Çeviriyi yaptırdıktan sonra silmeyeceğini umarak:

Fiber telinin genişliğindeki değişimi minimize etmek için hava emiş uygulayarak ana çekim bölgesinde fiber akışını yoğunlaştırmak ve eğirme üçgeninde elle tutulur bir azalma sağlamanın (neredeyse tamamen gidermenin) mantığı.

"Mantığı" kısmını başa almak istiyorsan keyfine göre cümleyi ona göre eğip bükersin. Mesleki olarak terimlerin farklı Türkçeleştirilmesine aşina olabilirsin; öyle bir durum varsa bbu çeviri üzerinden giderek düzeltirsin.

Gayrimenkul fiyatları tavan noktasında. Bu sonsuza kadar böyle gidemez, sürdürülebilir değil bu fiyatlar. Bu ekonomi eninde sonunda patlamaya mahkum, hatta çok da uzak bir gelecek değil. Bu yüzden güncel fiyatlardan gayrimenkul yatırımı yapmayın.

madem 2000 tl kenara atabiliyorsun. gelirin yüksek ve kredi çekebilme ihtimalin var.
ben olsaydım istanbulda gelişme ihtimali olan(taksime veya beşiktaşa yakın) harabe ve ucuz yaşanamayacak halde evleri 150-200 bin tl gibi bir fiyata almaya çalışırdım. mesela kasımpaşa yada kağıthanenin bazı mahalleleri.

@hiko Şu aşamada yapılabilecek nedir sizce?
@alp krediye yani faize bulaşmak istemiyorum.

bordrolu çalışan isen krediye bulaşmadan herhangi bir yatırım yapman çok zor.

Şu aşamada bence paranı faizde tut ve bekle.

Ekonomi balonu patlayıp daire fiyatları dibi gördüğünde ölü fiyatına evler alabilecek kadar para biriktir.

Zaman stratejisini de şöyle düşün: senin bütçendeki ve niyetindeki insanlar için gayrimenkul orta-uzun vadeli yatırımdır. En nihayetinde al-satçı değilsin. Sen bugün alıp 3 hafta sonra satmak için bir yatırım aracı aramıyorsun. Şimdi yüksek fiyattan alıp, ekonomi patladığında yatırımının düşmesini mi tercih edersin yoksa doğru zamanda dibe vurduğunda tabandan almayı mı? Tabandan alırsan uzun vadede yani 10-15 senede gayrimenkul fiyatları tekrar yükseldiğinde esas kârı yaparsın. Kısaca; bekle. Parana yazık etme.

Zaten piyasadaki evler kredi ile alınıyor. Ekonomi çökerse kredilerini ödeyemeyen insanlar evlerini satışa çıkartacak ve 300bin'lerden aldıkları evleri 170bin'lere satmaya çalışacaklar. Sen onlardan olma. Gayrimenkul için krediye girme. Para biriktir.

Ben sana yatırım aracı olarak USD ve altının bugünkü hâlinden hiçbir şey öneremem. Çok daha önce altın ve USD düşükken bu yatırımı yapmalıydın. Şimdi faiz limanına çekilerek para biriktirmeye bak.

dollar cost avaraging yapabilirsiniz.

click
about time
timecrimes

sorunun cevabı şu entry'de saklı: (bkz: the world's end/@hiko seijuro)

edit:

Yahu adam eğlencenin ağır bastığı film istiyor, timecrimes ve primer tavsiye ediyorsunuz. Romantik komedi tavsiye ediyorsunuz. Hatta benzerini istediği filmin aynısını tavsiye olarak yazıyorsunuz.

Komedi ve zaman yolculuğunun bir arada bulunmasını istiyorsan, en yakın safety not guaranteed var.

Zaman yolculuğunu çıkartayım ama bilim kurgu ve komedi olsun diyorsan da zaten cevabı yukarıda verdim.

Hot Tub Time Machine.

Son zamanlarda izlediğim en eğlenceli film. :)

onedio.com

My iz budushchego benim çok ilgimi çekti ama torrent filan bulamadım bi türlü.

İzlemediysen "Predestination" tam anlamıyla zaman yolculuğu olmasa da yine de izlenebilir ve içinde paradokslar barındıran bir film..

"Interstellar" demesem olmazdi:)

Primer.

bu ipneliği herkese yapıyorum. izle beynin yansın cozur cozur.

predestination

ben eğlendim

Mutlu bir aile, yeryüzündeki cennet değildir de nedir.

@hiko seijuro

peki aynı cümleden "but" kelimesini çıkartıp tekrar çevirmeni rica etsem? aynı şey çıkıyor çünkü. oradaki but'ın bi değişikliğe sebep olması gerekmez mi?

edit:
hmm, "değildir de nedir" gibi bi anlam veriyorsa tamam şimdi oldu.

mutlu bir aile dünyadaki cennettir

ben sanki bir kontekste aitmiş gibi düşündüm ilk bakışta! Çok da yeterli olmayan ingilizcemle şöyle anladım: "mutlu bir aile, zamanı gelmeden girilmiş cennetten başka bir şey değildir!" şöyle de diyebilirdim: "mutlu aile, vaktinden önce girilmiş cennet gibidir." yani, deyişin, işin sonrası itibarıyla olumsuzluğu tınıladığını görmek gerek diye düşündüm.

oradaki "but" tam olarak, tam karsiligidir manasında olması lazım.

mutlu bir aile dünyadaki cennetin ta kendisidir gibi.

valla kimse kimsenin gözünün yaşına bakmıyo. işi kabul et sonra da ayrıl eğer kabul edilirsen. etiği metiği de kafana takma. çalışmaya başlayınca görürsün etiği :)

Bu konuda tecrübeli değilim ama dürüstlük her zaman işe yarıyor. tabi bu dürüstlüğe patronun tepkisi ne olur bilemem. ama olur da oradan sinsice ayrılırsan orayı unut. bir daha seni almazlar. ama açık konuşursan gittiğin diğer şirkette mutsuz olsan bile geri dönüş ihtimalin daha yüksek olur. kapıları kapatmamak lazım?

ha ben işten ayrılırken ne mi yaptım? boşver. :)

diger tarafla bir gorusme yapip suanda calistiginiz yere bir cevap vermeniz gerektigini soyleyip cevap alamaz misiniz? ocak dedigimize cok bir sey kalmadi, olumlu ya da olumsuz oldugunu soyleyebilirler diye dusunuyorum.

öncelikle etik, ahlak vs gibi değerler NEYAZIKKİ hikaye. ha ama elbet istisnalar vardır. patronun nasıl bir insandır, karakteri nedir bilemeyiz. ancak işsiz kalma lüksün yoksa, ikinci alternatiften bahsetme ve işi kabul et. belki ikinci yer geri dönmeyecek, belli mi olur? eğer geri dönerse de gidip profesyonelce konuşup ayrılırsın şu anki iş yerinden.

başka bir şirketle görüştüğünü söyleme. full time için bir sözleşme imzalarsan da zaten iki ay içinde feshetme hakkın var, bu deneme süresi var ya o işte. iş hayatı bu, seçenekleri değerlendirmek gayet normaldir ve yaptığın da etiktir.

@kokorecolsadayesek diğer tarafa ne zaman dönüş yapabileceklerini sordum, ocak başına kadar süreceğini ancak benimle ilgili olan görüşmelerinin olumlu olduğunu ama diğer kişilerle de görüşeceklerini söylediler.

Şimdi sen yolun başında henüz zihni iş hayatının pislikleri ile kirlenmemiş bir kardeşimiz olduğun için bu tereddütleri yaşaman çok normal. Ben de vaktiyle aynı ikilimde kalmıştım. Ama sana bir şey daha söyleyeceğim; şu ikilemde kalmış olan sadece sen ve ben de değiliz. Bu duyuruda bir arama yapsan, aynı durum için soru soran onlarca örneği bulabilirsin. Birkaç tanesine burada ben şahit oldum. Hepsinde de benzer tavsiyeler verildi.

Burası ile sözleşmeyi yapıyorsun. Diğer taraf ile de deneme süresi içerisinde anlaşırsan burayı bırakıyorsun.

Ayrılırken de gayet medeni bir şekilde "iyi bir teklif aldım" diyorsun. Hiçbir şeyi saklamıyorsun çünkü utanılacak bir şey yok ortada. Bitti gitti, bu kadar.

Ben de part time olarak basladigim bir firmada daha sonra full time olarak anlastim ve kaldim. Part time'ligimin sonlanip full'e gecisimde egitimler olsun, okul icin hosgorulu davranmak olsun epey guzel davrandilar. Bu siralarda gorustugum ve hem kurum olarak hem kosul olarak cok daha iyi olan bir firmaya hayir dedim. Bunda bir etki de calistigim yerin bana cok iyi davranmasi ve uzerime yatirim yapmasiydi. Simdiki aklim olsaydi, hic bunlari dusunmeden daha iyi olanini secerdim.

Calistigi yerden bir ay sonra ayrilan ilk insan siz olmayacaksiniz. Bu tur durumlarda etik degil, imzaladiginiz sozlesme onde maalesef. Bence iki aylik feshetme sureniz oldugu icin sevinin. Diger taraf sizi kabul edince gidin.

sadakat da neymis amk asfasgsadg. kapidaki it misin ya la sen?

kimsenin gozunun yasina bakma. sen kendi cikarina, mutluluguna bak.

Eğer koşu kıyafetlerinde koku problemi yoksa hiçbir özel deterjan kullanman gerekmiyor. Onların hepsi koku ile baş edemeyenler için.

bildiğimiz naylon değil mi spor kıyafetleri. bence çakallık etmiş deterjan uydurmuşlar numune vererek de güzel bi pazarlama yöntemi yapmışlar, bak kaç kişinin haberi oldu bundan.

@hiko
ter kokuyor, sayilir mi?

@divit
üstünde spor ve outdoor kiyayfetlerinin özel dokusuna (breathability, water and wind resistance) uygundur, normal deterjanlar bu dokuya zarar verir yaziyor. gereksiz mi yani?

Gereksiz.

vallahi o olay marketing isi.

yoksa isin özünde degisen maddesi yok. parfümü farkli, rengi farkli.

yoksa o x, y,z yi koruyo bu ürün özel olarak dedikleri, vurguladiklari normal kaliteli deterjanlarla da korunan bir sey. sadece vurgulanmis.

kisaca marketing.

troy stetina-speed mechanics for lead guitar
john petrucci-rock discipline

öncelikle şu iki kitap. kesinlikle çalışarak ve zamanla oluyor. çalışarak olmuyorsa, veya gereğinden fazla uzun sürüyorsa pena tekniğinde falan bir sorun olabilir belki, youtube'da farklı pena tekniklerini gösteren bir sürü gitarist var onlara bakabilirsin.

örnek:
www.youtube.com
www.youtube.com

Parçanın hızlı yerini önce iyice öğreneceksin, sonra hızını yavaş yavaş artırarak çalışacaksın, bu kadar.

Temelinde sıkıntı vardır. Gitarı tutuşun ve penayı kullanma şeklin ilerlemene mani oluyordur. İşi iyi bilen birine tekniğini göster.

Ne kadar "textbook" temelin olursa o kadar kolay hızlanırsın. Ancak alışkanlıkları bırakmak zordur, bazen de imkansızdır. Yanlış başladıysan düzeltmen zor olabilir.

iki yöntem var

biri troy stetina yı alıp tek tek ve her bir etüdü günlerce saatlerce çalışacaksın . 2 yılını alır.

ikincisi parçanın hızlı kısmındaki "lick" i al ve parçaya çalışmadan sadece o kısmı günlerce saatlerce çalış. iki yılını alır.


flight of the bumble bee çalabilen biri olarak söylüyorum bunu. ben ilk yöntemi kullandım. şimdilerde ise sadece 2 yi kullanıyorum. gayet hızlı olduğum için parçadaki zor yeri halledince parça bitmiş oluyo.

gitara pek zaman ayırmadım bu 1 yılda. parça bulupta çalışmak bi süre sonra sıkıyor. birisi parmak egzersizlerini metronom ile çal dedi hızlı değil düzgün çalmaya çalış zamanla bir anda hızlanıyorsun demişti. bundan gitmeye başladım bugün. pek parmak egzersizi yapmadım. sürekli parçalardan gitmeye çalıştım sanırsam parmak egzersizi eksiğim var.

