insandan insana, hatta insani da gectim ayni kisi icin zamandan zamana bile degisebiliyor.

5 sene onceki bana "26 yasinda nasil olmak istiyorsun" diye sorulsaydi, "evli,mutlu,cocuklu" derdim. hayatimi o zaman yasayacagimi dusunurdum.

simdi sorunca aklima gelen sey yeni bir seyler ogrenip/gorursem, bir seylere faydam olursa hayatimi yasamis sayarim. bir seyler uretemezsem hayatimi yasadigimi soyleyemem.

bana göre maddi ya da manevi hiçbir kısıtlama olmadan kişinin gönlünce ve keyfince istediği şeyleri, istediği zaman yapabilmesidir.

sağlıklı ve accuk paralı olmak benim için en başta gelir. ondan sonra, çalışmam gerekeceğini varsayarsak, günde 8 saat çalışıyor ve ek mesai için ücretimi alabiliyorsam ve hafta sonu 2 gün tatilin yanı sıra 30 gün yıllık iznim olabiliyorsa ben "güzel yaşıyorum" derim sanırım kendi adıma.

geçen seneye kadar hayat benim için "yatabilmek"ten ibaretti ama aktif olmanın zihinsel açıdan bana çok daha iyi geldiğini fark ettim. kurs, okul, iş... fark etmez. düzenli olarak sokağa çıkmamı, bir yerlere gidip birileriyle iletişim kurmamı mecbur kılacak aktivitelere ihtiyaç duyuyorum. aksi takdirde zaman zaman mutlu olsam ve hiçbir şey yapmak zorunda olmama özgürlüğünü sevsem de uzun vadede mental olarak çöküyorum, iyi gelmiyor.

şunları sağlayabildikten sonra çok şikayetim olmaz açıkçası çünkü hayat her zaman daha fazla yaşanabilecek bir şey. diyelim ki en büyük hayalimi gerçekleştirip almanya'ya yerleştirdim. autobahn'da bastım gaza, altımda şahane bir araba var, eisbrecher çalıyor. leipzig üniversitesinde prof olmuşum, güzel para kazanıyom, sülalem raad. %100 eminim ki o zaman bile hayallerim, pişmanlıklarım, "keşke yapabilsem"lerim olacak. bu hayatın kanunu bi' yerde.

o yüzden buna takılmamaya çalışıyorum. ne kadar yaşayabiliyorsam o kadar. çünkü bunun sonu yok. bazen bungee jumping yapmak evde oturup kitap okumaktan daha keyifli bir deneyim olur ama bunların nasıl olacağını çoğunlukla bilemezsin. bazen çok iyi ve güzel hatırladığın bir anı aslında basittir: o günü çok daha zengin ve farklı bir şekilde geçirme şansın olmuştur ama sen öyle yapmamış, yine de mutlu olmuşsundur.

"bunun sonu yok" ve "önemli olan bakış açısı" düşüncesine göre hareket etmeye çalışıyorum. evet güzel yaşamak istiyorum, planlarım ve isteklerim var ama bunlara körü körüne bağlanarak "evde sığır gibi oturma" özgürlüğümü kaybetmek istemiyorum örneğin. mutluluğu yaşadıklarıma değil de zihinsel yapıma göre şekillendirmeye çalışıyorum. sen yurtdışına mı çıkıyorsun yazın? çok güzel, sen mutluysan ne ala... işte ben onu yapamadığım halde evimin balkonunda çay içebildiğim için mutlu hissedebilmenin peşindeyim - bunu yaptığım sürece hayatımı "güzel yaşanmış" sayarım. çünkü dediğim gibi, "yaşamanın" sonu yok. ben sana başımdan geçen muhteşem, fantastik bi' şey anlatırım. dersin ki "vaooo adam ne hayat yaşamış bee". halbuki ben o an üzülüyorumdur belki, daha güzel veya farklı olabilirdi ya da daha fazlasını görebilirdim diye düşünüyorumdur.

o yüzden ben kendime vakit ayırabildiğim, sağlığımın yerinde olduğu ve para kazanabildiğim bir hayattan genel olarak memnun olurum galiba. "hayatımı yaşadım" diyebilirim. benim için toplum içine karışınca ve bir şeyle meşgul olunca gerisi geliyor çünkü. öyle bir durumda karşı cinsle de tanışıyorum, ilginç deneyimler de yaşıyorum vesaire. aktif olarak kovaladığım şeyler az. diğerleri, bu kovalamacanın sonunda kendiliğinden geliyor zaten. gelmeli. 15 koldan hayatın her şeyine saldıramam, ona enerjim yok. bazılarına ben gideceğim, bazıları bana gelecek.

benim için her şey inandığın ve yapabildiğin kadar güzel. dediğim gibi, ben şimdi bi' arkadaşımla çay içişimi anlatırım burada, "ulan ne güzel çay içmişler, keşke hayatımda böyle şeyler olsa" dersin. halbuki bi şey yok yani çay içiyoz işte oturup, ne özelliği var? ama benim hoşuma gidiyor, ben güzel hatırlıyorum. güzel yaşamışım o zaman bence. yine de dengeyi iyi sağlamak lazım tabii... "iyi görmek"le "kendini kandırmak" arasında ince bir çizgi var çünkü. aşırı pozitifliğin, polyannalığın da anlamı yok. bazen "napıyorum lan ben?" yahut "yaşadığım hayat mı?" diyebilmek lazım. bunlar hep ileri götürür insanı. güzel şeyler.

adım samuel 24 yaşım.

zor bir soru. "hayatını yaşamak" kavramı herkes için değişebilecek bir kavram gibi. beklentilerle alakalı sanırım biraz.

benim aklıma ilk gelen şeyler özgürlük ve üretkenlik.

para kazanma kaygısı nedeniyle istemediğin bir işte çalışmak özgürlüğün kısıtlanmasıdır mesela. herhangi bir nedenle arkadaşlarınla yeterince vakit geçirememek gibi, gitmek istediğin bir şehre gidememek gibi, kısacası yapmak istediğin ancak elinde olmayan nedenlerle yapamadığın şeylerin olması, özgürlüğünün kısıtlı olması demektir. bence her insanın özgürlüğünün peşinden gitmesi gerekiyor. yüzde yüz bir özgürlük tabii ki mümkün değil, ancak mümkün olduğunca özgür olabilmek adına adımlar atmak lazım. en nihayetinde insan yaptığı değil, yapmadığı/yapamadığı şeylerden dolayı pişman olur.

bir de üretkenlik... bu bir meslek olabilir ya da hobi olabilir, insanın bir şeyler üretmesi, başarmış olma hissini yaşaması gerekiyor bence. özellikle de sevdiğin bir alanda ilerleme kaydettiğini görmek...

ha bir de sevdiğimiz insanlarla bolca vakit geçirmek lazım. gün gelecek o insanları kaybedeceğiz. hayat ister istemez yollarımızı ayıracak bir şekilde. mutlu anılar biriktirmek büyük bir hazine.

Sevgilimle istediğim(iz) çoğu şeyi yapabiliyorsam(ak) "yaşıyorum şu hayatı be" derim. 25 yaşındayım. Bir de ben üniversitede istediğim bölümü okumasaydım da hayatımı yaşamamış hissederdim. Merakı giderme, bilgi edinme, kendini geliştirme süreçleri de en az tatil yapmak kadar keyifli. Ki bence hayatın asıl güzelliği böyle şeylerde.

guzel sorun icin tesekkur ederim.

hayatini yasamak, kendini iyi hissettigin seyi yapmaktir.

benim icin hayatini yasamak, baskasina karsiliksiz yardim etmektir, iyi bir seyler yapmaya hevesli insanlara yardim edecek bir seyler yapmaktir, kafamda kurgudum sirketi hayata gecirmektir, ailemle oturup guzel vakit gecirmektir, arkadaslarimla alemlere akmaktir-hunharca gulmektir-birbirimizle dalga gecmektir. ve gunun sonunda s*cmaktir hayatini yasamak.
sirket kurma disinda digerlerini yaptim ve yapmaya devam ediyorum. hayatin bana yarin ne getirecegini bilmiyorum ama bildigim bir sey varsa o da hemen ileriki kosede bir problemin mutlaka var olacagidir. bu problemin yaninda guzellikler ve firsatlar da olacaktir. benim yapacagim sey basit: problemin ustesinden gelmek icin elimden geleni yapmak ve firsatlari guzel seyleri degerlendirmek olacak.
aklimdaki sirketi kurmazsam kendimi yasamis saymayacagim.

yas 22.

Hayati yasamak pismanliklarin eriyip gittigi, keskelerin buyuk olmadigi bir hayattir bana gore. Geriye dondugumde kucuk birkac detay disinda "Sunu da degistirmek istemezdim, iyisiyle kotusuyle boyle kalsin" diyorsam ve Frank Sinatra gibi "I did it my way" diyorsam hayati yasamis varsayarim kendimi. "Keske bu bolum yerine su bolumu secseydim", "Keske bu adamla/kadinla evlenseydim/evlenmeseydim", "Keske sunlari sunlari diyebilseydim" ya da "Neden bunu boyle yaptim"lar kafanin icinde mesai yapiyorsa hayat harcaniyor demektir. "Fena olmadi be" deniyorsa da o hayat yasaniyordur.

Bir de benim icin hayat sikici ayrintilardadir. Sabah kah kufrederek kah uykumu alarak kalkmamda, her gun gordugum billboard'da, kapinin onunde buyuyen cicekte, iste mesaiye kalsan bile iyi arkadaslarla kalip bir yandan muhabbet edebilmekte, her ay aldigin dergide falandir. Istedigin gibi sacmalamak, aptallasmak, icindeki sese ihanet etmemektir. Ne olursa olsun, o ani iyisiyle kotusuyle yasayabilmek, o ana sahip cikabilmek ve kafanin icinde birbirini kovalayan sesler olmamasi demetir. Rutinini sevmek ama arada bir hayatin kacamaklarini yakalamak demektir.

Yasim 35 olmak uzere.

Ibizada kokain partisinden sonra ferrarimle kaza yapan sevgilimi özel jetimle ülkeden kaçırırsam mesela hayatımı yaşadım sayarim

Diyorlar ya hayat aslında plan yaparken geçen zaman diye, her ne yapmış ve karar vermiş olursanız olun bir alternatifi oluyor oluşu bu “hayatı yaşama” konusunda beni çok kararısız bırakıyor. Yani bence hayatı yaşamak konusuna bu yüzden minimal bakmak lazım. Zamanınızı kaliteli geçirdiğinizi düşünüyorsanız tamamdır, gerisi hikaye.

Yoksa şu an gayet iş olarak iyi bir konumdayım ve kazancım iyi. ama kanser oldum mesela. Ancak ben zaten yaşamayı seven, her anında hayatta olmaktan ve en önemlisi sağlıklı olmanın değerini hayatım boyunca ön planda tuttum. Şimdi kanseri yendim ama hayata tutunma açımda hiçbir şey değişmedi. Tam tersi hayatın tamamen raslantısal çalıştığına iyice kanaat getirdim.

Finalde demem lazım ki, hayatı yaşamak aslında kimsenin ne dediğine aldırmadan gönlünüzce yaptığınız her şeye denir. Hatta o şeye ulaşamasanız dahi, ona ulaşmak için yaptıklarınızda buna dahil.

Bu dizelerde ne güzel açıklar aslında; yunus.hacettepe.edu.tr

Kendi zamanını yönetebilmek

Aklından geçenleri değiştirmeden uygulayabilmektir hayatını yaşamak.Araba alayım ekonomik olsun,tatil yapayım ekonomik olsun,evleneyim az masraflı olsun,yaşamak bu değil.

şu saatten sonra çalışmadan ölmeyi başarabilirsem, "hayatı istediğim gibi yaşadım" derim. başkalarının hayatını yaşamayayım da açlık çeksem de kafi. tercih etmediğim fiziki acılarla karşılaşmadan nihayete erdirmek de şu ömrü, nişanı olur hayatın. yaş 33.

Yaşamak için çalışmak zorunda olmamak. Bunu yazmaktan yorulmayacağım.

Haklisin

Neden haklı gördün?

Bu kadar takmak saglikli olmasa da artik bir sekilde bir taraf bir kisiye takildiysa sevgilinin bu kisiyle iletisimini seni kirmayacak bir boyutta tutmasi gerektigini, aksi halde iliskinin guven yonunden zarar gorecegini düşünüyorum. Bu nedenle haklisin...

birincisi; sevgilinin yaşadığı şehre sürekli gitmesinin sebebi ne? ben olsam bunu etraflıca sorgulardım. mesela diyelim ki iş için geliyor... ne işi? neden işi orada oluyor? nasıl bir iş bu? iş içinse şirket neden otel ayarlamıyor?

ikincisi; "O arkadaş da sevgilisinin karşı cinsiyetten birisine evini açmayı asla kabul etmeyecek biri." bu önemli bir kırmızı bayrak bence. üzerinde iyice düşünülmeli.

bir de sözlükte benzer bir başlığa bir arkadaşın yazdığı etry'leri bırakayım: eksisozluk.com

son olarak da şunu söylemek isterim; ister istemez konuyla ilgili olumsuz düşüncelere kapılıp bu düşünceleri doğrulayacak verilere odaklanıyoruz. insan beyni böyle çalışır. beynin yarattığı bu ilüzyondan kurtulup doğruya ulaşmak için bir de aksini, yani olumlu olanı düşünüp bunu doğrulayan verilere dikkat kesilmek lazım. yani arkadaşının kalmasının bir problem yaratmadığını düşünüp bunu doğrulayacak olguları hatırlamak, bunlara odaklanmak lazım. bu şekilde gerçeğe daha kolay ulaşılır.

Aynı yatakta değillerse benim için sorun olmaz, özellikle benden eski arkadaşıysa iyice laf etmem. Şu anda yok ama daha önce evime gelip kalan arkadaşlarım oldu. Bir tanesi tatile bizim şehre gelmişti, bende kalmıştı. Sevgilimde öyle bir arkadaşı kalsa sorun etmem, başka kalacak yeri yoksa da “Ne biçim arkadaşsın” derim.

Eski sevgilisiyle denk deyince aralarında bir şey geçmiş mi ve ne seviyede neyin geçtiğine bakar.

Bir de karşı cinsi evine almaz demişsiniz; hem evine almaması hem de sevgilinin evine gitmesi ayıp ama bence bu kadar.

@novemba
Şehri gezmek, sevgileriyle buluşmak hatta evde sevişmek.

