Ütü konusunda pek bilgili sayılmam ama normal ütü masalarında şöyle sanırım:

i.ibb.co

Tabii bunun için özel aparatlı modeller de var. Şöyle:

www.ufotr.com

ilk linkte çok güzel fotoşoplamışlar, sanki orası ütünün kıçına lak diye oturabiliyor da böyle tam oturuyor gibi. o şekilde öyle oturmayı bırak, oraya girmiyor bile. ayrıca zorlayıp sokarsan tutunmuş gibi oluyor ama ütünün ucu ağır geldiği için ilk sarsıntıda hoop ütü yerde.

zaten ikinci linktekinde sorun yok. adam tepsi gibi dümdüz yapmış. ister fotodaki gibi koy, ister kıçının üstüne dik koy.

Hiç orayı kullanmıyorum genelde. Kumaş kaplı kısmına ütü dik olacak şekilde koyuyorum.

Normal yatay düz koyuyoruz. Yukarda ikinci resimde olduğu gibi.

Ek bilgi her ütünün kablosu, ağırlık merkezi vs farklıdır, bazılarının kablosu arkasında olduğu için kumaş kısma da dik pozisyonda bırakılamaz zaten. En kolayı zemine paralel koymaktır

arkadaşlar ben de kumaş kısma koyuyorum mecburen. ütü alanını daralta daralta oraya koyuyorum. ben ütüyü nereye koyuyorsunuz diye sormuyorum. ütü dediğimiz alet, bu geçmişini sevdiğim kısmına nasıl konuyor diyorum.

bunu icat eden, tasarlayan, çizen, üreten, ütü masasına ekleyen kişinin bunu tasarlarken ne düşünmek istediğini soruyorum. yani bunun oraya ütü konsun diye yapıldığı son derece açık değil mi ya? gibi'deki yılmaz tonlamasıyla soruyorum. bunu icat edip oraya koyan adamın motivasyonu nedir? ne hayal ederek böyle bir şekli tasarlamış ve oraya koymuştur? bunu tasarlarken ütünün oraya nasıl konulup nasıl duracağını hayal etmiştir? hiç denemiş midir? bu eşsiz tasarım yıllardır değişmediğine göre herkes ütüyü kumaşa koyduğu ve burayı kullanmadığı halde ezbere mi üretilmeye devam etmektedir? yoksa bir şekilde gerçekten kullanılmakta mıdır? öyle ise nasıl kullanılmaktadır?

ya da diyin ki bana, orası ütü koymak için değil, ütünün kablosunu geçirmek için, ütü sırası bekleyen/ütülenen çamaşırları asmak için, senin ütün antika, diğer bütün ütüler giriyor diyin bir şey diyin gözünüzü seveyim.

delirecem arkadaş. ben ütüyü kumaşa da koyarım, yere de koyarım, elimde de tutarım. ütü koyacak yer bulmak değil mesele yeğen. orası nedir, nasıl kullanılır, üreten ne düşünerek, ne hayal ederek öyle bir şekil uydurup takmıştır?

Her ütünün yapısı, ergonomisi farklı. Kesin buna uyan ütüler de vardır ama uymayanlar daha çoktur. Hatta bence muhtemelen eski model ütüler daha çok uyuyodur o zımbırtıya. Yani ütüleri üreten şirketlerin, tasarım aşamasında "kardeşler züccaciyede satılan ütü masasının ütü koyma aparatını inceleyin, ütümüz oraya sığmalı" dediğini sanmıyorum. Masalar arasında da standart yok zaten gözlemlediğim kadarıyla. Böyle olunca da göstermelik olarak duruyor masalarda o kısım, ya tutarsa diye

Tekrar cevaplıyorum mobildeyim. O aradaki deliğe ütü yerleştirme konusunda yukarıda cevaplanmış, uyabilen de olabilir.
Yalnız oradaki boşluk ütünün hava delikleri kapanmasın diye var bence. Çok eskiden o kısım ızgaralıydı, muhtemelen daha sağlam olsun diye demir ızgara şeklinden günümüzdeki haline geçildi. Ancak bütün kapalı olduğunda ütünün buhar sistemi için zararlı olacağından arasında bu şekil hava boşluğu yapıldı. İsteyen yapabilirse araya da dikleyebilir, diklemek ne demekse:) ama asıl amaç ütünün altını açıkta bırakmak. Buhar deliklerinin kapatılmaması lazım.

Burada tabi masa kalitesine göre ergonomi farkları konu dışında. Umarım açıklayıcı olmuştur biraz uzun oldu ya

ikinci soru ile ilgili bilgim yok. araba dışında hayatımda klimam olmadı, klima kullanmadım. arabada da ayarı var, dışarıdan hava al, içerideki havayı çevir diye.

birinci soru için; hayır koyuluk derecesinin uv filtresi ile ilgisi yok. tamamen şeffaf olup uv ışınlarına karşı filtreliyor da olabilir. tamamen kapkara olup hiç uv filtresi de olmayabilir.

kapkara gözlükler şunun için var, çünkü tek derdimiz uv'den korunmak değil. gelen güneş ışınını zayıflatıp gözümüzü kısmadan karşıya bakabilmek. mesela benim taktığım acucue oasys lenslerinde %90 küsur uva uvb koruması var. yani hiç güneş gözlüğü takmadan da uv ışınlarına karşı korunuyorum. ama şeffaf anasını satayım. hafi güneş karşıdayken bi gözünü aç açabiliyorsan. bana hiç uv koruması bile olmayan kapkara bir gözlük yeter bu durumda.

ben gölge istemiyorum kardeşim, uv'den korunayım diyen açık renk kullansın, hem uv'den korusun, hem de gölge etsin başka ihsan istemem diyen uv korumalı koyu camlı kullansın. parlamaları da kessin diyen bi de polarize arasın. benim lenslerim zaten uv'den koruyor, yeter ki güneşin geldiği tarafa gözümü kısmadan dönebileyim diyorsan işportadan alacağın 30 liralık koyu camlı gözlük de iş görür.

1. Güneş gözlüğünde göz koruma seviyesini gösteren camın rengi veya koyuluğu değil, kaplamasıdır. Açık siyah gözlüklere UV koruması yapılabiliyor, kapkara gözlükler ışığa hassasiyeti olanlar için var.

2. Normal klimalar havayı gerçek anlamda temizleyemez, kalitesini arttıramaz. İçindeki modeline göre farklı kalitedeki hava filtresi toz, polen ve diğer alerjenleri filtrelemeye yardımcı olur. Evi kesinlikle havalandırmalısınız. Ancak yeni bazı klimalar içlerinde dahili hava temizleyicilerle gelir. Örnek: www.daikin.com.tr Bu klimalar temizlediğini iddia ediyor ama şahsen araştırmadan-denemeden yorum yapmam doğru olmaz. Kullanan varsa bu sorunun yanıtını da ona bırakalım.

2. Klimaların dışarı iile hava devir daimi yapan bir bağlantısı yok. (Ticari tipli olanlarda olabiliyor)

Koku dediğimiz şey havada asılı kala. Partiküller olduğu için klimanın filtresi bu kokuyu havadan temizleyebilir, ama içerideki havanın oksijenlenmesini falan arttırmayacaktır.

Hava kalitesini arttırdığını vaad eden ozon modlu klimalar da var. Havayı temizlediğini söylüyorlar. Ama ozon gazını da solumamak gerekiyormuş diye duydum. Klimaların ozon modu açıkken odada bulunmamak gerekliymiş falan. Yani klimanın havayı temizleme durumu biraz cacık.

Eğer sürekli klimalı bi ortamdaysan o zaman havanın serin olduğu anlarda camları açıp bi püfür püfür estirmen gerekiyor içerinin havalanması için.

normal karbonat, sodyum karbonat: Na₂CO₃
ingiliz karbonatı, sodyum bikarbonat: NaHCO₃

aslına bakarsan günümüzde piyasada "karbonat" adıyla satılan karbonatların tamamı sodyum bikarbonat, ingiliz karbonatı dediklerinden yani.

eskiden çamaşır sodası diye bir ürün vardı, o sodyum karbonat idi işte.

normal karbonatlara tuz da katıldığı/katılabildiği söyleniyor.

problem kombiyle alakalı değil mi yani
basınç sensörü ya da 4 yollu valfler yani sıcak su musluğu açıldı sensörleri geç çalışıyor bunlara dair bir sıkıntı yok mu, onu halletmeniz lazım. önce bütün youtube vidyolarını izleyin sonra servis çağırın

@lambırcek, kombi yeni ev de yeni yine de olabilir mi boyle bir sorun?

musluktan sıcak suyun geç gelme sebebi, kombi ile musluk arasındaki mesafedir. kombi dediğimiz alet suyu anında ısıtır ve boru aracılığıyla musluğa yollar. musluğu açınca kombinin önünde kalan, yani kombi ile musluk arasındaki boruda halihazırda duran su haliyle soğuk olur. kombiden geçen sıcak su musluğa gelene kadar bu borudaki su soğuk olarak akar. sonra sıcak su gelir.

uzaklığa göre 20-30 saniye civarında gelmesi lazım. borular bütün binayı çepeçevre gezip gelmiyorsa 7-8 dakika çok uzun bir süre.

sıcak suyu açar açmaz kombi ateşliyor mu ona bakın. muhtemelen kombinin ateşlemesi gecikiyor.

bilale anlatir gibi anlatmissiniz cok tesekkur ederim cok faydali bir bilgi oldu :) bana da cok uzun geldi sure ama biz kucuk bir evde yasiyoruz ve sicak su elektrikli termosifondan geliyor aninda sicak akiyor muslugu acinca o yuzden normal mi degil mi bilemedim. kombinin durumunu bir inceleyecegim.

sıcak su elektrikli termosifondan geliyorsa kombiyi niye dediniz
karıştırdınız mı

@lambircek hayir hayir kombi yeni tasinacagimiz evde, bizim su anki evde elektrikli termosifon oldugu icin kombi olayina cok asina degilim ondan bilmiyorum dedim.

kombiden de, elektrikli termosifondan da musluğa sıcak su gelme mantığı aynı, yukarıda anlattığım gibi. aradaki mesafeye göre borudaki su soğuk gelir, devamı sıcak gelir.

elektriklide hemen geliyormuş, demek ki mesafe kısa. ama kombinin bodrumda, musluğun 15 kat yukarıda olduğu cumhurbaşkanlığı külliyesi gibi eviniz yoksa kombiyle musluk arasındaki mesafe de bundan çok fazla değildir. elektrikli 10 saniyede geliyorsa bu da çok çok 30 saniyede gelsin. daha uzun sürüyorsa kombi ateşleyip suyu ısıtmıyordur.

ben de henüz ödemedim ama sen yazınca dur lan şunu ödeyeyim diyorum kendi kendime. korkuyoruz.

