Öyle sürekli kitap okuyamıyorum. Senede bir kaç tane ancak. Saatleri ayarlama Enstitüsü'nde bayıldım. Yarıda bıraktım. Animal Farm'ı yeni bitirdim.

kuyucaklı yusuf'u bitirdim çok beğendim şimdi de sırça köşk'ü okuyorum

A Dance with Dragons
serinin yayınlanmış kısmının sonuna geldim. elimden bırakamıyorum.

knut hamsun-açlık'ı okuyorum.
ondan önce yarım kalan sherlock holmes-tüm hikayeler idi.

şu anda "haşlanmış harikalar diyarı ve dünyanın sonu"

İşin prosedür kısmını tam bilmiyorum, ancak iki aydır maaş almadığınıza dair bir dilekçe ile ana firmaya başvurursanız, ana firma altyüklenici hakedişinden mahsup etmek üzere alacağınızı öder. Eğer alt yüklenicinin ana firmadan alacağı yoksa, sözleşmesi de bittiyse (yeni hakedişde yapılmayacaksa) o zaman ana firmanın sorumluluğu yok.

Ana yüklenici ile taşeron arasındaki ilişkiye bağlı sanırım. Ben de taşerondayken işlerimiz sonlanmak zorunda kalmıştı, anafirma takır takır ödedi paramı. Zaten taşeron bir miktar depozito gibi bir şey veriyor işe girerken, en kötü ondan kesiyorlar.

Size en sağlıklı bilgiyi ana yüklenicinin muhasebecisi verecektir. Eğer ona ulaşamıyorsanız ana firmanın şantiye şefi ile görüşmeye çalışın ve durumunuzu bildirin.

gliphy diagrams
prezi

Powerpoint kesinlikle yanlış program.

Şematik çizimler için Visio (Microsoft) veya Smartdraw (git:www.smartdraw.com) var. Kitapçık hazırlayacağım dediğiniz için Publisher'ı da önerebilirim.

belki sankey diagram'ları işinize yarayabilir.

www.sankey-diagrams.com
www.e-sankey.com

icloud o kadar güvenilir ki yüklediğin fotoğraf bırak kendi kendine uçsun, tüm dünyanın telefonuna geçebilir

Iphone uygulamasını bilmiyorum ama Yandex'in Android uygulaması benim işimi görüyor. Onu da dene bakalım.

Google drive android app kullaniyorum. Iyi bence. Yandex'in de var.

icloud'un güvenlik sistemi=diğerleri. eğer o ünlüler resimlerini dropbox'a yedekleseydi o şifreyi de kırarlardı. icloud'u açık unutmuşlar onu kırmışlar icloud'da açık olduğundan değil yani.

hiçbir uygulama yüzde yüz güvenilir değil yüklediğiniz herşey siz silseniz bile bir yerlerde depolanıyor

Google drive'da kaybolan dosyalarım oldu. O günden beri fazla güvenmiyorum. Eğer ünlü değilsen iCloud'a güvenebilirsin ama yine de göt meme gibi şeyler yüklemezsen iyi olur. Yalnız iCloud'la her dosyayı yedeklemek mümkün değil. En pratik bence dropbox. Ben şu an iCloud, dropbox beraber kullanıyorum. Mutluyum.

dropbox iyidir. samsung s4 sahibi olduğum için 2 senelik 50 gblik alan hediye ettiler üstüne.

yandex.disk <3

Bir tek ben Skydrive kullaniyorum sanirim :/

Kendisinden oldukca memnunum, hediyelerle birlikte 25 gb civari bi kapasitem var. Ustelik iPhone'da film rulosunu yedeklemeyi acarsan 5 gb veriyordu ekstradan.

20800 mah bana pek gerçekçi gelmedi. 2800 olmasın sakın? Bir de gerçekten 20800 ise günlerce dolmaz o batarya. Sonuçta 1A'lık adaptörle dolduruyorsun.

telefon için çok fazla kanımca. ben 2400'Lük ve 10400'lük kullandım. 2400 olan bile yeterliydi. her gün şarj ediyordum ama hem ucuz hem de hafifti.

3200 mah'lık bir bataryaya sahip bir telefonum var. Ve kamp için düşünüyorum. Yani en az 4-5 kez doldurma ihtiyacım olabiliyor. bunun gerçek gücü 14.000 küsur mahmış.

Bende de Air ve şu var www.hepsiburada.com ve gayet başarılı.

aynı kablosuz ağdaki cd sürücüsü olan bir mac bilgisayardan yardım alabilirsin. ben de var mesela (;

kablosuz ağımın şifresi: nisandagelir

Ben windowstan paylaştırıyorum. İlla mac olmasına gerek yok. Aynı zamanda başka bir bilgisayarda CD'nin iso kalıbını USB'ye atmak da mümkün.

ben olsam 1. seçenekteki gibi yazardım.

1

Çok major bir fark varsa 1.Seçenek ama ufak şeyleri (mesela sadece görev tanımı değiştiyse) birleştiriyorum.

ya bir sürü otel var. bayram filan da olmadığı için muhtemelen açıkta kalmazsınız; ancak rezervasyon yaptırsanız her türlü daha iyi olur.

yalnız, eğer şehiriçinde takılmak istiyorsanız tutup da çukurbağ yarımadasındaki otellere bakmayın.

@starborn

merkezde, aklında kalan güzel bir otel var mı?

bence orada son dakika ayarlamak daha güzel. yalnız eşinle filan gidiyorsan onu bir cafeye oturt. şöyle 1-2 saatte bulursun. bulduğun yerden emin olmadıysan 1 günlük rez. yaptırt.

ben geçen kurban bayramı'nda dalışa gitmiştim kaş'a ve bilgin otel'de kalmıştım. merkezde yer alıyor ve denize 2 dk yürüme mesafesinde. temiz ve düzgün bir oteldi.

sardunya otel iyidir. merkeze yakın. kendi plajı da var. Çok çok ucuz değildir yalnız, gecelik 200 TL filandır.

onun yanında gülşen pansiyon gördüm. ama nasıl bir yer, hiçbir fikrim yok.

bu oteller hastane yolu üzerinde diye geçer. merkeze oldukça yakındır.

Bence rezervazyon yapmaya gerek yok. Alın sırt çantalarınızı sabahtan orda olacak şekilde ayarlayın, otlleri gezip en sonda kafanıza yatan bir otele yerleşirsiniz.

kaç çok kötü ruslardan ve cırcır bööceklerinden bşka hiçbir şeyi yok denizede kötü

Burayı tavsiye ederim. Biz çok memnun kaldık.
www.sonneotel.com

Kas Hotel'de kaldim ben merkezde. Her yere yakin, fiyatlari uygundu.
Kendi plaji var ama odalar pek iyi degil.

ben de önce senin gibi düşündüm şarzlı tornavida aldım. arada duvar da delerim diye. ince duvarları deliyor ama matkap gibi değil çok uğraştırıyor. sonra bir de matkap aldım. boşuna vidalama aleti almış oldum. sen tornavida seti yerine vidalama da yapan matkaplardan al. bir de uç takımı al yanında.
örnek dersen kendi kullandığım ürünü önerebilirim illa aynısını almak zorunda değilsin çok kaliteli ya da çok ucuz olmadığı sürece hepsi aynı işi yapıyor.
www.hepsiburada.com

Matkap ve şarjı tornavida bir birinin yerine 'idare edebilecek' aletler. Benim şarjlı tornavidayla çok işim olmadığı için tornavida uçlarını matkaba takarak idare ediyorum. Eğer çok fazla matkap işin yoksa tersini de yapabilirsin. Yalnız 20-30 liraya satılan dandik şarjlı tornavidalardan alma. Bosh, B&D, Wolfcraft gibi markalara bakabilirsin.

Not: Matkapla çalışırken 100% sıkamıyorsun vidayı. Gücü fazla gelip, diş kaçırdığı için son hareketi elle yapmak gerekiyor.

Isik hizi diye biliyorum, yani teorik olarak cevap istiyorsan bu.

bu olabilir mi bahsettiğiniz? -> en.wikipedia.org

kablo fiber ise 1 saniyeden birazcık daha fazla sürede ulaşır. ama birazcık fazla kısmı ,0001 gibi olsun hadi. klasik ethernet kablosunda ise direnç olacağı için biraz daha fazla sürer.

Eğer iki nokta arasında kesintisiz, tek bir kablo bağlantısı olsaydı veri ışık hızıyla gidecekti. Ancak arada hub, switch, router gibi cihazlar var. Bunlar veriyi çeşitli işlemlerden geçiriyorlar. Bu arada da zaman geçiyor.

