Devlet memurlarına gelen bir yasak o, özellere sıkıntı olmaz.

devlette olduğundan eminim en azından, bizim dekanlıktan yurtdışına çıkışında sakınca yoktur diye belge almamız gerekiyor.
bu kağıtta çıkacağı ve gireceği günler belirtilmeli.
ör. x.y.2016 cuma günü mesai bitiminden y.z.2016 pazartesiye kadar yurtdışında bulunmasında sakınca yoktur. özlük bilir onu halleder. yeter ki tarihi doğryu versin.
başvurduğum gün çıkarmışlardı bana.
bu kağıdı sınırda soran oldu mu derseniz, olmadı. ama bir şekilde bunun online bir sisteme girişinin yapıldığından şüpheleniyorum. belki o yüzden istememişlerdir.
neyse, bence dekanlıkla bir görüşsün vakti varsa.

Normal araştırma görevlileri de yıllık izin alıp gidebiliyor. Devlet memurlarının da yurtdışı yasağı yok. Sadece izin almaları gerekiyor ki sınırda bununla ilgili birşey sormuyorlar.

granül kahve gibi yapınca ortaya hiçbişeye yakın bişey çıkıyor.

yaptığına değmez.

Canın kahve istiyorsa yaparsın her türlü. Mesela çaydanlık üstünde tel filtre gibi bir şey varsa onda denle süzülmüş olarak iç, normal suyun içine at, süzgeçle ya da tülbentle süz.

Granül gibi yapmakla olmaz.

french press'in neresi kırıldı?

french press'in filtresini bardağın üstüne koy. filtrenin üstüne de çektiğin kahveyi koy. sıcak suyu yavaş yavaş akıtarak gezdir üstünde. bardağa kahve aksın.

poşet çay kağıdıyla süzülebilir bence, çay demliğinde hazırladıktan sonra, demliğin ağzına poşeti geçirip yavaşça dökün, işe yarayabilir belki.
ya da ortalığı rezil etmenize sebep olurum, risk sizin.

ölçüne göre kaynamış suya kahveni koyup demlenmesini bekle, sonra süz ve iç. french press in bir olayı yok ki kahve demlemede.

bence ikisi de kötü

ben de diyorum bu tipsiz ayakkabıları alan oluyor mu.

ille de ikisinden biriyse, 1. kesinlikle daha iyi.

ikisi de güzel lakin ilki daha güzel.

Fragile lady, kimlanbu +1

2

Değil bence. Topuk boşluğu olmayan ayakkabılar hiç hoş değil.

Alttaki güzel ama ben sana küsüm.

tabanları çok biçimsiz, dümdüz değil mi? illa olacaksa 2

3.sü

Bu kaba şeyleri niye yaparlar, hadi yaptılar niye satın alınır anlamam

Tavsiyeler icin tesekkür ederim arkadaslar, üstteki ayakkabıyı aldım, ikinci olan faza pürüzsüz ve cıplak gibiydi, tabanla uyduramadım. Umarım begenirim, iyi pazarlar.

nadiren haber aldığımız birisi var, uzun süre çalıştıktan sonra kriz yüzünden işsiz kalmış ve durumları pek iyi değildi. pek çok kişi ailesinden destek almak zorunda kalıyormuş.
bunun dışında, atina malum en büyük şehir ve hiç güzel bir yer değil.
buradan gidip yerleşenlerden, parasız kalıp, hiç değilse iyi kötü iş buluruz diye dönenler oldu.
turizmin iyi olduğu yerlerde ise, turiste çalışanlar genelde işler fena değil diyorlar.
eğer iş/parasal sıkıntı çekmeyeceğim, garanti altındayım diyorsanız daha iyi olabilir.
ama okumaya gideceğim diyorsanız eğitim kalitesinin bizdekinden öte olduğunu pek sanmıyorum. oradaki türkler bile, genelde çocuklarını yabancı öğrenci kontenjanından türkiyedeki iyi okullara sokmaya çalışıyorlar.

eger para sikintisi olmayacaksa tam anlamiyla cennet. para sikintisi da soyle, gidip sahil seridinde bir koyde yasayacak kadar paran varsa (en fazla iki bin euro ayda, en az da 1200 olacak) olacaksa bence dunyanin en guzel yeri. ayrica ben de emekliligi yunanistanda yapmayi dusunuyorum kardesim, benim hayalim de bu.

mühendislik alanında böyle bir talep olduğunda bu kişiler, bazı fark dersleri almak koşuluyla yüksek lisansa alınıyorlar. Öğrenciler yüksek lisansta, lisans fark derlerini alıp öyle devam ediyorlar. Yüksek lisans ders seçiminde lisanstan ders seçmeyi engelleyen bir durum yok.
eğer sizi yüksek lisansa kabul ederlerse, fark dersleri almanızı isteyebilirler.bunların hangi dersler olacağını, kaç ders olacağını, ilgili bölüm, sizin bölümünüze özel belirleyebilir (ya da önceden zaten belirlemiştir).

sınavda muhakkak lisans geçmişinizi göz önünde bulundururlar. mülakatta herkese aynı sorular zaten sorulmaz. bu nedenle size o bölümle alakalı çok spesifik sorular gelirse, almak istemedikleri için olabilir.

ben şu anda farklı bir alanda yl yapıyorum. bir sene bilimsel hazırlık alıcam yl yaptığım programdan. o derslerde 3. sınıf temel dersleri. zaten fakültelerde her bölümün aldığı temel dersler var. ama sen farklı bir fakülteden yl yapıcaksan onu bilmiyorum. mülakatta ise başvurdum program hakkında genel bilgiler sordular. lisans dersleri hakkında temel bilgileri bilip bilmediğimi sordular.

benim orkidem de o şekilde öldü. çiçekleri dökülünce çiçek dalını biraz kesmek gerekiyormuş çok sonra öğrendim. Yeniden çıkartmanın bir yolu var mı bilmiyorum.

kesmeyi denemeyin derim. annem kesmedi kendi haline bıraktı, suuyu bol verdi kalofiferli evde yaz kış açtı. eşim kesti dha nadir suladı ılık ortamda öldü. biraz şans işi orkide kesinlikle. ama kesilecekse de çok aşağıdaki boğumlardan kesilmemeli.

ben de başta kestim dalını, sonra baktım o yine kendi dal çıkarıyor, bir daha da kesmedim, her sene yeni dal veriyor.

delikli saksı malum, o da deliksiz başka saksının içerisinde durmakta.
suyu yavaşça veriyorum haftada bir, saksı suyla dolana kadar.
su içinde bekletmeden delikli saksıyı alıyorum, deliksiz saksıdaki tüm suyu döküp delikli saksıyı yine geri bırakıyorum.
şebeke suyu ağır olduğundan yaprakları beneklenmeye, sararıp dökülmeye başlamıştı, içme suyu vermeye başladım topladı. o günden beri de içme suyu veriyorum.

cama çok yakın koymadım az içeride ama iyi ışık alıyor.
6. sene oldu bir sene bile açmamazlık etmedi.

bence newton'un yaptıklarını newton yapmasaydı zamanla başkaları da yapardı.

ama einstain öyle mi?

Bilim alanındaki başarılar sayılarla ölçülemedikleri gibi, sıralanamazlar.

TESLA

tr.instela.com

sorunun iki kişi arasında olması farketmez :)

yahu teslayı da biliyorum ama sorum iki kişi arasında hangisi daha büyük başarılara imza attı? Hangisi en büyük demiyorum, basit bir soru.

tesla demeye gelmiştim demişler. yine de tesla.

edit: sadece ikisi arasındaysa bence newton, newtonun yasaları olmasa einstain'ın yasaları olmayacaktı.
newton değil başkası yapardı yazan olmuş, einstain değil başkası yapardı da denebilir.

Tesla rules

Einstein'in fiziğe kattıkları ve prestiji, manhattan projesini ve atom bombasını tetiklediğinden kendisine hiçbir zaman sempati duyamadım. Bu bir başarıysa, evet einstein.

Newton hem matematikçi hem fizikçiydi.einstein ise sadece fizikçiydi.newton kendi bulduğu fiziksel yapıları anlatabilmek için matematiksel yapılar da kurmuştur (calculus gibi). Bu yüzden newton ile herhangi bir fizikçi ya da matematikçiyi kıyaslasak da hemen hemen aynı şeyleri söylerdim.

teska ikisii de öper.

Nicola Tesla

Hollowlife tesla cevaplarını silse küfür edersiniz yetiş hollowlife

Newton. Sanayi devrimi, makinelesme o bu su oncelikle newton'un yolunu actiklari sayesinde olmus bence. Einstein da az degil ama oncelik newton'un.

Neticede tarihsel olaylardir. Zamanlarina gore degerlendirmek gerekir. Hadi Einstein'in donemini biraz anlayabildik diyelim, Newton'un zamanini tahayyul etmek bizim icin neredeyse mumkun degil.

albert tabıkı de. newton dunyada yolmuzu bulmamızı saglamıstır albert uzaya cıkarmıstır.

Newton bir öncü olmuştur. Sonra sırayla bir sürü buluş, düşünce, yöntem, varsayım öne atılmış ve gelişerek devam etmiştir. Halen daha devam ediyor.
Sanki Einstein bir kaç adım önde gibi, yine de Newton abimizin çalışmaları da öncüllük ve cesaretle konuların üzerine gitme, düşünme, araştırma ve tartışma anlamında büyük önem arzeder.

tesla +1

Einstein bence. Newton klasik fiziği ilerleten adam, çok şey kattı bilime tabii ki, ama Einstein çağının ötesinde bu adam. Çok sağlam teoriler üretti, şuanki gözlemlerimiz bile yarım asır önce ürettiği teorilere uygun bir şekilde gerçekleşiyor.

Bi de her iki satır okuyan bellemiş tesla. Neyse bişe demiyorum.

ikisi de buyuk isler yapmistir. bu nedenle su daha buyuktur denemez. fakat bence. ewton'un yaptiklari cok daha baska bir duzlemde degerlendirilmelidir.

newton sadece fizik kanunlari bulmakla kalmadi. kopernik, martin luther, galileo, descartes, newton, leibniz, locke, kant..

bu adamlarin dunyaya katkilari lineer bir sekilde ilerlemektedir. kilisenin alasagi edilip, boyundurugundan kurtulunmasi ile birlikte insanlarin aslinda doğanın bir dilinin olduğunu bulmasi, her doga olayinin aslinda bir açıklamasinin olduğunun kesfedilmesi ve sonrasinda gelsin aydinlanma cagi, gelsin sanayi cagi.

kopernik, galileo dunyanin güneş etrafinda döndüğünu ve insanin evrenin merkezi olmadigini kanitliyor (halbuki kiliseye gore evren insan icin yaratilmis, insanin etrafinda dönüyor her sey). luther babanin civeri kapiya cakmasi. descartes'in, newton'in dusunce ve fizige katkilari ile aslinda gokguruldemesinin tanrinin kizginliginin degil, bir doga olayi olduğunun anlasilmasi falan.

kant, locke, Rousseau, fransiz devrimi, sanayi devrimi. bin turlu sey var daha...

newton bu adamlardan biri olduğu icin gozumde yeri ayridir.

şuraya tesla yazanlara çamaşır makinesi mi alayım buzdolabı mı alayım diye sorsan komidin al derler.

şuraya tesla yazanlara karakalem mi yağlı boya mı diye sorsan suluboya diye cevap verir.

şuraya tesla yazanlara izmir mi istanbul mu diye sorsan jüpiter diye cevap verir.

einstein bence de. şuan modern fizik adı altında ne yapıyorsak einstein'ın çalışmaları sayesinde. hatta bildiğim kadarıyla kuantum fiziğinde newton'un kanunları geçerliliğini yitiriyor.

Newton'ın en büyük katkısı calculus'u geliştirmek oldu ancak rakibi de vardı; Leibniz. Newton ve Leibniz integral ve diferansiyel hesabını birbirlerinden bağımsız geliştirdiler (farklı gösterim ve sembollerle ama aynı şey).
Sonunda uzun uzun oturumlar düzenlenip tartışıldı, tarihe bunlar kimin olarak geçecek.
Newton'ın olarak geçti sonuçta ama siyasi gücünün de önemi büyük burada.

Einstein'ın teorileri ise genelde şu an adını hatırlayamadığım hocasının düşüncelerinin üzerine kurulu.

Tek bir kişinin öneminden bahsetmek zor bu nedenle, tüm insanoğlu aslında tek bir makina; birlikte yapmış her şeyi.

abi bence tekerleği bulan adam hepsine koyar ya.

güzel, uğraştıysanız artık onu geri alamazsınız. o durumlarda verilere kesinlikle müdahale edilmemesi gerekir.

mydisk.

boşuna uğraşma. fiyat filan sormana da gerek yok. o verilere ulaşamayacaksın. çünkü yaptığın her kurtarma denemesinde bir miktar veri tümüyle kaybolur. en fazla başarıyı ilk denemede elde edersin. 1 hafta boyunca (hele bir de farklı programlarla uğraştıysan o veriler kurtarılamayacak şekilde silinmiş demektir.

@mrvengeance @tururo Yok yazılımlarla uğraşmadım. SATA girişini USB'ye çeviren adaptörle, kutuyla falan denedim. Bir de Ubuntu LiveCD'yi denedim ama işe yaramadılar. İyi ki de kendimce gereksiz şeyler denememişim.

www.seagate.com

laboratuarda kurtarma seçeneğine bir göz atın, fiyatı tuzludur bence.

furciferpardalis'in de dediği gibi seagate (adamlar hdd piyasasını domine ediyor) laboratuarında verilerini kurtarabilirler ancak bu şirketlere yönelik bir hizmet. çok pahalı olacaktır.verilerin hayati önemdeyse hdd yi onlara teslim edebilirsin, değilse hepsini kaybetmeyi göze alıp data rescue programlarıyla denemeni öneririm.

elektronik kalemler ve benzer mekanik çizimleri doğrudan dijitale atmak için kullanılan ekipmanlara bak. doğrudan ürün tavsiye edemiyorum çünkü çok gneiş fiyat aralığı var. wireless kalemden, masa şeklinde ekranıyla falan gelene kadar.

