atatürk lisesi'nin otoparkına bırak. fiyatlarını bilmiyorum ama çok da pahalı olmasa gerek.

atatürk lisesi nerde diye sorarsan görürsün zaten. ya da kime sorsan gösterir.

otoparka para vermek istemiyorsan 1372 sokak a birakabilirsin. surasi

maps.google.com

ben genelde bos yer bulurum. otoparka vereyim dersen de atatürk lisesinin otoparki iyidir.

fuarın altı komple otopark oraya parkedebilirsiniz.

200 liralık compact makinelerin hiçbirisi gece çekiminde tatmin edici sonuçlar vermez. dslr makine de sandığından cok yer kaplar ve agirlik olur. ben bunlarin yerine canon g12 türevi bir semipro makine öneririm. tasimasi kolay, yüksek iso performansi ve video performansi cok iyi.

su adrese gir, fotoğraf makinesi modelini bul, o makine ile cekilmis fotoğraflara ulasacaksin. oradan karsilastir makineleri.

www.flickr.com

@atmacaged haklısın dslr çok yer kaplıyor, ancak g12'nin fiyatı 500D'den daha fazla, bir yandan da diyorum hem bana bir uğraş olur, lens değişimiydi, fotoğraf gezileriydi vs. o yüzden ağırlığını çok göz önüne almıyorum 500D'nin.
biraz param olsaydı sony nex'lere bakacaktım, onlar çok kolay taşınabiliyor.

four thirds sistemini önce olympus cikarmisti, simdi neredeyse her markanın four thirds modeli var. ben olympus e410 almistim bir tane, onu bile taşıması zor geldi. üc adet kompakt makinem var analoglarin dışında, onlari cebime atip cikmasi daha kolay geliyor. cekecegin footgraflar için dslr almaya değmez. gece çekimi için de canon lara bir alternatif belki pentax k serisi olabilir.

g12 lerin temiz ikinci elleri 700 civarina buunur

Sony NEX düşünür müsün? bir incele istersen. benim aklımda da o var.

Aynasız sınıfı da düşünülebilir. Sony NEX serisine bir bakabilirsiniz. Ben de bunu düşünüyorum uzun süredir.

@loveinaflipbook un cevabını görmeden yazmıştım. Aynısı olmuş.
@aylakadam ın cevabını da görmeden yazmışım, pahalı olduğunu belirtmiş.

bence cep telefonunla çek,
fotoğraf makinesi taşımak pek kolay değil, ayrıca çok gerekli de değil senin durumunda.

Bunların dışında bir de gideceğin yerde büyük ihtimalle fotoğraf makineleri Türkiye'den ucuz olacak, oradayken karar verip alırsın.

İyi bi ustan olcak her seyi ona gosterceksin. Guvenilir biri olcak.

tremer sorgusunda kazalari cikar ama bazen insanlar serviste diil sanayicide falan yaptirinca bu kazalari tremerde cikmaz. Cok guvenilir degil. O yuzden en iyi usta veya servis anlar o arabanin bişeyi olup olmadigini.

hangi marka araba aliyorsaniz o markanin servisine goturup ekpertize baktirmaniz gerekir. Ama her araba icin bunu yaparsaniz habire para verirsiniz. O yuzdem bilen biriyle alin ve cok guvenip icinize sinen arabayi son aşamada ustaya veya expertize goturmeye karar verin.


bana fransiz arabalardan uzak dur dediler.
Alman veya japon arabalara bak dediler. Ha ben gidip cok sevdigim arabam ford fiesta aldim ama ilerde golf almak istiyorum. Veya spor hatchback bir honda.


galeriden degil sahibinden almaya dikkat ettim ben. Galericiler her türlü numarayi (fazla para isteme, km sifirlama düşürme vb) yapabiliyorlar. Hepsi olmasa da cogunluk boyle.

galeriden alinmaz. önce bir usta bul. güveneceğin, işini iyi bilen bir usta olsun. o sana önersin sen git al arabayi. arabayi aldiktan sonra usta bulmasi daha zor.

Aynı soruyu geçen sene ben açtım.

Önce tanıdık bir usta bulman şart, arabanın tramer kaydına bak sonra usta görsün iyice incelesin boyasını falan aletle kontrol ediyorlar. Araba temiz ise hemen hgs ve ispark borcu var mı ona bak. Bana girdi arabanın ispark borcu sorgulatmadım kavun gibi.

Galeriler çok çakal olur güvendiğin bir isimse olur ancak sahibinden alman daha doğru. Ha 2 defa araba sağlam diyip pertten dönen araç denk geldi aman satıcının söylediklerine inanma.

barlar için kıbrıs şehitlerinde gazi kadınlar . Kime sorsanız gösterir zaten alsancakta . Klasik öneriler olacak belki ama .. Karşıyaka çarşı , bostanlı iskele , bornova küçükpark-büyükpark , tarihi asansör , kızlarağası han'ında kahve , konak meydanı kemeraltı falan . Ha bir de unutmadan buca'ya sakın gelmeyin :) İyi gezmeler şimdiden

dıptıs dıptıs kafepi kordon

3 sap alırlar mı bilmiyorum ama kordonda 404 ve barcelona yı tavsiye ederim. amaç karı kız kaldırmaksa tabi.

kordon, küçük park, kıbrıs sehitleri.

pazar sabahi kahvaltı için inciraltina gider herkes, ama siz karsiyaka ya gidin, mavisehir e yakin barikci barinagi var. iki simit boyoz biraz da beyaz peynir alin. cay söyleyin, arkanizi binalara dönüp denize bakarak körfezin tadini cikarin.

Tasvip etmek geldi aklima ama anlami o degil, icimde kalmasın diye yazacagim

taviz vermek?

teskin etmek mi acaba diyicem ama o da değil aslında.

taltif

tolere?

teselli zaten değildir?

telkin? pek sanmıyrum ama..

Temaşa var ama tek basina yapilmaz.

jest yapmak?

mest etmek?

www.imlakilavuzu.net

belki bir şimşek çakar kafanda görünce :)

ekleme: ctrl f ---> etmek ----> çılgınca enter

Teveccuh var yakinlik gostermek anlaminda.

pek alakası yok anlam bakımından ama:
tahammül

cevap bu değil sanırım ama suyuna gitmek diyesim geldi ve dedim.

Tenzih etmek

takdir, takdim.

kayırmak

yazdigin kelimelerle bunun arasinda daglar kadar kullanim sikkigi farki var. milletle dalga gectigini dusunuyorum.

yazdıklarımla kelime arasında dağlar kadar fark yok. dalga da geçmedim.

can sikintisi

bir de bazen soru o kadar komik oluyor ki yazana veya cevaplayan tesekkur edesin geliyor

compumaster maaşa bagladi es olanlari. her ay üc bes ne verdiyse yatiriyor.

yardım edebileceğim konularda yardım etmek, yarım lazım olan konularda yardım istemek B) tanınma gibi bir amacım olmadığı için içimden gelen yorumu yapıyorum klasman dışı duyurularda. içinden geldiği gibi takılıyorsun ya güzel mekan

bilgi paylaşımı çok hoşuma gidiyor ve tatlı bir ortam burası.

Yardım almak istediğimde utanmamak için, elimden geldiğince. Yardım etmeyi seviyorum ayrıca.

bilgi paylasimini severim ama bazen sorularin cevabini bilsem de cevap vermiyorum. bakip geciyorum.
genelde bu sorularin cevabi bana gore cok kolay bulunabilir. bir de usengecim.

yanıt alabilmek için...
(bkz: karşılıklı yardımlaşma)

ekşi sözlüğün eski tadı kalmadığı için buraya daha çok giriyorum. girince de yardımcı olabildiğim konularda yardımcı oluyorum haliyle.

benim sorularıma cevap veren yok bilemiyorum o yüzden

1-işsizlik
2-can sıkıntısı
3-bazen ben de bişeyler öğreniyorum.
4-yapacak daha iyi bişey bulamıyorum.
5-bazen öyle şeyler okuyorum ki halime şükradiyorum. kendimi salak bilirdim filan ama akıllı olduğumu anlıyorum. ve evli filan olmadığım için + ciddi ilişkim olmadığı için şükrediyorum.

elimizden geleni esirgememek.
bilgi paylaşımı.

çok sebebi var da ağır basan yardım etmek.

bildiğim bişey sorulmuşsa, bilmiş bilmiş cevap vermek hoşuma gidiyor

yardım etmek. zira aciz duruma düştüğümde yüzüm olmalı.

eskiden saatlerce ekşide takılırdım, şimdiyse canım hiç bakmak istemiyor. burada güzel bir yardımlaşma ortamı var, sanki tanıdıklarla oturup sohbet eder gibi. hem başkalarına yardımcı olma hem de sorulan sorulardan bir şeyler öğrenme imkanı var.

can sıkıntısı.

hiç. bir sebebi yok.

en basit tabiri ile terbiyesizlik yapmis olursunuz.

@atmacaged Sanki babamın hayrına orada duracağım. Resmiyet ile terbiyeyi nasıl karıştırdınız anlamadım.

birkaç sebepten. birincisi sizi işe alan bölüm, bölümdeki işlerin yükünün bir kismini size birakir ve size güvenerek, bu işlere bundan sonra sen bak der. iki üc ay sonra ay sen hadi bana eyvallah dediğinde o işler ortada kalir, sen işi biraktiktan sonra en az 6 ay başkasi alinmayacagi için, mecburen bölümdeki diğer asistanlara yüklenir. kendi işleri yetmiyormuş gibi senin yârim biraktigin işleri üstlenirler
sırf iki tane boktan ales sorusu çözdün ve hasbelkader yüksek ortalama ile mezun olduğun için o kadroyu senden cok daha fazla hak eden ve cok daha fazla ihtiyaci olan, ama o sikindirik sınavlardan bir türlü iyi notlar alamayan insanlarin önüne geçip onlarin iş bulmasına engel olursun.

terbiyesizlik kullanabileceğim en üsturuplu kelimeydi

@straight gigolo Devlet memurluğunda neyin ahlakından bahsediyoruz? Böyle bir şey mümkün mü yoksa tazminat vesaire gibi bir durum var mı diye sordum. Sanki amacım araştırma görevlisi olacağım bölümü ihya etmek. Öğrenci kafasından ziyade mantıklı bir kafam olduğunu düşünüyorum.

