*
gph.is

böyle mi

buna benzer ama daha yumuşak şekilde yapıyo evet

çok tatlı ama :)

Yaparlar ara sıra, güzel bi histir....

www.uzmantv.com

Emiyor iste bizim sekiz kiloluk ayicik da yapiyor :)

Anne olayı aynen. memeden süt getirmek gibi falandı galiba.

Olayı tam bilmiyorum da içgüdü

ingilizce'de "knead" deniyor o harekete. o şekilde ararsan bir sürü yazı çıkıyor.

alıştırmayın uyurken kulak memesi falan emiyorlar sonra. kulak acısıyla uyanırsınız.

Var, hatta avrupada cogu yerde var. ama soyle oluyor, 25 yas altina ab vatandaslarina ucretsiz vb seklinde mesela. Ya da orada yasayanlara ucretsiz, gerisine ucretli vb. Lizbon kalesi mesela ilk aklima gelen ornek bu residentlara ucretsiz olma konusunda.

İtalya (Milano), Polonya, Avusturya, Fransa, Hollanda, Belçika, Macaristan'da karşılaşmadım. US de keza öyle. Yanımdaki yabancı arkadaşım da ki yaşlı başlı sürekli gezen biriydi, o da şaşırdı. velhasıl hoş olmayan bir uygulama.

İran ve Hindistan'da öyle. Örnek gerekirse Hindistan'daki Agra kalesi Hintlilere 50 Rupi (2,70 TL), yabancılara 550 Rupi (29 TL)

bi kurban da kesin.
Hak Taala ödeme kolaylığı versin.

güle güle oturun :)

eve aylık 6000-7000 gidiyorsa iyi yapmışsın.

Hayırlısı olsun. Güle güle otur. Bence iyi yapmışsın.

valla kusura bakma keriz gibi hareket etmişsin diyenler elbet olacaktır ama ev lan bu...

ben de aynı şeyi mayısta yaptım...içim rahat...

tek kötü yanı, hayatın boyunca eşekler gibi çalışacağın gerçeği artık yazılı olarak tescilli durumda.

hayırlı olsun

İyi yaptın hayırlı olsun. Terasında bi bira ısmarla kendine benden ;)

hayırlısı. ödeme kolaylığı versin allah.

hayırlı olsun. maalesef bu dünya düzeninde ev büyük ihtiyaç. başka bir dünyada yaşamış olsaydık ulan o paraya gez toz ye yaşa derdim. ama öyle değil.

güle güle otur. alınmış alınmıştır. ödenir bi bakmışsın bitivermiş.

hayırlı uğurlu olsun. yapmasaydınız enayi derdim. umarım erken bitirme şansınız olur.

helal olsun gönlüne yattıysa daha ne olsun

Allah ödeme kolaylığı versin, güle güle otur.
Ama bir ticaret adamı kafasıyla söylüyorum, eve yatırım yapılmaz.
360 bin lira ile ticaret yapsan evi iki senede alırdın büyük ihtimal.

Biz de son dönemde bu işlere fazlaca kafa yorduğumuzdan hemen baktım, 200 bin kredi için bankaya 342 bin ödeyeceksin, faiz oranı yine iyiymiş, hangi banka?

İyi mi, kötü mu olduğunu zaman gösterecek. Umarım ev de en az faiz oranında değerlenir.

Çok da düşünmemek lazım tabii, en azından kendi eviniz olacak, güle güle oturun:)

alınmışın kötüsü olmaz derler, iyi yapmışsın.

tek kötü yanı vade uzun. TRdeki faizlerle en fazla 5-6 sene konut kredisi kullanılmalı aşırı faiz ödememek için. ben 5 sene çekmiştim bitirmeme az kaldı. yani zaman geçiyor..

Hayırlı olsun ama ne bileyim ya bana bu ev alma işi falan çok kasıntı çok saçma geliyor. Aylık o kadar ödeyebiliyor ya da o kadar kredi alabiliyor olsam, alacağım kredinin 10/1 kısmı ile işler yapıp evin parasını çıkartırdım 2-3 yılda. 10 yıl bağlanmışsınız aç kurtlara.

Hayırlı olsun. Bence iyi yapmışsın. 10 sene sonra kira kaç para olacak Allah bilir. Ama sen fiks 2.850 ödeyeceksin yıllar sonra da. Biraz zorlanırsın belki, olsun ayda 10 kere dışarı çıkacağına 5 kere çık. İnsanın kendi evi gibisi yok.

çok iyi yapmışsın. gençliğini eve gömmüşsün diyenlere aldırma. kendim gibi düşünüyorum. 38 yaşındayım, evliyim, çocuğum var, zamanında gezdim, tozdum, yedim, içtim, eğlendim. gençliğimi yedim. ama evim yok. 1000 liralık evden daha yeni taşındım, şimdi 1500 lira kira veriyorum. 10 yılda enflasyonu, kira zammını hiç koymasam bile 120 ayda 180.000 lira kira vereceğim. sen evin anaparası üstüne 142.000 lira faiz ödeyeceksin ve bu artmayacak.

keşke her ay 2850 ödeyecek gücüm olsa, o kadar verecek peşinatım olsa hiç durmam ben de çeker ev alırım.

güle güle sağlıkla huzurla otur.

Sen ölmüşsün ağlayanın yok. Ölümüne kredi ağbi bu nedir allasen? Allah yardımcın olsun diycem de... neyse.

Hic de olumune degil. 10 sene ne ki? Baktigin zaman 2010 bile daha cok yakinken neredeyse 7 sene gecmis uzerinden. Baktin olmuyo sikintidasin yapamiyosun satarsin kapatirsin. Ev fiyatlari hep artiyo zaten. Cok bi zararin olmaz. Yapmasan yari kira bile odesen 20 sene sonra elinde bisey olmayacakti. Bakma sen burdaki genclik heveslilerine imkanlari olsa hepsi yapar.

220 bin de ben çektim. ilk ödemesi 22 sinde. sonumuz hayrolsun. en güzelini yaptın. babam yapamadı benim yaptığımı. baba evi nedir bilmiyorum. ama kardeşim ya da olursa çocuğumun güvencesi olacak. ev önemli ev. istanbulda yaşamak kolay değil ev olmadan. 10 sene uzun ama şartlar böyle. hayırlı uğurlu olsun güle güle oturun.

Kredi aylığı kadar kira istiyolar artık iyi yapmışsın öde öde elde var sıfır dıyecegıne bir süre sonra kurus odemeden kafan rahat oturabileceğin bir evin olacak. Güle güle oturun huzurunuz bol olsun

E olan oldu artık. Hayırlı olsun. Ev evdir sonuçta.

Güle güle oturun, tabii ki iyi yapmışsınız. Son krediyi ödeyip de eve geldiğinizde anahtarı çevirirken yaşayacağınız mutluluğu 10 yıllarca hatırlayacaksınız:)

banka için evet mantıksız da bireyler için mantıklı bir hareket bir adet ev sahibi olmak. yani bu böyle rahatlık konfordan da bağımsız olarak direkt ekonomik olarak böyle, uzun vadede sen avantajlısın hem maddi hem manevi olarak.

edit: ha tabii rahat rahat ödeyebilecek, hayat kalitenden ödün vermeyeceksen.

360binlik ev bence cok guzel. 10 senen 360binlik eve deger abi. 360bin oha kesin luks.

akıllı ol ticaret yap :D

yatırımın geri dönüşü açısından felaket bir yatırım bana kalırsa. sadece kredidin faizine vereceğin para düzgün değerlendirilse, ciddi kar getirir ev falan bahane. kısacası birkaç yıl sadece banka için çalışacaksın muhtemelen.

kimsede dememiş, ev senin değil bankanın diye.

geçmiş olsun. kanımca kötü bir karar. hayırlı olsun.

Ev değil de teras şart hacı. Teraslıysa iyi yapmışın. Hayırlı olsun.

Bence iyi yapmışsın. Kendi evinde oturmak çok başka. Biz 20 sene kirada gezdikten sonra kendi evimizi aldık. Kiracılık çok kötü bir şey. Hayırlı olsun. Güle güle oturun.

karşılığı olan borç iyi borçtur. borcun varsa karşılığında evin var. kira vermeyeceksin aga. ağız kokusu çekmeyeceksin. zaten 2-3 seneye kiralar olacak 3bin lira. senin ev kendini amorti edecek. en güzelini yapmışsın

iyi bişey ev. ama ben yapamam. 10 sene o kadar da uzun değil. ama ben yapamam:D ama muhtemelen de ben pişman olacağım sen olmıcaksın:)

iyi yapmışsın

belli ki terasi cok seviyorsun, o zaman daha ne olsun. 10 sene cok degil. 30 senelik mortgagelar falan da var sonucta.

aldigin maasa gore degisir iyi yapip yapmadigin.

Yanı sonuçta cansız bir varlık olarak herhangi bir düşünsel yetisi olmadığından, doğal olarak bir din ve iman kavramına sahip olamayacağından dolayı doğru bir ifadedir

(yalnız duyuru cevabından ziyade sözlük entrysi olacak cevap olmuş bea)

azmış boğayı arpa ile durduramazsın.
azmışsan gözün bişey görmez.

cinselliği bastıran kültürün trajik sonucu bu sapık toplum yapısı. bunlar bakire karılarıyla evlenip 3'den fazla sevişemediklerinden metres arayan sahte ahlaklı ülkenin üretim hatası çocukları

doğru. hayır öyle olmaz olmamalı diyeninki hiç kalkmamış şimdiye kadar demek ki, diye düşünürüm.

havadan ötürü. insanlar mağdur olmasın.

Çünkü diğer bazı araçlar işlemiyor ya da işleyemiyor. Trafik durmuştu ben eve gelirken, vapurlar da iptal.

Kar var kar.

Normalde de zaten 12'den sonra çalışmalı. Umarım bir gün böyle metrolar çocuklarımıza-torunlarımıza nasip olur (ki gidişata göre torunlarımızın torunlarına anca)

Evet ben de ona şaşırdım, 12de bitmesi gerekirdi avropa'nin en muhafazakar metrosunun. Gece sokaklarda dolaşmak ahlaksızlik sonuçta. "Bizi ilgilendirmez" tavrı niye yok, onu anlamamıştım

londra metrosundan yarım saat daha muhafazakar. medeniyeti yanlış noktadan ölçüyor olabilirsiniz :/ (24 saat çalışsın +1).

Evet,doğrudur. Bir dolu muhafazakarlik arasında kaymalar olabiliyor,lütfen kusura bakmayınız.

24 saat çalışamaz bakım ne zaman yapılacak o zaman. Belki en fazla 2 olabilir.

bahçelievlerde yağmur var.
edit: kar var ^_^

fatih'te daha yok ama hava sıcaklığı 0.5 santigrat derece. yavaş yavaş tüm istanbul'u alacak böyle, gece bu kadar kar almayan yer kalmaz herhalde istanbul'da. fatih diyorum yahu, burası için bile gece -3 diyor.

gayrettepe'de yağmur gibi bir şey yağıyor.

Beylikdüzü - Etraf beyaz.

Beylikdüzü'nde 15 dakika önce halk arasında bulgurcuk denilen şey yağıyordu. Böyle kar ve dolu arası. Dolu gibi yağan kar. Yerler merler kaygandı. Şimdi bakıyorum, yuhannes, 15 dakikada bembeyaz olmuş ortalık.

Hadimkoy yolu feci karli birkaç saattir

Baltalimanındayım, yağış yarım saat önce başladı, baya yoğun yağıyor.

ben de güncelleme yapayım: burada da yaklaşık yarım saattir kah yoğun kah sakin ama durmaksızın yağıyor, hava sıcaklığı -0.5 santigrat dereceye düştü. bu ılık, iğrenç, uğursuz yer bile bu kadar erken başladıysa coşmaya istanbul geneli müthiş olacak demektir. daha gecesi var bunun

bakırköy'deyim, her yer bir anda kar oldu :)

Başlığa istinaden: bekarım, karım yok.
Soruya istinaden: Yeşilköy, yağıyor. Yerler falan tuttu.

merter
kar tuttu yolları kapladı

Burada kar falan yok henüz. Eskişehir yolundan bildiriyorum.

kadıköy, hayatımda gördüğüm en hızlı tutan kar O.o

Doktor-eczacı ve doktor-mühendis var. Gerisi doktor-doktor ya da doktor-hemşire.

doktor-hemşire var bildiğim.