Ally McBeal?

yok ally mcbeal kadar ünlü bi dizi değildi. exes'i biliyorum ama o da değil. bunun başrolündeki kadının saçları uzun ve koyu renkliydi. bunların hepsi aynı evde yaşamıyordu bi de. kadın arkadaş grubundaki adamdan hoşlanıyordu ama klasik birbirlerine çaktırmıyolardı. o adam da aynı apartmanda oturuyodu diye kalmış aklımda.

(bkz: tell me more)

ayrıca; www.pcmag.com

Bak siktir et bu yazılımları.

Sana kıyak: www.youtube.com

Ben iş gereği sürekli ingilizce konuşuyorum ve telaffuzumu beğenirler. Bence bunun sebebi zamanında bu yukarıda adresini verdiğim MIT/opencoursewave derslerini izlemiş olmam.

Program modülü ayrı, dil paketleri ayrı. Sen sadece dil paketini indirmişsin.

exe ayri bir klasorun icinde inmis olabilir ya da hiko'nun dedini yapmissindir.

Hiç bulaşma çok dandik bir şey

Yeri gelmisken, boyle bir site var bu da isine yarayabilir: www.voscreen.com

dandik +1

Ben Rusça ve Japoncasını denemiştim, hiçbir yere götürmüyor adamı.

Ama paketin içinde ayrı bir klasörde falan inmemiştir. Dil paketlerinin içinde modül bulunmaz.

İngilizce öğretsin diy değil zaten. telaffuzlarımı düzeltir biraz diye şeyettim alternatif var mı?

Çok para.

Konunun uzmanı olarak söylüyorum: G1W al ve geç. Çin malı olmasına falan da takılma, gönül rahatlığı ile kullan.

GPS olan modellerden uzak dur. Kendi hız bilgini ekrana işliyor. Sonra o görüntü kaydı ile bir şikayette falan bulunmaya çalışsan sana hız limiti 70 yerde giden yerde 80 ile gittiğin için haklı olduğun hâlde hatalısın derler.

160 derece görüş açısına o kadar takılma.

G-sensor gereksiz bir özellik. İkide bir kaza olduğunu zannederek gereksiz yere video'ları işaretliyor.

G1W'nun görüntü kalitesi iyi ve piyasanın en ucuzu. Benden gören arkadaşlarım aldı, onlar da memnun.

Ben de geçen hafta iki adet şundan aldım: www.hepsiburada.com

Gayet iş görüyor. Arada bir fişi çekip takmak gereksede fazla para vermeye ne gerek var ki?

mobius actioncam.

Boks için kadıköy boks spor kulübü veya fenerbahçe. Kadıköy Boks Spor Kulübü daha ufak olduğu için daha faydasını görürsün.

Çok şey istemişsin. Ama sana bir iyilik yapayım, Utopia yi izle...

Fargo yu izlemişsindir herhalde ? -burda yazdıklarını tam içermiyor ama

leverage olabilir tam hatırlamıyorum ama sözde çok zeki planlarla soygunlar yapan bir grubu anlatıyordu

hustler da güzel ingiliz. dolandırıcılık fln var zekice geldiydi bana.

Following. Person of interest belki.

Death Note gibi zekice dedin, satranç dedin: Code Geass.

leverage güzel diziydi ama sizi tatmin edeceğini pek zannetmiyorum.

breaking bad de uyuyor gibi.

The mentalist

House of cards'ı bana bırakmışlar. Anlattığının ta kendisi

Bir sezon sürdü ama endgame de bu dizilere dahildir.

İstediğin seviyeyi karşılar mı bilemem ama karşılıklı oyunlar/planlar olsun deyince hannibal geldi hemen aklıma. Will vs hannibal.

damages i öneriyorum o zaman sana

tebrikler Breaking Bad i bir paragrafta anlattınız..

Sherlock. Tek geçerim.

Nam ı değer Şeğlök Höğms.

house of cards +1. istediğin şeyin birebir karşılığı.

suits'i de ekleyelim.

suits +1

Ben de film onereyim.

Cube

Hyper cube

Cube zero

elementary fena değil bence sherlock'u farklı açıdan incelemek gibi hem

House of Cards kesin izle.

Hannibal

Homeland de epey ters köşe yapıyor.

tartışmasız; Glioblastoma multiforme

Al Pacino Donnie Brasco'da çük kanseri oluyordu. Ama FBI ajanı o değildi, mafyaydı.

Gran Torino'da da Clint Eastwood akciğer kanseriydi. Hastalık karizma gelir mi bilmiyorum ama Walt Kowalski karizma adamdı.

Bir de Ukyo Tachibana vardır çocukluğumdan, ateri oyunu karakteri. O da kan tükürürdü, galiba kanserdi.

Pankreas kanseri falan demeye gelmiştim ama bakıyorum duyar kasma işinde zirve yapmışsınız çocuklar.

Tebriks.

arkadaşlar seni yanlış anlamış bence ya da karizmatik kelimesini talihsiz bulmuşlar.
akciğer kanseri ya da beyin kanseri yukarıda yazılan glioblastoma olan. kanser olmaz diyosan ryan hardy'ninki de karizmatikti evet :p

Testis ve nefroblastom. Sağkalım yüzdeleri maksimuma yakın. İlla kanser olmaları lazımsa ölmeyecekleri bir şey olsun.

en karizmatiği hangisi bilmiyorum da jigsaw'da kanserdi sanırım. listeye onu da ekleyebiliriz.

Boyle boktan Konuları boyle sacma sapan kisveler altinda açarsanız ciddiyetten yoksun, boyle seyler de olur. Herkes ayni sekilde ucu acık aptal br seye ayni hissiyatla cevap vermek zorunda degil.
Hasta belki kendisi normalleştirir de ben yapamam bunu. Yapamıyorum. Oldu mu skmdi? Ben yapamıyorum.
Benim anneme sorsan gülerek cevap verir. Birinden kurtuldu mide kanserinden. Skmdi kolon kanserinin son aşamalarında. Olsu mu?
Acayip karizmatik bak.
Kolon.
Nah boyle iste arkadasım.
Kolon.

beyin tümörü (bkz oğuz atay).

valla bana göre tabii ki de yarrak kanseri.

ürünleri sepete at aynı satıcıdan ürünler grup olarak listelenir zaten orada request total from seller'a tıkla bi şey demene gerek yok.

I will order 3 items, Can you ship all 3 of them in a single package so that I will not have to pay multiple courier charges?

Teşekkürler.

feed burada beslemesi yapılan madde oluyor. he?

beslemedeki nemin (sıvı içeriğinin) düşmesi kullanılan enerji miktarını arttıracağı gibi taşmalara (beslenen şey kabından taşsa gerek), gereğinden fazla kahverengileşmeye ve çıktının, boya nozülünün ucunda durmasına (tıkanmasına) yol açabilir.

Önceki ve sonraki cümlesi ile birlikte verebilir misin? Hatta paragraf şeklindeyse tamamını kopyala.

Acaba malzemenin dökümü yapıldıktan sonra sıcak hâldeyken mi ekstrüze ediliyor? Ki böyle bir proses daha önce hiç duymadım.

namus ninjası'nın yaptığı çeviri teknik anlamda doğru olmayabilir.

ben makaleye baktım biraz. tamamını okumak zor geldi açıkçası. google aramasında çıkıyor.

O topa girme. Bu bir.

Dünyadaki tek kadın o mu? Hayatını yaşamak istiyorsan, dışarıda da kızlar var. Bu da iki.

@hiko başkan aynen de çalışmaya başlayınca baya yalnız kaldım. yani 1 senedir yaşıtım olan yeni bir kadınla tanışmadım desem durumun vehametini anlarsın sanırım. biraz takılmaya ihtiyacım var. /:

takılırsan en kötü ne olabileceğini sen biliyorsun. pişman olmam dersen dene bence. bir de elmanın yasak olması onu daha cazip kılmıyor mu? ben olsam bi dakka düşünmezdim.

yani amcanın, babanın tantanasını dinlemeye değer mi?
belli ki kız kafaya koymuş. ya ailene aç dışarda görüşmek istiyor sizin için sakıncası var mı diye ya da (ki benim seçeneğim bu olurdu) açık açık kıza ben uygun bulmuyorum çalışanlarla iş dışında görüşmeyi, kız ya da erkek. anlayış gösterirsin umarım. de geç.

bence fırsatı değerlendir. yalnızlık güzel bir şey değil. ayrıca dışarıda da kadın falan yok öyle kolay değil yeni birileriyle tanısmak etmek, boşta birini bulmak.

ya şimdi düşündüm de aile şirketi var baba-amca vs. aile de çok openmind değil. Çalışan bir kadın var ve sana yazıyor. ileride ilişkimsi bir şey olursa da bana biraz garip kaçar gibime geldi ya. Çok iç içesiniz yani.

Otele kimliğinizi verirseniz, onlar da emniyete bildirecektir ve orada da gbt'nize bakılarak aranıp aranmadığınız görülür.

Bakayalar da GBT'de aranıyor görüldüğü için gelip alırlar.

Otelde kalmayı deneyen iki kişiden birine polis geldi, diğerine gelmemişti..
Şans sanırım biraz.

Ama bedelli ile butun cezalar iptal ediliyor. Gelirlerse ekime yani :)

arkadaş jandarma olarak yaptı askerliğini geçen yaz. böyle otelde kalanlara gece yarısı baskın yaptıklarından bahsetti. emniyet arayıp bilgi veriyormuş. otele gidip kaçağın 15 gün içinde teslim olacağına dair belge imzalatıp bırakıyorlarmış

aynı şekilde hissediyorum. John coffey gibiyim resmen. çocuklukta da böyleydim. yolda yaşlı bi amca görüp, zar zor yürüyor, evlatları nerede? yazık diye kendimi odaya kapatıp ağlardım.

çok fazla acı var. görmediğimiz, bir iki satır haberde duyduğumuz neler neler var dünyada. herşeyin bir halisülasyon olduğunu falan ummak istiyorum.

üzerlerinde düşünmemeye çalışıyorum, haberleri izlememeye çalışıyorum. elimden başka da bişey gelmiyor.

Mevzu insanlar olunca hicbir sey hissetmiyorum. Acima, uzulme duygum yok.

Tüm o trajedileri oraya ben koymadim ve su an elimden bir şey gelmiyor, diye düşünüyorum.

Allah, onları, görüp de haline şükredesin diye yaratmış. Şükret. Şükür namazı kıl 2 rekat rahatlarsın.
*grabs popcorn*

Benim de sinirlerim bozuluyor. Bu nedenle kışları hiç sevmem. Yaz günü her yerde uyursun bir şey olmaz ama karda kışta çok zor. Görüp, bir yandan da hiçbir şey yapamıyor olmak daha fazla üzüyor.

çok net hatırlıyorum, 5 yaşında filanımdır en fazla, sokakta dilenen beyaz saçlı sakallı yaşlı amcalar görüyorum, bütün gün ağlıyorum "neden" diye. "elimde olsa hiçbirini aç açık bırakmazdım" diyorum. çocukluğum böyle şeylere ağlamakla geçti, neden bilmiyorum, yaşlı amcalara ayrı bir yanardı hep canım. tabii o zamanlar sadece muhtaç olduğundan dilenir sanırdım insanlar, çocukluk işte.

hala daha canım yanıyor böyle şeyleri gördüğümde. hala daha tüm gün ağlayabiliyorum. açıkçası dayanamıyorum, dayanamadığım için bakmamaya çalışıyorum. hiçbirini aç açık bırakmayacak güç elimde değil çünkü. hem bunu bilmek hem de onları görmek içimi daha da yaralıyor. görmemeyi tercih etmek zorunda kalıyorum.