Ortada olgu yok. Daha çok karanlık zihniyetli biri var. Örneğin kendisi birçok kadınla ilişkiye girmiştir, evlendiği kadın büyük olasılıkla kimseyle ilişkisi olmamıştır.

@aychovsky
Hiçbir şey olmadığını söylüyor, buna nasıl ikna olacaksın?

Söylediğine inanarak.

Beni aldatması biriyle aynı evde kalmasına bakıyorsa, aldatsın zaten. Bunun için ekstra çaba göstereceğimi düşünmüyorum.

@aychovsky
İnsana ve insan ilişkilerine sizin gibi bakmıyorum. Bana göre insan bazen yapmak istemediklerini yapmaması için o ortama, o duruma girmekten kaçınmalıdır. Yalnızca bilinç, karar yetmeyebilir.

olasılıkar dünyası... bir zarı 1 kere atarsan 6 gelme ihtimali düşüktür. 100 kere atarsan neredeyse kesindir.

1 kere şehri gezmeye gittin. bi sevgili yaptın birkaç kere de onun için gittin. ama sevgililerin neden hep yaşadığın şehrin dışındaki belirli bir şehirde olur?

aklıma başka sorular da geliyor. siz hiç çocukla bir araya geldiniz mi? aranızda bir samimiyet var mıydı? sevgilin çocuğa senin durumdan hoşlanmadığını söyledi mi? söylemediyse niye söylemedi? söylediyse çocuk neden gelmeye devam etti?

Sen haklısın. Ama kız seni sallanıyor malesef çok ortada. İstersen devam et ama çok ciddiye bindirme bu işi.

Ben her erkeğin/kadının biyolojik aile dışındaki her kadına/erkeğe cinsellik duyacağını düşüncesindeyim. Aksini yaşamadığım için bunun dışındaki görüşü kabullenmem söz konusu değildir.

bu kafa yapısınu değiştirmediğiniz müddetçe çok daha büyük sıkıntılar yaşarsınız ilerde, hiç sağlıklı değil, hatta saçmalık.

Çevremden örnek vererek konuşcam. Cinsiyetim kadın, yaşım 26.

O kişi kız arkadaşınızın gerçekten yıllardır sadece arkadaşı olabilir, yıllardır arkadaşı olup sonrasında fuckbuddysi olan biri de olabilir. Peki bunu nasıl anlayacaksınız? Çocukla tanışarak. Sevgilinize bu talebinizi de şöyle belirtmelisiniz “Ya ben bu X’i çok merak ettim, eh madem senin de bu kadar sıkı dostun bize de artık tanışıp sevmek düşer”. Tam olarak böyle dedikten sonra tepkisini bekleyin. Eğer gerçekten arkadaşıysa buna sevinecektir. Yok eğer fbuddy iseler veya bu tür uygunsuz durumlar var ise tanışmanıza olasılık sağlamayacağı düşüncesindeyim.

Son olarak sizin yetişme kültürünüz karşı cinsi beraber olunacak biri olarak görebilir bunu kız arkadaşınıza dayatma çabanız anlamsız. Ona görüşme deseniz ve tehdit etseniz bile kafasına koyduysa bir şekilde görüşecektir. Bunun önüne geçebilmeniz mümkün değil. Size görüşmedim der yine bir şekilde görüşür. Bu yüzden baskı kurmaya çalışmayın. Olayın içine dahil olun ve duruma göre aksiyon alın.

Adamın düğününe gittiyse aralarında bişey yoktur bence. Gerçi insanları da anlamak zor ya neyse.

Herkesin mesajını okuyorum. Sağ olun. Eklemek isteyen, hak veren veya hak vermeyen yazsın.

Koddaki mantık baştan hatalı. a++ olmadan da yanlış çalışıyor, o olsa da yanlış çalışıyor. Sen fark göremiyorsun o yüzden.

Bu kodu kim yazdı? Sen neresini editledin? Tecrübeyle editlenmiş bir kod değil bu.

Kod sololearn'un tutorialindan.
i.imgur.com

Bir de ingilizce kitap onerilerine acigim

Verilen örnek, while'daki şartın false olması durumunda kodun bir defa çalışıp biteceğini söylemiş.

Ekrana a'yı bastıktan sonra a'yı bir arttırıyor. Ancak while şartı sağlanmadığı için ve kod tekrar çalışmadığı için arttırılmış halini ekrana basamıyor. Bu yüzden oraya a++ yerine a=a+10 yazsa da, a=1000 yazsa da fark göremezsin. Ancak ilk satırdaki a=42 yerine a=1 yazarsan, fark görmeye başlarsın.

bu kod parçası bir do-while döngüsü örneği gibi duruyor. do-while dögüsünün nasıl çalıştığını anlatmak için.

farz edelim ki kod parçası şu şekilde;

int a = 1;
while(a < 5) {
cout << a << endl;
a++;
}

bu durumda döngü 4 kere çalışacaktır. fakat kod şöyle olsaydı;

int a = 42;
while(a < 5) {
cout << a << endl;
a++;
}

döngü hiç çalışmayacaktı. çünkü a değeri 5'ten büyük ve döngünün çalışması için kriter tutmuyor.

bazen program yazarken, döngü kriteri tutmasa bile döngü içerisindeki kodun en az 1 kere çalışması gerekebiliyor. gerçek hayattan örnek gelmedi aklıma, iyi bir örnek olsaydı daha iyi anlayabilirdin. neyse, işte bu durumlarda do-while loop kullanmak gerekir.

a değeri 5'ten büyük olsa bile döngü içerisindeki kod en az 1 kere çalışır. senin yazdığın kod parçası da, a 42 olsa bile döngü içerisindeki kodun en az 1 kere çalışacağını gösteriyor.

a değişkenine 42 değerini vermek yerine klavyeden okusaydın ne olurdu? eğer girilen sayı misal 2 olsaydı ekrana sırayla 2, 3, 4 yazdırılacaktı. ancak girilen sayı 4 veya daha büyük olsaydı, sadece girilen sayı ekrana yazdırılacaktı.

asana diye bir uygulama vardı. web arayüzünden de çalışıyor. işinizi görebilir.

trello olabilir.

developer sekmesini aktiflerştirip oradaki combo box'ı kullanmalısın.

office.microsoft.com

elleriyle donunu tutup öyle işeyenler var.
temas etmediği için haklı bir zafer oluyor.
bir de hava soğuksa üşenebilirler.
Erkeklerin pipisine neden pis diyorsun şimdi :(

ıyyyyyyyyyyyy yaaaa sen şimdi bakterisiydi mikrobuydu bildiğin için daha kötü oluyorsundur daaa. Korkunç bişiii!!

(bkz: anne ben az önce aseksüel oldum )

Yok erkekler kesinlikle çişten sonra el yıkamıyolar ben de çok gözlemledim akjdshajhds :D el yıkayan istisnalar elbette ki varsa da oranları çok düşük işte :D iğrenç.

ben tokanırsam yıkarım tokanmazsam yıkamam. hava souk hacı.

El yıkama tamamı ile bir alışkanlık meselesi. Yani bir insan eline işemiyorsa eğer elini yıkaması için bir neden yok. Bir insan penisini tutup işiyor diye elini yıkamak zorunda değil. Nasıl ki vücudumuzdaki herhangi bir organa dokunduğumuzda gidip elimizi yıkamıyoruz, penis de öyle. Ha işin daha derinine inersek, elimize işediğimizde de elimizi yıkamak zorunda değiliz. Çişimiz musluktan akan sudan daha steril. Böyle de bir gerçek var. Ayrıca gentital bölgemiz düşündüğümüz kadar pis bir yer değil. Dilimizdeki kötü bakteri sayısı genital bölgedekinden daha fazladır.

o elin ellediği yeri yalayıp yutanlar var.

bazıları bunu bildiği için, elleri ile kapı kollarına bile dokunmak istemeyebiliyor. kadın erkek diye ayırmıyorum ben. tanıdıklarımla ilgili olarak gözlem yapıyorum, kendimce bir sonuca ulaşıyorum.

Ne gereği var la? Hayır benim penisim göbeğimden daha pis değil. Neden böyle yargı var bilmiyorum. Açıyorum fermuarı işiyorum bir yere dokunmuyorum.

Ben problem göremiyorum. Ha bu arada idrar zaten pis bir şey değil, üre ve ürik asit.

Bardaki erkekler böyle, hep kirli pasaklı. Camiide öyle mi? Bırak adamın elini, götü başı ayağı bile bardaki adamın yüzünden temiz.

Spot: camiiye gidin allahsızlar.

Dokunmuyorlarmis ahaha o mikrop dolu kapi koluna da mi dokunmuyorsunuz pisler!

açıkçası işerken sikimizi sıvazlamyoruz. en fazla yukarı doğru işememek için tek parmakla yukardan bastırıyoruz, bazen onu bile yapmıyoruz.

muhtemelen karganın 50 yıllık ahşap merdiven korkuluklarında, sikimizin bastırdığımız noktasındakinin 500 milyon katı bakteri mevcuttur. ben bazen yıkarım bazen yıkamam, çünkü sikim pis değil. ve ben de güzelce sikimi kurcalayarak işemiyorum.

binlerce kişinin sümüklü, sıçıklı, balgamlı ellerinin değdiği banknotlara temas etmekten çoook daha temiz bir iş yapıyorum. her banknot tuttuğunuzda elinizi yıkamıyorsanız, gereksiz titizlik.

sözlükte bir ara bunun başlığı vardı, savunanı çok.

@angelus idrar içerideyken steril. o da enfeksiyon yoksa tabi.

zaten eline bişey bulaştığından demiyorum. kapı koluna dokunuyon, sifonu çekiyon. en pis yerler orası zaten.

ki ben saçımla oynasam bile elimi yıkayan biriyim :D gayet de genital organına dokunan adamın elini yıkamasını beklerim.

@angelus'a cevap: (lütfen yanlış biliyorsam beni aydınlatın). Şimdi evet idrar vücuttaki haliyle steril bişey ama dışarı çıktığı anda mikroba bulanıyor (tabi herhangi bir enfeksiyonu olmayan sağlıklı insanları varsayıyoruz). Sonra bi de ne kadar sallarsan salla, dona düşer son damla diye bir gerçeğiniz var. Hal böyle olunca o dona düşen damla bir şekilde penisinize temas etmiyor mu? Sonraki çiş seansında da daha önceden o çişli kapalı alanda kalmış penisinize dokunduğunuzda da otomatik olarak steril olmayan bişeye temas etmiş olmuyor musunuz? Bunu öğrenmek için soruyorum.

o musluklar tuvaletden daha pis değilse ben ne olayım.
arada mecburen tuvaleti yıkarlar o muslukları hiç yıkadıklarını sanmıyorum.

@kamera motor paraya dokunduktan sonra illa ki elimi yıkıyorum. en son yarım saat önce elimi yıkadım ve sadece bilgisayara dokundum. sonra elma yemek için tekrardan yıkadım.

hani bu doğru diye savunmuyorum. benimki aşırı biliyorum ama tuvalletten sonra yıkamak sadece idrara ya da tene değdiğiniz için değil. sorun ortamın bakteri yuvası olması ve atıyorum aynı bardağı tuttuktan ya da tokalaştıktan sonra elimle bişey yiyememem.

pis olduğumuzdan değil, temiz olduğumuzdan yıkamıyoruz. eğer hiç bir yere dokunmadan direkt olarak pisuvara ulaşabileceğimiz bir tuvaletse söz konusu olan, penise de hiç dokunmadan da işini halletmek mümkün.

ayrıca iki tür insan vardır; tuvaletini yaptıktan önce ellerini yıkayanlar ve yaptıktan sonra yıkayanlar.

not: aynaya baktıktan sonra bile yıkarım ellerimi.

pandispanya; İdrarın büyük bir kısmı sudur, ayrıca dışarı çıkınca mikroba bulanır gibi bir durum yok. Bu tıpkı kaynağından çıkan su kaynaktayken temizdir, kaynaktan çıkınca mikroba bulanır içmeyelim o zaman demek gibi bir şey. İdrarı atık yapan ana madde üredir, eğer böbrek hastası değilseniz onun da bir zararı yoktur sağlığa. Ayrıca bakteri konusu da dediğim gibi; genital bölgemiz, vücudun birçok bölgesinden daha temizdir.

Edit: Bir de tuvaletin tuvalet kapısının pis olması meselesi var. Oralar da oturma odasının kapısı ne kadar pisse o kadar pistir. Yani oralara dokunduğumuzda ne kadar kirleniyorsak, tuvalet kapısına dokunduğumuzda da o kadar kirleniyoruz.

Tuttuğum alet elimden daha temiz. Yıkamasak da olur.

Ölesiye el yıkamayı savunan arkadaşlari evlerinizde diş fırçalarınızı nereye koyuyorsunuz? banyoda duruyor değil mi?

valla (bkz: barkın'a o konuda ben de çok kırgınım)
bir insan neden böyle davranır, bilmiyorum.
bazıları tuvaletten çıktığı gibi yardırıyor, lavabonun önünde yalandan bile durmuyor. ben olsam ar ederim, yıkayacağım yoksa bile yıkarım.

umumi yerlerde hiçbir yere dokunmamaya gayret ediyorum, tuvalete girdiğimde de arkadaşların dediği gibi değdirmeden yapıyorum. zor bi' şey değil. hatta daha pratik. öyle olunca kirlenmiyor.

ya bi de el yıkamak tabii ki önemli bi şey, düzenli olarak ya da ne bileyim en azından yemeklerden önce yıkamak lazım ama pipiye değdi diye el yıkamayı çok anlamsız buluyorum ben. kişisel temizliğime dikkat ediyorum, elime işemiyorum, e yani dendiği gibi pipi dediğin şeyi millet emiyo yalıyo yani ne var niye yıkayayım elimi pipime değdi diye. ne var ki pipimde pis mi pipim pis bi şey mi pipi yani.

diyeceğim o ki o umumi tuvaletlerde elini yıkamayan arkadaşlar zaten genelde el yıkamayı gerektirmeyecek şekilde hallediyor işini. yani gödümüze sokup "aman ne yıkıycam" diye çıkmıyoruz. o tarz bi şey yaparsak zaten çeşmeden iğrenç kokulu bi su akıyo olsa bile elim kirli olduğu için temizlemek için yıkıyorum ben.

@yatagans kendi evimde sıkıntı yok. sevgilim yıkamasa da tiksinmem. tanımadığım adamdan tiksiniyorum ama.

