumlardan bir derleme yapılabilir. ya da onun fikrine saygı duyup önemsediği birileri varsa onlardan gidip yorum alınabilir.

www.amazon.com

arkadaşının zevkine göre, dergi aboneliği.

Yanlış hatırlamıyorsam daha önce ateşlerde jon snowun büyük bir zafer kazandığını falan görmüştü bu, adam ölünce de demek ki ben bu işi beceremiyorum diye triplere girdi.

ben de kitapları okumuyorum fakat bir kopukluk hissettim. hem stannis öldü hem de kızı ama kızı harcamasının bir sebebi vardı. bunu tam olarak anlayamadım. stannis için kızı harcadı da, stannis de ölünce mi inancını yitirdi yoksa jona bağladığı umutları yüzünden mi böyle oldu... iki sezon arasında bir senelik ara olunca yerleştiremiyorum olayları tam olarak. teşekkürler

bu kadın stannis destekçisiydi çünkü tanrısı ona stannis başgan olacak demişti. sonra stannis winterfell'e çıkmadan önce rüyasında jon snow'u gördü(alevler içindeydi sanırım ve aynı sebepten azor ahai snow olucak muhabbetleri desteklenmiş oldu kimilerine göre) ve asıl başganın o olacağını sandı, o yüzden stannis'i bırakıp jon'un yanına geldi. o da ölünce kendini aldatılmış ve yalnız bırakılmış hissetti. senin de çok kestiremediğin gibi bana da çok destekli gelmiyor henüz bu açıklama ama eldeki verilerden çıkan bu. belki ileride ağzından bişeyler duyarız, şu haliyle dizinin giriftliğine yakışmayacak kadar yüzeysel bir tepki oldu bence; en azından daha önce yansıtılan kararlı profil için çok "hemen" bi vazgeçiş oldu.

stannis'i destekledi, stannis öldü. ateşlerde jon'u gördü, jon öldü. kadın haliyle ''ağam bizimle eğleniir'' diye düşünmeye başladı ve r'hllor ın onunla aslında konuşmadığını düşünmeye başladı. inancı sarsıldı denemez belki ancak kendisinin o kadar da önemli bir rahibe olmadığını düşünmeye başladı.

stannis'in kızını fırtınanın dinmesi için kurban ettirdi ve fırtına dindi. kızıyla ilgili bir durum yok. o konu %100 başarılıydı.

Stannis'in kızını zaferi garantilemek için kurban etti. sadece fırtına değil. Stannis ölmemişse; hala düşmanlarını yenebilir. Yok ölmüşse; -ki roose'un onu öldüren kimmiş diye sormasında da anlıyoruz ki %99,99 öldü; ve aktörü yeni sezon kadrosunda yok; ve her yaşlı oyuncu gibi seride bulunmak umurunda değil tek derdi parasını almak- yanılıyor demekti.

Gelgelim kitaplarda gelecekle ilgili vizyon görenlerin vixzyonlarının yanlış olma ihtimali var. İster alevlerde gör; isterse de ölüler evinde gör. Bunlar hatalı olabilir. Ama gördükleri kesin doğru olanlar yeşilgörenler. Yani görülerine güvenilebilecek tek kişi Bran şu an.

sözlük acun'un şeyinde bile değil

@gözü açık sevişen yahudi bilmiyorum da yoğun bir yalakalık başlamış son günlerde. acaba maaş falan mı bağladı bunlara dedim:)

Yalaka olmak zorunda değil, seviyorlardır gerçekten de. Ülkenin çoğu Acun izliyor. Sözlük de kalabalık bir ortam. Sözlüğün küçücük bir yüzdesi bile sevse, yine de iyi bir sayı eder.

Geçenlerde Acun sözlüğü takip ettiğini söyledi televizyonda. O günden sonra sevenleri sözlükte yardırmaya başladı.

3 adam da acun sözlüğü okuyorum, yorumlara önem veriyorum fln demiş

sözlüğün elitliği kalmadı, bundan 5 sene önceki topluluk bile bu kadar survivor izlemezdi; ki o zamanlar bile çoktan "bozmuştu". şu anda sırf namı yürüdüğü için sözlüğe gelen elitmiş gibi yapıyor, hepsini alıp standart bir sözlüğe koysan seviye anında şimdikinin bile altına iner.

yani hayır, yalakalık değil ayçoski +1; seviyorlar, kendilerine yakın buluyorlar. e bir de tabii uzun süredir sözlük kimsenin sikinde değildi, eskisi kadar "gündem" belirlemeyince bir anda bahis konusu olması yazarların tv'ye çıkan sokak kalabalığı gibi el sallayarak kendini göstermesine sebep oldu.

ya hocam bırakın artık şu acun izleyen tayfayı aşağılama goy goyunu. he amk acun izleyenler bayağı, izlemeyen elitler de atom parçalıyor. bir insanın saygın olup olmadığı izlediği televizyon programına göre nasıl belirleniyor anlamıyorum. sabahtan akşama kadar bilgisayar başında sözlükte goy goy yapmak ya da oyun oynamak dışında bir bok yapmayan tipler "ben televizyon izlemeyi 5 yıl önce bıraktım." diye elitizm kasıyor.

@himmet dayi, ben elitizmin elit bir şey olduğundan bahsetmedim yalnız. sözlük elit bir yer-idi, sözlüğün mevcut "saygınlığı" elit olmasın diye acun izlemeyen sözde elitlere değil acun'u bile izlemeyecek kadar "elit" insanlara borçlu-idi(gerçek elitizmden bahsediyorum bu, evet).

elit olmak güzel bir şey olmak zorunda değil yani, acun izleyenler elit değil deyince izleyenleri kötülemiş olmuyorum; sen niye böyle dediğimi sandın anlıyorum ama, sorun yok. kaldı ki şimdinin elitleri acun izliyor da olabilir, orasını bilemem. benim demek istediğim ekşi sözlük elitizmi ekşi sözlükte tanımlanan manadaki elitizmden başka bir hale geldi. niyet okumayalım pls...

hamilelik çıbığı.

diş fırçası

saç boyası

veetin jilet başlığı

elektrik süpürgesinin torbası doldukça üzerindeki gösterge kırmızıya dönüyor, sayılır mı?

halı, kıyafet

tişört solması
tavaların zamanla renk değiştirmesi
yastık kılıfları
saç boyası

bahsettiğinize uyar mı bilmiyorum ama renk değiştiren yumurta zamanlayıcı var.