şu ayak takımı bi isyan etse de aralarına karışsam, yağlı domuzları ve muktedirin şürekasını, eski yeni yeşil mor demeden kıtır kıtır kessek diye düşünen bi ben varım sanırım :(
olm niye üzülüyorsunuz. öfke üzülmekten çok çok daha sağlıklı bir duygu. öfkelensenize? belki yanlış bi şey falan yaparsınız, dünya değişir. belli mi olur bu işler?

Benzer acılar ve gerçek fakirler, semt pazarları toplandıktan sonra tezgahlardan geriye kalan çürükleri yerden toplamaya gelenlerde de görülebilir. Ki o görüntü insanın ağzına sıçan cinsten oluyor.

Geçende markete giderken yol üstünde 7-8 yaşındaki bir kız çocuğu dileniyordu. Ben kasada sıra beklerken bu kız çocuğu geldi, biraz önce dilenerek aldığı 1 küsür lira bozuk parayı markette çalışan çocuğa verip mandalina istedi. Lan dilendiği para ile mandalina alıyor. Öyle "zengin dilenci" olmadığını ve o dilendiği para ile mandalina aldığını görünce tabii dağıldım. Marketteki çocuğa biraz para verip istediği alışverişi yapmasını söyledim, paranın üstü kalırsa da çocuğa ver diyip çıktım.

Bu hayat bazıları için çok zor. Eskiden belki verilen para kendi fakirimize, dilenmek zorunda kalana yetiyordu. Ama Suriyeliler geldikten sonra kendi fakirimize bir de Suriyeli dilenciler eklendi. Neyse çok laf var söylenecek yine siyasete bağlanacak buradan.

2pac'ın dediği gibi; "savaşlar için paraları var ama yoksulları doyuramıyorlar."

hayat zaten ilginç bide bu ilginçliği daha da enteresanlaştıranlar da var.

2 yılda emekli olacak olan milletvekillerinin halkların geleceğini, özgürlüğünü, refahını vs düşünenler(?) bile... onlar 2 yılda emekli olacaklar ama halklarına o 2 yılı çok görecekler.

evrim ağacı admini çağrı mert bakırcı'nın da dediği gibi; "doğal seçilime en çok benzeyen sistem kapitalizmdir."

yani ortama uyum sağlayan hayatta kalır, sağlayamayan gebermeye mahkumdur. bunu sorgulayamazsınız. devlet politikaları bu şekilde işler.

yazacak çok şey var...

Üzülmek güzeldir, çözüm üretmeye iter insanı. BU üzüntü niye var, fakir insanlar var, niye onlar var; adil gelir dağılımı yok ve kapitalizm vs gibi şeyler. BUna karşı napılabilir, mücadele edilebilir, sokağa çıkılır, eylemlere katılınır. Bu sistem devam ettiği sürece bu gibi insanlar ve hayvanlar ve Doğa böyle sefil yaşam sürmeye acı çekmeye devam edecekler. ONyıllardır bunamücadelesi veriliyor. Adil bir düzen için. Birilerinin zengin olup sömürmediği.

Almanyada filan işsizlik maaşı veriliyor, bu da güzel bir şey de 1000 lira verse neye yetecek İstanbulda.

Ve evet ben de duygusuz biri değilim, aksinedir hatta. Her köprüde dilenen Suriyeliler, yolda gelenden para istemeleri. Yüzlerce kilometre ötede bir köprüde onlarca saat oturmaları, aylardır giydiği kıyafetler, okula gitmesi oyunlaro ynaması gereken çocukların soğuktan iğrenç bir uykuda olmaları.....

90 yaşında kadın evladım para verir misin Allah rızası için diyor önünden geçerken, nasıl utanıyorum anlatamam. Ya da çocuklı bir kadın, ağlıyor bebeği. Niy geldim bu lanet dünyaya der gibi..

ÖBür tarafta tinerci diye tabir edilenler 1 lira istiyor. Ciğerim yanıyor, su içmem lazım diyerek.

Ben para vermemeyi tercih ediyorum, elimdekini ya da orda bir yerden almayı tercih ediyorum. En son leblebi verdim çantadaki.

Tayyipler Kılıçdaroğlular Demirtaşlar gelir, giderler. Bu insanlarsa suç ve cezadaki gibi ya suça bulaşacaklar, ya da soğuktan donarak ya da açlıktan ölecekleri günü bekleyecekler. Ağlamak, üzülmek çare değil, sorunu kökten ortadan kaldırmak, fakirkliği yok etmek için çareler düşünelim.

Dünyada her gün 10 milyojn ton yiyecek çöpe gidiyor ve bunllarla 1 milyona yakın kişi doyabilecekken. Lokantalar artıkları verebiliyor bu tür insanlara ama hangi birine yetsin.

Ve üstte Norveç zengin filan dedim, bu bir hedef olmamalı çünkü birininvarlığı birinin yokluğundandır. O ülkeler Afrikada sömrüdükleri, katlettikleri ağaçlar sayesinde fakir bıraktığı insanlar sayesinde böyleler. Yani evrensel sonuçları olacak çözümler lazım.

GEzi PArkındaki bir ortam gibi, dayanışma olan, herkesin bedava yiyip içtiği insiyatif alıp temizlik yaptığı iş bölümü yapıldığı bir ortam mesela.

O sokakta gördüğünüz çocukların yaşantısına ve dünyasına çok uzak olduğunuz için böyle duygularınız alt üst oluyor. İnsan bilmediği şeyler hakkında daima abartılı düşüncelere kapılırmış. Çocukluğunu bir kenar mahallede, bu tarz arkadaş gruplarıyla yaşamış insanlar, o çocukların hayatlarının sizinkinden nasıl da daha renkli ve eğlenceli olduğunu gayet iyi bilirler.

Diyelim ki bir işletme yatırım yaptı. Bu yatırımın maliyetini de sattığı ürünlerin fiyatına önümüzdeki 1 sene boyunca dahil ederek müşterilerine yansıttı. Buna stranded cost denir. Yani yatırım maliyetini, belirli bir vadede ürünün/kullanıcının ödemelerine yansıtmaktır.

Mesela hükümet için köprü projeleri stranded cost oluyor. Niye? Yatırım yapınca onun acısını bizden çıkartıyor. Devlet halk için değil, halk devlet için var. Tayyip kafası yatırımlarda sık görürsün.

Ya da doğunun kullandığı kaçak elektriğin de devlet için bir maliyet olduğu düşünülürse, onu batıya yıkmaları yine stranded cost. Sırtımıza yıkılan, ödediğimiz faturalara ve aldığımız ürünlere/hizmetlere yansıtılan bütün maliyetler/masraflar diyelim.

hiko seijuro gayet güzel açıklamışsın, teşekkür ederim.

sözlükte başlığının olmaması da ayrıca şahaneymiş. Verdim ukdeleri


(bkz: Stranded Cost)

(bkz: Stranded Cost Recovery Fee)

Fabrika.

Fabrika. Diğer markalar boynumu sıkıyor.

Damat. Slim Fit'in kralını yapıyorlar.

zara'nın malzemesi biraz dandiktir ama kesim olarak harika. hiçbir gömlek zara'nınkiler gibi oturmuyor insanın vücuduna. kesimleri bu denli iyi olup kumaşları da kaliteli olan calvin klein var, o da türkiye'de beyaz eşya fiyatına gömlek satıyor. abd'ye yolun düşerse tanesi 30 dolara bavulu doldurmak lazım :)

fred perry
topman

tween'in kesimleri cok guzel bence. modelleri de guzel.

massimo dutti

armani,efor

m&s, topman, fabrika, gap.

Bershka ve mudo

vakko

Kiğılı> M&S> DS> Sarar
SlimFit'te Vakko, M&S ve DS

hatemoğlu çok kaliteli.

gömlekleri bana azıcık kısa geliyor ama slim fit istiyorsan, sarar interview' dan başkasına bakma derim.

Klasik: Damat.
Spor: Jack&Jones ve Dockers(favorimdir, taş gibiler).

fabrika
cotton bar
beymen

klasik için ramseye bakıyorum genelde. bazen spor modeller de denk geliyor onları da alıyorum.

ellerin bırakmak istiyor gibi bir his varsa muhtemelen önkol kaslarının zayıflığından. forearm egzersizleriyle güçlendirebilirsin. www.holistichands.org

daha düşük ağırlıklardayken havlu sarma bir yöntem. kum kovasında el açma kapama da bir yöntem. bunlar olur mu?

Deadlift yaparken olabildiğince bant sarmaktan kaçın. Bant kullana kullana kavrayış gücünün gelişmesini engellemiş olursun ve tutuş/kavrayışın ilerlemez. Deadlift'in kendisi zaten kavrayış geliştirici bir harekettir; eğer sırt ve bel kaslarının yettiği noktada ellerin seni sınırlandırıyorsa, deadlift'i ellerini güçlendirmek için yapmaya başla. Bunun yolu da kavrayış stratejisinden geçiyor. Sadece zorlandığın son setlerde mixed grip kullan. Baştan mixed grip ile başlarsan kavrayışın gelişmez/güçlenmez. Sadece ağırlığı tutmakta zorlandığın ağır olan son setlerinde mixed grip gir. Ayrıca yine sadece son sette, mixed grip ile birlikte ellerine tebeşir de sürebilirsin. Tebeşiri son sete bırakmamızın da mantığı, tebeşirin kavrama kuvvetini geliştirmeye engel olması. Peki ne zaman bant saracaksın? En ağır son setlerde, artık düz tutuş ile tutamadığında önce mixed grip'i devreye sokacaksın; o da yetmezse tebeşir ekleyeceksin; o da yetmezse son çare olarak sadece bant sarma devreye girecek.

Bir de, her setten önce ağırlığı kaldırmaya başlamadan önce, parmak eklemlerin beyazlayana kadar barı sıktıktan sonra deadlift yapmaya başla. Barı sert sıkmak da kavrayışının güçlenmesini sağlar.

Ayrıca eldiven kullanmak yok. Çıplak el ile barı kaldır. Barı, avuç içerisinde elinin ayasına doğru hizalayarak tutma ve bunun yerine parmaklarına daha yakın olan noktadan kavra. Hizayı şuradaki gibi belirle: i.imgur.com

Son setin son tekrarını yaptıktan sonra, en tepe noktada barı yere bırakmadan önce tutabildiğin kadar tut. Bu 3-5 saniye artık ne kadar olursa zorla kendini. Barı statik olarak uzun süre tutmak da gücüne katkı yapar.

Kısaca kavrayış probleminin çaresi deadlift'i kavrayışını güçlendirmek için kullanmaktan geçiyor. Eğer sen kavrayış kuvvetini destekleyici ilave yöntemleri daha fazla devreye sokarak deadlift yapmaya devam edersen hiçbir zaman deadlift'i şu anda olduğun noktadan daha ileriye taşıyamazsın.

Mixed grip'ten vazgeç. Hem simetrik değil, hem de alttan tutan taraftaki biceps için risk.

Strapleri de bırak. Onlara bağlı kaldıkça grip kuvvetin hiçbir zaman istediğin seviyeye çıkmaz.

Hook grip'i öğren. Başta can yakar ama sonra hayatını kolaylaştırır.