@atmacaged O halde üsturupsuz laflarınızı yürürlükteki sisteme sokun bi' zahmet.

terbiyesizlik tespitim bir nevi self-fulfilling prophecy haline geldi. bahtiyarim.

@straight gigolo Valla devlet terbiyesinden nasiplenmediğim için gayet memnunum. Allah'tan... Devlet terbiyesine bir, şeye iki diyeyim anlaşılsın.

Eyvallah diyebilirsiniz ama sizin yerinize girmek isteyen birisinin önünü kesmiş olabilirsiniz. Sonuçta akademik kadro ilanları az çıkıyor, sizden daha çok isteyen ve bu işi daha uzun soluklu isteyen birisinin önünü kesmek -bence- güzel olmaz. Ama resmi olarak önünüzü kesen bir şey yok elbette. Hocalar da uzun soluklu çalışmayı tercih eder. Tek taraflı okumamakta fayda var.

etik kelimesini duydunuz mu? hah işte ondan. herkesin size anlatmaya çalıştığı kavram o.

@kakao Maalesef çok fazla bilmişlik tasladınız Duyuru ahalisi. İşin terbiye ve ahlak boyutunu sormamıştım halbuki; ki ayrıca, sanki işin o boyutu da size düşermiş, ahlak normları sizin elinizdeymiş gibi...

Neyse ki sorum güme gitmedi; "negatif pollyanna" sağ olsun, cevabımı aldım.

@straight gigolo Ben de "siz" diye başlayıp "sen"le bitiren insanları iyi tanırım eahhaeh...

bazı üniversiteler bu durumu engellemek için birtakım yükümlülükleri olan sözleşmeler imzalatabiliyor. o yüzden en sağlıklı cevabı enstitü sekreterliği verir sözleşme konusunda.

Sen akademisyen olma. Kendin gibi öğrenciler yetiştirirsin.

cevap: sözleşme imzalatırlar.

ben de bi arş. gör. den sözleşme imzaladığını duymuştum, belli bir tazminatı vardı.

@sen git ben geliyorum Hayır siz kimsiniz de size ne benim şu bu olup şunu bunu yapmamdan? Hayır size ne yani? Ne alakasınız pardon?

@straight
Koskoca tc devleti bunu niye engelleyemiyo peki?

cigolo'nun söylediklerine ek olarak cemaat bünyesine katılan zengin çocuklarından da belirli miktarda ayakbastı parası alındığını duydumdu.

israil'in ne karı var peki bu işten?

koskoca tc devleti vatandasini dovmekten iki soluk alsa akli selim seylerle ugrasacak belki de. kafalari gitti artik zor.

Ozellikle bu soruya yant bulabilmek icin doktora tezi yazilmis ama yanitsiz kalmis:

mobile.twitter.com

Ayrica kendisi hakkinda en ufak bir elestirel bir yorum dahi yapmayin, aninda davalik oluyorsunuz.

@Sour saçmalamışsın kardeşim. O izlenmeyen tv kanalından para mı kazanılır sanıyorsun? O kadar stüdyo, çekim parası, o kızların estetik masrafları, kendilerine verilen paralar, vs...

Kitaplar konusunda yine boş konuşuyorsun çünkü bu adamın kitapları genelde bedavaya dağıtılıyor.

Neyse, benim anlamadığım, kafamda kurmaya çalıştığım şey şu;

Bu adam bir çeşit misyonerlik yapıyor ama bu bildiğimiz İslami misyonerlik falan değil. Bu kadar inşallahlı maşallahlı konuşan, dini gevezelik yapan bir adam bu kadar makyajlı, silikonlu kadını programına çıkarıp trajikomik şeyler söyletmez. Bence bu adam bir çeşit mevcut İslamı değerleri kendisiyle çatıştırma, yeni bir akım yaratma gibi bir misyona sahip ve birileri bunun parasını ödüyor olmalı.

Dindar bir adam değilim, o yüzden zerre umurumda değil dine zarar verip vermemesi. Ama ben bile böyle bir amaç seziyorsam kendi kendime, bir şeyler vardır muhtemelen diye düşünüyorum.

Tabi ki bunlar benim kendi düşüncelerim, kimseyi bağlamaz.

uckac mesele de o zaten. mit zamanında Müslüm gündüz ü ayni sekilde kullanmisti ve infial yaratmada başarili oldular. cogu insan için Müslüm gündüz bir tehditti, ciddiye alinacak bir tehlikeydi. ama mit çatlıyı afise edince, emniyet de karsi atakla Müslüm ü don paça yakaladı.

simdi İsrail cübbeli yi kullansa, yaşar Nuri'yi ya da su star da cikan gözü yasli emmiyikullansa (belki kullaniyor da) eyvallah deriz de, adnan hocayi kimse ciddiye almıyor ki, ölü yatirim. aklim almıyor benim bu İsrail meselesini o yüzden.

@sour, herkesin niye bu adamın zengin olduğu sonucuna vardığını düşünüyorsan üşenmeyip biraz araştıracaksın ya :/ yanındaki kızceğizlerin estetik masrafları, twitter hesaplarındaki fotoğraflar, kızların kaldığı malikane boyutundaki evler, spor arabalar, sokaklarda bedavaya dağıtılan yüzlerde - binlerce kaliteli ciltli kitaplar, reklam geliri olmaksızın tıkır tıkır işleyen bir kanal... daha sayalım mı?

isteniyor.

ankara/dışkapı acil. tabii ben en son 2 sene evvel falan gittim.

Sadece nüfus cüzdanı isteniyor diye biliyorum. Bu zamana kadar telefon numarası istemediler hiç.
Şehirler için değişkenlik göstereceğini sanmıyorum ama Kocaeli'den bildirdim.

son aylarda 4-5 keredir aynı acil servise yolum düştü, bu zamana kadar hiç istememişlerdi, son gidişimde görevli bi de açıklama yapınca 'tel no girmeden sistem açılmıyor' falan diye bi garipsedim.

balıkesir.

hasta kaydı yapılırken tel no alınıyor. sallamasyon numara da verebilirsin ama sisteme numara girilmek zorunda yoksa hasta kaydın açılmaz.

telefon numarasi vermek cok da kötü degil. bir seferinde, doktor hamile oldugunu bilmeden bir kadina bir ilac yaziyor, hasta hastaneyi terkettikten sonra anlasiliyor hamile oldugu. verdigi yarim yamalak dresten mahalle karakoluna ulastilar. oradan da kadinaa ulastilar. kadin ilaci kullansaydi cocuga zarari olacakti, cocuk kurtuldu. yeni karamürsel e dominos a telefon numarani veriyorsan, hastaneye de vereceksin. bunda yanlis bir sey yok.

kabası birkaç milyon tutar. ince işçilik pahalı esasen.

palahniuk'un non-fiction isimli bir kitabi var, düzyazilarini, dergiler icin yazdigi yazilari röportajları toplamis. palahniuk bir seferinde şehrin ortasında şato, bildigin gercek şato, inşa eden insanlarla görüsüyor konusuyor. orada maliyetler, ipuclari, eli yatkın ustaların telefon numaralari falan var.

arazi varsa 20 milyon dolara cıkartırsın gibi.
bak bir de bu varmış hazır. biraz ucuz ama emlakkulisi.com

yalnız buna bir de mantolama yapmak lazım bitince. soğuk olur bayağı. ısıtma maliyetini düşürmek için.

bir zamanlar anılar serisi kasetler vardi. türkce olmayan romantik popüler şarkiların derlemesini yapiyorlardi, anilar 1 anılar 2 anılar 15 seklinde ilerliyordu. ona gönderme var. yaşı 30 üzeri olanların bilecegi bir genclik hatirasi.

yaş tutması tabii, tesekkürler

Muğla Gökova. Gökova orman kampı. Burası ücretli, duşlu bekçili vs.

Hemen az ilerde, Gökova içinde sayılır, Çınar plajı var. Karavanlılar, şarapçı abiler, emekli denizciler falan kalır. Ücretsiz kalırsınız orda. Az ilerisinde tuvalet duş var. Marmarise 1 saat uzakta. Gökova içine girin, ordan çınar plajını sorun. Ağaçlıklı, ağaçlıklı bölgede, denize sıfır bir yer. Plajın biraz sağ tarafında kalıyor.

Beğenmezseniz Gökova orman kampında kalırsınız zaten.

