Hizmetin altyapısı yoksa hizmetle ilgili ceza olmaz. Ama modem bi ürün. O ürünü size taksitle satmış oluyorlar. Kullanamazsan bile modemin parasını alırlar. Yerine yeni modemi ücretsiz verebilirler o ayrı

ttnet mi? ne hukuku? ne hakkı? sallamıyorlar. binlerce mağdur çeşitli sebeplerden mahkemelerde. daha bugun ttnet'e ihtarname çektim. dolaylı da dolaysız da her türlü dolandırıyorlar.
o yüzden, ya kendi psikolojini yıpratmayıp ödeyeceksin ya da şikayet edeceksin tüketici hakem heyetine vs.
geçmiş olsun. superonline'a falan geç bari taahüt hallolunca.
175 tüketici hattı. bi ara danış bakalım. ya da git ttnet şubesine çemkir.

ttnet'e en yakın rakibi de aynı şeyi yapıyor. fiber yok ise adsl'e geçiriyorlar. ben istemem derseniz taahhütlü ürünü kendi isteğinizle iptal etmiş oluyorsunuz.

superonline'ın sözleşmesinde bu konu açık ve net bir şekilde belirtiliyor. Sanıyorum ki ttnet'te de böyle olmalı. çağrı merkezini arasanız da söylediklerimden farklı söyleneceğini düşünmüyorum, boşuna sinirlendiğinizle kalırsınız.

mantıklı olduğunu savunmuyorum bu fiber-adsl olayının. ancak durum böyle.

aynı durumu superonline ile yaşıyorum. nakil istedim fiber yok adslye geçiricez dediler. iptal edelim dedim para ödeyin edelim dediler. maalesef yani
bu arada 7 işgünü içinde bağlıcaz dediler 3 hafta oldu ne gelen var ne giden

açık konuşmak gerekirse ttnet'i bu örnekte biraz haklı buluyorum. şöyle ki; siz bir abonelik sözleşmesi yapıyorsunuz ve "adresim burası, hizmeti burada alacağım" diyorsunuz. ttnet de size "orada fiber var, vereyim" diyor. buraya kadar sorun yok.

yarın bir gün taşınırsanız aynı hizmeti taşınacağınız adreste vereceklerini taahhüt etmiyorlar. attığınız imza size beyan ettiğiniz o adreste hizmet verilmesi ile ilgili.

taşınma ihtimaliniz varsa taahhüt vermemeniz lazımdı en başta. bu durumda dahi ttnet size "o zaman dsl vereyim ama taahhüt kaldığı yerden devam eder" diyor. bence olumlu bir şey. bunu da istemezseniz haliyle size verdikleri indirimleri geri istemeleri de son derece makul.

bunlar taahhütnamede yazar. şahsi kanaatim cayma bedelinden kaçamazsınız ama elbette şansınızı deneyebilirsiniz. hatta bu duyuruyu silmez, güncellerseniz biz de faydalanmış oluruz.

Klasik islam dini

of harika resmen. günüm şenlendi.

video'ya dair mantıklı bir izahım yok ancak "klasik islam dini" ile de bir alakası yok. nedir ne değildir bilmiyorum, lakin akılsız inananlar sebebiyle bir düşünce akımına laf söylemek akıllı bir hareket değil.

Yapılan şeyin normal ibadetten tek farkı; adamların "havlaması". Garip olan da bu değil mi?
Peki hiç islamı tanımayan biri için namaz ibadeti bile en az bunun kadar garip gelmiyor mu? Sırf göz nizamına uyduğu için bunları söyleyebilirsin ama bu da klasik bir islam dini.

Klasik islam dini diyenler bunu neye göre söylüyor acaba. Yazılı bi kaynak gösterebilirler mi

mutfakta falan görmüştüm de ilk defa odada kombi görüyorum.

mutlaka tehlikesi var. mesela uyurken, otururken basınç ayarında bir sorun olup kaynak su fışkırtabilir.

tehlikeyi geçtim ses yapar. bence uzak durun.

tehlikeli olsa firmalar gazı açmazlar. ben de çok denk geldim böyle evlere. yaşanabilecek en büyük problem kombinin su akıtması olur. gaz kaçağı falan çok çok nadir olur, ki zaten menfez vardır kombinin yanında mutlaka.

sesi çekilmez.
ayrıca benim bildiğim igdaş yatak odasına izin vermiyordu.

hiç garip gelmedi bana bu durum. eskişehirde 1+1 hatta 2+1 ev ararsanız neredeyse hepsinde içeride. bir çoğunda mutfakta bulunmak ile beraber azınsanmayacak kadarı oda içerisinde.

tehlikesine dair bir şey görmedim / duymadım. ancak sesi rahatsız edici olabiliyor. ancak basınç sebebi ile kombi su kaçırabilir, altına zarar görebilecek bir şey koyma.

kombi içerisinde ateş yakıyor. sanırım evi ısıtmakta az da olsa katkı sağlıyorsa da oksijeni tüketiyor. odayı arada bir havalandırmak ihmal edilmemeli.

içeride olması sıkıntı değil çoğu evde içeride mutfaktadır ama yatak odasında bende ilk kez görüyorum.

Ses uyutmaz zaten. Direk eleyin.

eskişehir hep böyle :)

ben de biliyorum öyle bi ev. ses dışında sıkıntı olmuyor. sese de alışılıyormuş.

bir es es hep böyle de benden gelsin. bir ara kaldığımız evde aynı bu şekilde idi. sesi dışına bir sorun ile karşılaşmadık. o odada yatan arkadaş çok rahatsız olursa gece fişini çekiyordu kombinin.

bizimki 12 yıldır mutfakta

kombinin sikintisi olmaz, ama kombi olan yerde menfez olur, menfez de acik kalmasi gereken bir sey, oradan gelen hava ve gurultu sikinti olur. bi de calisirken ses yapan bi sey kombi, o sesin sikintisi olur. kombiden ziyade bu ikisi daha onemli

tehlikeden ziyade ses yapar ve ortam çok çabuk tozlanır, arada kombi su akıtır vs.

Hayır.

hiç katılmadım. gereksiz ve saçma bence. üstüne bir de bir ton tanımadığın insanla telefon numaranı paylaşmış oluyorsun.

Katıldım.
Erkek çoğunluk oluyor.
Bir şekilde oyun muhabbeti dönüyor.
Erkek arkadaşlar vurdumduymaz şekilde küfür ediyor ya da seviye gerçekten düşük oluyor.
Grup içinde birbiriyle daha çok anlaşanlar grubu ele geçiriyor
İnsanlar birbirinin arkasından konuşuyor.
Espriler sıradan ve basit.

Kısaca: gereksiz ve saçma.

katılmadım. toplu düzenlenen hiçbir ekşi duyuru etkinliğine katılmadım. bi' kere agar.io oynanmıştı sanırım ama onda da bir türlü bulamadık birbirimizi. gerçi onda maksat zaten oyun oynamaktı sadece, kimse geyik yapmak ya da kız/adam düşürmek derdinde değildi.

katılmadım hiç. halısaha yapmak için toplanan ve goyoy döndüren bir grup olacağına dair önyargı besledim.

aksi gibi ise ve zamanımı tüketmeyip, zıttına, bir şeyler katacak kalitede muhabbet olursa katılırım.

evet bi grubumuz var. seviyom ben.

Sinus iltihabi falan olabilir. agzin acik nefes alinca bogazin kuruyup tahris oluyordur, oksuruk de ondandir muhtemelen. Bir doktora gorunmen iyi olur. Grip olsa yatak dosek olurdun basit bir sey degil o. o nedenle grip degilsindir bence. ama balgamini oyle bi tarif ettin ki ihmal etme istersen.

domuz gribi belirtileri taşımıyorum öksürük ve burun akıntısı (ya da akmaması) dışında. tavsiyelerini dikkate alacağım, teşekkürler. sinüslerle ilgilidir öyleyse.

ah ah beni tarif etmişsin. 3 haftadan sonra doktora gittim, antibiyotik haplar kullandım,antibiyotik iğne kullandım. halen belirtiler devam ediyor. kronik sinüzitmiş bu arada.zaman geçirmeden doktora gitmelisin bence.

---doktor tavsiyesi değildir! doktora görünün! ---

mukusunuz kıvamlı ve renkli ise viral değil bakteriyel enfeksiyon geçiriyorsunuzdur muhtemelen. sinüzit mutlaka halsizlikle, kırgınlıkla seyretmeyebilir. hasta olmuşsunuz yani kısaca, geçmiş olsun. öksürük de muhtemelen geniz akıntınızdan kaynaklıdır. benim tavsiyem

1) gün içinde çok bol sıvı tüketmeniz (mukusu seyreltecektir),
2) tuzlu & karbonatlı suyla gün içinde birkaç kez gargara yapmanız ve burnunuzu temizlemeniz,
3) burun kanallarınızı nemli tutmanız (sıcak duş, nemli oda, nemlendirici burun kremi, papatya buğusu vb. yollarla),
4) aile hekiminize ya da bir kbb'ciye gitmeniz.

---doktor tavsiyesi değildir! doktora görünün! ---

sigara var mı? sigara kaynaklı olabileceğini düşünüyorum.

sigara yok, kullanmıyorum. o ortamlardan da kaçınıyorum. içtiğimde de bu belirtiler baş gösteriyor tabi, daha önce denemiş idim.

kronik sinüzüt rahatsızlığım var. daha önce kbb kapılarını epey aşındırdım. belli ki yine yol göründü.

telefonu bilmiyorum nasıl olur ama ipad üzerinden web sayfasına girip adres çubuğuna 192.168.l.l veya 192.168.l.2 adreslerinden birini girsin. açılan sayfada kablosuz bağlantılardan şifresini değiştirebilir.

edit: arkadaş cevap vermiş. ayrıca modemin arkadasında yazar wi-fi şifresi. oradan bakarsınız ipad üzerinden giriş yaparken.

Peki onu yapmak için kablolu bağlantı gerekmiyor muydu? E iPad i de ethernet kablosuyla modern nasıl bağlayacak? Yoksa iPad e özel olarak kablosuz arayüz ulaşılabiliyor mu?

kablosuz olarak da golgi nin dediği gibi yapabilirsin. şifreyi değiştirip onayla dediğin an ipad le modem arasındaki bağlantı kopacaktır. sonra ipad de bu ağı unut diyip yeni şifreyle tekrar bağlanınca olay tamam

bazı modemlerde girmesi gereken adres: 192.168.2.1

kullanıcı adı ve şifre isteyecek. marka ve modele göre kullanıcı adı ve şifrenin ne olduğunu arama motorlarından bulabilirsin. genelde admin / administrator gibi şeyler olur.

bu şekilde modem arayüzüne girmiş olacak. yine modemin markasına bakarak arayüzün nasıl bir biçimi olduğunu bulabilirsin. genelde güvenlik ayarları gibi bir sekme altında yer alır şifre işlemleri. wpa-spk gibi bir şey olmalı. o şifre türünü belli eder. onu seçip şifresini girmeli ve onaylamalı.

sonraki aşamada cihaz ile bağlantı kesilir ve internetten düşer. cihaz bağlandığında şifre istemeli. istemez ise "ağı unut" gibi bir şeye tıklayıp, yeniden bağlanmalı.

ttnet modem bu ise:
www.ttnet.com.tr

54622 veya 51622 photoshop'la yapılabilecek bişey değil.

i.hizliresim.com

54622 veya 51622 sen ikisini de dene. şansın bol olsun.

edit: negatif yapınca 516 olması ihtimali yüksek

i.hizliresim.com

5 46 22 değil
5 16 22 değil
5 45 22ye ulamaşamadım.

yoksa sondakiler 7 olabilir mi?

12 olabilir son iki rakam

5 26 22

bide 515 22 die arasan

5x622 işte hocam. şotofoktan bu kadar anlaşılıyor adamın yazı kötü. dene 0dan 9a kadar.

evet.

evet, çoğunlukla mecburiyetten. tek başıma alış veriş yapmayi sevdiğim için acikip yorulunca mecburen tek oturuyorum. kitap okuma ve ders çalışmayı public yapamam zaten.

Tabi ki.
Hayattaki cogu seyi tek yaparim, keyif de alirim :)

Otururum ama tek basıma özellikle çıkmam . Dışarı alışveriş için çıktıysam ve dinlenmek için bir kahve bir sigara için otururum genelde

tabii ki. işim gücüm arasında dinlenmek için, bir kahve içmek veya yemek yemek için otururum. öyle özellikle gidip de tek başıma oturmam ama.

şuan beşiktaş chops cafe de tek başıma oturuyorum. sadece diğer masada bir tane çift var. ben tekim. işten izinliyim bugün. kafa dinlemek istanbulun yoğun olmadığı bir saatte dışarıda olmak çok keyifli.

yok la cok sıkılırım.

Hiç oturmadım ama otururum gerekirse.

