3 büyük şehirden birindeysen bence ilk olarak TÖMER'den başlayıp temel edin, ardından da İtalyan Kültür'e yazıl.

TÖMER hakikatten de ucuz, kültür dernekleri ise pahallı. 1-2 kur TÖMER'den başlayıp ardından 1-2 kur da kültür derneğine gidersen hiç olmazsa elinde uluslararası geçerliliği olan bir belge olur, cv'ne filan yazarsın.

dışişleri binası aşti'ye 5-10 dk yürüme mesafesinde. kime sorsanız gösterirler. sabah çok erken saatte sanırım anca aşti'deki kafelerden birinde vakit geçirebileceksiniz.

dışişleri söylendiği gibi çok yakın. fakat yoldan karşıya geçip, emek'te hoş bir yerde kahvaltı yapabilirsiniz mesela.

ufak bir tavsiye; insanlık halidir yetişmek için vaktin daralabilir. Bu durumda asla taksiye binme. onun yerine dolmuşa bin, üzerinde eskişehir yolu yazan bütün dolmuşlar 30 saniyede orada olacaktır.

eksisozluk.com

iğneyle az deşerek olmadı kürdanla ama iğneyle kolay.

iki tane denenmiş çözümüm var. hikayesi şöyle;

yaklaşık 5 yıl önce, iki arkadaş elimizde zıpkınlarla balık tutma hayaliyle kayalıklardan atlarken ikimiz de deniz kestanesine basmak gibi bir mallık yapmıştık. (dikenler hiçbir şekilde ayak tabanından gözükmüyordu, sen düşün ne kadar derine işlediklerini) bendeniz anneciğimin yanına giderken arkadaş özel hastaneye gitmişti. annem, ayağıma önce zeytinyağı sürüp sonra da ısıtıp dezenfekte ettiği toplu iğne ile dikenleri derimin üstüne çıkarıp sonra da cımbızla hepsini çekmişti. 2-3 gün sonra halısaha maçına gidecek kadar iyiydim. Arkadaş ise hastanede 7-8 tane dikeni aldırıp 400 TL civarında 5 sene için muazzam sayılabilecek bir meblayı ödemişti.

O da iyileşti, ben de iyileştim. Umarım akıllıca davranıp ucuz yolu seçersin. Şimdiden geçmiş olsun.

+ iğneyle yapıcaksanız.iğneyi ya kaynatın yada daha kolayi kolonya ıle yakın biraz

ucu dışardaysa kuvvetli yapışkan bantlar da iş görebiliyor.

zeytinyağı.

Askerlikte ameliyat olmak daha iyi değil mi? Hem yatıcaksın, hem de askerlik yapılmış sayılacaksın. Kimisi bunun için askerliği tercih ediyor.

şimdilik tedavini ol. acından kurtul, ama taşı olduğu yerde bırak.

bence yapman gereken askerliğinin yarısında izin hakkını kullanmak, izin süresi içinde, ani böbrek acısı sonucunda(!) bir şekilde amelliyatını olabilirsen yırttığının resmidir.

@doktor sagbirakmayaşimdi

en iyisi bi ultrason cektiriyim. emin olayım gerisini snn dedigin askerde hallediyim.yani sivilde gerekiyorsa ameliyata giriyim(özel hastanede). askeri hastenede ameliyat olmak istemiyorum

her ne yaparsan yap, gilaburu'yu eksik etme. Tavsiye ettiğim herkes fayda gördü.

Ben verebilirim? Haziran ayında olmak koşuluyla.

ali nesin'in matematik köyü.

@ doktor

Aa cidden vardı evet. Ben de yazın orada olacağım hatta. Şiddetle tavsiye ederim az biraz matematiğe ilgin varsa.

matematikkoyu.org

bu alete göre kazakistan caddesi karum otoparkı arasındaki ücretlendirme yaklaşık şu şekilde.


Toplam Mesafe: 6.24 Km
Yaklaşık Ücret: 17.67 Lira

www.taksiucreti.com

buraya mümkünse cadde isimleri veya spesifik isimler ile giriş yap.

kazakistan caddesi ankara, karum ankara vs gibi.

kafana eserse yürüyebilirsin bile; ama illaki araç kullanacağım dersen metro ile kızılay'a gidip oradan da güvenpark'ın yayındaki (içindeki değil, bulvar üzerindeki) duraktan binebilirsin. zaten durakların yanında ego'nun prefabrik bir ofisi var, onlar sana yardımcı olacaktır.

ama vakit sıkıntın varsa taksiye de binebilirsin. 20 TL'den fazla tutacağını sanmıyorum.

10 trilyon lira basarsa piyasada 10 trilyon lira olur, ve ürünler zamlanır. çünkü piyasada çok para vardır, herkeste para vardır, paranın değeri düşer ve ürünlerin belli değerleri olmalıdır.

1 milyon lira basılır, piyasada az para vardır, ürünlerin fiyatları düşer. çünkü az para vardır ve para kıymetlidir. (önceki örneğe göre) çünkü paranın değeri karşılığı belli miktar ürün alınabilmelidir.

paranın değerliliği meselesi de altın ve petrol'den çok etkilenir. altın ve petrol rezervi bulunur, para değerlenir. fos çıkar, para değer kaybeder.

sinirsiz para basmanin sonucu enflasyon'dur.
(bkz: enflasyon)

eksiduyu.ru

orada da aktarılmış abd ye 1 milyon dalır borç var kur 2 tl

devlet 2 milyon tl bastı (1 m dalır a istinaden)

adam diyor ki hoop kur 10 tl oldu (NEDEN)

O zaman devlet para bastığını söylemiycek basıcak toplam 2 milyon tl basımı yapınca diycek al kardeş paranı benden uzak ol yok şimdi biri çıkıp dicek ki dolara çevirirken kur değişiyo zaten de nasıl alla devlette heralde başbakan döviz bürosuna gidi bozdurmuyo amk :D şasıp kalıyorum

piyasada 100 tane çikolata olsa ve fiyatı da 1 tl olsun. cebinde 100 lira varken 1 çikolata alsan sen. merkez bankası para bastıktan sonra herkesin cebinde para bol olacağı için parası çok olan çikolataya sahip olmak isteyecek, çünkü çikolata toplamda 100 tane var, fazla parası olan çikolatayı alacak(bir nevi açık arttırma) talep artacağı için satıcılar da en yüksek fiyat verene satacak(kar malsimizasyonu) ve fiyatlar artacak. Bol olan şey değersizleşir kıt olan ise değerlenir. yani herkesin cebinde fazla para varsa, üretimde sınırsız artırılamayacağı için artan talep bir süreden sonra fiyatları artırır.

sınırsız para bassın. ürünler zamlanmasın. memura işçiye öğrenciye herkese para dağıtsın devlet. o zaman kim çalışacak. manavdan meyve alabilecek misin? madem manavın parası var neden manavlık yapsın. mercedese binen manav mı olur?

karşılıksız para basarsa herkesin cebinde çok para olur. bu çok parayla insanların talebi artar. talebi artan bi malın fiyatı artar. yani enflasyon. amerika'nın bastığı para amerikayı etkilemiyo çünkü dünya çapında kullanılabilen, değişimi kolay yapılabilen para. paranın büyük çoğunluğu dünya piyasasında dönüyor. amerika'daki talebi arttıracak kadar amerikaya dönmüyor..

tmm da para satmıyoruz ki elimizzde bir sürü para olsa ve satmaya çalışsak anlıycam şimdi olay şuna geliyo bence Devlet ve veya sermayeciler sadece kendilerinde para olsun istiyolar vatandaşta para olmasın istiyorlar o yuzden sistem buna gidiyor ancak amerika olayı aşmış nasıl we are %99 yani para %1 de o yuzden sınırsız para basıyorlar ama basılan paranın yine %1 e geri dönmesini sağlıyorlar örnek iphone 5 parça maliyeti 129 dolar satış fiy 649 dolar 500 dolar %1 e transfer üretim var teknoloji üretimi arge var adamlar dağıttıkları parayı o şekilde geri topluyo bizdekiler geri toplayamayınca madem kimsede olmasın o zmn para diyorlar bence

ogalan para ile urunlerin degeri artacak. kısmını kimse açıklayamıyor

Mercedese binen manav zaten var dostum memurların çoğu mercedese binebilecek kapasitede maaş alıyorlar sadece zekaları çok ileri değil adam 750 tl maaş ile 5 çocuk bakıyo adam memur 3 lira maaşı var eşi memur 3 lira 6 lira bizim memur geçinemiyor. D: bu nasıl çelişki aylık 1000 tl taksitle mercedes var 1500 tl taksitle ağaoğlundan ev var

karşılıksız para basarsa herkesin cebinde çok para olur. bu çok parayla insanların talebi artar. talebi artan bi malın fiyatı artar. yani enflasyon.

BU FENA DEĞİL ANLADIM GİBİ DEMEKKİ SEN BİRAZ DAHA AÇSAN HOCAM ÇÖZÜCEZ MUHABBETİ

aslında güzel soru, pek çok iktisat öğrencisi bile para basmak enflasyona neden olurdan daha fazlasını bilmez.

eskiden para dediğin şey altın sikkeydi, yani değerli bir şeydi. şimdi ise bir kağıt parçası. insanlık o kağıt parçasını değiş tokuş aracısı olarak kullanıyor. yasalar o kağıt parçasını basma işini merkez bankalarına vermiş. şimdi senin sorunu bir parça değiştireyim; "merkez bankası bu kağıt parçasını basmakla yükümlü olan kurum, neden daha çok basıp insanlara dağıtmıyor? ne de olsa o kağıt parçasının satın alabilme özelliği var. daha çok bassın, insanlar daha çok alışveriş yapsın, herkes zengin olsun."

şimdi cevaplayayım. 2 açıdan bakacağım olaya. bir makro ekonomik olarak, ikincisi bakkal mantığıyla.

1) "devlet bu parayı dağıtsın herkes zengin olsun." nasıl dağıtacak? gökdelenlerin tepesinden para saçacak değil, diyelim ki memur maaşlarına %100 zam yapsın, ülkedeki 6 milyon memur 2 katı maaş alsın, iki katı zenginleşsin. Keşke öyle olsa dostum, keşke... şimdi, dedim ya para dediğin şey aslında özel bir kağıt parçası. devlet, memurunun 1 aylık çalışmasını satın alıyor ve karşılığında ona maaş adında kağıt veriyor. o kağıtlar değerli çünkü piyasada azlar. %100 zamın ardından piyasadaki kağıtlar artacak ve piyasada artan her şeye olduğu gibi o kağıtların değeri azalacak. eskiden üzerinde 200 TL yazan kağıtlar artık yeni fiyatlarla 200 TL'lik alışveriş yapamayacak. piyasadaki kağıt ne kadar artarsa kağıdın alışveriş gücü o derece azalacak. yani eskiden 1 TL'ye ekmek alıyorsan şimdi yanına 1 TL daha koyarak 2 TL'ye ekmek alabileceksin çünkü para değersizleştiğinden 1 TL eski gücünü koruyamayacak. buradaki mekanizmanın temelinde her şeyin zamlanması değil, eski paranın eski değerinde olmayışı, zamlanma ya da enflasyon bunun sonucu.

2) para olayı hakikatten karışırıyor, biz onun yerine deniz kabuğu kullanalım. diyelim ki biz para değil de deniz kabuğu kullanıyoruz. bakkal amcamız 1 deniz kabuğu karşılığında 1 ekmek versin. o da ekmek karşılığı aldığı 1 deniz kabuğu ile başka bir şeyler alabilsin. yani ekonomide çarklar dönsün. düşün ki bir gün kumsala deli bir dalga gelsin ve kumsala milyonlarca deniz kabuğu bıraksın. şimdi düşün, bakkal artık elinde her 1 deniz kabuğu olana 1 ekmek verir mi?

Sezerciğin bir sıpası vardı(sıpa kıt kaynak)

bir tane sıpaya en çok parayı veren alıyordu hani. Ekonminin işleyişide buna benziyor sadece birbimizin tekliflerini önemsemiyoruz. Ederi 250 liraya satmayı düşünürken 50 bin liraya satıyordu...

