o da yeni bi moda işte...

Bir otelci olarak cevpalıyorum.

Misafirler sadece fantazi amaçlı olduğunu düşünür ama işin aslı farklıdır. Mesela 2 çocuklu bir aile düşünelim. Bunlar hep beraber bu oda da kalırsa tuvalet ve duş sorun olacağı için bu aile ister istemezz rahatsız olacaktır ve 2. bir oda talep edicektir. Bu da otelin oda satışını artıracaktır.

yani aile çocuklarının önünde duş yapamayacağı için başka oda tutup çocukları o odaya yerleştirir. Yani aslında 1 odaya ihtiyaçları varken 2 oda almış olurlar.

dediğiniz ihtimalden olduğunu düşünmüyorum zira şu an odamda elektrikli olarak açılıp kapanabilen panjura sahip bir pencere var. yani kapalı tutabilir rahatlıkla aile. açıkken ne işe yarıyor asıl o önemli. yani ne zaman açılır ne zaman kapanır. nedendir henüz cevabımı alamadım :)

olay su; hatun banyoda ciplak sekilde arzi endam ederken herif kismisi yataktan ona bakabiliyor

diğer duyurularını da okudum, zaten evden ayrılmak baştan zor gelmiş. aileler bu gibi durumlara zaten dayanamaz. çık gel derler. ama mücadele etmezsen anlamı yok. istediğin bir okul istediğin bir bölüm değil miydi?
burayı bıraktıktan sonra her şeyin daha iyi olacağına mı inanıyorsun yani, evde rahatım ohh. eee okumak?

bak alışmaya çalış. daha üniveristeye başlamadın bile, dersler başlasın arkadaşların olsun, sosyal faaliyetlere katılayım derken 4 yıl bitiyor be. bence biraz dene.

orda daha doğru düzgün insan tanımadın muhtemelen. 1-2 gün derslere git. bir kaç insan tanı. baktın ki yine olmuyor, bavulunu toplayıp evine dön. ailen bu kararına olumlu yaklaştıktan sonra dönmen sıkıntı yaratmayacak.

Asla pes etme.

Türkiye'de metropol kentleri dışında diğer yerlerde okumak sıkıcı. Özellikle Kıbrıs hepten sıkıcı. Bir kere arkadaş ziyaretine gittim, haklısın.

Birincisi, dönersen boşa para vermiş olacaksın oraya, az buz bir para da değil. Ama ailende para sıkıntısı yoksa dön.

İkincisi, bir yılını kaybedeceksin; ki bu çok önemsiz bir mevzu.

Üçüncüsü, eğer sen kıbrıs'a okumaya gittiysen, sınavda başarılı bir öğrenci değilsin; Türkiye'de düzgün bir üniversite'de okumana imkan yok. İnsanlar Kıbrıs'ta okumaya o yüzden gidiyorlar zaten. Başarısızlar.

Biraz sosyal ilişkilerin zayıfsa zorlanacaksın epey. Daha iyi bir Türkiye üniversitesinde okuyabileceksen dön, yoksa otur kıçının üstüne.

eski duyurunun tamamini okumadim da, birakmakla devam etmek arasinda kalan insanlarin yapmasi gereken genelde birakmak oluyor. fakat enteresandir, genelde devam ediyorlar. iste biz buna risk-aversion diyoruz. ben biraktim, mutluyum. siktir et yani, baska universite mi yok lan?

alışırsın, dönme.
bu kadar çıtkırıldım olma.
okuluna git, çevre edin. gerisi gelir zaten. ha baktın ki yapamıyorsun, iyi notlar al, geçiş yap.

kibrisa 3 ay dayanan biri olarak diyorum ki aradigin tek sey okulun iyi olup olmamasiysa, deniz gunes alkol de seviyorsan kal yoksa don diyorum. kibris oyle kolay dayanilcak bir yer degil. ingilizcen iyiyse yabanci arkadas ortami kurman kolay isletmede durum nasil bilmiyorum gerci

@coolbull un su dedigine de katilmiyorum "Üçüncüsü, eğer sen kıbrıs'a okumaya gittiysen, sınavda başarılı bir öğrenci değilsin; Türkiye'de düzgün bir üniversite'de okumana imkan yok. İnsanlar Kıbrıs'ta okumaya o yüzden gidiyorlar zaten. Başarısızlar. "

daü turkiye'deki universitelerin cogundan daha iyidir akademik anlamda. kibris bok gibi bir yer turk ogrencilerin durumu rezalet o ayri. basarisiz olanlar gidiyor genelde dogru. cunku turkiye'de basarisiz demek oss de iyi puan cekmemis demek :) ayrica cok yabanci var tanidigim yabancilar hic oyle basarisiz tipler degillerdi. basarisiz insanlar degil basarisiz turklerin gittigi yer yani. hocalar ve egitim cok kalitelidir ama.. aynisini diger kibris universiteleri icin soyleyemem.. odtu de iyidir belki ama digerlerini gec.

@babamasoliimbananickaldirsin

dostum yabancıları geç. Yabancı uyruklular Türkiye üniversitelerinde de okuyabilirler, o imkanları var. Para olsun yeter, biz istediğimiz gibi avrupa'da, amerika'da okuyabiliyoruz, o hesap. Onlar en dandik vakıf üniversitelerinde de var. Kıbrıs'taki yabancıların çoğu da kuzey afrika ve orta asya'dan gelen öğrenciler. Hem daha ekonomik, hem de ülkerinden kurtuluyorlar. İmkan olduğunda avrupa'ya kaçmak isteyen bizler gibi. Siyahi öğrenciler fazladır mesela Kıbrıs'ta.

Maalesef Türkiye'de lys puanı öğrencilerin geleceğini belirliyor. Doğru sistem değil tabii ki; ama başarı kıstası bu. Sınavda iyi bir puan aldıysan başarılısın. Boğaziçi'nde, Odtü'de vs. okuyorsan başarılısın bu kadar basit. Başarılı öğrencilerin mevcut olması bunu değiştirmez. Karabük'te bile vardır dört dörtlük öğrenciler.

Kıbrıs'takiler vakıf, basıyor parayı, Türkiye'deki vakıf üniversitelerinin elinden kaçan hocaları alıyor. Hocalar her ne kadar iyi olursa olsun, mevcut öğrenci potansiyeli vasat olduğundan onların etkisi sıfır. Kıbrıs'ta okuyan arkadaşlarımdan hakimim konuya.

Türkiye'deki çoğu vakıf üniversitesi cemaatçi, garanti iş; büyük vakıf üniversiteleri de eğitimleri ve en önemlisi isimleriyle tanınır, bu yine iş imkanı demek. Bunlardan ikisine de sahip değil Kıbrıs üniversiteleri. Rahatlamak ve aileden uzaklaşmak isteyenler gidiyor Kıbrıs'a. Barajı zar zor aşabilmiş, n'pabilecek başka.

Tamamen burslu şekilde üç yüz ellilerden alan üniversitelerden bahsediyoruz. Konumuz Türk öğrencileri, başarılı olan Türkiye'de kalır. Akdeniz'de, İtü'de, Ege'de, Hacettepe'de okuyabilecek kişinin ne işi olur Kıbrıs'ta. :)

ben tam bursluyun yalnız. para vererek okumuyorum, okumamda.

@coolbull nefret ettigim bir yeri ovdureceksiniz illa efenim. :)

evet genelde afrikalilar falan var vs. ama ben turkiye'de, sehrimin en iyi lisesinden mezun olmama ragmen orada gordugum kadar zeki basarili caliskan adam gormedim. azeri misirli urdunlu nijeryali israilli arkadaslarim oldu, adamlarin kafasi bizim fen liselilerin cogundan fazla calisirdi.
yani yoksul ulkelerden geliyorlar diye salak basarisiz tipler degillerdi.

basari kistasi lys degil iste. odtu de bogazicinde okuyan basarili bilkentte kocta sabancida bahcesehirde izmir ekonomidekiler basarisiz mi? ya da turkiye'deki iyi ozellerde burslu okuyanlar basarili burssuz okuyanlar basarisiz mi? parayi bastirip bunlardan birine gidersem basarili ayni puanla kibris'ta burslu okursam basarisiz miyim? cunku turkiye'deki cok iyi ozel okullar dahil hepsinde binlerce burssuz ogrenci var. burssuzlarla burslular birlikte okuyor. hocalar kaliteli. yani kocta sabancida egitim bok gibi mi?

bu arada daü vakif universitesi degil devlet universitesi.

tr de vakiflar ya cemaatci ya itibardan kazaniyor gerisi yalan dogru.. kibris in yabana atilmasinin sebebi askerlikten kacmak icin kibrisa gelen baba parasiyla kumar takilan ogrenciler.

peki yurtdisinda durum nasil? oss yi falan bosverin gelin muhendislik fakultelerinden konusalim. amerikalilarin abet denkligini bilir misiniz? acin abet in sayfasini turkiye yi bir aratin bakalim hangi universiteler cikiyor karsiniza. akdeniz ege hacettepe var mi bir bakin? kibris'tan igrenen biriyim ama sezarin hakki sezara.
daü nun endustri muhendisligi sayfasina gidin usenmezseniz mezunlari ne yapiyor bir bakin..

@babamasoliimbananickaldirsin

bakınız yanlış anladınız, yabancı öğrencilerin gelmesinin nedenini başarısızlıkları ile bağdaştırmadım. Maddiyat ile bağdaştırdım. O konuda hemfikiriz. Adamlar elbet başarılı olacaklar, başka şansları yok ki. Senegal'den gelmiş adam, çalışmazsa geriye dönmek zorunda kalır.

Koç, Sabancı falan önüne geleni de almıyor, Bu okullar prestij sahibi. Giriyorsan çalışmak zorundasın, yatarak mezun etmezler seni. Dandikten kastım, apartmanı üniversiteye çeviren üniversiteler. Üniversite hastanesinde iyi para var diye, üniversite kuran iş adamları var bu ülkede.

Üniversite sınavlarında sadece kendi alanızı dahi yapsanız iyi bir puan almanız mümkün. 200 puan almış olmak başarısızlıktır. Dostum ne kadar yanlış yapmak gerekiyor biliyorsun bunu başarmak için. Büyük vakıf üniversiteleri barajı aşanı almıyor ki. En azından 250-300 puanla çık karşıma diyor.

-Fatih üniversitesinde burssuz okuyan başarısız, aksini iddia etmek mümkün değil; haa sonradan açılır, ders çalışası tutar o zaman belki.
-Sabancı'da burssuz okuyan ise ortalama, başarısız değil.
Fatih üniversitesinde burslu okuyan -o puanla ne işi varsa artık burada- başarılı.
-Sabancı üniversitesinde burslu okuyana da helal olsun, Türkiye'de dereceye girmiş eleman.

Mühendislik fakültesi denklik almıştır, bölümü iyidir o vakit. Bravo, demek ki şartlarını yerine getirmiş denkliğini kapmış. Helal olsun. Ama Mühendislik alanında Daü ne kadar prestije sahip, mevcut öğrenciler ne kadar kalifiye?

Alanım olduğu için söylüyorum, Türkiye'nin en iyi fransız dili ve edebiyatı bölümü ekibine de Namık Kemal Üniversitesi sahip şu an. Ama bundan kimin haberi var? Parmakla gösteriliyor mu peki, kimsenin haberi yok. Avrupa'da konferastan konferansa koşan hocalar mevcut. Aynı üniversitenin Almanca bölümü de sağlamdır. Geri kalan her şey dandik, Tekirdağ'ın üniversitesi olduğundan bile bihaber herkes. Hala Trakya Üniversitesinin fakülteleri var sanıyorlar ilde.

O kadar rezalet bir sistemle yönetiliyoruz ve o kadar çıkarcı ve eğitimden uzak kişiler başta ki, yüzlerce üniversite içinde sadece beş tanesi tanınıyor. Üniversitenin yönetimi ve öğrencileri belirli bir düzeyde değilse bir halt olmaz. Başarılar sözde kalır, aynı Türk futbol takımları gibi. Kıbrıs n'olacak, maddiyat üzerine kurulu sistemini değiştirecek, öğrenci profilini düzeltecek, o vakit dandikliğini üzerinden atacak.

Bu arada üniversite faşizmi yapmıyorum. Akdeniz şu son yıllardaki atağı dışında da dandiktir. Şehir güzel falan ama Tıp fakültesi dışında bir yere gelmiş değil hala. Benimki güzel, diğerleri kötü falan demiyorum. Beş büyüklerden birinde okumuş değilim yani. Felaketimdir hatta öğrencilikte. :)

Ege üniversitesini izmir'den al, Aydın'a koy, tek göze batacak şey İzmir özlemidir; Boğaziçi'ni Erzurum'a koy, yine gidilir. Fark bu. :)

@coolbull tamamdir bir cok konuda hemfikiriz.