Tam tersi, doktor es pek istenmez. Calisma saati, gunu, hicbir seyi yoktur doktorun. Yilbasinda nobet tutar, millet X bayrami tatilinde yurt disina gezmeye giderken doktorun esi evde oturur esi nobetci oldugu icin, doktor gece 3'te kalkip hastaneye gider vb

Doktor-Doktor evliligin fazla olma sebebi doktorun halinden doktorun anlayip birbirlerini tolere edebilmeleridir.

Ancak tabi ki doktor-muhendis gibi evlilikler de bolca var.

kuzen doktor
eşini 16 yaşında liseyi bitirmeden "aldı" bir sene kayınannesinin rahle-i tedrisatından geçen kızımız sonra 3 çocuk yaptı. üni okudu. yabancı ülke vatandaşı. şimdi galiba orada, doktor eşi şu anda hapiste- ne aileyiz dimi?
diğer kuzen doktor
eşi ehliyet kursunda tanıştığı ev hanımı bir kız eğitim durumu hakkında hiç fikrim yok. ama bilerek böyle çalışmayan kadın tercih ettiğini okumuş kadına "söz geçiremem" dediğini, çok iyi biliyorum.

daha böyle ailede erkek doktorlar arasında envai çeşidi var ki eşi doktor değil. Erkekler için %0 problem teşkil ettiğini söyleyebilirim. burada da evli doktor bir arkadaş var eşi doktor değil, kız sanırım edebiyat mezunu galiba çalışmıyor.

Sanırım esas sorun kadın doktor ise oluyor
yakın arkadaşım kadın doktor, doktor nişanlıdan ayrıldı (çünkü adam egosu 1500 bir abimizdi, y.dışında çalışıyordu, kıza da sanki onu kurtarıyormuş triplerindeydi, kız da başlarım senin havana dedi) şimdi mühendis adamla evli 2 çocuk yaptı. erkeğin annesinin kızı istemesiyle başlayıp görüşüp anlaşarak evlendiler. mutlular. adam çakılı görevde olduğu için kız zorunlu hizmeti gitti çocuğuyla başka şehirde yaptı vb. ama oldu yani bir şekilde. doktor-doktor evlilikleri 1-prestij denkliği 2-zorunlu hizmet iş yükü vb. gibi konulardaki zorluklardan dolayı "illa" doktor olsun diye bakılıyor ama olmayanı bolca var.

doktor-doktor evli kadın arkdaşlarım da çok. 2 kısım denbilir genel olarak; 1. grup :havalar 1.500 :) beni filan tanımazlar yani görseler. ayrı bir gezgende yaşıyoruz sanıyorlar. 2. grup: ezilmiş durumdalar özelikle doğuda ve ağır branşlarda çalışan arkadaşlarım. ülkeden kaçmaya çalışıyorlar.

Doktor mühends, doktor hemşire, sonra herkes doktora.

Doktor laborant
Doktor çevirmen
Doktor hemşire
Var etrafımda.

Doktorum, eşim THY'de hostes. Eş seçiminde meslek gibi bir kriterim olmadı, olanları da anlamış değilim. Evet, doktor - hemşire / doktor - doktor evlilikleri gayet yaygın ancak mecburiyetten veya baskıdan ziyade aynı sosyal ortamı fazlaca paylaşmaktan ileri geliyor. Yoksa atıyorum öğretmen - öğretmen, bankacı - bankacı, avukat - avukat vs evlilikleri de çoktur ama nedense o kadar göze batmaz. Sorunuzun bir diğer versiyonu da mesela hostes - pilot yakıştırmasıdır, ki biz (eşim ve ben) onun da anti-teziyiz mesela. Az önce "nedense" dedim ama aslında nedenini de biliyorum, bizim toplumda erotizmi çağrıştıran meslekler daima konuşulur durur. Olayın özeti bu. Aslında size bu soruyu sorduran da bu.

doktor-doktor var hep benim çevremde

doktor olarak doktordan başkasının çalışma koşullarımı anlayabileceğini düşünmüyorum. ben doktor olmasaydım anlayamazdım çünkü.

@şotgan
sen benim 1. gruptaki arkdaşlardan biri olacaksın 10 sene sonraki seni görebiliyorum.
Allah mesut etsin.

niye ama

abi senin cevabı okumadım, ama benim gözlemlediğim kadarıyla böyle. ki ben hastane içi gözlemcisiyim öyle düşün.

ha bana kalsa doktor koca istemem. çünkü azıcık gözü dışarda olanı feci sapıtıyor. hasta yakınları mı ararsın hemşire mi ararsın kırmadıkları fındık kalmıyor. bkz:feci skiş döndüğü düşünülen yerler.. :(( beni anlayan çalışma koşullarıma sesini çıkarmayacak mühendis avukat olsa öper başımın üstüne koyarım. ama ayın 15 gecesi sen nerdesin GADIN!! diyor çoğu..

@ şotgan
ablayım.
trans hastasını, odasına kitleyip yapanını biliyorum, doktorun sapıtanı evlerden ırak. şiraze toptan kayıyor.
içim dışım doktor, sana haksızsın demiyorum zaten.
ama hekimlerimizin de bir kısmı öyle ki çocuk aile hekimi, nöbet yok acil yok bir şey yok Allah'ın bir ilçesinde zaten. Ama bi havalar bi havalar sanki House'la bot bağlamış.

15 gün evde olmayacağın da asistanken -kadın doğumcu filan olmazsan- rutin 9-5 çalışabileceğin bir dolu yer var. ama nedense işte tüm hekimlerimiz House'la bot bağlıyor öyle olmayanı da eziyorlar zaten. ben de bunca yıllık moleküler biyolog olarak böyle düşünüyorum. ve de aslında kariyer hedefleyen hemen her meslekte bir şekilde yoğun mesai var. laboratuvarda sabahlamadan doktora bitirebilen yok pek bizde, mesela. Şu anda çok alakasız bir iş yapıyorum yine sabahladığımız çok oluyor. Ama nedense sadece doktorların nöbeti var, sadece doktorlar gece çalışır, doktoru sadece ve sadece doktor anlar.
Ne diyelim, öyle diyorsanız öyledir.

niye ama

düzeltiyorum, ablacım..

haklısın öyle ancak insanlar erkek doktorların bu ve benzeri olduğunu biliyor ve eşlerini böyle bir ortama haftanın yarısında yollamak istemiyor büyük ölçüde. ben de erkek olsam ben de karım böyle erkeklerle dolu ortamlarda nöbet tutsun istemezdim. cerrahilerin çoğunda maalesef durum böyle

Ben doktor kadınım sevgilim mühendis. Erkek doktorlar için kesinlikle böyle bi baskı yokken kadın doktorlar için doktor koca baskısı var çevrede. Gerçi baskı olmasa da cogu doktor kadın arkadaşım illa doktor koca istiyor tamamen prestij kaygisindan. Doktor erkeklerden de evliliklerinde gözü dışarda olcak olanlar yani aldatma meyilli tipler doktor olmayan kadınları tercih ediyor garip bir şekilde. Tabi bu benim gözlemim sadece. Onun disinda doktor(k)-muhendis (e), doktor(k)-avukat (e), doktor (e)-ogretmen (k) birliktelikleri var çevremde.

"aldatma meyilli tipler doktor olmayan kadınları tercih ediyor garip bir şekilde"

hocam hiç gariplik yok
hele ki doktorun parası iyidir, işi iyidir diye evlenen ve ortamlarını hiç bilmeyen hanım kızlarımız genelde %1'inden haberdar olmuyor olanın bitenin. zaten genelde haberdar olabilecek bir algı seviyesi/kafa yapısı ne denirse olmuyor.
win-win

Bizim burada çoğunluk doktor-doktor veya doktor-hemşire ama
doktor erkek - öğretmen kadın
astsubay erkek - doktor kadın
ilaç mümessili erkek - doktor kadın evliliklerine denk gelmiştim.

doktor-ev hanımı

bizzat babam ve annem olurlar. gayet mutlu mesut geçiniyolar.

@Niye ama galiba bir de o hanımlar aldatilsalar da sonuçta evine dönüyor diye kabul ediyorlar bu da bir sebep olabilir.
Bir de unutmuşum söylemeyi doktor kadin emlakçı erkek evliliği var bildiğim ve kadın yaşına göre gördüğüm en guzel kadınlardan biri.uzaktan pek mutlu gozukuyorlar.

@pastörizesüt

yeap. kalan, haberdar oldukları durumlarda da genellikle sineye çekiyorlar. ama hani bu genel Türk kadını tipolojisi, sadece doktor hanımlarına mahsus değil. genellemenin dibine vurduğum şu duyuruda, doktor hanımlarıyla asker hanımlarını apayrı değerlendirmek gerek diyip, susuyorum.

eski sekreter yeni ev hanımı :s
doktor bankacı olmaz bence

Yengem doktor, kardeşim konservatuvarda hoca. Babamın kuzeni var doktor, eşi biyolog. Lakin ilaç mümessilliği yapıyormuş tanıştıklarında. Her iki çiftimizin de maşallahı var.

Liseden 2 sınıf arkadaşım; biri doktor, diğeri denizci...evlendiler. Ha sonradan ayrılmışlar ama birinin mecburi dönemi, diğeri malum genelde karada bile değil, biraz kötü denk gelmiş bağzı şeyler.

koymamak daha iyi. kitaplarda yazmıyor mu moruk bu? asdfasdfgsd

hehehe

koyulmaz. sek içeceklerin hiçbirine koyulmaz. ha "dilim acıyo bana ne kime ne" kafasındaysan şaraba bile koyarsın senin bileceğin iş tabii.

Konyak ısınmak için falan içildiğinden dolayı mantık hatası var biraz.

Hangi whatsapp'i kullandiginin telefonunda hangi hat olduguyla alakasi yok. 1 kere aktiflestirme islemini yapman yeterli, sonra baska hat takabilirsin.

Cihazin rooutlu bir android degilse 2 whatsapp ayni anda acamazsin

Zaten 2 Whatsapp kullanmak gibi bir düşüncem yok. Cümle alem çevrem beni o numaramla biliyor. Viber ve Line de tahminimce aynıdır. Farklıysa başka tabi. Teşekkürler.

au pair

EVS programinda da oyle isler var

Çiftlik tarzı ise WWOOF diye bir gönüllülük programına uyuyor. Gerçi bunda kimse seni bi yere göndermiyor, gönüllü olarak organik çiftlikte çalışıyorsun, internetten ulaşılabiliyor, biraz Couchsurfing tarzı o.

Ben de wwoof demeye gelmiştim.

Workaway var, helpx var, wwoof var.

Varsa Milka'da vardır, Moda Migros'un karşısındaki şarküteri.

edit: pii, tadilattaydı ya, kapandı mı?

@whoosie'nin bahsettiği milka bikaç ay önce kapandı malesef. marmite nedir ilk defa duyuyorum. kadıköy'de de hiç rastlamadım öyle bir şeye ama çiftehavuzlar'da macro center var belki orada olabilir.

Milka'ya zamanında sormuştum, yoktu. Raflarda ne Marmite görmüştüm, ne de kuzeni Vegemite. Macrocenter'de de en son gidişimde de (birkaç ay önce Aqua Florya şubesine girmiştim) gördğümü hatırlamıyorum. Yabancı bir arkadaşa sorduğumda İstanbul'da değil Dalaman'da bir şarküteri adı vermişti. İngiliz yaşayan her yerde bulursun da demişti ama artık ülkede İngiliz yaşadığını da çok sanmamaktayım.

Biliyorum sarkiyi. Hatirlarsam yazarim mobilim.

edit: aşağıdaki şarkı mı? benim hatırladığım bu değildi çünkü ama bulamadım.

Öyle gitarlı slow bir şarkı değil baya orta hızda sayılacak bir şarkıydı bu. Bow Down Mister, Boy George'dan.

arkadaşlar çok teşekkür ediyorum şarkı bu evet. Çocuk aklıma slow gibi kalmış o kadar da slow değilmiş.
kafamdaki kliple bu klibi eşleştiremedim. insanın 6 yaşındaki algısı ile 33 yaşındaki algılaması arasında dünyalar kadar fark olduğuna yaşayarak öğrendim. Yıllardır belli aralıklarla bu şarkıyı arardım sonunda buldum. çok ama çok teşekkürler..

makasla

Makinenin türüne bağlı. Benim makinede mesela sorun olmuyor. bir adet küçük bıçağı var, kenarları düzeltmek için, ben onu kullanıyorum.

Benim çok stresli bir dönemimde bacaklarımın o tarafları aynen sizinki gibi kaşınıyordu. Dönemin bitimiyle çok kısa sürede geçti. Lakin bende alerji de var, toz akarlarına. Onun için stresten diye %100 de diyemem.

