tineye.com 7.5 milyar resim içinde büyük boyunu bulamadı...

orjinal tablonun ölçüleri 112 x 76 cm. o yüzden istediğin ebatta bulamayabilirsin.

www.art-prints-on-demand.com

Stoik Resizer'ın deneme sürümüyle çözünürlüğünü arttırabilirsin. Acayip başarılı bir algoritması var.

www.stoik.com

temizmama'dan en büyük boy mama söyle, eve kargo ücretsiz zaten. hatta ben apartmanda bi yere koydum 15 kiloluk mamayı. bittikçe getirtiyorum, her gün bir-iki avuçveriyorum hepsine.

Yakinlarda pet shop neyin varsa ucuz mamalardan kiloyla al ver. Biz oyle yapiyoz.
Sut verme sakin. Ha sakin bak.

makarna olmaz. süt verme sakın +1

evde olanlardan yoğurt yer, beyaz peynir yer ama bunları az yer. haşlanmış yumurta yer.

su mutlaka lazım.

en iyisi kiloyla açık kuru mama alıp onu vermek olur. arada ıslak mama da verilebilir.

Kedi değişik bir hayvan böyle tripli falan. Benim evdeki namussuz ucuz mama versem yemez ama iş yerindeki kedilere pırasa bile verdiğim oldu.

Bahsettiğiniz ağda Active Directory yapısı varsa kullanıcı bazlı klasöre erişim verebilirsiniz.

Active Directory icinde belli bir gurup olusturun ve o guruba o dosyayi görme hakki taniyin. Dosyada hakki olmasini istediginiz kisileride bu guruba dahil edin.

10 tane bilgisayardan bahsediliyor sanmıyorum active directory oldugunu

Active Directory yok. Sorun şu ki bu 10 bilgisayar sabit değil, notebooklar değişiyor. Benim derdim klasöre şifre verip sadece şifreyi bilenlerin o klasöre girebilmesi. Kullanıcı tanımlama, active directory vs. yapamıyorum çünkü server üzerinde çok önce kurulmuş bazı programlar var bunlara müdahale edemiyoruz.

işletim sistemleri ney

Genellikle Windows 7 ve Windows 8. Server yani paylaşacak bilgisayarda Win 7 var.

trueCrypt kullanarak yapılabiliyordu bu dediğiniz ama programı kaldırdılar yayından.

server'a bitane ftp programı kurabilirsin filezilla gibin onunla ftp üzerinden paylaştırdığında k.adı şifre ile kullanıcılar giriş yapabileceklerdir

Filezilla fikri iyiymiş, her gün kullanıyorum hiç aklıma gelmemişti.

sıkıntı nedir ? hata kodu veriyorsa buraya yazın da bakalım. ben 4.0'a geçmiştim kendi otomatim 4.0.1'e geçmiş. auto update sanırım 4'ten sonra aktive edildi.

Sunucunuzun Safe Mode'unu devre dışı bıraktığınızdan ve FTP'den WP klasörlerinize yazma izninizin olduğuna emin olun.

downloads.wordpress.org konumundan güncelleştirme yükleniyor…

diyor böyle bekliyor 3 yıl falan

ftp ile bağlan tüm dosyalarını eldeki makinene yedekle, sonra güncellenmiş versiyonunu at sunucuya, yedeklediğin klasördeki config'ini, theme ve plugin klasörünü de at çalışacaktır, çalışmazsa da geri alabilirsin tekrardan nasılsa (veri tabanını da yedekle tabii)

Sunucu izin vermiyorsa yapacak bir şey yok. Ben kaç senedir hosting'i taşımaya üşendiğimden manuel hallediyorum.

hic bisey kaybetmezsin

Fotoğraflarda sıkıntı oluyor bazen. Başıma gelmedi ama duyuyorum. Bilgisayara yedeklemekte fayda var.

hıc denemedim ama yeni mail adresleriyle o işi yaparsan olur sanırım. her yeni mail yeni takvimler demek.

Kural yazarak toplantı mesajlarını otomatik olarak okunmuş olarak işaretleyip ayrı bir klasöre alabilirsiniz.

Bunu şirkette çok yapıyoruz biz. Yeni bir takvim oluşturun. O takvimi kimlerin kullanacağını Permission ayarlarından yönetin. Permission ayarlarından kimlerin takvime ekleme ve düzenleme yapabileceğini belirtin. Renk ayrımlarını denemedim pek. Google'da bir çok Türkçe kaynak var bu konu ile alakalı.

Şu video biraz fikir verebilir.
www.youtube.com

Minik edit.
Bu özelliği kullanabilmek için Outlook'un sunucuya "Exchange" mode ile sunucuya bağlanması gerekiyor. POP3 modda bu özelliği kullanamıyorsunuz, bir kullanıcıya Permission atayamazsınız.

sumif(G3:G181;OR(B31;B33;B35;B37;B39);AS:3:AS181) tam olarak bu yazdığım değil: Bu muhtemelen çalışmıyor ama buna benzer bir kod işini görecektir.

+SUM(VLOOKUP(B31:B39;all!+$G$3:$AS$181;12;FALSE))

Bunu yazıp ctrl + shift + enter yoluyla hücreye girmeyi dene.

evrim her zaman en güçlünün hayatta kalması demek değildir. Evrim, şartlara en çok adapte olanın soyunu devam ettirmesidir. Örnek vereyim;

Bir kanatlı çekirge türü düşünün. Kanatlı çekirge türü içerisinde genetik bozukluktan dolayı kanatları olmayan ya da olsa dahi uçamayan çekirgeler de olduğunu varsayın. Uçamayan çekirgeler, kanatlı çekirgeler gibi göç edemeyip bulunduğu yerde hayatta kalmaya çalışırken, kanatlı çekirgeler göç esnasında fırtınaya yakalanıp tamamına yakını öldüğünde soyunu devam ettirenler, bulundukları ortamda yaşamaya uyum sağlayabilmiş, genetik olarak uçamayan çekirgeler olacaktır.

Başka bir örnek,

Afrikada etrafı yüksek kayalıklarla çevrili bir platoya hakim olan aslan sürüsünü düşünün. Bu bereketli platodaki antilopları, sığırları yiyerek güçleniyorlar. Bu büyük sürü, güçlendikçe kayaları dolaşarak platoya girmeye çalışan rakip aslan sürülerini daha kolay def etmeye başlıyor. Diğer sürüler platonun dışında açlışla mücadele ederken bu sürü içeride semirdikçe güçleniyor güçlendikçe diğerlerini platodan kovuyor. Ancak burada da şöyle bir durum gerçekleşiyor; zaman ilerledikçe dışarıdan sürüye katılım olmadığı için genetik çeşitlilik azalıyor. Tür içindeki üreme sebebiyle genetik olarak aslanlar her nesilde zayıflamaya başlıyor. Ve zayıfladıkça avlanamıyor dengede tuttukları manda ve sığır populasyonu bu sebeple büyük artış gösteriyor. Ve sonunda yavruları için bir tehdit olan zayıf düşmüş aslan sürüsünü öldüryor.

Bu örnekte de görüldüğü gibi en güçlü olmak evrimsel avantaj sağlamaz. Evrimin en önemli kriteri adaptasyondur.

Evrim ve engellilik dersen konunun ucu döner dolaşır Nazi Almanyasına dayanır. Bu konuları bir araştır istersen.

evrim ve engelliliğin nazi almanyası ile ilişkisi, güney afrika zebralalarının sosyal yaşantısının nur yerlitaş'la ilişkisi kadardır.

genetik geçişli hastalıklar engelliler ve akraba evlilikleri filetype:pdf

gugıla aynen kopi peyst
çıkan sonuçları tek tek incelemek
güzel sonuçlar gelmediyse, anahtar kelimeleri değiştirip başka başka kombinasyonlarla aramalar

evrim mi? nasıl okulmuş o?
2014 türkiye'sinde hala evrim öğreten zındık okullar mı var?
tez yıkılıp imam hatip yapıla!

*çok emin olmamakla birlikte, genel mantık şu. anne babadan 1 bozuk, 1 düzgün gen gelirse. düzgün gen aktif oluyor. hastalık-engel ortaya çıkmıyor. bu yüzden oldukça farklı anne babadan gelen melezler genelde daha sağlm olurlar. vb.

Evrimi anlarken, dinlerken, sanki dışarıdan üçüncü bir el kontrolünde gerçekleşiyormuş gibi yanlış bir algı oluşuyor.

"Adapte olanın hayatta kaldığı söyleniyor" tabrini anlamak için örnek:

Yaprak rengindeki böcek hayatta kalır, çünkü avcı kuş onu değil, farklı renktenini görür ve yer. O yüzden rengi yaprak ile uyumlu olanlar kalır, çoğalır, neslini devam ettirir.

"Güçlü genin aktarıldığı söyleniyor" tabiri için de hemem hemen aynı örnek geçerli. Koşabilmek güçlü gen, koşamamak zayıf gen olarak varsayalım. Tabii ki koşanın hayatta kalma şansı arttığı için neslini devam ettirebiliyor; yani sonralara aktarabiliyor.

Ödevini yapmadan önce Richard Dawkins'in şu serisini kesinlikle izle, ödevinde yardımcı olacağı gibi ufkunu açacaktır.

youtu.be

Sonrasında da yine Dawkins'in Gen Bencildir'ini okumanı şiddetle öneririm.