3. 4. ÖTV ödemeleri geri alınabilir. Şu an net bir açıklama yok.

Ama trafik cezası ödemelerini geciktirmeyin. Bir yerde karşınıza çıkacaktır.

Arabamı satana kadar ödemeyeceğim. 1 ve 2 yi ödedim sadece.

ödemediğiniz tutara aylık %2.5 gecikme zammı işler. ödemediğiniz sürece de aracı muayeneye sokamazsınız, satamazsınız.

Vergi dairesinin web sitesinden baktığımda vade tarihi yıl sonuna kadar gözüküyor.

Ben yıl sonuna kadar beklemeyi düşünüyorum. Enflasyon artıkça paranın değeri düşüyor TL ödeyeceğim borçda azalıyor bence

heh işte bi noktada sen havale yaptıktan sonra %30 ekleyip göndereceği tutarı göndermiyor.

100 gönderdin, 150 gönderdi. 500 gönderdin, 600 gönderdi. 1000 gönderdin, 1200 gönderdi. ayağını alıştırdı. 5000 gönderiyorsun, 6000 gelecekken bir şey gelmiyor.

kibritsuyu'nun yazdıklarına ek olarak, sana yolladıkları para da diğer dolandırıcılık kurbanlarından alınan para. Dava açılırsa başın derde girebilir. Onların işbirlikçisi olarak gözükürsün.

sazan sarmalı.

İllegal olduğu bariz, bana para gönderilmesi göndereni bağlar anca ben bir yere para gönderirsem sıkıntı çıkacağını düşünerek kestim olayı. Çok ilginç bi sistem , yakında mağdurlarını görürüz tv de

bu zımbırtı sayesinde

en.wikipedia.org

Klimasız arabalarda kalorifer peteği var, yani kışın araç içini ısıtabilirsiniz. Mesela aşağıdaki görselde 92 model bir Broadway'in kalorifer düğmelerini görebilirsiniz:

i.ytimg.com

Motorun sıcaklığını içeri veren sistem sayesinde ısınıyor.
Araba ilk çalıştığında motor ısınana kadar sıcak hava gelmez. Aracına göre değişmekle birlikte ilk 3-5 dakika gelen hava sıcak olmaz.

Yeni arabalar da klimayla ısınmıyor ki motor sıcaklığıyla ısınıyor, klimayı camdaki buğuyu çözmek için açıyoruz sadece.

araba çalıştıktan sonra motor ısınmaya başlar. ısınan su ilerleyen zamanlarda kaynamasın diye radyatörde devir daim ettirilerek soğutulur. amaç suyun 100 derece altında kalmasını sağlamak ve motoru optimum sıcaklıkta tutmaktır.

ayrıca bu sıcak su, hava filtresinden süzülerek gelen havanın ısıtılması ve fan yardımı ile araç içine verilmesi için de kullanılır. fan veya kalorifer olarak da adlandırılır hatta çorum kaloriferi olarak da isimlendirildiği olur.

bu sayede eski yeni bütün araçlarda belirli bir süre motor çalıştıktan sonra araç içini ısıtabilirsiniz. (tabi termostatınız arızalı değilse :)

we call it çorum kaloriferi

gerçekten müthiştir. 5dk içinde araba hamam gibi olur:)

eksisozluk1923.com

araç klimaları evdeki klima gibi değil sadece soğutma yapıyor, ısıtmayı motor üzerinden yapıyorlar. motor ısınmadan araç içi ısınmıyor, buğuyu çözmek için de araç içerisindeki nemi alıyor.

Araçlardaki klima sadece soğutma işini yapıyor zaten, ısıtma işi eski ilkel yollarla devam. Motorun ısısı kışın araç içini ısıtmak için kullanılıyor. Klima sadece soğutma amaçlı kullanılıyor.

Şahin'de bile kırmızı ve mavi simgeleri hatırlıyorum ısıtma ve üfürerek soğutma şeyi vardı sanki. Basit fan düzeneğidir herhalde.

@nhk ni youkosu: şahin'deki maviye çevirince soğuk üfleme şeyi "ısıtmama" anlamında. onda klima da yok. sıcak tarafa (kırmızı) çevirince motor sıcaklığı ile ısıtıyor, soğuk tarafa (mavi) çevirince ısıtmıyor, dışarıdan gelen hava neyse onu üflüyor.

Parazit ilacı veya mama değişikliği nedeniyle kabızlık olabilir. Bazen sizden çekindiği için de kabızlık olabilir. Kumunu, en kuytu yere koyun ve kumu mama kabından uzakta olması işe yarayabilir.

Bir de bugünlerde kapalı balkon anormal sıcak olur ve dehidrate olabilir. Yani vücudunda su azalıyor olabilir. Gün içinde su içer, ama içtiği su solunum ve sıcak nedeniyle hızlı buharlaşabilir.

Eğer 2nci gün de tuvaletini yapmazsa, dehidrate olduğu veya kabızlık olduğu veya böbrek sorunu olduğu düşünülerek veterinere götürüp muayene ettirmenizde yarar olur. Daha uzun beklerseniz hayati tehlikesi olur (özellikle böbrek sorunu varsa).

Cevap için çok teşekkürler bol bol su içiyor. Bu duyuruyu açmamdan beş dakika sonra birden kuma oturdu ve işini gördü. Ben evham yaptım sanırım. :)

Benzer süreçteyiz. Biz de bir sokak kedisi sahiplendik yazlıktan. 2 gün sonra ankara'ya gelecek bizimle. Şimdi yazlıkta olduğumuz için kapı pencere açık, gezip duruyor. Kapalı yere alışsın diye gece odamıza alıyoruz, kum da koyduk odaya. İlk gün eşelettim hemen işedi. Çişi gelince de gidip kendi yapıyor kuma. Ama iki haftadır kaka yok. Onu muhtemelen dışarıda hallediyor. Gece de ayağımıza kıvrılıp uyuyor, sabaha kadar sesi çıkmıyor.

Alışır merak etmeyin.

40 beden 30-31e denk geliyor.

40'lı sayılar genelde kot dışı pantolonlarda kullanılıyor hep böyleydi aslında. Kot bedenleri 30'lu oluyor.

Lastik belli olanlar da s, m, l şeklinde gidiyor.

Kot bedeni olan 40, normal pantolda 60'a falan denk geliyor. O da benim gibi 1.80 boy, 110 kilo şüşkolara göre.

Sizin 40 normal pantolon bedeni demek ki.

"radyolojik görüntülerim"e tıklıyorsunuz, ilgili çekimin yanında "raporu aç" butonu var. ona tıklayınca görünüyor. "raporu aç" butonu yoksa rapor henüz yazılmamıştır.

başka şehirden noter ücretini ödeyerek aynı belgeyi alabiliyorsunuz diye biliyorum, benim başka bir işlemimde noter öyle demişti ama her belgede oluyor mu vs bilmiyorum sorabilirsiniz.

Tabi burada noter ücretinden kaçamayacaksınız sadece tercüme ücreti ve zamanından kaçabilirsiniz.

En basta noterden belge alirken birden fazla nusha talep edecektiniz. Fotokopi cekip kaseleyeceklerdi boylece fotokopiniz daha uygun bi fiyata tescilli olacakti.

Su an bir yolu yok

noter onaylı belgenin fotokopisinin hiçbir orijinalliği yok. noter onaysızken fotokopi çektirip onu notere onaylatacaksınız. fotokopinin üzerinde noterin ıslak mühürü ve imzası, tarihi, numarası olacak. bu şekildeki bir belge aslının aynısı hükmündedir.

yapılacak şey orijinalinden veya noter onaylı nüshadan tekrar noter onaylı nüsha çıkartmak. o da ücretli tabii. noter ücreti ödemeden bunun bir yolu yok.

ya da orijinalini de götüreceksiniz, aslının aynıdır diye kamu kurumu kendisi onaylayacak.

Boyayı bir noktadan kazıyıp ölçebilirsin.

Araba boyasının kalınlığını ölçen cihazla boyanın kalınlığını ölçüp, dijital kumpasla da toplam kalınlığı ölçüp, toplamdan boyayı çıkartmak gibi bir yöntem geldi aklıma.

dissendium +1

ya da kenarından ölçebilirsiniz yaklaşık olarak. yan tarafı boyalıysa orayı kazıyabilirsiniz.

Bunun için azıck pahalı ultrasonik kalınlık ölçerler kullanılıyor, boya kalınlığı ve altındaki metalin kalınlığını ölçebiliyor.

Fiyatları 3000$+

Benim kullandığım kalınlık ölçerin fiyatı 500$ civarı, ince boya varsa metali ölçüyor ama boya kalınsa saçmalıyor.

%99 sensor hatası. Hatta debriyajla ilgili bir sensor/soket hatası olması daha muhtemel. Hiç takmasaydı ilk çalıştırmada veya 2. çalıştırmada uyarıyı alırdın. Gevşek bağlamış veya soketlerin/sensorlerin içine ya, toz, kir kaçırmış.

Benim de aklıma orijinal katalitik konvertörü söküp yerine dandiğini taktığı, hatta belki hiç takmadığı geldi.

Günahlarını almayayım ama böyle şeyler yapan tamirciler var.

Kendim çözdüm yabancı forumlari karistirarak.
Turbo basinc sensoru arizasinda tam olarak bu 3 arizayi veriyor meganlar.

O sensor soketi de tam hidrolik doldurulan kapagin üstünde. Soketi cikar tak yapip tozunu ufleyerek temizledim duzeldi.

Tam da tahmin ettigim gibi, eli kolu sokete çarpmış tamircinin ve farkidna değil.

ürünü sigara olarak girmiş

bu yöntemle vergi kaçırma işi çok yaygınlaştı. restoranlar da artık içecek diye kesiyor fişi yemek için.