Evet

Otururum. Kendi kendime sosyallesmeyi cok seviyorum. Kimseye de haber vermem ki salca olmasınlar.

ahahah salça olmamaları güzeldi :D
ben de severim tek başıma vakit geçirmeyi.
ama nedense yemek yemeyi tek başıma sevmediğim için o anlamda cafede tek başıma oturmam.

ben oturuyorum. fakat şöyle ilginç ve sikko bir tespitim var; aynı şeyi kendi arkadaşlarımla da daha önce konuşmuştum ve hemen hepsi "tabii abi otururum ben tek başıma, çok da severim" demelerine rağmen bir kez dahi herhangi birini herhangi bir yerde tek başına görmüş değilim.

elbette benim görmemiş olmam onların tek başına çıkmıyor olduğu anlamına gelmez ama çok yakın yerlerde yaşıyor, aynı yerlerde geziniyoruz. çok sık dışarı çıkıyorum ve hiç rastlamıyorum onlara. tesadüf olabilir tabii.

tabii ki. 10 senedir tek yaşıyorum, sıklıkla tek başıma kafeye giderim ama ya kitap okurum ya iş yaparım ya okulla ilgili şeyleri hallederim.

tek başıma çok yürürüm, fotoğraf çekerim, dışarıda akşam yemeği yerim vs yani tek başıma çooook şeyi yaparım.

otururum.
çok da severim. tek oturduklarım, birileriyle oturduklarımdan fazladır.

tek başıma oturamam diyenlerden gıdım gıdım uzaklaşmayı tercih edebilirim.

Tabi olm manyak mısın? Bazen sinemaya da tek giderim. Kafa şişirmeyen kafelere sık giderim. Bir şeyler oku çay, kahve içip keyf yaparım

Sıkılırım, biraz add olabilirim.

evet starbucks'a gidip kafa dinlemişliğim, ders çalışmışlığım, proje hazırlamışlığım çoktur.

evet.

evden cikip da gidip oturmam tabi ama disardaysam hava da guzelse, canim da kahve cektiyse, guzeldir.
fransa'nin kafelerini cok sevmistim o yuzden. sokaga bakar sandalyeler.
link calismadi, ikinci deneme: www.theavenuestory.com

:) dünyanın bi ucuna bile giderim.
(bkz: masturdating)

tek başına bi yere gidemeyen insanlara garip bakıyorum açıkçası. utanıyorlar mı nedir yani?

giderim hiç kasmam.

www.youtube.com şunu yap. arkaplanı turuncu yerine koyu gri yazılarıda beyaz yap.

blgisayarında flux olsun. uzun süreli ekrana bakarken bunu kullanmak önemli.

flux +1. kitap okumasan dahi flux +1

Selam, bence yazılım sektörü gayet tatminkar ücretler açısından. Alakasız da olsa bir muhendislik ya da teknik diplomanın olması da çok yararlı. Master programlarına başvurmayı da deneyebilirsin akademik de bir birikimim olsun diyorsan. freelance para kazanmak mümkün, ama zaman ve çevre gerektiriyor çok kişisel bir iş açıkçası, sana bağlı.

kendini gerçekten geliştirirsen, iyi bir developer olursan sırtın yere gelmez bence. ama iyiden kastım gerçekten iyi.

ingilizceyle sıkıntın varsa mutlaka hallet bir de. yoksa kursların yanında internette milyonlarca ingilizce materyal var. kurslardan daha yararlı olurlar bence.

tldr; yolun sonunda ışık var ama zaman/emek yatırman lazım.

Eğer akşam iş yerinden çıktıktan sonra iş yerinde çözemediğin neyi nasıl yapacağına karar veremediğin için yolda, yemekte, sıçarken, sevişirken düşünmek istemiyorsan yol yakınken vazgeç derim çünkü olduğun yerde değilsen mutlu olamazsın.

Ingilizcem iyi, b2 fransizcam da var ama bu alanda ne kadar avantaj bilmiyorum.

Lynda.dan,youtube videolarından ve mühendislik öğrencilerinin kullandığı bir kac kitaptan faydalanıyorum. Yazılıma giriş, algoritmaya giriş gibi konular çok kolaydı, devamı öyle değilmis acikcasi.

Microsoft Acik akademi üzerinden videolar izlerken birden heyecanim yok oldu. Cok yetersiz hissettim. Bir kac firmada bulunmuş arkadaşım ise piyasada işini bilmeyen cok fazla eleman olduğu soyluyor. Zaten çok insan yetersiz diyor. Isinde cok aranan alayli birinden de duydum bunu. Gercekten oyle mi? 23 yas gec degil, degil mi? Zamanimi ve enerjimi bosa harcamak istemiyorum. Enerjimi çarçur etmek istemiyorum. Attığım tas kuşa degmeli.

23 yaş geç değil, 35 inden sonra başlayan ve çalışan insanlar var. bu biraz yetenek, ilgi merak ile ilgili bir şey. hızlıca öğrenebiliyorsan öğrendiğini değerlendirebiliyorsan (para kazanmak anlamında değil, kullanım alanları anlamında) sorun olmaz.

hocam kimse yazılım sektöründe yetenek istemiyor. o çok başarılıların hiçbiri de dahi filan değil.

"merak"ınız sonsuz mu? "sorun" çözmeyi seviyorsanız, "bu benim hayat tarzım olabilir, evet haftasonu ve yılbaşılarında bile çalışabilirim sıçarken bile kod yazabilirim, kız arkadaşımı ve ailemi de gerekirse boşlayabilirim." diyorsanız sizden iyi bir yazılımcı olabilir.

ama merak sonsuz olmalı. "şöyle bir hede çıkmış" diye duyduğunuz her boku püsürü araştırmanız ve hakim olmanız gerekli.

yaptım ancak onun garip bir kayıt uzantısı var. mp4 ya da 3gp olmasını istiyorum. şimdi asistanlar açamaz filan, sıkıntı çıkarırlar.

edit: galiba buldum mmaker'dan. projeyi kaydet değil filmi kaydet deyince farklı seçenekler çıkıyor. buradan olur gibi.
yine de program öneren olursa bakarım, kalsın burada

sony vegas pro'nun torrentlerde ilaçlı halleri var. işini görür

sony vegas çok seveceğin özelliklere sahip ama iki üç dakikalık bir işlem için de kocaman 400 mb.lık programla uğraşmaya gerek yok.

videPad editor 4-5 mb olmasının yanında kesip biçme dahil bir çok işlem daha yapıyor.

***
mp4 telefonlar ve bilgisayarda çalışır. genelde en kabul gören uzantı ise avi'dir. FreeMake Video Converter ile biçimler arasında değiştirme yapabilirsin. hatta biçim değiştirirken kesme biçme ekleme bile yapılabiliyor.

Videopad: www.nchsoftware.com
Lightworks: www.lwks.com

İkisi de free.. Premiere kurulamıyorsa Lightworks mis gibi program.

www.videostudiopro.com

dergiler bozdu hacı, şimdi ocak ayında hortlak cıkacak cok azda olsa ümidim var ama mizah dergileri artık eski tadı yok.

uykusuz feci bozdu. ayrılanlar bi yana, kalan kadronun da yarısı arazi.
her hafta bi daha almicam diyorum.

aynı muhabbeti biz de yaptık.
mizah dergilerini ben de keyifli görmüyorum artık. eskiden ya dikkat etmiyordum ya da eskiye göre artan miktarda küfür var. karakterlere hep küfür ettiriyorlar ve cinsellikten prim yapmaya çalışıyorlar.

eskiden penguen,uykusuz bu kadar değildi.

gülme eşiğin değişti.

ben inci capsleri ve hikayeleri hariç hiçbir şeye gülmüyorum. ''deli/gerizekalı taklidi yapan akıllı'' dan öte pek az şey komik geliyor.

inci, çıtayı farklı bir yere taşıdı. bu nedenle güldüğün şeyler de değişmiş olabilir.

2 yılı geçti ne uykusuz alıyorum ne penguen.

Lombak, penguen, leman, lmanyak, kemik ciltlerim vardı. O derece okurdum halbuki. Tam olarak neden almayı bıraktığımı bile hatırlamıyorum.

Hortlak dergisinden umutluyum ben de daha çıkmadı ama.

Bence biz değişmedik, belki çizerler değişti? Bence genç (15-25 yaş arası) amatör çizerler daha hevesli ve daha komik oluyor. Profesyonelleşen, evlenen vs çizerler o yaşlarındaki kadar verimli olamıyorlar sanki.

ben eskiden bir iki dergiyi bazi yazar cizerleri icin aliyordum ama bir sure sonra monotonlasti ve almamaya basladim. 2 yildan uzun bir suredir de mizah dergisi almiyorum. fakat en son umut sarikayanin naber'ini aldim gecen 2 sayi.

haftalik dergi aldigim siralarda yigit ozgurun bir haftasi bir haftasini tutmuyordu.

son zamanlardaysa internette bazi ozer aydogan karikaturleri goruyorum. adam her seferinde yariyor. oldukca enerjik ve yaratici buluyorum.

zaten komik olan karikaturler her zaman absurt durumlara siginiyorlar. fakat bazen cok zorluyorlar.

ayrica mizah, benim icin son zamanlarda gercek hayatin kendisi.

kisaca dergiler bozmus +1

Bence mizah memlekette akiyor, tavan yapiyor ondan. Caps yapanlar, monte yapanlar, espri yapanlar falan doyuruyor bence bizi, ben de tam bilemedim ben de ayni durumu yasiyorum cunku.

buzbebek +1

Çizerler bölündükçe kalite Azaldı. Ben artık naber dergisini alıyorum umut Sarıkayanın. Tavsiye ederim.

bozdu+1

Me and my broken toys

Cumlenin tamamina gore degisir. Sadece bu kelimeler kullanilacaksa, ikincisi. ama oyuncaklar yerine bir kisi olsaydi, o zaman onun isminin once gelmesi gerekirdi.

Ya öyle şeyler soruyorsunuz ki bazen '' elma mı armut mu'' diye. ikisi de diyemiyor insan bir gönül rahatlığıyla. Zira soru yok.

peki
I and Hakan mı?
Me and Hakan mı?

i and hakan dersen, i ve hakan sözcükleri özne oluyor ve cümle devamında bir eylem bekleniyor. i and hakan ate. ya da i and hakan are fine....

me and hakan diyorsan bu sözcükler nesne oluyor.
kim kırdı pencereyi?
me and hakan.

gibi.

kısaca, sorduğun soru tam olarak ne ona göre cevap değişir.

Dedigim gibi, baska bir kimsenin de ismi verilince "kutalmis and I" ve "kutalmis and me" oluyor, kibar yolu budur. I-me cumleye gore degisiyor, aciklandigi gibi.

i and my broken toys have been effected.

it effected me and my broken toys.

My broken toys and I ...

Bu toplu kisi kalibini cumlede kullandigin yere normalde ne geliyorsa ona gore degisir. Cok acik olmadi fakat ozne ise

My broken toys and I (we) were on the ground.

ya da nesne ise

She looked at me and my broken toys (us).

ipad'de uzun okumalar gözünüzü çok yorar

kindle.

ipad'de kitap okursan uzun vadede gözleri eline alırsın, ciddi zarar verir.

hatta bir arkadaş geçenlerde duyuru açmıştı, akıllı telefonda sürekli e-kitap okuduğu için gözüne bilmem ne olmuş da doktorundan fırça yemişti.

bir de şu var, ipad alırsan vaktinin çoğu internette geçecek. dur facebook'a bakayım sözlüğe bakayım duyuruya bakayım derken kitaba sıra gelmeyecek ama kindle alırsan otomatik olarak kendini kitaba vereceksin. daha faydalı olur.

kitap okuma konusunda tabletle reader'ı kıyaslamak gerçekten çok saçma. az kitap okuyorsan, belki gözüne çok zarar vermez ama günde bir saatten fazla okuyorsan kesinlikle tablet olmaz bu iş için. zaten kitap "okurken" internet kullanman gerekiyorsa ikincil bir cihaza ihtiyacın var. kitabı kapayıp başka şeye bak sonra kitaba geri dön, olmaz o. kitap okuma dışında internet kullanacaksan zaten gerek yok iki özelliğin aynı cihazda bulunmasına.

Amaç kitap okumaksa şansını zorlama kindle al :)

ipad'in türkiyede çok bir numarası yok.amaç kitap okumaksa kindle pw2.

ipad'de internet vs ıvız zıvırın olması insanın aklını çeliyor.
zaten sorun da bu ya. kitap okumuyor oluyorsun bu durumda

kitap oumak için e-ink teknolojisi olan bir cihaz iyidir, kobo aura var bende istersen sıfır 450tl fiyatı va. kobo türkçe dil desteği ve türkçe karakter sorunu yok. kindle türkçe dil desteği yok, türkçe karakter desteklemiyor.epup formatındaki kitapları okumak için 40dk uğraşman lazım convert edip.

sağ olun, zihnin internete kayması konusunda haklısınız. bilmiyodum onu @solidas bakayım bi o cihaza.

ben çük kadar telefondan okuyorum e-kitapları, o da toplu taşımada falan gayet iş görüyor bir iki senedir böyle yirmi küsür kitap okumuşumdur gözümde herhangi bir rahatsızlık hissetmedim. evdeyken basılı kitapları okuyorum. basılı kitabı okuyabileceğin kadar aydınlık bir mekanda tabletten kitap okumanın da çok rahatsız edeceğini sanmıyorum.
kindle ın reklam meselesi hoşuma gitmedi benim, ayrıca fiyat olarak da ederinin üstünde bence. ek olarak ipad alırsan internete girersin oyun oynar kitap okumazsın argümanına baya güldüm

ha bu arada ekranın arka planını siyah yazıları beyaz yapıyorum telefonu kullanırken.

direkt kod vermek yerine, balık tutmayı öğretmek babında birkaç kısa anlatım ve keyword vereceğim, bunlar üzerinden araştırarak gidersen daha faydalı olur.