çiş

Şarj edilebilir piller üzerinde gösterge bandı olur.

bazı taşlardan/agaclardan yapılma tespihler

tıraş bıçaklarının üzerindeki bantlar

Turnusol kağıdı. Bu da bir ürün sonucta :) sıcak/soguk bir sey koyunca renk degsitiren bardaklar.

Kaplama olan takilar

Gostereli urun pek bilmiyorum bir aralar energizer piller vardi ne kadar dolu doldugunu gosteren. Gostergesiz urunler luletasi sigara agizligi, elde tutulan kismi isiyla renk degistiren dis fircasi. Bir de gunese maruz kalinca rengi degisen malzemeden yapilmis gozluk aldim gecenlerde.

evde de işte de kablosuz var, ev iş arası mesafe 20 dakika; 2 gb tam yetiyor, 3 gb ile rahatlıyorum.
video varsa işin içinde 6 tercih et derim, 10 muhtemelen çok pahalıdır.

6gb
Video, radyo arada dizi burası anca yetiyor, nadiren de olsa kimi zaman ucundan azıcık astığım oluyor. İşte ve evde wifi bu arada.

6GB


İşle ilgili arada dışarı çıktığımda hotspot olarak bilgisayara bağlıyorum. Bu yüzden biraz sömürüyor olabilirim. Dışardayken video ya da başkaca bir şeyden sakınmıyorum. Ay sonunda ancak 500MB artıyor.


Özet: 6GB fazla fazla yetiyor.

6 var, 4,5g ayagina bir kac aydir bir 6 daha veriyorlar. Yetiyor.

28 GB
Turkcell 4.5 g ayağına 2 ye katladı (6+8)x2 oldu mis

1 GB genelde. Bazen 2 GB yapiyorum. Pek bir sey yapmiyorum. Arada whatsapp arada burasi arada sozluk falan. Cok bir sey etmiyor zaten bunlar da.

6 gb. tablette falan hotspot olarak kullanıyorum, evde wi-fi yok, sürekli müzik vs dinliyorum. bugün yeni dönem gelecek, 7 mb kotam kalmış :)

5gb idi gayet yetiyordu.
şimdi 4g ayağına 5+5 yaptılar.
daha da yetiyor.

5gb iken de film/dizi izlemek dışında her şeyi yapıyordum. video filan cayır cayır izliyorum.

1 gb vardı yetmiyordu. 4 gb yaptım. iyi şimdi

6gb. 4gb kesinlikle yetmiyor.

4dü 6 yaptım. 69tl ödüyodum 4 gb internetli pakete. 6 gb 69tl oluyordu 1 yıl taahhütlü olunca. Zaten telefon almıştım 1 seneden fazla kalmam gerekiyor diye yaptırdım gitti. Bir de şimdi turkcell veriyor 4.5g diye. Evde ofiste wifi var. Fazlasıyla yetiyor. 4 de yetiyordu.

4gb +2gb (pzt-cmt) vardı, avea 35tl.
turkcell'in 6gb 38tl olan paketine geçiş için talimat verdim, yarın geçiyorum. 3 ay boyunca +6gb daha veriliyormuş.

mail, telegram, messenger, whatsapp, imgur. thats it.

herhalde 2 gbi zorluyorumdur. hayatimda wifi olmadan gecen süre oldukca az. okulda 50mbit net, evde 35 mbit net, ne yapayim?

iki hat kullanıyorum birinde 9,5 gb diğerinde 10 gb

3310 kullanıyorum internetim yok telefonda.

sınırsız kotam. sosyal medya, haber, internetten bişeyler bakınmaca. ihtiyacın neyse ona yönel bence. ama 4 ya da 6 gb iyidir.

kadıköy çünkü seviyorum

ben temiz evi seçerim. maltepe ile kadıköy arası ne kadar ki zaten, en fazla yarım saat.

maltepe+1

bi an yatırımlık gibi dusundum derin derin tartıyodum, kesin maltepe. kadıkoy evleri depremde sıkıntı

Yaş kaç? İş/okul nerede?

Ben 30 yaşından küçükseniz ve işe gidişi aşırı zorlaştırmazsa kadıköy derim. O aidat inanılmaz göze batıyor bi noktadan sonra bir de. Söyleyeyim dedim.

Kadıköy derim. Ama sessiz sakin bir sokağı olsun mümkünse.

maltepe'deki ev sahile yakın olsaydı süper olurdu. 1300*1400 liraya sahile yakın daireler bulursunuz gibi geliyor. metroya yakın mı ev?

satın almayacağınız için kadıköy bana masraf gibi geldi.

Maltepe

Eski evde yaşanmaz. Kadıköyde bahsettiğiniz gibi evlerde arkadaşlarım oturuyor bir yılda baya sorunla karşılaştılar. Kışın ısınamadılar, apartmanın kapısı kırıldı öyle kaldı vs. Hem pahalı hem de merkezi bana çok kalabalık geliyor. Her yer insan seli. Kadıköyde koşuyoluna da bir bakın? Daha sakin güzel ve nispeten merkeze göre ucuz.