Ben de çizimle ilgileniyorum ve geçenlerde bir arkadaşım siyah yapraklı defter ve beyaz bi çizim kalemi hediye etmişti. Baya hoşuma gitti, deneysel bişiler çiziyorum sürekli. Böyle bişey alabilirsin.

keskin color schwartz mıydı defter? beyaz mürekkepli uniball kalemden bahsediyosundur inşallah :)

ben de siyah ve gri sayfalı resim defterlerine bayılıyorum.

siyah sayfa için beyaz ve gri
gri sayfa için siyah beyaz boya kalemleri çok güzel

tabletler pahalı, alaka durumunuza göre düşünün o kadar pahalı bir şey almak gerekli mi diye.

değilim.

almanya'daki, almanca bilmeyen, 3-5 kelime ancak bilen türkler gibi ortada kalmasınlar diye.

ana dil türkçe, verilen eğitim de türkçe. karşı olunan olay ne ki?

türkçeye karşı falan değilim başka hangi dil olacaktı ki?

beyler bayanlar - çok merak ettiğim bir konu var, herkesin anadili nasıl türkçe ilan edilebiliniyor yahu?

sizin anadiliniz türkçe de, herkesin anadilinin türkçe olmasını getirmiyor ki bu?

ana dil türkçe, sizin derdiniz sanırım etnik dil ile alakalı..

türkiyenin ana dili türkçedir. ben mi yanlış biliyorum?

karşı değilim.

empati yapıyorum hemen;

doğdum, anamdan babamdan bir dil öğreniyorum. etrafımdaki herkes bu dili konuşuyor, sonra okul çağına geliyorum. öğretmen denilen bir adam/kadın değişik bir şeyler söylüyor, anlamıyorum.

bilmediğim yeni bir dilde bir şeyler öğrenmek zorunda kalıyorum, bocalıyorum, geri kalıyorum.

zor bela orta lise bitirip üniversite için batıdaki bir şehre gidiyorum mesela, ya da okuyamıyorum bile işçilik yapmak için çıkıyorum köyümden.

sonradan öğrenmeye zorlandığım ve telafuz hataları yaptığım dili onlar gibi konuşamıyorum diye dalga geçiliyor alay konusu ediliyorum.

zor ve acı bir durum.

not:türkiye'nin resmi dili türkçe'dir, anadil başka bir şey. adı üstünde, insanın anasından babasından öğrendiği dil.

sen niye yaşadığın ülkenin dilini öğrenmeye karşı çıkıyorsun? ajitasyona gerek yok yapmaya çalıştığınız şey sosyal algı oluşturup biz onlardan ayrıyız yaşadığımız ülkenin dilini öğrenmek istemiyoruz, ülkenin dilini konuşup insanlarla iletişim kurmak istemiyoruz, bu ülke bizim değil zaten kafası.. bunlar gereksiz hareketler, kimsenin kimsenin konuşmasıyla dalga geçtiği yok ben trabzonlu adamın şivesine de gülüyorum bazen komik geliyor, edirnenin pomaklarıyla takıldım onların konuşması da değişik geliyor, antalyanın yörükleri de.

anadil ile resmi dili karıştırıyor olmayasınız? devletin anadili olmaz, resmi dili olur. devlet, sözcüğün gerçek anlamı ile, öğrenen canlı bir organizma mı da anadili olsun?

anadil, kişinin erken çocukluğunda ilk öğrendiği ve/veya kritik döneminde birlikte büyüğü dildir - yahut da dillerdir kişi bilingual yahut multilingual olup birden fazla dille büyüdü ise de. etnik grubuna yahut vatandaşlığına falan da bakmaz bu arada kişinin anadilinin ne olduğu.

etnik dil, anadilden farklı bir kavram ve de - ki etnik dili ile anadili farklı olabilir insanların.

karşı olabilirsiniz, taraftar olabilirsiniz falan da terimlerin içini çok yanlış doldurmuşsunuz.

o zaman benim de anadilim bulgarca bana da bulgarca eğitim versinler başkasının yunanca ona da yunanca. bu böyle sürer gider böyle bir şey mümkün mü? ya da gidin başka ülkeye göç edin ama ben türkçe eğitim görücem deyince bakalım kabul ediyorlar mı?

verecek cevabı anca ulusalcı bunlar diyen kafa ne kadar da benziyor değil mi bi gruba? hatırlarsınız laf ağzına tıkılınca bunlar ateist bunlar bilmemne diye hönküren beyin yoksununu.

ben sanırım şu "faşist" dediklerinizden oluyorum ancak insanların kültürlerini, dillerini, adetlerini, geleneklerini koruma hakkı olduğunu düşünüyorum. dolayısıyla anadilde eğitime karşıyım diyemeyeceğim.

ama "türkiye'ye parazit olan, çocuk yapmak ve huzur kaçırmaktan başka bir şey bilmeyen elektrik kaçakçıları" için niye bu kadar uğraşıyoruz onu da anlamıyorum. tırnak içindeki ifade "kürt" anlamına gelmiyor.

karşı olanlar neden karşı olduğunu açıklayacak mı bekliyorum heyecanla :)
karşı değilim.

anadilde eğitime karşı değilim.
anadilde eğitim vb argümanları kullanarak ayrımcılığa sürükleyen sahtekarlara karşıyım.
anasını satayım bir akıllı bunlar zaten. biz gerizekalıyız, anlayamıyoruz amacı.

maksat üzüm yemek olsa eyvallah, o yollarda beraber kolkola yürüyelim ama amaç bağcıyı dövmek hocam.

hani küçük çocuklar olur ve göz göre göre yalan söylenip inanmanı beklerler; bu da böyle bir yalan işte.

ana dilde eğitimini aldıktan sonra ülkesine hizmet edip hıyanet etmeyecekse başım gözüm üstüne ama konu da bu değil zaten

elbette değiliz, biz=insan olanlar

bireysel hak olarak tabii ki karşı değilim;
ama mevcut sistemde mümkünati bulundugunu dusunmuyorum. anadilde egitim diyince universiteye kadar olan tum egitimi icine aldigi icin tum sinavlarin ona gore oldugu, mezun olduktan sonra da o dilde bir iş pazarında iş bulunabildigi bir sistemden bahsediyoruz. o dilin çoğunlukla konuşulduğu ayrı bir ülke olmadığı sürece bu mumkun degil.

benzetmenin cok dogru olmadini bilsem de: dünya standartlarında iş veya bilim yapabilmek için ingilizce ogrenmek zorundaysam, ve bu o dile dogustan asina olmayan bir cok non-native için buyuk bir dezavantajsa, ben dunyadaki sistemi degistiremedigim surece yapabilecegim bir sey yok.

benzer sekilde su anda tr'deki sistem bu, birbirine paralel 2 dilli eğitim sürdürülebilir değil ve ancak ayrık 2 devlet modelinde işleyebilir. yani anadilde eğitim ve bölünme birbirinden ayrılabilecek olaylar değil, türkiye'de bölünme karşıtı olup anadilde eğitimi destekleyenler yanılıyorlar. bu durumda bir ulke kendi temellerine darbe vuracak ters bir hareketi neden fonlasın?

hangi sosyoloji pardon? insanların anadilini öğrenmesinin sosyolojik olarak ne gibi bir sakıncası olabilir veya sosyoloji nasıl herhangi bir durumu sakıncalı ilan edebilir bi anlatıverin hele?

arkadaşlar bireysel faşizminize kılıf uydurmayın rica ediyorum. anadilde eğitim bir haktır, almanya'daki adam almanca öğrenmiyorsa ve bu onu zor duruma düşürüyorsa bu onun problemidir sizi, bizi, devleti -devleti ancak o vatandaşa kolaylık sağlayacak uygulamalar geliştirmesi açısından ilgilendirir tabii ama daha fazlası değil- ilgilendirmez. keza almanya almanca bilmeyenler için kendi anadillerinde kolaylık sağlayıcı birçok yönteme sahiptir. kimse baskı ve zorlama sonucu dili, inançları, yaşam tarzını değiştirmek zorunda değil, olmamalı. ha ben yaşadığım ülkenin dilini de öğrenirim bundan gocunmam, bence kimsenin gocunmaması da lazım, ama üçbeş faşist bunu benden talep ediyor diye de o dili öğrenmek zorunda değilim.

@bosver nicki, ahaha bu nasıl bir mantık ya? yaşadığı ülkenin dilini öğrenmeyecek beyimiz, "bu onun sorunu" diyeceğiz, öyle mi? e iyi o zaman, kendi dilini de öğrenmesin o benim sorunum değil, bana ne? kendi imkanlarıyla öğrensin?

"ulusalcı kafası" diyorsunuz da sizinki de süpermiş. "biz insan olanlar karşı değiliz tabii"ler falan. kimin insan olduğuna da siz karar vermeye başladınız demek. iyiymiş. gına geldi valla bu solculuk kisvesi altında kürtçülük yapanlardan.

ota boka foşist diye ağlıyorsunuz, böyle böyle milleti foşist yaptınız. bu ne lan. yaşadığın ülkenin dilini üç beş faşist istiyor diye öğrenmeyeceksin, ben de sen kendi dilini konuş diye okul yapacağım öyle mi? ciddi ciddi bunun mantıklı olduğunu söylüyorsun sen şimdi di mi?

ulan o kadar adamsanız, üç beş faşistin dediğini dinlemek istemiyorsanız kendi devletinizi kurun, doya doya konuşun foşistlerin baskısı olmadan. türkçe öğrenmeyi faşistlik sayıyor ya dangoza bak. sizin gibiler yüzünden millet faşist de olur, türkçü de olur, her bir halt olur. bu kadar şükürsüz, namussuz, namert bir kafa görmedim ben. bu vatandaşları zaten kürt, çerkes, laz falan diye ayırmıyorum. bunlar böyle internette şekil şükül solculuk falan yapar anca. başka bir türler.

yaşadığın ülkenin dilini öğrenmen istenince "foşist baskı :((" ha? vay anasını ya.

bu ergen öfkesi ne pis bir şey lan. boru sesiyle kondo olkonozo koron.
ulan doğuruyorsunuz, bari takip edin.

23 yaşına gelip bildiği diller kürtçe ve ingilizce'den ibaret insanlar ortaya çıkmayacaksa olumlu bakılır.

ama türkçe, kürt vatandaşlarımızla aramızdaki bağdır. sen türkçeyi bir şekilde tamam edemezsen zaten yarım olan ilişkilerin tamamen kopar.

özerklik bahsine neden karşısınız? diye bir soruya vakti gelince aynı kişilerin hoşgörüyle yaklaşacağından eminim.
ben anadilde eğitime karşı değilim ama türkiye gibi bir yerde bu uygulanmamalı. hedeflenenler farklı olabiliyor.

@rygard, bu mu cevap? kondo olkonozo koron? ergen öfkesi eheihi ne oldu, laf mı sokmuş oldun? anana babana söyle de seni takip etsinler. yaşadığın ülkenin dilini öğrenmek sana faşist baskı geliyorsa gidersin kendi ülkeni kurarsın yiyorsa, bu kadar basit. ben anadilde eğitime karşıyım demiyorum. türk olmayanlar gitsin demiyorum. türkleri sevmek zorunda da değil kimse. ama bu memleketin dilini bir zahmet öğrenin.

"yok öğrenmeyeceğiz, bu çok faşistçe!! :((" ya da "ergen :((" diye ağlamak yerine bir cevap vereceksen buyur yaz, merakla bekliyorum. ama saçmalayacağın çok belli. adam lafı boru sese, ergenliğe getirdi ya ahjafsjkl

ulan ben türkçü değilim bi şey değilim, zırlıyorsunuz burda foşist foşist diye. anlatın o zaman. türkiye'de türkçeyi öğrenmemek neden ve nasıl normal, bundan başlayın mesela. abi benim aklım almıyor, kim olursa olsun, yaşadığı toprağın dilini öğrenmemekte nasıl bu kadar ısrarcı olabilir? niye yani? ben ermenistan'a yerleşsem şu gün, ermenice öğrenmemeli miyim? ermenilerin benden bunu talep etmesi foşistlik mi oluyor?

yok çocuğum, sen denk geldin, vurdum geçtim. refleks yani, kişisel değil, üzülme. şimdi çılgın ergeni bir kenara bırakarak konuşursak.

Bu faşizan, orta seviye altı zekaya sahip büyükçe güruhun neden anadilde eğitim karşısında atıp tuttuğunu bir özetleyelim ki sorunu ortaya koymuş olalım öncelikle.

Kabaca; "Azınlıklara normal şartlar altında doğuştan gelen haklarını verirsek, daha fazla hak talep ederler. Misal kendi toprakları üzerinde nasıl yönetilmek istediklerini kendileri tayin etmeye kalkarlar. Biz onların nasıl yaşaması gerektiğini onlardan daha iyi biliyoruz. Bu nedenle ya bizim dediğimiz gibi yaşasınlar veya biz onları öldürürüz" diye özetleyebiliriz.

Bu da doğrudan söylenince dışarıya gösterilmek istenenden daha öküzce durduğu için. Ortak kültür kaybolur gibi boş beleşbahaneler ardına saklanılıyor. Bu bahanenin boş beleş olmasını ise diğer ülkelerde yaşnan deneyimlerden açıkça görüyoruz.

Sorun şu ki artık bilgiye ulaşmak daha kolay ve bu zeka seviyesi normal insan ortalamasının çok altında kaldı. Daha mantıklı teoriler ve çarpıtmalar ile gelmeniz, daha az saçmalamanız gerekiyor. Sanırım bunun yapılmamasının nedeni de mevcut akp yönetiminin söylemlerindeki zeka probleminin bundan çok daha sorunlu olmasından alınan cahil özgüveni. bir bakıma, "oligarşinin güncel kaymak tabakası çok aptalca konuştuğu için, bizim orta seviye aptalca bahanelerimiz kulağa normal gelebilir" gibi bir mantık yürütmesi.

Uzatmayayım, olmamış. Tekrar deneyin.

der meister mesajının son bölümünü ciddiye alarak cevap veriyorum. Mevzu sen ermenistana yerleştiğinde ermenice öğrenmemen değil, sen ermenistana yerleşirsen Türkçenin sana yasaklanması. Bu konuda ithamlarla karşılaşmanın nedeni ise (ben diye okuma bunu, geniş düşün) tam olarak mesajında belirttiğin biçimde tersten okuyarak bunu bilinçli biçimde bir koz haline getirmek ve halkların haklarını baskı ve yasaklarla boğmak için kullanmak.

öngörülü biçimde "e peki nasıl olacak anadilde eğitim serbest olursa Türkçeyi nasıl öğrenecek bu bebeler?" diye sorarsan da, milli eğitim bakanlığını bana mı bağladınız da ben cevap veriyorum. Benim görevim hak gaspı olduğu noktada başlıyor, devletin işlemeyen her kurumunu düzeltme planlaması yapmakta değil der geçerim.

edit: özüne döndü ergenimiz elbette. hep diyorum, ailenizin veremediği eğitimi ben duyuru üzerinden veremem, öpüyorum.

