bu zamana kadar 3-4 kere işlemi sanayilerde yaptırdım. bence servise fark ödemeye değmez.

farkı ödemeye kesinlikle degmez.
ben 250 ytl lik parcayı bize 900 ytl olarak faturalandırdıklarını biliyorum (işçilik degil)ilk basta enayi gibi tüm parca degisimlerini servisinde yaptırmıstık ama sonra çok pişman olduk. yalnız iyi bilen garantili yani, mümkünse tanıdıgınız olan birini bulun.çünkü sanayidekilerden de para yolmaya bakanlar oluyor

100 lira fiyat farkı hangi fiyatlar arasında bir fiyat farkı? mesela 50-150 derseniz çok olur ama mesela 800-900 derseniz servis daha mantıklı olur.

yetkili servis iscilik dahil ~450+; ustacigim ise ~350 diye fiyatlandiriyor islemi.

arabadan beklentine gore karar ver bence,uzun yıllar kullanırım arabamı herkese elletmem diyorsan servisi tercih et,dısarıda kotu bir ustaya denk gelirsen cok ugrasırsın, 100ytl için değmez

fiyat farki sadece 100ytl ile sinirli ise kesinlikle deger. zira bu triger kayisi denilen sey subaplar vs bi ton oynar parcayi kumanda eder ve cok hassastir. rulmanlarin montajinda ne kadar sıkılması gerektigi bile cok onemlidir. simdi gider ustadan degistirirsin topu topu 100 ytl icin; yarin birgun kayisa bisiy olur... alirsin eline subaplari, krank milini, külbütor kapagini.. al sana nerden baksan bi retifiye parasi:3000 ytl... serviste yaptirirsan elinde kapi gibi faturan olur, bi ariza olursa da motorun belese yapilir. takdir sizi. sevgiler saygilar.

206'nınkini sanayide değiştirmiştim, 300 civarı tutmuştu yanlış hatırlamıyorsam (1,5 sene kadar oluyor). Aslında servisle çok fiyat farkı yokmuş, yani 100 lira için değmeyebilir.

Bir de Bosch Service diye yerler var, onlardan fiyat al bence.

Benim de bir Peugeot 206'ım var. Bakımlarını servise yaptırıyorum ama hiç memnun kalmıyorum peugeot servislerinden. www.sikayetimvar.com da da onlarca servis şikayeti var. Bazı ustaların servisten daha kaliteli iş çıkardıkları söyleniyor. Hiç denemedim ama yani denemeyi de düşünüyorum. Bilemiyorum Ankara böyle sağlam bi usta bilen varsa bize de bildirsin...

bu sorunun cevabını aslında ben de çok merak ediyorum.ve aramaya çok üşeniyorum.(gayet ciddiyim).yani bunlar nece konuşurlardı ? kimlerin atalarıdır ?

kuvvetle muhtemel hepsi meftaa mertebesindedir ve aslında hepsi türktü, pis amarikalılr. kaynak:google

Seton Lloyd diye bi elemanin yazdigi bir kitap var, "Türkiye'nin Tarihi - Bir Gezginin Gözüyle Anadolu Uygarlıkları". Tübitak yayını. Onu okuyun başlangıç olarak.

Yok yani bir millet nasıl tamamen tarih sahnesinden silinir.

tarih sahnesinden silinmediler tabii ki, onlardan önce anadolu'da yaşayan kavimlerin silinmediği gibi. hititler kendilerine neşa diyorlardı, kendilerinden daha önce anadolu'da yaşayan hatti'lerin kurduğu hattuşaş'a yerleşip imparatorluk haline burada geldiklerinden hititler olarak anılmaya başladılar. hint- avrupa kökenli bir halklardı ve dilleri olan hititçe de doğal olarak indo-cermen ailesindendi. kökenleri tam olarak bilinmiyor, anadolu'ya kafkaslar ya da balkanlar üzerinden gelmiş olabilecekleri düşünülüyor. genelde kafkas kökenli oldukları düşünülse de mesela gök ve fırtına tanrılarının adı teşup ve gerek karakter gerek isim olarak yunan/balkan kökenli zeus'a benziyor bu tanrı.

sümerler, frigler gibi hititler de kaybolmayıp zamanla asimile oldu. zaten hititler de türkler gibi savaşçı ve göçebe bir kavimdi ve geldiklerinde savaşçı olmayan tarımla uğraşan mülayim insanlardan oluşan anadolu kavimlerini azınlık olmalarına rağmen kolayca tahakkümleri altına aldılar, onlara dillerini ve egemenliklerini kabul ettirdiler. türklerin anadolu'da hakim oluşuna çok benzer bu süreç. imparatorluğun yok oluşuna gelince, önce küçük beyliklere ayrıldılar (bkz: geç hitit beylikleri), akabinde de asurlar, frigler gibi diğer milletlerin egemenliği altına girdiler. sonra hellenizm dönemi, roma egemenliği, arap akınları, bizans vs derken sıra geldi türkiye cumhuriyeti'ne.

(to be continued)

güzel bi soru ben de çok merak ediyorum,hatta ben istanbul alınınca ordaki bizans halkına ne oldu onu da merak ediyorum,hatta kendi adıma anladım ki o kadar sene okuduğum tarihi boşa okumuşum.merak etmeden :)

Bizans haklı Rum oldu Yunan oldu asimile olup Türk olanlar oldu (diye düşünüyorum)
Ama ben Türkiye'de "Ben Hitit asıllı Türk vatandaşıyım" diyen görmedim.

Bu soruların cevapları o kadar kolay değil. Hititologlar bile aynı görüşte birleşemiyorlar... Mesela bazı bilimadamları Çerkeslerin kökeninin hititler olduğunu söylüyor ama bazıları buna katılmıyor.. Almanlar da Hititlerin kendilerinin ataları olduğunu söylüyormuş...

Şöyle bir yazı buldum belki yardımcı olur:
www.boyabatgazetesi.com

hitler'in hititler'e olan ilgisi almanların soyunu barbar germenler'den daha derin kültürel geçmişe sahip bir millete dayandırma kasışından kaynaklanıyor. hititler- almanlar bağlantısı dayanaksız bir tez, ama hala hitit yerleşimlerini kazmak için kasar alman arkeologlar. svastika yani gamalı haç ve iki başlı kartal simgeleri de nazi partisinin anadolu'dan üfürdüğü hitit öncesi simgelerdir bu arada. daha öncesi de var tabii svastika'nın.

çorum civarı halkında muhtemelen vardır hititlerle akrabalık :) aynı şekilde kayseri civarında yaşayanların asurlularla, trakya civarında yaşayanların traklarla akraba olduğu söylenebilir rahatlıkla. milliyetler değişir ama bölgenin yerleşik halkı sabit kalır genelde.

Valla bir yerde okumuştum, Eskişehirin bazı köylerinde dna çalışması yapmışlar. Şu an yaşayan adamların dnaları ile bundan 5000 sene önce bölgede yaşamış insanların dnaları benzer çıkmış (kemik memikle yaptılar herhalde testi). Neyse bunun üzerine köylüler pek şaşırmış, pek üzülmüşler, "ne yani biz şimdi Türk değil miyiz?" diye.

Uzun lafın kısası, Hititler biz olduk, bizanslılar da, frigler de. Sonuçta bir şekilde Anadoluya geldiğimizde boş bulmadık ya burayı kardeşim. Kız aldık, kız verdik, kaynaştık, böyle bir şey oldu işte.

bilmem yararı olur mu; yıllar önce lisedeyken kan verme durumum vardı bir arkadaşa. hemşire parmağımdan bir kaç damla örnek kan alıp içine bir şey damlatmıştı, kanın etrafında ne olduğunu bilmediğim (sanırım nikotin) kahverengi bir madde açığa çıkmıştı. "hmm sigara içiyorsun" demişti hemşire abla. kanı parmağımdan aldığı için ve yakın zaman içinde sigara içtiğim için o maddenin çıktığını düşünüyorum. olmama ihtimali de var tabi.

emin degilim fakat direkt icip icmedigini gosterecek testin bedeli de yenilir yutulur olmasa gerek.. pasif icicilik hali de var sonucta. "arkadaslarla duman alti bir kahvede 5 saat king oynadik, ondandir" diyebilir mesela..

İdrardan nikotin tahlili yapıyorlar bildiğim kadarıyla.

bu pasif içici yorumu iyi oldu. maddeler arasına dumanaltı yerlere de girilemeyeceğini ekleteyim de garanti olsun. bu arada test bedelinin de korkutu bir şey çıkacağını zannetmiyorum ama yine de iddianın yanında sönük kalacaktır.

Valla idrardan beşli tahlil diye bir şey var, esrar falan bakıyorlar, onun fiyatı 50-60 civarındaydı diye hatırlıyorum üniversite hastanesinde (eşim farmakolog üstüme gelmeyin :). Nikotin de daha korkunç birşey değildir herhalde.

yıllar once sigara bırakana araba veren bi kurum vardı sonra bu test yapılamadıgı için yalan olmustu.

Firma yöneticilerinin garip talepleri ve mühendislik işlerindeki patlamadan ötürü satış mühendisi bulunmamaya başladı da o yüzdendir o ilanlar. yeni mezunlar satıcı başlarken artık düzgün firmalarda işe başlayabiliyorlar. bu birdevinimdir tabi adam satıştan sahaya kayar ordan ofise kayar ya da tam tersi. şahsen 10 yıl tecrübeli insanlara müdürlükten aşağı bir teklif götürülmesini aklım pek almıyor. 10 sene işini iyi yapan biri için çok fazla bir süre. ha işini iyi yapamayan ve sonsuza dek eleman kalacak olanlar yok mudur? vardır tabi.

kapımıza gelen diş beyazlatıcısı satan elemandan farkı şudur. şimdi satış mühendisi dediğin adam teknik bir malzeme satıyordur. alıcı olarak şunu düşünün mesela bir klima santrali alacaksınız. projede değişiklik oldu diyelim. şatıs mühendisi size bu konuda hemen destek verebilir abi sana şimdi sana satacağımız hede modelini hödö ile değiştirelim daha iyi olur diye ama bunu normal pazarlamacı bir adam ne derece yapar tartışılır. yani sözün özü aralarındaki fark teknik bilgi ve teknik eleman yaklaşımıdır. bugün ilanlara bakın danfoss(pompa firması), areva (türbin) vs bir çok firma bu yüzden satış mühendisi arıyor.

Kapına gelen diş beyazlatıcısı satan adam pazarlamacı değil satış temsilcisidir. Amerkian Pazarlama Derneğine göre; pazarlama, kişisel ve örgütsel amaçlara ulaşmayı sağlayabilecek mübadeleleri gerçekleştirmek üzere malların, hizmetlerin ve fikirlerin geliştirilmesi, fiyatlandırılması, tutundurulması ve dağıtılmasına ilişkin planlama ve uygulama sürecidir. Buna göre de pazarlamacı kapı kapı dolaşıp mal satan adam değildir. Satş ile pazarlama farkını ısrarla öğrenmeyenler Türkiye'yi karanlık yarınlara sürüklemektedir.
edit: o diş beyazlatıcıyı satan kimya mühendisiyse satmaya çalıştığı adam da dişçiyse, satıcıya satış mühendisi de denilebilir pekala.

Aslında olay satıcı pozisyonunda bir mühendis çalıştırmak isteyen firmaların başının altından çıktı. Bu mühendisler için satış mühendisliği diye bi şey çıktı sonra mühendis olan olmayan herkes satış mühendisi oldu. Bu da türkiye deki standart ota boka mühendis ünvanını ekleme furyasından başka bi şey değil...

skipperin yazdığını herkesin tekrar tekrar okumasını dilerim.

gunluk.

(bkz: kredi kartindan nakit cekmek)

burada numara, faizin kart ile yapılmış tüm harcamalara toptan işlemesinde(alışverişler dahil).

parayı çektiğin an faiz biniyor diye biliyorum. ayrıca söz konusu faizin aylık faiz olduğunu da duymuş idim. (bunun yanı sıra %6'dan da fazlaydı diye hatırlıyorum ama emin değilim tabi)

Aylık yüzde 6 denmişse, işte onu gün bazında düşüneceksiniz, yani 15 günde yaklaşık %3 işler. Ama buradaki kritik nokta, nakit çekimin yapıldığı gün itibari ile faiz işlemeye başlar (alışveriş borcunda böyle değildir, orada son ödeme tarihini kaçırdıktan sonra başlar) VE nakit çekim yaptığınız gün, sanki alışveriş borcunuzun son ödeme tarihini kaçırmışsınız gibi, alışveriş borcunuza da faiz işlemeye başlar.

Şimdi örnek veriyorum, kartınızda 1000 ytl'lik alışveriş borcu var, aylık %5 gecikme faizi denmiş. Son ödeme tarihi Şubat 30 (farazi konuşuyorum o ya o yüzden).

Şubat 30'de borcunuzu öderseniz faiz maiz işlemez.

Şubat 15'te nakit çekim yaptınız 1000 YTL'lik, nakit çekim faizi %6.

Şubat 30'da bankaya ödeme yapmaya gittiğinizde:
1) Nakit çekim 1000 YTL+%3 faiz (30 lira)
2) Alışveriş borcu 1000 YTL + %2.5 faiz (25 lira)

Toplam 2055 lira ödersiniz, bi de buna nakit çekim ücreti falan eklenir herhalde 5 ytl kadar. Borcun tamamını kapatmazsanız, faiz sadece nakit çekilen miktara değil, alışveriş artı nakit çekime işlemeye devam eder.

sui süper açıklamış, tebrik edesim geldi.
nakit avans çekmeyelim, çekenleri uyaralım! :)

niye ki 1000 ytl yi 15gün kullandı 30 lira faiz ödedi hepsini geri ödediği taktirde,

değmez mi buna?

1000 ytl'yi bankaya yatırsan sana en fazla 10 ytl verirler ay sonunda. adaletsizlik burda işte.

Bir arkadasindan borc istediğinde yapacaği surattan daha az olduğunun garantisini verebilirim sana.

ideefixe gayet iyidir ama kargo ucreti cok. eskiden superdi o da (2,5 ytl - ups)
ama iyidir, guvenilirdir.
kitap icin kitapyurdu.com'a da bakabilirsin.

İki kargo seçeneği var birisi mng diğeri yurtiçi yanlış hatırlamıyorsam. Birisi daha ucuz oluyor. Kargo ücreti inanılmaz fazla değil aslında, zaten kitapları normal kitaplara göre indirimli, 3-4 kitap falan alacaksanız toplamda her halükarda ucuza geliyor. Gönderim anlamında üzmez, can sıkmaz, iyidir ideefixe.

ideefixe'ten onlarca kez alışveriş yaptım, hiçbir seferinde "yahu noldu bu kargo" dediğimi hatırlamıyorum. aslan kaplan ideefixe.

(kitabın yanı sıra dvd konusunda da güvenim tamdır ideefixe'e)

ideefixe bu güne kadar internette en sevdiğim alışveriş mekanı olmuştur olmaya da devam edecektir.

gözün kapalı güven. ne üdüğü belirsiz sitelerden alışveriş yapıp 3-5 ytllik kargo parası için riske girmeye değmez.

kitapyurdu, ideefixe, pandora bunlarin hepsi iyidir. risk tasimazlar sorun cikartmazlar.

ben birkaç kez alışveriş yaptım, sadece ilk alışverişimde küçük bir teslimat problemi yaşandı, onu da çarçabuk düzelttiler. bence ideefixe kitap konusunda iyidir.

peugeot görünce kaçmam gerektiğini biliyorum, sorunlu olduğunu duydum ama hevesinizi kaçırmak istemem, eğer gerçekten dikkatli kullanırsanız her arabanın çıkardığı kadar problem çıkaracağına eminim. 206 arkadaşta var ama en baz versiyonu. o'nu pek sevemedim yani içi boş gibi geldi, eğer siz biraz daha donanımlı aldıysanız güzel olur. güle güle kullanın, performans olarak sorun yaşayacağınızı zannetmiyorum.

ben de 206 almayi dusunuyordum. ama abim peugeot yetkili servisinde calisan biri olarak kesinlikle ve siddetle almami engelledi. ayrica peugeot cok parasi olan ve arabaya para harcamayi sevenlerin arabasi. ben de bu nedenle gidip honda aldim.

devir islemleri sirasinda aracin "borcu yoktur" belgesini gormen yeterli. zaten noter isbilir birisiyse tum belgeleri kontrol ederek alir.

hayirli olsun

arkadaşlar problemleri biraz daha açıklarsanız sevinirim.

passion rules the game;
ne gibi sorunlar olduğunu duydun acaba?

trimpot;
çıkartığı masraflar mı var, yoksa modifiyeden mi bahsediyorsun?