Abi otostop sıkıntı ya. Ben tek başıma dediğim yerde(5 gün Gökova 5 gün Çınar) kaldım. Biraz sorunlu oluyor. Ayaklar pes ediyor bir süre sonra.

güre

İzmir/Urla/Demirciler

iyidir, tam aradığın gibidir. merkez falan da değildir.

gökovaya gitmiştim cidden sakin hoş bir belde. eyvallah ikinize de

edit: ov bu da iyi oldu otostopla gitmesi daha rahat olur gibi

E5-00 telefonuna joikuspot programını indir. internetten tam sürümünü bulabilirsin. programı açınca telefonun hattının 3g verisini wi-fi olarak dağıtmaya başlar. wi-fi'ın isim-şifresini ayarlardan ayarla, galaxy tab'in wi-fi ayarlarından telefonunu bularak bağlan.

sorunda orada başlıyor işte hocam pc ağı görüyor dediğiniz programla ama tablet görmüyor.

ad-hoc olmasın. wpa ya da wpa2 olacak. android tabletler ad-hoc ağlara bağlanmıyor.

yani ne yapacağım?

internet tethering yapip bluetooth üzerinden bağlanabilirsin

dropbox?

gmail drive

soru2:
bilgisayarlardan birinin masa üstünde bir klasör oluşturun. adını da değiştirin. (ortak diyebilirsiniz mesela adına)
bu klasöre sağ klik, özellikler, paylaşım, gelişmiş paylaşım. "bu klasörü paylaş"a tik atın.
işlem tamam.

2. bilgisayarda ağa girin, ana bilgisayarın adına tıklayın. orada göreceksiniz paylaşıma açtığınız "ortak" klasörü. bu klasörden 2. bilgisayarınızdaki masa üstüne bir kısayol oluşturun. (ana bilgisayarınız şifresi varsa şifresini bir defaya mahsus tanımlamanız gerekebilir ağdan girerken, "unutma, hatırla" vs. seçeneği varsa işaretleyin)

şimdi bu "ortak" isimli klasör iki bilgisayarınızın da masa üstünde duruyor. kolayca yapabilirsiniz aktarma işlemlerini.

skydrive

yalnız bahsedilen cloud server'ların limitli kapasiteleri var (ücretsiz anlamda). bildiğim en çok yer veren de 15 GB.

Aslında düşününce yapılabilir gelmeye başlıyor ancak şöyle bir şey yapabilirsem.
Mesela dropbox kullanayım o zaman. Ancak bilgisayarda var olan klasörleri buraya taşımak yerine bu klasörlerin tamamen kopyasını (mirror gibi) dropbox klasörü içerisinde de oluşturmanın bir yolu var mı? Yani copy paste ile yapılır ama amacım c:/x klasöründe bir dosyayı değiştiğimde bunun dropbox'daki kopyasıda otomatik olarak güncellensin (?) Eğer böyle olursa işim görülür gibi.

masaüstündeki dropbox dosyasında yaptığın değişiklikleri dropbox bulutla senkronlıyor. senin ekstra bişey yapana gerek kalmıyor.

station people?

people of the goddamn station mother fuckers

@vedat chili peppers

tam doğrusunu bilmiyorum

people of station

Istasyon ınsanları oguz atay ın muhtesem bır oykusunden yazılmıstır. Once onu unutmayalım. Sonra people of the traın statıon dıyerek soruyu cevaplayalım.

hangi oykudur bu acaba?

eksisozluk.com

kapsamlı bilgi için praksis dergisinin gezi parkı ile ilgili çıkardığı özel sayıyı tavsiye ederim.

www.youtube.com

bugün bunu gördüm ama izlemedim henüz.

altüst'ün bir sayısı sadece direnişe ayrılmıştı, öneririm.

www.altust.org

ihd hak ihlalleri raporu:

www.yilmazkizilirmak.com

Postexpress in de gezi ozel sayisi guzel.

dikkat çekici bir çalışma bence: file.setav.org

www.youtube.com
www.youtube.com

muhsin namcu :
şirin, gis, yekrooz, budha, biyaban ra, avaze talfiqi

şarkı adı hatırlayamıyorum ama "azam ali"den bişyler.

davood azad

Man o to

Deniz Seki'nin söylediği Dile Kolay'ın orijinali. YouTube'da Dile Kolay'a bakarsanız bulursunuz. Adını hatıllayamadım.

alevi ise bir yaratıcıya inanıyor demektir.

omegle'de biriyle konuşurken hakaret amaçlı bana söylenmişti bu. fantastik bence. epey gülmüştüm.

Kültürel Alevilik diye bir kavram var.

hayır yok.

Hz İsaya inanmayıp Hristiyan olmak, Hz. Muhammedi inkar edip müslüman olmak gibi bir şey.

en fazla kimlik kağıdı müslümanı gibi bir şeydir.

alevilik kimilerine göre etnik ve kültürel bir kimlik. bu sebeple mümkün, bu sekilde düsündügünü/inandigini söyleyen bir sürü insan var.

alevilik zaten monoteizmin dışında bir gelenek orijini itibarıyla. dolayısıyla tat vermese de gayet olabilir. folklorik altyapısını benimsiyorum, panteistik yaklaşımını, hümanizmini seviyorum. anti-monoteist ile ateist arasında bir yerdeyim diyebilir pekala birisi.

aleviliği sadece etnik açıdan ele alırsan olabilir. ama ne kadar doğru olur orasını Allah bilir..

alevilik bir kültür olarak da yerleşiyor bence ve bu sebeple olabilir. kişi kendini öyle tanımlıyorsa oraların kültüründenim ama allaha inanmıyorum demeye çalışıyordur.

alevi kültürüne sahibim ama ailem ateist bende ateist olarak yetiştirildim. bi yerden sonra alevilik oruç tutmak, aliye inanmak, ceme katılmaktan da öteye gidiyor. bektaşilikle benzeşiyor. diğer arkadaşların da dediği gibi kültür oluyor.

ailesini ve arkadaşlarını durumdan haberdar et. kızı da oyalamaya bak. benim için ölmeye değer mi tarzında sözler et ne bileyim...

rol yapıyor olabilir.. lakin diğer gerçekleştirebilme ihtimalini gözardı etmeden ailesini bilgilendir ki "vebal" dediğin olaya maruz kalma.. içsel süreçlerden ötürü bu şekilde konuşuyordur, üstüne alınma! zaten senden ötürü gerçekleşiyorsa da piskopat birisidir ve kendini kurtarmış oluyorsun! evlerden ırak..
sen ailesini bilgilendir..

Insan ölüme uzak olunca kolayca , acısız şekilde öleceğini zannediyor.
Intihar etmek için bir avuç hap içip, sonra pişman olan kızın midesini yıkattık sonra bırak intiharı mezarlıktan bile geçemedi.

Demem şu ki; ölmek bile cesaret ister ki cesareti olmadıgından seninle ölmek istiyor. Yani vazgeçirmek öyle sandığın gibi zor değil

Ailesine söyle gerisini ipleme.

intihar edecek adam/kadın bu kadar laf etmez. sana acı çektirmek, seni ayagina getirip özür diletmek istiyor. başka da bir sey olmaz.

ailesine haber ver. sen ugrasma. senin cözecegin mesele değil.

Yaslar kac?

Yaninda silah getir dedi nasil bisi ayrica??

İliski temelli intiharlarin hepsinin amaci, bir kisiyi pisman ettirerek cezalandirmaktir. Vaz gecene kadar cok pisman oldugunuzu, ne kadar hayvan oldugunuzu, onun gibi dunyada esibulunmaz bir insana boyle bir eseklik yaparak hayattaki en yeteneksiz erkek oldugunuzj filan belirtin. Ama bunu surekli soyleyin, yaptiginiz kotuluklerin telafisi varsa, onlari da gerceklestirebileceginiz sozunu verin. Buyuk ihtimal intihardan vazgececektir.

Onemli olan, kendinizi yerin dibine sokup, onu ovmek ve pisman oldugunuzu sik sik dile getirmek.

Gecmis olsun,

for day to break'in dediğine ek olarak, senin kız arkadaşın da pişman olacak. insanı öldürmeyecek bir avuç hap al git, ikiniz de yutun. sonra mideniz ağrır, o ana kadar pişman olur herhalde gider yıkatırsınız.

foyanı ortaya çıkartma ama.

ailesine söyle, sonucu ne olursa olsun. yanında ailesinden biriyle oturun konuşun doktora gitmeye ikna edin.

yanına giderken b vitamini götür, onu içir, bir şey olmaz.

dalga geçmiyorum, ciddiyim. hem eşşek kadar hap olduğundan sadece suyla içebilecek, içiyorum derken de çişi gelir, intihardan vazgeçer.

hani cidden kötü bir şey yaptıysan, ne yaptın çok merak ediyorum? kıza işkence mi ettin? dövdün mü? fiziksel bir zarar mı verdin? yoksa manevi olarak mı işkence çektirdin, aşağıladın? ailesine mi zarar verdin? aldattın mı? tecavüz mü ettin? ne yaptın? benim asıl merak ettiğim bu. öncelikle olayı bir anlatsan da ona göre bir şey desek. belki de hakikaten sen suçlusun, kızı evlenme vaadiyle kandırıp birlikte olup terk ettin belki de? (fazla türk filmi seyretmedim son zamanlarda, oluyor böyle şeyler.) cidden bir şey yaptıysan, pskiyatriste görünmesi gerekebilir, yoksa aptal saptal bir şeyler yüzünden kırıldıysa, b vitamini için geçer, b vitamini iyidir.

edit: ha ayrıca, ciddi bir şey yaptıysan, zaten şu yazdıklarından suç duyurusunda bulunabiliriz, kafadan karakol+mahkeme olayına girmen gerekir. olay ne onu anlat önce.

naptin kiza tecavuz mu ettin

iş buraya gelene kadar neler neler olmuş kim bilir.
ikiniz de sıkın kafanıza. ya da sen kızın kafasına sık. sen ölme. kötü şeyler yaptıysan acısını çek.

diğer yandan tabii ki üstteki söylediklerim şaka. muhtemelen kıza kötü şeyler yapıp onu başıboş bırakmış olabilirsin. güzelce otur ve konuş.

tek bir şeye takıldım. "ikimiz için de hayırlısı bu". bu kelime, senin hayatına da müdahele etmek istediğini ve çoğu zaman ettiğini de gösterir. dolayısıyla bize konuyu biraz daha açmalısın.

ama unutma bu bi blöf de olabilir, oturup dil dökerek, alttan alarak, temiz bir sayfa açarak bazı şeylere başlamak en iyisi.

seni anlıyorum, geçmiş olsun.

ben hala şeye takıldım, kimse de sormuyor.

kız nasıl cok normal bi konuşma gibi "yanında silah getir" diyor. sen nasıl bunla alakalı tepki vermiyorsun?

polis çocuğu musun? ya da silah kolay elde edilen bir şey mi sizin orda?

nasıl bir hayat yaşıyorsunuz siz?
bir kişi de bunu anormal bulmuyor mu kafayı yedim???