@angelus hiç mi terlemiyonuz acaba? o ter orda beklemiyor mu saatlerce?

@son muzakereci onu diyom işte. eliniz daha pis. penisinizi yıkamamanızı sorgulamıyorum, elinizi yıkamamanızı sorguluyorum.

neyse bi zirve neyim olursa tokalaşmayacağım adamları öğrenmiş oldum :D dökülün dökülün.

@der kaç söyleyeceğim acaba? sorun penisin steril olması değil. en pis yerlerinizi yalayanlar da var (ağız ve rektum), sevgilimin hiçbir şeyinden tiksinmiyorum ama ben sizin genitouriner sisteminizin florasını paylaşmak istemiyorum. neden anlatamadım ki acaba?

ki her gün duş alsanız bile temiz olmaz penis.

Bar tuvaletini geçtim iş yeri tuvaletinde bile yıkamayanlar var. Dediğin gibi ya öylesine sudan geçiriyorlar, ya da hiç yıkamıyorlar.

evet, banyoda duruyor yatagants ve tuvaletin sifonu çekildiğinde, oluşan sıçramaların ulaşamayacağı bir yerde.

aslında benim genel tuvaletlerin kapı kolu vs. gibi yerlerine değmek istememe nedenim; elleriyle taharet alıp, çok çok iyi temizlendiğini düşünen insanların dokunmuş olabileceği. bu konudaki yorumu compadrito' nun bir entry' sini okuduktan sonra yapın.

insanların dışkı bulaşmış şeyleri bir şekilde yutmaları ile meydana gelen bulaşıcı hastalıkların, meydana geliş nedenini tarif eden yol. ağıza feçes (dışkı) bulaşması demektir. bunlardan birisi, içine kanalizasyon suyu karışmış suları içmekse, bir diğeri de taharettir. çünkü taharetlenme sonucu dışkıya bulanan eldeki koliform bakteriler kolayca giderilemez. bu el hem kendi sahibinin, hem de etrafindakilerin koliform bakteri (escherichia coli) yeme ihtiyacını karşılar. yurdum insanı, poposunun temizliğiyle övünür ama tırnak aralarındaki ve parmak uçlarındaki dışkı miktarını bilmez, anlamaz. sabunla elini yıkadığında gitti zanneder. bu temiz kardeşlerimizin yoğurduğu köfteler hemen kızartılmadığı, bekletildiği takdirde, köftede, sonradan kızartılmakla etkisi kaybolmayacak toksinler oluşur. okul, yurt, fabrika, kışla gibi toplu yerlerde görülen ve adına kibarca ve salakça besin zehirlenmesi denilen hadiselerin coğuna bu toksinler sebep olur. aynı kardeşlerimiz hastanelerin yeni doğan birimlerinde ve yoğun bakım bölümlerinde de yoğun olarak çalışırlar. üstelik, sadece suyla yıkadıkları (kendi deyimleriyle taharetledikleri) popolari temiz filan da değildir. keza, dışkıyla atılan barsak kurtçukları ve bunların yumurtaları gene bu caaanım taharetlenme sayesinde ağıza geri dönerler. buna da reenfestasyon yani kendi barsak parazitini ellere yar etmeme, parazitlerin geri kazanımı denir. sözlük kullanıcılarının mensup oldugu sosyokültürel katmanın, türkiye ortalamasına göre seviyesi göz önünde bulundurulduğunda, bu kavrama altıbuçuk yıllık sözlükte daha önce başlık açılmamış olması da ayrıca düşündürücüdür.

edit: (bkz: escherichia coli/1)
edit 2: arada bir sol elinin tırnaklarını koklayan arkadaşıma da burdan selam ederim.

"tokalaşmayacağım adamları öğrenmiş oldum" sfsasgs
tuvaletten sonra elini yıkayan erkek = titiz
garip ama böyle.

seksen9 haklısın, ama bunun evde kedi olması var, yatılı okulu var, askerliği var... yani şu ortamlarda hayatta kalan bir erkeğin en son düşüneceği şey çişini yaparken alacağı bakteri miktarıdır. hele bir ktm'ye girdiyse, yastıklar sararmıştı:(
onun ötesinde hakikaten belli miktarda bakteri alacağımızı kabullenmek gerek. yani elini yıkayıp tuvaletten çıkan bir insan, masada bıraktığı cep telefonunu eline alıp kurcaladığında daha fazla bakteri alabilir.
p.s. genelde yıkıyorum, ama çok soğuksa üşenebilirim de:)
taharet konusundaki tutumum net ve kesinlikle o daha ciddi bir konu.

seksen9; Bence konumuz terlemek değil. Senin takıntılı olduğun şey "Sen penisine dokunuyorsun, elini niye yıkamıyorsun. Çünkü o penis. Çok pis" düşüncesi. Ben de yok öyle bir şey diyorum. Vücudun diğer organları ne kadar pisse penis de o kadar pis. Terlemek vücudumuzu ne kadar kirletiyorsa, genital bölgemizi de o kadar kirletiyordur. Ben burada genital bölgenin diğer yerlerden daha pis olmadığını, oraya ekstre bir anlam yüklemeye gerek olmadığını söylüyorum sadece. Yoksa elini temizlemek için açtığın suyu kapatırken dokunduğun musluk elini yine pisletiyor. Çok şey değişmiyor yani.

@eys of speyds valla bana da prim yapıyo dedin ya helal olsun. duyuruda da günlük hayatta da kendimi en çok gömen kişi benimdir. az buçuk beni tanıyaydın eğer gayet de espiri yaptığımı bilirdin. yoksa yolda bayılan adam görsem hiç düşünmeden ağzını açıp elimle dilini düzeltirim. tükürük-kusmuk-kan varsa da elimle çıkarırım. olmadı oral floralarımızı birleştiririm. ama senin penisin temiz olsa da ben kuruyemiş yemeden önce dokunmak istemiyorum.
bu konuda aşırı takıntılı olduğumu da kendim belirttim ki yanlış bi düşüncem varsa gelin beyinlerimizi birleştirelim ve olaylara farklı açılardan bakalım. amaç tartışmak ama birbirimizin doğrusunu değiştirmeye çalışmadan, hakaret etmeden, kırmadan tartışmak.

@angelus hea takıntım o zaten de 'penis temizdir nolcak' denilince muhalefet olasım geldi. adamın sabah boşalıp yıkamadan geldiğini bilemem. zaten o anda aklıma bunlar gelmemişti ama şimdi kendimi savunmak için her türlü çirkefliği yapıyorum :D tuvaletten sonra el yıkamak benim için dogmatik bişey.

valla ben bir erkek olarak bırak tuvaletten çıkmayı, yemek yedikten sonra bile ellerimi sabunla yıkamazsam rahat edemiyorum. hiç olmadı bari bir ıslak mendil. bazı arkadaşlar burger vb. fast food yedikten sonra normal peçeteyle ellerini silip baya devam ediyolar. "nasıl rahat ediyorsunuz öyle" falan diyorum... bunun nedeni titizlik hastalığı falan da değil. öyle titiz huyum yoktur, askerde yeri geldi çamurda yattık. oldu ki ellerimi yıkayacak yer yok, takıntı haline getirmem ellerimi kullanmaya devam ederim...

peki nereden geliyor bu huy? annem sağ olsun. işte bunlar hep eğitim... :)

Yikamazlar efendim. Bir cogu yikamaz elini erkeklerin. Kadinlari bilmem.
Simdi konu acilmisken birsey diyecegim:

Kadinlar size soruyorum, selamlastiginiz erkeklerin penisini tutar misiniz? Tutarim nolucak diyorsaniz buradan sonrasini okumayin.
Simdi erkeklerin asagi yukari %80'i pisuvar kullaniyor. Eliyle tutyorlar tabi pisuvara iserken. Bu pisuvar kullananlarinda bir %70'i, elinin yikamadan aynen devam ediyor. Peniste varsa mikrop falan, eline gecer tabi bu arada. Ama kaygilanmayin, zaten eller son derece mikropludur insanlarin hepsinde. Ama yok, mikrop olsun olmasin ben erkeklerin penisine dokunmam, dokunsam dokunsam sevgilimin/kocaminkine dokunurum diyorsaniz durum kotu. Bu adamlar eliyle biguzel penisini kavrayip pisuvara isiyior, sonra pantolonu ilikleyip aynen devam ediyor. Sonra geliyor toplantida, bulusmada, tesadufen karsilasmada, orda burda sizinle tokalasiyor. Penisi tutuyor, sonrada sizle tokalasiyor, sonra yine penisi tutuyor, sonra tokalasiyor. Herseyi tutuyor eliyle. Belki sidik de sicriyordur pisvura isereken penisin tuttugu eline. Ama farketmez, yine tokalasir. Penise dokunuyor, sonra size dokunuyor. Yani - neredeyse - tokalastiginiz erkek kadar penis de tutuyorsunuz. Tek farki, kendinizi penise dokunurken gordugunuz bir manzara yok ortada. Ve sunu soyleyeyim, "yok bizim Ahmet-Mpisuvara isemez", "yok elini yikar o" falan diyorsunuz ya, yok oyle birsey, hic tahmin etmediginiz adamlar biguzel iseyip, hooop aynen devam ediyor. Hooop devam!

Ama bir tesellisi var, biz erkekler de tokalasiyoruz diger erkeklerle. Biz de penis tutuyoruz.

Abi savunmuşlar bi de ya... Dalga bile geçemicem yani yuh.
İçiniz rahat ediyosa diyecek bir şey yok

Seksen reyis, çare şakirt erkek biliyosun sen de. Viva la şakirtler.

Oncelikle ben boyle birseyin oldugunu bilmiyordum. Herkes wc den sonra elini yikar/yikamalidir diye dusunuyodum. Gecenlerde bi arkadas ortaminda farkettim ellerini yikamadiklarini. Bi de nasil bir savunuyolar kendilerini. Cogu cevaplarda soylenmis zaten. Onlara dedim size de diyorum. Ne pis adamlarsiniz lan. Hadi pipiye dokunmadin. Sifon da mi cekmedin ayi? Pipin tertemiz yag gibi. Dokundugun bok yuvalarida mi oyle? Nasi rahatlik olm bu? Bi basinayken yikamiyosun tamam. Pis boklunun tekisin. Lan bari baskasinin yaninda yika da ayiligini ulu orta gosterme. Bi de savunuyolar normal birseymis gibi. Zaten bu tokalasma olayini kim cikardiysa ona da uyuzum. Pis herifler.

bi dur faruk zaten ortalık karışık!

@lionel andres sesli güldüm tepkine :D

@emirkulu viva la şakirt viva la sohbet hem de pilavlıııığ
dana ablayı analım www.youtube.com

ben her seferinde yıkarım ama pipimi ellemeden yaptığım için sabunla yıkamama gerek yok her seferinde. ama gittiğim yere bağlı tabii. evde sabunla yıkamam ama yine de yıkarım. pisuvara işiyorsam ve kirli yerlere değmediysem yine su altında tutarım, belki sabunla yıkarım. ama kakamı yaptıktan sonra o temiz kapı kollarına değdikten sonra ellerimi iki kez sabunlarım. öyle temiz çocuğumdur

şahsen ben ellerimi tuvalete girmeden önce de ellerimi yıkarım. zaten en önemlisi de o. tuvalet kapı kolu, yolda otobüste/minibüste tuttuğun zımbırtı, diğer kapılar, merdiven korkulukları, bira bardağı, masa, sandalye gibi milyon ayrı yere dokunduktan sonra kendi penisinize bulaştıracağınız bakteri ve mikrobun yanında, işedikten sonra o eli yıkamadan başkasına dokunduğunuzda ona bulaştıracağınız bakteri ve mikrobun esamesi bile okunmaz. tabii son birkaç damlayı iç çamaşıra ya da eline silen düşüren damlatan vs. de var. onlar başka.

ha "ıyy penisini tuttuğu eli ile bana dokunduğğ, yivreeenç" diyorsanız başka bir kafa tabii. çünkü o temas, su sabunla geçmiyor neticede. onun dışında penis, vajina kadar bakteri barındırmıyor. külodunuzun içinden doğru da işemiyorsanız çok da bakteri yuvası bir durum yok. ha tabii bu kişinin hijyen olayına da bağlı.

ben mesela asla o arkadaşlar gibi olamadım. tuvalete girerken ellerimi yıkarım. musluğa kapı koluna tuvalet kağıdı ile dokunurum üstüne bir de çıkarken ellerimi yıkarım. benimki de biraz hastalık gibi sanırım.

@nawar işte benimki de takıntı ama sadece ıyy o pis şeye dokunmam ben kafası değil. elini yıkamayan teyzenin(görürsem) yaptığı yemeği de yemem. yurtta kalırken ped değiştirdikten sonra elini yıkamayan kızla da eşyalarımı paylaşmazdım. burnunu karıştırıp otobüs direklerini tutan adamları görünce tiksiniyorum.
yine de olması gereken bir takıntı gibi geliyor. bişey değiştiremeyeceğimi biliyorum ama bi ihtimal işte belki bakış açımı değiştiririm dedim düşündükçe kötü oldum :/

Sabun musluk ve kurutma makinesi temassız kullanılabilenlerden miydi? Cevap hayırsa yanlışı yapan sensin. O erkeklerin yerinde olsam ben de aynısını yapardım ki yapıyorum. Tuvalet publicse bir peçete koparıp onla tutuyorum. Özellikle sifona da peçeteyle basıyorum. Sonra direk çıkıp gidiyorum. Ortada temas yok zaten. Ama şimdi sen naptın? Çişini yaptın sonra günde 1000 kişinin dokunduğu sifona bastın sonra 100 kişinin dokunduğu basmalı sıvı sabuna dokundun. 100 kişinin o çiş sonrası ellerle değdiği musluğu açtın ve ellerini yıkayıp kuruladın ve hijyenik olduğunu düşünerek diğerlerini içinde ezerek tuvaleti terkettin. Hadi musluk otomatiktir ama sabunluk değildir. Antibakteriyel değilse zaten pek de işe yaramaz o sabun. Sen girdiğinden muhtemelen daha pis çıkarken her şeyi peçete tutarak yapan ben hem vakitten tasarruf edip hem de daha hijyenik ayrıldım.

Sabunluk da otomatikse gerisi antibakteriyel jele kalıyor ama yine de ben vakitten tasarruf ettim ve sen işin aslını bilmeden beni yargıladın.