Yapma bence. Adamları kış vakti soğukta mı sigara içirtçeksin? Café'yi de beğenmiyorsan gitmezsin. Bırak yaşasınlar. Kimseye zararları yok.

öncelikle tabii ki şikayet edin, ceza yerler.

böyle yerler genelde kılıfına uydurmaya çalışıyorlar, yok işte 3 tarafı açılabiliyor, 4. tarafı yok edilebiliyor falan filan diye. çalıştığım yerde oluyordu bu tarz şeyler. ama kontrole gelenler keser cezayı.

@zinzinzibidi, bana zararı var. pasif içici olmak istemiyorum. etrafta başka cafe olmadığı için sık sık takılırdım buraya yaz aylarında. camekanları açınca sıkıntı olmuyordu ancak kışın içeride görüş mesafesi 10 metrenin altına düşüyor

@turk kizi, dediğiniz gibi kılıfına uydurmaya çalışıyorlar. yok camekandır yok üstü açılabilir tavan falan ama gayet de kapalı bir ortam. defalarca çalışanlara da ilettik ancak nafile. ciddi ciddi şikayet etmeyi düşünüyorum

adamlar kış vakti dışarıda içsinler sigarayı tabii. adaleti yanlışla sağlayamazsınız. şikayet etmemek yanlış olur.


belki 300 metre ileride kurala uyup kapalı mekanda sigara içirmediği için bunun yarısı kadar bile para kazanamayan kafe vardır. o adamın suçu kurallara uymak mı? hep kurala uyan mı ezilecek bu ülkede? şu kurala, kanuna uymayanların savunulmasına çok sinir oluyorum.


eğer mekan istanbuldaysa ibb beyaz masaya da şikayet edebilirsiniz. her türlü gerekeni yaparlar.

@levpontryagin, aynen dediğin gibi bir kanun var kural var, ki ben sigara içseydim kapalı alanda içmezdim çünkü bu çok bencilce geliyor bana.

Mekan istanbul içinde. Beyaz masa aklıma gelmemişti. Teşekkür ederim

bildiğim kadarıyla kanunda en az 1 duvarı ve üstü kapalı olan yerlerde sigara içilmesi yasak. Mesela otobüs durakları da bu sebeple yasak. Yani her türlü o numraya ve beyaz masaya şikayet edebilirsiniz. İsteyen dışarıda içsin gelsin.

@senolll, üstünü açılır kapanır yapınca kılıf uydurmuş oluyorlar mı

Herhangi bir şekilde arka bahçe yapabilen her kafede-mekanda bu olay vardır. O 300 m ötedeki diğer mekan yapmıyorsa o da kurala uymak istediğinden değil, yapamadığı için yapamıyor. İmkanı olsa bi punduna getirip kesin o da öyle bir bölme açar. Hatta uygun zamanı bekliyor, planını bile yapıyordur.

Valla ben de sigara kullanmayan, üstelik hiç de sevmeyen biriyim ama sırf bu yasağın esas konma sebebinden dolayı delinmesine laf etmem. Sebebini söylersem alırlar içeri.

@d max, nedenmiş? merak ettim :(

Ülkede ne isterse anında yapılan bir adet insan var ve ismini bu açıdan zikredersem hapse girebilirim. Bu kadar.

Adamların büyükelçisini topraklarımızda koruyamayarak Rusya'ya nal gibi koz verdik. İstedikleri zaman kullanırlar.

Yüzyıllardır sıcak denizler eınmek isteyen adamlar bunlar....

isteseler yarın inerler.

ekşicilere kalsa ayda bir iç savaş çıkıyor ülkede. olma ihtimali yok demiyorum ama her olayı kesin en kötü şekilde sonuçlanacak diye yorumluyorlar (genel kanaat).

belki doğalgazı kesmeyecek, savaş ilan etmeyecek ama her türlü kullanacak rusya bu olayı. mesela suriye'de tr'nin etkinliğini oldukça kısıtlayacak bence bu olay.

adamlar hiçbir şey yapmadan sadece ama sadece doğalgazı kesse sadece ısınma değil kol gibi elektrik problemi de yaşarız. bunu da ben değil bir çok enerji hukuku seminerine, paneline katılan konuşmacılar söylüyor. bu işin gerçekçi kısmı. doğrudan bize haşırt diye girebilecek kısmı.

bunun yanı sıra rusya istese sadece şu olayı kullanarak (çok da güzel kullanır) uluslararası arenada ağzımıza ölük ölük sıçabilir. illa tankla tüfekle bu ülkeye yardırmasına gerek yok. her şeyi, her olayı, herkesi o kadar küçümsüyor, kendinizi o kadar büyük bi şey sanıyorsunuz ki... paranoyaklık seviyesinde bile olsa haklı korkuları olan insanları küçümseyecek hale gelmişsiniz. tarih sizin gibilere atılan sağlam tokatlarla dolu.

Büyükelçi öldürülmesi bahane edilirse direkt savaş nedenidir, yani Rusya bunu bahane etmek istese çok rahat ederdi. Rusya'nın ters yapmasını ''şimdilik'' ben de beklemiyordum ama ellerine koz geçti tabiki de. Adamların askerini öldürdük onda bile sadece ambargo uyguladılar. Sakin kalıyorlarsa Putin'in planları için.

rusyanın kucağına oturduk bu saatten sonra.

kimi isterlerse teslim ederiz ben söyleyim. ne öso kalır geriye ne ışid hepsinin liderlerini paket yapıp yollatırlar kremline

Şimdi çok ciddi bir olay ama bir uçak olayı gibi silahlı kuvvetlerin bire bir karşılaşması gibi de değil. Rusların hemen önceki gibi köprüleri atacakları bir ortam oluşmadı. Suikastçı polis de olsa ülke adına bir hareket yapmış değil. Lakin şu var ki arka planda bir dolu düşünce geçer Rusya'nın aklından. Birçok konuda ödün vermemizi bekliyorum.

Rusya şu anda çok politik davranıyor. Tabii ki böyle söyleyecek. Bizimkiler gibi gaza gelip boş boş tehdit savuracak halleri yok adamların.

Başka bir soruda da yazdım. Putin "yav olur arada böyle şeyler, bizim aramızı bozmaya çalışıyollar:(" diyip dosyayı kapatacak bir adam değil. Büyükelçisi öldürülmüş. Preastiji bozulmasın diye 118 askerini denizlatında ölüme terk eden bir adamdan bahsediyoruz. Ben kesinlikle güvenilir bulmuyorum bu sayko kgb kafasındaki adamın açıklamalarını.

Tabii ki bizimle de çeşitli pazarlıklar yapılıyor şu anda, bizim evinde oturup bilg başında tık tık yapan sıradan türk vatandaşları olarak bunları bilmememiz normal. Önümüzdeki dönemlerde göreceğiz.

evde oturup bilgisayar başında bunları bilemeyiz +1

savaş çıkacağını düşünmüyorum. zira artık savaşlar bizim bildiğimiz anlamda gerçekleşmiyor çoğunlukla. günümüzde savaş daha illegal örgütler üzerinden yürütülüyor. rusya'nın elinde böyle önemli bir koz varken, savaş çıkarmayı neden tercih etsin ki? suriye'de türkiye'nin nasıl bir talebi var bilmiyorum ama o talep artık biraz zor gerçekleşir gibi geliyor. ayrıca putin kin güden bir adam. bu yaptırımların dışında somut ve dişini batırarak siyasi bir hamle de yapacaktır gibi geliyor.

umarım bu gergin zamanlar geçip gider bir an önce. sağduyulu davranırlar umarım liderler. biz aktör olmayanların izlemek dışında elinden bir şey gelmez, bu çerçevede.

ya insanlar önce ne yazdı bilmiyorum ama rusya'nın bunu bu sefer yemeyeceği dünden belliydi zaten.

yalnız abd tarafına bakarsak son çareleri buysa eğer savaşı çıkarmaya çalışacaklar. o kadar masal değil orası.

kaç on yıllık yatırımları gitti, gidiyor. karayılan'ın özgür gündem'deki ağlamasını biliyorsanız ne demek istediğimi anlardınız.


yalnız rusya'nın anında cevabı vermeyeceğini düşünenler saflık etmiş. yahu karlov zaten ilişkileri iyiye götürenlerden biri olduğu için öldürüldü.

o iş olsaydı uçak düştüğünde olurdu ama onun için gereken geri adımı erdoğan attı. onu geçelim artık çok yol alındı. aslında suriye ile bir yıldır anlaşma yolunda görüşüldüğü ama kamuoyuna duyurulmadığı söyleniyor. zamanında abd maşası gibi davrandıkları dönemde etiketlediler ya adamı(esad'ı), şimdi halka nasıl anlatacaklarını şaşırdılar.

artık türkiye'yi tekrar güvenli hale getirmeden kendilerini kurtaramayacaklarını anlamaya başlıyorlar.

rusya ile görüşmelerde karlov ve açıkçası vatan partisi'nin payı büyük. ta esad'a ilk eset denmeye başlanan dönemden beri suriye ile görüşmeye başladılar ilk. ancak aslolarak parti içerisinde rusya'ya gidip konuşan emekli subayların payı olduğunu söylüyorlar.

önemli olan şunu fark etmemiz: hazırlıklı olalım, daha kötü olaylar geliyor. ben darbe girişimi olduğunda tamam, aceleleri var, hem pkk hem fetö kolundan işi azdıracaklar demiştim. açıkçası spesifik şekilde şu olur, diyemesem de bekliyordum bu tarz şeyler. sonra yenilgisini erken anlayıp kendisini bir süre için nekahate almış olabilir mi diye düşündüğüm abd'deki lobinin, bizdekine benzer şekilde, muhalif takımda da epey güçlü olduğunu fark ettiğimde seçim sonrası bile azacaklarını düşünmeye devam ettim.

yani veriler o yönde çünkü. savaşı çıkartıp çıkartmayacaklarını, abd'de neyi yapmayı göze aldıklarını, anlaşılan devlet vs lobi savaşında lobinin gidebildiği derinlik belirleyecek.

çünkü nasıl bizde satın alınmış insanlar ülke çıkarına büyük zarar veren politikaları yıllarca uyguladılarsa onlarda da kendi halklarına rağmen ve abd'nin trilyonlarca dolarlık dış borcuna rağmen abd'nin dış politikasını eskisi gibi ülkeyle çıkarı bir olmayan kimselerin yürütmeye devam ettiği görülüyor. bir şey söylemek için erken belki ama trump'ın kabinesinin belirleniş şekli ve obama'da faal olan, görevleri de belli adamların da yeni kabinede bulunması ve trump'ın üstü kapalı seçim sonrası söylemleri bana bunu düşündürüyor. orada yine partiler üstü devlet değl de oligarşi makinası kazanmış gibi bir izlenim vermeye başladılar.

bu savaşı çıkartırsa bu taraf çıkartacak. ondan böyle uzunca bahsettim.

twitter.com

once bale nedir, bu adamlar niye oyle giyiniyor, anlatin. yoksa agir olur.

Lise mi? Biz lisedeyken bu tür açıklamalar gerekmezdi bize, ilkokulda belki. Zannetmem öğrencilere bu kadar ağır geleceğini ama biraz öğrencilerin ailelerinin sosyoekonomik durumuna bağlı. İşin ucunda işten atılmak ve sürülmek de var bu devirde.

Bakınız eksisozluk.com Onun dışında harika bir şey yaptığınız bence hiçbir sakıncası yok. Ben ortaokula giden çocuklarımı sürekli götürüyorum büyüleniyorlar adeta.

sarma sigara ya da açık tütün-fazla olmadıkça el bagajında taşınır. kaçakçı gibi görünmeyin.
deodorant parfüm tonik vb-bunları bagaja verin
cakmak, makas, pil-bunları da bagaja verin
yanınıza alırsanız belki erir formu bozulur, ben olsam bagaja koyardım.

parfümü bölemeyeceğiniz için bence el bagajına almayın.

parfümü el bagajına koyma alıyorlar. bagaja vermen lazım.

beher sıvı 100 ml olmak üzere toplamda 1 litre galiba. parfüm 100'den az mı? azsa kasma bölmek için dursun.