200 puan tabi ki basarisizlik turkce bilen biri almaz o puani o sekilde giren ogrencilerden bahsetmiyordum ben. mesela ben sinava pek calismamistim yurtdisi planlarim oldugu icin 415 aldim yurtdisi plani yalan olunca burslu olarak gittim. 2 kontenjan vardi tam burs icin biri bendim digerlerinin puanlari dogal olarak cok daha dusuktu. ama bahsettiginiz 200 puanla giren yuzlerce ogrenci olmasina ragmen sinifta goze batan "inek" biri degildim gittigim kisa surede sinif birincisi falan da degildim zorlandim derslerde. kaliteyi dusurmuyorlar yani sinifta bir kac salak turk ogrenci oldugu icin. salak diyorum cunku gercekten salak. hazirligi nasil gectigi belli olmayan, sinifin cogunlugu yabanciyken hocaya israrla turkce soru soran tipler. bu tipler kaliteyi dusurmuyordu, turkiye'deki iyi ozel okullardaki kalite orada da vardi.

bir gun havaalanina giderken kanadali bi adamla tanismistim muhabbet ederken sen yine kacirmissin daü nun en iyi oldugu zamanlari bundan bir kac sene onceydi amerikali kanadali hocalar cogunluktaydi ben de hocalik yapiyordum sonra hepimizi kovdular demisti. sebebini bilmiyordu belki kendi adamlarini yerlestirmek icindir bilemeyecegim. belki oyle bir sey yapmasalardi ve kibris biraz daha gelismis bir yer olsaydi daü su an cok cok daha prestijli olurdu tr deki ozel okullarin %95 inden. yeditepeden bahcesehirden den daha iyi bir egitimi oldugunu da iddia ederim bilkent koc sabancidan sonra daü gelebilirdi yani ozel okul siralamasinda.

dediginiz gibi namik kemal uni. gibi bir durum yani. kimse bilmiyor herkes zannediyor ki kibris ta herkes icki kumar.. ayni sey mesela bulgaristan ukrayna buralarda okuyanlar icin de. bazi okullar vardir tabi parayi basarsin dersi gecersin boyle hocalar okullar vardir ama cok agir egitim veren yerler de yok degil oralarda. ama iste askerlikten kacmak icin giden oss de baraji zar zor gecenler gidiyor diye bir prestij sorunu var.

daü nun prestiji her sene biraz daha artiyor. geri kafali is veren ha bu herif kibris ta okumus icki kumar kari kiz ne isi olur muhendislikle deyip ne olduguna bile bakmadan ise almamaya devam ettikce bu is zor. ama kafasi calisan isveren neymis bu adam bu okul bir arastirayim edeyim dedigi zaman isler degisiyor. dedigim gibi endustri muh. mezunlarina bakin ne islerle ugrasiyorlar

ie.emu.edu.tr bu insanlar bos insanlar degil. gayet kalifiye insanlar

ama kibrisin maddiyata dayali sistemini, ogrenci profilini duzeltmesi cok zor. cunku komple ulkeyi gelistirmeleri lazim once. dogru duzgun su olmasi lazim ulkede bi kere :)

vallahi bence gidilmez bogazici erzurum'da olsa. :) kibris i birakmamin sebeplerinden biri yer cunku. ne kadar kaliteli olursa olsun cekilecek bir yer degildi benim icin. tabi tek sebebi bu degil o cok karmasik bir konu ama bogazici degil harvard princeton gibi bir yer olmasi lazim kibris in erzurum un cekilmesi icin. :) tabi insanin hayattan beklentisi de onemli bazilari bayiliyor kibris a deniz gunes diyor alkol ucuz diyor hava soguk degil araba benzin ucuz diyor. ben de diyorum ki hava sicak terliyorsun surekli, kar yagmiyor, yuzmeyi gunesi sevmiyorum, araba alsan nolacak 2 saatte bitiyor ulke :)

not: baya daginik yazmisim kusura bakmayin

form caylari var onlardan icebilirsin.

hafif ishal var
çok oturuyorum
yanma yok

sabah aç karna bi tane lansor ilacı al geçer

su yolunu bulur.

sen türkçe, eşin kendi dilinde konuşacak. beraberken de ingiilzceyi konuşacaksınız. çocuk alışır.

3 dil konuşabiliyorlar. dont panic.

babası ingiliz annesi türk bir arkadaşım vardı, çocuk çatır çatır iki dili de konuşuyordu. evde sadece ingilizce konuşuyorlardı. sonuç olarak mümkün hem sizin dilinizi, hem de eşinizin dilini öğrenmesi.

o cocuk 3 dilide ögrenir, hangi ülkede yasiyorsa bir de o dili ögrenir, sansli olur baya dil konusunda.

cocuklara dil ögretmekle ilgili bazi kitaplar var, onlara bi bakin, tam bilemiyorum ama cocuk dogal yoldan ögrenir zaten hepsini bence.

Acikcasi benim biraz aklim almadi, siz bile su an 3 dile hakim degilsiniz, cocuk nasil olacak?

siz yalnızca türkçe, eşiniz de yalnızca kendi dili ile konuşması gerekli.
evet bebeklikten duymalı ve bu konuda kesinlikle tutarlı olunmalı.
ingilizce kısmından emin değilim. (yani evde ikiniz ingilizce konuşuyorken çocukla da ingilizce konuşulmalı mı yoksa kendi dilinizde mi konuşulmalı o kısımdan emin değilim.)
ama bu konuda yazılmış çok şey var.

yersiz panikliyorsunuz. çocuklar dili duyarak öğreniyorlar. hangi dil olduğu ya da kaç dil olduğu o kadar önemli değil. önemli olan o dili konuşan kişinin yalnızca o dilde konuşması çocukla.

çocukların dil öğrenmesi ile yetişkinlerin yabancı dil öğrenmesi aynı şey değil.

@idinonthave, bir dili ( kendi adıma) 30'dan sonra öğrenmek ( anadil seviyesinde) birkaç yılı alıyor.

bence herkes sadece bildigi dilde konusmali cocukla.(bir de ingilizce belki)

bok gibi almancalariyla cocuga almanca konusan turkler gordum, icler acisi.
yasanan yerin dilini zaten kendiliginden ogrenecek. aile de digerlerini ofretmeli.

@idonthaveausername o çocuğun kapasitesi senden benden bin kat fazla. büyüdükçe öğrenme kabiliyetimiz azalıyor yani.

Hmm anladim tesekkurler bilgilendirme icin. Oyleyse ben de öğrenebilir diye dusunuyorum

Hiç panik yok! 5 sene sonra bugün, 4 dil konuşuyo olacak. Ama tutarlı olacaksınız. Sizle Türkçe, babayla atıyorum Rusça, arkadaşla atıyorum Almanca konuşacak, bi de İngilizce olacak, zâti, o kaçınılmaz...

Ben de bir ornekle geleyim madem. Turk anne, hint baba. Anne ve bakici cocukla turkce konusuyor, anne ve baba cocukla ingilizce konusuyor, baba da cocukla yalniz kaldiginda hintce ve arapca konusuyor (anne arapca bilmiyor, hintce az, baba 4 dile de fazlasiyla hakim)

Cocuk 5 yasinda. Birisiyle bir dili konusuyorsa kesinlikle ama kesinlikle bildigi diger uc dilden bir kelime kullanmiyor. Ornegin ananeyle sadece turkce, ogretmenle sadece ingilizce vs... benim cocukla tanisma zamanim geldiginde annesi dedi ki "karsisina gec ama hicbir sey soyleme, gozlerine bak" gittim, baktim, bana uzun uzun baktiii baktiii ve "hi!" dedi :) "len" dedim ben de "ingilizce konustuguma mi karar verdin?" Guldu soyle bi kafasini geri atti "yaa kandirdiniz benieeaa" diye... inanilmaz sevimli bir olay. Babamla da muhabbete "selamun aleykum" diye girmesi ayri bir komik.

bu durumda çok arkadaşım var.
çocuklar hepsini çatır çatır konuşuyor. yalnız ilgilenmeniz lazım.
misal kötü örnek ama benim hocam macardı, eşi hırvattı, ingilterede evlenmişler. ilk kızı ingilterede doğmuştu almanyada tanıştık biz. kız resmen şapşala dönmüştü. zira nasıl yaklaşacaklarını bilememişler ve sallamamışlar çocuğu pek (akademik kariyer derdi!)
diğer çocuklarla ilgilenildi -hem kendileri hem biz, anneanne vs- okulda almanca-ingilizce evde hırvatça-macarca gayet oldu. hepsinde roman okuyabilecek kadar.

birini veya ikisini sonradan da öğrnebilir. Gerekli ortam sağlandığında çocuklar ortalama 8-10 yaşlarına dek çok hızlı dil öğreniyorlar. özellikle bişy yapmanıza gerek yok. doğacağı yer neresiyse o dili öğrensin önce.
Lisedej baba türk anne franszı bir arkadaşım vardı, 6 yaşına dek fransa'daymış ve baba da hiçbir türkçe öğretme girişiminde bulunmamaış, 6 yaşında anasınıfını burada tamamladıktan sonra türkçeyi de zehir gibi öğrenmiş.
Siz de madem ing.de büyüyecek ya da bir süresi orada geçecek, kasmadan bırakın o dili öğrensin. Sonra örn. yaz tatilini vs. annenizin yanında geçirir vb. öğrenir bir şekilde türkçeyi de. Ama üçüncü dili bilemiyorum.
"çocuklarda dil gelişimi" "çocuklarda dil öğrenme" gibi başlıklı makaleere göz atarsanız daha çok fikir sahibi olursunuz, hem paniğiniz azalır bu konuda.

Sıkıntı yok. Çocuk trilingual büyüyebilir gayet de iyi olur. Çevremde çok örneği var bunun. Sadece herkes kendi dilinde ısrar etmeli ki iyice otursun. bu kadar.

tüm cevapları okudum ve ekliyorum. doktoru salla sen şimdi, lingustic klinikler var, bulunduğunuz yer neresi bilmiyorum ama ülkede mutlaka vardır birkaç tane. onlardan birine gidin, derdinizi anlatın. size şunu söyleyecekler; çocukla her ebeveyn kendi dilini konuşsun. ebeveynler konuşurken ise ortak dillerini konuşsunlar. bu şekilde çocuk 3 dile de hakim bir şekilde büyüyecektir. bazen farklı kelimeler ya da yapılar kullanma durumu ile karşılaşabilirsiniz, o da doğaldır. panik olmayın.

dilbilimci ile mutlaka görüşün. size seve seve yardım edeceklerdir, hatta sizden araştırmalarına yardımcı olmanızı bile isteyebilirler.

ben de bir ornek vereyim, baba dutch, anne turk, kari-koca ingilizce anlasiyorlar. cocuk anneyle turkce konusuyor, babayla dutch konusuyor, anne-baba-cocuk muhabbet ediyorlarsa ingilizce konusuyorlar.
burada onemli olan ebeveynlerin tavri, dutch baba diyor ki "oglan bana "baba" derse donup bakmiyorum, boylece "baba" kelimesinin benimle knustugu dile ait olmadigini anliyor, bu sefer "papa" diyor ve ben donup bakiyorum"
ayni sekilde ucu bir arada ingilizce konusurken cocuk annesine donup turkce bir sey soylediginde, anne cocugun sorusunu ingilizce tekrar edip cevabini oyle veriyor.
3 dil boyle ogrenildikten sonra yasayacaginiz ulkede oyun gruplari vs'ye giderek de o ulkede konusulan dili kolayca ogrenecektir.

made in china

nyan catlisi var bunun, o daha güzel

leopar desen kötü bir şey, o yüzden kötü.

böyle şeyleri nasıl takıyorsunuz ya :)

pardon da çok kötü.

keşke bana da alsaydın çok güzeeeel :(

tatlı bi şey bence güzel olmuş beğendim. etrafımda biri taksa "aa ne güzelmiş" diye girerim direkt.

güve yemiş gibi duruyor sanki ama.

güve güve.

belki çamaşır makinesi yapmıştır. benzerlerini benim makine de yapıyordu ama bu kadar sık ve yakın değildi delikler. güve seçeneği daha olası

bildiğin güve.

ya ama sadece o pantolona denk gelen kısımlar öyle değil mi ? benimde tam böyle bir sıkıntım var.hala çözemedim.kemerden değil kullanmayınca da oluyor çünkü.güve olsa heralde gidip de tam o kısı mı seçiyor özellikle ? fermuara bağlıyordum nedenini.

güve değil. o kısmın diğer yerlerden daha çok yıpranması olabilir ama o kısım çok da yıpranmaz heralde. aynı sorun babamda da var, ancak babamın kocaman da bir göbeği var :D

heralde bütün güveler gidip de herkesin tişörtünün aynı yerini yemiyordur.

camaşır makinası artı 1

Benim tahminim asit hemde sülfirik asit arabanız varsa aküsünü, kutup başlarını filan elinizle kontrol ettiğinizde bir miktar asit bulaşmış olabilir diye tahmin ediyorum

Eskiden hiç olmayan bu delikler son bir kaç senedir benim tişörtlerde de mevcut. Kemer kullanma ve tişörtü pantalon içine sokma alışkanlığım son senelerde ortaya çıktı. Bu ikisinden şüpheleniyorum. Bir de genel olarak kumaş kaliteleri düşüşte.

varsa kurutma makinesi de olabilir.