İhbar hattı 189 olması lazım.

bilerek pos ayarini yaptirmiyorlar, simdi temel gida %1kdv, %10 ve %20 kdvli olan urunler var. hepsine gore ayar yaptirip ona gore fis kesmesi lazim ama vergi kacirmak icin her seyi en dusuk kdv orani olan urunden cikiyorlar. sikayet edin elinizdeki fisle.

Kdv oranı 0 olan ürünler de var. Sigara, kitap, dergi, pırlanta vs satışında kdv oranı sıfır. O yüzden bu ürünleri satan esnafın kasasında %0 seçeneği de ayarlı.

Ama kola alındıysa %1 kesmeliydi.

hemen olmuyor, en az 2 sene oturursunuz ama sonuç belli.

10 sene sonra zammınızı yapıp yeniden anlaştıktan sonra o 10 sene sıfırlanmıyor mu? 10 sene bir kere dolunca her sene o 10 sene dolunca olan şey tekrar tekrar mı oluyor?

ya da 5 senede kira tespit davası açabiliyorsun. ama açmadın, anlaştı ve oturmaya devam ediyor. 6. sene tekrar dava açabilir misin, yoksa o 5 yıllık hak doldu, tekrar ancak 5 sene daha sonra mı dava açabilirsin, ya da 10 sene dolunca çıkarabilirsin?

10 sene doldu, kiracıyı çıkarma hakkın var ama çıkmadın, anlaştın oturuyor. 11. sene hala çıkarma hakkın mı var, yoksa o hak artık bir dahaki 10 sene sonra mı?

@kibritsuyu hayır sıfırlanmıyor. 10 yıl dolduktan sonra her sene ev sahibinin çıkarma hakkı var.

1 eylül itibariyle arabulucu zorunluluğu olacağı için davaların bi tık daha çabuk sonuçlanacağını düşünüyorum

Obsesyon. Mis gibi 600 varken 587 nedir.

Nakit ödeme zamanından kalma bir alışkanlık.
Kartla ödemede bir sıkıntı olmadığını algılama konusunda sıkıntı var.

hala bir çok kişi nakit veriyor, onlarda da alışkanlık yapmıştır.

pompacı sizin kartla mı yoksa nakit mi ödeme yapacağınızı bilmiyor.
kasaya rahatlık olsun diye yuvarlıyor.

her gün gelen zamlardan gına gelince millet bir damlanın hesabını yapıyor, bu gözler deponun ağzına kadar dolsun diye pompanın ucunu dışarıda tutturan adamlar gördü.

Valla ben özellikle söylüyorum dolunca tekrar basmayın kalsın öyle diye.

Eskiden 10-20 üstüne tamamlardı ama şimdi 580'lik depoyu 600'e değil 700'e tamamlaması işime gelmiyor. O an o kadar harcama yapmak istemiyorum yani.

kartla ödeyeceğim zamanlarda çoğu zaman daha depo dolmamışken kartla ödeyeceğimi söyleyip içeri gidiyorum ama arada söylemden gittiğim olmuştur. ama son zamanlarda taşıt tanıma (opet anahtarlık) ile ödüyorum, pompacı nakit olmayacağını biliyor yani.

ben de atınca kalsın diyordum ama son dönemde zamlar gelmeden önce ucuza ne kadar alırsam kardır gözüyle bir şey demiyorum.

Ek bilgi pompa atınca ekletmeyin,kusma yapıyor ya da tahliyeden atıyor iki türlüsü de zarar

istasyon daha çok para kazndığı için
kartla bile ödense giriş yapmak kolay olsun diye

Yav eskisi gibi 1 kuruş 1 kuruş artmıyor ki. Bi kere sıksa 9 kuruş falan artıyor yine tam sayı tutmuyor. 600.07 falan olsa 600 mü alacaklar? Bilemiyorum altan. Herhalde her gün böyle böyle en az bir araç deposu kadar daha satış yapıyorlardır.

Talimat alıyorlar tam sayıya yuvarlayın diye. Her gün yüzlerce araca 10 liralık yuvarlasalar ekstra kâr işte.

hiç kendiliğinden tam sayıya yuvarlamak isteyen pompacıya rastlamadım. tam tersine ben tam sayıya yuvarlatmaya çalışıyorum. eskiden kalma alışkanlık, biraz da obsesyon.

diğer araç lpg'li mesela. depo dolup darrrr diye ses çıkarmaya başlayınca elimi on off valfine koyup tam düz rakamda kapatmaya çalışıyorum.

Özen gostermenize gerek yok, çok büyük ihtimalle imha edilecek o ürün.

Niye imha edilsin yahu, daha o kadar zengin değiliz. Ürün denendi diye imha edilir mi, kim bu maliyetin altından kalkabilir? Denendi diye tekrar satılamayacak öyle ürünleri (iç çamaşırı vs) zaten iade edilmez şartıyla satarlar.

Mağazada da gömleği tezgahtar açıyor, deniyorsunuz, olmayınca aynen geri paketliyor. Satıcı zaten büyük ihtimalle fiziki mağazası da olan bir dükkan. Özenmenize gerek yok. Onlar kendi usullerince tekrar paketlerler.

2001 model clio aracım var, 2012 yılından beri brc marka lpg kullanıyorum. motor bloğunu falan delmeden taktılar. ne performans sorunum var, ne ayar sorunum var, ne yol bilgisayarının, benzin göstergesinin şaşırması var.

4 ay önce triger sebebiyle motoru da söküldü, çıkan sübaplar, piston yatakları falan da tertemiz. kömür olur, kurum olur derlerdi.

Ford ve brc ikilisi için söylüyorum maşallahı var uyum mükemmel.

Hyundai i20 ile atiker grand uyumu çok iyi

Mangalın kendisinde kömür hazne yan tarafında ızgara şeklinde hava giriş yeri var, değil mi?

Ve bacayı tam mangalın zeminine koymuyorsun. Bir tutam kömür de altta var. O kömürlerin üzerinde duruyor ve alttan hava alabilir konumda.

Anlattığın şekliyle bacada bir sorun yok da, mangal yakmak ve mangal yapmak her yiğidin er meydanına çıkar çıkmaz ilk seferde başarabileceği bir husus değil.

Beceriksizlik demiyelim de bir antrenmansızlık durumu söz konusu diyelim. Zamanla çok yol alacağına eminim. Başaracaksın.

soruda bahsedilen alet mirket'in anlattığı alet değil. mantık aynı sayılır ama alet o değil. mirket, mangala kömürleri yığıp tutuşturduktan sonra üzerine oturtulan konik bacadan bahsediyor: st3.myideasoft.com

ama sorulan o değil, bu: productimages.hepsiburada.net

sizinki basit fizik kurallarını kullanan basit bir sistem. marka falan fark etmez. ben de migros'tan aldığım aleti kullanıyorum.

alttaki kömürler ilk ateşi alınca dar olması sebebiyle en ufak esintiyi hızlandırıp tutuşturan bir alet. alttaki kömürler ilk ateşi aldıysa kısa sürede yanması lazım. alttaki kömürler çabuk tutuşsun diye kömürlerin en altına 2-3 çıra parçası koyabilirsiniz. bir de en önemlisi, kömürleri üstüne tıkış tıkış doldurmayın. ufak kömürle aradaki boşlukları tıkamasın. içinde hava devirdaim yapacak kadar boşluklar kalsın. aletin bütün mantığı içinden hava geçmesi ve yellemeyi simüle etmesi zaten. çok tıkıştırınca hava geçemez, o zaman da ya boğulur hiç yanmaz, ya da geç yanar.

en alttan top yapılmış gazeteyi tutuşturduktan sonra 20 dakikada alevler üste ulaşır.

@kibritsuyu, kömür torbasını olduğu gibi boşalttım aslında. belki de bundan olmuş olabilir. iri taneli briket kömür aldım bir de onunla deneyeyim.

iri taneleri koyun 1-2 sıra. yakın, onlar alevi alınca üstüne azar azar ekleyin. harş diye boşaltırsanız o da boğulur söner. kömür iri taneli değilse azar azar ekleyerek deneyin.

havanın da az biraz esintili olması çok etkiliyor. borunun durduğu yer de etrafından rüzgar alabilecek durumda olsun. çukur bir yerde durmasın.

Küçük çok fazla parça koyarsanız hava akışı kesileceğinden iyi yanmaz. Büyük parçalar en alta, orta parçaları üste koyun. Küçük kömür parçalarını ya ilk yanmadan sonra koyun ya da hiç üstüne koymayın, bunlar tutuştuktan sonra döküp üstüne koyun.
Altında alevli ateş olduğundan emin olun.
Bir de altında kısmında yanlarda ne kadar delik olsa da, en alt kısmını iki adet çubuk veya bir iki parça kömür ile yükseltmek, hava akışını hızlandırıyor.

Şimdiye kadar muhtemelen anlamışsınızdır gerçi ama odaklanmanız gereken en önemli nokta hava akışı.

Yanma tepkimesi oksijene ihtiyaç duyan bir süreç, hava yok ateş yok.

Belli net bir stratejiden ziyade bu düşünceye odaklanırsanız kendi kendinize de yöntemler üretebilirsiniz. Torbayı boşaltmak çok yanlış bir iş olmuş örneğin. Kömürler birbirlerini harlayacak kadar sık, birbirlerini boğmayacak kadar gevşek olmalı.

kısırlaştırılmış iki kardeş erkek kedi var, akarı kokarı yok :D

10 senedir ilk aldığımız haftalar hariç kum dışına yaptığına denk geldiklerim benim eşekliğimden, kumun temizliği aksadığından oldu. onu da yapmıyorlar artık temizle diye belli ediyorlar resmen kumda bir sıkıntı varsa.

zorluğu hep kaçma korkusundan kapı, pencere açamama sıkıntısı var onu da sineklikle falan çözdük olabildiği kadar. bir zorluk da tüy meselesi.

imgur.com şunun ne sıkıntısı olur :D

mutlaka kısırlaştırın. sağa sola bırakmaz böylece. başka da bir zorluğu yoktur erkek kedinin.

kisirlastirdiginiz surece sigme derdiniz olmaz. (en azindan bizde oyle oldu)
hep erkek kedimiz oldu bir sikinti yasamadik.


gule gule'nin bahsettigi gibi, iyi bir sineklik sorunu cozecektir. akordeon tipi sinekligin altindan geciyorlar haberiniz olsun.