Edit: kurulama işleminin çok hassas yapılması gerektiğine parmak basmadım bile nemli elle ayrılmak bile bakterilere yaşam alanı yaratmak demek. ha evde işyerinde antibakteriyel sabunumla yıkayıp güzeeeelce bi kurularım. Bazen de gün içinde antibakteriyel jel kullanırım. Ama public alanlar için en sağlıklısı en az temasla işi bitirmek.

www.ncbi.nlm.nih.gov

www.ncbi.nlm.nih.gov

www.cdc.gov

www.cdc.gov

www.ncbi.nlm.nih.gov

www.ncbi.nlm.nih.gov

www.ncbi.nlm.nih.gov

www.ncbi.nlm.nih.gov

www.youtube.com

metro.co.uk

dec.alaska.gov

www.ncbi.nlm.nih.gov

www.ncbi.nlm.nih.gov

www.youtube.com

www.youtube.com

Erkeğim, yıkıyorum, evde sadece tuvalete girip çıksam yani bir şey yapmasam bile yine yıkarım. Üşenecek bir şey yok, rahatsız oluyorum yıkamayınca.

valla sıklıkla ben de gördüm aynı şeyi (erkekler için dediğinizi). ama uzuuun yıllardır okulda, kafede, barda azımsanmayacak sayıda hemcinsimin de erkeklerden farklı olmadığını, üstelik bakımlılık anlayışlarının bol makyaj+boyalı-fönlü saçtan ibaret olduğu açıkça belli olanlarının doğrudan ayna karşısına geçip saçlarını düzeltip makyajlarını tazeleyip son olarak da yandan arkadan uzun uzun görüntülerini kontrol edip ne sabunla ne de suyla temas etmeden kapıya yollandığını defalarca gördüm. dışarıdan bakımlı diye nitelendirilecek bu hanımların bakımın bence mühim kısmı olan temizlikten bîhaber oluşlarına şaşıp kaldım. bunun tek istisnası işyeri tuvaletlerinde rastladığım kadınlardı. (onlar da belki her gün yüz yüze gelecekleri kişilerin şahitliğinde ellerini yıkamamaktan kaçınmalarından kaynaklanabilir.)

Niye durayim seksen9 isin gercegini soyluyorum size. Herkes surekli penis tuttugunu bilsin istiyorum. Sayamayacaginiz kadar penis tuttunuz hepiniz. Yani hepimiz:) Neyse ki hala hayattayiz hepimiz. Yatip kalkıp dua edelim:)

Edit: Fikrasina gulunen madam zaten yukarida göstermiş bu olayi.

Yıkamayanlar çoğunlukta galiba:) yabancılar da durum ne acaba?

Aslında umumi yerlerde tuvalete girerken de yıkamak gerekiyor bence.Binlerce kişinin elini koyduğu, üzerine hapşurduğu, öksürdüğü burda daha saymak istemediğim nice iğrenç şeylerin yapıldığı bir masaya, saldalyeye ellerimle dokunduktan sonra hayatta fermuarı açıp tuvaletimi yapmam.
Çıkınca da eller tekrar yıkanmalı.

Bunu ben de düşünmüştüm. Doktorlar hariç yıkamıyorlar, doktorlar da temizlikten değil alışkanlıktan yıkıyor.

Sana katılıyprum maalesef ayılar çok.
Ben yıkayınca bu ayılar arasında garipseniyorum bazen

ben her defasında yıkıyorum ve genelde yıkamadan çıkan hiç görmedim gittiğim cafelerde, okul tuvaletlerinde falan. Barlardaki durumu düşündüm şimdi ama onda genelleme yapacak kadar bir örneklemim yok sanırım.

4 yıllık duyuruyu niye canlandırma gereği duydunuz ki?

@der meister, aklıma bu konu geldi, internette araştırırken bu başlığı buldum. Tekrar konu açmak yerine buraya yazmak istedim. Eski konulara yazmak yasak mı ki?

Jagten.

ondskan! erik ponti reyiz! isveç filmi. çok güzeldir. 720p'de hele tadına doyum olmaz.

2003 yapımıymış ama yani hiç öyle eski gibi bi film değil. neden özellikle 2007'yi seçtiğini bilmiyorum. ama gayet 2012'de çekildiğini de düşünebilirsin. taş gibi film. 720p izle ama.

barry lyndon (kubrick)

ne kadar da cahil insan var buralarda.

sana iskandinav yaşamının müthiş bir eleştirisi olan bir film söyleyeceğim. gittim gördüm cidden filmde eleştirdikleri kadar var.

www.imdb.com

norveç'ten: den brysomme mannen, trolljegeren, dead snow

Sir gawain noktayı koymuş.. Özellikle söylediği ilk film, uyumsuz adam, gerçekten çok iyi.. Yalnız isveç filmiydi sanki o.. Neyse, headhunters diye bi film de vardı, o da pek güzel.. Çerezlik ama..

ejderha dövmeli kız.

www.imdb.com

ben de den brysomme mannen diyorum.

britanya için de izlemediysen mike leigh'nin tüm filmleri. 2007 sonrası dediğin için happy-go-lucky ve another year tabii.

2006 ama en iyi ingiliz filmlerinden biri: this is england. www.imdb.com

bir de homofobik değilseniz mükemmel bi filmdir, çok iyi dialoglar var: weekend. www.imdb.com

the moon. gayet iyi bir bilim kurgudur.

locke, kongekabale, layer cake, kvinden i buret

Ben Mecidiyekoy'den yurumustum, 15-20 dk falan surdu.

Metro ile Şişli, Şişli'den yürüyüş veya Şişhane minibüsü ile önüne.

iş yerim levent, evim cevahir otel'in dibi. gelebileceğin birçok kombinasyon var. ben biraz rahatıma düşkün olduğum için metro ile şişli/mecidiyeköy durağında inip cevahir alışveriş merkezinin önüne çıkar oradan otobüse binerim genelde. cevahir avm'nin önünden birçok otobüs geçiyor ama ben her zaman 77'yi beklerim çünkü en boş otobüs o oluyor. en fazla 10 dakika bekliyorsun 77'yi. daha detaylı soruların varsa yeşillendir...

vasiyetten sonra burun üstü çakıldı. din denilen uyuşturucunun insanı nasıl körelttiğine en bariz kanıtlardan biridir. yaratıcılığa nasıl ket vurduğunu göstermiştir. adam felsefeden nefret ederim içinde şeytan var diyecek kadar kafayı yemiş. dün otçuydu şimdi dinci.

kendisi fars dili ve edebiyatı mezunu olduğu için zaten eserleri genelde son derece edebi oluyor. o konuda çok başarılı.

ilk zamanlarında içinde bulunduğu melankoli eserlerinde çok net görülüyordu. ve bu melankoli onu iyi motive ediyordu. "bebeğim öldü", "romantizma" gibi melankolik ve son derece edebi işler çıkardı.

ilerleyen zamanlarda yaş olarak olgunlaşması, kolera ile evlenmesi gibi durumlar nedeniyle melankoliden kurtuldu. bunun sonucunda da o eski melankoli etkisi olmayan ancak edebi olarak çok zengin "kötü insanları tanıma senesi" çıktı ortaya. sago artık eski sago değildi. tasavvufa yöneldi biraz.

benim gördüğüm kadarıyla gelişim süreci buydu. kötü insanları tanıma senesi albümü çok iyiydi fakat ondan sonra pek takip edemedim.

bence taa sozlerim silahim'dan kits'e kadar bambaska stillerde cok iyi albumler yapti. benim en sevdigim donemi silahsiz kuvvet'ten sagopa kajmer'e gecis, ihtiyar heyeti/10 kursun/ilk sagopa kajmer albumu zamanlari, 2000-2003 arasi gibi. ilk genclik donemime denk geldigi icin belki de, tamu otobusu, son durak ucurum, yeraltindaki karanlik, anla burasi dunya, aruz olcusu falan hala muthis parcalar benim icin. kendisi o donemleri pek hatirlamak istemez gerci :) sonrasinda yine stil degisse de bpg, romantizma, kits falan baya guzel albumler. 2008'den beri de ne yapar ne eder hic bir fikrim yok. bir iki sarkisina baktim da dinlenecek gibi degildi. ozel hayatini umursamam ama muzigine yansimis, bence pek de iyi olmamis.

Muazzam müzik yeteneğine ve bilgisine sahip fakat korkunç bir ego sahibi ve din nedeniyle şirazesini yitiren bir adam. Eskiden severek dinlerdim ben de, artık dinlemiyorum. Müziği eskisi gibi değil çünkü.

küfürbaz gizemli rapçiyken , islam virüsüne kapılıp yavşak dinci rapçiye kafkanın böceği gibi dönüşen zattır kendisi gözümde.

kits oncesi ve kits sonrasi diye bi ayrim yapmak gerek bence. kits ten sonra hic bi zaman eski sago olmadi, olamadi. 35 yasina gelmis adamdan "hapse teslim edilen huzurun girtlagini ben kestim, katil oldum sirretinden muebbetim hurriyete" tarzi sozler beklemek sacma olur. bizim zihnimizdeki ideal sago bitti. bitti cunku yaslandi. 'her' yasini alan insan gibi dine yoneldi ve farkli birine donuserek bitti.

daha çok egzersiz aleti gibi. adam bile zorlanıyor belli. ben de okuldaki leş kahvelerden bıktığım için evden yapıp götürmeyi düşünüyorum matara ile ama sırf ön yargılarımı kıramadığım için yapamıyorum ne bileyim böyle elinde termosla gezmek falan.

oha çok başarılı. espresso sevenler için çok mantıklı bence. ofiste vs. baya kullanışlı olur. video biraz aldatıcı görünüyor, çatırt diye kahveyi yapmasını bekliyorsunuz makinenin ama uğraştırıyor sanki. ama dikkat edince bir türk kahvesi yapmak için gereken süreden çok daha az sürede yapılıyor. bence mantıklı.

niye kırıyonuz şevkimi yaa :( millet tütünü çıkarıp sardığında ben de bunu çıkaracaktım.

bileğim kuvvetlidir hem :/

hadi ben erkeğim bana garip geliyor da öyle elde termosla gezmek çanta taşımadığım için evde yapıp termosa koymak daha mantıklı değil mi ?

bazen 7-8 saat dışarda olmam gerekiyor. evde yapsam soğur ki. sıcak su bulmak daha kolay.

of ne güzel mantıklı gelmişti. ekşi sözlük kullanıcılarının hiçbir şeyi beğenmediğini hesaba katamadım asjfgh

çok kötü. anca dağ başında falan böyle kullanabilir. bununla bu kadar uğraşacağıma 2si bir arada içerim. evimde ve işyerimde espresso makinası var inan benden başka kimse uğraşıp yapamıyor. kahve zevk işidir.
tembelsen tchibo daki nespresso taklitlerini tavsiye ederim. mükemmel denebilir.

küçük bir termos olsun. termosu çantaya atın. sonra afiyetle için, bardak götürün arkadaşlarınıza da 1-2 bardak ikram edin. en güzeli:)

@ozdek tembellikle alakasını çözemedim? üşenen insan bununla uğraşmaz zaten. 2si 1 aradayı sütle sevdiğimden suyla içemiyorum.

@cigerdelen evet biraz fazla şeyaptın sanki :) 20 kere buna basmakla carpal tunnel olacağımı zannetmiyorum :D yalnız annem gibisin 'daha iyisini buluruz' diye az dolandırmıyo beni alışveriş yaparken.

hem evde de yapıp üstüne sıcak süt de ekleyebilirdim ben bunun :/ aslında öncemli olan mekanizmasının güzel kahve yapmak için yeterli olup olmaması.

Ben begendim. Daha çıkmamış zaten çıkana kadar sorunlarını duzeltirler belki kullanmak kolaylaşır.

Bir de iyi bir termos alırsan bayağı duruyor içinde. Thermos marka var 8 sa sıcak tutuyor, ben de schaffer'dan aldım 6-7 sa tutuyor.

bir barista olarak 'hadi len ordan' ordan diyorum. mantık güzel. ama epresso dediğin kahveyi cimbaliden içeceksin. ha diyeceksin ki, yarım tonluk makineyi cebimde mi taşıyayım?
taşıma. ama bunu da alma.
şu kahvenin bokunu çıkarmamak lazım. alternatif bile olamaz bu makine.

@korsan dilenci tadı güzel olmaz diyosun yani?

dostum laudinetto'nun rossmann'da satılan poşet kahveleri var. poşet çayın filtre kahve için yapılmışı. madem bişey taşıcan, sıcak suyun üstüne at bi tane, iç gitsin. mis gibi de kahve.

bunun espressosu çamur gibi olur gibi bir his var bende. bir de filtresini temizleme dersi falan var ki, açık havada zor.

@seksen9,aynen sanmıyorum tadının güzel olacağını. Bi kere cimbalinin verdiği basıncı bilek gücüyle veremezsin. Illa içinde enerjiyi yükseltici bir teknoloji vardır ama yine de cimbalidekine ulaşamaz.

esspreso için yanlış hatırlamıyorsan 9 atm yakın bir basınç gerekiyor. Su buharı, bu sabit baısnç altında kahvenin içinden geçerek bardağa süzülüyor. Bu makine güzel bir oyuncak, eğlenceli bir fikir ama bence daha fazlası değil. Eğer niyet gerçekten lezzetli kahve içmekse, bu alette ilk gözüme çarpan kusurları şöyle sıralayayım;

- Espresso için gerekli olan 9 bar sabit basıncı elle sağlamak pek olası gözükmüyor. Muhtemelen hava sıkıştırırarak illa yakın dereceler elde ediliyordur ama bu sabit değil dalgalı olacaktır ve bu da kahvenin tadını çiğleştirir.
- Espresso için en temel şartlardan biri çok sıcak olmasıdır. Ama burada zaten termosundaki kaynama derecesinin epey altındaki suyla yapılıyor. ılık espresso = soğuk lahmacun
- Pratik gözükse de değil. Aleti çıkardın, kahveyi doldurdun, tamperladın. E o kahve bulaşmayacak mı oraya buraya? hadi bulaşmadı. e bi tane espresso yaptık olayı bitti. yıkayıp temizlemeden bir tane daha içemiyoruz. Biz o koca aleti sadece bir bardak espresso için mi taşıdık yanımızda ?