Maltepe de anladığım kadarıyla e5 üzeri ormanlık alanlara yakın? Ben de o tarz bir yerde maltepeye yakın oturuyorum gayet mutluyum. Sabahları metroya gitmek ve yol biraz koyuyor ama alışıyor insan.

maltepe eski ev hep problem çıkartır uzak dur aga

maltepe'den iş ne kadar sürüyor, kadıköy'den ne kadar? ben günde 1 saat daha zaman boşluğu için 200 lira fazla vermeyi de eski evde oturmayı da göze alırım mesela, sen?

bence kesinlikle kadıköy

kadıköy'de iş sonrası veya tatil günlerinde yapacak bir sürü alternatifiniz olur, hayatın içinde olursunuz, bir yere gitmek bir şeyler yapmak için plan yapmanıza gerek kalmaz, evinizden rastgele çıkar takılırsınız.

maltepe'de servise 10dk yürümek yazın güzel de kar kış kıyamette çok küfredersin.
aidat yüksek, gym ve havuzu ne kadar kullanırsın iyi hesap yap

sahil degil de e5e yakin olmasi tercihim maltepede aslinda cunku toplu tasima cok onemli benim icin. kadikoy zaten sirf bu yuzden degerlendirmeye dahil oldu cunku toplu tasimadan nefret ediyorum mumkun oldugunca merkezde olmayi bu nedenle tercih ediyorum. kadikoyu de cok seviyorum. servis artisi da cok onemli cunku bahsedildigi gibi aksam neyse de sabahlari servise yurumek tam bir iskence geliyor bana ozellikle kisin.

kadikoyde olunca maltepeye gore 15 dk gec cikmam gerekiyor evden.

Kadıköy; çünkü Kadıköy çok güzel.

bu sorunun tek cevabı var: işin nerde.

başka hiçbir cevabı yok.
maltepeye taşınıp işine 1.30 saatte gideceksen (trafiği sakın unutma), ama kadıköyde 25-30 dakikada evinde olacaksan. her zmana için kadıköy.

İş yerim ataşehirde

kadıköy

7 senedir kadıköy'de yaşıyorum, eski ev o kadar da sıkıntı çıkarmadı. kaldı ki yeni evin sıkıntı çıkarmayacağının garantisi de yok. gıcır gıcır yeni evleri de sevmem, çok ruhsuzlar, bir de üstüne 1500 tane spot döşüyorlar tavana iyice tüylerim diken diken oluyor.

ayrıca sosyal hayattan mahrum kalmayacağınız yer tabii ki kadıköy. evden çıkıp, yürüyerek yeldeğirmenindeki kafelere, barlar sokağına, moda sahile gitmek paha biçilemez. yarım saatte taksim'de, 20 dakikada beşiktaş ve karaköy'desin. marmaray, vapur, metrobüs, metro hepsi ayağının altında. şu şartlar altında maltepe bana baya kötü görünüyor :)

rip olmayan zor. tvden kayit olduklari icin rip olmamaasi gibi bir durum yok, anca eski dizileri falan bulabilirsiniz, blurayleri cikmis olur vs. onlar da 200gb falan oluyor indirmeye degmez. 1080p full hd ripler var her yerde, kicksass'te bilmemnerde.

zamunda.net

üye alıyorlar mı bilmiyorum şuan.

eksi sozlukte eksiyen adam +1, brrip için fiziksel bluray cd'lerinin çıkması lazım ki bu da bi sezon bitmeden olmuyor genelde; hatta bazen dizi tamamen bitince çıkartıyorlar ekstralarla. istesen de bulamazsın yani, eldekilerle devam mecbur.

Yabancı dizilerin hdtv ripleriyle birlikte WEB-DL 1080p ripleri de eş zamanlı çıkıyor, logo vs olmuyor web-dl'lerde. sanırım. hulu, netflix vs den indirdiklerin. ben hep web-dl indiriyorum, blu-ray'den farkı yok.

freshon.tv

eksisozluk.com

Time lapse. Project almanac. Europe report

Bunlar benim son zamanlarda izlediklerim

time lapse bende beğenmiştim
birde ispanyol filmi var zamanda yolculuklu www.imdb.com bu da gerçekten hoşuma gitmişti

europa report saf bir bilimkurgu, içinde fantezi yok korku yok. sade bir film ama gerçekten geriyor, ben çok beğendim.

i origins'i de sayabiliriz sanırım.

(bkz: the thirteenth floor)

edit: (bkz: primer) çok kısa ama izle de bi mindfuck yaşa :D beğenmezsin onu da söyleyeyim.

primer
hadi bakalım çık işin içinden

Primer i izledim ya ama anlayan varsa anlatabilir bana :d

anlayanı çıkmadı zaten daha :D

bu şakamiklisi
synapticnulship.com

bu da ciddilisi
upload.wikimedia.org

bu arada Coherence diyim sana otur izle

faq about time travel

zaman hıza bağlı bir kavramdır. hız arttıkça zaman yavaşlar. şimdi senin sorun eksik, önemli olan ışık hızında giden adamın kaç dk gittiği. eğer 10dk ışık hızında gittiyse evet dünyada çok fazla zaman geçmiştir. çünkü ışık hızına yakın hızlarda zaman yavaşlar.

Zaman her yerde aynı akmıyor. Şöyle düşünün, sabah evden çıktınız okula gittiniz, oradan bir kafeye gidip yemek yediniz, sonra arkadaşlarınızla sinemaya gittiniz, akşama da bir konsere gittiniz, zaman su gibi aktı gitti. siz bütün bunları yaparken evde anneniz hiçbir şey yapmadan sizi bekledi. siz zamanı hızlı algılarken evdeki anneniz için vakit geçmek bilmedi. yani çok hızlı hareket eden cisimler için zaman daha az geçiyor, hızı çok küçük olan cisimler için ise zaman daha çok geçiyor gibi düşünebilirsiniz. bu örnekleri anlamak için fizik bilmek gerek. bunların hepsi formül yorumudur.

@dissendium sen olayı çok yanlış anlamışsın kardeş, hahaha.

zaman olayı insanların uydurduğu bir mevzu tıpkı para gibi
bizim zaman dediğimiz olay aslında konum bilgisidir insanlar kendisine göre pratikleştirmek adına adına zaman demiştir.

Zaman gerçek/fiziksel bir şey değil, bir kavram; bir eylemin başladığı ile bittiği süreye deniyor. O eylem ne kadar kısa sürerse zaman da o kadar kısa oluyor. Evden okula 1 saatte yürüyorsan arabayla yarım saatte gidersin, dimi.

