hiçbir şey olmaz merak etmeyin :) brahms lullaby ile uyutuyoruz biz de. pedagoglar rutin oluşturmak açısından önemli içeriği o kadar da kritik değil demişti.

Hocam şükretmeniz gereken 2 nokta var bence. 1-) Farid Farjad dinleyen bir bakıcı bulmuşsunuz, 2-) uyuyan bir çocuğunuz var. Gerisine çok da takılmamak lazım.

oglunuz hayatta ferid ferjad'dan daha ic karartici seylerle karsilasacak, o sebeple endiseye mahal yok. tam tersine kücük yastan itibaren kulagina kaliteli müzik doluyor, ilerisi icin altyapi olusuyor, sevinirdim ben olsam.

bir de iki yetiskin cocuk sahibi birisi olarak söylemem gerekiyor ki, ebevenylik endisesi anlasilabilir ama neyi dogru yaptiginiz neyi yanlis yaptiginizin sonuclarini yillar sonra anlayacaksiniz. cocugunuzun basina gelenlerin cok azina müdahil olabileceksiniz. cocugu salin sokaga tek başına büyüsün demiyorum ama bu endiseden vazgecmezseniz hem sizin hem cocugun ruhu asil o zaman kararir. biraz raad olun.

Bi şey olmaz +1

elektrikli süpürge sesiyle uyuyanlar var.

Öyle çok yetkin ağızdan konuşmuyorum bunu söylerken ama çocukların sanatsal sembolizmdeki "hüzün" kavramını çok algıladığını sanmıyorum, en azından bizim gibi. Hepimizin çocukken eğlenerek dinlediği ve pozitif hatırladığı ancak büyüyünce anlamını idrak ettiği müzikler vardır. Kendi adıma ben çocuk denebilecek yaşta farid farjad dinlerdim, hüzünlü olmaktan çok neşeli ve mutlu bir his verirdi, artık o etkiyi vermiyor ama geçmişte hissettiğim şeyleri hala pozitif hatırlıyorum. Bu duruma zaman zaman şaşırdığım da olmuştur.

Dahası zaten uyku amacıyla çalınan diğer pek çok klasik müzik de temelde hüzün barındırıyor. Sadece bizim kültürel geçmişimizde o ezgiler yer almadığı için hüzünle bağdaştırmıyoruz, kontekstinden kopuk dinliyoruz. Çocukların durumu da bu aslında.

Bundan yıllaaar önce bir araştırmanın videosunu seyretmiştim.
İki tane takım var. Bunlara bir oyun oynatacaklar. Oyun şöyle:
Bir balon var. Oyuncu 'Devam' derse balon biraz daha şişiyor ve ödül biraz daha artıyor. Balon patlarsa eli boş gidiyor, tamam dediği yerde ödülü alıp gidiyor.
İki takımı oyun öncesi iki ayrı odaya alıp gün boyu film izletiyorlar.
Bir takıma, sahil, dalga sesleri, çıplak ayak, kumsalda elele dolaşan sevgililer, batan güneş, soft müzik filmleri, diğer takıma savaş filmleri izletiliyor.
Oyunbaşlıyor. Birinci takım, küçük ödülleri alıp alıp gidiyor. Hiç riske giren olmuyor. İkinci takımda bir iki büyük ödül alınıyor ve çoğu balonunu patlatıyor.

Seyredilenin, dinlenenin o anlık psikolojiye etkisi olduğunun kanıtı bu.
Bunun, uzun süre dinlenince kişiliğe ya da bebeklere uyarlaması nasıl olur. Orasını bilemem.

beni de anam türk sanat müziğiyle büyüttü. ruhum gayet sağlam ve türk sanat müziğini hiç sevmem. ayrıda farid farjad dinliyorsa ne güzel.

Bir küçücük aslancık varmış ya da kırmızı balık şarkısına hüzünlenip ağlayan bebekler var.
Yukarıdaki arkadaşlar +1 çocuk kaliteli müzik dinlesin.