ön kabuller yanlış olursa sonlara doğru tıkanır bu ödev. herkes bildiğini yazacaktır. ben de yazayım. sen seç beğen ayıkla.

evrim ilk eşleyicilerin üreme kabiliyletlerini arttıracak yollara yönelmesiyle başlayan kör bir süreç ve halen daha devam ediyor. temelde bir silahlanma yarışından ibaret. burada bireyler diğer türlerin bireyleriyle ve kendi türünden bireylerle, yakın üyeleri dahil, eşleri dahil, hemcins ve karşı cinsleri dahil her ortakla rekabet halindeler. ortaklar çünkü bir dişiye üremek için, bir grup arkadaşı hemcinse sosyal işbirliği için, bir yavruya da %50 kendi genlerini taşıdığı için muhtaç.

engelli bir bireyin, çok düşeş bir durumu yoksa, engelinin her daim ona karşı çalışacak bir seçilim faktörü olarak muhasebe defterine sürekli eksi hanesinde katkı sağlaması acı bir gerçek.
çok az durumda engellilik avantajlı da olabilir. misal renk körlüğü gece görüşünde dikkati belirgin olarak arttırır. renk körü bireyler gece körlüğündan mustarip değillerse, renk körü olmayan bireylere karşı bir miktar daha avatajlıdırlar ayrıntıyı seçmek konusunda. bir tür, gece yaşamaya adapte olmak zorunda kalırsa renk körlüğü bir eksi olmaktan çıkar. avantaja dönüşür yani.

evrim tuhaf yollardan çalışır. anlamak için tümden gelip hipotezler üretmek gerektiğinden eğlenceli olmakla beraber, lamarckçıık, lysenkoculuk, tür seçilimi vs vs bir çok hipotez ya da hipotezler bütününü çöpe atmak icap etti zaman zaman. (bunların bazısı hala tartışmalıdır gerçi).

evrim bireyin değil, türün değil, iyice indirgendiğide tek bir genin değil, gen takımlarının seçimesidir. mayoz bölünme (ve mutasyonlar) sağ olsun, önemli genlerimiz bir aradayken ayrılabilir, daha iyi ya da daha kötü kombinasyonlara dönüşüp başımıza beklenmedik sürprizler açabilir. talihsiz bir engelli bireyde, pek çok genetik olarak sorunlu bilgi çocuğa aktarılabilir mesela ama iki engelliden, mesela ikisi de sağır olan anne babanı son derece iyi işiten çocuklar da doğabilir.

ciddi kromozom hastalıklarında, mesela down sendromunda ise fazladan bir kromozom sahibi olan yavru, kendisi gibi bir down sendromluyla çocuk yaparsa, doğacak torun down sendromlu en iyi ihtimalle 1/4 ihtimal (0.25) sağlıklı olabilecektir. (galiba bundan da az aslında.)
şimdi bu durumda engellilere, vahşi doğada toplayıcı-avcı olarak yaşayan atalarımızın engelli çocuklarına sunamayacağı bir lüksü sunabiliyoruz. hayatta kalma şansını! aman ne güzel di mi?

bundan sonrası spekülasyon. iş kürtaja gidiyor, öjeniye gidiyor, hitler rejimide öldürülen sakatlara gidiyor. bu konulara girmek ister misin?
sıkıntılı biraz. toplum şu an engelli bireylerin yaşaması karşılığı onlara katlanıyor. onların durumlarını iyileştiremediği gibi tıbbın çaresiz olduğu ağır vakalarda bireyi yalnızlaştırarak ve bir eş, hayat arkadaşı, sevgili edinmesini sağlayacak ortamlar oluşturmadan bu topluluğu baskı altında tutuyor.

bazı aileler topal kızı kör oğlana alarak bunun üstesinden geliyor falan.. derken toplumun dirliği sürüyor. açıkçası henü bir medeniyet değiliz. bunu yan odalarda misafirlerden gizlenen yatalak çocuklara, otobüste acımayla baktığımız spastik çocuğun elinden tutan babasına, uzun zamandır gömediğimiz zeka engelli amca kızı hale ablaya falan sorsak cevap alabilir miyiz bilmiyorum ama gerçekçi bakarsak hala bu soruna çözüm bulabilmiş değiliz. sik gibi bir medeniyetimiz var.

şimdi şu son satırda, kısa bir soru, bu yazı bi işine yaradı mı? [e]vet/[h]ayır?

evrime göre engelliler nesiller sonra elenerek yok olurlar.

Nazi Almanyasında gen havuzunu temizlemek için engelli bireyler toplama kamplarına gönderilmişti. Aynı zamanda arı ırkın çoğalması sağlamak için üreme programıları vardı. Literatürde bunun uygulamaların yeni nesillerin üzerindeki etkisini inceleyen araştırmalar bulabilirsin diye düşünmüştüm. Ama arkadaşın biri sağolsun Nur Yerlitaş'a bağlamış konuyu.

bu işi evde yapamaz. aletyesine götürmesi lazım masayı. para almaması lazım ama 10-20 lira fişeklersin.

evde neden yapamasın ki? sağdan soldan kesik atıp fiuuuujjt diye kesiverecek. bilen adam için 1-2 dakikalık iş olsa gerek. niye evde olmuyo :/

Sen 50 yaşında adam olsan 10-20 lira için gider misin? Gelmez. Ha illa gel dersen 50 kaat ister.

eve gelmezler. bu insanlar elektrikçi vs. eve gelmeye 50 tl ister saat ücreti servis ücreti falan. testere al yap kendin o kadar beceriksiz olamazsın inan bana. iyice ölç testereyle kes olmadı bıçakla yont.

@mr fusion, abi elimde testere olsa ben yaparım zaten. neyse, gelmeyeceklerini öğrenmiş oldum en azından. bakıcaz bi şekilde.

komşularına eşe dosta bi sor dekupaj testeresi olan varsa kendin de kesersin iki dakkada.

edit: komuş ney la komşu olacağıdı.

Üstad İkea masasını o şekilde kesemezsin. Tahta değil o içi boş.

bence de kendin giriş oğlum. masanın kumaşını anlamadım ama zımparayla falan incelterek de mümkün olabilir.

dolapta ev sahibinin dikiş masası varmış. onu aldım anasını satiyim. aldım ford, oldum lord. az önce hamburg'da domates teslim ettim, geldi biri dedi kardeş rezervuar tankı var rostock'a gidecek. olur abi dedim ver götüreyim. rostock'a gidiyorum şimdi.

işin ne olduğu önemli değil 20 liraya kimse sikini bile oynatmaz

zımpara alıp azimle inceltebilirsin

freze denilen alet ile yapılabilir bu, 15/20 liraya yaptırırsın da marangoz bulabilirmisin onu bilmiyorum, birde marangozlardaki freze el frezesi değil tabii kocaman alet, sen o parçayı ona götürecen.

anlatmasi yapmasindan uzun surer, ornek exceli bir yere yuklersen editleyebilirim.

=VLOOKUP(D7;Sheet1!A1:B20;2;FALSE) Bu formülü k20'ye yapıştıracaksın.
Vlookup yerine düşeyara olabilir türkçeyse, sheet1 veriyi almak istediğin sayfanın adı olacak.

aradığın formül vlookup. bu formulün nasıl çalıştığını anlarsan sorununu tamamiyle çözer.internette küçük bir aramayla nasıl çalıştığını 5 dakikada öğrenebilirsin.

@atom karincanin torunu, @thracia Arkadaslar sagolun cevaplar icin. Duseyarayi biliyorum, kullaniyorum ama burada islemi tersten yapmam gerekiyor. Elimde numara listesi var sadece, hazir bir tablo yok. Notlar her sayfanin K20 hucresinde yazili, ben de tabloyu hizlica olusturmak icin sayfalarin K20 hucrelerini tek seferde bir sutuna cekmek istiyorum.

@Brawler tesekkur ederim, aksam yuklemeye calisacagim.

Önce ASAp kuracaksın. www.asap-utilities.com

Put together rows or columns from different sheets makrosuyla sheetleri birleştireceksin.

Sonrası bilgidiğin vlookup.

ben 7 oneririm.
ama belirli speclere dayanarak degil kendi kullanımıma dayanarak konusuyorum.

8 hantal 7 den devam et bence de

Metro arayüzü saçmalığından kurtulmak için 8'den 7'ye döndüm. 8 daha hızlı kesinlikle.

Ram yeterliyse 8 daha hızlı.

eger boyle bi arastirma yapicaksa once "hacker" kavramını tam olarak kavraması gerekiyor. hacker böyle ortalıkta saklanan tipler degil, onlar yasadisi isler yapan adamlar. hacking yasadisi degildir.

siber suclu falan desin bence.

hilfülfudül hack team. Hem gizliler hem de daha bi vukuatları yol.

7DX organizasyon ekibine ulaş.

www.7dx-party.org
[email protected]

wineskin kullanmayı dene birde.

www.nekofever.com

denedim o gün ama bir gelişme olmadı.

yedeğinizden geri yüklemeniz lazımdı.ı

@eksi sozlukte

Telefonu kurarken onu yaptım. Hatta uygulamalar vs. Geri geldi. Bi bunlar yok.

icloudda belgeler bölümü açık mıydı yedeklerken?

Bazı oyunlarda facebook üzerinden login olmak gerekiyor. Save'leri getirmesi için.

öyle bir şey yapılabileceğini sanmıyorum. Belli değerleri girersen tahmini bir rakam verebilir ancak %100 hiç bir zaman bilemez.

fotograftan nasil soylesin abi ya. eheh. belki bir otuz yil sonra yemeginin bir parcasini telefonun eklentisine koyup icerigini olcturursun. o gune kadar sabir diliyorum. :(

nike fuelband adında bir bileklik çıkarttı. telefon uygulamasıyla entegre kullanıyorsun. bu tarz, benim hiçbir zaman anlamadığım abuk subuk şeyler yapıyor. ona bakabilirsin.

image recognition ile baya zor ama imkansız değil. 100% tutturmasına gerek de yok, seçenekleri 3-5 benzer yemeğe indirsin ve tüm yemek kataloguyla uğraşmamıza gerek kalmasın yeter.

daha pratik olması açısından restoranlarla anlaşılıp servis tepsilerine, menülere veya direk tabaklara qr kod koymaları sağlanabilir.

benzer proje için : google --> indiegogo bitbite

Oyle bir uygulama var ama gelistirilme asamasinda. The guardianda bir haberde okumuştum. Japonlar geliştiriyor hatta.

facebook nasil arkadaslarini taniyip soruyor bu ahmet mi bu ayse mi diye?
emin olamadigi besin olursa desin, bu ne desin, brokoli corbasi diyim, kasenin hacminden kus bakisi mililitresini hesaplayip icindeki besin degerlerini versin. cok mu zor :(

Meal snap aradığın uygulamanın adı.

itunes.apple.com

onu anlaması imkansıza yakın yalnız.

fotoğraftan yemeği anlasa bile içerisinde neyden ne kadar kullandığını bilemez.

zaten her şekilden de çıkartamaz ne olduğunu. yoğurtlu mantı ile beşamel soslu karnabaharı bile karıştırabilir :)

Session'ı manipüle etmek mümkün. Session bilgilerini manipule ederek kendini farklı sitelere login olmuş gibi gösterebildiğin bir firefox eklentisi vardı.

Güvenlik için password'ü çerezlere yazmıyorsun. Kritik işlemlerde teyit için tekrar parola soruyorsun. Ben php'ile uğraşırken böyle yapıyordum.

Debriyajın olayını biliyorsun değil mi? Debriyaj balatası normalde volana yapışık. Sen yarım debriyaj yapınca balata volanın üstünde kaymaya başlıyor. Kayarken de eriyor işte. Debriyajı korumak istiyorsan anlık durumlar haricinde yarım debriyaj yapmaman lazım. Bu alışkanlığı kazanmanın yolu da sol ayağı debriyaj pedalının üstünde değil yanında tutmaktır.

klasik acemi davranışlarından birisi. ayak sürekli debriyajda. yanlış bi davranış. araba yarım debriyajda iken frene basman arabanın hareket etmesini engeller, baskı balatanın hareketini engellemez. yani 1. ve 2. sorunun cevabı evet zararı var. normal fren ya da el frenine basmış olman debriyaj için bi fark yaratmaz.
debriyajı sadece vites değiştireceğin zaman kullan. ayak sürekli debriyajda araba kullanılmaz. debriyajın mına koyuyorsun.

mal gibi sürüyormuşum resmen. Kırmızı ışıkta beklerken bile ayak debriyajda vites 1'de öküz gibi bekliyorum.

araba çalışır vaziyette ve vites takılı iken her halükarda debriyaja yarım çeyrek veya 3/4 basman debriyaja zarar verir.