- muhtemelen txt dosyasına yazma işini File.WriteAllText(); ile yapıyorsun. oradaki "path" parametresinin ne gibi değerler alabildiğine bi bak msdn'den ve örnek kullanımlarından.

- bu cevap da ilkiyle bağlantılı. WriteAllText'in çalışma mantığı bu şekilde. "StreamReader" ve "StreamWriter" nesnelerini ve kullanımlarını araştırabilirsin.

- dinamik isim için alternatifin çok. "generate random file name" diye google'layabilirsin. "Guid" oluşturabilirsin. "DateTime.Now" ve alt parametreleri aracılığyla tam işlemin yapıldığı anın spesifik bazı bilgileri üzerinden yürüyebilirsin. "Ticks" olur, gün ay yıl saat gibi değerleri alıp uçuca birleştirme olur.

dipnot: tırnak içinde belirttiğim kısımlar google'lanmalık.

teşekkür ederim. duyuruda özlediğim türdeki cevaplardan.

msdn'deki ikinci örnek ile yapıyorum. WriteAllText metodu ile

string text = richTextBox1.Text;
System.IO.File.WriteAllText(@"C:\Users\WriteText.txt", text);

rica ederim :)

WriteAllText kullanımı en kolay şey evet, fakat amaçladığın şey için uygun değil. mesela bir log tutuyorsundur, bir daha programatik olarak okuyup da üzerinde işlem yapma endişen yoktur, basıp geçeceksindir, WriteAllText dersin hayatına devam edersin. ama sen txt ile db oluşturmak gibi bir amaçla bu işi yapıyorsun. doğru adres StreamReader ve StreamWriter. kullanımı daha zor, biraz karışık ve uğraştırıcı, fakat hedefinin getirdiği iş yükü bu.

path kısmına gelince: bilhassa path'in alabildiği değerleri incelemeni söylemiştim aslında. sen direkt "absolute path" veriyorsun "c:\bıdıbıdı\bıdıbıdıbıdı.txt" diyerek. yapmak istediğin şeyi "relative path" vererek yapabilirsin.

bulundunuz yerde superonline fiber var mı bir bakın. adsl'e göre ucuz ve iyi.
adsl paketleri 16mb'e kadar destekliyor.

bir de aynı pakete 24 ay taahhüt vererek indirimli kullanabilme imkanınız olacaktır sanırım.

Fiber yok ama hipernet var. arayıp sordugumda 83mbps ye kadar desteklediğini söylediler.

Dediğiniz gibi 24 ay taahhütle 59liraya düşürüyorlar ama akk yetersiz kalıyor malesef.

www.pcworld.com

teşekkürler.


peki programsız falan yok mu bir yolu acaba?
cmd'ye bir satır yazsak şu exe'yi zorla yukarıda tut diye falan?

programın kendi özelliği yoksa öyle bi seçenek yok

cennete gider.

"tik" atmıyor beyler, boşuna kasmayın.

olay yeni olduysa acile gidip darp raporu al. sonrasını onlar yönlendirir zaten..

Ölmediyse boğazını sıkan kişiden şikayetçi olur.

Hediye almayan sevgili bir de şiddeye meyilli çıktı demek.

ölmediyse ne olur
ölmez

lenf bezi şişmesi bundandır evet.
emin değilim ama iç hastalıkları olabilir.

öncelikle geçmiş olsun. darp raporunun bir yıl da geçerliliği var. haberin olsun. şimdi şikayetçi olamazsan bile korkup, bir müddet sonra başvurabilirsin.

yasiyordur olmediyse.

şişlik bunla alakalı olabilir. psikolojik bir etki de olabilir. boğaza darbe uygulamak ya da zarar vermek kansere kadar yol açabiliyor olduğunu okumuştum.

Oha! Erkek dediğin kıskanmalı, erkek dediğin biraz güçlü olmalı, erkek dediğin... Umarım sende bu düşünceler yoktur. En kısa zamanda o şahıstan kurtul, doktoradn rapor al gerekirse dava aç!

bir psikiyatriste gorunur.

Darp raporu alıp ceza aldırmalı şiddete eğilimi var benden uzak tutun gibi.

Gerizekalı elleri kopar inşallah

Ablacım kızlarsoruyor'a gider misin pls.
3 duyuru açmışsın 3üde birbirinden saçma.

Travma sonrasi stres bozuklugu yasar olmediyse:)

bu kafayla yakında ölür.. hiç televizyon da mı izlemiyosun bacım?

Aynısı bir tanıdığımın başına geldi. On sene önce eşi öldürmek istedi onu da boğazını sıktı sonra bıraktı. Kadın hala yutkunurken zorluk çekiyor.
İki gram aklın varsa git devlet hastanesine rapor al şikayetçi ol.

güçlenir.

gerçekten çok enteresan. diğer duyurunu da okudum "beni dinlemedi, konuşmama izin vermedi" gibi şeyler söylemişsin. direk boğazını sıkması rastlantısal olmasa gerek, çünkü misal boğaz çakrası kendini ifade etme merkezi olarak da geçer. erkek arkadaşın sezgisel olarak direk orayı hedef almış sanki, yani bu senin üzerinde hem fiziksel hem de psişik bir etki yapmış olmalı. çözülür mü bilmiyorum ama içinde kalan birşeyler varsa erkek arkadaşına karşı bunu bütünüyle ifade etmen belki çözer diyorum sorununu. yani onunla direk yüzyüze olmasan bile, o karşındaymış gibi hayalinde ya da yastık, pet şişe vs. bir nesneye oymuş gibi bütün öfkeni yöneltmek gibi.. çünkü bastırılan duygular belki herşeyden daha beter mahveder insanı, çok güçlüyse duygular direk hasta eder zaten. geçmiş olsun.

konu hakkında net bilgim yok. fakat ayın 24'ü cezayir'de mevlid nedeniyle resmi tatil. dün kutlamadılar kandili.

bence tarihin ne olduğundan çok bu tür kutlamaların islamın mantığına aykırı olup olmadığı konuşulmalı. adam bastonuyla putları devirdi (biri hariç) şimdi sakalının suyunu satıyorlar.
anılır, edilir, ama haftayı kutlu kılmak başka bir şey.

hangisi daha gerçek, güneş mi yoksa ay takvimi mi?

"faydası olmayan ilimden sana sığınırım ya rab" deyip geçecen.

sevgili hayat aklını konuşacak.... ve gloomystorm;

fikrimce putları deviren baston sahibi o adamın sakalının suyunun satılması, o adamın değil bu suyu satanların ve dahi o suya "tapanların" sorunu. doğum günü mevzusu için ise, bizim henüz anlamlandıramadığımız ya da bağlantı kuramadığımız önemli ilgiler olabilir. o gün evrende herkes için bir ışık yayılıyor olabilir. fikrim yanlış da olabilir. öyle bir şey oluyorsa bile 20 nisan değil, 12 rebülevveldir belki... bu olaylara astrolojik bile yaklaşılıyor olabilir.

ayrıca;
güneş sistemi diyorsak, bizim sistemimizdeki en yetkin şey ve hayatın kaynağı güneş ise sanırım takvim olarak onu baz almalı. bizim etrafımızda dolanan eski ve solgun bir cisim yerine etrafında dolaştığımız cisim daha önemlidir. zira mevsimler güneşe endeksli. insanlardaki psikolojik değişim bile güneşe endeksli.

Hz. Peygamberin doğum tarihi Miladi Takvime göre her sene değişiyor, Hicri Takvime göre değil, ki İslam Dininde Hicri Takvim esastır. Hal böyleyken dün gece gerçekten Mevlid Kandili idi.(Hicri Takvime göre)

Kutlu Doğum Haftası ise sadece Türkiye'de Diyanet Vakfı tarafından 1989'da Hicri Takvime göre başlatılan (1989'da miladi takvime göre 20 Nisan'a denk geldiğinden dolayı) ve Diyanet İşleri Başkanlığınca desteklenen ve artık Miladi Takvime göre düzenlenen ve başlangıcı 1989 Nisan 20 olarak belirlenmiş bir etkinlik.

İslam dünyasında yakın bir zamana kadar Hicri takvim veya başka bir tabirle ay takvimi kullanıldığı için dini günler de o takvime göre kutlanır. Ramazan ayı mesela o takvimde yer alan bir ay. Üç aylar ona keza. O yüzden İslam dininde yer alan özel günler, aylar için miladi takvim esas alınmaz. Kutlu doğum haftası yanlış olan.

Hz. Muhammed'e saygım sonsuz, kandiliniz kutlu olsun. Ama keşke tüm Müslümanlar Hz. Muhammed'in doğumunu yani kandili saygıyla andıkları gece gibi Hz. İsa'nın doğumu olan Noel gecesine de saygılı olsalar. İsteyen istediği peygamberin doğumunu (hatta ikisini de ) özgürce baskı altında olmadan kutlayabilse keşke...

@dahinnotha

peki neden o zaman islamla birlikte ay takvimine geçildi peygamber zamanında? belki içinde bulunulan ya da yaklaşan çağlar insanlığı psikolojik olarak güneşten çok ay etkisi altına alacağı için.. böyle bir ihtimal de olabilir, ezoterik kozmoloji bağlamında.

kesin tarihi bilinmiyor, sadece tahmin ediliyor. 20 nisan olması ihtimalinin yanlışlığı belirlenmiş. (wikipedi kaynak göstermiş, kaynak ingilizce)
bana göre, tüm islami uygulamalar (oruç, kurban vb.) ay takvimine göre yapılıyorsa doğum tarihi de ay takvimine göre takip edilmeli.

www.dinimizislam.com

Ateistim. İddialarımı destekleyecek kaynağım yok, sadece sağdan soldan okuyup duyduklarım, ve üzerine yaptığım çıkarımlar sonucu konuşacağım:

Bence Muhammed zeki biriydi evet. Psikolojik rahatsızlık falan olma ihtimali çok uzak. Her ne kadar biz ateistler Kuran'da birçok hata bulsak da, psikolojik sorunları olan birinin bu derecede düzgün hazırlaması çok zor. Zaten bence Muhammed kendi başına da uydurmadı bunu. Peygamberliğini ortaya attığı dönemde halk tarafından sevilen, saygı gören, temiz bir insan olarak adlandırılıyordu. Bu dönemlerde Muhammed ve etrafındaki saygın kişiler muhtemelen insanları birleştirecek ve kendilerine otorite sağlayabilecek bir din ortaya atma planı yaptılar. Halk önündeki itibarı dolayısıyla da Muhammed'i seçtiler. Temel konulara karar verdiler, o da gitti bu rolü oynadı. Halkın benimseyebilmesi için de halihazırda toplumda devam eden İbrahimi dinlerden birçok ritüel kullanıldı.

Belki plan tuttuktan sonra ve birçok takipçisi olduktan sonra psikolojik sorunlar da ortaya çıkmış olabilir, ama ekstrem şeyler değil, egosunu çok yüksek görmekle alakalı ancak. Şu anki RTE gibi; bir planı gerçekleştirmek için geliyor, bir şekilde birçok hayran kazanıyor ve egosu şiştikçe gaza basmaya devam ediyor, yer yer kendini kontrol edemiyor. Ancak daima ölçüp biçerek, zekice davranmaya çalışıyor.

Son olarak senin saçma bulup koymazdım dediğin kuralların çoğu o zamanlar gayet işlevsel.
- Sabahın körüne namaz: gün ışığının başladığı zaman aslında, ve o zamanlar gün ışığı çok daha önemli, insanlar güneşle birlikte uyanıyor. İnsanların kol saati de olmadığı için namazlar bir tür zaman kavramını oturtma amacı güdüyor. Yani toplumsal düzen.
- Oruç: önceden süregelen bir ritüel. Fakirin halini anlayıp şükretmeye dayalı.
- Din için savaşmak: Zaten söylediğim "zekice plan"ı en güzel açıklayan madde. İşin felsefesinden çok politikası önemli oldu. Adam sonuçta devlet ve ordunun başına geçti, güçlendi. Bunun Allah için olduğunu iddia etmek komik olurdu zaten.

ateistim, fikirlerimi destekleyecek kaynağım olmadığı gibi, bu işlere ilgim de yok. ama arayıştaysan minik bir tavsiye verebilirim. bu konuyu sadece islam için değil tüm dinler + mitolojiler için araştır. semavi dinlerden çok önce var olan ritüellerin benzer şekilde aktarılarak devam ettiği motifler gözüne çarpacaktır muhtemelen. ve kişisel fikrim @long live rock n roll +1

Muhammed'in şizofren olduğu yönünde pek çok iddia var. Peygamber olduğuna kendini bu kadar inandırmış biri Arapların da keko ve son peygamberin kendilerinden çıkacağına inanan bir millet olduğunu düşünürsek, insanları kandırması zor olmamıştır. Gerçi buna kandırma da dememek lazım, neticede hastalığı nedeniyle kendi de buna inanmış. Bir de toplumdan kopup kendini mağaralara kapatması, galipten sesler duyup vahiy geldiğine inanması falan hep bu hastalığı işaret ediyor. Ayrıca şizofrenlerde kendilerini seçilmiş biri olarak görme güdüsü oldukça yüksektir, hali ve davranışları da bununla paralel ilerlemişse, insanların onun yoluna girmesi zor olmamıştır kanaatindeyim. Bununla birlikte, tabii ki zeki bir insandı. Eski dinlerden harmanlayıp oluşturduğu, ritüellerini belirlediği bir din yaratıp insanları bunun peşinden sürüklemesi her ne kadar o dönem için kolay gibi gözükse de yine de büyük bir başarı.