Kız intihardan vazgeçti. her seyın garantısını verdım ona. ilginiz için çok teşekkürler.

Hocam kız intiharı düşünüyor diyorum sen diyorsun silahı nerden temin edeceksin. takıla takıla buna mı takıldın. hiç mi çevrenizde silahı olan insan yok. veya illa polis ve asker mi olmak gerekiyor?

herkesin algilari farklidir. ben onun cok siradan bir cümleymis gibi kullanilmasinin ve algilanmasinin garipligine dikkat cekmek istedim.

sirf silah kullaniminin yayginligi, serbestligi ,vb. yüzünden dünyada kaç milyon kişi kendi rizasi olmadan olumle tanismistir acaba.. bu onemli.


yoksa intihar ile veya benzeri konularla dalga gececek veya konuyu saptiracak degilim.


bir de, ek olarak, intihardan vazgecmis süsü verip vermedigine de emin olmak gerekiyor. zor işler..

ted.com

(bkz: dan ariely)

www.bbc.co.uk

Wall Street'in 2 dklık konuşmaları var podcastlerde, Bbc'nin podcastleri de çok iyi.

hazır türkiyeden de kullanıbilir hale gelmişken spotifyı kur bilgisayarına. listen language adında bir uygulaması var programın. dil öğrenenler için bir çok kısa kayda ulaşmanı sağlıyor. deneyebilirsin.

pozometre bir ihtimal bozuktur, anlamanın tek yolu bir iki makara film bitirip sonuclari cekim yaptigin degerlerle karsilastirmak. pozometre, simdiki dijital makinelerde bulunan ölcümlerin mekanik hali, ışık nasil geliyor, degerler optimum mu onu söylüyor. ortalayinca en ideal hali demektir.

fotoğraf yok eklediğiniz.

bir anlama yolu da, eğer akıllı telefonunuz varsa bir pozometre app indirin, kıyaslayın değerleri, doğru veriyorsa pozometredüzgündür, vermiyorsa da, ona göre siz kendinizi şeye din

fotografı ekledim. arkadaslar pozometre dediğiniz şey nerde? ben onu göremiyorum işte..

fotoğraf çekip yolluyorum panpa

cknvisual.files.wordpress.com
cknvisual.files.wordpress.com

şimdi birinci linkte, bir düzenek görüyorsun ordan ışığı okuyup, işte enstantane diyafram değerlerinif alan öğreniyorsun. yani hangi değerlerle çekim yapman gerektiğini

2. resimde ise objektifin hemen üstünde cam bir kısım var, ordan ışık giriyor, ve ışığı ölcüyor.

tabi zenit çok ilkel, ve zamanının gerisinde bir makinedir.

seninkinde de o cam panel yerine muhtemelen kameranın sağ tarafında ufacık bir cam nokta vardır.

oha zenit 122 byaaa ilkelmiş, yani şu iso ve diyaframda şu enstantane ile çekmelisin falan demiyor mu?

arkadaşlar hepinize teşekkür ederim. pozometrenin pili bitmiş. pilini değiştirdim ve çalışıyor. aslında teknik olarak bilgim var fakat pek manuel makine kullanmamıştım. neyse ki bunu da atlattık.

valla böyle bir tespiti ilk defa duyuyorum ama cevabı çok fazla kız öğrencinin yan yana okuması olabilir.

girmesi, okuması, mezun olunca iş bulması en rahat bölümler. kız bölümleri -birbirlerine nispet yapanı çok, dönen dedikodunun haddi hesabı yok. Bi de ne biliyim...hiç dil kursuna giden hemşirelk öğrencisi görmedim ben, kendilerini geliştirmek gibi bir dertleri yok, el boşluğundan herhalde.

hayatımda duydugum en saçma genelleme

niye ama'ya katılıyorum. hemşirelikte mesela güzel olmak, makyajlı olmak, bakımlı olmak gibi gelenekler var. hemşire denince akla ilk gelen güzel olması. artık nasıl bir fantazi aracı olarak gelmişse hemşirelik, öyle devam ediyor. o yüzden bir yarış içindeler ve götlerinin kalkık olması normal.

Ucuncuye yazıyorum, ıkı kez yazdım gıtmedı. Bu mobıle compu bır care bulsun.
Sımdı o verıcı lafını ederken ıyı dusunmek lazım. Kafalar alacak verecek hesabı ıle calısıyorsa, sevgılı valıdenız de babanıza vermıs olacak kı sız peydah olmussunuz. Bu bır. Sonra bır kadının bu trerbıyesızlıge ortak olup rasyonelıze etmeye calısması, bunların lafa zaten bos, ıs gucyok ona buna verıyor demesı daha buyuk terbıyesızlıktır, verıcı dedıgınız kafası bos her bır hemsıreye karsılık oyle olmayan, bu ne demekse artık, on hemsıre gosterırım sıze. Soruna da cevap olsun bellı meslek gruplarına aot bu tur yakıstırmalar sapkın fasıst erkek kafasıdır. Bunun kurt kadınlar verıyormus, almanlar verıyormus , cıngeneler verıyormus versıyonları var. Hıc farkını yok.

%99 hanım kökenli vatandaşlarımızdan oluştuğu için o bölümler olabilir. mesela mühendis hanımlarda da hamilelik mamilelik olayları pek yansımaz. zaten nasıl yansısın hanım kökenli mühendis parmaktan az. 10 hanımdan 1'inin başına bu iş geliyorsa mühendishanede 1 hastahanede 10 hanımın başına gelir bu iş.

kusura bakma da kendi hemşire fantezini millete maletme.ayrıca bu toplumsal bir sorunumuz değil,belki senin kendi sorunundur.fantezine sağlık.

Verici nasıl neyi veriyor, kan mı, akıl fikir mi, hep hemşireler mi ölüyor, ağzından mı öpmüş?

Anlamaya çalışıyorum hala, kim kimin kalbini mi kırmış? Bu duyurudaki gizli özne kim ki?

hala anlayamadım

en sevdiğim demeyeyim de aklıma çok ama çok sık gelen söz ;
"Umut tehlikelidir.Umut bir insanı deli edebilir.Bu iyi değildir."
(esaretin bedeli)

cok gay olcak ama Alanis Morissette'in Ironic şarkısından:

"It's like 10000 Spoons when all you need is a knife"

pek hoşuma gidiyor niyeyse bu aralar. Gerçi şarkının sozlerinin hepsi cok güzel ya
Bu cover ı da süper olmuş bi de:
www.youtube.com

çok çok var ama en son olarak Mad Men'de geçen söz/sözler hoştu.

Don: It's easy to give up something when you're satisfied.
Sylvia: It's easy to give up something when you're ashamed.

"biz çayın 50 kuruş olduğu yerde kötüye kötü diyoruz, sanat eseri demiyoruz." leyla ile mecnun

Everything is gonna be alright

"ciddiyetsiz insanın ibadeti de ciddiyetsiz olur"
M. Fethullah Gülen

Demin gördüm hoşuma gitti,
Everybody dies, but not everybody lives

en sevdiğim olmasa da, bugünün alıntı sözü patti smith'den gelsin.
''dünyanın her yerinde insanlar kaybettikleri bir şeye yeniden sahip olma umudunu taşır.''

"söylediklerinize dikkat edin düsüncelere dönüsür...
düsüncelerinize dikkat edin duygulariniza dönüsür...
duygulariniza dikkat edin davranislariniza dönüsür...
davranislariniza dikkat edin aliskanliklariniza dönüsür...
aliskanliklariniza dikkat edin degerlerinize dönüsür...
degerlerinize dikkat edin karakterinize dönüsür...
karakterinize dikkat edin kaderinize dönüsür..."

gandhi

harvey keitel pulp fiction'ın sonunda sunu söylüyor

Just because you are a character doesn't mean that you have character.

ben degistirerek şunu söylerim arkadaslara

Just because you are a person doesn't mean that you have a personality.

"Unutmak iyileşmektir." bugünlerde buna tutunuyorum. nietzsche demiş.

over prepare, then go with the flow.
you are just a bag of cells and waste with an expiration date.

Yalnızca kültürlü insanlar öğrenmeyi sever, cahiller ders vermeyi tercih eder.
-Edouard Le Berquier

İnsanları kandırmak, kandırılmış olduklarına ikna etmekten kolaydır.
– Mark Twain

Bonus: Bir orospuyu azize yapar aşk ve bir azizeyi orospu. –Ahmet Altan (en çok bu sözü seviyorum galiba)

Give me the luxuries and I can dispense with the necessities

9gag.com
'kim oldugumuzu belirleyen hayata geldigimizde sahip olduklarimiz degil, sahip oldugumuz hayatla yaptiklarimizdir.'
Mewtwo

nal'ın uğur getirdiğine inanılması.