üst üste pratik için yapman bu zararı hızlandırır ve debriyajı yakma ihtimalini arttırır.

el freni ile kalk, bu bir acemilik göstergesi değil. en emniyetli ve sağlıklı el freni ile kalkarsın. zamanla alışınca hiç yarım debriyaj vs kullanmadan da saniyesinde kalkarsın zaten.

pratik yaparken de öyle yarım debriyaj çekeyim, araba iyice titresin, bir nefes alayım, ayağımı frenden çekeyim, gaza yavaş yavaş basayım, sonra debriyajı bırakayım diye uzatma :)

frene bas ayağını hafifce debriyajdan çek ve freni bırakıp gaza yüklenirken debriyajı yavaşca bırakmaya devam et.

3 saniyeyi geçmesin, korkma basit bir iştir :)

son not, durur vaziyette viteste iken debriyaja basmanın teknik olarak zararı yok. mal gibi ayağın ağrır sadece :)

ama tam basılı iken, yine hafif ayağını kaçırırsan debriyaj sıyırmaya başlar.

1 aydır böyle kullanıyorsan o balata bitmiştir zaten. el freniyle kalkmak balatayı korur bakma sen artis şoförlere, el freni kullan ama yarım debriyajda çok tutma

Tek anlamadığım mevzu el freni ile kalkarken de debriyaj a yarım basmıyor muyuz? El freni nasıl korumuş oluyor tam olarak.

basıyorsun teorik olarak yarım debriyajdan kaçma şansın yok zaten, ama diğer türlü yokuş dikse 10 santim de olsa geri kaçırıp bir de onun yükünü ekliyorsun balataya ya da 1 saniye daha fazla tutmuş oluyorsun. el frenini düzgün kullanabilirsen yokuş kalkış desteği gibi aynı.

tek tek yanıtlamadan önce ufak bir teorik girizgah yapayım: debriyaj mekanizması sürtünmeyle güç aktaran bir düzenek, yani çalıştıkça aşınır. yarım debriyaj, motora ilk yük bindirme sırasında (yani kalkış, yokuşu düzü farketmez, sadece bunun şiddetini değiştirir) gücün aniden değil yumuşak bir şekilde aktarılmasını sağlar. zira pistonlu motorlar ani yük değişimlerine tolerans gösteremez, stop eder. debriyajın ikinci fonksiyonu vites değişimlerinde dişli kutusunu (şanzıman) motordan ayırmak. daha fazla teferruata girmeyeyim. şimdi cevaplar:
1) debriyaj tam kavrama (yani pedal bırakılmış) halde olmadığı sürece sürtünür ve güç aktarır, yani aşınır. bunun miktarı ne kadar güç aktardığına bağlıdır, yani motor devri, aracın ağırlığı ve negatif eğim (yokuş). yokuşta yarım debriyaj + fren beklemek sonucu pek değiştirmez, zararı var. bu zarar, yokuşun negatif kuvvetinin ne kadarını debriyaj, ne kadarını frenle dengelediğine bağlı. eğer motor gücüyle bu kuvvetin tamamını dengeliyorsan frenin aşınmayı azaltıcı etkisi olmaz, arabayı zaten motorla tuttuğundan frene basmanın zaten bir etkisi olmaz. ama örneğin bir kısmını motorla, bir kısmını frenle tutuyorsan o zaman etkiyi azaltır.
2) cevap yukarıdakiyle aynı. tek farkı, 1. örnekte iki ayağın birden meşgul olduğundan, fazladan bir de gaza basıp aşınmayı artırma imkanın yok, el freni kullanırken sağ ayağın boşta olacağı için gaza abanıp debriyaj balatasını daha iyi kavurabilirsin :) aynı anda debriyaj, fren ve gaz basabilmenin tek istisnası hızlı vites küçültürken aracın yığılmasını engellemek için kullanılan eski bir ralli tekniğidir ki, bu aşamada bunu öğrenmen senin için tehlikeli olur.
3) böyle bir sihirli formül yok, çalıştıkça makineyi hissederek kullanmayı öğreneceksin. tarif ettiğin şey zaten yokuşta yapılan normal kalkış manevrası (dikkat: kalkış yapmakla kırmızı ışıkta bu şekilde beklemeyi birbirine karıştırmayalım) aşınma ve eskime, bunu ne kadar iyi ve dozunda yapabildiğinle ilgili.
çook eskiden bunları öğrettiğim bir arkadaşım -avrupa şampiyonu bir 4. dan sensei idi- şöyle demişti "hmmmm... karate gibiymiş bu..." evet öyle. beden zor öğrenir, zor unutur. ne kadar çok çalışırsan o kadar iyi olursun. hayat yeteneklileri değil disiplinli olanları ödüllendirir ve araba kullanmak da hayat gibidir.

son bir not: "son not, durur vaziyette viteste iken debriyaja basmanın teknik olarak zararı yok. mal gibi ayağın ağrır sadece :)" denilmiş ya, bu durumda da aslında debriyaj rulmanı baskı yaylarına büyük bir kuvvetle basar ve balata kadar olmasa da aşınmaya maruz kalır. çok önemli değildir, normal bir kullanma aşınmasır aslında, ama sıfır zarar değildir yani.

camcılar pimapenciler kullanıyor en çok. bir de üstüne branda çekip nakliye işleri yapılıyor.

pazarcılar, zerzavatçılar

yurtdışında ne taşıyorlarsa onu taşıyorlar. her şey taşınır.

tesisat işi yapanlarda kullanıyor.

soru biraz garip, istediğini taşırsın, çokluğundan mı şikayet ediyorsun ?

çokluğundan şikayet ettiğimden değil, bana kullanım alanları lazım. pimapen falan bunları bilmiyordum mesela.

sen ne taşımak istiyorsun?

Türkiye'de her inşaatta mutlaka pick-up vardır,

Vw Amarokla camcılık yapanı hiç görmedim:) Lüks olanları amacı dışında sadece yüksek olsun güvenli olsun amaçlı bence.

yildiz tozu <3

jandarma kullanıyor.

umke ekipleri kullanıyor

b1211.hizliresim.com

www.haberler.com

www.haberercis.com

Kopek tasiyorum.ari kovani,yumurta kolileri,sandikla sebze meyve,odun.evde tasinmasi gereken havalesi ufak ne varsa.kamp malzemeleri,yeri geliyor tekne motoru,araba motoru.aklima ilk gelen tasidiklarim bunlar.

Burada varsayilan kamyonetle pick up ayni sey.ihtiyaca gore tek kabin cift kabin,alcak yuksek kullanim var.amarok un tek kabin dusuk olani gelsin camcida kullanir.cift kabin kamyonet daha cok santiye ve arazi amacli,ticari yuk tasimada tek kabin alcak olan tercih edilir.

zabıtalar bi boklar taşıyor mu bilmem ama nedense kullanıyorlar bu pickupları.

beton ve zemin numuneleri taşıyordum ben eskiden. beyaz eşya taşınır tek kabinlerde çok rahat. iş görüşmesi cevabı gibi olacak ama sen ne taşınmasını istiyorsan onu taşırsın yani.

tedaş gibi elektrik şirketleri kullanır.
harita mühendisleri yine araziye bunlarla giriyorlar. hep araç gereci bunlara yüklüyorlar.
otellerin mal ihtiyaçları bu tür araçlarla karşılanabiliyor, transporterlar daha kullanışlı tabi bu noktada.
odun, kütük, kozalak taşındığını gördüm.

Eğer bunu soruyorsan çift kabinli olanları arkasını kapattırınca jip gibi göründüğü için tercih ediliyor genelde. Ucuza, yüksek araç.

win 8.1 iso'su ise problem çıkacağını sanmıyorum, ben öyle kuruyordum. ntfs ile kurdum ben, fat32 olur mu bilmiyorum. aslında iso varsa en garantisi:

www.microsoftstore.com

iso'yu seçiyorsunuz kendi formatlayıp usb'yi bootable yapıyor, 8 ve 8.1 iso'su ile de çalışıyor.

win7 kurabilmen lazım. yanında gelen driver cdsi o kadar önemli değil. belki elinde para verdiğin win7 var ve onu kurmak istiyorsun.

1- evet
2- farketmez

Yok win7 ve win8.1 iso ile indirdim.
win 7 olmadı. win 8.1i hangi program ile boot etmeliyim.

Windows 8.1 UEFI Windows 7 BIOS kullanıyor. Açılışta ayarlardan girip UEFI'yi kapatman lazım.

@zombi biosda menülerde uefi yok malesef.
launch efi shell from filesystem device diyor save and exit kısmında sadece o olabilir mi?

@zombi ona bastığımda da not found çıktı.

Neden Linux değil de Windows? diye sormadan edemiyor insan.

@bob mecburum.

1-evet
2-farketmez

ama win7 ile olmayan nedir tam olarak?
işletim sistemini mi kuramadın yoksa win7'ye driveri mi kuramadın?
win7 kurulmadıysa bir de şöyle bir durum var, usb3 portundaki flash ile kurmayı denediysen usb3 portlarından işletim sistemi kurulumu sorunlu olabiliyor. usb 2 portuna takıp dene eğer sorunun işletim sistemini kuramamaksa.

@us win7 işletim sistemini kuramadım. daha öncede çok format attım ama bu sefer starting den sonra format ekranı geliyor. hard disk seçim ekranında driverları seç diyor. cddeki driverları seçtiğimde "bu driverlar win8 için" diyor. driver cdsini takmıyorum. bu sefer driver bulamıyor. win7yi kuracağım hard diski seçemiyorum. usb 2 portunu da denedim olmadı.

@hia daha iki gün önce yeni pc topladım ben de. usb3'den kurarken sata sürücüsü vs. istedi hata verdi, cd vs. istedi işte. hdd seçemedim aynı şekilde.
direkt usb 3'den 2'ye geçirdim ve sorun kalmadı bende...

Teşekkürler hepinize yaptım ve ilerde birine lazım olur diye anlatıyorum.

Windows'un kendi usb tool programı ile yaptığımda flash disklere 64 bit windows sürümlerini atamıyordu.
ultra iso ile fat32 olan flash diske win8.1 64 bit attım.

ondan sonra normal format işlemi gerçekleştirdim. sıkıntı isoyu yaktığım programdaymış.

iPhone 6 yi bilgisayara baglayip, itunes üzerinden almis oldugun yedegi kuracaksin. Hic bir uyumluluk sorunu olmayacaktir, güncellenmemis app ler disinda....