Magnezyum tozu da kullanabilirsin.

tek üçgen kaba işleme anlamına gelir.
diğerleri için bkz.
www.muhendislikbilgileri.com

Tölerans seviyesini gösterir. Genelde teknik resimlerin antetinde bu üçgenlerden kaç tanesinin ne kadar mm töleransa denk geldiği belirtilir. Yani farklı sektörler/uygulamalar için üçgen sayısının tekabül ettiği tölerans miktarları farklı olabilir.

Karagarga'da seeder'ı kalmamış ama şanslısın ki TorrentLeech'te 1 seeder sahibi "Classic Sci-Fi Monster Movie Pack-TL" altında bu film bulunuyor ve 10 tane de leecher'ı var.

TL hesabın var mı? Yoksa, ben bu pack'in torrent dosyasını sana gönderebilirim ama torrent kullanmayı bu paketin içerisinden sadece bu filmi indirecek kadar biliyor musun? Diğer filmlere ait dosyaları indirmeyecek şekilde download içeriğini ayarlaman lazım, roket bilimi değil ama bilmeyen de bilmeyebiliyor.

www.dailymotion.com

@hiko seijuro, mesaj attım şimdi :)

@phoarbix, hoca IMDB'de sci-fi olarak etiketlenmiş olmasını şart koşuyor, o olmaz maalesef.

@turkuaz, @disfori, şimdi iki adrese de bakıyorum, çok teşekkür ederim.

Ila 40 mi olacak 41 olmaz mi?

Olursa dr jekyll and mr hide var.

Maalesef yalnızca '40 yapımı filmlerden birisinin sunumunu yapmamı istiyor hoca, '41 başkasına ait.

hiko seijuro yardımcı oldu sağolsun, şu anda %99.2'deyiz :) teşekkür ediyorum kendisine.

çünkü hiçbir mal insan hayatı kadar değerli değildir.
öldürmeyeceksen dövüp, bağlayıp polisi arayabilirsin. "hırsıza şiddet uygulanamaz" diye bir durum yok.

Oyle bi yasa yok o haberi yapan gastecinin amk herkese yanlis ogretti. Adam dovmek yasak o seni dovmedikce

Evine girenin "hırsız" olduğunu nereden biliyorsun? Hırsız olduğuna yalnızca mahkeme karar verebilir. Akıl hastası biri de girmiş olabilir. Onu nereden bileceksin? Bunun yargılamasını sen yapamazsın. O yüzden yani.

Dövebiliosan döv kimse bişi demez.

Bir de eğer sana saldırırsa (bkz: meşru müdafaa)çizgisinde yanıt verebilirsin. O kadar ama... Tutup da öldürmene kimse onay vermez.

Yattığın odada canın tehlikede kabul edildiği için (salonda da uyuyor olabilirsin, yatak odası olması zorunlu değil), hırsızı öldürmen durumunda nefsi müdafa sayılabiliyor.

Ancak hırsızı kovalayıp evin koridorunda vurursan, buradan canın tehlikede değilken, yani nefsi müdafa durumu yokken öldürdüğün kanısına varılabilir.

Hırsızı etkisiz hâle getirmek başka şeydir, ki buna hakkın var, öldürmek başka. Öldürmeye, nefsi müdafa durumun yoksa, hakkın yok. Çünkü hırsızın cezasını sen veremezsin, bunun için hukuk var.

Eski zamanlardan bununla ilgili bir haber vardı: Hırsız, ailecek karateci olan 8 erkek kardeşin yaşadığı eve giriyor ve adamlar hırsızı yakalayıp polise teslim etmeden önce sabaha kadar zevk için dövüyorlar. Öldürme yok ama feci şekilde dayak var. Hırsızın yanında 8 kardeş de tutuklanmıştı. Çünkü zevk için hırsızı sabaha kadar dövüp, işleri bittiğinde polise haber vermişlerdi.

@norek o zaman

''türkiyede insan hayatına daha çok değer veriliyor''

a geliyor sizin dediğiniz.yanlış mıyım?

Güney Afrika'da böyle kolaylıkların olması yüzünden ampute atlet Oscar Pistorius sevgisini öldürmüştü "Hırsız zannettim" deyip. Riskli işler yani bunlar; hırsız zannedip ananı babanı da vurabilirsin uyku sersemi. Ayrıca onu geçtim, bir insanı öldürme hakkını kendinizde görmeniz çok sağlıklı bir durum değil. Hırsız olması böyle bir şey yapma hakkını vermez.

o yatak odası olayı tamamen uydurma.

taşınır mallarda zilyetliğe saldırı ve gasp halinde kuvvet kullanma hakkımız var. örneğin dışarda yürüyorsun, arka cebe hırsız eli attı. tam cüzdanı alırken engellemek için vurabilirsin. cüzdanı aldı koşmaya başladı diyelim. peşinden koşup tekme tokat dalıp cüzdanı alabilirsin. bunlar yasal. tabi aşırı olmamak kaydıyla. cüzdanı çalan hırsızı silahla çekip vurmak aşırı mesela.

taşınmazlarda olay nasıl tam bilmiyorum açıkçası. fakat aynı şekilde olması muhtemeldir. ikisinde de zilyetliğe saldırı var sonuçta. bunu engellemek zilyedin en doğal hakkı. aşırıya kaçmamak kaydıyla saldırabilirsin diye düşünüyorum. saldırının amacı hırsızlığı önlemeyi aşmamalı yani.

medeni kanun 981. madde

1- ceza muhakamesi kanununa göre bu durumda siz yakalama yapabilirsiniz. ceza muhakemesi kanunu madde 90'a bakın.

2- yatak odasında vurabilirsin, salonda vuramazsın diye bir şey yok. her halükârda meşru savunma hükümleri geçerlidir. bu yanlış haberin yayılmasına sebep olan olayda gecenin karanlığı içinde adam kendi yatak odasında yatarken odanın içinde, kendisine doğru tanımadığı birinin geldiğini görüyor. yargıtay diyor ki bu halde kişinin kendisini koruma içgüdüyse hareket etmesi doğal. sonuçta yatak odanızda gecenin bir yarısı niyetinin ne olduğunu bilmediğiniz yabancı birisi var! ama tutup da adam kaçarsa siz peşinden adamı öldürene kadar ateş edebilirsiniz diye bir şey yok. meşru savunma sınırını aşamazsınız.

3- meşru savunma demişken. sizin canınıza veya malınıza kasteden birini önleme hakkınız var. türk ceza kanunu madde 25'te şöyle der:

Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

ama burada, dediğim üzere, meşru savunmanın orantılı olması gerek. adam kaçmaya başladıysa ve siz ateş ediyorsanız adama burada orantılılık yoktur. ya da sokakta birisi size yumrukla saldırırken siz karşılığında tabanca çekiyorsanız yumruğa karşı tabanca orantısızdır. yahut birisi size saldırdı, siz de yumruklarınızla kendinizi korudunuz. siz onu etkisiz hale getirdikten sonra yumruk atmaya devam edemesiniz.

p.s. bu arada birisi "hırsız olduğunu nereden biliyorsun, akıl hastası da olabilir" demiş. yani hırsız olduğundan eminsek sorun yok?? ya da akıl hastası birisiyse bizim hayatımız tehlikede değil midir? böyle "bence olsa olsa böyledir" bakış açısıyla lütfen hukuki müesseseleri değerlendirmeyin.

yaa koy amına, sana bi şey olmasın.

@iste o bendim
bana ne kardeşim türkiyede insan hayatına verilen değerden.
ceza hukuku dersi almıştım. bu madde orada geçiyordu.

Kuş cıvıltısı, patlayan bir volkanın çığlığı, çakan bir şimşeğin solosu, yağan yağmurun ezgisi.

Bir müzik zevkim oluşmaya başladığından beri rock ve metal dinliyorum. Rock daha ağırlıklı. Bu değişecek gibi de durmuyor.

Eğer Metallica'cı isen böyle olman normal diyerek aşağılamak istemiyorum ama tam metalci zaten sayılmazsın.

Gerçek müzik nedir? Depeche Mode'dur, Manic Street Preachers'dır, AC/DC'dir, Guns n Roses'dır.

Bunları dinlerken Türkü dinleyemezsin diye bir şey de yok elbette. İnsan dönem dönem kayıp başka tarzlara takılabiliyor. Zaten her gün aynı yahniyi yiyemezsin, ara vermezsen bayar.

Kaliteli olandır gerçek müzik. Metallica'dır, Orhan Gencebay'dır, Chopin'dir
, Aşkın Nur Yengi'dir, Birsen Tezer'dir.

"Shake that ass" tarzı müzikler gerçek müzik değildir. Kalite içermez tüketilir biter. Yukarıdakiler kolay kolay bitmez.

Geçen playlistimde müslüm gürses'ten sonra eminem daha sonra pilli bebek sonra da metallica geldi shuffle'da. Kulağa ne hoş gelirse dinleme işini biraz abarttım galiba ama cidden türkü de dinlerim (ailem türküler çok sever bizim evde sabahtan akşama türkü radyosu açıktır) metal de, rap de dinlerim alternatif müzik de. O yüzden gerçek müzik kulağa ne hoş gelirse odur benim için

judas priest
not: yaşlıyım

huzuru şu sıralar indie ve post rock'ta buluyorum. mutluyken ise jazz çok güzel gidiyor. gerçek müzik jazz olabilir bak.

Gercek muzik diye birsey yok. Ayrica yasim 250 de olsa Neset ertas dinlemeye baslamam. Gercek muzik varsa da senfonikdir. Koca bir orkestradan cikan atesli atesli muziktir.
Ama metal de muziktir. Yas kac olursa olsun.

Gerçek müzik led zeppelin'dir, kiss'tir, ac/dc'dir, black sabbath'dır, rammstein'dır, iron maiden'dır.

yok öyle bir şey.

geçen gün ben müzik dinlerken kardeşim "30 yaşına geldin, hala metal dinliyorsun" dedi :(

neşet ertaş'a kadar gelemedim ben ama gelene de kötü gözle bakmam. barış manço ise candır. bende new age'e bırakıyor kendini metal, bunu da ekleyeyim. gerçi zaten çok çok sert bir müzik zevkim yok, yumuşak geçiş yapmış oluyorum o yüzden.

abi hepiniz ergen gibi gerçek müzik budur demişsiniz :)

doğruluğu katiyen tartışılamayan anlamında bir sıfat yerine, beğenilen, hoşa giden anlamındaki "güzel" kelimesini kullansak bence çok daha doğru olabilirdi. milyonlarca farklı insanın dahi ortak kabul edebileceği gerçekler zaten sınırlıyken bide biz "müzikseverler" böyle yük olmayalım. yazıktır.

onun dışında zaman geçtikçe insanlar ve onların beğenileri değişiyor. dolayısıyla müzik zevkininde değişmesini normal karşılıyorum. ben dahil çevremdeki insanlardada gözlemlediğim bu. tamamen sırtını dönmek imkansız tabi. muhakkak o zamanları özlüyorsun, açıyosun dinliyosun ama "farklıya" yada "yeniye" duyulan merak daha cazip geliyor genellikle.

Gerçek müzik demeyelim de zevk diyelim beğeni diyelim mesela.

32 yasındayım kendimi bildim bileli rock dinlerim . Guns n roses , iron maiden vs ezbere bilirim şarkılarını. Özellikle açıp dinleyemiyorum son birkaç senedir ama radyoda vs denk geldiğimde hala heyecanlanıyorum.

Gerçek müzik konserdir bana göre. Hayatta hala en zevk aldığım şey konserlere gitmek canlı dinlemek. Ben hala festivallere de giderim .

Hiçbir zaman "tek tip" bir insan olamadım. Metal dinlerim, başka bir şey dinlemem dediğim; türkücüyüz biz lan yabancı müzük de neymiş dediğim hiçbir saniye olmadı; olamaz.

