haz almak. kendini geliştirmek. tutkuyla bağlandığın işi yapmak.

evden pijamalarla çalışmak da her zaman çok iyi bir şey değil de vurgulamak istediğin farklı ona göre cevap vereyim. rahat mı saygı görmek mi diyorsun? bunlar boş bence. rahat da çok iyi değil. önemli olan arkadaşın dediği gibi kendine anlam katacak, zevk aldığın işi yapabilmek benim için.

türkiye'de bu pek mümkün değil. türkiyede çalışmak dedikodu, kayırmacılık, anlamsız işler, etikete bakmalar vs.

Prestij değil ama yaptığın işten tatmin olmak ve zevkle yapmak önemli. Para elbette en büyük motivasyon ama sevmeden çoğu iş yapılmaz.

para ile ilgisi yok. bir çok kişi çok çobandan daha az paraya çalışıyor sırf prestijli vb. bir iş diye.

Evden çalışıyorum ama pijamalarla çalışmıyorum.

Yaptığım işe duyduğum saygı çalışırken pijama giymemi engelliyor.

Cogu insan icin evet.
Ender sayida insan icin ise bir ise yarama ihtiyacinin tatmin edilmesi. Bir ise yariyor olma, basarili olma hissi insanda farkli turde bir haz uyandirir ve yasama baglar.

Sadece para kazanmak için çalışılmaz. Ise gitmek gelmek bile hayatı planlayıp yoluna sokmakta yardımcı. Başka insanlarla tanışma ve onlardan bir şey öğrenme, günü toplum içinde geçirme gibi yönleri var.

Bir ise yarama duygusu, tatminkarlik gibi faktörler de cabası.

Vakit geçsin diye çalışıyorum ben. Başarılı olmayı da seviyorum. Başarılı olmanın metriği de benim için para. Dolayısıyla vakit geçsin diye yaptığım işi maksimum başarıya ulaştıracak şekilde çalıştırıyorum, o da daha çok para kazancı demek oluyor. Ne iş yaptığımı umursamıyorum, bakkal ya da taksici de olabilirim. Sonuçta maaşlı çalıştığın sürece birilerinin kölesisin, artislik yapmaya gerek yok.

Bizim gibi ortadoğu topĺumlarinda prestijin neredeyse tek ölçütü para. Dolayısıyla evet, paranın yüksek olduğu işi tercih ederim ben şahsen.
Öğretmen olsanız mesala, bizde sözde prestijlidir. Biyik altından herkes (ondan fazla kazanan) ezikler.
Yani prof dr olup 15k kazanmak mi, oto galeri bayi sahibi olup ayda 40k kâr yapmak mı derseniz, prestij acısından ülkemizde oto bayi derim.

Merhabalar,
Psikolog olmadığım için sana teşhis koyamam, ya da bir çözüm öneremem ama
153 ücretsiz psikolojik danışmanlık hizmeti veriyor. Gayet de ilgililer ve sandığından daha çok yardımcı oluyorlar. Çekinme hemen ara.
Ayrıca birçok ücretsiz destek merkezi de mevcut.

Eldeki imkanlarla yapılabilecekler arasında aklıma gelenler:
-anten'in dediği gibi ücretsiz danışma merkezlerine gitmek (bağlı olduğunuz belediyeye dahi başvurabilirsiniz)
-Yüksek lisansa yahut doktoraya devam eden psikoloji öğrencilerinin vermiş olduğu ücretsiz danışmanlıklardan yararlanmak (ki bu bir üsttekinden daha fazla önerdiğimdir)
-David burns ün "iyi hissetmek" kitabını alıp okumak ve hayatınıza uygulamak

Hepimizin çok kötü dönemleri oluyor. Sertifikalı baristayim falan demişsin ne güzel mesleğin var elinde ki bu bir meslek bence. O yüzden çok da şeyapma diyorum.

Ama tabii depresif hissetmek başka bir şey ve yardım arayışı içinde olduğun için depresyondasın diyemem yetkim de yok zaten ama yılmak yok........

david burns kitabi +1000

duzgun bir psikologun klinik olarak uygulayacagi terapiyi kendin uygulamani sagliyor (bilissel terapi) omur boyu faydalanacagin bir sey her durumda. psikolog durumun yoksa siddetle tavsiye.

Herkese çok teşekkürler, ince düşünen insanlar olduğunuz belli oluyor. David Burns ile başlayıp diğer seçeneklere ilerleyeceğim.

Mutlu kalın.

ağır depresyon çok farklı bir durum. bir çok insanın bu ülkede yaşadığı durumu yaşıyorsun. belediyelerin ücretsiz psikolojik danışmanlığı yaptığı yerler var. istanbul ve ankarada var genelde.
bir yerden hafiften yeniden başla. ilerde evlensende malın mülkün olsada herşeyin anlamsız olduğu dönemler olacak bu normal.

kimsenin derdini küçümsemem, herkesin derdi kendine büyüktür ama yazdığın şeyleri okuyunca biraz abartmıyor musun demeden de geçemedim. belki de geçmeliydim.

Arkadaşlar soruna guzel guzel yanitlar vermisler.

Is hayati boyledir. Pes etmeyeceksin. Sabredeceksin. Bu yillar gececek ve geri dönüp baktiginda iyi ki yapmisim sabretmisim diyeceksin. Yilma; yeni bir ise gir ve sebat et kardesim.

Bu problemin alasini yasamis ve yasamaya devam eden biri olarak caresi yok diyorum, bosuna umitlenmemek lazim. Doktora gitmekten baska care yok. Gerci sizin durumunuzu bilmiyorum, belki kurtalabilir durumdasinizdir da benim vucut saatim bozuk ve hicbir sekilde duzelmiyor.

Uykuzluk derken, yoğunluktan dolayı az uyumaktan mı bahsediyoruz yoksa uykuya dalamama gibi bir sorun mu var.
Ben uykuya dalamama durumunu yaşadım günlerce uyuyamadım delirmek üzereydim neredeyse.
Kendi kendime birkaç şey yapıp çözdüm. Birçoğu zaten yaptığım şeyler olmasına rağmen kendimi psikolojik olarak özellikle uykuya hazırladığım için işe yaradığını düşünüyorum.

Öncelikle hiç sıvı tüketmediğim için suya dikkat ettim. Kendimi zorladım günde en az 2,5 litre içebilmek için.
İzin günümden bir gün önce eve gider gitmez nevresim takımımı değiştirdim, odamı güzelce havalandırdım. Kıştı o zaman bu yüzden yatmadan hemen önce camı kapattım şu an üstten açık tutuyorum. Pijamalarımı özenle seçtim. Yastık spreyi diye bir şey aldım lavanta kokusu eşliğinde uykuya dalmak müthiş bir şey. Bir de göz bandı kullanmaya başladım. Ertesi gün izinli olduğum için alarm kurmadım ve telefonumu yanıma almadım.
Öyle iyi uyudum ki her yaptığımı bir alışkanlık haline getirdim.
Telefonu her gece uçak moduna alıyorum mesela alarm için başka alternatifim yoktu o zaman olsaydı hiç yanıma bile almazdım.
Ve uyurken odada herhangi bir elektronik eşyayı açık bırakmıyorum.

O kadar basit degil. Oyle yorulmak falan yemiyor ciddi uyku problemi olan insanda.

yorulmak +1

ama bazen tam tersi etki yaratıp uykusuzluğa da sebep olabiliyor. denemekten zarar gelmez.

yorulmak çok denediğim bir şey. spor vs. yaptım. işe yaramadığını biliyorum.

Yorulmak
Yatmadan bir süre önce film kitap internet zihni meşgul eden şeyleri bırakmak

Nefes egzersizleri

Ben de şu an uyuyorum ama uyku kalitesi düşük olduğundan ağır spora baskayacagim

facebook'ta simya evi diye bir sayfa var, yag karisimlari satiyorlar; cilt, kirisiklik, sivilce, catlak, bit, deodorant vs. gibi urunleri var.

bir de relax diye bir kapsulleri var. lip stick gibi kabi. acip burnuna cekiyorsun uykudan 10dk once. beton gibi uyuyorsun sonra. ama ertesi gun cok ayik olmuyorum ben. sizde nasil olur bilemem.

meditasyon
nefes egzersizleri

çok zahmetli olsa da yürümek. 10 km filan yürümek. hani uykusuzluğun +40. saatlerinde bir enerji geliyor ya işte tam o enerji geçince yürümeye başlıyordum. 10 km filan yürüyüp sıcak bir duş alıp uyuyordum. en azından bir gün deneyin. durumunuz fazla ciddi değilse deneyiniz.

zikir çekmek.

Mindfulness diye bir kitap okumuştum, kitap kayıtlı meditasyon egzersizleriyle birlikte geliyordu. Bu egzersizlerde body scan ve düzgün nefes teknikleri gösteriliyor. Onu dinlerken uyuyakalıyorum ben. Ne zaman uyku sorunu yaşasam onu açıyorum o sebeple. Genelde konuşan terapistin sesi o kadar sakinleştirici geliyor ki, egzersizi yapmasam bile uyuyorum.

telefon, televizyon, bilgisayar, floresan lamba gibi gözlerini yoracak ışık kaynaklarına en geç 9 gibi veda et. ışık loş olsun. yatarken de interneti modemden kapat ve telefonu uyuduğun odadan uzaklaştır. televizyonu kumandadan kapatma fişini çek. erken kalkman gerekiyorsa çalar saat al.
benim sorunum bu saydıklarımdı, yaptım çözdüm. kendi sorunumu nasıl tespit ederim dersen gün içerisinde yaptıklarını yaz bir yere. büyük resmi göreceksin.

Melatonin almak

Genel mazeret halleri:
Doğal afetler
1. ve 2. derece akraba ölümü
Sağlık problemi (Doktor raporlu)
Çeşitli kazalar (trafik kazası gibi)
Örnek olarak Ankara Üniversitesinin mazeretli kayıtta (veya kayıt yenilemede) kabul ettiği mazeretler:

Akademik takvimde belirtilen kayıt yenileme döneminde raporlu olmak,
Kabul edilebilecek bir nedenle yurt dışında olmak (Pasaport giriş çıkış tarihleri kontrol edilecektir),
Birinci derece yakınının vefatı,
Milli sporcu olup yurt dışı müsabakaya katılmak veya milli takım kampında bulunmak,
Yönetim Kurulu tarafından kabul edilecek diğer mazeretler.

Öğrenci yukarıda tanımlanan mazeretleri belgelemek zorundadır. Bu belgeler Kayıt Yenileme tarihleri arasındaki süreyi kapsamalıdır.

işin çok zor dostum. geçmişe yönelik doktor raporu alman lazım bunun için de tanıdık doktor olması lazım.

Ben odtu’de annemin rahatsizligi nedeniyle ders ekleme-cikarma doneminde ders kaydimi dilekce sunarak yaptirmistim bir donem. Herhangi bir belge eklemedim ayni yonetmelik odtu’de de olmasina ragmen. Bolum ya da enstitu ogrenci islerine sorun bence. Kolayliklar diliyorum.

şimdi sordum. kolaymış ek belge de istemiyorlar. iyi oldu bu.

reklam yazarıyım. önemli senaryoları sessiz bir yerde word'e gömülmeden yazamam. küçük işlerde de sağdan soldan ses duymam ya da müzik dinlemem kafamı daha çok çalıştırıyor.
ama benimle aynı yerde çalışanlardan kimisi dışarıda bir kafede daha iyi yazıyor, kimisi evde koltuğuna yayılarak daha iyi, kimisi son ses müzik dinlerken, kimisi elindeki defteri karalarken.
herkes nasıl alıştıysa öyle daha iyi yazıyor. bunun bir metodu yok yani.

akademik çalışmalarım için yazarken maalesef ev benim için uygun bir ortam değil, basık ve karanlık geliyor. geniş penceresi olan ve ışık alan bir yerde, masada çalışmak benim için önemli. üniversitedeki ofisimde bu ortamım var, bilgisayarımın ekranı da çok geniş yani her yer ferah ve istediğim gibi. söylediğim gibi bilgisayar üzerinden yazıyorum ama yoğun okuma gerektiren durumlarda okumaları çıktı üzerinden yapmak daha verimli geliyor, üzerine çizimler yapıp notlar alıp çıkarımlar yapabiliyorum. yani bütünü görmek önemli. makalemin bittiğini düşünüyorsam çıktı alıp son hali üzerinden de son okumamı yapıyorum. tüm bu çalışmaları yaparken sakin (sözü olabilir) bir müzik dinlemek konsantrasyonumu arttırıyor.

bunun dışında her gün okulda olamadığım için ve evde de çalışmalarıma konsantre olamadığım için bir kafeye bilgisayarımı da alıp oturabiliyorum. gürültü vs. açıkçası beni etkilemiyor, tek başıma olduğum ve çalışmaktan başka da çarem olmadığı için kahve eşliğinde mis gibi de çalışabiliyorum.

ek: her çalışmam için mutlaka ayrı not defteri edinirim ve bu not defterini sürekli yanımda taşırım çünkü aklıma geldiğinde onları kayda geçiririm. bu çalışmalarımı yönlendirmemde etkili bir yöntem. metnime eklediğimde de notumun üstünü çiziyorum.

www.youtube.com

@brakgn :)

bölgesel olarak wireless üzerinden hizmet veren firmalar var. onları araştırın derim. il/ilçe neresi bu arada ?

tekirdağ/çorlu.

pelicell diye bi olay cikti ama nereleri kapsiyor bilmiyorum

bende çorludayım :) genelde tüm çorluyu kapsıyor bu arkadaşlar ;

wifi.net.tr

Reklam verenlerin cogu geleneksel medyaya daha iyi anladiklari ve degisime nispeten kapali olduklari icin olabilir.