Işık hızı bilinen en yüksek hız ve ışık haricinde bilinen hiçbir madde o kadar hızlı değil. Bu ne demek, ışığın yanında her şey yavaş kalıyor. Biz de evreni o yavaşlıkta yaşıyoruz, zaman dediğimiz şey ışık hızından yavaş gelişiyor. Ama birimiz ışık hızında gidersek diğerlerine göre çok hızlı gideriz ve zaman bizim için daha yavaş akar, neden? Evden okula araba ile yarım saat demiştik dimi. Işık hızında gidersek okula gidip gelişimiz göz açıp kapayıncaya kadar olur. Yani okula gitmemiz bizim bir günümüzden çok az süre çalar, gidip gelme eylemi arasındaki süre azalır, yani zaman bizim için yavaş akar. Kime göre yavaş akar peki? Bizden yavaş gidenlere göre. Işık hızı o kadar hızlı ki geri kalan her şey, yani bizim normal hayatımız, çok yavaş kalıyor ve birinin ışık hızıyla aldığı yol için biz çoook uzun süre uğraşmak zorunda kalırız.

Işık hızında gittiğini düşün; 300bin km'yi bir saniyede kat edersin. 300 bin km gittiğinde hayatından 1 saniye gider yani. Şimdi de bizim normalimizdeki hızlı bir arabayı düşün, 300 km'yi bir saatte alsın. Bu arabanın ışık hızındaki senin gittiğin mesafeyi kat edebilmesi için hayatından kaç saniye geçmesi lazım, onu düşün şimdi. Ben hemen söyleyeyim, 16 buçuk saat. Yani ışık hızındaki senin için geçen bir saniye diğer kişinin 16 buçuk saatine eşit. Işık hızında 10 dakika ilerlersen arabadaki kişinin aynı mesafeyi gitmek için 9600 saate ihtiyacı olur, bu da tam 24 gün yapar. sen ışık hızında 1 saat gidersen diğer kişi aynı sürede 144 gün harcar. ve senin 1 ışık günün diğerinin 9 yılına eşittir. sen uzaya çıkıp ışık hızıyla tam 1 gün dolaşıp geri gelsen dünya'da 9 yıl geçmiş sayılacak çünkü dünya'dakiler senin kadar hızlı hareket edemiyor. peki onlar açısından bir şey değişiyor mu, hayır. çünkü zamanın göreliliği bunu gerektiriyor, yukarıdaki sen sırf onlardan hızlı gittiğin için sana buradakiler yavaş geliyor. bu sürede senin için geçen zamanda bir fark olmuyor, sen yine saatine bakıp 24 saat geçmiş diyorsun.

Günümüz teknolojisi çok hızlanmamızı sağlamadı, o yüzden bu farkı anlamak güç ama ışık hızının bizim ulaşabildiğimiz hıza göre o kadar farklı ki sanki normal fizik kanunlarına uymayan bir şey gibi geliyor.

bi dilci ve konuya meraklı biri olarak bikaç kelam etmek isterim naçizane. bu ışık hızında seyahate çıkmak demek işte bi kaç dakikada ışık hızıyla milyarlarca km öteye gidebilmek değil sadece. ışık hızına yaklaştıkça zaman yavaşlar. yani aslında normal zamandakiler ışık hızındakinin yaptıklarını görse ne kadar yavaş hareket ediyor der. aslında normal hareket ediyordur kendi zamanına göre. ışık hızındaki arkadaş demliğe çay koyup demleyene kadar normal zaman dilimindeki adamların bi tarafındaki kıllar ağarır. o yüzden geri dönünce bıraktığı gibi bulamıyor hiçbir şeyi.

@benyamo, yanlış olan nedir? olayı basite indirgemek mi?

@dissendium.
senin bahsettiğin şey zamanı algılamayla alakalı, tamamen insan psikolojisinin konusu. fizikle yakından uzaktan alakası yok.

benyamo +1

@benyamo, gerçekten Einstein çıktın, adam anlasın diye günlük hayattan verilen bir örneği fizik dışı ilân ettin, bravo. zaman algısının fizikle alâkası vardır. psikolojide hissettiğimiz zamanın fizikteki zamandan ne farkı var?

@dissendum, sen hakkaten çok yanlış gelmişsin.

Sen olayı basite indirgemiyorsun, alakasız iki konuyu sadece isim benzerliğinden dolayı birbirine karıştırıyorsun.

Farklı dalgaboyundaki ve renkteki ışıkların camın içinden geçerken farklı hız ve kırılma açısıyla geçmesi olayını, trafikte kırmızı ışıkta arabaların durması yeşilde geçmesine benzetmek gibi bir şey yapmışsın. Senin için benzer bir örnek gibi gelen şeyin fizikteki zaman yavaşlamasıyla alakası yok, benzetme yapman bile açıklayıcı olmaktan çok yanlış yönlendirici oluyor.

Psikolojideki zaman algısı ile fizikteki zamanın benzerliği, zaman gazetesiyle zaman yolculuğu arasındaki benzerlik kadar.

Bakın arkadaşlar teoremi ortaya atan Albert Einstein zamanın göreceliliği üzerine şunları söylemiş: Eğer güzel bir kızla iki saat oturup sohbet ederseniz bu size bir dakika gibi gelebilir, fakat kızgın bir soba üzerine bir dakika için oturursanız bu size iki saat gibi gelebilir.' Bu sözün orijinali ve kanıtları aşağıdaki gibi:

quoteinvestigator.com

Teoremi çıkaran adam bile fizikçi kimliğini bir kenara koyup böyle bir açıklama yapıyorsa ben fazla söze gerek olduğunu düşünmüyorum.

"The quotation was not directly from Einstein. Indeed, the reporter simply noted that the tale was being circulated."

senin verdiğin linkte yazıyor. şehir efsanesinden öte gidememiş bir laf.

Ben hapşırınca sokaktaki insanlar dönüp bakıyor, gayet normal.