Çok basit bir şekilde ping atarak süreyi öğrenebilir aradaki mesafeye bölerek hızı hesaplayabilirsin. Ancak bu hesap verinin gerçekte dolaştığı yoldan bağımsız olur. Internet üzerinde verinin gerçekte dolaştığı yolu öğrenme şansın yok diye biliyorum. Trace ederek hangi sunuculardan geçtiği bulunabilir ama verinin hub, swicth gibi pasif cihazlar geçtiğini göremezsin.

teorisel olarak paket sizden çıktığı anda ışık hızında haraket etmeye başlar, ancak yukarıda da bahsedildiği gibi router, switch vb. cihazlarda duraksamalar yaşar.


www.youtube.com

Ramazanda gitmiştik. Kendi otoparkına bırakmıştım arabayı. Evet çok dolu oluyor.

yol üzerine de park ediliyor o güzergahta araba. hangi yönden geleceksiniz bilmiyorum ama kuleli kandilli arası 2 km ve o yolda park edecek yer bulursanız kaçırmayın bırakın. topuklu ayakkabı yoksa yürünür zaten. korunun otoparkı kalabalık oluyor.

Aydınlatayım. SMD diye bir montaj teknolojisi var. Elektronik bileşenler direk devre kartının üzerine monte ediliyor. Amaç montaj maliyetini düşürmek. Şu anda en popüler imalat yöntemi bu. Laptoplar falan hep böyle üretiliyor artık.

Bu sistemle üretilen cihazlar kullanım sırasında ısıdıkça genleşme farkından dolayı lehim yerlerinde stres ve yıllar içinde çatlaklar oluşuyor. Mikroskobi çatlaklar dirence ve daha çok ısınmaya sebep oluyor. Taa ki cihaz gümleyene kadar. Bu cihazları ısıtılarak lehimlerin tekrar birleşmesi sağlanarak tamiri yapılıyor. İşlemciler için BGA Reball makinarı falan var hatta.

Eski laptopların aşırı ısınması, PS3, XBOX'ın arızaları falan hep bu yüzden. Piyasada bozuk laptopları alıp bu şekilde tamir edip tekrar satan dükkanlar var.

ps: bir süre sonra tekrar bozulma ihtimali yüksek.

önerim, wi-fi yazıcılar kullanmaktansa, bir bilgisayara kablo ile bağlayıp kablosuz ağ üzerinden paylaşmanız. naçizane. bizim aldığımız bütün wi-fi yazıcılar birden fazla kullanıcı sözkonusu olunca ssapıttı da.

önerim, bitmeyenkartus.com

ethernet portu olan bir yazıcıyıda destekleyen switch ya da modeme direkt bağlayabilirsiniz

Ofiste yazıcıyı bilgisayar üzerinden paylaştırmak sıkıntı olur. Ağ bağlantısı işinizi çok kolaylaştıracaktır. Eğer yazıcıyı koyacağınız yere kablo çekebiliyorsanız, Wifi'e gerek yok. Ethernet olması yeterli.

Lazer yazıcı hem ekonomik hem de akıl sağlığını korumak için gerekli bir şey. Mürekkepli yazıcıda her hafta kartuş bitecek. Lazerde böyle bir dert yok.

ileride olmasını engellemek için
(bkz: iki adımlı doğrulama)
(bkz: google authenticator)

Diğer konularla ilgili bilgim yok maalesef.

mailler hakkinda bir sey soyleyemem ama hangi manyak girip videolarini silerki haddi sildi diyelim neden begenileri siler. ama soyle bir sey var bir gun ayni sey mobilden girerken bana da oldu. youtube izleme gecmisim falan sifirlanmisti. sonra fak ettim giris yapinca youtube hangi isimle kullanmak istiyorsunuz diye soruyormus.

misal: direk gmail kullanici adin ile ya da diger bir kullanci adi ile. ben yanlislikla diger seyi secmisim. eski kullanciyi secince duzeldi. bir umut ayni seyi sende yasiyor olabilirsin.

Bir iki sene önce Google youtube ve gmail hesaplarını birleştirmeye başlamıştı. Bu işlem tercihe bağlı ve sonradan geri alınabiliyor. Bununla ilgili bir sorun olabilir. Mesela önceden hesapları birleştirdiysen ve şimdi tekrar ayrıldıysa, beğendiklerin falan hesapları birleştirdiğin haline geri dönmüştür.

Park yapmanın yasak olduğu her yerden çeker.

www.trafikvakfi.org.tr

Otoparklarla anlaşmalı oldukları için, kafalarına göre çekiyorlar. Yapacak bir şey yok diye biliyorum.

motorculara bisikletlilere sanki bir bebek kullanıyormuşçasına yaklaşırım.

ama beni de çıldırttıkları anlar oluyor. en basitinden geçen hafta zaten en sağ şeritte iken beni sağlayarak bütün sağ tarafımı kapatan ve sağa dönüş yapmamı engelleyen piç. çok acelem olmasına rağmen bir 20 dakika kaybettim onun yüzünden, toplantıya geciktim, trafikte boşu boşun 150 km yapmış oldum ve bir sonraki gün tekrar gelmek zorunda kaldım.

ben de bir yaya olarak nispeten daha ufak motor kullananların trafikte istedikleri zaman yaya gibi kaldırıma çıkıp ilerlemelerinden istedikleri zaman araç gibi yolu kullanmalarından rahatsızım.

orospu çocuğu çok motorcu var. bunların neredeyse %99'u kurye ve sipariş elemanları.

trafik ışıkları, yolların tek yönlü olması, kaldırımların yayalara ait olması bunları hiç bağlamaz.

kamyonun altında kalsalar zerre üzülmem.

Ben içimden sayıyorum, ben de motorcuyum. Öküz diyebiliyorum en fazla orası ayrı, var öyleler. İnsan farkı o araç değil.

bir bisikletçi ve part time minibüsçü olarak bisletleyken seviyor, münübüste uyuz oluyorum. çoklu kişilik bozukluğu gibi.

bir motor sürücüsü olarak bu tipte insanlara bende ayar oluyorum, özellikle kasksız gezenlere, normalde yolda iki motorcu birbirini gördüğünde mutlaka selam verir ya da bir sorunu olduğunda yardım için dururlar fakat bu arkadaşları ben bile görmezden geliyorum, adımızı da kötüye çıkartıyorlar üstelik, bu kişilere araba versen de trafiği yine karıştırırlar olay kişi de bitiyo

Maalesef motosiklet sürücülerinin çoğu, özellikle ticari olanlar trafik kurallarından bir habermiş gibi davranmayı marifet sayıyorlar. Sanki ışıklar, tek yönlü yollar, yaya kaldırımı sadece arabalar için. Bu yetmezmiş gibi kuryeler sağolsun kaldırımları komple park yeri yapıyorlar. Sayelerinde iyi iş yapan pizzacı, hamburgerci gibi yerlerin çevresinde yayalar için yürüyecek kaldırım kalmıyor. Hususi motor sahiplerininse hız limitlerinden haberleri yok.

Motorlu bir apaçi sinirimi bozunca aşağıdaki videoyu buluyorum yutuptan. Stresimi alıyor.
www.youtube.com

Bir motor kullanıcısı olarak çevremde ulaşabildiğim herkesi motosiklet hakkında bilgilendirmeye çalışıyorum. Nasıl durur, nasıl döner, ne yapabilir, ne yapamaz elimden geldiğince anlatıyorum. Motosiklet kullanan arkadaşlarımı eğitim almaları ve güvenliğe dikkat etmeleri konusunda uyarıyorum. Benim gibi düşünen ve davranan çok motorcu arkadaşım var. Sucunun, paketçinin durumu ayrı kuryelerin durumu ise bambaşka. Bununla beraber kendi canını hiçe sayıp altındaki araca güvenip trafikte cambazlık yapmaya kalkan kişiler sadece motor kullananlar değil. İçinde bulunduğu kafese güvenip Allah ne verdiyse giden, kırmızıda geçen, sarıda kornaya basan, ters yöne giren, dönemeyip kaçırdığı yola geri geri gelerek girmeye çalışan, her yere dörtlülerini yakıp park edebilen ve becerebilse daha nicelerini yapabilecek olan otomobil vb. sürücülerinin binde kaçı ehliyeti aldıktan sonra kendini geliştirmek için eğitim almayı düşündü acaba. Bu durum her iki kesim için de geçerli. Şimdi sınava soksan kaç kişi yeterlilik alır? Yaya geçitlerinde yavaşlamayan sensin, okul ve hastane önünden geçerken kornaya abanan sensin, kaldırıma park eden sensin, camı açıp sigara izmariti, paketi, su şişesi, bira kutusu atan sensin yapmıyorum dersen yalan söyleyen yine sensin. E5'te makas atan arabaların videosunu falan koyalım mı? Keyifli sürüşler.