@gule gule, off masallah!

Benim de iki yaşında erkek kedim var, bebekliğinden beri bende, 1 yaşındayken kısırlaştırdım, sıkıntısı sorunu yok, kumunu gösterdiğim ilk günden beri başka bir yere tuvaletini yaptığını görmedim, kendi halinde takılıyor.

7.ayda kısırlaştırdım, koku bırakırsa hemen kısırlaştırırlar erkekler dişiler gibi kısırlaşması problem değil
ön denemeyi yaptıysanız mis gibi işte demekki bir sorun yok yazmamışsınız alın götürün tepe tepe sevin

ve lütfen camlarınıza file yaptırın, sineklikten kaç kedi düştü tanıdığım, kendiniz yapabilirsiniz tüm evdeki açılan camlara file yapın

ya herkes file diyor sineklik diyor. kaçar diyor, düşer diyor. hani zemin katlardan kaçmasını anlarım. içgüdülerine yenilir. ama dediğim gibi 13 sene kedi besledim. o da yazlıkta bulduğum sokak kedisi idi. apartmanın 5. katında 13 yıl yaşadı. balkona da çıktı, balkon kenarına da çıktı. hatta pencerenin dışındaki bir karışlık pervaza çıkıp gezerdi. hatta salak gidip en sondan sarkardı. bir sefer bile düşmedi. 2004'te doğal sebeplerle uğurladık kendisini.

yeni nesil mi meraklı, yoksa doğma yetişme tarzına göre farklılık olabilir mi? yani bu da sokak kedisi. evde doğmadı, eve kapalı büyümedi. sokakta doğdu ve büyüdü (5-6 aylık olduğunu tahmin ediyorum, alttaki süt köpek dişleri duruyor daha). acaba sokak serserisi olduğu için, evde doğmadığı için biraz daha dayanıklı, tedbirli yetişiyor olabilirler mi?

su akordiyon sineklikten var arka balkonda iki gece once bi baktim gecmis altindan takiliyor odum koptu, altindan gecerken hizini alamasa sikinti.

birde burasi kusu bol olan yer surekli geliyor konuyorlar balkonda mermere, kediler direkt atliyor cama. yanlislikla acik kalsa o kusa atlasa ucacak 4.kattan. yani tedbir olmasa icim hic rahat etmez benim yoksa kedinin atlayacagindan degil. evde guvenli alanda atlayamayacagini bildigi yere tenezzul bile etmeyen kedi balkondan zaten atlamaz heralde durduk yere.

bu arada ben de hic dusen kedi gormedim, ama illa ki vardir sokak ya da ev kedisi olmasi etkilemiyordur bence.

delikanlı bu:

i.imgur.com
i.imgur.com

her kedi ayni degil. ben istanbulda 11.katta oturuyorum, akordeon sinekligin altindan gecip balkona cikiyor sipa, bir kusa degmez diye dusundugumden cam acmiyorum :)

su an 13 yasinda olan diger kedimiz gencken 6. kattan dustu, pervaza cikmis, o incecik yerden de duzgun donemedi ve gozlerimin onunde asagi uctu, aklim nasil cikti anlatamam size.

artik aramizda olmayan bir diger kedimiz de genckken 1.5 kat asagidaki verandaya ucmus, alt komsunun odasina girip gecenin bir yarisi ortaligi dagitmisti :)

her biri ayri bir karakter.

gule gule'nin de yazdigi gibi, benim icim rahat etmiyor, bir kusa bir kelebege degmez seklinde dusunuyorum.

delikanli pek bir guzel!

kediyi bugün veterinere götürüp sağlık kontrollerini yaptırdım. 6-7 aylık olduğunu söyledi. kısırlaştırma işleminin yapılabileceğini ama 1 yaşından önce önermediğini söyledi. dış parazit damlasını yaptı, iç paraziti de 2 gün sonra yapmam için bana verdi, haftaya da kontrole çağırdı.

yani ben bu kediyi görünen o ki, 5-6 ay daha kısırlaştıramayacağım. e şimdi ankara'da evin içinde oraya buraya siğip duracak mı? yoksa barınak 6-7 aylık sokak kedisini ücretsiz kısırlaştırıyor. yaşını beklemeden yaptırayım mı?

6-7 aylıkken kısırlaştırmıştık biz de. neden önermediğini söyledi mi acaba ben de merak ettim. bir ihtimal aklıma gelen idrar yollarıyla ilgili hastalıklar ama onun da yanlış bilgi olduğunu söylemişlerdi zamanında o yüzden içimiz rahattı.

bugüne kadar iki kediden birisinin sancılı dönemi olmuştu operasyon gerektirecek, başka sıkıntı çıkmadı. diğer veterinerlerle de en azından telefonda konuşmak iyi olabilir. bu kediye özel bir durumda olabilir belki.

ben olsam barınağa götürürdüm kısırlaştırmak için.

başka bir tıbbi sebebi var mı bilemem de benim veterinere neden erken kısırlaştırılmıyor diye sorduğumda uğraşmak istemiyoruz çok küçük oluyor her şey demişti :)

barınak dese uğraşmak istemiyoruz diye anlarım da, 2-3 bin lirayı cukkalamak dururken niye uğraşmak istemesin ki?

yine temmuz'da 5-6 aylıkken sahiplendiğimiz dişi kediyi ocak ayında bauuu bauuu diye bağırmalara başlayınca kısırlaştırmıştık 1992 yılında. sonra o kedi obez oldu. göbeğini yerlerde sürüyerek yürüyen 10+ kg bir danaya döndü. yani hormonal problemler yaşayıp kilo falan alır mı diye korkuyorum.

fazla dikkat gerektirdiğinden belki öteliyor bilemedim ki. kısırlaştırıldıklarında kilo alma olayı yaygın olan bi şey. öte yandan kısırlaştırmadığınızda olacak başka sağlık sorunları var. koku bırakması da cabası.

kibrit,
benim kedi saldırgandı 4 aylıkken veteriner kısırlaştırabiliyoruz dedi, o sırada lokasyon yüzünden veteriner değiştirdim 7.ayda yapalım dedi, kendim araştırınca ki ciddili tez yazıları okudum 5 aylık ve sonrası(kedinin gelişim geriliği yoksa, kan tahlilleri vs normalse) erkek kedilerin kısırlaşması için ideal olduğunu amerikalı veterinerler söylüyor. ha tabiki avrupa durur mu onlarda 1 sene sonrası kısırlaştırma öneriyorlar, sebebi üriner problemler(üriner sistemin gelişmesiymiş), ama amerikalılar araştırmış 100 denek içinde çok az kedi erken kısırlaştığı için ürüner sorun yaşamış.

üriner sıkıntı ne demek erkek kedinin idrar kanalı s şeklinde kısırlaştıktan sonra tıkanıyor kristalleşme oluyor çocuk çişini yapamıyor o yüzden sürekli kumu temizlerken kontrol edicen çiş yapılmış mı, kilo aldırmıcan ve kısır mama vericen ki hasta olup bir ton sonda takılmasın.

şimdi erkek kedilerde veterinerimin söylemesine göre bu püskürtme ve kızışma olayına girmeden kısırlaşınca kedide sende rahat edersin dedi, bu olayları öğrendikten sonra kısırlaştırsanda bu huyundan ve tüm ekolu alanlarda mavvvvvlamasının önüne geçemeyeceğimi söyledi, o yüzden kısırlaştırmakta yarar var,

eğer saldırgan değilse ve çok belirti vermiyosa acele etme 1-2 ay daha bekle, file yaptır demiştim dimi lütfen yaptır, dün 8. kattan düştü bi uyuşuk çocuğun düştüğünü 5 saat sonra farketmişler bide :(

ps. sakın barınakta kısırlaştırma, kasaplar,

Bence bir iki farklı şey var;

1 - Görsel efekt iyi yapılmadığında baya bir kötü duruyor, üstüne de efektin türüne göre oyuncular orada olmayan nesnelere göre rol yaptıklarından onların performansı da düşebiliyor. Haliyle efektsiz yapabilmek bu açılardan daha iyi.

2 - Dublör kullanıldığında oyuncunun yüzünü gösteremiyorsun; dolayısıyla sahnelerin buna uygun kesilmesi falan lazım. Ama mesela Tom Cruise kendi koştuğunda, atladığında, hopladığında dublörü aradan çıkarttığı için daha etkileyici sekanslar çıkabiliyor.

3 - "Efekt kullanmadık" ya da "Dublör kullanılmadı" kendi içinde biraz reklam. Nolan'ın ne kadar takıntılı ve usta olduğunu ya da Tom Cruise'un ne kadar işine bağlı ve cesur olduğunu gösteriyor. Mesela Tom Cruise'un uçaktan atlaması, Burj Khalifa'ya tırmanması vb. defalarca haberleştirilip filmin bedava reklamının yapılmasını sağlıyor.

Hem dublör hem de bilgisayar efektleri izleyiciyi kandıran eklemeler.
Bir filmin bunlara mecbur kalınmadan çekilmiş olmasının takdir edilmesi de gayet normal geliyor bana.

"Filmin bütçesi açısından faydası vardır"
aslında tam tersine, dublör zaten dövüşmeyi, düşmeyi vs. biliyor getir çek. Ama Tom Cruise'u, Keanu Reeves'i eğitmek ve çekimde güvenliğini sağlamak daha pahalıdır.

Cruise'un yaptığıyla Nolan'ınki çok farklı bence. Mesela Top Gun Maverick'te uçakları gerçekten kullanıp o G-kuvvetini yaşamaya çalıştılar ve ekrana yansıdı. Stüdyoda çektiğin filmde o çok yapay oluyor. Mission Impossible'da her sahneye bu kadar gerekli diyemem ama yine de oyuncu onu hissederek oynuyor, ayrıca reklam olarak acayip kullanıyorlar filme yarıyor yani.