çok teşekkürler...

hayir modifiyeden bahsetmiyorum. teknik olarak aksakliklari ve parcalarinin pahali olmasindan bahsediyorum. peugeot'nun tum modelleri boyle demiyorum ama. 307 cok leziz bir modelmis mesela. ama kesinlikle 206 almam engellendi.

bütün arabaların parçası pahalı artık arkadaşı yanlış yönlendirmeyelim. ama şu var ki söz konusu pejo olunca arabasını severen kullananlardan çok arabanın dayanıksızlığından dem vuran insanlar var. aynı modeli kullanan bir kaç kişiye sorun derim. forum falan bulabilirsiniz sanıyorum

fiyat konusuna gelemem, ancak gayet uygun bir araba olur. ama rehin işini kesinleştir. notere gidilmesi gerekiyor, sadece bankaya diil. aklında bulunsun.

alacağın araba zannedersem bayağı az yakacak, ancak fazla güçlü değilmiş, yokuşlarda 2. viteste zorlanabilir bile.

Yakın zaman içinde 2'inci bir el aldım ondan paylaşayım yaptıklarımı(Ankara için geçerli)

Satışı ile anlaştık fiyatta
Arabanın borçu olmadığına dair belgesini aldık, ayrıca vergisini de satıcıya ödettirdim(Bu dönem için)
Noter'e gittik ve gerekli belgeleri aldık
Parayı satıcıya verdim, arabamı aldım ve noter'deki belgelerle berabar emniyete gittim(Arabanın ruhsatı da bizde olacak tabi)
Emniyete ruhsat ile beraber noterdeki belgelerle beraber üstüme devrettim arabayı. Emniyette ayrıca sigorta da yaptırıyorsunuz.
Tüm bunlar olduktan sonra gidip kasko sigortasını yaptırıyorsunuz

Benim aklımda kalananlar bunlar, fakat eğer araba eski ise ayrıyeten birde muayene yaptırmanız gerekecek.

Arabaya gelecek olursa bundan 1 hafta önce a aynı arabanın 2006 modelini Gerede-Ankara yolunda sürdüm. Yokuşlarda tık demedi, atak ve güzel giden bir araba. Vites geçişleri de çok iyi ayrıca. Fakat Peugot'ların bazi modelleri sorunlu olduğunu biliyorum, en iyisi daha çok araştırmaktır

Ben de de Peugeot 206 var ama benzinli. Ben 1 yılı aşkın süredir kullanıyorum, araç 2005 model şu ana kadar ne bana ne de 1. sahibine sorun çıkartmadı. Her model arabadan şikayetçi insan bulabilirsin. www.sikayetimvar.com a gir bak burada her modelle sorun yaşayan insan var.

Ben aldığımda da araba bankadan rehinliydi. Önce bankaya gidip borcu yoktur yazısını aldık, bankanın imza sirküleri için notere gittik, sonra emniyete gidip bunu ruhsattaki rehinli ifadesini kaldırdık sonra maliyeye gidip borcu yoktur yazısı aldık sonra da notere gidip satış işlemlerini yaptırdık. Bundan sonra 1 ay içerisinde arabayı üstüne alman yani ruhsata işlettirmen lazım bunun acelesi yok bi tane trafik muamelecisine verirsenin 1-2 günde halleder.

Satıcıdan almanız gereken tek şey araba ile birlikte bir kod kartı geliyor o kod kartı çok önemli eğer yoksa arabadaki en ufak bir değişiklikte araba çalışmaz duruma gelir, taa fransadaki kayıtlardan öğrenilmesi gerekir ki en az 2 hafta sürer. Bunun dışında araba 3 yıldan yaşlı ise trafik muayenesini ve egzoz emisyon ölçüm kartını filan almanız gerekebilir. Belki satıcı bunları yaptırmamıştır o zaman 100-200 YTL eksik ödeyin. Bunların dışında kalan trafik cezası, vergi borcu varsa araba satılamaz trafik sigortası, kasko ise satıcı da kalır size devredilmez siz yeniden yaptırmak zorundasınız. Trafik sigortasının ruhsatı alırken yapılması şart, kasko ise isteğinize kalmış.
En son şunu söyleyeyim bu işler kısa süren işler değil. Noter satışına kadar yapılacak işlemler neredeyse 1 gün sürüyor. O yüzden 5dk da beşiktaş gibi düşünmeyin bütün gün başka plan yapmayın hatta sizin alakanız olmayan ruhsattan rehinin kaldırılması ve borcu yoktur yazısının alınması olayına hiç karışmayabilirsiniz bile direk noterde de buluşabilirsiniz...

Bu arada peugeot 206 lar 900kg filan 70BG ile kolayca 140-150 yapılıyor, daha fazla yapmak için 1.6 lar var araç hafif olduğu için gaza basılınca direk 150 ye zorlanmadan çıkıyor...

Rehinin mutlaka kaldırılması lazım ve ilk noter işi orada. Akabinde aracın borcu yoktur temalı kağıtların alınması işi var, taşıtlar vergi dairesinde yapılıyor. Aslında bunların hepsini satıcıdan isteyebilirsiniz, yani sizin adamla dolaşmanıza gerek yok. Ardından notere gidip satış işlemini gerçekleştireceksiniz, orada arabanın markası modeli yılına göre bir harç ödüyorsunuz, arabayı ne kadara aldığınızdan bağımsız bir şey bu. Yani adam size arabayı bedava da verse ödenecek bir harç o.

Bende 2001 206 var, benzinli. Memnunum, küçücük her yere giriyor, her yerden U çekiyor falan. Ön cam çok geniş ve görüş açısı süper o yüzden. Ön panel elektrik tesisatı zırt pırt bozuluyor, sanayide yaptırıyorum. Gerçi ben arabanın herşeyini sanayide yaptırıyorum, bi zararını görmedim. Bunun temel nedeni arabayı ilk aldığımda yolda giderken stop ediyodu (ikinci el aldım), götürdüğüm usta dedi ki "bundan önce bakım yapan yer -ki orası peugeot servisi- çift tırnak buji takacağına tek tırnak takmış, araba ateşleyemiyor", bu olaydan sonra servise iyice kıllandım.

İyi arabadır, az yakar, kalkışta fırlar falan. Ses çıkarır yannız, orası burası gıcırdar, frenleri öter. Başka bir derdi yoktur.

Bazılarını mı çevirmiyor? Çevirmediklerinin ortak bir özelliği var mı?

kısaltmanın kısaltma olduğunu anlamıyor, o yüzden. kısaltma varken caps yaptıysa hemen bir ctrl+z yap, auto correct'i geri alıyor, elini de klavyeden kaldırmamış olursun.

Bu gruplamayı yaparken genel yöntem şudur: Önce kaç tane sınıf olacak ona karar vereceksiniz. Yani histogramda kaç bar olacak? 50'den az veri için 5-7 sınıf ideal kabul edilir. 50-100 veri için 6-10 sınıf, 100-250 veri için 7-12, 250 üzeri veri için 10-20 sınıf uygundur.

Kaç sınıf yapacağınıza karar verdikten sonra her bir sınıfın genişliğini hesaplayacaksınız. Bu da (en büyük veri-en küçük veri)/karar verdiğiniz sınıf sayısı şeklinde hesaplanır.

Diyelim ki 5 sınıf yapmaya karar verdiniz. Minimum veriniz 50, Maksimum veriniz 150.

(150-50)/5=20

Yani 50-70 | 70-90 | 90-110 | 110-130 | 130-150 şeklinde olacak.

Genel uygulama budur. İlla böyle olacak diye bir şey değildir tabii.

Fazla istatisk bilmeyen biri olarak ben zorda kalinca asiri sayida (10-30) aralik kullanir, cikan grafige bakarak mantikli bir aralik sayisi bulmaya calisirdim. Asil sui'nin yontemini kullanman lazim tabi, ama bu da aklinda olsun.

En uygun yöntem sanırım, excel de data analysis kurmak (araçlar/elentiler/toolba çözümleyiciler) kurduktan sonra araçlar menüsünde veri çözümleme (data analysis) çıkacak oradan historgram seçip denem yanılma işi epey kolaylaşıyor. Bin değerlerini de değiştirebiliyorsun.

ev arkada$im olan ic dingizlenmesinde ya$anan kaygi insani, 4senede bitirmi$ okulunu. ama son sene 16 mi 18 mi ne ders birden vermi$.
tam hatirlayamadim $imdi sayisini. ayrica arkada$lari da teyit etti bu bilgiyi (siniftan, o donemlerden arkada$lari vs.) oyle yani.

sorusoran kardeşim bu örnekteki idyk kişisine bakma adam işletme okumuş. sen ne okuyorsun önce onu söyle bizde vardı o dediğin örneklerden amma velakin bizde öyle dersler vardı ki önce çalışıp kalman gerekiyor ondan sonra adapte oluyorsun olaya. şimdi öncelikle en çok zorlandığına kas derim.kendimden örnek vermek gerekirse 4 sınıfa alttan 14 ders + 18 ders 4 sınıfın dersleri toplamda 3 donemde vererek okulu bitirdim. yine sınıfımızdan bir arkadaş yarım dönem uzaklaştırma almasına rağmen benim gibi yarım dönem okulu uzatarak bitirdi. zoru hemen hallederiz imkansız biraz zaman alır de asıl şu derslere

makine mühendisliğindeyim.

ben de işletme mezunuyum. 2004-2005 senesinde 26 ders alıp 23'ünü verdim. bütünlemeler dahil 67 kere sınava girdim. veremediğim 3 dersten biri okulumu 2 sene uzattı ama en azından son seneleri rahat geçtim. taktik şu: bütün derslere çalışacaksın zor kolay demeden, şunu bırakırım seneye veririm demeyeceksin, hocalarla aran muhtemelen kötüdür kötü bir öğrenci olduğuna göre, ama yine de en azından çalıştığını belli edeceksin kısa süre içinde...
kolay gelsin

ahahah tam adamına sordun. neler kaldı makel, akış, makina dinamiği falan kaldı mı birde okuldan okula değişiyor bazı derslerin zorluğu.

asistanları tavla, soruları versinler. ya da geçmiş senelerin sorularını bul. benzerdir nasılsa. ya da hocaların akrabalarını bul. kızı mızı. onları tavla. soruları al. ya da okulu bırak. nasılsa iş bulamicaksın. başka bi bölüme gir. belki istemiyosundur mühendis olmak.

ya da yemek ve içecek ve müzik stoğu yap, kapan eve. al notları önüne. başla.
başladıktan sonra her şey kolay olur. hayatta en zor şey başlamak ne de olsa. bi de bitirmek. arası vız diye geçer. korkma. güven kendine.

faydası olur mu bilemiyorum ama, son 4 dönem çoğunluğu AA olmak üzere, BB'den aşağı not almayarak, ortalamamı 2.03'e çıkardım ve dolayısı ile mezun olabildim. hatta son dönem gene ucundan kenarından yetişmedi de, almamış olduğum tek kredili bir spor dersini mi ne cebren ve hile ile aldı göstermiştik, ama hocanın işbirliği şart öyle bir durumda.

okulu 9 yılda bitirmiş/atılmaların eşiğinden dönmüş bi insan evladı olarak (oha) psikolojini anlayabiliorum.. hiç bitmicek gibi gelir insana.. yalnız şöle bi avantajın var (halen müzmin öğrenci olan arkadaşlarımdan da biliorum) okulu uzatan adam muhtemelen geçmesi için ne yapması gerektiğini biliyordur. bi nevi öğrenciliğin kitabını yalamış yutmuştur. bi dönemde 30 ders temizleme hadisesinin özü burada yatar. diyebilirim ki son 2-3 senemdeki performans + tecrübe ile başlamış olsam iki kere bitirmiştim o okulu. kaçıncı senen bilmiorum ama negatif düşünceleri bir kenara bırak ve elinden gelenin en iyisini yapmaya çalış. gerisi gelir.

not: bitirdin de n'oldu dersen o ayrı hikaye..

başarı mı eşşeklik mi bilemedim ama;

ytü metalurji & malzeme mühendisliğini 5 senede bitirdim. ilk 3-4 sene gezdim tozdum, yedim içtim, okul dışında her şeyle meşgul oldum.
uzattığım sene, yani 5. sene baktım ki, eğer toparlanmazsam okul uzadıkça uzayacak. gaza geldim, ilk dönem 9, ikinci dönem 11, yani toplamda 20 ders aldım, hepsini yüksek notlarla geçtim, hatta en düşük notum b- idi. ki emin olun, bu bölümde 20 ders alıp hepsini vermek kolay iş değil. ha sonra ne mi oldu, rahatça mezun oldum, abarttım yüksek lisansa başladım, hatta abarttım şimdi okula girmeyi istiyorum..

özetle, okulu bitirmek o kadar zor değil,umutsuzluğa değil, motivasyona ihtiyaç var!
biraz motivasyon ve biraz da tertip düzenle, her okul/bölüm rahatça biter..

sphagetti.blogspot.com

benim başarı hikayem, okuyun ibret alın :)

4.senemde tez almıştım, ama 2.dönemden 3 dersten çaktığımı ve okulun uzadığını farkedince sallamadım bıraktım. 5.senenin ilk dönemi yine tez almıştım, ama aynı zamanda çalışmaya başladım. iş ve para tatlı geldi, ikinci tezimi de yapamadım. ikinci dönemde ise bu sefer yeni bir tez + 3 dersim vardı. dönemin yarısı ayda bir bile okula gitmeden yine tatlı para durumuyla geçti. sonra bir gece kabus gördüm, üniversiteyi hiç bitiremiyordum, hayatımın sonuna kadar lise mezunu olarak kalıyordum (rüyada çok kötü bir şeymiş gibi gelmişti) neyse ertesi gün patrona gittim ve 2 ay izin istedim, verdi sağolsun. okula ve teze ölümüne abandım, derslerden geçtim, tezden A aldım ve işime geri döndüm. bu dediğim sene 2001. 2003'te de askere gittim, ben askerdeyken süre 8 aydan 5,5 aya indi. 4 senede mezun olan arkadaşlarımsa 8 ay askerlik yaptılar. neyse geri döndüm, sonuç olarak arada belirli molalar vermiş olsam da 2000'den beri aynı işteyim.

Lise 3 başında ÖYS'de 5 matematik sorusunu seçeneklerden giderek yapabiliyordum, 8 ay sonra 3 tane Türkiye derecem vardı. Bölümün hakikaten zor ama yaparsın, ne yapanlar senden daha akıllı, ne sen onlardan daha aptalsın. Odaklan, her şeyi bir kenara bırak, tek meselen şu okulu bitirip huzura ermek olsun.

mesleğinde süfer bi örnek var daha ne arıyosun: ajdar anık.

komite sınavı nedir bilir misin arkadaşım? hani tıpta bütün derslerden sınav yapışır 100 soru.

yıl boyunca 9 ayda anlatılan ve tüm sınavlarından çakan biriydim. ( 7 komiteden 6sında kaldım, hoş geçtiğim komiteden de asgari geçme notuyla geçtim ve hiç kalan yoktu)

sonra geldi bütünleme zamanı, 10 günde 6 komite bütüne girdim ve geçtim. anlaman için tekrarlıyorum, normalde bi komiteye çalışma süresi en az 1 haftadır. 6 sı 10 güne sığdı. 240 saat desek, en fazla günde 3 saat uyumuşumdur, bilemedin 4 saat.

kıssadan hisse, adam olanın yapamayacağı şey yoktur kardeşim. hah ben de ders aldım bu sene hiç bütüm yok :)

soyle bir yakin zaman ornegi vereyim gerisini siz cikartin;

bir banyonun tum tasarimi degistirildi. lavabo takildi, yerdeki fayanslar lavabo klozet ve dus yerinin degistirilmesinden oturu kirilmisti bu yuzden tekrar yerlerine yenileri takildi. 6 mt2 lik bu banyoda yapilan bu iscilik sonrasinda 200 ytl para istediler. bu tanidik usuluydu. tanimadik usulunde 300 den 500 e kadar isteyenler oldu :)

tum malzemelerle birlikte 550 ye patladi is.

Valla usta arıyorsunuz gerçi ama elimden bazı şeyler gelir diyorsanız, aslında kendiniz de yapabilirsiniz. Klozetin iki yanında (yerdeki) vidamsı şeyleri açacaksınız, altında daha önceden dökülmüş alçı falan varsa onları biraz yerinden oynatıp klozeti çıkaracaksınız. Sonra da klozet yapıştırma materyalleri var, onlardan sürüp yeni klozeti yerleştirecek ve vidaları sıkıştıracaksınız. Yani ustalar genelde adamı delirtiyorlar da o açıdan söylüyorum :)

Gregory sağolsun, çok iyi bir usta buldum. Lazım olursa telefonunu verebilirim. Bilginize, iyi akşamlar.

