Sorduğun soru itikadi bir mesele ve toplumumuzun dine bağlılığı umumi manada taklidi olduğundan itikad ile alakalı konulara gelen soruları hemen şirk olarak değerlendiriyorlar. Çünkü gelen soruya akli delil üretemeyip, sadece bize nakil yoluyla gelir ve biz buna iman ederiz diyorlar. Bu ise islam'ın özüne terstir. Kuran'da bir çok ayette insanı düşünmeye sevketmekte. Eğer Kuran, Allah kelamı diyorsak Kuran'a karşı gelen her suale mutlaka bir cevap vardır demeliyiz. Çünkü kabul ettiğimiz Rabbimiz, bütün eksik ve noksan sıfatlardan münezzehtir, Kuran'da insan aklına ve kainata ters düşen birşey bulundurması bu sıfatına zıttır.
Kuran'ın Allah kelamı olduğunun bir çok delili vardır. Fakat biz bunlara inanmamaya inanmış isek, bu konuda mesafe katedebilmemiz imkansızdır neredeyse.
Deliller hususunda ise beni en çok etkileyenden başlamak istiyorum.
-Dikkat ediyoruz ki, Peygamber Efendimiz (asm) peygamberliğini ilan ettiği günden beri ona gelen ithamlar; deli, divane mecnun gibi ithamlardı. Bunların geliş sebebi ise Kuran'da o günkü hem kültürel hem de bilimsel inanca bir çok yönden ters düşmesi. Eğer bir insan bir kitap yazsa, yazdığı kitapta ona deli diyeceklerini bile bile yazması akla mantığa sığmamakta. Linke tıklayıp üç dakikalık videoyu izlersen daha açıklayıcı olacaktır.
youtu.be-Peygamber Efendimiz'in (asm) ümmi oluşu, Kurân'ın Allah kelamı olduğuna en büyük delillerden biridir. Okuma yazması olmayan bir kimsenin, her asırda binlerle âlimler yetiştiren bir kitabı yazabilmesi mümkün olabilir mi?
-Peygamberimiz'in (asm) tek başına ve emniyetsiz bir haldeyken, şiddetli düşmanlar karşısında, rahatça, pervasız, telaşsız, samimi olarak, üstelik düşmanlarının damarlarına dokunduracak bir ciddiyetle Kurân'ın Allah kelamı olduğunu ilan etmesi, söylediğinin hak olduğunu gösterir. Hâlbuki insan küçük bir yalanı bile, hilesini hissettirmeyecek derecede telaş göstermeden söyleyemez. Ve yalanı er ya da geç ortaya çıkar. Fakat Peygamberimiz’in (asm) iddiasında doğru olduğunu ve Kurân’ın insan sözü olmadığını aradan geçen 15 asır ispat etmektedir.
-Peygamber Efendimiz (asm) Kureyşliler'in arasında “Muhammed-ül emin” (her yönden güvenilir) lakabıyla bilinirdi. Öyle ki; Peygamberliğini ilan ettikten sonra bile müşrikler, mallarını ona emanet ederlerdi. Zira Peygamberimiz (asm), şaka dahi olsa asla yalan söylememiştir. Hatta İslam’ın en azılı düşmanları dahi, onun yalan söylemeyeceğini tasdik etmişlerdir.
O (asm) Kur’ân hakkında:
“Kurân-ı Kerim insan sözü değildir. Allah (cc) kelamıdır.” buyurmuştur. Elbette O (asm) söylediyse doğrudur.
-“Ve eğer kulumuza indirdiğimiz (Kur'ân)’dan şüphe içindeyseniz, haydi onun benzerinden bir sure getirin. Eğer (iddianızda) doğru kimseler iseniz Allah’tan başka şahitlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın! ” (Bakara, 23)
Kur'ân; nazmı, üslûbu, beyanı, manaları ve lafızları itibariyle mükemmel ve taklit edilemez bir belagate sahiptir. Belagat; açık ve güzel ifadeli konuşma ve yazma ilmi demektir.
Kur'ân insanlığın en dâhi edebiyatçılarını, en harika hatiplerini, sahasında en ileriye gitmiş âlimlerini, en meşhur şairlerini bir benzerini yapmaya davet edip, tam bin beş yüz senedir meydan okumaktadır.