Dışarda boktan hazır kahvelere mecbur kalmamak için frenchpress bile işinizi görür.

işte @sarapdumani geldi yine sorunu çözdü. tamam şarap da yapmıyom kahve de hıh!

yapma demiyorum, hobi olarak yine yap :)

bir de şöyle bir alet var; (bkz: moka makinesi)

Evde güzel kahve içmek için bunu kullanabilirsin mesela. Gayet ucuza son derece leziz sonuç veriyor. Belki dışarıda kötü kahveye maruz kalıyorsun ama en azından bununla evde güzelini yapabilirsin.

Burda da çalışma prensibini anlatıyor;coffee.wikia.com

egonuz biraz yüksek mi?

"bu kız" lafı art niyetle söylenmiş olabileceği gibi gayet masum ve şefkat dolu bir şekilde de söylenmiş olabilir.

Bana da koyardi he.

Bozulurdum yani, egonun yuksek olmasiyla ne alakasi var, insan en yakin oldugu kisiden o kadar uzak biriymis gibi bir sey isitince tabii ki bozulur. Hic masum ve sefkat dolu gelmedi bana.

Biraz söylenişine bağlı. Şefkatten de öyle denir; örneğin, eniştem teyzeme kızım der ve biz oradan 80 yaşındaki eniştemin 70 yaşındaki teyzemi hala çıtır olarak gördüğünü anlarız. Ama aynı "kızım", mahalle delikanlılarının sevgilileriyle kavgalarında da geçer. Bu da böyle.

Mesafeli bi kelime. El yerine koymuş.

erkek olarak yorumlayayım,

benimki bana karabaş diyen kişilere kulak asma. hoş değil.

egon filan yüksek değil, erkek arkadaşın art niyetli olmayabilir, ama ola da bilir, diğer davranışlarını da bir süre incele karar ver.

iki türlü olabilir. iyi niyetle, ben malım bu kızı seviyorum. mallığımı anlarsa uyanır ve kaçar tarzı bir şeyde olabilir; bu salak elimizin altında bunu bari kaçırmasak şimdilik tarzı bir şeyde.

not: erkek

bence çok sevmekten diyor.

bazen arkadaşlar arasında evlilik meselesi konuşurken "şimdi elin kızını alıp rezil etmeyelim" diyoruz. iş güç parasal durumlardan yani. elin kızı dediğin müstakbel eşin oluyor. kötü bi niyeti yok bence elemanın. art niyet arama yani.

"bu kız" lafı hoş değil tabi ki. ayrıca "4 yakin arkadastik, 2 si evli ve cocuklu benim halime bak" demesi de sizin açınızdan çok olumlu değil. :(

bi kafa doktoruna gitmen şart, uyuma numarası falan bunlar ucuz şeyler

kızcağız anlamında da bu kız denebilir bazen, annem de der benim için mesela bu çocuk da burada uyuyakaldı vs.
bence sana ondan önce söyledikleri daha çok batmış, halime bak falan demesi. halinde ne var, memnun değil mi o zaman yani.

25 yaşından sonra geçer.

(Bkz: prenses sendromu)

Ne var bunda şimdi ya. Karı dememiş ya? "Bu kız"? Ne var yani cidden ne var ki? Kıllık olsun diye yapmıyorum ciddi kafa yoruyorum ya. Böyle ufak şeylere takılmayın çok rica ediyorum ya. Böyle kıldan yünden sebeplerle sevgili harcayıp harcayıp sonra saçma sapan insanlarla evleniyosunuz sonunda.

Üzerine 5 saniye düşünmeye değmez. Ne diyecekti, "prensesimi uyandırmayalım" mı diyecekti? Hayvan gibi sevdiğim bir kızdan da "bu kız" diye bahsedebilirim. kaba bir tarafı yok. Bu kız. Son derece normal. Get a life.

@meltem neden hos diil benim acimdan?

Ne diyecekti Mahmut mu deseydi

bu tarz şeyleri dert ediyorsan yazık adama valla.yanında değilken neler diyordur kim bilir sevmiyor gibi geldi ayrcıa .

sfsdıgjfdk.

böyle şekilci kadınların egosunu biri ezdi mi çok harika oluyor ya.

Gıcık bir durum imiş sahiden. İlişkinizin boyutu da önemli bir yerde,birbirinize olan mesafeniz mesela.. Amma ve lakin bunu baz alarak önünde iki şık oluşturabilirsin kendine;

-"üslûbu böyle/şefkatindendir" mantığı ile takmayacaksın,

-"ne ayaksın olm sen,bu kız ne demek len?" mantığı ile posta koyacaksın.

kendimi toparlamam lazim artik: kendimden memnun değilim, olmak istediğim kişi bu değil

4 yakin arkadastik, 2 si evli ve cocuklu benim halime bak: benim de aile kurma vaktim geldi geçiyor, halen evlenip yuva kuramadım, evlenip baba olmak istiyorum

karar verdim sigarayi da birakicam: ciddi kararlar veriyorum, değişmek istiyorum, kendim için iyi olanı yapmak istiyorum

böyle samimi duygularını paylaşırken sizinle ilgili herhangi bir gelecek planından bahsetmemesi, sizinle beraberken halinden memnun olmaması, değişmek istemesi, bunun üzerine de "bu kız" diyerek sizi başkalaştırması bana olumsuz geldi.

ama şu da var ki bu sadece sizin anlattıklarınızdan yaptığım "şahsi" çıkarımlar ve de bu insanın size nasıl davrandığını hiç bilmiyorum. öyle bir anlık dikkatsizliğine denk gelmiş de olabilir, "bu kız" derken böyle bir "kızcağız" havası yaratmak istemiş de olabilir. onu siz anlarsınız. ilişkinizi kendiniz bilirsiniz.

tabi sizin uyur gibi yapmanız da hoş değil ve onun açısından olumsuz. güvensizlik göstergesi. gizli gizli dinlemişsiniz gibi bir durum olmuş sonuçta.

bu kız lafına bu kadar takıyorsan bence çocuğun işi biraz zor.
kafaya takılacak, problem edilecek bir şey değil. ne kadar ciddi düşünüyorsunuz genç misiniz, olgun musunuz bilemem ama uzun vaadeli bir ilişkiniz olacaksa böyle küçük şeylerde bu kadar moralini bozup kafana takmamaya çalış.

bence orada sana koyması gereken şey "bu kız" değil, diğer arkadaşlarının özel hayatlarındna bahsedip "benim halime bak" demesi. artık evlenmesi gerekiyormuş da, o boş şeyler yaşıyormuş gibi birşey olmuş. moralini bozmak için yazmadım ama ben oraya takıldım. ilişkinizin durumunu bilmiyorum. "bu kız" seni rahatsız ettiyse, sizinki sırf takılma amaçlı bir ilişki değil sanırım.

kesin ayrıl bu kız ne yaa sanki zigon sehbadan bahsediyor bir kere bir insan tanıdığı adını bildiği birisi için bu zamirini kullanamaz! Çok çirkin bir şey.

monitör crt mi?

bildiğim kadarıyla; görüntü ekrana gözün algılayabileceğinden daha hızlı bir şekilde çizgi çizgi yansıtılıyor. ancak fotoğraf makinesi anı yakaladığı için bu çizgileri de yakalıyor.

crt monitorlerde oluyor başka tarz panellerde olur mu bilmiyorum ama panel ile ilgili bir durum. yenilenme hızıyla falan alakalı olabilir emin değilim.

hayır crt değil led sanırım. yani genel olarak böyle birşey var ekran türü farketmeksizin. novemba'nın açıklaması mantıklı gözüküyor.

Statik yük dolayısıyla oluyor. Ayrıca mat gamut ekran böyle bir sorun yapmaz, daha çok parlak ekranlarda olur.

kimse de dememiş ya la, polarize filtre var ekranlarda.

okulun facebook gruplarına sorabilirsin.

okula mail at.

ismini bi googlelasanız belki linkedin ve ya başka bir hesabı vardır.

Bir yere götürmene gerek yok, okul gruplarından falan sorabilirsin, galiba endüstri mühendisliği öğrencisiymiş, normal şartlarda kaybettikten sonra kendisinin kartı kapattırıp yenisini çıkarması gerekiyor, sizin yapmanız gereken kartı bir kenara koyup kullanmamak, içindeki bakiyesiyle birlikte yeni kartına aktarabilir zaten (benimkini bir oç kullanmıştı gitmişti paracıklarım, şükür yakalanmamış yakalansaydı bir de ceza vardı)
1 hafta sonraysa parçalayıp atın.

ilk aklıma elma sirkeli su geliyor, evde varsa ya da yakınında 24 saat açık marketlerden varsa kefir de öneririm.

(bkz: alka seltzer)

temiz hava. el yüz yıkama. hiçbir şey yememe/içmeme. kahve bile.

aşırı alkol ve sigara kafayı da aşırı güzel yapınca beyin alarm veriyor, yenilen bir şeyden dolayı zehirlenme olarak algılayıp mide bulantısı başlatıyor kusmak için. vertigo olayında da aynı mantık işler.

temiz hava ve el yüz yıkamayla kafayı açmak gerekir. bir şeyler yemeyip/içmeyip mideye elleşmemek gerekir. eğer bu durumda olan kişi bir arkadaşsa ona "sen sarhoşsun" gibi değil de hiç bir şeyi yokmuş, normalmiş gibi davranmak gerekir.

Tesekkurler. Temiz hava ve su isin en dogali sanirim. Bunu deneyecegin. Denedigim her sey mide bulandirmaya devam etti cunku.

cities in motion (büyükşehir trafiği simülasyonu oyunu)

machinarium

Haxball (benim cennetim)

Nokta atisi yapiyorum

Trine 2

Rayman origins

tam olarak tres lunas.

Kesinlikle (bkz: Bioshock Infinite)
Ha şu an(başlarda) sadece öldürmeli gidiyor ama hikayesi çok iyi diyorlar. Görsellik de harika ben bakına bakına gidiyorum görevleri hemen yapmıyorum:D

bioshock infinite demeye gelmistim ben de.

ama su ikisi tam aradigin gibi:
journey
child of eden

Şu değilse nedir, ben bilmiyorum
www.bolumsonucanavari.com

dota 2

from dust

belki de aradığın şey tropicodur, amaç asla öldürmek değil zira

Atmosfer yönünden söylüyorum: Dead Island

the vanishing of ethan carter. TR yaması da var. Oynarken 1-2 dk soluklanıp manzaraya bakmak geliyor içimden.

Adinizin sirasi belliyse (adinizin sirasi belli degil seklinde bir kriter yok), mesela adinizin 5. sirada olacagindan eminseniz:

1) 5. siradan onceki isimlerden rastgele bir tane secin.
2) 5. siradan sonraki isimlerden rastgele bir tane secin
3) secilen bu 2 isim arasindan rastgele bir tane secin

Isminiz dizinin ilk ve son indisi degil, dizide herhangi bir degisiklik yapmadik. Yazmadiginiz baska bir kriter varsa sorumluluk almam.

Öncelikle programın senin adını bilmesi lazım. Benim aklıma ilk gelen switch case oldu

Case "benim adım":
Bir şey yapma;

Case default:
Yazdır;

Ne dersin?

@crown ismin yeri değişebilir. o yüzden malesef bu yöntem olmuyor.
@badiparmagi sqitch case kullanılmasıda istenmiyor.

basitleştirilebilir muhtemelen ama şu formülü kullanabilirsin,

r = rastgele sayı
xi = isminin indeksi
len = dizinin eleman sayısı

0 ile len-1 aralığında rastgele r sayısını çektiğini düşünürsek... xi'yi atlamak için indeksi şöyle bulabilirsin.

indeks = ((r+xi-1)%(len-1) + (len-xi)) % len

ha şunu söyleyeyim... if ya da başka çözüm kullanmak çok çok daha makul çözümdür.(if düşmanı değilsen)

örnek tablo
xi = 2, len = 5

r indeks
___________
0 -> 4
1 -> 0
2 -> 1
3 -> 3

bu bi ödev falan mı? if ya da döngü yapısı kullanmamanın amacı ne? ismin dizide ilk veya son indiste olmayacak. peki arada nerede olacağını bilecek misin yoksa her yerde olabilir mi?

string[] dizi1 = dizi.Where(q => q != "serkan").ToArray();

sonra Random la geri kalanını kendin yazarsın.

Sadece ie10 yükle bi dene bence.

bi kere daha yüksek işletim sistemi istiyor. newer version windows dedigi yere tıklayıp cıkan sayfayı paylasır mısın?

visual studio 2012'den itibaren windows 8 ile çalışıyor sadece.

visual studio 2010 kurabilirsin windows 7'ye.

edit: windows phone 8 sdk içindi bu zorunluluk. karıştırdım bir an.

windows 7 sp1 yüklü mü?

edit: ben vs 2013 pro'yu wndows 7 ile kullanıyorum.

Verdiğiniz sitede desteklenen sistemler kısmında Windows7 sp1 var.

"Express for Windows" sürümünü kuruyormuşsun. bu sürüm windows 8 metro uygulamaları geliştirmeye yaradığı için en az win8 istiyormuş.

ancak "Express for Windows Desktop" ya da "Express for Web" sürümlerini win7'ye de kurabilirmişsin. bu sürümlerde metro uygulaması geliştirme desteği yokmuş.

Pardon yanlış bakmışım az önce , evet Win 7 SP1 kurulu olmalı en az.
www.visualstudio.com

w7 ultimate yüklü şimdi flashtan w8 kurcam bilgisayara w8 pro direk çalışır herhalde yükseltmek yerine daha mantıklı gibi

Arkadaşlarınızla(burada bir bozukluk var muhtemelen bu kastedilmiş) favori takımlarınızın kontrolünü alıp diğer online kullanıcılarla mücadele edebildiğiniz online ligler NBA 2K15'e geri dönüyor.

sizin ve arkadaşlarınızın favori takımını kontrol edebileceği ve çevrimiçi olarak diğer kullanıcılarla karşılaşabileceğiniz çevrimiçi ligler nba 2k15'e geri döndü.

@once evet bozukluk var "you can friends can"de ama vurgu yapmış olabilir. "siz hatta arkadaşlarınız" gibi...