Beynim çıkacak gibi oldu, genzim acıdı baya. Ben de cıks diye hapşıranlardan değilim açıkçası, millet bana da bakar dışarda hapşırınca fakat canım yanmaz. Bugünkiler farklıydı, sabahki canımı yakmadı ama her zamankinden şiddetliydi az önceki ise mahvetti genzimi, genzim hala acıyor. Şakaklar yavaştan kendine geliyor da az önce onlar da baya ağrıyordu

Basınçtan dolayı oluyor arada, benim de bir keresinde sol kürek kemiğimdeki kasa kramp girmişti hapşırdıktan sonra.

Hatta hapşırırken kaburgalarını kıran insanlar bile varmış, biz yine şanslıyız :)

ağzın kapalı mı hapşırıyorsun? o basıncın dışarı çıkması lazım ağzını kapatmaya çalışma salya sümük akacak diye, peçeteyle siper et.

hapsirirken boynu kirilan, cenesi cikan insanlar var dikkat edin kontrolsuz guc...

ayıp olursa olsun kardeşim, hiç düşünme ikinciye git ortada bir sözleşme falan yoksa.

ilk şirkete tabii ki ayıp olur ama aranızda dost-ahbap ilişkisi yoksa umrunda olmamalı bu durum. ikinci seçenek kesinleşir kesinleşmez arayıp durumu açıkla, 2 kat maaş olduğundan, büyüklüğünden bahset; en kötü ihtimal arkandan biraz sövülür. ileride kendine sövmenden iyidir, en azından duymamış olursun.

ayıp sınırını geçmişsin o pozisyonla zaten. şartlar çok farklı gelmiş, kabul et tabi.

bu arada onların iş iptal olsa sana ayıp olacağını düşüneceklerini bekliyorsan çok yanılıyorsun. profesyonel dünya duygusal düşünürken kazık yiyenlerle dolu.

düşünecek bir şey yok bence, söylemesi haber vermesi insanın gözünde büyüyor haklısınız ama direkt 2.teklifi kabul edin. ilk işiniz filan olsa 4000 yerine 2000 belki güzel ortam için tercih edilebilir ama yöneticilik için 2.iş çok daha cazip.

İlk şirkete gidip, boyle boyle teklif geldi, eğer aynı teklifi yaparsanox gelirim diyosun, eğer aynı teklifi yaparlarsa da gitmezsen ayıp olur. Yoksa iş dünyası bu, teklif düşükse ayıbı olmaz.

özel okula giden çocuğu sonradan tekrar devlet okuluna aldırırsanız çocuk sıkıntı yaşayabilir. özele sokup sonradan da(üniversiteye kadar) özele gönderecek bütçeniz olacağını düşünüyorsanız şimdiden gitsin.

büyük kızımı 8 yıl özel okulda okuttum. bu yıl lise 1 i devlet okuluna verdim. iyi de bir okul ama bariz fark var öyle böyle değil. seneye tekrar özel okula gönderiyorum. tabi yeni açılmış, dersaneden devşirme özel okullar değil de an az 30/40 yıllık köklü okulları tercih etseniz iyi olur. izmir bu arada.

Kurumsal bir özel okula ya da butik bir özel okula gönderebilirsinz bence. Diğer arkadaşların da dediği gibi dersanelerden devşirme olmasın çünkü onlar çocukları yeteneklerine göre yönlendirmiyor, boot camp gibi ele alıyorlar olayı, sürekli test çözdürüyorlar.

Benim çocuklarım da ödev yapmayı sevmiyor, uygun fiyatlı bir butik okuldalar. Ha yakınımızda İTü vakfı va da Bilfen gibi gayet donanımlı ama çok fazla ödev yükü veren okullar var ama benim çocuklarım orada yapamaz. Şahsına münhasır, biraz keyfine düşkün çocuklar.

Şu anda devam ettilleri okulda, müthiş bir sanat öğretmenleri ve çok iyi bir bilgisayar öğretmenleri var. Sanat ögretmeni hemen hemen her hafta bir sergiye, bale ye yada müzikale götürüyor onları ve rehberlik ediyor. tenefüslerde her hafta farklı bir ülkenin müziklerin dinliyorlar. Sanat dersinde her hafta ayrı bir sanatçıyı işliyorlar. Eve gelip bana büyük bir şevkle Frida Kahlo'yu anlatıyorlar mesela :)

Bilgisayar desinde Kodu Game lab la kod yazmayı öğreniyorlar keyifle. Dediğim gibi çocukların mutlu olduğu okul en iyi okuldur bence. Ben sınavlardaki başarılarını o kdar da önemsemiyorum. Mutulu olmaları ve meraklarının kamçılanması yeterli benim için.

özele yollamayın aşırı leş ve dejenere bir nesil yetişiyor. Devlet okulunu da göndermeden bi araştırın iyi devlet okulları gerçekten var.

Derslere daha çok özen göstermesini istiyorsanız etüt merkezleri ya da dershanelere gönderebilirsiniz.

özel okulların en büyük artısı sanat spor müzik gibi bazılarınca hobi olarak görülen alanlarda daha iyi olabiliyor. bir de sözde ingilizce eğitimi devlete göre daha iyi diyorlar ancak yabancı liseler ve anadolu lisesi dışında (o da eskiden, şimdi o da yalan oldu) hiçbir okul mezununun mezun olunca ingilizce bildiğini görmedim.

bana özel okul say dediğimde kafadan sayacağın türkiyenin en büyük ve bilinen özel okullarının birinin VIP şubesinde (üstün başarılı öğrencilerin toplandığı şube, şu afişlerde boy boy reklamları yapılan türkiye derecesi almış çocukların yoksa herhangi bir şubeden mi çıktığını sanıyordunuz) öğretmen olarak çalışıyordu. bu VIP bile leş, sen daha diğer şubeleri düşün demişti bana.

leş den demek istediği çoğunlukla ahlaki ve karakter olarak dejenere olma durumu. paralı ergenler bir araya gelince maddi manevi yemedikleri bok yokmuş.

abim büyük yeğenimi bu sene başında özel koleje yazdırmıştı, yok etüd yapıyorlar, ingilizce eğitimi devlete göre şöyle iyi, yok ata bindiriyorlar, gezi düzenliyorlar vs. diye. yukarda yazdıklarımı onlara da anlattım. resmen yaw he he diyip duymazdan geldiler. tekrar devlete almaları 3 ayı bulmadı.

ha devlet de derken gidip sıradan bir okulu kastetmiyorum. nasıl ki özel okullar kendi aralarında farklılık gösteriyorsa devlet de kendi içinde farklılık gösteriyor.