Muhtemelen kartı beğenmemişler ve Paypal'de kullanımını engellemişler. Çok çeşitli nedenleri olabilir, bankayı beğenmemişlerdir, ülkeyi beğenmemişlerdir, adresini Hollanda yazmışsındır kart Türkiye'den çıkarılmıştır, kart üzerindeki isimle hesap sahibinin ismi aynı değildir, ya da manyak Paypal Alarm Sistemi gıcık olacak başka bir şey bulmuştur. Evet sapık bir uyarı sistemleri var, girdiğin her bilgi orada sonsuza kadar saklanıyor ve acayip eşleştirmeler yapılarak belli bir risk değerini aşan işlemler, hesaplar vb. iptal ediliyor. Mesela diyelim ki bi Paypal dolandırıcısının vaktiyle kullandığı ev telefonu numarasını sana verdi Telekom, ya da onun vaktiyle oturduğu eve talındın ve adresi yeniledin, senin hesabın da iptal olabiliyor falan filan. Bu gibi durumlar için www.paypalsucks.com adresindeki forumları okumanı öneririm.

Paypal'e niye böyle olduğunu soran umutsuz bir mail atabilrsin, muhtemelen standard bir metin alacaksın. Belki de açıklama yapacak bir Allah kulu bulabilirsin.

O giden 2$ hesap açtırma ücreti. Yani kullanıcı adına alınan ücret.başka bir kredi kartı numarası verirsen -mesala İşbankası geçerlidir- tekrar para kesilmez. Hesabın aktif olmuş ama kredi kartı tanıtılmamış görünüyor açıkcası. Başka bir kredi kartı numarası ver.

macbook.

sozluk.sourtimes.org

xps 1330 hakikaten mükemmel bir alet. eğer bütçeniz ve 13.3" ekran yeterli ise ben de 1330 öneririm.

Adobun ürünleri yeni bilgisayarlarda tıkır tıkır çalışır, bende eski bir p4 var onda bile aynı anda photoshop illustrator vb açıkken bir de dreamweaver çalıştırıyorum bana mısın demiyor. ramı 512 üstelik.

autocad için bişi diyemiyecem.

çalışmasına çalışıyor da renk hadisesinde sorun yaşayabailrsiniz, baskıdan çıkacak renkle normal bilgisayarlardaki renk arasında uçurum olabiliyor. bu anlamda mac hadisesi açık ara önde. bir macteki atıyorum pantone 166 ile normal dizüstü ya da masaüstündeki 166 o kadar alakasız ki, o kadar olur.

Öneriler icin tesekkürler. (Baska önerileri de bekliyorum.)

Dell´in xps m 1330 modeli sistemiyle oldukca iyi gözüküyor. Biraz tuzlu olsa da yakinda gidip bir yerde inceleyecegim.

@sui
Evet, dediginiz gibi Adobe ürünleri p4 lü eski sistemlerle de calisiyor, hatta ben halen kullanmaktayim. Ancak almisken büyük dosyalarda olusturabilecegim performansi destekleyebilecek bir sistem almak istiyorum.
Fazla Mac kullanmadim, renk olaylarinda fark oldugunu duymustum. Bunlara ragmen gerek Mac´in cok pahali olusu ve benim isletim sistemine alisik olmadigimdan ötürü bir uzaklik hissediyorum. Ancak onuda arastirip deneyecegim.

Hergün bir Laptop almadigimiz icin ve zor sartlarla kazandigim parayi iyi bir sisteme yatirmak istiyorum.

Baska önerileri olanlarin tavsiyelerini bekliyorum.

Herşeyden önce aman diyim.
Neden aman dediğime gelince: Laptopların ekranlarının renk ve contrast değerleri gerçek değerler değildir. Yani laptop ekranında gördüğünü renkler normal bir CRTde veya desktop LCDsinde göreceğiniz renkler olmayacaktır.
Bunu dedikten sonra, grafik işlerinde olabildiğince yüksek çözünürlük olmak istersiniz. XPS ufak güzel ama grafik işi için fazla az çözünürlüklü değil mi ekranı.

Eğer XPSi normal bir monitöre bağlayıp da kullanacaksanız o zaman ayrı. DVI portlu herhangi bir laptop işinizi süper görür. RAM olarak 2 GB'dan bir bit aşağısını düşünmeyin.

Aksak kurbaanın dediğine bir ek yapmak istedim bir de ... Pro

@compumaster tesekkürler

Benim merak ettigim, bu led ekranli laptoplar icin de gecerli mi acaba? Mesela Macbook Pro icin kullanilan ekranlarda da ayni olay gecerli mi?

XPS serisini iyice arastirdim özel modeller mevcut. Dediginiz gibi tabi yüksek cözünürlük istiyorum. 17" ekranli modeller siparis etmek mümkünmüs.

15" lik modelde 3gb ram ve 256mb ekran karti (1680x1050) cözürlük imkani olan bir model gördüm. 17" sistem olarak uyarlanmis hali yok. Dell ile iletisime gecip gerekli seyleri sorucagim. Hatta bazi modellerde xp yerine ubuntu isteme imkani varmis bunlari da görüsüp, fiyati düsürtebilirsem ne ala. Tabi DVI port olayini da yer yer kullanabilirim. LCD monütörlerime böyle bir giris imkani var.

Ama bunlarin disinda Macbook Pro dedigim gibi ekran renkleri konusunda daha iyi ise onu bir ihtimal düsünürüm. Tabi fiyatlar cok cok ucuk bir durumda daha da arastirmam gerekiyor.

Daha farkli önerisi veya alternatif fikri olanlarin desteklerini bekliyorum.

Kütahya Simav ve Hisarcık taraflarında yeni tesisler yapmışlardı. Fiyatları daha popüler yerlere göre daha uygun diye biliyorum. Misal Afyonda geceliği 100 civarındaydı, o açıdan.

bel fitigi ben de gecirdim.

termal otel guzel hos da, yolda gecireceginiz o kisa gibi gozuken yolculuklar bile belinizi yoracak agritacaktir. bunun yerine neden istanbulda havuz dusunmuyorsunuz istanbulluysaniz? hele ki sicak su havuzu olan bir yer de varsa?

tv de cikan o unlu bel fitigi doktorunun da, (flash ya da tv8deki gozluklu uzman) ve benim doktorum da yuzmek yuzmek yuzmekk derlerdi.
ve bir de, uzun aylar boyunca yapacaginiz bir bel egzersizi listesi (Bende o da mevcuttur)

tam cevap olmadi ama soylemeden edemedim bunu. yuzmek ve istirahat(uzanmak) , yolculuga ve oturmaya tercih edilmeli bence. selamlar

bolu karacasu da termal otel vardır. tavsiye edilir.
www.gezisitesi.com

simav'da eynal kaplıacaları var oteli de vardı benim son gördüğümde. izmir balçova termal var gidenlerin memnun olduğu ve hollandadan turistlerin o kaplıcaya geldiği söyleniyor. (milletin yalancısıyım)

istanbul'a yakın kuzuluk denen yerde (adapazarı civarı sanırım) termal bir şeylere giden tanıdıklar olmuştu. işin tıbbi boyutunu bilemem, tavsiyede bulunamam ama yakınlığı cazip. ihlas'ın devremülkleri var ve emlak sitelerinde kiralık apart tarzı bir şeyler falan bulunuyor. kuzuluk diye google'a sorarsanız epey bir şey çıkar sanırım.

balıkesir pamukçuda asya termal var 5 yıldızlı. bunun haricinde yine balıkesir edremitte adını hatırlamadığım bir yer daha var; annemler gitmişti orası da iyiymiş. ama asya termal i kesinlikle tavsiye ederim, fiyat olarak ise bir şey diyemiyeceğim.

bursa cekirgede yat oteli var ("hotel yat" idi galiba) tavsiye ederim ama galiba lükse kaçıyor...
kuzulluk'ta (sakarya akyazı) ihlasın termal oteli var... alternatif daha ucuz termal pansiyonlar da mevcut kuzulukta; hepsi de temiz, nezih diyebiliriz...

yalova, termal'e git.. doğu roma (bizans)'dan kalma tarihi eserler içinde mis gibi sağlık.. hem de istanbul'a 1-1,5 saat mesefesi var.. bir de aklına hayaline gelemeyecek kadar yeşillik içinde.. benim bile gidesim geldi..

bursa inegöl de oylat kaplıcaları.doğanın içinde sessiz sakin süper mekan.kaplıcası da süper.kesinlikle tavsiye edilir.internetten araştırabilirsin.ben güven otel de kalmıştım

Konu üzerinden oldukça uzun bir zaman geçmiş ama yinede bir yorumda bulunmak isterim.

Ben kuşadasın da termal otele gitmiştim. Hem otel hemde termal suları bulunuyor oldukça memnun kaldığımı söyleyebilirim. sevenforlife.com

kadıköyden 500lü numarası olan otobuslerle cevizlibağa gidilir. ordan sonrasını bi baska arkadas anlatsın :)
kadıkoyden bakırkoy deniz otobusune de binilebilinir tabi ama bakrıky meydandan minibus filan zor seyler bunlar.

Aklıma gelen en kısa yol;
Göztepe'den 128 veya 112 nolu otobüse binip köprüde inerek 127'ye binip Topkapı'da inilebilir. Davutpaşa Caddesi'ni tam olarak bilemiyorum ama ordan ulaşım zor olmasa gerek.

sabah 6:20 den itibaren kadıköy vapur iskelesinin önündeki iett duraklarından topkapı yönüne iett otobüsü kalkıyor. yaklaşık 40-45 dakika aralığında topkapı' ya gidiyorlar. bunların numarası 127. kadıköy' e o saatte nasıl ulaşacağım derseniz,o saatte minibüs caddesinden minibüsler geçiyor.

veya otobüs kastırır diye düşünürseniz, gene kadıköy vapur iskelesinden eminönü' ne geçer, oradan tramvay' a binerek davutpaşa' da inebilirsiniz.buda yaklaşık olarak 1 saatlik zamanınızı alır.

Kadıköy-Eminönü-Tramvay üçlemesi en iyisi gibi görünüyor, İstanbul'da karayolu trafiğine mecbur kalmak istemiyorum. Eminönü'nde tramvay o Sirkeci'nin oradan kalkan mı?

Bir diğer alternatif olarak Kadıköy'den denizotobüsü ile Bakırköy'e geçip oradan taksiye binsem?

tramvay sirkecinin oradan kalkan tramvay, ta kendisi. ancak deniz otobüsünden sonra taksi fikri pek iyi bir fikir değil, hem maddi olarak biraz fazla tutar, hemde yenibosna-şirinevler civarı her daim tıkalı oluyor, alternatif güzergah istersen taksici amca çok gezdirir.

olası bir yol çalışması veya trafik kazası karayolunda kapanmalara neden olacağından göztepeden kadıköye yahut üsküdara gelip vapur ile eminönü veya karaköye geçip tramway ile cevizlibağ durağına gelmeniz.e-5 in karşısına yeşil plazanın önünden mecidiyeköy ve taksimden davutpaşa otobüzlerine binebilirsiniz.eğer davutpaşa cad davutpaşa tarafındaysa..çünkü bildiğim kadarıyla cadde topkanın oralardan yani ülkerin fabrikasının oralardan başlıyor.hatta yamulmuyorsam ülkerin adresi davutpaşa caddesi diye geçiyor.ki ülker dediğim yeşil plazadan yürüyerek 10 dk civarındadır.
önerim : vapur ve tramway ve ek olarak gideceğiniz yeri arayıp oraya yeşil plazadan(cevizlibağ durağından) nasıl geleceğinizi sormak.

O tramvay bu değil mi?

www.istanbul-ulasim.com.tr
altında T1 Zeytinburnu-Kabataş Tramvayı.

Bu arada ben aynen Ülker'e gidiyorum. Google earthten Yeşil Plazayı falan buldum ama Ülker'i göremedim. Ülker, Yeşil Plaza'ya göre daha sağda mı kalıyor (Haliçe doğru yani)?

karşıya geçmek için sabah saatlerinde otobüs kullanmak mantıklı değil.haftasonu sabah hariç her gün köprü yolunda müthil bir trafik var.o yüzden vapurla eminönüne ordan da tramwayla topkapı'ya gidersiniz.

şimdi iki alternatif var.
1.
saat 7:45-8 arası 128 bostancı mecidiyeköy otobüsüne binin. mecidiyeköyde inin. mecidiyeköy'den 75 numaralı mecidiyeköy-davutpaşa otobüsüne binin ve otobüsün son durağı olan yıldız-teknik üniversitesi'ne girmeden okul girişinde inin. indiğiniz yer davutpaşa metro durağının tam altıdır. Burası fabrikalar bölgesi. burada ülker'e nasıl giderim diye sorun. 5 dk lık yürüme mesafesi. zaten bütün davutpaşa buram buram kakao çikolata falan kokar.
2.si. göztepeden kadıköye gidin. 8:00 ya da 8:20 kadıköy-eminönü vapuruna binin. eminönünde inin ve eminönüne tramvay durağından zeytinburnu istikametine gitmekte olan tramvay'a binin(eminönü-zeytinburun yaklaşık 1 saat sürer). tramvay'dan zeytinburnu durağında inin. ve havaalanı-aksaray metrosuna geçin (merdivenle geçiş var) zeytinburnundan aksaray yönüne gitmekte olan metroya binin ve 2 durak sonraki davutpaşa metro istasyonunda inin. yine geldiğiniz yer yıldız teknik üniversitesi davutpaşa kampüsünün girişi. buradan Yine yukarıdaki yöntemle ülkeri bulabilirsiniz.

benim tavsiyem ikincisidir.çünkü tam sizin gideceğiniz saatlerde köprüde korkunç bir trafik oluyor. vapurla püfür püfür, tramvayla, metroyla tıkır tıkır gidebilirsiniz.

benim okulumda E harfi olmasa da ECTS grading scale diye bir sey var belki onla bi paralelliği olabilir; www.credit.seua.am (sayfanın alt kısmındaki tablo)

e henuz notu girilmemis oluyor bizim okulda.

Uludağ Üniversitesi:

(E), ilgili dersin ön koşullarını yerine getirmiş olma şartına bağlı olmak kaydıyla, hastalık veya Enstitü Yönetim Kurulunca kabul edilebilir bir gerekçe ile dönem sonu sınavı, seminer, laboratuar, ödev ve benzeri yükümlüğünü yerine getirmeyen öğrenciye verilir. (E) alan öğrenci notlarının Enstitüye tesliminden itibaren on beş gün içinde eksikliklerini tamamlamak zorundadır. Ancak mazeretin uzaması halinde Enstitü Yönetim Kurulu’nun kararı ile eksik tamamlama süresi, bir sonraki kayıt dönemine kadar uzatılabilir. Aksi halde (E), (K veya FF) notuna dönüşür.


Dokuz Eylül Üniversitesi:

(E) notu, yarıyıl içinde başarılı olduğu halde ders için gerekli koşulları tamamlayamayan öğrencilere verilir. Öğrenci herhangi bir dersten (E) notu aldığı taktirde notların ilgili Enstitü Müdürlüğü'ne teslim tarihinden itibaren bir ay içinde eksikliklerini tamamlayarak bir not almak zorundadır. Alınan not, ilgili öğretim üyesince en geç üç gün içinde Enstitü Müdürlüğü'nce yazı ile bildirilir. Aksi halde, (E) notu kendiliğinden (FF) notu haline dönüşür


Ankara Üniversitesi:

(E) notu; yarıyıl/yıl içinde başarılı olduğu halde, hastalık gibi geçerli bir nedenden dolayı ders için gereken koşullardan bazılarını yerine getirememiş öğrencilere, dersin öğretim elemanı tarafından verilir. (E) notu almış bir öğrencinin, notların öğrenci işleri bürosuna tesliminden onbeş gün sonra eksiklerini tamamlaması ve bir not alması zorunludur. Bu süre içinde eksiğini tamamlayamayan öğrencinin notu (FF) notuna dönüşür. Eksikliğinin tamamlanmasının uzun süreceği fakülte/yüksekokul kurulları tarafından kabul edilen öğrencilerin (E) notu, en çok bir sonraki kayıt dönemine kadar uzatılır.