Uyumluluk sorunu dedigim objelerin gereginden büyük olmasi vs.

Yeni iphone'u takınca iTunes sana soracak zaten.

kadinin yasi, erkegin mayisi. kadina siddeti mesru sayip, yas sormayi ahlaksizlik olarak goren carpik bi duzen iste. kadin kocasiyla cinsel iliskiye girmezse, sabaha kadar o kadina melekler lanet eder diyen insanlar, yas ve maas sorusuna tiksinerek bakarlar.

ataerkil duzen icin sole bi seyler dusundum. simdi 5 para etmeyen, kadini ahirdaki esekle es goren erkek egemenligi, parasiz hic bir boka yaramadigini da anlamis olabilir. sark kurnazligi iste. hem parasi yok, hem adam degil, hem okuzun teki. o sebeple maasimi soylemeyim de, beni parali sansinlar, paramla bi yere gelmeye calisayim diyen sigir coktur bence. adam olmadigini anlamiscasina, parasiyla, arabasiyla ve baska baska seylerle toplumda yer edinmeye calisan okuzla dolu memleketimiz. o sebeple mayişi insan olmaktan daha fazla onemsiyoruz.

yeniden hepsinden siddetle tiksindim.

not: baya feminist takilmisim ama bence bmc.

o insanın maaşı ile harcamaları arasında bağlantı kurup kendince fikirler yürütmen, bunlardan orada burada bahsetmen olasılığından dolayı bence

mesela 2000 kazandığını bildiğin adam iphone alıyor, o parayla ne edecek iphone'u diyorsun

ya da yine aynı adam bütün alışverişini bim'den yapıyor, ne pimpirikli adam ya sanki asgari ücretli diye fikir yürütüyorsun mesela kendince

insanlar rahatsız oluyor bundan

ben direkt sorulursa zaten söylüyorum, çevreme de iş görüşmesinden çıkarken daha ohaağ şu kadar verdiler napsam acaba diye anlatıyorum. bence maaş da hayatın diğer ayrıntılarıyla aynı bahis sıklığına sahip olmalı. muhabbetin arasında olm şu kadar maaş alıyorum, bunu nasıl ödeyeyim şeklinde.

yaş sormak ahlaksızlık olarak görülmez, hoş değil diye düşünülür, sebebide sorulan kişi kendini rahatsiz hissedebileceği içindir bir hnımefendi olarak. buda bir şehir kültüründen gelir, köyden çıkan adet değildir bilmeden uydurmayın.

ben de söylüyorum sorana ve devlet sırrı gibi saklayanları da anlamıyorum. işyerlerinde iş arkadaşlarına söylemeyi yasaklayan şirketler var, hadi onlar mecbur saklıyor. şirketin mallığı. ama öyle bir yasak yokken ve arkadaştan falan saklayanları anlamıyorum.

ben 2100tl alıyorum mesela, 300 de aylık prim vardı ama askere gitçem diye vermiyorlar arttık. :)

sormak da söylemek de ayıp karşılanır. birinin maddi durumu neden sizi ilgilendirsin ki? ha sormanın başka bir nedeni vardır, örneğin aynı sektörlerde çalışıyorsunuzdur ve kıyaslamak istersen sorulabilir. onun dışında sormak ayıptır diye düşünüyorum. evin araban var mı diye sormak da ayıp gelir bana.

bana sorulunca söylerim ama ben kimseye soramam banane elalemin ne kazandığından.

geliri düşük olabilir bir insanın, rahatsız olabilir, aynı işi yapan senden daha az kazanıyor olabilir. niye sorup keyif kaçırasın? ayıp.

şirkette kesinlikle söylemiyorum. normal hayatta da sektör dışıysa ve samimiyse söylerim. sidik yarıştırmaya çalışana sanane diyorum genelde ki maaşım çoğunlukla yüksek oluyor onlardan.

2 yıllık bir ev arkadaşım vardı. ben iş arama sürecindeydim. görüşmeden çıktığımda "ne kadar veriyorlar" diye sorardı hep, söylerdim. daha sonra işe başladım, aldığım miktarı biliyordu. bir ara konusu açıldı. ben de merak ettim sordum "ne kadar kazanıyorsun" diye. "iyi kazanıyorum" dedi ve konuyu değiştirdi. ben çok bozulmuştum lan? yani o kadar bana soruyorsun, madem hoşlanmıyorsun neden soruyorsun? bu türlüsü de çok gereksiz bence.

çünkü şarklı olmak bunu gerektiriyor. maaşın miktarına göre yorum yapmak düşük kültürlülere has. çok olunca ağzı ayrılanlar, az olunca hakir görenler falan. işyerinde söylenmeyenler ise patron kurnazlığı, aynı zamanda çalışan kurnazlığı; özellikle transfer olma şeklinde veya torpille işe girilen durumlarda. adamla aynı yetenek ve tecrübedesin ama ücret olarak adama torpil geçiliyor, söylenmeme sebebi bu. ayrıca, bir başkaldırıya da sebep olabilir(türkiye'de pek mümkün değil ama mevzu para olunca mümkün olabilir).

türkiye için kimin sorduğuna göre değişebilir söyleyip söylememek, benim değişmiyor ama, söylerim ben.

Eğer iyiyse nazar değmesin diye söylemiyordur
Kendisiyle aynı işyerinde çalışan ve aynı konumda olan birinden daha fazla alıyordur, duyulmasın da sorun olmasın diye söylemiyordur.
Ve arkadaşların söylediği diğer sebepler.
Ben de sormam mesela kimseye, ayıp gibi geliyor bana. Ama bana sorulduğunda söylerim.

az olduğu için bir de etraftaki kan emiciler yüzünden

Gelir dağılımındaki adaletsizlik de bir sebep. Çalıştığım yerde getir götür işlerini yapan adamla yönetici kademesinin arasında 6-7 kat fark olabiliyor. Hal böyle olunca yüksek maaş olan adam diğerine maaşını söylemek istemiyor.

işlemci akıl, ne kadar çok olursa o kadar çok iş yapar

ram zeka, ne kadar çok olursa o kadar hızlı iş yapar

ekran kartı göz, hdd bilgileri deftere yazmak ssd ise bilgisayara yazmak.

işlemci kas gücü
ram antrenman
ekran kartı supplement

nereden esti lan anlamadım.

neyse kafanı karıştırmayım :D

oyun-çizim = core i5/i7 ram 8gb/16gb
internet-office= pentium/core i3 ram 2gb/4gb

masaüstü mü laptop mu alacaksın belirtmemişsin ancak, ram kesinlikle 4'den aşağı olmasın, hatta 8 olursa faydasını görürsün. 4 olduğunda birden çok yüklü program çalıştırdığında onları tekrar geri çağırdığında bir yavaşlık hissedersin ya, işte onlar olur.

işlemci ise bir işlemi ne kadar hızlı yapabildiğindir. amd'nin a serisi işlemcileri muhtemelen senin işini fazlasıyla görür ekran kartı işlemciye entegre olduğundan ayrıca bir ekran kartı masrafı da olmaz. a8 olsun ama en az.

Biraz teknik bilginin zararı olmaz kanısındayım.

İşlemci sabit diskteki bilgileri belleğe kopyalar ve orada çalıştırır. Ekran kartı ise görüntü verisinin işlenmesinde işlemciye yardım eder.

Buna göre büyük miktarda veri kopyalayacaksan sabit disk önemli. Hız için SSD önerilir.
Çok sayıda program açık olacaksa, veya sürekli bir veri akışı varsa (tamponlama yapabilmek için) RAM önemli.
Bilgisayara hesap yaptıracaksan mesela render yapacaksan, mühendislik programları vs. çalışacaksa işlemci önemli
Oyun oynayacaksan ekran kartı önemli.

asusun orta boy bi modeli var yenı aldım rahat edıyorum. kucuklerı ben de kullanamıyorum. fırıncı kuregı gıbı el var. bunda ise gayet rahatım. sen de bı bak ıstersen 31 tl fıyat da uygun.
WT 465 diye gecio google da arat cıkıyor.

Microsoft al
www.bimeks.com.tr

tasarımı güzel ama bu standart optik mouse. Mouse'u nerede kullanacaksınız. Eğer stabil bir yüzeyde kullanmayacaksanız a4tech'in vtrack özellikli mouselarına bakın. kötü yüzeylerde bile iyi çalışıyorlar yalnız pili biraz çabuk tüketiyorlar. Ben Logitech M705 Laser mouse kullanıyorum. Bu ele oturuyor.

Bende M705'var şekli, boyutları aynıymış gibi duruyor. Ben severek kullanıyorum ama bazen insanlar çok büyük/kullanışsız buluyorlar. Büyük seviyorsan alabilirsin.

@gonulcelen87 resimdeki Microsoft mouse çok dandik. Evde iki tane var. Kimse kullanmak istemiyor.

logitech m325 var, 3 sene oldu hala sıfır gibi. microsoft 1 senede plastikleri yapış yağış iğrenç bi hal alıyor çöp oluyor. logitech o sebeple çok iyi.

Kaliteli bir şey arıyorsan Logitech, Razor ucuz olsun ama dandik olmasın diyorsan A4Tech.

kablolu olursa(ki oyun içinse şart) a4 tech x7 g800v

uzu değil, ama logitech g710+.
pardon bunu yazarken fiyatına bakmamıştım, benim aldığım fiyatla bile ilgisi kalmamış, uçmuş:(

@want2die eklemeyi unuttum. dx.com dan 5$ lık bir tanesini almaya çalıştım denemek için ama 3 haftalık yazışmaların sonunda havaalanı güvenlik şeysine takıldığı için kargolayamıyoruz dendi ve para iade edildi sonra da uğraşmadım bir daha.

direk şunu al ben aldım geldi türkiyeye sorunsuz diyebileceğiniz bir ürün var mı?

bunu aldım memnunum; gayet geldi türkiye ye yakın zamanda arkadaşımada bir tanee aldım hatta sorun çıkmadı.

www.ebay.com

Havayolu kargosuyla kalem pil dahi getirmek yasak. Zamanında geliyordu dxten ama şimdi el koyuyorlar havaalanında. Ya boş kutu geliyor yada direk izin vermiyorlar.
Ben xiaominin powerbankinden çok memnunum. Orjinalini bulmak zor, miturkey.net sitesinden almıştım orjinal çıktı.

@delidir yakalayin This item does not ship to Turkey diyor ama?

dx.com'dan bataryası değişen modelleri boş olarak alabilirsin. Buradan da beğendiğin marka 18650 bataryayı koyarsın içine mis gibi oluyor. Ben bu şekilde kullanıyorum.