@postreal ben araba kullananlar yapmıyor demiyorum zaten ama motorcuların daha dikkatli olması gerektiği halde nasıl böyle işlere kalkışıyorlar onu anlamıyorum.

motorcular üstündür. ne yaparsa yapsın ses çıkaramazsınız. herkes haddini bilecek. tek başına arabaya binip yola çıkarak trafik yaratanlara bak önce kaç kişiler, ne yapıyorlar diye. sonra sahibinden.coma gir kaç tane satılık 4 tekerli araca karşılık kaç tane iki tekerli araç geliyor ona bak. sonra öyle 30-40 tane mala saydırma hakkın var mıymış yok muymuş bi gör bakam. ben her türlü aracı kullanan biri olarak derim ki:

bisiklet>motosiklet>toplu taşıma araçları>otomobil

halk otobüslerine saydıran falan da çok oluyor. kimse saydıramaz. istediğini yapar. 100 kişi taşıyor. biz arabamıza binip çıkmazsak ortada hiçbir sorun da kalmaz zaten.

Pamukkale alamaz mısın onda var.

Geçen sene yoktu. Muavine verdi biri o bir yerde sarja taktı.

kasux +

dün ankara - sakarya geldim araç yeniydi ve priz vardı ama belki de tek araçtır bu, çünkü aynı hatta çalışan bir çift katlı otobüs de vardı bir iki sene önce.

Telefonu o prizlerde şarj etmenizi önermem.
(git: 790954)

Kamilkoç 2+1 de var. Bilet bulursan kamilkoç ile git

yandex.disk'e yükle sonra bilgisayarına indirirsin.

dropbox ve onedrive ile benzer işlemi yaptım ama 30 dakikadan az olan kayıtları bilgisayara atmada işe yarıyorlar. belki de benim bu kaydı ikiye bölmenin bir yolunu bulmam gerekiyordur.

iTolls ile kopyalayabilirsin
www.itools.cn

heey süper itools ile kopyaladım. teşekkürler

magic mouse. başka şeyle uğraşma.

Normal mouse ve magic ile olan fark nedir

Bence daha ergonomik çünkü daha alçak. Üzerinde bir touchpad olduğu için tekerlekti bilmemneydi gibi dertleri yok. Toplu mouse ile lazer mouse farkı gibi diyebilirim.

magic mouse düşündüm ancak çok olumsuz yorum var. ergonomik olmaması, yanlış dokunmalar sonucu sıkıntı yaratması vs ayrıca pili çok hızlı tüketiyor ki sürekli pil takibi yapmak istemiyorum. ayrıca kontrolü zormuş.

Ben üç yıldır hem işte hem evde kullanıyorum. Bu sorunları yaşamadım. Pili diğer mouse'lara göre daha çabuk harcıyor evet. Ama zaten yukarıda menüden sürekli pil seviyesini görebilirsin. Yüzde olarak gösteriyor. 5'in altına inince kopmalar başlar. Değiştirirsin. Ben 15 günde bir değiştiriyorum. Günde ortalama 6-7 saat civarı kullanıyorum.

Magic mouse. Pil'den başka sıkıntısı yok. Diğer bahsedilen şeyler alışkanlıkla alakalı.

ben trackball kullanıyorum. ilk bir hafta alışmakla geçti ama üzerinden biraz zaman geçtiğinde ne kadar doğru bir karar verdiğini anlıyor insan. müthiş rahatlık.

Yemek sodası denilen şey sodyum bikarbonat. Kabartma tozu ile aynı şey evet. Bir de sodyum karbonat var. Ona da soda deniyor, sanayide pH ayarlamak için kullanılıyor. Deterjanlarda falan da var.

karbonat (sodyum bikarbonat daha dogrusu). ayni sey degil. kabartma tozu; yemek sodasi ve asit icerir. lan :).

her ne olursa olsun uyutmak çözüm gibi görünse de değil. internette bir çok kötü durumdaki hayvanın bakım sonrası imkansız görünmesine rağmen iyileştiği görseller mevcut. bakım şartları ve birazcık özveri ile her şey mümkün. facebook gruplarına fotoğraf ile durumu yazın. gönüllü bir veteriner seni yönlendirip gereğini yapmanı sağlayabilir. umutsuz olma. umut sen ol.

Kedilerde koku ve duyma çok gelişmiş olduğu için, gözleri görmeyen bir çok rahat bir şekilde hayatına devam edebilir. Ancak köpeklerden ve hızlı hareket eden arabalardan kaçamayacağı için kapalı bir yerde bakılması lazım. Bir de gözlerindeki iltihapın temizlenmesi lazım. İnsanlar için olan kremleri (teramisin vb.) kedilerde de kullanabilirsin.

hayvanın basit hastalıkları yok. en temel yeteneği kayıp artık yahu. bir bacağı değil, kuyruğu kulağı değil, iki gözü birden görmüyor. eski haline dönmesi imkansız. ya el bebek gül bebek bakılacak ya da eninde sonunda bir kazaya kurban gidecek. acıkınca çöp bile karıştıramaz. kaybolsa yeni bir yere alışamadan kalıverir.

ha koku alması ve işitmesi şahane. çok gürültülü bir yerde ama beni yine de seslerimden buluyor. en çok canımı yakan kısım bu zaten. peşimden koşturup durdukça acıyorum acıdıkça bağlanıyorum. etrafta bir tane bile tanıdık insan yok, dışarıya kapalı bir yerdeyiz. yerellerle iletişimimiz alışverişle kısıtlı. zaten dil sorunu var. yani kapalı alan bul, birine emanet et, yok işte bu ihtimaller. türkiyede değilim ki buradan açıp duyuruyu sahip arayayım.

az önce besledim, çıktım geldim ofise. sonra dönüp yine beslerim, böyle böyle en fazla bir ay daha. sonra bakacak kimsesi olur mu? çok çok düşük ihtimal. benim gibi kedilerle uğraşan 2-3 kişi daha vardı ama insan sirkülasyonu çok bu iş yerinde. hepsi gitti. yani emanet etsem birine, o da eli mahkum bi gün dönecek tr'ye. bayramda olmasa nişanda düğünde. sonra hayvan sefil olacak.

kaldığı bahçede bekçilerin baktığı saldırgan köpekler var, bir sürü yılan var, yanda bir dere, orta yerde bir yeraltı atıksu tankı, ortalıkta sürekli dolaşan kamyonlar, jcbler, beton mikserleri, forkliftler. daha da.. sakatlanmadan yaşaması bile mucize.

ve ölmüyor da. diğer yavruların yemeden içmeden kesilip bütün gün can çekişip ölmelerini gördüm diyorum. bunun ise belki acısına rağmen hayatta kalması ve aciz duruma mahkum kalması daha beter. kedi manyağı bir arkadaşıma anlattım aynen bunları, uzağa bırak kimsenin olmadığı bi yere dedi. gece rüyama girer lan. götüm yemiyor. yemeğine kat bişeyler bile dedi. acısız ölsün yeter dedi.

bu duyuruyu biraz kafam rahatlar belki bi cevap ya da bir bilenden yardım gelir diye açtım ama açtıktan 5 dakika sonra elektrik gitti (aşırı yağmur indirince böyle oluyor burası)

bakın bu da benim duyurum:
www.eksiduyuru.com
bu kediyi kısırlaştırdık ve çok emin bi yerde ve gözümüzün önünde bakıyoruz. çünkü hiçbir engeli yok ama bu kör hayvanı ne gözümün önünde tutabilirim ne de bir yere emanet edebilirim (ve ne de terk edebiliyorum)

Zor şartlarda olduğun çok belli. Ancak hayvan yaşamak ister be..
Onu bırak sen kendini çok kötü hissedersin, unutamazsın hayatın boyunca. Hayvan benden medet umdu da göz göre göre ölüme terkettim diye. Şu an onun koca dünyada kimsesi yok sadece sen varsın.
Belli ki vicdanlısın, umudunu kesme. Kör olan, 2 ayağı kesik ne kediler köpekler gördüm, herşeye rağmen mutlular.
elinden geleni yap, belki bu senin sınavındır. hem de şartların en kötü olduğu yerde karşına çıktı belki özellikle.
gerekirse sana buradan ilaç falan yollarız. dönerken de tr ye getirirsin, burda hayatını kurtarır.

