ikisini de yapıyoruz, evdekiler tavada karışmamış sevdikleri için genelde öyle yaparız hatta. kırar kırmaz üzerine serpiyoruz baharatları falan. piştikten sonra hoş olmuyor.

pişerken tuz gezdiriyorum.

krepvari bir omlet istediğimde çırpıyorum, ekmek kenarı banmak istediğimde tavaya kırıyorum.
tuz kullanmıyorum, kullandığım zamanlar tavadan aldıktan sonra sarısının üzerine tuz serpiyordum

ben tavaya kırmalı yumurtayı sevmiyorum, çok çirkin görünüyo gözüme görüntüsü. sadece sucuklu yumurta yapcaksam direkt kırarım. yoksa çırpıyorum.

Çırpıyorum, sebzeli/peynirli omlet yapıyorum genelde. Sucuklu yumurta yaparken tavaya kırıyorum. tuz atmıyorum.

ben hep çırparım. baharatıyla toz biberiyle falan iyice çırpar karıştırır öyle döker pişirirm. direkt kırınca yiyemiyorum çok tatsız tuzsuz oluyor hiç sevmiyorum öyle.

Ben ayrı kasede tüm malzemeleri karıştırıp sonrasında tavaya döküyorum, her ne kadar yumurtayı kırarken kaseye kabuğunu kaçırmasam da tavaya kırma durumunda kaçırabilirim ve sıcak bi tavadan kabuk almak hiçte kolay olmaz..

Direk tavaya dökülen yumurta hiç yemedim. Sevmiyorum dicem ama hiç yapmadım yemem zaten. Kasede çalıp baharatlayıp öyle döküyorum. Bi de çok pişmiş olmalı.

Direk tava. Yumurtaya tuz dökmem.

İkisinin ortasındayım. Direk tavaya kırıp tahta kaşıkla tavada az biraz karıştırıyorum.

fotoşop cs6 da raw editleme yokmuydy ya?

Var tabii ki, ben de onu kullaniyorum zaten.

Müthiş birşey. Çok zaman kazandırıyor. Photoshopla 3-4 saatini alan işi bununla yarım saatte hallediyorsun. Alışınca Photoshop'u açmıyorsun hiç. Ama alışması zaman alıyor biraz. Youtube'da Lightroom workflow diye aratırsan takip edebileceğin iki-üç farklı iş sırası var, aralarından birini seçip uygulaman lazım.

Adblock plus
Ghostery
Goo.gl URL Shorter
LastPass
TweetDeck
HTTPS Everywhere
Photo Zoom for Facebook

adblock plus
zenmate
Checker Plus for Gmail
Awesome Screenshot

switcheroo - bu zımbırtıyı spotify listelerini masaüstü uygulamasında açmak için kullanıyorum.
lingua.ly - ingilizce kelimeye çift tıklayınca türkçesini gösteriyor.
speed dial - chrome'u açınca bu açılıyor ilk. sık kullandığım siteler için kısayol.
adblock - bileniyor zaten. bi de privacy badger var.
reddit enhancement suite - reddit kullanıyorsan şart.
gif delayer - bunu da reddit nedeniyle yükledim. gif'leri tam yükleyince açıyor.
Screen capture - screenshot alıyorum bunla ama ara sıra çalışmıyor.

Ad block
Color piano
Google mail checker
Hover zoom

ad block, of course.
hover zoom
tureng
seslisozluk
session manager -acik sayfalari kaydediyor daha sonra acmak icin.
ever note

Adblock
Clearly
Enhanced History
Zen Mate

özellikle yeni doğurmuş dişi kedilerde avlanma normaldir.
kuşa yazık olmuş, onun dışında bir zararı olmaz.
yalnız fare falan da avlayıp yavrularına getirebilir.

zaten 2 ay emzirir anne.
mümkünse o kadar sabredin, pek dışarı çıkarmayın.
çünkü içgüdüsel olarak avlanır.

Merhaba, anadan uryan bilgilerle uzun süre kedi beslemiş biri olarak yaziyorum. Kediler yavrularına zarar verecek seyleri vermezler. Onların annelik içgüdüleri sizinkinden cok daha guclu.
Her ne kadar evde besliyor da olsanız kedi kedidir. Benim kedim gözümün önünde hamambocegi, kertenkele, kurbağa yedi kütür kütür. Hala örümcek, kelebek flan affetmez. Yediği kusun hijyen konusunda verdiginiz ıslak mamalardan cok daha kaliteli olduğunu söyleyebilirim. Bu dediğim butun markalar icin geçerli ucuz/pahalı farketmez. Yerinizde olsam pek endiselenmezfim yani.

Kuş zaten kedinin bir numaralı avı. Anneye veya yavrulara niye zarar geleceğini anlamadım.

İyi ki anadan üryan bilgilerle gelmeyin demişim di mi? Bir de yazmasaydım neler olurdu, mazallah.

Teşekkürler, teşekkürler.

o kuş zehirlenerek ölmediyse içiniz rahat olsun. yediği ve muhtemelen yedirdiği kuş sizin onlarca lira dökerek aldığınız mamalardan çok daha sağlıklı bir besin. ancak tarım ilaçları ya da haşere ilaçları nedeniyle ölmüş ya da ölmek üzere olan hayvanları avlarsa (fare v.b.) bu hem anne hemde yavrular için zararlı olur.

cevapları beğenmediyseniz, veterineriniz bir telefonun ucunda.

Alınganlık epey sancılı bir hastalıktır.

Bir de Duyuru'nun anlam ve amacını tekrar okumak, nasıl kullanıldığına dair bilgileri tazelemek gerek.

Yav duyurunun amacı yardımlaşmak ama milleti azarlayan çemkiren adama da yardım etme zorunluluğu yok

amaaan ne olcak yeaa kedi bu. tabii kuş yer, gereksiz yere endişeleniyorsun.

Unkapanında manifaturacılar çarşısı.

sanırım kağıt üzerinde 3 hafta ama ben acemiliğimi yaparken kkk gelip "gençler yılbaşını aileleriyle geçirsin" dedi diye 18 günde acemiliği bitirdiler, hemen yemin ettik.

farklı sebeplerden program değişebiliyor, en net bilgiyi birliğe katıldıktan sonra alırsın

3 ya da 4 hafta, tam hatırlamıyorum.

bizimki 1 ay sürmüştü.

Kısa sürdüğünü hatırlıyorum. 2 veya 3 haftaydı ama bir sene gibi gelmişti :)

gölköy'den bahsediyorsan, 2010 ağustos döneminde araya 30 ağustos tatili ve Ramazan bayramı girdiği için 1 hafta uzatmışlardı ve 40 gün civarı kalmıştık orada. hatta ilk başta söyledikleri tarihe göre uçak bileti almıştık ve sonradan 1 hafta uzattık dediklerinde biletler elimizde patlamıştı.

buğday birasıydı sanırım. jagermeister de olabilir.

reflüm var. jager gibi sert alkollü içkiler hiç yaramıyor. kaldı ki jager biraz mentollü gibi ya o hiç gelmiyor.
bana bir tek rakı dokunmuyor ki mezesiz içerim genelde.
bir de son aylarda amarulayı keşfettim. şiddetle tavsiye ederim içimi çok çok rahat. yeterince içince kafası da kendi gibi tatlı oluyor.

Mayasız içkiler daha az zararlı diye biliyorum.

120

Niye 125 değil ya?

Kar = (satis - alis) / satis Gegil mi ?

120

Degil.

120 abicim

Degilse de bence oyle olmali cunku cumlenin turkce yapisi da bunu gosteriypr bence

"100 de 20 kar etmek" yani 100'e satarken 20 kar etmek. Yani 80 e alip 100'e satarsaniz %20 kar edersiniz.

100'ün 100'de 20'sini alıyosun işte. 100x20/100=20 100+20=120
Neden 125 bulmak istediğini anlamadım :/

Her şey de "100" de 20'deki 20'yi düşünmeyeceksin.

80 lira için "80'in yüzde yirmisi" diye düşüneceksin. (80*20/100= 16 80+16=96)

Senin dediğin gibi olursa her şeye 20 lira eklememiz lazım. 100 milyarlık satışta kar etmek isteyen adam o zaman 20 liralık kar edecek yine; aklın alıyo mu bunu? :)

@Zaphod Çok yanlış oldu son oranlaman.

100'de 20 kar ediyorsan, 80'de 16 kar edersin. Böylece 80'e aldığın şeyi 96'ya satarsan %20 kar edersin, 100'e satarsan birazcık daha fazla karın olur.

Karın %20 olması demek maliyetin %80 olması demek. 100/0,8 = 125TL olması lazım satış fiyatının. Bu hesap böyle yapılmıyorsa ben de 10 senedir yanlış hesap -bütçe- yapıyorum.

Adı üstünde.
100de 20 kar ediyosun. 100 lirada 20 lira kar edersen %20 kar edersin.

20 100'ün 5'de 1'idir. 1/5= 0.2

-----

80'a alıp 100e satarsan %25 kar edersin. çünkü 20 lira fazlasına satıyorsun, bu da 80'nin 4de 1i yapar. 100 /4 = 25 olur

ya da

80 . x/100 = 100 ise x=125 olur. buda %25'dir.

sen satış fiyatı üzerinden kar gösteriyorsun
alış fiyatı üzerinden kar göstermelisin.

asıl fazlalık buradan çıkıyor.

basond +1. alış fiyatın üzerinden 100'de 20 kar edeceksin.

5 lira da komisyonsa 125 olabilir ama %20 ise 120 olur..

bir kimse de yazmamis.

kar = (satis-alis)/alis

alis icin harcadigin para yani cebinden cikan para uzerinden kar zarar hesabi yaparsin.

zombi de senin gibi 100 lira satış fiyatı diye hesap yapmış. alış fiyatın 100 lira ise %20 kar ile satarsan 120 yapar.

satış fiyatı 100 lira ise, %20 kar ile satmışsan 100*100/120 = 83,34 liraya almışsın demek.

eğer ben bu ürünü 100 liraya sattım, 20 lirası kardı diyorsan, sattığın paranın %20'si kar oluyor, %20 kar elde etmiş olmuyorsun. %25 karla satmış oluyorsun.

Düzeltme: Aşağıdaki hesabın kar zarar problemi mantığına göre hatalı olduğu anlaşıldı.

Biraz fazla pratik hesap yaptığım için anlaşılmadı sanıyorum. Formülle çözeyim.