Çukurova Üniversitesi:

"E" notu, yarıyıl sonu veya yıl sonu sınavına girmeye hak kazandığı halde, hastalık veya geçerli başka bir nedenle yarıyıl sonu veya yıl sonu sınavına giremeyen ve mazereti ilgili Yönetim Kurulu tarafından kabul edilen öğrenciye verilir. (E) notu verilen her dersin eksik sınavı bu dersin verildiği yarıyılı izleyen ilk yarıyıl kayıt dönemi başlamadan önce yapılır. Öğrencinin bu sınavda aldığı not yarıyıl sonu sınavının notu olarak değerlendirilir. Bu sınava girmeyen öğrencinin notu kendiliğinden (FF) veya (U) notuna dönüşür. Ancak uzayan bir hastalık ve diğer geçerli mazeret hallerinde, Bölüm Başkanının önerisi ve ilgili Yönetim Kurulunun onayı ile eksik sınavının süresi bir sonraki sınav döneminin sonuna kadar uzatılabilir. Bu durumda (E) notu not ortalama hesabında dikkate alınmaz.

Anladığım kadarıyla Eksik'in E'si o. İngilizce eğitim veren okullardaki (I)ncomplete a denk düşüyor.

başkent üniversitesi'nde sınav tekrarı, sınav hakkı gibi bi şeydi e notu. resim hocam iyi resim çizemediğim için "sana e notu veririm, yazılı sınav yaparım" diye tehdit etmişti de ordan biliyorum.

Cevaplar için teşekkürler. Silmeye kıyamadım: )

kocaeli üniversitesinde
harflendirme sistemi şöyle a b c d e ve f
diğer üniversitelerdeki gibi cc bb cb gibi harflendirme yok zaten f harfini vize ve final ortalaman 50nin altında kalırsa f olarak geçiyor. geri kalan harflerde işte 50-100 arasındaki notlara tekabül ediyor. ha derseniz neden böyle bişey yapmışlar madem işte üniversitede okuduğun belli olsun. yoksa maşallahı var liseden beter bir üniversite sosyal bağlamda hiçbir şekilde destek olmayan proje falan yapmaya kalktığınızda aman napalım yaptın da bana mı yaptın diyip proje süresince girmediğiniz dersler yüzünden devamsızlıktan kalabildiğiniz biyer ha derseniz nottan bahsediyoduk bunu neden anlattın sinirlerim tepemde o yüzden paylaşmak rahatlamak istedim...

Bilgi Üniversitesi'nde de böyle bir uygulama var. E notu alanlar o dersten bir sınava daha - E sınavı- girme hakkı elde ediyor. Bütünleme gibi.

gecen gazetede soyle bı haber vardı..

ilhan mansız motorunu satıyo.. nedeni ise buzda dans programında kazandıgı ıkramıyeyı bı yardım kurulusuna bagıslayacagını acıklamıstıya..150 bın ytl kazanmıs ancak vergıler kesılınce yanılmıyosan 120bın ytl olmus..ilhan da 150 bın dedıgı ıcın hD marka motorunu acık artırma ıle satacakmıs..

sanırım bıraz anlasıldı..

basamaklı tarifesi var. tam bir oranı yok. 150 bin ytl'ye kadar %10, bilmemkaça kadar %15 falan diye gidiyor (üşendim bakmaya. google'dan veraset ve intikal vergisi'nin kanun metnini bulabilirsiniz). 2008 yılı için 2.216 ytl.'ye kadar istisna. aşan kısmı bu dediğim dilimli tarifeye göre vergilendiriliyor.

1/1/2008 tarihinden itibaren Veraset ve İntikal Vergisi Kanununun 4 üncü maddesinin (b), (d) ve (e) bentlerinde yer alan istisna tutarları;

- Evlatlıklar dahil, füruğ ve eşten her birine isabet eden miras hisselerinde 96.075 YTL (füruğ bulunmaması halinde eşe isabet eden miras hissesinde 192.265 YTL),

- İvazsız suretle meydana gelen intikallerde 2.216 YTL,

- Para ve mal üzerine düzenlenen yarışma ve çekilişlerde kazanılan ikramiyelerde 2.216 YTL olarak dikkate alınacaktır.

Öte yandan, Veraset ve İntikal Vergisi Kanununun 16 ncı maddesinde yer alan vergi tarifesi matrah dilim tutarları 1/1/2008 tarihinden geçerli olmak üzere yukarıda belirtilen yeniden değerleme oranında artırılmak suretiyle tespit edilmiştir. Bu nedenle, 1/1/2008 tarihinden itibaren veraset yolu ile veya ivazsız surette meydana gelen intikallerde veraset ve intikal vergisi aşağıdaki tarifeye göre hesaplanacaktır.

Matrah / Veraset yoluyla intikallerde / İvazsız intikallerde

İlk 150.000 YTL için / 1 / 10
Sonra gelen 320.000 YTL için / 3 / 15
Sonra gelen 680.000 YTL için / 5 / 20
Sonra gelen 1.380.000 YTL için / 7 / 25
Matrahın 2.530.000 YTL’yi aşan bölümü için 10 / 30

Çekilişler falan ivazsız versiyona giriyor bildiğim kadarıyla.

bizim ev.

jamaika.

izmir (iş bu yanıt istanbul ve ankarada da yaşamış bir insan evladı tarafından yapılmış bir kıyaslamanın sonucunda verilmiştir)

isviçre-->zurich ve hatta winterthur.

karınca yuvası. insanlar orda yoklar ya ondandır.

guzelcamli.. (yerli halki sadece)

orda yasyan arkadasimdan duydugum kadariyla finlandiya.

bremen

kesinlikle güzelçamlı.

genelde yalnızca yerli halkın yaşadığı ve nüfusun az olduğu, insanlarla etkileşimin, sosyal yaşamın en fazla olduğu yerler. her yer için söylenemese de genel olarak bir şehirde ne kadar yabancı insan varsa orası o kadar, hmm.. olmuyor. ama yurt dışı için bunu düşündüğümüzde bu önerme yanlış. avustralya dünyanın en mesut ülkelerinden biri diye geçer, millet çeşitliliği de çoktur. ülkemizde geçerli bu sanırım sadece.

ütopya

küçükkuyu

istanbul için bostancı ve koşuyolu'nu örnek verebilirim. anadolu yakası'nda yaşanabilecek en nezih yerler burası. ortamı, insanları vs. göz önüne alınırsa.

şehir ya da köy insanları için "genelde" ütopyadır evet.. fakat bu tür yerler arıyorsan "site" insanı olmalısın. şehir ya da köy içindeki siteler değil.

aklıma gelen bir kaç kurum:

• Türkiye Kömür İşletmeleri
• (bkz: BOTAŞ)
• TPAO
• MTA
• MİT LOJMANLARI
• ASKERİ LOJMANLAR

bu tür kurumların siteleri. Botaş'ta yıllarca yaşadım.. Hatay'da büyümeme ve hatay'lı olmama rağmen hatay insanlarından "site" sayesinde izole oldum. bu tür sitelerde neredeyse tüm insanlar birbirini ailelerine kadar tanır.. çöpçüsünden müdürüne kadar. hatta evlerin kapıları kilitli bile olmaz (şaka değil)

havuzunuza, denizinize gidersiniz.. lokalinizde alkol tüketir-çay içer lcd televizyonda film izlerken uyuya kalırsınız sabah lokale gelen garsonlar güler geçer. tabii bu tür sitelerde yaşamak için ailenizden birisinin o kurumda çalışıyor olması gerektiğini söylememe gerek yok sanırım. bu tür yerlerde istemediğiniz kadar huzur vardır hatta belli bir yaştan sonra size açık cezaevi gibi gelmeye başlar. çocuk yetiştirmek için idealdir. mesela BOTAŞ ın dörtyol ilçesindeki sitesine örnek vermek gerekirse:

travel.webshots.com

travel.webshots.com

travel.webshots.com

Şehirdeki huzur öncelikliyse; Pushkar, Kuzey Hindistan
Sokakta biraz karmaşa olur, insanlar bana gülümsesin derseniz; Katmandu, Nepal.
- Burda insanlar fakir ama yine de mutlular, yani onu isterim, buyum yok vs şeklinde bakmıyolar hayata, o yüzden yazmakta sakınca görmedim.

ironik olarak boyle yerler en sIkIcI yerlerdir ayni zamanda .
hersey tekduze , hersey olmasi gerektigi gibi , insanlar kibar , sakin ve yollar temiz.
toronto.

buralarda yasanmaz , ozellikle turkiye'de dogduysaniz , cok sakinlik cok tekduzelik turk insanini bayan birsey -kisisel gorus- ben sahsen tasinmaya karar verdim baska biryere .
Bir de tabi ki maddi kazanimlara gore siralama yapilabilir ama mutluluk , refah , yerle degil daha cok kisiyle alakali kavramlar.
toronto'da her ay kendini metronun onune atip intihar edenlerin sayisini soylettirme bana simdi . :)

dayım 30 yıldır sebest eczacı. önce sivas divriğine gitti, eczane olmadığı ve memleketi olduğu için, kendisi izmirde yaşamakta idi. orada para biriktirdi ve bildiğim kadar ile fena para biriktirmedi. daha sonra izmire geri döndü. burada hastane yanında bir aczane açmasına rağmen tutunamadı, battı ve divriğine geri döndü. diyeceğim o ki büyük şehirlerde bazi oyunlar dönüyor, tutunmak çok zor. ama hane sayısı yüksek ve eczanesi az bir kasaba bulursan aspirin satsan bile para kazanıyorsun. hemen not edeyim dayımın bir arkadaşı yozgatın bir ilçesinde (hatırlayamadım) yirmibin haneli kasabada tek eczacı idi ve para basmakta idi.

eczacı falan değilim ama bir kaç arkadasım vardı eczacılıkta okuyan, hemen hepsi de eczane açtılar, okulda kalma şansı olanlar da durmadı, onlar da eczane açtılar. belki biliyosundur, eczane açacak olanlar hali hazırdaki bi eczaneyi devir alıyorlar. eczane sadece el değiştirmiş oluyo. tabi belli bi hava parası vererek. hava parası da eczanenin 1 aylık cirosu kadarmış. diyelim eczane ayda 50 milyar ciro yapıyo, 50 milyar veriyosun ve o eczane artık senin oluyo. sonrası sana kalmış gibi. hani o eczane ayda 50 milyar ciro yapıyo ya, onun da ortalama %20si kar oluyomuş. tabi ilaçtan ilaca göre değişirmiş bu hadise. bi ilaç %50 kar bırakıyorsa bi ilaç %5 kar bırakabiliyormuş. e ortalama %20 falan oluyomuş. bu noktada gayet güzel kazancı var gibi, ayda 10 milyar kar. tabi sağlam kalfa da bulmak gerek. asıl mesele 50 milyar hava parasını ve 50 milyar cirosu olan devredecek bi eczane bulmak tabi.

Küçük yerdeki tanıdığımız kelimenin tam anlamıyla "para bastı". (Yer İzmir Foça)

İzmir Karşıyaka'da apartmanımızın altında açılan eczaneden akşam üstü 6 sularında bir şey aldığımızda bize verdiği fişin numarası 3-4 falan oluyordu (50 metre ilerisinde poliklinik olduğunu da söyleyeyim). Zaten 4-5 ay sonra kapattı gitti.

ctrl+x ctrl +v ?

Mümkündür. Aşağıdaki Xlerin her birinin bir sayfa olduğunu varsayın. 10 tane sayfamız var:
X X X X X X X X X X

Şimdi diyelim ki bunun 6. sayfasını birinci sayfa yapmak istiyoruz.

1 2 3 4 5 | 1 2 3 4 5

O çızığın olduğu yere insert'ten section atacaksınız ve restart numbering yapacaksınız.

Dilerseniz sadece 6. sayfayı 1. sayfa yaparsınız, 6 ve 7 arasına bir section daha atarsınız, 7. sayfaya start from (atıyorum 13) dersiniz: 7/8/9/10 > 13/14/15/16 olur.

Deneyin biraz olur.

"semer" denebilir ama duvar için olanlardan, bitmiş duvarın tepesini süslemek için yapılan kenar oymaları gibi bişi, başka mantıklı çevirisi de yok pek.

işte o cümleyi çevirirke semer dersek bir garip oluyor.

adam duvar üstünde yürümüyorsa, harpuştaya ayağını sürtmesi tuhaf kaçar evet. belki kaldırımdaki bitiş bordürlerinden bahsediyor olabilir, yarı harpuştaya benziyo onlar bazen, köşeler profillenmiş filan falan.

Kör di mi bu yürüyen herif? Tren veya tramvay yolu gibi bi yerden mi yürüyo?

Ya da dur, asma kat veya köprü gibi bi yerden mi yürüyo?

kaldırımda yürüyor adam.
ayağını nereye sürerek yön bulacaksa kaldırımda.

tamam abi, herif bitiş bordürüne sürtüyo ayağını. ama railing'i de elle yokluyo diyo, bi de korkuluk var yani orada. medeni ülke başka oluyor. kaldırım taşının yola en yakın olanı var ya, böyle uzunlamasına uzunlamasına korlar. ona demiş harpuşta diye zaar.

e peki ne onun adı?
bordür desem değil, kaldırım taşı değil.

harpuşta de gitsin, okuyan delirsin.

oervaz dedim, anlayan anlasın. bana ne.

o kaldırım kenarındaki taşa bordür denir, coping de aslında saçak demektir. sanırım bunu trenlerden anlayan birine sorsanız daha iyi olur.

duvar tepeliği, duvar semeri ya da harpuşta diye geçiyor.

duvar kenarı orası, bordür de desen olur. Google images süper işe yarar böyle şeylerde.

images.google.com

pervaz dedim. gitti zaten ödev teslim edilecek yarın.
geçmiş olsun. :)

herkese teşekürler ayrıca.

çeviri masrafı olabilir mi?

çeviri masrafı değildir çünkü çevirmene cüzi bir miktar (%5-7 arası maksimum %10) veriliyor her baskıdan.

ucuz maletmişlerdir basarlarken, ya da promosyana düşmüştür. bizimkiler yeni çevirip yeni satıyorlarsa düşürmezler fiyatı

diyelim çeviriden kaynaklanıyo iyide bu adam vergi gümrük falan ödemiyomu?

arz-talep olabilir mi? tamamen tahmin. bir de kur farkı tabii.

Çevirinin telif hakları (çevirmen ücreti değil). Yani şöyle kitap diyelim ki çok eski bir kitap orijinali atıyorum 1924'te yayınlanmış. O eser artık public domainde olduğu için bunun telif hakkı yok. Bastır bastır ucuza sat yani (Orijinal klasiklerin falan ucuza satılmasının nedeni bu). Ama aynı eseri siz Türkçe'ye çevirdiğiniz zaman bir nevi yeni eser yaratmış oluyorsunuz ve onun telif hakkı (yeni üretilmiş olduğu için) var. Farkın birazı burdan kaynaklanıyor.

İkinci neden ise economies of scale. Orijinalini basan çok bsıyor, birim maliyeti düşüyor.

sui'nin dediğine ekleyeyim, türkiye'de bir kitabın baskısı en baba 5000 filan yapılır, adam yüzbinlerce basmış ki bize kadar gelmiş, haliyle maliyeti düşüyor.

Valla burada prosedüre ilişkin birşeyler buldum ama dediğin şey burada yok. Belki buradan yola çıkarsan bir yerlere gitmek mümkün olur:

www.law.umkc.edu

direkt recmle ilgili olarak bir şeyler aramaktansa, kadının ilgili dinlerdeki hukuki konumu üzerine araştırmalar yaparsan, öyle sanıyorum ki bir şeyler elde edebilirsin.
musevilik ve islam açıcından derinliğine bir araştırma iş görür.

"ilk taşı günahsız olan atsın" geyiğine müteakkip olarak kadınların günahsız olmadığı yargıs falan olabilir sallamasyon bir mantık yürütme ile

Kendine de bir İş Bankası bir Euro hesabı açtırıp, Internet'ten yapsan?

Kişinin hesabının bulunduğu şubeye yatırırsanız herhangi bir kesinti olmayacağını sanıyorum.

ödemeyi alacak taraf elden almamaya diretiyor ise kesintiyi de onun alacağından düşebilirsiniz. bu onun tercihi çünkü. ama ticari bir alışveriş ve fatura durumları söz konusu ise o yüzden hesaba ısrar ediyor olabilir ama dediğim gibi maliyetini ona yansıtabilirsiniz

bankamatik'lerden yatıramazsınız. bankamatikler sadece türk lirası tanıyabiliyor.

Kendi hesabınıza yatırmadığınız sürece artık komisyon alınıyor. Hatta İş Bankasının kendi hesabından para çekerken (eğer asıl hesap başka şubedeyse) komisyon almak gibi bir uygulaması bile var, o yüzden komisyon kesin gibi.