100 ml kabin için geçerli kargo bölümüne verirsen sıkıntı olmaz.

oh rahatladım. tenkyu

brugge ve gent, in brugges filmini izle gerisi gelir zaten.

brüksel de kendine has bence görülebilir. ab parlamentosunda ülkemizin adının yazmadığı görülebilir, akşam vakti meydanda bir bira içilebilir.
brugge da harika doğal bir yer. kesinlikle görülmeli.
ama gitmişken belçikaya brüksele gitmek gerek başkent neticede. kesinlikle güzel bir yer. waffle, çikolata cenneti.

brugge cok guzel mutlaka gidin

Brüksel'den Brugge'ye trenle giderken Gent yol üzeri. Antwerp fazla kuzeyde kalıyor. İyi bir planlama ile Brüksel-Gent-Brugge kısıtlı zamana sığdırılabilir gibi. Gent'i görmedim ama düşündüm de gitseymişim oraya da keşke diyorum. Brugge güzel yer ama.

Direkt pasaport damgalaniyor.
Rezervasyon sorabilirler. Hazirlayin derim. Kac gun kalacaksin vb sorular oluyor.

Rusyaya zaten (hala) vize alinmasi gerekiyor tekrardan diye biliyorum, bir sorun yaratacagini sanmiyorum.

ukrayna biraz "adama bakarım adam mı diye, pasaporta bakarım pasaport mu diye ;))" yapıyor. sorgulanan hatta ülkeye alınmayan da var, hiçbir soruyla muhatap olmadan girip çıkan da. sorgulansan bile çok yüksek ihtimalle alırlar ama, öyle atla deve değil, "hmm rezervasyonun yok, e hadi sktir git o zaman :))" demezler. girememek için bayağı uğraşman lazım.

ben turist olarak gittiğimde "ne olur ne olmaz" diye her şeyimi hazır etmiştim ama inan hiçbir şey sormadılar. tek bir soru bile. damga basıldı ve "lan sorun çıkmasa bari" derken iç hatlarda buldum kendimi, kimse nereye gidiyon demedi. kaldı ki ilk yurtdışı çıkışımdı ve 21 yaşında esmer erkeğim, gözlerimle terör saldırısı yapıyom resmen.

öğrenci vizesiyle direkt olarak lviv'e gittiğimde ise havalimanında alıkoydular yaklaşık bi saat. küçük bi odaya aldılar. ışık var ama, filmlerdeki işkenceli sorgu odası gibi değil sjfjsk. "lan bavulu alayım bari, her şey onun içinde alıp götürmesinler" diyorum, bırakmıyolar. okulu aradılar, bakanlığı aradılar, benim okulun ve bölümün adını söylememi istediler (evet), polis çıktı asker girdi bi ton soru da o sordu vs. bissürü tatava. ingilizceleri iyiydi allahtan, bi ara ben çok gerildim, "ukyaynaya giyemicek miyim :((" diye sordum, karı ters ters bakıp "maybe" demesin mi? neyse ki tomar tomar kağıtla gitmiştim, isteyebilecekleri tüm belgeler elimdeydi. kadın ısrarla okul davetiyesinin orijinalini istemişti mesela. onu konsolosluğa verdim, bu fotokopisi diyorum. nuh diyor peygamber demiyor. en sonunda ne oldu artık bilmiyorum, bıraktılar. daha pasaport kontrolünden geçmemişim, damgamı vurdurtçam. gittim. kadın vizemi inceleyip yine askere ya da polise ne haltsa "huooov buna bi bahın hele" demesin mi? 10 dakika falan da onun mevzuyu idrak etmesi için bekledik, diğerleriyle konuştu, tipime baktı şöyle bi.

işin komiği, tüm bu olanlardan sonra bavulu alıp havalimanından çıkacağım zaman, gayet bariz olan çıkış kapısını gösterip "buyrun, burdan" minvalinde bi şey söylemeleriydi. madem bu kadar kibarsınız neden uğraştırdınız o kadar amk.

ukrayna girişi rusya açısından sorun çıkarmaz. ukrayna kömürünü, gazını bile hala rusya'dan alıyor, bakma savaşta olduklarına. ha kırım'a rus vizesiyle girersen ukrayna bir daha asla ülkeye almaz ama rusya için problem yok, donbass'taki bölgelere girmeye kalkmadığın sürece rusya pasaportunda ukrayna damgası var diye sorun yapmaz.

Bu sene içinde ikisine de gittim. Önce Kurban Bayramı'nda Amsterdam'a Ukrayna Havayolu'yla Kiev üzerinden gittiğimde, uçaklar arası 8 saatlik arayı Kiev'de gezerek değerlendirmiştik. Girişte tek soru bile olmadı. Sonrasında ise, geçen hafta Rusya'ya gittim. Vize alırken Ukrayna damgaları bulunması beni de kıllandırmıştı ama vize alımında problem çıkmadı. Rusya'ya girişte ise bir süre bekletilip ek bir sorguya tabi tutuldum. Bu da dönüş biletin var mı, otel rezervasyonun var mı şeklinde sorulardan ibaretti. Akabinde ülkeye giriş yapabildim. Ukrayna damgasının bahsi dahi geçmedi.

birkac hafta icinde 25 oluyorum. su son iki senede cok sey cok hizli degisti. bu hizda devam ederse marsta da olabilir bi kosede dilenebilirim de.gonul marsi istiyor.

Güzeldi 27 yaşım. Sevdicekle evlenmiştim mesela. Sonra hep istediğim iş olmuştu. O sayede başka bir kıtada doğmuş en diğer yarım insanla tanışmıştım. Düşününce en güzel senem de o olmuş galiba.

10 gun kaldi 27'nin bitmesine, simdikinden farkli olacagini sanmiyorum.

90lilarin 27 olacagina inanamiyorum, benim daha 3-4 senem falan var ve hala ayni olabilirim gibi geliyor her yonden

Tam 27 yaşındayım ve panik içindeyim 30 oluyorum diye. Hiçbir yaşımdan farkı olmayan salak saçma bir yaştı. İstediğim, beklediğim hiçbir şey gerçekleşmedi. Aksine arka arkaya pek çok şey yıkıldı, dağıldı.

Yine de belki 28 güzel olur. Her işte bir hayır vardır diye düşünüyorum, umudu kesemiyorum.

çok farklı şeyler isterdim de hala olduğum yerde olucam bence.

27'ye girmeme 6 ay var. evvela senin de 90lı olduğunu öğrenmek biraz burukluk yarattı. zira takiplerime göre skillerin ve özgüvenin var. yani yaşının adamı gibi duruyosun, helal.

25'ten beri aynı şeyleri hissediyorum. ve 27 bir yaş grubunun sonu. 20 yaşındaki kıza yazmaya çekinirsin heralde.. (evet henüz pek çekinmiyorum zira çevrem 25li yaşlarda..) 28den daha kötü olmalı bence, yani okulda en büyük sınıf olmak gibi bişey.

seneye istanbulda olurum gene muhtemelen. olumsuz manada bişey beklenmez zaten ama düşünürken bi endişelenmiyo değilim. neyse soru o değildi.
okulumun falan olduğunu düşünürsek seneye istanbulda iken maddi imkanlarımın biraz daha iyileşmesini, araba falan alabilmeyi umuyorum.
her sene giderek daha önemsiz hedefler edindiğimi de şu an farkettim.

Tr saatine gore 3 gun sonra 27 oluyorum.

Hayatim cok degisti, bircok konuda ipler artik benim elimde olacak 27yasimi yasarken. Umarim daha iyi degerlendiririm. "Sen kuehles blondessin, aptallik etme!" diyorum kendime.

ben de bir ay önce 27 oldum. şimdilik pek bir şey yok gibi. 27. yaşıma reislandda girmemek çok güzeldi ama.

23 yaşındayım. 4 yıl sonra 27 oluyorum. Okulum 2018'de biterse ve hemen çalışmaya başlarsam para kazanan bir insan olarak hayatımı gezmek ve görmek üzerine planlamayı düşünüyorum. Bence her şey daha yeni başlıyor. Şu ana kadar vaktimi hep iyi bir gelecek kazanmak için çalışarak geçirdim. Lise olsun, üniversite sınavına hazırlanmak olsun, en güzel yaşlarım maalesef hep daha sonrası için harcandı. Boş yaşayan bir insan değilim. Bu vakte kız arkadaş da sığdırdım, normal arkadaş da sığdırdım, spor da sığdırdım, eğitim de sığdırdım, ama bundan sonrasının daha güzel ve dolu olmasını istiyorum. Bugün A101'de çalışan kız bana abi deyince biraz şok olmadım değil. Lise sona giden bir öğrenciden 5 yaş büyükmüşüm. Az değil, kabul ediyorum. Ama yine de yaşlandım diyebilecek kadar isteksiz görmüyorum kendimi. Bu, ruhla doğrudan ilişkili. Bir insanın aklı ve ruhu genç olmalı. O zaman bu yaş olayları hiçbir şey ifade etmiyor.

33 yaşındayım ve herhangi bir yaşa giriş çıkış tamamen şöyle oldu.
encrypted-tbn3.gstatic.com

İnsan zaman içinde değişiyor ve gelişiyor. Tabii ki hiçbir gün dününü aynısı olmuyor ama bu nokta devrim, atılım gibi olmuyor pek. Azar azar artıyor. Başımıza gelen devrimsel nitelikte olaylar var; yeni ilişki, yeni işe başlama ya da birini kaybetmek gibi büyük kırılımlar ve olaylar yaşıyoruz ama bunlar yaşa bağlı olarak gelişen şeyler değil; herhangi bir yaşa denk gelen şeyler. Bir iki yıl öncesine de, sonrasına da denk gelebilirdi, o yıla denk geldi.

Her yaşa girerken o yaş için hedeflerin olması güzel tabii ki ama bunu bir beklenti olarak düşünmek çok da anlamlı değil. Bununla ilgili benzetme yapayım. Hep 'Sevişince kadın olunur' denirdi, ben de ilk sevişip yataktan kalktığımda üstüme bir olgunluk çökecek, ne bileyim, topuklu ayakkabı ile yürüyeceğim sandım. Hiç öyle olmadı, hayat kaldığı yerden ve ilk anda biraz garip bir şekilde devam etti. Topuklu ayakkabıya zaman içinde kısmen alıştım. 'X yaşında böyle şeyler olacak' da benzer bir yaklaşım. O yaşlara geldiğinde birden sihirli bir el değmiyor; neysen o olmaya devam ediyorsun. 'Zamanın değirmeni yavaş işler' derler; o hesap. Yıllar boyunca bir şeye benziyorsun ama başına 'Şunu kaybettikten sonra olgunlaştım', 'Yeni işimde çok şey öğrendim', 'Eski sevgilimden ayrıldığım gün kalpsizleştim' gibi kırılma noktaları olmadıkça tıngır mıngır gidiyorsun. Eğer bir kırılma istiyor ve bekliyorsan, o yönde çalışmadığın sürece o kırılmalar olmayacak. Büyümek ise yine zamanın hem becerdiği hem beceremediği bir şey. Herkesin bir yanı çocuk kalıyor illa ki. Her zaman akranlarına göre çılgınlık sayılacak şeyler yapabiliyor insan ama o da bir günde ya da bir yılda gelmiyor.

28 yaşındayım, 27 yaş civarları kurduğum hayallerin ve belirlediğim hedeflerin %200 falan ilerisindeyim. neden böyle oldu diye sorunca, "lan çok çalıştım" diyorum kendi kendime. hala da ipini koparmış köpek gibi çalışıyorum çünkü işime bayılıyorum. mutlu olmak için birşeyler yapıyorum ve ayın son günü birsürü para yatırıyorlar hesabıma. daha ne olsun :)

27 oldum sayılır, olmak istediğim yerde değilim, istediklerimin çoğunu yapamadım. yirmili yaşlarımı boşa geçirdiğim için pişman hissediyorum sadece.

27 yaşımda tekrardan başka bir ülkede lisansa başlıyor olacağım. (yaklaşık 1.5 sene sonra) o ülkenin dilini öğreniyor ve tamamen yeni bir başlangıcı çok sakat bir yaşa mı getirdik (27 yaş krizi) diye düşünüp korkuyorum.

Altı sene öncesi benim için. Hmm, askerden dönmüşüm, bütün gün incide 4chanda takılıyorum, iş aramıyorum, sexploit sinema, b movie, dandik bilimkurgu vs ne varsa arşiv yapmaya başlıyorum. Birkaç ay içinde eski sevgili evleniyorum ben diye mesaj atacak, depresyona gireceğim, hemen akabinde ailem beni evden kovacak aynı gün bir kızla tanışmama vesile olacak bu olaylar, eski sevgilinin evlendiği gün o tanıştığım kızı ayartıp sevgilisinden ayırmış olacağım, ohoo daha yapılacak çok iş var.
Çok yoğun bir yıldı 2010, deli maceralıydı.