Muhtemelen .sh dosyasinin aldigi argumanlar bunlar. Ne ise yaradigini anlamak icin kodu incelemek lazim.

sh dosyasinin icerigine bakmadan birsey demek zor. sh dosyasina baktiginizda $1, $2, $3, $4 ifadelerini goreceksiniz, bunlar sirasi ile USOB, S, 0, dosya.txt degerlerini aliyor. sh dosyasinda $1 ifadesini takip ederseniz "USOB" degerinin hangi amacla kullanildigini cikarabilirsiniz. dosya duzgun yazildiysa bu arguman/parametreler icin comment olarak aciklama eklenmistir diye dusunuyorum.

dosya.txt yerine 123456789 0000 002 yazdığınızda 123456789 diye bir dosya arıyor muhtemelen.

123456789 0000 002 ı bir dosyaya kaydedip dosya adını yazın 123456789 0000 002 yerine. ilk yazdığınız gibi.

Altins1 e bakabilirsiniz makas derdi yok.

paranın değerini korumanız için 600.000'i 1 yılda en az 1.200.000 yapmanız gerekiyor ki bu hiç kolay bir şey değil. son yıllarda konut ve otomobil dışında zor.
bazı hisse senetlerinde de bu mümkün olabildi.

Moore kanuna gore teorik limit islemci icine koyulan transistor miktari ile baglantili. bu miktar her yeni islemci ilerlemesi ile artiyor ama bir noktada transistor miktari islemci icinde isi tahliyesine yetmeyecek ve daha fazla transistor koyulamayacak. bu konuda "Moore's Law" bakabilirsin.

Bir baska limit ise islemci saati ile ilgili. islemci saat dongusu birim zamanda yapilacak islemi belirliyor. bu da elektrik hizi ile iliskili.

Ayrica islenen bilgide ulasilabilcek miktar da bilginin niteligi ile de ilgili. bilgi paralel veya seri olarak islenebiliyor mu bu cok onemli. bazi bilgi bir fonksiyona girip o fonksiyondan cikan bilgi baska bir fonksiyona girmesi gerekiyordur. bu seri bir islemdir. Ama diger taraftan bazi bilgi paralel islenebilir. yani bircok fonksiyon bir digerinin ciktisina ihtiyac duymadan paralel calisabilir. bu durum tamamen problemin niteligi ile ilgili. ornegin 1 cocugu 1 kadin 9 ayda dogurursa, yine 1 cocugu 2 kadin 4.5 ayda doguramaz. isin niteligi buna uygun degil, paralel bir islem degil. ama bircok matematik hesabi ayni inputa ayni output veriyorsa yani fonksiyonel bir problemse paralel olarak ele alinabilir.

paralel islemlerde islemci sayisini arttirmak ile ulasilan limit der artar, gunumuzdeki bulut sistemlerinin yatay olceklendirmesi bu sekilde tasarlanmistir. cok islem varsa, ve paralel islemlerse daha fazla islemci ile is/islemci seklinde cozulebilir. tabi bu durumda da limit dunyadaki islemci sayisi ve enerji miktari ile baglantili.

tabi bir de paralel islemlerde quantum bilgisayar kullanilmasi bir secenek. bu durumda birim zamanda islenilen bilgi miktari newton fiziginin kurallarindan cikarak quantum fiziginin kurallarina gore belirleniyor ve bunun matematiksel kanitina benim zekam yetmiyor, aklim almiyor.

Verdiginiz örnekler genel olarak yapay zeka modelleri. Bu sebeple sizin verdiginiz ornekler icin darbogaz gpu oluyor. Gpu performansinin artmasiyla, bu modeller cok daha hizli calisacaktir.

tüm complexity problemlerini optimal çözdüğümüz ve donanımsal olarak en güçlü makineyi yapmak istediğimiz yerde, 0 kelvin en üst limit. diğer deyişle termodinamik. termodinamiğin izin verdiği son noktaya kadar teorik olarak gidilebilir diye düşünüyorum.

Algoritmaya uygun donanım kullanıldığında(örneğin bitcoin mining için özel üretim işlemci, yani ASIC’i hiç bir GPU geçemez) en temel limit ısı, yani iletkendeki direnç olmuş oluyor.

Duymuşsundur, Intel 10nm ürerim yapıyor sonra TSMC 5nm a geçiyor falan ve hız artıyor ya, bu git gide transistör ve devre boyutunun küçülmesi olayı.

Ne oluyor küçülünce? Direnç ve bundan kaynaklı ısı üretimi azalıyor çünkü direnç eşittir iletkenin katsayısı çarpı uzunluğu.

O boyutlara inildiğinde bir takım quantum etkileri ortaya çıkmaya da başlıyor ve limitleri bunlar belirlemeye başlıyor.