çamaşır makinesi yapıyor. hazne dönerken bir yere sıkışıyor ve böyle zaman içinde deliniyor

arkadaşlar çamaşır makinesi diyenlere soruyorum evde sadece benim tişörtlerimde olan bir sorun

ayrıca bu makine de tişörtten başka bir sürü şey yıkanıyor onlara neden bişey olmuyor benim tisörtlerime ve sadece pantolonun ustune gelen kısımlarında oluyor

güve olması ihtimali,herhalde sadece bana garezleri var bu güveleri

Tisortleri pantolon icine sokma modasi 90'larda kaldigi halde siz hala boyle yapiyorsunuz anlasilan.

Fermuar cekerken deliyorsunuz tisortleri.

o deliklerin oluşumunu gözümle gördüm bir kere kemer yapıyor ya. kemerin her türlüsüne sıkışabiliyor.

-yarin bos musun,ne yazık ki bu teorin gerçek değil

raja ram sanırım dediğin gibi dikkat etmekten başka çare yok

bende var aynısı göndereyim amk.. hiç giymiyorum. çok boktan bir renk. tvde güzel durduğuna bakma :)

oduncu gömlek
heryerde var ki bundan
çok moda bu aralar

yıllardır yaparım bir problem yaşamadım. eskiden fırın kullanıyordum şimdi mikrodalgaya geçtim sadece.
buzdolabında saklayabilirsin.

birini pişirmeden getirmelerini isteyebilirsin. fırının varsa kendin pişirirsin. taze olur

buzdolabında.
ama tadı taze gibi olmuyor.

ısıtılıyor da ilk geldiğineki performansı bekleme dolaptan çıkardıktan sonra.

birşey olmaz afiyet olsun.

ben de buzluga koyup ertesi gun firinda isitiyorum. ayni tazelikte oluyor tadi

www.google.com.tr

mikrodalga biraz yumuşatabilir. tavada ısıtmanı tavsiye ederim ben. hatta ocak üstünde tost yapmaya yarayan seyler var ya, onlardan varsa süper oluyor. ama iyice ısıt önlü arkalı, böyle elin yansın. yoksa ısındı deyip alıyorsun, ama iki dakika sonra soğumuş oluyor. içi soğuk kalıyor filan işte.

soguk soguk da güzel bence ya.

kavurup kavanozda buzdolabında saklayabilirsin. ama aylarca değil tabii 1 hafta gider bozulmadan.

bir hafta az, bana daha uzun süreli çözümler lazım.

annem soğanı sadece rende olarak yiyebiliyor, o yüzden rondodan geçiriyor, sonra buz kalıplarına koyup buzluğa atıyor. aylarca kullanıyor kalıptan 1 er 2 şer çıkarıp.

süper fres'in bile var. doğranmış dondurulmuş soğan. soğanları bildiğin yemeklik doğra ama. ikişerli doğramak derken anlayamadım pek. bildiğin yemeklik doğra, gayet rahat kullanırsın. biberleri de aynı şekilde yapabilirsin. domatesi yamapazsın ama. onu rendeleyip konserve yapıyorlar, artık diğer yaza kaldı :) patates, patlıcan, kabak bu tür şeyleri yağda birazcık (tamamen değil) kızartıp yine saklayabilirsin. bunların hepsi buzlıkta haftalarca kalabilir, sorun olmaz.

dondurucuda durmasaydı superfresh doğranmış soğan paketi satmazdı. dondurucudakini bilmiyorum ama buzdolabında, cam kavanozda bir gece duran kabugu soyulmuş soganların acısı çıkmış oluyor. daha rahat doğranıyor. özellikle çiğ kullanıldığında, yani salatada falan acayip fark ediyor. ama pişirildiğinde pek bi fark yok.

yemek yapmakla uğraşırsan sebebini anlarsın. en basit örneği bol soğanlı bir bulgur yap bide soğansız. aradaki farkı göreceksin.

yıllardır yemek yapmakla baya baya uğraşıyorum zaten, ama soğan kısmını anlamıyorum. soğansız yemek yapmıyorum ama neden soğan koyuyoruz ki buna diye de sorguluyorum her seferinde, sıkıntı o.

evet var. tadında değişiklik olması.

soğanlı yemek daha güzel olur. soğan parçacıklarını sevmeyenler bile tat versin diye soğanı bütün olarak atar yemeğin içine pişince de çıkartır.

lezzet verdiği doğru ama onsuz olmaz diye bişi yok bence. ayrıca sade bulgur da güzel olur yoğurtlu filan. ama mesele sanıyorum ki zeytinyağlı olmuyo soğansız.

nasıl tad katmıyor ya, ben bazen sırf soğan kavurması yiyorum, tatsız mı şimdi o :((((
soğansız da yapıyoruz yemekleri gayet, ama soğanla daha lezzetli olanlar çoğunlukta işte.

inan bana soğansız hiç tadı olmuyor.

koymasak da tadında bir değişiklik olmayacak gibi sanki

Çok yannış

Yoğurdun mucidi olan bir milletin evlâdı olduğunuz için koyuyosunuz.

Yoğurt kimin soğan da ilaç, sarmısak da...

teen wolf. ben begendim. izle

bi yerden sonra boka sarıyo ama izlenebilir. fena değil.

film - dizi standartların yüksekse izleme, zaman kaybı.
çıtır çerez olsun dersen olabilir.

başlığa cevap: hayır
soruya cevap: evet

beklentiyi yükseltme riski var. siz ağrı dağına ev yaptım dersiniz. " hadi ya ben everest'e yaparsın diye düşünmüştüm. " diyebilir.

hayır söylemem. beklentiye girip büyütüyor gözünde insan kendi isteklerine göre ondan yaptığını beğenmezse üzücü olur.

ben de sürpriz yapacağım zaman söylememek için kendimi zor tutuyorum. zaten sürprizi yapmadan önce, "sana sürprizim vaaaaaar!!" demişliğim çok olmuştur.

böyle de patavatsız, sabırsız, pis insanın tekiyim ben.

geçenlerde iki haftalığına ailemin yanına gittim. çok yoğun çalıştığım için giderken evi temizleyememiştim. ilk gün eşim arayıp dedi ki, "ne biçim temizlik yapcam, geldiğinde pırıl pırıl olcak, sürpriz olcak sana". ben de dedim ki hacı hiç kafan çalışmıyo, bunu bana söylediğin an angarya olmaya başlıycak, hiçbi şey deme hem sende baskı olmasın hem de bende beklenti olmasın. gülüştük felan ama o ev temizlenmedi tahmin ettiğim gibi :)

adı üstünde sürpriz o, gerçekten sürpriz olmalı. yapacağını söyledikten sonra ne anlamı kaldı ki.

mantıksız. spoiler vermek kadar mantıksız, üstelik sinir bozucu.

söylemem,
ben öyle bir şey söylemem.
kötüden bahsetmek daha iyi.

Sürpriz dediğiniz şey tam anlamıyla sürpriz olmalı. Mümkün mertebe ser veririm sır vermem:)

söylemem.
mantıksız.

(bkz: adaletsiz gelir dağılımı) %90 çalışıyor, %10 yiyor.

594 bin senin alım gücünün on misli fazlası olduğu için öyle düşünüyorsun belki de.

594 bin lira verebildiğin vakit çizilmesini pek önemsemezsin zira yenisini alabilirsin.

kim alıyora gelirsek, ticaret yapanlar elbette.

maaşla alınacak araba değil bunlar,
belliki birkaç dükkanı olan iyi para kazanan birisi.
Çok para kazanmak için iyi giyinmeye iyi görünmeye gerek yok.
Aç ovalı gibi bir lahmacuncu tutsun yeter, şansın varsa tutar sende o arabalara binersin.

türkiye'de hiç zengin yok mu sanıyorsun dayı? alıyorlar işte.

mesela kıbrısta gözümün önünde adam masaya 150 bin euro ile oturdu. çok zenginler var dostum, çevren olsa sen de tanırdın. çevre meselesi.

590 bin çok uçuk bi para değil

ticarette o kadar para var mi gercekten? yani nerden baksan altiyuzbin... dile kolay... yani normal mi? ben nasi sasirdim nasi sasirdim anlatamam.
en kisa zamanda lahmacuncu aciyorum.

para ticarettedir dayı.

hocam lahmacuncu değil de lahmacun hamurunu incelten makineyi ithal eden adamlar aluyor o arabaları. türkiye'de zengin çok var, fakir de çok var sorun o zaten.

geçen benzincide araba yıkatacağım benzin aldım 3 tl yıkama parası verdim girdim yıkama kuyruğuna bildiğin dönen renkli otomatik makina, başında birisi bekliyor köpük istersen 1tl makineye atıyorsun makine köpük fışkırtıyor o elemanda köpüklüyor arabayı. Yıkama makinesi aynı zmanda kurutma özellikli eleman kullanmazsa kurutma kısmını yıkayan makine antenleri kırıyor neyse,

Ben ne zman araba yıkatsam köpük sıkan elemana(makineyi kullanan eleman) 4-5 tl bahşiş veriyorum adam Allah var uğraşıyorda, muhabbet açıldı kaç araba yıkıyorsun böle dedim 100 araba çıkarıyorum günde dedi hemen hesap yaptım 100x4 tl bahşiş günde 300-400 tl doğrultuyo eleman ayda en az 7000-8000 doğruluyor demek bu(her gelende bahşiş veriyor arkadaşa hak ediyor bence).

Kısaca adam niteliksiz ama çok para kazandıran bir işe demir atmış.
Para ticarette.

o otobusten arabalara bakip bakip iç geçiren sonra da sirf para kazanmak için iş yapanlarin da parasi olmuyor. beter oluyorlar. zengin olmak için ticaret yaparsan iki gün sonra batarsin.

Millet adamlar o arabayi sirkette gider olarak gosteriyorlar

Zaten ticaret yapan adamlar bunlari en ayrintisina kadar didikler zaten onlarca muhasebe elemani

Ben bir tekstil firmasinda calisiyordum
porsche,2 tane land rover hepsi sirket uzerine kayitliydi

Gorevim geregi bir ara muhasebe kayitlarina bakmam gerekti oradan ogrendim

Arabanin tum giderleri sirkete gider olarak gosteriliyor

Senin benim gibi cebinden cikartip odemiyorlar

@vedat seninkinin 6 kati olan bi aractan bahsediyorum.
@kaiserr bak mantikli geldi bu dedigin. denizde kum adamlarda para degilse kesin sirkete kaydedip vergiden dusuyolardir.
@darknum o kismini dusunmemistim. tabii haklisin. imaj her sey.

şimdi bırakırsan eğer sistem hala aynıysa önümüzdeki sene için puanın yarı yarıya düşmüş olacak ve 2 sene kaybetmiş olacaksın.

1 sene sabret yine sevemezsen orayı her öğrencinin hayali olan yatay geçişi düşünürsün.

ders notların iyi olsun seneye geçiş yaparsın

bu şartlar altında derslerine odaklanıp yatay geçiş yapacak seviyede olabilecek misin? bence, istediğin bölümü kazanabileceğine inanıyorsan düşünme bile, çık gel.

ben istanbul gibi yerde "özel yurt"ta (!) 3 ay kaldım, psikolojim bozuldu resmen. okulu mokulu da bıraktım, arkadaşımla yaşamaya başladım. puanım kesilmesine rağmen istediğim bölümü kazandım, şimdi her şey yolunda.

"alışabilirim" dersen, sevebileceğini düşünüyorsan, "ya aslında bazı güzel tarafları da yok değil hani" diyorsan sabretmeyi dene. ama cidden çekilecek gibi değilse koy götüne, dön geri. üniversite bu, 1 sene kaybedip istediğin yeri kazanmayı mı istersin yoksa milletin hayatının en güzel dönemi diye anlattığı 4-5 seneyi, gençliğinin en canavar zamanlarını hatırlamak bile istememeyi mi?

istediğin gibi değilse, istediğin gibi yap. heyt be.

erkeksen lipstick'e git, sonra dönmekten vazgeçersin.

insan üniversite için evini barkını bırakıp nereye gitse, hele bir de evinin rahatına alışmışken yurtta kalınca bunları hissediyor. insan bildiği tanıdığı şehirden büyüdüğü yerden ayrılınca, her yer uzak, karışık, sapa geliyor.
ben üniversite için izmir'den istanbula gelince bile aynı hisleri hissettim. fatih te bir özel yurtta kalıyordum, bana göre alakasız rezil bir yerdi, yurtta banyoyu paylaşmak, sürekli kopan yavaş bir internet, yolları ulaşımı bilmediğimden her yere uzakmışım allahın siktir ettiği yerdeymişim gibi geliyordu. düşünün bir de istanbul da, fatih gibi aslında her yere yakın sayılan merkezi bir yerde. yani şu anki hisleriniz, ki daha okul açılalı 1 ay olmadı bile, yeni bir şehire üniversiteye giden çoğu insanın deneyimlediği hisler.bir alışamama, beklediğini bulamama dönemi normal. bence biraz dişinizi sıkın, düzenim kalmadı diyorsunuz ya, e yepyeni bir yere geldiniz eski düzeninizin bozulması bocalamanız normal, bir süre sonra orada da bir düzen oturtacaksınız, önce ufak ufak atıyorum yurda yakın bir kafe bulacaksınız bir süre sonra tanıdık, bilindik, rahat hissedebileceğiniz bir yer olacak. ulaşım alternatiflerini, yakınlarda gidilecek güzel yerleri öğreneceksiniz. üç beş arkadaş edinince, dersler ağırlaşıp bütün gün sizi meşgul edince, bir anda kendinizi yeni de olsa bir düzenin içinde bulacaksınız,alışacaksınız. ha yeni bir yere alışmak yeni bir düzen kurmak çok zor geliyorsa, evinize dönebilirsiniz ama bir kez eve döndünüz mü bir daha o evden ayrılmak başka bir okula başka bir şehire gitmek daha da gözünüzde büyüyecek. bu başlangıçta kıbrısta yaşadığınız nahoş hisleriniz sizi eve bağlıyacak. ben memnunum ev düzenimden, ailemin benim için kurduğu düzenden, kendi başıma bir düzen kurmak ailemden uzakta, zorlukları da olsa kendi kendimin patronu(yani efendisi gibi tam sözcüğü bulamadım) olmak, yemek, internet, temizlik, ulaşım sorunlarımı kendim çözebilmek gibi bir derdim yok, ben evlenene kadar ailem bana baksa temizliğimi yemeğimi yapsa daha iyi olur diyorsanız dönün bence. zira dediğim gibi bu herhangi bir başka şehirde üniversite okumaya giden, yurtta kalan, yeni bir düzen kurması gereken her insanın hissedeceği türden bir şey, hangi şehire giderseniz gidin aile evinden ayrılınca böyle bir dönem oluyor, o yüzden tek alternatifi kurulu düzen olan aile evinde kalmaya devam etmek.