Bir başka açıdan bakalım olaya.(kendi halinde dış ticaretin olmadığı bir ülke düşün)
Ülkede herşey takas ile dönüyor. sen ekmek veriyorsun, çiftçi sana un veriyor, unu satıyorsun kalem alıyorsun... Bir süre sonra herkes ihtiyacını olanı bulmakta zorlanıyor, kalem karşılığı un veren kişi 1 km ilerde bunun için hergün o kadar yol gitmek mantıksız geliyor ve ortak bir takas ürünü olan para kullanılsın deniliyor. Ülkedeki o andaki üretim miktarı sabit.(100 kalem 1000 kg un vs...) bu saatten sonra parayı istediğin kadar arttır artan parayı öğütüp un yapamayacaklarına göre mecbur fiyat artacak.

TMMDA turkiyede durum bu değil ki milyonlarca araba üretiyor bursa adana merso otobus basıyor ist bilmem ne sakrya toyota bizde habire dışardan para geliyo ÜRETİM VAR

@netadam bak olay şu şekilde çalışır. Merkez Bankası para basacağı zaman bunun bir karşılığı olmak zorunda. Kasasına ya altın koyar, yada döviz. Şimdi arkadaşların da dediği gibi, rastgele bastı parayı. Herkesin cebinde milyonlar var. Hadi bi araba satın alayım diyeceksin. Ama piyasada, ekonomide sen yalnız değilsin. Senin gibi milyonlarca insan olacak ve onlar da araba almak isteyecek. Bu sefer araba üreticisi herkesin talebini karşılayamayacak ilk etapta. Bu sefer daha fazla para vereceksin o araba için. Bunu göze alacaksın yani. Dolayısıyla arabanın fiyatı artacak. Çünkü daha önce de dediğim gibi yalnız değilsin. Senin verdiğin kararı başkaları da verecek. Senin hatan, sadece senin gelirinin yükseleceğini sanman.

Ekonomide 2 kavram vardır. nominal ve reel. Nominal dediğimiz şey, kağıt üzerinde yazan değerdir. Reel dediğimiz şeyse bir şeyle mukayese edilmiş değerdir. Önemli olan, adından da anlaşılacağı gibi reel olandır. bi de şöyle düşün. Sana 100.000 TL senetle borcum olsun. Senetin üstündeki nominal değer 100.000 TL. Herkesin eline para geçti diyelim. Bu sefer bollaşan şeyin değeri "reel" olarak azalacağından o borcumun değeri de nispeten azalacak. Yani çat diye koyabilicem o parayı. Yani elime para geçmeden önceki değeri ile geçtikten sonraki değeri aynı olmayacak. Bu da nominal-reel ayrımıdır işte.

@bilmemkacincinick Mb'nın bastığı paranın karşılığının olması gerekmez. Ekonominin durumuna göre para basar veya çeker. Bahsettiğiniz durum 1945'lere kadardı.Altın karşılığı para basılıyordu fakat kıt olan altın yeterli artmadığı için bu sistemden vazgeçildi dolara endekslenmek istendi daha sonradan da bundan da vazgeçip her ekonomi kendi siyasi politikasına göre basmaya karar verdi.

@rebelmummy ekonomide her zaman belli bir oranda enflasyon gerekmekte. yoksa resesyona girer ekonomi. senin bahsettiğin para basma eylemi bunun için. Fakat arkadaşın bahsettiği şey başka. Milyarları basabilmesi için karşılığını piyasadan çekmesi yani kasasına koyması gerekir. Kaldı ki tamamen senin dediğin yöntemle para basacak olsa MB, piyasaya süreceği parayı hesaplayabilmek için t-1 dönemini baz almak zorunda. fakat önemli olan şu andır. yani t dönemi.. ve etkilerini de t+1 döneminde izleyebilir.

Evet belki çok fazla araç üretiliyor ama bunların hepsi türkiye için değil ve bunun yanında bir çok şeyi tüketiyoruz.

Olayın aslı paranın basılmasında değil üretimde. Ekonomiyi tek tip olarak düşünelim parçadan bütüne gidelim. 10 araba üretiliyor ve piyasada 100 bin tl var.

100bin/10= Arabanın fiyatı 10bin tl.


MB para arzını arttırdı ve piyasadaki para miktarı 1 milyon tl oldu.

MB üretimi arttıramayacağı için yine 10 tane araba var.

1milyon/10= araba fiyatı oldu sana 100 bin.

MB'nın para arzını artırmak için bir çok yöntemi var piyasadan altın çekmek veya döviz çekmek bunlardan sadece birkaçı. Reeskont oranlarını arttırarak ya da özel kesim tahvil ve bonolarını satın alarak da bu işlemleri gerçekleştirebilir.

@rebelmummy olay farklı bi yere gidiyor. ona bakarsa zorunlu karşılık oranlarının arttırılması azaltılması da vardır. benim demeye çalıştığım, MB'nin bunlara karar verebilmek için zaman faktörünü hesaba katmak zorunda olması.

Her neyse.. umarım aydınlatabilmişizdir seni @netadam.. Unutma, çok olanın değeri azdır. Elmas'ı düşün.. Ne kadar azsa o kadar değerlidir...

bir soru sordun duyuru karıştı len.

lakin en güzel cevap @rebelmummy +1 (ilk cevabı-çikolata örneği)

Yani Amerikanın naıl para basıp ta bizim para basmadığımızı anlayamadım da.
Para basmada sıkıntı yok, parayı piyasaya sürmede sıkıntı var galiba her neyse.

Şimdi şöyle devletin para basıp piyasaya sürmesi

emeklilere %1000 zam
asgari ücret 750 den 10.000 tl ye
memur maaşı 2000 tl den 9 bin tl ye :) (memurların taa)
fln fln yapıldığın da

1.) herkes daha fazla çikolata daha fazla araba daha fazla ev almak isteyecek
2.)bu çikiletayı üreten fabrikanın işçileri 750 maaş alırken 10 bin alıyor olacak bu çikileta fiyatına yansır
aynı şekilde araba fiyatına yansır
aynı şekilde bütün üretim kalemlerine yansır

1.arz talep eğrisi
2.maliyet muhasebesi

yanlış anlamışsam uyarın arkadaşlar...

ya herkesin maaşını 100 bin TL yapsan da bir şey değişmez ki.. yaşın küçük herhalde bu ülkede paradan 6 sıfır atıldı hiçbir şeyin değeri değişmedi. maaşlara da bol sıfır eklesen bir şey değişmez. çünkü senin verdiğin 1800TL'nin USD değeri 1000 USD ise; para basıp maaşını 180000000000 TL yapsan da USD değeri 1000 olacak. Çünkü para basınca her şeyden önce devalüasyon olur. TL, tüm paralar karşısında değer kaybeder. Toplam paranın toplam değeri değişmeyeceğinden, devletin bastığı her para aslında halkın cebinden çıkar.

şunu okuyunca anlayacağını sanıyorum:
antik.eksisozluk.com

öncelikle herkez değil herkes.

amerika ve bizim para basma mekanizmamız aynı. ama ABD para bastığı zaman doların önemli bir kısmı ülke dışına çıkıyor. Türkiye'de bile ne kadar dolar hesabı ve fiziki dolar olduğunu benden daha iyi biliyorsundur.

ama biz tl bastığımız zaman TL ülke dışına fazla çıkamıyor. parayı da bir mal gibi düşünebilirsin. nasıl o seneki fındık rekoltesi yüksek olduğunda fındığın fiyatı düşüyorsa para miktarı artıncada paranın değeri düşüyor. paranın değerinin düşmesi ne demek.

alabildiği mal sepetinin azalması demek. yani geçen sene 100 tl 10 kg pirinç alırken bu sene 9 kg alabilir demek.

işte biz para basarsak o para sınırlarımızı aşamıyor ama Abd bastığı zaman o paranın önemli kısmını çin almanya japonya rusya suudi arabistan vs alıp kendi rezervlerine koyuyor. ülke içindeki para miktarı artmadığı için enflasyonda olmuyor.

ama dikkatini çekerim ABD de para basarak zenginleşmiyor. aksine borçları artıyor.

aslında önemli olan o paranın konvertible ( dünyanın her yerinden kullanılan euro ve dolar biraz da pound gibi yani) bir para olması.

ŞUAN Kİ EKONOMİK SİSTEM DE PARANIN KARŞILIĞI ZATEN BORÇ .
ESKİDEN OLDUĞU GİBİ ALTIN YA DA DÖVİZ DEĞİL.

ben neden bir paradoks olduğunu anlamadım. olay sadece sorunun 1 aylığına ertelenmesinden ibaret. 0 faizle bir aylık kredi vermek gibi düşün.

şimdi prens 10 binin kullanımına izin verince zamzamya'da maaşlar ödendi, ilk gün insanların hepsi paralarını almış olsunlar. bu durumda halk paralı, devlet ise parasız.

ertesi gün halk hem birbirine hem de devlete olan borçlarını ödemeye başlıyor. zamzamya'nın kasasına on binlik giriyor. Bu durumda hem halk maaşını almış, borçlarını ödemiş, gül gibi yaşıyor; devletin ise kasasında 10 binlik var.

sonra prens verdiği on binliği geri alıyor. devlet bunun içim yeni bir borçlanmaya gitmiyor çünkü zaten kasasında on binlik var.

ertesi ay ise zamzamya maaşları ödemeyeceği için hem devlet hem de halk yeniden borçlanmaya gidecek.

burda paradoks yok, bariz yanlışlık var.

1- bu insanların tasarruf eğilimi 0 mı? yani kazandıkları paranın hepsini harcıyorlar mı?
2- prensliğin kasasında nasıl 10.000$ birikebilir? prenslikte kazancın tamamı vergiye mi gidiyor?

öncesinde insanların birbirlerine borçları varsa ve emanet alınan bu 10.000$ ile sadece borçlarını ödedilerse 0$ tüketim var demektir. senin burada insanların tüketim eğilimini, tasarruf eğilimini bilmen gerekiyor. ve en önemlisi analiz etmeye çalışırken "zaman" kavramını da analizine dahil etmelisin. para talebi nedenleri nedir? tüketim için, ihtiyat için ve spekülasyon. hadi bu prenslikte spekülasyon da olmasın..

senin anlayacağın devlet kasaya koyduğu paranın tamamını vergi olarak geri alamaz, insanların önceki borçlarını da hesaba katmalısın. tasarruf ve tüketim eğilimlerini de...

yeniden yapılanma ve imar degisiklikleri tamamlanana kadar bu sekılde artarak devam edecektır. suan para akısı var , dolayısıyla cok buyuk bı tehlıke gorulmuyor .

para akısı kesılmedıgı surece de bu sekılde gıder. ne zaman emlak balonu patlarsa o zaman yenı krizimiz olur. suan ıcın bu yonde bı gosterge yok .

bır dıger sorun cari acık , bunu da kontrol altında tutuyorlar gorunuyor .. degırmenın suyu kesılınce tekrar degerlendırmek lazım.

Kredi almak artık kolay. 1 sms ile 10 bin tl kredi alabiliyorsun mesela. İlerleyen zamanlarda faizler daha da düşecek, kredi çekmenin maliyeti azalacak. bu kişilerin ekonomisi bakımından güzel bir gelişme. Öte yandan herkes aynı ürün grubunu almak için kredi çekmeye başlarsa o zaman herkes s.ki tutar, zira o malın fiyatı artar. Konut fiyatları bu nedenle inanılmaz pahallı. Ama amaç 10.000 TL'm olsun, ben onu çatır çatır yerim demekse o zaman kişilerin refahı ileride daha da artacak.

Ülke bazında ise ne yazık ki karamsarım. Cari açık önümüzdeki en büyük engel. Böyle giderse üstü kapalı da olsa kemer sıkma önlemleri almak zorunda kalacağız. tabi yunanistan'da olduğu gibi olmayacak ama örneğin iletişim vergisinin %1 puan artması gibi pek çok kalemde vergilendirme artacak. Eğer ingiliz bahis sitelerine üyeysen türkiye'de benzin 5 TRY olur mu sorusuna bütün mal varlığını bas, ona da yakında bu amaç doğrultusunda zam gelir.

herkesin de söyleyecek bir şeyleri varmış yahu.

milli gelir daha da artacak fakir daha fakir zenginse daha zenginlesecek

biliyorum acı çekeceğim,
hayat sonsuz bir felaket.
yanında yaşamak için
ömürlük bir bekleyiş...