TSMC bu sene 3nm üretime başladı, Apple’ın yeni işlemcileri bununla üretilecek ve sırf bu küçültme sayesinde %30 performans artışı ve bir o kadar da tüketim düşüşü olması bekleniyor.

Kuantum bilgisayar dediğin şeyin normal bilgisayardan çok bi farkı yok. Bu kadar yaygara, bu bilgisayarlar eğer yapılırsa, onun üzerinde çalışacağı teorize edilen "kuantum algoritmalar" yüzünden koparılıyor. Ama onlar da şu an saf spekülasyon yani, öyle bişey olup olmadığını bile bilmiyoruz. Ekşi'de yazayım bi ara bununla ilgili en iyisi.

Neyse, asıl söyleyeceğim o değil. Bu "algoritma optimize ama donanımsal limit" yaklaşımı mantıklı değil. Mesela herkes bahsetmiş işte "işlemciye çok transistör koyarsan daha hızlı çalışır" diye ama niye öyle olduğundan bahsetmemişler.

Sebep şu, transistörleri kullanarak matematik işlemi yapıyorsun diyelim. Toplama işlemi yapacaksan sana 5 tane transistör yeter. Ama çarpma işlemi yapayım dersen elinde 2 seçenek var:

1- İşlemci üzerinde tek tek toplama işlemlerini yapacaksın
2- Direkt çarpma işlemini yapabilecek bi işlemci tasarımı yapıp ona göre transistör koyacaksın

Yani bu "daha fazla transistör" mevzuunun altında yatan sebep, işlemcilere aynı anda daha "karmaşık" işlemler yaptırabilmek. Çünkü tek tek yaparsan, sonucu al, memory'e yaz, yeni veriyi işlemciye gönder vs. derken işlemci ile memory arasında çok fazla git-gel yapıyorsun. Bu git-gel dediğin şey de bakır kablodan elektrik geçmesi, o da vakit alıyor. Halbuki tek seferde çok daha fazla veri gönderip daha karmaşık işler yaptırabilirsen işlemciye, o bakır kabloda geçen vakti minimize edeceksin, bu da performans iyileşmesi anlamına geliyor. Çünkü bottleneck burası.

Mesela bu "5 nanometre, 3 nanometre" muhabbetinin temeli de bu. Bu işlemcideki transistörler arasındaki mesafe. Bu mesafeyi niye kısaltıyorlar? Niye daha küçük alana daha çok transistör sıkıştırmaya çalışıyorlar yani? Yayla gibi işlemci yap, sınırsız transistör koy. Olmaz, çünkü asıl sıkıntı o bakır kabloda geçen süre. Fiziksel olarak çok büyük işlemci yapsan bakır kabloda daha fazla vakit geçecek, memory'e ulan uzaklık artacak falan, yine işler yavaşlayacak epey.

Peki şunu düşün, diyelim biz bilgisayarda yapılan bütün işlemleri "toplama işlemi" seviyesine indirebilecek bi algoritma yazabildik. Bize trilyonlarca transistörü olan güçlü işlemciler lazım değil, 5 transistör işimizi görüyor. Çarpma işlemi yaparken, tek işlemciye karmaşık işlemler sığdırmak yerine, bir sürü işlemciye aynı anda toplama işlemlerini gönderip, sonucu da çat diye birleştirsek daha hızlı olmaz mı?

GPU teknolojisi üç aşağı beş yukarı böyle çalışıyor. Ama işte bu fiziksel modelde verimli çalışabilen algoritmalar belli, oyunlar, yapay zeka vs.

Peki bilgisayarda yaptığımız günlük işlemleri kategorize etsek, her işlem tipi için, o işlemde çok verimli çalışacak spesifik işlemciler kullansak ne olur? Grafik için ayrı kart / işlemci kullanıyoruz, e internet için de başka bi çeşit işlemci kullanalım, yazı yazmak için de başka kullanalım vs.

Eskiden mesela vardı böyle şeyler, virgüllü sayılarla işlem yapacaksan ekstra işlemci alıyordun falan. Sonra intel mevcut mimarinin sınırlarını zorlayana kadar bu yönde ilerledik, ama şimdi o mimarinin sonuna geldik. O yüzden üst paragrafta bahsettiğim yolda ilerliyoruz.