neoplatonistim. islam'a çok yakınım ve her peygamber gibi, hz peygambere de büyük sevgi ve saygı beslerim. düşüncelerim şu şekilde;

insanlık sürekli bir evrim içerisinde. içlerinde iyi de var kötü de. zira bizler hala insan değiliz, olsa olsa insan görünümlü yaratıklar yani beşeriz. işte buradan hareketle şuna varmalıyız: insanlık çağlar boyunca bir hocaya ihtiyaç duymuş ve çağlar boyunca evren (yaratıcı=rab=tanrı=allah) insanlara yol gösteren birilerini göndermiştir. hz peygamber bunlardan biridir. ayrıca geldiği toplumlar ve toplumların ihtiyaçları önemlidir. zira ortadoğu insanı savaşçı bir yapıdadır ve islam daha keskin kurallara sahiptir. incil ahlaki yaşam ve kurallar bütünüdür, eski ahit yasalar kitabıdır vs. tüm öğretilerdeki ortak mesajlar ise -dilerseniz inkar ediniz ama gerçek- sevgiyi yaymaktır.

her türlü ibadetin bir açıklaması, bir izahı var. ancak cennet, cehennem, zebaniler, huriler konusunda bu kadar düz mantık olmak, kimse kusura bakmasın olsa olsa mantıksızlığa delalettir.

hz peygambere bir vahiy geldi ve bunu insanlara anlattı. evrenin daha büyük hocalarından aldığı mesajları insanlara iletti. zeka kırpıntısına sahip olmayan insanlar ibadetleri ve kuralları bildikleri halde aldılar. neden uygulaması gerektiğini bilmeyen ve iradesi güçlü olmayan insanlar ise yukarıdaki düz mantık örneğindeki gibi farklı hikayelerle inandırıldılar. neyi neden yaptığını bilen insanlar ise yüzeyselde kalmayıp derine indiler. ister ateist olan ister şintoist, inancınız ve bilginiz satıhta değilse islama dair kötü konuşmazsınız.

siyasilerin islamı kullanması ise çok farklı bir boyut. hilafetin gelmesi, 4 halife dönemi, hz peygamberin ölümünün ardından başlayan kavgalar bu insanların ne kadar ilkel olduğunun göstergesi. benzeri kavgaları halen yapıyor olmak ise bizim o insanlardan hiç bir farkımızın olmadığının bir diğer göstergesi.

Ekleme:

Şizofren olmadığını düşünmemin sebebi şu; şizofrenler genellikle öyle filmlerdeki gibi iki kişiliği de düzgün şekilde yaşayabilen insanlar olmuyor genelde. Şizofren biri kendini başkası zannedebilir bazen, ama konuşması bozulur, ya da anlık değişimler yaşar, genellikle küfür eder, sakinliğini koruyamaz... Yani özetle, dışarıdan bakılınca o insanda bir problem olduğu belli olur genellikle. Öyle Fight Club'daki gibi zeki-kültürlü-tutarlı şizofrenlik gerçek hayatta pek rastlanan bir durum değil. İnsanların %90'ı direk "deli" olarak tanımlar şizofrenleri. Böyle hareketler sergileyen birinin bu kadar saygı görmesi çok zor.

Ha en fazla ne olabilir? Adam kendisinin seçilmiş olduğuna inanmıştır bir şekilde. Allah'la falan konuştuğu yoktur, bunun bilincindedir ama Allah'ın kendi düşüncelerini bilerek şekillendirdiğini, çünkü kendisinin seçilmiş kişi olduğunu düşünmüş olabilir. Dolayısıyla kendi fikirlerini "Allah'ın emri" olarak lanse etmiştir.

Ama kişisel olarak bunun dahi doğru olmadığını düşünüyorum. Bu inzivaya çekilmeler, sesler duymalar vb bence hepsi zekice bir planın parçası. Üstelik planın tamamı da kendine ait değil, bir zümreye ait. Geçmiş dinlerle bağlantısı, genel geçer toplum kuralları filan tek başına karar vermesi zor konular. Tabii peygamberliği kabul edildikten sonra birçok fevri kural da ortaya atıyor; bizzat peygamberin hayatı hakkındaki ayetler gibi ("peygamber size söylemeye utanıyor ama akşamları rahatsız etmeyin onu" vb).

kaynağım yok demiş çoğunuz ama ne bileyim yine de şuraları oku diyebileceğiniz websiteleri var mı adam akıllı?

sana şöyle diyeyim o zaman, peygamber ümmi dedikleri okuma yazma bilmeyen bir insan. tabi bunlara da uydurma, kurgu diyiceksin belki ama, o dönem edebiyat, özellikle şiir araplar arasında çok yaygın. hz muhammed'in (inanmayanlara göre uydurduğu, inananlara göre vahiy aldığı) sözleri o dönem insanlar üzerinde öyle bir etki yapmış ki.. kuran'ın şiir formunda olduğunu hep unutuyoruz mesela. şimdi bir sanatçı "ben tanrısal ilhamla yaratıyorum, hiçbir şeyi kendim yapmıyorum" dediğinde pek sorun yok ama bir peygamber bunu dediğinde "olur mu lan milleti kandırıyor işte" oluyor. evet o tanrısal ses bütün insanlara açıktır aslında, ama senin aynan temiz değilse ordan yansıyanlar da çok başka olur. peygamber, veli, şizofren, sanatçı vs. bunların yaşadıkları haller birbirine çok benzediği için çok kolay karıştırılabilirler birbirine. ama derin konular bunlar, öyle mantıkla akıl yürütmeyle çözülecek işler değil.

1+1 yakit sistemi ortak sitede tut.aidatindan bu is cozulsun.

1

en mantıklı seçenek 1. zaten ara katlarda olduktan sonra ısıtıcıya gerek kalmıyor pek.

1 numara

2nin ilk gideri fazla olur. rüzgar türbününe vereceğin para ile 3+1 evi doğalgazla iki yıl boyunca ısıtırsın. (salladım, ama ucuzdeğiller)

3 yakalanırsın. cezası ve tehlikesi büyük

4, 1 numaraya ek olarak toprak saksıdan mumlu ısıtma yaparsın kendine. sık sık yemek yaparsın evde. güney insanı da değilsen üşümezsin.

1- "uzayda muz yiyeyim fakat çilek gibi gelsin"
2-ısınmak için gerekli olan rüzgar enerjisini türibinden sağlarsın ancak bir ev parası kadar ilk yatırım maliyeti içerir ve böyle bir sistem seri üretimde olan bir şey değildir.
3- tercih meselesi :)
4- henüz bireysel kullanıcılara özgü öyle bir sistem yok. varsa öğrenmiş olurum ben duymadım.

2- bu sorudan baslamayi daha uygun gordum. uzay arastirmalari belki soguk savas doneminde bircok yenilik getirmis olsa da, olayin ticari boyutu agirlik kazandikca sektor yenilikci uygulamalar yerine, garantici yaklasimlari benimsiyor. ornegin iletisim uydularinin durumu ve yorunge elemanlari (attitude control and orbital elements) her ne kadar otomatik kontrol sistemleri ile kontrol edilebilinse de, yillardir tekniker/muhendis empirik bilgilerin oldugu tablolar kullanilarak yapiyor bu islemi. ya da atmosfere yeniden giris yapan uzay araclari hala uzay mekiginin kullandigi yonelim algoritmalarini kullanarak yonlendiriyor araci.

bu nedenle ilerleme de haliyle biraz yavas gerceklesiyor. ozellikle kullanilan sistemlerin yuksek yatirim gerektirmesi bu garantici yaklasima tuz biber ekiyor. macin sonucu 1-0 olsun, bizim olsun durumu.

1- cesitli zorluklar mevcut. sistem kararli degil ve cok uzun bir yapiyi alt kisminda bulunan ve kisitli kareket kabiliyeti olan itki sistemi ile kontrol etmek istiyorsunuz (yan itki sistemlerini de ihmal etmemek lazim). oldukca dogrusal olmayan bir sistem. sisteme etki eden belirsizlik de oldukca fazla. yapinin titresmesi, icindeki yakitin hareketinden dolayi olusan duzensiz hareket, atmosferik etkiler, modellenme hatalari, sensorlerden gelen bilginin islenmesi icin gereken hesaplama suresi, navigasyon hatalari derken isler karisiyor. bir de yonelim algoritmasinin gercek zamanli calismasi gerekiyor ve tum bunlari otomatik olarak yapmaniz lazim ve sonunda onceden belirlenmis bolgeye birkac metre hata payiyla inmeniz gerekiyor. sesustu hizlardan 1m/s hiza dusmek ve yapiya zarar vermeden guvenli inis gerceklestirmek sapka cikartilacak bir basari.

her ne kadar otomatik inis sistemleri gelismis olsa da mevcut belirsizliklerden dolayi belli bir noktaya inis yapacak sistemler hala arastirma konusu ve olgunlasmamis bir teknoloji. taslarin yerine oturmasi icin birkac yil daha gecmesi gerekli diye dusunuyorum.

gezengenlere inen araclarda bir de optik sensorler var ki o ayri bir konu.

1-dunya donuyor, bu kadar basit bı olay hemen hemen tum hesapları egıstıren bısey.
yercekım de epey suratlı bı sekıld edegısıyor dusme/alcalma sırasında bu da baska bır kuvvet, bunun yanında atmosferık olaylar da var. gibi.

2- uzay arastırmaları sadece nasa ve sovyet rusya tekelinde degisen bıseydı. boeıng, lockhead martin gibi asırı dev firmalar bıle yenı gırıyor bu ıse gibi. bi de kalkıs ıcın dunya capında kullanılan roketler sadece rus yapımı hala. musk haric. cok da dudak ucuklatan bısey olmadı aslında bı suredır.

1- Kurşun kalem örneği roketin ve yüksekliğin ölçeğini anlatmak için verilen bir örnek. Elbette yapılan iş ve kullanılan teknolojiler kalemi atıp indirmekten çok farklı.
2- Uzay programları yakın zamana kadar yalnızca devletler tarafından, askeri ve prestij kaygılarla yapılıyordu. Maliyet çok da öncelikli bir kriter değildi.

teşekkürler cevaplarınıza.

öyleyse, aslında şirketlerin politikalarından kaynaklı hareketlerdi bunlar. peki elon musk dışında diğer şirketler neden bu konuya öncelik vermedi ya da böylesi bir atılım yapmadı? örneğin google'ın genetiğe kadar bile yayıldığı sektörler var. uzay konusunda da bir çok etkinlik yaptı. nitekim hala google uzay ile ilgili bir çok etkinlik yapıyor. spacex'in bu başarısı google için olumsuz mudur? onlar neden bu alanda başarı göstermediler? nasa'nın prestijine zeval geldi mi spacex'in bu başarısı?

şöyle düşünün, bir çubuğu elinizin üzerinde kavramadan stabil tutmak elinizi oynatmadan mümkün değildir, ancak aşağı doğru tuttuğunuzda çubuk çekmeye çalıştığından hep kendini stablize eder. Aslında konu buralardan başlayıp burkulmaya kadar gidebilecek çok geniş bir konu. Devamlı şekilde kendi stabilitesini bozan bir yapı var ve bunu dengede tutmaya çalışıyorsunuz. yani dengeyi sağlayan motorların sağladığı ivmeler anlık olarak değişiyor.

pek sirketlerin politikası degil daha zıyade devletlerin politikasından kaynaklı ıdı. obama saolsun bu sekil girisimleri ve tekar uzaya gidisi epey bi destekledi.

Çok güzel cevap vermişler zaten. İlgini cezbediyorsa bu konular Kerbals space program'ı oynamanı tavsiye ederim.

ben 150den fazla alıyorumdur.

zaten iddaa-kumar siteleri günde 10 tane atıo

ben son bikaç gündür alıyodum ama engelliyorum bugün gelmedi mesela.

bn hiç almıyorum:)
hattım 5-6 aylık. numaramıda kımseyelere vermiyorum.

engelle engelle bitmiyor.
çoğu da engellenemiyor ya da sık sık farklı numaralardan atıyorlar. şikayet etmenin ne kadar yararı var, emin değilim.

ben 30a yakın alıyorum sanırım. ancak yarısı vodafone'dan geliyor. bir sürü dakika paketim var ancak müşteri hizmetlerini aramak için geçerli değil bunlar. online işlemlerden ve bize ulaşından yazdığım zaman ise "bizi aramadan yani -10 dakika boyunca hatta bekleyip dakikası 40küsür kuruştan bize bayılmadan- bunu kapatamazsın dediler.

dominos pizza sağ olsun hiçbir günü boş geçmiyor zaten, diğerlerini de ekleyince günde ortalama 5-6 tane geliyordur herhalde. bugün 4 tane gelmiş henüz.

Aynen moruk. spam manyağı oluyorum her ay :(

Günde en az 5-6 geliyor.