Bu digerlerinden farkli devlet okullarida ilk kayit yaptirirken ayni ozel okul gibi hatiri sayilir para istiyorlar,aslinda birazda o yuzden dusundum ozel okulu.

özel okulların devlet okullarındaki başarılı çocukları büyük indirimle ya da bedava alıp sınav başarısı kastığını da göz önünde bulundurmakta fayda var. lisede kesinlikle devlet fen liselerini tavsiye ederim tabi kazabilirse.

arkadaşlarımın hepsi devlet okullu. hepsi ilk 5bine girmiş insanlar. okulu büyütme. çocukta bitiyor iş. sınıfı 30 kişi üstündeyse başka okula al. değilse kalsın orda.
eğitimi sen vereceksin.
ingilizceyi de.

@Standart ben o egitimi veremem sadece destek ve takviya yaparim.

Okul boş iş ve vakit kaybından başka bir şey değil. Unschooling terimini araştırın.

bence çok basit, durumunuz varsa gönderin, yoksa göndermeyin.

benim iki kardeşim de ilköğretimlerini özel okulda tamamladılar (Denizli'de), pamukkale üniversitesinin eğitim vakfına bağlı okul. büyük şehirlerdeki top class özel okullardan değil elbette, maddi yükü de ona göre daha hafifti muhakkak. ama birinci sınıftan itibaren drama, satranç, bale dersleri vardı. sınıflar kalabalık değildi, öğretmenleri çok ilgiliydi. biri lise 3, biri lise 4'te şimdi hala arayıp, sorarlar. ikisi de iyi liseleri kazandılar.

ama sizi maddi açıdan sıkıntıya düşürecekse, öyle aman aman gerekli değil diye düşünüyorum. arkadaşların önerdiği gibi sınıfların kalabalık olmadığı devlet okullarını araştırıp, okul dışında kurslara gönderebilirsiniz. çocuğun başarısı için ailenin ilgisi ve takibi çok önemli. bunun dışında da sürekli devam ettiği bir spor veya sanat kursu olsun. boş zamanları kaliteli bir şekilde geçirmek okul başarısını da arttırıyor, bizimkiler senelerce üniversite kulübünde yüzdüler örneğin.

Ben de 4. sınıfta devletten özele geçirilmiştim. Ders yoğunluğu değil ama asıl en büyük problem aradaki sosyo-ekonomik uçurum oluyor. Devlet okulunda yapılanlar/görülenler ile özeldekilerle dağlar kadar fark oluyor. Adapte olmak çok zor oluyor. Benim tüm özel okul hayatım boyunca 1 tane çok iyi arkadaşım vardı. Hatta 8. sınıfım bol depresyonlu geçmişti. Ama tabi benim çocuğum adapte olur diyorsanız yabancı dil bakımından çok yararlı oluyor. Ders konusunda da ev ödevi yoğunluğu oluyor ama öğrenmesi açısından faydalı tabi.

(bkz: anksiyete)

Ciddi bir sorun falan gibi duruyorsa söyleyin lütfen çünkü psikoloğa gitmeli miyim acaba diye düşünüyordum başka sorunlarımla ilgili falan da

Ya da normal bir şeydir belki, bilmiyorum

ilk zamanlarda olur o. zamanla düzelir

(bkz: melankoli)

Genel itibariyle her zaman bu kadar melankoliksen ve bundan rahatsız oluyorsan psikologa gidebilirsin tabii. Psikolog kapısı çalmak için çok büyük sorunlarının olmasına gerek yok, kendini tanıma fırsatı gibi dusun bunu.

İlişkinin oturmamış olmasından kaynaklı o. Birkaç aya geçer.

Her zaman böyle değilsen, şimdi olduysa, sevgiline yanındayken doyamadığın içindir.

kaybetme korkusu olabilir. geçer zamanla

Editleyemedim mobilden bir de ilk ciddi ilişkim bu.

canın sıkılıyor bence

gs baskette uefa kupasını aldı, fb şampiyonlar ligi yarı finaline yükseldi.

futbola uyarlarsak fenerbahçe şampiyonlar ligi yarı finalisti olurken galatasaray uefa kupasını aldı.

eurocup'ı kazanan takım, euroleague'e gitme hakkını elde ediyor.

galatasaray'ın finalde yendiği takım, euroleague'in 24 takımlı ilk turunda top 16'ya katılamayı başaramadığı için yoluna eurocup'ta devam etmişti.

Aradaki ilişki UEFA ile Şampiyonlar Ligi gibi değil fazla. Strasbourg Euroleague'de 6'şar takımdan oluşan 4 gruptan birinde sonuncu oldu. Euroleague'de 21-22-23-24. olan takım Eurocup'da 2. oldu demek oluyor. A Lisans olmadan Euroleague gitme hakkı verdiğinden Eurocup önemli bir kupa oluyor bu tarz takımlar için.

futbolu ben de pek bilmiyorum ama b roy ve once+1

galatasaray seneye euroleague'de oynamaya otomatikman hak kazandı (önemli bir başarı çünkü her takım euroleague'e alınmıyor, bir sürü elemeden geçiyor takımlar).

fenerbahçe ise bu sezon euroleague'de final four'a kaldı.

Babajo aciklamis. Ne eksik ne fazla.

