Duyuruyu okudum, aradaki cevapları okumadım.
İbadet demek "kulluk etmek" demektir. Namaz oruç zekat hac ve kelime-i şehadet beşlisini "eksiksiz yapınca" kulluk tamamlanmış olmuyor. Nasıl tamamlanır diye soran olsa, öncelikle yalan söylemicen, fal bakmıcan ve baktırmıcan, dedikodu etmicen, hiçbir insanın maddi ve manevi kul hakkını yemicen (kendin dahil), harama itibar etmicen, bağımlılıklardan ve aklı baskılayan şeylere yanaşmıcan, kalp kırmıcan, arabozuculuk bozgunculuk bölücülük etmicen, huzursuzluk gerilim çıkarmıcan, yıkıcı olmıcan, sorun insan olmıcan vs... derim.
Namaz, insana hem bedenen hem aklen hem ruhen pek çok şey katmalıdır, bu namazın kendisine değil insanın bilincine ait bir sorumluluktur. Yani aslında namaz bişey katmaz, biz alabildiğimizi alabildiğine alırız. Eğer biz namazda kendimiz için faydalar iyilikler güzellikler bulamıyorsak ve alamıyorsak o zaten namaz değildir, biz eksiğizdir ve yanlışızdır yani. Mevzu biziz, namazın kendisi değil.
Oruç da namazın aynısıdır. Alanları biraz daha farklı da olsa mantığında hiçbir fark yoktur. Orucu tutamayanlar olabilir, kazası veya ikamesi vardır, bunlar da oruca dahilken oruç denen ritüelin bütünüyle bir mantığı olduğunu düşünüp "büyük resmi" görmeye çalışmak gerek (aha da ifade buraya cuk oturdu). Sadeve oruç değil bütün ritüeller için geçerli bu.
Haccın zekatın ve kelime-i şehadetin de aynı mantığa ve farklı işleyişlere sahip olduğunu rahatlıkla söyleriz. Yani mesele ritüelleri canlandırdık canlandırmadık değil, biz bu ritüellerden neler anladık, neler aldık, kendimizde o ritüellerle düzeltip tamamlayacak ne eksiler yanlışlar bulduk, bulduk mu bulmadık mı... bunlar önemli.
Ve bunlar, yukarıda ilkin saydığım kulluk etme çeşitleri olmadan, ayrıca samimiyetle anlamaya çalışma ve üzerinde düşünme hiçbir işe yaramazlar. Anca robot gibi yatar kalkarsın, aç kalır yemek yersin, Kâbe'ye gidip gelmiş para saçmış olursun. Sebep sonuç ilişkisi kurmadan, içindeki faydaları ve iyilikleri görmeye çalışmadan hiçbir ritüelin anlamı da faydası da yoktur.
Yani...
Eğer bilinçli hareket etmediysen ve Kur'an'da ne dendiğini niye dendiğini samimiyetle sonuna kadar anlamaya çalışmadıysan, bu bilgileri hayata uygulamadıysan, gözlemlemediysen/okumadıysan, denemediysen... yani bir kez bile olsa gönül yıkıp üstüne rahat rahat namaz kıldıysan o senin kıldığın tiyatro olur namaz olmaz. Tiyatro olur, oruç olmaz. Stand up olur, hac olmaz zekat olmaz.
Din de zaten aha bu yazdıklarımın tamamı demek. Vicdan azabı çekilmesin, pişman olunmasın, zarar görülmesin, aksine olabildiğince faydalı ve yapıcı olunsun diye HATIRLATILMIŞ kurallar bütünü. Evet, ortaya konulmamış, hatırlatılmış, çünkü insan bunları bilinçaltında bilerek ve unutarak doğuyor. Çok büyük çoğunluk kendi iç dünyasını dinlemeyi ve anlamayı bilmediği için, Tanrı birer uyarıcı, hatırlatıcı, müjdeleyici/korkutucu gönderiyor. Kullanma kılavuzunu da eksik bırakmıyor. Ama biz o kılavuza ve uygulanmış örneğine bakmayıp bizle hiç alakası olmayan kültürlerde yetişmiş ve yalan söyleyip söylemediği bilinmeyen aktarıcılara daha çok inanıp bağlanınca işler alabildiğine değişiyor. Ritüelleri esas zannediyoruz, dini dış görünüşü halletmek biliyoruz, barışın tersine anlamsız bir ego savaşına giriyoruz. Niyetimiz kötü değilse de işimiz kötü, çünkü kul hakkı yiyoruz. Şimdi namazın ne anlamı kalır ki?
Toplumu hem teker teker hem de topluca bu kadar güzelliğe yönlendirip düzenleyen bir kurallar bütünü hakkıyla uygulandığında niçin işler yoluna girmesin? Şimdi mesele namaz mı oruç mu yoksa insanın önce kendini sonra evladını güzellik ve iyilik yönünde hakikaten eğitip kaliteyi artırması mı...
Yeterince anlatabildiğimi umuyorum.
0