9kuyruklukedi'ninki kadar şiirsel olmadı ama anlamca bu daha yakın sanırım:

biliyorum muzdarip olacağım
adına "hayat" denen, bitmek bilmez felaketten;
yanına varabilmek için
katlanmam gereken o uzun bekleyişten.

edit: anladığım kadarıyla ölen biri için yazılmış.

ben portekizce'den çevireyim. (mısra mısra)

biliyorum perişan olacağım,
yaşam ebedi bir ızdırap,
uzun bir bekleyiş yanında yaşamak adına,
tüm hayatım boyunca.

aslında ingilizcesi tam portekizcesini karşılamıyor. sıfatlar o kadar da bilinen sıfatlar değil. yani acı değil de keder denmiş gibi düşün. ikincisi, hakikatten de dandik bir şiirmiş.

teşekkür ederim arkadaşlar :)

tamamen aynı nedenlerle bir arkadaşım gitmişti bir kaç yıl önce. ama öncesinde internet üzerinden oradaki insanlarla tanıştı, kalacak yeri filan hazırdı ve gayet memnun döndü...

peru daha güzel

www.embavenez-turquia.com

ankara'da değilsen linkeki numarayı ara.

not1: che guevara misali latin amerika turuna çıkmış olan bir arkadaşım da venezuella'yı çok beğenmişti. fransa aktarmalı gitmişti o. sen de büyük ihtimalle öyle gidersin.

not2: yanında dolar bulundurmadan git. bütün paranı euro'ya çevir. orada bolivar'a çevirtirsin.

not3: ot getirmeye çalışma!

not4: tekrar ediyorum, dolar bulundurma.

not5: kendi iyiliğin için son kez söylüyorum; uçağa ot sokma.

nikah memurunu ikna ederseniz olur herhalde, bir arkadaşım yaptı zira. ailelerinin evlendiklerinden haberi yoktu, düğün gününden once hallettiler. ama yine normal işlem ücretini falan ödetebilirler, sonucta o saati işgal ediyorsunuz.

neden olmasın? nikah tazelemek denen olaya yasalarımız izin veriyor sonuçta.

nikah tazelemek diye bir şey yok.

güzel ben yaptım bazen tatlı parası oluyor bazen de stresi

konusu öznel değilse bence etik ve karlı bir iştir. üstelik bu konudaki yönetmelikler de ödevi yapanı korur, yani hoca ödevin sorumlu öğrenci tarafından yapılmadığını anlarsa hayatını karartacağı kişi ödevi yapan değil, yaptırandır. bence gönül rahatlığıyla başkalarının tembelliğinden geçinebilirsin.

Zamanında yapmış biri olarak tavsiye vermek gerekirse;
güzel iştir ancak

*bu işi internet üzerinden yapmayı düşünme,
*konu komşu çevre, arkadaş kanalıyla yürüttür. namın yol aldıktan sonra zaten müşterin çok olur.
*her ödevi kabullenme. bazıları çok kazık oluyor ve kafa yoruyor.
*meslek yüksek okullarından daha çok ekmek çıkıyor ve onların ödevleri daha kolay oluyor.
*yapacağın ödevin fiyatını net belirleme. bazen sandığından daha zor ulaşılır oluyor. bu yüzden verdiğin fiyat az kalıyor. fiyat aralığı belirt.
*ödevini yapacağın kişiden kesinlikle avans al. bazen vazgeçebiliyorlar ve sen kafa patlattığınla kalıyorsun.
*son olarak bu işi gelir kaynağı olarak düşünme, ek gelir getirecek bir iş olarak düşün.

devlet okulunda okumama ragmen cok guzel para kaldirdim ben bu isten. ama duzenli is olarak yapmak biraz riskli. her zaman odev olmuyor. Oldugu zaman da hepsi birden geliyor ve sure cok kisitli oluyor. Cunku bu odevi sana yaptiracak olan kisiler tembel kisiler. Dolayisiyla odeve son 3 gun disinda bakmazlar. 1-2 gun kendileri ugrasirlar son gun sana gelirler yarina yetismesi lazim diye. Unilerin donemleri de yaklasik ayni oldugu icin bir bakmissin 1 hafta icinde 5 tane odev yapman gerekir.

Tabi sure az oldugu icin fiyati da artiyor. Karsi tarafin acizligine gore fiyat artiyor. Ucret soylerken senin ne kadar efor harciyacagini degil, karsi tarafin bundan ne kadar kar saglayacagini hesapla.

Mesela bir dersin final odevi olsun. Ogrenci eger o odevi yapamazsa yaz okuluna kalacak ve belki 300tl kredi basina yaklasik 1000tl harcayacak. O zmn sen bu odevi 500tl ye yapabilirsin. Eger bu kisi son sinif ise ve dersten kalmasi okulu uzatmasi anlamina geliyorsa fiyat daha da artar:). donem icindeki %5 %10 luk bir odev icinse bu parayi kimse vermez.

yarim saat ugrastigim odev icin 250tl aldigimi bilirim. Duzenli olcagini bilsem baska is yapmam valla :)

bence hic etik degil.

is memleketi kurtarmaya gelince millete giydiriyorsunuz hic calismiyorlar, egitim sistemi dandik falan diye saatlerce.

Orasi beni ilgilendirmez diyorsaniz, iyi para var onu biliyorum.

Fiyat nasıl ayarlanır peki. Bugün bir arkadaşım "30 sorum var 50lira vereyim" diye yarı dalga geçer bir şekilde teklif getirdi. Çok komik bir rakam gibi geldi bana.

Sizce nasıl belirlemeliyim fiyatı?

edit:imla

yemişim etikliğini...Etik olmaması için bir başkasına zarar vermen ya da bir başkasının emeğini süistimal etmen lazım. Ödevi yaptıran ödevin amacına uygun olarak konuyu öğrenemez,kendisini kandırır,o kendisini ilgilendirir.Hocaları kandırabilirsiniz ama hayat hiç bir numarayı yemez.Bir şeyi bilmiyorsanız eninde sonunda çaat diye yüzünüze gelir tokat.Hocanın zaten bu konuyla ilgisi yok.Sen de emeğinin karşılığını alırsan, alan razı veren razı.Yan iş olabilir bu, ek gelir için.

etikliğin o kadar basit olmadığını düşünüyorum. Ama öyle varsaysak bile ödevini başkasına yaptırarak:

kişi o dersi geçtiğinde, öğretmen ve o okul o kişiye diploma/transkript aracılığı ile kefil oluyor. Bu adam bu konuyu öğrendi diyor. Öğretmen ve kurum yalancı durumuna düşüyor. Okulun itibari yerlerde oluyor.

Bu öğretmen zaman harcıyor bir şeyler öğrensin diye bu adam. Bu ödevleri yaratmak için zaman harcıyor. Zamanını ve emeğini çalıyorsun. Bu öğretmenin maaşını, okulun giderleri, onlarca fasilitesinin çok büyük kısmını türk halkının vergileri karşılıyor. Milyonlarca insanı soyuyorsun. Bu adam bu ilgilenmediği ve öğrenmek istemediği bölümde ve üniversite'de yer kaplamasa, onun yerine istekli yıllarını össye hazırlanmakla geçirmiş biri gelecek; bu kişinin hakkını yiyorsun.

Bunlar 2 dakikada aklıma gelen "verilen zararlar".

He sen ödev yapan kişi olarak sorumlu hissetmiyor olabilirsin kendini. O zaman kiralık katiller de suçlu değil..

eğer özel okulda hoca ödevi verip arkasından da şu ofiste para ile yapıyorlarmış haberin olsun diyorsa bence bu ödevi para ile yapmak da mahsur yok

o zaman ailenin parasini cöpe atiyorsun dsfakjadsfkgds; ayrica o hocanin amk ben

İyi de ben ödev yaptırmak isteyen öğrenci bulamadım :D Kısaca işin ne etikliği kaldı ne parası :D

Merakımdan soruyorum; DGS'de alınabilecek en yüksek puan kaç? Verdiğin puanın, maksimum puana olan uzaklığı ne kadarsa şansın da o kadar yüksek demektir.

En yüksek puan 321 küsür

eğer sayılsansan zor. ama ea ya da sözelsen çantada keklik. okul puanıda önemli tabii. ama 2 yıl çalışmayla alim olursun bölüm farketmez.

benim arkadaşım 300 puan yaptı iü elektronik mühendisliğine girdi bir sene çalıştı hem okul hem dgs vardı yaptı bence sende yapabilirsin

3 aylık çalışmayla 289 yaptım ki okuldan öyle çok bi puan gelmedi. hiç denemeye de girmedim. ama sınava girmeden önce bile diyordum ki, bi yeri kazanıcam ama neresi olduğunu bilmediğim için endişeliyim. bi defa inanıcaksın. kaldı ki benim girdiğim yıl kontenjanlar henüz artmamıştı 1 kişilik kpntenjana girdim benden sonra 18e çıktı. kimse açıkta kalmıyor yani. kitap okumak çok önemli çünkü okuma hızı ve mantık soruları eliyor. zaten mat 1 seviyesinde sorular türkçe desen hep okuduğumuzu anlayalım tarzında. seni eleyen şeyler hızın ve mantığın oluyor. çok önceden başlarsanız sıkılırsınız. yaşadım, ordan biliyorum. bi de geçmiş yılların sorularını çözün.

Ea dan giricem.

elime kitap almadim hatta okul bittikten 2 sene sonra sinava girdim o aradada hiç bişey yapmadım ders namına. bu sene 270 aldim sonuç olarak bence 2 yıl adam gibi çalışsan full çıkarman lazım

Ea'dan 0 matematikle başlayarak 1 yılda tam 285 aldım ve Hacettepe'yi kazandım. İki yılda Boğaziçi yaparım. Kaldı ki 2 sene önce 0 matematiği olan ben, şuan okulda limit, türev, integralle uğraşıyorum.

son iki ay içerisinde 4 farklı ürün aldım geldi. şanslıyım(:

edit: çok pardon yahu, ben hep hong kong'tan aldım bilmem çin sayılır mı.

dx'ten son zamanlardan 3 siparişimden 2'si gelmedi.
ebay denedim bikaç ürün. henüz fazla zaman geçmedi, yorum yok.

"bu çinlilerin bilmemne bayramı yaklaşıyo şimdi, kasım aralık ayında baya yavaşlıyor ebaydeki satıcılar da dahil, posta teşkilatı aşırı yüklendiği için"

@alice practice

www.eksiduyuru.com

Postcrossing adlı bir kartpostal sitesine üyeyim. Bırakın kargoyu, gönderdiğim 10 gramlık kartpostal bile 40 gündür iletilmedi. Dahası, Çin'deki 3 kullanıcı da bana sövüyor, yazık bana gönderdikleri kartpostallar iletilmeyince ikincisini yollamışlar.

@ocanal ben iki sey aldim birini eylul ayinda siparis etmisim 25 eylul dispatched gorunuyo cok abarti bi sure bence. ilk defa boyle bi sey oluyor. adamlar da gonderdik diyolar kimi sucliycaz burda nasil bulucaz bu postalar nereye gitmis olabilir

ben de 22 ekim'de adaptör aldım, 8 günde geldi Hong Kong'dan. seninki baya uzun sürmüş.

30 Ekimde focalprice'dan birkaç ürün aldım, normal kargo yavaş diye DHL global mail ile göndermişler, kargo henüz Çin'den çıkmamış :( Bir de bu DHL ile ilgili çok vergi sorunu oluyor diyorlar, aldıklarım toplamda 20$ buna rağmen vergi çıkmaz umarım :S

genellikle 2.00'dır ama üniversiteye göre değişir, sınav yönetmeliğine bakmalısınız.

okula göre değişebilir belki ama 2

yönetmeliğine bak. mesela dc bizde direk geçiyor. tabi bizde 60 dd'ye tekabul ediyor. dc için 70 almak gerekiyor.

bir de annem not ortalaman düşük diyor ya kuduracak gibi oluyorum.