Kar'ın tanımı bellidir. Satıştan sonra elimizde kalan para kardır.
(Brüt kar) = (satışlar) - (maliyet) şeklinde hesaplanır. Yüzdeye vurursak:
(Brün kar) / (satış) = ((satış)-(maliyet))/(satış) olur.
www.yenittk.com

Elimizde ne var. Maliyet = 100TL, kar oranı = %20. Bunları yerine koyalım.
0.2 = ((satış)-100TL)/satış
0.2(satış) = satış - 100TL
0.8(satış) = 100TL
satış = 125 TL olması lazım.

formulde boldugun sey satis degil alis olacak. kar alis fiyati yani maliyet uzerinden hesaplanir. bosuna kimsenin beynini eritme yaniliyorsun israr etme :)

@vendorth orta okul matematik sorularına baktım. Hakikaten senin dediğin gibi maliyet üzerinden hesap yapılıyor. Yalnız ben inşaat sektöründe maliyet kontrol üzerine çalışıyorum (Finansçı değil mühendisim). Bizde kar oranı denince Margin/Revenue anlaşılır. Maliyet'e de Cost/Revenue şeklinde bakılır. Farklı şekilde kullanımına hiç rastlamadım. Muhtemelen cevabı bilmiyorsun ama acaba fark IFRS sisteminden mi geliyor?

yıllar geçmiş ama yazmadan edemeyeceğim. Eğer

Kar = (satis - alis) / satis

olsaydı bir şeyden %100 kar etmek için onu bedavaya almış olmamız gerekirdi, yani (satis-0) / satis = 1 = %100. bu durumda satışı 100 liradan da yapsan 2 liradan da yapsan x/x = 1 olacağından "%100 kar ettim" demek durumunda kalırdın.

turkcesini yazıyorum, 100de 20 kar = 100 koyup 20 kar ediyosun.

100 sermayen yani

optimistsin sanirim biraz :)

carpilma ihtimalini hic goze almamissin

benzeri başıma geldi,sigorta attı baya bir parlama oldu o yüzden duvar delerken priz hizalarını buvat hatlarının hizalarını iyi gözlemlemek iyi tahmin etmek gerekiyor.
çarpılabilirsinde tabi.

Nasıl olduğını hala anlayamasam da, donatı demirine denk gelip parmaklarını kıran adamı gördüm. Kabloya denk gelirsen büyük ihtimal matkabın malzemesi plastik olduğu için çarpılmazsın ama sağlam tesisat masrafı çıkartırsın.

priz ve ışık açma kapama düğmelerinden yukarı doğru plastik boruların içerisinde ilerler. kapıların üst hizaları ile tavan arasında yatay hareket etmiş olabilirler. bi de duvarlarda beyaz yuvarlak kapaklar vardır, onlara doğru ilerleyecek kablolar. bu noktalara bakarak çıkarım yapılabilir. delerken önce plastik boru gelirse anlarsınız zaten. ama dediğim yollardan uzak durursanız sıkıntı olmaz. demire denk gelmesi için kolonu deliyor olmanız lazım. kolonu delmek eve zarar verir, yıkılmasına sebep olmaz ama depreme dayanıklılığını azaltır..

Binanız eskiyse ve zemin kattaysanız çok şey olabilir, vakti zamanında bir elektrikçide çalışırken böyle birşey başımdan geçmişti. Zemin kattaki bir evde tadilat, değişiklikler yaparken zeminin 10cm kadar üstünde bir delik delerken matkap arkadaşın elinde patladı, binanın ana elektrik hattı buradan geçiyormuş, tüm binanın komple elektriği gitti, yer altından gelen kabloyu TEK'i arayarak tamir ettirmiştik, bir cana mal olabilirdi, çok güçlü bir parlama ve patlama olmuştu.

basond'un dediği gibi priz hizalarını gözetip ona göre delik delersen birşey olmaz. Eğer bunu çok takıyorsan duvardan geçen elektrik kablolarını gösteren cihazlar var.

konunun uzmanı burada,ev içinde delersen direkt sigorta atar,deldiğin yeri hafiften kırıp,kılavuz ile direkt hatta çekebilirsin veya klemensle ekte yapabilirsin.

Deldiğin hat binanın ana hattı ise trafodan sigorta atar bunun içinde tek-sedaş'ı araman gerekir.

deleceğin yerde yakında bir buat,sigorta kutusu varsa kapağını aç bak,borular ne tarafa doğru gitmiş diye ,genelde en kısa mesafeden çapraz olarak gider oda içinde, koridorlar da kirişin ile duvarın birleştiği yere yakın geçer gelir.anahtar ve prizler için buattan direkt inebilir.

çapraz gitmez.

ptt icin, oluyor. eve kagit birakiyorlar gidip aliyorsun

ptt ile gelecek sanırım. fedex falan değil ben free shipping seçmiştim ama türkiye'ye girince hangi kargo şirketi dağıtır ki ?

pahalı bir şey olduğu için komşulara falan bırakılmasını istemiyorum.komşulara bırakmazlar dimi ?

yok hiç zannetmiyorum. ürünü getirme zahmetine dahi katlanmayabilirler hatta gelip şubeden alın diye. komşuya bırakmazlar ama.

hangi sirket olursa olsun subeye geri doner ilk. belli bir sure subede kaldiktan sonra geri gonderiliyor.

eve kagit birakiyorlar dendigi gibi. kagit var mi kontrol edin her gun mutlaka.

ptt ye verecekler turkiyeye gelince evet.

şubeden gidip alabiliyorsun ama evde yoksan kafalarına göre bir yere bırakıp gidedebiliyorlar. benim 1 paketim birkaç yan sokaktan bir apartmandan çıktı. şans eseri hiç tanımadığım biri aradı burada adınıza paket var diye. paketin üzerinde numaram yazıyordu neyse ki. daha bugünde bana kendi yurt dışı siparişim ile başka bir kutu daha geldi. apartta kalıyorum güvenlik de bilmeden teslim almış. şu an elimde tanımadığım birinin kutusu, paketi var. çoğu siparişimde sorun olmuyor ama arada böyle durumlar yaşanıyor.

pescador'a katılıyorum. Ptt eğer zarf değilse eve getirmiyor. Sen gidip alacaksın. Kağıt bırakırlarsa şanslısın. Son seferinde kağıt da bırakmamışlardı bana.

Lightroom işini görebilir ama fazla karışık da gelebilir.

kalori hesabı çok saçma bir şey evet. kalorinin önemi çok düşük. hatta bana göre hiç önemi yok. ben de bir ara epey kilo vermiştim ve bir gün bile kalori saymamıştım, zerre önemsememiştim. sadece yediğim şeylerin içeriğine ve glisemik indekslerine dikkat etmiştim. ki önemli olanlar da bunlar zaten.

coca cola zero'nun içinde şeker yok ama bir milyon tane tatlandırıcı var. var olan her çeşit tatlandırıcıdan katmışlar nerdeyse.

ve sürekli bu yapay tatlandırıcıların obeziteye sebep olduğu ile ilgili araştırmalar yapılılıyor, haberler çıkıyor sürekli. vücudu kandırdığı için hormonların dengesini bozuyor vesaire kilo alımına sebep veriyor. yani 0 kalori diye sana kilo aldırmaz diye bir şey yok. içeriğindeki şeyler kilo almaya yol açan ve hatta obeziteye sebep veren şeyler.

dediğim gibi kalorinin önemi yok. önemli olan içerik.

abi şimdi kola konusunu bilmem de, sadece kalori hesabı yapmak sakat şey. kalori hesabı yaparken içerdiği yağ çok önemli eğer kilo vermek istiyorsan, diye biliyorum. yağdan ve şekerden uzak duracan her türlü.

Ozetliyorum sana:

Hani kufur olmayan ama kufur etkisi yapan sozler var ya, simdi bunu kolanin icindekiler icin dusun. Seker etkisi yapan seyler var ve bi kutu kola ~20 Kup seker degerinde.

gerçek kolanın içinde deli gibi şeker var.

diyet olanların içinde ise ne idüğü belirsiz bir sürü kimyasal madde.

bu kimyasal maddeler @localhost arkadaşın anlattığı gibi zararlı. içinde ne olduğu tam olarak bilinmiyor, obezite, diyabet, kanser her şeyi yapabilir.

bana da doktor diyet kolaların içinde bol miktarda tuz olduğunu söylemişti. fazla tuz almak da zararlı biliyorsunuz.

hatta şunu diyeyim coca cola zero normal koladan daha zararlı bana göre. normal kolada tek çeşit şeker var en azından ve vücudu kandırmıyorsun. bu zeroda şeker almıyosun güya ama onun yerine çok daha fazla sayıda zararlı şey almış oluyorsun vücuda.

o şekerler de gerçek, doğal şeker değil zaten.

glikoz şurubu :(

bütün marketler yapay, hormonlu ve hatta bağımlılık yapan sağlıksız maddelerle dolu. biraz uyanalım.

ayrıca zero gibi kolaların içinde ne olduğuna dair: (bkz: aspartam) çoğu light şeyin içinde bu aspartamdan var.

sağlıklı besleniyorum ayağına yapılan üç büyük yanlış var.
Kalori hesabı yapmak, ben kilo vericem deyip light ürünler kullanmak (yoğurt, bisküvi, cola, burger king falan) bir de doğal bir şeyy yersem kilo almam demek.

Birincisi vücudumuz termodinamik ilkelere kusursuz uyan bir makine değil dolayısıyla giren enerji, harcanan enerji hesabı mantıklı değil. Sen her üründen aynı kaloriyi elde demiyorsun, her ürünü aynı verimle işleyemiyorsun aynı zamanda aynı kaloride iki ürün de vücuduna aynı etkiyi yapmıyor. Aynı kaloriye sahip iki yiyecek aynı şekilde insülin salgılanmasını sağlamayabilir.

İkincisi, diyet denilen ürünler (light) işlenmiş bir ton kimyasal süreçten geçmiş ürünlerdir. Diyet olması için içine bir ton madde katıldığı da olur (kola, diyet bisküvi vs.). Hatta diyet çikolata falan yapmışlar geçen gördüm. Tamamen insanlara vicdan mastürbasyonu yaptırmaya yönelik bir endüstri haline geldi. Çikolata yiyorum ama bak kilo yapmıyor diye kendini kandırıyor insanlar. Sonra vay efendim su içsem yarıyor yhaa!!!bir111!!

üçüncüsü doğal olan her şeyin sağlıklı ve kilo aldırmayan şeyler olduğu yanılgısı. Meyve tatlı gibidir, oldukça yüksek şekerli meyveler var. Dolayısıyla bu meyvelerin diyet yapıyorum meyveye abanayım deyip çokca tüketilmesi de sağlıksız ve vücuda giren gereksiz şeker miktarını arttırır.

Bunun yanında yağdan uzak dur gibi bu üçü kadar olmasa da bir yanlış anlaşılma var. Yağ ama hangi yağ? Margarinden uzak dur. Eve margarin sokmaya çalışanı sopayla kovala. Ama gidip de yağsız yemek yemeye kasma. Eti yağsız alma. Zeytinyağlı yemekler ye (sadece zeytinyağlı yemek tüket gerisini boşver değil de zeytinyağlıdan kaçma demek istiyor şair), tereyağında yumurta yap ama yüksek sıcaklıkta pişecek yemeklerde kullanma tereyağını da zeytinyağını da. Yok kanolaymış, ayçiçekmiş, fındık yağıymış falan bunları kullanma. Zaten yüksek sıcaklıklarda hangi yağ olursa olsun pişirmemeye çalış. Yani kızartmalardan uzak durmaya bak.