20 kasımdan beri yani 1 aylık 9 adet istemediğim sms almışım.

boynerden, migrostan vs. alışveriş yaptığınızda kasadaki arkadaşa çat diye numaranızı verirseniz 1000 tane sms gelir. bundan kaçışınız yok bu ülkede.

bizde yemekleri kestiler o şekilde etkiledi fakat sizi hangi açıdan etkiler bilemiyorum.
her departmanın aracı vardı işi olan alıyordu.her yıl kiralıyolarmış meğer onları bu sene oda iptal işi olan kendi aracını kullansın dendi. büyük bir zam beklemeyin size yok işçilere devlet verdi zaten dendi vs vs. bazı yan haklarınız kısıtlanabilir sizinde.

diyelim ki 1300 TL maaş alan bir personelsin.
asgari ücreti devlet de yaptı 1300 TL. eee senin asgari ücretli personelden biraz daha kalifiye olduğun için aldığın fark ortadan kalkacak ve sen de maaşına zam isteyeceksin. sonra senin bir üstün ve bir üstü derken iş büyüyecek.

mikroya vuracak olursak da bir örnek vereyim,
babamın oturduğu sitede güvenlikli ve 5 tane güvenlik çalışıyor. bu güvenlik görevlileri bir güvenlik firması tarafından istihdam ediliyor. Şimdi hepsinin maaşına zam gelecek ve site aidatı 300 TL'den 500 TL'ye çıkacak.

özetle böyle işte.

arkadaşım iki gün önce dnr'da çalışmaya başladı.
dediği şey şuydu:

"asgari ücrete zam geleceği için elemanlarını azaltıyorlarmış. ikisinin yapacağı işi yapabilecek birini arıyorlardı".

sanırım iş bulma, işten çıkarma ve hizmetlerin zamlanması konusunda etkili olacak.

site aidatı 300 lira iken 500 liraya çıkacak. oysaki 60 hanesi olan apartmandan toplanan aidat, 5 tane güvenliğe gelen 500 lira zam için 350 olmayı gerektirirken fırsattan istifade fahiş fiyat istenecek.

alım gücünün de düşmesine sebep olursa hiç kimseye faydadsı olmadığı gibi herkese zararı olacak.

bizim operasyon belirli departmanları doğudaki ofislere kaydırmaya başladı bile.

en son istenen kesinleşti gibi. zam verildi ama bu kez de işveren rahatsız :)
bir işveren de (en azından kendi içinden) demiyor ki:
bari şu ana kadar çaldığımıza sayalım.
normal mesai saatinin üstünde, saatlerce çalıştırıp belini büktüğümüz,
hakkını veremedeğimiz işçinin hatrına sayalım bunu.
muhasebede yaptığımız üç kağıtçılıklara sayalım.
yaptığımız yolsuzluklara sayalım...
herkes dürüst işte :)
ama adamın o kapitalist beyninde bir hedefi var:
çok kazanmak,
nasıl olursa olsun kazanmak,
hep kazanmak,
başkalarının canı acısa da kazanmak...

sonrasında şirket vizyonu, misyonu saçmalıkları ıvır zıvır...

asgari ücret değişmeden çok önce operasyon bölümlerinin çoğu anadoluya kaydırılmıştı zaten. şimdi de servislerin sayısı azaltılıp güzergahları uzatıldı. bir de servislere taşeron (outsource) elemanların binmeleri yasaklandı.

benim çalıştığım firmalardan bazıları, üretimi yurtdışına kaydırmaya başladı bile. bulgaristan'da brüt asgari ücret 500 Euro civarındaymış, biz daha yukarıda kalıyoruz. Mevzuat saçmalıkları ve 356 çeşit vergi de cabası.

üstteki arkadaşlar +1
fakat söylemek istedim, dahinnotha demiş ya d&r'da artık 2 kişinin işini yapacak 1 kişi arıyorlarmış. Yuh yani iş yükü artmadan maaşın artması gerekiyor zaten olay o, böyle yaparlarsa işler yine boka saracak. Sonra Türkiye'de niye kimse işini iyi yapmıyor?! Azıcık maaş, üstüne aşırı yük, orada çalışan kişi müşteri memnuniyetini falan da düşünmüyor işte daha akşam yapması gereken bilmemkaç tane (ek!) işi düşünüyor.

arkadaşlar. ağzımıza sıçılıyor. başka hiçbir şey demiyorum.

bugün mng kargo geldi, asgari ücretteki artıştan dolayı %15 zam yaptığını açıkladı.
matbaacı geldi, asgari ücretteki artıştan dolayı bi çok üründe %20'ye yakın zam yaptığını söyledi.

fazla sürmez çevredeki restoranlar da zamdan etkilenir.

bu kadar hayasızca bu zammı yapan herkesin alalh belasını versin.

şimdi de biz çıkıp mecburen, asgari ücretli personel çalıştırmıyor olmamıza rağmen %15-20 arası zam yapacağız çünkü bizim tedarikçilerimizin tümü zam yaptı.

allah belasını versin.

yav benim de anlamadığım asgari ücretin artacağı kesinleşti mi ki mng kargo falan zam yapıyor? firmalar zam yapıyor? biz de mng kargo ile çalışıyoruz. bize bir şey demediler daha. ben kesinleşmedi diye biliyorum.

patron gene her sene araba değiştirecek, patronun büyük kızı amerkikadaki okuluna devam edecek, oğlu özel okuluna devam edecek, karısı ile senenin min. 1 ayını yine yurtdışında geçirecek.

türkiyede kimse kazandığı paradan feragat etmez patronsa, zatn devlet de onu korur her şartta
olan işçiye olacak, 2 çalıştırılırken, biri çıkartılacak, kağıt üstünde verilip, elden bir kısmı geri alınacak vs.

hayır diyen kendini kandırıyordur

bizde bir değişiklik yok. patron şirketi olmadığımız için herkesin maaşlarına zam gelecek. asgari ücret alan kimse de yok şirkette. fırsatı bulunca yapıştırıyorlar zammı. pişmiş keller he.

not:yabancı sermayeli özel şirket.

Aldığın her şey pahalılaşacak hacı. Bir kebapçıda bile 17-18 liradan aşağı kebap bulamayacaksın 1 yıl sonra. 2017'ye girerken bir lahmacun ortalama 5 lira falan olur bu gidişle. Hayat pahalılığı artınca sen de daha fazla maaş isteyeceksin tabii(sen derken aslında maaşı 5 bin tl altında olan herkesi kastediyorum, belki siz bireysel olarak yoksunuzdur).

aöf öğrencisi isen giriş yaptığın ders materyallerini indirebiliyorsun.
eğer değilsen, aradığın kitabı google'la.
yine bulamazsan, buraya ya da Facebook'taki AÖF gruplarına yaz. Biri indirip senin için upload eder.

eogrenme.anadolu.edu.tr

öğrenci değilsen hedefaof.com şu site fena değil.

aöf öğrencisi değilim. kitaplar bir çalışma için lazım.

öğrenci birisinden şifresini iste bütün kitaplar pdf olarak bilgisayara indirebiliyorsun.

Büyü vardır.
Fal yok.
Cin de var.
Tılsımlı zartlı zurtlu şeyler yok.

www.youtube.com

inanmıyorum.

millet uzayda koloni kuracak biz hala... neyse:D
inanmıyorum tabii ki.

büyü, cin, fal, tılsım zart zurt konsept olarak dini konular olmak zorunda değil. zaman içinde mistik yönleri yüzünden dinlerle paralel anılmışlar ama tanrı inancıyla doğrudan bağlantılı bir durum söz konusu değil.

bence; din yok, tanrı yok, büyü - fal - cin (cin derken doğaüstü diyebileceğimiz ya da boyut farklılıkları olabilecek her tür varlığı islamda sıkça kullanılan isim altında genelledim) - tılsım ve zart ve zurt var.

bunların hiçbiri yok, quantum mechanics var. anlayamadığımız şeyleri de böyle büyüdür, faldır vs diye değerlendirmişiz yıllarca bence. o kadar.

sıfır

büyü, fal, tılsım, cin, melek, tanrı falan yok öyle şeyler. raat olun.

Zerre inanmıyorum.

Bilimsel olarak altı doldurulamayan şeylere inanmam.

yok öyle şeyler. inanana da gülüyorum, parmakla gösterip kendim gibi bir kaç arkadaşımla el ele tutuşarak etrafında dönüyorum..

Biraz arastirilirsa istihbarat işlerinde bile sadece insanlarin çalismadiğını anlarsiniz.
Zaten batidan doğmayana kadar güneşin hep doğudan dogacağı kanaati vardır insanlarda.
Alışkanlık işte...

Böyle şeyler tabii yok. İslamiyet Anadolu'ya gelmeden önce biz Türklerin dini olan şamanizmde rahipler uyuşturucu kullanarak transa geçip meditasyon yaparlardı, tabii uyuşturucunun etkisiyle türlü halüsinasyonlar görüp bunu da büyüyle gelecekten haber vermeyle bağdaştırırlardı ki bu tip olayların en bilimsel gerçekliği bu. Diğer türlüsü kekoluk. Cinler de hacı hoca tayfasının gelen müşterileri sikmek için kullandıkları kavramlardan biri. Sikmek derken bunu mecazi anlamda kullanmıyorum tabii bildiğiniz anlamda sikmek.

millet uzayda koloni kuracak biz hala... neyse:D
inanıyorum ben.

dinle bir ilgisi yok bunun. cinci hoca, üfürükçü falan değil dediğim. evrenin enerjisini kanalize etme olayının insanlar tarafından suistimal edilip isminin kötüye çıkarılmasından başka bir şey değil bu.

metafizik bilimin konusu değildir. o sebeple, en azından bilim bu konuda iyice uğraşana kadar, bunların kanıtlanması mümkün değil. bu sebeple isteyen inanmayabilir. inana da inanmayana da kötü gözle bakmıyorum.

Büyü diye bir şey yoktur ama olabilir de.

Yani işin quantum mekaniği, bilim kurgu kısmı falan ile tartışılacaksa, tartışılsın ama öte şekilde yok. Olsa güzel olurdu. Mistisizm falan, egzotik şeyler ne güzel. Eski uygarlıklar ciddi ciddi uğraşmış bunlarla. Ayinler, tapınaklar falan. Hala bile uğraşanlar var. Gerçi hiçbir şeye inceleyip kendisi veya aksi kanıtlanmadan kapıları tamamen kapamamak lazım :P

Önce büyü, cin, fal bunların ne olduğunu tanımlamak lazım. Sonra günümüz bilimi ve akılcılığıyla bunların var olup olmadığı incelenebilir.

Ben irdeledim, yoklar... İnanmıyorum da.

İnanma, inanmama konunun başka bir boyutu. Yüzmilyonlarca insanın inanıyor olması birşeyin gerçek olduğunu göstermez. Bilimsel olarak açıklanamıyor olması da var olmadıklarını göstermez.

"İnanan bir insanın kanıta ihtiyacı yoktur, inanmayanı da bin kanıtla inandıramazsınız." gibi bir laf okudum geçende. Duruma uyuyor...

ya abi bunların hiçbiri yok. işin quantum mekaniği derken dediğim o değil yani, yanlış anlaşılmış sanırım. anlayamadığımız şeylere büyüdür sihirdir demişiz, bunların hepsinin bilimsel açıklaması var, bir kısmını biliyoruz bir kısmını bilmiyoruz. evrendeki herşeyi açıklamak için fizik kimya matematik biyoloji yetiyor, yani temel bilimler. sadece biz bazılarını daha keşfedememişiz bu bilimlerin kanunlarının. quantum mekaniği keşfetmiş olduklarımızdan biri, öyle olduğu için de anlayamadığın şeyleri bir şekilde açıklama şansın bilim ilerledikçe artıyor. quantum mekaniği derken, nazar olarak adlandırılan fenomenin tesadüfiliği ve belirsizliğini gidip bu şekilde açıklayabilirsin mesela -sallıyorum- yani renkli kem gözlü biri gelecek de sana bakacak, en sevdiğin tişörtüne ketçap dökülecek, ben sakarım demiyor da karşındakine suç atıyor misal. gerçi buna quantumlar bile gerekmedi malumunuz, zaten quantum mekaniği ışığın davranışını açıklar, bu bağlamda da belirsizlikten bahseder -bir elektronun hem konumunu hem de hızını aynı anda belirleyememek gibi örneğin- biz elektronu çıplak gözle görüyor muyuz? hayır ama varlığını düşünmüşüz ki yakın zamanda da görüntülenebildi zaten çekirdeğin etrafındaki orbitallerde olacak şekilde. ha dersin ki, aa tanrıyı da görmüyoruz, büyüyü de. ben de diyorum ki, biz elektronların yörüngelerini görebildiysek, 5 duyuyla algılayamadığımız şeyleri de bir zaman sonra başka yollarla algılayabiliriz ki zaten yaptığımız da duyumuzla algılayamadığımız şeyleri 5 duyumuza algılatabilir hale getirmek. aynı şey radyasyon için de mevcut, kendisini spektroskopik analizlerde görüyoruz ya da gidersin çernobil bölgesine, kanser olur dönersin o zaman da anlayabilirsin misal. denmeye çalışılan genel olarak bu yani.

mesel geçenlerde infrasound başlığına tekrar geldim ekşi'de tekrar okudum, çok tatlı ve korkunç bir şey. o da bir başka gizemi açıklıyor misal. böyleyken böyle.

ha, ben mesela ruhun varlığına da inanmıyorum, galiba bununla ilgili de bir nörolojik araştırma vardı ama hatırlamıyorum tam, benim için ruh bildiğin vücudun "elektrik kaçağı", nasıl elektronik cihazlar bir zaman sonra kafasına göre işlemeye başlar, "karakter kazanır", bu da aynı hesap. tabi ben çok kaba taslak anlattım ama aslen müyendizim, çok kafam basmıyor bu ruhsal psikolocik konulara, hannibal hariç :D

atarlı konuşmuşum biraz sanırım, affola :D niyetim atar yapmak değil, gaza gelmişim alsldkaidkasidkas

nö. konunun quantum mekaniği ile ve/veya görelilik ile en ufak bir ilgisi yok.

p.s. fizikçiyim.

valla hiç bu kadar derinlemesine düşünmemiştim açıkcası. Yani işte insan tabi gözüyle göremiyor bunları. Ve ne deneye ne gözleme bağlı olamaması bilimle açıklanması olasılığını ortadan kaldırıyor.
Bir yandan deli saçması gibi geliyor kulağa bu konulara inanmak gülüyorum. Ama diğer yandan mesela fal olayına inannıyorum. Ve hayatımda büyük olasılıkla bir daha yaşayamacağım bir fal baktırma deneyimim oldu. Ne kahve içtim ne bir kelime konuştum ama kadın aile geçmişimden, kimsenin bilmediği şeylere, aklımdan geçen isimlere kadar herşeyi anlattı bana. Hani bunu düşününce diyorum ki yemişim bilimi.
Ya da benim bile gözüm kenafirdir. Olmasını istemediğim bir şey yaparsa karşımda ki her zaman birşey olur rast gitmez işi. Ya da kalbimi kıran ahımı alanın işinin hiç rast gittiğini görmedim. Evren bi şekilde dönüp dolaşıp dersini veriyor gibi geliyor.
Bunlar açıklanamasa da mümkünse beni büyünün olmadığına inandıracak şey çözemiyorum.
Korkuyorum tabi inşallah yoktur ama var gibi geliyor yavaş yavaş..