"yukarda allah var" sözü, allah'ın yukarda olduğu inancı. gök tengri'dan kalma.

sanırım cenaze evinde gelenlere yiyecek dağıtılması.

islam'a ait değil ama, hıristiyanlık'a ait çam ağacı süsleme adeti için de şaman adeti denir.

Biz kötü şansı ve nazarı kovması için üzerlik dediğimiz bitkinin kurutulmuşunu yakar evin içinde gezdirerek kollarız. Çok da ruhani bir kokusu var

yörükler mezar taşlarına selvi agaci resmi ciziyorlar, her daim yesil kalan agac ölümsüzlügü simgeliyor. aynı gelenek eski germen ve iskandinav kabilelerinde de var.

elleri göğe açarak dua etme tanrının gökte olduğu inancından gelir islamda tanrı heryerdedir. Bir de tahtaya vurma olayı. Yanlış hatırlamıyorsam eğer insanlar başına kötü bir şeyin gelmesinden korktuklarında ağaçlara vurarak perileri uyandırırlarmış.

easter, nevruz falan pagan-şamanist hep.

aramaya inanmak lazimmis. ama olsun gormemis olanlarin ilgisini cekmistir belki.

duayi fiziksel olarak duvara asma.

40'ı çıkmak ve mevlüt okunması diyecektim, yazmışlar ama mevlit islamiyet'de değil türklerde olan bir şey. "eskiden ölünün 40. gününde ritüel yapıyoduk, e şimdi müslüman olduk, bari yasin okuyalım" şeklinde.

bir zamanlar 'eşik'le ilgili epey düşünmüştüm.
"eşikte oturma, kısmetin kesilir" derler. sebebi nedir? eşikte durmak iyi bir şey değil, zira eşikte bekleyen kişi gelen geçenin ayağına dolanır, insanlara mani olur. bir de cereyana kapılıp hasta olabilir. belki başka mahzurları da vardır.
şimdi, bunlar hayatın gerçekleri ise.. hangi kültürde olursa olsun insanlar bunu tecrübe edebilir. yani şaman kültüründe böyle bir inanış var diye illa ki bu sözün/inanışın o zamanlardan kalma mecburiyeti yok. ihtimalli konuşabiliriz ama o zamandan kalmıştır diye kesin bir hükme varamayız.
dolayısıyla arkadaşa katılmadığım gibi hataya düşme ihtimalinin yüksekliğini de belirterek huzurdan ayrılırım.

iki tane ückuyular var izmir'de. eger hatay ückuyular ise, metro ile alakasi yok gidişinin. karsiyaka'nin neresinde isen oradan bostanli feribot iskelesine gel. bostanli feribot iskelesinden ückuyulara feribot var. oradan yârim saat içinde karsiya geçiyorsun. bir ring otobusu seni meydana götürüyor.

buca ückuyular ise 514 numarali otobüse biniyorsun. o da trafiğin durumuna göre 30-45 dakika arasinda götürüyor seni. ya da karsiyakadan metroya biniyorsun sirinyer de iniyorsun. oradan otobüslerle ückuyular 10-15 dakika.

o zaman şöyle diyeyim terminalin olduğu üçkuyular.

cesme otobüslerinin kalktigi yeri kastediyorsan orasi hatay ückuyular. feribot+ring 40 dakikada götürür seni.

diğerlerini saymış zaten arkadaşlar, ayrıca alsancak veya konak tarafına gene vapur ile ulaştıktan sonra 169 numara 12 numara ve daha bir sürü numarasını hatırlamadıgım narlıdere balçova yönüne giden pek cok otobüs ile 3 kuyulara varılabilir.eğer amaç oradan çeşmealtı /seferihisar / urla / çeşme ye devam etmek ise üçkuyular benzinlik duragında inip buralara giden araçların kalktıgı garajın önünde inmiş olmak mümkün

www.youtube.com

şu youtube kanalının baya faydasını gördüm ben.

Gogus mu meme mi ?

hadi meme, tamam, meme...

(bkz: göğüs kası/@hiko seijuro)

şınav çek, sadece şınav. istersen yüzlerece şınav varyasyonu bulabilirsin. zorluk seviyeleri de belirtilir. sırayla onları yap, set şeklinde, zamana karşı şeklinde, uydur uydur yap. her zaman daha fazla tekrarı daha kısa sürede yapmaya çalış. 6 idmanda bir programını değiştir. 40 şınav seviyesine geldikten sonra sırtına sen kilolarda birini alıp şınav çekmeye çalış, kimse yoksa tek elle çekmeye çalış. olabildiğince hızlı şınav çek yahut bir şınavı bir dakika içinde yavaş yavaş çek. tek ihtiyacın olan şey şınav.

zeytinyağlı dolma dediğinin harcının içinde üzüm vs falan varsa ve domatessizse, ciğer ekle iç pilav olsun.

kabak, patlıcan, domates, patates oyup içlerini doldurabilirsiniz. ya da buzluğa atıp, başka bir sefer, çözdürerek yine dolma yapımında kullanabilirsiniz.

İç pilav olabilir, benim annem kalan kısmı buzluğa atıyor sonra tekrar kullanıyor.

çorba yaparsin, terbiyeli salcali suyun icinde. pisirdikten sonra bol nane, bol aci ile güzel olur.

Bir kaseye yufka koyup içine pilavı koyarak fırınlayıp sallama bir perde pilavı yapabilirsin.

soğan doldur.nefis.

alirsin, tam teşekküllü hastane raporu olduktan sonra sorun olmaz. ama sicil amirinin, yani bölüm başkanının ya da dekanın "ben bu raporu süpheli buldum, bir de ben kontrol ettireyim" deme hakkı her zaman var. bu durumda kurumunun bulundugu bölgede bir tane hakem hastane ve hakem kurulu vardir. raporunun sahte mi gercek mi oldugunu onaylar, ona göre amirin senin hakkinda işlem başlatabilir.

bir de az bilinen bir durumu aktarayim. rapor üstüne rapor alabilirsiniz ama her hastaliginizin bir öncekinden farkli olmasi gerekiyor. yani diyelim ki izninin 4. gününde rapor aldin gripten, raporun henüz bitmeden raporunun ikinci günü gidip bir rapor daha aldin otitten, ikinci rapor bitmeden gidip ücüncü bir rapor aldin bel agrisindan, o rapor da bitmeden gidip dördüncü bir rapor aldin yumusak doku travmasindan. tüm bu raporların uç uca dizilir ve aylarca işe gitmezsin. ancak ayni hastaliktan ikinci raporu alman durumunda ikinci raporun heyet raporu olmasi gerekiyor.denendi, %100 calisiyor.

başka şehirden rapor alacaksan, acil servisinden alman gerekiyor ve hastane özelse sgk anlaşmalı olmalı

Bisikletine bile el konulabilir. Ordu neyi uygun görürse, neyin lazım olduğunu düşünürse ona el koyar.

sadece ordu degil, bir afet durumunda valilik de tüm iş makinalarına, arazi araçlarına, kamyonlara ve uygun gördügü diger techizata el koyar, hasar halinde tazminatini verir. yeni bir mevzu degil.

aslında teorik olarak devlet istediği anda tüm malvarlığını kamulaştırabilir...

konur tabi ama tabiki de bu listelerde öncelikler hükümete muhalif olanların sahip olduğu 4x4 özellikli taşıtlar olacaktır.

çakal.

9

tepenin ardı

inşaat

usta

40 filmi
korkuyorum anne
polis
yeraltı
ada zombilerin düğünü

demirkubuz brothers

fasulye.

Çoğunluk

kara köpekler havlarken
reis bey

kaç para kaç

seni sevmiyorlar bence.

seni sevmiyoruz.

nerde rica ettin? görmemişlerdir belki. özel mesaj atabilirsin. onu da görmeyebilirler bir süre.

duyurunun kendisinde.

ulen sevmiyosunuz tamam da ben kendime süt anne aramıyorum ki. kedilerin günahı ne?

metro marketi deneyin?

metro +1. arkadaş da metro'dan aldı. 80 tanesi 5 lira mı ne hem de.

en ucuzu rossman da.

@black sabahat; iki gündür nick'in tekerleme gibi aklıma gelip gidiyor. bir sonraki hayatta önce davranacağım, iyi olan kazansın :)

@atmacaged; eskişehir'de var mı yoksa internet mağazası mı?

bu adres

www.rossmann.com.tr

ürün de şu olmasi lazim

www.rossmann.com.tr

100 tanesi 3 kusur liraydi.

vazektomi

göt istiyor, ama yaptirinca cok rahat.

Geri dönüşü var mı onun? Kimi kaynak var diyo kimi yok diyo.

yok.

Zürriyetini sonsuza dek dünyadan silmiş oluyorsun. DNA'n ve genetiğin sonraki nesillere aktarılmıyor. MEzar taşında bir ismin varken 20 yıl sonra senin varolduğunu dahi hatırlayacak insan kalmıyor. 30 yıl sonra sadece eski devlet arşivlerinleki 1-2 kağıtta geçen bir ad soyad olarak kalıyor. YOkluğa karışıp bir hiç oluyorsun

doğum kontrolü , kadın erkek işbirliğine dayanır, erkek için seçenek çok yok , kondom ve vazektomiden ibaret batılı ülkelerde nispeten sık uyguluyor erkekler vazektomiyi ama buralarda yaygın değil. kadının spiral kullanması + erkeğin kondom kullanması %100 olur bana inanın. tabi kondom sadece çocuk için değil başka şeylerden de korur iki tarafı.

soruya cevap değil ama nasıl bir kadın potansiyeliniz varda korunmayı bu derece düşünüyorsunuz merak uyandırıcı :D

ölmek

elizabeth (sondaki th vurgusuna dikkat ederek lütfen)

vazektominin geri dönüşü yok. spermlerin taşaklardan sonra yol aldığı kanal kesiliyor.

vazektominin geri dönüşü yoktur , kadınlarda tüp bağlanması olayı gibi

3-4 prezervatif üst üste takmak. istatistiksel açıdan %100 oluyor

niye kimse yazmamış lan.

sevişmemek %100 garantili bir yoldur. hı hı, evet.