zararın neresinden dönülürse kardır kardeşim, bak bende bilkentteyim, burda bizim bölümde istanbullu bir çocuk vardı, sevemedi, alışamadı, ortamı yoktu falan, yarım dönem dayandı daha sonrada baktı olacak gibi değil ben böyle geçiremem bir 3.5 yıl daha dedi ve gitti.(öncesinde 1 yılda hazırlık okumuş). kendini fazla geç olmadan kendi sevdiği yere attı yani, yıl kaybetmeden daha fazla. ha bende aynı durumdayım, ama okuyoruz mecburiyetten, yapacak bişiy yok ama sana tekrar diyebilirim ki kesinlikle istanbul'da daha güzel olur gibi hissediyorsan (ki öyle görünüşe bakılırsa) git orda bir üniversiteye gir. üniversite yıllarını benim gibi boş boş, sonradan pişman olacak şekilde geçirme...

Anıtkabir, ankara kalesi, kalecik, ulus semtinin tarihi...

www.odtuyayincilik.com.tr

burada a nkara'daki semtler ve bazı tarihi yerlerin isimleri ve tarihleri hakkında kısa bilgiler var.

envanter.gov.tr den de fikir alabilirsin belki

eksisozluk.com

konu: ankaranın kentleşmesi ve yabancı mimarlar.
ipucu: atatürk milletvekilleri ankarada yaşasın, istanbulda kalmasınlar diye ankarada imar ve planlama faaliyetleri başlatıyor. bildiğiniz, bugün gördüğüm tüm resmi kurumlar ve köşk, hitler almanyasından kaçan alman mimiarlar tarafından inşaa ediliyor.

misal alman okulunu yakın zamanda yıkacaklarmış onu yaz

Ankara aniti var roma doneminden kalma. Yasalar vs yaziyor ustunde. Ilginc olabilir

Onunki de bende yok?

"Onunki de bende yok." tek doğru biçimdir.

seninki de bende yok. telefon numaramı özelden yazdım. belki konuşmak istersin :) şaka tabi.

kanka nasıl "bişey" olacağından? :(

onunki de bende yok

onunki de bende yok

hepinize pekiyi o zaman. öyle bişey olacağından değil de bi de şarkı veriyim hediye olarak ve gideyim.

www.youtube.com

pilatese başlayın gerçekten işe yarıyor.

büyük dünya tarihi
bir de geçenlerde trtde sonlarında yetiştiğim "dünyaya tepeden bakmak" veya "yeryüzüne tepeden bakış" diye bir belgesel vardı. toprakları nasıl hızla çölleştirdiğimizi anlatıyordu. fakat bulamadım doğru adını ki yazayım. trt 2de izledim.

abd'nin gizli tarihi fena sayılmaz. tvyo üzerinden de izlenebiliyor.

(git: www.tvyo.com)

Stan Lee's Super Humans
www.discoveryuk.com

Inside job.

gezi parkı olaylarında yeterince çevreci olduğunu gördükten sonra buradan artık bize ekmek çıkmaz diyerek vazgeçtiler galiba

ben dün gördüm kadıköy'de

eylemcileri tutuklandı. belki alakalıdır, veya değildir.

www.greenpeace.org/turkey/tr/campaigns/kuzey-kutbunu-kurtar/eylemcilerimizi-serbest-birakin/

kisi basi on ton tassakli abilerden tarihin ayarini yemeleriyle de ilgilidir belki.

www.sciencemag.org

parayı buldu hepsi.

sirke kaynatmak?

sirkeli su kaynat

odalarda su içerisinde limon kaynatarak kurtulabilirsiniz ağzı açık bir şekilde.
bulaşıklar için hypo ile yıkanırsa hiçbir sorun kalmaz.

her yolu denedim çıkmıyor. iki haftada zor çıktı. sirke mirke ne kadar yöntem varsa. en iyisi balkonda kızartıcak ya da buğuluma falan yapıcak.

sirkeli su kaynat
veya sirkeyi bir tabağa koyup buharlaşmaya bırak bir gece

6lı paket vanilyalar var ya. ağzını kes kokunun yoğun olduğu yerlere bırak. buzdolabı kokusunda falan işe yaramıştı.

Teflonda kuru kahve kavurmak da nisbeten işe yarıyor.

önce mutfak dolaplarını kapakları açık, havalandır pencere açarak.

ocakta kısık ateşte 2-3 tane yarım limon yak.
bardaklara ilk başta dokunma yarına kadar dolaplar açık, havalandırmalı kalsın hepsi bir gün.

geldiğinde dolaplardaki koku gitmemişse yoksa prilli sıcak suya bez daldırıp silicen mecbur. bardaklarda da varsa ya makineye atıcan ya da prilli suya daldırıp çıkarıcan başka yolu yok.

valla bulasik sabunu ve sicak suyla heryeri sileceksiniz ben oyle yaptim ilk ve son mutfagimda balik kizartma hadisesiydi. isinip havaya cikan kokulu yag zerrecikleri soguyunca yere siniyor. sicak suyla eritip yag cozucu bulasik sabunuyla silmeden gecmiyor. yada ben oyle olduguna inaniyorum bilemedim.

ek yardım olarak mum yakın 1-2 tane.

bütün gece yanık kalsın. kötü kokuları çekiyor.

yerel gazetelere bak. onlar genelde siyah beyaz kullanıyorlar.

bi süre sonra sararıp sertleşecek. pek hoş duracağını sanmıyorum.

gazetelerin solmuş halinden rahatsız olmayacaksın herhalde. gazetelerde çok fazla reklam var; dergi denesene.

Dört duvar kaplı olursa göz yorabilir.

Karikatürleri kolaj yapıp bir duvarını kaplayan arkadaşım var. Ama en azından karikatür güzel duruyor. İlle de Gazete dersen habertürk kuşe kağıt oldugundan sararıp rezil olma şansı yok pek.

öyle olmaz da.. bir duvarı seri katil filmlerindeki gibi duvarı haritalar, gazete başlıkları, fotoğraflar, ufak krokilerle, ataş ve iplerle falan doldurabilirsin.

gazete kagidiya dumduz kaplarsan cok kotu durur. boyle belli basli haberleri kesip yapistirirsan olabilir. yani kucuk parcalari birlestirmen gerek. koskoca sayfayi cart diye yapistirma.

gaz kokacak oda.

---dabbe spoiler---

dabbe filminde de eleman kafayı yiyip, odasının her köşesini kapatıyordu.

---dabbe spoiler---

artık dadaist mi olur dabbeist mi olur gerisini sen düşün.

teşekkür ederim,
kolaj yapma fikri hoş olabilir.

yeni bi eve taşındım ve duvarları cami yeşili. hoş bir renk değil ama şuan boyama imkanım da yok. böyle bir fikir geldi aklıma.

varsa başka bir fikriniz lütfen paylaşın.

april 12th@
niçin gaz kokacak? sağlığa bir zararı olur mu duvarda gazetenin?

valla gazeteey sarılmış ekmek bile ne biçim kokuyo, bi gazeteleri kokla anlarsın dediğimi.

aynı sorun bende vardı, ama odam çok küçük olduğu için, bir tarafı dolap kaplıyordu, bir yerde çalışma masası vardı ama onun duvarına da takvimdi, ders programıydı vs asıp kapatıyordum. bir tarafta bilgisayar masası vardı, onun arkasında dev bir poster yapıştırmıştım -shirley manson'ın, blue jean'den çıkma. o posterler kuşe kağıda oluyor ya?- yatağımın yanındaki duvarı ise yatağın başladığı yerden tavana kadar posterlerle kaplamıştım kolaj olacak şekilde. bazılarının bazı kısımları üstüste biniyordu gerçi ama, çok hoş olmuştu, sevdiğim grupların, şarkıcıların resimleri, yerdeniz serisi ve orta dünya'nın haritaları, bazı film afişleri, dergilerden kestiğim nispeten büyük boyutlu resimler, bir de arkadaşlarımdan gelen yazılar, sevdiğim şiirler falan vardı aralarda, bir de kendi yaptığım resimler. bence öyle yapabilirsin. hatta ondan sonra çok alıştım -gerçi ailemle kalırken de odamda posterler vardı ama, bu kadar değildi- sonradan ailemle olsun, arkadaşlarımla olsun, tek olsun, tüm evlerimde duvarları posterlerle kapladım. gene de ara bir parça duvar görmek güzel olabilir, çok da abartma derim. gazete kağıdındaki yazılar süreklilik arz ettiği ve uzaktan bakıldığında puntolar küçük geleceği için bir zaman sonra psikolojini bile bozabilir -tamam biraz abartı oldu ama benim olsa bozar :) - ama poster olayına girebilirsin. ha bir de, boya çok pahalı bir şey değil, kendin de boyayabilirsin, ben çok kısa boylu olmama rağmen kendim boyamıştım mesela, oluyor yani.

ne kadar etkilendiğine bağlı, ben 2-3 bira etkisinde az sunum falan hazırlamadım. bir şey olmaz, faydası olur yine. 2-3 biradan sonra yabancı dili konuşmak daha etkili ama. insanın dilinin bağı çözülüyor.

içip içip tasarım yapılabilir ama dil çalışılmaz bence

sobadsogood.com

iyi de.. mesafe bellidir, nasıl değişeceksin?
explode yap. sayı kısmına istediğin değeri gir?

kız yetenekli.
sağlığı bilemem

yalnız harbi çok yetenekli de ilk başta ilgi çekiciydi e o deri yırtıldı esprisi de geçti artık yeni bir şey yapmayacaksa bence durmalı büyük bir hastalığa sebep olmayacaksa bile bacaklar kauçuğa döneebilir yani.

benim bildiğim de öyle. cami dediğini halktan adam yapar halkın desteğiyle yürür. mesela bizim camiye destek veren tanıdığımız ve sevdiğimiz bir amcamız vardı. eskiden caminin hali içler acısıydı bu amca yardımlarla düzeltti orayı falan filan işte. mekanı cennet olsun rahmetlinin..

ne yardımı yapıcak ya. camiyi hayır işlemek isteyen vatandaş yaptırıyor devlet imamının parasını veriyor, lojman veriyor, kuran kursu açıyolar demirbaşlarını ücretsiz sağlıyor daha ne yapsın ayda 5bin lira yardımda mı bulunsun ? Bi caminin ne gideri var faturalardan başka ? Onu da hizmet alan vatandaşlar 2-3 lira atarak karşılasın bi zahmet.

ne yardımı yapacak ki?
camilerde kutular olur oradaki paralarla atıyorum tavan akıyordur, boyanacaktır veya cam kırılmıştır vs. bunlar tamir edilir, onarılır.
eğer miktar yeterli değilse kapı kapı dolaşılıp bağış istenir. verilen miktara göre makbuz kesilir.

benim bildiğim devlet camilerin sadece su faturalarını ödüyor. elektrik ve ısınma cami cemaati,yardımlar vs. yoluyla ödeniyor. camiye devlet yardım mı edecek noktasına gelince. diyanet işleri diye bir kurum varsa şayet, bu kurum bünyesindeki ibadethanelerin işleyişinden de devlet sorumlu olmalıdır.ibadethaneler kar amacı güden mekanlar değillerdir. aşırı imam istihdamı dışında camilere pek kaynak aktarılmıyor.

ek: bu cevapta, devletin gösteriş amaçlı yaptığı devasa/görkemli camiiler ( kocatepe, çamlıca'da düşünülen, ataşehir'deki camii vs. ) hesaba katılmamıştır.

devlet camilere gereğinden fazla bile yardım yapıyor. bu alanda ayrılan bütçeye bakarak fikir sahibi olabilirsiniz. ama yine de bağış toplamalarında yanlış bir şey göremiyorum. insanlar cemaatine dahil oldukları cami için bağışta bulunmalı.

odaya mı kapattılar acaba kızı,polisi ara.

aileyle konuşsan ne yapacaklar ki, kızın ağzına bant çekemezler ya. polise haber versen de bir şey çıkmaz. en fazla kiracıysa evden çıkartılır. zor ve sıkıntılı iş.