@pasp: "quantum mekaniği derken, nazar olarak adlandırılan fenomenin tesadüfiliği ve belirsizliğini gidip bu şekilde açıklayabilirsin mesela."

al schödinger denklemini, al dirac denklemini, bi açıklasana bakayım şu nazar olayını bana. ağır sallamışsın.

Ben pek umursamiyorum ama cikip boyle seylerden bahseden insanlar enerjiden bilmemneden dem vurduklari zaman deli oluyorum. Enerji diyor adam yahu.. Hangi enerji diye soruyorsun aciklayamiyor. Enerjiyi olcemiyor, varligini herhangi bir delille gosteremiyor ama diyor ki enerji. Sorsan enerjinin ne oldugunu bile bilmez allah bilir. Gulmekten kicim yirtildi artik, daha fazla gulemiyorum bu enerjili kuantumlu muhabbetlere.

büyü müyü hiç bi metafizik şeye inanmıyorum. inananlar hakkında iyi düşünmüyorum. quantum diyenlere kıçımla gülüp evren/enerji ikilisiyle bişeyler anlatanların götüne şaplak atıyorum.

inanıyorum, inanmak istiyorum. keşke inandıracak bir şeyler olsa.

www.pdfbuddy.com

online pdf düzenleyici. denemedim ama işe yarayacaktır sanırım. bu tarz programlardan indirip de ayar çekebilirsiniz. ufak boyutlu oluyorlar zaten.

Free pdf editor diye arama yap istersen
yada önemli bir belge degilse
online pdf editor aramasi yap

www.pdfescape.com

ben burayı kullanıyorum ufak işler için. silmek, eklemek gibi.

Bu konuda tek işe yarayan program nitro pro pdf programı

programa gerek yok. smallpdf.com uzerinde her turlu pdf islemlerini yapabilirsin.

c tuşu
crop tool

ctrl + t

aradığım warp imiş.
tüm menüyü baştan aşağı deneyince bulabildim.

kilitli olmayan layerda ctrl+t yaparsınız. ardından sağ üst köşedeki noktayı ctrl e basılı tutarak çeker uzatırsınız. perspektif bozulur ama belli bi dereceden sonra

Ben yukarıda ne yazmışım?

ben de çok yavaş okuyorum, dediğin gibi roman falan okuyorsam içimden de olsa o kişi, şey nasılsa onun gibi okuyorum. hızlı hızlı okuyunca da bir şey anlamıyorum gibi hissediyorum.

50 60 sayfa. kitabına göre değişiyor. basit çerezlik olunca hızlı daha anlaşılması zor kitaplarda 50 sayfa. ortalama tabi bunlar.

Okuduklarımı içimden tekrar etmeden okurum. Çerezler 100 sayfa civarı. Ders kitabı falansa 30.

romansa 60-70 sayfa okurum

abi 1 saat yazdim ya, hepiniz birden 1 gün diye okumadiniz dimi?

50-100 sayfa nasıl okunur ya insan misiniz siz

yok ya işte dakikada ortalama 1 sayfa okuyorum

40 sayfa filan okuyabiliyorum ben ortalama.

acele etmeden okuyorum ben, kendi normal okuma hızım nasılsa öyle.

Ortalama genelde dakikada 1 sayfa şeklinde. Hızlı okuma teknikleriyle 2 sayfaya çıkabiliyor bu. Nasıl okuyorsun bilmiyorum ama okurken ağzınla değil gözlerinle okumalısın. Yani dilin hareket etmemeli. Eğer bu şekilde okumuyorsan okuma hızın düşük olabilir.

bir buçuk iki dakikada bir sayfa okuyorum. saatte 20 ile 40 sayfa arasında değişiyor. 50olduğu da oluyorsa, 100ü yıllardır bulmadım.

sık sık duraklıyor, notlar alıyor, zaman zaman dalıp başka şeyler düşüyor, arada bir pencereden bakıyorum. büyük bir dikkat dağınıklığı yaşıyorum.

tek tek okumuyorum. o şekilde okuduğunu anlamazsın zaten. anlaşılabilir olması için konuşma hızının yaklaşık iki katı kadar hızlı okumalısın. düşünceler çok hızlı akar. eğer yavaş akarsan iki düşünce arasındaki boşlukta zihin dalar gider.

kartal tibet geliyor önce.
altar tibet derseniz de aklıma altar'ın oğlu tarkan gelir direk.

ardından tibet'li rahipler, turuncu, budizm, hindistan ve ezoterizm geliyor. olumsuz bir çağrışım yapmıyor. Timur, Teoman gibi isimlere ne hissediyorsam buna da benzer hissediyorum.

upload.wikimedia.org

www.zocalopublicsquare.org

media.sinematurk.com

Ulke olan Tibet ve deniz seviyesinden yuksekligi canlaniyor gozumde ilk anda.

Altar Tibet'i isim olarak düşününce aklıma direkt humar'ın oğlu timar geliyor.

Kötü bir isim bence.

Bir sürü şey geliyor ama hepsi Tarkan filmlerindeki ahtapotla bitiyor :(

Ülke olandan önce Kartal Tibet geliyor.

ingilizce konuşulan ülkelerde direkt budist tapınağında bir kürsü canlanır milletin gözünde, demedi deme. malum, altar = sunak. e tibet de dedin mi, daha ne olsun.

istersen google görsellerde altar tibet diye bir tarat.

bir türk olarak bana altar'ın oğlu tarkan ve kartal tibet kombinasyonundan su canlanıveriyor
1.bp.blogspot.com

beğenmeyenler arasında hatırladığım kadarıyla ben de vardım hala beğenmiyorum.

beğenmeme sebebim şuydu; isimlerin ya evrensel bir değeri anlatması ya da bir şekilde içinde yaşanılan ve tarihsel bir bağımız olan coğrafya veya kültürle az çok bir ilintisi olması gerektiğine inanıyorum.

tibet deyince çocuğun kültürel kimliğiyle bağdaştıracağım bir şey uyanmıyor.

tibet deyince aklımda tibet öküzü, Uzakdoğu, hiçbir bağımız olmayan bir coğrafi alan, tibet rahipleri falan geliyor ve ne alaka böyle isim mi konulur düşünceleri geçiyor. eleştiri anlamında değil de, misal tokat erbaa nüfusuna kayıtlı bir çocuğun isminin sanchez olması falan gibi bir gariplik hissi oluşuyor.

yoksa minik yavrunuz altar Tibet'le bir alıp veremediğimiz yok :)

www.youtube.com

farkli olmak adina koyulmus bir isim gibi. (bkz: tibet agirtan) vardi bir de...

zorlama bir isim bence ama siz begeniyorsaniz bize b*k yemek duser bence...

okuz geliyor. tibet okuzu.

bence cok otantık hoş bi isim, yuksek ihtimalle ebeveynleri dagcı bi cocuk oldugunu dusunurum; takdir ederim

büyüyünce çin'e gitmesin :)

(bkz: free tibet)

şaka bir yana güzel isim bence.

entel dantel abuk subuk bir çocuk.

altar'ın oğlu tarkan'ı oynayan kartal tibet.

turuncu turuncu peştemal giymiş keşişler topluluğu geliyor aklıma.
pixabay.com


birde çokonat reklamı geliyor aklıma.
www.youtube.com

benim aklıma ülke olan tibet geliyor. en sevdiğim erkek isimlerinden biri.

türk filmi falan geliyor. hiç beğenmedim ben de ismi :( hiçbir yaşa gitmez bence

holdigte orta yaşlarda gözleri hafif çekik bir müdür. hisse senetleri falan imzalıyo.

tibet öküzü 3 harfli.

(bkz: yak)

durgun bir göl.
tütsü kokusu.
ipek kumaş.

modemi yeniden başlattınız mi? aynı modemde bir çok farklı cihaz varsa ip'ler çakışıyor olabilir.

olmazsa modem yazilimini güncelle.

Her ikisini de yaptım.

Bence aslanları gözünüzde fazla büyütmüşsünüz.

Ben jaguarlardan daha çok korkuyorum ama onlara da aynısını yapıyorlar. Adam dibine oturdu hatta.

bilgi sahibi değilim ancak aylar boyunca çekilen görüntüler iki üç saatlik video oluşuyor. bu durumda kayda girmeyen yerlerde hayvanlara üstünlük taslanıyor olabilir. belki silahlarla belki tehdit olarak algılanacak başka şeylerle hayvan bi nevi evcilleştiriliyordur.

tokken hayvanlar saldırmaz. bu yakınlaşmalar aslan tokken yapılıyor da olabilir.

Aslan bu. Tehdit unsuru görmediği taktirde veya karnı aç değilse insana saldırmasını gerektirecek bir durum oluşmaz

Yerliler aslanın yemeğini önünden alıp gidiyor.

Adam aslandan korkmadığını, ondan güçlü olduğunu ama ona zarar vermeyeceğini bir şekilde anlatmayı öğrenmiş olmalı.

Maasallah aslanin ne zaman saldirip ne zaman saldirmayacagini biliyor herkes.

Bu tur vahsi havlanlarin saldirmayacaginin hicbir zaman garantisi yoktur. Yillarca egitilmis gosteri hayvanlarinin bile egitmenini parcalamisligi var. Ac degilse saldirmaz diye bir sey de yok, tok oldugu halde gelip bir-iki pence atar gider, neden yaptigini da cozemezsin.

stavro +1

şehirli tarzan olmuş herkes :)

ben de hayvanların tam olarak çözülemeyeceğini düşünüyorum. bir aslanın 40 yıllık bakıcısı olsan bile seni öldürme riski vardır bana göre.

o adamlar hayvanları uyuşturuyor olabilir ya da koşullama yöntemiyle silah ya da başka bir şeyle korkutuyorlardır.

mesela arabaya yaklaştıkları anda bir şey sıkıyorlardır falan.

aslanlar için şöyle bir şey var,

aslanlar genellikle araçtaki insanlara saldırmazlar bunun öncelikli nedeni egzos kokusudur.

ikinci ana sebeplerden biri ise aslan araca bakar ve 'boyun' veya 'eklem' bulamaz bu yüzden neresine saldıracağını bilemez.

egzos değil 'egzoz'muş doğrusu.
egzos, egsoz, eksoz, egzost, eksozt X egzoz ✓
tdk.gov.tr

çünkü insanız

korkuyoruz o yüzden.

Kendimizi üstün görmekten alacağımız hazza ihtiyacımız var, çünkü zavallı bir benliğe sahibiz.

karşıdakimizle kendimizi ölçüsüz kıyaslamanın sonucu.

yani aciz olduğumuzu bildiğimiz için mi kibirliyiz? ne büyük ironi.

sta +1 insan olmamız yeterli bir sebep.

Sizin kibriniz eksiklikten, benimki ekberlikten. Kibir ekbere yaraşır. Ekber olunca da kibir olmaz, kendini bilmek olur.

Paragon bireyin kendini bilmesine kibir diyorlar, ona ifrit oluyorum.