(bkz: tobb ekonomi ve teknoloji üniversitesi)

gana botanica teknik üniversitesinde geçemiyorsun.

kendiniz yapabilirsiniz. o mehmet efendi, yok doktor ötker falan marketlerde satılan süte katmalık toz sahleplerden almayın. onlar sahlep aromalı şekerli nişasta. gidin bir aktardan hakiki sahlep alın. azıcık alsanız yeter. zaten çok pahalıdır ve bir tencere süte tırnak kadar atmak yeter. ne kadar süte ne kadar sahlep, ne kadar şeker vs tarifini de internetten bulursunuz. mis.

illa hazır diyorsanız mado'nun sahlepleri de hakiki sahlepten yapılıyor, aroma değil. hazır kutu halinde satılanları da var. orada içebilir ya da eve alabilirsiniz. ben beğendim.

kibritsuyu+1

kesinlikle mado. hatta tunalı mado.

her zaman olmaz. olduğunda da sebepleri;

-niye başka bir firmayla dönesin ki olayı
-iş adamları, ki gittikleri zaman 1-2 gece takılıp dönen varlıklar. sayıları da azımsanmayacak kadar çok olmaları ve devamında 1. soru.
-uluslararası giriş yapan herkes %60 çıkış da yapıcak olması ve devamında 1. soru.
-satış algoritmaları dahilinde, dönecek uçağı boş boş döndürmek istememeleri zararın neresinden dönsek kardır demeleri.

ayrıca toptan her zaman ucuzdur beybi.

iktisat öğrencisiyim. durumu "fiyat farklılaştırması" konusuyla bağdaştırarak anlatacağım.

bildiğin üzere sinemalarda öğrenciler ile yetişkinlere ayrı fiyatlandırma uygulanır. bunun nedeni sinema işletmecisinin ya şu gençlere bir kıyak yapayım demesi değildir elbette. amaç hem karı maksimize etmek hem de müşteri bağlılığını sağlayabilmek. eğer canın sinemaya gitmek istiyorsa eminim sen de daha önce kalitesinden memnun kaldığın ve ucuz olduğuna inandığın o sinema salonuna gideceksindir. işte bu indirim ile sinema işletmecisi arada kalan 3 liradan feragat ederek o müşterinin yeniden salonuna gelmesini hedefliyor.

verdiğin örnekte de aynısı geçerli. hava yolu şirketi senden sadece reklamlarını iletebileceği bir telefon ya da e-mail adresi karşılığında arada kalan paradan feragat ederek seni 2 kez uçağında taşımış oluyor. sen de eğer bir daha uçağa bineceksen daha önce konforlu ve ucuz bulduğun bu hava yolunu tercih edeceksin. (bkz: fırsat maliyeti)

ikincisi, bu yolla hava yolu şirketi gelecekteki belirsizliği ortadan kaldırıyor. neticede bundan 3 ay sonra dönüş uçağındaki bütün koltukların dolacağı garanti değil. bu nedenle o koltuğu daha ucuza satarak önündeki olası zarar riskini minimuma indiriyor. tabi bu durumda da uçağa son anda binmek isteyen ve o hava yolunu kullanmak için ucuza bilet almış insandan 5 kat daha fazlasını ödemeye razı olan adamın kasasına katacağı paradan mahrum kalıyor. bu işin fırsat maliyeti de bu. ama unutma, eğer bir koltuğun boş gideceği bilgisine sahipsen o koltuğu 1 TL'ye satmak bile aslında kardır.

fiyat farklılaştırması belli bir kontenjan dahilinde yapılır. yani ne sinemacı ne de uçak firması bütün koltukları ucuza satmaz. elinde daha önce gözlemlediği müşteri profiline göre bir ayarlama yapar. bu yüzden gece matinesi için bilet almaya çalışan öğrenciye tam bilet fiyatı yansıtılabilir ya da karı-kocanın yan yana aldığı uçak biletlerinin fiyatları sırf birisi birkaç dakika daha sonra aldığı için farklı olabilir. bu da aslında oldukça mantıklı zira eğer uçağın/sinemanın tamamına yakını kampanyasız bilet aldıysa bu kalan koltukların da kampanyasız alınacağı yönünde bir beklenti yaratır.

uçak boş dönerse daha hafif döner, daha az yakar.

kurumsallıktan kaynaklanan algoritma hatası.

yoksa her tüccar senden 960 tl alıp daha az hizmet vereceği yolu seçer.

1. Mevsimsellikten kaynaklı olarak ters hatta oldukça ucuza tek yön uçan bir havayolu var.(charterlar boş dönmek istemez) İlgili firma da onun bu destinasyonda kuvvetlenmesini istemiyordur. Böylelikle karşı tarafın boş dönmesini sağlayarak, onun diğer ters hatta daha fazla fiyat kırmasını engellemiş olacaktır. O fiyat kırmayacağı için kendisi de 520 tl den daha aşağıya fiyat kırmak zournda kalmayacaktır.

2. Firmanın fiyatı aslında gidiş dönüş 520 TL dir ama tek yöne gidişi 960 tl koyarak müşteri de bir anda fırsattan yararlanma paniği yaratmaktadır. Mutlu müşteri; satıcısını enayi yerine koyduğunu sanan müşteridir. iyi satıcı da mutlu müşterileri sever, farzetki ben enayiyim sanılsın.

2. maddenin devamı olarak müşteri de algı sıçraması yaratmaktadır. Bir çok fiyata bakarsınız anlamsızlığı görürsünüz durur düşünürsünüz. Zamanında hediye kolye bileklik satardım. buna benzer bir fiyat politikasını bazen yapardım. 1 tanesi 15 TL 2 tanesi 35 TL diye. sorana da saf saf sevgiliniz üzülmesin derdim ama birçok alıcı öyle mal mal tezgaha bakıp gidecekken bu çelişki üzerine benimle tartışırdı, en azından çekip gitmesinden iyidir. beni farkedene satış yapma ihtimalim de var.

omega 3 için ceviz yiyorum :)

saf omega 3 için epa ve dha oranı yüksek solgar omega3 950'yi kullanabilirsiniz. güzel gayet.

piyasadaki omega-3'ler somon balığının karaciğerindeki yağlardan yapılıyor, sizin bahsettiğiniz de morina balığından. bence arada ne besleyicilik ne de yarar kanusunda bir fark yok.

ama omega-3'ü farklı farklı besinlerden edinmek istiyorsanız size eczanedeki (en düşük dozlu) bildiğimiz omega-3 haplarından başka bir de keten tohumu almanızı tavsiye ederim. böylece omega-3'e hem bitkisel hem de hayvansal gıdalar yoluyla hem de daha ucuza erişmiş olursunuz.

vallahi aklım almadı. ya çok şanslı bir arkadaşımız, ya bir takım şike olaylarından haberi var ya da her gün böyle onlarca kupon yapıyor ve sonunda biri tutmuş.

11 maçta 2 tanesini tutturmuş, büyük bir mucize sayılmaz.

bir dünya maç yazmış, en azından 2'sinin tutacağına inanıp sistem 2 işaretlemiş ve 2 maçı da doğru bilmiş. bu durumda eğer misli 1 oynadıysa 308 TL kaldırmış. fena değil.

sistem 2 demiş 10dan fazla yazmış biraz da mantıklı sallayınca tutar. ama bunun mantıksızları tutmuş.

kupon bedeli fazladır bence ? önemli olan o.

su sistem olayini bi aciklayin reyizler..ayrintili. ben sistem ne kadar yazarsan o kadar cok kaybetme sansin var zann ediyordum.

sistem ne kadar çok yazarsan kaybetme ihtimalin azalmaz, artar. ama her sistemde katlanarak daha fazla kupon bedeli verirsin. bilyoner misli tarzı sitelerden oynuyormuş gibi yapıp kaç maçta kaç sisteme kaç tl kupon bedeli var görebilirsin.

cakabo haklıymış, ben tutuyor diyince hiç dikkat etmedim hepsi tuttu sandım.

kupon bedeli 55* lira, kazanç 308 lira. bu bahis değil de herhangi bir şans oyunu gibi olmuş, denk gelmiş tutmuş işte. bi maç daha tutsa paranın amına kormuş yalnız, o da var.

(iki misli sandım ona göre hesablayıp yanlış yazdım)

11maçtan 2 sistem. 1 misli oynadıysa 55 lira yatırmış kupona. 308 lira kazanmış; ben de oynasam bu tarz oynardım, bahsin keyfi böyle oyunlarda bence. Eğer bir maç daha tutsaydı (4.00 oranlı maç hariç) 1000 tlden fazla kazanacakmış, helal olsun kim yaptıysa.

sadece ilk soru için cevap veriyorum:

elleri yukarı çevirerek dua etmenin sebebinin ellere gökten (tanrı'nın yukarıda olduğu düşünülerek) nur dolması inancı olduğunu biliyorum. hatta sonra o nur alınır, eller yüze sürülmek vasıtasıyla yüze yayılır.

İkinciye cevap veriyorum, hıristiyanların da avuçlarını yukarıya çevirerek ettikleri dualar var.
Emin değilim ama ellerin kapanması da "yalvarmak" anlamına geliyor olabilir.

ben de 4. soruya cevap vereyim;

eğer yarın sokakta birisini dizlerinin üzerinde ellerini kavuşturmuş halde görürsen mutlaka senden para dileneceğini düşünürsün. buradaki mantık da aynısı. müslüman, hıristiyan, budist ya da bir afrika kabilesi üyesi, kim olursa olsun eğer kendinden daha yüce bir varlığın onu yarattığını ve yaradanın her şeye kadir olduğuna inanıyorsa yapacağı en mantıklı iş ondan merhamet ve bağışlanma dilenmektir. bu dini ritüelde mantık budur.

1. islamiyet'e göre soruyorsan, namazın kıblesi nasıl kabe ise duanın kıblesi de sema olarak anılıyormuş. allah'ın rahmetinin semadan geleceğine inanılıyor. ama allah'ın orda olduğu anlamına gelmiyor. islam'a göre allah mekandan münezzeh imiş.

2. elleri kapatarak dua etmenin sembolü boyun eğme ve tanrıya teslimiyet anlamına geliyormuş. yalnız bu sembolün kökeni dinsel değilmiş. insanları zaptetme isteğinden ve bununla birlikte gelen mahkumların ellerini zincirleyerek avuç içlerini birbirine kapatmaktan geliyor. böylece silah tutmayı ve yeltenmeyi de engellemiş oluyorsun ve bu sembol dine burdan geçmiş. sadece hristiyanlıkta değik başka dinlerde de var yani. hinduizm gibi ama onlarda da farklı şekiller var ve hem dinsel anlamda hemde günlük hayatta kullanılabiliyor.

daha meditasyon içerikli uygulamlarda da bu hareket var mesela. yogada mesela ellerin birleşmesinin beynin sağ ve sol lobunun birleşmesi gibi bakıyorlar ve bu aklı sakinleştiriyor ve odaklanmayı sağlıyormuş.

anjali mudra diye bir hareket var mesela:
en.wikipedia.org

3. yahudiler elleri kapatıp dua etmeyi hristiyanlaran önce yapıyorlarmış. dendiğine hristiyanlar onlardan almış bu geleneği.

4. afrika ilkel dinleri daha çok animizm olarak geçiyor ve ruhlarla iletişime geçmeye dayanıyor. ellerle dua etme şekli pek görülmüyor sanırım.

Türk-Japon Vakfı'nı öneririm.
www.tjv.org.tr

yani türkiyede fiyatlar nedir bilmiyorum, ama gecende gördügüm bir durum vardi.

ben 6 ay önce kadar bi kongre düzenlemistim avusturyada, daha dogrusu düzenleyen bi ekipteydim diyelim yanlis anlasilma olmasin, salon ayarlama islerinde bikac saray ve mekanla da görüstüm. aldigimiz fiyatlar alman ülkelerdeki dügün salonu fiyatlarindan cok hatta coook daha düsüktü. hayretler icinde kaldim.

kisacasi demem o dur ki, dügün salonu salliyorum 1000 kisi alir, saray 500 kisi alir, bahcesinde yaparsaniz 1000 kisi bile alir yani, neyse dügün salonu 15 bin €, saray 6-7 bin€ ya maloluyodu. öyle diyim.

bunun gibi belki saraylar ya da müzelerde yapilabiliyorsa düsünün bi, arastirin.

dugun.com

binicilik. atlı spor kulübünün orada beştepede. gayet güzel olduğunu düşünüyorum. bildiğim kadarıyla fiyatları çok uçuk değildi. bir arayıp sorun derim.

japon vakfı doktor+

bilkent otel'e bakabilirsin belki.
fena değil.

bunu sorduğuna göre daha kazanmadın; ama kazanmayı umuyorsun. tabi işi sağlama bağlamak lazım.