ilaç getirmem nispeten kolay fakat kediyi getirmem zor belki imkansız.
abhazya türkiyenin tanıdığı bir yer değil. o yüzden rusya üzerinden geçip geliyoruz. sınırdan canlı hayvan geçirebilmek ne kadar mümkün bilemiyorum. zaten bütün yol masrafını şirket çektiği için şirketin kurallarına uymak gerekiyor. bir de o teferruatı var. binilecek araç belli, beklenecek yer belli.

zamanında ilaç isteseydim, ama hali iyiye gidiyordu, gözleri açılmıştı, her gün siliyordum. yine de bi tobrased falan işe yarardı, kafamı duvarlara vurdum, bi daha dünyanın neresine gidersem gideyim göz damlası pire damlası parazit ilacı ne varsa toplarım valizde.

e hayvan şüphesiz yaşamak istiyor. alıyorum elime. mırıl mırıl. iyi olduğunu düşünmek istiyorum. gel gör ki kediler stres altında ya da yaralıyken de mırıldarlar. aklıma acı çektiği ihtimali geliyor. üç gündür böyle mal gibiyim işte. hal i pür melalimiz bu.

kendini suçlama, sen elinden geleni yapmışsın zaten. sen olmasan onu kimse yapamazdı.
şimdi oraları hiç bilmiyorum ama hiç yok mudur böyle götürüp bırakabileceğin bir yer? Bir mahalle, bir sokak falan en azından? kutuya koyup otobüse atlayıp götürsen?

yavru dayanamadı. gözü çok fena şişmişti. o halde birkaç gün daha yaşadı. sonra sabah süt vermeye gittiğimde ses vermedi. baktım, ölmüş.

kosla var mı evde?

Acma bence de, ben iyice sildikten sonra bile gelip kokluyordu. Amonyakli temizleyici kullanma. Kokusu cise benziyor. Yerlere ajax fabuloso kokuyu guzel aliyor. Uzerine dokuyorum direkt. Koltukta rengi gidebilir. Erkek kedi cisi ise kahve-karbonat dokmek de ise yarayabilir.

adaletinin orta yerine s..ayım dünya. bir tarafta açlıktan ve ilaç bulamamaktan dolayı çok basit hastalıklardan hayatını kaybeden çocuklar diğer tarafta doktor yüzü göremeyen yoksullar. ve kedisini veterinere götüren çişine derman arayanlar.biliyorum sanane ulan diceksiniz ama bi an vicdan yaptım.
yadırgamıyorum yaşayan her canlıya değer vermek en doğrusu ama inanın en değerli olanı sizsiniz yani insan.
bu saatte kafa ütülediğimin farkındayım nacizane tavsiye bence o kediyi doğal ortamına bırakın hem kendinize hemde dört duvar arasına hapsederek o hayvana eziyet etmeyin.

saygılar...

Açlıktan ve basit hastalıklardan ölen çocuklar varken 600 bin liralık arabaya binen insanlar,
Açlıktan ve basit hastalıklardan ölen çocuklar varken 1000TL'lik şampanya açtıranlar,
Açlıktan ve basit hastalıklardan ölen çocuklar varken Bodrum'da tatil yapanlar,
Açlıktan ve basit hastalıklardan ölen çocuklar varken estetik ameliyat olanlar,
vs. vs. varken
Açlıktan ve basit hastalıklardan ölen çocuklar varken koltuğa işeyen kediye takılanlara aldırma. Zincir marketlerde kedi tuvaleti koku giderici spreyler var. Bunlardan alabilirsin.

Şunun gibi mesela:
www.markapet.com

@zombi::))
Açlıktan ve basit hastalıklardan ölen çocuklar varken 600 bin liralık arabaya binen insanlar,
Açlıktan ve basit hastalıklardan ölen çocuklar varken 1000TL'lik şampanya açtıranlar,
Açlıktan ve basit hastalıklardan ölen çocuklar varken Bodrum'da tatil yapanlar,
Açlıktan ve basit hastalıklardan ölen çocuklar varken estetik ameliyat olanlar,
vs. vs. varken siz bana aldırmayın sanırım kız haklı fakirler ölsün porsche dan selamlar.

@ontheroad
yakın zamanda sokakta ölen köpeğin başında 50 kişinin toplandığını görüp denizde boğulan insanı sallamayıp yanında keyifle eğlenen insanlara şahit olunca adalete isyan edesim geldi.hayvan kadar değerimizin olmadığını düşünür oldum.

yoksa kedinizle bireysel bi problemim yok. acil şifalar diliyorum.bence koku giderici kullanmayın. sonuçta idrarı söküp atmayacak sadece kokuyu bastıracak. sağlığınız için koltuklarınızı yıkamaya verin..

hoşçakalın...

Magic mouse. Tek eksisi şarjının çabuk bitmesi.

Logitech m705 çok güzel mouse, ben de muadilini aradım bulamadım.

Siyah mouse pad kullanmayınca atlama yaptığına dair çok şikayet okuyunca ben de aynı mousedan vazgeçtim. logitech performance mx aldım ele çok güzel oturuyor ama pili 1 hafta gitmiyor. Herkes 1-2 ay demişti. Ya benim alette sorun var ya da kablolu kullanmaya alışmak gerekiyor.

sitelerin RSS lerini takip edip wordpresste Wpomatic ile çekebilirsin.

İlk olarak böyle bir program var mı bilmiyorum ama eğer sitede rss vs. yoksa ve direk html'den çekilecekse sayfaların w3c standartlarına uygun olması gerek, standartlara uygun değilse sağlıklı bir veri elde edilemez.

Crawler4j ile yapabilirsiniz ancak al çalıştır bir şey değil bu, java bilmeniz lazım.

Program değil de clearly eklentisi var Chrome'da. Ebook yapıyor.

Odalarda olmuyor.

otellerin odadan ayrı kasaları oluyo ama küçük. öğretmenevini bilmiyorum ama emanet bırakmak falan istediğini söylersen çözerler belki.

kim napsın senin lattobunu çalınsa kimin çaldığı belli olur. öğretmenevine gelen adam hırsızlık mı yapacak.

Öğretmen evlerinde kimin girip çıktığı belli olmuyor pek. Tek başına yatıp sabah iki kişi uyanabiliyorsun. Kesnington kilitlerinden almanı öneririm.

Stereo al çift taraflı.

Normalde gitar ve amfi girişi mono olur ama stereo da monoyu da karşılayabiliyor sorun olmaz. Başka yerde de kullanılabilir.

bazı ses kartları elektro gitar takınca yanabiliyor, çalıştıkları empedans aralıkları baya farklı zira. haberiniz olsun dedim.

Ben kendim yapmıştım. Gitardan gelen mono kabloyu sterio jack'ın iki kanalına da bağlayarak.

O zamanlar iRig tarzı cihazlar yoktu. Olsaydı alırdım herhalde.

yeni macbook pro'larda mic girişi yokmuş, şaka gibi. apogee jam şart oldu. teşekkür ederim millet.

eksisozluk.com

bizimkilere bundan almistim, o da bi ara bozulmustu sanirim. genel olarak logitech mi bozdu acaba? baska bi markaya mi yonelsek napsak?

microsoftun en basic modelini kullanıyorum, 2000 bilmemne galiba, 3 senedir tek bir sorun yaşamadım. öneririm.

logitech çok şerefsiz bi marka. 2 trackballunu kullandım, 6 ayda aletler durduk yere bozulup kaymaya başlıyo. trackball dediğim nane de 150 tl yahu. vicdansızlar.

Logitech M705. İlk iki senesi aktif olmak üzere 3 senedir kullanıyorum. En son ne zaman pil değiştirdiğimi hatırlamıyorum.

Ellerim çok terlediği için her mouse bana gelmiyor. Microsoftunkileri bir sene içinde haşat ediyorum.

ben de 1.5 senedir logitech'in trackball'unu kullanıyorum, çok memnunum. kullanıma göre değişiyor demek ki. alışmak zor ama tavsiye ederim, 1-2 hafta sonra baya rahat etmeye başlıyorsun.

Bende logitech k330 var klavye mouse seti 1 senedir herhalde aynı piller

piller duracell
haberin olsun

Bloody v7. Çok çılgın bi alet.

mermer gibi parlak malzeme kullanırsanız arabalar afedersiniz patinaj yapar. kışın da millet kayıp düşünce kulaklarınız çınlar.

kayrak taşı olabilir.

karda ve buzda kaymaması için en iyisi arnavut kaldırımı gibi taşlar bence.

Fotoğraf gönderirsen yardımcı olmak isterim.

fotografı 1 saate kadar ekleyebilirim.