Nolan'ınki biraz inat. Henüz izlemedim ama bu filmi 65mm çekmesinin anlamı var mı çok emin değilim ben. "en iyisi" ile çekmek olarak okey, Nolan'a özel film üretilmesi falan da egosunu besleyen bişey. Eminim "heyt be Kubrick gibi adam oldum" diyordur içinden :D ama ABD'nin atom bombasını hazırlama hikayesi ve bol yakın plandan oluşan bir dramaymış... ek olarak dediğin gibi patlama kısmı gerçek atom bombasının yakınından geçmiyor diyorlar. Filmi izleyenler beğeniyordur ama vfx ile esas atom bombasına yakın bir görsel izleyebilirdik. Bak Inception'da stüdyoda dönen oda yaptırmıştı, o Cruise'un yaptığına yakın bişey. Düz çekmektense oyuncuları gerçekten o zor durumlara sokup oyunculuklarını iyi hale getirdi o işe yarar bişey. Ama Oppenheimer'dakileri gidip görmek lazım ama bana reklam ve biraz boş iş gibi geliyor.

@salihdt

Bu kadar bütçeli filmlerde kötü vfx kullanılması çok düşük ihtimal ya. Yüz konusunda da günümüz teknolojileriyle çok zor değil diye biliyorum oyuncunun yüzünü dublöre aktarmak.

@michael_knight

hocam film izlemenin tüm olayı kandırılmak zaten. Cilian Murphy'yi Oppenheimer olarak ya da Tom Cruise'u casus ya da pilot ya da ne rolde oynuyorsa o olarak izlerken zaten kandırılmak için izliyoruz. Sinemanın tiyatroya göre en büyük avantajı da bu kandırılma hissini tamamen sağlıyor oluşu zaten. Ben kandırılmak istediğim için izliyorum yoksa niye izleyeyim filmi :D

bu arada aklıma geldi ekleyeyim dedim, insan psikolojisi ters olanı seviyor. 1980-90'larda filmler "müthiş görsel efekt" diye pazarlanıyordu, The Matrix'te neyi nasıl yapmışlar, LOTR'da nasıl güzel ordu çoğaltmışlar Jurassic Park vs. 2000'lerde vfx'le dolu filmler gelince bu sefer analog değere bindi.

Dijital fotoğraf makineleri büyük kolaylık olarak piyasaya girdi, tertemiz foto çeken bu makinelerden sonra 35mm filmle çekmek tekrar popüler oldu.(onun bi hazzı var gerçi:)

Aynı şey müzikte de var. Geçen yıllarda plak satış rekoru kırmıştı :D Halbuki eskiden kayıpsız düzgün ses diye CD ne güzeldi. Ama bir noktada zıtlık ve nostalji devreye giriyor.

abi alayı görsel efektten oluşan filmin çizgi filmden animasyondan bir farkı kalmıyor ki. stüdyoda yeşil perdenin önünde yarım metre yükseklikte düşme numarası yap, arkana uçurum eklesinler. e onu da yapma anasını satayım, seni de ekleyelim yapay zekayla. onun da adı film olsun.

beriki karavanında viskisini içerken atlamalı patlamalı sahneyi başka adam oynasın, ben de tom kuruyz diye izleyeyim. bu seyirciyi kandırmak değil de nedir?

arabayı patlatmaya kıyamayıp üstüne efekt yapmakla, patlayıcı koyup gerçekten patlatmak aynı şey mi yani? gider çizgi film izlerim daha iyi.

ulan sitindirik arka sokaklar dizisinde bile sırf patlatabilmek için hurdacıdan dandik araba alıp gerçekten patlatıyorlardı. dizinin geneline baktığında beklenmeyecek bir emekti.

Bizim için çok şey fark etmese de dünya genelinde 30 sinemada 70mm imax'de seyredenler için çok şey fark eder, görsel efektler çok yüksek çözünürlüklü filmlerde sırıtabilir çünkü mükemmel bir gerçeklik kazandırmak oldukça zordur bazen sahnelerde epeyce bir sırıtır hele hele bir de 18K bir çözünürlükte o görsel efekti sahneye yerleştirirsen efektin de mükemmel olması gerekir.

Oysa gerçek bir patlama arka planla mükemmel şekilde bütünleşir yüksek çözünürlükte dahi atmosferdeki havayı itişini yüksek çözünürlükte izleyebilmek ayrı bir haz verir.

Dublör olayına gelince, bildiğim kadarıyla zaten Oppenheimer'da öyle dublör gerejtirecek, uçmalı, kaçmalı sahneler yok, o yüzden doblör'e hiç ihtiyaç duymamışlardır, sinema severler açısından tamamen bir fantezi nesnesi tabi bu, yoksa dublör olmuş, olmamış pek önemi yok.

Ek mtv'nin 1. taksit vadesi 31 ağustos, 2. taksit vadesi 30 kasım.

Yani 26 temmuz'da zaten gecikmiş değil. O yüzden muayenede borç gözüküp sıkıntı çıkarmaz.

vergi borcu varsa zaten randevu vermiyor bildiğim kadarı ile.

@kibritsuyu

gib'ten baktım 1600 küsür gözüküyor borç.
bu tek taksidi olamaz sanırım? tamamı olmalı.

26 temmuz randevusuba temmuz mtvsini ödemeden bile gidebilirsin. Çünkü son ödeme tarihi 31 temmuz.

Faaliyet koduna göre ayrı bir yönetmelik vs duymadım.

Genel kural şu: gider göstermek istediğiniz şey, yaptığınız işle ilgili mi gerçekten, yoksa "aman bunu da vereyim de gider göstereyim" gibi bir şey mi? Birincisiyse sorun yok. İkincisiyse bir gün bir yerlerde sorun olabilir.

Bu arada "müşteriyle toplantıya gideceğim, takım elbise alayım, saçımı kestireyim, ayakkabı alayım sonuçta bunlar işle ilgili" derseniz, bunları da gider yazmak mümkün değil.

Güven konusunda: Detaylı mizan isteyip, hangi fişler, hangi faturalar, hangi başlıklar altında gider gösterilmiş görebilirsiniz. Kendiniz ayrıca önmuhasebe tutup, tutar ne kdv ne kadar total bakıp gelenle kıyaslayabilirsiniz.

www.verginet.net

Gelir vergisi kanunu 40 ve 41. maddelerden başka bir liste yok.

bir başkadır benim memleketim?

havasınaa emayon
tamaguus toprağına
bin can feda tamagusunaaa

evet hakkaten memleketim galiba. sözler aynısı :D

ahahahahah ikinci kısım lalallalaya odak olmuşum ben sadece :D

Şarkının melodisi aklınızdayza google uygulaması mırıldanılan şarkıyı bulabiliyor. Sözleri hiç bilmeseniz dı dıı dı dı gibi mırıldansanız bile baya iyi bi yüzdeyle bulabiliyor

Mama El Baion ? Ya da Bajon.

derecesi kaç?

Benimkinde 4 derecelik normal kısımda en arkaya koyduğum şey donabiliyor :D Yani demek ki 0 bölmesinden falan hava kaçağı mı var artık bilmiyorum.

Yani sizinki fazla mı soğutuyor yoksa gerekeni mi yapmıyor onu tam anlayamadım. Ama arka kısımların "daha çok soğuttuğunu" birkaç buzdolabında gözlemledim ben.

@nhk ni
4 dereceye ayarlı.

arka köşelerde soğuk havayı buzdolabının içine üfleyen ızgaralar var. gıdayı bu ızgaraların tam önüne yaslarsanız, gıdanın yasladığınız tarafı donar. bu normal bir şey.
yaslamayıp biraz mesafe koyarsanız bir şey olmaz.

En arkada hava çıkışına yakın durursa donduruyor bizimki de. Öyle ölümcül bi donuş değil de epey sert buzlu gibi.

şimdi muayeneyi yapan kişi insan olduğu için, işin içine insan faktörü girince, geçer mi geçmez mi tamamen o muayeneyi yapan adamın ruh haline kalıyor.

asıl olay plakanın üstündeki delik değil, plakanın üstündeki vida. yani plaka tanıma sistemlerinin harf ve rakamları okumasını şaşırtacak herhangi bir şey.

vidayı çıkardıktan sonra deliği zeminle aynı renk bir şeyle (beyaz oje) boyarsanız muayeneden geçersiniz. ama dediğim gibi muayeneyi yapan adam yooh burda delik var değiştireceksin de diyebilir.

çük kadar deliği problem edip, aynı plakanın üstüne nal gibi muayene etiketini yapıştırmakta da sakınca görmüyorlar, o da işin ayrı boyutu.

"Who would expect this?" gibi birşey diyordu sanırım.

sesi kaydedip paylaşırsan daha kolay bulunur sanki.

Her sefer söylemiyor ki, söyleyeceği zamanı denk getirip kaydetmek epey zor. Ama deneyeceğim.

bakınız şurada diyor: youtu.be

"oh can they peck out?" diye anladım. peck out söküp alma, rakipten çıkarma diye bir anlam taşıyor olabilir.

"Who can they pick out?" diyor bence. Köşe vuruşunu kalabalığın ortasına açınca "açılan orta kimi bulacak/ortayı açan ceza sahasında kimi bulacak?" gibi bir anlam.

nawar +1
cevabı görmeden ben de böyle anladım. Sonra baktım nawar yazmış.

pazartesiden itibaren diye duydum

10 temmuz pazartesi'den itibaren. Kesin bilgi.

9 gecesi saat gece 12den 10 dk sonra.

9'u 10'a bağlayan gece saat 12'yi 10 geçe kalkıyor. 9'u pazar akşamından havaalanında ol.

9’u 10’a bağlayan gece

Ay çok mersi

Tekrar XP kuracaksanız windows xp boot disk usb ya da windows xp bootable usb diye arayın, güvendiğiniz bir kaynaktan (boş usb belleğe) boot disk oluşturun. Disk oluşturduğunuz sitede XP'yi baştan nasıl kuracağınızı da anlatır zaten. (Aktivasyon kodu ister mi emin değilim, bilgisayar açılıyorsa aktivasyon kodunuzu bulup bir kenara yazın ya da korsan aktivasyon yaparsınız.)