Misal apple'ın bu son çıkardığı M serisi işlemcilerin olayı temelde bu. Tek bir işlemci içinde, farklı işlerde özelleşmiş küçük küçük bir sürü işlemci var. Bu sayede intel'in 20-25 milyar transistörle yaptığı işi 15 milyar transistörle yapabiliyor.

Bu birden fazla "çekirdek" işinin de temeli buydu aslında. Yani tek bir çipi büyütmek yerine, oraya bir limit koyup, birden fazla çipte aynı anda işlem yapıp, sonuçları birleştirmek daha iyi bir yöntemdi. Ama o çekirdekler aynıydı ve "general purpose" idi, şimdi onları da özelleştirmeye başladılar.

Yani bilgisayarda yazılan kodun algoritması ne olursa olsun, onun nasıl derlendiği ve işlemcilerde nasıl işleneceği de bir "algoritma", ve baya son 10-15 yıldır işlemci teknolojisi "donanımsal limit"ler üzerinden değil, daha iyi algoritmalar geliştirilmesi sayesinde ilerliyor. Darboğaz buydu çünkü.

Bundan sonrası için asıl atılımın, intel'in 34590384 çekirdekli / transistörlü işlemcilerinden değil, spesifik olarak üretilen ve ona göre kodu yazılan işlemcilerden geleceğini düşünüyorum. Misal şu an "network on a chip" baya popüler bi konu, bir sürü farklı işlemcinin aralarına nasıl verimli konuşabileceğini çözmeye çalışıyorlar. Burada ilerleme olursa baya ilginç şeylerle karşılaşabiliriz.

cihan gülbudak sayılabilir.

www.youtube.com

youtube.com

youtu.be

Burdaki gitarist arkadas.

volt lines' a bakabilirsiniz hocam. odtü teknokent' e paylaşımlı servisleri vardı en son.

İzmit, 4+1, yarım gün, 200TL

Ankara, 3+1 350 tl + evinden alip, evine birakiyoruz.

istanbul, 3 oda, 300 lira + 50 lira yol parası, kahvaltı ve öğle yemeği, 6 saat

istanbul 400tl 3+1, ogle yemeğini veriyoruz. yol v.s yok.

detayları bilmiyorum ama ikisinden çankaya üniversitesi oldukça dandik duruyor.

Hocam radikal bir öneriyle geleceğim ama şimdi çankaya üniversitesine yılda 110000 TL vermek hadi bursla 60000 oluyor yaklaşık.

Aynı paraya Polonya'da falan neredeyse varşova teknik üniversitesine (ilk 500'de)
falan kaydolabilir. Ya da çekya'da.

En azından AB üyesi bir ülkenin diploması bir de polonya çekya gibi ülkeler bilgisiyar bilimleri ve mühendislik konularında fena değiller.

bu ülkelerin yaşam maliyetleri de düşük, bir de öğrencilere çalışma izinleri sağlıyorlar falan. Yani okul parası ödendiği sürece yaşam maliyetlerini çıkarabilir.

Özellikle çekya'nın oyun endüstrisi falan bizden daha iyi durumda olduğu için bu konuda istihdam ve uluslararası iş tecrübesi anlamında fırsatları daha iyi olabilir.

Türkiye'de bilgisayar mühendisliği okumanın gerekliliği zaten tartışmalı bir konuyken, bir de orta karar okullara bu paraları harcamak mantıklı gelmiyor. Ama bu benim görüşüm tabii.

Akademik kadrolarini karsilastirdiginiz zaman ted universitesi bayagi onde cankaya universitesinden bilgisayar muhendisligi icin.

Araştırma görevlilerini çıkardığın zaman Çankaya'da 9, TED'de 7 tane hoca var.

Bu kadar az kişiyle nasıl tüm dersleri verebileceklerini iddia ediyorlar aklım almıyor. Bir de bunun üstüne bi ton para vereceksiniz falan.

Karşılaştırma açısından, ben okurken bizim bölümde 40'a yakın hoca vardı. Yani zaten 30-40 tane ders var, her derste uzmanlaşmış en az 1 hoca olması için bu kadar adam lazım.

@anten'in yurtdışı önerisi cidden mantıklı görünüyor.