27den bildiriyorum, erken orta yaş krizi. evde izansız bi kedi var koşarken kafasını kapılara çarpıyor ona benzetiyorum kendimi.

90 ekim ben de. yaklaşık 10 ay var 27'ye.

- yüksek lisans tezimi bitirip, teslim etmiş olacağım.
- evlenmiş olacağım.
- artık bir kadro bulabilirsem doktoraya başlamış olacağım. ama bu konuda umudum yok olmak üzere, büyük ihtimalle kadro bulamadığım için doktoraya filan başlayamayacağım ve özel sektörde ofiste çürüyeceğim.

aslında yapı olarak umutlu bir insandım hep, dünyayı filan değiştirecektim. hala ara ara deli cesareti filan geliyor ama 2016 o kadar yıkıcıydı ki birçok açıdan, olumlu düşünmekte zorlanıyorum.

Şu anda 39. 2004 yılıydı, demek askerden dönmüşüz (2003, 297 KD). Bel fıtığı illetine yakalanmam ve ilk düzenli iş bulmam bu döneme rastlar. Çok uzun sürmemişti ama. Bu iş bulabilme durumum muhtemelen yaşımdan ziyade askerliğin tamamlanması ile alakalı. Sonrası uzun işsizlik dönemleri arası en uzunu 1 yıl, diğerleri birkaç ay süren iş bulmalar, 30'ların başında şimdiki işim. Oradan da çıkmak üzereyim, seneye yokum, baydım çünkü.

mutlu. o yastan sonra hersey ters gitmeye basladi bende. o yuzden arada dusunurum 27 yasinda olmek gercekten lanet mi ki acaba?

Askere gitmeden hemen önceki halim. Yaşama sevincim o yaşta kaldı.

Benim hayatimin donum noktalarindan birisi oldu 27 yas, bulundugum sehri, ortami, istemedigim her seyi degistirma firsatim olup kotu olan her seyin iyi olan seylere evrildigi bir yas oldu. O yuzden cok guzel hatirlayacagim hep. Hayatimda gozum kapali guvenebilecegim ve ailemle tanistirabilecegim kisi ile tanistigim yas oldu. Ailemle tanistirmayi birakin hic sevgilim oldugunu bile paylasmadim bu zamana kadar. Ama hala cocuk gibi hissediyorum oyle bir yaslanma/buyume olmuyor. Su an 28'im XD

o yuzden bayagi donum noktasi oldu diyebilirim :)

29 yaşındayım. 27de hiçbir şey olmadı, bir şey değişmedi. Ben büyüdüm moduna da girmedim. Ona 30da gireceğim sanırım.

tam 27 yasindayim. 2 ay once girdim daha dogrusu.
sanki artik genc gibi hissetmek zorlasiyor gibi geliyor bana. ve ozellikle bu 19-20 yasindan sonra cok cabuk gecmis gibi geliyor. okumusum, calismisim, sinavlara girmisim turlu turlu, yine calismisim, farkli farkli islerde calismisim derken 30a merdiven dayanmanin buruklugu sanki hicbir sey yasamamisimcasina katlaniyor. belki hayatimin donum noktalarindan biri ama bir yanda backpacker gibi yasa bir sure, diger yanda isini gucunu oturt bos zamanlarindan ne yapiyorsan yap diye dusunuyorum. bu kararsizlik beni yiyor cunku zaman geciyor bir yandan.

25 yaş altının kullanması yasak değil sonuçta, kullan gitsin. Tabi krem kullanmadan önce bir cildiyeciye de görünmek iyi olur. Alerjisi şusu busu var.

stres yapmayın, sakin olun, alnınızı ne durumlarda kırıştırdığınız farkına varın, kendiniz fark edemiyorsanız insanlara sorun, bu durumlardan kaçının ve alnınızı kırıştırmamaya çalışın.

34-36 beden bandının yukarısına çıkmadığınıza delalet eder. bu yönden çok olumlu.

Bol bol su içip ve nemlendirici sürüp cildi nemli tutmak ve yüz yogası. Yoganın çok faydasını görüyorum.

çatma kaşlarını.

Yerli olarak : Zengin mutfağı, asiye nasıl kurtulur( müjde ar), Yabancılardan oyunları nı izlediğim ama filmlerini izlemediğim aklıma gelen 2 tanesi: carnage ve incendies

Macbeth, onlarca filmi çekildi

venedik taciri vardı yanılllmıyorsam.

Moliere'in Cimri'sinin bir uyarlaması vardır Louis de Funes'in oynadığı ve yönettiği.

the big kahuna
sleuth
death of a salesman
hurly burly
crimes of the heart
death and the maiden

dizi: fleabag, angels in america

Butterflies Are Free (1972)

shakespeare'in birçok oyunu sinemaya uyarlanmıştır. kurosawa'nın macbeth uyarlaması "throne of blood", orson welles'in macbeth ve othello uyarlamaları gibi.

izlemedim ama ben de (bkz: Incendies) diyebilirim. devlet tiyatrolarındaki "yanık"ı izlemiştim, çok beğenmiştim. ikisi de aynı esere dayanıyor.

daha önce 2 oyununu beğenerek izlediğim andrew bovell'ın wikipedia'daki sayfasına bakınca (bkz: Lantana )ve (bkz: bless ) filmlerini buldum. lantana, sanırım "konuşmalar" adıyla izlediğim oyunun film uyarlaması.

Scotland Pa.

çok teşekkürler herkese. shakespeare klasiklerini çok kastetmemiştim aslında, çoğunun birden fazla çevrimi var, biliyorum. yazarken belirtmek aklıma gelmedi ama sağ olun yine de

Cyrano de Bergerac

@angelus o zaten baş tacı:)

eğer iyi bir kasap bulursan aynısını hatta daha güzelini yarı fiyatına evde de yaparsın. adamın yaptığı şey güzel et bulup azcık tuz biber atıp ızgarada medium rare pişirmek başka bişey değil.

medium rare'e kadar ben de inanarak okuyordum ki, medium rare'de bi' kafa karışıklığı yaşadım.

Ben de merak ediyordum, geçenlerde günaydın'a gittim(nusr-et'i merak edip günaydına gittik ama olsun, fukaralık) etin yumuşak olması dışında pek bi' şey anlamadım. Zaten ben ekmeksiz yerken de çok fazla tat almıyorum.
kültürel bi' olay sanırım, biz fukaralıktan hep ekmekle yediğimiz için artık ekmeksiz tadını bi'şeye benzetemez olmuşuz.

yok aynısı evde biraz zor olur. olur da zor olur.

nusret'in eti dry aged denilen yöntem ile doğrudan hayvandan çıkarılıp satılmıyor. özel buzdolaplarında belirli bir süre bekletiliyor. sanırım asıl püf noktası bu.

ikincisi, hiç gitmedim ama kömür ateşi kullandığını tahmin ediyorum. yani döküm tava diyecekler şimdi ama gaz ocağı üstünde göküm tava ile kömür ateşinin çok farkı var. ev tipi mangal ızgarası da değil üstündeki muhtemelen kömürün üstündeki de döküm bir ızgara. bizim tel ızgaralardan değil.

gerisi suyunu kaçırtmadan mühürleyip içi pembe kalacak şekilde pişirmek. yukarıdakileri sağlarsanız bunu yaparsınız evde.

özel et alıyor çünkü. aldığı etin yetiştirilme maliyeti daha fazla,
ayrıca o etler dinlendiriliyor haliyle onun maliyeti de daha fazla oluyor. (21 gün mü ne dinlendiriyordu etleri özel dolaplarında)

ha yine de o para eder mi?
et tek başına o para etmez.

ama oradaki eti, hiç pişmeden almak istesen şuan kasaptan aldığın etin 2 katı fiyatına alırsın yine, öyle söyleyeyim.

paranın kalanı; eti ustaca pişiren şefe, etin yanında kullanılan malzemenin kalitesine, mekandaki ambiyansa veriliyor.

nusretteki et neden pahalı? (etin maliyeti dışında söylüyorum)
çünkü nusretin o işletmeye harcadığı paraya oranla düzgün bir kazanç elde etmesi gerekiyor. o yüzden pahalı.

nusret orada 50 tane garson çalıştırıyorsa, o işletmeye bilmem kaç milyon tl lik dekorasyon vs. masrafı yaptıysa, pr çalışmaları falan yapıyorsa bütün bu giderlerini topluyor ve diyor ki: bu masaya oturan bir kişiye en az 70-80 lira masraf yapıyorum. eğer ben o kişiden 200tl kazanmazsam bu işletmeyi hiç açmam giderim köşede tavuk dönerci açarım kalan parayı da inşaat işine harcarım.

der.

işte asıl sebebi bu yani.

Bazı yerlerde para yemeğe değil ambiyansa, orada yeme imajına verilir.

@d max, işin o yönü de vardır elbette ama ben lezzet olmasa bu kadar tutmaz sanki diye düşünüyorum.

vedat milor nustret diye youtebada arat. orda acikliyor.
etleri ozel almasi, dinlendirmesi, duzgun yerlerden kesmesi, az pisirmesi sulu olmasi vs vs

tutuyor olmasının sebebi lezzet değil, popülerlik.

nerde o günaydın'a gittim, napalım fukaralık diyen arkadaş? hah yukarıdaymış. nusr-et dükkanları daha portakalda vitaminken bildiğim kadarıyla nusret gökçe isimli şu ilginç adam günaydın'ın şefiydi. kim elinden tuttuysa ayrılıp kendi zincirini kurdu. ona da ferit şahenk el verdi, birkaç trendsetter orada yemek yiyince boynuz kulağı geçti. oldu sana zincir.

mevzu et değil. bu adama kimse el vermese, bu hala günaydın'da et pişiren herhangi bir şef idi. günaydın'a da takılan olmayınca sıradan bir stek house'un sıradan şefinden öteye gidemezdi.

bazen gerçekten şu illuminati falan olaylarına inanıyorum. acun'un sıradan bi muhabirken çok matah programlar yapıyor gibi türkiye2nin en ünlü televizyoncusu olması, etçi adamın bir anda bu kadar popüler ve para kıran mekanlar olması, abuk şarkıcıların, şovmenlerin bir anda parlayıvermesi. bi numaralar dönüyor da du bakalım.

günaydın'da çırakken biriktirdiği parayla güney amerika'ya gidip işin inceliklerini öğreniyor, geldiğinde de yaptığı iş beğeniliyor ve doğuş grubundan yatırım alarak yeni bir marka yaratıyor.

et pişirmekte ne var, ateş var ızgara var et var gibi yorumlar bence saçma. adam olaya katma değer ekliyor, yaptığı etler günaydın'ın etlerini filan sollar. onun dışında da bir marka / bir konsept yarattı ve oradan da para kazanıyor.

ben anormal bir şey göremiyorum. "birileri elinden tuttu öyle zengin oldu yeeeaaa" derken sizin niye elinizden tutmuyorlar mesela? madem o kadar kolay siz de yaptın.

sermaye övücüsü gibi gözükmek istemem ama nusr-et e tepki göstereceğimize ankara'dan birilerinin yğeeni diye trt'ye müdür olarak atanıp hiçbir şey yapmadan 10binlerce dolar maaş alanlara tepki gösterelim...

nasıl et pişirmekte ne var?

dünyanın en elit restoranlarının en önemli meziyeti et pişirmektir. et pişirmek ağır sanattır.

hepsinden önemlisi çok pahalı malzeme olduğu için, çoook daha büyük ustalık gerektirir.

tchuck +1 pişirme ve hazırlama yöntemi lezzeti yakalamada çok önemli bir faktör. et ne kadar kaliteli olursa olsun beceriksiz ellerde ziyan oluyor diye düşünüyorum.