çünkü bazı toplumlarda insanlar söylediğini yapılanın hatası olarak görürken, bizde yapanın hatası olarak görürler, dolayısıyla kendisine yönelik bir suçlama olarak algılar.

bunun nedenini ben de merak ediyorum.

herkes kendini bulunmaz hint kumaşı ya da bir bok sanıyor temeli bu. koskocaman galakside zerre boyutunda olmayan hacmi ve 6 milyar insan arasında hiç önemli yer işgal etmeyen benliği ile adeta kişi kendisini dünyanın merkezi sanmasından kaynaklı bence bu canavarlaşma. kendisinin farkında olmayan, aslında dünya üzerinde çok da önemli bir yer işgal etmediğini bilmeyen bu megolamanyaklar maalesef haklısı demez, ve bunu yapmaya devam eder. esası bu bence. bu durumun kök nedeni nedir diye sorarsan da kesinlikle yetiştiriliş tarzı başka da bir şey değil.

en önemli nedeni toplumsal adalet duygusunun olmaması.

örnek vermek gerekirse; herkesin yere tükürdüğü için cezalandırıldığı bir toplumda yere tükürme alışkanlığı olan kişilerin büyük çoğunluğu zamanla bu davranışlarını sona erdirirler. erdirmeyenler de yapmaya devam ettiklerinde cezalandırılacaklarını bilirler, buna karşı koysalar bile bu cezayı ettiklerini en azından bilirler.

türkiye'de ise yola tüküren insanlar genel olarak cezalandırılmazlar. verdiğimiz tepki de karşımızdaki kişinin sosyal statüsü ya da fiziksel görünüşü, kadın erkek olması vs vs bir çok şeye bağlı olarak değişken olur.

aynı eyleme aynı tepki verilmediği için insanlar davranışlarının genel olarak hatalı olduğunu (duruma bağlı olmaksızın) düşünmek yerine, bunu daha önce yapan insanlar olduğunu ve onlara tepki verilmediğini düşünerek olayı şahsileştirirler.

bu yüzden siz onu davranışından dolayı eleştirdiğinizde, o kişiliğine bir hakarette bulunmuşsunuz gibi saldırır.

insanlar suçlarını kabul etmeye niyetli değil. suçlu olduğunu bile bile "ben şimdi karşı tarafı bastırırsan tartışma biter, suçlu olduğum da tescillenmemiş olur" diyor ve bu şekilde davranıyor.

baskıya gelince elindekini bırakıp kaçma olayı da bundan ötürü. sorumluluk almaktan ölesiye korkan bir toplumuz. mesela bir iş zor geldi, kimseye bişey söylemeden kaçıp gidebiliyor insanlar, daha bu hafta başından beri 3 kere yaşadım...

kurunun yanında yaşı da yakıcam kimse kusura bakmasın, ben hiç böyle değilim ama çevremde o kadar çok var ki, kendimi yabancı hissetmeye başladım bu duygulara...

Genimize tüküreyim. Bu millet kompleksli millet çünkü. Dünya böyle bi kırma/karma insan topluluğu görmemiştir.

bizim insanımız bilinçaltında sürekli tetikte ve saldırgan halde, hatasını kabul ettiği an karşı tarafın üzerine çökeceğine ve onu bin pişman edeceğine inanıyor. bunun ezilmişlikle alakalı olduğunu düşünüyorum ben, garibanlığın getirdiği bir savunma içgüdüsü.

bunun haricinde hatayı kabullenmek bir görgü kuralıdır, gerçekten öyle hissetmeseniz bile karşı tarafa olan saygınızı göstermek için bu yolu tercih edersiniz. görgüsüz olduğumuz da su götürmez bir gerçek zaten.

Doğu kültürü diye düşünüyorum. Herkes gücünün yetebildiğini eziyor.

Çünkü o haksız fiile alışmışlar. Adam o şeyi onca yılda, yüzlerce kez yapmış ve kimse birşey dememiş. Biri birşey söyleyince kendini tehlikede hissedip köpürüyor. En baştan adalet, hak vb. ile ilgili yeterince eğitilmiş olsalar böyle olmazlardı.

bence de dna... çok az kişi tanıdım hatasını kabul eden.

tr.wikipedia.org

çikolatamı alayım.

Orta Doğululuk, cahillik

Çünkü insanlar çok rererö.
Benim çukulatam antep fıstıklı olsun.

Özgüven problemimiz var.

Bence kabayız. Çocukken düzgün terbiye adı altında bazı şeyler öğretilmemiş.

Haksız da olabileceği, kendisinin doğrusunun en doğru olamayacağı vs vs.

Çünkü bu ülkede suçunu kabul edersen daha da üstüne çıkıp ağzına sıçarlar. Denemek serbest. Kaza yap özür dilerim suçluyum de işin bitti adam %10 suçluysa her boku sana yükler. Bu ülkede modern olmaya gerek yok. Çirkef olmazsan başın ağrır. Sen de bağıracaksın sen de haklıyım diyeceksin.

Buraya yazıp ay insanlar çok rörörö diyenlerin en az yarısı da senin dediğin türden çıkar bu da işin ironik kısmı:) insanlar çevrede çirkefliğin para ettiğini görüp ona alışıyor ve doğru zannediyor. Çirkeflik yapınca kimse uyarmadıysa, işi de hallolduysa aynen devam. Zamanında ben de benzer bir soru sormuştum "niye tartışma kültürümüz yok" diye.

dna mız böyle çünkü yaşadığımız coğrafyanın etkisi altındayız. karadenizliyim, havası denizi hırçın sağı solu belli değil. insanı da aynı. sakin değil hiçbir akrabam. karadeniz nasıl haşinse insanı da aynı. ben özünde meselenin coğrafik olduğunu düşünüyorum.

sadece haksiz olduklari seyi yaptiklarinda degil aslinda, her seyi kisisel alma problemi var.
evde birisine mesela cantami gordun mu diye soruyorum, kiyamet kopuyor sanki hirsizlikla suclamisim gibi. bunun bence tek bir adi var: ego. ama detayli aciklayamiyorum.
bize has degil bence bu olay ama bizde sinirleri kontrol edememe problemi oldugu icin cok daha fazla goruyoruz. yani kabayiz.

egitim.