Benim için kaliteli olan ne varsa, ufkumu genişletecek, ruhuma hitap edecek, bana duruma göre farklı duygular tattırabilecek ne müzik varsa her zaman içime akıp, aklımı ve kalbimi ele geçirmiştir. Çünkü ben "herhangi bir tarz bir şeyden" değil; direkt "müzikten" çok hoşlanıyorum. Her türlü ritmi kalbimin en derinlerinde hissediyorum.

Bana hayat veren şey bazen bir akordeon olur; bazen elektro gitar; bazen saksafon; bazen klasik gitar; bazen piyano olur. Bazen davulla kendimden geçerim, bazen keman taksimiyle hüzünlenirim; bazen sazla, bazen de ud ile coşkulanırım.

Şu dünyada sadece müzik için değil; gerçek olarak nitelendirilebilecek ne varsa sana "insan" olduğunu, "yaşadığını" hatırlatandır.

Dolayısıyla cazdan rocka, türk sanat müziğinden türküye, r&b'den klasik müziğe, kaliteyle icra edilen her iş gerçektir, dinlenesidir, tapılasıdır.

anonymice'ın tespiti doğru geliyor bana da ancak birde duyurunun altına yazanlar yaşta belirtirse sevinirim. çünkü 'değişşeceğimi sanmıyorum'' gibi sözleri bizde söylerdik zamanında. ama 15'in de nasılsa 25-35'inde de aynı olan varsa saygı duyarım.

neşet babadan bir türkü dinlerken rammsteindan feuer frei'ye geçmem diye bir kural yok.

gerçek müzik nedir arkadaş. tek tipe indirgemek ''girçik mizik sinfinik, girçik mizik ciz'' demek doğru değil. ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; müzik, müzik aletiyle yapılır. o yüzden elektronik müzikti, rapti vs bunlar müzik değil.

edit:
www.youtube.com
size aretha franklin'den gelsin. chain of fools

porto, berlin

10 bin lira balayına harcamak için büyük bi rakam bence

Yer olarak da barcelona diyorum

Roma.

Paris haric herhangi biryer.

komple italya (eger gorulmediyse)

avrupa'ya sonradan da gidersiniz ya bu tavsiyeler ne.

bali'ye gidin.

Ne Berlin'i ya, emekli şehri.

İtalya ya da Rusya hata olur.

Bu işin ideali Paris.

MONACO

Afrika'yi dusunun derim. Unutulmaz birsey olur.

costa rica ya da arjantin.

tabii ki kamçatka.

10 bin lira niye harcıyorsunuz ki? erken rezervasyon ile çok ucuza turlardan yer ayırtın kendinize.

gezmeye gidiyorsaniz yeterli, fakat kredi kartindan bi miktar parayi bloke ederler, 1000 € kadar olabilir bu sirkete göre, bunu da araci geri verince bikac hafta icinde geri gönderirler.

Yunanistan'da B sınıfı ehliyet ile araba kiraladım, sıkıntı da olmadı.

hiko +1

Hiko+1 italya da kiealadık sorun çıkmadı

İtalyada Avis den kiraladım. Gitmeden önce Avis TR ofisini aradım, uluslararası ehliyet şart dediler. Gittim para bayıldım aldım. Italyada da sordum ofise, bu olmadan kiralamazmıydınız diye. Kiralamazdık, şart dedi.
İtalya ve Avise has birşey olabilir. Mümkünse gitmeden önce arayıp sorun.
Sakız adasında kiraladım, Yunanstan sayılırsa. Orda kiralamayanı dövüyorlar zaten. Sadece ehliyet ve kredi kartı yeterli
büdüt: Slovenyada kiraladım 12.2014 . Problem yok, ehliyet yeterli...

Bilmiyordum, öğrendim sayende. Sağlık sözcük oyunu bencede. Plastik gibi cam da doğada çözünmeden dolaşıyor. Çözülmesi için ikisinin de toplanması gerek.

bunların gıdaya etkisi var mı? hiç mi kum kullanılmıyor?

vitrifikasyon varsa sorun yok.

O bahsettiğn maddeler ketonlar, solventler vb. cam üretim prosesinde yüksek ısılarda buharlaşıyor. O esnada solunması, direk çözeltisine dokunulması ya da yutulması insan sağlığına zaralı diye biliyorum.

@old possum: yanlış biliyorsun, pc-4 malzemesi mesela: üretim sonrası bardak tamamen soğumuşken, ambalajlamadan hemen önce kullanılır. PC-4 malzemesi sıcak malzemeye temas ederse bardağı çatlatıyor.

plastiğe göre daha sağlıklıdır.

Eksik yazmışsınız: makas kesme sıvısı, ebişör kalıplarında kalıp ayırıcı yağlar, sıcak kaplama ve soğuk kaplama için de ayrı ayrı madeni yağlar kullanılır.

Ancak bunların hiçbirinin sağlığa zararı olabilecek bir durumu yoktur. Neden dersen açıklaması uzun, kafayı topladığımda yazarım.

Çok kötü o zaman yaa! Toprak kap kacak kullanıcaz o zaman. Onlarda da "sırlama" var. gene de plastikten iyidir diyebilir miyiz?

@hiko seijuro, açıklama bekliyorum valla.

yapılma aşamalarında neler kullanıldığını bilmiyorum. sonuçta cam yemiyoruz.
ama içine konulan malzemeyle en az,neredeyse hiç tepkimeye girmeyen kaplar
cam kaplardır diye biliyorum. (mesela cam kaba koyduğun salça ne kadar uzun süre kalırsa kalsın cam ile etkileşmiyor)

yani olaya hatalı yönden bakıyorsunuz.
saygılar.

diğerlerine oranla daha sağlıklı. bu dünyada sağlığa zararsız diye bir şey yok. fazla dozajında alırsan su bile sağlığa zararlı. atıyorum günde 10 kilo su içsen ölürsün diye su içmek sağlığa zararlıdır diyebilir misiniz? ilaçlar da aynı şekilde. doğru dozajda ilaç, yanlış dozajda zehirdir hepsi. yani bunlara kimyasal sıkıyorlar sağlığa çok zararlı diye bir durum yok. o kimyasalların ne kadar bir dozajı aşarsa sıkıntı yaratabilmesi var. tıpkı diğer bütün maddelerde olduğu gibi.

geridonuşumu de daha az zararlı

@titiraprap : belkide ben ilk kez gördüğüm için böyle şaşırdım. cam sağlıktır dan anladığım ya da ne bileyim benim beklentilerim fazlaydı. hiç etkileşime geçmiyor derken, soğuk kaplama uzuun yıllar dayanmıyor. geçici bir şey. (ama zararsız olabilir ben bilmiyorum)

@hiko: he valla ya. bende bekliyorum.

cam sızdırmaz olduğundan nükleer atıkları camlaştırıp depoluyorlar. beton da öyledir mesela. kanserojen bazı basit bileşikler bile beton bir defa pirizini alınca içide hapsolur. sızıntı varsa bile çok çok azdır.
ha bi de, cam aslında aşırı soğutulmuş sıvı halindedir diyerek ortalığı iyice karıştırmak isterim.

dediğim gibi detaylı bilgim yok ama.
camın alternatiflerini düşünün : plastik, ahşap, metal.
bunlar hepsi zamanla içine koyulan malzeme ile kimyasal tepkimeye giriyor.

evet plastik de giriyor, özellikle ısıtınca.

porselen fabrikasına hiç girmeyin o zaman. benim bildiğim içindekiler değil de, bunların çözünmemesi önemli. en dıştaki yüzey çözünmeyi korozyonu önlüyorsa endişe edecek bişey yok diye düşünüyorum. porselende öyle çünkü.

Arkadaşlar, sakin olun panik yapmayın :) Prosesin uzmanı burada.

Sıcak kaplama da, soğuk kaplama da konteynerin (şişe, kavanoz vb.) dış yüzeyine uygulanır; içine değil. Buna rağmen kaplama sıvılarının içine girme ihtimalleri vardır (küçük miktarlarda kaçmanın düşük olasılığı), ancak kaplama sıvıları food grade oldukları için bu da problem olmaz. Diğer taraftan da, dolum tesislerinde bu tip konteynerlerin içine dolum yapılmadan önce yıkanırlar. Yani içine kaçma olasılığı düşük olan küçük miktardaki kaplama sıvısı da yıkama prosesinde elimine edilir.

Kaplama yapmazsak ne olur? Çizilmenin haricinde; içine dolum yapamayız. Daha doğrusu yaparız, ama düşük basınç ile dolum yapılabilir; bu da dolum tesisi için düşük üretim miktarları demek. Kalıptan çıktıktan sonra cam yüzeyindeki mikro çatlaklara kaplama yapılmadan 1 bar basınca dayanıyorsa, kaplama yapıldıktan sonra 10 bara kadar çıkar.

Gıda sektöründe yediğiniz yiyeceklerin hepsi konveyörler üzerinde yürür. Konveyör bantın kendisinden tut, rulmanındaki grese, hidrolik sistemindeki yağa kadar her şey food grade'dir. Mesela yiyeceklerinizi sardığınız alimunyum folyo, bildiğin haddeleme ile üretilir; daha pis bir proses zor bulursunuz. Ama her şeyi food grade ayarladığında, son kullanıcıya olan etkiyi -en azından bu kullanılan ürünler açısından- minimize etmiş olursun.

Aldığınız bardağı yıkamadan su içiyorsanız bu sizin kendi probleminiz. Ama üretimden gelen bir kontaminasyonun yaşanması, en azından doğru dürüst markalarda pek mümkün değil. Doğru yapıldığında cam işi temiz bir prosestir.

bulunduğunuz ilçenin belediyesini arayın yardımcı olurlar sanırım.

Muhtarlıklar bilgi verir, ihtiyaç sahipleri belediyeden önce muhtarlığa gidiyor çünkü.

Belki bir kısmını şurası için düşünebilirsiniz: www.eksiduyuru.com

Kipa'ların içinde giysi bağış kutuları görmüştüm kızılaya ait olan

belediyenin bir bölümü vardı. bunları toplayıp, temizleyip ihtiyaç sahiplerine bedava veriyorlardı.

Yani ütülü bir şekilde poşetleyip götürmenizin sakıncasını anlayamadım ben.

Şöyle bir çözüm düşünseniz. Sizin gibi giysilerini vermeyen ama sizin gibi yardımcı olmak isteyecek vakti olan bir arkadaşınız bu işlemi yapabilir gönüllü olarak yakınsanız bana verin giysileri ben ütüleyip poşetleyeyim yani o derece gereksiz geldi başka bir alternatif. Kaldı ki bu şekilde isteyen bir kuruma bile vermeyecek olsanız bile aciliyeti olan bir durum değil, günde 20dk'nızı ayırarak bir kaç günde düzenli bir hale getirebilirsiniz bütün giysileri sanıyorum. yani eğer bir mağaza dolusu değilseler. Emin olun bu şekilde verince, sizin içinize sinecek, alanlar ise bir kat daha sevinecek. Naçizane düşüncem.

vakti yoktur yoğun calısıyordur çöpe atmasındansa ihtiyacı olabilecek birine gitsin istemiştir belki amacı sadece sevap points değildir, pratik demiştir zaten yukarıda.

otoglarlarda dağıtacak çok insan görülebiliyor. gözünüzün içine bakarlar muhtemelen bir destek için; daha iyi hissettirebilir elden vermek ihtiyaç sahiplerine.

Migroslarda Ariel"in kutuları var ancak çocukla için.

bir şey sadece bağış olduğu için dağınık halde, kafaya atar gibi verilmesi gerekmiyor. gayet makul bir istek, anlamı var mı illa bir hakaret haline getirmenin bağışı?

ibb hemen geri dönüş yapıp kısa sürede alıyor.
lösev, çydd gibi seçenekler de var.