Birikim pilleri var Karaköy'de. Onlarda olması lazim.

montun cebindeki delikten montun iç astarına geçmiştir.

hurdacıda.

moral verici cevaplar lütfen, ne o hurdacı falan :)

eger find my blah blah uygulamalarin varsa bulunabiliyor, mesela cloudda boyle bisiy vardi.
www.icloud.com

koltukların pofuduk yeriyle arkası arasında.yanlarda belki.

ipod'umu bul açık olacaktı, şak diye bulacaktın. şarjı bittiyse bilemem tabi, bulunca yeni almış gibi sevinirsin artık.

olum belki eski ipod yada ipod nanolardan. eskiden icloud mu vardı.

evet biliyorum geç kaldım bunun için; ipod touch first generation

yatağın altında.

iyi bak oralarda biyerdedir.

kanepenin altında.

Valla benim shuffle çantaların yan cebinden, bavulların ön gözünden falan çıkıyor. nano'yu bilemeyeceğim.

şurada bir calibro incelemesi mevcut:
www.mserdark.com

ancak ben alabiliyorsanız illa kindle paperwhite 2 derim. yoksa piyasadaki yerli seçenekler arasında calibro biraz daha ilgi çekici gibi (kullanmadım özelliklerine bakarak söylüyorum)

ben pw2 kullanıyorum. ışıklı ve oldukça memnunum. lakin fiyatı üçyüz bandında.

kullananlar calibro'yu beğeniyor. memnunlar. FB'taki meritokrasi ağında yorumlar vardı. inceleyebilirsiniz.

ancak kişisel tavsiyem calibro alacaksanız ışıklı modelini almanız olacak. zira karanlık ortamlarda okumak zor oluyor ışıksız modda.

yalnız calibronun ışık teknolojisi kindle'dan çok farklı. tıpkı tablet ışıklandırması gibi bu nedenle göz yoruyor. kısaca calibro ile gece okuma deneyiminden haz alamayabilirsiniz

kindle seçeneklerim arasında yok, teşekkür ederim tavsiyeler için.

peki calibro'nun ışıksız olanı ile akşamları hafif ışıkta normal kitap okur gibi okuyabiliyor muyuz?

Ben calibro touch lux aldim, 250 lira olandan. 2 haftadir kullaniyorum gayet memnunum.ozellikle de geceleri aydinlatma ile kullanıyorum, en az 3 saat okuyoru, hic goz yormasi olmadi.

Basic modeli sadece isik degil, cozunurluk dokunmatik ekran olmamasi gibi özellikleri de eksik bence.

Kindle alma şansınız yoksa ( benim su ara yoktu) calibro touch lux u dusunmeden alabilirsiniz. Başlangıç icin gayet uygun bir cihaz bence.

Çok da gözün korkmasın diye söylüyorum. Bende Sony var, ışıksız. Gece lambasıyla gayet güzel okunuyor. Normal kitabı nasıl okuyorsan öyle.

Bizim evdekinin kuyruğu ters. Hep sırtında.

var.

direk gözüme bakmadığı sürece her açıdan gelebilir.

Masa lambası normalde yazı yazılan elin karşı çaprazına konur. Ama bilgisayar kullanırken karşıya baktığın için karşıya koyamazsın. O halde sağ elini kullanan biri için sol yan ideal olur.

Ben masanin sol tarafindan masaya dogru veriyorum bilgisayarin arkasina vuruyor isik. Gozume girmiyor, ortam cok karanlik olup goz yorulmuyor.

Aç YouTube'u, arama kutucğuna "hata benim neşet ertaş" yaz. Aç, dinle.

Hata tamamıyla sende. Ubuntu'da değil. "Windows'u kaldırıp, pırıl pırıl edecem hacı." dediği seçeneği seçmişsin.

Ya ne olacağıdı.

aynısını 2 ay önce yaptım. hiçbir çözümü yok. benim 11 yıldır çektiğim fotoğraflar ve bitmiş roman taslağım silindi. backup yapmayan aklına yan, dropbox kullanma alışkanlığı edin, hayatına yeni bir sayfa aç.

TestDisk'le kurtarılabiliyormuş.
www.cgsecurity.org

hata nasıl arkadaşta anlamadım.
partition uçurmak öyle kolay iş mi yahu.
uçuracak olsa bile , "emin misin, son kararın mı? d yi ucuruyom abi bak sonra ağlama. " diyerek iyice onay alması lazım.

Şimdi tam hatırlamıyorum ama seçtiğin seçeneğin doğrusu "diskleri birleştir sadece ubuntu kur" gibi bi anlamı olması lazım. Hatta seçtiğin seçeneğe göre renkli olarak gösteriyordu diski nasıl bölümlendireceğini. Yapman gereken elle biçimlendir seçeneğinden devam edip windowsun olduğu bölümü ext4 olarak biçimlendirip, kurulumu oraya yapmaktı.

testdisk denmiş zaten. Kullanımı kolaydır. Zamanında her şeyi olmasa da 20-30 jpeg kurtarabilmiştim.

denediklerim.

save as yaptım. başka isimle kaydet dedim. olmadı.

save yapıyorum. olmuyor.

yeni excel dosyası oluşturdum. boş. üzerine kaydet dedim. olmuyor.


anasını sikeyim ya.

e continue diyince ne oluyor?

onar dedim:
Damage to the file was so extensive that repairs were not possible. Excel attempted to save your formulas and values, but some data may have been lost or corrupted.

excel önümde. çalışıyor çatır çatır. arıza da yoktu.

birtakım taklalar atmışsın, makro falan mı ekledin naptın?

Öncelikle yazdıklarınızı kopi peyst ile excel formatında word'e falan kaydedin de en kötü ihtimal olarak ursun kenarda.

başka dosyaya kopyalamayı dene ufak ufak

yok ya ne macrosu..o kadar teknolojik değil. düz bir sürü düz yazı.. bir sürü tablo.

yeni excel açtım. içine sayfaları kopyaladım. yine aynı hata

tepedeki kesişim noktasına tıklayarak bütün sayfayı kopyalamayı dene farklı bir excele.

i.hizliresim.com

hayır teritori'nin dediği gibi hepsini seçip kopyalama. hata neredeyse onu da kopyalarsın, yine sorun çıkarır.

yeni sayfaya kısım kısım kopyala, her kısımdan sonra kaydet. nerede hata vermeye başlarsa o kısmı iyi incele sorunu bul.

kitap 10 ciltten oluşuyor. altta 10 tane sekme var yani.

1. sekmeyi kopyaladım. Kapak bölümü bu. kopya kaydı başarılı.
2. sekmeyi kopyaladım. kopya hata verdi. atladım. ne kurtarırsam diye.
3. sekmeyi kopyaladım. kopya dosyayı kaydetmeyi denediğimde yine aynı hatayı verdi.
4. 5. 6. 7. 8. 9. sekmeleri tek tek atıp kaydetmeyi denediğimde aynı hataları vermeye devam etti.

10. sekme. arka kapak bölümü. kaydetmeyi denediğimde başarılı oldu.

ya kapatıyorum gitsin. beni buluyor anasını sikeyim böyle işler. iş yaptıkta para alıcaz he.. acelemiz var üstelik.. sikerler ya.

yapmıyorum amına koyim iş miş

özel bir şey değilse hata veren sheet'lerden birinin ekran görüntüsünü paylaşır mısın?

Excel simgesinin üstenü sağ tıklayıp en alttan Microsoft Excel'i seçersen yeni bir sekme değil, sıfırdan yeni bir Excel açıyor. O şekilde bir dene istersen. Olmadı google spreadsheet aç webden, oraya yapıştır verileri.

Trailblazer olabilir mi?

www.lemon64.com

eksiduyu.ru

Virüs bulaşmış olabilir mi?

Virüs'ün sakladığı dosyaları görmek için:
1. Yöntem
Flash disk I: olarak görünüyor diyelim.
Win+R -> cmd ile komut istemcisine geçip
I:
attrib -r -a -s -h
yazmak çözüm olabilir.

2. Yöntem
Win+E ile file explorer'ı açıp adres satırına
I:\'ALTGR255' yazıp enterlamak çözüm olabilir. ALTGR255 kombinasyonunda 255'i numeric padden yazman gerekli. Adres satırında 'I:\ ' şeklinde görünecek.

50 günü gectiyse baslangic noktasindan sormaya basla. Adamlar yolladiysa Deutsche Post ile irtibata gec ve bu sekilde sorunun nerde yasandigini ögren yoksa umudunu kes. Hic bir kargo bu kadar üzün sürmez.

Gönderen kişi kuzenim. Sordurdum, Türkiye'ye ulaşmış olduğunu tahmin ediyorlarmış.

deutsche post ise türk gümrüğüne ulaşmıştır kesin. ama türkiye'de başına ne geldi kim bilir. gümrükten sordurun.

takipsiz posta ise kaybolmuş olma, hasardan dolayı yok edilmiş olma ve hatta çalınmış olma gibi bir çok şey gelmiş olabilir başına. 50 günde mutlaka gelirdi. hele ki DP'den gelen bir şey, kesin gelirdi.

işin kötüsü, süre geçtikçe o depoların içerisinde bir yerlerde olsa bile bulunma ihtimali sıfıra doğru hızla ilerliyor.

Bende Almanyaya yakin bir bölgeden istanbula paket yollamistim. En uygun fiyatli kargo 2 haftada ulasti. Kesinlikle bir yerde sorun yasaniyordur. Gümrügü ara bir sor istersen.

15.90 Euro ödenmiş, pek ucuz da değil yani. Gümrüğü aradım, takip no almalısınız dedi, DHL ise veremiyor o numarayı.

Kesin bizim gümrükte takıldı. DHL, Deutsche Post'a ait bir takip numarası vermez. Oradan illa ki bir numara vardır, posta alındısında falan bile olabilir, sizin kuzene bir daha sorun iyi baksın.

Postaneden verilen kağıdı bana yolladı zaten. Sadece bi steuernummer'imiz var. DHL'den o numaranın karşılğı bizimle hiç alakası olmayan bornicke diye bi' yerden çıkan kargoya ait.

Kaybolmuştur. Takip numarası yoksa hiç bir şey yapamıyorsun maalesef.

benim de tersi durum var. 1 ayda TR'den gelemedi. Gumrukte gozukuyor 3 haftadir.

bence evet. yörsan alıyorum ben pınar ile tat olarak bir fark yok.

emin ol hiçbir fark yok. bir arkadaşımın ailesinin süt ve peynir fabrikası vardı. anlatıyor; bakanlık öyle testleri zorunlu tutuyormuş ki en ufak detay bile çıkıyor. testleri yapmazsan götünden kan çekiyorlarmış. ha arada bakanlıkta adamı olan gemisini yürütür örn: ilkokullardaki süt rezilliği fakat genel olarak büyük denetimler var.

günlük, uzun ömürlü, pastorize, organik, az yağlı, eli bin tane çeşidi var, bunlara göre değişiyor.

ben 1 lt uzun ömürlü sek alıyorum. 2,5 lira olması lazım. sek'in günlüğünden de aldım, arada ne fark var anlamadım.

ben elimden geldiğince tire süt alıyorum ve tat olarak normal paket sütler arasında çok büyük bir fark var. o sütü kullanmaya başladığım zaman süt içtiğimi farkettim. pastörize sütler saman gibi gelmeye başladı. (buna sütaş ve sek'in doğal sütleri de dahil)

edit: litresi 4.90 tl

aoç tavsiye ederim şiddetle. yalnız ankara'dan diğer şehirlere dondurularak gönderildiği için ufak bir tat farkı oluyor; ama çok deüğil. çok lezzetli ve doğal.