Neticede yayincinin (bu bir tv kanali, web sitesi ya da YouTube kanali olabilir) ne kadar kazanacagina reklam veren karar veriyor, degerini reklam veren biciyor. Eger reklam verenler butcelerini geleneksel medyadan dijitale dogru kaydirmaya devam ederse dijital yayincilarin gelirleri de artacaktir.

"mesele müşteriye ulaşmaksa bence daha başarılı olan internette" demissiniz, o sizce oyle iste. TV'nin satin aldirma gucu ve erisimi Turkiye'de hala cok yuksek. Hatta bazi ulkelerde radyonun erisimi de hala cok cok yuksek. Dolayisiyla pazarlama kampanyalarinda butceler dijitalden ziyade geleneksel medyaya kayabiliyor ulke sartlarina bagli olarak.

TV reklamları daha çok güven veriyor. İnternetteki reklamın çoğuna millet dolandırıcı gözüyle bakıyor. Televizyona ise gerçekten sermayesi olan, güçlü firmalar reklam veriyor. Bu şekilde bir algı olduğunu düşünüyorum.

@trollziya

ben de google'un çok adaletsiz bir dağıtım yaptığını düşünüyorum ama serbest bir piyasa. şimdi denecek ki google burada çok güçlü adeta bir monopol. yalnız türkiye'de böylesi şirketler var. iyi bir şirket kurar türkiye'nin en çok ziyaret edilen atıyorum 50 sitesi ile (ekşi, milliyet, hürriyet, memurlar vs.) görüşür onlara daha fazla pay vaat edersen adsense'i aradan çıkarırsın. adam daha fazla kazanacak nasılsa. sen de payı azaltsan bile yine iyi kazanırsın. yani bu türk sitelerine reklam vermek isteyenler de doğal olarak sana gelir.olmaz mı? :)

yalnız bu şekilde en azından türkiye pazarını elinde tutabilirsin. ki benzeri uygulamalar olmuş dediğin gibi. admatic mesela. ama bunlar da adsense nasılsa az veriyor deyip yine az ödeme yapıyormuş. bence karı iyi dağıtan şirket piyasayı tutar elinde.

dediğini anladım adsense çok basit şekilde çok ama çok sayıda sitede reklamı yaynılıyor ama dediğim gibi admatic gibi örnekler reklam alıyorsa bence reklamverenler çekilebilir. üstelik türkiye'nin en çok ziyaret edilen siteleri ile anlaştığın an bence zaten türk reklamverenin başka şansı yok. hem mantık aynı olacak. yani ekşi, milliyet, memurlar vs. bunlara reklam vermek isteyenler tek bir şirketle muhatap olacak.

Google adaletsiz dağıtıyor olabilir ama kimse google ın kalitesine erişemez bu arada. İstediği gibi büyük firmaları elinde tutsunlar arama ağı google da olduğu sürece bu değişmez.

Online reklamlari geleneksel reklamlardan ayiran en buyuk problem fraud yani dolandiriciligi onlemek.

Televizyona reklam aldiginda ne satin aldigini biliyorsun.

Sokakta panoya reklam aldiginda ne satin aldigini biliyorsun.

Gazeteye ilan verdiginde ne aldigini biliyorsun.

Internette bir siteye reklam verdiginde ne aldigini bilmiyorsun. Sana rapor geliyor reklamina 1000 kisi tikladi diye. Sen de 1000 kisilik para odemistin zaten. Ama bu 1000 kisi gercek mi? Bakiyorsun satislarinda bir artis yok. Sitenin yoneticisi bir bot kiralayip sitesindeki reklama 1000 kere tiklatmis. Sonuc olarak cebinden para calinmis, bir kismi reklam saglayiciya bir kismi site sahibine gitmis. Sen bu platforma bir daha para verir misin? Vermezsin. Platforma ne olur? Batar.

Sen site sahibisin, gayet edebinle namusunla icerigini olusturmus reklam almissin. Millet girmis sitene, ilgisini ceken reklamlarina tiklamis, sen de payini alacaksin. Ama o ne? Reklam platformunun algoritmalari senin gercek tıklarını (yanlislikla - algoritmalari yeterince gelismis olmadigindan) bot olarak isaretlemis, senin kazandigin parayi o yuzden sana vermiyor. Sen site sahibi olarak bu platformdan reklam alir misin? Almazsin. Platforma ne olur? Batar.

Sen bugun Google ile mucadele edeceksen reklam konusunda, bu ve bunun gibi dolandiricilik olaylarini cozmen gerekiyor. Bir reklam platformunun yaptigi cok sey var, en onemlilerinden biri her reklami gorup onaylamak - reklam verenler de dolandirici olabiliyor - ama daha da onemlisi bu dolandiriciligin onune gececek sistemleri kurabilmek. Gunde milyarlarca reklam tıklamasının kaynagini insan gucuyle belirlemenin yolu yok bunun icin oldukca maliyetli (hem gelistirmesi hem calistirmasi) yapay zeka sistemleri gerekiyor. Bu kalibrede isleri yapabilecek buyuklukte cok fazla sirket yok.

Dunyada milyonlarca bilgisayara yayilmis botnetler var, bu makinelerde kullanicinin haberi olmadan arka planda botlar sitelere girip reklamlara tikliyor (yoneticilerinin istedigi sitelere). Bu kisilerin trafiginin gercek kullanicilarin trafiginden ayirmak ve hem icerik saglayiciya hem reklam verene hem de kendine kar yazdiracak bir reklam platformu kurmak cok cok cok zor. Milyarlarca dolarlik yatirim istiyor.

Bu sistemi dogru duzgun calistirabildiginde, ANCAK o zaman reklam veren platformda reklam vermekten pozitif bir donus alabiliyor. Insanlarin reklamlara guvenle tikladigi bir platform ve site sahiplerinin reklam sahiplerini dolandiramadigi bir platform. Ancak o zaman reklam veren "ben bu reklama on bin dolar harcadim, bana getirisi yirmi bin dolar oldu ben bundan biraz daha alayim" diyebiliyor. Reklam platformu ancak o zaman hayatta kalabilir kar eden bir sirket haline donusebiliyor.

Boyle bir sistem kur(a)madan bu ise giristigin zaman reklam verenlerin reklam verip kar edebilecegi bir platform olusturamamis oluyorsun ve bu sebeple batiyorsun.

Google - facebook kalibresindeki sirketlerin yapabildigi, yeni gelenlerin yapmasi cok zor olan sey budur.

@robokot şu ana dek bütün diğer yerler dahil okuduğum en doyurucu cevaptı. teşekkürler.

sigara rahatlatıyor mu peki?

Sigara yakıldı pencere açıldı rahatlanıldı.. the office 8x9 açıldı kafa dağıtıldı.

Kötüyüm ama birisi var aga açıyorum fotoğraflarını çok güzel gülümsüyor O bana iyi geliyor. Az önce yine açtım baktım iyi geldi.

Ailem yurt dışına çıktı dün, haber alamıyorum. Umarım keyifleri yerindedir. Haftaya İstanbul'a taşınacağım iş sebebiyle. Ailemin yanından ilk ayrılışım olacak. Endişeliyim. Doğru yapıp yapmadığımı bilmiyorum. İşyerini sevdim aslında ama biraz daha beklesem beni çok daha mutlu edecek bir yer bulur muydum bilmiyorum. Bunun dışında yakında ABD'ye yerleşecek advisor'ım Türkiye'deki işlerini askıya alıp tezimle ilgilenmediği için bir sene uzatma ihtimalim var master'ı. Kariyerimde nasıl bir etkisi olur tez savunmasını önümüzdeki yaz yapmak zorunda kalırsam bilmiyorum. İçimde istek de kalmadı tezi tamamlayacak. Kısacası kötüyüm.

@jack of hearts... her şey çok güzel göründü bana oysa. ki bence öyle de :)

birkac saattir kalp ritmimi belli araliklarla cok kuvvetli hisettigim icin biraz tedirginim, gun icinde kahveyi cok tuketmis olabilirim diye dusundum. onun disinda poncik gibiyim.

Üşüttüm. Burun fırıl fırıl, tam olarak şu adam gibi bir surat ifadesi/gözler ve burnumda tuvalet kağıtları ileyim. Burun kenarları kırmızı. "Uzayda olsam burnun akmazdı" diye planlar yapıyorum. Sırtımda havlu var. Tam nane/limon havasındayım.
c3.thejournal.ie
Bir yandan çalışıyorum.

günde 13 saat mesai. ayakta... su, çay, sigara içmek bile zor. aldığın da üç kuruş.

borçlar, borçlar...

hala rahatsız eden, akıldan çıkmayan eski sevgili mevzuları...

kötü, kibarca.

canavar

Cevaplarını bilmediğim sorularım var kendime, sanırım ben deliyim.

Sikintili bir bekleyis icerisindeyim

çok iyiyim, 23 yaş bunalımını hızlı atlattım her şey tıkırında, yoluna koydum hayatı gidiyor öyle.

genel olarak iyi sayilirim... okula basladim, yasadigim yeri seviyorum, arkadas falan da edindim sayilir. maddi problemler ve onu cok ozlemem disinda bir sorun yok gibi, bunlar da zaten cozulmeyecek meseleler degil. bes senenin ardindan yine dolu dolu yasadigimi hissediyorum diyebilirim. iyi geldi. yine de neyden kaynaklandigini bilmedigim bir bosluk var tabii, huzunluyum biraz. kesin onu ozluyorum diyedir. geciyor diyorlar ama, bakalim.

Çok yorgunum ve boynum tutulmuş.
Kendimi pek iyi hissetmiyorum.

eh

hem deyimsel hem gerçek anlamıyla "I'd rather be in Philadelphia" demek istiyorum.

uykusuzum ve önümüzdeki 12 saat bilgisayara bakmak zorundayım.

Fena hallerdeyim. Bir iki yabıştırsam kendime gelirim. Böyle yeri göğü inleten cinsten.

dün test yaptım hamile olmadığımı öğrendim . pek keyfim yok o yüzden

biraz uykusuzluk dışında gayet iyiyim ya. hafta güzel geçiyor, bakalım.

Hastayim.

Bir dersin toplantısına geldim. Sınıf mankenlik ajansı gibi. Mutluyum niyeyse.

grip olmamak için direniyorum, onun dışında uzun zamandır ilk defa gerçekten çalışmalarıma yoğunlaşabildiğim için mutluyum.

adam gibi ceviri istiyorsan cumlenin tamamini yazmakta fayda var:
“But the effect of her being on those around her was incalculably diffusive: for the growing good of the world is partly dependent on unhistoric acts; and that things are not so ill with you and me as they might have been, is half owing to the number who lived faithfully a hidden life, and rest in unvisited tombs.”

cümle tamdı aslında bahsettiğin eksik kısımların çeviri için etkisi olduğunu düşünmedim. peki çevirebildin mi?

as they might have been şu kısımla ilgili: things are not so ill with you and me

yani sendeki ve bendeki hastalıklı şeyler olabileceğinden daha az hastalıklıymış, bunun sebebi de aşağıdaki cümle

is half owing to the number who lived faithfully a hidden life, and rest in unvisited tombs.

Olay bu.

ben yeni sim kart aldığımda alır almaz eski sim kart sinyali gitmişti hemen yenisi açılmıştı (turkcell)

@sta benim de turkcell ama olmadı nedense. yalnız ben aynı zamanda faturalı hatta da geçtim bilmiyorum etkisi var mıdır, sanmam ama.