PVC ile aynı şey midir bilmiyorum ama poliüretan kaplama yapılıyor genelde.

Yönetici varsa ona ayar ver gerekeni yapsın

polisi ara.

Polis+1

polis çağır +1. Bu tarz işlere bireysel müdehale etmek sıkıntı doğuruyor.

çık nazik bir dille uyar, devam ederse ya da ters yaparsa azına geçir. bu ne lan böyle. geçen bir tanesi sesi kıs diye üst kattan bagırdı, gir içeri gelmeyeyim oraya diye bagırdım, tıpış tıpış içeri girdi.

Abi adam arabesk dinliyosa sıkıntılıdır hiç bulaşma.

Ben kulaklıkla müzik dinleyerek uyuyan bi tip olduğum için bulaşmazdım bulaşçaksan da sert yap direk kibarca yaklaşma. Aç camı sikerim seni de müziğini de diye bağır. Kibarca kapatır mısın dersen 'sikerim belanı yat zıbar amk çocuğu' der.

Yani ya sert yap ya da bulaşma.

polis çağır, muhatap olma.

polis falan çağırma kendin hallet. polis bugune kadar neyi çözmüş aq. ispiyoncu ergen tipler gibi olma. çık yukarı, gerekirse azına 2 tane vur.

Polis+1

Hiç muhatap olmana göre yok. Polis uğraşmaz diye de düşünme. Ekip gelip müziği kapattırıyor.

ekip gidiyor adam müziği tekrar açıyor, arama polisi olm ya, istersen geliriz yardıma sen döveceğim de yeter.

@fallthepieces lazım olursa çağırırım bak :)

nerdesin istanbul mu

Senin yine müzik.. bizim alt komşu gece saat 2 gibi balkona çıkıyor.Misafirlerle konuşmalar, kahkahalar havalarda uçuşuyor yani.. Bir insanında hergün misafiri olabilir mi diye düşünmeden edemeyeceğim yani.

Edit: Arabesk müzik ve cıyak cıyak dinleniyormuş o zaman gerçekten katlanılmaz.Ben başlığı görünce atladım pardon :)

@fallthepieces Ankara Mamak :D

Arka kısmı sert oluyor bazı ayakkabının ondan kaynaklıdır.

kendimi gördüm, benimkiler görünüşte normal ayak ama yine vuruyor. superstarların arkası o kadar acıttı ki en son açıp içine sünger koyduk. iki senedir rahat edeceğim bir günlük ayakkabı bulamadım. bununla idare ediyorum. www.ayakkabiplus.com modifiye yapmak, çorap giymek, tabanı ayağın anatomisine uygun ayakkabılar seçmek (dümdüz, yüksek topuklu vs. kaçınmak), vuracak yere önceden yarabandı yapıştırmak önerebileceğim şeyler.

Benim de ayaklarım 39-40 numara. Kadınım. İlk gençlik yıllarımda çok utandığımdan hep küçük ayakkabı giydim, yıllarca ayaklarımı vurdu, acıttı. Sonra s*kerler affedersin deyip kendi numaramı almaya başladım. Bir de eskiden büyük sorundu ayakkabı bulmak bile, şimdi nesil irileştiğinden her ayakkabının 39, 40 hatta 41 no.su oluyor. Rahat rahat buluyorum/alıyorum/utanmıyorum.

Herkesin tersini yazayım. Bol ayakkabı giyme. Bol eşittir rahat değil. Bağcıkları sıkı bağla ki ayak ayakkabının içinde hareket etmesin. Askerde bu şekilde rahat etmiştim ben.

Genelde çiğ yenmiyor, yurtdışında onu süt veya suyla kaynatıp porridge denen lapaya çevirip öyle yiyorlar. Daha önce mısır gevreği gibi üzerine süt döküp yemeyi denemiştim, meyveyle yememe rağmen kaseyi bitirememiştim, porridge'yi de denemeyi gözüm kesmedi.

az sütle, teflon sahanda pişirin. üzerine de tarçın serpin.

Ustunu kapatacak kadar sut ekleyip pisirin. Sonra uzerine bol bol taze meyve ekleyin.
Veya 100 gr yogurda 2-3 corba kasigi olacak sekilde yulaf ekleyip karistirin. Ustune yine taze meyve, badem vs.

Edit: ustune tarcin da cok guzel oluyor evet.

Biliyorum olayın doğasına aykırı ama içine biraz şeker atmayı deneyebilirsin.

ben kuru üzüm ve gün kurusu ile karıştırıp üzerine sıcak süt ilave ederek afiyetle tüketiyorum.


gereksiz edit: 10 gündür bu şekilde kahvaltı ediyorum.(bayramda biraz abanmış olabilirim.)öğlen normal öğle yemeği,akşam da ya yoğurtla yumurta ya da salata tüketiyorum. ayrıyetten haftada 3/4 gün karaköyden fındıkzadeye yada beşiktaştan fındıkzadeye koşuyorum. bu şekilde 2 kilo verdim.

pişiriniz + 1
(200 ml süt, 35 gr yulaf, opsiyonel 1 çay kaşığı kakao, opsiyonel 1 çay kaşığı tarçın, 1 muz)
süt ve yulaf muhallebi kıvamına erişinceye kadar pişirilir. kaynadıktan sonra 7-8 dk istiyor kıvam alması, orta harlı ateşte. kıvamını alınca istenirse kakao ve tarçın eklenir, muz dilimleri de eklenir ve güzelce harmanlanır. soğutmadan yenir.


yoğurt ya da kefirle karıştırıldığında pişirmeden de güzel oluyor. ama yulafını az koymak lazım. 200 gr yoğurda 20 gr yulaf gibi. ayranla da olur sanırım.

sütle ısıt (tercihim soya sütü)
tarçın serp, muz doğra
çok lezzetli olur

dolu dolu iki yemek kaşığı yetiyor zaten bir öğüne...
ben acelem varsa yoğurt ve pekmez ile karıştıp yiyorum. tarçını her çeşidine ekle, tadını getiriyor.

pişmeden de rahatlıkla yiyebilen birisi olarak (soğuk süte katarak) mutfak robotundan yulaf ezmesini, yumurta lor-kaşar peyniri ile beraber 10-15 saniye geçirdikten sonra tavada pişiririm bazı zamanlar.

Sütle pişirirken içine kuru meyveler katarak doğallığı ve sağlığı bozmadan da yiyebiliyoruz.

1917 Rus devrimi, Bolşevik Devrimi, Ekim Devrimi aynı bok zaten. diğerlerini bilmiyom
1905te japonlar bunları savaşta madara ediyor. belki onla alakalı olaylar olmuş olabilir. belki de olmayabilir. belki 1905te bile değildir dediklerim.

1905 devriminden sonra Çar kalıyor ama parlementer monarşiye geçiliyor. 1917 devrimiyle Çar devriliyor. 1905 devrimi için 1917'ye ortam sağlamış/örnek olmuş diyebilirsin. 1917 devriminden sonra kurulan geçici hükümet Ekim devrimiyle devriliyor ve komünizme geçiliyor.

@zombi monarşiye mi geçiliyor? ezberci zihniyet bu işte :D

marksist.net

marksist.net

marksist.net

@zombi monarşi kısmını tam olarak anlayamadım? Çarlık zaten monarşi olmuyor mu? Yani 1905'de Çar kalıyor ama monarşiye geçiliyorsa, 1905 öncesi siyasi durumu hangi ideoloji ile nitelendiriyoruz? -monarşi değilse-

bu kitap çok hoş
bayağı kısa, görseli bol, hem kültürel hem siyasal olarak geri dönüşler yapa yapa ele alıyor
www.ykykultur.com.tr
bunu oku, sonra ilgini çeken kısımları googlelarsın

michaelsikkofield.blogspot.com.tr belki işe yarar,öylesine atıyorum.

Joker hakkımı kullanarak Parlementer monraşi olarak değiştiriyorum o zaman. 1905'ten önce Çar kafasına göre takılırken, bu tarihten sonra Çar'ın yanında bir de meclis geliyor. Bizdeki meşrutiyet gibi.

@secilmis uye 1905te anayasal monarşiye geçiliyor. bizdeki meşrutiyet gibi yani. zombi ezberlediği için anayasal kısmını atlamış. 1905ten önce monarşi, sonra anayasal monarşi yani meşruti monarşi gibi.