XP yerine başka bir işletim sistemi kuracaksanız aynı şeyi xp yerine windows 7, 8 neyse artık öyle arayıp disk oluşturarak yapın.

işletim sistemi kurmayacağım. kasayı birine vereceğim için formatlıyorum

xp döneminde windows 10 gibi sıfırlama yoktu zaten. direkt işletim sistemini baştan kuracaksın işte. kurmuşken de xp kurmanın anlamı yok desteği yıllar önce bitti internette dolaşmak bile problem xp ile. tarayıcılar da desteklemiyor artık. windows 10 kur geç.

benim de xp döneminden kalma 2006 model pc var windows 10 kurulu. ssd varsa işlemci de tek çekirdekli filan iyice çöp bişey değilse iş görür. ha internetle işi yok retro gaming için alacak diyorsan alan kişi zaten kurar işletim sistemini kendisi. anlıyordur...

O zaman bütün dosyalarınızı silin, sistem dışındaki uygulamaları da silin, sonra harddiskleri herhangi bir file shredder'la temizleyin.
www.lifewire.com

recoverit.wondershare.com
Sonra da şurada "Case 2 Formatting the System Drive on Windows XP" başlığındaki wizard'la XP'yi temizleyin.

dos komutları çalışmaz mı bu bilgisayarlarda? bir ben mi dinozorum aranızda.

anakart markasına göre açılışta f5, f8, f10 bir tuşa basıyorsunuz, karşınıza bir liste geliyor, hani güvenli kipte falan başlatmak için basılan tuş.

o tuşa basarak boot edin, karşınıza çıkan listeden "sadece komut istemi" seçeneğini seçin. eski model dos ekranı gelecek. oraya "format c:" yazıp enter'a basacaksınız (tırnakları yazmayın).

Ben aldım, sorunsuz kullanıyorum.

internet yerine magazadan alin, boyle durumlarda acilmis kutu denk gelme mevzusu olabiliyor.

daha ucuza bulma sansin sadece esnafta var, pazarlikla vs. baska turlusu zor.

ps5 yada iphone urun farketmez ithalatci garantisi buyuk risktir. kopru altindan telefon almakla bir farki yok. ikisi de, garantisi benim agbii bisi olursa burdayim mantiginda calisiyor.

Aldım sorunsuz kullanıyorum +1

Yurtdışından getirmeye/getirtmeye okey diyorsanız ondan farklı bir riski yok. Hatta en azından karşınızda muhatap bulabilirsiniz.

Açılmış ürün vs olmasın derseniz internetten değil, ithalatçının dükkanına gidip alabilirsiniz.

varillerin altına küresel vana monte edip vanalara hortum bağlayarak sulayabilirsiniz

varilin dibine bundan takın:
www.hepsiburada.com

Ucuna da bahçe sulama hortumunu takarsınız.

Abiler Pascal mezarında ters döndü. Bu dediğinizi yapabilmek için bağlanacak hortumun ucunun, bağlanan vananın seviyesinin altında kalması lazım yoksa varildeki suyu ancak hortumun ucunu tuttuğunuz yüksekliğe kadar kullanırsınız. Yani ya varil yükseğe çıkarılacak, ya damla sulama gibi yerden ilerleyen bir sistem yapılacak. Ya da suyu basacak bir mekanizma (pompa vs) kullanacaksınız.

Babamda 2 adet 4 tonluk depo var,onları yüksel bir tezgah gibi birseyin üzerine yerleştirdi. Alt tarafta plastik çeşmesi var ve hortum taktı. Büyük rahatlık.

Sahne üstü yanlış hatırlamıyorsam sahnede oluyor. Yani erdal beşikçioğlu ile aynı platformda olacaksınız. Bayağı sahnenin üzerinde sandalyeler var orada oturacaksınız. Bostancı gösteri merkezinde böyleydi.

Çok teşekkür ederim.

oyun konsepti aynı mıdır bilmiyorum, ben 12 yıl önce devlet tiyatrolarında izledim. ama erdal beşikçioğlu oynadığına göre aynıdır sanıyorum.

ortada bir tane sepetli vinç var ve seyirci sandalyeleri vincin ertafında daire şeklinde çepeçevre dizili durumda. erdal beşikçioğlu vincin gerek sepetinde, gerek kolunda vinci döndüre döndüre oynuyor.

muhtemelen aynı dizilişte izleyeceksiniz. sahnede bir vinç ve etrafına çepeçevre dizili sandalyeler.

ama gösteri merkezinin normal seyirci koltuklarına da seyirci alınıyor mu onu bilmiyorum. ankara'da oynadıkları sahnede (stüdyo sahne) seyirci koltuğu falan yoktu.

teşekkürler, burada normal seyirci alınıyor anladığım kadarıyla sahne üstü hariç bilet satışı devam ediyor.

Eskisini neden gösteriyorsunuz ki? Tutun ki kayboldu ya da zayi oldu eskisi.

Yeni pasaport aldıktan sonra eskisi geçersiz olacağı için karalayabilirsiniz (içinde geçerli ve kullanacağınız vize yoksa).

1 - son pasaportunuzu goturmeniz yeterlidir ama goturmezseniz de olur.

2- size kalmis sanirim.

Son pasaportu isterler, daha eskileri işe yaramaz zaten. Son pasaport haricinde diğerlerini kullanın, önemi yok

eğer içinde geçerli bir vize yoksa, yenisini aldıktan sonra delinip geri verilen eski pasaport tamamen çöp. yırtıp atabilirsiniz. isterseniz not defteri falan yapabilirsiniz.

benimkini delip "cancelled" diye damga basıp vermişlerdi şimdi öyle yapmıyorlar galiba.

Fakat vize başvurularında eski seyahatlari kanıtlamak için taranmış halini gönderiyorum ben, o tür işler için elinizde en azından pdf'i olsun sonra ne yapıyorsanız yapın.

Olabilir. Aracım 2001 model, trafiğe çıkışı 6 aralık 2000.

Belli bir yıla kadar (2014-2015 olabilir emin değilim) bir sonraki model yıllı arabalar o yıl trafiğe çıkıyordu, Eylülden sonra olabilir. Fifa 23, Eylül 2022'de çıkıyor o hesap. Bir yerden sonra kalktı bu olay.

evet

2004 model bir aracim vardi, trafige cikisi kasim 2003 idi.
normal..

2015 yılına kadar olan dönemde 6. aydan sonra üretim olan araçlar bir sonraki yılın aracı olarak satıştaydı.

örneğin; mayıs 2015 üretim araç 2015 model, temmuz 2015 üretim olan ise 2016 olarak ruhsata geçiyordu

kasa değiştiren araçlarda yılın 2.ayı üretilen araçlar diğer yıl modeli oluyor da normal üretimi devam edenleri bilmiyorum.

golf 6, 2008 de satışa başlanmıştı ama model olarak 2009 olarak geçerdi.

www.nike.comşu-ayakkabısı-HTDVsQ/DV3853-101

link verince çıkmadı ama nike ın sitesinden bak

nike pegasus 40 modelin ismi

deneyeceğim hocam. umarım uzun dönemde de üzmez.

tabani kalin, üstüde bez gibi olanlardan al parmaklari rahatsiz etmesin diye.

herhangi bir ultraboost olabilir. ben koşarken kullanıyordum bir süre sonra rahatlığından günlük olarak da kullanmaya başladım.

yalnız o üstü bez gibi, file gibi olanlar aşırı rahat olmakla birlikte tam da bahsedilen skechers'lar gibi ağzı yüzü dağılıyor. baş parmak içeriden fileyi delip cee-ee yapıyor bir müddet sonra. ya da benim ayaklarım problemli bilemiyorum.

ona göre değerlendirin.

www.asics.com.tr

amazon’da whitin’in wide toebox cushioned sneaker’ini al. 40 dolar miydi neydi.

www.amazon.com aha bu. diğer ayakkabılardaki gibi topukları ucundan yüksek de değil. böylece dümdüz basabiliyorsun.

www.decathlon.com.tr

evet yasal zemini doldurursunuz ve gerektiğinde delil olarak kabul edilir.

"görüşmelerimiz hizmet standartlarının kalitesi için kaydedilmektedir" şeklindeki bant kaydının amacı da bu zaten. yoksa bana ne senin kalite standardından, kaydedersen et. ama habersiz kaydederse suç işlemiş olur.

Bizi arayan MH temsilcileri bunu söyleyip konuşmaya başladığına göre var bir dayanağı.

Met Üst çizer. (bkz: Metin Üstündağ)

Çok uzun süredir çiziyor ama bağlamolarak son 10 sene içerisinde çizdiği bi dergide çıkmış olabilir, sosyal medyası varsa koymuş olabilir gibi desteksiz sallayabiliyorum.

Yahut metüst çizgisini klonlamış biri de olabilir tabii.

@hedep

Nasıl öğrenebiliriz?

Twitter hesabında yoktu sanki, ara tara bulamadım.

Ne yapılabilir?

i.pinimg.com

Şöyle bir hali de var

www.instagram.com

bi de bu var bu bilgiler ışığında hala met üst diyebiliriz dilerseniz mention yapın yanıt verir belki.

geçen gün de sormuştunuz, arayıp tarayıp bulamamıştım, şüpheye de düşmüştüm çizeri hakkında, şimdi oldu.

linkini verdiğiniz karikatür tamamen montaj. bunun orijinali hedep'in verdiği ilk link. seyirciler ve pankartlar oradan. i.pinimg.com

recep tayyip erdoğan çizimi met üst değil, rahmetli latif demirci'nin çizimi. latif demirci'nin bir karikatüründen kafayı alıp kürsüdeki adama koymuşlar. hatta aha: pbs.twimg.com

pankartlardaki yazılar ve rte'nin düşünce balonu da keza günümüze uyarlanmış, zaten yazı fontuna da bakarsanız, orijinali kaligrafi işi, rte'li olan bilgisayar fontu.

Hocam kapalısını bilmiyorum ama bypass ameliyatında vücut kalp akciğer makinesine bağlanıp kalp ve akciğerler durduruluyor. O yüzden ameliyat boyunca çalışmayan akciğerler sönüyor.

Ameliyat sonrası bildiğimiz lastik balon ve triflo denen aletle nefes egzersizi yapıp ciğerleri yeniden eski haline getirmesi gerekiyor. Bunu aksatmayın.

Geçmiş olsun.

Çok yakınım yıllar önce açık bypass geçirmişti, süreçte yanındaydım hep. Öncelikle geçmiş olsun babanıza.

Triflo olayı kapalıda da geçerli mi bilmiyorum, ama doktor verdiyse harfi harfine uygulayın, aksatmayın.