1 günde açılmıştı sanırım benimki

eski sim kartı çıkarmanıza gerek yok. o dursun, o çekmemeye başlayınca yenisini takın demek istiyorlar. yanınızda dursun yenisi de, açılınca açılır.

evet tehlikeli. ben bir türk kimyagerin sahibi olduğu markadan bir stick kullanıyorum, içeriği temiz.

Yahu nedir bu markalar öneri istedik herkes stick diyor sadece :D

Aramızda gizli bir ürün. Sen rexona falan kullan ama istiyorsan.

gratisten crystal marka alıp kullanıyorum ben. kokusuz, parabensiz, aluminyumsuz, şusuz busuz. deniz tuzu kristali diil ama bildiğin roll-on.

Rossmana git isananın aluminyum içermeyen deodorantları var üzerlerine yazmışlar zaten başka markaların da vardır. Aluminyum tehlikeli aynı şekilde florür de tehlikeli. Deodorantı değiştirmişken diş macununuzu da değiştirin. Himayala markasının florürsüz diş macunu vardı.

Böyle zararlı içerikli şeylerde uzak durucam diye kafayı yedim şahsen. Hepsinde bir şey var.

Florür dişler için iyi diye biliyordum ben 0.o

@Bir ileti paylaştim diş hekimi idi sanıyorum, bir aydınlatıverse?

Rossman +1
Normallerden daha etkisiz gibi hissediyorum psikolojik midir yoksa aluminyumun cidden ter koku engellemede direkt etkisi var mı bilmiyorum.
"Normalinden sürdün ve şimdi öleceksin" manyaklarından değilim. Maruziyet süremi azaltıyorum sadece, arada bu aluminyumsuzu, önemli zamanlarda da geleneksel sticklerden kullanıyorum.

Ben henüz kullanmaya başlamadım ama Sebamed'in 2 tane alüminyumsuz roll on'unu aldım.

Florürün neymiş zararı? Ben de domates zararlı diyorum. En iyisi salatayı domatessiz yeyin.

Florur de aynı aluminyum gibi beyinde plak oluşumunu tetikliyor. Kimisi dişler için olmazsa olmaz derken kimisi gereği yok diyor. Çeşme sularına karıştırılıyor diye eylemler düzenlenmişti amerikada. Ben de ağız mukozasi çok emici olduğundan kullanmıyorum. Zaten sadece diş macunlarında yok ama hepsinden kaçamıyorsun tabii.

fluoridealert.org

Fayda/zarar durumuna bakmak gerekiyor her türlü malzemede. Yetişkin bir bireyde düzgün mekanik temizliği yaparsan eğer, diş fırçası, diş ipi ya da arayüz fırçası, diş macununa gerek dahi yok. Toplumun geneline bakıldığında florür kullanımıyla çürük insidansındaki değişim inanılmaz. Sanayileşme ile faydası bulunan bir çok malzeme de abartılı kullanılınca zararları er ya da geç çıkıyor. Şu an bilmediğimiz ve ileride öğreneceğimiz binlerce malzeme gibi.

Neticede florür çürük ile mücadelede çok etkin bir ajandır ve kişiye bağlı dozu değişkendir.

Mobilim, kaynaklar ile konuşmak isterdim ama vakit alacak. Kullanmak ya da kullanmamak tek başına pek bir şey ifade etmiyor zaten. Mühim olan insanın içi rahat etsin.

Ben de bu konuya çokça taktım son zamanlarda. Tavsiye edilen alüminyumsuz deodorantları denediginde çok da etkili olmayabilirler. Nalet olsun deyip zehirli olanlara dönmek isteyebilirsin. Araştırdıgıma gore yıllarca anti perspirant, alüminyumlu şeyler kullandıgımız için toksinler vs birikiyormuş. Doğal deodorantlar da işlevini yapamıyormuş. Armpit detox diye aratabilirsin çözümleri. Çoğunda elma sirkesi var. brn yapıyorum ve işe yarıyor gibi görünüyor şimdilik. Yakında işalla tamamen rossmannın isana markalı alüminyumsuz stickine geçeceğim.

Relative clause'da yan cumle baska bir ozne ile basliyorsa (the party) which ve that atilabilir.

Sunu hatirliyor musun: The person you have called cannot be reached at the moment. Aradiginiz kisiye su anda ulasilamiyor. Bak orada da who ya da that atilmis.

@traveller haklısın kafam karışmış. bu kısaltmalarda arada bir aklım mavi ekran veriyor :) teşekkürler.

the weight hangi weight? "the party" nin weight i değil;
"the party will give to immigration" ın weight i.
yani partiyle değil, bu weight partiyle alakalı olsa cümlenin devamında anlam sapıtıyor, cümle bozuk oluyor. bu weight partinin göçmenliğe vereceği önemle alakalı. bu bariz ortada olduğu için that ya da which i kaldırmışlar.

@awd cümlenin tamamını yazmamak için the party dedim sadece. zaten devamında -party sonrası- yazdım. malum çeviride de o anlamı verdim zaten. yine de teşekkürler bilgilendirmen için.

eksisozluk.com

yavaşlarken hafifçe debriyaja basarsın, ardından hafifçe frene basarsın,

eğer daha da yavaşlamak gerekmiyorsa frenden ayağını çekersin sonra yavaşça debriyajdan çekersin.
sonra sarsılmasını hissedersen biraz gaz verirsin.

baktın daha da yavaşlamak gerekiyorsa, vitesi boşa alırsın, artık yavaşlamak gerekmediği zaman frenden ayağını çekersin, uygun bir vitese alırsın debriyajdan ayağını yavaşça çekersin ,
sarsılmasını hissedersen biraz gaz verirsin.
hızlı olduğunu hissedersen biraz frene dokunursun.

arabanın devir/tork eğrisi vardır. arabadan arabaya değişir. uygun devirdeyseniz sarsmaması lazım. mesela babam dizel arabada 1500 devirde vites yükseltiyor (normali 3000 civarı). üst vitese geçince araba 1000 devirin altında kalıp sarsılıyor haliyle. kafamı kaputa vurasım geliyor yemin ederim.

sarsılacağı noktaya kadar debriyajsız yavaşlamak, sonra daha fazla yavaşlayacaksanız boşa almak veya yavaşladığınız hızda devam edecekseniz 1 alt vitese geçmek benim yöntemim.

ayrıca, bu konuda uzman olmadığımı da belirteyim, araç kullanırken sarf malzemelerinden kaçınmayı pek güvenli bulmuyorum. bu baskı balata araba kullanıldığı sürece harcanacak sonuçta. o yüzden öncelik nasıl alıştıysanız o şekilde güvenli sürüş olmalı yeni öğreniyorsanız. detayları zamanla kavrarsınız zaten. debriyajlı veya debriyajsız yavaşlamak en fazla %10-15 daha erken bitmesine sebep olur balatanın.

Okuduğumu yanlış mı yorumluyorum anlamıyorum ama yavaşlarken debriyajı kullanmak son derece gereksiz değil mi, yani ben debriyajı tamamen durmayacaksam eğer frenleme yaparken hiç kullanmıyorum, doğrusunun da bu olduğunu düşünüyorum ama bilemedim şimdi. Yavaşlarken debriyajı kullanmak çok gereksiz gibi sanki.

@angelus devir çok düşse bile debriyaja basmaz mısın? yani 4. viteste giderken çok ilerde duracaksan hemen boşa mı alırsın mesela?

diyelim ki 5. viteste giderken hiç debriyaj yapmadan ve boşa almadan sadece durmaya yakın debriyaja basarak durabilir miyiz?

sorun ne ben anlamadım. açıklar mısın detaylı.

tamamen sıfırlayıp düzelttim gerçi ama sorun şu şekildeydi: resimde görebiliyor musunuz bilmiyorum ama firefox'u açtığımda küçüçük bir kutuda açılıyordu. resimdeki gibi. diğer yerler gri kalıyor.

Herhangi bir soruna yol açmaz.

sağol cevabın için.

ben çok iyi değilim ama az buçuk bişey biliyorum, önce sorularına cevap veriyim.

kendi başına öğrenebilirsin css ile ilgili binlerce tutorial var.

hiç css'e girmeden direkt sonuca da girebilirsin evet. burada ihtiyacın olan şey anahtar kelime olacak. ne yapmak istediğini aratıp kendinde deneyeceksin. böyle böyle yürüyebilirsin. bu hiç css öğrenmeden yapılabilecek bişey.

sayfanın ekran görüntüsünü atarsan kod içinde bakabilirim. belki de bilmediğinden karışık anlatmışsın bi hizalama sorunu var sanırım bakarız yapabilecek miyiz :D

@freetakilir yok aslında tamamen tasarım değişikliği ile ilgili bir konu. aslında yapmak istediğim türden menü bir sitede de mevcut. şimdi kendi sitemle o sitenin kaynak kodlarına baktım biraz :) acelesi yok aslında çünkü benim site yeni ve içerik pek bir şey yok henüz. kodlama öğrenerek o seviyeye gelir miyim merak ettim çünkü derya denizmiş bu kodlama işi :)

templated.co
bu sitedeki basit temaları düzenleyerek kendini geliştirebilirsin. ben bu sitenin temalarıyla başlamıştım bu işe. bir rengi bile değiştirince mutlu oluyordum. ne güzel günlerdi :(

@nugre hocam yanlış mı anladım bilmiyorum ama bu sitede sadece temalar var. ben zaten kendi sitem için bir temayı düzenledim. o konuda sıkıntım yok. belli başlı kodları değiştirirek temadaki tasarım değişikliği yapmak istiyorum. şu an khan academy isimli bir siteden html,css temel kodlamaları çalışıyorum. sizin verdiğiniz sitede wordpress temaları var sadece.

başlığın yanında postun görseli gözüksün istiyorsan cssden fazlasına ihtiyacın var,
wordpress php tabanlı bir sistem, biraz php ögrenip sonra wordpress in php kod parçalarıyla kolayca halledersin.

not almazsam aklimda kalmiyor. hep yazar ne dusunmus diye okurum kitabi.

@eksi notları kitabı daha sonra eline aldığında önemli yerleri hatırlamak amacıyla mı alırsın?

olay örgüleri ve bazı hoş cümleler aklımda kalıyor. bide tat tabii ki. onun dışında şeyleri unutuyorum. mesela şu an lise hayatımda okuduğum ince memedin tadını çok iyi alıyorum. aklımda harika kalmış.

bu aralar telefondan okuduğumdan programın not alma özelliği oluyor onla şeediyorum.

e yani senin tek düşüncen o okuduğun şey olmuyor onun hakkında daha önceden de bir şey düşünmüş olabiliyorsun haliyle bişeyi okurken düşüncene uymuyorsa eleştiriyorsun. uyuyorsa da harika bi duygu yaşıyorsun (tam düşündüğünüzü anlatan biraz tespitçi, betimlemeli kitaplar bu yüzden harikadır mesela kitap değil ama "taylanların esmer ve yavşak olması" gibi. bu konu ortaya fırladığında çoğunlukta aynı his belirdiğinden bu olay büyüyüp gitti. ekşişeylere falan konu olmuştu heralde.) işte bu "ayyynen öyle" hissi olmadığında eleştiriyorsun.

şimdilik böyle düşündüm sonra düşüncem değişebilir çok emin değilim kendimden :D

ben romanlarda falan da not alirim. biz lisede olay orgusu karakterler falan bunlari hep cizelgeye yazardik. bakinca hep hatirliyorsun. diger kitaplarda ise dedigin gibi onemli gordugum yerleri hatirlamak amaciyla not alirim.

romanlar için konuşursam, genellikle unutmuyorum. büyük kısmını unuttuklarım daha çok angarya olarak okuduğum romanlar oluyor.

yorum içeren kitaplarda durum farklı -tarihten edebiyat tarihine, felsefeden sosyolojiye kadar- bilgi-yorum sentezi sunan kitaplardan okunanları akılda uzun süre kayıpsız olarak tutmak imkânsız bence. bunlarda ben, "bunu unutmamam lazım" dediğim kısımları dönüp tekrar hatırlayabilmek için işaretliyorum, sayfa kenarına birkaç kelimelik açıklamalar yazıyorum.

kitapta kafama yatmayan bir şey olunca da ilgili yere itirazımı soru/yorum olarak yazıyorum.