Edit: bari verdikleri dersleri karşılaştırayım dedim. TED'in sitesinde yazmıyor hangi dersleri verdikleri. Çankaya'da da matematik derslerini doldurmuşlar programa, çünkü dediğim gibi bilgisayar derslerini verecek kimse yok. Toplam 15 tane bölüm dersi var, bir senelik eğitimi 4 seneye yaymışlar :/

Özel üniversitelerin neredeyse hepsi aynı. Bilgisayar mühendisliğinde de okul pek önemli olmuyor. Hoca kalitesine bakmak çok yanlış, bizim gibi bir ülke için. Çünkü akademi çok kötü bir halde. Tr'de profesör olmak çok kolay. Öyle "bu hocalar yurtdışında yükseklisans-doktora yapmış" diye gözünüzde boyanmasın.

Bu iki üniversitenin öğrenci topluluklarını ve yatay geçiş,çap olanaklarını ataştırın. Bölüm hocaları öğrencilerin yarışmalara, projelere katılmalarına katkı sağlıyor mu bunu konuşun. Hangi ünide devam zorunluluğunda sorun oluyor, hangisinde olmuyor. Öğrencilerin stajlarını yapmaları için üniveriste ya da bölüm hocaları referans oluyor mu. Aşağıda linkini bıraktığım gibi üniversitelerin öğrenci topluluklarının sayfalarından da bilgi alabilirsiniz.

instagram.com

instagram.com

Eğer okul notlarını yüksek tutup, daha iyi bir üniversiteye geçiş yapma düşünceniz varsa bu geçiş yapmayı düşünebileceği üniversitelerin kurumlararası yatay geçiş sonuçlarına da bir bakın.

Ben yaptirmistim 5 yil once. Gecenlerde tekrar curudugu icin cektirdim ama.

Ben de 5 yıl kadar önce yaptırdım. Çekilecek bir durum yoktu yüzeysel bir çürük vardı sadece. Diş doktorumun kendi kararıydı. Diş doktoru komşumuzdu önceden, doğru olanı yaptığına güvenirim.

doğuş çay'ın export'unu tavsiye edebilirim.

edit: çok pardon, poşet demişsin. exportun poşeti yok.

Demlik için poşet çayı var mı emin olmamakla birlikte Halep çay demek istiyorum.

Mahbubayi deneyebilirsiniz hocam, ben severek iciyorum.

Twinings in earl greyini seviyoruz biz. Ahmadtan guzel.

Ahmad tea kalp ben resmen fakat bütçe artık elvermiyor almaya. Hele extra special ı var onun mmm.

Ben şu an lipton Doğu Karadeniz kullanıyorum. Aynı tadı vermese de çaylar içinde en dolgun tada bu sahip bence.

Gurieli var, gürcü markası. Ben daha iyisini içmedim.

Ahmad gerçekten en iyisi. Dünya çapında da Ahmad çok iyi bir seviyede zaten. Çaykur Altınbaş da güzel ama aynı kalitede değil.

kloof.com.tr

Eskiden tam tersiydi, cenaze evine komşular yemek vs getirirdi. Nasıl oldu ne ara oldu anlamadım ama şimdiki duruma evrildi durum. Saçma ve bırakmak gerekiyor acilen.

Şehir dışından gelen akrabalara vs zaten verilir de kültür olarak pide veya lahmacun vs dağıtmak doğru değil.

Normalde cenaze sahibi yemek dağıtmaz cenazeye gelenler yemek getirir dağıtır ama sonradan bu şekilde evrilmiş enteresan bi şekilde.

Aslında uzak yoldan gelenler için sanırım.

"Hayrına olsun" mantığıyla da birleşince zamanla yemekli davete evrilmis

Aşırı saçma bir gelenek. Son derece haklısın.
İnsanlar cenazesine mi üzülsün, yemekle mi uğraşsın, o yemeğin servisiyle, bulaşığıyla mı uğraşsın? Nereden tutsan elinde kalıyor.

Bilgi olarak ilçe ve il belediyeleri cenaze evlerine pide gönderiyor genelde. Ben İzmir'de şahit oldum. Babamın amcası vefat ettiğinde hem İzmir BB hem de ilçe belediyesi pide göndermişti epey bir miktar.

Bizde hala akrabalar/arkadaslar ayarlar yemegi. Cenaze sahibi yapmaz.amac da insanlar tum gun cenaze yerinde durabiliyor ya da sehir disindan gelenler oluyor, bunlarin ac kalmamasi.