Şekerin her türlüsünün alımını mümkün olduğunca azalt. Vücuduma şeker girmezse enerjisiz kalırım deme vücudunda yağlar boşuna depo edilmiyor. Vücut hazırda zaten harcamak için şeker bulunduruyor. O azaldıkça yağlardan yeniden enerji elde edebiliyor. Enerji için illa şeker yemene gerek yok.

Karbonhidratı kes yanına yaklaşma demek de doğru değil mesela. Fındık, badem, ceviz ye ama kavrulmamış olsun. Yüksek sıcaklıkta bunların kavrulması çok sağlıklı değil. Çiğ çiğ yiyebilirsin.


Dolayısıyla eğer amacın sağlıklı yaşamaksa da zayıflamaksa da bu dediklerimden uzak durduğun ölçüde amacına yaklaşırsın. İlla tatlı yiyecem ben öyle ömür geçmez diyorsan 10 günde bir ye tatlını nefsin körelsin. Ama tatlıyı hayatının parçası yapma. Her öğünde yeme mesela. Kola için de aynı şey geçerli. Kolasız olmaz illa içecem diyorsan 10 günde bir içersin. Hayatına devam edersin.

Ya da en olmadı her gün 10-12 km arası yürü kolanı da iç. Ama eğer bu kadar yürümem ben diyorsan başka yerlerden fedakarlık yapman gerekecek.

kalori önemli ama temiz beslenmek hepsinden önemli. az kalori alırsan zayıflarsın. zero ile beslen, zayıflarsın ama deri altı yağ % miktarın artar

edit: kolada ne olduğunu bilmiyorum hiç bakmadım. şeker olduğunu varsayıyorum.

selam!

özet cevap:
kalori hesabı yapmak, sağlıklı yaşama yeni geçiş ve bu işleri yeni yeni öğrenme aşamasında oldukça önemlidir. yediklerinde enerjinin yanı sıra içerik olarak neler olduğunu da bilmen lazım ama. yani kalori ve makro hesabı yapmalısın.
zero kola ise içerdiği yapay şekerden ötürü insülinini zıplatır, bu yüzden içilmemeli.


gelelim uzun anlatıma:
şimdi şöyle düşün, hiç kafanı zero ile falan karıştırmayalım.
örneğin 1 paket eti hoşbeş yaklaşık 200 kalori. senin hesabınla sen bu hoşbeşden istesen günde 9-10 paket yiyebilirsin başka hiçbir şey yemeyerek ve 2000 kalorini bu şekilde doldurabilirsin.
mantıken ve teorik olarak eğer sen 3000 kalori dolaylarında yakıyorsan günlük ve 1 hafta bu "hoşbeş diyeti"ni yapsan 1 kg net vermen gerekli 1 haftanın sonunda.(1000cal x 7 = 1kg hesabından)

peki verir misin gerçekten? olabilir, evet.
peki ne işe yarar? hiçbir işe.
niye? çünkü sağlıklı beslenmedin.
niye kilo vermek istiyorsun: daha sağlıklı olmak ve görünmek için.

eğer 2000 kalori ise günlük yemen gereken miktar, bu kaloriyi sana en faydalı besinlerle doldurman mühim olan. koşullar izin verdiği ölçüde elbette. %90 oranında "temiz" beslenmeyi (yani içeriğini bildiğin ve sana faydalı besinlerle beslenmeyi) başarırsan bu gayet iyi bir oran.

gelelim zeroya.
zero ne işe yarıyor: hiç.

peki zeronun bütün diğer sağlıksızlıklarını bir kenara itsek ve sadece teorik olarak kilo vermeye etkisini düşünsek: (not2ye cevaptır) evet kalorisi yok ancak vücut bunu o şekilde algılamıyor. aynen o oranda şeker tüketmişsin gibi algılıyor. yani insülinler, açlık hormonları vs.ler yine hopluyor sen zero içince. yani çok kısa süre sonra yine acıkıyorsun ve hormonlarının seyrini bozuyorsun vs. üstelik alışkanlık da yapıyor.
ama güzel tarafı diğer bütün pis alışkanlıkların aksine 1 hafta bile içmesen kendini unutturuyor.

yanisi: ayda yılda 1 bardak içeceksen normalinden iç. (hatta yeşili çıkmış şimdi bağzı ülkelerde, keşke ondan bulsan ondan içsen :P)
yanisi2: kalori hesabı yapman neyde kaç kalori olduğunu öğrenmen açısından önemli. kısa süre sonra, dışarıda bir şey yerken otomatikman "hmm bu olsa olsa 300 kaloridir" diyebilmeye başlarsın ve 3 aşağı 5 yukarı da tutturursun. ancak yediklerinin içinde ne var bunların da takibini yapmalısın. bir sistem oturtmaya çalış bu anlamda da. böylece bir tabak yemek yerken o tabaktan neler alıyor olduğunun sadece enerji anlamında değil içerik anlamında da farkında olursun. buna göre diğer öğünlerini ya da ertesi günününü dengelersin. atıyorum "dün az protein yedim, bugün biraz protein yiyeyim" gibi. "kaç gündür muz yemedim bugün bir tane yiyeyim de biraz potasyum alayım" gibi. "şu salataya 1 kaşık zeytinyağı dökeyim, yağsız beslendim bu ara" gibi.

vay arkadaş kimsede "göbeğe gitmiyor" diyememiş. Göbeğe gitmiyor.
Ayrıca termodinamiğe kusursuz uyan bir makina değil demiş bir arkadaş. Üzgünüm dostum bunu termodinamik ilkesiyle çürüteceğim. hehe :)

Göbek yağ demek yağ kalori demek.
Kola içerek yağ üretemezsin, o kola yağa dönüşecek kadar enerji barındırmıyor. O üretilen yağın kaynağında yağdan fazla bir enerji olmalıdır.
Dağılabiliriz.

Birde dilin kimyasal ile kandırılıyor o kadar.

Ha obeziteye neden olabilir. Bazı hazır yiyecekler, iştah açabildiği için, daha fazla yedirip doyma hissini kaldırabiliyor. Bu demek değildirki 0,5 kalorinin göbek yaptığı...

Kesinlikle kalöri hesabına devam etmelisin doğru yoldasın. Aynen senin gibi yaparak günde 1400-1500 kalöri artı haftada 3 gün 2 saat sporla (1 saat kardiyo bir saat ağırlık) hem kas yaptım hem de 5 ayda 18 kg verdim.

Myfitnesspal isimli uygulamayı kullandım kalöri saymak için. Şu anda herhangi bir programa ihtiyaç duymadan her şeyin kalörisini aşağı yukarı hesaplayabiliyorum. Bu iş saf matematik, kilo vermek matematikle olur ancak. Bilerek ve bilmeyerek herkes matematiği kullanarak veriyor. Ama bunda önemli olan sadece kalöri matematiği değil. Aldığın besin maddelerinin oranı da önemli. Protein, karbonhidrat, yağ , vitaminler hepsinin matematiğini tutturmak lazım. Neyse bu uzun konu.

Diyet kolayı ben de kullanmıştım baya kalörisi yok diye ama denildiği gibi bununla ilgili araştırmalar mevcut. Normal koladan daha çok kilo aldırdığı vs. iddia ediliyor. Bununla ilgili net bir makale bulamamıştım ancak tekrar bakmanın zamanı gelmiş bir göz atacağım. Ancak vücuttaki hormonları etkiliyorsa ki özellikle insülini yağ yapımını arttırması olası. Çünkü karşılanmamış insülin yağ depolanmasına neden oluyor.

uğraşıp uzun yazıyorum okumadan çıktım diyeni nick altında rezil ederim:

tanrı'ya cevap:
göbeğe kendi gitmez, gitmeyecekleri göbek yoluna düşürür.

metabolizma işlerinde belirli pathwayler var. mideden şekeri sokarsan, enerji üretirsin. enerji sana yetecek kadar varsa ama hala şeker sokmaya devam edersen o çat diye yağa dönüşür, zor günlere saklanır.
zerodaki aspartam mıydı neydi, o arkadaş sisteme girdiğinde bir şeylerin düzenini bozarak normalde yakmaya(yani ernerji üretmeye ) gönderilecek şekerleri de yağa dönüştürtecek şekilde yanlış uyarıyor sistemi.
bu nedenle kendi kalorili değil, kilo aldırmaz. ama kilo aldırır.

kalori hesabına gelirsek, kalori hesabı yemekleri bildiğin oksijenle ateşle yakarak yapılan bir hesap, laboratuvar ortamında.
vücutsa onları ateşle yakmıyor. sindirebildiklerini enerjiye dönüştürürken ortaya su karbondioksit falan çıkarıyor ama hiç biri bilinen yanma reaksiyonu değil. solunumun farklı farklı basamaklarının ürünleri bunlar. kafamız burada karışmış zaten.

üst paragrafta kilit nokta "sindirebildikleri". misal sen selüloz lifi al bi avuç,yak, oo kalori!
at onun yanmammışını ağzından, olduğu gibi s.ç sonra. ne oldu? e o kadar cetveldeki kaloriler?
tam tersi, glisemik indeks mevzu.
bu glisemik indeks denilen nane yediğin ve sindirdiğin besinlerin kana karıştığında pankreası uyarıp kana ne kadar/ne hızda insülin salgılayacağını söyleyen zımbırtı. insülin ne yapar, hücrelerin etraftaki sıvıda(kan/doku sıvısı) bulunan şekeri almanı sağlayacak hücre zarı reseptörlerini uyarır. yani insülini salgılarsan şekeri hücreye hop çekersin, kanda şeker düşer, hücrede artar, gereğinden fazla hücrede artarsa başa çıkmak için onları yağa çevirir
hücremiz. glisemik indeks de burada devreye giriyor. kanda yeterli şeker varsa insülini azcık azcık salgılatıp hem hücrelerin gözünü doyurmayı hem de kandan şekeri yavaşça çekip açlık hissini ertelemeyi sağlayabilirsin. bu da glisemik indeksi düşük gıdaların yaptığı şey.
yani, kalori hesabı kendini kontrol etmende iyidir, mistir. ama kesin doğruyu vermez, sana kendini görmene yardımcı olduğu için avantaj sağlar. tam kontrol için: lif içeriği yüksek, glisemik indeksi düşük, kalorisi kontrollü beslenmelisin.

oh bitti.

Vücut karbonhidratı şekere dönüştürür ==> Şekere dönüşen karbonhidrat, insülin yardımıyla, yakıt olarak depoalanmak için karaciğer ve kas hücrelerine girer. Bu noktada, siz eğer 10 tane kola içerseniz ihtiyaç fazlası şeker alımı yaparsınız. Muhtemelen yakıt depolarınız da dolu olacağı için o şeker hücrelere giremez, bu sefer de yağ sentezine başlarsınız. Fazla şekeri yağ olarak depolarsınız. Yani "Şu kadar kalori almam gerekiyor, onları koladan alsam da olur" diyeceğiniz kadar güzel bir dünya yok ne yazık ki.