üzerinde çok düşünerek okuduğum, altını çizdiğim şeylerin olduğu kitaplar bile aklımda kalmıyor. not aldıklarımın bazı kısımları kalıyor.

en çok aklımda kalanlar birkaç kez okuduklarım veya liseden, üniversiteden kalma, işlenmiş ve üzerine sınav, inceleme vs yapılmış olanlar.

not alırken bazen olayları, kavramları vs birbirine bağlamak için başka sayfaların numaralarını yazarım. fizik kitapları çalıştığım zamanlardan kalma bir alışkanlık olup romandan belge niteliklisine kitaplarda yaptığım bir şey.

onun dışında yıldızlar koyarım. bir, iki veya üç yıldız. BAK yazarım, SOR yazarım. bazen kitap sayfasını kompozisyon kağıdı gibi kullanır okuduğumun bana düşündürdüğü zıtlaştığım ya da sorguladığım her şeyi oraya döşenirim. notumla notumun malzemesi olan içerik aynı yerde olunca o not daha az "yalan" oluyor. geri dönülüp bakıldığında kitap tam teçhizatlı kavram haritası gibi olabiliyor. gerçi bu kadar abartılısını eskiden çok yapıyordum.

ama bende bir kalem eşiği vardır, önce okuduğum şey onu geçerek kalkıp kalem almamı tetikleyecek.

kendi düşüncelerim olmadan kitaba yaklaşabileceğimi sanmıyorum. beynim tabula rasa değil, öyle bir şey bence fiziksel olarak mümkün değil. ama bunun ne kadar farkında olursam, hani mağarada olan ama bunu bilen insan gibisinden, algılarımı o kadar iyi kontrol edebilirim en azından. düşünce bazen tohum gibi hatta kimyada kristalleşmeyi anlatan "lattice structure"daki toz parçası gibi. üzerine asılarak bina olan, birbirine relatif itme ve çekme kuvvetleriyle konuşlanan diğer eşit veya alt düşünceler bazen ancak beraber ele alındıklarında bir bütün ifade edebildiği gibi kendini dışlayan bir noktaya da varabiliyor. bu son durum zaten kitapta çok ilerlemeden kendini belli ettiğinden dönüp de her şeyi baştan yeni bir perspektiften algılamaya gerek kalmıyor. özellikle bir varsyaımım varsa ve onun zıddı durumla beraber olasılıkları 1 eden bir mantık söz konusuysa ben varsayımımı yaparken adım adım, zıddınında farkında olmak zorunda kalıyorum zaten. dolayısıyla o toz parçasına zıt yerde ve zıt yönde başka bir düşünce kristali de oluşmaya başlıyor. valla neden böyle benzetmeler yaptım bilmiyorum, aklıma şu an bunlar geldi, biraz da garip oldu farkındayım ancak sorunuza net bir cevap verebileceğimizi varsayabiliyorsak o zaman ancak bu kadar net bir benzetmenin yapılabileceği durumlardan bahsedebilirim sanırım. bazen zıtlıklar değil aykırılıklar söz konusu olup kafada birbirine bağımlı veya bağımsız pek çok kavram kümesine yer vermek zorunda olduğumda böylesine basit bir sebep-sonuç-sebep ilişkisi kuramam sanırım.

bilgim olmayan bir konuda kitap okurken özgün düşünce üretmeye başlayabildiğim nokta kitap içeriğindeki tutarlılığın bozulmaya başladığını veya teklediğini düşündüğüm durumlarda görünür oluyor. elimde çıkarsama yapmaya yetecek kadar temel malzemeyi kitap sağladığında o tutarlılığı izleyebilir hale gelebiliyorum. "x'tir." dendiğinde "x değil" durumlar ve x'in aykırı evrenler oluşturduğu ve bunun yarattığı bağdaşmazlık-yanlış kategorilendirme duygusu ise ikinci bir önermeyi görüp de tutarlılığa bakmadan da hani başta "heuristic" denebilecek şekilde duyumsayabileceğim bir geçersizlik anlatıyor veya bu ihtimale işaret ediyor.

ya aslında ben genel düşünüş biçimlerimizi biraz karmaşık bir şekilde izah etmiş oldum. sanıyorum ki belli bir bilinçle kitap okumaya çalıştığımız zamanlar bunları otomatik denecek bir doğallıkla yapıyoruz. bilinç ve otomatiklik birbiriyle çelişir gibi dursa da kastettiğim durumda çelimiyor. çünkü elmanın yere on farklı serbest düşüş yapma şekli yok. farklı şekillerde düşünebiliriz ama eleme yapmamız, genellemelerimiz, tümdengelim ve tümevarımlarımız... düşünüş şekilleri belli yani, güneşin altında keşfedilmemiş yeni bir düşünüş tipi olması için sanırım yeni bir algı tipinin de biyolojik olarak gelişip beyinde veya zarında kendine göre bir korteks falan yaratması gerekir. yalan yanlış biyoloji terimleri kullanmayayım da ifade sorunu yaşıyorum şu an, ondan böylle yazdım.

Kantın kitaplarını, bir de kant gibi adamlar hakkında yazanlara bakarım ve kesinlikle not alırım.

Genelde metroda falan okudugum, yolda okudugum kitabi ozumseyemiyorum. Eve dondugumde tekrar okuyorum. Cunku not almamis oluyorum. Yazmadigim seyi unuturum, ama bir alan hakkinda cok okuma yaptiysam bir sure sonra pekisir. Ornegin, kent calisiyorum su sira. Literature hakim oldukca unutmamaya basliyorum kim ne demis, biraz daha hakimiyet artiyor. Ama bu da yine okurken not almakla baglantili. Notlara geri donmesem de hatirliyorum.

Yazarına -ve kitabına- göre değişiyor not alma durumum. Atıyorum Murakami, Alper Canıgüz, Trevanian vb. yazarları okuyorsam almıyorum. Pessoa, Proust, Joyce, Oğuz Atay vb. yazarları okuyorsam not almama, cümlelerin altını çizmeme gibi bir seçeneğim yok. Yetkim dahilinde değil. Hayatımdaki en müthiş emrivaki.

Bilgim olmayan konuda kitap okumuyorum. Kitabı okumadan önce ön araştırmalarım sayesinde bilgi ediniyorum. Bu zamana kadar aldığım hiçbir kitabı "aa şuna da güzel diyorlar, alayım." diyerek almadım. İnanılmaz seçiciyim.

Ben görüneni okuyup, onu anlamaya çalışıp, görünmeyenle ilgileniyorum genelde. Yazar ne düşünmüş değil de, ona bunu ne/neler düşündürmüş gibi.

romanda, şiirde çok etkileyici bir cümle olmadıkça not almam.

belirli bir konuda bilgi vermek amacıyla yazılmış bir kitapta, denemede vs. ise not almaya başladım. çünkü şunu fark ettim, okuduğun kitabın yarısı kalıyor aklında. not tutarak bu oranı arttırabiliyorsun. gerekirse sonradan dönüp tekrar bakıyorsun.

Romanlarda papillon gibi davranıyorum. Kimi romanlar bana hiçbir şey ifade etmezken kimileri de bütünüyle kavrayıp sarabiliyor. Her iki durumda da internete girip kitap hakkındaki düşüncelerimden farklı olan düşünceleri, bilgileri yerli, yabancı sitelerde okumaya özen gösteriyorum.
düşünce akışına sahip kitaplarda da mutlaka yazarın düşünce tarzını algılayıp onu izlemeye çalışıyorum. not almak istediğim durumlarda kitap sayfasının fotoğrafını çektikten sonra hakkında bir word dosyası açıp kendi notlarımı alıyorum.

Sayfaların kenarına ya da kitap felsefi türden bir şey ise ayrı bir not defterine açıklamalı not tutuyorum. Kitap bana o an konuya örnek olarak neyi hatırlatırsa o şekilde not tutuyorum. Örneğin korku ve titremeyi okuyorum diyelim, aklıma arthur koestlerin bir kitabı geldi ya da dreyerin bir filmi geldi o an, onu o sayfaya not ediyorum. Kendi kafamda bir şeyler oluştuysa onu da aynı şekilde not ediyorum

Bilmediğim karmaşık kitaplara hemen girmiyorum. Kademeli olarak daha basitlerden başlayıp ön bilgi ediniyorum

Okurken not alamam.
Okuduğum bir şeyi de kısa sürede unuturum.
Sadece sonucu hatırlarım, "beğendim" ya da "beğenmedim".
Kitapçıda gezerken "bak bunu oku çok güzel" dediğimde kitapla ilgili bir soru soruyor karşı taraf ve kalıyorum öyle çünkü tamamen gitmiş bazı kısımlar var aklımda o da anlatmak için yeterli değil ama çok güzel bunu biliyorum.
Böyle sıkıntılı oluyor işte.

Bir kitabı yıllar önce okuduğumu kitabı bitirince hatırladım mesela hangisiydi hatırlamıyorum şu an ama okurken hep bi tanıdıklık vardı, okudukça hatırlıyordum, bitirince de daha önce okuduğuma emin oldum.

Gerçek bilgilere dayanan bir kitapsa o konular üzerinde araştırmalar yaparak daha kalıcı olmasını sağlayabiliyorum sadece.

arkadaşlar yazdıklarınızı tek tek dikkatle okudum. öncelikle ayrıntılı cevaplarınız için teşekkür ediyorum. bu konuda eksik olduğumu geç farkettim ama zararın neresinden dönsek kar. ülkemizde nasıl araştırma yapılır, öğrenme süreci nasıldır, kitap nasıl okunur gibi temel noktalarda maalesef eğitim hayatında bir bilgi ile karşılaşmıyoruz. temeli olmayan bir bina yapmaya çalışmışım. şimdi kendim için bir blog sitesi oluşturayım derken onca kitaptan doğru düzgün bir şey çıkaramıyorum. yazamıyorum. tıpkı senin gibi @mutekebbir. ne kadar kitap hoşuma giderse gitsin ondan bir kısmı alıp çıkarmayı, onu özetlemeyi kitabın bütünlüğüne ters, kitabın ruhuna aykırı diye mi düşünüyordum da bir kısım yerlerin altını çizmiyordum yoksa kitabı kendimden ayrı soyut bir parça olarak değerlendirdiğimden mi ona eleştirel bir düşünce ile yaklaşmıyordum bilemiyorum. yani belki de kitaba karşı tarafsız kalmayı içgüdüsel olarak öğrenmiştim. bir tür muhafazakar bir düşünce. ama geriye koca bir 0 bırakıyormuş. tekrardan teşekkürler.

değişiyor.

para kazanmıyorsanız oradaki fotoyu creditleyerek kullanabilirsiniz. sitede reklam varsa kazanca ve lisans değişimini gerektiren bir konu.

her sitede ayrı bu, kimisi para kazanmayan, reklamsız siteye credite gerek yok, watermarklı photoda der. kimisi para kazanmayan sitede photo kullanabilirsin ama credit ver der.

para kazanıyorsan ben daha ücretsiz veren yer bilmiyorum. ama aylık abonelikler ucuza geliyor.

@kurnaz para kazanmıyorum yalnız google reklamlarını siteye yerleştirirsem ilerde sıkıntı olur belki. basit bir blog sitesi olacak. sıkıntı olacağını düşünmüyorum ama ahlaki olarak bedava verilen şeyi kullanmak istiyorum bu durumda emin olamadım istock'u kullanmaya.

yani dediğim gibi aldığın kaynağa bağlı. %99 credit gerek, ama sitede reklam varsa satın alman filan gerekebilir.

ya google reklamı filan alma zaten ufak steye 5 kuruş kazandırmaz.

aynı durumdaydım sonradan fark ettim. cüzdanmış. içine bişe koymuşlar, çıkardım da rahatladım.

@amuzende cüzdan yıllardır yanımda. acaba bu alarmların da bi yazılım güncellemesi vs oluyor da hassasiyetleri değişip eskiden ötmedikleri şeye öter hale mi geliyorlar anlamadım ki.

çantanda yada cüzdanında hologram gibi ince bir sensör olma ihtimali var, her üründe öyle dana gibi ikaz aleti olmuyor kimisi ince şerit şeklinde oluyor ve scanner gibi bir şeyin üzerinde deaktif ediliyor.

tek tek deneyip o ürün ne imiş bulmalısın.

decathlon'dan falan bir şey aldıysan onların etiketlerinin kendisi güvenlik. öyle bir şey denk gelmiş olabilir.

Makyaj malzemesi ve kitapta çok başıma geliyor.

zara'dan aldğım bir pantolonda yıkama önerileri, kumaş içeriği vs yazılı uzunca 2-3 etiket var içinde. onlardan şüphelendim şimdi.

@denizgonen öyleyse halimiz fena.

Eğer etiket hologramlar değilse... kredi kartları banka kartları üstüste gelirse yine öter. Kartları birbirine değdirmeden geçin sorun yaşamazsınız.