(bkz: gümüldür)

bu saydıklarının hepsi kaş'ta var. ama kaş'a biraz sürebilir oradan. olmadı daha yakın olarak dalyan var. ama siz fethiye'ye uzak diyorsanız biraz zor yer bulursunuz!

mordoğan,karaburun olabilir. pahallı değil,deniz temiz,kimse sizi rahatsız etmez.bi internetten bakın derim.

mordogan da kalin. oradan karaburun a ve ıldırı ya gecersiniz. ıldırı da eritrea antik kenti var, kimse bilmez. gidin orayi görün. balık da yersiniz. karaburun dan foca ya feribot var günübirlik. oradan foca yi görür geri gelirsiniz. tüm ulasim icin minibüsleri kullanirsiniz. oldukca ucuzdur, sessizdir, sakindir, yiyecekler taze ve lezzetlidir.

özdere

hali hazırda "sadece çeviri" işini

1000 karakter = 8 lira olarak yapıyorum bu videoyu rica eden şirket ile.

bu videonun metninde yuvarlarsak 2000 karakter civarında bir sayı olacak. yani elimde metin olsa ve sadece çevirip yollasam 16 lira ödeme yapacaklar. Ancak elde metin yok, deşifrasyonu, altyazı senkron ayarlaması, video içine gömme işlemleri vesaire... bütün bunların toplamında ne kadar talep etmeliyim sorunun özü.

1000 karakter 8 lira cok düsük. proz a sorsan daha net cevaplar alirsin. videonun konusu nedir, ne cevireceksin o da fiyati etkiler.

bir de söyle bir detay var. senin görevin bu olayda sadece metni cevirmek. desifrasyon, senkron, videoya altyazi gömme teknik elemanın işleri. üc dört kisinin yapacagi isi tek kisiye yaptirip sadece ceviri parasi ödemek bildigin cakallik. o yüzden ücret düsünürken söyle bir hesap yapiyorsun

ceviri ücreti+
desifrasyon ücreti+
altyazi senkron ücreti+
video icine gömme ücreti= senin alacagin para.

250tl

video'da halihazırda inglizcesi olan ve senkron, gömme işi de olmayan (bir arayüzde gönderiyorlar bana üstte inglizcesi yazıyor, altta başka bir kutusu var tıklayıp türkçesini yazıyorsun o kadar) bu şekilde işler için dakikası 3 lira ödüyorlar bence biraz düşük ama altyazı çevirmeyi seviyorum :D
ben de bin kr 8 TL çalıyorum büroyla, yurtiçi tabi ki.
@atmacaged; proz'daki yurtdışı fiyatlar tr piyasasında geçmiyor maalesef.

şirketin tapusunu iste.

hcb

çalışma şartları nispeten dışarıda asgari ücretle çalışmaya göre iyidir. 800-1200 lira alırsın diye tahmin ediyorum. kısa ve öz biraz üvey evlat kalırsın her açıdan. birlikte çalışacağın öğretmen arkadaşlar sana belki bu duyguyu yaşatmazlar ama ister istemez insan öyle hisseder diye düşünüyorum. onun dışında yorucu ve eğlenceli iş. benim içimi hep ve her açıdan yaralayan durum ücretli öğretmenlik. ben olsam maddi değil belki ama mesleki birikim sağlayabileceğim geleceğe dönük başka işlere yönelirdim. ücretli öğretmenlik sadece günü kurtarmadan ibaret. şahsi düşüncelerimi yazmaktan dolayı pek açıklayıcı olamadım, kusura bakmayın. neresini yazsam elim acır.

iki yıl yaptım çok rahat sadece hakettiğin parayı alamıyorsun işte, bir de her okulda olmasada kadroluların küçümser tavırları. ben de kararsızım, bu yıl oturup sıkıca kpss ye hazırlanmayı düşünüyorum.

aynı paraya özel sektörde çalışmaktan çok çok daha iyi.

öğretmenim, şunu söyleyebilirim bu konu hakkında,

bilmiyorum öğretmenlik mezunu musunuz, ama ücretli öğretmenlik tarihin görmüş görebileceği en aşağılık politikasıdır. şimdi eğitimin öneminden girip kafa şişirmeyeceğim ama, bir öğretmenin üzerinde 20 yıl yatırım yapılıp o insana bu fırsatı vermek yerine 1/4 maaşla herhangi bir sosyal güvencesi olmayan, en önemlisi de işinin ehli olmayan insanların görevlendirilmesi, gelecek nesiller için düpedüz intahar, öğretmenler için ise kabir azabıdır.

o yüzden, atanmak için 300 000 öğretmen beklerken devletin ücretli öğretmenleri çalıştırmasına biz öğretmenlerin tepkisi büyüktür. pek sıcak bakmayız.

ücretli öğretmenlik yapıp deneyim ve biraz para kazanmak istiyorsanız, hayalini kurduğunuz o üç beş lirayı kat ve kat fazlası ile başka iş kollarında bulabilirsiniz. ücretli öğretmenlik modern kölelikten farksızdır. neden mi?
ne okul yöneticilerinin, ne diğer öğretmenlerin, ne de öğrencilerin gözünde hiçsinizdir. kullanılıp bir köşeye atılırsınız.
devlet sigortasını bile tam karşılamaz ücretlilerin. okul müdürlerinin ayakçısı olursunuz. gel dediğinde gel, git dediğinde git. yazın veya tatillerde, herhangi bir özür durumunda maaş filan alamazsınız. cebinize her ay 900 lira para girer en fazla o para da onca saat boğaz patlattığınıza değmez.

ingilizce öğretmeniyim. benim atanmam gereken yerlerde şu an peyzaj mimarı, tapu kadastro mezunu insanlar ücretli öğretmen olarak mahallemdeki okulda ingilizce öğretmeye çalışıyorlar. ingilizcenin "i"sinden bihaberken...

bir kaç açıdan son derece sıkıntılı durumu, ben genelleme yapmaktan da korkarak bir cok ücretli ögretmenin durdugu noktayi açıklıga kavusturmaya calisayim.

-ücretli ögretmen, aklı olan kisinin yapacagi is degildir. ama hic parasi olmayan ve mecbur kalan insanın yapacagi bir iştir. bu sebeple, işini severek ve istedigi icin degil, mecbur kaldigi icin yapar.

-mecbur kalarak yaptigi icin, son derece doğal ve hakli olarak ilk firsatta daha iyi bir işe geçiş icin ugrasir. bu sebeple, ne yaptigi işe konsantre olabilir ne de sınıfını ve ögrencileri sahiplenir. kaçınılmaz olarak, ögrenciler bunu hisseder ve nasıl olsa üc gün sonra gidecek diyerek daha sıkıntılı bir sınıf ortami yaratir.

-kadrolu ögretmenlerin neredeyse tamamı, biraz acıma ve sempati, biraz da üstten bakar bir tavırla yaklasirlar zira sizin disinizi tirnaginiza takarak yaptiginiz ve en ufak sorunda müdürün bir sözü ile sona erecek işiniz icin onların hic bir caba göstermesi gerekmez. resmi bayramlar, tatiller kadrolu ögretmeni sevindirir, kar tatili, sınav tatili onlarin işine gelir. aynı maaşi alirlar. ücretli ögretmen icin tatil demek daha az ders daha az para demektir. devlete bir kez girdin mi cikmasi cok zordur. isterseniz söyle bir sey deneyelim. iki ögretmen dersin ortasinda indirsin pantolonu ve sınıfın ortasına sıçsın, kelimenin tam anlamı ile, dolu dolu sıçsın. ücretli ögretmen akşama kalmadan işinden olur. kadrolu öğretmen en kötü ihtimalle başka bir okula atanır. orada sınıfın içine sıçmaya devam eder (bu sefer mecazi olarak).

-ücretli ögretmen calistirmak devletin en büyük serefsizliklerinden birisidir. taşeronun dibidir ve okullar özellestiginde ve devlet okullari özele devroldugunda simdi kıçı rahat olan ögretmenlerin ne hale düseceklerinin resmidir. öyle sey olmaz diyenler, saglik sistemine baksinlar. özel hastaneler aylik 500 lira vererek hemsire calistiriyorlar, biraz parasi olan özel saglik meslek lisesi acarak piyasaya ucuz isgücü yetistiriyor. aile hekimligine parasi cok diye gecen hemsireler, birer birer tünelin sonunda gelen treni görüp tekrar kadroya nasil gecerizin hesabini yapiyor. ücretli ögretmenler, kadrolu ögretmenlerin gelecegidir, acıdıklari ve hastalikli şefkatleri ile sarip sarmaladiklari kendilerinin gelecekteki halidir.

@atmacaged aynen katılıyorum size.

@sivrisinek kusura bakmayın ama size katılmıyorum.

bahsettiğiniz beğenmeyip gitmeyen öğretmenlerin sayısı bahse değmeyecek kadar azdır. size 300 000 öğretmen evinde işsiz güçsüz bekliyor diyorum. bu ne demek tahmin edebiliyor musunuz? ayrıca bir çoğu benim kadar şanslı da değil. bende en azından dil var gider özel sektörde iş bulurum da, ya sınıfçısı ne yapacak? adamı kim kabul etsin.

diyorsunuz ki işinde iyi olanı herkes kabul eder. yahu adamlardan 20 000 kişi sınava girdi (sınıf öğretmenliği) 300 kişi atadılar geçen yıl, 88 90 puanla adamlar açıkta kaldılar.

işine geldiğinde bir gecede dünya kadar atamayla din hocası alan devlet yıllardır atama bekleyen öğretmenlerin sesini duymuyor. bunun yerine onlarla dalga geçer gibi dünya kadar ücretli çalıştırıyor.