Ek: eksisozluk.com

Kolanın içinde tatlandırıcı kalori içermiyor ama, erken acıkmana ve insülin direnci oluşmasına sebep oluyor. Normal kola'dan daha sağlıksız bir şekilde kilo aldırıyor yani.

Bu konu hakkında çok detaylı bir meta-analiz:

www.ncbi.nlm.nih.gov

Biraz uzunca, özet geç piç diyenler için;

Genellikle diyet ürün tüketenlerin kilo almaya meyilli olduğundan bahsetmişler. Yani diyet ürünler "kilo verdirmiyor" tezi vurgulanmış aslında. Ama metabolik olarak diyet ürünlerin şekerin yaptığı etkiyi yapıp yapmadığı konusunda tam bir netlik mevcut değil. Yapılan çalışmalarda çok değişik parametreler mevcut ancak hep birden fazla değişkenli.

Neyse özetten biraz fazla oldu ama netice olarak en iyisi şekeri tümden çıkarmaktır diyor. Yerine koymak yerine yavaş yavaş azaltmakmış. Yapay tatlandırıcı kullananlar psikolojik olarak daha çok kalöri alma eğiliminde oluyorlarmış.

devre dicem sarhoş kafayla bana gülenler olcak :)

"Devrem" diyebilirler bence.

Genelde polisler birbirine böyle hitap ediyorlar. Ancak "ortak" kelimesini bizim polisler de sık kullanıyor. Çeviride sıkıntı yok bence.

ekip arkadaşı olma mı?

ya bizim polisler ortak diyorsa okey ama o da bana yabancı film çevirilerinden öğrenilip dile sokulmuş gibi geliyor :)

devrem süpermiş ama patron izin vermiyor öyle şeylere. geçen gün komşu kadına "memur bey oğlum" dedirttim bakalım onay verecekler mi :))

devrem lafı ortamı, yapılan işi anlam olarak karşılamıyor bir kere, kaldı ki ortak nasıl kendi anlamını taşımıyorsa devrem de taşımamakta. bir de zaten bizim polislerin birlikte çalışma şekli onlarınki gibi olmuyor, o yüzden bizimkiler ne diyor diye düşünme bence. ortağın karşıladığını düşünüyorum ayrıca.

Yoldaş'ın baskın anlamı bambaşka. İngilizcesi comrade.

ortak bence mantıklı. partner olayınının sadece eş vs. anlamı yok.

www.merriam-webster.com

@bonjurkes partner'ın anlamında bir sorun yok yahu, ortak kelimesinin türkçede çağrıştırdığı anlama taktım ben :)

aga türkçede "ortaklık" denen bir kavram vardır zaten. iş ortağı vs. şeklinde.

yani ortak lafı türkçe'ye ters bi laf değil, o durumu da bence yeterince özetliyor.

arkadaş, pampa, kanka lafları çok daha abes olur o durum için

gömlek almaya

İhtiyacım olanı alıp oralarda zaman öldürmek
hobilerim için oyuncakçı aramak ve oyuncakçıları gezmek

gömleği başka bir yerden neden almıyorsunuz?

Ben de gömlek almaya gidiyorum. Bir de kırk yılda bir sinemaya.

Istanbul'da cevahir'e giderdim arada oyun salonu için. Onun dışında isim olmaz.

Her seyden cesit cesit var. Yemek, giyim, hobi, eglence vs hepsi bir arada.

ihtiyacım olan bazı ürünleri sadece belirli mağazalarda bulup inceleyebilmem ve alabilmem, Rossmann ve Media Markt gibi. gelecek hafta Malatya Pazarı'na gitmem lazım ve yine sadece AVM içerisinde bulunmakta bildiğim kadarıyla.

don almaya

çok tembelim, ordan oraya git sevmiyorum, elimde olsa avm içinde de arabayla gezerim :(

Evime yakın alışveriş yapabileceğim tek yer, merkeze her zaman inilmiyor

bolu'lu hasan usta bir tek avm'de var. bir kaç da kaliteli mağaza, media markt vs. işimi görüp çıkarım, çok hazzetmiyorum avm'lerden.

hırdavat, market, giyim, züccaciye bir arada.

Gömlek falan (Kız kesmeye)

sinema, teknoloji, gıda, giyim, kozmetik hepsi bir arada. avm dediğimiz şey illa üst üste bina olmak zorunda değil, aydın forum var, afium var, bulvar var yan yana mağazalar sokak gibi.

tiyatrosu, galerisi olanlar da var. :)

sanat için gidiyoruz.

2-3 aydır sadece para çekmek için gidiyorum. Eve en yakın atm orada çünkü.

birçok mağaza bir arada alışveriş için birebir. yemek, kahve için de gidiyorum kışın.

en yakın d&r, abdullah kığılı exculusive ve sinema orada çünkü. Hem de bir aradalar.

bedavaya istediğin kadar oturabiliyorsun

not: evet öğrenciyim :(

2 aydır akasya'dayım işim bitince daha da avm önünden geçersem öpsünler zaten pek giden bir insan değildim midem bulandı artık. Sinemayı hariç tutuyorum tabi.

Media Markt dışında pek gitmiyorum. bazen migrosa da uğrarım. gitmişken atmye de uğrarım. sinemaya gitmem. kazık ve her zaman son jeneriği kesiyorlar.

3d veya iyi bir salonda film izlemek istersem ve alternatif bulamazsam gidiyorum. ya da alışveriş yapmak isteyen eş dost zorla kolumdan tutup eşlik etmem için götürürse gidiyorum ki, sadece mağazayla kalmayıp yemeğiydi kahvesiydi epey de takıldığım için vicdan azabı duyuyorum bu durumlarda :(

ışıltılı, renkli olması hoşuma gidiyor. sanki her gidişimde beni bir sürpriz, bir eğlence bekliyormuş gibi oluyor. halbuki yok öyle bir şey ama kız arkadaşımla baya güzel zamanlarımız geçti AVM'de.

ayrıca kışın buz gibi havada çok fazla alternatifi yok. hadi AVM dışında bir restorana gittin. hava da kesat. sonra ne yapacaksın? AVM'de alternatif çok ve her şey birbirine yakın.

bilinçli olarak gitmiyorum nereye gitsem önüme avm çıkıyor.

ankara.

Sinema için.

beylikdüzü'nde otururken, beylikdüzü'nden avcılar'a kadarki tüm alışveriş merkezlerini tuvalet olarak kullanıyordum. bizim ev 1+1'di ve benim odanın kapısı yoktu, salondaydım yani ben. o yüzden ev arkadaşımın sevgilisi geldiğinde dışarı çıkıyordum. gazete falan alıp avm tuvaletinde keyif yaptığım çok olmuştur.

hatta sırf bu durum yüzünden, normalde nefret ettiğim avm'leri sempatik bulmaya bile başladım. temiz bi de tuvaletler biliyo musun. tenha yerlerde geleni gideni de çok olmuyor, sabahtan akşama kadar otur aq kimse napıyosun içerde demez.

ama sevmiyorum işte yani nabiyim görüyosun, 3 saat kalsam 2'sini tuvalette geçiriyorum, o kadar sikik yerler benim için. daralıyorum.

Alışveriş (teknoloji ve kıyafet ile hemen hepsinde bulunan büyük marketlerden gıda, temizlik vs. ürünleri) ve sinema.

Giyim konusunda mağazaların bir arada olması iyi oluyor. Onun haricinde fazla gitmiyorum. Otoparkta deli gibi dönerek yer aramak, kalabalık, kargaşa uzak durma sebeplerim.

kıyafet, kozmetik, teknoloji vb ürün ve hizmet satın alınabilecek markalararın alternatifleri var. fiyatını beğenmediğin bir ürün için o mağazadan çıkıp diğerine girmek çok kolay.

vay arkadaş, herkes anti-kapitalist, yeşil, doğacı, aktivist, iç güveysinden halliceymiş. herkes kendi ördüğü kazağı giyiniyor, yününü köyündeki kara koyundan sağlıyor, yımırtasını hüseyin emmiden alıyor, manda sütüyle yoğurt yapıyor, süper organik :P

bu AVM'lere siz gitmiyorsunuz da kim gidiyor peki?

iyide herkes gidiyorum demiş ki..

herkes gidiyormuş ama atm'ye, tuvalete, sinemaya filan :P

yoksa köylerinde kaval çalacaklarmış :)

Geçen gün üstüme başıma bir şeyler almam gerek. Yürüyüş mesafemde 15 dakikalık yarıçap içinde 5 tane avm var ama en yakın dükkan araba ile 20 dakika, otobüsle yarım saatten daha fazla ve malların kalitesi berbat. Sinemaya gelirsek, en yakın AVM dışı sinema Taksim'de ki o da duruma göre 1.5-2 saat demek. Taksim tarafında falan isem Demirören'e kesinlikle gitmiyorum, eğer alışveriş yapacaksam dükkanlara giriyorum ama yıllardır da oradan alışveriş yapmadım sanırım. Sonuç olarak ya üst baş almak için ya da sinema için gidiyorum, çünkü alternatifi yok gibi bir şey.

İç pazarit iğnesi ve karma aşının aynı günde yapılmaması gerekiyordu. Kedinin bünyesi kaldırmaz. İmkan varsa başka bir veterinere acilen götürüp, muayene ettirsin. İnşallah bir şeyi yoktur.

auroraaurora +1

iç parazit ve karma aşı 1 hafta arayla yapılıyor bildiğim kadarıyla bugüne kadar 2 kedimde de aynı işlem yapıldı.üstelik belediyenin veteriner kliniğinde yaptırmıştım aşılarını.ikisinin aynı anda yapılmasında bir yanlışlık olabilir.

Aşılar aynı gün yapılmaz arkadaşların da dediği gibi. Veterineri değiştirsin arkadaşınız. O aşıları aynı gün yapan vet.i ben olsam şikayet de ederdim ilgili odaya. 2 aylık kedi daha. Bünyesi ne ki.

Veteriner daha sonra gelmeyebileceklerini düşünerek karını garantilemek için iki aşıyı beraber yapmış anlaşılan. Başka bir veterinerin görmesinde ve bir daha o veterinere gidilmemesinde fayda var.

Bankaya yatırıyorsan kayda giriyor. Mecburen ödüyordur.

belkide belirlenen limitin altındadır. beyan etmesine gerek yoktur? ne kadar ki kiranız?

adamın başka kira geliri yoksa, kirayı beyan etmesine gerek yok. düşük bir tutar çünkü.

edit: hata yapmışım,

"2013 yılı içerisinde 3200 TL'den fazla mesken kira geliri elde ettiyseniz beyanname vermek zorundasınız. Yıl içerisinde mesken için ödediğiniz kira tutarının toplamını beyannamenizden düşebilirsiniz."

intvd.gib.gov.tr

500 ve altı için vergi olmuyor.elden ödüyorsanız ödemiyordur muhtemelen

Daha tipsiz olan siyah renkli olan, sokakta yediğin evde pilavı yapılan şey midye.