@iddacı kartlar üst üste. sebebin bu olma ihtimali yüksektir öyleyse.

wordpress çok kullanışlıdır, basittir ve eklentiler ile güvenli hale getirebilirsin. bilgisayara indirmene gerek yok ki zaten temayı, neden illa bilgisayara indirmek istiyorsun? tarayıcıdaki panel üzerinden her türlü değişikliği yapabilirsin ücretsiz temalarda. onun dışında ftp'deki tema dosyalarında değişiklik yapabilirsin. mesela temanın bir kısmı 300x300 jpg formatında kırmızıdır. sen aynı özelliklerde mavi bir jpg yapıp ftp'ye yüklesen tema mavi olur.

@kemence henüz wordpress üyeliği veya host, domain almadım. dediğim gibi yazılar biriksin öyle siteyi yayına sokacağım. bu süreçte site editleme konusunda uğraşmak istiyorum. host veya üyelik olmadan nasıl tarayıcı üstünden değişiklik yapıp kaydedebileceğim temayı? o yüzden bilgisayara indirip oynayayım dedim.

hee anladım. onu yapabilir misin bir bilgim yok.

localhost'a wordpress kurulumu şeklinde ararsan istediğine ulaşabilirsin.

Squarespace var bir de, ona bak derim.

host paketi pazarlama stratejisi. hazır kurup verecek onu alınca, diğerinde kendiniz kuracaksınız. ki birçok firmanın panelinde çoğu scripti tek tıkla kuran bir sistem olur. php hosting alın yeter.

@prodeq php hosting daha pahalı yalnız.

derli toplu bilgi olması bakımından kitap öneririm.
www.kitapyurdu.com&filter_name=wordpress

php hosting, wordpress hosting paketi gibi şeylere girmene gerek yok, kafa karışıklığı yaratır, herhangi bir pakete (linux/windows) wordpress kurup çalıştırabilirsin. sanıyorum ki daha da uyguna gelir bu şekilde.

video şeklinde kaynak istersende vidobu.com işini görebilir.

wix ile çalıştım ben ama sıkıntılı uyarayım.
mesela ios ve android'in bazı sürümlerinde açılmıyor. ben sitenize iphone4'ten girmek istiyorum giremiyorum mesela. boş sayfa çıkıyor.
her yerde wix reklamı çıkmasın istiyorsanız kendi domaininize taşımak için 25tl filan ayda ödüyorsunuz. mail adresi açmak istiyorsanız 15'er lira adres başına kesiyor(yuh). yani 3 mail adresiniz var 45tl her ay oradan yazıyor.
siz wix'ten istediğiniz gibi yapın sonra gidin kodlayıp teslim etsinler. bulamazsanız yazın ben yardımcı olayım.

wix'in sıkıntılı olduğu şeyler var. benim karşılaştığım iframe, responsive olayları.

wordpress deneyin hocam. zaten uğraştıkça öğrenirsiniz. eğitim materyalleri de mevcut, öğrenmesi de kolay sayılır.

@evet, wix pahalıymış. zamanla wordpress'e ısınırım. teşekkürler arkadaşlar.

@tamamhosdiyonda ayrıca teşekkürler, video eğitim sitesi de güzelmiş. yalnız ücretliymiş :)

wixi kendi hostinginize taşımak için para vermeniz gerekiyor diye hatırlıyorum,
domain yönlendirme için de para vermek gerekiyor ama daha ucuzdu yanılmıyorsam.

wordpress öğrenin, özgürlüğün tadını çıkarın.
wordpress paketinde de servlar ssd oluyor galiba daha hızlı olması açısından zira wordpress zaman geçtikçe şişen bir sistem.

hocam böyle fiyatları yakın kulaklıklarda teknik detaylar ses kalitesi konusunda pek detay vermiyor. en iyi ölçüm dinleyerek karar vermek tabii ki. ama belirgin fark birisinin on-ear, diğerinin closed back kulaklık olması. hd 471 (closed back) daha iyi ses izolasyonu sağlar, dışarı daha az ses verir. dış mekanda kullanacak olsaydım tercihim hd 471 olurdu.

hocam aslında hd 471'te sağlam indirim olmuş sonradan farkettim 400 küsurmuş fiyatı 240'lara düşmüştü. o yüzden şüphelendim ama artık hayırlısı olsun zaten benim açımdan diyeyim :) sağol mesajın için.

Depremi hissettim diyor yani, zemininin sallandığını hissetmiş. Gramerim iyi değildir ama kısaltma değil bana göre.

bence oradaki shake verb olarak değil de noun olarak kullanılmış. sarsıntı manasında yani.

Shake burAda isim olarak kullanilmis. Ground shake yer sarsintisi olarak cevir.
Bu sekilde kullanim coktur ingilizcenin derinlikliklerinde kaybolursan daha cok Boyle ornege denk gelirsin.
It was a nice move by Kobe Bryant.
They pulled the win.

Win ve move burada isim, fiil degil.

arkadaşlar söz konusu kullanım fiilimsilerde geçiyor.

ayrıca: www.grammaring.com

o da dogru. yerin sarsildigini hissettim anlamina geliyor. fiilimsi degil, shake yerine her fiil kullanilabilir. i saw him go, i heard him sing, i helped him carry his bags, vs..

Oradaki shake, bare (yalın) infinitive oluyor. Yani infinitive without to. Bu da to'suz infinitive demek. Shake noun değil, verb. Shook fiili de shake fiilinin past simple'ı oluyor. Burada bir anlam farkı var.

I heard your friend sing. (Arkadaşının şarkı söylediğini duydum.)

Bu şöyle açıklanmış. I listened to your friend's song from the beginning to the end. Arkadaşının şarkısını baştan sona dinledim. anlamını vermek için bu yapı kullanılıyor.

Zaten açıklamada da "the infinitive expresses a completed action" yazıyor. Yani duyu organlarınla tamamen tanık olduğun bir şeyden bahsediyorsun.

Yer sarsıntısı örneği de aynı şekilde. Deprem olurken onu hissettim ifadesi kulağa biraz saçma geldiğinden direkt depremi hissettim demeye çalışmış. Ben böyle anladım.

ilk bahsettiğin temada yapılmış, eskiden TRT 2'de gösterilen bir belgesel vardı.
hatta şurada seriye ait bir link de var:

www.ressamlar.gen.tr

www.youtube.com

emre zeytinoğlu'nun programlarına bakabilirsin. gerçi spesifik olarak resim üzerine değil ama..

@nax sadece resimden bahsetmiyorum zaten. hatta gelen linklerle birlikte özellikle yaşam stili içeren -mesela ayhan sicimoğlu'nun programlarının daha çok bbc formatında yani teknik detay içeren haliyle arıyorum, mesela tekne'de koyları dolaşa dolaşa gezen birinin yaşamına bakış gibi-

Benim de başıma gelmişti bu. Ben hemen ardından oteli arayıp sormuştum. Kredi kartı yazıyor ama banka kartıyla yapınca da geçerli oldu, kabul ediyor musunuz diye. Adam normalde olmaması lazım aslında ama sorun değil demişti.

@bossokaklar.. ben güncelleyip bir kredi kartı girdim artık ama banka kartı kabul ediyormuşlarsa iyiymiş.

Aynısı bugün başıma geldi. İçinde yeterli bakiye olmayan sanal kartimla bookingte bi otelden yer ayirdim. On odemesiz ce son gune kadar ücretsiz iptal seçeneği vardı. Muhtemelen bugün para çekmeye kalktilar ve cekemediler. Hemen mail atmislar 24saat içinde kredi kartimi guncellemezsem iptal edeceklermis rezervasyonu. İşte haberim olmadan para çekmeye kalkmasinlar diye kullandim ben o sanal karti.

antalya'yı merkez kabul ettiğinde, sol taraf yani Alanya tarafı genelde kumlu ama denizi kötü; sağ taraf yani kemer - adrasan tarafı genelde taş çakıl ama denizi iyi şeklinde bir değerlendirmem var benim.

adrasan sahili süper.
Kemer sahilleri genelde taşlık ama su çok güzel.
Çok sığ olsun kumlu olsun dersen sol tarafta Side - Evrenseki sahili güzel.

Nerede kalacağına, nasıl bir sahil istediğine bağlı...

Antalya sahillerinin tamaminda bulundum. En guzel yerler (bana gore) kalkan-kas arasi ve adrasan. Side titreyengol ve gazipasa da gorece guzel. Ama gazipasa turistik degil bir iki otel anca var. Manavgat alanya yolu uzerinde pek cok buyuk otel var ama ben sahsen tavsiye etmem. Kalkan/kas ve adrasan hem tarihi hem turistik olarak guzel yerler.

çeşitli sebeplerle tek başıma 3 günlük bi deniz tatili yapma amacım var. gece hayatı vs. umurumda değil açıkcası. sahil kriterim de mükemmel olamaz elbette ama işte sürekli dalgalı olmasın deniz girelim çıkalım kuma uzanalım. dediklerinizden kaş ve yakın çevresine bakacağım. alanya tarafı dalgalı kısımları var galiba. hotel tavsiyesi olan varsa -her şey yani aslında 3 öğün yemek dahil olanlar cinsinden :) gerisi beklentim değil- tavsiyelerini de alabilirim.

kaş bence de.. tekne turu safari filan yapıp vakit de geçirirsin, yalnız da olsan sıkılmazsın. otel için de pansiyon filan da bakabilirsin merkezden. booking'den bak bence.

Çıralı diyorum.

Çıralı +1

hailtothethief + 1
bizal dalgalı olması dışında kaputaş enfes bir plaj örneğin.

Kitap değil de youtube üzerinde çok fazla başlangıç videoları var bence bakabilirsin.

www.kitapyurdu.com&filter_name=yoga

siteyi bilmiyorum.
ayakkabılardan ise siyah olanı güzelmiş.
diğerine bulaşmam.

Ben bu siteden ayakkabi almistim, sorun cikmadi. Linktekiler rahat ayakkabi degil bana sorarsan. Yani bu model ayakkabilar pek rahat olmuyor. Ya da bana rahat gelmiyor.

@stavro sen ne tarz önerirsin? daha çok sportif ayakkabılar rahat oluyor gibi ama onlar da kesenin ağzını açmak gerek galiba ama yine de önerdiğin link atabileceğin var mı?

şunu günlük kullanımda da giyebilirim galiba: www.maceracumhuriyeti.com

ilk gönderdiğin siyah güzelmiş.
ama son attığın güzel değil rahat olsa bile tercih etmezdim.

estetikten ziyade rahatlık daha önplanda benim için şu an.

tipini çok beğenerek vans aldım, severek de giyiyorum ama bir iki saatten sonra rahat değil, çok rahatsız ediyor. rahatlık arıyorsan vans alma.

www.maceracumhuriyeti.com bu attigin 3. linkteki daha rahattir bana sorarsan. Ama daha pahali tabii. IStersen magazada dene gitme imkanin varsa. www.maceracumhuriyeti.com

@stavro şunun siparişini geçtim www.maceracumhuriyeti.com bakalım artık. ama dediğin gibi sanki bana da o diğer ayakkabı daha rahat edilecek ayakkabaymış gibi geliyor. istanbul'da olmadığımdan mağazalara gidemedim.

dümdüz bir erkek ayakkabısının ne muhabbeti döndü ha
buna benzer zibilyon tane modeli var kinetiks'in 50'şerden 3 tane alırsın
beğenmediğini atarsın :)

marmaraya bin avrupa yakasından, ayrılıkçeşmesinde in, kadıköye git metroyla, rıhtımdan pendik dolmuşlarına bin, minibüs yolundan giden. önünde inersin.

minibüslerden ziyade belediye otobüsü var mı önünden geçen?

trafiden baktım: 14ŞB otobüsü geçiyor diyor.

ziverbey'den geçen her otobüs önünden geçer.

sayamayacaım kadar çok otobüs geçiyor.

@interview yanlış.

ayrılıkçeşmede in. ardından Nautilus çıkışından çık. ordan kalabalığı takip edince köprü altına doğru yürürler. tam köprü altında, ışıkların ordaki minibüslerin hepsi göztepeye gidiyor.

önce rıhtıma gidersen çok fazla vakit kaybedersin.

@tchuck o zaman yanlış değil, yeterince pratik değil diyelim :)

doğru dedin :)))

Saç kremi niyetine saçıma sürdüm. Yumuşacık yaptı.
Traş jeli olarak kullanan var, yemeğe katan var, nemlendirici olarak kullanan var. Ben bir yerlere kaydetmiştim kullanım alanlarını bulursam atarım.

gıda olarak tükettiniz mi hiç?