"orta seviye altı zekaya sahip" "öküzce" "aptalca"
@rygard nickli arkadaş çok güzel anlatıyor. ben ikna oldum. lütfen daha devam etmesin.

farklı düşüncelere sanki suç işlemiş gibi saldırgan tutumla yaklaşmayın. böyle yaptıkça karşıdakinin fikrine daha körü körüne bağlanmasına sebep oluyorsunuz. birileri yıllardır ekmeği bundan götürüyor halihazırda. aynı düşünceyi paylaşmıyoruz diye insan yerine koymuyor adam.
sonra geliyor "faşist" diyor. edeb yahu!

ulan 5 paragraf şey yazmışsın 4'ü "düşük zekalısınız" demek için kıvranmakla geçmiş. türkiye'de kürtçe veya başka bir dil yasak da benim haberim mi yok? sen sokağa falan çıkıyor musun acaba? büyük şehirde kaç tane türkçe bilmeyen kürt var, haberin var mı?

ayrıca kürtler "azınlık" mı bu ülkede? ulan 15 milyon belki de daha fazla kürt var. bunların olmadığı alan mı kaldı? ne hakkı eksik kürtlerin? seçemiyorlar mı, seçilemiyorlar mı? esenyurt'a ben bu halimle girmekten korkuyorum. oradaki kürtlere desene "siz azınlıksınız bu ülkede" diye, götleriyle gülsünler sana.

oğlum açık açık söyleyin. deyin ki biz türkleri sevmiyoruz, biz kürtçüyüz, türklerin aq. böyle yavşak yavşak azınlıkmışsınız gibi "bizi eziyürler" edebiyatı yapmayın. gerçekten ezilen, gerçekten hor görülen garibanlarla ilgilenseydiniz şu an memlekette dert yoktu zaten. anca burda şekil yaparsınız solcuyuz ayağına.

hiçbir desteğiniz yok, temeliniz yok, üslubunuz üslup değil gelip burada laf sokmaca, beğenmezsen kalk gitçilik oynuyorsunuz.

bireysel özgürlük kavramından ne anlıyorsunuz allah aşkına, biraz açsanız ya şu konuyu?

bariz bir şekilde avrupa'da bunun örnekleri var ve insanlar anadillerinde eğitim alıyorlar ve yine bu insanlar yaşadıkları ülkelerin dillerini de gayet iyi bir şekilde öğreniyorlar, gidin araştırın, ziyaret edin öğrenin. hepimiz bu dünya'da yaşıyoruz ve bu dünya pislik içinde yüzüyor ve bazıları, hatta birçok kimse, bu pislikten memnun diye kalkıp kimse uzaya falan gidemeyeceğine göre ya bu pislik temizlenecek ya da biz hep tepenizde ayrımcılığınızı ortadan kaldırmaya, anlamsız, mesnetsiz yasalarınızı, kurallarınızı değiştirmeye çabalayacağız.

çok enteresan, hem insanları tartışma olanağı bile verme beğenmezsen kalk git de, hatta kalkıp gitmeyince zorla tepesine bin, öldür, sonra o da silaha sarılınca, terörist ilan et. yok öyle yağma beyler, burası ne kadar sizin ülkenizse, bizim de ülkemiz, ne kadar sizin dünyanızsa bizim de dünyamız, hoşgörü, farklı düşüncelere saygı, özgürlük gibi kavramlar ilkokulda öğrendikten sonra uygulamayı unuttuğunuz kavramlar olmasın, biraz daha beyin jimnastiğiyle hayatınızı girsin, rica ediyorum bak.

bir de azınlık kavramı nedir, ne değildir; yine bakın rica ediyorum literatürüne bakın da öyle gelin. kürtler bu ülkede azınlıktır arkadaşlar, üstelik hakları da gasp edilmiştir. nasıl olduğunu anlayamıyorsanız şöyle düşününün. kadınlar bu ülkede erkeklerle eşit haklara sahip değiller mi, evet. ama aklı başında kimse de çıkıp "ya bu kadınların neyi eksik de böyle ezildik diye ortada geziyorlar ya" demiyor. neden? her neyse bunu diyen birine kadınların ezilmişliğini anlatmak ne kadar zorsa kürtlerin ezilmişliğini anlatmak da bir o kadar zor.

@bosver nicki, kendi içinde ikileme düşüyorsun daha fazla zeki taklidi yapma istersen. git sözlükte iki pkk başlığına foşik tc felan yaz sen baya ter döktün burda. silah alan adamın hakkını savunupta dünyayı düzelticez kuralları değiştiricez barışı getiricez demek nedir allah aşkına, yürü git şurdan. daha fazla rezil etme kendini, witty taklidi yapma.

evet, kabaca sorunun kaynağında zeka eksikliği var. aptal olmak için eğitiliyorsunuz ve genel olarak bunu da başarıyorsunuz. Bu yüzden yukarıda görebildiğimiz trajikomik sonuçlar ortaya çıkıyor.

O ya sev ya terk etleri Türkiye devrimcileri yıllardır yediriyor faşistlere, o noktada bir sorun yok. Benim dileğim kürt hareketinin de faşizmin kökü kurutulmadan barış olmayacağını, özerklik ve benzeri faşizmle barışmayı gerektiren çözüm süreçlerinin anlamsızlığını bir an önce görmesi ve tc oligarşisinin tüm kurumları yok edilinceye kadar kendi kaderlerini tayin hakkını savunmaları.

Faşizmden arındırılmış bir ülkede ne anadilde eğitim tartışılır ne de etnik dil etnik dil diye horozlanan faşist ile uğraşmak gerekir. Aslında sırf "ya göç edin istemiyosanaaaz" diyen lümpen kızımızın ülkeden kaçmak için düşe kalka koşturmasını görmek adına bile değer lan :)

@rygard foşik olcaktı o sanırım. allah aşkına ya hahahah... bütün doğulu olmayanlar salak, bütün doğu hergün einsteinlar yetiştiriyor milletteki triplere bakın yahu komiksiniz..

karşı olmak değil de bazı çekincelerimiz var diyelim. karşıyız diyince linç oluyor sonra.

kürt ve kürtçenin varlığını inkar edecek değilim. keşke insanlar kültürel kimliklerinden dolayı mağduriyet yaşamasalardı, kürtçe konuştukları için çeşitli zulümler görmeselerdi. kürtçe var ise kürtçe sanat edebiyat da vardır bu arada. inkar etmeyelim plz.

şöyle de birşey var, 2015 yılındayız ellerimizde aşırı gelişmiş telefonlar, bilgisayarlar bilmemneler ama biz hala ülke sınırlarının çoğu bölgesine eğitim, ulaşım, sağlık imkanları götüremedik. bilinçli veya bilinçsiz bilmiyorum doğu ve güneydoğuyu allaha emanet ettik, sahip çıkamadık. yani ülkece bütünleşemedik. ve doğal olarak kürtler sosyo-ekonomik anlamda geri kaldı.

eğer ülkedeki insanları en azından dil konusunda birbirlerine entegre edemezseniz bu insanlar nasıl anlaşacak? sanırım 77 milyonuz 10 milyon insan kürtçe biliyor diyelim. 10 milyon insan hukuk, tıp, mühendislik vs vs vs alanlarında ana dilde eğitim gördükleri zaman 67 milyon insanla nasıl ortak çalışacak, üretim yapacak, sosyal ilişkiye girecek? bu esnada türkçe öğrenecekler mi? zannetmiyorum.

şöyle bitireyim; herkesin kamu hizmetlerinden eşit bir şekilde faydalanması gerekir ve bir insan hiç türkçe bilmiyor olsa da pratik yollardan bu problemler halledilebilir. halledilmezse insanlık ayıbı olur. kürtçenin hukuki statü kazanmasının yukarıda yazdığım problemlerin sebebi olacağını düşünüyorum.

doğuda anadilde eğitime kısmen karşıyım.
okulda öğretmezsen toplumun kalanından kopacak insanlar.
ama hayatının büyük çoğunluğunda başka dil konuşan insana türkçe eğitim verirsen onu da yapamaz, bu da kötü. aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık.

doğuda çok iyi, çok yoğun türkçe eğitimi olmalı, çünkü devletin dili bu. Her şeyi iki dilli yapacağız desek bile gerekli. zorlanılan bazı dersler çift dilli olabilir (matematik, fizik, kimya, biyoloji mesela).

ama batıda da zorunlu azınlık dilleri dersleri olmalı. bu amerikalıların ispanyolca öğrenmesi gibi. herkes karşısındakini anlayacak kadar da olsa kürtçe öğrenmeli mesela. ek olarak seçmeli ermenice, yunanca, arapça vb. olabilir.

tuhaf geliyor zaten, dünyanın bir ucundaki ingilizi anlamak ama dibimdekiyle konuşamamak. işte bunlar hep globalizasyon.

Değilim, bunların yanında eşit, parasız ve bilimsel eğitimi de savunuyorum ayrıca.

öncelikle tartışmada ana dil ile resmi dil bazı cevaplarda birbirine karıştırılmış, ikisi farklı şeyler. türkiye cumhuriyetinin resmi dili türkçe, anadil ise devletin belirleyebileceği bir şey değil zaten.

karşı olma meselesine gelince, milli eğitim sisteminin zorunlu 12 yıllık eğitim-öğretim süreci kapsamında anadilde eğitime karşıyım. sebebi, pragmatizm. her vatandaşın anadilde eğitim hakkı demek, örneğin lisede anadili farklı her öğrenci grubu için her branşta o kadar öğretmen olması demek, her devlet kurumunda, ülkedeki anadil sayısı kadar memur görevlendirmek demek, her bankada, her iş yerinde, her sağlık kuruluşunda ayrı ayrı personel istihdamı demek. bu gerçekçi değil ve kaos getirecek bir şey.

kürtçe'yi ele alalım. vatandaş, eğitim hayatı boyunca tüm dersleri anadili olan kürtçe görmüş olsun. türkiye de resmi dil türkçe olduğu için, hayatın her alanında türkçeyle işini görecek. doktor türkçe konuşacak, tapu dairesindeki memur türkçe konuşacak, üniversitedeki hocası dersi türkçe verecek (her kürsü için türkçe, kürtçe, lazca, çerkezce hoca mı bulunacak) bu açıdan uygulama kaos doğurur düşüncesiyle karşıyım.

ama okullarda seçmeli ders olarak, ya da bilimum kurslarda talep doğrultusunda ve eğitmen talebi karşılanabildiği takdirde isteyenin istediği dilde eğitim-öğretim faaliyetine katılmasına karşı değilim.

anadilin eğitimine karşı değilim. nasıl ki italyanca öğretiliyor italyan lisesinde, ya da ingilizce hepimiz alıyoruz, elbette ki adam açtığı kendi okulunda kürtçe öğrenebilir, ya da belirli bölgelerde devlet eliyle okullarda kürtçe öğretilebilir.

anadilde eğitim: karşıyım, zira bu birbirinden kopuk nesiller oluşturur, ayrışmayı körükler. türkçeyi okulda öğrenen insanlar var, ve bu adamların ülkeye entegrasyonunu eğitim sağlıyorsa, elbette anadilde değil, türkçede eğitim devam etmeli.

ha türkçe öğrendiler de atom mu parçaladılar, türkçenin zorlanmasının memlekete bi faydası mı dokundu orası tartışılır. belki de ayrışmak daha mantıklıdır orta vadede. şahsen iki tarafın birbiriyle yaşamayı acayip sevdiğini sanmıyorum, ayrışsak vize falan da olsa gelişmiş ülkeye dönüşüyoruz resmen. dileyen şehir başına düşen toplam gelir - yatırım / kişi sayısı hesabı üzerinden doğu illerini çıkartıp hesap yapabilir. safi zarardayız.

ben anadilde eğitim'e karşıyım.
ama eğitim'e karşı değilim.
bunun türkçe kürtçe ingilizce çince ayırmadan söylüyorum.

bir toprak üzerinde oturan insanlardan belli özelliklere sahip olan çoğunluk aynı özelliği paylaşmayan kişiler hakkında da karar vermemeli (ya da az olanlar da çok olanlar hakkında). buradaki değişkeni dil,din,cinsiyet,futbol takımı üzerinden genelleyebilirsiniz.

ben destekliyorum. türk'üm.
millet boşuna heyecan yapıyor.
serbest bıraksan kürtce eğitim veren okula kim gidecek sanıyorsunuz?
kürtler enayi mi ?
ben cocugum olsa ingilizce eğitim veren okula gönderirim, yemişim türkçeyi.
ibrahim tatlıses sadece kürtce okusa bu kadar ünlü ve zengin olabilir miydi?
yasak olunca kıymete biniyor.

anadilde eğitime karşı değilim.
resmi dilin öğretilmemesinin savunulmasına karşıyım. (bkz. bilingualism)

şurada binlerce karakterlik yazı yazılmış. bir de şu pencereden bakın. (tikat, faşik* entry içerir)

tr.instela.com

pardon ama lütfen anadilde eğitim nedir, talepleri nelerdir, hangi koşullar çerçevesinde eğitime dahil edilir onu bir netleştirin kafanızda. yoksa diğer türlü burada haybeye konuşuyor oluyorsunuz. anadilde eğitim talebinin ardında resmi dilin reddedilmesi veya eş zamanlı öğrenilmesinin reddi falan yok arkadaşlar. üstelik ilkokuldan başlayıp üniversite eğitiminin sonuna kadar da tek dilli okunacağını falan nereden çıkartıyorsunuz gerçekten anlamak güç.

boş laf salatası yapılmış gördüğüm kadarıyla, yahu bir kere adam ben anadilimde konuşucam senin dilini konuşmucam deme lüksüne sahip değil neden?! ulan zaten bu ülkede yaşayacak resmi dili bilmeden ne bokumu yiyecek adam? ortalığı velveleye vermenin alemi yok tabiki türkçe bilecek yanında kendi dilini okullarda öğrenebilecek. bunlar yapılmadığı için bu haldeyiz zaten.

@senialanaglasinalsinsikinicaliyabaglasin_yine

adam kendi dilini öğrenmekten bahsetmiyor, diyor ki: ben türkçeyi kabul etmiyorum, ben türkçe bilmek istemiyorum senin ülkeni görmezden gelicem ama senin devletin bana senin ülkeni dilini görmezden gelmem için bana el uzatacak. dil öğrenmek değil konu, türkçe değil de sadece kendi dilinde eğitim öğretim istiyor türkçe ders görmek istemiyor çapsız.

@senialanaglasinalsinsikinicaliyabaglasin_yine

anadilde eğitime neden karşısınız diyor. anadilin eğitimine değil. türkçe'nin veya kürtçe'nin ders olarak okutulmasını tartışmıyoruz ki biz burada.

almanyadaki türkler almanca öğrendikten sonra talep ediyorlar bunu arada dağlar kadar fark var..

katyuşa
www.youtube.com

katyuşa, en sevdiğim versiyon:
www.youtube.com

ya da ldp marşı olabilir:
www.youtube.com

eksisozluk.com?

paintte olmaz o iş photoshop felan lazım

Photoshop yok bende. Daha uygun bir tool yok mu?

www.gimp.org

işe yarayabilir

paint.net kullanın gimp karışıktır
www.getpaint.net

paint.net tablet için pressure destekliyor mu?
photoshop, corel vb. de tecrubesi olmayan birine zor ama gimp çok güzel.

Paint.net'de hallettim, teşekkürler..

modem stünden network kurarark bağlayabilirsin, işlemci konusunda bir bilgim yok.

aradığınız şey clustering googleda aratırsanız bulabilirsiniz benim tam bir fikrim yok konuyla alakalı

ağ üstünden cluster kurmayı destekleyen yazılımlarla veya geliştirme araçlarıya.
mantık bir server bilgisayarın diğer bilgisayarlara iş paketlerini göndererek yaptırması.
kendisniz yazacaksanız mesela intel fortran
software.intel.com

mühendislik/matematik işiyse,
matlab için birden çok bilgisayar için distributed server lisansı lazım

render içinse autodeskin her bir programı network lisansı ile destekliyor

artık katlamasına değil baklavasına uzatan baklava alıyo karaköy güllüoğlundan ama karaköydekinden yani kesin olan bu

Deu yatırılan harç lari iade edecekmiş

evet kaldırıldı

ertelendi.
benim bildiğim kaldırılmadı. bir iki dönem sonra yeniden uygulamaya konabilir.