Ton adı derken? Mesela Pantone kodları vardır onları mı kastediyorsunuz? 300 koyu mavi, 130 turuncuya çalan sarı falan?

vardır bütün renk tonlarının ve renklerin adı .. renk tonlarının adı çoğu zaman subjektif olabilirken, uluslararsı piyasada munsell sistemi kullanılır, munsell in yatpıı dallı budaklı ağaca referans verilerek binlerce renk red 2 3 şeklinde vb sırasıyla hue(öz) saturation(doygunluk) brightness (value)(değer,parlaklık,luminance) isimlendirilir, anlayan anlar hangi renk kastedildiğini.. ama ağaç mantığı da herkes anlasın diye vardır, en pratiği budur... 100 yıllık sistemdir, ondan önce ilk newton prizmayla su zerreciğiyle falan oynaya oynaya 7 rengi keşfetmiş dönemin burjuvasından koca bi aferim almıştır. sonra işte gittikçe daha rçok rengi österen temsili sistemler blnmuştur taa ki munselle kadar (munsell yaz wiki de sözlükte çıkıyo hep) .. munsell in bi de rakibi de vardır ama onu siklemez uluslararası renk konseyi ..
rgb cmyk da ve renk adlandırması arasında hiç bi alaka yoktur.. cmyk daha çok matbuatla , baskıyla alakalıdır, zira black vardır gördüğün üzrfe, ve renkler daha kaliteli elde edilebilir cmyk ile, rgb additive(eklemeli) cmyk subtactive(çıkarmalı) sistemlerdir , birinde karıştıra karıştıra diğerinde çıkarta çıkarta elde edersin rengi , girmicem bu kitap konularını aklıma kazındı şerefsizim sen de girme derim .. git renklerin birbiryle ilişkisine, relationship, contrast of colors a falan bak, daha faydalı işlevsel bilgilerdir onlar eğer matbaacı olmaya karar vermdiysen .. unitedcolors ya da colorlovers.com gibi siteler var , eğlenceli hakkaten dekorasyon falan filan ..
demişinki bi de tüm tonlar algılanır mı .. hayır algılanmaz, sonuçta göz rgb yi kullanır ve kapasitesi sınırldır, o da bi objektif sensör gibi işler sonuçta .. ccd miz şkür ki baya bi iyidir ama sınırsız değildir, sklasmız sınırlıdır, o yüzden her tonu algılayamayız bir farzederiz şart da değil zaten, üzülmüyorum şahsen .. baskılık işin varsa cmyk ile çalış fotoşopta derim.. sonradan çevirince renk kayıbı oluyo..
renkle kim uğraşıyor böyle diyosun ..
ben uğraşıyorum valla, böyle isim koyuyorum renklere diyorum ki müren yeşili , diyorum ki sakal siyahı böyle gider bu .. ressamlar boyacılarda kendine göre isimlendiriyor tabi renklerin tonlarını, şlerine geldiği gibi , tabi bunu yaparken doğal referanslar kullanmayı tercih ediyola.. ama dyo kesekağıdı diye bi renk çıkartıyo mesela asabımı bozuyor , renk güzel eyvallah ama kesekağıdı ne lan .. hayır kelime olarak severimama bu kadar mı kanıksadık kesekağıdını biz .. yumurta mı konur kesekağıdına naapalırdı bilemedim .. yıtılır ki bi de o sürekli dibinden ..
hayatın renkleri turuncu ve mavidir, bu ikisi olmasaydı hayat olmazdı .. (bu da ezoeterik olsun dedim, başımın gözümün...)

(kısıtlı bilgimle nacizane bu kadar oldu, renklendiysen ne mutlu )

@ditriell
çok içten ve doğal açıklamışsın teşekkürler belki de bu şekilde söylenince anlıyorumdur :)

ressam mısın ?

ı ıh, görüntüyle uğraşıyorum yalnız, aşinalık sade .

Uzman degilim ama bildigim kadariyla fikrin degil eserin telif hakki oluyor. Yani fikrinizi somutlastirip bir reklam filmi senaryosu yazip bunu da notere onaylatirsaniz yasal hakkinizin olmasi lazim...

fikir telifi diye bi'şey yok ne yazık ki. yazdığınız senaryoyu onaylatmanız da bir işe yaramaz. senaryoyla fikir aynı şeyler değil ne de olsa. sizin fikrinizi başka bir şekilde senaryolaştırırlar siz de elinizdeki kağıttan yelpaze yaparsınız :)

sırf bu sebeple fikir sormaya para alan mimarlar, avukatlar tanıyorum. millet fikri alıp daha ucuza başkasına uygulatıyormuş hep.

yazılı bir metni notere onaylatıp kendinizin olduğunu belgeleyebiliyorsunuz. o zaman yasal bir hakkınız olabiliyor.

fikir hirsizligi dunyanin en pis yasal suclarindan biridir. ben uygulamaya gecmeden degil baskasina aileme bile anlatmam, agizlardan kacar diye. temkinli olun, akliniza gelen en iyi fikri degil, bir derece kotusunu soyleyin. karsinizdan gerekli guveni alirsaniz asil fikrinizi aciklayabilirsiniz.

Tam sizin bahsettiğiniz konu ekseninde Mast Ajans'a ait reklam filmi fikrinin nasıl çalındığını çırpıldığını okumak için buradan buyrun. Sorunuza yanıt olmayacak belki ama "fikir" verebilir:

www.marketingturkiye.com
medyatext.com
selimtuncer.blogspot.com

malesef böyle bir şey yapmanız mümkün değil. fikir ve sanat eserleri kanunu telif halkları kapsamına alınabilen eserleri sınırlamıştır ve sadece fikir bunlardan birisi değildir. ancak senaryo haline getireceğiniz fikriniz, fikir ve sanat eserleri kanunu çerçevesinde eser olarak nitelendirileceğinden bu kanun çerçevesinde belirlenen haklardan faydalanmanız mümkündür. bunun için ne yapalım diyorsanız, senaryonuzu yazın, bir noterde tasdik ettirin (biraz masraflı olur ancak değer derseniz siz bilirsiniz), bundan sonra ise sizin senaryonun reklamını çeken abilere davayı basın. ancak birileri sizden önce o fikri düşünüp tasdik ettirmiş ise yahut dünyanın herhangi bir yerinden sizden önce sizin senaryonun aynısı yahut benzer bir şekli çekilmişse herhangi bir hak talebinde bulunamazsınız. yani dava sürecinde karşı taraf savunmasını biz onlardan araklamadık bakın şu arkadaştan arakladık, bu çocukların fikri o yüzden özgün değildir diye savunma yapabilirler, ardından da davayı kaybedebilirsiniz. nereden biliyorsun diye sormayın, ünlü bir reklam şirketine böyle birkaç dava kazandırdım.

Noter gerçekten masraflı oluyor. Siz senaryonuzu kağıda dökün ve tasdixleyin. Kaç sayfa olursa olsun dosya başına 5 YTL. Şu anda bazı reklam ajanslarıbu yöntemi kullanıyor. Tasdix web sitesinde Tasdixleyenler bölümünde görebilirsiniz. Ayrıntılı bilgi içinwww.tasdix.com

fikrim olmamakla birlikte kol saatine benzettim

dinledikleri şarkının neresinde olduklarını belirten bir şey olabilir? yahoo messenger'da vardı öyle bir şey ama, msn'de hiç görmedim.

benzettigin sey dogru. volume,bass ve treble yazar bunlarin hemen solunda. bassı/volume kokledim hesabi. ne anlami var ben de bilmiyorum.

şunlardan bir tanesi online olsa soracağım hemen. msn plus yüklü değil bende, o sebeptendir ki bilemeyeceğim, eğer öyleyse illa ki bilen biri çıkar.

edit: volume göstergesi ise eğer, göstergeç hep ortalara yakın bir yerde duruyor. hani köklemiş desen değil, normal dinliyorsa da neyin havasını atıyor olabilirler ki?

"Göbeği büyüttük, kemere yeni delik açmak lazım" anlamına geliyor olabilir.

Msn'e yüklenen bir plug-in yapabilir mi acaba?

www.msgpluslive.net bağlantıdaki eklentilerden bir şeyler bulabilirsin belki..

bu iletiye sahip olanlardan birine sorabildim sonunda. "bilmiyorum ki, volume işareti niyetiyle kullanıyorum ben" dedi.

listemde şöyle bişey vardı en son

"2007 güzel geçti benim için
aşk ııııııııııııııııııııııııııı[]ıııııııııı seks ıııııııı[]ııııııııııııııııııı sağlık ıııııııııııııııı[]ııııııı"
yani volume hesabı bişey. bu arada o arkadaşla hoşbeşi kestim :)

naklen ereksiyon durumu da olabilir.

msn plus özelliğinde renkli, şekilli (italik, kalın, gölgeli vs.) iletiler yapılabiliyor. bu özellik yüklü olmayan bilgisayarlarda iletiler böyle garip şekillerde çıkabiliyor.

behçet hastalığı için tetkikleri tam olarak yaptırınız.

1 ay önce yalnızca tek elimin iki parmağında olmuştu. şimdi geçti.

seninki ne zaman ortaya çıktı ilk kez? ve ne kadardır devam ediyor?

ilk ne zaman ortaya çıktı hatırlamıyorum ama yılda bir ya da iki kez oluyor genelde. ve 2 hafta falan kalıp gidiyor. ancak tesadüf müdür bilmem genelde yılın en soğuk günlerinde oluyor. soğuktan da olabilir gibime geliyor ama tamamen sallamadır.

behçet mehçet noluyor yahu korkutmayın beni

inşallah behçet değildir evlerden ırak, felaket tellallığı yapmayayım. doktorlar genellikle ilk akla gelen hastalıktan başlayıp tedavi yoluna giderler. uzamasın mevzuu diye, erken teşhis iyidir ayrıca.

"dikkat edersen bizim bir şerafettin abi vardı" olayına girmedim.

bu vesile ile tahkir ve tezyif ettiğim doktorlardan da özür dilerim.

nemlendirici kullan.

dove krem birebir..
yazılısı heralde boyle..

behçet mehçet getirme böyle şeyleri aklına,hassastır ellerin ondan oluyordur,hem zaten havalar buz gibi,gayet doğal bence bu,bol bol nemlendirici kullan,neutrogena mesela,

Nemlendirici krem, Bepanthene (Merhem ve krem olanı var. İkisini de deneyin) kullanmanız ve ellerinizi her akşam sabunlu ılık suda bekletmeniz faideli olabilir. Bir de elinizi gün içinde direkt soğuk havaya maruz bırakmamak açısından yünlü eldiven kullanmak da işe yarayabilir.

Soğuktan olduysa şöyle bir reçetemiz var, ailemizde senelerce test edilip onaylanmıştır:

Sıkılmış limonları alıyorsunuz (yani suyu gitmiş, kabuğu posası kalmış halini), bunu varsa sobanın üzerine koyuyorsunuz. Soba yoksa bir tavada baya ısıtarak sıcak sıcak elinize sürüyorsunuz geçiyor. Garip ama gerçek, evet.

eskiden benim de olurdu (sadece kış aylarında) doktorlar kışın elleri yıkadıktan sonra iyice kurulamayı tavsiye etmişti

suyla fazla uğraşmayın, muhtemelen egzama

Soğuktan oluyor. Bizim evde ben dışında herkeste olur. Vazelin, nemlendirici, limon, hepsi işe yarar.

nemlendirici ihtiycı gibi geldi bana. özellikle soğuklarda oluyorsa. ama dediğin gibi pütür pütür bi kurumayı marketten alınan sıradan nemlendiriciler kesmez genelde. paraya kıyarım diyosan body shoptan yoğun bakım el kremi al (almond oil hand rescue treatment). ben yaz kış bahçeyle uğraşan anneme almıştım, bebek poposu modunda geziyo şimdi. garantilidir yani.

ayça şen'den duyduğum bir krem var, lapitak. 6.5 ytl gibi bir fiyata eczanelerden temin edilebiliyor. oldukça başarılı buldum ben şahsen, bir iki kullanımda bile farketti..

çevirme olmadığına göre muhtelemen yırtmışsınız. ama plakaya ceza kesmiş de olabilir. öğrenmenin en güzel yolu gidip trafik vergi dairesinden öğrenmek. boş yere internetteki gib.gob.tr adresine bakmayın. orada cezalar girilmiyor, güncelleme yapılmıyor. ayrıca sollama yapılırken hız sınır aşılabilir gibi bir şey hiç duymadım, hiç de mantıklı gelmedi, bir bilen açıklar bu durumu.

şehirler arası yolda hız limiti 90 kilometre ve %10 da toleransı var.yani maksimum yapabileceğin hız 99 kilometre.tabi o sırada meskun mahalden geçmiyorsan.bunun üzerindeki hızlarda cezayı yersin.bayramda ayvalık çıkışında 129 kilometreyle yakalanıp 222 ytl cezayı yiyince öğrendim bende.plakaya ceza kesildiğini sanmam.bunu öğrenmenin en iyi yolu vergi dairesine sormak.çünkü eğer ceza kesildiyse bir hafta içinde ödersen indirime gidiliyor.

pekii, diyelim ki ceza yemişiz, plakanın kayıtlı olduğu ilin vergi dairesine mi gitmek gerek?

O sollama anı meselesini ben de duymuştum, galiba 10 saniye falan içerisinde hız sınırının aşılması gibi bir limiti vardı (yani solluyorsan 10 saniyede sollarsın hesabı). Yurtdışında bazı ülkelerde bu mantığın olduğunu biliyorum ama Türkiye'den emin değilim.

Plakaya ceza kesme olayı bir ara mahkemelik oldu diye biliyorum (bu trafik gönüllüsü adamlar vardı hani plakaya ceza kestiriyorlardı, sonra o iş iptal oldu vs.) Hatta bu yüzden fotoğrafının çekilmesi zorunlulğu falan gibi şeyler de konuşuldu o ara.

Siz vergi dairesinden borcunu öğrenebilirsiniz. Hatta eğer sisteme işlenmişse Garanti Bankası internet şubesinden de görebilirsiniz. Hatta garantiyle işiniz yoksa bana plakayı atarsanız ben bakabilirim.

Evet o sollarken hız dahil bazı trafik kuralları geçersiz olur diye bir kural vardır ama bu kural duble yollarda geçerli değildir sanırım. Ceza konusuna gelirsek bazı cezalar plakaya kesilebiliyor fakat bazı cezalar sürücüye kesilmek zorunda. Hız cezası da sürücüye kesilmek zorunda olan bir cezadır o yüzden plakanıza ceza yazamazlar endişelenmeyin.

Radar konusuna gelirsek tam bu trafik radarlarının çalışma prensibini bilmiyorum ama otobüs siz ve radarın arasına girdiği için radar hızınızı ölçememiş olabilir ya da eğer yolda hiç çevirme yoksa (yani sizi dahil kimse durdurulmadıysa, yolda kurulu bir polis çevirme noktası yoksa) caydırma amaçlı radar süsü verilmiş bir polis arabası/maketi olabilir veya masum sivil bir aracı siz radar zannetmiş olabilirsiniz...

az önce iş bankası internet şubesinden baktım, orada görünmüyor, garanti'de de aynı sonucu verirdi sanırım.

bir de sizin bahsettiğiniz fâhri trafik müfettişliği olayında olduğu gibi değil ki bu radar olayı, adamlar artık videoya da alabiliyor, tabi radarın olduğu arabada ek bir kamera var mıydı bilmiyorum (umarım yoktur)

işin komik yanı, o yolu çok iyi bilen birisi olarak her zaman çevirme yapılan yerde hiçbir polis aracının olmamasıydı. yolun daha başlarında daha alâkasız bir yerde arabaları durdurmadan beklemeleriydi. emniyet kemeri kontrolüydü sanırım.

bu arada araç gerçek bir vasıtaydı ve radardı gerçekten, ön camında beyaz silindirik aleti (osilatördür herhalde) görebildim. hâtta tam önünden geçerken sanki eliyle yokladılar o aleti.

arkadan ceza yazmak kalktı diye birşey yok. bir seferliğine adamın biri o uygulamayı dava etti ve kazandı. ama bu uygulamada bi değişiklik olmadığına eminim. radar kontrollerinde çevirmedilerse sizi, yazmıyorlar cezayı. endişe etmenize gerek yok yani.