Bol olmadığı, diğer bir ifadeyle pahalı olduğu için malum yer dışında -bilemiyorum belki basura da iyi geliyor diye rivayet de vardır- her tarafa sürülüyor, tereyağının kullanıldığı her yerde kullanılıyor, yemekleri pek leziz yapıyor.

duştan çıktıktan sonra 6-7 damlasını nemli saçlarıma yedirdim ve saçlarım kolayca taranır oldu. ayrıca kuruttuktan sonra yumuşacık yaptı. onun sayesinde saç kremini hayatımdan çıkardım. gıda olarak ise tüketmedim ama kurabiye vs. gibi tatlı hamur işlerine çok yakışacağını düşünüyorum. sebze yemeklerine de de yakışır sanki.

Kahveye koyuyorum. Uzun koşular öncesi yiyorum.

Banyodan sonra saçım ıslakken sürüyorum, nemlendirmeye yarıyor.

saç bakımında düzenli olarak kullanıyorum. saçlarımı yumuşak ve canlı yaptı. hem de gürleştirdi.

dirseklerimi de nemlendirici niyetine sürüyorum, kimyasallardan daha iyi etki gösteriyor diyebilirim.

peynirli yumurta yap. maydanozu da hak ettigi yere, cope at.

bu kadar hassas düşünmek yanlış bence. şöyle ki zaten sağlıklı beslenmişsiniz,bir gün protein fazla olsa etkisi ne kadar olur ki. spor da yapıyorsanız tamam işte.

migros 50 tl ve üstüne ücretsiz kargoyla alışveriş ulaştırıyordu sanırım. gönderdiği ürünler de sıkıntılı olmuyordu. bir bak istersen.

ek bilgi vereyim isterseniz. 2 3 ay sonra hakkari şırnak vs. gibi yerlerde yaşayacak olma ihtimalim var. :(

migros gibi marketler her yere ulaştıramıyor sanırsam.

taze meyve sebze olayı internet üzerinden çok zor. hem bozulma olasılığı da çok fazla. konserve üzerine yoğunlaşmanı öneririm, özellikle ton balığı, pilaki, fasulye, dolma vb. türevleri mevcut, özellik hepsiburadadan daha önce aldım gayet uyguna geliyor fena da değil, ne alamazsına gelince, internet üzerinden sigara ve alkol alımı yasak.

özel siteler var organik gıda üretip gönderen ama anladığım kadarıyla siz onla ilgilenmiyorsunuz. daha genel siteler hakkında -sahibinden, migros vs.- bilgi veremem ama hakkari, şırnak'ta da bulunur gibime geliyor migros'ta bulunan gıdaların büyük kısmı.

herkese teşekkürler.

merhaba. konservatuvar mezunu bir muzik ogretmeniyim. (enstruman mezunu degilim ama)

hayatta benim enstrumanlarla ilgili dusuncem hep su oldu. bir ise o isi yaparken zevk vermeyecek sey ile baslamadim.

gitara baslayacaksam 20 30 tl verip dandik bir sey almadim.

piyanomu da secerken yillar once, en azindan orta seviye bir sey aldim ki beni mutsuz etmesin calarken, o sure icin tatmin etsin. seviye ilerledikten sonra zaten en kaliteli olanlarina da gecerim bir sekilde dedim.

su an evimde bir akustik duvar, bir de dijital piyano var. akustigim daha pahali ve kaliteli olmasina ragmen ben geceleri de calisabilmek icin dijitali kullaniyorum.

dijital piyanom ortalama sifiri 3.000 tl degerinde bir yamaha arius ydp 142 .. fakat ben logic pro kullandigim icin steinway gibi piyano sesleri de alabiliyorum. dolayisiyla belki 3000 tl ye 300000 lik zevk aliyorumdur, kimbilir.


istanbul'daysaniz eger bizde calisabiliriz isterseniz. cok fazla parada gozum yoktur, en azindan okulum tekrar baslayip yogunluklarim artana kadar belli bir süreyi birlikte gecirebiliriz. ben uymazsam da baskalarina yonlendiririm sizi.

fakat evinizde piyano olmamasi, verilen seyleri calisamamaniz anlamina gelir, bu sorunu asmak gerekiyor. sadece dersle olcak sey degil, sizin de bir sekilde cabalamaniz gerek.


videolairmdan bazilari

www.youtube.com kumru - fazil say

www.youtube.com compline d'un autre été lapres midi

www.facebook.com erik satie - gnossienne 1

@la traviata teşekkürler ilgilendiğiniz için. müzik konusunda hiçbir altyapım yok. yalnız maalesef eğitim sisteminin acı etkisi olarak ilkokulda flüte karşı oluşan önyargımı kırmak hiç aklıma gelmemiş bu zamana kadar :) ben aslında piyanoyu merak ediyorum ve dinlemesini seviyorum ayrıca çalmanın bana gayet stres attıracağını da düşünüyorum. merak ettiğim bunu setlerle vs. evde tek başıma öğrenebilir miyim? eğer daha ilk aşamada piyano almam gerekecekse pahalı bir alet olduğu için bu riski almam biraz zor.

nota bilmeden.. piyano olmadan.. evde tek... bana utopik geliyor egitmensiz.

Ben de aynı durumdayım, casio lk-247 almak istiyorum, ışıklı tuşlarıyla parmak pratiği yaparken makul fiyatlı bir kurs bulmayı planlıyordum. Bu 61 tuşlu bir cihaz, dolayısıyla piyano dersi alıp eve geldiğimde eksik tuşla tekrar yapabileceğim. Bu büyük bir sıkıntı yaratır mı? İlk etapta piyano almayan çok kişi olacağını tahmin ediyordum, yanlış mı düşünüyorum? Atılacak doğru adımlar nelerdir?

evet hocam pratik yapabileceğimiz bir org veya benzeri bir şey alıp kursa gitmek olabilir mi?

olabilir pek tabii.
kursta kullanacaginiz piyano tuse sertligi ile evinizdeki ayni olmayacaktir.
ben o piyano hissiyati olmadan yapamazdim misal.

neden olmasin ama

@konuşma ben konuşuyorum; hocam söyledikleriniz ile ilgili açıklamalı bir internet sitesi veya youtube linki vb. bir şey var mıdır? sıfır olduğumu bu konuda söylemiştim :)

zaten gideceginiz kurs mantikli bir yer ise, piyano dersi ile birlikte size solfej egitimi de verecektir.

rusça ve çincede alfabe de öğreneceksin. fransızcanın grameri zor. ingilizce kelimelerin türkçe okunuşu gibi telaffuz eden ispanyolca iyidir. örneğin passion'ı peyşın değil de pasiyon gibi okurlar. çakma ingilizce gibi.

ispanyolca

tabii ki, ispanyolca...

rusça tabii. fonetik kolay. ortak kelimeler yüzünden öğrenmesi eğlenceli. tavariş-davar benzerliği diyorum, of of, filolojik bulmaca müptelalığını tetikleyebilir.
ayrıca kızları güzel ve hiçbiri ingilizce bilmiyor.

fransizca öğrenirsen ispanyolca ve italyancayı da öğrenmen kolay olur. rusça çince alfabelerini öğrenmen zaman alır. aralarında en kolayı ispanyolca.

rusça. iş alanında avantaj olur diye düşünüyorum.

kiril alfabesini 3-4 güne öğrenirsin. belki de öğrenmesi en kolay latin olmayan harfleri barındırır. kızlar diyorum.

ispanyolca. Hatta italyanca ile biribirne çok benziyolar diye duymuştum, sonrasında belki italyanca da öğrenirsin

rusça tabii ki.

iki seçenek kaldı: rusça ve ispanyolca. iş alanında ispanyolca rusça kadar önemli olmaz mı? tamam coğrafi yakınlık ve ikili ticarette rusya daha önplanda ama -gündemdeki krizi düşünmeyin- ispanyolca da çok yaygın bir dil. her ne kadar güney amerika gibi uzak yerlerde olsa dahi.

ilgini çeken hangisiyse ona git. bu dillerin hiçbiri bi halta yaramaz hangisini öğrenmekten zevk alacaksan onu seç.

Fransızca. Çünkü Türkçe'de hali hazırda 5 binden fazla Fransızcadan geçmiş kelime var. İlerledikçe "ulan ben bu kelimeyi biliyorum, bunu da biliyorum. Bunu da. Bunu da." diyeceksin. İspanyolca diyeni hiç anlamam, hemen hemen Fransızcayla aynı gramere sahip bu diller, telaffuz dışında nasıl Fransızca'dan kolay olabilir ki?

Rusça'ya gittikçe zorlaşıyor diyorlar, onun dışında fikrim. Çince herhalde en zor öğrenilecek dil olur orada zaten, hatta genel olarak öğrenilecek en zor dillerden olabilir :)

ispanyolca. neredeyse yazıldığı gibi okunuyor. sadece belli başlı şeyleri iyi öğrenmen lazım.
rusça bana japoncadan bile zor geliyor nedense.

Bilette isim yazmıyor, teslim alırken de hesap sahibine yazılır, olmadı teslim alacak 2. bir isim girilebiliyor.

@whoosie teşekkürler. bilette isim yazmadığını bilmiyordum.

Devre arası mac yok

Bugun dogus-fbu var ama. Eurolig

Beylerbeyi 75.Yıl stadyumunda anadolu üsküdar 1908 - bugsaşspor basket maçı var. onun dışında göremedim başka maç

devre arası pazar günü all-star maçı var ülker arena'da.

@bartholomew87 hocam bilet fiyatları nedir? bilet bulabilir miyim?

www.biletix.com

buradan satılıyor. Ayrıca 3'lük ve smaç yarışması da var.

@barth çok teşekkürler bileti de aldım şimdi. iyi oldu bu stresli süreçte umarım bi stres atarım :)

rica ederim, bence gayet eğlenceli geçer.

o ilanlarin sahibi var. yani kendi bölümlerinde yüksek lisans yapani kadroya alacaklar, ilani ona göre veriyorlar. disaridan birisinin girmesi mucize olur.

uluslararası ve avrupa birliği farklı bölümler mi? yoksa avrupa birliği uluslararası bölümünde bir anabilim dalı mı? ikincisiyse başvurabilirsiniz bence, eğer ilanda açıkca....anabilim dalında yl yapmak diye belirtmemişse. aynı alan kavramını pek anlamadım, bölümü kastediyor olabilir. en doğrusu ilanı açan bölümün sekreterliğini arayıp sormak.

Hepsinin sahibi yok. Zaten sahibi oldu mu, ilandaki anahtar sözcükler daraltılıyor da daraltılıyor. 16 anahtar kelimeli ilan gördüm, kelimeleri dünyada çalışan iki, Türkiye'de çalışan bir kişi vardı. Sahipli ilana daha yüksek kadrolu ilanlarda rastlanıyor ve alan bu derece geniş bırakılmıyor. Eğer ilan bölüm adı kadar genişse, anabilim dalı adına kadar inilmemişse, o ilanın sahibi olmayabilir. Hele 50d ise. Kafalarında bir olsa da, YÖK mülakat puanlarını kaldırdı. ALES ve YDS iyi ise, dışarıdan girebilir. Bu şekilde birileri için açılmış kadrolara giren arkadaşım çok oldu, benim şu anda bulunduğum kadro da öyle bir kadro mesela. Eğer yüksek lisans yapılan bölüm aynı ise anabilim dalına bakmadan başvurabilirsin.

@godoy kimseye ulaşamıyorum ki. memlekette görevini bilen birine ulaşmak mucize. eskiden kültür üni. de vardı böyle bir ilan. neyse ki adam düşünceli de ilana sorusu olanlar için araştırma görevlilerinin telefonlarını koymuşlar. onları aradım mail at dedi, attım cevap gelmedi tekrar aradım o zaman kabul etmediler :) bildiğim kadarıyla -emin olmadığım için soruyorum zaten- avrupa birliği anabilim dalı başlı başına bir anabilim dalı. yalnız dediğiniz gibi bazı ilanlarda açıkca aynı anabilim dalında yüksek yapıyor derken bazılarında aynı alanda diyor. kabul edilip edilemeyeceğini bilemiyorum. kimsede net cevap vermiyor. en iyisi kargoyla belgeleri göndereyim diye düşünmeye başladım.

Başvuruyu devlet üniversitesi ise Yazı İşleri alır. Oraya sorabilirsiniz.

E-devlet üzerinden de öğrenci belgesi alınabiliyor. Ptt'den şifre alacaksınız.

e devlet şifrem var yalnız e-devlet belgesi imzasız oluyor o kabul görüyor mu resmi başvurularda?