3 kere alırsan %x, 4 kere alırsan %y olayı kaldırıldı. dersi kaç kere aldığına bakılmaksızın, uzattığın dönem için %50 fazlasını ödeyecen ders ücretlerinin. bunu da seçimler için ertelediler. önümüzdeki sene başlarlar almaya.

çok çalışırsan ve yeteneğin varsa olur tabi.

burnuna yediğin ilk yumrukla vazgeçiceksin gibi geliyor bana.

rocky film başladığında zaten boksördü, ama parayı, para tahsilatından kazanıyordu.
18 fena değil, bizdeki başarılı sporcular hep 14-15 yaşlarında başlamışlardı.
çalışma meselesi kondüsyon. kendinizi adarsanız, bahsettiğim çocuklar gibi haftada 5-6 gün antreman yaparsanız olur.
ben 28 de başladım haftada 3 gün dayak manyağı oldum, ayrı.

profesyonel olursun, world class olamazsin.

İki yıl lazım en aptal 2 yılda öğrenir demişlerdi

Gerçi çok çalışıp gayet de boksör olabilirsin

Ama o burunla vedalaş şimdiden

burunla vedalaşın ama hemen değil.
salonda çalışırken aşırı sertliğe pek kaçılmaz.
yine ilk maçlarınızda hakemler sertliğe izin vermez. sertlik olmadan, sadece teknik vuruşlarla puan toplansın isterler
burnunuz kanarsa size vuranı diskalifiye ederler vb. böyle maçlar oluyor.

kısacası kaza olmazsa (-ki kaza olması yine de yüksek ihtimal, özellikle salonunuzda ayarsız öküzler varsa) buruna kıracak güçte darbe almayabilirsiniz. genelde orta şiddette darbeler alıp kanar arada. ama zor iyileşir, zırt pırt kanar.

neyse, maçlarınız az ciddileşince burunla gerçekten sorun yaşamaya başlarsınız.

sormayı unutmuşum. istanbul anadolu yakasında (kadıköy varsa mükemmel) tahmini fiyat ve salon önerilerine de ihtiyacım var.

Fenerbahçe sk da kardeşim gidiyordu hocası iyiydi

Hasan canca

125 tl ydı herhalde emin olamadım

Her türlü mayalanmıştır. İç. Afiyet olsun.

Mayalar kucuk ve sert oluyor, mayadan mayaladiysaniz suzgecin altinda duruyorlardir. Suzgeci suya tuttuguzda yogurt gibi olan erir, altindaki mayalar aciga cikar. Icmek istiyorsaniz yogurt gibi olan kismi seyreltip icebilirsiniz.

zaten yoğurt gibi oluyor mayaları ayırmak için süzgeçte biraz suyla yıkayınca ayran gibi birşey oluyor onu içiyorsunuz.

atalarımın geldiği yerde kefiri keçi derisi torbalarda mayalar, kapı üstüne asarlar, her geçen bir yumruk vurur ki karışsın.
sonuçta bu bir tam karışımlı reaktör olayı. arada hız gradyanı vermek lazım.

bizimki yoğurt değil de koyu bir ayran kıvamında oluyor, direkt süzüleni içiyoruz.
süzünce maya kültürü süzgeçte kalıyor, tabi kefire bulanmış vaziyette, onu da yıkayıp temizliyoruz.
fazla koyu olmuş sanki sizinki.

ya çok maya var,
ya çok uzun süre mayalamışsınız (biz 48 saat tutmuyoruz, 24-36 arası, bir önceki kefirin koyuluğuna göre)
ya da daha az yağlı bir süt lazım

iki albümü de çok tutmadığım için 3.
ama belli ki siz sevmişsiniz, bu durumda ben 1. diyorum, sayko bulmadım, "void" kelimesine mana katılmış.

üçü de kötü ama illa biri olacaksa ilki.

halen severek metal tişörtleri giyen bir insanım.

5-10 tl farkla istediğin görseli kullanarak tişört bastırabilirsin. veya başka bir siteden farklı modeller bak derim. duyuruya çok sevindim dt candır.

iyrenç
iyrenç
iyrenç

1'i al.

projector'lu yok mu? varsa onu al. bunlar iyi değil.

Bu üçünden 2 numara diyorum ben de. 2'yi anlayan anlar, o da yeter.

recover yapmayı denedin mi

bilgisayarı hemen kapa daha da açma, hdd yi sök başka bilgisayara ikinci hdd olarak tak.
windows çalıştıkça sistem dosyalarını vb yazdığından, silinen fotoların üstüne yazıyor.
o hdd den sakın windowsu çalıştırmayın.
windows o diskten çalışmıyor ikinci ayrı bir hdd den çalışıyorsa daha çok foto kurtarırsınız
ama dediğimi yapın, o bilgisayar açık kalmasın.

Bunlar icin cok gec arkadaslar. Babam bunu kim bilir kac gun once yapti. Ben de yaklasik 1 hafta once sildim ve babam da windows 7'yi silip windows 8 kurdu bunlarin uzerine.

birkaç gün olsa hiç değilse sistem dosyalarının gelmediği yerlerden birkaç foto kurtulurdu da...bu durumda zor gerçekten.
geçmiş olsun.
makinadaki kartlardan belki biraz kurtulmaz mı?
kartlara genelde fotodan başka bir şey konmadığı için, kartı silip yeni foto çekseniz bile boş kalan alanlardaki son fotolar kurtulabilir belki teselli.

Eski telefonumdandi hepsi. Artik ortada kart mart yok.

hdd Yı usb olarak başka PC ye tak usb bellek gibi görsün öyle yedekle?
İzmirdeysen getir yedekleyelim böyle

www.cgsecurity.org

@indescribeable Usb'ye takılabiliyor mu? Hiç bilmiyordum. Ama benim bilgisayarda görmüyorsa başka bilgisayarda neden görsün? Malesef istanbul'dayım.

şöyle ki, sorun hdd kaynaklıysa bilgisyarınızı çalıştırdıkça hddyi daha da bozuyorsunuz. Hdd deki sorunlu bölge sistem dosyalarının vb. ilgili bölümlerin bulunduğu kısımlardaysa, hdd deki sorun ilerledikçe win hiç çalışmaz oluyor. en iyisi hdd yi söküp başka pc ye bağlayın, usb den de olur kasayı açıp direkt de bağlayabilirsiniz önemi yok.
usb den bağlamak için adaptörler var, ne olur ne olmaz hep elimin altında bulunur, pahalı bir şey de değil ama direkt bağlayınca hep daha rahat oluyor işler.

bu arada paranıza göre, en kötü hollandaya seagate'e hdd nizi gönderebilirsiniz, içindekileri paketleyip geri yollarlar. hdd yi çekiçle parçalasanız bile birleştirip kurtarıyorlar. hdd yi defalarca formatlayıp üstüne yeni şeyler yazsanız eski mıknatıslanmaların kalıntısından yine kurtarabiliyorlar. hatta yaksanız bile.
lazım olmuştu, araştırmıştım vaktiyle ama kurtardık gerek kalmadı neyse ki. inşallah sizin de sorun ciddi değildir.

@furciferpardalis erkenden ümitlenmeyi sevmem ama içimi rahatlattınız.

filtre çok farkettiriyor

şöyle bir şey var eksiduyu.ru
sözlükte bir ara debe'ye de girmiş güzel bir entry vardı bu konuda uzun uzun açıklayan. linki bilen bulan olursa atmaları çok güzel olur.

sahte tebessüm var, onu öğrenmen lazım. dişler çok hafif görünecek.

bazıları nasıl durduklarında iyi çıktıklarını ezberliyor ona göre poz veriyorlar. hatta bir yerde bir kızın 30 fotoğrafını filan koymuşlar; hepsinden duruşu, kameraya bakışı birebir. sanki o sabitmiş de ortam değişiyormuş gibi.

hepsi zaten vardı ama mesela elfler küçük oyunbaz masal karakterleriydi. noel babanın cinleri gibi. kimi zaman insanlara yardım ederler (ayakkabıcı cinler) kimi zaman insanları kandırırlardı.
Tolkien fantazi dünyasında bildiğimiz şekliyle elfleri yarattı. büyülü güzelliğe sahip, bilge, kadim bir ırk olarak.

Orklar sanıyorum dev gibi vahşi canlılardı, onları bugün lotr, wow gibi bilindik mecralardaki haline soktu.

dwarflar da tabi ki vardı onlara da yine bugün bildiğimiz kimliği verdi.

Allah (c.c.) yarattı. Saçmasapan konuşup günaha girmeyin.

iskandinav, alman, birazcık da yunan mitolojisi + kendi tanımlaması.

Hayır, utopia dahil hiçbir şey yaratılmış değildir, esinlenilmiş tanımlamalardır.

Esinlenmişse de yaratan odur diyebiliriz. Elf tabiri Cermen mitolojisinde yer almış fakat alıştığımız "elf" değil onlar. LOTR'daki Elf ırkını yaratan Tolkien'dir. Yani mitolojik anlatımdan farklı kimliğini o kazandırmıştır.

Ork ve goblin kavramını da yaratan Tolkien'dir. Hobbit'i de öyle. Troll hariç neredeyse tümünün yaratıcısı Tolkien.

Uyku moduna geçiyor olabilir, yok değilse arızalı. 48 saat de kısaymış.

bana normal gelmedi, 300 tl lik otomatik saat kullanıyorum. Benim saat sadece hareketle çalışıyor; elle zemberek kurulamıyor. masanın üstüne bıraktığımda durduğu yerde neredeyse 48 saate kadar gidebiliyor.

@furciferpardalis işte soru esasında, o 48 saatlik çalışma için ne kadar kullanmam gerekiyor. acaba yeterince kuramadığım için mi duruyor saat?

benimkisi de sadece harketle çalışıyor bu arada, şarj etme dediğim hareketle enerji depolamasını sağlamak.

8 saat filan kolumda kalsa yetiyor.
ertesi gün kurmadan yine kullanabileceğimi biliyorum.

Seiko'nun otomatik saatini kullanıyorum ama bugüne kadar hiç kolumdayken durmadı, hiçbir zaman da şarj etmek için sallmadım, kolumdan çıkarıp bıraktığımda iki gün durmuyor zaten. Yani mantığı zaten kolunuzdayken depolanması, özellikle sallamanın gerekmemesi lazım, bence bir sıkıntı olabilir.

benimki hiç kullanmasam 4 gün falan çalışıyor. 48 saat yazıyordu ama 48 saatte durduğu olmadı hiç. kolumda duruyor sadece zembereği falan kurmuyorum.

seninki arızalı belli ki. 2-3 saatte durmamalı.

hakikat kirtasiye cagaoglu. bi guzellik yaparlar ki zaten zannimca daha ucuz. ama adi ustunde hakikat. ona gore.

Şehirden bağımsız Bauhaus, Koçtaş gibi yerlerde oluyor araç gereçler. Yani hangi şehirdesiniz?

Pebeo marka boya iyidir.

pebeo serisi iyidir, çok pahalı boyalara kaçmayın. Öğrenci sınıfı boyalar kullanın. Pebeonun pro tüpleri bile tanesi 30 liraların üstüne çıkabilir. Oldholland filan alayım derseniz bir tüp için 50 tl ödersiniz rahat.
Çoğu pro ressam bile maliyet işlerinden dolayı öğrenci boyaları kullanıyor. arada bazı çok sevdikleri renkleri pro serisinden alıyorlar.

hemen ilk başlangıçta tuval almayın bence. yağlıboya kağıdı filan alın.
tamam, ben artık bir şey yapıp duvara asacağım dediğinizde tuval alırsınız.

evde resim yapıyorsanız özellikle palet almayın bence, kullanması temizliği zaten zor. onun yerine cilalı beyaz bir fayans iyi iş görür. ayrıca çoğu boya az da olsa şeffaftır, palet renginden etkilenir. beyaz tabanlı palet/fayans daha az şaşırtır.

fırça için çoğu kırtasiye lucas satıyor, pahalı malzemelere hemen kaçmayın, lucas yeterli.saydıklarınıza ilaveten bir de palet bıçağı edinin.

istanbulda bu işlerin piyasası genelde cağaloğlu yokuşunda. kimisi daha uygundur ama bunların içinde. 4-5 tanesinden fiyat alın önce.

ben istanbul'da avrupa yakasında soyak' ın yaptığı bir sitede oturuyorum, 2+1 80 m^2, ses yalıtımı bariz sorunlu.
evin genelinde idare ediyor durum ama tuvalet felaket, kusura bakmayın acık acık yazacağım biraz da iğrenç olacak ama umumi helada hissediyorum kendimi.
konuşmayı geçtim, diş fırçalama tükürme, azıcık derin/hızlı oldu mu nefes sesi bile duyuluyor, haliyle tuvalette otururken yanyana kabinlerde hissediyorsunuz kendinizi. tuvalette gaz çıkarmaya çekiniyorum komşuya ayıp olur diye; hayatımda böyle bir durumla karşılaşmamıştım.
tuvalet kapısını açık unutulmuşlarsa komşunuzun ev genelinde konuşmalarını da duyabilirsiniz, o yüzden hem kendi sesim duyulmasın hem onlarınkini duymayayım diye tuvalete girdiğimde fanı çalıştırıyorum direkt. iyi gürültü yapıyor, o zaman az duyuluyor.

üst alt komşuyla sıkıntımız yok, sadece üst katlarda birileri, geceyarısı arabesk şarkılar anırmaya başladılar ama ev aşırı derece sessizdi, güniçinde olsa duymazdık sanıyorum. üst kata çıktık ben değilim ben de rahatsızım dedi, o da bize katıldı, sonra alt komşumuz siz misiniz diye bize geldi vb. 4 kat yukarıda bulduk kaynağı.

yani üst-alt kata ses çok gitmese de gittiği kadarı bayağı uzağa yaklaşık aynı şiddette gidebiliyor. malzemeyle alakalı muhakkak. iç duvarlar beton, üstleri de ayrıca yalıtım malzemesi kaplanmamış. tren rayları nasıl sesi çok uzağa iletebiliyorsa bunlar da sanırım ilettiği kadar sesi sönümlenmeden epeyi bir taşıyor. sonra bir daha olmadı.

@furciferpardalis çok teşekkür ederim. çok iyi anlıyorum durumunuzu. çünkü aynısını burada yaşıyoruz. ev değiştirmek de çözüm değil. izmir böyle yani yapacak bir şey yok. soyak izmir firması buranın inşaat kültürünü oraya da taşıyor demek ki. ben kafayı yiyecem anlayamıyorum bu işi. bir de şükret. burada olsan o arabesk söyleyene kimse şikayete gitmezdi :)

ceza kanununda bir değişiklik olacaksa 276 diye biliyorum. ama hüküm geri yürümez.

Ceza kanununda degisiklik yapmak icin salt cogunluk yeter fakat normlar hiyerarsisi geregi anayasaya aykiri kanun maddesi olamaz. idam cezasi anayasaya aykirilik olusturur bence.

bunun icin anayasayi degistiemek lazim, anayasa degisikligi 330-367 arasi oyla yalnizca referandum ile yapilabilir. 367 ve fazla oy ile dogrudan anayasa degistirilebilir(tabi cb onayi da gerek)

milletvekiliyle falan olacak iş değil şu an. türkiye uluslar arası tonla protokole imza attı, öyle kafasına göre idamı geri getiremez.