Daha afilli, renkli olan, kalbur üstü restoranlarda yiyebileceğin, kabuğundan kolye küpe vs. yapılan, içinden inci çıkan şey istiridye.

shellfish: kabuklu deniz canlilari, yani midye ve benzerleri ile istakoz, karides ve benzerleri.

clam: kum midyesi ve ona benzeyen midyeler
oyster: istridye
muscle: siyah midye, hani dolmasi yapilan

sen cahil değilsin, 2. el jargonu boktan. çil benim bildiğim yeni basılmış durumunu koruyan temiz altın paralarda kullanılıyordu. yani yeniden farkı yok demek.

muayyer ise iş görür anlamında kullanılıyor. genelde otomobil ilanlarında görürsün. ite kaka giden arabalara bile muayyer derler o ayrı. ilan jargonuna kafayı pek takma, gülücüğe odaklan, ehhehe.

çil durumda: çil çil parlamaktan geliyor. süper anlamında

muhayyer de ilanlarda yazıyorlar. full+full eksiği yok süper anlamında, emsalsiz. al işte ne duruyorsun anlamında.

İkinci el ilanlarındaki hiç bir sıfatın anlamı anlamı olmadığı gibi bunun da yok. Kupon, muayyer, çil, evladiyelik vs. bunların anlamı satıcının ruh haline göre değişir. Ben ikinci el elektronik ürünlerle ilgileniyorum. Favori tanımlamam: "arızalı sağlam".

TDK'ya bakarsan çil leke, benek anlamında gelir. Ama çil durumda derken kastedilen çil çil parlıyor deyimi.

çil aslında koleksiyonluk para, plak falan için kullanılırdı. sıfır gibi demek.

muayyer'i yanlış yazmışlar. muhayyer'dir o. aslen, deneme için verilebilecek mal anlamına gelir. yani iade süresi vardır.

muhayyeri adana'da karpuz satıcıları kullanılır, kötü çıkarsa geri alırız veya kesmece manasında.

Bana hediye gelmişti. Bayağı kaliteli. Pişman olmazsın.

Bende şu an 6 tane tshirtü var, çogzel. Hem kumaşı hem de tasarımın basım kalitesi bu parayı kesinlikle hak ediyor.

*Yıkama talimatına uyun. 20 derece ve altında yıkama gibi önerisi vardı sanırım. Buna göre yıkarsanız uzun süre giyersiniz.

sevgilim aynı tişörtten bir kendine, bir de bana almıştı. kalitesi çok iyi görünüyor ama baskı ne kadar süre dayanır bilmiyorum. henüz yıkanmadılar sanırım.

bende kapşonlu var bir tane, kesinlikle kalitesi konusunda söz ettirmem. baskısı da onca yıkamaya çok iyi dayanmış durumda.

6 tişört 1 kapşonlusu var bende. tişörtler canavar. kapşonlunun boğazı biraz dar o kadar.

erkek arkadaşıma göre kalitesi kötü kalıpları farklı ama buna 4-5 tane aldıktan sonra karar vermesi enteresan. aman ona bakma sen kılın teki zaten -_-

Disk Utility'den repair disk ve repair disk permissions yaptınız mı?

Çok basit bir şey ama bilgisayarı kapatıp tekrar açmayı denediniz mi?

Evet onardım ve izinleri de. Çok defa kapatıp açtım ama bana mısın demedi. Resim görüntüleyici de açılmıyor.

1. PRAM'i resetlemek sorunu çözebilir:
support.apple.com

2. İşe yaramazsa şöyle bir çözüm önerisi var:

Close iTunes and the App Store
In Finder go to Applications, Utilities and open Keychain Access
Click on "System Roots" under "Keychains"
Click on "Certificates" under "Category"
For every certificate listed that shows a little blue dot with a plus sign do the following:
Open it up by double-clicking on it.
Click on the triangle next to "Trust"
In "Secure Sockets Layer (SSL) choose " no value specified"
Close the certificate (you will most likely have to enter your admin password)
Open the certificate again
In "When using this certificate:" choose "Use System Defaults"
Close the certificate (you will most likely have to enter your admin password)
The blue dot with the plus sign should disappear.
When no certificates show this blue dot anymore, close the Keychain Access.
Open up iTunes or the App Store. The connection should work now.

Yeniden kurmak istedim. Ancak nasıl oldysa sorun düzeldi ve herşey aynı yerindeydi. Sanırım onarım yaptı.

ali haydar çok fena geçirir, 4 sene önce bir dürüm 9 liraydı. samatyada illa oturacak mekan bulursunuz ama ctesi kalabalık olur rezervasyon yaptırmanız gerekebilir. önceden bir gidip görüp konuşmakta fayda var.

kadıköy'de moda meyhanesi var. eski olmasa da öyle nostaljik bi havası var

samatyada safa meyhanesi var. seveceğinizi umuyorum. iyi eğlenceler!

canım çekti amk ben de geleyim

Kumkapı da meşhur Kör Agop un yeri. İstanbul un en eski meyhanelerinden..

Fatih'te safa meyhanesi, Kuleli meyhanesi, Hayarpaşa'da gar lokantası var.

sadece türkiye'de tartışmalı bir durum. Politik sebeplerden ötürü kabul etmeyen az sayıda ülke var. Bu örnekler dışında, dünyaca ünlü tarihçilerden(ya da siyaset bilimcilerden) ermeni soykırımı yok diyen okumadım, duymadım.

Onun dışında politik nedenlerle çeşitli soykırımlar tartışmalı durumdadır. Ancak akademi dünyasında bunların tartışmalı olması söz konusu değildir. Ancak devletler tarafından finanse edilen belli "akademisyenler" tartışma yaratmaya çalışırlar. Ki bunlar dünya düşünsel geleneği içinde ciddiye alınmazlar ve tarih ilerledikçe unutulurlar.

kibris'ta rum'lar turklere soykirim uyguladi demistik zamaninda da kimse sallamamisti.

sözde kalan bişey değildir bu soykırım.yanlışlar hatalar zinciri sonucunda iki tarafta birbirine insanlık dışı muamelede bulunmuştur.kabul etmek gerekir.milyonlarca tanık vardır.ama hala kör olan milliciler sözde olduğunu savunur -ör doğu periçek- .el insaf yani.yaşanmış olayı uzak diyarlardan yorumlamak çok abes.sahaya inerseniz anlarsınız.
başka örnek aklıma gelmedi.başka yeni örneklerin olmaması dileği ile.

@enginörnek,
esasında bu bir soykırım değildir. " soykırım " tanımlaması 2. dünya savaşı sonunda ortaya çıkmış ve hukuk literatürüne girerek müeyyideleri oluşmuş bir suçtur. esasında nuremberg mahkemelerinde bile böyle bir suç tanımlaması üzerinden yargılama yapılmadı. o dönemde olanların boyutu ve planlılığı üzerine bir çok şey tartışılır ancak yine de bir şeyler olmuş burası kesin. ancak bunun adının soykırım olarak sunulması, diaspora için gelecek temelli bir politik stratejiden ibarettir. batı ve özellikle abd için ise, konjonktüre göre bizi hizaya getirmek için elindeki bir koz olmaktan ibarettir. elbette diaspora oylarının etkisi de var, ancak asıl amaç daime budur. içinde bulunduğumuz bu coğrafyanın gelecek projeksiyonunda değişimlerin olacağı açıkça görünüyor. geleceğin bu coğrafya değişiminde konjonktür bizim aleyhimize olduğunda, aslında hukuki bir yaptırımı ve sorumluluğu olmaması gereken 1915 olayları, o güne kadar tarafımızca kabul edilsin veya edilmesin koz halinde kullanılmaktan öte bir hale getirilerek tüm egemenlik ve varlık alanımız içinde, doğrudan bir zaaf olarak dayatılacak. ve buna uygun sözde müeyyidelere tabi olmamız ve boyun büküp şekillenişimizi kabul etmemiz istenecek.

Benzer şekilde tartışmalı olan Rusya'nın Ukrayna'da yaptıkları, Japonya'nın Çinde yaptığı soykırım var. Bir de inkar edilmeyen ama üstü kapatılmaya çalışılan Fransa'nın Fas ve Cezayirde yaptıkları, yine Rusya'nın Çerkes sürgünü var. Birde de hem Ermeni hem de Azeri taraflarının birbirini soykırımla suçladığı Karabağ sorunu var. Bunlar ilk etapta aklıma gelenler.

sözde ermeni soykırımı < 0

Hocalı katliamı > 1

yani siz hangi kefeye koyuyorsunuz o yıllarda yapılanları , olduğu halde reddedilen mi yoksa olmadığı halde uydurulan mı.ya istersen ismine soykırım diyelim isterse öldürdükamabirazdabıraktık diyelim.kelimeler üzerinden koca bi yüz kızartıcı olaylar zincirini basitleştirmek çok yanlış.ortada suç var sonuçta.bence suçun varlığını kabul etmek için boyutu ve planlılığa bakarsak işin içinden çıkamayız.saldırılıarda bulunan bireyleri tek tek bulup getiremeyeceğimize göre devlet -eğer varsa- her bireyinden mesul olmak zorundadır.bir suç varsa da cezasını çekmelidir.


ayrıca bu topraklardan sürülen yada yok edilen insanlar yabancı kişiler değil ki.senin benim gibi bu topraklarda yaşamış kişiler bin yıllardan beri.yaşadığımız mahallede önceden onlar yaşıyordu.hatta daha acı bişey söyleyeyim ister kabul et ister etme;osmanlı türk halkını sürekli tarıma işçiliğe sevkettiği -layık gördü mü diyeyim ne diyeyim- için zanaat ticaret sanat yönetim gibi alanlarda hep gayrimüslimler ilerlemiştir.1915 te yaşananlar,6-7 eylülde yaşananlarve daha birçok olay bizi hep geriiye götürmüştür.aynı darbe gibi devlet kendi ayağına sıkmış,kendi çalışan işleyen gücünü kendisi bertaraf etmiştir.

ben, " soykırım " sözcüğünün vicdani bir muhasebeden ziyade hukuksal bir niteliği olduğunu söylüyorum. ve bu hukuksal yönünün bize karşı kullanılan bir koz olduğunu söylüyorum. ve bu hukuki yanının aslında hukuka da uymadığını düşünüyorum. çünkü yasaların geriye yürümezliği ilkesi gereği, soykırım suçu vuku bulmuşsa bile, hukuken 1948 öncesinde olmuştur. gel gelelim bir soykırım olmadığını herkes gibi, ortada dolaşan eksik bilgilerden ve eksik yanılsamalardan oluşan bir kanaatle söyleyebilirim. o dönemle ilgili öncelikle bizim arşivlerimiz ve bir çok ülkenin arşivleri açılmamıştır. bu soykırım olmamıştır dediğim yanı ise, elbette şeklen bir soykırım olmadığı. savaş suçu, insanlığa karşı suç vs. şeklinde gerçekleşmiş bir durum olabilir. ve bu suçlar da tek taraflı değil, karşılıklı vuku bulmuştur ( meşrulaştırma amacıyla söylemiyorum).

dik duran yuvarlak yuvarlak sütun gibi şeyler fore kazık veya boyutuna göre mini kazık.

kazıklar devrilmesin diye zemine tutturulduğu büyük bir çivi gibi nokta nokta olan şeyler ankraj.

nasıl yapılıyor? 1992 yılında evimizin önünde yapılan ankaray inşaatında bizzat izlediğim kadarıyla şöyle. dev bir matkap gibi aletler var. yere delik açıyorlar. sonra o deliğin içine deliğe tam oturacak çapta demirden yapılmış bir kafes (donatı diyor inşaatçılar) sokuyorlar. sonra da aynı deliğe dolana kadar beton döküyorlar. bunu çepeçevre yapınca kazıkların ortasını eşeliyorlar. devrilmesin diye de karşılıklı bişey koyuyorlar. hatta bu bişey konulmuş haliyle senelerce açıkta durdu çayyolu metrosunun milli kütüphane durağı inşaatı.

inşaatçı değilim. yanılıyorsam düzeltin.