@cilekli krep
doğru diyorsun bunu da düşündüm ama böyle hastalığı olan bir kişinin hastanede yatması gerekmez mi?

Komşunuzla konuşmayı deneyin, odayı değiştirme imkanları olup olmadığını sorun. Önce iletişimi deneyin ve rica edin.

Komşu komşunun külüne muhtaç:)

Siz üst kattan rahatsız oluyorsanız aynı evde yaşayan aileyi düşünün bir de. Artık canlarına tak ettiyse ilgilenmiyo olabilirler. Eğer muhabbetiniz falan varsa bi konuşun derim.

Benim sınava hazırlandığım dönemde alt katta 7/24 ağlayan eşşek kadar bir çocuk vardı. Bir gün ben de sussun diye yukarıdan ayağımla vurmuştum yere, kadın kapıya dayanıp kendisi haklıymış gibi cırlamıştı. Eğer böyle bir tipse polisi aramak en iyisi. Bazıları laftan anlamıyor çünkü.

sizin odanızı değişirme imkanınız yok mu?
engelli insanlarda mekan değişikliği olumsuz etki yapabilir ama siz gayet de salondaki veya mutfaktaki masada çalışabilirsiniz.

kizi odaya kapatma ihtimallerini hic dusunmemistim. belki de ole bisey var hakkaten. hastaneye yatirma konusu da belki sıkıntılıdir. turkiyede isler kimbilir nasil. bi de nerede yaşıyorsunuz bilmiyorum ama gec saatlere kadar acik kutuphaneler var. eger cozum bulamazsaniz

komşu aslında duyarlı biri eskiden gelip bize sorardı rahatsız oluyor musunuz diye bizde nezaketen bir şey demiyorduk gerci kız o zamanlar bu derece rahatsızlık vermiyordu verdiğinde ise ailesi müdehale ediyordu ama son zamanlarda kız iyice rahatsızlık vermeye başladı ve aileside pek müdehale etmiyor aslında günün sadece bir kaç saati sürüyor. neyse artık ya o süre boyunca sabrederim yada dediğiniz gibi kütüphane dersane vs. gibi yerlerde çalışırım.

bu arada kız bildiğim kadarıyla +28 yaşlarında

otistik ise eğer sanmıyorum hastaneye yatırılsın, ama daha sakil olmaları için ilaç tedavileri olduğunu duymuştum. alıngan olurlar biraz bu aileler huylarına giderek empati ile konuşmanız gerek.

sağdaki daha iyi. soldakinin o dantel tül kısmı pek güzel değil

sagdaki cicekli daha uygun bence.

soldaki elbise en ufak fazlalıkları çok belli eder. riskli baya. sağdaki daha uygun.

sağdaki elbisenin peplum gibi şeyleri var ya hani. daha önce hiç giymedim kalçayı geniş mi gösterir?

eğer karnın ve kalçan varsa oraları kapatır. güzel durur

Soldaki ama bele parlak renk bir kemer lazım

sağdaki.

verdikleri beden tablosuna göre güya 36 bedenim ama mankenin üstündeki 36 imiş. 36 mı almalıyım 38 mi sizce.

bence çok küçük bir kasabada falan değilseniz, netten almayın bu tür bir elbise. her şehirde artık koton, zara var. istanbuldaysanız zaten forever new var. çok özelliği olan değişik bir elbise değil ikisi de.bu markalarda aynısını benzerini bol bol bulursunuz hem deneme şansınız olur.

Bence 38 almalısınız. Sağdaki daha hoş olacaktır.

peplum elbise daha güzel model olarak ama kumaş/renk olarak seçeneklerin varsa. aslında evde yapılacaksa ve kilo varsa vücuda yapışandan ziyade uçuş uçuş şeylere bakmak daha iyi olur bence.

Herkes sağdaki demiş ama o kalçadaki zımbırtılar artık banal oldu iyice. Soldaki de dantel mantel ı-ıh. Daha güzelleri çarşıda vardır bence de.

Bence ikisi de kötü. Siz bilirsiniz elbette.

38 beden ama sıkıysan siyahı, göbek falan varsa çiçekliyi al derim. siyah olan kusurları baya belli eder bence.

beğendiysen beğendin kankalemeto, bir şey yapmak zorunda değilsin.

stil sahibi insanların hastasıyım

oluyor kesinlikle. sokakta çok güzel binlerce kadın var; ama kendine bakmayı bilen, tarz sahibi, zeki ve özgüvenli kadın apayrı ve nadir bir şey. bu yüzden diyoruz işte çirkin kadın yoktur diye. kendine bakan, kendini geliştiren kadın her zaman ötekilerden güzeldir benim için. varsın victoria's secret mankeni gibi olmayıversin.

ben hiç giyinemem mesela. o kadar para dökerim gene olmuyor. başkasına bakıyorum benim verdiğim paranın yarısıyla benden daha güzel giyiniyor. sinir oluyorum.

bir kadın olarak ben de çok tarz sahibi kendine özgü bir giyinişi olan kadınlara bayılıyorum ve bu iş gerçekten ayrı bir zevk, göz istiyor. benim asla almayı düşünmeyeceğim, nasıl bir şeylerle birlikte giyilir tasavvur edemeyeceğim kıyafetleri alıp on numara sanat eseri gibi bir araya getiriyorlar.benim yalnız moda dergilerinde gördüğüm günlük hayatımda asla kullanabileceğimi sanmadığım tarzda 40 lı yıllardan esinlenmiş parçaları atıyorum gayet günlük casual bir kıyafete bile uyduruyorlar. erkeklerde bu çok daha nadir görülüyor bence. yani bir hipster, bir fazla efemine görünmeden ya da abartıp dede kılıklı olmadan 'tarz sahibi' görünen kendine özgü görünebilen erkek daha az.

hacı çok istiyorsan çıkartıp masaya vur ne diyelim B) ben giyime fazla önem vermiyorum açıkçası.. çünkü *paspal* diye tabir ettikleri şekilde giyinenlerden kültürlü, zeki insan tanıdım çok. tezat bir biçimde full marka pahalı giyinenlerden mal insan tanıdım yani. genelleme olabilir ama ben meseleye farklı bakıyorum B)

Ne yapmak lazım derken, hoşlanıyorsunuz da açılayım mı durumu mu var? Onu bilemem de, normalde (hemcins ya da karşı cins fark etmez) bir insanda çok beğendiğim bir şey (özellik, saç baş, kıyafet) olursa bunu açıkça ifade ederim. Karşıdakinin yüzünde o an açan gülleri görmek çok güzel olur.

Zaten öyle pek hoşlanıyor sayılmam, bişey yapmayı düşünüyor değilim. Genel kanıyı merak ettiğim için sordum.

@saatgeceninonikisi: Evet, iltifat çok basit ve iyi fikirmiş :)

Giyim konusunda eğitim almış ve de eğitim vermiş bir insan olarak birinci şart yerine ve zamanına göre giyinmektir. Gündüz vakti sokaklarda aşırı abiye yüksek topuklu giyinmeyin mesela, gündüz aşırı makyaj yapmayın. Sadelik herzaman en güzeli, modayı ucundan kıyısından kendinize yakışacak kadar üzerinizde taşıyın.
özetle şunu söylemek istiyorum önce klasik giyimin şartlarını -zaman ve mekan - bilmelisiniz. Moda ikonu olma düşüncesini itici buluyorum. Ambalaja fazla kafayı takmaz, gardrobunuzu birbirine uyumlu renklerle - ve elbette aksesuarla- düzenlemeye çalışınız. Kadın ya da erkek öncelikle beyni geliştirmek birinci şart. Moda sizi izlesin:)

Benim de böyle çok güzel makyaj yapan bi arkadaşım var. Müthiş uyduruyor renkleri kıyafetleri fln. ama aslında kısa boylu tombik kıvırcık karışık saçlı bi tip. ama makyajla dehşet oluyor. çok bakımlı. çok keskin renkler, pırıltılar kullanıyor ama hiç abartı durmuyor. tarz meselesi, yakıştırma becerisi işte. her gün ne giyecek diye bakıyo millet.

beğendiğin birine nasıl davranıyorsan öyle davranacaksın ben soruyu mu anlamadım acaba? neden olursa olsun beğenmişsin işte. ilgilen, bir yerlere davet et.

tarz/üslup her şeydir. güzellik hiçbir şey.

iyice kurumuşsa galeta unu yapabilirsin.
güzel bir kıymalı yemek tarif edecektim ama istemiyosun :)
küçük küçük kesip biraz kızartıp çorbalara ekleyebilirsin.

yumurtalı ekmek tabi ki hacı B) sarımsaklı ekmek de olabilir.

ekmekleri küp küp parçala, süt, tuz ve azcık karbonatla karıştır. (ıslansın yani iyice) sonra beklet.
yumuşayınca altını yağladığın tepsiye dök. üzerine peynir meynir artık allah ne verdiyse boşalt, at fırına olsun sana pizza

ekmekleri dilim dilim kes. bir kapta peynir, yumurta, yağ ezip karıştır. peynir evde ne varsa, ama yağlı peynir daha güzel oluyor veya kaşar. karışımın içine istediğini koy, salam,sosis, sucuk, domates, peynir... bundan bolca ekmek dilimlerinin üstüne koy ve fırına sür. üstü kızarana kadar kalsın.

zeytinyağıyla yumuşamış tereyağını karıştır. içine bolcana sarımsak rendesi, tuz istersen kekik, pul biber koy. ekmeği dilimlermiş gibi yap ama en son kısmını kesme, bütün olarak kalsın. dilimlerin arasına sarımsaklı yağı sür bol bol. alüminyum folyaya sarıp fırına at.

yumurtayı, tuz, karabiber, kırmızı toz biberle iyice çırp. ekmek dilimlerini yumurtaya batırıp batırıp yağladığın tavaya at. iki tarafını da kızart. ne kadar çok yumurta o kadar lezzetli olur.

hatta ve hatta: www.ekmekisrafetme.com

su linkteki kabakli olay cok guzel oluyor:
cafefernando.com

Işık gölge olmadan gerçeklik algısı yaratamazsın pek. Kuru çizim olur o. Karakalem olmaz.

seni kuru boyadan cekip firca uclu murekkepli kalemlerle tanistirmak istiyorum.
kalemi egis acinla alakali olarak kalinli inceli hatta daha baska detaylar yakalayabilirsin.

çizgisel resim akademiktir. yani ışık gölgeden daha zordur . örnek olarak alberto giacometti mesela araştırabilirsin.

nashi argan.
shwarzkopf kremleri-saç maskeleri

evet yağlar güzel çözüm gibi görünüyor, denedim ama saç yağı kabul etmiyor.nasıl bir kuruluk düşünün

bol su icin ve shwarzkopfun sac maskelerinden kullanin.
yastik kilifiniz saten olsun.

niçin?

Banyo yapıyorum her seferinde

sabır erdemdir. ben erdemliyim.

geliyor. dayandığım söylenemez pek.

kafana sık, kesin çözüm (yayalım)

geliyor. banyo yapiyorum. su elektrigi aliyor. sonra eger
varsa bir iki yaprak taze nane atiyorum agzima.

"amaaan, belki az sonra ölürüm, daral maral kalmaz" düşüncesiyle dayanıyorum.

geliyor ama bir umuttur yaşatır insanı.

umut da yok. niye olmuyorsam diye dusunuyorum. cok manasiz lan. su an ne olsa keyif almam. mutlu olmam. beni boyke yapan ne. iphone 5s alayim bilgisayara ram takayim diye sevinip yasayan insanlar var. onlardan olmadan mutlu olunmuyor mu ? oluvereyim ne olur

son zamanlar burnout ile dayaniyorum. kafa rahat. gelen daral ugramadan gidiyor valla.

tdk sitesinde yazım kılavuzu var. ayrıca, şu anda kullandığım chrome'da da yazım düzeltme fasilitesi var ve metod yazdığımda hata veriyor, metot olarak öneriyor. :)

ek almışsa "d" ile tek başına "t" ile. Benim çözümüm bu. Tüm "d" ve "b" ile biten kelimelerde böyle yapıyorum.

yapim metotlari bunlardir...
metodunu bilirsen sen de yaparsin..

nargile

müzik kutusu
minikleri çıkmış böyle kolu var, çevirinde çalıyo. çok sevimli.
kar küresi
içindeki figür tabii manalı bir şey olmalı. kıytırık olan küreler çok berbat duruyolar.
gezi notlarını tutabileceği defter
kesik uçlu kalem
küçük metal robot
zihni sinir atölyesinden herhangi bir şey
son olarak minyatür tornavida takımı

ahşap oyma seti

www.instructables.com
onun tam aradıgı şey
ona bu siteden öok güzel şeyler yapabilirsin
ya da premium üyelik satın alabilirsin onun için

Sıkıntı yok, yalnız değilsin.

yalnızsın.

