11 yıl çalıştım, birkaç ay önce istifa ettim.
Nasıl ki eski Türkiye ve yeni Türkiye varsa, eski İTÜ ve yeni İTÜ de var. 2012'de atanarak başa geçen rektör, kendi döneminde 200'den fazla kişiyi attı ve toplamda 200'den fazla kişiyi aldı. Bu arada toplam 1000 küsur akademisyenden bahsediyoruz. Atılmalar önce asistanlardan başladı, bir kısmı gerekçe gösterilerek ama çoğunluğu gerekçe gösterilmeden atıldı. Kadro alanlar da kendi tanıdıkları oldu. Aynı şekilde, 'Inbreeding'i önlemek için Stanford, Yale gibi üniversitelerden akademisyen getirileceği açıklanırken; Fatih Üniversitesi'ndekileri kadroya aldı. Birçok Öğretim Görevlisi, Yardımcı Doçent ve Doçent'e asla yükseltilmeyecekleri söylendi. Okulda Doçentlik sınavını geçmiş araştırma görevlisi kadrosunda insanlar var ve 'Siz o kadroyu boşuna beklemeyin' deniyor. Bu yüzden istifa edip başka yerlere giden akademisyen sayısı da az değil.
Örneğin, şu yeni İTÜ'nün bir icraatıdır.
eksisozluk.comRektöründen dekanına kadrolaştılar artık. Örneğin, çalıştığım fakültenin dekanına cemaatin ileri gelenlerinden birinin oğlu kılıfına uydurularak getirildi, profesör kadrosuna atandı ve her zaman seçimle gelen Bölüm Başkanlığı makamına, sıfır oya (ya da yalan olmasın, bir iki oy olabilir) rağmen atanarak Bölüm Başkanı oldu. 15 Temmuz'dan sonra hepse girer sanmıştık, başına bir iş gelmedi. Farklı cemaattenmiş ama babası Türkiye'de çok kişinin isminin bildiği merhum bir yandaş. Bölüm için Yardımcı Doçentlik ilanları adrese teslim çıkıyor; 17 kelimelik 5 başlıkta ilan açılıyor ve Google'dan arattığında dünyada o konuyu bir kişinin çalıştığını anlamak çok zor olmuyor. Kadronun kimin, hangi yancısı için açıldığını anlamak 10 saniye alıyor.
Bölüm Kurullarında çoğunluğun aldığı kararlar yanlı bölüm başkanları nedeniyle dekanlığa bile ulaşmadan yok oluyor. Kurullar boşuna toplanıyor, yönetimde kim varsa onun kararı geçerli ve ezici çoğunluğun kararı gün yüzü bile görmüyor.
Bu yazı da yeni İTÜ yönetiminin elinden çıkmadır. Çalışanların çoğunluğu bu görüşle aynı fikirde değil tabii ki ama bu tarz açıklamalar sürekli yapılıyor, ilki değil bu. Yılda en az 3-5 kere bu tarz açıklamalar yapılır. Herkesin siniri yerinden oynar ve 'Ben buna katılmıyorum' dersin ama ancak Facebook'taki arkadaşların bilir.
İTÜ'de biat kültürüne gelince; yönetimin her kademesi yandaşla sarılı olduğu için biat etmeyenlerin sesi çok zor çıkıyor. 2012'de her şey daha yeniyken bu iş Asistan Dayanışması ile başladı. Çok destek aldı ama bir o kadar da destek vermediler. Çünkü kısmen haklı gerekçeleri de vardı. Bir hikaye vardı ya 'Önce şunlar için geldiler, şunlardan olmadığım için sesimi çıkarmadım. Sonra bunlar için geldiler, bunlardan da olmadığım için sesimi çıkarmadım. Benim için geldiklerinde ses çıkaracak kimse kalmamıştı' diye, İTÜ'de de tastamam böyle oldu. Asistan Dayanışması'nın zayıflatılması, üyelerin tek tek atılarak başka işlerde çalışmaya başlaması ve o arada destek çıkılmaması sonucu İTÜ artık bitiyor. Ses çıkaranlar var ama bireysel sesler çıkıyor genelde. Öğretim Üyeleri Derneği'nden ara ara bir iki karar çıkıyor ama genelde o da 'Kınıyoruz' seviyesinde kalıyor. Mobbing'deki yükselme sağlam.
İTÜ'de çalışmak nasıl? Eski İTÜ cennetti. Kaç gece okulda kalarak çalıştığımı ve bundan çok zevk aldığımı bilirim. Ki okula gidip gelebilmek için 4 saat yol yapardım her gün, saat değişikliği olayından önce sabah ezanından öne çıkardım. Şimdi olsa zannediyorum sabah ezanından 1.5 saat önce yola çıkmam gerekecekti. Her neyse, İTÜ'de herkes birbirinin ailesi gibidir ve asla yalnız hissetmezsin. Hani insanlar iş arkadaşlarını sevmez ya, iş arkadaşlarım ailemdi benim. Yeni İTÜ'de bile kalan bir avuç insan birbirine sahip çıkıyor. Şu an sıralamalarda İTÜ'den kat kat daha iyi görünen bir üniversitede çalışıyorum ama ne oradaki gibi bir işbirliği ruhu var, ne kimse kimsenin arkadaşı, ne de o derece iş birliği var. İTÜ, Türkiye'den soyutlanamaz; Türkiye'de bilimin ne derece ilerlemesine izin veriliyorsa İTÜ ancak onun suyunu sıkabiliyor. Proje yapıyorsun enerji ile ilgili, bütçe ezan okuyan robota veriliyor. Ayrıca, Türkiye'ye hala girmemiş birçok teknoloji olduğunu buraya gelince anladım. Bu teknolojilerden Türk akademisyenlerin haberi yok henüz ve bu yüzden çalışmaya başlamamışlar. Başlasalar bile elinde somut örnekle deney yapamadıkça sonuç alamazlar ve bunlara da bütçe verilmez. O yüzden, Türkiye bu konuları çalışmaya başlayınca zaten atı alan Üsküdar'ı geçmiş olacak. Belki Türk akademisyenler de belki geç kaldıklarını bilip o konuya hiç bulaşmayacaklar ve bu alanda Türkiye ilerlemeyecek. Ondan sonra da 'Türk tipi akademisyen', 'bir şey üretmiyor ki' olacak.
İTÜ'ye geri dönelim; şartlar böyle olmasa, Türkiye'de bilime yatırım yapılsa ve deseler ki 'Sabahın 5'inde işe geleceksin ve 20 saat kalacaksın', gıkımı çıkarmam, koşa koşa gelirim. Şu an kendimi geliştirebileceğim ve gerçekten geliştirebildiğim bir yerdeyimi ama yeni İTÜ'nün bile beşte biri kadar mutlu değilim iş yerinde. Tabii ki işe eğlenmek için gitmiyoruz, o yüzden şikayet edemem ama insanı işine bağlayan şeyler vardır; burada onları özenle aramak gerekiyor. İTÜ'de onlar gözünün önündeydi.