Çok var da bi boktan anladıklarını görmüş değilim henüz, sorsan hepsi eğitimli hepsi mükemmel. İki çift laf konusamazsın ama. Neyse

aleste derece yapmıştım sağlam bir şey.

açtım pedere söyledim.

ha öyle mi ne güzel dedi. sonra telefonu kapatmıştı.

benimkiler de yukardakiler gibi. milletin yurtdışı bilmem ne minimum 100 bin harcattığı hazırlığı yarım dönemde bitirmiştim iki vay falan dediler o kadar ahaha.

anadolu lisesi falan kazanmıştım zamanında.

Soruya cevap degil ama anlatmadan gecemeyecegim:
Kucukken bir olaya tanik oldum sok oldum. Hatirladikca hala sok olurum. Ucurtma ucurmaya calisiyorum uygun bir alanda. Cocugun biri de ucuruyor az otede. Onun az otesinde de anne babasi yayilmis oturuyor. Cocuga biryerden tas geldi bir anda. Cocuk bir basladi, "hangi ******, *****timin, *****tigimin ******cocugu atti o tasi?," Ben bir tuhaf oldum o kufurleri duyunca birden. Ama onunla bitmedi. Baba anneye dondu soyle dedi keyifli keyifli "bak goruyor musun nasil kufru basiyor cocuklara?" Ben kitlenip kaldim, sokeyim:) Cocuk aileyi gururlandirdi o an.

Bana burs teklif eden birine benden daha çok ihtiyacı olan birini önermiştim.

Babam o zaman "işte benim kızım, hep böyle ol" deyip öpmüştü. Gururlanmıştı sanırım.

Bu var aklıma gelen.

Onun dışında türkiye derecelerim var ama onlarla annem gurur duydu babam değil. "sana verilmiş zeka ile yapman gerekeni yaptığın için gurur duymam doğru olmaz." demişti.

megalomani olarak algılanacağının farkındayım ama yinede yazmak istedim. ailem, ben ve benden bir yaş küçük kardeşimin hayatta -hiçbir başarımız olmadığı halde- yaşıyor olmasından o kadar gurur duyuyorlar ki, anlatılamaz.
biz de, daha çocukluktan gelen ailenin aşırı yüklemeleriyle oluşturduğumuz özgüvenle milletin anasını ağlatıyoruz vesaire vesaire.
şahsen bizimkileri "şununla" gururlandırdım diyebileceğim bir anım yok.

Benimkilerin öyle bir anı hiç yok sanırım :)

Genc iletisimciler yarismasinda aydin dogandan birincilik odulu almistim.

Ailemi degil de babami gururlandirmistir belki, askerde ustun hizmet madalyasi vermisti albay.

Bir de binbir zorlukla yuksek lisansi bitirmek icin cektigim kisa film geldi aklima.

Ha ama su an issizim ayri mesele. Onlar icin en buyuk gurur eli yuzu duzgun bir iste calismam olur herhalde.

yeni işimde ilk kez telefonla ingilizce konuşmam gerektiğinde gecenin 4ünde salondaydım ve peder bey de tam sabah nemazına gidiyordu. tabi heyecanla ben tüm evi inletmişim annem de kalktı çay may koydu babam da sağolsun camiden gelirken sıcak poğaça almıştı:)

mezuniyetlerim, üçüncü şahılardan kulaklarına gelen yorumlar ve askerliğim :D tek çocuğum ondan galiba

Hayır küçülmez.

deli misin yahu? kadın bacağını en estetik gösteren şey. harika bence. böyle kalsın, bozmak için uğraşma. soba borusu bacaklı türk kadınından gına geldi.

Küçülmez, küçülmeyeceği gibi bir kadının calf'leri, ya da herhangi bir kası kolay kolay da büyümez zaten. Cüzi miktardaki testosteronunuz buna izin vermeyeceği için anabolik reaksiyonlar yaşamazsınız. Antrenmanlar ve besinler sayesinde olan gelişme de sınırlıdır. Devam; böyle iyisiniz.

küçülmeyeceğini zaten söylemişler de estetik olarak da beğenilen bir şeydir bu genellikle.

Evet beğenenler var ama ben hiç sevmiyorum, algıyla oynuyor. Bacaklarımın haddinden fazla kalın görünüyor gözüme.
Spor salonundaki hocaya sormuştum zamanında. Adam "yaa ne kadar olabilir allah aşkına" dedi. Gösterince bütün hocalar O_o böyle oldu. şaldkaşs Tipimden öyle bir bacak beklenmiyor çünkü. Genetik etki de var tabii de takmış durumdayım ne bileyim.
Duyuruda arattım, birisi daha sormuş ameliyat varmış oradaki kasları alıyorlarmış. (Yuh) Başka bir yol olmaması çok saçma. :/

Vücut her zaman var olan mevcut durumunu korumaya meyillidir. Yani ekstrem bir durum olmadıkça yağını kasını harcama yoluna gitmez. Misal yiyecek bulamazsan, yani yemek yiyemezsen vücut bir süre sonra son çare olarak enerji için proteinlere, yani kaslarına hücum edip proteini glukoza çevirip hayatta kalmaya çalışır. Bu şekilde mevcut kaslarını kaybeder sonuç olarak Afrikalı aç çocukları getirin gözünüzün önüne, öyle bir şey olursunuz. Hülasa kas küçülmesi dediğiniz şey mümkün değildir fakat kas kaybı dediğimiz olay mümkündür; ama o da kesinlikle yaşamak istemeyeceğiniz bir durumdur.

aa süper bişi o... gercekten ben de tam o bölgeyi geliştirmek istiyorum. calf nakli olsa süper olurdu.

Calf reduction diye aratın. Kasları çıkartmıyorlar, çeşitli yollarla atrofiye götürüyorlar. Botoks, RF, sinir kesisi vs.

Kasın şeklini değiştiremezsiniz, kaybetmek isterseniz yöntem çok. Hareketsizlik bile eritir. Alçıya alınanlarda mesela bacak incelir. Bence kaslarımızı sevip koruyalım o ayrı.

Operasyon ya da son derece sağlıksız aç kalma yöntemleri dışında yapacak bir şey yok. Zaten, üst bacağın kaslıysa, kalfların incelmesi görüntüyü bozar. Bundan çok daha ileri gitmeyecektir, merak etme.

Kendini ne kadar az zorlarsan, o kadar az şekle girersin diyelim. Sana burada ne söylenirse söylensin; sana söylenen o şey seni az zorlarsa, getirisi de o oranda az olur.

İçinde yoksa, zorlanmak hoşuna gitmiyorsa; sen de sadece koş. O motivasyon içinden gelmiyorsa yapacak bir şey yok.

abi aletsiz hareketler için salona gitme
www.google.ru
sonra bu olursun.

Youtube-> "Home bodyweight workout"

Agriyi azaltmak icin dokunma hissini kullanma durumu.

Kapi teorisi deniyordu galiba arastirabilirsin.

www.scientificamerican.com

Yukarıdaki teoriye göre elimizle dokunduğumuzda beyin dokunmamız ile gelen sinyallerden durumun çok da vahim olmadığı sonucunu çıkartıyormuş. "Bacağın kopmadı, yara çok büyük değil, bunu dokunarak da anladım, sakin ol" diyerek acıyı azaltıyor bir nevi.

İlave olarak aynı soru reddit'te de sorulmuş: www.reddit.com

cok kulaktan dolma olacak ama reiki'de de genelde avuç içiyle yapılıyor artık ne yapılıyorsa. reiki yoga çok saçma şeyler barındırsa da içinde bana göre bio enerji diye bir şey var bence ve o da avuç içinde toplanmış durumda.

(bkz: kapı kontrol teorisi)

herhangi bir dış etkeni hissedebilmek için deri üzerinde reseptörler bulunur. bu reseptörlerin işi dış etkenleri algılamak ve bunları sinir sistemi boyunca iletilmek üzere elektrik atımlarına dönüştürmektir. reseptörlerdeki akımlar sinir lifleri ile iletilir ve bu reseptörler 5 çeşittir.

bunlardan ikisi dokunma, biri ağrı ve sıcaklık, biri titreşim biri ise gerilimi iletmekle görevlidir. Aynı zamanda derinlikleri de farklıdır işlevleri gereği.

sinir sistemine bu iletiler ayrı ayrı liflerle iletilir. bu liflerin kalınlıkları farklıdır ve temel kural lif ne kadar kalınsa iletilen sinyal o kadar hızlı ulaşır. ağrı için kullanılan lifler inceyken, dokunma için kullanılan kalındır.

ağrı hissedildiği anda aynı bölgeye dokunulduğunda ise olan, dokunma hissinin ağrı hissinden daha hızlı bir biçimde beyine iletilmesidir. Bunun sonucu olarak beyinin ağrı algısı, uyaran değişmemiş olmasına karşın hafifler. bu durum, ağrıyan bölgeye dokunma refleksini yaratır.

anneler öpünce geçer ya aynı olay.
üstteki arkadaşlar+1 (yogalı hariç)

öpünce geçmeye dair;

başka birine yapıldığında biraz daha karmaşıklaşıyor aslında süreç. öpülende durum yine aynı. öpenin motivasyonu ise sadece empati değil. Beyinin duysal korteksinde en çok dudaklar ve parmaklara karşılık alan geliyor. Aynı zamanda duysal korteks de motor korteksin hemen yanında (motor korteks istemli yapılan hareketlerin başlangıç emrini veren yer). başka bir deyişle en çok hissedebildiğimiz alanlar dudaklar ve parmaklar. Haliyle bu da "öpeyim geçsin"i çok kolay ulaşılabilir bir doğal sonuç haline getiriyor.

İçme

yemekten sonra falan değil kafama eserse bazen 3 gün içmiyorum 4. gün yakıyorum bir tane bir hafta içmediğim oluyor bu tarz işte.bu kadardan da birşey olmaz diye içiyorum ama bilemedim

sigara zararlı filan değil. bunlar hep özenti entel dantel tayfanın abartması.

kanser diyorlar, göğüs hastalıkları diyorlar. hep uydurma bunlar ya.

Anadolu çocuğuna bir şey olmaz. yılandan korkmam yalandan korktuğum kadar demiş ünlü düşünür Kayahan.

yukarda yazan arkadaşın lafından sonra aklıam bişi geldi.
trabzonda gizli kamera çekimi yapiyorlar 90 ların başında rus istilası varken.hatunla pazarlık yapan bizim lazotlara kadın aidsim ben diyor.bizimkilerde biz hamsi yiyoruz bize bişi olmaz diyorlardı.
seninkide o hesap :)

articles.latimes.com

Burada yapılan çalışmaya göre, zararsız sigara seviyesi: sıfır (0).

Detaylarını okursan, biopsi yaparak akciğerlerden numune almışlar. Arada bir sigara içen olarak tanımlanan insanlarda da kansere yol açabilecek olan genetik değişimler saptanmış.

Edit: İlave yapalım circ.ahajournals.org

"Light and intermittent smoking carry nearly the same risk for cardiovascular disease as daily smoking."

Hafif ya da aralıklı sigara içmek, kalp rahatsızlıkları açısından neredeyse günlük sigara içmek kadar tehlikelidir.

Böylece hem akciğer hem de kalp rahatsızlıkları açısından konuyu ele almış olduk.

ağzının içinde geveleyip geri üflüyorsan da zararlı, yutak/gırtlak kanserinden tut bir sürü ihtimal var.

her türlü kanser riskini arttırıyorsun, "yok aga bir şey olmaz" diye kendini kandırmanın kimseye faydası yok.