Kan değerleri gerekli takviyelerle düzene girecektir, takipte kalınsın mutlaka. Kontrolleri aksatmayın.

Ameliyattan sonra hiç geçmeyecekmiş gibi geliyor, hem hastaya hem yakınlarına. Dağ gibi adamlar iki adım atınca yorulur hale geliyorlar, yatağından kalkacakken size bakıp elini uzatıyor kalkmasına yürümesine yardım edin diye, , içiniz gidiyor. üzülmeyin. Biliyorum. Ama geçiyor. Hepsi geçiyor. Süreç bitince sapasağlam oluyorlar merak etmeyin. Tekrar geçmiş olsun.

Bi de benim gördüğüm, moralleri çok bozuluyor ya bu süreçte :) bi şekilde keyiflenmesini sağlamaya çalışın :)

Ve kapalı olduğu için çok şanslısınız :) açık baypassta boydan boya kesilen koca kaburgaların geri kaynaması için hastanın bir dünya hareket kısıtlaması oluyordu.

Aklıma tavsiye niteliğinde başka bir şey gelirse yazarım yine :)

Olduğu gibi durabilir ama direkt güneş almaması daha iyi olur, vernik var üstünde, kurutur hem gövdeyi hem klavyeyi.

+1

ayrıca akordunu bozar, mümkünse sıcakta bırakmayın.

Nem durumları için de her üretici gitarın yerinin kılıf/case içi olduğunu söyler hep. Pek kullanışlı değil ben dümdüz açıkta tutuyorum genellikle ama güneş alacak yer hiç iyi değil stabil sıcaklıkta bırakmak lazım olabildiğincei

kök problem ortam ısısı. kılıfında dursun diyenler, ortamın ısısının hep aynı olacağını varsayarak söyler. ee kışın odayı havalandırmak istedin diyelim ve 3 dakikalığına açtın camı ve buz gibi hava girdi diyelim. o kılıf onu korumaz. gitarın sapı atar. entenasyon problemi oluşur gitarda.

ben şöyle yapıyorum. 3 gitarım var. 2 tanesi duvara asılı. bir tanesi yerdeki aparatta duruyor. üçü de kılıfta değil yani. kışın odayı havalandırmam gerekirse, üçünü de oda sıcaklığı olan yere alıyorum. havalandırmadan 1-2 saat sonra yine yerlerine koyuyorum.

(elinizde scart girişi olmayan bir televizyon olduğunu varsayarak cevapladım) scart yoksa bile en modern televizyonda bile rca ses ve görüntü girişi vardır. konsolların çıkışı scart ise bir tane scart'ı rca'ya çeviren adaptör ile rca girişinden bağlayabilirsiniz.

alacağınız adaptör bu: productimages.hepsiburada.net

Scart li tv arayacaginiza modern tv ye adaptör alin.

Google_> Samsung scart adaptör

Lcd televizyonda 480p görüntü çok kötü olacaktır (hobim retro oyun) Ps2 HDMI ucuz çeviriciler var ama sonuç meh. Ayrıca çıkış soketi Ps1 ile aynı olmasına rağmen component kullandığı için bu hdmi çevirici Ps1'de çalışmayacak bu arada.

Eğer ps1,2 oynamak için lcd alacak kadar bozduysanız niyetinizi ilacınız CRT tv
İdeal olanı rgb inputlu multi sync bi crt tv.

Basit bütün av çeviriciler (150 dolar altı) gerçekten gecikmeli gürültülü dandik görüntü veriyor, hepsi çevremde denendi. Gidip de fpga'lı falan bi upscaler'a deli gibi para vereceğinize analog'da kalıp tüplü crt 37 ekran ile en güzel verimi alırsınız.

Anlattıklarınızdan triger gibi duruyor umarım değildir ama hazırlıklı olun.

@solo daha yeni trigeri değiştirmiştim halbuki. Orjinal parçayla 20bin km önce değişti.

daha yeni triger sorunu yaşamış biri olarak yazayım, hem de clio.

20 bin kilometrelik kayışın kopması imkansız. benim de kayış kopmadı, ama kayışı geren gergi rulmanı patlamış. kayış gevşeyince de olanlar olmuş.

motorun stop etmesi, zamanlamanın ne kadar bozulduğuyla alakalı. tamamen kopmak yerine sente kaçırdıysa çalışmaya devam da edebilir.

öyle veya böyle o kayış koptuysa siboplardan en az biri eğilmiştir, yani eğer triger ise o motor illa ki açılacak maalesef. sibop da takım halinde değişiyor, tekini değiştirmeyecekler, ötekiler de eğilse olur. marşa basmaktan çekinmeyin. yürütmeye kalkıp ağır yük yüklemezseniz çok sıkıntı olacağını sanmıyorum. şu noktadan sonra daha kötü olabilecek şey, pistonların kapanmayan siboplara çarparak zarar vermesi. o da marş basmayı denemekle olmaz.

ama ben triger seti ile alakalı olmasına pek ihtimal veremedim 20 bin kilometrede. çekiciye yüklenmiş arabayı eve niye çektiriyorsunuz ki, sanayiye çektirseydiniz ya direkt?

@kibritsuyu valla baya aydınlattın sağol cevap için. Zaten korktuğum nokta da pistonların siboplara vurup eğmesiydi. Şimdi marş versem pistonlara falan da zarar vermez mi? Şu an çok yoğun bi dönemimdeyim ve sanayi işlerinde öpülmekten çekindiğim için en azından bi süre bekleyeyim uygun bi zamanda uygun bi ustaya gösteriyim diye eve çektirdim.

Riske girmeyin ellemeyin daha cok masraf oluşabilir.

kesinlikle marş verip riske girme derim, hatta çektireceğin servise de iyice tembihlemen lazım. bunun derdi nedir diye cayır cayır marşa basıp içeriyi dağıtmasınlar. servis benden iyi bilir deme adamların umrunda olmuyor.

bende eski otomatik bi corsa var.

boşa almama rağmen marş almayabiliyor -> marş dinamosu temas etmiyor -> arabayı sallıyorum veya 5 dakka bekliyorum düzeliyor.

bi kere takur tukur ses geldi, mazot deposunda pislik atar gibi. ışıklarda kapatıp açayım dedim 2 saat çalışmadı. motor yağı koyduk, çalıştı. ona yorduk ama problem beyinde çıktı. arabanın beyni motoru görmediği için çalışmamış. temas problemi yani.

artık arabam çalışmamazlık yaparsa ilk önce sallıyorum.

net cevap veriyorum: hayir

Yok öyle bir şey.

Sözlük para ödeme değil, para toplama yeri. Şu son "sarı tik" olayına epey güldüm ama.

odeme yok, istersen penada yazim cikmasin diyorsun o zaman yazini kullanamiyorlar.

www.trendyol.com
ben bunu aldım, %100 pamuk ama hafif sert. Çok yüksek değil. Ama konforu terletmemesi falan bayağı iyi.

Meric keskin, varol’un yastigini cok methetmisti. Trendyol ve hepsiburada’da var. onu kullaniyorum bir suredir; 15
Yil ayni yastigi kullanip buna gecmis biri olarak ben memnun kaldim.

Penelope

karabuğday kabuğundan doldurulmuş yastıklar var. arkadaşım kullanıyor çok memnun. trendyolda var..

dünyanın en güzel yastığı olabilir, baya yastık denedim buna kadar, içi değişik plastik sünger gibi delikli, terletmiyor
www.idas.com.tr

şehir yazmamışsınız ama ankara'daysanız gidin ulus çıkrıkçılar yokuşu'na. çıkarken sağda bekir gürdoğan diye ufacık bir dükkan var. içeride istediğiniz her türlü dolgu malzemesi var. çeşit çeşit yün var, pamuk var, sünger var, değişik değişik elyaflar var. ne ararsanız. istediğiniz malzemeyle istediğiniz miktarda yastık doldurup alabilirsiniz. acayip de ucuza geliyor. bir adet yastık kılıfı + içine tartılarak konulan istediğiniz malzeme ve yastığınız hazır.

4 ve 5 kurumuş hocam. onlar artık canlanmaz. söküp atabilir ve saksılarına başka bir şey dikebilirsin.

kibritsuyu+1

kalanların kurumuş dal ve yapraklarını sararmaya/kurumaya başladığı noktadan bir parmak daha geriden (yeşil kısmına doğru yani) bir makas veya bıçakla verev şekilde kesip temizleyin. kökten sararanları dikkatlice koparın. yprakları tamamen zedelenmiş dalları da yaprağın başladığı yerden verev kesin.

bugün toprak tamamen nemlenecek kadar sulayın. yarın bugün verdiğinizin yarısı kadar yeniden su verin. 3 gün sonra ikinci gün verdiğinizin yarısı kadar su verin.

sonrasında takip edip topraktaki nem gittikçe, gitmek üzereyse su verebilirsiniz.