Sadece etin tadının güzelliği değil onun reklamı daha önemlidir. Okuduğum kadarıyla asıl etlerle nusret değil abisi Uğur ilgileniyor diye biliyorum. Arka tarafta abisi Uğur var diye biliyorum. Nusret ise daha çok ön planda çalışıyor tabiki iş tecrübesi var kasaplıkta kötü değil. İnsanlar sadece et güzel diye gelmiyorlar biz Türk'ler belli bir kesime kendimizi kabul ettirmeyi severiz. Örnek veriyorum 6s'imiz varken ve sağlamken sırf almak ve göstermek için 7 alan insanlarız. İnsanlarda nusreti sevdiler her anlamda ve bir marka oldu artık. Parası olduğunh göstermek içinde giden fotoğraf çekip instagramda paylaşan insanlar yok mu? Var. O yüzden olay sadece etin güzelliğinde değil aynı zamanda da reklamda bunu da nusret çok iyi yapıyor. Ben bile instagram hesabındaki paylaşımlarına gülüyorum açıp izliyorum. Arkadaşlarla aramızda espirisini yapıcak duruma geliyoruz. Öğrenci olmama rağmen (para kısıtlı tabiki) et de çok sevdiğim için izledikçe canım çekiyor ben bile merak ettiğim için gitmek istiyorum olay bence tamamen reklamda. Etker kötü mü? Zannetmiyorum.

bu isin olmayan sirri iyi malzeme. gerisi de hikaye.

yemek pisirmeyi bilmiyorsa "et pisirmek..." diye degil, "et yemek..." diye konusmali insan.

nusr-et'in basarisi reklamdir. darbeyle mahvedilen makul insanlarin yerini alan soytarilar ve onlarin copleriyle beslenen medya, yaratilan kolpa degerler, ve saire...

et pisiriyormus. hahah, he...

Topçular popçular gelsin. Fakir müşteri gelip onları rahatsız etmesin. Ortamlarda da böyle et yok ağa diyelim.

not: dizi bolumu basi 50 bin alanlar "oyuncu" mesela bu mantiga gore. konser basi 100 bin alanlar "muzisyen", kitaplarindan 1 milyon kazananlar da "edebiyatci."

fiyatlar nasıl burda? t-bone yesek mesela ne kadar ?

@nucleon

t-bone 100
dallas steak 120
nusret kobe 150
lokum 90
kuzu kafes 240.

Reklam artı kalite/fiyat'in her işte olduğu gibi burda da parabolik artıyor oluşu.

Nusret'in püf noktası bence %90 kullanacağı eti seçmek kalan %10 da pişirme,sunum,reklam vs.

Etin lezzeti daha hayvanın nerede otlatıldığından başlar.Bizde sıradan restoranlar pek önem vermez ete.Nusret muhtemelen etin yediği otlara,merada ne kadar dolaştırıldığına,yağlanması için ne kadar bekletilmesi gerektiğine vs. ve bunun gibi bizim bilmediğimiz bir ton detaya dikkat ederek et alıyordur.

Ben köyümde merada otlatılan kuzuların etinin lezzetini İstanbuldaki çoğu restoranda bulamıyorum.Bunlara dikkat edenler fark yaratıyor

valla etse de ben şu aralar rezervasyondan dolayı red yiyenlerin çokluğunu duyuyorum. eskiden hiç olmazdı bu.

rezervasyon değil kesilmiş bilet istiyorlarmış artık bazı görevliler. dikkatli olun.

peki uçak bileti rezervasyonu yapıp başka bir şeyle mi gideceksin? eğer cevabın hayırsa o bileti al. uçakla gitmeyeceksen rezervasyon yaptırıp konsoloslukta şansını dene.

gideceğiniz yere göre değişebilir ama promosyonlu biletler ve tarih değiştirme/iade olanların fiyatlarına bakın. kimi havayolu belli tutarlara değiştiriyor ya da iptal ediyor. yani biletin toplam tutarını riske atmaktansa o ekstra para konur en azından sonra da kullanılabilir red durumunda.

Aslında ülkeden ülkeye değişiyor bu. Bazısı için rezervasyon yetiyor, bazısı için ise direkt bileti istiyorlar.

yolun açık olsun :) kayıt işlemi 7 gün üzeri konaklamalar için kayıt gerekiyor biliyorsunuz. ben de gitmiştim. otelden farklı olarak başka yerlerde kaldım. bookingten sanal kartla bir çok otel ayarlamıştım tabi hepsi ya iptal oldu ya da karttan ödeme alamadıkları için iptal edildi. moskova dışında polisin pek detaya pasaporta dikkat edeceğini sanmıyorum.
vizeyi ne akdara alıyon?

ben de bulgaristan'a gidecektim sonra kız dedi aşkım sen bana 3000 yolla ben gelirim, yolladım bekliyorum o gelecek.

şaka bi yana sorun olacağını sanmıyorum ama yerinde olsam konsolosluğu arar net bilgi alırım.

ama sorun olmaz bence, varsay ki sokakta sabahladın otele gitmedin?
koca rusya, devlet yurdu gibi yönetilmiyorsa sorun olmaz. gerçi çin'de türk iş adamlarının otellerine gece gelip pasaport kontrolü falan yapıyorlar diye haber çıkmıştı geçen... bilemiyorum.

7 gün üstü mü. Tamam o zaman.

Ya gerçi ben daha evvel Rusya'ya gittiğimde (vizesizken) her otel bir kayıt formu doldurtmuştu bana. 2 gün Yekaterinburg, 1 gün Vladimir, 2 gün Moskova, 2 gün St-Petersburg ve 2 gün de trende geçirdimdi.

Rusya'da ucak krizinden beri hala Turklere karsi polislerin davranislari sorunlu. Gideceginiz havaalaninin polisi sorun cikarabilir de cikarmayabilir de, tamamen polisin pasa gonlune kalmis. Artik giriste formu siz doldurmuyorsunuz, pasaport polisi kase vururken bilgisayardan otomatik cikarip size veriyor ama olur da elle siz dolduracak olursaniz da forma vizenizdeki donus tarihinizi yazmalisiniz. Bu durum sizin daha erken donmenize engel degil. Polis size donus ucak biletinizin printini sorabilir bu arada, yaninizda olsun.

Teşekkürler. Formu biz doldurmuyorsak artık iyi. Bir de pek turistik bir yer değil, "arkadaşımı görmeye gidiyorum" demek vizenin amacından sapma yapar mı, bunun için geri yollanmak istemem.

Yapar diye kesin bir yanit veremem, sehre, havaalanina ve hatta o anki polise gore degisiyor. Ornegin Moskova'daki Sheremetovo havaalanina giden Turkler pasaport kontrolunde ortalama 3 saat bekletilirken Vnukovo'dan girenler direkt sorunsuz giris yapiyorlar.

Ben olsam garantiye almak icin o sehirde gezilecek yerlerin adlarini internetten print alir yanimda bulundururdum. Sorarsa o yerleri soylerdim. Polisin sizi vize turu-ziyaret sebebi uyumsuzlugu sebebiyle kabul etmeme hakki var ve bu bir risk.

OK, maalesef Sheremetyevo. Vnukovo seferinin saati fazla erken, gece iniyor bildiğin. Neyse ki Sheremetyevo inişi de 6:45 falan. Bekleme süresi açısından makul. 18:55 inene binsem trene yetişemezdim. Voucherdeki yerin adı Engels, Saratov şehrinin karşısında. Turist firması sadece otel rezervasyonu yapmış, turla ilgili bir ibare yok gibi. Rusçam çok yok, etraflıca incelerim bir ara. Arkadaş görmek için aile birleşim vizesi falan mı lazım? Fuara gidenlere ticari muamelesi yapmışlardı ya hani.

vnukovo inseydin daha iyiydi. thy oraya üs kurmuş adamlar daha ılımlı ondan.

O gece yarısı iniş saati olmasa iyiydi.

Arkadaş ziyareti turizm kategorisine girer mi peki? Alman olsam Saratov-Engels bölgesinde "Volga Almanlarının izinde" temalı bir gezi giderdi ama, işin içine ben girince "ne alaka" olur herhalde. Turla ilgili bir ibare gerçekten yok. Sadece otel belirtilmiş.

Bi tür özel vizeden bahsediyor ama onda bi eşin falan olmak durumunda. Arkadaş için geçmez herhalde.

Gittim, döndüm. Girişte bir süre bekletildim. Rezervasyonum olup olmadığı, dönüş biletimin olup olmadığı soruldu. Sonradan sponsor olarak voucherde görünen acentenin ismi olan giriş kartını verdiler. Başka otellerde kaldım, hatta pasaportumu kayıt da ettiler. Lakin çıkışta "Sen neden girişte gösterdiğin otelde kalmadın" türü bir soruya da rastlamadan çabucak çıkışımı verdiler.

Olayın sonucuna gelince, olmadı. Friendzone oldu anlayacağınız.

Iste boyle sonucu da bildiren insanlar sahane. sorun olmamasina sevindim

Turizmde çalışıyorum. Yanılmıyorsam "enformasyon memurluğu" belgesinden söz ediyorsunuz. Acente açmak için gereken bir belge bu. Genelde bu belge sahipleri acentelere kiralarlar zaten. Senelerin olayı. Bende var, lakin kiralamış değilim. Aman aman bir problem yaşayan duymadım ama, şimdi nedir, ne değildir, ben tam bunları yazarken birinin başına bir şey geliyor mu bilemeyeceğim tabi.

60. günden tabi ki.

Vize multiple değilse tamamen yanar.

90 günlük single vize mi olur? olmaz, olamaazz :)

Bir suru farkli kaynakta 2004 yaziyor.

Fusun Onal'in tum sarkilarinin listesi de surada var:

garibaldie.blogcu.com

Onu ben de gördüm ama galiba best of tarzı bir toplamadan. Yoksa 1989'da dinlediğim bir şarkının 2004 çıkışlı olma şansı yok. Artık bir tür zamanda kırılma falan olmadıysa tabi. Linkte baya bi materyal var, lakin hepsi olmayabilir gibi geliyor bana. Rapidshare linkleri falan koymuş siteyi yapan. Elinde geniş bir kolleksiyon olma ihtimali var, lakin şansa bi o şarkı 2004 toplamasında var.

Zamanında o dönem hoşlandığım kıza bakıp az iç geçirmemiştim "oradasın, onunlasın" diyerek.

1976 olabilir

chelepano burger

armada

Emperador Burger

Cheddar İngiliz, jalapeno İspanyol (aslında Meksika ama dil İspanyolca sonuçta), sosis Alman...Euroburger olabilir.

kumrumger. sosisten dolayı.

İsimden bağımsız olarak gayet güzel bi fikir gibi geldi ha, denemek isterim ;)

türk firması mı?

jasokö burger

İzmir'de yerli bir işletme

Öksüz doyuran.

tombul burger olsun, bi de adres alalım canım çekti :D

Mavişehir Kaptan Börek & Burger
%100 kendi çiftliklerinden inanılmaz lezzetli Burgerler var.
Kesinlikle tavsiye ederim.

etobur sen misin?

Haşmet

'265'

gramajdan ötürü.

neden acil? burgeri yaptınız mutfakta hazır, müşteriye teslim edilecek ama adı belli değil mi? nasıl bir aciliyet olabilir :) merak ettim

Combo veya jalapenodan dolayı Fatal Combo

Acimto Burger

Caesar

basitlik her zaman güzeldir:

(sosisli) meksika ateşi.

vardır da size bu nedenle vize verirler mi o soru işareti.

vize konusunda bugüne dek sıkıntı yaşamadım ama tabii bunların biri dışında hepsi turistikti, turistik olmayan da erasmus'tu. vize mevzusu da ayrı haklısınız.

abi ben konsolosluk görevlisi olsam ingilizce kursu için ispanya ya da hollanda'ya giden adamı mülakata çağırıp sopayla döverdim. özellikle hollanda düşünüyorsan yüksek lisans için bakmak daha mantıklı olabilir. orada herkes ingilizce konuşabildiği için ingilizceni yine geliştirirsin ama hollanda'ya direkt ingilizce öğrenmek amacıyla gitmek hem verimsiz olur hem de konsolosluk için pek ikna edici görünmeyebilir. yok neresi olduğu önemli değil ama dil okulu olsa iyi olur dersen ingiltere, irlanda, malta, yeni zelanda, kanada vs. bak derim illaki avrupa olsun demiyorsan.

paran varsa dil okuluna şuna buna kaydolursun, vize de alırsın ama yani ingilizce öğrenmek için ispanya veya hollanda'ya gidilmez, o kısım çok manasız.

doğru valla :/ ama ne yapayım, dil okulu bir yandan da orada kısa bir süre yaşayabilmek için bahane. hollanda'da yüksek lisans için yıllık 50 bin tl minvalinde şeyler duyunca baştan bıraktım araştırmayı. ingilizcem de var ama örneğin toefl eğitimi alarak hem bana baya yarayacak bir sınavın eğitimini almak hem de yurtdışında yaşamak gibi bir taşla iki kuş vurmaktı hedefim.

bize vize vermemek için yer arayanlar tabii ki alakasız ülkelerde ingilizce mevzusundan kıllanacaklardır. ama ne bileyim, dediğim gibi boş mezun olduğumu hissediyorum.