100-105 km hızla gidiyorsanız size tolerans göstermişlerdir. normalde 99 km hızdan biraz daha yüksekmiş hızınız.
veya sizin radar olarak görmüş olduğunuzu sandığınız araçta radar olmayabilir. )radara yakalanma korkusuyla halüsinasyon olabilir pekala)

ya tartışma gibi olacak ama matrix'ten müdahele edilmediyse o arabada radar cihazı olduğundan 100% eminim. arabada en az iki kişi olduğunu görebilecek kadar uzun baktım.

yeni kuruyor da olabilirler aleti. bu arada bir not: yasalara göre radar olan bir yolda bunun levha ile belirtilmesi gerekiyor. bu levha 20 km içinde bir radar olabileceğini belirtiyor, mutlaka olduğunu değil.

sıkıyor da olabilirim, duyduğum bu.

hayır sıkmıyorsun. avrupa birliği yasaları gereği radarla hız tespiti yapıldığı işaretçilerle belirtilmek zorunda, trafik yönetmeliğimizde de var. benim gittiğim yolda da bu işaretlerden iki, bilemedin üç tane vardı sanırım

muhtemelen sıyırdınız, genelde yakaladıkları yerde öperler... 1-2 ay içinde kapınıza postacı gelip ceza tutanağını tebliğ ederse 15 gün içinde indirimli olarak ödeyebilirsiniz. ruhsatta belirtilen adres güncel adresinizden farklı ise tebligat ulaşmayabilir, böyle bir durumda da en garantisi, 2-3 ay sonra motorlu taşıtlar vergi dairesinden bi temiz kağıdı istemek olur. sıra bekleyemem derseniz, eninde sonunda muayene/satış için bu belgeyi alacaksınız, orada ortaya çıkar...

devlet memuru olduğun için resmi olarak bi yerde ortak, sahip falan olamazsın.. ama kağıt üstünde olmayan şeylerde sorun olmaz sanıyorum.. şirket kuramazsın ama bi barda çalabilirsin ya da limon satabilirsin.. evet.

ama biz 657 sayılı devlet memuru olayına baglı değiliz. 2547 sayılı üniversite akademik personeli kanununa baglı hareket ediyoruz. bi farklılık olabilir mi acaba?

yasak diye biliyorum ancak kesin bilgi için ilgili kanunu okumanızı tavsiye ederim..

Eski patronum, üniversitede öğretim görevlisiydi ama şirket eşinin üstüne olduğu için hiç bir sorun olmuyordu. Şirket üzerinize olmadıkça sorun yok.

efendim kurum izni olmadan disarida calismak yasak. üniversitelerde devlete bagli sonucta. bunun vergiden kurum sayginligina kadar bircok sakincasi var. calisan calisiyor elbette, herkes biliyor göz yumuyor ama sorun burada amiriniz konumunda olanlarin kime ne dereceye kadar göz yumdugu.

resmi olarak yasak. sonuçta resmiyette vergi kaçırmak da yasak, fiş kesmemek de.hatta özel şirkette çalışan benim bile böyle bir hakkım yok çünkü sözleşmemde haber vermeden yapamazsın edemezsin diyor. hangi patron elemanının kafasında başka bir iş olmasına dayanabilir ki? kovarım valla.

Valla benim bildiğim kadarıyla vakıf üniversitelerinde (ki onlar da 2547'ye tabidir), eğer üniversite uygun görüyorsa danışmanlık niteliğinde bir ek iş yapabiliyorsunuz. Durumu üniversitenize haber veriyorsunuz, üniversite de aldığınız ücretin belli bir kısmını kesmek suretiyle danışmanlık yapmanıza izin veriyor.

Biz buralarda böyle gördük duyduk.

teknokentler yasasında böyle bir kıyak var, üniversite bünyesinde teknokent varsa , teknkentte olan firmalarda yasal çalışabilirsin

(bkz: çıplak vatandaş)

doçent (yardımcı doçenti kapsamıyor) ve üstü akademik personel, kendi şirketlerini kurabilir, danışmanlık yapabilir. aslında alt kademedekiler de yalnızca danışmanlık hizmeti verebilir ama okulun döner sermayesine gider o zaman paranın çoğu.

cok tesekkurler..

sokaktan yeni getirdiyseniz öncelikle bir veterinere gösterin elbette.

sütle fln beslemeyin süt ishal yapıo.

bi de: aspirin verdiniz mi hiç?

Annem insan için ishal ilacı verip iyileştiriyor evdekini valla.

kediler annelerinden bir parazitle doğarlar, bu normaldir, fakat ishalin 1-2 günden fazla devam etmesi çok tehlikelidir. çok fazla dayanamayabilir. lütfen bir veterinere götürün. ilaç başlanması gerekir.

yavru kedilerde gaz görülebiliyor, süt veriyorsanız sulandırarak verin ya da en iyisi süt ürünü vermeyin hiç.

ishal problemi için bence en iyisi bir an önce iyi bir mama alıp bir hafta boyunca goody ile karıştırarak vermeniz çünkü yeni mama aldığınızda yememe olasılığı çok yüksek (market mamaları whopper tadındaysa kaliteli mamalar lahana tadındaymış bir kediye göre). kedinizin iştahı yerindeyse ishal konusunda çok aşırı endişelenmeyin ama tabii ki bir veterinere götürmeniz süper olur. özellikle sizin kendi sağlığınız açısından.

üşümemesi için yattığı yere kazak neyim koyun, daha da iyisi termofor edinip kazağa sarın, pisiciği orada yatırın. yavru kediler vücut ısılarını ayarlayamadıkları için üşüyebiliyorlarmış, bu da etkili olabilir.

başta askarit olmak üzere birçok parazit bu duruma yol açabilir ve ölümcül olabilir. en kısa zamanda bir veterinere görünmesinde fayda var.

aman ha sakın aspirin fln vermeyin...

MT içinse genelde daha genel bir şey olur, grup içerisinde liderliği nasıl ele alıyorsunuz, fikirlerinizi nasıl ifade ediyorsunuz ve diğerlerini etkiliyorsunuz ona bakarlar (Yani ben 8 sene önce Osmanlı MT'si olduğumda öyleydi, belki devir değişmiştir, yarın küfretmeyin bana diye diyorum :)

daha yeni sorulmuştu buna benzer soru aratırsan bulursun sanırım. birde grup mülakatıysa yegane tavsiyem, tabiki çok sessiz kalma ama sırf konuşmak ve kendini göstermek için de boş boş abuk subuk laflar etme. grupta genelde bilgi ölçülmez, kendini ifade yeteneği ve temsile bakılır.

genelde ortaya bir soru atarlar.
örneğin "bir i$te para mı önemlidir yoksa mevki mi" derler. tartı$ın bir karara varın deyip sizi izlerler.

şöyle söyleyeyim. kızkardeşim bi iki hafta önce gebze garanti de girdi mülakata.
bir soru sormuşlar cevabı göreceli, kişiden kişiye değişen. orada cevabınıza sadık kalmanız. diğerlerinni yanınıza çekmenize falan bakıyorlarmış. oradan çiziyorlarmış mülakat yolunu.

bu tüyoyu da sınavdan sonra bir çalışan verdi.

sınavdan sonra tüyo veren çalışanın ben.

konuyu bilmiyorumda düzgün giyin,düzgün otur,otururken kıçın başın oynamasın böyle şeylere çok önem veriyorlar. sonra olaya hakim ol milleti etkile sessiz kalma ama bilmediğin şeyleri de sallama. bir de birebir mulakat yaparlarsa sinirlenme eğer üstüne gidiyorsa bilerek yapıyordur.

grup mülakatları çok aday varken ve adayların tahmini kapasiteleri eş kabul ediliyorken kullanılan bir eleme metodudur. yani tamamen ik overloaded olmuş o yüzden kolay eleyelim diye bulunmuş olan dandirik bir metoddur. açıkçası zamanında ben de girdim ve hepsinde başarısız oldum (iyi ki). o kadar büyütmeye gerek yok adam olsalar tek tek mülakat yaparlar 5 dakikalık aptalca bir tartışma seansı sonrası bu adamla çalışalım ya da çalışmayalım kararını almak nasıl bir aymazlıktır bilmiyorum.

aslında konu bankacılık ile de alakalı olabilir ama herhangi bir üni. mezununun üzerinde fikir yürütemeyeceği birşey olmaz kesinlikle. sizden de zaten birleyler biliyor olmanızı beklemeyecekler.. ayrıca mülakatta şöyle bir tavır takınman basarılı olmana yetecektir: "muhakkak verengül hn. söyledikleriniz çok doğru ama sunu da unutmamak lazım ki olayın bu boyutu var." diyip söylediğinin tam aksini söylemek. karsındaki de buyuk olasılıkla söylediklerine cevap vermek yerine alakasız seyler soyleyecektir. onu da kibarca yüzüne vur. ve son bir tüyo kesinlikle sessizce asilce oturma. çirkefleş demiyorum bak ama sessiz de kalma. (ahmet cakar mode on) cok onemli seyler soyleyecekmis gibi gir konusmaya.. zaten cok kolay. hazırlık ve ilk muhabbet 20 dakika kadar surer. sonrasında 15 dakika konuya hazırlık 15 dakika da tartısma sürer..

herkese çok teşekkür ederim cevaplar için, girdim görüşmeye gayet kısa ve basitti, bundan sonra garanti'de grup mülakatına gireceklere fikir vermesi açısından konuyu da yazayım;

"işinde çok başarılı bir kameramansınız. yanan bir adam gördünüz, önceliğiniz kameraya çekmek mi, olur yoksa adamı kurtarmak mı" (süre 12 dakika, 8 kişi tartışma)

admin konuyu kilitleyebilirsin (eheh forum tandansı)

aynı soruyu soruyorlar sanırım sürekli.
3 farklı kişiden aynı şeyi duydum.

Vardır, eğer okuduğu üniversiteye YÖK tarafından denklik veriliyorsa tabii. Önce YÖK'ten denklik alacak "aha burası 4 senelik eğitim veren bir lisans programı" diye, sonra istediği yere başvuracak. Her yerde şansı var, ama vakıf üniversitelerinde daha çok şansı vardır.

kardeşim burda lisans, yurtdışında master yaptı, şimdi burda doktora yapıyor. olabiliyor yani. sınava ve mülakattaki elektriğe bakar bu işler diye biliyorum.

sağolun cevaplarınız için ben biraz araştırma yapacağım daha, ama bilgili arkadaşların ilgisini ve cevaplarını bekliyorum....

olur elbette. boğaziçi falan sever böyle şeyleri konuşmak gerek . amerika olsaydı kesin kabul ederler derdim de ingiltere için konuşun.

gecenlerde koctasın katalogunda ucuz yollusu 170 ytl filan civarıydı. tabi kendi evinizde filan biraz daha iyisi olabilir, ucuzun dezavanyajı ne ola ki derseniz, hem teknesi temizlendiğinde filan pırım pırım olur ben temizim der, öle salt su bile geçse üstünden kolay kolay kir tutmaz, ayrıca paneli de aynı şekilde daha parlak durur, kolay kir tutmazç

Kampanyalı yerlerde 120 milyondan başlıyor fiyat. Kullanılan malzemeye göre milyarı (ah pardon yeni para birimimizle 1000+ ytl) bulabilir. Ucuz olanlarında cam yerine plastiğimsi bir materyal kullanılıyor, ayrıca konstrüksiyon da alüminyum değil, plastikten oluyor bildiğim kadarıyla. Malzeme değiştikçe fiyat artıyor, cam yaptığınızda camın şekline şemaline, düz mü desenli mi olduğuna göre bile fiyat oynuyor.

Hanımın ne istediğine, arkadaşlarının evinde nasıl bir şey olduğuna bakar özetle :)

teknesi varsa daha ucuza gelir tabi, e evde hanım filan da varsa panelin biraz iyisi olmasına dikkat ediniz derim, yoksa her duştan sonra ciflemek filan gerekio su lekesi oluyo öbür türlü, bak aklıma geldi hırslandım yine.

Ben olayın en ucuzundayım. Kir falan tutması hikaye, ev benim değil, kir tutsa da tutmasa da nasılsa hanım habire temizleyecek. o yüzden, bekar öğrenci evine yaptırırcasına en ucuzundan yaptırma eğilimindeyim.

İşçilik ne kadar işçilik, bu fiyatlara dahil değil anlaşılan.

Bazı kampanyalarda işçilik dahil oluyor. İstanbul'da en ucuzu 150-160'a çıkar herhalde.

Abi bi de duşakabin anılarını sözlüğe yazsan, bitse bu hasret?

koçtaş vs. gibi yerlerdekinin çoğunda işçilik, montaj dahil değildir. muhtemelen size paketi verip yollarlar. ben de 3-4 ay kadar önce -koçtaştan değil- aynı dediğin gibi (tekne küvet değil) yaptırdım. satan adam kendisi monte etti her şey dahil 220-230 gibi vermiştim. daha ucuzu da vardı ama tavsiye etmem bikaç sene sonra elinde kalır dediğinden bunu yaptırmıştım. kredi kartıyla tek çekim ödedim hatta taksitte yapıyordu.

koçtaş gibi yerlerde 80 lira civarı nakliye+ montaj ücreti alıyorlar. ucuz plastik olanlar daha iyi, temperli cam dedikleri nane çok fecii su lekesi oluyor ve en az haftada bir iyice silmek gerekiyor. malzeme ne kadar bulanık o kadar az su lekesi gösterir. ray sisteminin çok dandik olmamasına dikkat etmekte fayda var ama. 2 saatte filan biter herhalde ama süreden emin değilim.

ustaya mutlaka net bir şekilde ve üzerine basa basa "duşakabin" deyin. Biz geçen sene yaptırırken usta "dışakabin" anlamış, balkona yaptı koca kabini. Götümüz donuyo şimdi banyo yaparken.

(pardon ya... çok kötüydü biliyorum, ama dayanamadım resmen ühühüh)

sadece noter harcından bahsedeblirim; ilgili noter harçları kanunu'na ve tarifesine baktım; gayrımenkullerin satımına ilişkin olarak binde 0,90'lık bir oranla karşılaştım.

sanırım ki bu oran üzerinden noter harcı ödersiniz. 5.300 ytl gibi birşey oluyor sanırım.

ekleme: tabii bahsettiğim rakamın hepsini alıcı ödemez. her iki taraf arasında ikiye bölüşülür. onu belirtmeyi unutmuşum. tabii bölüşme de, yapılan sözleşmede buna ilişkin hüküm olmasına bağlıdır.

ekleme2: uygulamada yerleşmiş olan, "harçları ve diğer giderleri alıcı öder" gibi saçma sapan bir gelenek olsa da, bu gelenek yapılan sözleşme ile pek tabii bertaraf edilebilir. ama benimki biraz ütopya da olabilir...=)

Evi ne kadara aldığınızdan ziyade, tapuda o evin rayicinin ne olduğuna bakar. Yani o evin tapudaki rayici 30.000 YTL ise, kişiler alım satımın o miktardan olduğunu beyan edip ona göre harç zart zurt ödüyorlar. Genelde rayiç bedelden bir 100-200 ytl falan yüksek veriliyormuş.

Tabii bu durum uygulamada süregelmekle birlikte yasal değil. Özellikle kredi falan alıyorsanız, atıyorum 50.000 ytl kredi aldınız, ama evi rayiç bedel üzerinden 30.000 YTL gösterdiniz, maliyeciler evi basıp, "bilader bi ton ev kredisi almışsın, ama gösterdiğin bedel krediden düşük" diyebiliyorlarmış.

Neyse bunlar sorunun cevabı olmadı, şöyle bir şey vereyim ben 30,000 ytl için 1 milyar civarında. 70,000 için 2-2,5 tutar herhalde.

noter harcı kimin cebe giriyor peki?
noterin damga basma parası değildir umarım.

Muhtemelen haksızlıktır. Muhtemelen haksızlık olması ise, ekşisözlüğü çekip çevirenlerin, onun hayatta kalmasını sağlamaya çalışanların yazdığınızı riskli görmeleri durumundan daha çok önemli değildir (Burada sizi hedef almıyorum, bir tespitte bulunuyorum, lütfen yanlış anlamayın). O nedenle, aramıza yeni katılan arkadaşların, özellikle de rüştlerini ispatlamadan, riskli olabileceğini düşündükleri ya da hissettikleri şeyleri yazmadan önce bir kez daha düşünmeleri oldukça hayırlıdır.

Geçmiş olsun diyorum, belki moderatörlere durumu açıklayan bir şeyler yazarsanız durumunuzu gözden geçirmek isteyebilirler.

haksızlık deil, buna benzer bi sebepten biri -3. nesil üstelik bunun eskilikle yenilikle alakası da yok- çaylak olmu$tu. öle ki$ilerin lakabını bilmemnesini fln bile bkz verme yani açıkla de ki "bu ki$i böle böle yapmı$tır" ya da o ba$lığa "falanca ki$i bunu yaptıydı ehueh" yaz.
öf neyse salakça bi cvp oldu idare edin ama ciddiyim böle $eyleri götümüze girebilir diye siliyolar çaylak ediyolar. yaa yaa.

hede hödöyü isim vermeden buraya yazsanız ne olduğunu bilsek. bir de gündeme gelmek için bir manken "herkese verdim" derse, sizde gidip orospu baslıgına bunun bakınızını verirseniz siteden ucarsınız.

hmm modlog'dan baktım agır olmus bence caylaklık. harbi kim soyledi o sözü.