@hzben

evet biliyorum..akp'nin her zamanki gibi seçmenine yönelik hareketleri.

yeterli sayı olsa bile geri getirmezler, ab normları vb. nedeniyle koymazlar geri.

ab kriterleri falan var, geleceğini sanmıyorum.

polise git. araç içi kameralardan falan bulunur kimin aldığı. ama biri cukkalamıştır muhtemelen.

keşki bılgısayara cerberus anti theft ya da benzeri bir program kursaydın....eğer skype falan kuruluysa skype tan bir mail at, kayboldugunu belirt, aynı sekilde messenger falan bağlanınca direkt acılıyorsa onlara mesaj at.

KEski prey kuraydın .

Bilgisayarda sadece teamviewer var ve şifreli oturumum var, misafir oturumu açık mıydı hatırlamıyorum, o tür hırsızlık programları internet ister, isternete bağlanmış osa teamviewerda son görünümü değişir cihazın, ben kapadığımdan beri açıldı olarak görünmüyor.

Merak etmiş olabileceğinizden dolayı belirteyim bulundu çanta.
Bugün otobüsün son durağına gitmek için hazırlanırken otobüs şoförü aradı daha rahat bir şekilde taksimde aldım çantamı.
O gün arkamdan yolcular unuttum diye belirtmiş, şoför de son durak yakınların bir lokantaya bırakmış arayıp soran olmayınca bugün çantayı açmışlar, defterin ön yüzünde bilgilerimden ulaşmışlar.
@anonymice, tavsiyelerini de dikkate alacağım.

geçmiş olsun

öyle değilmiş o. belli uzunluğa gelene kadar dökülüyormuş o kıllar, yani o uzunluğu hiç geçemiyorlarmış. saçlar dökülene kadar daha uzun süre uzayabiliyormuş.

fena yamuluyor olabilirim ama okudum böyle bir şey.

şimdi baktım da biraz doğru demişim.
www.sharecare.com
health.howstuffworks.com
en.wikipedia.org

çünkü tüm vücut kıllarının ne kadar hızla uzayacağı, ideal uzunluğu, kalınlığı, sıklığı ve tüm benzeri varyasyonlar gen kodunda tanımlı.

ilginç bir bilgi olarak da ben ekleyeyim, insandaki kıl sayısı ile orangutanlar ve bilimum primattaki kıl sayısı yaklaşık aynıymış, sadece onlarınki daha uzun ve kalınmış.

sen vücuttaki her kılı aynı sanıyorsun galiba. kirpik te uzamıyor farkındaysan.

İstanbul'da kedi diye bir kitap var şimdi. daha okumadım rafta duruyor bakalım.

Doris Lessing'in kedilerle ilgili bir kitabı var. bana hediye geldi ama okumadım henüz

www.idefix.com

Yky'den cikan Kedi Hikayeleri isimli bir kitap vardir, guzeldir.

"Gerçek bir şaheser! Teknik ve psikolojik olarak mükemmel! Öldürmek mi bağışlamak mı ikilemini en iyi veren roman." Yaşar Kemal

www.idefix.com

akif pirinççi felidae
eski de ola güzeldir.

Evet Akif Pirinçi - Felidae serisi güzeldir. 6-7 kitap toplamda.
onalrın dışında:

www.idefix.com
www.dr.com.tr

bir de Lilian Jackson Braun'un oğlak yayınlarından Brahms Dinleyen Kedi, Kırmızı Gören Kedi, Kanepe Atıştıran Kedi serisi...

@devrin basbakani

Bunu gördüm ama belki sadece adında kedi geçiyordur diye tereddüt ettim, gerçekten kedi barındırıyor mu içinde acaba?

@tururo ve @sappho

Benim de çok ilgimi çekti bu seri, çok teşekkür ederim! Malesef hepsi yok ama sanırım şu an, nadirkitaptan falan bakayım. Tam olarak sırasını yazabilir misiniz kitapların?

bize çevrilenler aşağıda
Felidae
Francis
Cave Canem
Düello
Salve Roma
Tanrılar

Salve Roma ve Tanrılar arasında iki tane daha varmış. şimdi bakarken gördüm wikipedia'dan. Felipolis ve Schandtat. Neden Türkçe'ye çevrilmemiş acaba. Çok basit dili olan, çok sevimli kitaplar. Tavsiye ederim. Ben de bir kedi delisi olarak, bulduğum her içinde kedi geçen kitabı aldığımdan, bu soruyu çok sevdim. Kütüphanemde en üstte dururlar :) Evet sanırım baskıları bitmiş. Üzgünüm :(

simon'un kedisi (simon's cat), karikatür kitabı, tanıma pek uymuyor ama bence gayet güzel.
sonradan disney sponsor olup aldı. youtube'da disney tarafından hazırlanmış çizgi bölümleri de var

@mutlusismankedi2015 evet ama hikaye kedi üzerinden ilerlemiyor.

@husule getiren
Çok ilgilerini çekeceğini sanmıyorum :)

benim bildiğim, okula kayıtlı kalındığı süre boyunca o harç yatar. tabi staj geçtiğimiz (güz) döneme aitse dilekçeyle hallolur bence.

evet tr'de çok yaygın, bence de saçma. yani değil ama kadın kuaför de olmalı. almanya'da kadın kuaför daha çok mesela. erkek kuaförlerinde de kadın daha çok.

benim birkaç kadın kuaförüm oldu, gayet de iyi kesiyorlardı. erkek saçı daha zor kadın saçından.

ilk defa düşündüm bunu doğrusu ama eskilerden beridir saç kesme işi erkeklerce yürütülmekte bu memlekette.
ayrıca, malum çıraklık sistemi var, yani herkes direkt kuaför/berber olamıyor.
bir süre çırak takılıyorlar.
küçük çocuklar bu işe, geleneksel olarak, bildiğiniz mahalle berberinde yer süpürmekten başlıyorlar. sonra sonra kalfalık belgesi ve ustalık belgesi alıyorlar.
bu iş de erkek berberlerinde oluyor. kız çocukları daha nadir çalışmaya yönlendiriliyor. nispeten ileri yaşlarda da kızlar sanırım bu sürece yönlendirilmiyor.

hiç kadın kuaförüne girmedim ancak içeride yer süpüren kız çocukları olduğunu düşünmüyorum. özetle, erkek berberlerinde yer süpüren erkek çocukları ileride berber/kuaför oluyorlardır herhalde diye düşünüyorum.

kadın kuaförlüğüne çırak gibi gelen kızlar genelde ağda, manikür pedikür, kaş gibi şeyler öğreniyor (okuldan gelenler de). öyle olunca kesim işleri erkeklere kalıyor olabilir.

bunu kuaförüne sorsana hanımkızım
:)

yıldırım kırtasiye var, osmanbey pangaltı metro çıkışında. biraz pahalı ama o civarda bildiğim en büyük kırtasiye.

oralarda pahalıdır. mükünse cağaloğluna gidin derim.

Bazıları orada sadece Türk öğrencilerle takılıyor. Cemaat evlerinde kalanlar sadece birbirleri ile zaman geçiriyor, dışarıya açılmıyorlar. Hocaları ile iki kelam ederlerse ediyorlar. Bu yüzden İngilizce ileri bir seviye olmadan dönebiliyorlar.

Bazılarında da dil yeteneği olmayabiliyor, zorlayınca o kadar edebiliyor.

Ama genelde iyileştirip dönüyorlar.

Yo bizde bi PROF var ingiltere de 3 farklı okulda okumuş ama gel gör ki anlaşılmıyor ingilizcesi nasıl doktorayı bitirip ülkeye döndü hayret

akademisyen ingilizcesinde "doktorayı yapayım da gerisi önemli değil" mantığı var. benim hocalarım mesela ingilizce sunum yapacak kadar hakim değil ama adamlar prof. meslek açısından kabul edilemez, bence utanılacak bir durum. zira uluslararası bir sempozyumda yabancı konuklar soru soracak diye ödü bokuna karışan bir çok hoca gördüm.

okumuyorsa, yazmıyorsa, konuşmuyorsa dil çok kolay geriler diye de ekleme yapayım.

bildiğin unutmuş da olabilir.

malum memleketimizde okumak ve yazmak sevilmez. herkes tv seyretmeye meraklıdır.

Türkçe'yi düzgün konuşamayan İngilizce'yi de düzgün konuşamaz. Öyle kişilerin Türkçe'lerine de dikkat edin, yine kendilerini anlatmakta zorluk çekeceklerdir. Bu dile yatkınlıkla alakalı bir şey sanırım. @aychovsk'nin de dediği gibi gittiği yerde sürekli Türklerle takılmalarının da etkisi büyük.

iş doktoraysa, önemli olan yazmak. yazabiliyorsa her türlü yapar bitirir o doktorayı, makalesini de yazar, prof. da olur.
ingilizce sunum yapamıyorlar diyorsanız, akademik sunum yapan bir japon görmenizi dilerim; adamların işi bu eksiklerini fazla fazla kapıyor ayrı...

tabi, nihayi olarak, tamamen kendini geliştirmekle ilgili ama aklınıza soruyu getiren, "hocalarım dandik mi?" düşüncesiyse ingilizceyi düşünmeyin.

Makaleleri var mı, bu makalelerde kaçıncı isimler, hep ikinci üçüncü isimler mi, birinci isim bir iki makaleleri mi var sadece? makaleleri kaç tane referans almış. size hocaların çaplarını en iyi bunlar söyler.

Mesela hocanızın 10 tane makalesi varsa ama hep ismi ortalarda-sonlardaysa muhtemelen hoca politik olarak ilk isimlerin önünü açıyordur, karşılığında ismini ekliyorlardır.
10 makalede ortada-sonda ama birinci isim olduğu, sadece bir ya da iki makalesi mi var; o zaman, o makaleyi,çalışmayı asıl yapanlar, hoca doçentliğe-profesörlüğe yükselsin diye hediye etmişlerdir. Böylece hoca da onların önlerini daha kolay açabilir. win-win bir çeşit.
Hocanızın makaleleri sürü sepet ama kötü dergilerde mi ya da referansı hiç yok mu; o zaman hocanın akademik çevrede yeterli saygınlığı yoktur, öyle çerezlik işlerle kendi çapında takılıyordur.

kendinize güveniyorsanız başvurup bağımsız aday oluyorsunuz. Herkesin aday olmaya hakkı var diye biliyorum.
komuoyunca çok bilinen, oy getiri garantisi olan bir adamsanız, üye olduğunuz/olacağınız parti sizi belirli bir sırada aday gösteriyor.
ilgili parti aday olduğunuz ilden bir milletvekili çıkaracak oy aldıysa sıradaki ilk kişi milletvekili oluyor, oya göre 2-3 gidiyor. Son sıradan aday olursanız hiç şansınız yok gibi bir şey.
Eğer oy getirniz de yoksa, partiye vereceğiniz paraya göre listede sıra veriyorlar. Milletvekilliğini garantilemek için tabi üst sıralarda olmak gerekiyor, bunun için de iyi para yatırmak gerekiyor. Özellikle istanbul gibi büyükşehirlerde insanlar kişilerden çok partilere oy verdikleri için parasına göre eşek olsa seçtirebiliyorlar.

çevremden gördüğüm kadarıyla 3 şekilde oluyor. Bölgede tanınan, oy getirebilicek biri olduğunuzda parti gelip sizi buluyor. hatta teklifi onlar getiriyorlar.
Partiye giriyorsunuz, siyasete gerçekten emek harcıyorsunuz. listenin ortasından bir yerinden "belki sıralamasından" aday olabiliyorsunuz.
Ya da paranız oluyor, eşiniz dostunuz oluyor. Ne kadar çok para harcayıp, ne kadar çok insan tanıyorsanız partinin listesinde o kadar yükseğe oturuyorsunuz.

aday adayı partilerden olunur. Gidersin bir partiye başvurursun. her partinin her seçim bölgesi için bi ücreti var. Onu yatırırsın. Daha sonra bazı partilerde ön seçimle sıralama olur bazılarında parti yönetimi karar verir kim 1. sıra kim 2. sıra m.v. adayı olacak diye.

ama bağımsız aday olacaksan doğrudan YSK'ya parayı yatırırsın 10.000TLYe yakın bir şeydi yanlış hatırlamıyorsam doğrudan bağımsız aday olursun.

ne kadar para verebileceğini söyleyerek partiyle pazarlık ediyorsun. ne kadar para gömersen seni listede o kadar yükseğe yazıyorlar. Kaz gelecek yerden tavuk esirgemiyorsun.

biraz zor ama, iki bilgisayarı ethernet girişinden birbirine bağlayın.
sonra iki bilgisayarın da network-sharing (ağ ve paylaşım) bölümünden ağda görünme ve dosya alışverişi özelliklerini aktif yapın.
sonra o 400 gb lik klasörü bilgisayarın shared folder'ına taşıyın, eğer shared folder yoksa, bir klasör oluşturun klasöre sağ tuş, share (paylaş) yapın
ya da direkt bunların bulunduğu klasörü sağ tuş share yapın; en kolayı bu olur herhalde.
sonra ağdaki bilgisayarları görüntüleyin, bunun için bir klasör penceresi açın, soldan network (ağ) bulun. eğer networkde arkadaşınızın bilgisayarını görüyorsanız çift tıklayın, paylaşılan klasöyleri göreceksiniz, oradan kendi bilgisayarınıza kopyalayabilirsiniz.

süreç biraz meşakatli olacaktır, peşin peşin söyleyeyim.
yerinizde olsam, dosyaları 500 gb lik bi hdd ye kopyalardım.

Kablo cat 6 olursa saniyede 80mb hıza ulaşabilirsin.

"hdmi kablo ile 2 pc yi bağlayıp kopyalama"
:))))

şöyle kolaylık olur. iki bilgisayarı da modeme bağla kablo aracılığıyla.
sonra ikisiyle de internete çık.
hangi bilgisayara "almak" istiyorsan dosyaları;
o bilgisayardan çalıştıra girip; \\ipnumarasi\c$
yaz. k.adı sifre sorar muhtemelen, girersin (diger bilgisayarın tabii)
sonra oradan kendine kopyalarsın dosyaları.

ip numarasini bilmiyorsan eger;
(diger makinede calistir a gir, "cmd" yaz enterla. sora da gelen siyah ekranda "ipconfig" yaz enterla. 192.168.1.2 falan tarzı bi şey yazacak. (1.1 ya da 1.0 olan degil, 255.0.0.0 da degil) o işte tepedeki "ipnumarasi" yerine yazilacak.

ABD'nin resmi olarak açıkladığı tek ülke Küba. Pasaportunda Küba mührü varsa eğer vizen olsa bile ABD'ye giremiyorsun.

Yeni bir olay mı bilmiyorum. Danışman hocamın yeşil pasaportu var. 2 sene önce Amerika'da idi 6 aylığına. Oradan Cancun üzerinden Küba'ya geçti ve yine Cancun üzerinden döndü. Zaten pasaport tek. Dur, bir sorayım, nasıl oluyormuş.

benim bildiğim küba yetkileri ayrı bir kağıt veriyor damgayı ona vuruyor pasoporta değil -ya da adı her ne ise, hiç yurt dışına gitmedim- pasaportta küba damgası olmadığı için abd'ye gittiğinde senin önceden kübaya gittiğin anlaşılmıyor.