ömür boyu yalnız da kalabilirsin. alışveriş sevmeyen kadın mı olur...

ben de hıc sevmıyorum, zorla arkadaşlarım çıkarırsa da hemen mağazada ılk bulduğum koltuğa oturuyorum, onlar çıkarken benı alıyolar oradan

alnından öpülesi, var mı senin gibi kızlar ya. uzat o mübarek alnını. helal olsun. şaşırmadım değil hani.

sizin varlığınız bizim inancımızı arttıyor.. Artık sizin gibilere rastlanmıyor

benimle evlenir misin?

erkekler oo ne şahane harika, aranan özellik demiş de. alışveriş yapmadan giyinme işini ne yapıyorsunuz? okula-işe giderkenle akşam sevgilinizle buluşurken aynı kıyafetleri mi giyiyorsunuz. siz alışverişe çıkmadan şu ünlülere yaptıkları gibi direk eve mi getiriyorlar kıyafetleri? aynı tişörtten 10 tane alıp haftanın her günü birini giyerek mi giyim sorununuzu çözüyorsunuz?
duş lifi, şampuan, vücut kremi, duş jeli, parfüm, ağda gibi ihtiyaçlarınızı anneniz mi alışverişe çıkıp alıyor?
biriyle buluşurken daha özenli giyinmek istediğinizde, alışverişi sevmiyorum diye eşofmanla mı gidiyorsunuz? her sene hiç değilse bir kaban, bir ceket, iş görüşmesi vs. için bir etek ceket takım, bir kaç kot almak gerekiyor hadi bunu zoraki yaptınız, her gün üzerinize giyecek kazak ve tişörtler, yazın deniz zamanı gelince havlu, bikini/mayo ve terlikler eve mi ışınlanıyor?
ay ben hiç alışverişi sevmem, hiç işim olmaz diyorsunuz da, o zaman kıyafetlerinizin ve kişisel ihtiyaçlarınızın geldiği sihirli deliği bize de söyleyin, biz de mal gibi en azından biribirine uyumlu bir çanta ayakkabı olsun okula giderken giymelik günlük diye o 'off boğuluyorum' avm lerde dolaşmayalım?

konuyla ilgili özel olarak; yaptığınız şey bana mantıksız geldi.
ev eşyalarını kendi seçmeli insan.. sonuçta kullanacak olan sizsiniz.
genel olarak; mağaza ve ürün çokluğu insanı bir yerden sonra yoruyor. kafa karıştırıyor. o yüzden mümkün olan minimum mağaza sayısında toparlamaya çalışıp işimi bitiriyorum.

benim de soğuk terler dökmeme neden oluyo. avm büyük işkence, haftasonu hele ki. yo dostum

yalnız değilsin ben de oldum olası sevmem. ailemin yanından taşınınca anladım, ben başkasıyla alışverişe çıkmayı, iki saat olur mu olmaz mı tartışmayı, kendi işin yetmezmiş gibi bir de başkasının işini halletmesini beklemek zorunda olmayı sevmiyormuşum. şimdi özellikle kıyafet alışverişine hep kendi başıma gidiyorum. ister bir-iki yere bakıp çıkıyorum ister detaylıca geziyorum. çok daha keyifli ve amaca yönelik oluyor.

@alice practice, alışveriş sevmiyorum dedim yoksa hiç yapmıyorum değil tabi ki..
kıyafet olayı: lisede aldığım kıyafet/ayakkabıyı hala giyebiliyorum. ufak tefek olmakla alakalı olabilir. plaza kadını değilim. eskiden yurtdışında doktora yapıyordum. şimdi home-office çalışıyorum. ne giydiğim kimsenin umrunda değil...ama kötü giyindiğimi düşünmüyorum. Mevsim sonunda, güvenparkın oralarda mesela birini beklerken veya otobüsten inip eve dönerken, yahut arkadaşlarım/kardeşim alışverişe sürüklediğinde bir mağazaya girip alıp çıkıyorum. 5 dakika sürmüyor benim giysi alışverişim. Bana şu tonlarda şu model bir elbise lazım diye alışverişe çıkıp akşama kadar onu aradığım hiç olmadı. Düğünlerde giyeceğim elbiseleri ,şık iş kıyafetlerini filan ucuz görüp beğendiğim an alırım, belki 2 sene sonra giyerim. ayakkabı-çanta da keza. Tabi bir de şimdi param yok sonra alayım gibi bir olayım hiç olmadı benim...en azından 10 yıldır olmadı hep çalışıyordum çünkü ve hiç de çok fazla paralar vermem son anda bişey almam. Modayı bilmiyorum hiç takip etmedim. arada yurtdışına çıkınca da mutlaka sevdiğim yerlere uğrayıp bakıyorum. Sevdiğim veya ilk kez gittiğim bir şehirde sokaklarda kaybolarak dükkanlara girip çıkabilirim mesela bu sorun değil hatta eğlenceli bile oluyor.
kimseyle buluşmaya eşofmanla gitmedim, emin olabilirsin ama katalogdan fırlamış gibi de gezemem :) okuldayken (ki ben mezun olalı 8 sene oldu) kampüste yaşıyordum 2-3 haftada bir reale gidiyordum. o kadar (bilkent).
evin ihtiyaçları için alışveriş yapıyorum tabi ki yalnız ben pazara veya pazar gibi reyonu olan marketlere gidip elimle seçmeyi seviyorum mesela AVMler beni boğuyor.
ağda vb. ihtiyacım yok lazer epilasyon. krem jel vs. için takıntılı değilim ki marka/özel bişey kullanmıyorum evin altındaki marketten de alırım -zaten genelde kampanya olunca stok yapıp uzun süre kullanıyorum- bunun için giyinip kuşanıp alışverişe gitmem gerekmiyor hiç şampuanım bitmiş gidip alayım demedim daha. ki 15 senedir saçım belimde neredeyse.
günlük hayatımda makyaj yapmıyorum...bin tane tonik, temizleyici, krem vs almıyorum çok temel şeyleri tüketiyorum.
denize gitmedim bu yaz ama bikinim var 2-3 tane var galiba niye her yaz bi tane alayım ki?
ben sizi çok iyi anlıyorum zira kızkardeşime de sorsam aynı şeyleri söyleyecek sizinle. fakat son tahlilde giydiğimize, yediğimize, içtiğimiz, görünümümüze bakarsak ben arada büyük bir fark da görmüyorum...anlamadım ki.

ben de sevmem. ihtiyacim olunca bir seye sirf onun icin cikar dolanirim. ama bos zamanim varsa hadi gidip avm dolanayim demem. oyle cok kiyafet de almam. iki pantolonla idare edebilirim. manken gibi giyinmek, giydigim her seyi renk olarak uydurmak zorunda degilim ben. iki spor ayakkabisini degistir degistir giyerim. sikinti da olmadi su zamana kadar. bir sey lazimsa alinir. artist gibi giyinmenin giyinmek.zorunda oldugunu dusunmek sacmaliktan ote degil benim icin. ustelik herkes onca para bayip kendini adam gibi gosterebilir ama sirf o insanlarin varligindan dolayi da giyimi cok sallamam ben. aynen bazen de esofman giyip sokaga cikiyorum. ne lazimsa iki uc.parca ondan olur. bitti. bizdekiler renk renk desen desen ugrasiyor, gorende modaci sanar. selametle diyorum onlara.

@nax, ev ailemin. Eşyaları da benim kullanma durumuma göre değil kendilerine göre aldılar. yoksa dediklerinizde haklısınız. sadece benim olan evler de kurdum (doktorada filan) herşeyi kendim seçtim, diktim, yaptım :) ama bu kadar yine gezmemiştim... Herşey birden olsun, hepsi olsun, dükkan dükkan gezilsin değil de yaşaya yaşaya, sindire sindire olmasını seviyorum ev eşyalarının.

@ niye ama on numara cevap olmus, bayildim cevabiniza. ve +1 diyorum.

harika bi özellik bence. insanlar kıymetini bilmeliler.
Başının ağrımasının sebebi de kapalı mekanda havalandırmanın kalitesizliği, ikincisi çoğunun elektrik tesisatı alttan geçiyor, o kadar kablo ve elektrik de manyetik alan oluşturuyor, bu da baş ağrısı yorgunlık vs.ye sebep oluyor.
Bunları gerekçe gösterek onları da açık havadaki çarşı pazara da alıştırbilirsin belki:)

Var, ben
Arkadaşlarla dışarı çıktığımızda pazarlık yaparım, eğer mağaza vitrin bakacaksanız gelmiyorum ben diye.
bir şeye ihtiyacım varsa nerden alacağımı öğrenir gidip alır çıkarım 5 dakkada.
Mecbur kaldığım durumlarda da saçımı başımı yolarım sıkıntıda alışverişte. Siz bakın ben şurdaotururum derim saklanırım bi yerde.

@ innerbliss, sorma benim çok yakın 2 erkek arkadaşım var illallah ettiler benden artık. İkisi de çok seviyor ya bi de giyip giyip çıkartıyorlar o kıyafetleri... Sabırsız bi insan da değilim aslında ama hakketen çatlıyorum. Ben pazarlığı şöyle yapıyorum: kuğuludayım ben, gidin gezin alışverişinizi yapın sonra burda buluşalım. öyle.
@dafaiss benimkiler için sorun değil havada karada heryerde alışveriş yaparlar ama açık havada mobilya, elektronik eşya satan yer bilmiyorum :)

@niye ama: onun için ayrı bi duyuru açmalısınız belki de:)
Ben de sizin gibi olduğum için bu konuda karşıdakiler bozuluyor mudur empati yapamıyorum, ama sanmıyorum da. Ama eğer sözkonusu "dışarı çıkmak" deyince doğrudan avmleri anlayan avm insanları ise işler değişebilir. O zaman zaten dışarıda karşılıklı tavizsiz birlikte olmanızın, birlikte alışveriş yapmanızın... imkanı yok.

Ben de varim
Gezdikce darlanirim

bence kendiniz de demişsiniz, bir mağazada bir şeyi gördüğüm beğendiğim anda alıyorum, para derdim yok diye, bu da aslında alışverişi neden sevmediğinizi açıklıyor. benim gibi alt-orta sınıf kadınlar, bir mağazada bir şey gördüğünde çoğu zaman direk alamaz, bütçesine uygun değildir, bu yüzden mağaza mağaza gezer, daha bütçemize uygun olan yine de üstümüzde ucuz durmayacak bir şeyler ararız. bu size garip ya da komik geliyor olabilir ama, mağaza mağaza dolaşıp sonunda bütçemize uygun, yine de üzerimizde ucuz durmayan giyilebilir bir şeyler bulabildiğimiz için de alışverişi severiz.
yoksa herhangi bir markanın mağazasına girip kazaktan dona kadar her ihtiyacımı alıp aldıklarımı limuzinime taşı alfred deme şansımız olsa, sanırım biz de indirim dönemlerinde mağazalara koşmak, bir kazak için dükkan dükkan dolaşmak çılgınlığına girmeyiz.
daha önce de karşılaştım bu durumla, benden daha üst ekonomik seviyeden bir arkadaş vitrinde bir elbise gördü, ay alice bu sana acaip yakışır dedi, ki hakikaten giysem yakışır, ama fiyatına bir baktım ben günlük bir elbiseye o parayı zaten veremem, mırın kırın ettim geçiştirdim, mangoya bakalım dedim, o da tam bunu dedi ay bu ne yaa bir dolu kıyafet deniyorsun kaç saat sıkılmıyor musun vs. lan o ilk görüşte bariz güzel elbiseyi direk alıp gitsem alışveriş yapmayı sevmeyen kuul kız olucaktım şimdi mango kızı oldum paranın gözü kör olsun. o nefret ettiğiniz mangoda kaç saat geçiriyoruz çünkü başka bir yerden eli yüzü düzgün bir siyah dar kot pantalonu 15 liraya bulmam mümkün değil, ben de biliyorum elbette atıyorum maviye gidip bir siyah olivia 27 beden lütfen diyip çıkmayı.

@ alice tatlım sen beni çok yanlış anladın, mangoyu bırak pazardan bile giyiniyorum ben. marka filan giymiyorum. ha maviden kot alıp 15 yıl onu da giyebilirim. beğeneyim yeter ki.
30 liraya 50 liraya abiye elbise alıp giymişliğim çoktur. aslında neredeyse tüm abiyelerim böyle...fiyat vermediğimden yanlış anlaşıldı galiba.

anlamadığım gezmeden aramadan nasıl mucizevi şekilde karşınıza çıkıyor üstünüze oturacak düzgün ve ucuz kıyafetler. söyleyin biz de mesai harcamayalım, ucuz yerlerin handikapı budur çünkü, çoğu ürünü dandiktir arar arar iyisini bulursun hele pazarda dolanmadan aranmadan nasıl buluyorsunuz merak ettim?

vallahi ben de bilmiyorum ki çok yakından bilen komşu teyzemiz (30 senelik komşumuz) da aynen bunu der...sen durur durur bir çarşıya gidersin şıp şıp şıp alır gelirsin biz 3 ay gezsek bulamayız diye...belki şundan: siz bişey "arıyorsunuz" ben aramıyorum. yani bana da dükkan dükkan gezmek saçma geliyor. 36 beden fazlasıyla standart bi kadınım denemeden alabiliyorum belki ondan. belki modaymış, şundan da alayımmış gibi derdim olmadığından. belki neyi giyerim, ne yakışır gibi konularda kendimi bildiğimden...başka bir açıklamam yok.