@kibritsuyu: İnşaatçı gibi anlatmışsın zaten.

croswell'in bahsettiği şeyler derin kazıları açık tutabilmek için yapılan fore kazıklar. Üzerindeki ankraj için kirişler ve kirişlerin üzerinde ankrajlar var. Önce kazıklar yapılır, kazı derinleştikçe kirişler ve ankrajlar eklenir.

kavga ederek. yasal olarak bir sey deneyerek yormayin kendinizi o eforu kavgaya harcayin o kisilerle

İçim sıkıldı sabah sabah. Yavrular kendi başlarına yaşayabilecek durumda mıydı acaba? Yasal olarak bir şey yapmak mümkün değil malesef.

Avcılardan metrobusle ulasicam dw Nişantaşına

cevizlibag mkoy metrobus
sonra metro

Daha pratik yol var mı bilmiyorum ama ben olsam Metrobüs'le Mecidiyeköy'e geçer ordan metroyla devam ederdim.

www.iett.gov.tr

bildiğin tekir bu.

ama şimdi gelip bu norveç orman kedisi diyecekler.

rusya step kedisi filan da derler ama tekir :P

ankara kedisine benziyor ama sokak kedisiyse muhtemelen kırmadır. (: ankara kedisini van kedisiyle çok karıştırırlar o yüzden görsellerde aratırsan bana naaalaka demeden bak şurada kısaca açıklamış.
hayalgemisinde2kisi.blogspot.com.tr

norveç orman kedisine benziyor bunlar ama başka bir cinsse de ben bilmiyorum..

tekir longhair

norveç orman kedisi bu
sırtlarında parlak yağlı siyah uzun tüyleri vardır, gerdanı da beyazdır, dötünün ve göbeğinin tüyleri pambık şeker gibidir ve yumşacıktır.
Genelde bet sesleri ile aynı tonda sürekli bağırırlar, sen onun ne istediğini anlayıp yapana kadar, sonra başka birşey istemeye karar verir ve tekrar bir ton tutturup o tonda bağırırlar. En kolay insan evcilleştirebilen cinstir.

rusya step kedisi. net.

Norweç'te tandıkları olan tekir kedisi.

Birazdan douchebag gelip "Norveç Orman Kedisi" diyecek. (:

Tekir bence.

maine coon

ilk ciktiginda 29tl'ye veriyorlardi yukseltme pakedini.

ogrenciysen okulunun dreamspark hesabi varsa ordan ucretsiz indirebilirsin veyahut ogrenci arkadasin varsa ondan serialini seninle paylasmasini isteyebilirsin.

veyahut da ilacli kullanacaksin

Yükseltmeyin hocam. Tünelin ucu bombok bir yere çıkıyor.

şöyle yaptım, windows 8 pro güncelleştirme dvd'si satın aldım, oradan da 8.1 pro'ya kendisi güncelledi.

(8.1 pro 539tl, bu şekilde 140tl'ye halletmiş oldum)

dizelde vurdurma hocam. aktarma kablosu bul ve çalışan bir arabayı aracın karşısına cek. kabloyu akü uçları aynı olacak şekilde iki araca tak. yani bir aracta + ya diğer aracta da artıya takarak bağla. sonra kontağı cevir. kabloları sök.

unutma + + ya
- - ye

bu işlem çok basit dikkat edilmezse çok da tehlikeli. takviye kablosunun kıskaçlarını aküden başka hiç bir yere değdirmeyin, şasi-kaportaya değerse kısa devre olabilir, bir ucu bir yere bağlıyken diğer ucunu boş bırakmayın, elinizde tutun.

1.düzgün bir kablo buluyoruz kıskaçlı falan
2.elektriği verecek arabayı çalışır durumda bırakıyoruz.
3.önce kırmızı (+) kutupları birbirine bağlıyoruz. yani çalışan arabanın aynı kutubu çalışmayan arabanın aynı kutbuna.
4.sonra siyah (-) kutupları bağlıyoruz. üstteki mantık.
kutupların karıştırılmaması hayati önemli. işlem çok basit ama yanlış yapılırsa aküyü patlatır her iki arabayı da yakarsınız. nolur nolmaz bir yangın tüpü de elnizin altında olsun.
5.çalışan arabada hafif gaz verirken, çalışmayan arabada marşa basıyoruz.
6.çalıştırdıktan sonra önce siyah eksi kutup sonra kırmızı artı kutup ayırılıyor.

trigerin kayışlıysa vurdur sıkıntı yok. zincirliyse tavsiye etmiyorlar bana kalırsa yine bişi olmaz.

Sadece dizel değil, enjeksiyonlu arabalarda da mecbur kalmadıkça vurdurmayın. Takviye dediğin iki dakikalık iş.

böyle tek cümleyle falan mı anlatmamızı bekliyosun abi koca şirketi? :)
uğruna yapılmış belgeseller, kitaplar var. steve jobs, jony ive gibi ikonik isimler var ekstra araştırman gereken. tak diye sana belki de yüzyılın şirketinin sırlarını ekşiduyuru'da yazacak babayiğit olduğunu sanmıyorum.

resimlere bakınca sıradakilerin yarısı kadar mavi t-shirt lü çalışan olduğu görülüyor. amerikan amigoları gibi hareketler yapıyorlar. korkarım kuyruktakilerin bir kısmı da bunların adamlarıdır.

Insanlara kendini ozel hissettirecek sey, telefon bilgisayar degil, insan psikolojisi belki de,sattiklarini pompaladilar da pompaladilar

Isimlerini bagirarak iceri aldilar, ego ego ego

Tek tek dizmek de tamamen bu mantik.

Teknolojiden zerre anlamam ama satis isinin dehasi amerikalilarin en iyi satis yapan adamlarini topladiklari asikar.

Findik kadar ekran ile piyasanin minakoyuyolar.

soruyla alakasız olacak ama ilk gün olduğu için indirim mi vardı ki?

hjartblod +1
mea maxima.. +1
cecilia +1

Harbi neden insanlar gitti ki? Ne yeni ürün ne piyasada olmayan bi ürün var akşam 9 da gelmek nedendir?

yok illa ki gerçekten meraklı sıraya giren insanlar da vardır, onlar da eleştirmiyorum, giderler, alırlar, güzel ürünlerdir vs.

ama mavi t-shirt lü arkadaşlar çok dikkatimi çekti. resmen amigo gibi hareketler içindeler.

mavi t-shirtlüler zaten orada çalışanlar sanki?

ben de neden kuyruk oldugunu hic anlamamisimdir. arkadas zaruri ihtiyacin olan bir seyi bedelsiz mi agitiyor bu adamlar. hadi amerikada olusan kuyruklari gorup, "olum bu amerigalilar harbiden mal adamlar" dedik ama ayni seyi turkiyede gormek de enteresan. adamlarin urununu alirsin kullanirsin seversin ama saatlerce sirada bekletecek kadar hayati bir urun mudur bunlar anlam vermedim.

neyse gacayim...

mavi t-shirtlüler çalışanlar.

ama amigo gibi davranıp milleti çoşturuyorlar.

bir marka olustur.

ikonik ögelerle doldur. (twitter kusu, apple logosu, facebook mavisi, adidas 3 cizgisi)

ürün kalitesini arttir. yenilikci bir seyler ortaya koy.

sirrin varmis gibi davran. en ufak detayi dahi gizem unsuru ekle. gerekirse prototiplerini sen piyasaya gizlice sür. dedikodular yay. sonra yalanla. sasirt insanlari. bekleme ihtiyaci duysunlar.

beklentilerini karsila.

prestij kazan. ismin ve ürünün bir marka haline gelsin.

ödeme kolayliklari sagla. teknolojik altyapiyi ihtiyac duyacaklari sekilde hazirla. kapali sistem oynadigini unutma. bir ürünün icin diger ürününe ihtiyac duyulsun.

sonra bozabilirsin. b.k gibi ürünler falan da cikarabilirsin. kazanmaya devam edeceksin ama nasilsa.

dipnot:mümkünse ölmek üzere olan bir ceo bul ya da öldür. ölürse kahramandir, ölmez de malvarliginin büyük kismini yardim kuruluslarina paylasirsa bill gates gibi halk gene de sevmeyecektir o kadar.

son: make profit.

benzer hikayeler var. elbette gercekci degil ama cok seyle örtüsüyor. bir internet ditesinde okumustum benzer düzenleri. arastirirsan cikar belki.

edit:oraya bir yere sunlari eklemek lazim.

-pahali yap. ucuz yaparsan ve herkes rahatca alabilirse olmaz. pahali yap ki sadece bir ürün degil bir marka aldiklarini düsünsünler. ucuzlarsan kaybedersin.

-international düsün.

-giderek pahalilandirirken eski ürünlerin sanki ucuzladigi degersizlestigi imajini olustur ki en son en yeni ürüne ihtiyac duyduklarina inansinlar. daha hizli daha uzun ekran daha zart zurt. bir de zaten genel kani pahali olan iyidir diye. körükle gitsin be.

@wiillii:

Söylediklerine genel olarak katılmakla birlikte "giderek pahalilandirirken eski ürünlerin sanki ucuzladigi degersizlestigi imajini oluştur" kısmına itirazım var.

Apple ürünlerinin fiyatları bellidir ve kolay kolay değişmez. Örneğin iPhone'un en alt modeli şu an 650USD. Bu geçen sene de böyleydi, seneye çıkacak yeni telefonun fiyatı da bu civarda olacak.

sağladığı faydanın öyle büyük bir artısı yok. gerek yok para harcamaya o tip aletlerden daha iyi ses almak isterseniz.

aynısı değil ama bir benzerini buldum;
www.bimeks.com.tr
"ses yükseltici stand" gibi bir isim vermişler sanırım. yoksa "ses yükseltici anfi" terimi uygun bu alet için.

Tam kulanım amacını anlamadım. Seyyar anfi diye ararsan bu tarz cihaz çok ama üzerinde hoparlör de oluyor genelde.

paradoxial verdiğin linkteki aletin angster'ın sorduğu cihazla alakası yok. Biri anfi diğeri sesin şiddetini akustik olarak arttırıyor.