İspanyolca öğrenmeye başvur İspanya'da. Bak bu da bir seçim. Hem de dünyada çok konuşulan, işe yarayabilecek bir dil. Hollandaca çok verimli sayılmaz. Bir parça Belçika ile Güney Afrika'da yarar, o kadar.

valla zaten elemek için yer arıyorlar. pek şansın olduğunu sanmıyorum.

Pasaporttaki kayıt önemli aslında. Doğum yeri kısmında yazan. Aslında ülkeden ülkeye idari bölge kavramı o kadar değişken ve muğlak ki, hiçbir birimin tam karşılığı yok gibi bir şey. Eğer doğum yeri kısmında yazan ilçe ise bir şey olmaz ama eğer atıyorum pasaportta yazan Ankara, siz ise ilçe sınırını gözetip Çankaya yazdıysanız sıkıntı olabilir.

Aldım bi şey.

Şimdi düşündüm de aynı anda hem sen hem de karşındaki insan yanakları öpemeyeceğine göre, ya o senin yanağını öpecek ya da sen onun yanağını öpeceksin. Aynı anda her iki bireyin yanakları öpemeyeceği aşikar olduğuna göre, yanakları değdirip "muck" sesi çıkarmak daha bi mantıklı geliyor.

Derdini sikeyim diyecektim ama sonradan mantıklı geldi soru.

ben öpmüyorum. karşıdaki erkekse öptürmüyorum da açıyı denk getirip.

Mümkünse selamla geçiştiriyorum, tokalaşmak veya öpüşmek filan bana göre saçma.

@jrr, anlık bi hareketten bahsediyoruz. kim hangi tarafı öpecek diye sözleşmek mümkün değil malumun.

dudaklara yakın yerlerden öpüyorum. açı denk geliyor. erkek kadın fark etmiyor. yanağın ön tarafları. ummmahh diyorum bir de. seviyorlar. erkeklerin çoğu tepki gösteriyor ama.

(git: www.youtube.com

"Yanaktan 45 derece diyagonal patlatırsın" en formüle edilmiş açıklama zannedersem Cem Yılmaz'ınki :)

Ben de yanağı öpmek yerine öpülenlerdenim.

Ahahah. Pasif miyiz lan biz?

Kız güzelse ya da sevdiğim biriyse tam öperim.

Sadece el sıkışmak istiyorsan sadece el sık. Neden şuursuz toplumun tecavüzüne uğramaya sessiz kalıyorsun.

@dmax, olmuyor öyle işte.
@adra, olabilir valla..

@batuhan, bilmiyorum abi. arkadaşlarımın hemen hepsi öpmeye uzanıyor, geri durunca ayıp oluyor gibi geliyor işte. bunu ben de çok düşündüm. örneğin bi arkadaşım var, alamancı, o böyle öpüşme sarılma karışımı bişey yapıyor. şöyle diyim, kafayı senin kafanın yanından arkaya uzatıp sırtını pışpışlıyor. herkese de başarıyla uyguluyor bunu. nasıl başarabildiği benim için büyük bir muamma. karşımdaki nereye çekerse oraya gidiyorum ben otomatikman.

Öpene yanak uzatiyorum, yanak uzatani da ben öpüyorum hafiften.

Bazisi sahiden dudaklari buzusuk olarak yaklasiyor. Ona yanagimi uzatiyorum. Opucugun sol tarafina gectigimizde o yanagi ben kapmaya calisiyorum. Ahahahas. Dusununce aynen bu sekilde.

Gecende cok sakalli birini optum. Olmasi gerekenden daha usulca ve yavasca ilerledi isler. Bir yanagi o muntazm optu, bir yanagi ben.

ben de kontrolü karşı tarafa bırakanlardanım. bunun daha beteri de bırak yanağı direkt alnın kenarı ile tokuşma şeysini yapanlar. büyük ihtimal ucu ülkücülere çıkan salakça bir şey o da.

Yaptığım şeyleri sıralayayım:

Eğer çok yakın bir erkek arkadaşımsa gayet sarılırım, öpme olmaz.
Eğer daha az yakın bir erkek arkadaşımsa zenci selamı vardır ya yandan tokalaşıp hafif sırta vurma, hah işte ondan yaparım.
Eğer çok yakın bir kız arkadaşımsa al yanağım senindir diyerek uzatırım. Çünkü öpmeyi sevmem, onlar da genelde öpmeyi tercih ederler.
Eğer daha az yakın bir kız arkadaşımsa ya yavşakça "x naber yea" der geri çekilirim ya da tokalaşmadan, hafif omuzdan tutarak yanak yanağa öpüşürüm. Klasik tokalaşma + yanak yanağa öpüşme inanılmaz samimiyetsiz geliyor çünkü.

Gerçi böyle yazınca bütün bunları planlıyor gibi gözüktüm ama artık vücuduma işlediğinden midir nedir, her şey gayet doğal gelişiyor.

Aci denk gelmeyince "dur opeyim" diyip denk getirerek opuyorum ben. Herkese yapmiyorum ama. Erkekse zaten opmuyorum.

@matrix, @empty'nin yazdığını okuyunca aklıma geldi tokuşma. "tokuşmadığın takdirde her türlüsü mübah" yazacaktım da konu dağılmasın dedim. zira en fenası o. bir de bence ülkücülük bir yana, geyfobik bir hareket olması da muhtemel.

anlaşılan bir kısım erkekler bunu kendi aralarında yapmaya alışık ama bir erkek arkadaşım benimle de ısrarla böyle öpüşmeye çalışıyor. her seferinde kontrolü ele alıyorum valla, asla öpüşmem öyle. toslayacak gibi uzattığı kafasını kafamın tepesiyle ittirip nizami pozisyonu sağlıyor ve normal öpüşmeye çeviriyorum.

@sesee, sen yazınca hatırladım, onu da ekliyim. ben asla tokalaşarak öpüşemiyorum. el ve kafa aynı anda uzatıldığında, ki erkekler genellikle böyle yaklaşıyor, eli havada bırakmak pahasına karşımdakinin omzunu tutup öyle öpüşme pozisyonu alıyorum.

Ben acikcasi yanak degdirenleri samimiyetsiz buluyorum, o ne yani, degdirmesin bosuna, sinir olurum. Hadi opmeyeceksin, bari havayi op, ses ciksin, opuyor gibi olsun.

Ayni anda opmek zor evet. ama yine de cabaliyorum ben, yanaga denk gelmezse havayi opuyorum artik. Ama zaten cok yakin olmadigim insanlari pek opmem. Elini sikarim sarilirim falan.

ben de yanak degdirenlerdenim. degdirirken aynı anda ' muah, muck' gibi opuyormuscasina ses çıkarırsan idare ediyor.

@yuzir, bana da samimiyetsiz geldiğinden çözüm arıyorum. Örneğin el sıkışırken, elinin ucu ile ya da çok gevşek tokalasanlara karşı bakışım değişiyor ister istemez.

beni kimse opmuyor :(
1.bp.blogspot.com

Güvenli modda başlat bilgisayarı, muhtemelen sorunsuz açılacaktır. Daha sonra da update servisini otomatik olarak başlatmayı kapat. Normal olarak başlattığında yükleme devam etmez, güzel güzel masaüstünü görürsün diye umuyorum.

Windows usb recovery programı ile usb'den boot ederek problemleri taratıp düzelttirerek açabilirsiniz.

Teşekkürler ama bunları yapabilmem için mevcutta açılmış olması lazım. Laptop ya, fişten çekince kapanmıyor da cenabet. Yine dünkü gibi kapanana kadar fişi çekip bekleteyim mi, yoksa bu vaziyetten de araya girip kapatma şansım olur mu?

Kapanması için power düğmesine uzun süreli basman yeterli olur.

@zontican: Benimki biraz gıcık, bastır bastır kapanmıyor Nasıl yapmışlarsa (Acer). Dün hatta pilini söktüm. Yeniden açıldığında yine kaldığı yerden açılmaya çalışmaya devam etti. Bu sabahtan da çok umutlu değildim ama açılınca güncelleme tamamlandı zannettim, tamamlanmamış.

win10 zorunlu değilse win7 ye geçiş yapın. her güncelleme sistemi daha iyi hale getirmiyor. güncelleme tanimlarina baktigimizda öyle bir anlatımla sunuluyorlar ki sanki yüklenmese bilgisayar ayvayı yiyecek. yok öyle bir şey. (zaruri olanlar dışında) tümüyle güncellemeleri kapatın.

@1adam: Win-10 bir gece ansızın gelmiş. Cuma akşamı 7 bıraktım, Pazartesi sabahı 10 buldum direkt. Sürekli ertelemeye çalıştım, direndim olmadı. Uzak bağlantı kurduğum için aleti genelde kapatmam, hafta sonları da iş çıkabiliyor çünkü. Bu aşamada geriye nasıl çekilir peki?

win7 de güncellestirmeler kapalı olsaydı bu olmazdı. geriye nasil olacagini tam bilmiyorum doğrusu. buradan bak istersen : www.google.com.tr

Dün akşam annem kapatabilmeyi başarmış ama tekrardan açıl(ama)maya başladı.

ikincisi dedektif conandı sanırım

İlkini hatırlamıyorum ama ikincisi Dedektif Conan'a uyuyor.

ilki (bkz: space adventure cobra) olabilir mi

i.imgur.com

bir adet sevgili edineceksin bu kadar. eğer o olmuyorsa, bir kurs hobi vs gibi birşeye başlayabilirsin mesela.

trip atıyorsa da atsın yahu. bir daha görüşmezsiniz olur biter. kimse vazgeçilmez değil.

trip atsın; bir süre atar ve sen bunun normal bir şey olduğunu anlamasını sağlayınca durumu kabullenir. kabullenmezse de zaten aranız bozulur ve yine uzaklaşmış olur.

herkesin hayatında böyle birisi var. aynı evde yaşamıyorsan bahane uydura uydura uzaklaştır ve görmemezlikten gel.

hocam, iyi dostların, arkadaşların, zamanla birbirinden farkı şeylerden hoşlanma yada hep bir kişinin dediğini yapma yada kendine zaman ayırman gereken süreçler, ister ders, ister hazırlandığın başka bişey ister bilgisayar oyunu veya kafa dinleme.bu tarz durumlarda ayırılığa düşülmesi çok normal, karşı tarafın ısrarcı olması da seni kankası bilmesinden veya ince düşünemeyen bir yapıya sahip olmasından kaynaklanıyor.

ya çek direkt olarak söyle, ya ben sıkıldım görüşmeyelim diye veya üst üste mantıklı bahanelerle uzaklaştır. bu dengeyi kuramıyorsanız arkadaşlığınız kötü bir duruma gidecektir. dahada kötüye

triplerini umursamasan?

Arkadasin sana bu kadar bagli olduguna gore cok arkadasi yok sanirim. Bi sekilde sosyallessin kurslara, topluluklara gitsin. Kendi arkadas gruplarinla tanistirsan ve hep beraber vakit gecirseniz nasil olur? Ya da arkadasina sevgili bulmak lazim. Madem bu kadar yillik dostlugunuz var ustelik karsindaki kisi sana kotu niyetle bir sey yapmiyoken bitirmek yerine onu kazanmaya calismak daha iyi olur diye dusunuyorum.

Lisan-ı münasiple anlatırsan dinler bence. Eski dostsunuz.

türkiye de hiç bir sey yerinde durmuyor. gündem hep degisiyordu. saatlerin sabitlenmesi iyi oldu bu bakimdan.
saatler olsun..

Sabahları 6:15'te evden çıkıyordum. Durakta benim gibi milyon tane insan oluyordu. Hava ise 7:00'den sonra aydınlanıyordu, işe gündüz giriyordu en azından. Şimdi düşünüyorum, hava 8'den sonra, 8:30'a doğru aydınlansa ben işe geldiğimde yeni şafak sökecekti. Gece işten çıkmamak güzel de, sabah güneş doğuşundan 2.5 saat önce kalkmak zorunda olmak fena.
Kış saatine sabitlense daha iyi olurdu. Yazın güneş doğduktan sonra güzel bir saatte uyandırdık ve Temmuz'da güneş 8 gibi batardı.

Saat düzeltmesi yapmadan gölge eğrilerini hesaplayabileceğim için mesudum.

Benim hoşuma gitti , işime yarayacak

avrupa ve amerikayla olan saat farkının artması hoşuma gitmedi.

türkiye bir adım daha avrupadan uzaklaştı.

Amerika ile saat farkının artması işim açısından çok kötü oldu.