@alice gözyaşlarım seninle. çok güzel yazmışsın ama sıkıntı şurda, ihtiyaç olup olmadan dükkan dükkan dolaşmak. her görülen şeyin uygununu bulacam dersen eğer alışveriş bir ömür sürer.

ayrıca bu kadar alışverişi sevmeyen kadın varmış da bizim haberimiz yokmuş, çok enteresan. bu modeller yeni sanırım :)

@hayatbirfilm_basroldesensin vallahi ben yeni model değilim hatta antikayım nerdeyse. yeni modellerde durumu bilemiyorum.

neden olmasın, ama balık kokarsın.

ben en az 1 ya da 2 gün normalden daha erken kalkıp çayımı koyup güzel bir kahvaltı ediyorum. krep, sucuklu yumurta vs. yapıyorum. sağlık için değil, ama çok hoşuma gidiyor bence uykudan 30 dakika feragat etmeye değer en azından 1-2 gün. onun dışında ton balıklı sandviç kahvaltıda değil de öğlen yiyorum. sabah sabah hiç güzel gelmez bence. onun yerine zeytin ezmesi peynir ve hıyar çok güzel bi üçlü. sadece nutella da iyi gidiyor yarım ekmeeen arasına. 2 gün ton balık yapsan, 1 gün nutella 2 gün de zeytin ezmesi hıyar krem peynir yaptın mı tamamdır

cesitlendir kahvaltini

oturup mukellef bir kahvalti yapma sansin yoksa

1 gun peynirli sandvic
1 gun peynir domates salatalikli sandvic
1 gun simit ve karper peynir
1 gun corn flakes sut ve meyve ye
1 gun yapabiliyorsna sicak corba mercimek falan
balik da olur ama sabah agir olur ve evet kokabilirsin

agzın kokar, rahatsız olursun

ben yiyorum bazen sabahları, çok da severim. koku şikayetim olmadı. yiyip çıkacaksan zaten dişlerini fırçalarsın. işte yiyeceksen de sakız türevi şeyler işini görür. soğan veya sarımsak gibi bi koku olmuyor bence.

ton balığı, mayonez, mısır, turşu karışımı
ton balığı, mayonez, dereotu, mısır, kırmızı biber karışımı

çok güzel olur. arasına biraZ da rendelenmiş salam at. oh mis. canım çekti lan.

www.youtube.com belki

www.youtube.com mu ?

kendim buldum :www.youtube.com

teşekkürler yine de.

front 242, apoptygma berzerk olabilir. biraz daha karanlıktır bunlar.

benim kopkop listemden örnekler vereyim;
bomfunck mc's
swedish house mafia
paul van dyk
tiesto
armin van buuren ve www.youtube.com
david guetta

crystal castles
disclosure
justice
these new puritans
gesaffelstein

Şimdi sana güzel isimler vereceğim kardeş. C2C, Chineseman, Massive Attack (mezzanine albümü favorimdir.), gorillaz, xxyyxx, woodkid(tam emin değilim ama dene yine de), underworld filan da takılabilirsin, eskiler de iyidir. Ben de daha yeni sayılırım ama, böyle takılıyorum genelde. Dönüt bekliyorum bu arada. İyi eğlenceler.

Infected Mushroom
Armin van Buuren

techno.org

front 242 yanına bir de nitzer ebb koyalım tam olsun bence. elektronik müzik dediğin çok geniş bir şey sonuçta, hepsini tek tek yazmak olmaz şimdi ama swedish house mafia, tiesto ve türevlerine kulağını kapat. evet bu konuda tutucu olabilirim belki.

daha farklı tarz ama pendulum iyidir.

Röyksopp - Şeker geceler için.
Air - Metroda giderken, hafif hafif.

pederin bir hobisi var mesela taş oyuyor ve onlara şekil veriyor. ben de yay yapıyorum, ok atan yaydan.

maket falan. bence seksi.

felt needling jenny-barnett.blogspot.com

değişik hobby'ler:

i.imgur.com
i.imgur.com
i.imgur.com
i.imgur.com
i.imgur.com
i.imgur.com

vsvs daha çok var yani B)

farm4.staticflickr.com
bu çok aşırı sevimli olur ama adamlar kale falan yapmış, avize yapmış.

ya valla arkadaşlarımda gördüklerim var, mesela tango demiş birisi -çok var- fotoğrafçılık demiş bir diğeri -çok var gene-

ben abartıp anime izlemek -evet, bence bu bir hobi :D - , lomography -hobi işte, photography'den bir farkı yok, ismi ciks duruyor böyle :)))))) ama güzel mi, güzel! ama öyle ciddi bir şey de değil, makineyi alıp çıkıyorsun normalde cüzdanını alır gibi, o kadar. tabi buna laf eden bir kısım arkadaş da olacaktır, herkes her şeyin en iyisini bilip eleştirmeye bayılıyor ya, neyse. analog fotoğrafçılık dersen daha iyi olabilir aslında, tabi yapıyorsan. benim başka analog makinelerim de var, zenit falan, onlarla da uğraştığım için çok da hipster durmuyorum, zaten tipim de yok :D amma da açıklama yaptım! ha banyosu manyosu dersen, o aşamaya daha gelemedim ama okulda denemeyi düşünüyorum, neyse.

bunun yanısıra, değişik/zor bir müzik aleti çalmak olabilir. mesela keman çalıyorum, ukulele çalmayı düşünüyorum (aslında düşündüm de galiba hispter'ım?????) ayrıca kara kalem resim yapıyorum ve yüzüyorum. bunlar gibi bir şeyler işini görüyorsa güzel.

fimo hamurundan figür yapmak falan da güzel olabilir ya da kukla yapıyor olabilirsin -kukla yapım atölyesine giden bir arkadaşım var ve cidden çok tatlı şeyler yapıyor- bir başka arkadaşım da lego'dan modeller yapıyor falan, maket gibi işte. ama bence tr'de o iş biraz yaş, ulusararası bir firmada işe girmeyeceksen, tr'da millet cv'ye şöyle bir göz atıyor genelde, çok da sallamıyor. ben bir kere falan böyle işini iyi yapan dikkatli bir kızcağıza denk geldim, muhabbet ettik bayağı, güzeldi. onun dışında görmedim sanırım. yani oraya varana kadar ohoooo..

ha bir de ev ortamında mis gibi taze taze müzik yapan arkadaşlarım var, educatedear tadında falan. öyle bir şey de yazabilirsin.. gibi gibi..

ha, rhollor'un dediği gibi, taşlarla uğraşan da bir arkadaşım var, ama o taş üzerine resim yapmayı seçiyor genelde, olabildiğince düz taşlar bulup onları bir şeylere benzetmeye çalışarak boyuyor, bazen de aklına eseni boyuyor, çok çok güzel oluyor! ha bir de, çok şirin falan sayılmaz belki ama, ben gidiyor olsam yazardım: annem tsm korosunda, koroda gencecik kızlar, erkekler falan da var, öyle bir şey de olabilir tabi.

+1 @rhollor.

taş oymak güzel.
antika koleksiyonu yapıyorum diyebilirsin.
mesela "bilmem ne dönemine ait eşyalara ilgim var, çünkü o dönemin insanları vs vs vs..." falan.bu seni karizmatik gösteririr ama seksiliğini bilemem.

bariz shop

o kadar çok +18 var ki insan açmadan duramıyor.
@icim urperiyor dediği gibi bariz shop.

öyle boyun, öyle kafa olmaz. photoshop+1

beyazlı adam büyük ihtimal fotoşoptan önce hayvanın ön ayaklarını tutuyordu

canım bi de leğen koymuslar altına cok temiz kesiyolar.

şop+1

öncelikle suriye olmadığı kesin:
www.google.com

kadının kafası bildiğin cansız mankenden montelenmiş. fason.

Fotograf shop degil haber gercek demek ki

Bunları heç doqrü adlandırmaq olmaz

www.hindustantimes.com

genellikle kravat ile birlikte satılır benim bildiğim.

damat
kigili
piyer kardin
gibi magazalarda bulunur

millet olarak avrupa'ya göre çirkiniz. genetik. ha duyurudakileri diyorsan, arada iyi olanlar da vardı.

@straight gigolo www.smokescreendesign.com

iste genler falan :/ guzel genler hep cekinik, baskin genler hep cirkin. o da esittir uzumlu kek :/

kendilerine iyi bakmıyorlar.

millet olarak çirkiniz ki zaten napalım

@straight
güzellik kavramı bulunan, keşfedilen bişeymi.yoksa mutabık olunan bişeymi.ideal demişsin ideal kelimesinin üzerine düşünürsen sorunun cevabını bulucaksın

Takı, makyaj malzemesi, çanta, elbise, ayakkabı. Anneyse ya da yalnız yaşıyorsa ekmek, domates filan bi de :D

hizmet
not: erkeğim

1. küpe kitap ( bunlar kapışır)
2. benzin
3. topuklu
4. kozmetik,krem
5. kıyafet

ped tabii ki. takı alıyorum ben bi de.

Kendimden yola cikarsam, yiyecekten baska bir seye para veresim gelmiyor, gereksiz geliyor, en cok yiyecek satin alıyorum.

ped +1

bunun yanında body shop ürünleri sanırım

Boylece duyuru kizlarini ifsa ediyoruz :) bence canta.

deodorant
yüzük,kolye,küpe
saç tokası

ben en çok/sık saç bakım ürünleri alıyorum.

eskiden de kırmızı ruj ve kırmızı oje alırdım. elimde her tondan olup da birkaç ton haricini kullanmayınca almayı kestim.

ben en çok şampuan ve duş jeli alıyorum. bilmiyorum, banyo dolu hala alıyorum. çok hoşuma gidiyor. makyaj malzemeleri öyle değil mesela. 1 tane alırım, bitene kadar daha almam.

bakım ürünü
takı
kıyafet

1)bakım ürünleri ve kozmetik
2) giyim/takı/ayakkbı
3)kitap,dergi, kırtasiye malzemeleri
4) iç çamaşırı
5)ev dekorasyonu vs

yiyecek.
defter-kalem-kırtasiye.

@cesario, o kısmı dalga geçmek için ekledim elbette ama kadınların sık alıyor olması, erkeklerin de alabilmesine engel değil zaten yahu :)

sedef olabilir mi? bir cildiyeciye görünün.

ne yazık ki cildiyeciye görünebilme ihtimalim yok. gss primlerimi ödeyemediğim için hiçbir yerde bakılamıyorum. üzücü ama gerçek.

cildiyeye git hemen. bi ara sıkıntıdan aynı anda hem suratımda bir sürü yara, hem de saç dibimde bi noktada başka tür bi yara çıkmıştı. o tarz bi şey olabilir sıkıntılı bi dönemdeysen. bi iki merhem falan verir düzelir muhtemelen. ellerini kafandan çek de daha beter olmasın.

kaşınıyor mu peki?

şuan biraz kaşıntı var kurcaladığım için sanırım.

kaşıntıdan ziyade oradaki tabaka rahatsız ediyor ve koparıp atma isteği oluyor.
egzama resimlerine baktım, google'daki örnekler kadar kötü olmasa da benzer yapıda. kızarıklık yok ama.

eczaneden prozinc al. şampuan. iyi gelecek. ama saçın uzunsa saç kremi kullanman gerekecek. uçlara glissin sarı saç kremini tavsiye ederim.

seboreik dermatitin saç döktüğü doğrudur. önerim head and shoulders intensive treatment. dene ve gör.

ekleme: şöyle bişey daha varmış. head & shoulders clinical strength. bunu kullanmadım ama ilk söylediğim şampuan gerçekten bir mucize.

Stresli ve sıkıntılı bir dönem mi geçiriyorsunuz? Malesef bu tür sağlık sorunlarına neden olan en büyük etmen bu.

oturup ağlıcam heralde ya. geriye bi saçlarım kalmıştı o da gitsin amına koyim

bu arada özellikle kış aylarında cildimde de dökülmeler olur. sakal bölgesinde özellikle. seboreik dermatit sanırım benim hastalığım, bıraktığı kellik de kalıcıymış. moralim de 0. 3 senede koca bi çöpe dönüştüm. umarım daha köklü hastalıklara yakalanırım eyw.

saboreik dermatit, sakın head and shoulders gibi şeyler kullanma-neutrogina t-gel şampuanı bitirebiliyor bunu

ne yap et, cildiyeye git. devlet hastanelerinde de ozel muayne olabiliosun bir miktar fark ucreti vererek, cok bisey degildi yanilmiosam. benim de bu sekilde baslayan bir seboroik dermatitim vardi, ihmal sonucu su an butun vucudumda sedefle yasiyorum. dermatitin tedavisi var sedefin yok bu arada. git bi an once tedavine basla.

bıraktığı kelliğin kalıcı olması saçma. saç kökleri içerden hormonlar tarafından tetiklenmediği(DHT) sürece kalıcı olarak dökülmezler.
genetik dökülme yaşıyor olabilirsin, minoxil al yatmadan önce 5 darbe:)
ve evet büyük ihtimal seboreik dermatit geçiriyorsun, ara ara atakları olur, mevsimsel olur, stressel olur. olur da olur yavşak.

evet alışılıyor.