ücretli çalışanlara değil lafım. ihtiyacın vardır çalışırsın. alınterindir sonuna kadar saygılıyım. benim derdim politika ve yıllardır kartopu gibi yığılan binlerce öğretmenin çığlığının duyulmaması.

kısaca soruya son kez cevap verip polemik yaratmak istemem daha fazla:

-ücretli öğretmenlik son çare gibidir, para için gidersin kazanırsın, daha iyi iş bulursun bırakırsın.
-ücretli öğretmenlik evet, sabah gittiğin geldiğin saatleri bellidir, düzenli bir iştir.
-ücretli öğretmenlik uzun vadeli yapılacak iş değildir, kişisel olarak gerek maaş gerek kariyer olarak hiçbir çözüm sunmaz
-ücretli öğretmenlik ile cvnize herhangi bir geçerli "deneyim" ekleyemezsiniz. kimse buna pirim vermez
-ücretli öğretmenlik alnınızın akıyla yaptığınız işinizi şartlar gereği küçümsenerek yapmaya mecbur bırakılmaktır.

iyi akşamlar.

Cevap gelmemiş olduğu için yazıyorum. Bozcaada tecrübem olmadı ama Gökçeada'yı en ufak ayrıntısına kadar gezdim, tavsiye ederim. Tek başına Gökçeada için bile 3 gün yetmeyebilir. Arabayla giderseniz büyük rahatlık oluyor fakat feribot kuyruğu gibi sıkıntı yaşayabilirsiniz. Sadece Gökçeada'da onlarca koy, yüzlerce uğranacak, görülecek yer var. Fiyatlar uygun, insanlar sıcakkanlı, ortam sakin ve huzurlu.

sizi büyük bir dertten kurtarayım bozcaada'da btüün pansiyonlar her yer dolu zafer bayramı komple kapanmış.

bozcaada, bodrumdan kaçan istanbullunun ay ne otantik, rum mahallesi, doğal yaşam, sessizlik huzur falan diyerek dejenere tükürüklerini sactigi bir yer oldu, bir genelevde bakire kalmak ne kadar mümkünse, bozcaada da bakir bir doğa ve huzur bulmak o kadar olasi. gökceada hala gercek anlami ile bakir, daha mütevazi. her iki yer icin de araba şart. en kötü ihtimalle canakkale merkezden bir araba kiralayip karsiya feribotla gecersiniz.

geçen sene aynı tarihte Bozcaada'ya gitmiştim. Deniz normalden daha soğuttu, akşamlarıda buz gibiydi ve çok rüzgarlıydı, donduk

atanın yeri

lipsosotelataninyeri.blogspot.com
www.kucukoteller.com.tr
www.youtube.com

Ata'nın yeri fiyatıyla göz dolduruyor gerçekten

15 Haziran - 29 Eylül arası
1 kişi ..... 150 TL
2 kişi .... 220 TL

ne olursa olsun pansiyonsun birader sen, abartmaya gerek yok.

taşsız yosunsuz deniz zor o tarafta. astoria otel mevkii itibariyle bölgenin en iyisi ama kalite açısından büyük beklentin olmasın. receptionda pazarlık yaparak 2 kişi 100 lira civarı bir rakama geceleyebilirsin. denizin dalgaları odanın duvarına vuruyor, restorantı denizin üstünde, rakı içerken balık tutarım ben orda, çokta güzel balıklar çekersin :)

Bostanlı sahilde bi yürüyüşe çıkabilirsin

bostanlı sahilde ücretsiz bisiklet kiralanıyor. bisikletle sasalıya gidebilirsin. (doğal yaşam parkı var) ama bu sıcakta dikkat et başına güneş geçmesin.

illa karşıyaka olması şart değilse ve illa bugün yarın için bişey aramıyosan 10 ağustosta çim koserleri kapsamında alsancak havagazında ücretsiz hayko cepkin konseri var. ücretsiz olduğuna bakma çok keyifli bir ortam. öyle serseri, apaçi falan olmaz. al biranı kuruyemişini yayıl çimlere püfür püfür ohh

çarşıya çık, mert optik var karakolun paralel sokağında, orada smooth coffee var. git otur en şahane kahveler orada. hatta ben ekşi duyuruda gördüm dersen muhabbet bile olur ordaysam.

karşıyaka çarşı'da bir kere git gel yap, karşıyaka ile işin bitti. şimdi bostanlı'ya git. ister sahilde dolaş, istersen bara falan git.

bostanli da kafeler var, bir iki bira iç gel.

zımpara varsa zımparala. sonrada çöpe. olmadı kır.

ben hepsini üst üste yapistirdim, kagit agirligi yaptim. atma, dönüstür.

www.google.com.tr

mikrodalga

www.youtube.com

nemli mahvlu üzerine kaç tane cd varsa koyuyoruz ondan sonra temiz bir yokediliş. removal yöntemleri arasında görseli en zevklisi bence.

Tornavida ile ust tarafina tum gucunle dal

İnsan sarrafı değilim ama bu mecralarda account açan kişilerin yarısı kullanmıyor bir daha zaten. Resim çektirmemesine gelince, resimlerde çirkin çıktığını düşünüyordur ya da çektiriyor ama nete koymuyordur. Olur böyle şeyler, adam web sosyali değil diye neden yalancı olsun, abartıyorsunuz biraz.

resim koymuyosa koyacağı resimleri kendini beğenmiyordur.

paylaşım yapmıyor olabilir , her gittiği yeri paylaşacak değil ya ben de pek paylaşım yapmam.

yazmaktan çok okumayı seviyor işte. belki de tüm yazma ihtiyacını sözlüklerde karşılıyordur bunu da bilemezsin, orada anonim nasılsa.

erkekler genelde fazla fotoğraf çektirmekten hoşlanmazlar.
son fotoğrafım 26 aralık tarihine ait mesela. doğumgünümde çektirmiştim.

twitterda da az takipçi, bol takip edileni olması yukarıda söylediğim sebeplerdendir.

gerçek ortamda tanıdığınız biriyse ve onun o kişi olduğunu teyit edecek eski tanıdıklarınız varsa sanal ortamda nasıl davrandığını hiçbir önemi yok. sanal ortamda tanıdığınız biriyse her şeye hazırlıklı olmak lazım ama illa kötü şeyler olacak değil tabii ki.

insan gibi insandir, her osurdugunu millete duyurmak niyetinde degildir. sosyal medya öncesi dünyanın huzurunun ariyordur. mahrem ve özel hayat gibi kavramlarin farkindadir ve saygi duyuyordur.

insan sarrafi olarak söylüyorum, bu cocuk sana üc gömlek fazla.

Sosyal medya işlerine az çok kas yormuş biri olarak bence tamamen kullanım alışkanlığı. Bazıları paylaşıyor diye hayır görüyor diğerlerini (sana ne ulan?) bazıları da ezik görüyor paylaşmayınca ya da bir şekilde bir şey mi saklıyor diye düşünüyor. (Yine sana ne) bu tamamen kişinin internet, bilgisayar ve telefonu kullanım alışkanlığı ile ilgili. Popüler olup sosyal medya sitelerinde popüler olanlar var, popüler olup bu tarz siteleri kullanmayan/az kullanan var, hiç popüler olmayıp sosyal medyada popüler olan var. Çeşit çeşit. Bundan bir çıkarım yapılmıyor, tamamen kişilik biraz. Bundan bir anlam çıkarmak yersiz olur.

İyi de ne var ki bunda? Ben de fotoğraflarımı paylaşmıyorum. Facebook'ta 2 senedir aynı profil resmi duruyordu, daha 1 ay falan önce yine sadece yüzümün göründüğü, nerede olduğum ve ne yaptığım konusunda hiçbir bilgi vermeyen bir başka fotoğrafla değiştirdim profil resmimi. Albümlerde ise ya öğrencilerim ya da arkadaşlarım oluyor, onlar da kendileri bendeki fotoğraflarını alabilmek için istediklerinde koyuyorum, onlar fotoğraflarını aldıktan sonra albümü siliyorum. Twitter'da gündemi ve ilgi alanıma gire kişileri/grupları takip ediyorum, 300 civarı takip ettiğim var, buna kaşılık 16 takipçim var. Hepsi de birebir tanıdğım insanlar. Hesabım da protected. Takipçim olmayan hiç kimse yazdıklarımı göremiyor. Ne Facebook'tan ne de Foursquare gibi sitelerden check-in yapmam. Ne Facebook'ta ne de başka bir mecada etiketlenmeye de izin vermem. Yediğinin içtiğinin fotoğrafını koyana hele, hiç tahammülüm yok. Eskiden anneler çocuklarına beslenme çantası hazırlarken, çocuğunun yiyebileceğinden biraz fazla koyardı ki, getiremeyen arkadaşı varsa, onunla paylaşsın diye. Çocuğunu da sıkı sıkı tembihlerdi. Nereden çıktı sonradan bu görgüsüzlük, nasıl oldu da 10 yılda bu kadar düşüncesizleşildi; hala anlamış değilim.

