Özet geçersem, bir noktadan sonra yalama yapar artık. Diğer bir özetle, hepimiz tırtız zaten, bu neyin tartışması.
Açarsam, ne kadar yırtınırsan yırtın onun kadar iyi olamayacağını söylüyorsun. Aynı şekilde, o da ne kadar yırtınırsa yırtınsın, onun iyisi var. Onun da kıskanacağı kişiler var. İyinin de iyisi var, mükemmelin de mükemmeli var. Bunun sonu yok. Akşemsettin'in dediği gibi (inançtan bağımsız olarak) 'Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var'. Her zaman kıskanacağın biri olacak. Ki zekanın da bilmemkaç boyutu var, yani o açıdan da sonu yok bunun. Kıskanacağın kimse olmaması için küçük kapalı bir yerde, en iyinin sen olduğu ya da çevrende önem verdiğin o zeka tipi açısından vasat insanların olduğu bir ortam gerek. O ortamda da en iyinin sen olduğuna inanırsan veya iyiliğin verdiği bir kendine güvenle mutlu olursan; kendini kandırdığın bir yalanı yaşarsın sadece. Ortamını değiştirdiğin anda da o gerçek yüzüne çat diye çarpar. Gerçeği değiştirmeyecek bulunduğun ortam. Bunun da özeti şu, (bkz:
odadaki en zeki insan sensen yanlış odadasın demektir)
Psikolojik destek zaten bir günde, bir ayda, bir yılda etki etmez. Gidip aydınlanarak dönmezsin. Biri öyle bir şey vaat ediyorsa, o da dolandırıcıdır. Senin değerlerin var, sağlam bir sütun gibi yüpyüksek ve bir de yerin altında da o kadar giden inancın, yargıların var. Bir şey sadece mantıklı olduğu için o değer bir anda yıkılırsa, sen yıkılırsın veya dünyan yıkılır zaten. Hatta hatta, evrenin tek gerçeği senin inancına tersse 'Haa, öyle mi? Bir saniye o zaman. Ben ömrüm boyunca biriktirdiğim değer yargılarımı iki dakikada yıkıp, aynı boyutta yenisini inşa edeyim. Çayımı tutar mısın?' diye bir dünya yok. Herkesin doğrusu kendi inandığı. Hatta hatta 'Akılları pazara çıkarmışlar, herkes kendi aklını beğenip almış' diye de atasözümüz var. Şu anda zaten psikoloğun sana söylediği bir söz o sapasağlam sütunlara bıdınk bıdınk diye çarpıp geri yansıyordur 1000 yıllık taş duvara 2 tl'lik bakkaldan alınma plastik top atılmış gibi. Psikolojik destekten vazgeçersen, o duvar öylece kalır ve daha çoook kıskanırsın o kişileri. O plastik top o duvarı yıkacak ama azimli (azimle?) sıçan taşı deler. Uzun süre ve sürekli yüzleştikçe yavaş yavaş herkes gibi sıradan olduğunu ve herkesin de aslında gayet sıradan olduğunu; koskoca evrende aslında herkesin aynı olduğunu kabullenme aşamasında rahatlayacaksın.
Kendi hatalarından en büyük cezayı kendine çektirmen ise özşefkat eksikliği ve 'Ben sıradan biri değilim' yargısı. Her sabah ve akşam kendine 'Ben de herkes gibi bazı şeyleri çok iyi yapan, bazı şeyleri uğraşarak yapan, bazı şeyleri çok zorlanarak yapan ama bazı şeyleri ne kadar uğraşsam yapamayan sıradan bir insanım' diyebilirsin kendine. Bir noktadan sonra buna inanabilirsin ama bu özgüvenini de düşürmesin, sadece herkesin sınırları var ve o sınırları kabul etmek gerekiyor. Senin de herkes gibi süper yaptığın işler var, senin de herkes gibi bir tarafını yırtsan yapamayacağın işler var. 'Yeterince iyi' olmak bile şartlara bağlı kaygan bir kavram. Hayatımız ise tırt insanların yaptığı güzelliklerle şeylerle, milyarlarca sıradan insanın başarılarıyla şekilleniyor.
Bunun yerine çabana odaklanabilirsin; 'Bu çabayı gösterdim ve gösterdiğim bu çaba karşılığında bunları kazandım' diye yaptığın işlere ve kazanımlarına odaklanabilirsin. Dişinle, tırnağınla kazandıklarının değerine bakabilirsin. Çabanı ve elde ettiklerini sahiplenebilirsin, ki tahmin ediyorum onlar da az şey değildir.