şimdi bu kadarının zararı yok farz etsek bile hep bu şekilde içeceğinin garantisi yok. inan yok. istersen 5 yıldır 10 yıldır böyle içiyor ol. her zaman için sayının artma riski var. ayrıca kendini ben bağımlı değilim diye kandırma. sen de günde 1 tane sigara içen bir sigara bağımlısısın. illa yarım ya da bir paket devirmene gerek yok. o yüzden bu bağımlılıktan kurtulmaya bak.
içine çekmezsen bir şey olmaz diyenlere de bakma. bu sigaranın zararı sadece akciğere değil. dudak kanseri için de risk faktörüdür.
tam bir yeşilaycı gibi konuştuysam da ben de içiyorum o ayrı.

ben de senin gibiyim. kafama göre arada yakıyorum. bırakmak için kasmıyorum. içmek istemezsem de içmiyorum. bşi olmaz. bırakıcaksan şekeri bırak. ekmeği azalt ne blim. sanki bunlar çok yararlı.

ben de seninle aynı durumdayım, maç günleri hariç 1 tane içiyorum. maça gidersem 2 veya 3 tane oluyor. kendimde gözlemlediğim sıkıntı boğazımla alakalı, balgam yapıyor. uzun vadedeki zararlarını hep beraber göreceğiz.

zaten yavaş yavaş ölüyoruz, hepimiz çürüyen birer et parçasıyız. zararlı diyenlere şu soruyu sormak lazım: "tamamen zararsız" bir şey varsa bilelim de onu yiyelim içelim tüttürelim? endüstriyel şeker içeren şeyler en az sigara kadar zararlı mesela ama isimleri geçmiyor bile her nedense.

dafaiss'inki saçma bir mantık. neden? kötü emsal gösterilmez de o yüzden.

e şekerin zararlı olduğunu biliyorsan onu da yeme?

ayrıca kim demiş şekerin zararlı olduğundan bahsedilmiyor diye? duyuruda bununla alakalı, sigaranın zararından daha fazla başlık vardır.

elalem abd'de "gluten free" ye takmış durumda, bizde daha "şeker varken sigarayı bırakma" tavsiyesi veriliyor.

çürüyen et parçasıyız evet. ama ömrü sınırlı bu et parçasını, yaşam kalitesini düşürecek hastalıklarla boğuşarak geçirmek yerine sağlıklı bir şekilde ve daha uzun süre geçirmenin yollarına bakmak lazım.

nasıl olsa öleceğiz diye sigara mı içelim...

Stres filan varsa günde 1-2 sigaranın faydası zararından çoktur. Hatta daha iyi anlaşılması açısından stresli, yoğun tempoda yaşayan insanlardan günde 2 sigara içmeyen her gün zarardadır diye iddiamı daha cesurca ifade etmek istiyorum.

zararlı değildir,

fakat tam başlama evresi. bende 1 sene evvel günde 2-3 tane içen, isteyince 4-5 gün içmeyen biriydim. sonra paketi cebe koymaya başlayınca olan oldu.

günlük limiti 2 ile tut yeter.

Sen burada ortaya hiçbir veri koymadan ve neye göre uzman gibi konuştuğu belli olmadan 2 tane zararsızdır diyene aldırış etmeyecek kadar akıllısındır diye tahmin ediyorum.

Yoksa daha önce verilmiş cevaplardaki verileri açıp okuyan herhangi bir rasyonel insan 2 tane zararsızdır diye kestirip atmaz. Niye? Bilimsel makale demiş ki, bir ayın 5 gününde içenlerde yapılan deneylerde kansere yakalanmaya sebep olacak biopsi sonuçları alındı. Bitti. Kişilerin kafalarından uydurduğu "günde 2 tane zararsızdır" yorumu ile bu gerçek değişmez.

ben sigarayı 1,5 aydır içmiyorum.
ama yine de 'sigarayı bıraktım, haydi siz de bırakın' havalarına girmek için çok erken ancak her gün düzenli olarak 2 sigara, içine çekilmese bile dudak kanseri riskini arttırmaz mı?

onu da geçtim, sigara içmeyen bir insanın bile pasif içicilikten kanser olma riski varken günde içilen iki sigara nasıl zarar vermez insana?

doğruyu elbette bilim söyler ancak bilimsel verilere inanılmasa bile akıl var, mantıklı var arkidişler.

içtiğin şey sigara ise yani endüstriyel sigara ise işin zor. zararı için değil,yani büyükşehirlerde öyle hayatların içindeyiz ki sigaranın zararı diğer alışkanlıklarımızın ve katlandığımız şeylerin zararının yanında solda sıfır kalır bence.
ama senin isteğinin dışında bağımlılık yapacaktır (içtiğin sigara endüstriyel üretim ise [hd nin katkısızını ayrı kefeye koyuyorum]), haberin olsun. yani o bir iki sigara gitgide artar ve bunun farkına varmazsın.

ödediği müşteriden geri alır parayı.

Müşteriye kesiyor. Hesabından düşüyor, bakiyesi yetersiz olanı borclandiriyor.

Zamanında bir ATM'nin müşteriye fazla para vermesi ile alakalı haber vardı. Adamı göz altına almışlardı. Parayı geri vermek istemediğinde ve harcadım gibi bahaneler sürdüğünde de savcı tutuklayarak mahkemeye sevk etmişti.

Yani bildiğin hırsız oluyorsun.

Ayrıca ATM'ler fazla verdiği gibi eksik de verebiliyor. Her defasında saymak lazım. Bana TEB'in ATM'si eksik para vermişti, şubeye gidip anlattığımda kontrol edip farkı şubeden teslim ettiler.

Sebepsiz zenginlesmeden dava acarlar kurusu kurusuna alirlar paarayi

Ben Rusça için örnek verecek olursam; Just English'in kursları İ.Lisan Merkezi'nden çok daha iyidir/verimlidir.

Almancaları da Rusçaları gibiyse İ.Lisan Merkezi'nden uzak dur.

yok.

Lütfen çocukların zihinsel gelişimlerini güzel filmlerin/hikayelerin Hollywood remake'leri ile köreltmeyin. Daha kaliteli bir "zevk" seviyesi geliştirmelerine engel olmayın.

Orijinal Japon versiyonunu izletin.

ağlarlar ama

Izleyeli uzun zaman oldu ama yok diye hatirliyorum. Aklima geldi huzunlendim yine. Ah be hachi...

Hiç bir sakıncalı sahne yok ama şöyle bir çekincem var; bir tarafım izletin ki çocuklara gerçekten farkındalık yaratacak bir etki bıraksın diyor, diğer tarafım da çocuklara duygusal açıdan fazla gelebileceğini düşünüyor. Duygusal bir insan olarak hayatta ağladığımın toplamından daha fazla ağladım bu filmi izlerken. Her seferinde de helak oluyorum. Şimdi duyuruyu görünce açtım ve sadece 3-5 dakika ve bir kaç sahne izledim filmi ve yine aynı durumdayım.

Daha önce konuştuğum arkadaşlarım da benimle aynı durumda olduklarını söylediler bu filmi izlerken. Bence bir ön izleme yapıp karar verin. Çocukların hüngür hüngür ağlayacağı kesin. Sizin de öyle bana kalırsa. Film aslında çok da öğretici ama... Neyse yazarken karar verdim, izletin. Çocuklara fazla gelmeyecektir sadece uzun süre durmadan ağlayabilirler. Sonrası için etki oluşturacak bir durum yok, sadece hayvan sevgileri körüklenecektir. Reaksiyonları da merak ettim, lütfen daha sonra bilgilendirin.

izletme çok ağlıyor insan, küçücük çocuklara yazık.

Hatırladığım kadarıyla, filmin en en başında, karakterin eşiyle birkaç dakikalık sahnesi vardı, bir bakın isterseniz. Çocuklar için düşünerek söylüyorum bunu tabii.

Çok naif bir film.

Uygunsuz sahne yok da, film çocuklarda travma yaratabilir.

(bkz: vicks first defence)

ders açısından stres varsa iyileşmeni yavaşlatır.
en önemli ilaç dinlenmedir. eğer yarın öbürgün acil bişeyin yoksa, bol bol uyu ve dinlen. nurofen tarzı şeyler iyi hissettirir ama dikkat dağınıklığı da yaratır, birlikte ders çalışması zor olur. önce biraz toparlamaya çalış bence. özetle, yat dinlen.

(bkz: umca) bi oku istersen.

@manuel mandalina Malesef salı günü sınavım var. Zaten dikkat dağınıklığım var. Ama iyileşmem lazım.

@lionel andres Aaa iyi hatırlattın Umca'yı. Bir arkadaş çok reklamını yapardı bunun. O damla olanı kullanıyordu. Eczacı bana hap verdi, damla olanı hap içemeyenler alıyormuş. Arada bir fark var mı?

Vicks first defence +1 her seferinde dondurdu beni hastaliktan. Burnunuza sikarken derin nefes almayin yalniz, normal nefes alin

Bir doktor dostumdan aldığım tavsiyeyi yazayım

C vitaminine aban.

Redoxon var suda eriyen tablet. Bunun dışında c vitamini içeren meyvelere yönebeilirsin. Vitaminin fazlasını zaten vücut atıyor, o açıdan bir sıkıntı yaşamazsın. Hastalık daha çoğunluğa hakim olmadıysa dene derim. Kesin bilgi.

@aguilas negras, ben umca'yi yeni ogrendim. Bi arkadasim anlatti bana da. Sozluge girip yazilanlara baktim aynen arkadasimin anlattiklari yazilmis. Bicok kez hastaliktan kurtulmus arkadasim umca sayesinde. Damla olanindan kullaniyormus ama acildiktan sonra belli bi kullanim suresi varmis sanirim onun. Tablet olani da ayni isi goruyor derler ama bilmiyorum.

En az 3, fırında.

Daha ne kadar bu sıklıkta devam ettirebilirim bilmiyorum, yorucu oluyor.

1, firin

Yok ya yiyemiyorum :/ para olmuyo para olsa yemek istemiyorum falan

ayda bir. yazin daha az

Bir yerde denk gelmedikce hic.

yaz aylarında haftada 1 kışın da haftada 2 oluyor ortalama. evde yiyorsam fırında, dışarda yiyorsam kızartma olabiliyor.

1, fırın

1. kizartma ve izgara

ayda bir ya da iki.

abhazları zamanında ruslar sürmüş. denizden kaçmaya çalışanlar boğulmuş. tam da o sıra balıkların yemlenme dönemiymiş... o gün beri bulunduğum yerde (abhazya) adamlar balık yemiyorlar. dolayısıyla biz dev yiyemiyoruz.

ben buğulma severim.

üç ayda bir. bimde satılan derya tonbalığı

haftada 5.. az evvel yedim burayı açtım bunu gördüm :) kesinlikle kızartma yemiyorum. genellikle ızgara.. ya da fırında.. ama ağırlıklı olarak ızgara. bana kalsa 7 yiyecem ama bir gün balıktan bıkarım korkumdan dolayı 5 şimdilik. ve genellikle her gün farklı bir balık yemeye çalışıyorum bugün çupra deniz yedim misal. ton balık tercih etmiyorum ama bazen üşenirsem fırın ya da ızgara için ayda 1 tükettiğim oluyor.

kışın 1, yazın 0..

konserve ton balıklarını saymıyorum.

balık sevmiyorum hiç. yılda bikaç kez diyim.

hiç yemem balık.

en az bir, ne şekilde olursa.

İki haftada bir ancak. Severim de kılçıktan nefret ederim; yakınlarda sıfır kılçıklı balık ekmek satan bir yer var, oradan alıyorum denk geldikçe. Biraz daha yakın olsa haftada iki defa yerim.

Bazen 1 bazen 0,75 kez. Izgara severim normalde ama izgara yemiyorum evde.

Ortalama 4 kez. Kızartma, buğulama.

iki kez. kızartma... balıklar yağlandıkça ızgara/fırın.

hamsi tava veya ekmek arası. ayda yılda bir.

0.5 kez. ızgara.

geçen sene yedim en son

0,25-20 balık pek sevmem. olursa kızartma ya da ızgara

ızgara, ortalama 3-4.