Girersin. Pasaporta vurmuyorlar damgayi kuba'da. O nedenle anlamazlar kubaya gittigini.

pasaporta damga vurdurmak zorunda degilsin.

pasaporta damga vurdurmazsanız sorun değil.
aynısı kıbrısta da var (kktc). biliyorsunuz, teoride kuzey kıbrısa girenler yunanistana giremez.
bu nedenle kıbrıs da pasaportlara damga vurmuyor.

Pasaporta vurmadiklarina emin misiniz?

evet, kağıda vuruyorlar.

kuba damgayi pasaporta vurmuyor, bi kagit hazirlaniyor vize yerine gecen. onu kullaniyorsunuz. isiniz btince ister atin ister hatira diye saklayin.

Kesin giremiyor musun? Ben esneklik olur diye tahmin ediyorum. Ayhan Sicimoğlu mesela Küba'da yaşamış bir dönem. Sonra 10 Yıl new york'da yaşamış. ama o ayhan sicimoğlu diye mi öyle acaba? gerçi adam eskiden ünlü münlü değildi.

angina'nın dediği de olabilir. Mesela kuzey kore'de öyle. size ayrı bir kağıt veriyorlar onu vize olarak kullanıyorsunuz. pasaporta bir şey yapmıyorlar.

evet, tek tek yapmanız gerekli. mağazanın internet sitesinden veya mağazanın kendisinden yapabilirsiniz.

kariyer.net ve yenibiris.com sitelerini de gözden geçirebilirsin.

eleman alımı var mı diye direk tek tek de sorabilirsin? zamanında birkaç dükkan için denedim öyle...

birçok dükkan çeşitli panolara iş ilanları asıyor, lavabolara filan giderken bir çok avm de bu panolara rastladım. ya da danışmaya sorulbilir.

beyaz.

apple'ın ve bilim kurgu filmlerindeki uzak araçlarının etkisi büyük bunda.

gri

gümüş

bence turuncu
teknosadan bilinç altıma işledi sanırsam

benim için hep yeşil olmuştur
www.pcbss.com
www.codechewing.com
fc01.deviantart.net
www.vinegeek.com

tasarımdan bahsediyorsak iş değişir tabii ki.

metaliktir. hani nikelaj mı dersiniz, kromaj mı dersiniz, odur.

yıllardan beri yapılan gelecek tasvirlerinde geleceğe dair bütün imgeler (robot, uçan araba, kılık kıyafet vs) hep metalik canlandırılmıştır.

gri-mavi arası açık bişi.

Metalik mavi

Eğer renkse, Siyahtır

Parlak gri, gümüş.

siyah

mavi

içimden bir ses herkes telefonunun rengini söylüyor diyor

Gri.

Not: Telefon siyah.

Açık gri aklıma gelen ilk renk oldu.

beyaz +1

bilisim olarak mavi. facebook,twitter,tumblr,yahoo, yeni windows.

metalik gri

yeşil

mavi

www.google.com.tr

blue bey noktayı koymuş :p

Aklıma hemen mavi geldi. Niye bilmiyorum.

teknoloji, elektrikten dolayı mavi
yeşil daha çok organik çağrışımı yapıyor, bitkilerden dolayı
sıcak tonlar ve siyah beyaz daha çok nostalji
gümüş gibi soğuk tonlar geleceği çağrıştırmakta

Hic dusunmeden net cevap veriyorum, metalik gri, yani gumus. Bence teknolojini rengi suphesiz bu.

teknoloji karşısında mavi ekran verdiğim için bence mavidir.

her zaman belli olmuyor o. satıcı kısmına bakın, bütün kitapların satıcısı bizzat amazon ise ikisi birden gelir. farklı satıcılardansa zaten ödeme kısmında iki tane kargo ücreti olduunu görürsünüz. en son iki kitap aldığımda ayrı ayrı kargo ödemek zorunda kaldım.
bir de amazon.co.uk veya amazon.de den alırsanız daha çabuk geliyor doğal olarak.
amazon.com dan alırsanız bir haftayı bulabilir.
(amazon.com dan son aldığımda [geçen sene] dhl bir haftada teslim etti)

bir aydan once gelmez

aynı durumdayız. birinci sınıfta dedim ki seneye daha iyi olurum, olmadı. ikide dedim ki artık üçüncü sınıfta bi' zahmet yani falan ama yine olmadı. mezun olacak kadar ingilizce yazabiliyorum ancak. okurken sorun yaşamıyorum gerçi. pratik yapmak daha çok okumak lazım herhalde. okuduğum makale kitap yetmiyor demek ki.

sizi ilgilendiren konularda kompozisyon/ders notu vb. bi şey yazın. birisini bulun, o da kritiğinizi yapsın, bence tek yolu bu, okumak bir işe yaramıyor bu konuda; yazacaksınız.

Ayrıca, however lı even though lu, ne bileyim ... who(m) ..., ... which is... , ... where ..., ... that ... gibi bağlaçlı uzun cümlelerden uzak durun.
bunlar karşı tarafın hiçbir şey anlamayacağı bir paragraf uzunluğunda cümleler yazmanızı sağlar, başka da bir işe yaramaz; edebiyat kastırmıyoruz nihayetinde.
basit ve okuyanın anlayacağı yalın cümleler kurun. Gerekirse bir şeyi 5 cümlede anlatmaktan çekinmeyin; yeter ki yalın ve anlaşılır olsun.

ben şanslıydım, sayısal bölümüm, makaleleri kolay okuyordum, ifade eksikliğim vardı. 4sf bir extended abstract üzerine de 24 sf (yarısı şekil) makale yazmak zorunda kaldım. bunları çok iyi niyetli 5 tane editör +2 hocam didik didik etti, kritikledi; makale 3 defa baştan yazıldı (Neredeyse bütün uzun bağlaçlı cümleleri bana ayrı cümleler haline getirtti bu editörler). sonunda, malesef ifade sorunum tamamen bitti diyemeyeceğim ama büyük ölçüde ortadan kalktı.

okuduğunuz değil, yazdığınız yetmiyor. daha çok yazmalı, pratik yapmalısınız. 1 adet dil bilgisi kitabı elinizin altında bulunsun. sadece okumak yeterli değildir. özet çıkarma, belirli bi konu hakkında yazı yazma gibi alıştırmalarla kendinizi zorlayarak yazmalısınız.

canli yasaminin bir tek dunya'da oldugunu bilmiyoruz. bana sorarsan evrenin baska noktalarinda var bir dolu canli yasami, sadece cok uzaklar.

bizim gunes sistemimizde 9 (artik 8 gerci ama pluton benim nazarimda her zaman gezegendir) gezegen var. evrende bunun milyarlarca, katrinyolarcasi, zibilyonlarcasi var. 9 gezegenden 1inde yasam varken, katrilyon tanede 1 tane bile olmamasi mantikli mi sence? :)

bizim gibi canlilarin ysamasi icin standard kosullar var tabi ki. gunese uzaklik, atmosfer, su, dunyanin yuzeyi ile ilgili kosullar vs. vs. ama bu demek degil ki farkli bir gezegende farkli kosullara ayak uydurmus canlilar olamaz..

Yaşam bir tek Dünya'da var diyemeyiz; bizim yaşamamıza uygun şartlar -şu an için- yalnızca Dünya'da var. Yoksa başka gezegenlerde en azından bakteri düzeyinde de olsa bir yaşamın olmadığını bilemiyoruz. Yaşamsa o da yaşam.

@sl78 evet orası öyle de dünyada ilk yaşam formu sanırım dünyanın oluşumdan 1.5 milyar yıl sonra meydana gelmiş. Bunun sebeplerini de oksijene, hidrojene, güneş ışıklarına, ısıya vs. bağlıyorlar. Şimdi dünyada farklı iklim, bölge ve koşullarda yaşamını sürdüren canlılar var. Kutup ayısı çöl sıcağında yaşamını sürdüremez ve ya balık sadece suda yaşayabilir vs. Bir şekilde doğaya adapte olup yaşamını sürdürme durumu var. Evrim teorisinin bize anlattığı şey bir bakıma canlılık için belli bir standart ve düzenin olmamasıdır. O zaman canlılığı neden bir takım koşullara tabi tutuyorlar evreni anlatırken? Mars'ta neden o atmosfere uygun yaşam formları meydana gelip evrimleşmemiş? Ve ya dünyada neden suyun oluşumundan sonra canlı varlıklar ortaya çıkmış da ondan önce 280 derece iken alevle falan beslenen canlılar ortaya çıkıp evrilmemiş?

oralarda abartılı manyak iklim koşulları nedeniyle yaşam oluşamamış. o nedenle sadece burda var yaşam.

La olm biliyoruz evrenin sadece güneş sisteminden ibaret olmadığını. Güneş sistemindeki gezegenlerde neden o gezegenlerin atmosferine uygun yaşam formları meydana gelip evrimleşmemiş, onu soruyoruz.

Olmadığını bilmiyoruz ki, araştıramıyoruz. Araştırabildiklerimizde de bazı yaşamsal faaliyetler bulunmuş eskiye dair. Misal Mars'ta eskiden okyanus olduğuna dair bazı bulgular var, su yolları nehir yatakları gibi izler var. Bu da eskiden bir yaşamın olabileceğini anlatıyor. Ama onun dışındaki gezegenleri zaten bilmiyoruz. Varsa da haberimiz yok yani.

Yaşam formunun oluşması için en temele inersek "kendini kopyalayabilen molekül" bulmamız lazım. Bunun detaylı açıklaması için "Kör Saatçi"nin son kısımlarına bakabilirsiniz. Buna göre biz kendini kopyalama peşindeki nükleik asitlerin yan ürünüyüz bile diyebiliriz. Herhangi bir gezegende kendini otomatik kopyalayabilen (mesela kristalleşme) başka bir molekül/bileşik var ise pekala yaşam imkanı da olabilir.

Üstte denenlere katılıyorum ve rakamlarla konuşuyorum :)

Evrende 100 ile 200 MİLYAR arası galaksi var ve sadece Samanyolu, bizim galaksimiz için 400 MİLYARa yakın yıldız var.
150.000.000.000 x 400.000.000.000 = 60 000 000 000 000 000 000 000 yıldız var demek ve her yıldızın da etrafında en az 3-5 gezegen olsa, bu yukarıdaki rakamı onla çarp ve kaç gezegen olduğunu bul :)

www.collective-evolution.com
www.space.com

Ayrıca şunu da atlamayalım, aangelus da değinmiş:
www.collective-evolution.com

Nereden biliyosun ölçtün mü? :) Standartdı yok onu bende anlamıyorum. Diyorlar ki bilmemnerde su bulundu yaşam da olabilir. Yahu belki suya ihtiyacı olmayan bir yaşam formu var. Sonsuz bir sistemden bahsediyoruz. Bir de hep uzaylılar çok gelişmiş/teknolojiye ulaşmış varlıklar olarak betimleniyor. Onu da garip buluyorum. Belki trilyonlarca ışık yılı ötesinde onlar da bizim gibi ve bizi arıyorlar. O kadar çok değişken var ki sadece bizim açımızdan bakıyoruz. Belki çok yüksek sıcaklıklara dayanabilen bir kabuğu olan canlı var. Belki suya ihtiyacı olmayan?! Ya da su bulunan gezegenler de var. Bilemeyiz.

Güneş sistemindeki gezegenler için soruyorsan sadece onu da bilmiyoruz ki? Hepsine uzaktan bakıyoruz zaten.

(Ne olur tik ver, yalvarırım)

bu soruyu ben de sorarım sık sık. mesela marsa gönderilen araçta, ancak bildiğimiz anlamda atom ve molekül arayan, analiz eden bir alt yapı var.

karadeliklerin, egzotik parçacıkların, higgs'in bile çözülememiş sırları, anlaşılamamış yanları bulunurken; belki bizim bildiğimiz anlamda ışık ve maddenin ötesinde başka şartlarda ve henüz çözemediğimiz sırlarla oluşmuş bir 'hayat' mevcut. öyle ki bildiğimiz analiz teknikleri işe yaramıyor mesela, ya da ışıkla etkileşime geçmiyor mesela.

soruna cevap değil, daha da derinleşmiş başka bir soru oldu gerçi.

abi soruyu öyle soruyorsun ki sanki kuralları biz yarattık gibi hesap sorar haldesin. bi aciz dünyalılarız.
bilinen yaşam bizim eşleyicilerimizin dışına çıkmamış. daha alt ya da üst bi mekanizma yok. dna ve rna bu gezegenin gerçek ve tek sahipleri.

şunu izle:
www.youtube.com
çok sorgulama kafayı sıyırırsın.

Gunumuze gore en dogru bilgi olarak kabul edilen bazi gercekleri hatirlayalim...

evrim icin uzun bir surec ve uygun sartlar gerekir.

Su anda bildigimiz tek yasam cesidi dunyadaki butun canlilari da olusturan 'carbon temelli yasam'... Carbon'un bu surecte temel rol oynama nedeni, kucuk ve manageable olmasi, son enerji duzeyinde 4 elektron olan bir atom olmasi (ki bu da 4 farkli elementle ayni anda kovalent bag olusturabilmesi demek) ayrica kendiyle de cok rahat bir sekilde double bond ya da triple bond yapip, saglam molekuller olusturabilmesi icin kendisini ideal kiliyor... Eger karbon bu kadar esnek ozelliklere sahip olmasaydi degisik kosullara ayak uyduramayip bugune gelemeyebilirdi (buyuk ihtimal gelemezdi).

Peki ayni tur bir canlilik icin carbon sart mi? Bugunku bilgilerimiz dogrultusunda evet Carbon sart... Bu ozelliklere en yakin diger element Silikon ki o da Carbon kadar saglam molekuller olusturabiliyor fakat Carbon gibi uzun chain'li molekuller yerine kristal olusturuyor bu da cesitli atomlarla degisik baglar yapmasina engel olacak bir sey... Bu konuda carbon kadar esnek olmadigi icin, Silikon based bir yasam biraz daha zor bir ihtimal...

"Su"ya gelecek olursak.... su neden onemli diye sorarsak, benim aklima gelen ilk sey, suyun hucrenin olusmasini saglayan temel molekul olmasi. neden temel molekul? cunku bir molekulun suyu sevmeyen (hydrophobic) kisimlarinin sudan kacmasi ve biraraya gelme cabasi, tam tersi suyu seven (hydrophilic) kisimlarinin da suya dogru yonlemesi ile bir ortami disaridan(sudan) ayiran bir ceper olusmasina olanak sagladi...

Bu nedenle bizim su anda bildigimiz tek tur canliligi diger gezegenlerde ararken, toprakta bulunan elementler incelenir...

Tabii baska turlu canlilik mumkun mu? Mumkun tabii, ama suanki bilgimiz kadariyla bu canliligin nasil olabilecegini tam kestiremiyoruz... Fakat diger gezegenelerde de olabilecek/olan elementleri bildigimiz icin ne tur kimyasal molekuller olusabilecegini az cok kestirebiliyoruz (Burada insan gibi canlilar olusmasini saglayan bir surecten degil de, carbon temelli yasam olusmasini saglayan olaylardan bahsediyorum)...