ıslak imza istiyor bazı yerler. bir burs başvurusu için ıslak imzalı olacak şekilde öğrenci belgesi istediler. e devletten çıkarıp gönderdim sorun olmadı

tamam e-devletten göndereyim. teşekkürler.

E-devlete sorun cikarmiyorlar genelde ama universiteye gidip acil derseniz hemen verebilirler. Fakulteye de bagli tabii.

Kadikoy'de Naan var:m.facebook.com

@fotrsapka kadıköy'de nerede?

naan var moda'da, denmiş zaten. nişantaşı'nda kruvasan var, orda da ekmek var. kantin'de yine ekşi mayalı ekmekler oluyordu, hala vardır heralde.

istinye park'ta bi pastane vardı adını unuttum, sanırım onlar da kendisi yapıyordu hatırlarsam yazarım. Le pain quatidyen var ama onlar hazır mı kullanıyor bilmiyorum.

istiklal caddesi; konak kebap salonu. iki şubesi var; biri tünel tarafında şişhane metro çıkışının yanında diğeri galatasaray lisesinin karşısında biraz aşağıda.

@halitkin fiyatları nasıl hocam? Bi deneyelim

levent'te garaj var.

www.bursagaraj.com.tr

fiyatları ortalamanın üzerinde ama çok da pahalı değil. mekana ve hizmete göre iyi. yanlıs hatırlamıyorsam porsiyonu 25 tl civarlarındaydı.

Levent Garaj'ı ben de tavsiye ederim.
*yalnız uzun süredir gitmiyorum , fiyatları tuzludur mekanın yerine ve tipine oranla.

Sahil kasabasinda evimin altindaki bakkali isletirdim. Tek hayalim bu. :)

sanatla uğraşırdım, her türüyle. ne güzel olurdu ah.

cafe işletirdim.

evsizlerin barınabileceği toplu konutlar kurmak isterdim,en az günde bir öğün yemek servisi de olmalı. hobiyle meşgul olup gelir elde edebilecekleri atölyeler de bu konutların içine dahil olabilir, gerçekten fark yaratacak bir organizyon olmalı. ünlü sanatçılardan sponsorluklardan devlettenn destek alacak saygın bir organizasyon. kimse sokakta yaşamamalı açlıktan ölmemeli.

sanat. özellikle müzik.

hayvan barınağı açarım

kesinlikle kuyumculuk. o yeşil ve beyaz şeyler ve üzerlerindeki rengarenk kesimleri herbirinin farklı olan taşlarla dolu olan şeyler beni çekiyor.

aklıma ilk gelen bu

ya da gemalog olabilirim böyle taşların kalitelerine göre sertifika vereyim falan

ama ölümüne de kitap okuyup dünyayı gezmek isterdim.
ay bilemedim

nezih bi semtte bakkal açardım.

Arkeoloji ve müzik.

Severek ilgilendiğim bir iş alanı daha var, esas mesleğimden elde ettiğim gelir ile seneye şirket kurup bu alanda bakir bir yurtdışı piyasası buldum, o pazara açılmayı planlıyorum.

Umarım hayaller Paris hayatlar Hakkari'ye dönmez ama en azından denicem :D

Param olsa şimdi denerdim.

Müzik veya donanım. Pc de olur, telefon da olur, kahve makinesi de olur. Şu IFA'yı Computex'i falan gezen amcalardan olmak isterdim.

Gamer, belki streamer... türkiye'de pek yaygın değil ama zengin olsam türkiyede olmayacağımdan bir de cosplayer...

edinburgh'un hemen dışında bir evde veya sahili olan bir ingiliz köyünde ev satın alıp yazı yazardım.
yazar olmak istiyorum :(

not: hayaller edinburgh, londra hayatlar angara :/

@ tolkien öyle hobi kapsamına girer haklısın ama daha çok ben devamlılığı olan iş olarak da yapılabilecek bir şey sormuştum. mesela bol bol okur yazarım demişsin ömrünün sonuna kadar hiçbir iş sahibi olmadan sadece okuyup yazarak sıkılmadan bir hayat yaşayabilir misin? gerçekci olarak düşünürsen. yani ıssız bir şehirde genelde eve kapalı yalnız arada hava almak için yürüyüşe çıktığın bir hayat ister misin?

uçak teknisyenliğine devam ederdim

dünyayı gezen bir fotoğrafçı.

gezgin belgeselci olurdum.

iyilik amaçlı hayalim: hayvan barınağı açardım.

mutluluk amaçlı hayalim: küçük, şirin bir çiçekçi açardım.

yaratma amaçlı hayalim: aksiyon filmi yapımcısı-yönetmeni olurdum.

ben emekliyim, para derdim yok. çocuklara gönüllü eğitmenlik yapıyorum.
gönüllü çalışmanın "gönlüm isterse " çalışması olmadığını ciddiyetle yapılması gerektiğini bilmeyenler için not düşeyim. öyle ki hasta olunca belki işi kaytarırım ama bunu kaytarmıyorum, en kötü yerime bir arkadaşımı ayarlıyorum.

yazarlık hayalime niye tik koymadın bro? ben şu ana kadar çalıştığım bütün işleri, okuduğum bütün okulları, hepsini basamak olarak görerek katlandım. merdivenin en tepesinde de yazarlık var, şu an sadece kafamda kurgular ve olaylar oluşturuyorum, kağıda dökmeye cesaretim yok, ama bir gün o da olacak taam mı!

enteresan fikir olarak ne bekliyorsun yeni bir kuş türü keşfetmeye gallapagos'a mı gidelim naapalım?

biyolog olurdum. para derdim olmadığı için en iyi okullarda ve en çok önemsenen bir ülkede doktoramı alana kadar okurdum. evimin bir katını ufak bir laboratuvara çevirir okulda öğrendiklerimi evde de tekrar etmeye çalışır, yeni şeyler öğrenirdim. mezun olup tatminkar bir bilgi ve eğitim seviyesine eriştiğimde daha büyük bir laboratuvar açar, araştırmalar yapar, çözümler üretmeye çalışırdım.

kendimce harika bi mesgale fikrim var da, hâlâ birgun yeterli parayi kazanip, kendim yapabilecegimi dusundugumden, buraya yazmiyorum :-)

temelinde, insanlara sporu sevdirmekle ilgili bir is fikri, bu kadarini soyliyim bari :-)

Kızlarımın adına da cevaplayayım.
Biri bilim araştırmaları yapardı (fizik),
diğeri film /belgesel çekerdi,
öbürü daha yolun çok başında ne yapardı bilmiyorum.

biyomuhendis

moleküler biyoloğum. para derdim olmasa akademiye dönerdim. bi dolu şeyi unuttum, bi programı bitirir sonra ders anlatır, hem alanımda hem de scientific communication filan kasardım

jeolog + dünyayı gezmece

bakkalı niye beğenmiyon yav, bakkalın faydası yok mu millete? fak yu.

para derdim olmasa ben lojistik firması kurardım ya da onunla ilgili bir işte çalışırdım. para derdim neden yok, ona bağlı. halihazırda çok zengin olduğum için mi yoksa tüm temel ihtiyaçlarım karşılanıp üstüne belli bir miktar aylığım olduğu için mi? gerçi pek fark etmiyor. iki ihtimalde de kafam rahat olacağı için o işe girerdim.

ordan yeteri kadar para kazanınca da futbol okulu tarzı bi şey açardım ya da kulüp başkanlığı falan kovalardım. organik futbolcu yetiştirirdim. düşünsene mesela şöyle 500 bin lira karşılığında galatasaray'a bebe gönderiyosun mmm nefis.

profesyonel koşucu olurum.

e geleneksel yoğurt yağımı da böyle değil mi zaten? ne zaman görsem annem böyle yoğurt yapar, kabı sarıp sarmalayıp sıcaklığını muhafaza eder. olması gereken de o zaten, sütün fermente olması için sıcak ortam gerekiyor.

geleneksel yöntemde sarıp sarmalayarak oda sıcaklığında tutuluyor ama termostat vs. kullanılmıyor. burada 38-43 derece arası sıcaklığın sabit tutulmasının çok mühim olduğu söyleniyor. ayrıca şöyle bir şey buldum: www.turkeyforum.com bu sayfada dr. pastirmacı nickli kişi de benzer şeyler anlatmış. sanırım epey bilgili biri bu konuda.

bahsettiğim şekilde yapılan yoğurdun geleneksel yoğurda göre artıları: www.breakingtheviciouscycle.info

Ekşi olur gibi geldi oyle ama bilmiyorum. Biz sicaga yakin sutle (muhtemelen 50-60 derecedir) 3-4 kat sarip 4-5 saat bekletiyoruz sonra acip buzdolabina koyup bir gun de buzdolabinda bekletiyoruz. Yontemleri karsilastiran akademik calisma lazım hangisinin daha iyi olduğunu bilmek icin.

akademik çalışma yapılmış olması muhtemel. bahsettiğim kitap yurtdışında ''bestseller'' olmuş bir kitap. yoğurdun faydaları diye yazıp gönderdiğim site de kitapla ilişkili. amatör bir çalışma değil yani. akademik olmasa bile- resmi belgeli- kafadan da atılmış değil.

bu arada bu sıcaklığı net olarak ayarlayabileceğim termostatlı makina var mı acaba?

yer tavsiye etmeyeceğim ama organik ve doğal ayrımına dikkat etmenizi önereceğim.

organik gıda denilen şey, devletin kurallarla belirlediği standartlarda üretim yapıp sertifikası olan demek.

doğal gıda ne peki? sertifikası mertifikası yok. standart falan da bilmez ama köy usulü üretim yapar.

örneğin organik yumurta üreticisine standart der ki şu şu yemleri yedirme, şu şu yemleri yedirebilirsin. kafesin şu şu standartlarda olsun, sıkış tepiş olmasın. bu standardı sağlayan adam sertifika alır, yumurtasını organik diye satar. ama tavuk yine kafeste, ama tavuk yine organik standartlarda ama endüstriyel yem yiyor.

doğal ne peki? adamın bahçesinde dandik kümesi var. mısırla besliyor ya da tavuk gezip kendi eşelenip yiyor. ama ne sertifikası var, ne başvurusu var, ne standardı var. o yüzden organik yumurta dese devlet gelir hani organik sertifikan der. bu da doğal yumurta.

ben şahsen organik yerine mümkün olduğunca doğal tercih ederim. bu iş de anca tanıdıkla falan oluyor. siz de sanırım onu demek istiyorsunuz ama aldığınız üründe "organik" sertifika göremeyince şaşırmayın yani "hani bu organik değil" diye. yetiştiriciden eminseniz organik değildir ama doğaldır.

Catalca tarafindan istanbula girerken giselerde sutcu gormustum, sutcu dedigim de baya kulplar icinde muhtemelen gunluk sagilmis pastorize olmayan sut satan adamdi.

Selimpasa catalca kumburgaz civari bu islerle ugrasan emekciler var vaktin varsa git orda bi koy kahvesine- ilce oldu hepsi ama olsun- otur derdini anlat mutlaka derman bulursun.

Bunun disinda macrocenter organik meyve sebze yumurta konusunda asmis bi market fiyatlar da asmis o yuzden secim senin.

@kibritsuyu haklısınız evet ayrımı iyi yapmak gerek ben de doğal kastetmiştim sanırım ama doğalda da emin olmak zor. yani köy yeri ama mesela tavuk hazır yemlerle beslenmiş olabilir vs. vs. tanıdık şart dediğiniz gibi çevre araştırması yapmam daha faydalı olacak galiba.

kibritsuyu nun bahsettiği ayrım çok önemli. Özellikle Türkiye dışındaki ülkelerin organik sertifikası verme kuralları da bizden çok daha katı. (Tarla sınırının şu kadar metre uzağına kadar araç lastiği temas etmeyecek vs. gibi)
Bu arada Antakya-Hatay bölgesinden gerçekten "doğal" aşılanmamış hakiki soğuk sıkma zeytinyağını ben temin edebilirim.

www.tazedirekt.com böyle bir site var fakat hiç alışveriş yapmadım.Tavsiye niteliğinde olmasa da bilgi olarak bulunsun.

www.hasanbey.com

burayı tavsiye edebilirim. ürünlerini güvenle tüketebilirsiniz.

Süt için aysun the sütçü'yü şiddetle tavsiye ederim.

Kendi üretimi değil ama güvendiği ve tavsiye ettiği peynirci de var, sanırım kendi ineklerinin sütünden yaptırıyordu.

organik-doğal konusunda da maalesef köylüleri daha çok verim daha çok hasat diye rahatça kandırdıkları için doğalda da tanıdık, bildik ürün bulmak gerekiyor. Organik pazar yine de iyi bir alternatif, tadından, kokusundan anlıyor insan farkı.