Pastörize edildikten sonra hepsi aynı; ucuzu veya pahalısı çok farklı olmuyor.

fark var; bazı sütlere nişasta ve su ekleyerek çoğaltıyorlar. lisede 8-10 çeşit süt alıp testini yapmıştık, bazı markalarda çıkmıştı. testi de oldukça kolay, sütü ısıtıp içine iyodin katıyorsunuz, siyah/lacivert renk alıyorsa nişasta vardır.

Fark var, şöyle söyleyeyim günlük süt haricindeki tüm sütleri boşuna içiyorsunuz, göstermelik bir süt resmen.

''nasıl olur da 3 günde bozulması gereken bir gıda 3 haftayı aşkın sürede açılmasına rağmen bozulmuyor?'' bence bunu sorgulayın. sonra cam şişede günlük süt alın ve bazen açılmamasına rağmen stt'ni bir gün geçtiğinde bile nasıl ekşidiğine tanık olun. Süt ve yoğurt ekşiyen şeyler, bunlar olması gereken sürede olmuyor ise, yediğinizden içtiğinizden şüphe duyun.

cevap: biri süt diğeri sütvari içecek.

açık süt alıyoruz, yani ilkel yöntemlerle satmıyorlar ama şile'de mandırası olan ve kendi dükkanında satış yapan bir yerden alıyoruz. babamın arkadaşı olduğu için üretim yerlerini de biliyoruz. tadı -bence- yağ oranı çok daha yüksek olduğundan çok farklı. tabi litresi de bir hayli pahalı markettekilere göre.

marketteki sütler, süt üretiminin sondan 2. ya da 3. aşaması. daha süt çıkmaz derlerse peynir altı suyu tozu mu ne oluyor işte (how its made videolarından öğrendim, pek teyitli bilgi değil :D - öğrendiğim video: www.youtube.com ). o yüzden maliyeti de düşük tabi az malzemeden çok şey ürettikleri için.

daha az işlenmiş olanlar - bizim sütçünün yaptığı gibi anca bir kısmını tereyağı için ayırıyor, bir kısmı kaymak anca 3 ürün çıkıyor sütle beraber. bu da maliyetini arttırır.

bi de henüz mikroptan bakteriden falan ölmedik :D ama feci kilo yapıyor.

UHT sütü soğutucuda saklamak gerekmiyor. Uzun ömürlü olduğu için çok miktarda alınıp aylarca stokta/rafta bekletmek mümkün. Bu yüzden daha ucuz.

@kaymaktutmayansıcaksüt, nick cevap uyumunu gözden kaçırmamakla birlikte söyledikleri son derece doğru şeyler. söylediklerine dikkat edin

+1

olsa süper olur.

BBC'nin podcastları var.

www.bbc.co.uk

icloud ile yapma, bilgisayarın ile yap.

1. ilk olarak iTunes'un en güncel sürümünü indir.
2. Eski telefonu iTunes'a bağla. Mağaza menüsü altından Bu bilgisayarı yetkilendir'e bas ve yetki ver. Daha sonra Dosya/Aygıtlar menüsü altından Satın alınanları aktar'a bas ve tüm uygulamaların yedeklenmesini bekle.
3. Sağ üstte yer alan iPhone butonuna bas ve özet sayfasının ortalarında yer alan Yedekle butonuna bas ve yedeklemesini bekle.
4. Yedekleme işlemi bitince iphone4'ü çıkar ve iphone5'i bağla.
5. Aynı sayfadan yedekten geri yükle işlemini seç ve yedeklemesini aldığın cihazın yedeğini seç. Daha sonra işlem bitene kadar bekle. Appstore'da daha önce kullandığın hesabını kullan yoksa uygulamaların yüklenmez.

Daha açıklayıcı yazarsan. İp4 ün neyini aktaramıyorsun. Rehberini mi. İçindeki resimleri mi. Uygulamaları mı

Komple yedekten bahsediyorsan belki telefonlar farklı olduğu için yapılmıyordur

@efruz farkı telefon diye bir muhabbet yok ios'ta. yukarıda anlattığım yöntemle aktarılabilir.

Eski telefonu alıyorsun Ayarlar/icloud/Yedekleme kısmına geliyorsun. Altta son yedekleme tarihi ve Şimdi Yedekle yazısı var. Şimdi Yedekle'yi parmaklayıp o işini bitirinceye kadar oyalanıyorsun.

Yeni telefonu açtığında icloud hesabı soracak. Bilgilerini girince her şey otamatik olarak gelecek.

gösterilen çabaya karşı elde edilen fayda biraz düşük evet.

Ya simdi isin icine kemik giriyorsa ben dusundum ki kemigi normalde yiyemiyoruz; haliyle kemikten alinabilecek farkli bir besleyici madde varsa o suya geciyor olabilir.

kemik iliği denen bişey var. çok faydalı.

Anam yapıyorsa faydalıdır.

www.capsomat.com

Dondurucum ağzına kadar et suyu dolu napcam şimdi heaa :((

kalsiyum ve fosfor kemikte kalıyor olmalı. kemiğin mühim içeriği bu ikisi ama kemiğin hammaddesi kalsiyum fosfat ısıtılınca çökmeye meyilli. yani kemik dokusunda kalmaya.
artık ilikte ne varsa onunla idare edeceksiniz.

faydalı olma mı! son derece yararlıdır. 24-48 saat kaynatılarak yapılan versiyonları bulunur. ya da düdüklüde 3-4 saat en kısık halde pişirilir. suyun içine bir miktar sirke katılır ki asidik ortam kemikten daha fazla mineral çıkarsın. haliyle serbest gezen/otlayan hayvan kemiği daha makbuldur. yaşlılara kelle/paça çorbası tavsiye edilmesi kocakarı ilacı değil gerçek ve doğru bir tavsiyedir. 'bone broth' diye aratın gavurlarda da gayet yaygındır.

Besleyicidir ama evde yapamazsın. Birkaç saat değil, 2 gün kaynatman gerekiyor kemikleri.

ben angelus, neferkitty ve arnold'un cevaplarını bekliyorum. onlar ne derse doğrudur.

gerek yok götürmeye ya. acemilikte teli napacak her taraf telefon klubesi zaten. yanında kart götürsün yeter. usta birliğinde halleder bir şekilde. gereksiz aksiyon. hoş götürüp teslim ettiğinde telefonunu alabiliyor gerçi, ama çarşıya çıkarken vermiyorlardı bizim orda.

şöyle yapıyorduk askerde. giren kişinin telefonunu bana teslim ediyorlardı (bölük yazıcısıydım) bende bir tutanak tutup bir örneğini telefon sahibine veriyordum. teelefonuda saklamak üzere bölük astsubayına. bölük astsubayı izine gidişte veya temelli terhiste askere teslim ediyordu.

evde bıraksın ordakilerin de başına bela oluyor bir çekmece dolusu telefon.

yok zaten içeriye sokmayı düşünmüyor, sadece son ana kadar iletişimde olabilmek amaçlı. yani askeriyeye teslim edecek ama sorun olur mu diye endişeleniyor sadece.

işte kapıda yarım saat onu bantlamakla isim yazmakla uğraşıyorsun, çekilir dert değil. sonra deftere işleniyor.

ben de yazici olarak cevaplayim.

delidir yakalayin +1 ama, komutan geliyor sarj aleti istiyor askerden, o cekmecedekiler pic oluyor. gerek yok bence goturmeye.

valla içim karardı =) neyse ben söyleyeyim de gitmeden en azından ismini yazıp yapıştırsın üstüne.

yok çok eski bir model götürürüm diyor zaten, ne olur ne olmaz diye. önemli olan hat işte.

Abi hattı teslim etmeyeceksin zaten. Yol yordam öğrendikten sonra kendine ikinci bir telefon alacaksın. Hat o zaman lazım olacak.

herkese çook teşekkür ederim yardım ve fikirlerinizden ötürü.

excel fonksiyon grafiği çizmiyor, çizmediği için kesikli değerler verip ona göre çizdirmek gerekiyor. örneğin alfa=1 için r'ye bir sütun açıp, 0'dan 1'e kadar 0.01'lik artışlarla 100 tane değer girin, yanındaki sütunda da r'nin bu değeri için n'i hesaplatın. sonra r ve n'in scatter grafiğini çizdirin. bu 0.01 ne kadar düşük olursa grafik gerçeğe o kadar yaklaşır.

Teşekkür ederim. Diğer türlü visual basic üzerinden mi gitmem lazım excel ile entegre bir yol mevcut mu acaba?

bildiğim kadarıyla visual basic ile çizdirirken de yine bir artış miktarı verip o aralıktaki noktaları çizdirmek lazım. fonksiyon çizen programlar da böyle çiziyor ama bunlarda elle hesaplatmak gerekiyor o noktaları. ama en nihayetinde excel'in bu grafiği çizebilmesi için bir (x, y) seti lazım, onun da sheet'te bir yerlerde kayıtlı olması lazım - vb'yle hesaplanmış olsa bile.

Bu tarzlar işler için doğru program Matlab. Tabi tezin olayını bilmiyorum. Eğer çok hassas bir çalışma yapacaksanız, yani binlere satır veri olacaksa değerleri VBasic'e hesaplatmak faydalı olabilir. Bunun haricinde VBasic size bir fayda sağlamaz.

beni isteğimin dışında, zorla götürüp bir yerde tutacaklar 5 ay boyunca. pis tuvaletler, soğuk suyla duş almalar, hayatta bir bok olamamış adamlardan hakaret işitmeler normal olacak. ya bir saat anlatırım da, bundan sakınmamaya çalışmak tuhaf bence. kötü bir şey olmasını geçtim, isterlerse 5 ay boyunca orda orgy partileri yapıyor olsunlar. ZORLA götürülüyorum ya. hayatımdan koparılıp götürülüyorum. tabii ki kaçarım. niye kaçmayayım.