İki kez yemeye çalışıyorum fırın ya da ızgara. Bu zamanlarda daha da çok artıyor sarı kanat ve lüfer zamanı diye

Elektrik şirketleri adına konuşayım: Siemens, Toshiba, Hyosung, General Electric vb.

Elektriğin her alanında üretim yapmaya ve üretiminden, dağıtımına ve o elektriğin kullanılmasına kadar bütün süreçlerine dahil olma gibi bir motto ile hareket ederler.

Hepsi de dünyanın ayrı bir bölümünü zaptedmiştir. Siemens Avrupa'da, Toshiba Japonya'da, Hyosung Kore'de, GE ABD'de pazarı elinde tutar ama hepsi aynı zamanda Dünyanın farklı yerlerinde farklı uygulamalar için fabrika açarak birbirlerinin pazarından pay almaya çalışır.

Ampül, priz diyerek küçümsememek lazım ayrıca. Markanın adını kullanarak parakende sektöründe iyi kârlar elde ederek yüksek miktarlarda satış yapıyorlar ve iyi gelir elde ediyorlar. Bunun yanında spesifik olarak priz üreten yerel ihracatçı daha ufak kâr ile aynı kalitede ürünü satmaya çalışıyor. Ticaret olarak bakın.

cevap icin tesekkur
amenna, isin icinde ticaret ve para var o kesin. hatta bir firmanin birden cok aktivitede bulunmasi da normal fakat, ge ornegine bakinca urunler bana uc noktalar gibi gorundu yani bir tarafta boeing 747 nin yeni nesil motorlari oteki tarafta ampul. baya bildigin bizim halk dilindeki armut lamba.
gerci ulke olarak bakinca neyi konusuyon la degisik dersen de birsey demem haklisin. oyle ki holdingimiz var bi tane misal, teknoloji sektorune yatirimi var (teknoloji derken birsey uretmiyor, bildigin alip satiyor iste), sonra ucak sirketi ile yolcu tasiyor. sonra birgun bakiyorsun ki kuruyemis fabrikasina ortak olmus. biz de bekliyoruz ki bi "babayigit" cikacak da araba falan uretecek.

aslında olaya sıralama ile bakmak lazım.

nasıl anlatayım, mesela GE ilk önce uçak motoru üretti de sonra can sıkıntısına mı ampül işine girdi?

yoksa önce ampül, sonra buzdolap, sonra jeneratör, sonra uçak motoru mu üretti? sıralamayı salladım tabi ki.

eğer bu dediğim gibi ise hali hazırda oturmuş bir fabrika, kar eden bir pazar varken neden bıraksınlar ampül üretmeyi. uçak motorundan zaman ayırıp ampül üretmiyorlar ki.

kaldı ki bu eski ve ilk yatırımlardan gelen nakit akışı ile yeni ve diğer farklı işlere zaman ve para ayırır şirketler/iş adamları.

www.eksiduyuru.com

www.abantkartalyuvasiotel.com
şurada kalmıştım ben, sezon sonu oldugundan mı bilmiyorum ama fiyatları gayet uygundu. memnun kalmıştım. bir bakın derim.

Hocam gölün orada 3 tane otel var zaten hepsi de 5 yıldız.

boluabantevleri.com Odalar daire şeklinde 2 oda toplam 4 yatak var. Geceliği 200 tl tam abant gölünün kenarında. jandarmanın yanında.

teşekkürler fikirleriniz için. gidilmiştir.

Seçebilir, evet.

sistemden seçtim de hafif kıllandım öyle bebekli yolcu vs olunca. teşekkür ederim.

açıkcası bu konuyla ilgili vakıflardan derneklerden daha düzgün ve sağlam bilgi alırsın gibime geliyor. örneğin tohum otizm derneği ya da vodafone'un sponsor olduğu düşler akademisi var. iletişime geçip profesyonel bir cevap almak sizin açınızdan daha yararlı olur tahminimce.

Hiçbir alanda kullanamazsın çünkü yönlendirebilir bir takıntı değildir.

Babası kanalizasyon şubesi müdürü olduğu için bir şehrin bütün kanalizasyon boru hattı ağını ezberlemiş çocuk vardı. Ne yapacaksın bu çocuğu, şubede kanalizasyonların detayını sormak için danışman olarak mı tutacaksın?

www.vidivodo.com

belgeselin bu kısmında dediklerinize benzer şeyler anlatılıyor ancak nasıl kullanılabileceği konusunda bir fikrim yok.

Okuyunca Temple Grandin geldi aklıma. Umarım onun kadar şanslı olur.

özel eğitim alması gerekiyor.Normal devlet okullarında eğitimini sürdüremez.

özel eğitime yönlendirin.Yapılabilecek tek ve en iyi yardım bu.Konuyla yakından ilgili biri olarak söylüyorum.Direk özel eğitime.

bazı otistikler, başkalarının değil ama kendilerinin karar vererek yaptıkları işlerde uzun süre dikkat sarf edebiliyorlarmış. ilgilendikleri ve dikkat isteyen bir konu varsa ona teşvik edilebilirler. bu çocuk da "bazı"larına dahilse.

@yadigar bunu hangi bilimsel kaynaktan yararlanarak söylüyorsun ? işkembeden sıkıp milletin geleceğiyle oynamayın.

Şöyle bir şey var, ilginizi çekebilir: www.dailymail.co.uk

Şu anda bu resim New York JFK havaalanının girişinde asılı.

yadigar +1

otizm bir spektrum, dolayısıyla her çocuk özel eğitime yönlendirilmeli diye birşey yok. aksine genel eğitimde başarılı olabilecek çocukların sistemde tutulması özel eğitime alınmalarından daha tercih edilebilir bir durumdur.

hatta ben ileri gidiyorum, Türkiye gibi saçma sapan bir ülkede spektrumda iyi bir noktada olan çocuklara "resmi" tanı koymak kadar zarar verici bir şey yok. (bu doktor, terapi vs. destek almasınlar demek değil)

beni reddedip 1 hafta sonra sevgili yapmıştı, dedim demek ki sıkıntı bende yoluma gittim.

kimseye o gözle bakamıyor değil, "sana" o gözle bakamıyor. dost acı söyler. k.bakma.

ben şu düşünceyi aklıma kazımaya başladım yavaş yavaş sen de kazı.

"beni düşünmeyen insanı düşünmem, beni sevmeyen insanı sevmem."

belki hatalı bir genelleme olacak ama, "kimseye" o gözle bakmıyorum diyen kadınların çok büyük bir yüzdesinin aklındaki kişi sen olmuyorsun. aklında olan birisi soruyorsa eğer bu soruyu, o "kimse" olmaktan çıkıyor, pozitif cevap olarak erkek bireye geri dönüyor.

egoyla bas etmek zor... ama sormaniz iyi bir adim.

ya tamam kimseye öyle bakmıyorum kibarca reddetmekti zaten. sorun benim bunu kabullenememem.

@advocat nesi gereksiz özgüven.

insanın aşık olupta, sevdiği kişinin kendisini sevmediğini öğrenmesi mi? bunu kabul edememesi mi?

Böyle tek tek anlatarak olmuyor. Sizi toplayıp seminer vermek ya da toplu bir dayak atmak lazım. Nedir bu duyuru erkeklerinin naifliği böyle...

ekşi sözlük yazarlarının testosteronu çok az. sıkıntınız o. oğlum kıza söyledin bitti gitti amk. kızı darlamak ne? yok içimdeki şey yok bilmem ne... kuran evliya çarpsın hepinizi toplayıp sıra dayağı atacam bigün.

''kız başkasına pompalatmak istiyor'' bunu kabullen yani önce. kız başkasının altında inlemek istiyor. seni pis bir çarıklı olarak görüyor. toplum basamaklarından ondan alttasın zira. bak bunları böyle düşün. 2 güne bişeyin kalmaz

konu açılmışken omega 3 almayı düşünüyorum ben de. faydasını görüyor musunuz?

b vitaminini ihmal etmeyin diyorum ben de size.

iyi uyku şart. öyleyse:
kediotu!

Omega 3 Candır

Omega 3 kullanıyorsun; ama ne kadar, nasıl, hangi kaynaktan kullanıyorsun? Yanlış kullanıyorsan hiçbir faydasını göremezsin. Şuradaki yazılarımı oku: www.eksiduyuru.com

Soruna cevap: Ginseng.

@hiko özeti yok muydu bunun

hah tamam sen zaten kendi cevabında özet geçmişsin. çok teşekkürler :)

ek: amma kavga çıkmış. tipik duyuru.

ayni fikirdeyim. ergenler ve fularli eksicilerin pohpohlamasi bi olayi yok tipki eternal sunshinme gibi.

Filmin içine girememişsin. Yapı taşlarına ayırarak sevmeye veya neden sevmediğini anlamlandırmaya çalışıyorsun.

Ben Leon'u izleyeli herhalde 15 seneden fazla olmuştur. Benim jenerasyonumdan herkes de sever.

This is from Mathilda kadar badass/cool bir sahne var mıdır?

Film guzel, izlenir ama abartilacak birsey bulamamistim ben de. Yani olmeden once mutlaka izlenecek bir film falan degil. Guzel film, bundan otesini soyleyemem.

Güzel film deyince ne anladığınıza bağlı tabi. Ben öncelikle oyunculuklara bakarım konudan ziyade.Konu önemli değil demiyorum tabi.Hiç bahsetmemişsiniz ama Gary Oldman oynadığı karakteri çok güzel oynamış mesela. Keza Jean Reno da öyle.

la arkadaş o filmde klasik müzik izlerken katliam işlenen bir sahne. sırf o sahne için izlenir o film.

Ben de izleyeli çok uzun zaman oldu ama ben de çok sevmiştim.

O ikisi arasındaki biricik iletişim, Mathilda'nın platonik aşkını doya doya ve korkmadan ifade edişi, yakınlıkları beni etkilemişti.

Bir de Leon'un gözü açık uyumasını hiç unutmam. :)

@meb: sen bence beğendiğin "budur!" dediğin film(ler)i söyle, ona göre yorum yapalım.

film çıktığı yıla göre değerlendirilmeli... Ramboyu şimdi izlesek saçma sapan geliyor ama ilk kült komando filmiydi.. leon da öyle... kapının üstündeki tavandan sarkıp da polisleri öldürme fikri o zaman için çok zekice gelmişti bana...

@hiko seijuro: zaten filme kötü demedim. elbette güzel sahneleri, unutulmayacak yerleri vardır filme dair.

@Godless: zaten oyunculuklara bir şey demiyorum ki. ama oyunculuk da tek başına yeterli değildir. bu filmi kutsal bir değermişçesine savunanları anlayamıyorum.

@fengari: bunu başka bir duyurumda daha söylemiştim bir kulanıcıya; mesela ajdar'ın kötü şarkıcı olduğunu söylemek için illa "sezen aksu çok iyi şarkıcıdır" şeklinde not mu düşmem gerek?

ama yine de benim çok başarılı bulduğum filmlerden bazıları: 12 angry men, shutter island, requiem for a dream, black swan, mr. nobody, oldeuboi, v for vendetta...

black swan'ı 6 defa izledim sanırım. :)

12 angry men beni en çok etkileyen 3 filmden biri.

shutter island, requiem for a dream, v for vendetta benim leon'dan daha az sevdiğim filmler.

mr. nobody ve oldeuboi henüz izlemediklerim. bellekte izlenmeyi bekliyorlar.

@m e l t e m: o kalan iki filmi de bir an önce izlemelisiniz. onlar da (bana göre) çok iyiler :)

Ondan da önce Shawshank Redemption'un da bu kadar abartılmasına anlam veremem mesela.
imdb top 250'deki yer alan 90'lar yapımı filmlerin çoğu hakkında düşüncem böyle. fazla abartıldılar.