Bu ülkedeki en sacma adet bana göre. Ulan adam olmus biz yemek yiyoruz. Ölenin yakinlari acisindan bakarsak da yakınıni kaybetmisler oturup milletr yemek vermeye uğrasiyorlsr. Nerden baksan saçma bir adet. Yemek kutlamada verilir. Olunun arkasından yemek vermek sacma.
Oldum olasi sorgulsrim bu adeti.

Bizim çevremizde hiç görmedim bunu. Sadece internette okuyorum ve çok garip geliyor. Bizde yakınlar yemek getirir ve dağıtır. Cenaze sahipleri yemek işiyle uğraşmasın, özellikle uzaktan gelen misafirler ve yine cenaze evinde uzun süre duran diğer yakınlar aç kalmasın, hayat bir şekilde devam etsin, ölenin hayrı olsun diye yemek verilir ama kesinlikle cenaze sahiplerine hizmet ettirilmez, yemek yaptırılmaz.

Hatta bizim köylülerin bir cenaze yardım hesabı var, herkes istediği zaman istediği kadar para atıyor. ZAten cenaze sahipleri bu işlerle uğraşmıyor ama ilk gün onların yakınları da bu işlerle uğraşmasın diye köy derneği o hesaptan yemek ayarlayııp dağıtıyor cenaze töreninden sonra filan.

Valla saçma adet bence de ancak ben bunun çıkış noktasının şu helvanın dağıtılması olayı olduğunu düşünüyorum. Bunun dışında bir de ölümün 7.gunu bilmem kaçıncı günü vs şeklinde yine helva ve mevlid tarzı şeyler de olayı hızlandırmıştır. Yani hep cenaze evi bişeyler dağıttığı için de olay en son buna dönüşmüştür.

bu kadar saçma sapan bir şey olamaz.

anan-baban ölmüş sen gidip pide sipaşi veriyorsun. saçmalığın daniskası. birde yemek nerede diyen açlar var ki gidip olduğu yere gömesim geliyor.

olabilecek en saçma şey.

Gereksiz, anlamsız bir adet.
Uzaktan gelenler aç olurmuş, ayıp olurmuş vs gibi sebepler..
Dinen de uygun değil.

bence bunu mevlütte falan yemek dagitilir ya onunla karistirdilar zamanla.

Günümüz ulaşım ve yeme-içme imkanları da düşünülünce bugünün şehir yaşamı için saçma geliyor ancak kırsal alanlarda bir amaca hizmet eden birşey, köyde bir cenaze oluyor ulaşım sıkıntılı, bir sürü insan günü birlik cenaze için geliyor ancak böyle yerlerde lokanta, restaurant büfe v.s yemek yenecek hiçbir yer olmuyor, bu gibi durumlar için ortaya çıkmış birşey bazı bölgelerde sadece bu iş için dernekler kurulur ki vefat edenin yakınları bu işlerler uğraşmasın diye, cenazeye gelmek isteyipte aracı olmayanlar için toplu otobüs kaldırırlar, cenaze olduğunda dernek cenazeyi alır defnedileceği yere götürür, mezarı hazırlar, topluca yemekleri hazırlar, dağıtır v.s

@anthemis nobili +1 diyorum benim içinde bulunduğum ortamda da bu şekilde yapılıyor, köy tarafı içinde yukarıda yazdığım şekilde yapılıyor ve bence olması gereken davranış şeklide bu insanları böyle günlerin de yalnız bırakmamak, destek olmak gerekir.

Eşimin ailesinden vefat olduğunda Trabzon'da cenaze evinde sizin dediğiniz gibi cenaze sahibi gelenlere pide dağıttı. Millet pide salonu gibi yedi içti. Kimsenin eve yemek getirdiğini görmedim.

Bizim de yakın zamanda cenazemiz oldu. İzmit'te. Yemek falan yapmadık. Eve gelenler yemek, börek, pide vs getirdiler. Ziyarete gelenlere onlar dağıtıldı.

Valla ben çok seviyorum bu adeti. Kendi evimde yapmadım o yüzden o kısmı bilemiyorum ama dedem ve babaannem vefat ettiğinde orada yapmıştım.

Adet eski bi şaman adeti aslında. Birisi öldüğünde eve iyi ruhların yanında kötü ruhlar da geliyor. Ama hem yemek kokusu, hem de kalabalık kötü ruhların dikkatini dağıtıyor, böylece ölen kişinin ruhu, rahatsız edilmeden evden ayrılabiliyor.