**Zombi** cihazin kullanim amaci;

elimizde asma tavana halihazirda monte edilmis 10" speakerlar var. speakerlardan gelen kablo direk bildigin ses ileten kablo rca baglantisi felan yok. bu linkte verilen cihaza baglanabilecek kablolar.

simdi cihaz direk speakerdan gelen kablolari alip, bizim mobil aygitimizdan yurutulecek olan grooveshark veya pandora tarzi "random list creator" web siteleri vasitasi ile reklamsiz/ucretsiz satellite xm radyo benzeri bir gorevi icra edecek.

Ucuz olması önemli diyorsan şuna bir bak:
www.n11.com

Ama 150-200TL civarında çok daha iyi şeyler var.

Eğer şansına güveniyorsan, garantiyle işim yok diyorsan. İstanbul Bilişim ve sahibinden.com'da Amerikadan bavulda gelen macbook'lar.

apple store'dan öğrenci indirimi

forum.donanimhaber.com

zombi +1
en iyi fiyat amerikadan getirtmek veya getirilen bi urunu garantisiz almak
cunku fiyat konusunda garip bi durumu var appleların
2000$lık alet avrupaya girer girmez 2000€ oluyo ve tlye cevrilince ucuyo

Apple store öğrenci indirimi +1. Eskiden çok fark vardı ama şu an gayet uygun.

yurtdışından almak en iyisi.

--- ayştayn mode on----

tuz bazikti yanlış hatırlamıyorsam. tuzlarsanız düşer öyleyse?

----ayştayn mode off----

Mavi ve yeşil algler için toksik etkisi olur mu bilmiyorum, formik asitten yana kullanıyorum oyumu. Sizin ph'ı hep bu seviyede tutmanız gerekiyorsa asit eklemek falan olmaz ama. Tampon maddeler kullanmanız lazım.

www.kimyasalfiyatlari.com
www.kimmuh.com

Lim5, ph'ı düşürüp sulayacağız. zaten ölecekler ama formik asit bitiklere zarar verir mi bakmam lazım

Sanayide sodanın suyun PH'ını dengelemekte kullanıldığını biliyorum. Bir araştırın isterseniz.

iran kedisidir herhalde. 7/24 yatıyorlar amk.

kediler insan gibidir. genelde şu cins uysaldır diye bir dsurum yok. ama siyamı uysal diye duyarım. fakat uyumakile uysallık ilgili değil. çok büyük oranda sizin davranışlarınız. bir o kdar da yapısı..

siyam cok konusur :))

bu arada kediler kopekler gibi cinsine gore cok bariz karakter ozelliklerine sahip olmuyor. sansina biraz. kediyle yasamak ev arkadasiyla yasamak gibi, biraz senden biraz ondan...

iran kedileri cins olarak çok yavaş oluyor. biraz da aptallar sanırım :P

eheheheh. tekirler, sarmanlar çok afacan.

Tekir diyecektim bende. Hem uyumlu olurlar. Sağlık açısından da en dayanıklı olurlar.

British Short Hair.

sarı ve erkek en vahsı olandır, cinsi ne olursa olsun.

bana sorarsan, sokakta yaşayan her kedi candır beya

Öyle bişey yok. Bahtınıza ne çıkarsa. Kediler spesifik hayvanlar, bütün tekirler ya da siyamlar ya da iranlar aynıdır tarzı bir şey söylemek ya da genellemek doğru değil.

kedilerle ilgili her genellememde istisna örneklerle karsilastigimdan bir sey diyemem. yavruyken edinilen aliskanliklarla her kedinin uslu olmasi mümkün ama.

laptop için var mı bilmiyorum da cep telefonu için cepkask diye bir kasko söz konusu. 50 tl civarında bir bedeli var ve telefon ile denize girme, yüksek bir yerden düşürme gibi durumlar dışında telefonun tamirini yapıyorlar. gasp da kasko kapsamı içinde.

dediğiniz kasko teknosa'da satılanlar mı acaba? onu sormuştum, buradan telefon almanız gerekiyor, ayrıca aldıktan bir gün sonra gelip yaptırsanız dahi kabul edilmiyor dediler, satışla birlikte doğrudan yapılıyormuş

bildiğim kadarı ile sadece belirli mağazalardan alınan ürünlere, o mağazanın öyle bir programı varsa kasko yaptırabiliyor. teknosa örneğinde olduğu gibi.

onun dışında direkt sigorta programları da var ama şirket hatları/hesapları için genelde.

evet. birkaç mağazada var bu cepkask olayı. internette de var. ben hepsiburada'dan almıştım telefonu, orada direk seçenek çıktı kasko ile ilgili. işaretledim.

Bir keresinde ben de yaptırmıştım bu tarz bir sigorta laptop için. Benim işim düşmedi ama insanlar genelde memnun değil. Hasar durumunda dikkatsiz kullanım, çalınma durumunda ihmal gerekçesiyle kapsam dışı bırakılan çok insan var. Sikayetvar.com'a biraz bakın isterseniz.

@zombi +1 alamazsın paranı hiç gerek yok .

olur öyle, hepsinin yaşaması çok nadir olan bir şeydir zaten. güçsüz düşmüştür, iyi beslenememiştir, seninle ilgili bir durum yok emin ol...

Doğa kuralları biraz acımasız. Güçsüz düştüyse veya bir hastalığı falan varsa anne ilgilenmemiştir. Hatta kendi öldürmüş bile olabilir.

Parazitten dolayı da olabilir, annede varsa yavruya geçiyor anne karnında zaten, yavru ölümleri genelde parazit yüzünden

İmkansız. Bir önceki sürümü bulabilirsin ancak.

yayınevine bağlı sanırım ama alabilirsiniz. ben seneler önce nesil yayınevinden bi kitap almıştım, kitabın birkaç sayfası aynı dediğiniz gibi boştu. ve ben bunu aldıktan 2 sene sonra farketmiştim. aradım anlattım, bize defoluyu içinde defoyu anlatan bir notla beraber yollayın biz de size yenisini yollayalım dediler aynen yaptılar sağolsunlar.

Depolarında hala varsa değiştirirler. Defolu kitabı da kenara ayırırlar. Bir süre sonra elde kalan diğer kitaplarla beraber kilo hesabıyla hurda kağıtçıya satarlar. Hurda kağıtçı uyanık olduğu için aldığı kitapları kağıt fabrikasına değil sahafa götürür. Bu döngü böyle devam eder. Biri pes edene kadar.

uçak motoru yapmak zor,
uçak değil ama motorunu yapmak gerçekten zor,
ha bide mekik yapmak zor,

Sebebine gelince malzeme teknolojinin, metalurjinin çok iyi olması gerekli.

tren tekerleği yapmakta mesela çok zor bi iş

bilgisayar grafik işlemcisi olabilir mi?
şu an, grafik çipi üreten yalnızca iki firma var; Nvidia ve Amd.
Bunun dışında, belgeselde gördüğüm kadarıyla, deliler gibi özen gerektiren bir iş.
ÇAlışan mühendisler, sürekli astronot gibi giyiniyorlar.
Eldivenler, kasklar, parlak, parlak giysiler...

İşlemci hepsinin kaynağı sonuçta.

kamera sensoru, lensi. ozellikle kaliteli lenslerin fiyati 10.000 dolarlari bulabiliyor. gerci bircok lensten olusan bir sistem genellikle ama onlari tek tek uretmek de bayagi zor iste.

uçan kaykay. yapılması imkansız.

uçan kaykay ne la:) hoverboard o

Tek firmanın yapacağı şey diye bir kavram kalmadı artık.

Saydığın şeylerin hepsi (uçak motoru, vinç, asansör, işlemci vs...) bir sürü ara ürün içeren tedarik süreçleri sonucunda üretiliyor.

çünkü melih gökçek
ve istanbul metroları ankara metro sistemine göre daha yeni bundan olabilir, yurtdışı zaten malum.

iki ihtimal var:
1-) teknik problem: Metro insa edilirken bu altyapi dusunulmemis, simdi yapamiyorlar.
2-) idari problem: ihale vs surecinde sikinti var, ihaleye cikamiyorlar.

İstanbulda hangi metroda çekiyor telefon? Benimki niye çekmiyor?

facebooktan hayvanseverler sayfasına bakar mısınız binlerce ilan var..

www.facebook.com

biraz beklerseniz çok tatlı kediler yetişiyor bizde. şimdi daha minikler ama.

4 aylık falan kabul ise iki gözü de görmeyen beyaz üzerine siyah-turuncu benekleri olan bir minnoş var.

Çalıştığım işyerinin bahçesi de yavru kedi dolacak yakında. Ama arkadaşın için problem değilse 'biliyorum ki ben'in ilanındaki gözleri görmeyen kediyi almanızı tavsiye ederim. Tek başına sokakta yaşamasına imkan yok. Ama evde bakımı normal kediden farksızdır. Daha uysal ve cana yakın olurlar.

herkese çok teşekkür ederim, alacağı kediyi kendisi buldu arkadaşım.
umarım o kör bebek te en yakın zamanda ailesine kavuşur, geç gördüm, üzgünüm :(

Koçtaşa gidin böyle bir hizmetlerini kullandım. Fiyatları insaflıydı. Bir teklif alın sıkıntı olmaz.

Bi yakinim adi bilmem ne dekorasyon olan bi yere evlerini 23 bin tlye bastan asagi yeniletti.kapi,dolaplar,boya, badana,fayans vs.tek tek kendileri ugrasmadilar.pazarlik da etmisler.1 ayda gicir gicir oldu ev.

Bu tarz işlerde ödeyeceğin fiyat verebileceğin kadardır. İç mimar dediğin müessesenin ucu bucağı yok. Çok pahalı çalışan mimarlar da var. Biraz ararsan usta fiyatına yakın çalışan birilerini de bulabilirsin. Ne istediğini biliyorsan iç mimarı pas geçip direk ustayla anlaşabilirsin. Çok daha ekonomik olur. Koçtaş gibi yerlerden fikir edinmek de mümkün. Ama ustaları biraz sıkıntılı olabiliyor. (Gerçi ustayla çalışmak hep sıkıntılıdır.) Neler yapılabileceğini görmek için yeni yapılan evlerin örnek dairelerini görmeni tavsiye ederim.

hocam rezervasyon detaylarını ve iptal koşullarını gösteren bir mail isteyin firmadan.Çok ekstrem durumlar harici ilk gece dışında bir ödeme yapmamanız gerekir.Hiç ödeme yapmama şansınız da var.Veya otelle direk iletişime geçip de iptal yapabilirsiniz.Bu tarz çakal firmalara para kaptırmamak için en iyisi bizzat rezervasyon yapmaktır ve bir maile bakar.

ödeme yapma amk.

Rezervasyon onayını bildirirken deadline süresini de bildirmiş olmaları gerekiyor. Bir bakın bakalım onay formunda böyle bir bilgi var mı?

Bu tür sorunların çözümü için Türsab'a başvurabilirsiniz. Seyahat acentaları denetim altındadır kafalarına göre iş yapamazlar, yapmaya kalkan olursa da türsab kulağını çeker.