1 buçuk 2 yıla yakın diş teli taktım evet ben de ilk başta inanılmaz rahatsız oluyordum aynı sorundan, cidden alışırsın. sorun yapma.

Alışıyorsunuz. Bir süre yanağınız yara olabilir. O da geçecektir. Biraz sancılı bir süreç. Çok çok zorda kaldığınız zamanlarda "mum" veriyorlar, o metal yere yapıştırıyorsunuz, biraz yumuşatıyor. Ama dişinizi sıkabildiğiniz kadar sıkın derim. (Mecaz anlamda yani :D)

Alışılıyor +5267

alışmayı geç bir iki hafta içinde dişlerinin yeri yönü değişecektir, muhtemelen hissetmezsin bile.

alısıyorsun dostum sıkma canını

boyutları büyük değilse özelden at bakayım bi.

photoshopu açıyoruz.
file>automate>photomerge
reposition only
browse
ok
istersen at yapayım

Yapamadık :) Arayışlarım devam ediyor :D

Yaptık. eofor'a sonsuz teşekkürler.

evlat edinmek daha iyi.mutlaka kendi çocuğum olsun düşüncesi bana çok bencilce geliyor.yeni bireyler dünyaya getirmektense varolan insanların hayatını değiştirmek daha kutsal.o çocuklar da bir yere ait olmak istiyorlar,anne baba sevgisini yaşamaya ihtiyaçları var.hem de o çocukların geleceği için de iyi birşey yapılmış olur.kendini kurtaramayabilir çünkü.

mantıksız değil. ama ne bileyim, öz kardeş daha iyi olur gibi. bir hastalık durumunda birbirlerinin bedeninden faydalanabilirler. öz olmayan bir kardeşle beden uyuşması ihtimali, öze göre daha düşük. bunun dışında birinin hayatını güzelleştirmek istemek elbette ki çok güzel, katılıyorum fazlasıyla.

evlatlık olsaydım ergenlikten sonra öğrenmek isterdim sanırım. biraz daha aklım başıma gelince yani. ama öğrenmek isterdim ille.

ben istemem elalemin piçine ben mi bakıcam gibi bir düşüncem var.

bence garipsenecek bir şey değil. ancak çocuklar arasında sorun olur diye düşünüyorum aralarında 10 yaş falan olmadığı sürece. kardeşler zaten hep birbirini kıskanır, bizi öz biri evlatlık olursa bu sürekli sorun haline gelir bence. "o öz/evlatlık olduğu için öyle dimi"

yarın öbürgün o öz çocukla evlatlığın arasında bir sürtüşme yaşansa (tipik kardeş kavgaları) ve öz olan ötekinin evlatlık olduğuyla ilgili olumsuz şeyler söylese pek de hoş olmaz sanırım.

the imp,bu kadar sevgisiz olmak seni hasta eder.'elalemin piçi'çok çirkin bir laf.

Evlatlık olma konusunun iki kardeş arasında sorun çıkarabileceğini söyleyenler olmuş, bu yüzden ya ikisi de küçükken bu iş halledilecek (mesela kendim çocuğum oldu, o 4 yaşını bitirmeden bie vlat edineceğim) ya ya kendi çocuğum büyüyüp, o konuyu gündeme getirmeyecek kadar anlayışlı olabileceğini düşündüğüm zaman ya da ilk önce evlat edinilecek bebeyi alacağım, o biraz büyüyecek sonra kerdeşi doğacak.

yaşları yakın da olabilir birbirlerine. Hatta öylesi daha iyi. Ama şöyle bişy var ki anne ya da babadan biri istemeden aralarında ayrımcılık yapabilir. "isteyerek" olacaksa zaten evlat edinmezler ama, benim bahsettiğim örneğin biyolojik anne/babası olmadığın çocuğa "aman belli etmeyelim, hissettirmeyelim" diyerekten davranaraktan bir nevi "pozitif ayrımcılık" yapılması. Bunu iyi kontrol edebilmek ve bu kararı vermeden önce bunun olmayacağına şahsen emin olmak gerek.
İkincisi de yaşları yakın olmasa da kıskançlık triplerine girmeyecek denli yaş farkı olması. Örneğin evlatlk olan çocuk hem öyle olduğunu öğrenmiş, hem de bunun yaratacağı -varsa- hassas psikolojik süreci atlatmış olmalı ki kendi çocuğunu yapsın ebeveynler. Bu da aralarında 15 yaş kadar fark olması demek ki yaşlarının aynı olması buna göre daha iyi. Mesela öz çocuğunuz 6 aylıkken 6 aylık-12 aylık civarı yaşta bir bebeği evlat edinmek. İkisi de bunu kaldırabilecek yaşa eriştiğinde de birlikte öğrenirler bunu.
Olası ağızdan kaçırma vakalarına karşı çok yakınlar dışında kimsenin öğrenmemesi -nasıl olur fikrim yok- taraftarıyım ayrıca mümkün olduğunca. Yani durumu dedeler, babaanne, anneanne; varsa da amca teyze hala dayı tayfasından sadece yetişkinler bilmeli.

ya da şöyle bişye şahit olmuştum ben; erken ebeveyn olan çiftler (25 yaş ve öncesi) öz çocukları kendi başının çaresine bakacak hale geldiklerinde 40-45 yaşlarında oluyorlar. O aşamada evlatlık alınan bir çocuk ya da çocuklar (kardeş de olabilirler hatta) kimse açısından herhangi bir sorun yaratmaz tahmin ediyorum ki.

hiç çocuk en iyisi. ama illa evlatlık da olsa olsun derseniz, dışarıdan desteklemek en iyisi. illa da evde olsun derseniz öz evlat tabii ki.

bence dusuncen cok güzel. ben illa benim cocugum olsun demiyorum ama sevdiğim bir insanin cocugu olsun isterim. mantikli hicbir aciklamasi yok. nden boyle istediğimi gercekten bilmiyirum. bir de sut emzirmeyi yabana atmamak lazim. cocukla bag kuruyor. bir anne inkar etse de iz cocuklari arasında bile sevgisi esit olmuyor. bilemedim ama dusunceniz gercekten cok naif ve guzel

evlatlık fikri çok güzel ama gerçekten kanından olana bile tahammül etmek bazen çok zorken, gerçekten bir ömür boyu kanından olmayan birine sevgi besleyebilecek misin bunu düşünmen lazım. aynı şekilde erkek arkadaşının, kocanın da. hiç çocuk olmaz bir o olursa, ya da ikisi de evlatlık olursa sorun olmaz gibi geliyor bana ama bir öz bir evlatlık illa ki istemeden birinin diğerinden değerli olacağına inanıyorum. içgüdüsel olarak da öyle zaten. çok maddi durumu iyi bir ev olmazsa o eve 2 çocuk 1i evlatlık girmemeli. çünkü yarın bigün öz evlada çeşitli imkanlar sunmak isterken diğerinin de sorumluluğu olduğu için bi çocuğunuzun imkanlarından kısacaksınız ki bu onu deli etmeye yeter bile. kısmasanız biri arkadan baksa bu da onu üzmeye yeter. biri birine vursa istemeden öz çocuğunuzu savunur diğerine kızarsınız. bunlar öyle kolay işler değil. niyet çok güzel ama işte hiç kolay değil.

evlatlık almayı hiç düşünmem,
bunun sebebi ise herhangi bir konuda mutlaka eşit davranamayacağım ve öz çocuğumun tarafını tutacağıma emin olmamdan dolayıdır.
öz ile üvey mutlaka aynı olmaz diye düşünüyorum.
bağları gevşek bir aile ise ek bir sorun olmaz üvey ile öz.
yani amerika-avrupadaki aileler ve bizim toplumun aile ve yaşayışı arasında dünyalar kadar fark var.
bu arada çocuk gibi bir isteğim yok ama olacaksa öz olmalı derim.

fikriniz çok güzel, ancak çocuk esirgeme yuvalarında kalan çocukların çoğu, annesi babası belli ama annesi babası bakamadığı için orda kalan çocuklar, bunlar zaten evlat edinmeye verilmiyori ancak koruyucu aile olarak alabiliyorsunuz, anne babası istediğinde geri alıyor.
onun dışında terk ediilmiş bebekler/çocuklar açısından da şöyle bir sorun var. çoğu genelde çocuk sahibi olamayan ana-baba henüz 1 yaşını tamamlamamış bebek evlat edinmek istiyor, kanundaki şartlara sahip olsanız bile, uzun bir süreçten geçip bekleme listesine giriyorsunuz, ancak 2-3 yaş ve üzeri terk edilen çocukları kimse evlat edinmek istemiyor genelde, bebek istedikleri için, yani ister istemez çocuğa evlatlık olduğunu açıklayana kadar neden kardeşinin bir dolu varken kendinin bebeklk fotoğrafı olmadığını açıklamak zorunda kalıyorsunuz.
bir de çevremde, kuzenlerimde gördüğüm şöyle bir durum var, ay ama çocuk size benzemez, sonuçta sizin kanınızdan değildir diyenlere karşı. benim kuzenlerim, bebek yaşta evlat edinildiler, tabi atıyorum esmer bir bebek anne babası sarışın diye sarışınlaşmaz, ama kendini büyüten insanların tavılarını, alışkanlıklarını, çevresel faktörlerini edinir, yani kuzenlerim anne babalarından daha uzun/ daha beyaz tenli vs. oldular ancak yemek yeme alışkanlıkları, konuşma tarzları, giyinme tarzları, gülüşleri, ağlayışları, tavırları birebir kendilerini yetiştiren insanlardan aldılar. hatta aynı beslenme, aynı hayat tarzı nedeniyle göt göbek oranları oturup kalkmaları bile aynı oldu. o kadar çok duyuyorum ki benim kuzenler hakkında ay şuna bak aynı anasına çekmiş falan diye. ister istemez küçük bir çocuğu büyüttüğünüzde kendinize benzer, sizi örnek alır, sizin gibi olur.

kesinlikle para varsa yapılmalı. bir angelina ve brad çifti bunların en iyi örneği. hiçbir çocuğa hak geçmiyordur kesin. öyle bi ortamsa neden olmasın. kanun kadar zengin de olmasanız da olur da iki çocuğu yaşatacak ucu ucuna ayı geçirmeyecek gelirde bi ev olması lazım. özel bi okula 2 çocuk gönderip gerekirse yurt dışına çıkaracak kadar paralardan bahsediyorum. bi çocuğa aile vericem derken diğerinin iyi bi hayat sürmesini engellemek olmaz.

Arkadaşlar, maddiyat konusunda eğer iki çocuk yetiştirebilecek imkanım varsa ancak öyle bir işe kalkışırım. Aksi taktirde ülkemizde zaten 1 çocuğu bile doğru düzgün yetiştirebilmek, okutabilmek, ihtiyaçlarını karşılayabilmek zor.

Benzeme konusundaysa, fiziksel benzerlik açıkçası benim umrumda olmaz. @alice practice'e katılıyorum. Zaten çocuğum da benim kopyam olsun istemem ama haliyle yetiştirildiği kişiler ve çevre olarak bize benzeyeceğini düşünüyorum.

Kıyaslamak belki saçma ama kedim de benim kanımdan değil ama kardeşlerim kadar seviyorum :D

Herhangi bir klasör açıp adres çubuğuna gitmek istenen adres yazılırsa internete girilebilir gibime geliyor ama denemek lazım tabi.

internete girmek deyiminden anladığınıza bağlı, sadece web siteleri ise web sayfası açamazsın ama onun haricinde her şeyi yaparsın. Twitter facebook vs (programlar vasıtasıyla) girmekten, film müzik indirmeye dosya transferinden eposta atmaya kadar. Bahsettiğin şeyler sadece web tarayıcı.

benim bildiğim internet explorer'ı kaldıramıyorsun. senin düşüncende sörf yapamıyor olacaksın. öbür türlü kullandığın herhangi bir internet ie çalışan uygulama pek ala veri gönderir alır. amaç internete girmemekse internete bağlanmamak daha mantıklı sanki.

twitter, facebook gibi uygulamaların yüklü olmadığı bir bilgisayar düşünelim.
internete girmekten kastım sadece web sayfası açmak.
yani açamamak.. bence çok mantıksız olurdu.

burada nasıl bir mantık hatası var anlamış değilim, arabanın lastiklerini sökersen o da hareket edemez. e bu mantık hatası mı? bence mantık hatası yok tamamen aristoteles düz mantık mevcut :)

güzel diyorsun da güzel dostum bilgisayarların tek amacı internete girmek değil ki. tarayıcıları kaldırdın, içinde tarayıcısı bulunan üçüncü parti programlarıyla pek ala girersin internete. hatta ms c#'tan da giriliyordu sanırım tam hatırlamıyorum.

@sahipsiz şöyle ki, en azından bu iexplorerı tamamen kaldıramıyor olmamız lazım. yani setupı mutlaka windowsun falan içinde bir yerlerde durmalı ve onu silememeliyiz.
araba lastiğini tamamen söküp, canımız istediğinde yeniden takabiliyoruz mesela.
ben de onu soruyorum işte. canımız tekrar internete girmek istediğinde (web sayfası açmak) girebiliyor muyuz?