Favori takımlarınızın kontrolünü arkadaşınızın "devralabileceği" ve diğer kullanıcılara karşı çevrimiçi mücadele edebileceği çevrimiçi ligler nba 2k15'e geri dönüyor.

birkaç gün önce bir kullanıcı kanaryasının ölmek üzere olduğuna dair yardım için soru başlığı açmıştı.

bu tarz ishal/hasta olan kuşların genellikle kurtulamadığını söylemiştim. ertesi gün kanarya öldü.

o kullanıcı araştırmış, bu mevsimlerde kuşlar tüy değiştirirmiş. bu normalmiş ancak bu safhada dikkatli olmak gerekiyor kuş hastalık kapmamalı.

muhabbet ya da kanarya vs. bu aylarda tüy dökme dönemine girmişlerdir. pek fazla ötmezler tüyleri kabarık olur karın ağrısı çekerler. güçlüler yaşar genelde iyi bakılmalıdır bu mevsimde kuşlara. bol bol kenevir, yumurta ve salatalıkla beslenmeli.

dökülen tüy yoğunluğuna göre değişen bir durum. aşırı bir tüy dökümü varsa veterinere götürün.

bu aylarda tüy dökerler. benimki de döküyor ama novemba'nın dediği gibi dikkatli olmak gerek. suluğuna vitamin damlatın. yumurta sarısı da verebilirsiniz ama salatalık ishal yapabilir. tüy dökerken zaten karın ağrıları oluyor. bi de işin içine ishal karışmasın.

geçmiş olsun.

tüy dökme dönemi, evet. regl gibi bir şey. pek ötmezler, ele gelmezler, kabarık dururlar vs. vs.

ötmeme konusunda keske sizin dediginiz gibi olsa :) sabahtan akşama kadar zırvalıyo biseyler benim kus.
@aslmtn salatalıktan emin misiniz, az da olsa ishal yapacagini duymustum.
yumurtayi da haslanmis veriyoruz degil mi

yumurta tabii ki haşlanmış olacak çiğ vereyim deme sakın :)

bişe olmaz korkma. adamların amacı zaten senin korkmanı sağlamak. İsraillileri düşün, senden çok çok daha fazla risk altındalar. ama her gün hayata yeniden başlıyorlar.

pkknın canlı bomba işine girebileceğini şuan için sanmıyorum. Çünkü Faşist tece ye köpek gibi muhtaç durumdalarken kendi ayaklarına sıkmazlar. Ama Suriye'yi bitirecez diye ışid e de girersek her gün bombalar patlar diye düşünüyorum. Kaldı ki zor değil aqdum İstanbul'unda çok var bu ışidcilerden.

o tarz bombalarda çok kişi ölmüyor, insan selinin ortasında patlatsalar en fazla 30 kişi ölür 20 kişinin falan da kolu bacağı kopar. bişey olmaz raad ol.

pkk nın değil de ışid in yapacağını düşünüyorum ben??

o 30 ölü 20 yaralıdan biri de olabilirim işte?

ne zaman rahattık ki? hep böyle bir tehlikeyle yasıyoruz. bırak bombayı falan yolda usul usul yürürken insaatın bilmem kaçıncı katından taksiden sekerek gelen kalas kafana düsebiliyor bu ülkede. her an ölebiliriz. hepimiz ölüceeez! :)

www.youtube.com

yanında bir bombayla gez. aynı ortamda iki bombacının bulunma ihtimali çok düşük.

ışid yapmaz. ışid'in politikası bildiğimiz radikal islamcı terör gruplarından çok farklı.

pkk'nın tarzı ise genelde çöp konteynırına falan koymak oluyor. net hatırlamıyorum ama sanırım sonucunda ölü olan bir eylemi yoktu pkk'nın.

edit: @hayvan gibi yazar'ın hafızası benden sağlam çıktı. pkk yapıyor.

o zaman oyLArakp ye gençler bu müthiş strateji sağ olsun devamı için 2015 seçimlerinde akp ye oy vermeliyiz

@novemba

mavi çarşı ne bildiyor musun? pkk yapmaz demişsinde ilk aklıma gelen bu sonra akp li oya diye bir vekil vardı diyarbakırlı pkk dersane önünde bomba patlatıp öldürmüştü çocukları.

aslında çok kolaymış gibi gözükse de o kadar kolay değil kitlesel eylemler. istihbarat bir şekilde çalışıyor. (tamam dilim bunu söylemeye varmıyor ama yine de...) nihayetinde ciddi bir ön hazırlık ve eylem planı gerekiyor öyle bir saldırı için. olmaz diye bir şeyin garantisini de kimse veremez tabii ki (bkz: 27 temmuz 2008 güngören patlaması). ha benim inancım ise şu yönde; bu ülkede katlederse devlet katleder.

tabi ya katlederse devlet katleder diğerleri çatapat patlatıyor. ulan şu marjinal görünelim ayağına devlete saldırmanız yok mu bitiriyor beni. pkk ailenizden birini inşallah öbür yana götürür de anlarsınız sözlükte böyle cool olmak için saçmalamanın anlamsızlığını.

abi çok kuul oldum, kızlar vermek için uzun kuyruklar oluşturdu mahalle de konu komşuya ayıp oldu.

molotof yakılarak öldürülen serap'ın, katilinin mit elemanı çıktığını, Mısır Çarşısı patlamaları'nın Pınar Selek'e "yıkılamadığını", Jitem'in katlettiği insanlarla ilgili birinci ağızdan Ayhan Çarkın'ın itiraflarını, yaşından çok kurşun yiyen terörist Uğur Kaymaz'ı, dağda koyun güderken havan bombasıyla parçalanan Ceylan'ı, 1 Mayıs'da çatıdan sniperla insan vuran polisleri, vaktiyle gazi olaylarını, Madımak'ı ve daha niceeeeeeeelerini hiç duydun mu?

ya olmekten degil de, hayatinin geri kalanina sakat/yatalak vesair devam etmekten kork bence. oldun mu senin acindan degisen bir sey olmuyor cunku, gomuyorlar. obur turlu, engelsiz basladigin hayatina engellerle devam etmek pek zor olsa gerek.

Kalabalık yerlerde çok takılma korkuyorsan. Çünkü senaryo gereği bu tür eylemler olabilir. Zamanındaki HSBC ve sinagog eylemleri boşuna yapılmadı. Piyango işleri bunlar.

İsrailliler pek öyle değil. İsrail'in bir bölgesi dünyanın en güvenli bölgelerinden biri seçildi.

Ben de tırsıyorum biraz açıkçası. iki gün önce bir tanıdığımın başına geldi. Arabayla giderken küçükçekmece'de maskeli bir grup tarafından çevrilmişler. bu kişiler kimlik sormuş. bunlarda hızla polise gitmişler. polis bizim yetkimiz yok bir şey yapamayız demiş.

bir akrabağam bizde kalıyor. şehir merkezinin biraz dışında yaşadıkları için, buradan okula gidip geliyor falan. dün annesiyle konuştu. toma'lar varmış. bu dediğim istanbulda küçük bir yer, yani ormanlık falan. o kadar küçük ki emniyet yok jandarma bakıyor düşün. ama yaşayanlar genelde zenginler.

yani büyük yer de aynı küçük de. bu şerefsiz hükümetin eğer biraz inancı varsa hakkımı helal falan etmiyorum. mit tırlarıyla silah göndermek, kontrolsüz bir şekilde suriyelilerin içeri alınması. (alınmasın demiyorum yazık ama kontrol altında tutulsun, seçip alınsın falan), eğitim sisteminde her sene bir değişiklik. akp'ye oy veren mallar varsa özelden de yazabilir. hepsinin sorumlusu onlardır.

Aynı korku bende de var. Metrobüste, metroda, vb. geriliyorum. Hem bilcümle gruplardan, hem de fucking machine in my head'in dediği devlet teröründen de korkuyorum. Yapılıp yapılıp bir o grubun, bir bu grubun üstüne atılmaları da bilinmedik şeyler değil; eski MIT üyelerinin itirafları arasında bol bol yer alan şeyler. Hiçbir kurum ve kuvvetin sütten çıkmış ak kaşık olduğuna inanmıyorum.

Zaten IŞİD ve PKK'yı geçtim; normal dışarı çıkmaya bile korkar oldum. Kafana üstgeçit düşer, ölürsün. İskelede yürürken otobüs girer, ölürsün. Dolmuş ezer, ölürsün. Asansör düşer, ölürsün. Metro kaza yapar, böğrüne kocaman demir saplanır, cankurtaran gelmez. Olasılığı ve etkisi küçük olmasına rağmen, bu tür olaylar boku çıkarcasına artıyor her gün.

Dışarı çıkmazsan ne olacak; evinde otururken deprem bekler ve ölürsün. İşyerimin betonları zaten çürük ötesi. İşe yeni geldiğimde bir güvenlik camı vardı, kırılması binanın tehlikede olduğunu gösteriyordu. Cam kırılalı 4 sene oldu, 2 sene sonra bina yıkılacakmış da yenisi yapılacakmış daha. Şu şehirde ileriki 10 yılımı göremiyorum ciddi ciddi. Başına bir şey gelenlerin benden bir farkı mı var ki? Onlar da benim gibi amaçlı veya amaçsız dışarı çıkmış insanlar. Benim tek şansım o zamanda orada olmamaksa, onun da tek şanssızlığı o zamanda orada olmak.

Ama şu da var ki, korkunun ecele faydası yok. Kaderci değilim, "Ölmek varmış kaderde" diye düşünmem asla. Hastalıksız ve zamanında önce olan ölümlerin her biri, birilerinin mallığının işaretidir gözümde ama olasılıklar üzerine hayatımı durduracak, bitkisel hayata girecek değilim. O sinirle "Ölürsem de ölürüm, yeter be" havasına girdim.

for döngüsü içerisinde if kullanarak, eğer 7 bulunursa boolean bir değişkene true değeri atarsın ve break komutuyla döngüden çıkarsın. bulamazsa boolean değişkenin false olarak kalır.

for döngüsünden sonra başka bir if clause yazarsın, boolean değişken false ise if'in içinde asıl girmesi gereken döngüye yönlendirirsin.

bu arada ilk döngüde elindeki değerle dizi elemanlarını karşılaştırırken for yerine foreach de kullanabilirsin.

karışık geldiyse kodu yazmaya çalışayım.

7 var mı yok mu diye bir kontrol değişkeni tutabilirsiniz.
bool kontrol=false;
for()//dizinin tüm elemanlarını gezecek döngü
{
if()//dizi[i]==7,dizide bir tane bile 7 varsa girmeyecek değil mi?
{
kontrol=true; break;
}
}
bu döngünün dışına da
if(kontrol==false)
{
//diğer işlemin döngüsü
}

Bu şekilde olabilir. Sizin yoldan gidersek 7'yi kontrol ettiğiniz yere "dizinin son elemanı mı?" şeklinde bir şart da koyabilirsiniz gibi geldi.
---
for(int i=0;i<10;i++)
{
if(dizi[i]==7
break;
else
{
if(i==9)
//senin işlemler
}
}

notepad'de yazana kadar @nickini vermek istemeyen uye gayet açık yazmış zaten.

boşa gitmesin, benim foreach kullandığım kod şöyle:

int [] dizi = new int [] {0, 3, ... elemanlar };
int deger = 7;
bool kontrol;

foreach (int i in dizi)
{
if (deger == i)
{
kontrol = true;
break;
}
}

if (!kontrol)
{
//döngü
}

var isContain = list.Any(item => item.KontrolEdilecekProperty == 7);
if(!isContain)
{
yapılacak işlemler
}
Eğer diziniz List<int> gibiyse Any'nin içindeki kısım (item => item == 7) olur.

edit: Gerçi arrayler üzerinden değil de List üzerinden gittim, belki bu işinize yarar diye silmiyorum.

Böyle bir soru sorduğun için acemi olduğun belli oluyor gerçi ama ben yine de tavsiyemi yapayım.

Bu şekilde bir dizi kendi oluşturduğun bir diziyse ve uzunluğu da 10'u çok çok aşacaksa for döngüsü ile dizinin tüm elemanlarını dönmek verimsiz olur. Özellikle arama işini birden fazla kez yapacaksan Dictionary, Hashtable gibi yapılar daha verimli çalışma imkanı sunar.

Tüm diziyi dönersen karmaşıklık : N
Dictionary/Hashtable ile : 1

Veriye göre 2'ye 3'e çıkabilir ancak N'in büyük rakamlarında tüm diziyi dolaşmaya göre çok çok verimlidir.

öehh maşallah hepinize çok zekisiniz cidden

www.vidivodo.com

www.izlesene.com

berkgamp'ın newcastle'a attığı goldür.

www.youtube.com

şu videoda golü yorumluyorlar: youtu.be
taraftar parmağıyla beyni işaret ederek şöyle diyor; "top daha ona gelirken o çoktan golü atmış oluyor". bergkamp gerçekten de öyle bir futbolcuydu.

bergkamp ile ilgili bir ayrıntı; ruud van nistelrooy gençliğinde hocasının tavsiyesiyle hemen her hafta 200 km yol giderek feyz almak, golcülüğü öğrenmek için bergkamp'ı izlemeye gidiyor.

@içimdeki piç. ingiliz listesi bu gollerde dandik

@fucking machine in my head

yapma gozunun seveyim hepsinde asalet var ama dersen ki kendini asip atilan en iyi gol;

alkislarlayasiyorum.com

pice uyuz oluyorum; ama bu gol benim icin dunyanin en guzel goludur.

www.youtube.com

oktay'da benzerini atti; ama bu adamin ki baska. adam zorunluluktan degil kendinden emin olarak bilerek ve isteyerek boyle bir gol atmis.

ben hala berkgam'ın bu golünü çözemedim bi 10 yılı aşkın süredir de her yıl mütemadiyen izlerim.

ahahaaha servet'in golünü görünce kaptan bülent'in ortasahadan attığı frikik golünü hatırladım iyi oldu.

www.youtube.com

bergkamp+1

ikinc sıraya da şampiyonlar ligi finali zidane volesini koyarım.

bir de rivaldo'nun bi son dakika rovaşatası vardı. o golle barcelona ligde şampiyonlar ligine mi ne kalmıştı.

ulan bergkamp, zidane'ın volesi, zlatan'ın röveşatası... hangisi yazılmamışsa onu yazarım dedim hepsini yazmışsınız :) bunlar ayrı bir seviye tek tek.

@mayeskuel ibra'nın o golü de çok iyidir. benim için bergkamp'tan sonra ikinci...

herif sadece rakip oyuncuları değil, kameraları da pazara göndermişti :) videoda golün tekrarında görülüyor zaten :)

taktik acisindan bi golde boyle olur, adamlar inanmis

www.youtube.com

arsenal'in attığı tiki taka golü de üstdüzeydi yalnız.
www.youtube.com

@içimdeki piç, güzel golmüş hakkaten. güçsüz rakipten güçlü rakibe böyle goller olunca güzel oluyor.