(bkz: John's Phone)

dealextreme'de de epey böyle telefon var.

iPhone Shuffle'ı çok bekledim ama bu saatten sonra çıkmaz artık.
curchack.deviantart.com

el yapımı çünkü hepsi.

o yüzbinlerce dolarlık motoryatın içinde tuvaletinden banyosuna, oturma ve yatak odasından mutfağına kadar yok yok. aynı zamanda alt katında garajı, çamaşırhanesi, kileri vs. var. ev almayıp öyle bir yat alırsanız içinde bir ömür yaşayabilirsiniz.

tabi bunun yanında kullanılan malzeme önemli. en büyük etkenlerden birisi işçilik süresi. genelde otomobil gibi üretim bantında üretilmiyorlar, bir çok yer el işçiliği ile yapılıyor.

Sebebi Henry Ford panpa. Ford otomotivci değil denizci olsaydı gemiler ucuz, arabalar pahalı olacaktı.

Az üretilen şey her zaman pahalıdır.

beyoğlu'nda bazı tekel bayilerinde görmüştüm.

kadıköy moda'da da var tekellerde.

Ben geçen orduevinin kantininde gördüm.

Free shoplarda görüyorum ben de.

bildiğim kadarıyla önemli olan bankanın sisteminde isminizin nasıl geçtiği. çünkü online verification sistemlerinde bankanın sistemindeki ismi birebir girmezseniz kartınızla işlem yapamayabilirsiniz. rent a car vs gibi işlemler için türkiye'de sıkıntı çıkacağını zannetmiyorum. intercity'yi arayıp bu durumla ilgili profesyonel bi teyit alabilirsiniz sık araç kiralıyorsanız.

sorun olmaz, hatta dikkat bile edilmezde garip olan bu olayın saçma olması. bankanız ile görüştünüz mü? harften çalmak nedir ya :D

Hava alınında sorun olurdu, ama çipte doğru yazıyordur.

Tek vasıtaysa bence olur.

paketli halinde işte 120cm'lik yer kaplayacak. aynen fazla büyük değil galiba bişi demezler.

tek vasıta bu arada.

amk 129tl'lik şeye 17tl kargo verirsem kendimi asla affetmem.

abi en ucuzu bu. ikea dışındaki yerlerde bu boyuttaki sehpalar çok daha pahalı. ikili sehpa yapmak istemiyorum görsel açıdan tırt oluyor.

ben de bu mobilya dünyasını çözemedim. mesela 90 liradan aşağı adam gibi sandalye de yok. 90 lira amk 90.

www.ikea.com.tr

ben bu arkadaşı baya bi zorlanarak götürmüştüm bir kaç vasıta değiştirerek. almama gibi bir durumları olmaz da taşıyabilme sıkıntısı olabilir en fazla. bir de arkadaş bağlarsan yanına hiç sıkıntısız gidersin. zaten biliyorsun kutusunda montesiz bir şekilde duruyor. genişliği en fazla 10-15cm o kutunun.

Taşırsın sıkıntı olacağını zannetmiyorum. Ayrıca bu sunta değil. Sıkıştırılmış kağıt.

@murphy, bi soru sormam lazım. o çalışma masasından memnun kaldın mı? onu da almayı düşünüyordum ama vazgeçmiştim de.

genişlik sabitlik sağlamlık falan nasıldır?

masanın bacakları uzun. dolayısıyla yaslanma vs gibi şeyleri kaldırmayabilir. ama biz duvara dayalı bir şekilde yerleştirmiştik ve hiçbir sıkıntı yaşamadık. gayet de güzeldi.

uzunluğu 150cm, çizim için lazım olmuştu o zaman. bel ağrısı dışında olumsuz bir yanı olmadı :)

fren mesafesine uymadiysa muhtemelen arkadan carpmistir, arkadan carpmak da kusurlu sayilmak icin yeterli diye biliyorum.

Bu bahsettiğin takip mesafesine uymamakla alakalı olduğu için ve geçenlerde geçenlerde internette başka bir şeyin cezasını ararken takip mesafesine uymamanın da cezası olduğunu gördüğüm için bunun bir kusur olarak kabul edildiğini düşünüyorum.

arkadan çarptığını varsayıyorum o zaman zaten arkadan çarpan her türlü suçlu oluyor.

fren mesafesine uymamak suç değil.
arkadan vurmak suç.
o yüzden fren mesafeni ayarlamak zorundasın.

Arkadan çarpma değil arkadaşlar o olsa dediginiz gibi durum daha kolay. Öndeki araba sinyal vermeden döndü benim de fren mesafem yoktu diyor ama olay daha karışık aslında sollamaya çıkıyor ve kavşakta kaza yapıyorlar falan. Ben diğer hususların yanında şu fren mesafesine de dayanabilir miyim diye düşünüyorum.. Sanırım dayanabilirim ama cevaplara göre.

fren mesafesi diye bir şey yok ki. Takip mesafesi var. Ama o bile tam fren mesafesi olmuyor.

Takip mesafesini bulmak için km cinsinden hızınızı ikiye bölüp m cinsinden alıyoruz. Yani 80km/h hızda 40m takip mesafeniz olmalı.
Bunu korumamak kaza yapmasanız bile hatadır. Cezası da vardır mutlaka.

Pratikte kimse bu kadar mesafe bırakmıyor (bırakamıyor). Ama kaza gibi durumlarda bu kurala bakılır.

Başka bir aracın aniden şeridinize girmesi farklı bir durum. Bu durumda illa ki "arkadan çarpan suçludur" denmez bence. O kadar düz düşünemezsiniz "her durumda arkadan çarpan suçlu" diye.
Ama adam frene abandı aynı şeritte sen çarptın, demek ki ya takio mesafesini koruyamadın, ya da dikkatli değildin çarptın.

fren mesafesi diye birsey yoktur aslinda. guvenli takip mesafesi vardir. mercedes 10mt'de durabilirken tofas 100mt de duramaz. hangisini fren mesafesi diye alalim. ondeki araba aniden dursa sen ona carpmayacak sekilde durabiliyor musun duramiyor musun onemli olan bu.

kavsaklara 100mt kala serit degistirilmez, sollama yapilmaz. bu tek basina kusurlu olmak icin yeterli. ondeki arabanin sinyal vermemis olmasi da onun kusuru, arkayi kontrol etmemis olmasi da onun kusuru, iki taraf da kusurlu cikar muhtemelen.

Benim anladığım, B sürücüsü A'nın şeridine giriyor ve A sürücüsü arkadan B'ye çarpıyor. B sürücüsü kendi şeridindeki duran arabaya çarpmamak için mecburen şerit değiştirdiğini İddia ediyor.

Bu durumda B sürücüsü suçludur. Çünkü kendi şeridinde duran arabaya çarpmayacak şekilde takip mesafesi bırakmış olması gerekirdi. A'nın şeridine girmesi muhtemel aracı önceden düşünüp hızını ayarlaması mümkün değil. Ancak A'nın hızı limitlerin üzerindeyse belirli bir oranda kusur yazılabilir.

bilirkişi bulun, taraf bilirkişiliği yani. sağlamsa haklı çıkarsınız kesin.

Zaten bilirkişi raporuna itiraz ediyordum, dediklerinizden faydalandım tesekkur ediyorum herkese.

english.stackexchange.com

pogba "wins" sanırım o.
ingilizcede geniş zaman hikaye etmek için de kullanılıyor.
ingilizcedeki zamanların birebir türkçedeki zamanlarla örtüştüğünü düşünmeyin.
www.grammar-quizzes.com

Hacı street fighter'da "you win" yazıyor ama "you won" yazan oyun da var, "o degil dee wins" yazan oyun da. Oyunlara fazla takılma sen. Sonuçta o dönemdeki oyunların hepsini Japonlar yapıyordu.

ingilizcede bazı kelimeler var feel, like believe gibi gramer kurallarınca bunlar fiilin 2. haliyle kullanılmıyor win de böyle bir kelime olsa gerek. bana bu tarz şeyler çok ayrıntı gibi geliyor yani ikisi de olur bence.

Önce ne söylendi bilmiyorumda sonuçta sen 1e1 çalıştıysan sorun olmaması lazım ya. Tabii yazıcın 300/600 dpi basabiliyor mu?

kırtasiyede bastırıyorum. normalde yazdır deyip 600dpi seçersem oluyor. ama export image deyip klasöre atıp öyle gitmem lazım. o şekilde yapınca 600dpi ile çok büyük bir alan kaplıyor. tekrar düşürmek istesem dosyadan kayıp yaşanıp yine 100 dpi gibi bir şey oluyor.