çaylaklık sebebini bir entry'e indirgemeyin derim ben. geçmiş olsun.

her şeyden önce götümüze girebilir konusunda diğer bütün entry silinme sebeblerinden daha hassas moderasyon. kullanıcıdan da bu hassasiyeti fazlasıyla bekliyorlar. şimdi siz bir kere çaylak yapıldınız ya, bir daha göte girme ihtimali olan entry yazarken iki kere düşüneceksiniz. mantalite bu olsa gerek.

modlog'a baktım da, yani modlog'u sizinki kadar işlek olmayan 4. nesiller tanıyorum. çaylak olma sebebiniz "sadece" bahsi geçen entry'den ötürü değil, geldiğinizden beri 5 tane göte girebilir ve diğer sebeplerden de birkaç tane entry'niz silinmiş.

bence moderasyon genelde size yine de insaflı davranmış, daha azı için doğrudan uçan yeni nesiller var. demek ki her ne kadar ateşle oynuyor olsanız da (göte girebilir durumunda) entry kaliteniz genelde iyiymiş ki sizi atmaya kıyamayıp titreyip kendinize gelin diye çaylak etmişler.

bu durumda şunu da bilmeniz iyi olacaktır, sözlük her daim göz önünde olduğundan ötürü bir takım "hassas" gruplarca medyada devamlı izleme altındadır ve bazı kesimler de sözlüğün hata yapması için fırsat kollamaktadalar. göte girebilir gerekçesine işte bu sebepten acımasız davranır moderasyon.

mesela ben 1 tane göte girebilir sebebiyle uçmuştum doğrudan, o gün isyanlarda olsam da ertesi gün adamlara hak verdim. yani göte girmesin politically correct olsun, bizden olsun diyorum.

eğer istanbul'daysan imç iyi bir seçenek olabilir. bir sürü dükkan var, az zamanda bir sürü çeşit görülebiliyor. ben de geçen yıl aynı alışverişi yapmıştım. o tarih itibariyle 10 m.lik rulosu 6-7 ytl civarında olan yerlilerden, bir kaç yüz dolarlık ithallere kadar bir sürü seçenekle karşılaşmıştım. ithallerin hepsi bu fiyatta değil ama yerli malına göre pahalı. ithallerde ek yeri olmuyor ve şık, ama epey tuzlu.yerli üretimde de güzel şeyler var. kağıdı aldığın yerler usta da ayarlıyor ya da kendi adamları var. işçilik fiyatını da sormak lazım.

şehir?

istanbul için soruyorum =)

olmaması lazım. farklı antibiyotiklerle birlikte bende içmiştim eskiden yaşıyorum halen. tehlike cidden çok alkollü olunca oluyor herlade. bir de sanırım antibiyotik etkisini kaybediyor alkolle birlikte, dezavtajı o gibi.

tabi birlikte kullanmamak en iyisi. ölürüm kalırım korkusundan gayet uzak oluyor insan sağlam adım atınca. :) muhtemelen unutup da atmışsındır ağzına. bol su iç alkolü at vücuddan bare başka bir şey yapamıcana göre.

www.farmafil.com

ilaclarla alkollu iceceklerin arasina 6 saatten daha uzun sure koymaya gayret ediniz.

Deprem anını görüntüleyen güvenlik kameraları falan vardı. O saatte canlı yayın olmayabilir, ama sabah haberlerinde spikerlerin sürekli sallandıklarını ve "şu anda bir tane daha oldu" vb. gibi şeyler söylediklerini hatırlıyorum. Belki de vardır da tekrar travma yaratmamak için kullanılmıyordur.

www.youtube.com

Bu görüntüdeki hangi deprem?


Bir de 17 Ağustos depremi ile ilgili komplo teorileri var, bunlar ne kadar gerçek ?

nasıl bir komplo teorisi bunlar? gizli bir bomba mı patlatılmış marmara denizinde? ben bizzat yalovadaydım depremde ve fay hattından çıkan ışınımsıları kendi gözlerimle gördüm, gayet de jeologların anlattığı türden ışınımlardı.

gecenin 3'ünde canlı yayın yapmıyorlar, gün içindeki haberleri tekrar veriyorlar genelde. şu an bazı kanallar yapıyor sanırım ama 99 senesinde olmaması da çok garip değil. ayrıca 03:40 civarlarında bi deprem daha olmuştu şiddetli bi artçı niteliğinde ve sanırım tgrt'de canlı yayına denk gelmişti ama youtube'da bulamadım. kamera aşağı yukarı sallanıyordu falan spiker baya soğukkanlıydı...

@sofistike maymun
böyle komplo teorilerini bende oldukça fazla duydum
israillilerin yalovada yerin statik enerjsini alan makinalarını denediklerini ve bu makinenin ters teptiğini depremin ve ışınımın bundan kaynaklandığını v.s.

çoğu şehirde elektrik kesintisi olduğu için öyle bi tv yayini falan görülmedi sanırsam.
biz balıkesir'deydik, ona rağmen biz de epeyce sallanmıstık ve elektrikler gitmişti. arabanın radyosundan dinleyebiliyorduk sadece, o da her radyo değil yanlış hatırlamıyorsam tgrt fm yapıyordu sadece yayını. iha ağından o bölgedeki personele bağlanmaya çalışıyordu.

bir de o kadar enkaz arasında insanları kurtarma derdindeyken herkes biri tutup elinde mikrofon "işte şu bina yıkıldı, bu bina yıkıldı" gibisinden bir yayın telaşında olsa pek hoş olmazdı.

belki abbyy finereader yardımcı olabilir.

şöyle bişi var ama denemedim www.ensode.net
olmazsa www.freewarefiles.com

Advanced PDF Password Recovery (emin diilim adından) diye bir program var, o print şifrelerini kırıyor. Zaten genelde o dokümanlar sadece print korumalı, yani aslında içinde bir şifre mifre de yok, o yüzden kırılması gayet kolay oluyor. Akşam evde bakarım var mı diye.

(git: 3919)

Neyi neyden çıkarıyorsunuz ki?

herhangi bir hücreye =(A1-B1) yazınca A1'den B1'i çıkarıyor sonucu da oraya yazıyor da acaba sizin istediğiniz bu muydu?

türkçe excel ise =TOPLA(A1-A2)
ingilizce ise =SUM(A1-A2)

sonuçta çıkarma dediğimiz şey aslında toplamadır.

bolca terlemek.
tabi terledikce cama$ir degi$tirmek de lazim.

www.haber7.com
www.e-dadi.com

acil servis deneyimine dayanarak; koltuk altlarına, diz altlarına, kasık bölgesine buz torbası.. yine de bir hekim görüşü daha iyi olur, tavsiye edilmeyebilir..

Valla doktorların önerdiği soyunmak ve ılık duş yapmak. Ben iki kat yorgan altında terlemenin çok faydasını görmüş bir insanım, ancak doktorlar diyorlar ki çok tehlikeliymiş, o kadar ateşin üstüne bi de o kadar sıcak yiyince havale geçirebiliyormuş insan.

banyo iyi gelir ama çıkışında üşümeyin, sobalı ev falansa yapmasanız daha iyi gibi.

(git: 9412)

atesli iken üstünü örtmek, kalin giyinip terlemeye calismak tehlikeli bildigim kadari ile. vucutta nabiz alinan bölgelere eklem yerlerine islak bez koymak(alkol ya da sirke ile islatilmis da olabilir) ilik dus almak atesi düsürebilir. tabii bir dijital derece (ki eczanelerde ucuz fiyata bulunur) ile ates kontrolu yapmak da önemli. tüm bunlara ragmen ates düsmezse bir acil servise götürmek gerekebilir.

alna, koltukaltlarına vs. sirkeli suyla ıslatılmış bez konarak bekletilip ateş düşürmek denenebilir

şayet ateş 40 derecenin üstüne çıktıysa, soğuk suyun altına girip, vücut ısısını düşürmeye çalışın. evet tehlikelidir zatürre riski yüksektir ama havalenin verdiği hasarın geri dönüşü yoktur. zatürre havaleye nazaran ucuz kurtuluş yoludur.

tabii en güzeli 40 dereceyi görmeden hastaneye gidebilmek.

tıp fakültesinden biri olarak cevap; kesinlikle terlemeye falan çalışmayın

yarım saatte ya da 1 saatte bir ılık suyla duş alın, mümkünse ateşinizi kontrol edin;
ayrıca ateş düşmüyorsa sharpenter'in da dediği gibi koltuk altlarına, dizkapaklarınızın arkasına ve kasık bölgesine buz ile kompres yapın.
hala düşmüyorsa varsa elinizde iv olarak sefalosporin içerikli bir antibiyotik vurun, bu en azından 0.5 derece indirir. gene düşmezse yakınlarda acil falan varsa götürün de serum taksınlar tabi.

1-2 sene önce, Hürriyet gazetesinin ramazan zamanında yayınladığı köşede birisi bu soruyu sormuştu. Süleyman Ateş de "dövme boyası deri altına yapılıyor, cenabetlik söz konusu değil" diye cevap vermişti.

insanı kıllandırıcak bir dip not veriyim: hafızam %100 emin değil bu olay hakkında.

bu kadar yazmışken kendi görüşümü de ekliyim, vücuda zarar vermiyorsanız günah falan değildir.

o cenabetlik olayı doğru, evet... nedeni de dövme deri altına yapılıyor, o bölge yıkanınca su ile temas etmiyor bu bağlamda alınan boy abdesti kabul olmuyor vs vs...

kaynak istersen, islamda cinsel hayat diye bir kitaptan okumuştun sanırım, yazarını hatırlayamadım şimdi...

ama sen gene de araştır :)

Benim esas derdim yoruma açık olmayan bir şeyler bulmak. Dövme boyası deri altında kalıyor, bu konu tartışmaya çok açık.

Gönlüm "olm boya deri altında kalıyor. su deri yüzeyine eskisi gibi temas ediyor" derken bir tarafım da "acaba ?" diyor.

ben gusulu engelliyor diye biliyorum ama isterseniz alo fetva hattini arayip bir de oraya sorun.

geçici dövme yaptır abi ne bileyim. dövme yapanlar genelde pişman da olabiliyor.

Dövmeye tamamen başka nedenlerden dolayı kendi bünyem dâhilinde karşı olan biri olarak(yoksa kimine yakışıyor bence); dinen sakıncası olabileceğini kabul edebilirim ancak şu da var*; kolaylık dini islamiyet değil midir? Misal dövmeli bir gayrimüslim, müslüman olmaya karar verse kabul edilmeyecek mi? Biraz kul ile hak arasında bir şey gibi...

Mekruh olabilir mi?

Bir de bir arkadaşın abisinin getirdiği çözüm vardı; dövme yapılmadan önce gusül abdesti almış, böylece orası hep temiz kalacakmış...

Naçizane fikrimce deri altına yapıldığı için etkilememesi gerek gibi zira insanoğlu abdest alınca deri altı mı temizleniyor, deri üstü mü? Abdest alarak vücudun dışını kirden arındırıyoruz, derinin altına yapılan bir uygulamanın bunu etkilemesi bana mantıklı gelmiyor. Ancak ben ne bilirim ki...
Zira kitabın tek olmasına rağmen bu kadar mezhep olması da bana mantıklı gelmiyor, neyse bu işler karışık, daha fazla kurcalamayayım...

bilimsel olarak düşündüğümüzde, dövme deri altına yapılır.abdestle su ile temas eden, yani yıkanan/temizlenen yere yapılmaz.abdest alındığında vücudun hepsi su ile temas eder, epidermis dediğimiz dış deri temizlenmeye ve dökülmeye devam eder.deri altına yapıldığı için ömür boyu kalıcıdır.islam mantık diniyse, bilimsel açıklamanız da budur.karar sizin.

valla hiç bir mantıklı inanç dövme yaptın günahkarsın, dövmezsin cennete buyur demez eminim.

ha dersen ki benim inancıma göre, bedenim tanrı'nın bir emaneti, tanrı'nın bir parçası, ben bunu deforme edemem. çarpılırım. o zaman haklısın. ama bu mantıkla kolestrol, sigara,nargile,içki, uyuşturucu, kemoterapi vs vs vs 'de günah olmalı.

dövme yaptirmak dinen günah, ancak dövmenin vücudun suyla temasini engelledigi ve ömür boyu bir cenabetlik durumu sözkonusu degil. sadece söylenti.
star tv´den müptelasi oldugumuz ilahiyatci nihat hatipoglu söylemisti bir keresinde, ordan biliyorum.
benim anladigim kadariyla din adamlari bu konuda da fikir birligi icinde degiller.

bildiğim kadarıyla dövmenin günah olup olmadığı hakkında kesin bir bilgi yok. her din adamı kendince yorumluyor ve "evet günahtır!" ya da "değildir" diyor. bu yüzden milletin aklı karışmış durumda (tatmin edici cevap bulunamamasının sebebi de bu sanırım).

Kuran'ın ortaya çıktığı yıllarda dövme yaptırma eyleminin var olduğunu sanmıyorum. o sebeple o zamanlardaki adamlar dövmeyi yasaklamış olamaz (bu tamamen mantık yoluyla ortaya atılmış bir düşünce). böyle düşünüldüğünde "günah, cenabet kalırsınız!" diyenler sanki kendi yorumlarını Kuran'ın gerçekleri gibi aktarıyormuş gibime geliyor. yani dövme sırf müslüman buluşu değil diye bizde yasaklanmış gibi geliyor bana (mantıklı düşündüğümde başka hiçbir sonuca ulaşamıyorum). yabancılar yapıyor diye bizimkiler sırtını dönmüş dövme olayına. bunun birçok başka örneği de mevcut zaten.

dövme yaptırmak günah değildir. zira bir fiilin "günah" sayılabilmesi için Kur'an-ı Kerim'de açıkça yasaklanmış olması gerekir. günah kısmını geçtiğimize göre, abdest konusuna gelelim; ben de zamanında çok araştırmıştım ve genel kanı olarak dövmenin gusül abdestini etkilemeyeceği yönünde fikirler hakim. ama şöyle bir şey var; çoğu güvenilir hadisten anlaşılıyor ki Hz. Muhammed (sav) döneminde de dövme yaptıranlar olduğu için kendisi bu tip vücuttaki oynamalara pek hoş bakmazmış. sonuç olarak naçizane fikrim; kesinlikle günah değildir. ama eğer sünnet takipçisiyseniz, dinen pek hoş karşılanmayan bir eylemdir.

ben vucudun tamamen yıkanması olayını kısıyı adam akıllı banyo yapmaya yonlendırmek ıcın oldugunu dusunuyorum. sen nıyetını edıp vucudunu adam akıllı yıkadıktan sonra dovmenın altına su gıtmıs gıtmemıs ben o kadar da onemlı degıl. nıyet onemlı sonucta.

günah olduğunu düşünüyorsan günah, düşünmüyorsan değil.

Bildiğim kadarıyla Kuran'da direk bir şey yok. Bu konudaki tartışma şöyle tezahür ediyor, dövme yapmak İslam'da yasak diyenler Nisa suresindeki şu ayeti örnek gösteriyorlar:

"Ve yine onlara Allahın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim".

Sonra bir de Hz. Muhammed'in söylediği rivayet edilen bir söz var, buna göre

"Allah dövme yapan kadına da, yaptıran kadına da, kaşlarını alana da aldırana da, güzelleşmek için dişlerini incelten ve yüce Allah’ın hilkatini değiştiren kadınlara da lanet etmiştir."

Yani bu bağlamda kaş almak da haram oluyor.

Bir de bir zamanlar Osmanlı'da leventlerin (denizciler) neredeyse tamamında dövme olduğunu ve dövme yaptırmaya gitmeden önce gusül abdesti aldıklarını okumuştum. Galiba o dönemdeki bazı hocalar bunun uygunluğu yönünde fetva vermişler falan filan.

günah değil ama caiz de değil

günahtır ama cenabetlik diye birşey olmaz,tövbe edeceksin abdestliyken yaptıracaksın,
peygamberin müslüman pis olmaz diye hadisi vardır.ama dövme bu sadece dinen değil ruhen de ileride sıkıntı olabiliyor ,sonradan istenmiyor ona göre yaptır.
küçük olsun en azından.

@ttg: Öyledir efendim, rivayet zaten :)

Bununla birlikte sadece Türkiye'deki bir muhabbet değilmiş bu anladığım kadarıyla:

www.muis.gov.sg
community.beliefnet.com

Bunun öyle yoruma kapalı kesin günah/kesin değil, ya da kesin cenabet/değil yorumu, yoruma mahal bırakmadan dediğin gibi ayetle/hadisle, kesinkes söylenmesi imkansız.