Spor toto kuponu yaptığın site kazandığın meblayı direk senin bakiyene yansıtıyor. sen o mebladan istediğin kadarını hesabına aktarırsın, istediğin kadarıyla yine bahis oynarsın.

parayı bankaya transfer edince tabi ki de o parayı atm'den çekemeyeceksin. 100 bin öyle atm'den çekilebilecek bir para değil. ama o para senin hesabında olduğu için banka sana o parayı elden ödeyecek.

açık olmaz ki, neden açık olsun?

duyuru kısmından göreceğin üzere bayramda milli kütüphane kapalı. neticede onlar da devlet memuru, neden çalışsınlar ki?
www.mkutup.gov.tr

Sürtünme kuvvetini azalt.

daha çok soru çöz.

hergün düzenli olarak soru çözüyorumda hızlanma olmadı

bunun iki nedeni var; ya hızlı okuyamıyor, hızlı çarpıp bölemiyorsun ya da kendinden emin olamadığın için yanlış yaparım endişesi ile bilerek yavaş okuyor, yavaş çarpıp bölüyorsun.

soru çözmeye başlamadan önce "eye of the tiger" dinlemeni tavsiye ediyorum. hem hırslandırır hem de kendinden şüphe duymanı engeller.

Çok kitap okuman lazım. Böyle böyle türkçe sorularında paragraf falan hızlı okur anlayıp çözersin ancak matematik için biraz daha farklı. Türkçeyi kitap okuyarak, matematiği ise bol bol test çözerek.. Her soru örneğinden belli sayıda çözmelisin.

paragraf sorularında önce soruyu oku sonra paragrafı sonra tekrar soruyu. paragrafı okurken de kalemini kullanmaktan çekinme istenen veya önemli gördüğün yerleri çiz. bu seni hızlandırır paragraf sorularında. genel olarak hızlanman için kitap oku.

türkçe için: kitap okuman gerekiyor, çok bol. öyle okuyup da geçmemen, üzerinde düşünmen de gerekiyor. bi sınav için çözüyosun muhtemelen, yarısından fazlası paragraf oluyor zaten, dil bilgisi de bi nebze gelişir kitap okuyarak, yani kitap okumak. ama ekstra bi taktik istersen, otur birkaç gün sadece paragraf çöz, böyle elli yüz tane çözdün mü kaparsın tekniği zaten, hangi kelimeler, hangi söz öbekleri anlamlı, onları kutucuk içine al, şıkları okurken soruya dönme ihtiyacı hissediyosan bu şekilde soruya döndüğünde çok rahat olursun. örnek verecek olursam: "kendi zamanının sınırlarını aşıyor" "eserlerini geleceğe aktarıyor" gibi şeyler yazarın kalıcı olduğunu belirtirken "kendi sesini bulan yazar", "kendi renkleriyle resmediyor" gibi şeyler özgünlük belirtir. bunu biraz soru çözdükten sonra sen daha iyi anlayacaksın zaten, böyle öbekleri kutucuk içine al ve şıklara geç. bu işe yaramalı.

matematik için: bunda da kitap önemli bi etken sinaps sayısını arttırdığı için falan filan ama asıl nokta karambole çözmemek. soruyu çözerken matematiksel olarak ne yaptığını, bunların nerden geldiğini, bu soruya neden böyle yaklaştığını, başka bi şekilde olsa nasıl çözeceğini falan düşün. otur düşün demiyorum birkaç kez düşününce kafandan çok kısa bi sürede geçer zaten. soru tiplerini ezberlemeye çalışma, biraz üretken ol. soruların üzerine gidebil yani, her soru yeni bir soru gibi düşün, tiplere bağlı kalma.

benden bu kadar. başarılar.

boyle arkadasin varsa dusmana ihtiyacin yok.

body yapıp gücü kollarında hissedince dayı kesilmiş racon kesmiş önüne gelene iyi olmuş bi magandadan kurtulmuşuz.

benim de vardı böyle bir arkadaşım. sonradan açılmış, arkasında çok kanlı burun bırakmıştı. pek hayır değildir ama bizimkinin hayatını yine karıştığı bir kavgada bıçaklanması değiştirmişti. sanki bıçak eti delip bir düğmeye basıp geri çıkmıştı. o günden sonra bizimki hayatı üç boyutlu görmeye başlamıştı. facebook'tan gördüm de üniversiteyi değiştirmiş, giyim tarzına el atmış, adam olmuş resmen.

bu kadar laf kalabalığından sonra şimdi bizimkinin kabarık sicilinden bahsetmek istiyorum. 18'inden önce kavga sırasında onları ayırmak isteyen sivil polise kafa atarak açmıştı adli sicil kaydını. çocuk polisi aldı götürdü bunu. 3-5 gün sonra yine sahalara döndü. içeride baya hırpalamışlar ama galiba dava açmamışlar. ikincisinde, yine 18'inden önce, çocuğun tekine kafa atıp burnunu kırmıştı. davalık oldu, ama aynı gün salındı. sonuncusunda yolda mesaj çekerken teber veletlerden biri gelmiş, telefonuna bakayım demiş, bizimki de tam bir cesaret örneği gösterip "bakılacak bakır değil" cevabı vermiş. veletler çoğalmışlar, kavga çıkmış, polis gelmiş, herkesi toplayıp gitmişler. ihale veletlere kalmasına rağmen bizimkini 5 gün nezarette tutmuşlar. çıkışta da bıçağı saplamışlar. bizimki hastaneye veletler savcılığa götürülmüşler.

geçen sene (ilk olaydan 5-6 sene geçtikten sonra) birisinden duydum hala davaları devam ediyorumuş. ama hepsinde de dışarıdaydı. senin davadan farklı oalrak bizimkinin vukuatlarının yarısı 18'ini doldurmadan olduğu için durumlar farklı olabilir gerçi. ama bence seninki de hayatını dışarıda sürdürür gibime geliyor.

o kadar dövüşe falan sarıp sonrasında adamın kafasına taş atmak nedir aga? mağara adamı gibi. madem dövüşebiliyo niye taş atıyo iki tokatlayıp yollasın. halı sahadaki olayı da hayvanlık, kendini kontrol edemiyor. kas yapmak için steroid falan alıyorsa onlar böyle öfke nöbetlerine sebep olabiliyor, almasın öyle şeyler.

testosteron patlaması. sanırım arkadaşın yılların acısını çıkarıyor insanlardan. kafayı toplamazsa ya kim vurduya gider ya da ömrü hapiste geçer.

Bulvardan Çankaya yönünde ilerlerken, Rixos un karşısından ayrancıya dönüyorsun, biraz gidiyorsun, taksi durağı kalır sağında, orada minibüsle köfte ekmek satan bir abi var, her gece çıkar.

ziaurrahman kavşağından köroğlu caddesine girince cadde üzerinde görürsünüz, akşam çıkıyor ama, led ışıklı bir arabada satıyor...

esat yönüne doğru devam edin, nurol residance tan sağ dönün, yokuş aşağı inin solda kaldırım üzerinde parketmiş bir minibüste satıyor, bu da akşam çıkıyor,

oradan inin türközüne doğru, yokuşun bittiği yerden sola dönün incesu tarafına, kolej kavşağının kızılay yönünde seyyar köfteci, sucukcu var o da akşam cıkıyor


kolej kavşağından sağa dönün kurtuluş yönüne, cemal gürsel caddesi yani, geldiğiniz ilk kavşakta tam köşede bir köfteci daha var, bu da akşam çıkıyor,

o kavşaktan sola dönün, sıhhıye yönüne doğru, köprü üzerine cıkmayın, hastaneler tarafına doğru yokuş yukarı çıkın, köprünün altından geçin ilk ışıklardan sola döner dönmez karşı köşede var, bu her daim orada
oradan düz devam edince itfaiye meydanına doğru envai çeşit seyyar köfteci bulursunuz ama oraya girmeyin kameranızı çalarlar, gerci bir alt sokakta kendi kameranızı uygun fiyata geri satın alabilirsiniz o ayrı.



Ayrıca ;

ciğerci naci var, telefonunu internette bulabilirsiniz, cankaya bölgesinde aracı ile gezer, ararsınız bulundugu yere gidersiniz.

Ayrıca
Cigerci Bayram amca var, hamamönü meydanına öğlen saat 12:00 de gelirseniz kendisine rastlarsınız, kalabalığın oldugu yere bakın,bayram amcada hacettepeden emekli bi zat, tam istediğiniz gibi


bence bunların hiçbiri kameradan kaçmaz

(ne kadar seyyar tanıyormuşum yahu)

turan güneş bulvarı'nın en aşağısının çaprazında (çankaya polikiliniğinin karşısı) minibüs içinde köftesi güzel olan bir yer var. adamın mezuniyetini ve konuşup-konuşmayacağını falan bilmiyorum ama istediğin diğer özelliklere uyması muhtemel.

Turan güneş bulvarında msb lojmanları karşısında çağdaşın ön tarafında var bir köfteci özelliklerini bilmiyorum tabi,

Yine oran da yüce koleji kavşağında sosyete köftecisi (adı böyleydi) var.

2 tane çok kral muhebbeti olan adam biliyorum;

* Amerikan Büyükelçiliği ile Güvenlik Caddesi arasında bir seyyar köfteci var. Bildiğin üzere orası Ankara'nın en güvenli yeri (büyükelçilikler, polis lojmanı, meclis ve askeriye'nin tam kesişim noktasında) dolayısıyla zabıtası, polisi eksik olmuyor oralardan. Ama adam o kadar şahane yapıyor ki köfteyi, kimse adamı kovmuyor oradan. İşte o adamla başarı hikayesi hakkında ilginç bir konuşma yapabilirsin mesela.

* Yıldız'da Turan Güneş Bulvarı'nın başında minibüslü bir antikrotçu var. aslında antikrotu adamın çenesi gibi oldukça bayağı. ama madem sen mükemmel sokak yemeği yapan birisini aramıyorsun, o zaman bu adamı görmelisin. sırf susup ocağın başına gitsin diye ekstra söylemişliğimiz var, o derece yani.

"guess the celebrity" diyor yabancilar: www.partyplan.co.uk

3 veya daha fazla kişi bir konu hakkında bir isim yazarlar. örneğin konu hayvanlar, ülkeler, şehirler, süper kahramanlar olabilir. herkes yazdığı ismi bir sağdaki oyuncuya verir ve oyuncu onu hiç görmeden alnına yapıştırır. (yapıştırmak için kağıdı yalamak yeterli) sonra oyun başlar. oyuncu alnında ne yazdığını konu ile ilgili sorular sorarak diğer oyuncuların cevapları doğrultusunda bulmaya çalışır. örneğin geçen gün ben de arkadaşlarımla aynı oyunu oynadım, konu ülkelerdi.

ben: kuzey yarım kürede miyim?
diğerleri: evet
b: bizim süper ligde hiç o ülkenin vatandaş top koşturuyor mu?
d: hayır
b: nato'ya üye mi?
d: evet
b: burası soğuk mu?
d: evet
b: izlanda mı?
d: hayır
b: norveç?
d: evet.

bunun gibi

hayat adil değil ki.

ben fangorn'a ve diğer ent'lere üzülüyorum çok çok.

ne hüzünlü öyküleri var.

ne enthanımlar ne entçikler.

eowyn'i götürdü yeter ona :). koskoca imrahil var onu nasıl koymazlar filme. ona yanarım.

ben filmleri izlemedim :) (evet, gurur duyuyorum bununla)

Tom Bombadil yokmuş hacı, Yüce Glorfindel yerine Arven Hanım kaçırıyormuş Frodo'yu.. peeh.

dur aklıma takılan bir şey var, sorayım.

şimdi Tom Bombadil yoksa Höyükler'de sting'i (ve diğerlerini) kim veriyor tayfaya?

höyükler de yok filmde.
faramir evet ya,benim de içim gidiyor.

bi kitabı kaç kere okuyosun ki
fakir misin yeni kitap mı alamıyosun
benim başlayıp beğenmeyip yarıda bıraktığım kitaplar var onları göndereyim istersen sana
aynı şeyi okuyup okuyup ağlayıp helak olma

yazık tabi de, aragorn'a daha yazık değil mi?
sonuçta bir yerde faramir ego'larına yeniliyo. aragorn'la kıyaslanabilir mi?