Fakat 15 asırdan beri, bir tek ayetinin bile benzeri getirilememiştir. Eğer getirilmiş olsaydı, elbette bu bilinirdi. Böyle bir teşebbüste bulunan ve o zamanın dâhi edebiyatçılardan olan yalancı peygamber Müseyleme gibiler ise, tarihin komik sayfalarında yerlerini almışlardır. En dâhi edebiyatçıların bile bir kelimesine misil getiremediği Kur’ân, elbette insan sözü olamaz.
-Kurân-ı Kerim'in lafzında, manasında, üslubunda, nazmında ve beyanında hayret verici bir farklılık ve üstünlük vardır. Okunuşundaki akıcılık sebebiyle lisanlara ağır gelmez. Küçük bir çocuk dahi Kurân'ı kolayca ezberleyebilir. Az bir sesten rahatsızlık duyan hasta insanın kulağına Kur'ân hoş gelir, sıkıntı vermez ve asla usandırmaz.
Kurân'ı inceleyen dâhi edebiyatçılar "Kurân'ın öyle bir tatlılığı ve tazeliği var ki, insan sözüne benzemez." demişlerdir. Çok meşhur bir yazarın dahi, kıymetli bir eserini ikinci defa okumak çoğu zaman usanç verir. Hâlbuki Kur'ân 15 asırdır usandırmaksızın tekrar tekrar okunmakta ve hakikatli bir tatlılık, hayret verici bir tazelik ve harika bir gençlik ortaya koymaktadır. Elbette her an kendisinden istifade edilen ve ifade tarzındaki özelliklerini şu an inmiş gibi muhafaza eden ve usandırmayan bir kitap insan sözü olamaz.
-Kur'ân şahsi, toplumsal ve siyasi hayata verdiği yön ile insanların kalplerinde, ruhlarında ve akıllarında öyle büyük bir inkılâp yapmıştır ki; kız çocuklarını diri diri toprağa gömen, inatçı, adetlerine son derece bağlı, büyük bir toplumu o zamanın en yüksek medeniyet seviyesine çıkartmıştır. Hiçbir insan sözü, toplumlara yön verip köklü değişiklikler yapacak ve bunu 15 asır devam ettirip idare edecek derecede tesir gösteremez. Bir zorlama olmaksızın, az bir kuvvet ve gayret ile, kısa bir sürede böyle büyük inkılâplar yapan bir kitap, elbette Allah (cc) kelamıdır, insan sözü olamaz.
-Kurân'da birbirine benzer veya zıt manadaki kelimeler aynı adette bulunur. Buna "kelimelerin geçiş adetleri arasındaki tevafuk (denklik)" denilir.
Mesela, benzer kelimelerde:
" قُلْ (de!)" emri 332 defa geçer. Bu emir kipinin (dedi-dediler) gibi fiil olarak kullanılışı yine 332'dir.
" شَهْرٍ (ay)" kelimesi bir yılın ayları kadar yani 12 defa geçmektedir.
" أَيَّامًا (günler)" kelimesi bir ayın günleri kadar yani 30 defa geçmektedir.
" يَوْم َ (gün)" kelimesi ise bir yılın günleri kadar yani 365 defa geçmektedir.
Zıt kelimelerde:
"İman" kelimesi 25, zıttı olan "küfür" kelimesi 25 defa geçmektedir.
"Melek" kelimesi 88, zıttı olan "şeytan" kelimesi 88 defa geçmektedir.
"Adalet" kelimesi 15, zıttı olan "zulüm" kelimesi yine 15 defa geçmektedir.
Kurân'da daha bunlar gibi pek çok tevafuk vardır. Kurân'ın 6666 ayetten oluşan bir kitap olduğu göz önünde bulundurulursa, bir insanın bunları düşünüp yapması mümkün değildir.
-Kurân'ı okuyan her insan sadece kendine hitap eder gibi Kurân'dan ders alır. Kurân'a bakıldığında muhatap bir gözükse de Kur'ân bütün zaman ve mekânlarda her seviyeden insana hitap eder. Bir insanın “aynı sözler” ile farklı zamanlarda farkı seviyedeki insanlara hitap ederek ihtiyaçlarına cevap veren bir kitabı yazabilmesi ne kadar mümkündür?
Not: ilk maddeden sonrakiler alıntıdır. Vaktim dar ve telefondan yazdığım için ancak bu kadar yazabildim. Daha müsait bir vakitte istediğin soruya cevap vermeye gayret ederim. Sakın soru sormaktan çekinme. Allah, bizden tahkiki bir iman istiyor ve tahkik yalnızca sualler vesilesiyle gün yüzüne çıkar.