şu golde fena lan. yok böyle bir dönüş. videonun altındaki açıklamayı okuyun.
www.59saniye.com

leicester'lı olsam ağlardım, kahrolurdum lan. çocuğumu keserdim!!!

Açık ara Zlatan'ın rovasata golüdür bence.Ronaldo dünyanın en iyisi messi bu dünyadan değil derler ya işte öyle bir gol o.

Tabii ki Dennis Bergkamp'ın golü ama en güzel gol sevinci de şudur: www.youtube.com

"siktir git marko van basten" golünü de unutmuşsunuz gençler :D

alkislarlayasiyorum.com

@novemba ohaaaa gol çok iyi. finali geçmiş mi bari adamlar sonra merak ettim?

@ fucking machine in my head

yarı final maçıydı o, finale yükseldiler ama orda elenmişlerdi yanlış hatırlamıyorsam çıkamadılar premier lige.

@fucking machine in my head finalde crystal palace uzatmalarda penaltıdan atarak kazanıyor. bu gole yazık oluyor haliyle.

henry'i unutmayın yahu: www.youtube.com başka görüntü bulamadım...

berkgamp +1

Arsenal - Newcastle

açık ve net budur

www.youtube.com

roberto carlos, frikik, fizik kuralları, falso, fransa. enter.
www.youtube.com

la bu bergkamp'in golunu bir ben mi anlamadim. herkes begenmis de ben bir sey anlamadim!!

en iyisi demek fazla iddialı olabilir şu gol anını hiç unutmam.

www.youtube.com

@exlibris bergkamp'ın golü atmadan önce topu önüne aldığı hareketi "ben büyük futbolcuyum" diyen futbolcuların neredeyse hiçbiri yapamaz.

bergkamp'in golünün tasarlanmış olduğunu bilmek keyif veriyor. yoksa aynı golü başka birisi atmış olsa, bana bu kadar güzel gelmez o gol.

yasa-yönetmelik her neyse, yürürlülüğe girdikten sonra tezsiz yüksek lisans programına kaydolanlar için geçerli diye biliyorum. ilgili yasayı/yönetmeliği iyi incelemek lazım.

hangi sene başladın?

@sheridans
geçen sene bahar dönemi.

yapamıyorsun o halde. insanlar da yok yere tez hazırlamıyor sonuçta. bilerek hareket etmek lazımdı.

ek: www.akademikpersonel.org

bak, diyor ki 6 şubat 2013 tarihinden önce kayıt yaptırmadıysan doktora yapamazsın. kayıt tarihini de sen biliyorsun.

bildiğim kadarıyla yapamıyorsun malesef :( o yasa 2011'de vardı. ve kısa bir süre içinde tekrar değişti. tezliye geçmeyi deneyebilirsin ama.

okullar tezliyi tezsize çevirme imkanı veriyor ama mezuın odluktan sonra da yaparlar mı bilmiyorum

dr, kitapyurdu vb..sitelerde yazari aratarak

yazar adını idefix veya nadirkitap'ta aratarak bulabilirsin, bu arada baktım yok.

algoritma ile ilgili birçok kitap var. konular aşağı yukarı hepsinde aynı. yapısal programlama, big o notasyonu, rekürsiyon, sıralama algoritmaları, arama algoritmaları bir de veri yapıları oluyor genelde. bununla ilgili olarak iyi bir türkçe kaynağa da başvurabilirsin, eğer öğrenmek istediğin algoritmaysa. bende bir kitap vardı, 5 farklı programlama dilinde örnekler içeren algoritmaya giriş kitabı. kitaplığımda bulabilirsem ismini ve yazarını paylaşırım.

lg g3.
şurada incelemişler: shiftdelete.net
şurada karşılaştırma var: kiyas.la(M8) (linkin sonuna parantez içinde m8 eklemeyi unutma)

ancak şunu söylemeliyim ki, şu reklam gerçekten doğru: www.youtube.com

M8 aldim gecen hafta lg de arkadasta var lg audiyse m8 porsche dedi ben s3den gectim anlamam hic gerisini sen dusun

murat menteş'in romanlarını okdudun mu?

dublörün dilemması
korkma ben varım
ruhi mücerret

katya'nın yazı-trevanian

bu listeye bakılırsa kosinski, çehov veya italo calvino seversin.

italo calvino'yu seveceğini düşünmüyorum. hiç okuma bana kalırsa.

haruki murakami'ye yönelebilirsin. sahilde kafka muhteşemdir.
trevanian da iyidir. katya'nın yazı'ndan ziyade şibumi'yi öneririm.
henri charriere - kelebek
orhan pamuk - masumiyet müzesi
ihsan hoca'dan galiz kahraman
jack london - martin eden

aklıma ilk gelenler.

neleri bıraktığını söyle, sevdiklerine kıyasla daha bilgilendirici olur.

Martin eden kaldı. Güzel gidiyordu ama bi giremedim içine. Savaş ve barış. Yolda. Kum kitabı. Hiç için metinler. Saatleri ayarlama enstitiutus. Yer altından notlar

Yabancılardan şu yazarları deneyebilirsin:
J. M. Coetzee (nobel ödüllü)
Jose Saramago(nobel ödüllü)
Erich Fromm (Yalom okuduğun için)

Yerlilerden:
Hasan Ali Toptaş
Aslı Erdoğan

Galip Tekin sevdiysen Suat Gönülay, Ersin Karabulut ve Kenan Yarar'ın çizglerini de seversin.

başını hafif su kaçan kulağın olduğu tarafa doğu eğip zıpla.

başını yan yatır.

meyve ye.

meyve

biraz sabret bitiyor o krizler. o krizler sende bir sorun olduğunun belirtisi zaten. şeker metabolizman sorunlu. kriz geldikçe meyve de yeme. fruktoz en zararlı şekerdir.

doktor değilim.

tadi igrenc bir sey yiyince kacabiliyor, denemekten zarar gelmez. tabi agzimin tadi kacti bi tatli yiyeyim diyen de var.

bir de sey iyi, tarcin.

Bu yaşadığınız klasik karbonhidrat krizi, bu ataklarla baş edip diyetinizi bozmazsanız eğer bir süre sonra, ki bu genelde 20 günü bulur, bu tip krizler yaşamazsınız bir daha. Bunu yoksunluk krizi olarak da düşünebilirsiniz; vücut şekersiz kaldığında, tıpkı uyuşturucu alınamadığında yaşanan yoksunluk krizine benzer belirtiler gösterir. Ayrıca meyve de hatrı sayılır bir şeker deposudur, fruktozla glikoz için biri diğerinden daha iyidir şeklinde bir şey söylenemez; ikisi de şekerdir en nihayetinde. O nedenle meyve yemenizi de naçizane önermem.

@angelus: uzman mısınız bilmiyorum. eğer uzmansanız en haklı sizsiniz. ben doktor olmadığımı söylemiştim. o yüzden bol bol referans vererek ve yine de konuşucam:

Sizinki klasik diyetisyen kafası. o diyetisyenler ki dünyanın en düz kafalı mesleklerini icra etmekteler. "sütün içinde kalsiyum vardır. hmm. o zaman süt kalsiyum kaynağıdır..." gibi düz bir mantıkla ilerliyorsunuz. oysa prof. dr. ahmet aydın -beslenme ve metabolizma anabilimdalı bşk. (cerrahpaşa)- der ki: "süt iyi bir kalsiyum kaynağı değildir. içindeki sodyum ve potasyum kalsiyumun emilmesini engeller. yeşil yapraklı sebzeler sütten çok daha iyi bir kalsiyum kaynağıdır."

şeker şekerdir. demeniz de aynı mantık. şeker aynı şeker değil. boşuna "nişasta bazlı şeker en pis şekerdir." demiyor bir sürü hekim. -canan karatay, ahmet aydın, kenan demirkol, yavuz dizdar aklıma gelenler- çünkü nişasta bazlı şeker dediğimiz şey fruktozdur.

fruktoz en pis şekerdir. yine referans vererek ahmet aydın dan bir alıntı yapayım:

"Früktoz, glükoza göre daha tatlı bir şeker, daha fazla bağımlılık yaratıyor. Früktoz iştahı daha çok artırıyor. Bir arştırmada 9 normal kilolu sağlıklı erişkin hastaya farlı zamanlarda glükoz, früktoz ve şeker içermeyen fizyolojik serum verilmiş ve fonksiyonel manyetik rezonans ile beyinde iştah merkezinin bulunduğu hipotalamus incelenmiş (4). Glükoz 20 dakika içinde ilgili alandaki sinirsel aktiviteyi artırmış. Früktoz ise tam tersine aynı süre içinde sinirsel aktiviteyi azaltmış. Kontrol olarak kullanılan şeker içermeyen serum fizyolojik ise hiçbir etki yapmamış. Glükoz açlık hormonu olan gherlini bastırıyor, buna karşılık tokluğu sağlayan hormon olan leptini uyarıyor. Halbuki früktoz gherline etki etmiyor ama leptini bastırarak aşırı yemenize neden oluyor."

iata (international air trasport association) kuralları denilen kurallar bütünü var. havayolu şirketlerinin geneli buna uyuyor. baya biliyordum eskiden de şimdi unuttum. bir kere uçuş günü öncesinde yapılan saat değişikliği ve iptal durumlarını havayolu şirketi tüm yolculara muhakkak bildirmek zorundadır. yoksa güzel tazminat öder. he adam bileti alırken yanlış numara/e-posta adresi vermiştir, telefonu kapalıdır, epostaya bakmaz vs. bundan havayolu şirketi mesul değildir.

yanlış hatırlamıyorsam 2 saate kadar yapılan değişikliklerde yolcunun ceza ödemeden, fiyat farkı ödeyerek/iade alarak biletini başka bir uçuşla değiştirme hakkı bulunuyordu. 2 saat üzerindeki değişiklikler ve uçuş iptali durumlarında ise bilet ücretini iade alma hakkı ya da hiçbir ücret ödemeden, varsa fiyat farkı iade alarak başka bir uçuşla değiştirme hakkı bulunuyordu.

emin değilim ama aşağı yukarı böyleydi. bilet alırken kural ve koşulları okumakta ya da çağrı merkezinden alınıyorsa bunları sormakta fayda var.

şöyle bir durum var. mesela ankara-istanbul uçuşuna biletin var. akabinde başka bir firmadan istanbul-londra var. ankara-istanbul uçuşunu firma 1 saat ileri attı, aktarmayı kaçırıyorsun. bu durumda firma, "başka firmadan aldığın bilet bizi bağlamaz" politikası izliyordu yanlış hatırlamıyorsam. ancak tüketici hakları'na başvurduğunda muhtemelen yolcu haklı bulunur. bu gibi durumlarda tüketici hakları'na başvurmakta fayda var.

başlıktaki birincinizle yazınızdaki birinciniz farklı
ama
"bunu neden yaptığını söylemeliydin" diyorsanız "why you did that/it vs" uygun olur, yani "you should have told why you did it."

"bunu neden yaptın?" diyorsanız "why did you do it?"

simple past tense'de sadece olumlu ve soru olmayan cümlelerde did kullanılmaz ve fiilin 2. hali kullanılır. örneğin; you played football.

diğer kullanımları;

you didn't play football.
did you play football?
didn't you play football?

soyle olursa boyle olur oyle olursa boyle oluru ezberlemekten ziyade sunu aklinizda tutun yeter, simple past ta bir kere bir seyi cektin mi digerlerini cekmene gerek yok. did dedin ya soruda diger do'yu did yapmican do kalacak.

novemba'nin dedigine ek olaraktan vurgu yapilmak istenirse did kullanilir mesela olumlu cumlede. you did pay for my tickets right? meselam, odedin dimi lan benim biletin parasini demek. ama ingilizcenin baslarindayken vurguya murguya girmeyin tabi kafa karistirmayayim.

altyazı

psikeart.
sürekli olmasa da aklıma geldikçe alıyordum uzun süredir almıyorum gerçi.

popular science

Geo
Bilim ve Gelecek
Arada da Atlas

notos

aylık konulara göre de psikeart, güncel hukuk

Açmayın.

neden ısrar ediyor peki? aşık falan mıdır? cinsiyet bi de?

Önceden açmıyorum ama ardı ardına 15 kez arayınca başka şansım kalmıyordu. Sonra bir app'le aramalarını engelledim, şimdi ona rağmen üst üste arıyor hala, "çok kötüyüm, engeli kaldır" diye mesajlar atıyor.

Bence psikolojisi bozuk olduğu için ısrar ediyor. Takıntı gibi bir şey oldum sanırım onun için. Ben onu takmadıkça, reddettikçe küçük düşürüldüğünü hissedip hırslanıyor da olabilir. Bana açıldığı için arkadaşlığımızı kesmiştim. O erkek.

Konuşmak istemediğiniz biri 1 kere de arasa 151 kere de arasa teknik olarak bir şey fark etmiyor; açmamanız lazım. Açınca ibnelikleri tutuyor zira.

cevap verme geçer. dediği gibi "çok kötü" ise bile bu anlık bir duygudur. seni aramanın bir fayda etmediğini kısa sürede öğrenir. tamamen tepkisiz kal. ne mesajlarına ne aramalarına asla cevap verme.

açmayacaksın çok net. kafasına şimdi ancak çok kötü olursam benle iletişiyor diye kodlamıştır. 16. aramamda açacak evet falan diye düşünüyordur. Hayatından tamamen çıkartıyorsun, numarayı engelliyorsun, mesajları da engelliyorsun, whatsapp falan o tarz mecralardan da engeli basıyorsun. iletişim kurmuyorsun. Allaşkına zaten senin yardımcı olabileceğin ne olabilir ki artık yani; bunu görmesi lazım yaşayarak, acımasız ol biraz.

Geçmez, Öldürülen insanlar da yok canım daha neler diyen insanlardı. Son kez bir mesaj atın eğer bir daha ararsan savcıya giderim diye. Ararsa savcıya hidin şikayet edin. Haberler takıntılı sevgili cinayetleri ile dolu. Savcılığa verin gözü korksun.

oha ben ben 5 aydır sürdüğünü bi şekilde okumamışım tacizin çok pardon. Öyleyse @orhan tv ye katılıyorum. son bir kez savcı diyorsun uyarıyorum son kez diyorsun ve engelliyorsun. devam ederse de şikayeti basıyorsun.