Asıl golluma yazık ya,

bence de yazık. kuzeyden gelen perişan bir kolcuyu varisi olduğu gondor tahtına otururken görmek üzücü olsa gerek. Neyse ki kitabın sonunda ona hakkı iade edilmiş, adının başına "Ithilien Prensi" ünvanı konuşmuş.

daglien, faramirle boromiri karıştırdın bence.

hobbitlere kılıçları aragorn veriyor.

yazık gibi, ama değil de. kitapta gandalf faramir'den insan ırkının yaşayan en bilge insan olarak bahsediyor. zaten kitabı okuyan herkes de faramir'in bilgeliğini ve çoğu karakterden nasıl da sıyrıldığını görüyor. nihayetinde kimse "boromir'in bi kardeşi vardı ya, neydi adı?" diye değil faramir diye adıyla hatırlıyor karakteri.

bir şeyi okuyup, okumamak- izleyip, izlememekle gurur duymanın çok bir alakası yok dost, filmleri izlesen en azından savaş sahneleri ve bazı sahneler, yaratılan dünya çok kuvvetli ve kitaplarda aktarıldığı gibi. bunların görsel olarak düzenlenmiş olması bile heyecan verici, keza karakterler de çok iyiler rollerinde.

filmde çok ezik bir karakter faramir, o can sıkıcı biraz, halbuki benim yüzüklerin efendisi üçlemesinde en sevdiğim iki karakterden biri ki öteki samwise gamgee.

Ben yüzüklerin efendisini en az beş kez okumuşumdur. Filmlerden önce okudum, biraz da hastalık çekiyordum o ara, bu kitaplar iyi gelmişti. şimdi de "filmleri televizyonda gösterip durmasalar biraz unutsam da şu kitapları tekrr okusam" diye düşünüyorum.

Faramir'e ben de üzülürüm ama sonuçta Eowyn ile evlendi, prens oldu.
Yine de babasının onu bu kadar küçüsemesi çok kötü bir şey. En çok bu yüzden acıyorum. Bazı babalar öyle sanırım, ne yapsa onaylamaz çocuğunu.

@madyb yaratılan dünya filmlerde değil Tolkien'in anlatımı ile bizim zihnimizde yaratıldı.

gurur duymak ise filmlerdeki karakterler ve yerler değil, kendi imgelemimdeki yerler ve karakterler var hala. (her ne kadar sağda solda karşıma çıkan aptal paylaşımlar yüzünden kirlenmiş olsalar da)

faramir yiğit bir prens olarak yaşadı, daha fazlası da olamazdı o evrende. kral olamazdı ya.

cevab veremedi, ne saçmaladığını anlamadım, fakat dediğimi bana cevap vermek için okuma, ne demişim kafamızda yarattığımız dünyayı görsel olarak görmek güzel bir his. sağda solda çıkan paylaşım da bi şeyi kirletmez, ve bi şeyi izlememek, okumamak vesaire gurur duyulacak ya da duyulmayacak bir eylem değildir, geç bu gençlik fazlarını :).

@madyb biraz büyüyünce anlarsın ne "saçmaladığımı" hatta belki insanlarla nasıl konuşulacağını da öğrenirsin. kim bilir şirinleri ya da teletubbileri de görmen olasıdır.

çocukluk yapan sensin, eyvallah, iyi muhabbetler.

Ben Boromir'e ağlamıştım. Ona yakılan ağıt falan... Dağ gibi herifti.

uzaydan görünmek'i tanımlamalı önce. teleskobu olan uydu gelir zoom yaparsa görür tabi.

ne kadar yakından baktığına bağlı. yoksa benim ev de görünür. atmosferin hemen dışından çıplak gözle ise... buradan bakınca görünmüyor ama: upload.wikimedia.org

hurafe. dünya yüzeyindeki insan eliyle yapılmış hiç bir şey uzaydan çıplak gözle görülemiyor.

göğe ne yakınsa onun görünme ihtimali daha yüksek gibi geliyor bana. dolayısıyla görünse görünse everest görünüyordur.

o varsayım ne yazık ki reddedildi. uzaydan dünyaya bakıldığında görünen her şey tanrı'nın ürünü, insan etkisi -değil yapı, küresel ısınma neticesinde denizlerin hacminin artması bile- uzaydan bakıldığında sezilemez.

uzay dediğin ne kadar yükseklikten bahsettiğine bağlı. "karman line" denen çizgi dünyanın atmosferinin bittiği ve dış uzayın başladığı yer olarak kabul ediliyor mesela. bu çizgiden çoğu yapı, şehirler vs. gözükebilir. ama mesela insanlı uzay araçlarının bulunduğu dünyanın alçak yörüngesinden çoğu şey gözükmüyor. çin seddi de gözükmüyor. astronotlar da doğruluyor bunu. yaklaşık 2000 km yüksekikte burası. ama dünyanın yörüngesinden otobanlar, barajlar ve şehirler seçilebiliyormuş mesela. çin seddi'ni görmek bunları görmekten çok daha zor yani. aydan hiç bişey gözükmüyor.

uzay derken atmosferin üstü kastediliyor orada.

Bence çevrilmemeli. Türkçe hiçbir şiir ingilizcede o kadar iyi olamaz. Bir kere imge var işin içinde, sözcüğün anlam sınırlarını zorlamak var. Şiir çevrildikçe değer kaybeder. Türkçeden ingilizceye, ingilzceden de fransızcaya çevrilen siir iki kat değer kaybeder.

siirlerin cevirisi genelde hos karsilanmiyor. verdigi anlami, etkisini bir sekilde yitiriyor. mumkunse orijinal dilinde okunmasi en verimlisi. bir siiri gectim herhangi bir cevirinin zenginlesmesi zaten ozunden sapmasi falan demek olur. sil bastan yeni bir eser olur o dediginiz. can yucel'in shakespeare cevirileri gibi. kaynaga cok sadik kalindigi soylenemez ama sahane ceviriler. anlam olarak kayiplari gectim, olcusu, uyagi bu tur seylerin birebir karsiligini bulmak cok zor. bu sebeple cevrilmemeli derler hep, haklidirlar bir yerde.

Şiirleri şairler veya şiir duygusu olanlar çevirmeli.

çevrilimeli elbette. herkes her dili bilemez ve güzel olan şeyler paylaşılmalı. tam anlamını yitirse de fikir verir en azından çeviri şiir de.

bazı şiirlerin çevirisi orijinalinden daha iyi olabiliyor.
nadiren tai ama yine de.

keşke herkes her dili bilebilse ve hiçbir şey çevrilmese. düz yazı çevirmek yine bir nebze anlam verebiliyor; lakin şiirde ne anlam kalıyor ne ahenk. tabii benim genelde sembolist şairleri okumamdan da kaynaklanıyor olabilir bu. düz yazı gibi şiir yazan insanlar var. onları sevmem zaten, onlara şiir de demediğimden; şiir çevrilmemeli. çevrilirse eksik kalır, robotlaşmış halde.

bence de çevrilmemeli. çünkü çeviri sırasında çevirmen doğru kafiyeyi yakalamaya çalışır genelde, bu da şiiri o en doğru mesajı vermekten uzaklaştırır.

Lakin bazı istisnaları da var elbet;

Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Dünyaya kimse kalmaz

come, let us be friends for once
let us make life easy on us
let us be lovers and loved ones
the earth shall be left to no one

orta okul fen dersinde nedenini öğrenmiştim ama unuttum
nefesini tutman lazım. bunu için de hıçkırığın geçene kadar nefes almadan su iç. bir kerede içebildiğin kadar iç. geçmediyse az dinlen tekrar dene.

diyaframın ani kasılmasıdır hıçkırığın nedeni. nefes alış düzenini değiştirirsen geçer.

karbondiyoksit solumalısın. kese kağıdının içine soluk vermeli ve almalısın.

not: bu öneri, kullanıcının duyuruya yazmadan önce nefes tutmak, su içmek gibi geleneksel yöntemleri denediği varsayımı üzerine verilmiştir.

@neira emin misin boğul mıyım bi de şimdi bak

nefes alırken su iç demedim zaten onu yapamazsın.
içebildiğin sürece içersen nefesini tutmuş olursun demek istedim.

oha arkanda!!!

@neira haha sen çok yaşa emi neira :) su etkili oldu sanırım geçti.

Çok sağolunuz :)

lmgtfy.com

burnunu tut 3 yudum su iç nefes almadan, geçer.

bestekar'la tunalı'nın birleştiği yerde otantik'in yanında bir cd'ci var. ilk bakışta insan dükkanın korsan dvd satışı üzerine kurulduğunu düşünse de orası yurt dışından ps3 oyunu getirtmesi ile ünlü. taksit işini bilmem ama güncel oyunları piyasadan haylice düşük sattığını biliyorum. bir dene istersen orayı.

yüksek lisans olmazsa kayıt yaptıracagın sey yırtamazsın, tekrar lisans okuyup tecil ettiremezsin.

dediğinin gerçek olmasını o kadar çok isterdim ki. yani mezun olunca öss'ye bir daha girer, kazakistan gibi 3. dünya ülkesinde puanı yerlerde sürünen bir okula kayıt yaptırır, onlar beni atana kadar askerlikten muaf olurdum. olur da askerler kapıya dayanırsa "okuyom ben ya" deyip işten sıyrılmaya çalışırdım. ahh be, kesinlikle güzel bir rüya kurdum şu anda.

master yap güzel kardeşim. hem bunun için yurt dışına da çıkmana gerek yok. ales kas kazan.

:)) Alese girdik kardeşim 78 yaptım. Bu sene onu yapmaya çalışacağız artık.

Yurt disina cik , yurt disina cikmaya bahanen askerlik olsun.
Bu araa doktor sagbirakmayan, senin 3ncu dunya ulkesi sandigin kazakistan cogu konuda sandigindan daha iyi biryerde. Ozellikle turkiyeye kiyasla.

1. mezun olduktan hemen sonra gitmeniz gerek. muayene olacaksınız çünkü.
2. normalde kütüğünüz neredeyse ana şubeniz odur. ancak illa o şubeye gitmek zorunda değilsiniz. ben mersin'liyim askerllik kararı aldırma dışında tüm işlemleri istanbul'da yaptım. 2 farklı şubede.
3. ne belgeler istendiği askeralma daire başkanlığının sitesinde yazar.
4. şubenin yoğunluğuna göre değişiyor. 2 saat ile 6 saat arasında bişiler. celp dönemlerinde kalabalık olur haliyle.

nasıl mezun olur olmaz gitmelisin? ben erteletmek için geç mi kaldım?

31 ekime kadar sana sube yolu gozukuyor pampa

31'ine kadar askerlik şubesine git. 3 tane diploma fotokopisini ve aslını, 4-5 tane vesikalığı ve kimliğini al askerlik şubeye git. onlar seni aile hekimine ya da muadiline göndercek. muadili olduğu zaman işler uzayabilir. eğer aile hekimi seni tanıyorsa 20 saniye de raporu verir. benim aile hekimi beni daha ilk kez gördü kan tahlili yaptırdı pezevenk. buna rağmen 1 günde her işimi hallettim. askeri şubeye erkenden git ama 8.30 gibi sonra sıra falan olur uğraşma.

akciğer filmi almim mi?

mezun olduğun günden itibaren 2 yıl tecillisin. askerlik şubesine gitmenin amacı öncelikle iş başvurularında 2 yıl tecilli olduğunu kanıtmalak. yoksa eve inzibat gelse durumu anlatsan sorun olmaz.

illaki erteleteceğim diyorsan benim tavsiyem 4. madde üzerine olacak. izmir'de yaşıyorsan 1 günlüğüne bir ilçeye git. orada hiç ciddiye alınmıyor bu işler, belgeler eksiksizse direk okeyi basıyorlar. kardeşimin işini aydın/söke'de yaptırdık yaklaşık 120 saniye sürdü. O da printer eski olduğu için, lazer olsaydı 90 saniyede hallederdik.

@doktorsagbırakmayan abi emin misin gitmeme gerek olmadığına dair? bi de taklaya gelmeyelim :) (iş yerine bir şey götürmeme gerek yok, ben sadece askere gitmemek için şubeye görüneyim diyordum.)