çünkü kibir en sevdiğim günahtır

Hırs var
Sinir var
Stres var
Öfke var
Kıskançlık var
Hepsinin sonunda grur yapmak var

Kendimizi bi bok sandığımızdan.aslında hiç bişey degiliz. Bakınız Carl SAGAN Soluk Mavi Nokta

Çünkü ben John Fante'nin .ötüne tekme vurabilecek bir yazarım. Çünkü ben böcekler arasında tanrıyım diye gezenlerin harçlığıyım. Çünkü ben, vaktimiz olmaz da yapamayız denen şeyin mucidiyim. Çünkü ben cesaretim ve kolayca vazgeçenlerin öğütülmüş sesiyim. Çünkü ben sıradan bir insan olmanın olanca ihtişamını yaşıyor ve sadece sahip olmaya çalışan budalalara gülüyorum. Çünkü öğretilerin bile paraya çevrildiği bir döviz bürosu, benim okuduğum okuldan daha ciddidir. Çünkü annem benden utanıyor. Çünkü her sabah uyanıp bu lanetli "günaydın" deyişlerimizin, parlak dişlerimizin ve deodorantla bastırılmış korkumuzun kokusunun ben farkındayım. Çünkü kibirli olduğumu beni yere göğe sığdırmamanız gerektiğini size söyleyecek cesaretim yok ve kibrim yüzünden saklanmayı öğrendim.Çünkü ben insanlarla tokalaşıyor ve kibirlerini hak edip etmediklerine bakıyorum. Çünkü yalnızca para kazandığı ya da adının başında ünvanı olduğu için aramızda yaşayan maymunları alaşağı ediyorum. Çünkü ben, bu bir defa geldiğimiz oyunda rolümü ezberlemeyi reddediyorum. Çünkü ben aptal bir romantik gibi görünen fakat gerçek dünyanın ne kadar kayıp, yönünü bulamamış olduğunu bilen biriyim. Çünkü ben bozuk paralardan nefret ediyorum. Çünkü ben kavanozun kapağını açan ve hoşlandığım kadınlarla yatan erkeklerden nefret ediyorum. Çünkü ben onlara bir manzara verip arkasına yalanlar iliştirmemeyi marifet biliyorum. Çünkü ben basitim ve basitliğin kimseyi öldürmediğini biliyorum. Çünkü ben, gezegende sürekli sidik yarışı yapanların idrar kokularını kmlerce uzaktan alabiliyorum. Çünkü ben sabahtan akşama kadar kendini diğer insanlardan ayıran ve onlardan farklı, üstün olmaya çalışan insanlara bir tarafımla gülüyorum. Çünkü ben ölümlü olduğumu biliyorum. Çünkü ben işler yolunda gitmediğinde bile gülüyorum ve bunu içtenlikle yapıyorum. Çünkü ben arızalıyım. Çünkü ben, aptal bir sırıtışla gezegene meydan okuyorum ve sivrisinek kadar bile yer kaplamıyorum. Çünkü ben kendimin efendisi, kendimin sadık kölesi ve kendimi asiliğe iten şeytanım. Çünkü ben başkalarına da hak verebiliyorum. Çünkü ben hiçbir yarışı kazanmaya çalışmadım. Yarışıyor olmayı sevdim ve kazanabileceğim yarışlar olduğunda, yalnızca bunu bilmek bana yetti. Çünkü beş yaşında oğlanlar gibi birbirinin bileğini bükmeye çalışan toplumun soluduğu nefes benim ciğerlerime girmedi. Çünkü ben bana ekonomi dersi veren, kapital okudun mu diyen, tarih biliyor musun diyen, bilgiyi güç olarak kullanmaya çalışan insanları itin rektumuna sokuyorum. Çünkü ben gerekirse yumruk yumruğa kavga edebiliyorum. Çünkü ben ağzımda dişlerim dökülse bile o yapmacık sertliği takınmıyor, sakince sevebiliyorum.
Çünkü ben tutkuyu biliyorum.Çünkü bu yazıyı okuduktan sonra "bu ne biçim hergele be" diyeceğinizi biliyorum. Çünkü beni sevmeyeceğinizi, öfke duyacağınızı, lanetleyeceğinizi biliyorum. Çünkü kimseden sevgi dilenmiyorum. Çünkü bir bilgeyim. Çünkü üfürükten sorunlara bile büyük matematik denklemleri gibi yaklaşıyorum. Çünkü büyük matematik denklemleri içinde ketçap kalmadığını bildiğiniz şişenin altına vurmaktan öteye gitmiyor. Çünkü insan olmayı seviyorum. Çünkü insan olmayı beceren insanların var olduğunu biliyorum ve başarısız olanları kabullenen hiçbir mabedi kabullenemiyorum.
Başarısızlık dediğimde insanların aklında canlanan şeyi söküp atmak istiyorum çünkü. Çünkü kibirli olduğumu bilip kendimi terbiye etmeye çalışıyorum. Çünkü ben, benim cezam olarak gelmişim. Çünkü ben, benim cezam olarak buradayım. Çünkü ben, benim lanet olası cezam olarak buradayım.
Bu yüzden kibirliyim.

eziğiz kendimizi o yüzden daha yükseklerde göstermek istiyoruz. tabi bunu aşan insanlar var.

işin içinde para varsa geleceği garantiye almaya çalışmak-zengin olmak yeni kapılar açmak için burnumuzdan kıl aldırmıyoruz.

öncelikle;
(bkz: aramaya inanmak)
ironi olmuş:)

*memnun kalırsın
*meritokrasi ağında 3binin üzerinde ve elektronik okuyucular ile uyumlu (epub) kitap var. forumlarda ve facebook gruplarında da da farklı formatlar binlerce (txt, pdf, doc) kitap paylaşılıyor. bunları da cihazına adapte edebilirsin.
*aradığın her kitabı bulamazsın. yeni kitapları satın alabilirsin. ancak binlerce ücretsiz erişebileceğin kitap var. yabancı dildeki havuz da çok geniş.
*fiziksel olarak ve taşınabilirlik açısından çok iyi. cebinde kütüphane taşımmış oluyorsun. tutuşu, ağırlığı vs tatminkar. paltonun cebine sığıyor. otobüste ayaktayken kitap okuyan tiplerden biri olmak zor değil.
*dokusu ve ekranı itibari ile kağıda çok benziyor.

*ışıklı modellerinden alman iyi olacaktır.
*wifi özelliği varsa kitaparları cihazına mail atarak yükleyebilir, cloud'dan indirebilir ya da bilgisayarında okumakta olduğun makaleyi cihaza yönlendirebilirsin. şart değil bu özellik, biraz amacı dışına çıkabiiyor.

ben bir yılı aşkın süredir kullanıyorum. şuanki performansı ilk günkünden farklı değil. bu durumda ikinci el kullanımının sorun çıkarması şart değil.

kullandığım kindle pw2, ancak cevaplarım üç aşağı beş yukarı diğer cihazlar için de geçerli.

duyuruda onlarca farklı cevap var. arama yapman, bir modelde kararsız kaldıysan daha ona binaen bir duyuru açman daha iyi olacaktır senin açından.

Kindle paper white var bende. Isikli o iyi bir de türkce kitap kaynagim meritokrasi. Memnunum.. yabanci dil ogrenmek icin de süper..

google play books. en cok memnun kaldigim. annemin hesabina kitap atiyorum, tabletinden okuyor, ugrastirmiyor. ama kindle kitaplarimi kindle yaziliminin icinden cikarmayi beceremedim. kindle'dan da hoslanmiyorum.

calibro alma derim kindle varken

indirime girdiğinde kindle paperwhite alınır.

takıyorum. rahatlatıyor, hayat kalitemi arttırıyor.

kullanıyorum.

Evet. Kar ne biçim yansıtıyor güneşi.

ışığı deli gibi yansıttığı için rahatsız ediyo kullanıyorum zaman zaman, ama kar o kadar güzel, mutluluk kaynağı bir şey ki benim için, izlemeyi, görmeyi bi gözlükle engellemek istemiyorum.

Kullanıyorum. Güneşe hiç tahammülüm yok, çok ışık olunca hemen başım ağrır.

ben güneşte bile kullanmıyorum karda hiç kullanmam. daha hayatımda güneş gözlüğü takmadım dünyayı doğal renkleriyle izlemeyi seviyorum.

Bn kullanmıyorum da kullanan var

İlk kez deneyene kadar herkes karşı çıkar, bir kez denedikten sonra kolay kolay bir daha gözlüksüz çıkmazlar.

Kayakta kullanıyorum dağcı gözlüğü :)

kolormatik gözlüğüm var zaten kendi kararıyor. güneşte ve karda

kullanmıyorum ama kullananları garipsemiyorum. yüzüme göre gözlük bulabilsem kullanırdım :)

güneşte kullanmıyorum.
karda da kullanmıyorum.

ancak karda kullananları garipsemek bir yana, güneşte kullananlara göre daha haklı buluyorum.

yaz/kis yalnizca araba kullanirken gunes gozumu aliyorsa kullaniyorum.

doğru değil.

bilim ağlıyor şu an..

teorik olarak doğru. çünkü egzos gazı dışarı atılmıyor, ondaki ısı da odaya veriliyor, ama CO2 yi ciğerlerinize çekiyorsunuz. odada nem de yükseliyor. %10 gibi bi tasarruf elde edilir ama içerisi buhar ve nefes alınmaz hale gelir

durumun doğruluğundan veya yanlışlığından ayrı olarak sorduğum soru şu;
iki gözlü bir ocağın doğalgaz sarfiyatı nedir nasıldır? örneğin bir saat boyunca açık kalsa, söz gelimi yemek yapıyorum, bu süre zarfında yaktığı gaz kaç metreküptür?

not: kullanım kılavuzu ya da ona benzer bir belge yok elimde, belki yazıyordur orada.

doğalgaz tesisat hesabına göre evsel ocak 1,6 m³/h seklindedir. Arkadaşlara katılıyorum bilimi ağlatmışsın. verim diye bir şey var ne yazık ki. o yüzden kombi yada hermatik soba bağlatman daha uygundur

evet, manipule.

özgürlük, hak-hukuk, adalet diyenler, daha öncelerden haksız-hukuksuz verilen kararlar ve menler sebebiyle her türlü cezayı aynı kefeye koyuyorlar.
olayın berkinle falan alakası yok. paylaşımlarını görmüşsünüz savcıyı öldürenler için kahraman diyor. savcı ya onu öldürenler haklıydı veya değildi oraya hiç girmeden sadece şunu sormak gerekiyor. öğrencilerini bu kadar seven ve değerleri bu denli önemli olan bir öğretmen nasıl birini öldürmeyi kahramanlık olarak görüyor.

işin acı tarafı sadece başlığa aldanıp da verilen her kararın "haksız" olduğunu düşünenlerin olması.

soruna hiç cevap değil ama hazır işsizken iyice uyuyup dinlensen mi acaba :')

hayyam'ın şu sözünü severim,
uyan, uyumak için sonsuzluk var önümüzde.

ayrıca tarihe yön vermiş ya da vermemiş ancak önemli işler yapmış ve kendini gerçekleştirme konusunda bir tane bile olsa adım atmış tüm insanlar erken kalkıyorlar.

haklısın, uyuyup dinlensem iyi olur ancak uyku uykunun mayasıdır. zaten işsizim bir de öbür türlü iyice depresif olurum :')

kesinlikle haklısın, ama iki iş arasında ara verebildiğimiz çok nadir, ve iş hayatı çoğulukla çok yoğun ve yorucu. vücudu da aralarda en iyi şekilde dinlendirmek gerek gibi geliyor bana. yoksa tabii, erken kalkmak hayatı maksimumda yaşamak falan bunlar aşırı mantıklı.

ben de benzer sebepten doktora gitmistim. kan tahlili yapti, bakti etti bi sey yok. sonra boyle hissettigin gunlerde kompleks B vitamini (yani tum B'leri barindiran) alabilirsin dedi.benim isime yaradi ama bi sure kullandim her gun almasam da.. belki senin de isine yarar.

öğle uykusu aslında normal bir ihtiyaç. 30-45 dk lık bir öğle uykusu ve 3-4 saatlik gece uykusu hem zihnen hem de bedenen dinç olmayı sağlıyor. sabah uyanınca yataktan kalkmak yerine esneme hareketleri yapın. sabah kahvaltısında ceviz, baden, fındık ve biraz kuru/yaş meyve tüketmek, şekerli şeylerden kaçınmak da işe yarıyor.

uyku düzenleyen programlardan kullan (sleep as android, sleepbot, vb.) kalkınca filtre kahve iç, yatma ve kalkma saatlerini düzenle (her gün aynı saat)

@bobingoo başlarım senin geyiğine namussuz herif! tacizden bahsediliyor, trollük yapmaya çalışıyorsun haysiyetsiz adam.

Kimsenin karakola gidecegini sanmıyorum, sonuç alabileceklerine inanmıyorlardır muhtemelen.