Sorumluluk bilincinin öğretilmesi adına bazı kişiler için gereklidir. Ancak seçmeli olmalıdır. Eyyorlamam bu gadar.

zorla evinden barkindan işinden ayriliyorsun, kanun zoru ile dikenli tellerle cevrili bir alana kapatiliyorsun ve oradan cikman yasaklaniyor. saclarini senin istegin dışında kesip, kıyafetlerini alıyorlar ve tektip giyinmeni emrediyorlar. onlarin istedigi yerde uyuyup istedigi zaman uyaniyorsun. onlarin istedigini istedigi zaman yiyorsun. daha önce hic görmedigi insanlar sana hakaret edip dövüyorlar, el bombasinin pimini cekip eline veriyorlar. itaat etmeni ve gerektiginde insan öldürmeyi ögretiyorlar.

askerlik insandışılığın ortalık yerdeki örnegidir. herhangi bir insan, başkalari ölürken ve kollarını bacaklarını kaybederken döner kebap yedigi icin seviniyorsa ve ne var ki askerlikte diyebiliyorsa, ne kadar insan olabilir?

hocam şu kitabı bir okumanı öneririm

www.kitapyurdu.com

Soguk dus yok yav gitmeyen adam sallamasin, kac kere dusta haslandim askerde. El bombasi da yok arasan bulamazsin. Sovmeyle dayakta yok. Gerisi olabilir evet :)

abi soğuk duş olup olmama meselesi değil ki ya, velev ki olmasın yani. mesele benim oraya ZORLA götürülüyor olmam. evimden barkımdan, gençliğimin en güzel yıllarından alıkonuyor olmam. isterlerse kuştüyü yastıklarda yatırsınlar. mesele o değil yani. ben gitmedim askere, duşta sıcak su akmıyor diye duydum, belki de akıyordur, önemli değil. ben gitmek istemiyorum, orada olmak istemiyorum, elime silah almak istemiyorum. resmen gençliğimin bir kısmı gaspediliyor, bunu istememem çok normal bence.

okumuş adama çok koyuyor abi, çoğu komutanın senden küçük oluyor subaylar yine eğitimli oluyor da diğer "genç" komutanların çoğu mal oluyor ezik oluyor. adam senin hayatının 5 ayını alıyorum bana itaat edeceksin diyor,bu kafadan kaçmak mantıksız mı yani?

bu bir prensip meselesi. gerçekten prensip meselesi. bu prensip kişiden kişiye değişir. yoksa gidip gelinir 5-6 ay, bi ton derdini, ayak bağını da çekmez insan. askerlik nedir, neden yapılır? bu kısmı sorgulamak önemli, kaçma motivasyonu buradan geliyor. ve kaçma diye belirtiyoruz ama nedir yani askerlik de kaçmış lafı, muamelesi ortaya çıkıyor. gideyim kafam rahat olsun kısmı en kolayı. insan her şeye alışır, kısa bir süre olduğu için bu duruma hayli hayli katlanır ama bu bir sevgi olayı ercan.

benim yaptıgım askerliği anlatsam bir çok kişi askerlikten sogur.

başında öyle bir komutan olur ve öyle bir yere düşersin ki kebap olur "oo iyimiş yata yata yaptım" dersin başında öyle bir komutan olur ve öyle bir yere düşersin ki hayattan soğursun. şans işi.

bir arkadaşım geldi.
su yoktu 30 gün dedi.
nasıl şoka girdiysem, "duş alamadınız mı" dedim.
o da ne duşu su yok diyorum! su içemedik! dedi.
ben bu ikinci şokla "ne içtiniz" dedim.
kola dedi.
kola.
otomat varmış.

ne diyim.

@zlipknot çok iyi bir hikaye. Bizde de yoktu su bir aralar. Kantine normal su geldide kurtulduyduk.

kendini bir bok sanan nato memurlarının ağız kokusunu çekmek sanıldığı kadar iyi bir şey değil, vatan millet gag guk demesin kimse

dur açıklayım şimdi, gitmeyen adamın korkması çekinmesi gayet normal sonuçta bilmediğiniz ortam. ama çekindiğiniz şeyler aslında önemsiz şeyler ben üniversitedeki hocalardan daha çok çekmişimdir.
mesela dayak; dayak atmak çok fazla efor gerektirir hiçbir komutan dayak atmak istemez hergün 1 adam dövse 150 günde sıra sana gelmez zaten. ikincisi bimer denen bişey var askerler sövülmese bile sövüldü diye bimere yazıyorlar sonra hemen uyarı geliyor o yüzden dayak falan yok. çok uğraşıp adama cinnet geçirtirseniz belki, ama onu sivilde de başarabilirsiniz.

ben asteğmendim 12 ay boyunca baya bi kışla gördüm hatta banyo projesi vardı ben ordayken :) ihaleyi alan firma bok gibi yapmıştı firmaya ceza kesildi, düzeltmesi için süre verildi. bu arada askerler banyo yapmak için başka yere gitmek zorunda kaldı tabi bunu ordaki askere sorsan bilmez. böyle şeyler oluyor işte..

askerdeki en büyük sıkıntı dışardaki siviller amk. gittim 2 hafta sonra intiharın eşiğine geldim, ırıspı sevgilim sağolsun.

dayak yok denmiş, ben hiç görmediysem 5 ayda 25-30 kere görmüşümdür. erlerin birbirlerine yönelik şiddetini saymıyorum.

@podrostok suyu dev bi kazan ısıtıyor, yazın da kazan yakmaya pek önem vermiyorlar hava sıcak diye. olamaz demedim zaten, bizde de 100 derecede akıyordu saçma bi şekilde.

Millet sıcak su vardı yoktu muhabbetine girmiş, ben yatacak yer bulamadığımı hatırlıyorum. Mecburen gidip yapılan bir şey ve bence hiç kaçmamak lazım. Ne kadar erken gidersen o kadar iyi. Sivil hayatta yanına yaklaşamayacak adam sana köpek muamelesi yapıyor. Bu herkese koyar ama hayatta belli bir yere gelmiş adama daha çok koyuyor.

Arkadaşlar bi cevap verin nereye götürülür bu alet tamir için?

yazıcıoğlu iş hanına götürün orada mutlaka anlayan birileri vardır. ps3 ve oyun satan dükkanlara.

Davula takılan oyun konsolundan ne kastettiğini anlamadım ama şu siteye bir bak istersen.

www.guitarherorepair.com

Daha 4 senen var. :) Ama ortalamayı yüksek tut. Her sene düzgün yerlerde staj yap. Uluslarararası firmaların, "international internship" ilanlarını takip et. Bunları yapabilirsen, mezun olunca güzel bir yerden teklif alırsın.

derece yapman lazım okulda. çok iyi yerlerde staj yapman lazım. bazı projelerin içinde de bulunman lazım. sonra alırlar neden almasınlar.

Alanında yapılmayanı yap, bi' fark yarat, sivril. örnek vermek gerekirse Bahçeşehir üni. grafikten, Batman film fragmanını yapan eleman.

yurtdışında iş bulmak konusunda tecrubem yok ama akademisyenim ve öğrencilerden gözlemlerim sonucunda önerilerim şunlar;

okulunuz çok iyi, oraya girmiş olmanız için zaten çok çalışkan olmalısınız, dolayısıyla aşağıda yazan her bir şeyi gerçekleştirebileceğinizi düşünüyorum.

ingilizce daha iyi olmalı.

lisans süresi içerisinde okulun verdiği minimaldir, bununla yetinilmemeli, yapılacak küçük uygulamalar freelance işler, hayvani bir bitirme ödevi vb. projeler iyi olabilir (portföy için).

Öğrenim süreniz içerisinde bazı uzmanlık konuları üzerine eğilip çalışmalar gerçekleştirebilirsiniz (ne yazık ki bu zor bir şey ve ne kadar yardımı olacağından pek de emin değilim, bu konuda yönlendirme için hocalarınıza başvurun, biraz şanslıysanız kendnizi acayip ortamlar içerisinde bulabilirsiniz)

erasmus vb. mutlaka yurtdışına bir uzanın. yukarıda denilmiş zaten yurtdışı bir firmada staj yapın diye ki cv nize büyük katkısı olacaktır. Erasmus esnasında ayrıca staj fırsatları yakalayabilirsiniz. Böylece, Türkiye'den, internet üzerinden başvuru yapmak yerine bir firmada staj için yüz yüze görüşme şansı yakalayabilirsiniz ki bu büyük bir avantajdır (bunu yapan bir arkadaşımız erasmus üzerine almanyada 6 ay ücretli [maaşlı] staj yaptı, sonra dönüp okulunu bitirdi).
Not ortalamanız en beklemediğiniz anda kapınızı çalıp sürprizini yapacaktır.
O yüzden ortalamanızı yüksek tutun.

Yukarıdaki seçenekler olmazsa internette scholarship veren msc. ilanlarına bakabilirsiniz. Özellikle bu durumda 3'ün üzerinde ortalamaya ihtiyacınız olacaktır.

(bkz: giray ozil)

Bu kadar zor mu ya

bence odtü'yü bitirmenin diploma açısından bir manası olmayacak amerikada çalışmak için. buradaki en iyi üniversite ama orada neredeyse kimse türkiye'deki üniversiteleri bilmiyordur. belki intel gibi firmaların hr departmanları ülkelerdeki üniversitelerin seviyelerini takip ediyordur ama bence asıl önemli olan okuldaki notlarından ziyade ne gibi uygulamalar geliştirdiğin, neye ne kadar hakim olduğun. akademik olarak iyi notlar + örneğin düzgün bir master programında işe yarar bir uygulama yazdığın bir tez + buna ekleyeceğin, öğrenciliğin süresince yazıp kendin geliştirebileceğin projeler sana amerika veya herhangi bir ülkede en azından staj kapısı açar. o kapıdan girdikten sonra da gerçekten bu dediklerimi yapmışsan ve işlerine yarayacaksan seni kaybetmek istemezler. ama 1. tier firmalarda çalışmak için örneğin calculus, dif, fizik gibi dersleri yalayıp yutmuş olman gerekli. matematiği düzgün öğrenmemiş adamı çalıştırmıyorlar ne yazık ki. üstüne bir de ilgini çeken alandaki matematik uygulamalarını çalışırsan süper olur.

kendi sektörümden örnek vereyim. oyun sektöründe 3d physics için matematiğin yeterliyse, bir matematisyene ihtiyaç duymadan bir fizik motoru yazabilecek düzeydeysen mutlaka iş bulursun, hem de yavaş yavaş yükselerek, 1. sınıf firmalarda bile çalışabilirsin, electronic arts, blizzard, vs. gibi. bunun dışında örneğin low-level dilleri bilirsen, networking, işletim sistemleri, bilgisayar mimarisi, işlemci mimarisi, algoritma tasarımı, efficiency hesaplamaları, design patterns gibi konularda iyi olursan(hepsinde demiyorum ama hepsinde yetkin olursan senden iyi aday zaten yok) rahatça iş bulursun. koç ünv mezunu bir eleman engine programmer olarak çalışıyor bildiğim kadarıyla blizzard'da. yani neden olmasın?

bu arada bu dediklerimin hepsinde uzmanlaşmak okurken harbiden zor bir şey değil. aklını başına devşir, benim gibi okulda tembellik yaptığın ve 30 yaşından sonra yine calculus çalışmak zorunda kaldığın için pişman olma.