@primetime teşekkürler zeytinyağı doğal elimizde var.

@minguinho ieltişime nasıl geçilebiliyor?

bir de aslında izmir tire'den vs. tanıdıklar var veya gittiğimiz yerlerden alıyoruz ama sürekli getirtemiyoruz elbette. o yüzden şu işi bi standarda bağlamam lazım.

ben inanmiyorum bu olaya türkiyede.
hirsizlik, cakallik, ahlaksizlik ne varsa bizde var. adam bir kismini üretip organik olmayan mallari da araya karistirir.

buyrun, canan karataycılar memleketi didik didik ederek buluyorlar, indirim filan da yaptırıyorlar.

woto.com

selam kül tozu suyu satıyorum. ilgilenirsen haberleşelim. makinada çamaşır yıkamak için doğal yöntem.

1- bahsettiklerin ne bilmiyorum cok sıkıcı hic ezberleyemedim ama ornek verirsen yardımcı olabilirim
2- evet oyle
3-being kullanılmaz bence orada
4- angry, do

2- ettirgen aslinda. birine bitirtmek istiyorsun sonucta.
3- fark etmez. being olsa daha formal.
4- birinde bir sey yapmiyorsun senin sifatin oradaki angry olmak. digerinde ise isin yaptirildigi kisi oldugun fiile maruz kaliyorsun.

3-) being parantez içinde kullanılarak kitapta verilmiş. tahminim being kullanıldığında kişinin olayın tamamına tanık olduğunu belirtiyor.

4-) the man made me .... by his answer gibi bir şey olsaydı angry (sıfat) yerine fiil olan anger olurdu galiba cevap değil mi?

edit: baldur teşekkürler şimdi gördüm cevabını.

1- Noun phrase bir complement'tır tıpkı infinitive, gerund, noun clause, relative clause gibi.

noun phrase = determiner+adj+noun ya da tek bir addan ya da zamirden de oluşabilir.
bazı durumlarda infinitive, gerund ve clause yapılarını da noun phrase kabul edebiliriz.

noun pharese complement görevi yapar.

complement nedir örnek vereyim;

What is important is the agreement.--noun

The problem is to sign the agremeent. --infinitive

The problem is signing the agreement. --gerund

The problem is that the agreement was not signed yesterday. --noun clause

Complement özne, eylem ya de nesne hakkında bilgi veriyor da olabilir ona göre subject/ object /verb complement oluyor.

1.his glacier is not yet fully formed.(subject copmlement)
2. I found the guard sleeping.(object complement)
3.Granny left Raoul all her money.(hem direkt hem de indirekt nesnelerin her biri verb complement)

object complement ile nesneyi nasıl ayırt edicem dersen burada direkt/indirekt nesne ayrımı gündeme geliyor. indirekt nesneler object complement kabul ediliyor.

neyse lafı çok uzattım: ikisi anlam olarak aynı şey değil.

Bir de diğer sorulara cevap verildi diye okumamıştım, being taken away da olur.

Orada adjectival clause kısaltması var ki passive eylemlerde v3 / being v3 olarak kısaltılır bir fark yok.

o dedigin su ornekte gecerli. being icin olani.

i saw him running. onu kosarken gordum. kosma eyleminin bir kismini gormus.
i saw him run. kostugunu gordum. kosma eyleminin tamamini gormus.

@baldur o farkı bilmiyordum sayende öğrendim, bu tarz soruları bu yüzden seviyoum habire yeni bir şey öğreniyorum.

Yalnız çok şıklı bir soruda text vermeden, iki şıkkı veremezler sanırım, nerden bilcez ne kadarını gördü değil mi? o yüzden ikisinden birisini doğru kabul edebiliriz sanki? :D

yani dedigin dogru :)

An itibariyle tesadüfen ilgili bir şeye denk geldim ve okudum ,


linking verbs grubu fiiller yani bağ fiiller direkt complement yani türkçe ismiyle tümleç alıyor.
Ancak bu tümleçler illa noun phrase grubu olmaksızın sıfat da olabilir, aralarındaki farkı belki daha somut algılarsın.

Be, become,taste,look, seem, remain, appear bu fiillere örnek.

She looks beautiful.

mesela beautiful burada complement ve sıfat, noun dolasıyla noun phrase grubuna ait değil. She ise zamir grubunda olduğu için noun phrase grubuna dahil.

nesne de değil, tam türkçe adıyla tümleç.

Ya da beautiful object değil, complement fakat noun phrase de değil, adjective.

ya o en son sınav odaklı bir kitaptı. akademik yazma için yine odtünün ilgili kitapları var. formatı güzeldir.

odtünün writing kitapları daha güzel +1

Yalnız bu kitap da grammer açısından epey iyi şeyler katar.

aslında yazma dememeliydim sınava da hazırlandığım için ona zaman yok ama en azından farklı bir kitap gibi görünüyor. biraz da üst seviye olması hoşuma gitti. hep ingilizcede aynı noktada dolanıp durmaktansa belki bir üst seviyeye taşır. farklı bir tarz sipariş ettik bekliyoruz bakalım.

her türlü ilaç ve besin takviyesinin gelmesi yasak olması lazım. istisnaları vardı galiba ama tam hatırlamıyorum.

yassak kardeşim (benim bildiğim ayrım yapımıyor)

www.teb.org.tr

geçmez. amerika'dan göndermişlerdi de gümrüğe çağırdılar. bunun reçetesi var mı dediler, yok dedim gerekmez ama yine de dinletemedim çıkardılar paketten paketimi öyle verdiler.

gibicibicis ne kadar sürede ve ne kadar ücret karşılığında getiriyorlar? bahsi geçen ilaç yunanistan dahil çoğu avrupa ülkesinde de bulunmakta.

Uzmanlik sinavina calisirken bu sekilde bi is yapan bir turizm acentasi oldugunu soylemisti bir hekim arkadasim. Tam bilmiyorum ama bursa - yildirim civarinda olmasi lazim. kanada'dan getiriyorlardi. Herkes tabi bu islerle ugrasmiyor, yapan adami arayip bulmak (çok lazimsa tek tek acentalari gezip sorusturmak) gerekebilir. Fiyatini malesef hatirlamiyorum.

gondering.com araciligi ile periyodik gonderim ile istetebilirsiniz.
gondering.com

Doktor reçetesi olması dahilinde yurtdışından ilaç getirilmesi kolaylaştı.

www.solargezi.com Buradaki makaleyi okuyabilirsiniz.

hani böyle dalgalanıp durur işte. ama gün verirsen ona göre yardımcı olalım.

politika bakımından merak ettiklerim var. aslında bu aralar makale okumam lazım. yani örneğin fransa başbakanı euro'nun değerinin daha da düşmesini istiyormuş. sonra yarın merkez bankasında nasıl kararlar çıkabilir? zaten paranın seyrini bunlar belirliyor. kısa vadede genel öngörüler merak ediyorum kısaca.

cok genel olarak, sehir bisikleti daha ucuzdur, camurluk, isik sistemi (gerekirse nabendynamo ya da yandan dinamo ya da pilli sistemler) icerse dahi gene de daha ucuzdur, daha agirdir, gidon genelde kivriktir, ayni acida uzun süre gitmen icin daha rahattir, frenler genelde vdir, vites vs secenekleri gergin degil, cok degildir genelde(!), genelde etek/pantolon uclari takilmasin diye zincirde kapak vardir vs vs v.

görecegin bisikletlerin cogu dag bisikleti diye gecse de trekking diye adlandirilir cogu yerde. genelde hardtail olurlar, yani selenin ve kadronun kendine ait süspansiyonu bulunmaz, daha az engebeli ve yükseklerden atlamayanlara hitap eder, genelde camurluk bulunmaz, bulunsa da arkada canta/sepet bölümü bulunmaz, vites gecisleri ve frenlerin agresif olmasi istenir, genelde ön catal yaylidir, bu yaylar da genelde ayarlamaya müsait degildir, 29 inch bulabilsen de 26 28 yaygindir. disk fren mtb (mountainbike)de yaygin olsa da trekking bisiklerinde degildir. engebeli yollarda comfort icin ayarlanmislardir genelde. daha hafiftirler ve genelde tamir edilmesi daha kolay olmasi icin ufak detaylar konmustur.

@wili bu şartlarda dağ bisikleti diye geçen trekking daha mnatıklı görünüyor şehiriçinde kullansam dahi. bir de salcano çok öne çıkıyor. iyi bir marka mıdır? ya da tavsiye edilebilecek markalar hangisidir?

dağ bisikleti: i.imgur.com
şehir bisikleti: i.imgur.com

arka amortisörlü dağ bisikletleri ve ön amortisörü de olmayan şehir bisikletleri de var tabi, ama genel hatları bu şekilde standart olarak.
şehir bisikletlerinin donanımları genelde dağ bisikleti parçalarından oluşur(vites sistemi) amortisörleri daha az esneme mesafesine sahiptir çok sert darbeler almayacağından.
jantları büyük, tekerlekleri incedir ve oturuş açısı biraz daha dik olur.

postacı bisikleti gibi dediğin tarzdakiler genelde performans ağırlıklı değil, yavaş yavaş gitmelik klasik tarz olanlar...

dağ bisikletini dağ lastiği ile şehirde kullanmak kötü bir tercih olur, dişli lastik düz yolda daha çok kayar. özellikle ıslak asfaltta fren performansı da yol tutuşu da düşer. ayrıca kalın lastik daha fazla yorar.
ama ince lastikli dağ bisikleti genellikle şehirde de gayet iş görür, çok fazla kişi bu şekilde kullanıyor. tabi büyük bir kesim de şehirde kullanacaksan neden dağ bisikleti aldın, lastiğini değiştireceksen neden baştan şehir bisikleti almadın vs. diyor.

ben şahsen ince lastikli dağ bisikleti kullanıyorum, bir sorunum olmadı. denediğim 28 jant şehir bisikletlerinden bir eksiğini de hissetmedim. önemli olan donanımdır. üst seviye donanımlı dağ bisikleti alt seviye donanımlı şehir bisikletinin önünde olacaktır her zaman. aynı parçalarla şehir bisikleti belki bir tık daha az yorar.

şehir bisikletleri olarak önde sepet, arkada bagaj, her tarafı ışık dolu, bazen dinamolu aydınlatması da olan 20 kiloya yaklaşan şeyler de var. ama onlar kesinlikle uzak durulması gereken çöpler.
performansa yönelik olanlara bak.(örnekteki gibi)

şehir bisikletleri genellikle aynı seviye donanımlarla daha pahalıdır.

@ucan spagetticanavari linkteki şehir bisikleti de güzelmiş ama o tarza pek denk gelemedim. sanırım en ayırtedici özellik benim açımdan dediğin gibi tekerliğin kalınlığı olacak. o da daha az yorulma gibi etkenleri var. dediğin aklıma yattı. ben ince tekerlekli dağ bisikletlerine odaklanayım. bir bisikletçilere sorayım.

marka konusunu da sormuşsun, ortalama seviye bisikletlerde markanın bir önemi yok.
üzerindeki donanımı önemli. aynı donanımı en ucuz veren marka, ya da aynı paraya daha iyi donanımı veren marka tercih edilebilir.
tabi dikkatli bakmak lazım buna da, bazı markalar göstermelik üst seviye bir kaç parçanın yanına daha az incelenen bölümlerde düşük parça kullanır.
salcano genelde fiyat/performans oranıyla en uygun bisikletleri satar ve parçalar dengelidir. göstermelik üst seviye yığmaz bir kısmına.
servis işi zaten çoğu şey standart kullanıma bağlı sorun olduğundan sıkıntı değil, servisime uğramıyorum bile. herhangi bir bisikletçide işini halledebilirsin. servis de bakıma/tamire para alacak sonuçta.

ilk cevabı bilemiyorum. ikinci soruya ise; paypalın kendi kur değerleri var onlara göre çekiyor.

paypal'in kur değerlerini sitesinden görebiliyor muyuz şu an?

takip et diyosun evet. ama bazı kelimeleri içeren başlıklar hiç börünmüyor bildiğim kadarıyla.

yazdığım başlık: ''mal sahibi mülk sahibi hani bunun ilk sahibi'' herhangi bir kanal da değil. kafalarına göre bazı kelimeleri sansürlemişler. helal olsun.

esrarını benim de merak ettiğim bir konu bu. görünmemesinin kriteri nedir ben de merak ediyorum. hatta şöyle bir şey de açmışlar:

eksisozluk.com