Çıktı boyutu ve DPI çözünürlük ters orantılıdır. Eğer pixel bazında çözünürlüğü sabit tutarsan, Dpi azaldıkça ebat artar. Hangi programı kullandığını bilmiyorum ama photoshop'ta resize penceresinde üç ölçüyü de aynı anda gösterir. DPI'la oynarken, çıktı boyunu sabit tutup, pixel sayısını değiştirebilirsin. Autocad'de ölçek olayı vardır. 1:1 seçersin olay biter.

Yalnız 600DPI için bir uyarı, kırtayiselerin yazıcıları genelde 300DPI çalışıyorlar. 600DPI basabileceklerin emin ol. Zeten 300'e düşüreceklerse boşuna dosya boyutunu şişirme.

tarayıcıların kendi pop-up engelleyicileri oluyor. mesela ie için ayarlarda gizlilik sekmesine gidip 'açılır pencere engelleyicisi' ne durumda bir bakın. istiyorsanız geçici olarak bu özelliği kapatın.

@thales,

öyle de denedim şimdi, onunla ilgili değil. bir de görsel ekledim soruyu güncelleyip, o şekilde butonlu işlemlerde yaşadığım bir sorun var.

bu butonlar java ekranını açıyor olabilir mi? genelde kamu sitelerinde java problemli oluyor.

java değilse ve başka bilgisayarda açılan pop-up sende açılmıyorsa sebebini bilemedim.

Nasıl bir şartname ile yaptırılıyorsa kamu sitelerininin genelinde uymululuk sorunu oluyor. Internet explorer ve mümkünse eski sürümlerini kullanarak deneyin.

cep telefonuyla da halledebilirsin artık.
altı çizili metinler varsa geçmiş olsun.
finereader yardımcı olur, ama altı çizili metinler hep sorun.

Eğer sayfaları OCR'dan geçirmeyi, yani metin dosyası haline dönüştürmeyi düşünüyorsanız sayfalar temiz olmalı. Altını çizdiğiniz satırları okuyamaz. El yazısı zaten okunamıyor. Resim olarak depolanıyor.

Tarayıcıda dikkat edeceğiniz nokta çözünürlük ve hızdır. Çözünürlük arttıkça OCR yazılımının hata yapma oranı düşer. Ben 300 DPI tarıyorum mesela.

uyuşturucu iğne saplamak?

özel bir noktalarına dokunulduğunda düşmeyi öğretiyolar demişti bir arkadaşım. zamanı geldiğinde üzerindeki kişi o noktaya dokunuyormuş ve at kendini atıyormuş yere. uyuşturucu iğne kullandıklarını sanmıyorum.

soruyu okuyunca aklıma bir film geldi. filmin daha açılış sahnesinde at uçurumdan aşağıya yuvarlanıyordu. ölü at kullanılmıştı yanılmıyorsam. filmin adını hatırlayan biri çıkıp yazarsa, izlemediyseniz o sahneyi sizin için de iyi bir deneyim olur.

edit: çok yakın tarihli bir yazı buldum konuyla ilgili.

a horse falls off cliff movie yazınca ulaşılıyor google'da ilk link.

nasıl yapıyorlar bilmiyorum da çok üzülüyorum ben :/

bi de kaldırıma düşen sonra ezilen dutlara çok üzülüyorum.

bi an duyuruyu ben açtım sandım, az önce mongol filmini bitirdim aynı şeyi ben de düşündüm, adam atın üstünden takla atarak düşüyor noluyor o ata.. zarar görmüyor mu?

bir diger secenek: (bkz: cgi ) (bkz: computer generated image )

@babamasolim çok mantıklı. aklıma gelmemişti ciddi ciddi. ama hep öyle mi yapıyorlardır ki?

@naelektrisan Filmin orijinal adı katalanca, pa negre, bazen pan negro diye de geçiyor ben de tam onu anlatacaktım.

Bazen de direk vuruyorlar. Düşüp ölüyor. (bkz: yol)

eğer yönetmen yılmaz güney gibi cani katilin tekiyse atı bir film için kafasından vuruyorsunuz. bu işi yapması için tarık akana söylediğinde bir film için at öldüremem cevabını alınca yılmaz güney çekip kendi vurmuş hayvanı. böylede çirkin ama kral olmayan bir yaratık işte.

Amerikan bir gazeticiyle bir röportajı vardı ama geçen seneydi sanırım.

Evet o eski, Fox'un yaptığını söylüyorsun diye düşünüyorum.

Birincisi salıncağa benziyor, ikincisi şanzıman. Şanzımanı dağıtmış onu anladık ta salıncak niye sökülmüş? Ben olsam bu parçaları tamir gördüğü için değil, ilanda aracın hikayesi ile ilgili hiçbir şey yazmadığı için bu satıcıdan uzak dururum.

Biri şanzıman. Diğeri direksiyon mili sanırım. salıncak/muhafaza ile birlikte. Alınmaz gardaş bu araba.

salıncak söküldüyse ; ya krater gibi bir çukura girilmiştir 120yle, ya da kaza vardır.yüksek ihtimalle darbeyi lastiklerden almıştır.

he canım şanzıman inmişse kesin dağıtmıştır, kaza vardır, salıncak söküldüyse şöyle darbelidir böyle kötüdür.

bakın bu arabayı almayacaksanız ilanda en ufak bir bilgi olmadığı için almayın. ama böyle fotoğraftan tahmin yürütüp kaza uydurmayın.

benim arabamın ufak tefek sürtmeler dışında bir kazası belası yoktur ama daha geçen ay serviste aynen bu haldeydi, şanzımanı ve şanzımanı yerinden çıkarabilmek için sökülmesi gereken tüm ön takımı yerlerde idi. niye? kaza mı yaptım? hayır 100.000 kilometreyi geçtiği ve artık kaçırmaya başladığı için debriyaj balatasını değiştirttim, pamuk gibi oldu debriyaj. ama size kalsa kesin şanzımanı dağıtmışımdır. ya bırakın bunları gözünüzü seveyim.

ikinci el oto piyasasındaki çakallıkları sahtekarlıkları anlıyorum ama siz de gördüğünüz en ufak ipucundan büyük kazalar belalar uydurmayın lütfen ya.

i.imgur.com

al ileride buradan satmaya falan çalışırsam delil olsun. çok bütük kazalı diye almazsınız. hem şanzıman, hem ön takım hepsi yerde. takla atmış kesin.

Çok çukurlu yollarda dandun kullandıysa salıncak dağılmış olabilir.

en önemli konu ise ilanda bahsedilmediği halde bu şanzıman resimlerinin ne işi var?

belki de yanlışlıkla yüklendi, hatta belkide bu araca ait bir parça bile değildir.arayın sorun.

Sorun şanzımanın sökülmesi değil. Sökülmüş şanzımanın resimlerinin konulması ama neden söküldüğü hakkında bilgi verilmemesi. Bu aracın sahibi ya bir şeyler saklıyor. Açık açık söylemeden, aracı aldıktan sonra şanzımanda sorun çıkınca resmini koymuştum demek için yer yapıyor veya kendince vicdanını rahatlatıyor. Ya da bakımda çektiği resimleri yanlışlıkla koydu. Ama o kadar ilgisiz ki dönüp ilana koyduğu resimlere tekrar bakmadı bile.

Ben iki adamdan da araç almam. Birincisi aracın kusurunu saklıyor. İkincisi arabayla hiç ilgilenmemiş ki bu birincisinden daha tehlikelidir. Arabasındanki kusurdan kendisinin de haberi yoktur.

ben iyi niyetli olarak "debriyaj balatası yeni değişti" demek için bu fotoğrafları koyardım. ama niye koyduğumu da yazardım. saf diyebilirsiniz ama hala da bunu demek istemiş olabileceğini düşünüyorum.

Chief Executive Officer

Hukuktaki yeri mesul müdür olabilir. bilmiyorum, fikir yurutuyorum.

Icra kurulu başkanı

officer yani memur. birinin altında çalışıyor. eninde sonunda emir eri. (bkz: chair), (bkz: board)

executive yani sorumluluk sahibi, irade kullanabiliyor. karar alabiliyor.

chief yani baş. karar alabilen memurların en tepedekisi.

bi tür tam sorumlu yönetici işte. ben de çok bilmiyorum çevirerek buraya vardım.

CEO, patron şirketi ile profesyonel yönetim arasındaki farktır. Birinde patron ölünce varisler şirketi batırır diğerinde yeni CEO ile şirket yoluna devem eder. Olay sermayenin kendi adına işleri yönetecek bir vekil ataması.