Amanın bir sürü çiçek var burada, tek bir resimde bile 2-3 çeşit gördüm. Enteresan çoğu aynı saksıya (büyük ihtimalle tahta veya beton büyük saksılık bu) ekilmiş. Bazıları o kadar da birbirine benzer şeyler değil ama resim 4-5 haricindekiler gayet sağlıklı ve az bakım gerektiren çiçekler.
1- İki çiçek var burada, yeşil olan zambak, güneş görsün, yazın her gün kışın haftada bir sulayın yeter. Dışarı çiçeğidi. Kışın çok soğuklarda (4 derecenin altı) naylonla sarmakta fayda var. Diğeri ikinci resimde de geçen barış çiçeği / yelken çiçeği (beyaz çiçekleri olan) salon bitkisidir, havayı temizler. Yazın gün aşırı az az sulayın, kışın haftada bir sulamak yeter.
2- Burada da birkaç çiçek var, sarı kenarlı olan paşakılıcı, salon bitkisidir, 1 m. geçerse ev aldıracağı söylenir :) ben aldım mesela. Az bakım gerektirir, yazın haftada 1 veya iki kışın 2 haftada bir sulasanız yeter. Beyaz çiçekleri olan barış çiçeği, yukarıda bahsetmiştim. Daha etli yapraklı olan bir çiçek daha var bu resimde ayrı bir foto varsa kesin söyleyebilirim ama bana zeze / Zamia çiçeği gibi geldi, o da salon bitkisidir, aynı paşa kılıcı gibidir bakımı. 2 numaradakilerin tamamı endirekt güneş alan ev içinde rahat rahat bakarsınız, üzmez onlar.
3- İki çiçek var burada, yeşil-beyaz yapraklı olanı difenbahya'ya benzettim. Hem bu çiçek hem de 2 numaradaki çiçekler evde çocuk varsa dikkat edin, ağızlarına almasınlar, yaprakları yenirse / çiğnenirse zehirlidir. Bakımı da 2 numaradakiler gibi. Kırmızı çiçekli olan antoryum, bakımı barış çiçeğine benzer, ama ondan biraz daha narindir. Soğuktan koruyun.
Bu arada antoryum, zeze, paşa kılıcı, bunlar almaya kalksanız epey para eden çiçekler. Şanslısınız.
4-5 maalesef olmuş bunlar
6- Salon sarmaşığı, kurumuş / bozulmuş yapraklarını temizleyin, çok sulamayın, yazın haftada bir su yeter, azıcık güneş bile kafi
7- Paşa kılıcı, yeşil kenar, sarı kenarlıyla aynı bakım. Bu arada Paşa kılıcı bakımı öyle kolay bir bitkidir ki, yazın balkona koysanız küsmez, kışın banyoda güneş almadan bile yaşar, ama boy atması için indirekt ışık ve az su lazım, sakın çok sulamayın
8- Sardunya, ama sararmış yapraklarını temizleyin, yazın güneş (ama yakmasın) ve her gün su ister. Kışın haftada bir su yeter. 4 derecenin altında naylonlamak gerekir, yoksa dayanır.
9- Burada da 4 çiçek saydım ben. Köşedeki kasımpatıya benzettim, ama yapraklarından tam emin olamadım. Her halükarda sararmış yaprakları bir temizlemek lazım. Kurumuş çiçek saplarını da makasla kesin. Kırmızı yapraklılar sardunya, bir üstte anlatmıştım. Sardunyanın yanında küçük pembe çiçekli olan bodur karanfil. Budandıkça gelişen ve budamaya çok iyi tepki veren bir bitkidir. Bitki her çiçeklenme dönemi sonrası budanabilir. Budama bitkinin alt dallarına dolayısı ile kök boğazına daha çok temiz hava girmesini ve sağlıklı kalmasını da sağlar. Sadece karanfillerinizi değil çiçekli tüm bitkilerinizi, çiçeklenme ertesi mutlaka düzenli budayın. Göreceksiniz boşalan dalların yerini daha güçlü ve sağlıklı sürgünler dolduracaktır. Bodur karanfilin arkasında irice yapraklı olan ya ful ya da japon gülü. Toprağı kurudukça sulayın.

İlk başta 3-5 gün zorluyor ama sonrası baya konforlu bence ki ben manuel de baya ısrarcıydım

cok kolay. vitesleri bildikten sonrasi gaz fren. vites de cok az zaten :D

sol ayagini kullanmaya kalkmadiktan sonra sorun yok.

İlk günler ani frenlerde ayak debriyaj arıyor, onun dışında problem yok.

manuelden otomatik bence inanilmaz kolay. Ben ayni gun icinde sanki hep otomatik kullaniyormusum gibi olmustum son 7 senedir otomatik kullaniyorum. Sol ayaginizi solda yaslayip sanki surekli basiyor mussunuz gibi dusunceksiniz.

Otomatikten tekrar manuele gecmek 1-2 gun istiyor. Onda da sorun yavaslarken, yada isiklarda dururken vites dusurmek tekrar 1 e takmak falan akla gelmiyor ana problemli sebep o, yoksa debraja basiyosun o akla geliyor yada hizlanirken araba net bagirdigindan vites degistirmeliyim komutu beyne gidiyor ama iste tersi zorluyor beni. O da ama 1 gun ertesi gun system update i geliyor beyne.

Şey derler, ilk günler sol ayakkabıyı çıkarın. Ayağı popo altına alın :)

Sedirde oturan anadolulu gibi, çünkü ilk günler kas hafızasıyla sol ayak debriyaja gidiyor ve yanlışlıkla sert frenler oluyor.

birkaç kere sol ayakla frene basıyorsun sonra geçiyor.

Sol ayağın yokmuş gibi davrandıkça problem yaşamazsın.

15 sene düz vites kullandım. Yarım saat sonra sanki hep otomatik kullanıyor gibi rahattım. Tabi ne olur ne olmaz sol ayağını sakla.

60 saniye içinde neyin ne olduğunu öğrendikten sonra alışma süresi bile yok o derece.

manuelden otomatiğe geçince gerçekten manuelden nefret ettim. kayıp zamanlar.

Frenden önce debriyajı kökleme alışkanlığı olanlar, birkaç kez kendilerini ve yayındakini ön cama yapıştırabiliyor.

İ am a legal +7

Manuelden sonra otomatiğe anında alıştım. Otomatikten manuele dönmekte hiç sorun yasamadim

22 yıl manuel vites kullandım. otomatik vites arabaya anında alıştım. hatta aracı satın aldıktan sonra hiç sıkıntısız eve kadar getirdim. dururken önce frene basma alışkanlığım olduğu için arkadaşların dediği gibi sol ayakla debriyaja basıcam diye freni köklemedim bile. frene bastım ve durdu. sadece bir sefer ani yavaşlamam gerektiğinde ikisine aynı anda basmak üzere sol ayağım debriyaja gitti, boşluğa bastım.

otomatikten sonra tekrar manuele geçince de ilk kırmızı ışıkta vitesi boşa almadığım için arabayı stop ettirdim bir sefer.

şimdi ikisini de aynı anda sorunsuz kullanıyorum.

Tersi zordur ama manuel vitesten otomatiğe geçmek kolay. Hep aklınızda olması lazım, sol ayak hiçbir işe karışmayacak, kenarda duracak. Senelerce manuel kullandıktan sonra benim için tek farkı elimin hala vites kolunda olması, ki bu da geçiyor bir süre sonra.

Sol ayağını kullanmaya çalışmadığın ve gaza basmadığın halde aracın düşük hızda hareket etmesine adapte olduğun sürece hiçbir sıkıntı olmaz. Çok saçma bir şekilde, fren yerine gaza basanlarla mücadele için manuel vitesle öğrenmeyi tavsiye ediyor "manueltaparlar" sürekli. Oysa sol bacağını kullanmayı hiç aklından bile geçirtmeyen otomatik vites kullanımı ile başlamasında hiçbir sakınca yok. Asıl manuelden geçince sol ayağı devreye sokmaya çalışanlar sorun yaşayabilir başta.

Max. 2 gün sürer alışmak.

Eğer beraber oynayacaksanız overcooked 2 yi tavsiye edebilirim. Yaşına uygun olur mu bilmem ama human fall flat de eğlencelidir. Lego batman var. İlgisini çekerse simulator oyunlarına da bakabilirsiniz. Bus simulator vs.

store.playstation.com bu ücretsiz

Untitled goose game.

Saçma bir şekilde çok eğlenceli oyun.

Tek veya birlikte oynanabilir.

"Meme dokusu yoğun olduğu için bir şey göremedik, varsa bile gizlebebilir. Hastanede başka yöntemle bakılması lazım" diyor.

Çok teşekkürler

şu çalışanının dilenciliği. engelleyin geçin. muhtemelen 444'lü numaradan değil şube içi telefondan arıyordur.

Miktara göre değişir ancak çevremde duymadım. Bazı tanıdıklarımda yüksek miktar da var. Ama belki daha onlara ulaşamadılar. Pek abartı gelmedi bana şu ortamda.

Diyelim ki, dovizimi cekmedim, bankada tutmaya devam ettim. Ne gibi bir yaptirimlari olabilir ya da negatif yansimasi bunun?

@balpolen sürekli arayıp rahatsız etmekten baska yapabilecekleri bir sey yok herhalde.

Bankalar üzerinde kur korumalı hesaba çevirme yönünde baskı olduğunu duydum.
Öte yandan, dövizinizi aynen döviz olarak veriyorlarsa çok iyi. Normalde 2 bin dolar, 2 bin euro bile vermiyorlar. Dün İş Bankası'ndan yüklü miktar dolarımızı alamadık. 19 küsurdan TL'ye çevirip mağdur ettiler. Gayrimenkul alacaktık, mecburduk. Satarken 22'den satıyorlar ama.

@pro9it
Ben sormuştum onu işbankasına 3-4 gün sonra verebiliyoruz demişti. Sizin acildi sanırım.

çevirmeden döviz olarak veriyorlarsa hiç düşünmeden çekin kasaya koyun. tüccarlar isteseler de çekemiyorlar çünkü kasada döviz yok. veriyorlarsa kurtarın paranızı.

daha doğrusu aynen bunu söyleyin, "hay hay çekelim, türk lirasına çevirmeden döviz olarak veriyorsanız derhal çekelim, aksi takdirde döviz olarak hesapta dursun, çevirmeyi düşünmüyorum" diyin.

@kibritsuyu +1
Döviz olarak veriyorlarsa çekin.
Çünkü kesin bir dille Merkez Bankası'nın döviz vermediğini, olur da bir takım müşteriler döviz yatırırsa birkaç gün içinde verebileceklerini söylediler (az miktarda döviz isteyenlere bile).

@Undo bach
Evet, hem acil hem de yüksek miktardı. Yüksek miktarı döviz olarak asla veremeyiz dediler.

Yeni sürüm CFI-1200 olarak geçiyor. Kutu üzerinde de yazıyor bu kod.

Satıcının puanından ziyade son 2-3 aylık satış adedine bakın.

Her hafta en az 1-2 ürün satıyorsa elinde eski sürüm kalması zor bir ihtimal.

Ama ben de yorumlara bakarken açılmış hatta kullanılmış ürün gönderildiğini okumuştum. Ne derece doğru bilmiyorum, işin o kısmı şansınıza kalmış gibi.

Satıcı yorumlarına bakın. Açılmış geldi, kullanılmış geldi vs herhangi bir olumsuz yorum yazmıyorsa alabilirsiniz.

Geçen ay trendyol'dan aldım, hiçbir sıkıntı yaşamadım. Satıcı adını buradan yazmak istemiyorum.