Yüksek lisansını Amerika'da yaparsan oradan yürürsün zaten. Odtü Maden Mezunuyum. Amerika'da yüksek yapan arkadaşlarımdan geri dönen olmadı.

Ben de okulun bir artısı olmaz diye dusunuyodum ama bu yıl ilk 100 e girdigi icin belki az da okur diye umutlandım :)

o kadar zor değil, ama neyi daha çok istediğinize karar vermelisiniz, gezip dolaşmak mı, biraz tembellik etmek mi, yoksa dışarıda iş bulmak mı. Eğer kararınız sonuncuysa, bunun için gerekeni yaparsınız; yok değilse zaten bir bakmışsınız ders sırasında kantinde batak oynuyorsunuz.

Belki burada yazıldığı kadar zor olmaz, şansınız yaver gider ve kolayca bir işe yerleşirsiniz ama burada bu kadar şey yazmamızın sebebi, gerçekten bunu istiyorsanız garantici olmanız gerektiğinden.

uckac'ın dediklerine katılıyorum, kendisi çok doğru söylüyor.

Ayrıca hocalarınıza yakın olun, onlarla da konuşun bunları; sorun, okulun ötesinde hangi alanda kendimi geliştireyim, ne üzerine çalışanlar daha fazla talep görüyor, trendler ne yönde.

Sonra, 1. sınıfsınız daha, daha yeni öğrenmeye başlıyorsunuz, bu senenin sonunda burada koyduğumuz hedeflere varamayacaksınız (projeler stajlar vb.), kesin bu, kesin...
Hatta 2. sınıfı bitirdiğinizde de hedeflerin hemen hiçbirisine ulaşamayacaksınız, belki de hiçbirine, çünkü 2. sınıf sonunda hala bunları yapabilme kabiliyetine sahip olmayabilirsiniz.

Bu sırada ne oluyor biliyor musunuz, 1. sınıfta kendinize koyduğunuz bu hedefleri unutuyorsunuz ve en çok kendinizi geliştirmeniz gereken 3., 4. sınfları boş geçiyorsunuz.
Bunları unutmayın, 3., 4. sınıfları boş geçmeyin. Burada yazanları yapacaksanız çünkü 3.ve 4. sınıflarda olacak. 1. ve 2. sınıflar altyapınızdır.
O calculusları fizikleri ne kadar iyi çalışırsanız o bahsettiğimiz uzmanlık konularının, projelerin altından o kadar iyi kalkarsınız.

mesela uckac'ın dediğinden örnek, mesela game engine ler. Bu oyun motorlarında "ray tracing" hatta artık "global illumination" (GI) uygulamaları kullanılıyor.
Bu GI üzerine yurtdışında çalışan "cüneyt özdaş" vardı hatırladığım. Ya da yine amerika'da animasyon filmlerde kullanılan saç simülasyonları üzerine çalışan birisi vardı (adını unuttum).
Sonlu elemanlar (galerkin vb.), sonlu farklar, integraller, türevler, gradyanlar, diverjanslar, bunları bilmeden bu konularda üretim de yapamazsınız. Bunlar için de 1.2. sınıflar çok önemli.
Sonra bakarsınız 30 yaşında calculus çalışan 3. kişi de siz olmuşsunuz.

abd de burslu murslu master düşünüyorsanız 3+ ortalamayı cebe koyun.
abd deki çoğu ünv. türk ünv. lerinin halini bildiği için 3+ ortalama şartını koyuyor direkt (hatta bir çoğu kendi memleketinin ünv.lerine de en az 3 istiyor, bazı ünv. sitesinde ülke ülke özel belirlenmiş ortalama şartları listelenmiş olabiliyor).

sadece toefl değil bir de gre (amerikan öss'si, bizimkinden kolay) gerekiyor ( gre olmasa da olur ama olması iyidir diyorlar, gre olmayacaksa ünv.nin kurul kararı gerekebiliyor, bunun için de başka bir + ya sahip olmanız gerekli )

yine mastera başvuracaksanız, bahsettiğim gibi bazı uzmanlık alanlarında küçük de olsa tecrubeler sizi ön plana çıkarabilir. bu yüzden hocalarınızla konuşun, trendleri öğrenin diyorum.
burslu msc. lerde ne üzerine çalışacak adam arıyorlar daha çok, öğrenin. Yine hocalarınıza yakın olun, sonra referans mektubu diye kapı kapı dolaşmayın (ünv. ler üç hocadan sizi tavsiye eden imzalı referans mektubu isterler, her hoca kolay vermez. Kolay vereninkinin de kıymeti çok olmayabilir.).

Yine bu yüzden uzmanlık konularına eğilmek üzere hocalarınızla konuşun diyorum, zira, sizi yönlendirecekleri uzmanlıklarda küçük de olsa işler yaparak kendinizi uluslararası kongrelere filan atabileceğiniz paperlar vb. hazırlayabilirsiniz.
Bu kongrelerde öğrenciler için özel etkinlik/yarışmalar olabilir, katılın.
Bunlar master başvurunuzda sizi öne çıkarabilir. Bunları zor zannetmeyin, iyi bir yönlendirme sayesinde nispten basit bir işle bunu halledebilirsiniz. İşin basitliği önemli değil, çünkü henüz lisans öğr. olduğunuz için kimse büyük şeyler de beklemeyecektir.

Bazı uzmanlıkların kendilerine ait grupları ve düzenli workshopları vardır. Bu uzmanlıklardan birine yönelirseniz, sitelerini, etkinliklerini takip edin, çoğunun mail grupları da olur ve buralara msc. ilanlarını da atarlar.
Buralardan fırsatlar yakalayabilirsiniz.

bu arada ben de yurt dışında çalıştım, linkedin'de yurt dışı tecrüben gözüktüğü için halen teklifler geliyor. dediğim gibi bir kez kapağı atıp yeterliğini kanıtladıktan sonra gerisi kolay.

Ben şu anda Windows 10 Technical Preview i indiriyorum. Onunla devam etmeyi düşünüyorum. Bence bekleyip Windows 10 al.

sakın ha. sadece vaktin bol ve sinirlerin sağlamsa w8i deneyebilirsin. w7 iyidir.

dual boot yap istersen. w8.1 sahiplerine w10 ücretsiz olacak diyolladı bi ara.

he bende dual boot ama en son kaç ay önce açtım 8.1'i hatırlamıyorum bile... 7 daha kullanışlı geliyor. neticede masaüstü kullanan adamım lan dokunmatik telefon işletim sistemini niye bunda kullanayım ki?

Ben 1 ay once yukledim 8.1 gayet memnunum. Bilgisayar cok hizli aciliyor bir kere en buyuk artisi o bence. Kimi uygulamalar 8.1 de calismayabiliyor o da bir eksi. Bunlarin disinda bilgisayari cok kurcalamadigimdan kullanim kolayligi ile ilgili pek yorum yapamayacagim.

ilk çıktığı dönem win8'den nefret eden biri olarak artık yeter, bıktım bu win7'nin geç açılmasından/kapanmasından, işlem yavaşlığından diyerek win8 kurdum.

bir şey diyeyim mi? iyi ki kurmuşum kardo!

kardişler bende ssd var, win7 de bile maksımum 10 saniye acılması, sırf acılıs artısı varsa eğer gecmeye değmez gibi gorunuyor.

geçme o zaman. sen win10 bekle.

touchscreen bir alet degilse win 8'e gecmek icin hicbir sebep yok.

ilk çıktığından beri orijinal win8 ve şu an win 8.1 kullanıyorum. ondan önce de win7 yüklüydü. açıkçası 8'den memnunum, hiçbir sıkıntı yaşamadım. metro arayüz ve başlat menüsü ile işim olmuyor. ama win10 çıkacakken şu an orijinal 8 almak gereksiz. istiyorsan korsan kullan. 10 çıktığında deneme sürümü kurarsın ve beğenirsen onu alırsın, beğenmezsen 8'i alır devam edersin.

Şu anda Windows 10' dan yazıyorum. Gayet iyi :D

Windows 8'in sorunu başlat menüsü. Başlat menüsünü sık kullananlar Windows 8'e bir türlü alışamıyor. Başlat menüsünü fazla kullanmıyorsan gönül rahatlığıyla 8'e geçebilirsin.

Aseton

ilk onu denedim ama sonuç sıfır :(

Japon yapiştiriciyla he mi?


Saka saka :)

Kuruyunca kendiliginden atar sanki o?

Tiner.

Diş macunu dene. Parlatıcılı olmasın. Içinde minik parçalar var. Ekranı çizebilir.

Sabunlu su

www.howtocleanstuff.net

Çalışırken master yaptım. Çok zorlandım diyemem ama hocalarla aram iyiydi. Derslere girmedim. Ders notlarını getiren, ödevleri beraber yaptığımız, sınavlara beraber çalıştığımız arkadaşlarım vardı. İş yerinde de de hafta içi izin alıp, onun yerine Pazar gelip çalışıyordum. Ortamım iyiydi yani. Bunları ayarlayamasaydım çok zorlanırdım. Yine de tez yazarken çok zorlandım. İşten sonra akşam oturup, kafayı toplayıp, çalışmak çok zor oluyordu.

ben kendi alanımda master yapıyorum. işimden memnunum, müdürümün ısrarlarıyla başladım (arge mühendisisin, akademik derecen olsun diyordu). ilk iki dönem üçer ders aldım, işten idari izinli olarak çıkıp derse gidiyordum haftada 1,5 gün. alışana kadar zordu. okula gittiğim için işler yetişmiyordu, mesaiye kalıyordum, bir yandan derslere sunum hazırlamak gerekiyordu fln.. sonra alıştım oturttum her şeyi. derslere gidemediğim zaman da hocalar anlayış gösteriyordu. meğer o ders aldığım günler iyi günlerimmiş. şimdi tez aşamasındayım. işimle ilgili bir şey olması gerekiyordu konunun, o çok bağlayıcı oldu, konusuz kaldım uzun süre.
özetle evet tez aşaması sıkıntılı, özellikle konuyu kendin seçemiyorsan. sırf onun için pişmanım ben.

os x in yarattigi zimbirtilar. silsen yine gelir o yuzden oyle birak.

Bunlar OSX'in dosya sisteminin orjinalde desteklemediği bazı özellikleri kaydetmek için kullandığı yancı dosyalar. .DS_Store Windows'taki desktop.ini'de olduğu gibi iconların pozisyonları saklıyor. .Localized'de klasörün isminin yerelleştirilebileceğini gösteriyor. Mesela Masaüstündeki .Localized dosyasını silersen Masaüstünün adı Desctop oluyor.

CMD-shift-F

Google'da chalcopyrite leaching diye arayınca sürü sebil paper çıkıyor. Bunlar iş görmüyor mu?
www.google.com.tr

ev arkadaşımın işiydi, söylerim ona hemen