16:30 tahmini varış saati.

biletteki 16:30 türkiye saatine göre mi ?

1 saatlik bir zürih aktarmalı istanbul-new york uçağı. sağdaki saatler o ülkenin saati ile kalkış ve varış saatlerini veriyor.

yarın kaç gibi burda olacak yani ? 17:30 ?

Biletlerdeki tum saatler lokaldir. Yani senin eleman ya da sen 16:30da istanbula ineceksin.

16:30 da iner ama dışarı çıkması 30-45 dk sürer.

Salık ocağı (Aile hekimliği) nden alabilirsin veya bir hastaneden.

Kurs kesin onun içinde para ister, aile hekimliğinde ücretsiz.

Nerden aldığının bir önemi yok.

bu raporun fiyatı seni sakın ürkütmesin. ben en kral hastaneden almıştım. 20 lira vermiştim. git sana en yakın hastaneden al gel.

I wish I could be there... sondaki uc nokta veriyor pismanligi :P
Olaya gore I could have come filan da olabilir.

eğer günah çıkarmak istiyorsan gerekli pişmanlığı "I should have been there" ile de sağlayabilirsin. çevirisi "orada olmalıydım" olsa da verdiği anlam "allah belamı versin benim" şeklindedir.

i wish i could come. I wish...
Daha cok keske gelebilseydim. Keske... gibin oldu ama ayni duyguyu verir.

i wish i had come. i wish i could have come...

(bkz: borsa)

(bkz: iddaa)

@saiko : Bana göre, bilmeyen insan için gerçekten ıslak kum dolu havuz gibi borsa.. Ayrıca tam zamanlı çalışan biri nasıl takip edecek sürekli olarak?
@doktor sagbirakmayan : Bunu da bir nevi "bilmeyen insan" açısından değerlendirebilirim ama, işi kumara, spora bırakmak mantıklı gelmiyor.

iddaa diyenler için bir hikaye anlatacağım.
bir iş yaptım ve 300 lira aldım.
oh mis gibi geldi lan para dedik.
sonra baktım 2-3 gün sonra barça-real maçı verdim.
ulan dedim bırak real kendi evinde yenmeyi berabere bile kalamıyor golü bile zor atıyor. ayrıca barça yenmek zorunda. zaten adamın oynadığı top belli.
her türlü koyar boru mu lan şampiyonluk maçı dedik.
gittik 300 lirayı barçaya bastık.
neden ? götü boklu 100 lira para için.
ne oldu? real kazandı.
peki ben hangi takımı tutuyorum avrupa'da ? fanatik real madrid.
nefret ettiğim takım? barcelona idi.
ne oldu? göte giren şemsiye açılmadı.

Ya babadan gelen bir şeyler olacak yada çalacaksın aga başka yolu yok.

Not: uç noktalardaki örneklerle gelmeyin.

borsa oynamadım ama oynayanlardan duyuyorum, bu tür küçük paralar için bazı risksiz hisseler var takip etmek gerekmeyen, parana göre bir miktar alıp, 5-8 yıl unutup, sonra tekrar sattığında kar ettiğin. zaten takip gerektirenlerin kar payıda riskide ona göre büyük oluyor. oynayan birinden yardım alırsan o küçük paraları iyi bir şekilde değerlendirebilirsin bence.

ben de hemen hemen seninle aynı durumdayım. 100 lira koyabilirsem bir kenara şanslı hissediyorum kendimi. bu aralar babaanne usulü altın almayı düşünüyorum. çeyrek, yarım, o ay ne alabilirsem alıp bir köşeye atıcam, yükselince satıcam. altını takip etmek daha kolay.

bir işte düzgün para ve sürekli kazanabilmek için o işte uzmanlaşmak gerektiğine inanıyorum.
kolay para cidden zor, fırsatlar mutlaka vardır ama şu an piyasada köşeler tutulmuş gibi.

freelance iş yapıyorum diyorsunuz, kendinize yatırım yapmayı denediniz mi?

grafik ya da web tasarımı yapıyorsanız, belki bir konuda eğitime ihtiyacınız vardır, belki daha iyi bir bilgisayara, belki bir ücretli programa, belki daha iyi reklama?

insanoğlunun ortak sorunu da bu işte, kolay yoldan, oturduğu yerden para kazanma hırsı. eline geçen parayı düşünecek olursak, bahismiş, borsaymış bunları bir geçelim. altın..vs yatırımları zaten çok uzun vadeli, onu da geçelim. sli'nin yazdıklarına aynen katılıyorum. neden bu kadar az para kazanıyorsun, ona bir bakmak gerek. iş olarak ne yapıyorsun bilemiyorum, fakat para biriktirip, yaptığın işte nasıl daha fazla yükselebilirsin, hangi yollara başvurabilirsin düşünmek gerekiyor. fazla sağa sola sapmadan, kendi bildiğin işin üzerine neler ekleyebilirsin, bunun yolunu bulmalısın. en basitinden, kendini gösterebilecek, reklamını yapabilecek bir site yapımı için para ayırabilirsin mesela. ya da yaptığın işin içeriği açısından ekipman zorluğu çekiyorsan, ekipman alımına ayırabilirsin. kendi şahıs şirketini kurabilirsin, bunun için bir para ayırabilirsin. şirket olduktan sonra ise, mesela grupanya gibi fırsat sitelerine başvurup, yaptığın işle ilgili olarak ilan verdirtme şansın olabilir, dolayısıyla reklamın olur, iş gelir...vs. ancak bu tip şeyleri kovalayarak, adam gibi para kazanabilirsin.

Elinde hazır para varsa öncelikle arsa vs. şeylere rahatça yatırım yapabilirsin. Farklı lokasyonlarda alıcağın 3-5 arsadan sadece 1'i tutsa ve değerlense, oraya evler yapılmaya başlansa ordan gelicek para diğer 4 arsanın giden parasını çıkartır üzerine sana rahat 1-2 daire parası kar getirir. Benzer şekilde tanıdığın 3-5 emlakçı varsa darda birini gördüklerinde hemen sana gelirler. Batmak üzere olduğu için 300-350k değerinde villasını 250k'ya satan adam biliyorum. Benim 250k param olsa alır 1-2 ayda 300k'ya rahatça satardım. 1-2 ayda sırf param olduğu için 50k para kazanırdım.

Bunların özeti para sağladığı işlem hacminden dolayı para kazandırır. Karşına fırsat çıktığı zaman adım atabilme güveni verir insana.

bizim gibi babadan milyonlar kalmayanlar icin tek secenek var ya cok buyuk hirsizlik edeceksin ki onu edersen devletten habersiz edemezsin hapise koyarlar geriye kaliyor bir icad yapmak bir facebook veya twitter gibi bir sey patlatmak bunun icin de yine uzmanlik gerek.

onu da zaten burda yapsan akillinin biri mahkemeye verir sacma sapan bir sebepten kapatir atarlar iflas edersin kisacasi ilk yapacagin is bu ulkeden kurtulmak olmali.

Seçme! Eğer dersin konusu uygulamalı ekonometri ise derste senin bütün sınamaları ve modelleri bildiğin varsayılarak anlatılır. Zor bir ders değil ama uğraştırır, gerek yok.

iktisat dediğimiz bilimin "uygulaması" bazı iktisat denklemlerinin ekonomik büyüklükler kullanılarak doğrulanması olarak tarif edilebilir. regresyon modelleri kurma direkt olarak istatistik dersinde veriliyordur diye düşünüyorum ve doktor sağbırakmayan arkadaşımızın yaklaşımına katılıyorum. iktisatın sayısal ilgisinden çok sosyal ilgisine daha yakınsan benim gibi, seçme derim. sosyal kısmına vurgu yapan iktisat derslerine yönelebilirsin.

istatistik- ekonometri derslerini bir önceki senelerde gördük. bu durumda burada görmüş olduklarımızı ekonomi programına yansıtıcağız herhalde, di mi? yanlış anlamamışsam bilgisayarda regresyon modelleriyle uğraş dur :/

Bol bol istatistik ve ekonometri. İleride akademisyenlik veya analiz düşünüyorsan mecburi gibi. Okuldan okula değişmekle beraber zor ve çok çalışma gerektirir notları düşük, kalma ihtimali yüksektir.

arada filmde kesintiler olmuş olabilir. ayrıca siz uykuya daldıktan sonra kalkıp tuvalette üstünüzü başınızı değiştirip tekrar yatağı bulmuş olabilirsiniz.

uyuduktan sonra arada kalkıp tuvalete gittiğinizi, üstünüzü değiştirdiğinizi mi düşünüyorsunuz yokda uyumadan önce mi?

hep yaşamak istedim ama ne yazık ki hiç böyle bir olay gelmedi başıma. ağzımdan çıkanlara hakim olamadığım oldu tabiki ama hepsini de sabah olunca hatırladım hep. keşke olsaydı; ama hiç yarım saatliğine de olsa koptuğum olmadı gerçeklikten.

yatağa net olarak yattığımı ve uyuduğumu biliyorum ki 1 arkadaşla beraber içmiştik o da bu hikayeyi onayladı. yani yatmadan önce her şey yerli yerindeydi. benim düşündüğüm bunların uyuduktan sonra olmuş olması, ama bu tarz bir şey hiç yaşamadığım için tereddüt ettim.

bunun dışında evet evde başkası vardı ama sonuçta pijamamı çıkartıp üstüme atlet giydirmek pek de komik bir şaka olmaz. gene de sorayım.

uykudan kalktıysanız, bir de uyku sersemliği eklendiyse olabilir. bende de şöyle bir şey olmuştu alkollüydüm, yattım. tabure gibi bir şey vardı ayağı kırıktı gece o düşmüş üstündekiler yere dökülmüş kalkıp düşenleri masanın üstüne koymuşum sabah kalktığımda fark ettim ama hatırlamıyorum.

çok içki içip, çok kez yürüyemeyecek, dengede duramayacak, konuşmam aşırı derecede bozulacak kadar sarhoş oldum ama hiçbir zaman ne yaptığımı bilmez davranmadım. ve her zaman ne yaptığımı hatırlarım.

bu durumun tek istisnası var, o da yine bir gece çok içip sarhoş olup, yatıp uyuduktan sonra, gece titriyorum diye birinin beni uyandırması, bir tek uyandırıldığımı hatırlıyorum (o da muhtemelen çok fazla uğraştığı için) üstümü değiştirmişim, konuşmuşum, kıyafetlerimi saçma sapan yerlerde bırakmışım falan, sabah kalktığımda üstümdeki kıyafet farklı olduğu için şoka girip, arkadaşım anlattıktan sonra da sadece uyandırdığı kısmını hatırlayabildim.

yani tahminim: sarhoşken uyuyup, uyanmak bu hatırlama olayını epey etkiliyor. o geceden çok daha fazla sarhoş olduğum günler olmasına rağmen hiç öyle bir şey olmadı bir daha.

evet uyanıp uyanmak bir ilgisi var çünkü otobüsle eve dönerken, otobüsün 2-3 dakika sızsam bile durak-ev arasını hatırlamamışlığım var. ama bunun yatağa yattıktan sonra olabileceğine imkan vermiyordum ama demek ki oluyormuş. blackout tahminimce ani sıcaklık değişiminde de oluyor.

ayrıca yaptıklarını hatırlamamak hiç güzel bir deneyim olmuyor. kesinlikle tavsiye etmem. bir kere böyle bir şey yaşayınca da sanki vucüt kendini daha rahat bırakıyor.

olur arada. özellikle yazın içtikten sonra uykumda defalarca çırılçıplak soyunup uyudum. hatta sadece içince değil, ayık kafayla da soyunduğum oldu (ama çok nadir, soyunmalar % 90 alkollüyken oluyo). lisede yatılı kalırken arada bağırıyomuşum da zaten, oda arkadaşlarım söylemişti.

var abicim olmazmı,abartıyorlar diyordum ama başıma geldi ama bi noktadan sonrası kayıp mesela benim 2009 yılbasında bulundugum kutladıgım yerle,uyandıgım ve yanımda olan kişiler farklı..bulundugum yerden 29km uzaktayım farklı bir evdeyim yanımda tanımadıgım insanlarla uyandım..o yuzden iç abi iç iç diyenle yavaş içicen

farklı zeminlere sahip en büyük turnuvaları belirtmek için yapılmış bu ayrım. Örneği US Open, olimpiyatlar dahil en büyük sert zemin turnuvası. Roland Garros ise en büyük ve en çok sponsora sahip toprak kort turnuvası.

aynı banka olmadığı sürece mümkün değil diyecekken avm'lerdeki hafta sonları da açık olan banka şubeleri aklıma geldi. istanbul'u bilemiycem ama, ankamall'de garanti bankası cumartesi açıktı.

avm banka şubeleri hsonu yuklu para vermeyebilir. kasa sigorta limitlerinden dolayı şube kasasında fazla para tutulmaz. 10-15 bin tl için ne derler bilemiyorum.

havale olur eft olmaz.