Tepki gösteremiyorum, adeta donup kalıyorum. Daha önce başıma gelmedi ama yanımda biri olursa da söylemem olay çıkmasın diye. Biliyorum çok yanlış ama insanlara güvenim yok. Ben bağırıp çağırsam bile sığır gibi bakacaklarını düşünüyorum. Hatta tacizci beni suçlayabilir. Her şey olabilir.

arkadaşlarım genelde çekinmiyorlar. ancak karakolluk bir olay duymadım kimseden.

otobüste ya da tramvayda başlarına öyle bir olay geldiğinde dönüp terbiyesiz diye bağırıyorlar. adam suçsuz bile olsa en yakın drakta inmek zorunda kalıyor.

bir kere kadın bir arkadaşımla dışarıdayken şöyle bir olay oldu. tramvay durağındaydık. inenler, binenler derken etraf çok kalabalıktı ve birine değmeden gitmek mümkün değildi. ben arkasındayken kız arkadaşım döndü ve birden o sırada oturmakta olan bir adama "terbiyesiz" diye bağırdı. adamın yüzüne baktım o sırada, ne olduğunu anlamamış bir ifade vardı. çok yüksek ihtimalle taciz etmedi, istemeden dokundu veya hiç dokunmadı. ancak adam anında kızardı. biz uzaklaştık gittik, bir şey olmadı.

tanıdığım her kadın istisnasız tacize uğradığını söylüyor. uzun saçlı iken, erkek olduğum halde ben de uğradım. o sebeple taciz olaylarını hafife almıyorum. ancak son zamanlarda, kadınlar da taciz olmayan hareketleri bile böyle yorumlar oldular, haklı olarak.

tepki göstermek lazım. polis filan boş iş. savcılık bırakıyor. en çpk yapılan hata ses çıkarmamak. yanınızda akraba abi vs varsa söyleyin kırsın ağzını burnunu. kadınların en öok yaptığı hata yan mahallede ya da yakınlarda tacize uğradığında bunu söylemiyorlar.

kız diyo ki hergün işe giderken biri beni takip ediyo. böyle salaklık yaparsanız adam parmağını götünüze de sokar. hadi 1. gün sapık dedin geçtin 2. gün mutlaka baba abi kuzen kşm varsa sabah seni arkadan takip edecek sen adamı görünce bu adam diyecen sonra allah ne verdiyse dalacaklar adama. bizim kadınlarda da iş yok.

bazı yht trenleri arifeyi'de duruyor. çok sık değil ama durduğunu biliyorum bi daha bak derim.

bilet de kesilmiş durumda işyerinden tekrar bilet almak istemedim ama eğer daha iyi bir öneri bulamazsam en kötü kendim tekrar bilet alıcam Arifiye'de duran sefer için.

arifiyede duran bir ya da iki tane sefer var. onların saatleri uygun olmayabilir.

kocaeli sakarya arasında sefer yapan araçlar var. izmitten sakaryaya geri dönebilirsiniz.

otobüs ise her saatte bulunabilir. ismail ayaz ve buzlu sık sık sefer koyuyorlar. eskiden anadolu da vardı ancak kaldırıldı. yerine seyrek sefer yapan pamukkale var. otobüs bileti otuz lira. mola vermeyen (ekspres) seferler 2buçuk saatte gidiyorlar. diğerleri ise yaklaşık 3 saatte şehirler arası terminalde (arifiye terminalinde oluyorlar) terminalden şehir merkezine saatte bir olan trenlerle ya da sık sık kalkan dolmuşlarla ya da yaklaşık yarım saatte bir olan belediye otobüsleri ile geçebilirsiniz. yaklaşık 20 dk, 2 tl falan.

istanbul'a gidip dönmek mantıklı değil.
otobüsle gitme imkanınız varsa biletinizi iade edip otobüs bileti alın.

kalanşo (kalanchoe)

çok güçlü çiçeklerdir kalanşolar.
hiç tomurcuk görünmüyor. sanırım baharda tomurcuklanıyor. o zamana dek çiçeklenmez.
ama çiçeksiz de çok güzeldir.

şeffaf çıktı reçine yazıcı ile mümkün, türkiye'de ne kadar yaygın bilmiyorum.

sağlamlık filament ile alakalı isterseniz esnek baskı dahi alırsınız genelde kullanılan abs filament düzgün modellendiyse epey sağlam olur.

tarama mevzusu henüz çok güvenilir değil elbette götü boklu Kinect kamerası ile dahi 3d tarama yapılabiliniyor ama günlük hayatta hizmet olarak yapan var mıdır hiç emin değilim.

Fiyat kullanılan hammadde ve baskı süresine göre belirleniyor.

Merhabalar,

1- Teknik olarak beklediğiniz şeffaf prototip çıktı alamıyorsunuz. Çıktı aldıktan sonra bir yığın ardıl işlem yapmanız gerekmekte. Profesyonel bir hizmet almanızı öneririm.

2- 3D çıktı hizmeti veren firmalara sorun. Muhtemelen yaparlar. Yoksa da internet üzerinde armut ya da idemama gibi sitelerden tasarımcı kiralayabilirsiniz. Lakin 3D tarama sonrası nokta bulutu düzenleme işlemi uzmanlık gerektiriyor.

3- Çoğunlukla malzeme hacmine göre. Her hizmet bürosunun farklı fiyatları olur. Kullandıkları 3D Printer ve malzemesi de direkt etkiler. 1000TL lik ile 100000TL lik makine arasındaki fark fiyat yansır. Beklenti düzeyiniz önemli.

4- Bir üst maddede biraz değindim. Biz firma olarak 3D Printer ile ömür testine girecek prototipler üretiyoruz. Tabi PLA ya da ABS malzemeden değil.

5- 3DHubs üzerinden listeleme yapabilirsiniz.

facebook'ta şöyle bir grup var, profesyonel hizmet verenler de var burada. sorularınızı orada da yineleyebilirsiniz.
www.facebook.com

Akil yasi olarak uygunlarsa sorun yok. Ama kadin genc oldugu icin bolca disari cikmak isterse erkek yorgun olursa sorun olur. Bu da akil yaslari uygun degildir demektir.

10 yaş iyi. Makul, olması gereken.

Arkadaş kadın taraf mı

erkek@douchebag

yaştan ziyade hayat tecrübesi ve yaşanmışlık hesaba katılmalı, ikisinin de aynı kademede eğitime sahip olduğunu, en az bir kaç yıllık iş geçmişi olduğunu düşünürsek uyum problemi aşılmayacak boyutta olmaz.

biri öğrenci kafalardında diğeri ise aile babası olma hayalindeyse anlaşamama durumu arz edebilir.

gayet iyi

anlaşabilmek önemli. şansını denesin.

hayır.

saçmalamasın arkadaş. 4 sene sonra adam 40 yaşında olacak. sonra da şanslıysa 10 seneleri var.

Yurusun. Olur nolcak. 10 sene sonra kime ne olacagini bilen mi var mutlu olurlar belki.

daha ziyade arkadaş yaşlı bulunmaktan dolayı kaygılanıyor, bu ihtimalden kızın sana mı kaldım tavrı olabileceğinden ki arkadaşım fit yakışıklı kendine bakan biridir. Öyle göbekli,kel yaşlı gösteren biri değil ama ikna edemiyorum özellikleri kadınların fikrini alayım dedim okutucam

oluru var.

24 yaşındayım 34 yaşında biri yürüse, kibarca redderdim, bana göre yaşlı. yakışıklı veya fit olması pek birşey değiştirmez açıkçası.

valilikten olur yazisi geldi, yürüsün dedi.

Olur.

kuzen falan yok mu? ya da uzak akraba? ya da çok eski arkadaşlarını arayıp sorsan belki kaynaşırsınız yeniden?

kuzen var ama hem uzakta büyüdük, hem de ben okul, iş vb. durumlarından ötürü baya sivrildiğim için beni pek sevmiyorlar. klasik çekememe durumları.

akrabalar var tabi ama dediğim gibi akrabalar arasında mirastı şuydu saçma konulardan soğukluk var. yine de düğüne gelen akrabalar olsa da arkadaşın yeri ayrı ki :(

o eski arkadaşların adı batsın. ben hep iyi olmya, iyi davranmaya çalıştım. "bana niye erkeklerden teklif gelmiyo" diyene eş buldum, "ben niye toefl da barajı geçemiyorum" diye zırlayana canla başla ders çalıştırdım, "ben niye işe giremiyorum" diye ağlayana didindim geçen senelerin mülakat sorularını bulup verdim... Benden çıkarını alan aramaz sormaz oldu.. Ben hep "iyilik edersen iyilik gelir" mottosuyla hareket ettim ama tam tersi oldu, iyilik ettikçe kıymetsiz oldum. Ekmeğimi yiyen ısırdı.

sen bi evlenme aşamasına gel de bunları o zaman dert edersin. daha aday adayı bile yok derdine bak teallam

gel benle evlen :)
düğünümüzde hiç sivrilmezsin :D
benim de arkadaşım yok neredeyse, bir elin parmaklarını geçmez onlarla da yüzeysel dediğin gibi.

@cekilmis gayfe o zaman da geç olucak işte şimdiden kara kara düşünmeye başladım napıcam diye.

@lianeli benimo bir avuç da yok :(

nefret ediyorum ankara'dan ve türkiye'den nefret ediyorum. yurtdışında daha kolay arkadaş ediniyorum master dönemimden 3 yakın arkadaşım var ama onlar da uzakta gelemez, uçağıydı yolculuğuydu. Cidden böyle acılar çektiğim için Ankarasından da Türkiyesinden de nefret ediyorum. Hatta fesat oldukları, dedikoducu oldukları devamlı açık aradıkları için türklerden de

benim düğünüme brezilya'dan bile gelen oldu. o kadar yakınsan gelirler.

hani benim de aşırı bi çevrem yok ama çağırdığım herkes geldi. gelmemezlik eden olmadı.

yalnız gerçekten o kadar bile arkadaşın yoksa kocayı nasıl bulacaksın?

ben senin birkaç yıl önceki yazılarını hatırlıyorum, demek ki değişen bir şey olmamış. Benim aşk hayatımda da değişiklik yok gerçi insan bi moda girince öyle devam ediyor.

30 oldun mu sen? 20'nin sonlarındaydın diye hatırlıyorum ama emin de değilim. Yok mu çevrende cidden seninle tanışmak isteyen yazan adamlar?

2.5 - 2.5 bölüşürüz gelirlerse sen canını sıkma :)

o günler gelsin hele bi, o zaman bakarsınız,
hayat o kadar büyük sürprizler yapıyor ki insana...

@la noix bulamıyorum zaten senelerdir yalnızım. ylnızlık yapıştı sanki üstüme.

@rodriguez yok zaten çevre diye birşey yok ki. işe gidiyorum, işe geliyorum, nete giriyorum benim hayatım bu. arkadaş çevrem de sıfır. yeni insanlarla tanışamıyorum ki. gittiğim couchsurfing toplantılarında, internations buluşmalarında, dil topluluğu gruplarında yazan adam oluyor da devamı gelmiyor. sanırım kronik kısmetsizim :(

Yahu Allah'ını seversen evleneceğin kişi seni ezik görecekse arkadaşın düğüne gelmedi diye olmaz ondan çoooook daha evvelinde ezik görecekse görür o aşamaya gelmiş Adam seni niye ezik görsün Böyle saçma sapan bir şey için.

Kaldı ki şahsen seçim yapacak olsam arkadaşı olmayan kızı tercih ederim. Çünkü siz kızlar arkadaşlarınızın güdümünde yaşıyorsunuz maalesef. Ha arkadaşı olmayanı da kesin annesi teyzesi kuzeni muzeni yönlendirir onun içim kihiçbirinizle evlenmeyi düşünmüyorum.

ne çok derdim varmış ya Allah razı olsun bu konuyu açtığın için

@livaneli_kadir hayatın sürprizlerine dair ümidim kalmadı benim. hayat beni sevmiyor.

hayatım "işe git, eve gel, nette takıl" şeklinde ve bu yıllrdır böyle.

yazrken içim acıyor ama durum bu işte: hayat beni sevmiyor.

Buraya davetiye attında da gelmeyiz mi dedik? Sen günü ayarla ben gelirim düğününe.

@mevsimler bu saatten sonra ben ancak mantık evliliği yapabilirim. çok isterdim aşk evliliği olsun ama bu yaştan sonra olmaz aşk meşk. mantık evlililiğinde de takar yani adam da adamın ailesi de, "ayol bunun da hiç çevresi yok sorunlu mu acab" diye düşünürler.

sen evlenecek birini bul biz geliriz aynen.

www.eksiduyuru.com
shedracon'la arkadaş olun diycem ama, o kız da pek tekin sayılmaz :(

düğün olursa ben de gelirim.

daha bu sabah böyle bir film izledim. adam fake sağdıçlar tutmuştu. sen adamı bul ben de gelirim düğüne (aynı şehirdeyse) :)

film hangisi :p

yazmışlar, biz de arkadaş rolü yaparız :p

Hatta bırak sadace düğünü, sonra toplanıp eve ziyarete falan bile geliriz, rahat ol. Kayınvalideye de arkadaşlarım dersin ne olacak.

Filmin adı "the wedding ringer" evet adam sağdıç kiralıyordu bu sağdıçlar da adamın uzun yıllık arkadaşları taklidi yapıyolardı.

Valla benim dugunum ayni senin anlattigin gibi oldu. Iki arkadasim vardi biri gelmedi (bu gelmeyene bozuldum gerci) biri de sadece nikaha geldi. Zerre de umrumda degil. Sen anlam yuklemezsen anlami olmaz. O tarz gelin odasi muhabbetleri, kina gecesi, cicek atma falan cok yapmacik geliyor bana. Ben sevdigim adamla evleniyordum gerisini bosverdim. Mutluydum.
Ama cok onemliyse haber ver geliriz :))

@kucukharfler nihayet bu durumu yaşayan biri, heyecanladım :) ya birkaç sorum olucak: o zaman bu gelin odası muhabbetlerin, ayakkabı altına isim yazma, gelin çiçeği atma olaylarını yapmadınız değil mi, bir de kına gecesi nasıl oldu ?

Ayriyeten bu durumu farkedip laf etmeye çalışan, moral boazmaya çalışan akraba oldu mu olduysa nasıl tepki verdiniz

yav kusura bakma da derdini şikeyim.

varsın olmasın.

ama belki de adamla fölrt ederken birilerini tanırsın filan...

çok istiyosan burdan toplaşır geliriz.

ekşi grubusu var bak gir bi belki birilerini bulursun heheh :) www.facebook.com

facebook'un suçu bunlar hep.