Sebebi ne mi? Ne zaman nerede olduğum, ne yaptığım, kimlerle olduğum sadece ve sadece beni ve o esnada yanımda olanları ilgilendirir. Her şeyi herkese ilan etme zorunluluğum olmadığı gibi, mahremiyetime de büyük saygısızlık geliyor diğer türlüsü. Kısaca karşınızdaki kişi kendine, özel alanlarına saygı gösteren ve saygı bekleyen birisi.

çocuğu gerçek hayatta tanıyosan, onun sosyal platformları kullanma şekli veya fotoğraf çektirmekten haz etmiyor oluşu senin kafana neden takıldı ben orasını anlayamadım. eğer gerçek hayatta tanışmadıysanız, yalnızca sanal olarak arkadaşsanız şu anda, yalan söyleyip söylemediğini anlamanın tek yolu da zamandır, görüşmektir, tanımaktır.

aynı ben bu çocuk yahu. facebook kullanmıyorum bile, twitter desen sırf haber sitesi gibi kullanıyorum, sadece çok sık görüştüğüm birkaç arkadaşım ekli, başka tanıdığım kimseyi eklemedim, onun dışındakiler sadece adam gibi gazeteci ya da olayların merkezinde bulunan kişiler. fotoğraf desen yok. gereksiz yani ne check-in'i yahu, kim ne yapsın benim nerede olduğumu, ben neden söyleme gereği duyayım nerede olduğumu? öyle göstermelik hareketlerde bulunmak yerine, twitter'ın asıl nimetlerinden yararlanıyordur kendisi, ki en mantıklısı da bu zaten.

ve evet atmacaged haklı, bence de bu çocuk sana en az üç gömlek fazla.

Facebook u sadece insanlarla iletişimde kalıp konuşabilmek için kullanıyorum. İlla aktif bir şekilde kullanması gerekmiyor herkesin. Bence bunu bir şeye yormaya çalışmana gerek yok.

bbc nin africa belgeselini izle. ya da ona yakın bir ismi vardı ama bbc den. her seyi anlatıyor.

İnsanlar afrika da oluştu, göçlerle ırksal özellik kazandılar vb.

teşekkürler dostum, tam da böyle bir şey istiyordum.

şimdi sıra kavimler göçü ile ilgili tavsiyede. bi el atıverin be!

tüfek mikrop ve çelik (guns germs and steel) isimli kitabı okuyabilirsin. daha genel bişey ama hoşuna gidcektir.

antropoloji kaynaklarına göz atman da faydalı olablir.
tek kaynak tatmin edici olmaz, zaten sen de allah ne verdiyse demişsin.
ek olarak, güneş-dil teorisi bir de chomsky ve wittgenstein okuyabilirsin; yani biraz dil felsefesine kayıyor ama meselenin idrakı açısından kesinlikle işine yarar.

Irklarla ilgili; Metin Özbek - Dünden Bugüne İnsan -Yaşayan Irklar diye bi bölüm var ve direk olarak ırk kavramının gelişimi, saf ırk ideal ırk kavramlarını ve çeşitliliği ve daha birçok şeyi anlatıyor-

Richard Leakey - İnsanın Kökeni -çok ayrıntılı ve teorik kaçabilir-

Bunlar antropoloji kaynakları. Daha ayrıntıya inmek istersen yine antropoloji kaynaklarını çeşitlendirebilirsin.

Dille ilgili de Walter Ong - Sözlü ve Yazılı Kültür kitabı da dillerin oluşumu, kullanımı, kültürel katkıları hakkında baya bilgi verir.

yıl olmus 2013, modern laik amerikanın göbegindeki bir üniversitede, bir beyaz amerikali hıristiyan öğrenci, dillerin gelişimi tarihini anlatan hocaya, dillerin kaynagi babil kulesidir, cünkü old testament ta böyle yaziyor diyebilmektedir.

allah kimseyi şaşırtmasin.

aradigin cevap kutsal kitaplarda yazmiyor, oraya bakma. diyecegim bu.

to sum up

i am wrapping it up.

long story short

long story short

that's the point

come to the point
get down to the facts
cut to the point

buna benzer canon vardı. Candır.

kompakt ta nikon daha iyi. işini her türlü makine görür aslında. kullanim acisindan belki dikkat etmen gereken kalem pil ile degil de kendi pili ile calisiyor olmasi. kalem pil dayanmiyor ufak makinelere.

canon compact makineleri cok cok iyidir. bu da ozelliklerine gore gayet iyi. iyi otesi hatta. at cebine her yere gotur. kucucuk. bence alabilirsin

Ben şu anda J.D. Nasio'nun 'Lacan'ın kuramı üzerine beş ders' kitabını okuyorum. imge yayınevinden. Nasio'nun diğer kitapları da iyidir, ama bunu özellikle tavsiye ederim.

say yayinlarinin cevirileri cok kötü, elinizdeki kopyayi bilmiyorum ama firsat varsa başka yayinevinden okuyun, say dan bir sey alip okumayin.

lacan okumak, bircok baska kuramsal artalan bilgisine de sahip olmayi gerektiriyor. mesela önce bir yapisalcilik, sonra postyapisalcilik üzerinden dil felsefesi, biraz derrida okumasi yapmaniz şart. hele zizek üzerinden okuyacaksaniz, biraz hegel bilgisi de gerektiriyor. bir de tabii Lacan'in öncelik bir kuramci degil, bir psikiyatr oldugunu, ve dil, kültür ve ideoloji okumalarının başkalari tarafindan Lacan'a yakistirildigini unutmayalim.

"just like that" olabilir.

just like this/that

sadece just kullanilir, söyle dersin.

you can't just go away and leave me alone.
you can't just fool around and stare at trainee boobies.

simply de kullanabilirsin.

(bkz: one does not simply walk into mordor)

nüans'ta kalmıştım. kahvaltı köy kahvaltısı diyollar da gerçek egeli adamı tatmin etmez. odalar ufak ve çok bakımlı değil. su yatağı var o güzel bir ayrıntı. alaçatının içinde direk, o malum sokakta. ve tabiki asla o para verilmez ama alaçatı= oha amk bu kadar mı pahalı!

magza da kaldim. odalar güzel, sahipleri ilgili, kahvalti idare eder. merkeze biraz uzak, sörf okullarina daha yakin. araba şart.

olur öyle, insan ölümü hatirliyor. daha dün buradaydi lan, birlikte cay icmistikleri hatirliyorsun.

ben atatürkiye'yi başka bir vesile ile hatirliyorum aslında, ne zaman burada ilgi orospusu birilerini görsem, bak isim de vereyim bir shedracon mesela, ne zaman ottan boktan meseleleri dünyanın en büyük meselesi gibi anlatip cevap vermezseniz hepinizin agzini yüzünü sikerim lan niye cevap vermiyorsunuz diyenleri görsem, ne zaman istedigi yalanlari duyamadiginda cirkeflesen birilerini görsem, sen kalsaydin da bunlar gitseydi diyorum atatürkiye'nin ardindan.

kendisini tanimam etmem, burada görüyorduk aferin akilli cocuk diyorduk.

benim de dikkatimi 30.000 konusu çekti. 30.000'e yaklaşan var. onun sayısını 100.000 filan yapsa birisi..

Ben de senin gibi tanidim kendisini.. uzaktan... cok sonra... Senin gibi etkilendim, huzunlendim.
Topragi bol olsun.

aile şirketi işte abicim ne var ?

aile şirketi

erdemt2216 +1

o değil de gittiği cafede "tanış garson" arayanından, gittiği karakolda tanış komser arayanına kadar insanların yaşadığı memleketimizde bu tür adam kayırmacılık eleştiriliyor ya o ironiye bayılıyorum. lavuk bi göreve gelse dedesinin kuzeninden amca oğluna kadar doldurur oraya, ama bik bik ötüyor.

özet: açıklaması milletimizin karakteristiği.

bir aile şirketi çekip, programı-belgeseli TRT satın almıştır. ha "bu aile cemaatçi değildir" diyemeyiz tabi..

bilmemkacincinick +1

(bkz: the godfather)

bilmemkacincinick +1

cemaatçi demek direkt kolaya kaçmak olur. Özellikle belgesel çekiminde yetkinlik gerekiyor, o yüzden dışarıya iş veriyorlar. Birkaç arkadaşım vardı TRT belgeseli çeken/çekmiş olan. Allahsızın önde gideniydiler.

trt belgeselleri disariya yaptirir, bir proje ile gidersin, bir miktar destek alirsin ve projeyi teslim edersin. o destek o kadar büyük bir destek degildir ve eger mümkünse eş dost ile halledersin işleri ki calisanlara verecegin paradan tasarruf edebilesin.

ota boka cemaatci demeden önce biraz düsünmek lazim. cemaatci olabilir de, olmayabilir de. degillerse o terbiyesizlik yapan dilinizi yutacak misiniz onu bilmek lazim.

Belgesel sinemacılar TRT'ye belgesellerini gönderirler ve kuruldan geçen belgeseller yayın sırası için arşiv bekler. Arşivde an itibariyle durmaksızın (evet. reklam da yayınlamıyoruz.) belgesel yayınlansa 9 yıl yayın yapılmasını sağlayacak kadar belgesel var. Bu durum benim de ilgimi çekmişti. Hatta elinizde dokuz yıl yetecek belgesel var neden bu diye televizyon başında çemkirmiştim. Yönetimle anlaşmış olabilirler v.s. ama en azından bu şahıslar TRT'de değiller. yani diyebilirim ki torpil varsa prodüksiyonun içinde var.

sabah "adam olacak çocuk"un eski bölümünü seyrettim en az 3 "manço" soyadı vardı. sonra "propaganda" filmini başlangıcına denk geldim yine "çetin" soyadı vardı birkaç tane. insanların tanıdıklarıyla çalışması gayet doğal diyorum.