önceden gidip konuşarak ya da kendi şubenin avm şubelerini aramalarını sağlayarak senin için para ayırmalarını sağlayabilirsin. yatırmak atmden olur her türlü, o konuda sıkıntı çıkacağını sanmıyorum.

eger para çekilecek banka garanti ise gayette atm den yapılması mumkun..yaninda 1 garanti hesabi olan birisi daha olacak ve işleme 23:30 da başlamak kaydıyla.. bir kere 1000 tl para çekme limitin var. bunun haricinde 1000 tl de ücreti mukabil ek limitten çekme durumun var ettimi sana 2000. sonrasında cep bank ile kendi hesabina bi binlik daha gönderdin mi.. onuda çektin oldu 3000..bu işlemleri gece 12 ye yakın bir saatte yaptinmi 6000 i cekmiş olursun.. geri kalan 4000 ide arkadasina havale edip oda ayni islemeri yaptinmi cumartesi gece 23:30 da başladığın operasyonu pazar 00:10 civarinda bitirirsin..

not :aynı işlemi yapmışlığım var..

transfer/eft/havale, adı ne olursa olsun, hangi kanalla yapılırsa yapılsın sonunda bir insan müdahalesi olması gereken adımları mevcuttur bu operasyonların. Banka görevlisi çoğunlukla izleyici; ama ekstrem durumlarda oyuncu da olabiliyor. O yüzden size cumartesi günkü işleminizi sabah erkenden yapmanızı öneriyorum zira bazı bankalar için cumartesi yarım günlüğüne iş günü sayılabiliyor. O arada işleminizi halledebilirsiniz.

bence çökmedi hocam.ortak konular ve sorunlar açısından önemli bence forum siteleri.mesela ben üniversite ve yurt hakkındaki sorulara elimden geldiğimce cevap verip genç pıtırcıkları tatmin etmeye çalışıyorum.tweeterda facete nerden bulacaksın onları di mi.

ölmedi ancak bu tür sitelerin, eksisozluk'te de oldugu gibi, kacinilmaz olarak deneyimledigi bir ikilem var.cok basarili olur, cok taninir ve bilinirse, kullanici sayisi artar ve hali ile kalite düser. kaliteyi yüksek tutmak icin kullanici sayisini ve profilini sinirli tutmak gerekiyor ancak bu da uzun vadede ciddi bir moderasyon emegi gerektiriyor.

oldukca spesifik forumlar, bisiklet forumlari mesela, ya da kampcilik, yürüyüs forumlari bu sebeple elektronik, teknoloji, aşk meşk komünitelerinden daha saglikli yürüyor.

spesifik bir kitleyi, mezunları, meslek - hobi - ilgi sahiplerini buluşturabilen topluluk sitelerini daha başarılı buluyorum ve bu sitelerin ölmemesini temenni ediyorum.

spor, müzik ve oyun odaklı forum siteleri kesinlikle öldü, eskiden binlerce üyesi olan büyük siteler ise şimdilerde can çekişiyorlar. Onların sonu da yakın gibi. Öte yandan özel konu ve sorunlara yönelik forum siteleri ise inanılmaz yükseliş trendinde şimdilerde. Bu sitelerde gerçekten de ilginç dayanışma örneklerine de rastlamak mümkün. Tabi bu sitelerin kendilerini özel üyelik sistemi ile korumaları, moderatörlerinin seviyenin düşmesine izin vermeyişleri ve maddi beklenti içerisinde olmayıp siteyi abuk subuk reklamlarla doldurmamaları en büyük etkenler. Devlet memurlarının ya da adaylarının buluştuğu forumlardan tut otizm hastalarının yakınlarının buluştuğu siteye kadar geniş yelpalzeye yayılmış forumlar bunlar.

ben de o hataya kanmıştım zamanında. ayda 19.99'a uydu+alıcı+lig tv diye bir kampanyaya girdim. şifreli kanallardan sadece tay tv ile lig tv'yi izleyebildim. sezon yeni başlamışken kendine güzel bir kampanya bul ve ona geç bence. çünkü ben geç kalmış ve 1 sene boyunca sadece ligtv'yi izleyebilmiştim.

Yok paket zaten birkaç yıldır öyle onunla ilgili problem yok ama yani eurosporta çok da ihtiyaç duymamıştım ama bugün de olsa hiç fena olmaz

reçelden bir çay kaşığı dolusu alınır soğuk su dolu bardağın içine reçelli kaşık daldırılır ve kahvenin yanında servis edilir,geleneksel kullanım şekli budur

marjinal değil ama, un kurabiyesini sakızlı yap, çok güzel oluyo.
ve tabi ki sakızlı muhallebi...

muhallebi olsun, sütlaç olsun her şeyde çok iyi gider. bolsa keke falan da konur tabii. pasta kremasına da ekleyebilirsin.

edit: deneysel takılıp sakız likörü yapmayı deneyebilirsin.

Bir egeli olarak cevaplamaktan mutluluk duyacağım bir soru bu. Öncelikli önerim güzelim sakız reçelini pastanın ya da kekin içinde harcamaman yönünde olacak. çünkü marketten alacağın 1TL'lik damla sakızıyla da aynı lezzete erişebilirsin. (gerçi er bireyim, kekten filan anlamam ama harcama güzelim reçeli, tadını kendine sakla. çünkü o reçel konu komşuya dağıtılamayacak kadar değerli)

*ben genelde bir çay kaşığı boyutunda reçeli suyla dolu bardağın içine atıp kaşıkla yavaş yavaş yemekten hoşlanırım mesela. bence mükemmel bir zevk. hele sakız reçeli bittikten sonra bardağın içindeki suyu içmek ve o destansı tadı almak mükemmel bir duygu.

*piyasada satılan sakız reçelli türk kahveleri genelde dandik ve adi oluyor. eğer elinde güzel, kaliteli bir türk kahvesi varsa kendine en alasından sakızlı kahve yapabilirsin. hiçbir kafede, hiçbir yerde içemeyeceğin kadar güzel oluyor inan bana.

*alkol konusunda yerel tatları seviyorsan uzo'nun yanında mükemmel gidiyor. Bence denemelisin.

zaten sakızlı muhallebi allahın emri :)
kurabiye de güzel olabilir harbiden ama ölçüyü nasıl belirlicez, var mı bi standartı?

aa likör yapmak güzel fikirmiş, zaten reçeli alırken liköre param yetmediği için üzülmüştüm, bi araştiriyim likör yapma olayını o zaman.

uzo'nun yanında bayaa kaşık kaşık mı yiyoruz nası oluyo o kısım?

iyi bir kitaptan ve ders notlarından en başından itibaren konu atlamadan konu anlatımlarını çalışman, her çözümlü örneği incelemen, testleri soru atlamadan çözmeye çalışman ve yapamadıklarını bir bilene sorup anlayana ya da çözümün mantığını ezberleyene kadar üstünde durman lazım.

edit: söylemeyi unuttum ön koşulu zaman ayırmak ve sabırlı olmak.

konu anlatımlı bir test kitabını bitir, çözemediğin her soruyu okulda&dersanede örtmenlerine çözdür. sonra 2 tane de sadece test olan soru bankalarını bitir. tamamdır.

bol bol balık ve şeker tüket ,şeker beyne enerji verirken balıktaki omega 3 şahlandırır.

www.eksiduyuru.com daki cevabimi bir okur musun?

Matematik zekası, doğuştan varolan bir şeydir. ya vardır ya da yoktur. ama tabii çalışarak başarılı olabilirsin. bol bol soru çöz, pratik yap.

Lisedeyken ben de etrafıma aynı soruyu soruyordum. Lisede matematik ve geometriden not yükseltme sınavlarına kalan, dershanede ise türkçe-sosyal testlerini yüksek yapıp hayatta kalmaya çalışan birisiydim. Sonra dershanedeki geometri hocasıyla tanıştım, bana matematiğin gizemli dünyasına sürükledi. Sonucunda öss'de mat-1'i full çekmiştim. Demek istediğim şey şu, imkanın varsa özel dersle, yoksa dershanendeki hocalardan etütlerle kendin için en iyi hocayı bul. çünkü matematik ancak birisi onu sevdirirse başarılı olunan derstir.

var. benim hiç umrumda değil.
sadece her gün buz pateni yapmak istiyorum. onu da zaten sevdiğim için istiyorum. olimpiyatla ve olimpiyatların kapsamı ve benzerindeki hiçbir şeyle alakası yok.

valla ben Naim Süleymanoğlu,olimpiyatlarda Türkiye formasıyla ilk çıktığından beri özenirim.
sanırım 88 seul olimpiyatıydı...

edit:tabi halter yapmaya özenmiyorum,ülkemi temsil ederek,başarılı olmaya özendim hep.

yüzenler için evet.

kim istemezdi ki sırıkla atlamayı köpekleme dalmayı... ah ah.

yani benim çok tipim değil ama meraklısı için sırf olimpiyat köyünde kalmak bile yeterince özendirici olabilir. töbe yarabbim ramazan ramazan şimdi...

michael phelps'in yüzme lisansını aldığı yaştan 2008 Pekin Olimpiyatları'na kadar sadece 3 gün havuza girmediğini düşünürsek bence o kadar da imrenilecek bir şey değil. nasıl bir hayattır lan o öyle?

yüzüşkenleri imreniyorum ben de.

çok iyi dedektifimdir sana yok gösterem. kola reklamına çıkmış yani zamanında iyi kaleci olmalı birde çok küçükken demişşin zamanı ona göre buna göre arat belki bulursun.

@hitsumo: nelere nelere göre arattırdım bir bilsen.

ilk olarak kaleciden yola çıktım. coca cola da olsa pepsi de olsa bu şirketler hep en iyi futbolcularla reklam çekiyorlar. Bu yüzden 90'ların kalecileri üzerinden arattırdım ilk. Peruzzi'den tut Higuita'ya kadar hepsini denedim yok.

ikinci olarak kola firmalarının kalecilerle çekikleri reklamları izledim. Cık, o da başarısız.

üçüncü olarak reklamı kafamdan ben tasarladım. sanki makina durmadan pepsi atıyor da kaleci hepsini tepiyor, sonra coca cola atıyor ve kaleci golü yiyip ağlara takılan kutuyu açıyor gibi. bunun için iki firma arasındaki karşılaştırmalı reklamları da taradım. onda da bulamadım.

anlayacağın üzere ben bu reklama taktım arkadaş. arıyorum, bulacağım. var mı bu yüce görevde bana yardım etmek isteyen?

www.tvspots.tv

fee Viken zannettigin sey, gece S:1X1 (Gunde bir defa demek)

sire ya da sive zannettigin sey de, S:1X1

humduy zannettigin sey de gunduz

Sorunuzua yanıt değil ama artık SGK destekli alamazsınız o ilaçları.3 gün süresi vardı çünkü.

açılın eczacı geldi.

vom değil 'tanı' :major depresyon

1. ilaç ketilept 25 (seroquel muadili) gece
2. ilaç esmax 10 (cipralex muadili) gündüz

dozlar zaten 1*1 günde 1 kez bir tablet

gün konusunda bir bilgim yok ama birkaç gün sonra ay dönümü olacak, 1 ağustos itibariyle reçetenin kullanımı dolacak diye biliyorum.

ama farklı bir görüş; dediklerine göre reçetede elektronik sisteme geçilmiş. yani doktorun bu reçeteyi özel bir programa yüklemekle yükümlü. o konunun mevzuatını bilmiyorum, belki onda aylık gecikme reçetenin geçerliliğini yitirmesine neden olmuyordur.