DNA, RNA ve protein gibi yasamimizi saglayan molekuller calismak icin belirli kosullara ihtiyac duyarlar (ozellikle proteinler), bu kosullardan biri sicaklik. Bu molekuller dusuk sicakliklarda cok cok yavas calisan/calismasi duran, yuksek sicakliklarda ise parcalanan/bozulan molekuller... Dolayisiyla canliligi saglayabilecegini dusundugumuz bu elementlerin olusturdugu molekullerin calismasi cin belirli bir sicaklik araligi sart.

Ayrica soruda gezegenlerin atmosferinden bahsetmissin ama her gezegende atmosfer olmadigini hatirlatmak isterim.

Son olarak da bazi gezegenler dunya gibi kayac degildir, mesela Jupiter gazdan olusan bir gezegendir. Dolayisiyla o gezegenlerde dunyadaki benzer bir yasamdan bahsedemeyiz gibi, ancak gaz temelli bir yasam olabilir, o da nasil olacak olsa bile biz nasil bunu anlayacagiz? ya da anlayabilecek miyiz? tartisilir :)

@angelus Mars icin sonradan o nehir yataklarini vs. ruzgarlarin da yapabilecegini soylediler. Yani aslinda eskiden yasam var miydi o kadar da emin degiliz hala...

edit:
Carbondioksit ile ilgili soruyu unutmusum, dunyada su an tum canlilarda gerceklesen olaylar icin enerji gerekir... bu enerji de kolay elde edilebilen bir sey degil. Mesela dunyada canlilarin cesitliliginin bir anda artmasinin en onemli nedenlerinden birinin -su an icin- oksijenin varligi oldugu dusunuluyor. daha fazla bilgi icin en.wikipedia.org

eksisozluk.com

the great filter olmadı, fermi paradoksu linki verelim

eksisozluk.com

@icince bokunu cikaran arap atmosfer'den kastım havadaki tabakalar değil, koşullar, ortamdı. Koşul yerine atmosfer kelimesini kullanmayı tercih ettim.

eğer istediğin buysa, güneş süpernova aşamasına geldiğinde titanda dünyanın ilkel koşullarına uygun bir yapıda olacak ve bizdekine benzer bi evrim için birkaç milyar yılı olacak diyorlar.
istediğin bu değilse ne istiyosun mna koym?
bi sitokrom c kolay mı evimleşiyor sanıyorsun?
oksijen oksitleyici işte. karbon enerji bağlayıcı.
bunların ikisi yerine de bir şeyler koymazsan bildiğimiz enerji taşıma mantığını uygulayamazsın.
bildiğimiz solunumun bir üstü ancak florun son safhada reaksiyona girmesiyle oluyor diyor ali demirsoy. oksijene mecburuz çoğu konuda.
millet atmosfere göe cevap vediğinde de "yeaaa ben iklimi suyu amonyağı hepsini kastettim" diye çevirme lafı sinir bozuyorsun.
eğer ortamın tüm şartlarını sayacaksan önce eşleyici mefhumunu bilmelisin. bildiğini sanmıyorum. yüksek enerjili dış faktörlerin yarattığı düzeni anladınsa bunun için elde ne kadar az "mobilize" molekül tipi olduğunu da bilirsin. ama bunu da bildiğinni sanmıyorum.

burada ali ağaoğlu gibi bu değil bu değil bu hiç değil kapisi yapman sinir bozucu.

@namus ninjası ben atmosfer konusunu yanlış anlaşıldığı için düzelttim, atmosfer kelimesini koşul, ortam manasında kullandığımı belirttim.

Senin açıkladığın, dünyadaki canlı hayatı için gerekli olan bileşenleri esas alarak kurulan mantığın dışında bir evrim süreci 5 milyar yıldır neden oluşmamış? "Oluşmuşsa da henüz insanlık bunu keşfedemedi" cevabına aklım yatar. Ama bizim dünyamız için geçerli olan mantığa dayanan bir cevaba aklım yatmıyor. Yani bu evrende her şey kaosla, tesadüfi bir şekilde oluştuysa, canlılık için illa oksijene, suya ihtiyaç duyulmamalı.

mountaincat ben anladım seni tamam, sorun yok. Sen diyorsun ki; Dünya'daki hayatın başlamasına neden olan evrimin bir benzeri, kendi ortamında kendi şartlarına göre diğer gezegenlerde neden başlamadı. Bu olay neden bir tek Dünya'da oldu. Misal Andromeda Galaksisi'ndeki bir gezegende, kendi çevresel koşullarına göre bir evrim neden oluşmadı. Bu evrim bir tek bize mi işledi diye soruyorsun anladığım kadarı ile?


Benim tahminim, ki bir önceki cevabımda da söyledim; olup olmadığını bilmiyoruz, zira uzak yerler gitmemize veya uydu göndermemize imkan yok. Yani bizim ahir ömrümüz yetmez bunun bilimsel cevaplarını almaya. Onun dışında geriye bir tek o galaksilerdeki gezegenlerde yaşayan canlıların kendilerini göstermesi seçeneği kalıyor ama onların da o teknolojik imkanlara sahip olup olmadıklarını bilmiyoruz. Belki de bizden daha geri bir medeniyete sahiptirler. Ne bileyim, belki de bakterilerdir henüz. Uzaylı diye illa süper olacaklar diye bir kural yok. O yüzden bu konuları bu tip sorunlar nedeniyle şu an açığa çıkaramıyoruz ne yazık ki.

tesadüf diye bir şey yok. rastlantı ve zorunluluk var. sınırsız rastlantı zorunluluğun katı kalıplarında bugüne getirdi bizi. öncelikle bunda bi anlaşalım.

"Yani bu evrende her şey kaosla, tesadüfi bir şekilde oluştuysa, canlılık için illa oksijene, suya ihtiyaç duyulmamalı."

bu yazdığın sadece vasayım. ve maalesef bu bir non sequitur.

anliyorum...

oncelikle "Evrim bi tek bize mi evrim amk" gibi bir yaklasimin cok yanlis oldugunu belirteyim. Evrim akilli bir surec degildir, evrim bir sonuctur. Rastlantisal gelisen bir takim olaylardan sonra olusan bir sey, neden baska sekilde olusmadi ya da neden baska yerlerde de olusmadi diye sormak cok rasyonel durmuyor kanimca...

vucudumuzda bulunan bir polimeraz enzimi -farazi konusuyorum- iki DNA bazini bilmemkac saniyede bir araya getirebiliyor diyelim, bu enzim olmadan bu olayin gerceklesmesi milyonlarca yili bulabilir. Bu nedenle enzimler onemli. Bunlar olmadan dedigin milyarlarca yilin pek anlami kalmamis oluyor. Tabii bu dedigimi herhangi bir baska enzim icin de soyleyebilirsin...

Bu enzimlerin olusmasi icin su ya da bir sivi neden cok onemli? Cunku sivida ya da suda bulunan molekuller cok daha hizli hareket edip (kati ortamda bulunan molekullere gore), baska molekullerle temasa girme ve tepkimeye girme sansini arttiriyor. Bu nedenle suyun/sivinin olmadigi kayac olan gezegenlerde yanyana duran iki tane kayaya bakip 'hadi canli olusturun' demek cok realist olmasa gerek?

Ayrica "yasam formu" demissin ama bunun tanimini yapabilir misin?
Dunyadaki gibi carbon temelli bir yasamdan mi bahsediyorsun? Yani C, O, H, N gibi molekulleri icinde barindiran virusler bile canli olarak kabul edilmiyor. Bu nedenle 'yasam formu' derken, hollywood'un aklimiza soktugu insana benzeyen kafasi gozleri, iki kolu, iki bacagi vs. olan bir uzaylidan bahsediyorsak, bunun gerceklesme ihtimali biraz dusuk gibi...

Tabii gaz devi gezegenler de var, ve gazin su gibi akiskan bir yapisi var, molekuller diffuzyonla yayilabilir. Misal Jupiter'e bakarsak, atmosferinde dunyada bulunan molekuler de var, peki bu molekuller neden bir araya gelip bir seyler yapmiyor? Bunun bir nedeni sicaklik olabilir? Her ne kadar Jupiter'in iclerinde, merkezinde kayac olusumu var mi bilinmese de (en azindan ben boyle biliyorum) oyle olsa bile bu kayacin cok yuksek bir basinca ve sicaklik altinda oldugunu tahmin etmek zor olmasa gerek? Ve bu sicaklik bu molekulleri parcalayacak kadar yuksek. Bildigim kadariyla -eger varsa- Jupiter'in ust atmosfer katmanlarinda bir canlilik vardir diye dusunuyorlar.

Buradan alip, son vurgulamak istedigim noktaya geleyim... "yaşam formları meydana gelip evrimleşmemiş" demissin... nereden biliyorsun meydana gelmedigini? Belki gelmistir de biz daha kesfedememisizdir... Gunes sistemindeki tum gezegenlerin ve onlarin tum uydularinin tamamen kesfi ve incelemesi yapildi mi?

yaştan dolayı sorun yoksa,
okul kabul eder, askeriye müsade eder, okul erteletir.
artık enstitülerde görevlilerin önünde askerlik ile ilgili monitör var, oradan direkt online erteletebiliyorlar, gerekçe olarak da yükseği işaretliyorlar.
olmadı, her dönem başında öğrenci listelerini zaten msb ye gönderiyorlar, msb otomatik erteliyor

35

enstitü sekreterine sor bence. her yıl askeriye derslere devamlılık durumunu falan kontrol ediyor mu onu bilmek lazım.

Doktora öğrencilerine yaş limitine (35) kadar tecil verilebiliyor, ötesinde ise tecil edemiyorlar, doktorayı uzatsanız bile enstitü askerliği uzatamaz.

Bir çok üniversite daha çok harç alabilmek için lisansüstü programlarda "atılma" olayını kaldırdı, yani harcı yatırdığınız sürece doktora devam ediyor. Dolayısıyla, derslerden kalsanız dahi,muhtemelen (ünv. den ünv. ye değişir tabi) dersleri yeniden alırsınız ve yeniden alırsınız.

Askeriye (askeriye diyorum ama bakmayın olay burada m.s.b.) derslere katılıp katılmadığınızı bilemez tabi ki, enstitü öğrenci belgelerini msb ye iletiyor, orada otomatik olarak teciliniz sürüyor.

Ama dediğim gibi, 35 ten sonra yapabileceğiniz bir şey yok. Doktora buna müsade etmiyor.
Ancak bazı özel durumlarda mümkün, mesela önemli projelerde (tübitak vb.) görev alıyorsanız, kendisi önemli projede görevlidir diye yazı gönderiyorlar msb ye orası yine tecili yapıyor.

0,5-0,75 gerçekten iyi dereceler miyop için. yani 1.25 falan olmadan ben kendim fark edememiştim miyop olduğumu. 1,75 ise epey ileri. yani mesela okulda tahtada yazanı göremezsin.
bu tür bir yazı testiyle anlayabilirsin kendin de, bu son muayenenin doğruluğunu.

1- göz alışması
2- göz yorgunluğu

eğer öncesinde gözü yoracak işler yaptıysan, iki ölçümden birisi hatalı olabilir. Ayrıca bir kaç yıl gibi sürelerde o değişiklikler de normal geliyor bana.

@namus ninjası

miyopta gerileme olmaz diye bilirim ama biraz keyfini çıkarayım sonra test ederim :)

miyobun bende hızla arttığı zamanlarda araştırmıştım, büyüme çağında artar sonra orta yaşta bir miktar sabitlenir ve ilerleyen yaşlarda hipermetropi sebebiyle bir miktar geriler diyorlardı bazı kaynaklarda. bende aşırı arttı, öyle ders mers de çalışmadığım tembel zamanlarımda, sonra durdu. daha henüz ileri yaşlara gelmediğimden gerileme görmedim tabii.
miyobun göz yuvarıyla alakası da var. yani ya mercek ışığı doğru yere düşüremiyor ya da göz, ışığın giriş doğrultusundaki eksende biraz genişlediği için görme bölgesinden öne düşüyor.
bunu öğrendiğimde de mesela denedim, gözüme bastırdığımda görüntü deforme olsa da netliği artıyordu. hani şundan diyorum, gelişme çağında falan yüz yerine otururken de bu sorun göz yuvarınının deformasyonuyla değişebilir gibi.

tabii bu yorumlarım tamamen amatörce ve tek denek kendim. kaynak gözüm yani.

namus ninjası+1

Gençlerde miyop daha çoktur fakat insan gözü yaşlandıkça hipermetrop olmaya kayıyor, dolayısıyla bu süreçte göz bazen "0" lanıyor bile. Sonra hipermetroptan devam.

50 lere varmadıysanız ama bilemiyorum, o zaman durum başka olabilir.

@furciferpardalis

yaş 33 henüz :)
hipermetrop için erken sanki.

Yok. Belki biraz photosop teknikleriyle birseye benzetilir az biraz ama bulanik fotografi netlestirme diye birsey yok normalde.

çeşitli olanaklar var.
çözünürlük düşükse ona pek bir şey yapılamıyor gerçekten, anca photoshop ta bulunan sharpening gibi şeyler, ama makinenin elde titremesinden kaynaklı etkilerse bunları düzeltebilen algoritmalar var, photoshop içerisine de koyacaklardı sonra vazgeçmişlerdi, daha sonra ne yaptılar koydular mı bilmiyorum.
Baktım da galiba eklemişler, camera shake reduction filter olmuş adı da.
Eğer sorun bu ise örneği:
www.youtube.com

ben almanyadan alıp geldim (vat return avantajı var ve mesafe daha kısa) tüpü ucağa yanıma aldım. bir sıkıntı olmadı
www.celestron.com(xlt)-computerized-telescope

tesekkurler, butun gun aradim sadece bir forumda ayni sekilde yaninda getirmis biri daha oldugunu gordum,sizinle iki kisi olunca, bayagi cesaretlendim dogrusu.
Ben de go to ozellikli bir tane begendim. 3.5 veya 4" en cok 5" dusunuyorum ama sanirim 3.5 bakacagim.tasimaya usenilmeyecek bir sey olsun diye. Bakalim, hayirlisi.
tesekkurler yeniden.

Daha 4 senen var. :) Ama ortalamayı yüksek tut. Her sene düzgün yerlerde staj yap. Uluslarararası firmaların, "international internship" ilanlarını takip et. Bunları yapabilirsen, mezun olunca güzel bir yerden teklif alırsın.

derece yapman lazım okulda. çok iyi yerlerde staj yapman lazım. bazı projelerin içinde de bulunman lazım. sonra alırlar neden almasınlar.

Alanında yapılmayanı yap, bi' fark yarat, sivril. örnek vermek gerekirse Bahçeşehir üni. grafikten, Batman film fragmanını yapan eleman.

yurtdışında iş bulmak konusunda tecrubem yok ama akademisyenim ve öğrencilerden gözlemlerim sonucunda önerilerim şunlar;

okulunuz çok iyi, oraya girmiş olmanız için zaten çok çalışkan olmalısınız, dolayısıyla aşağıda yazan her bir şeyi gerçekleştirebileceğinizi düşünüyorum.

ingilizce daha iyi olmalı.

lisans süresi içerisinde okulun verdiği minimaldir, bununla yetinilmemeli, yapılacak küçük uygulamalar freelance işler, hayvani bir bitirme ödevi vb. projeler iyi olabilir (portföy için).