Orijinal saat kış saati olduğundan aslında kışa ayarlanmalıydı. Benim işyerim hem Avrupa hem Uzakdoğu çalışır, biriyle yakınlaştık-biriyle uzaklaştık...karışık. Hükümetimiz sağolsun artık her yapılan iş için öküz altında buzağı arar olduk ya, o yüzden kuşkuyla da bakıyoruz.

havanın geç aydınlanmasını ve geç kararmasını çok seviyorum o açıdan çok mutluyum ama uluslararası olayların saati artık izlemesi zor hale gelecek özellikle sonraki gün okul varsa. ayrıca asıl amacın ben de arabistan'a yönelme olduğunu düşünüyorum o da rahatsız edici

Aynen ben de kışı seviyorum. Havanın erken kararmasını da. Gün daha uzun geliyordu...

Hiç hoşuma gitmedi. Hava geç kararsın, gece hep daha çabuk gelsin isterdim.

havanın daha geç aydınlanması benim için süper bi şey ama geç kararacak olması da aynı ölçüde can sıkıcı. yazın bile sürekli "saat 7 oldu amk niye batmadı bu hala" deyip güneşe "kaç yaşındasın utanmıyo musun" bakışı atarak cıkcıklarken buluyorum kendimi. gerçi kışın bayağı erken batıyor, bir saat geç batması çok da can sıkmaz sanırım.

onun dışında şampiyonlar ligi maçlarının 22:45'te başlayacak olması tam anlamıyla facia. bu büyük sıkıntı.

hepsi.

sıfır.. hepsi evlendi :)

Neden dönsünler ki, eski işte gelmiş geçmiş bitmiş gitmiş...
Geri dönülmesi için,laf olsun diye , sudan bir sebeple ayrılmak lazım sanki. Hiç böyle ayrılık yaşamadım, hiç de umudum, beklentim olmadı.
Karşı tarafında olmamıştır

Biri dönmeyi denedi ama ben çoktan soğumuş durumdaydım. Sonra evlendi gerçi.

Hepsi

ikisi dönmedi :) dönenlerin, dönmeye çalışanların sayısını vererek ruh yaşımı belli etmiyim.

edit: dönmeyenler için de zaman sınırı yok sonuçta ölmediğimiz sürece her an her şey olabilir.

benimkilerin hiçbiri dönmedi ya la. napmışsam artık kızlara bilmiyorum.

Bizde de yeşille çıkış yapma durumu var biraderin. Onun için araştırırken Atatürk Havalimanı Polisi Pasaport Bürosu'na sordurdum. Numara: 0212 463 30 00 / Dahili 73 29. Orayı ararsanız söylerler. Ha başka havaalanından gidecekseniz onun teli aratıp sorun bence.

Salı sabahı gri pasaport ile çıkış yapacağım. Burayı güncellerim.

Görevlendirme yazısı istediklerini söylediler AHL Pasaport Büro'dan, ben yine de ne olur ne olmaz diye sakınca yoktur belgesi de aldım.

OHAL bitene kadar bu durum sürecek sanırım.

ingiltere sis yağmur kasvetli havalar sürekli sohbahar bunlar yeter de artar

avusturalya sıcak güneş sörf

Almanya, fransa, italya, kanada, ingiltere.

İnsanların beni tanımadığı bir yerde yaşamak istiyorum. Sokaklarda türkçe şarkılar söyleyeyim ama kimse anlamasın istiyorum.

Malım.

Hollanda veya Japonya.

Avusturalyada evde örümcek besliyorsunuz, yılan besliyorsunuz :D

italya.
mimarisine asigim

tamamen kültür şoku yaşayacağım bir yere gitmek isterdim...avrupa kültür olarak tanıdık ve memleketten de çokca tanıdık var..japonya, çin olabilir..

Kuzey Avrupa'da herhangi bir ülke.

italya olabilir insanlarını ve bazı şehilerini çok çok sevdim. kültürlerine bayılıyorum:)
amerika olabilir mesleğimi geliştirmem açısından iyi bir ülke.

ingiltere, isveç, italya, estonya, rusya.

ingiltere: futbol dolayısıyla sempatim var ingiltere'ye. ne bileyim 20 yıllık bristol city kombinelisi tonton bi amca olmak isterdim 50 sene sonra. bol bol sosis, yumurta, kızartma yiyip bira içer, şişerdim. sabah iş, akşam pub-maç qeyfi. ooh.

isveç: spesifik olarak lulea'da yaşamak istiyorum, kuzeyde. buraya da buz hokeyinden aşinayım. çok mutlu olurdum herhalde. şehir küçük, en sevdiğim şeylerden birinin (buz hokeyi) en alasını yapıyorlar, soğuk, karanlık... şahane. mutlu olurdum burada. güney taraflarında mülteciler yüzünden bissürü mevzu çıkıyo, bi tarafta ruh hastası pakistanlısı diğer tarafta aşırı sağcı isveçlisi... kuzey daha sakindir diye tahmin ediyorum.

italya: italyan dili ve edebiyatı okuyorum, öyle ÖLÜRÜM İTALYAM durumu yok ama seviyorum kerataları, ne bileyim torino-cuneo taraflarında karı kışı sanayisi olan nispeten evropaaai bi italyan ilinde yaşamak isteyebilirdim sanırım.

estonya ve rusya uzun hikaye, üşeniyom. listeyi rastgele yaptım bu arada sevgi sırasına değil. sevgi sırası olsa isveç-estonya-rusya diye giderdi sanırım.

almanya - berlin

farklılık, sıradışılık, uçlarda yaşamak, özgürlük

isveç, norveç gibi ülkeler.

Finlandiya

Zaten geldim de.. imkanı kendiniz yaratırsınız gençler

zaten yaşadığım ülke ve şehri çok seviyorum ama alternatif olarak

italya-floransa, roma

USA- California, boston

Almanya- Münih

Avusturya-Viyana

para mara derdim olmasa açık çekim olsa california sanırım.

USA çünkü dünya ikiye ayrılır, aa hatta ayrılmaz bile lan dünya Amerika'dır bir de geri kalanı vardır...

Uzakdoğu'da herhangi bir yer olabilir. Malezya, Endonezya, Brunei hariç. Ha seyahat ederim ama yaşamam bu 3'ünde. Japonca ve Filipinler ilk 2 tercihim. Bunlar için yeni bi dil öğrenmem gerekmiyor :)

sırasıyla;

izlanda
norvec
küba
kolombiya
arjantin
hollanda

her yere seyahate giderim ama tr de yaşarım,seyahat başka yaşamak başka

kisin hollanda-eindhoven, yazin danimarka-kopenhag.

kopenhag'in disinda bi yazlik evin olacak mis vallahi. havasi bunaltmiyor keyif veriyor.

kendi zevkime uygun olanlara işaret koydum

italya

VICE

kurzegagast- in a nutshell

CrashCourse

The School of Life

WatchMojo

primitive technology

Epic Rap Battles of History
Rhett & Link
Awkward Kids

Yerli olarak Ozbayasar kanalı. 60'lar-70'ler orijinal plak kayıtları var.

www.youtube.com
www.youtube.com

How to dad

howtobasic
whatever

freekickerz - Güzel challengeler yapıyorlar. Arada Dortmundlu, Bayernli futbolcular da katılıyor çok eğlenceli şeyler var.
www.youtube.com

Footoz - Futbolla ilgili kaliteli paylaşımları var.
www.youtube.com

Wrzzer - Futbolla ilgili.
www.youtube.com

andrewtkearns - Vlog sevenlere tavsiye ederim.
www.youtube.com

Jessica Kobeissi - Fotoğrafçılıkla ilgili güzel bilgiler veren Lübnan-Amerika'lı bir fotoğrafçı
www.youtube.com

WeeklyImogen - British aksanına kurban olduğum fotoğrafçı. Bana video sözü var çok severim kendisini.
www.youtube.com

KSI - Fifa videolarında buldum kendisini. Ama çektiği vloglar falan gözümden yaş getirtiyor. Çok eğlenceli bir kişilik. Rio Ferdinandla Fifa oynadığı bir video var ki keisnlikle izleyin.
www.youtube.com

(Fifa videosu www.youtube.com

Slikhaar TV - Saç kesimleri, saç ürünleri kullanımı ile ilgili zaten epey bir ünlü. Reklamları bazen abartsalar da işinize yarar.
www.youtube.com

Buff Dudes - Fitness hakkında güzel bilgiler var. Eğlenceli elemanlar.
www.youtube.com

Dude Perfect - Para var eğleniyoruz temalı güzel videolar yayınlayan bir channel.
www.youtube.com

ScoutNationHD - Adı üstünde, 3-5 sene sonranın potansiyel futbol yıldızları.
www.youtube.com

Kafalar - Kışkırtma, kenka bildim ben seni ve godoş Ekrem gibi baş yapıtlar.
www.youtube.com

Rémi GAILLARD - Bildiğimiz Remi. Bilmiyorsanız öğrenmelisiniz. Fransız Troll.
www.youtube.com

MIT OpenCourseWare
The Documentary Network
Veritasium
Vsauce
YaleCourses
Aerospace Engineering Video Lectures
CaspianReport
ExtremeTV
Colin Furze
Kurzgesagt – In a Nutshell
For the Allure of Physics
Aircraftdesigner
SmarterEveryDay
Physics Girl
PublicResourceOrg
Michigan Engineering

AngryGrandpaShow
FineBrothersEntertainment
Bu aralar favorim

makedon dinarı tcmb tarafından "Alım Satıma Konu Olmayan Döviz" olarak listeleniyor. yani bankalarda ve resmi kurumlarda satamazsın. ancak kapalıçarşı ve tahtakale'de alırlar. o da kötü kurdan... 300 TL'lik dövizi almak isteyen var mı diye ilan açmanın sorun olacağını sanmam.

Bankadan beklemiyorum zaten. Bürolar da dahil mi bu resmi olmayan kurumlara? Yoksa Tahtakale'de bu işe bakan belli başka bir esnaf (legal veya tezgah altı) grubu mu var?

Bu alım satıma konu olan-olmayan döviz listesi için bi link var mı?

Buradan alıcı bulmaya gelince, eh bu duyuruyu biraz "kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla" der gibi de kullanabilirim tabi :)

Linki buldum. Gerçi bu listede yazan Azeri Manat'ını bi büroda görmüşlüğüm var.

Bu listedeki dövizleri alıp-satmak yasadışı değil. Sadece TCMB bunların işlemlerini resmileştirmiyor ve kendisi işlem yapmıyor, bulduğun herkesle alım-satım yapabilirsin. Bürolar da alıp satabilir.

Yok ben genel olarak döviz satışına kısıtlama var mı onu merak etmiştim internet forumu vesaire üzerinden. Neyse bi Tahtakale yapıp durumu yoklayayım. Aşırı bi fark olmaz herhalde. Zira biraz da ihtiyaç var biliyor musunuz?

ticarete dönüştürmedikten sonra yasal bir sıkıntısı yok.

ispsnyolcs daha iyi olur bence.

bir sürü ispanyolca kursu var, ama hakikaten öğrenebilmek için cervantes diyorum.

Portekizce için Kadıköy'de Brezilya Kültür Merkezi var.

Şekerfree.

Atmam

Ķüçük büyük fark etmiyor 1 şeker.
O sayıların aynı olması biraz obsesyon ihtimali uyandırdı gözümde. 5 olmuyor mu mesela?

Nasil iciliyor o cay :/

Ben bazen sekersiz, bazen kucuk bardaga yarim kup seker, buyuk fincana 1 tam kup seker.

2 yıldır şekersiz içiyorum, öncesinde tek şeker atardım, nadiren 2

Çay bence kesinlikle şekerli içilmesi için yaratılmış. Etrafım şekersiz çay fanatikleriyle çevrili, hepsinin ağır propagandasına maruz kalmaktayım, kendim de denedim birçok defa ama...yok, imkanı yok sevmesini beceremedim. "Bi alışırsan şeker koymazsın" falan filan hava civa. Ha bu girizgahtan sonra şunu diyeyim; ben standart Türk tipi 2 şeker tercih ederim. Küçük, ince bel stil çay bardağı için çok koyuysa maksimum 3. 8 aşırı ya, o kadarı da güzel olmuyor.

Ha bu aralar diyetteyim, splenda atıyorum bi adet.

Çaya şeker? Nein dumkopf.

kullanıyorum.

Ek:

3.5 yıldır şekersiz içiyorum, daha önce 3-4 kesme şeker veya 2-3 tatlı kaşığı toz şeker atardım. Kilo verdim mi, hayır.