Kuran'ı Kerim'in indiriliş yılını da genel maksadını da unutmayalım. İçinde facebook'da tanımadığına poke yapmak mekruh, dövme caiz değil gibi şeyler bulamazsın.

Tıpkı şu anda da gördüğün gibi kimilerinin, o konuya karşılık görüdüğü, kuran kaynaklı genel ilkelerden ket vurularak yapılan "yorumlara" boğulursun. Din olayının zorluğu, din kaynaklı siyasi meselelerin çıkış özü de buradadır. Şimdi burada ben bir şey desem bu da büyük oranda benim yorumum olacak.

İçinde bulunduğun durumu bu şekilde tanımlayıp ayrılıyorum.

Kısacası sorduğun yanıtı bilgi olan bir dini soru değildir bence, yanıtı sendedir.
(bkz: risk nedir)

DÖvme yaptırmak mekruhtur. Günah olduğunu söylemek çok zor çünkü bununla ilgili açık bir ayet ya da hadis yok. Bazı alimler deri altında kaldığı için boyanın gusülü bozmadığını idaa ediyorlar ve yanlız Allah'ın yarattığı üzerinde değişiklik yapmaktan kaynaklanan bir hoş karşılanmama sebebi ile mekruh sayıyorken, bazı alimler gusülü bozduğunu idaa edip, cenabet kalmaya sebep olduğunda ısrar ediyorlar. Bilimsel olarak bakıldığında gusülü bozmaz, çünkü derinizin yıkanmasına engel değildir. Vakt-i zamanında kalemi koluna bastırıp orada mürekkebin kuruması nedeni ile mavi nokta sahibi bir kişinin dövmeli bir kişiden bu açıdan farkı yoktur.

Lakin mekruh olması herhalükarda söz konusudur. Çünkü beden size ait değildir. Beden Allah'ın size ruhunuza ev sahipliği yapması için verdiğidir. Bu nedenle kendine iyi bakmak, vücuduna zarar vermemek gerekir. Dövme vücudun orjinalliğini bozar. Allah'ın yarattığını beğenmemek ona yenilik katmaya çalışmak anlamına gelebilir.

Ancak burada niyet önemlidir. Eğer dövmeyi yaptırırken bu gerçeklerin farkında iseniz ve yaptırmanızı hoş karışılayacak bir nedeniniz varsa mekruh olmaktan çıkabilir. Lakin hangi sebep dinen dövme yaptırmayı hoş karşılatabilir, orasını bilemiyorum.

1 hafta demişti banka, benzer bir problem yaşadığımda. İnternet bankacılığı hesabınız varsa oradan düzenli kontrol edin.

garanti net şubesinde alınan provizyonlar görülebiliyor. açık provizyon iptal olmayınca siliniyor mu bilemedim? iptal olunca siliniyor ama eminim.

1 hafta ila 10 gun arasi bir suresi var bunun. bu sure icerisinde alisveris yapilmazsa, otomatik olarak sessizce kalkiveriyor acik pozisyon kaydi.

3-4 sene önce arabamı kardeşime bedelsiz devrettiğimde 400-500 lira (milyondu o zaman) noter masrafı girdiğini hatırlarım.

Valla otomobil için konuşuyorum, herhalde motosiklet için de pek farklı değildir, ruhsat devri işlemi noterde yapılıyor. Notere gitmeden önce taşıtlar vergi dairesinden aracın borcu harcı hurcu olmadığına ve devrinde bir sorun olmadığına dair bir kağıt almak gerekiyor. Sonra noterde kimlikler beyan edilerek devir işlemi yapılıyor ki, burada noter ücreti (ve yamulmuyorsam bi verg, fon vb.) ödeniyor. Bu miktarın ne olduğunu şöyle belirliyorlar: Noterlerde bir araç listesi var, marka, model, yıl vb. yazıyor, oraya bakarak "Aracın değeri şudur" diyorlar. Örada, atıyorum aracın değeri 10,000 YTL yazıyorsa, siz ister bedavaya verin, isterseniz 15,000 YTL'den satın, 10,000 YTL'lik rayiç üzerinden işlem görüyor. Yani tahmin ediyorum ki fondan mondan yırtamazsınız.

hibe veya bağış olunca ne olacağını bir sorun. noter işlemi ücretinden yırtamazsınız ama araç değer bedelinden belllki yırtabilirsiniz.

ikinci sorun için:

bina-zina
yecüc-mecüc
israfil-sur
vs vs.

birde noterden sonra plakanın bağlı olduğu trafik şubesinden yeni kişi(arkadaşın) adına yeni ruhsat çıkarmak gerekiyor.oda ekstra bir masraf+zaman olarak maceranıza katılacaktır.Motorun muayne süresi bitmişse bu işlemlerin olması için fenni muaynesinide yeniletmek gerekiyor ki oda apayrı bir hikaye.Birde Yılbaşında tüm bunlara zam gelicek o yüzden biran önce yapılması en mantıklısı :) iyi şanslar

he birde yeni sahibi adına sigortası kesilip eskisi iptal edilicek vsvs ...verme motoru :p

kendi çekiyor direk kredi kartından.

Yok, kredi kartını tanımlayınca, paypal kartı validate eder ve siz öncelikle paypal'e para yatırma işlemi yapmasınız.

Hizmet aldığınız site(örnekte rapidshare), paypal'a şu kadar çek der, paypal siz birşey yapmaksızın, password, user ile sizi verify edip, karttan parayı kendi çeker.

Ben sistemi böyle biliyorum. Ayrıca aynen senin yaptığını yaptım, rapidshare'i paypal ile ödedim. Sorun çıkmadıydı. Ben sadece paypal user şifre girdim, para otomatik çekildi.

Daha tecrübeli arkadaşlar da çıkar burada sanırım.

sorununla alakasız biraz ama daha hesap almadıysan direk burdan al derim: www.rapidpremiumtr.com

paypala üye olduğunda kartını verify etmek için 2 dolar gibi bir meblağ çeker, bu iki dolarlık çekimin işlem açıklaması olarak kredi kartı ekstrende 4 haneli bir sayı olur. Ekstreni beklemeden bankanı arayıp ben böyle böyle bir işlem yaptım, işlem açıklamasındaki 4 haneli sayıyı söyler misiniz de. bu sayıyı paypal e şifrenle login olup girince paypal in verify oluyor ve işlem yapabiliyorsun. ha tüm bunları yaptıysan bilemedim.

yoksa gerisi arkadaşların dedikleri gibi, verified bir paypal hesabın varsa kabul eden herhangi bir sitede ödeme seçeneği olarak paypal i seçince direk siteye yönlenirsin, şifreni girip login olur ve pay dersin bu kadar

@duk leto: hayır hiçbirini yapmadım bunların çünkü daha 2 saat önce kaydoldum paypal'a.bir de bu 4 haneli sayıyı nereye gireceğimi söylersen çok makbule geçer.

bir de şöyle birşey var. rapidshare'a login olmak istediğimde ;

"Premium-Account not found. If you are a new user and you have paid via eCheck or something similar, please take notice that your account will be created as soon as the money has been received. Check your PayPal-status for more informations."

uyarısını alıyorum. bu beklemem gerektiğini mi gösteriyor? daha para ellerine geçmemiş falan olabilir mi? çünkü dediğim gibi kaydolalı 2 saat oldu. ancak paypal-status: completed görünüyor. bilemedim valla.

Sözlükten paypal başlığını oku. Orada bin türlü tecrübe, kıllık var. Bence sorun kredi kartının ait olduğu bankadan gibi. Banka türk bankası falan hesabı, ilk verification yapılmasına rağmen (visa-mastercard global markalar çünkü) paypal o bankanın kartını kabul etmiyor ya da banka paypal diye para çekimine ilk etapta izin vermiyor olabilir.

Aslında hesabın verify olmadan işlem yaptırmaması gerekiyor ancak ödedim diyorsun. Neyse, paypal.coma login olduğunda şu anda senin hesabının "unverified" olması lazım. 4 haneli sayıyı aldıktan sonra orda bi yerde "verify your account" gibi bişey olması lazım, oraya tıklayıp gireceksin.

Bir de şöyle bi olay var, özellikle gecenin bi yarısı yapılan işlemlerde bankalar para aktarımını askıda tutabiliyorlar, bence bi yarına kadar bekle, olmazsa telefon bankacılığı vasıtasıyla görüş, bu para çekildi mi diye boğazlarına çök. aynısı benim başımna geldi çünkü bir siteden alışveriş yaparken, paypal "ben çektim parayı" diyor, site "henüz bana gelmnedi" diyor, çünkü şeker bankam transferi henüz gerçekleştirmemiş.

Bence ilk etapta bi bankayı ara, işlem numaranı al ve hesabını verify et. Ondan sonra da "transmission history" ne bak, hakkaten parayı senden çekmiş mi paypal. Çünkü gerçekten verify olmadan para çekmemesi lazım

@duk leto: tam olarak söylediğin gibi. unverified görünüyor account. bankadan 4 haneli numarayı alıp girmek lazım. sabah ola hayrola :) çok teşekkür ederim.

rapid e ödeme yapmak için accountun verify olması gerektiğini sanmıyorum. Benim account u verify etmeden ödeme yapabilmiştim. Ayrıca o 4 rakamlı nanenin çıkması baya zaman alıyor ben 1 hafta kadar beklemiştim.

@cedilla: Artık alabiliyorsun, Visa kredi kartın varsa parayı karta aktarım opsiyonu açıldı Türkiye için, yaklaşık 1.5-2 ay oldu. Ben henüz denemediysem de deneyen çok var.

(bkz: on numara/#8741055)

vergi
avantaj
istisna vs gibi kelimeler tek başlarına başka anlamda, 'istisnası' kelimesi ile başka bir terim anlamında.

terim anlam kullanıdığına göre başlarında vergi kelimesi olmalı yani ilk yazdığındaki gibi.

ayrıca danışman o iş için para alıyor. sor gitsin.

Terim olanları tek halde yazmanız daha mantıklı, yani vergi indirimi, vergi muhasebesi gibi. Bunu yaparken şunu gözönünde bulundurun, "İnsanlar hangi kelimelerle arama yaparlarsa bu tezi bulurlar?". Yani mesela yabancı bir yayın hazırladığınızda, Türkiye uygulaması varsa, atıyorum konu bambaşka bir şey de olsa, keywords içine bir Turkey atmakta fayda olabiliyor.

Ayrıca, tezinizi teslim etme aşamasında YÖK'ün sitesinden bir tez veri formu dolduracaksınız. O formu doldururken görürsünüz, YÖK'ün bazı standard anahtar kelimeleri var. Her şeyi kapsayan tam bir liste değil, ama bir göz atmanızda yarar olabilir.

anahtar kelimeler katalogdan tezini aradiklarinda kolaylik saglar arastirmacilara. bu sebeple ne kadar ayrintili ve konuyu özetleyen kelimeler olursa o kadar faydali. bunun disinda hickimsenin dikkat edecegini, sorun cikartacagini sanmiyorum zira ne yazik ki ne yüksek lisans ne de doktora tezleri ne de hatta docentlik profesorluk icin yazilan tez kitaplari okunmuyor, raflarda tozlaniyor.tezleri yazanlar da onlara danismanlik edenler de yine ne yazik ki bunu bilerek düsünerek yaziyor tezlerini cogunlukla. sosyal mesaji da verdim ama yardimci oldu umarim.

film izleyin, eger gorusunuz musaitse havai fisek gosterilerine bakin. sonra zaten saat gec olur...

sevişilebilir

Ona özel bir yemek yapın, beraberce yiyin. Televizyon açmayın bence, güzel bi film bulup izleyin. Tabi yılbaşınan beklentilerinize göre de değişir, benim dediklerim normal zamanda da yapılan şeyler. ılbaşı bahane olur en fazla...

kek

tombala oynanır mumkun mertebe tum maddi varlığı elinden alınır.ekonomik özgurlugu kalmadıgı ıcın senden vazgecemez (:

beraber balkona çıkıp amuda kalkarak havai fişekleri tersten izleyin.

bir iki saatliğine kafa eş-dost da çağırabilirsiniz. ama sırf adam adama gelip de, kızı ürkütecek cinsten olmamalı; ya da yılbaşı diye coşup fazla süslenmiş, fazla açılmış karı-kızı da peşlerinden sürüklememeli. yoksa, sonrasında rezil eder geceni, elin böğründe kalır.

çocuk yapabilirsiniz. Zira 1 ocaktan ileri 9 ay gidince tonla doğum günü olur istatistiklerde.

sevismek, cocuk yapmak, gibi faaliyetleri kastetmedigimi belirtmeme gerek yok zannetmistim ama yanilmisim.

iki taraf da kapsın fotoğraf albümlerini, eski günlerinizi deşin.mükemmel muhabbetler çıkabiliyor, hem birbirinizi daha iyi tanımış olursunuz.

dikkat etmeniz gereken şey eski sevgiliyle olan fotorafları ayıklamak, yoksa büyük arızalar çıkabiliyor.

bir şey daha...bir saatte mutlaka dışarı çıkın; mesela, istanbul'da ve avrupa yakasında olduğunuzu varsayarsak, iyice sabaha karşı çıkarsanız, yeniköy emek'te kahvaltıya bile çıkılır, ya da ne bileyim, emirgan'da dondurmalı salep içmeye çıkın.

çok mu naif oldu? olsun, ne var, emirgan'da dondurmalı salep bizim bu geceki programımız, esinlendim biraz.

@cedilla bakirkoy tarafinda oturuyorum ve malesef araba yok =/ ama guzel fikirler, tesekkur ederim.

- Teatral takilmak isterseniz ve sarki soylemeyi seviyorsaniz gazino programi canlandirmasi yapin. Biri oturur digeri sirayla bir kac hareketle kilik degistirip turkucu, assolist kiligina girip, sarki soyleyip, taklit yapar. Yilbasi programini ayaginiza getirebilirsiniz.
- Beyaz tisort alin kendi bedenlerinizde ve bir kac tane de tisort markoru. ( Mephisto, Istiklal'de 5'li paket 10 ytl ), sonra da birbirinizin tisortune ne isterseniz onu yazin, cizin, ani olur.
pcf san'antin ve sanatcinin dostu onerileriyle aramizdaydi. esenlikler, iyi aksamlar
bir sonraki duyuruda gorusmek uzre.

Ekşi duyuruya "şu anda ne yapıyoruz" gibi bir soru girin. Sizin gibi yılbaşını evde oturarak geçiren sözlükçülerin cevaplarını okuyarak eğlenin, "sevişiyorsunuz" haricinde cevap verenlere tick atın :) Hatta belki sizin gibi bezen bir kaç kişi daha bulur birlikte bir yerlere gidersiniz, ya da onlar size gelir, belli mi olur süper eğlenebilirsiniz.

Dans edin, birbirinizin resmini çizin (çizmeye çalışın), Scrabble oynayın, geçmişten ve gelecekten konuşun, çam ağacı süsleyin, pasta yapın, balkonda sıcak birşeyler içerek ve birbirinize sarılarak havaifişek gösterilerini izleyin, televizyonda diğer ülkelerin yılbaşına nasıl girdiğini izleyin... To be continued...

mesele bezmek degil. yalnizken sıkılmıyoruz zaten, mesele daha renkli hale getirmek.
@ermanen To be continued i bekliyorum =)

kafa dengi bir veya iki cift davet edilir (yada onlara gidilir). Sap olmamasi onemli, illa cift olacak. cok acaip bir sey lan bu iliskiler!

Yalnız sen sadece evde başbaşa yapılabilecek şeyleri sormuşsun ama bunun dışına çıkan cevapları da kabul ediyorsun.. Öyleyse yazılabilecek birsürü şey var.. Ben sadece başlığa göre devam edim o zaman...

-Yeniyılda beklentileriniz listesini çıkarabilirsiniz sonra karşılaştırıp aynı olan var mı diye bakabilirsiniz

-Kağıttan kar tanesi yapabilirsiniz
highhopes.com

Online da yapabilirsiniz
snowflakes.lookandfeel.com

-Yine ev dışına çıkacaz ama alışveriş yapabilirsiniz, birbirinize hediye alırsınız

-Beraber şarkı söyleyip düet yapabilirsiniz, belki beste bile çıkartırsınız

-Birbirinize şiir yazmayı deneyin, isimlerinizi akrostişini de yapabilirsiniz

-Sizin gibi çiftlere yılbaşında yapılabilecek tavsiyeler verebilirsiniz...

To be continued...