İşin komiği herkes nedenin ne olduğunu biliyor ya da en azından fikire sahip, ama yine de düzeltmiyoruz. Ne ilginç :)

Mesela emniyet şeridine girip giden insanlar, ama o da gidiyor diye düşünüp arkasından giriyor. Sonra trafiğin a. koyuluyor. Ne saygı var ne görgü. Adama neden giriyosun diyince bi de sizi dövmeye kalkıyor.

Japonya'dan yeni geldim de... İsyaaaaann diye bağırmak istiyorum dostlar.

NOT: Çikolatalarınızı en yakın toplantıda vereceğim. Lütfen bana hatırlatın. :)

tanımadığımız insanlarla iletişimleri geçtim kişisel ilişkilerimizde bile böyleyiz. tanıdığım en aklı başında insanlar bile bir tartışma sırasında ille de ben haklıyımcılık yapıp ancak iş bittikten sonra düşünüp ya evet haksızmışım aslında diyor (ben de buna dahilim). durum içinde asla doğru değerlendirme yapmayı bilmiyoruz. hep sıkıntı veya yanlış yapılan şey ne ise sonradan düşünebiliyoruz.

önce düşün sonra konuş diye bir kavram var ya bizde tüm süreçler için tam tersi. artık kültürel bir hal de almış, japonyaya taşınsak iyi.

çünkü eleştiriye açık bir toplum değiliz.

Devlet ateizmi Kuzey Kore, Incil'i olan idam edilir. Sekulerlik dunyanin demokratik ulkeleri, devlet kimsenin dinine karismaz. Diyanet diye bir sey yoktur! Camiler kiliseler havralar tapinaklar devletten yardim almaz! Devlet saga sola cami kilise havra tapinak yapmaz! Okullarda zorunlu din baskisi yoktur! Isteyen muaftir! Escinseller evlenebilir, isteyen inanir isteyen inanmaz. Herkes kendinden sorumludur. Escinsellik cagrisi da ateistlik ovgusu de yapabilirsin. Sen escinsel ya da biseksuel olmaya karar verdin diye ya da dinsiz olmaya bu senin secimindir.

Laiklik Fransa'da ve Irlanda'da ayrica yozlasmis haliyle Turkiye'de gecerli. Sekulerizmin Fransiz versiyonu. Bence artik Turkiye laik degil sekuler bir ulke. O da tam degil.

devlet ateizmi ile laiklik tamamen çatışan şeyler, ateist devlet tanrının varlığını inkar eder ve günümüz insan toplumunda yeri yoktur; bir devletin götü resmi olarak "tanrı yok din yalan" demeye yemez. şeri hukukla yönetilen bir devletten farkı yoktur çünkü dine bakışı objektif değildir ve politik açıdan günümüz şartlarında doğru kabul edilemez zira devletlerin dini bakış açısı olmaz, olmamalı.

devlet ateizmi, suudi arabistan'ın ateist hali. devlet dinlerden birine taraftır (ateizm) ve bunun dışında kalanlar devletin karşısındadır.

sekülerizm, devletin inanç konusunun dışında kalması, ibadethanelerin, din eğitiminin devletin tamamen dışında (ama kontrol ve denetiminde) yapılması.

laiklik, devletin inançlara eşit mesafede olması, ruhban okulunun da imam hatip lisesinin de devlet eliyle açılması, caminin de kilisenin de devlet eliyle yapılması.

bana neden tik vermiyon kardeş? diğerleri tek tek tanım yapmış; aralarındaki farkları yazmamış, okuyanın yorumuna bırakmış. teknik olarak soruna doğru cevap veren benim çünkü sen aralarındaki farklı sormuşsun, ben de karşılaştırıp yazdım.

Peçete alırım ben. Burnum falan akar genelde.

Telefon, cüzdan hiç şaşmaz.

Cüzdan, telefon, anahtar.

telefon cüzdan istanbul kart (fakir edition)

telefon kredi kartı araba anahtarı(richie rich mode on)

Telefon, kartlık. Bunlar default.

Cüzdan.
Ev anahtarı.
Araba anahtarı.
İş yeri kritik nokta anahtarı.
İpad. Telefon. Şarj aleti.

kritik nokta anahtarı neymiş lan, 32 yaşıma geldim benim hiç kritik nokta anahtarım olmadı, en fazla portal açtım diablo3 te

-Talcid
-Majezik
-Islak mendil
-Powerbank
-Gunes gozlugu
-Anahtarlar
-Nakit (kartimda servet olsun, yine de nakit olmadan rahat edemem)
-Wax (evden ciktiktan sonra bir daha kullanmiyorum ama yanima alirim)
-Ventolin inhaler (eskiden yanima alirdim, artik pek ihtiyacim olmuyor)
-Nivea soft (Gerci onu da pek almiyorum artik yanima)

bozuk para for yankesici

kulaklık.

Kalemlik (İçinde beşten fazla dolmakalem)
Bir a4 boyutunda bir de cep boyu defter.
Şarj aleti, powerbank, otg kablosu
Elektronik kitap okuyucu
Islak mendil
Rebul mandalina kolonyası
Ritalin
İki adet usb bellek.

Bunlar olmadan bakkala bile gitmiyorum.

telefon cüzdan anahtar(araba+evlerinki)

ayrıca arabada güneş gözlüğü, sakız, selpak ve bozuk para bulundururum mutlaka.

prezervatif.

hiç yaşamadım ama eminim bir gün kadının biri tutacak beni gel sevişelim diyecek ve o prezervatifi kullanacağım.

1. (cantasiz) cuzdan, saat, anahtar, telefon, gunes gozlugu, kulaklik

2. (cantayla) tablet, kalem, not defteri, powerbank + kablo, gunes kremi, selpak

kredi kartı+akbil

diğerleri opsiyon.

Cüzdan
anahtar
çakı
peçete
şarj aleti
powerbank
hastanelerde kullanılan alkollü el temizleme şeylerinden
yedek tişört
su

Çantasız dışarı çıkmam

Telefon
Cüzdan
Anahtar
Cakmak
Sigara
Bir dal selpak

Cüzdan, anahtar, telefon, kulaklık standarttır.