Şirkette çalışan en üst düzey işçi. Yani şirketin sahibinden bir düşük

En genel müdür gibi düşünmek gerek. Genelde Yönetim Kurulu'nun da başkanı olur. Bazı bazı (nadir) iş sahibinin kendini CEO yaptığı da görülür. Onun üstünde bir işletme, holding, vb sahibi var, altında herkes. Ama tabii ki sonuçta işçi.

en yuksek, maasli calisan kisaca. holding sahibinden sonra gelen birinci kisi oluyor.

genelde ottururler bunlar

madonnanın yagli zencisi

icranın başı COO, chief operation officer olarak geçiyor.

I ve been'in yürüttüğü mantık doğru. şirketin yönetim kuruluna karşı sorumluluk taşıyan ve talimatları şirket yönetim kurulundan alan ve şirketi bilfiil yöneten profesyonel, taşşaklı maaşlı, taşşaklı ikramiyeli ve bazen de hisse senetleri verilmiş kişidir CEO.

şirket sahibinden bir düşük demek tam doğru olmayabilir. çünkü arada yönetim kurulu vardır.

yalnız bu şirketin çok büyük bir şirket olması gerekir. 100 kişilik şirketi yöneten kişi, kendisine CEO diye kart bastırırsa, biraz komik durur. CEO büyük bir şirketler topluluğunun en tepesindeki profesyonel yöneticidir. diğeri GM'dir, genel müdür ya da general manager.

CEO'nun altında, VP, COO, CFO, CSO, CIO, CTO (vice president, chief operation officer, yürütmenin, icranın başı, chief finance officer, paranın başı, chief scientific officer Ar-Ge'nin ya da bilimsel departmanların tamamının başı, chief information officer, IT ve bilgi ile ilgili bütün departmanların bağlı olduğu başgan, chief technical officer, teknik servislerin ve teknolojinin başganı) gibi adamları olur.

Misal, bir şirketler grubunda, COO, CFO gibi unvanlar ya da buna benzer görevler yoksa, misal, nakit akışı ve operasyon da şirketin en tepesindeki kişinin sorumluluğundaysa, bu kişiye CEO denmesi biraz özenti, biraz zorlama durur.

CEO günlük operasyonla ilgilenmez. Strateji tayin eder, büyüme planları yaptırır ve o planların icrasını takip eder. Adamlarına hesap sorar, yönetim kuruluna hesap verir.

Yönetim kurulu başkanı ve CEO'nun aynı başgan olması hallerindeyse, President & CEO diye daha taşşaklı bir kartvizit bastırırlar bu abiye ya da aplaya.

Toast Titanium varsa IS0 9660 formatında yazdır.

Burn diye beleş bir program var. Her türlü cd'yi yazarsın.

o yok bende. kurulum cd si yapmak icin baska bi yol daha olmali cok onceen yptim simdi hatirlamiyoum

Ek birşey kurmadan disk izlencesiyle yapabiliyor olman lazım.

beyler olay iso yu cd ye yazmak degil anlatamadim. zaten az once yazdirdim ama boot camp ile windows kurarken kurulum cd sini tak diyor. icinde iso olan cd yi kurulum cd si olmadigi icin gormuyor. kurulum cd si yapmam lazim bu iso yu

@vfgerty suan oyle bi deniyorum ama daha once baska sekilde yapmistim extra bi program indirmeden ama unuttum amk. olmayacak yine ama deniyorum bakalim

Şurda videosu var

www.youtube.com

www.online-tech-tips.com

Google is your best friend diyen insan ne güzel insandır.

işin ustasını istiyorsan biraz tuzlu olur yalnız.
Ben 13 sene önce Hüseyin Meşeci diye fevkalade bir diş hekimine gittim kanal tedavileri dolğular köprüler..

anlıyacağın tek de 13 sene ağrısız yaşıyorum.

Kendisi Bakırköy'de ikamet ediyor bir görün istersen ama hatırlatayım tuzludur.

Her hangi bir diş hekimine değil peridontologa gitmen lazım.

Diş macunu için en azından:
Bkz: parodontax

omega 3 tüketmelisin bol bol.

Parodontaxi hicbir dis hekimi onermiyor, dis eti cekilmesi yapiyormus

Makina ucuz gözüksede film parası ve bastırma ücreti (cd ye bastırsan bile) daha pahallıya gelir. Yani aslında analog makina daha lüks bence. Orta halli bir kompak makina al, kadrajını geliştir. paralanınca dslr alırsın.

Okulda çektiğin resimlerin banyosunu kendin yapabileceğin bir labratuar varsa tavsiye ederim. Aksi durumda evet pahalıya gelebilir. İkinci el DSLR'lara baktın mı?

amatörsen zor, ilk banyoyu bastırana kadar hevesle bir şeyler yaparsın sonra bi bakmışsın flu kareler, yanmış filmler filan. dijitalle başlayıp azcık netlik ve kadraj geliştirdikten sonra hala istiyorsan analog hamallığına dönebilirsin.

Bu dijital olmayan makinalarda iki tane farklı ekol var. birincisi filmi takıyorsunuz ve zort diye filmi sonuna kadar açıyor. Siz fotoğraf çektikçe sarıyor. Çektiğiniz kısım sarılmış olarak içeri giriyor. Böylece bir şey olu kapağı açarsanız çektikleriniz kurtuluyor filmin geri kalan kısmı yanıyor.

Bu dediğim genelde elektrikli ufak bir mekanizmayla yapılıyor.

Sizin gönderdiğiniz bu zenitte şöyle bir handikap var. Bu alet filmi siz çektikçe açıyor. Yani kapağı daha film bitmeden açarsanız çektikleriniz yanıyor, filmin henüz kullanılmamış olan kısmını kurtarıyorsunuz. Bütün çekimleriniz bittiğinde filminiz tamamen açık duruyor siz yavaştan yavaş filmi en sonunda tamamen sarıyorsunuz. BU zenit filmin kenarındaki o minik kare boşluklara geçsin diye minik tırnaklar yapmış. O minik tırnaklar dikkatsiz davranırsan filmi yırtıyor ve kapağı açmadan bunu görme imkanın yok. Sonsuza kadar boşa dönüyor alet. Kapağı açınca da çektiğin fotoğrafların bir kısmı gitmiş oluyor (karanlık odada açmadığını varsaydım).

Amatör biri için zeniti tavsiye etmiyorum. Eğer bulabilirseniz hayyam'dan falan (istanbuldaysanız) gidip ucuz yollu ikinci el bir dslr makine bakın. Şimdi paranız yoksa biraz biriktirin sonra bakın. Bu zenit ile fotoğraf çekmek bambaşka bir keyif elbette bende de 3 tane zenit var ama başlangıç için uygun olduğunu düşünmüyorum.

yavaş yavaş küçük işler yaparak iş bitirmelerini çoğaltsın.

devletten ihale alabilmek için belli ölçülerde iş bitirmelerin olması gerekiyor.

yurt dışı hakkında bilgim yok ama onlarda daha önceki referanslara ve iş bitirmelere bakmak isteyeceklerdir.

peki bechtel, enka, ronesans gibi sirketler nerden takip ediyor ihaleleri?

globaltenders.com gibisinden sitelerden mi baska kaynaklardan mi?

Türkiye için konuşayım, deneyimi yüksek bir ortak ile girebilirsiniz. Böylece ortaklığınız oranında iş bitirmeniz olur. Veya iş deneyimi istemeyen ihalelere girip iş deneyim belgesi sahibi olursunuz.

büyük şirketler genelde ihalelere davet ediliyor.

İlla ihale almana gerek yok. Alt yüklenici olarak da başlayabilirsin.

ENKA tutup da artık hacı Kosova'da otoyol yapımı işi varmış ihaleye girsek mi demiyordur. Balkanlar'da Rusya'da, Ukrayna'da, Türk cumhuriyetlerinde, Arap YArımadasında ün yaptılar bayağı adamlar. Muhtemelen devlet yine iş yaptırmak isteyenler tarafından davet ediliyorlardır diye tahmin ediyorum. Tabii nasıl başladılar bu işe dersen, Rusya'da kimsenin almak istemediği boktan bir işi çözerek başladılar ki zor bir işti. Risk aldılar. Ama başlarında ŞArık Tara vardı yani risk alabilecek bir adamdı.

Bence yeni şirket doğrudan öyle ihalelere dalayım piyasada adım duyulsun işine girmemeli. Ufak işlerle başlamalı, bu restorasyon, güçlendirme falan bile olabilir. İki tane işi yapsa zaten üçüncü iş kendi ayağına geliyor. Devlet ihalelerine de zaten iş yaptıkça girebiliyorsun. Arada tabii ENKA örneği gibi bir risk alıp patlama fırsatı olursa onu da kullanmak lazım.