Ekleme:
9 gün süre bir oda için çok alışıldık değil. Büyük grup iptali olsa hadi neyse diyeceğim ki o bile 3-5 gün olur genellikle.

Bazı otellerde sonradan iptal edebileceğin odaların fiyatı farklı oluyor. İlk başta ucuza tutuyorsun ama iptal ettiğinde ceza ödüyorsun.

Sabahtan beri kullanıyorum dediğin gibi bir durum yok. Zaten yukarıda vpn yazıyor kocaman. Ayarlar için SurfEasy VPN kurdum.

Tamam yukarda vpn yazmiyor demiyorum. Telefonu kilitle 2 dk sonra ac bakalim yaziyo mu hala vpn otomatik olarak kapatiyo vpn i nette butun iphone forumlarinda ve tartisma sayfalarinda jb olmadan yapilamaz diyolar bakalim nolcak

cekim yaptı pardon ama halen kırmızı galiba muhteşem 3 luyu tutturamadım

Gece çekimi yapacaksan iso'yu sonuna kadar açman lazım. Diyafram da mümkün mertebe açık olacak. Sen tersini yapmışsın.

isoyu sonuna kadar açmak görüntüdeki gürültüleri çok fazla arttırır.

senin makinanın en optimum performans verdiği iso değerini deneme yanılma ile bulmalısın.

ardından çekim yapacağın konuyu alan derinliği lazım değilse mümkün olan en açık diyaframda alan derinliği lazımsa daha kısık açıp denemeler yapmalısın.

10-20-30 saniyelik çekimler yapıp histogramda nasıl pozlandığına bak.

1 saniye üzeri için de makineyi sabitlemen gerekebilir.

f i de açtım baya bi demişsin de o; diyaframın en açık hali f değeri en düşük olduğu zamandır. onu da hatırlatayım istedim.

kırmızıya da çok aldırma. o doğru düzgün ışık alamıyorum diye yanıyordur muhtemelen. uzun pozlama yaptığın için yeterli ışık gelecektir. iso, diyafram ve perde süresinin mantığını güzelce anladıktan sonra kalan detayları deneme yanılmayla halledersin. zamanla şu ışıkta bu kadar ayarlamak iyi gelir gibi tahminler yapabilir duruma geliyor insan.

kargo yaklaşık bir ayda geliyor, 75€ geçemez, cep telefonu ve trt bandrolü gerektiren (kara, uydu, radyo, telsiz vs. gibi sinyal alış verişi yapan) cihazlar getirtilemez. son olarak bir yıl için aynı kişiye maksimum 3-4 kere kargo getirebilir. (bunu soruşturun 3 olur 5 olur emin değilim).

yaptığın iş bir anlamda ithalat (şirket kurmadan, vergi vermeden) bunu engellemek için de bu kuralları koymuşlar. bunları bilerek hareket et.

ebay için konuşuyorum, güvenilir satıcı aldığı rate'den belli oluyor. şu ana kadar 6-7 kere alışveriş yaptım, hepsi de yanında koccaman "top-rated seller" ibaresine sahip satıcılardı, hiçbirinde sorun yaşamadım. hepsi free-shipping'ti, en erkeni 13 gün en geçi 18 günde gelmişti.

toplam ürün getirtme limiti kaç kere ben de bilmiyorum, senelik 5 diye okudum bir yerlerde ama emin değilim ve pek net bir şey bulamadım nette. alacağın ürünleri tek seferde aynı satıcıdan al derim eğer çok büyük değillerse. hepsini tek bir paket yapıp yollasın çünkü gümrükte bildiğim kadarıyla paketin içindekinin sayısına göre değil toplam paket sayısına bakılıyor bu limit hesaplanırken. limitin kaç olduğunu bulur da yazarsan buraya çok da iyi çok da güzel olur hani.

Eğer bu işi sürekli yapmak istiyorsan alımlarda %20 gümrük vergisini ödeyerek alman, satışlarda da tanığın bir esnafla falan anlaşıp fatura kesmen lazım. GG tarzı siteleri maliye takip ediyor. Sürekli al-sat yapan şahısları incelemeye alıyorlar.

Buraya ürün satmak yerine, buradaki bir ürünü yurt dışına satmak kar marjı açısından daha yüksek bir iş, burada parekendesini 10 liraya aldığınız bir ürünü 15$ fiyat koyup satabiliyorsunuz, tabii ürünü bulmak size kalmış. yükte hafif, hacmi küçük ürünler bulursanız ve iyi pazarlayabilirseniz orta halli bir geliriniz olabilir.

Her sabah yarım saat halı silkeliyorsa arızalıdır belli ki. Yönetici falan yok mu, önce onu araya soksanız?

normal değil. uyarılıp dinlemediyse muhatap olmayın bence de. yönetici +1
apartman görevlisi gibi biri varsa onu da devreye sokabilirsiniz.

Tozu, kiri, kırıntısı sizin camınıza, balkonunuza geliyorsa elbette silkelememeli. Yöneticinizle konuşun evvela bence. Uyarı assın girişe.

Devam ederse evvela kapısına çıkıp süpürgenin icadından bahsedin.

halı silkelemek çok büyük bir saygısızlık, uyardığın halde dinlemiyorsa taciz edeceksin. çamaşır da asar, kapıda ayakkabı da çıkarır bu varoş. küçük sürprizler yap ona. herşey hayalgücüne kalmış.

Bizim apartmanda da var böyle biri. Gidip konuşunca binbir özür diliyor. Ertesi gün yine yapıyor. Sizin komşu da aynı şekildeyse bu psikolojide yeri olan bir hastalık. Temizlik hastalığı. Sizin yapabileceğiniz pek bir şey yok malesef.

Cezasi var bunun. Eger uyaridan anlamiyorsa videoya cekip sikayet edin. Zabitaya mi gidilir bilmiyorum arastirirsiniz.

valla bizim üst katımızda bir komşu var. zabıtasından kaymakamına kadar şikayet ettik, bir sonuç çıkmadı. dava açmamızı tavsiye ettiler, onunla da uğraşamadık açıkçası. açsak da değişen bir şey olmayacaktı, para cezası verilecek, yapmaya devam edecek aynı şeyleri. bana kalırsa bir dernek kurup, bunların kökünü kurutmak lazım.

Benim de ust katimda vardi. Her gun hali silkeler, sik sik hali yikar sular akan haliyi asardi..

Aaa yanlislikla gonderdim. Editleyemiyorum. Neyse her sabah balkonda yikiyordu. Sikayet ettim. Kocasi geldi aksam. Onunla bagristim. Sonra alt kattaki ve karsisindaki akrabasi tavir aldi. Asiretmi hisim akraba durumu nedir ona dikkat et..

sözleşmede 'kombi sağlam teslim edildi' diye bir yazı varsa eğer sizin sorumluluğunuzda değil, atık su borusunu kiradan düşmenizi istiyorsa çıkarın o adamı evden.

çamaşır makinası için servis çağırıversin bir zahmet.

çamaşır maknesi ile ilgili değilde o borusunun girdiği yer.

eğer kiradan düşmek istiyolarsa, kendi tanıdığın birine ucuza yaptır. daha da sorun çıkartırlarsa "yether" de artık. önceden çıkan kiracı var mydı? hiç benzer problemler duydun mu?

önceki kıracı 6 sene oturdu misler gibi.açıkcası benım sorduğum böyle bir şeye hakları olup olmadığı.
şimdi sözleşmeye evde hiç bir sorun yoktur maddesinide eklicem.

Yeni taşındığım evin kombisinde, tesisatında sorun varsa ev sahibinin yapmasını isterim. Belli ki eski kiracı evin sorunlarıyla pek ilgilenmemiş. Alternatif olarak kiradan değil depozitodan da kesilebilir.

önce servisi çağırsın.

sorun tesisattan kaynaklı ise siz ödersiniz. makina arızası ise kendisi ödeyecek, sizi ilgilendirmez.

ah bir de servisten açık ve okunur bi rrapor alsın kiracınız. sorun sizdeyse, raporu size göndersin, faks çeksin, tarayıp emaille yollasın. zaten tesisat kaynaklı ise bir de usta girecek mecburen eve. ev sahibi olarak evin asli kusurlarını kiracıya yükleyemeyeceğiniz gibi onun kişisel sıkıntılarını çözmekle de sorumlu değilsiniz.

Çamaşırı bilmiyorum da kombi sizde olmalı zira genel kural kiracı yıllık bakımı yaptırır, ev sahibi de sorunları öder. Zira kombi yanlış kullanımla bozulacak şey değil pek.
onun dışında balık kraker'in dediği gibi yapın derim.

kombiyi kiracı gelmeden bakımını yaptırıp denedim zaten.tasındıktan 1 hafta sonra galıba sorun çıktı.

Yani tek çaresi baştan yüklemek mi?

Ve bütün ofis programları için de aynı şey mi geçerli?

dil paketi ile oluyor diye biliyorum.

ben bi keresinde ingilizce yüklediğim office i daha sonra tr ye paket yükleyerek dönüştürmüştüm diye hatırlıyorum.

Ben şu anda bu şekilde çevrilmiş office kullanıyorum. Dil paketi indireceksin microsofttan.

apple'ın kurumsal hizmeti var. oraya sordunuz mu? store.apple.com toplu alım vs. diyor.

Bilgisayar toptancıları var. Vektör mesela.

distribütörlerle konuşun araya 3. kişi sokmayın

Yok

O halde gecen gun kaza yapan polis otobusu niye saat ankaradan musa saat 9daki ucak icin saat gece 3te ankarada olacak sekilde yola cikmislardi bir fikri olan?

polisin yok ama devletin var.. hatta başbakanın birden fazla uçağı var.

O halde bu haysiyetsiz haberciler niye bunu oldugu gibi, yani, devletin basbakani musta partisinin mitingini yapacak diye ta kayseriden cagrilan polislerin yine basbakanlik ucagina yetisirken kaza yaptigini, bu vahim olayda devletin imkanlarini particilik icin kullananlarin ve buna izin veren, plansizlikla belki de aceleye getirmis olan emniyet yoneticilerin sorumlulugu olabilecegini yazmiyor?

@wanttodie +1

türkiye hocam burası, neyi sorguluyosun?

adam diktatörlük rejimi kurmuş, ölüye oy kullandırtıyor, ölüler yetmiyo suriyeden islamcı terörist sipariş edip sokaklarımıza salıyor, üzerine bu adama da oy kullandırtıyor.

Hacilar ben de trdeyim ama yanlisa yanlis demek lazim. Cunku herkese malum olmayabilir, bazi konular hayat akisinda unutulabilir ya da hayatlarda donem donem odaklar baska yerlerde olabilir.

Esas sorun yanlisliklari kaniksamak, siradanlastirmak.

doğru diyorsun hocam katılıyorum, sıradan hale gelmemesi lazım bu tür şeylere alışmamak gerekli, 'lan türkiye burası' diyip geçersek biz de katkıda bulunmuş oluyoruz fakat bu artık sıradanlaşmayı da geçti ruh hastasına dönüşüyor insanlar teker teker, o açıdan çok da bi önemi kalmadı bir çok şeyin.