Savcılığa vermeyi ya da ailesini psikolojisi hakkında uyarmayı düşündüm ama bunların onu daha çok hırslandırmasını istemiyorum. Psikolojisi gerçekten bozuk, erkek arkadaşımın twitterındaki alakasız tweetleri kendine yormuş falan. Zaten hiç arkadaşı yok, bir ara boşluktan bana sarıyor diye düşünüyordum ama bir insan neden onu istemeyen birini ısrarla rahatsız eder ki? Ben sert bir dil kullandığım zamanlar bana bağırdığı oldu, küfür ettiği oldu, sonra özür diledi falan. Kendine zarar verme ihtimali de var bence.

kendisine zarar verme ihtimali var diyorsun ama sen bu adamın akıl sağlığından sorumlu değilsin, onunla ilgilenmek, onun icin en iyisinin ne olacağını düşünmek zorunda değilsin. sen kendin için en iyisini düşünmelisin. Adam için istemeyen birinin niye peşinde koşar diyorsun, yav cevap cok acık değil mi adam sorunlu, rahatsız. sen neden bununla aman hırslanmasın aman zarar görmesin diye görüşüyorsun ki? bırak ailesi düşünsün yav. seni kim düşünecek?

kendine zarar veriyorsa versin sana ne.

savcılığa ver engele devam.

Toptan kendinizi kaybedim.bi süre sosyal mecra hesaplarınızı kapatın(sen ve erkek ark)
Telefon numaranı değiştir. Kafan rahat olur. Öbür türlü uğraşır durursun

bence o ayarlarla oynamak yerine yavaşlığın kaynağını bulmaya çalış. ki genelde arkaplanda çalışan uygulamalar ve hizmetler oluyor bunun nedeni. özellikle bazı antivirüs yazılımları baya yavaşlatıyor.

benim 2010'da aldığım masaüstü bilgisayarım i3 işlemcili, 4gb ram ve windows 7 işletim sistemine sahip ki windows 8.1, 7'ye göre daha az kaynak kullanır. buna rağmen gayet hızlı. zaman içerisinde donanımları yenilerim demiştim ama henüz ihtiyaç duymadım.

"tanıdıklar hariç arkadaşlar" demek. tanıyor olabileceğin kişiler hariç demek istiyor sanırım.

"tanıdıklar" şeklinde bir filtre olabilir mi acaba? ben pek anlamıyom facebook'un detayından ama işte yakın arkadaşlar, tanıdıklar, akrabalar, orspu çocukları vs. diye liste yapılabiliyordu sanırım. belki o listenin dışındaki diğer arkadaşlar falan diyordur.

Bildiğim kadarı ile Arkadaşlar bir liste, tanıdıklar başka bir liste. Tanıdık dediğimiz, tanıyorsun işte, selam falan verilmiş ama arkadaş olacak kadar da yakın değil. Default gelen listelerden biri olabilir. Dolayısıyla çok da her şeyinizi görmediğiniz insanları oraya tıktıktan sonra, "Bunlar görmesin, kalanlar görsün" diyebilirsiniz.

www.facebook.com

isaret etmez.

at.

garsonun tepkisini kiz hosnut karsiladiysa kizin da gonlu var.

Kişisel olarak bayram kutlaması vs hiç yapmam (erkeğim). Kız arkadaşım da yapmaz, öyle geyik döndürürüz sadece.

Çok önemli bir şey değil bayram kutlamamış olması, hatta daha da iyi :)

Mesaj atmana da gerek yok, bayram bir bitsin, ses çıkmıyorsa sorarsın.. Görüşmek istemezse zaten o iş yatar, görüşürseniz de fazla tereddütte kalmadan netleştirirsin durumu.. İkinci buluşmada daha yakın davran, olur o iş. :)

senden hoşlanmadığına işaret etmez. uzun uzun sarılmak, normal bildiğimiz sarılmaktan yani olması gerekenden daha uzunsa eğer, bu direk olumlu işaret. tabii diğer yaptıklarına bakacak olursak bana öyle geliyor ki sana karşı boş değil ama aklı karışık, kararsız.

biraz muhabbet ilerledikçe, hangi konularda kararsız olduğunu sana işaret edecektir. mesela nelerden hoşlanmadığını falan söylüyorsa, kendine bir bak sende durum nasıl...

çarşambadan beri hiç konuşmadık. az önce bir şiir tesadüf etti adıyla eşleşen, yolladım. uyandı, sade bir teşekkür etti.

ben biraz daha heyecanlı veya hevesli olmasını bekliyorum galiba. çok şey mi bekliyorum, yoksa sahiden olumlu mu bakmıyor?

Abi böyle sürekli şiirle şarkıyla bunaltıyor olabilir misin? Belki senin gibi başka kişiler de vardır böyle herşeyden konuştuğu vs.

bilmem, belki de bunaltıyorumdur abi. en son şiiri bir hafta önce atmışım, onun dışında dediğim gibi en son da çarşamba konuştuk gerçi ama belli olmaz.

bir süre bir şey yazmazsam nehirdeki bulanıklık gidecek, bir şey var mı yok mu anlaşılacak diye düşünüyorum. ne dersiniz?

sonra yine iyy bu megafonda paso güzel söz filan yolluyo yaağ olmasın abi. bence yapma daha fazla. madem bu kadar ilgi gösterdin, biraz daha sabret bi daha buluşuncada gayet belli et niyetini açıl. burada en önemli şeyi söyleyeceğim olursa ne ala, olmazsa arkadan bile bakma. egosuna meze olma, olay mahalinden uzaklaş.

valla dozajını iyi ayarladığımı, çok kolay bulunabilecek bir tip olmadığımı düşünüyorum. buna güvenerek o benle ilgilensin triplerine de girmiyorum. ama bu kez de mesele karşıdakinin ego meselesine dönerse yakarım bu kitaplığı.

alırım fırçayı elime, duvara 4S yazar çeker giderim.

farklı fikirleri olan varsa beri gelsin. hannibal'ı getirin bana.:(

bruceandwayne'i dinle, sakın "belki" diye düşünerek arada kalma..
bir tavsiye de benden. :)

yok yok fazla ara verme sakın. bunalttığını falan da düşünme. öyle düşünürsen yaratıcı davranamazsın, normal konuşamazsın, konuşmaların-mesajların daha itici olur. boş ver bunalttığını falan düşünme. arayı da sakın açma ki alıştır kendini ona.

salla kızı

taliplerini gözden geçiriyordur veya hiç kimse yoksa bile sen dışında, sadece düşünüyordur. unutma ki o da isterse senin bir şey yapmana gerek yok zaten yakınlaşmaya başlar. dersen ben bir şeyler yapayım da öyle yakınlaşsın ki bana göre en büyük hata bu. tabi ki bunlar bana göre herkesin tecrübeleri farklı.

bruceandwayne iyi demiş. kızlara çok yüz vermeyin. kaldırmayın totolarını. seni sallamıyor demek ki, sen de sallama.

çünkü hızlıdır ve anında geri dönüş alırsınız. hedef kitlenizin ihtiyaçlarına anında cevap verebilirsiniz. tabii bunun için de crm yönetiminiz çok güçlü olmalı. yazılan yorumları olumlu/olumsuz diye ayırıp, aylık raporlar hazırlamak gerekir.

eskiden "daha çok fanımız olsun" anlayışı vardı, şimdi engagement rate daha çok önem kazandı. yani 1 milyon kişiye hitap edeceğime, 20 bin kişi olsun ama benim markamla ilgili kişiler olsun yeter.

her buyuk firmanin bunun icin bir ekibi, anlastigi ajansi var; onlar bu isigi gormusse yaniliyor olamaz.

sosyal medya'nın ne olduğuyla başla. hangi platformlar var? ne gibi özellikler var? bu platformlardan kimlere ulaşılıyor? vs. vs.

şirketlerin sosyal medya kullanımıyla ilgili verileri araştır google'da, bunları sun kaynaklarıyla. ne kadar şirket sosyal medyayı aktif olarak kullanıyor? bunun ne gibi getirileri olmuş? yüzdeler, rakamlar vs.

benzer yayın şirketleri'nin (özellikle büyük olanlar) sosyal medya hesaplarından örnekler ver.

sosyal medya kullanımı şirketinize ne ölçüde, ne gibi katkılar sağlar? bunu yukarıda gösterdiklerinle destekleyerek açıkla. ancak net veriler ortaya koy. "tahmini olarak aboneliklerde %10-15 arası artış getirecektir" gibi.

ben olsam bu yöntemi izlerdim. başka şeyler de ilave edilebilir pek tabii ki...

1. çok tarzmış. kolları üşütmezse süper.

2. olabilir.

3. midemi bulandırdı.

ya ben 3 ünü de beğenmedim :(

ama illa alacaksan 1 belki ama başka modellere de bak bence.

3 rezalet zaten, 2 basit.

eğer tarzın 1. dek i manken gibiyse 1. yi al sonrada beni bul evlenelim.

oha 3 baya baya sevilmedi :(
ya aslında daha güzel montlar aldım, düz siyah kaşe, deri ceket filan o tarz. Ama kalın, kapşonlu, karlı ve buz gibi havalarda giyilecek güzel bir mont arıyorum. o klasmanda düşünürseniz daha iyi olur. kalın montlar çok da şık olmuyor haliyle :(

2.

1 her türlü kazanır

ya üçü de çok kötü ama birini almak zorundaysan 2 sankı daha iyi.

2

bence 3üde kötü ama illaha birisini alcaksan 2

merhaba. 3 numaranın ilk yağmurda rengi değişecek. 1. yi beğenemedim. 2. yi al.
"2" derim kişisel zevkim ama 3 ten uzak dur genel'de olan. yağmurda gidikgeli.

1 numara kollarından dolayı yağmurlu havada sorun olabilir.
2 numara her renkle gitmeyebilir.

3'ü al. erkek gözüyle söylüyorum yakışır. diğerlerindeki dezavantajlar da yok.

3 bence.
1 çok kötü. o fotodaki çiroz ablamıza çuval giyse yakışır. sen de öyleysen sözüm yok ama biraz balık etli ve orta boylu isen yorgan sarınmışa dönersin :s
2 idare eder.

eğer doğunun çatır kışlarını falan yaşamıyorsan artık böyle kalın montları gerektirecek soğuk kalmadı gibi. ben ince mont içine kat kat giyinmeyi tercih ediyorum, daha kullanışlı oluyor.

illa koyun postu olacak diyosun yani

ya 1 cok cok cok cok guzelmıs :(
kesinlikle 1

3. ulan ben de alıyorum aynısından bir dahaki ay :D

1 cok sirinmis.

1.

erkeğim. 1 ve 2 seksi. 3 de kötü değil. zevkini sevdim . tanışalım ama kavuşamayacağımızı biliyorum.

Halk kütüphanesi?

ucuzundan bir kindle alıp ekşi sözlük e-kitap servisi meritokrasi ile kalıcı olarak da çözebilirsiniz bu problemi.

üslubunu sevmiyorum fakat bu sana bir kıyak yapmayacağım anlamına da gelmiyor:
www.ukitap.com

ister satış yap, ister takas yap. sen bilirsin. ayrıca buradan kitap da alabilirsin. site kurallarına göre kitap satan kişiler sattıkları kitaplara en fazla etiket fiyatlarının %50'si kadar bir fiyat koyabiliyorlar. çok harika bir kural. daha dün idefix'ten 113,13 liraya alacağım 6 sıfır kitabı ukitap'tan 60 liraya aldım. ayrıca kargo ücretini de satıcı karşıladı. ezcümle, çoklu kitap alımlarında iyi indirim yakalayabiliyorsun.


edit. admin üye alımını kapatmış. biraz bak siteye, beğenirsen, beğendim diye mesaj at bana. admine mesaj atarım. belki mailini alıp benim referansımla kaydını yapabiliriz.

kitap okuyan arkadaşlar da edinileceği için mantıklı bir düşünce. kütüphaneye göre bir artısı var yani.

Olur. Ne okuyorsun mesela?

cevap değil diye silinecek ama, aklından geçenleri düşünemeyip alternatif çözümler önerdiğimiz için kusura bakma sevgili agresif ve ters seksen9.

güzelmiş lan O_o beraber arayalım, ilk bulan haber versin.

www.camper.com

meltem evet bir bot arıyorum ama bunun hiç alakası da yok yahu

Derimod tam istediğin gibi. Buna benzer bir sürü seçenek var.

novemba anlaştık.

ben benzettim ama şu an önemli olan sizin benzetmeniz tabi.

fotoğraftaki bottan ziyade kışlık ayakkabı gibi duruyor bu arada. divarese'de olabilir böyle modeller.

derimod'da benzerlerini bulamadım bu arada, başka bakacak olursa diye.

durdurmadan devam et. ingilizceyi biraz biliyorsan olayların gidişatını falan kavrayacaksın. beyin de kelimelerle olaylar/nesneler/duygular vs. arasındaki ilgili bağlantıları kuracak. doğal öğrenme yani... durdurarak bir sonu yok.

dizi izleyerek duyduğunu anlama ve akıcı konuşma yetisini geliştirirsin. kelime ve gramer yetini geliştirmek için seviye seviye olan ince hikaye kitapları çok iyidir.

o kelimeleri not almazsan öğrenemezsin. 1 ay 2 ay 3 ay durdura durdura izlersin, sonra bi bakmışsın anlıyosun her şeyi. durdurmadan da belki olayı kavrarsın ama ingilizcen aynı düzeyde gelişmez.

ing ve türk alt yazılı izle

çağlayan'da var benim bildiğim. otobüs'le mi gideceksin yoksa araba ya da taksiyle mi?

otobüs ile.

şişli'ye giden otobüslere binip (59a, 59n), mecidiyeköy'deki trump towers'tan sonra ikinci durakta, karkuyusu durağında inmelisin. yanında park olan bir durak. sonrasında otobüs az ilerden sola dönecek, sen geldiğin doğrultuda düz yürümeye devam et. yol kıvrılarak devam edip caddeye çıkacak. o caddeden sağa doğru yürüyeceksin. florence nightingale hastanesini geçince sağda bedaş var.

duraktan sonrası şu şekilde;

www.google.com!4m13!4m12!1m5!1m1!1s0x0:0xcb60e3a4cf79f38d!2m2!1d28.982402!2d41.069524!1m5!1m1!1s0x14cab6fd225ae66f:0xc7e8ea92922bcab2!2m2!1d28.989122!2d41.067464

biraz oasis serpiştirilse daha hoş olabilir sanki.

(bkz: death cab for cutie)