Öğrenim süreniz içerisinde bazı uzmanlık konuları üzerine eğilip çalışmalar gerçekleştirebilirsiniz (ne yazık ki bu zor bir şey ve ne kadar yardımı olacağından pek de emin değilim, bu konuda yönlendirme için hocalarınıza başvurun, biraz şanslıysanız kendnizi acayip ortamlar içerisinde bulabilirsiniz)

erasmus vb. mutlaka yurtdışına bir uzanın. yukarıda denilmiş zaten yurtdışı bir firmada staj yapın diye ki cv nize büyük katkısı olacaktır. Erasmus esnasında ayrıca staj fırsatları yakalayabilirsiniz. Böylece, Türkiye'den, internet üzerinden başvuru yapmak yerine bir firmada staj için yüz yüze görüşme şansı yakalayabilirsiniz ki bu büyük bir avantajdır (bunu yapan bir arkadaşımız erasmus üzerine almanyada 6 ay ücretli [maaşlı] staj yaptı, sonra dönüp okulunu bitirdi).
Not ortalamanız en beklemediğiniz anda kapınızı çalıp sürprizini yapacaktır.
O yüzden ortalamanızı yüksek tutun.

Yukarıdaki seçenekler olmazsa internette scholarship veren msc. ilanlarına bakabilirsiniz. Özellikle bu durumda 3'ün üzerinde ortalamaya ihtiyacınız olacaktır.

(bkz: giray ozil)

Bu kadar zor mu ya

bence odtü'yü bitirmenin diploma açısından bir manası olmayacak amerikada çalışmak için. buradaki en iyi üniversite ama orada neredeyse kimse türkiye'deki üniversiteleri bilmiyordur. belki intel gibi firmaların hr departmanları ülkelerdeki üniversitelerin seviyelerini takip ediyordur ama bence asıl önemli olan okuldaki notlarından ziyade ne gibi uygulamalar geliştirdiğin, neye ne kadar hakim olduğun. akademik olarak iyi notlar + örneğin düzgün bir master programında işe yarar bir uygulama yazdığın bir tez + buna ekleyeceğin, öğrenciliğin süresince yazıp kendin geliştirebileceğin projeler sana amerika veya herhangi bir ülkede en azından staj kapısı açar. o kapıdan girdikten sonra da gerçekten bu dediklerimi yapmışsan ve işlerine yarayacaksan seni kaybetmek istemezler. ama 1. tier firmalarda çalışmak için örneğin calculus, dif, fizik gibi dersleri yalayıp yutmuş olman gerekli. matematiği düzgün öğrenmemiş adamı çalıştırmıyorlar ne yazık ki. üstüne bir de ilgini çeken alandaki matematik uygulamalarını çalışırsan süper olur.

kendi sektörümden örnek vereyim. oyun sektöründe 3d physics için matematiğin yeterliyse, bir matematisyene ihtiyaç duymadan bir fizik motoru yazabilecek düzeydeysen mutlaka iş bulursun, hem de yavaş yavaş yükselerek, 1. sınıf firmalarda bile çalışabilirsin, electronic arts, blizzard, vs. gibi. bunun dışında örneğin low-level dilleri bilirsen, networking, işletim sistemleri, bilgisayar mimarisi, işlemci mimarisi, algoritma tasarımı, efficiency hesaplamaları, design patterns gibi konularda iyi olursan(hepsinde demiyorum ama hepsinde yetkin olursan senden iyi aday zaten yok) rahatça iş bulursun. koç ünv mezunu bir eleman engine programmer olarak çalışıyor bildiğim kadarıyla blizzard'da. yani neden olmasın?

bu arada bu dediklerimin hepsinde uzmanlaşmak okurken harbiden zor bir şey değil. aklını başına devşir, benim gibi okulda tembellik yaptığın ve 30 yaşından sonra yine calculus çalışmak zorunda kaldığın için pişman olma.

Yüksek lisansını Amerika'da yaparsan oradan yürürsün zaten. Odtü Maden Mezunuyum. Amerika'da yüksek yapan arkadaşlarımdan geri dönen olmadı.

Ben de okulun bir artısı olmaz diye dusunuyodum ama bu yıl ilk 100 e girdigi icin belki az da okur diye umutlandım :)

o kadar zor değil, ama neyi daha çok istediğinize karar vermelisiniz, gezip dolaşmak mı, biraz tembellik etmek mi, yoksa dışarıda iş bulmak mı. Eğer kararınız sonuncuysa, bunun için gerekeni yaparsınız; yok değilse zaten bir bakmışsınız ders sırasında kantinde batak oynuyorsunuz.

Belki burada yazıldığı kadar zor olmaz, şansınız yaver gider ve kolayca bir işe yerleşirsiniz ama burada bu kadar şey yazmamızın sebebi, gerçekten bunu istiyorsanız garantici olmanız gerektiğinden.

uckac'ın dediklerine katılıyorum, kendisi çok doğru söylüyor.

Ayrıca hocalarınıza yakın olun, onlarla da konuşun bunları; sorun, okulun ötesinde hangi alanda kendimi geliştireyim, ne üzerine çalışanlar daha fazla talep görüyor, trendler ne yönde.

Sonra, 1. sınıfsınız daha, daha yeni öğrenmeye başlıyorsunuz, bu senenin sonunda burada koyduğumuz hedeflere varamayacaksınız (projeler stajlar vb.), kesin bu, kesin...
Hatta 2. sınıfı bitirdiğinizde de hedeflerin hemen hiçbirisine ulaşamayacaksınız, belki de hiçbirine, çünkü 2. sınıf sonunda hala bunları yapabilme kabiliyetine sahip olmayabilirsiniz.

Bu sırada ne oluyor biliyor musunuz, 1. sınıfta kendinize koyduğunuz bu hedefleri unutuyorsunuz ve en çok kendinizi geliştirmeniz gereken 3., 4. sınfları boş geçiyorsunuz.
Bunları unutmayın, 3., 4. sınıfları boş geçmeyin. Burada yazanları yapacaksanız çünkü 3.ve 4. sınıflarda olacak. 1. ve 2. sınıflar altyapınızdır.
O calculusları fizikleri ne kadar iyi çalışırsanız o bahsettiğimiz uzmanlık konularının, projelerin altından o kadar iyi kalkarsınız.

mesela uckac'ın dediğinden örnek, mesela game engine ler. Bu oyun motorlarında "ray tracing" hatta artık "global illumination" (GI) uygulamaları kullanılıyor.
Bu GI üzerine yurtdışında çalışan "cüneyt özdaş" vardı hatırladığım. Ya da yine amerika'da animasyon filmlerde kullanılan saç simülasyonları üzerine çalışan birisi vardı (adını unuttum).
Sonlu elemanlar (galerkin vb.), sonlu farklar, integraller, türevler, gradyanlar, diverjanslar, bunları bilmeden bu konularda üretim de yapamazsınız. Bunlar için de 1.2. sınıflar çok önemli.
Sonra bakarsınız 30 yaşında calculus çalışan 3. kişi de siz olmuşsunuz.

abd de burslu murslu master düşünüyorsanız 3+ ortalamayı cebe koyun.
abd deki çoğu ünv. türk ünv. lerinin halini bildiği için 3+ ortalama şartını koyuyor direkt (hatta bir çoğu kendi memleketinin ünv.lerine de en az 3 istiyor, bazı ünv. sitesinde ülke ülke özel belirlenmiş ortalama şartları listelenmiş olabiliyor).

sadece toefl değil bir de gre (amerikan öss'si, bizimkinden kolay) gerekiyor ( gre olmasa da olur ama olması iyidir diyorlar, gre olmayacaksa ünv.nin kurul kararı gerekebiliyor, bunun için de başka bir + ya sahip olmanız gerekli )

yine mastera başvuracaksanız, bahsettiğim gibi bazı uzmanlık alanlarında küçük de olsa tecrubeler sizi ön plana çıkarabilir. bu yüzden hocalarınızla konuşun, trendleri öğrenin diyorum.
burslu msc. lerde ne üzerine çalışacak adam arıyorlar daha çok, öğrenin. Yine hocalarınıza yakın olun, sonra referans mektubu diye kapı kapı dolaşmayın (ünv. ler üç hocadan sizi tavsiye eden imzalı referans mektubu isterler, her hoca kolay vermez. Kolay vereninkinin de kıymeti çok olmayabilir.).

Yine bu yüzden uzmanlık konularına eğilmek üzere hocalarınızla konuşun diyorum, zira, sizi yönlendirecekleri uzmanlıklarda küçük de olsa işler yaparak kendinizi uluslararası kongrelere filan atabileceğiniz paperlar vb. hazırlayabilirsiniz.
Bu kongrelerde öğrenciler için özel etkinlik/yarışmalar olabilir, katılın.
Bunlar master başvurunuzda sizi öne çıkarabilir. Bunları zor zannetmeyin, iyi bir yönlendirme sayesinde nispten basit bir işle bunu halledebilirsiniz. İşin basitliği önemli değil, çünkü henüz lisans öğr. olduğunuz için kimse büyük şeyler de beklemeyecektir.

Bazı uzmanlıkların kendilerine ait grupları ve düzenli workshopları vardır. Bu uzmanlıklardan birine yönelirseniz, sitelerini, etkinliklerini takip edin, çoğunun mail grupları da olur ve buralara msc. ilanlarını da atarlar.
Buralardan fırsatlar yakalayabilirsiniz.

bu arada ben de yurt dışında çalıştım, linkedin'de yurt dışı tecrüben gözüktüğü için halen teklifler geliyor. dediğim gibi bir kez kapağı atıp yeterliğini kanıtladıktan sonra gerisi kolay.

ne tarz resim yapıyor? mesela robinsondan anatomi kitabı alabilirsiniz (çizim öğrencileri için olanından =) )

ben kara kalem bir portresini bi de odasinin duvarina yaptigi bi balerin resmini gordum sadece. bi tarzi var mi bilmiyorum acikcasi. sormak istemiyorum simdi dogum günü üzeri resim konusunda pek konusmuyoruz cunku. :) büyük bi boya seti filan alsam mesela? nerden almali? hangi boyayi secmeli hic bi fkrim yok.

Şövalesi var mı şövale alın? Dekor amaçlı da güzel duruyor boyanınca filan.

genelde ne malzeme kullanıyor boyamak için?
mesela, kuruboya, pastel gibi şeyler kullanıyorsa bence derwent in büyük kuruboya setleri (200tl yi rahat bulur, derwent güzel bir markadır) veya marker lar hoşuna gidebilir (promarker marka markerin tanesi 5 tl ye filan satılıyordu, rahat 100 küsur tl dökersiniz, tabi bunlar yeniden doldurulamayanlar, doldurulabilir tipleri de var onlar daha pahalı ama mürekkep doldurma işi daha kokulu) , diğer yazdığım seçenekler kadar emin olamasam da renkli tükenmezleri de sevebilir . 12 renk aldım ben geçen 40-50 tl tuttu.

Ayrıca demişsiniz ki, "karakalem resmini gördüm", şimdi şöyle bir durum var, mesela yağlıboya için boya+fırça aldınız diyelim -ki epeyi tutar bu ikili iyi markalardan alırsanız- bunları kullanabilecek mi? Yağlıboya+terebentin çok koku yapar. Eğer bahçe veya boş bir oda vb. yoksa kullanamaz. yağlı boya için marka tavsiyesinde bulunamayacağım

suluboya düşünürseniz van gogh marka alınabilir.

boyalar pahalı oldukları ve çabuk bittikleri hediye olarak güzel, elinde aynından olsa bile, "oh bi kutu daha" diye ellerini ovuşturacaktır, böyle de bir açgözlülük yaratıyorlar.

@furciferpardalis cok tesekkur ederim bunlar cok isime yarayacak.

metrobusle sefaköy oradan atakent otobüsleriyle gidebilirsiniz.

sefakköyden minibüs de var (sarı şapkalı başakşehir minibüsleri) ama o okula yakın geçer mi bilemiyorum.
otobüs için metrobüs köprüsünün küçükçekmece tarafındaki ayağından binilebilir, oradan geçip sefaköyün içine dönen bir yola giriyorlar, minibüs için de köprü ayağından indikten sonra sola devam ediyorsunuz, yol sefaköyün içine doğru kavis alıyor zaten, orada minibüslerin ilk durağı var.

formül bildiğin liseden hatırladığın eğik atış formülü.
belli bir hızla eğik atış yapıldığında havada kalma süresini hesaplıyor,
farklı hızlar için farklı havada kalma süreleri elde edilecek tabi ki.
istenen de atış hızlarına bağlı havada kalma sürelerinin grafiği.

v=10:5:100 farklı atış hızlarının bulunduğu vektör
g=9.81 yer çekimi ivmesi
q= namlu açısı (bunun elde olması lazım) * pi/180 (matlabde sin radyan cinsinden işler, direkt derece koymak için sin yerine sind kullanılabilir)
t=2*v*sin(q*pi/180)/g formülü uyguluyoruz
plot(t,v) atış hızlarına bağlı havada kalma süresi grafiği

grafik tabletten mi bahsediyor acaba?

www.vatanbilgisayar.com

bahsetmemişsin ama çizimle ilgili bir sınav olmalı. sınavda yapacağın şeye göre çok değişken tavsiyeler çıkacaktır. Çok küçük boyutlu olanlarla çok verimli çalışılamıyor maalesef.

yok yaw pc sınavı başka ülkede, video konferans yoluyla

ille wacom olmayacaksa daha ucuz seçenekler var ama wacom olmak zorundaysa ki çok gereksiz, ucuz değil meret ve hangi boyu gereksiniminizi karşılar hiç bilemiyorum, sınavın yapılacağı yazılıma göre bile değişir.
a6 sı yeterse bilemem ama a4 için kafadan 300-500 usd gözden çıkarmalı.
sık sık böyle sınav olmayacaksanız ödünç alacak birini bulun bence. grafiker filan...
Ama gerçekten saçmaymış, çünkü o kalemi o yüzeyde kullanmak bile el alışkanlığı istiyor, ilk kullandığımda adımı zor yazmıştım ben.
öncesinde elinizi alıştırın yoksa yazınız muhtemelen kargacık burgacık olur.

@furciferpardalis

illa wacom olmasına gerek yokmuş. Kiralama olayına pek sıcak bakmıyorum çünkü defalarca benzer sınavlara gireceğim alayım bir tane çıksın aradan ama tabiki sırf sınavda kullanılacak bir şeye de 300-500 USD veremem.

Bu aletlerin en ucuzları hangisidir, ufakta olsa olur. Maksat var demek.

wacom olmayacak madem..
wacom daha çok resim için,çok çok hassas.

bunların yazı yazmak için olanları var, onlar, mesela 512 farklı basınç algılıyor, golddan ya da vatanın sitesinde, vardır; googla da arayayım bir,
mesela bimeks'de waltop diye bir marka varmış, a4, 250 lira.
eğer driverlarında bir sorun, windowsta yaşattığı kronik problemler vb. yoksa sizin işinizi görecektir.