Aynısı bizde bebek doğduğunda da var. 7'sinde ve 40'ında hamur pişirilip dağıtılır, bir nevi rüşvet, kötü ruhlar bebeği rahat bıraksın diye.

İşin bu "yoldan geldiler" vs. gibi pratik kısımlarıyla hiç ilgilenmiyorum, benim hoşuma giden mitolojik kısmı. Çünkü pratik hayat her nesilde değişir, mitoloji kısmı değiştirmen mümkün değil.

Bir de bu adeti sadece TR'de değil, Kırım'da, balkanlardaki Türklerde, Gagavuz Türklerinde de gördüm. Moldova'da köyün birinden geçiyorum, baktım bahçede kazanı koyup hamur kızartıyorlar, gittim hem yedim, hem de oo nerede bebiş diyip gidip bebek sevdim falan.

"Bizim kültürümüz değil" kısmının 2 boyutu var. Birincisi Anadolu'da yaşayanların çoğu zaten Türk değil, ayrıca İslam yüzünden yaşanan büyük bi Araplaşma var. Bir de üzerine cumhuriyet & modernizmi eklediğinde, bu toprak insanının bahsetmeye değer bir kültürü zaten kalmadı. O yüzden öyle düşünmen normal.

Cenaze törenleri de apar-topar gerçekleşen, hastaneden belediyeye koşturmaktan yolda heba olduğun çok çirkin bi hal aldı. Halbuki ister şimdi ister 1000 yıl öncesi olsun insan ölüyor, modern zamanların günlük pratiklerini unutup, hiç değişmeyen şeylere odaklanabileceğin, o adetleri yaşatabileceğin bir ortam olması lazım. Ama değil maalesef.

O kadar kötü bir hal almaya başladı ki bu durum Anadolu'da, bazı ilçelerde Kaymakamlık bazı köy/mahallelerde muhtarlık yasak bile getirdi bu duruma. İlgili haberler bulunabilir internette.

Hani biz öyle bir milletiz ki bu saçma geleneği kırmak istesek de "elalem ne der" diye saçmalığa alet olmak zorunda kalırız, ama bir yasak olunca en azından sorun kökten çözülmüş olur.

Diyanetin de bu konuda fetvası/açıklaması vardı, bunun uygun olmadığına dair.

Cenaze evine komşular yemek yapar getirir +1

Aslında örfümüz bu yöndeydi yüzyıllardır, ne oldu da bu hale geldi hakikaten ilginç.

"Yemek/pide yok mu?" diye soranlara da bireysel olarak "cenaze evine yemek getirmek adettir, biz de siz getirirsiniz diye ummuştuk" diyecek cesurların çoğalması dileğiyle.

sözde ölen kişi için "hayır yapmak" amaç. ama günümüzde cenaze değil de sanki altın günü gibi. asıl olan o yemekler o halde cenaze sahipleri yemek hazırlayamaz mantığı ile onlara getirilmesi olmalı. gerçekten hayır yapmak için yemek dağıtılması da hoş ama insanlarımız cenazeye değil de yemeğe gidiyor mantığında olduğu için artık anlamını yitirmiş bir gelenek.

Aslında normalde birinci dereceden yakınların bu işlerle ilgilenmiyor olması lazım. Yemektir, servistir bu işler orta derece akrabalar/tanıdıklar tarafından halledilir.

Süreçler uzun olduğu için, çok para harcanması gerektiği için ilerleme de yavaş oluyor. Bir noktadan sonra hızlanır diye umuyorum. (bkz: crispr)

ilaçlar için denek olmak isteyen kaç kişi bulabilirsin ki*

Gayet gelişiyor. Organ nakli, bypass, stent, kalp pili, lazerle göz ameliyatı gibi onlarca gelişmiş seçenek var.

Daha ne kadar gelişsin 60-70 sene önce en ufak bi mikrobik olayda ölüyordun antibiyotiği buldular ömrün belki de 50-60 sene uzadı, bu bence yeter, ayrıca ilkel bir durum da değil, saç da çıkmasın ne olacak. Ayrıca saç dökülmesi bi hastalık ya da medikal bir sorun değil tıp niye bununla uğraşsın. Ha çok istiyorsan dihidrotestosteronu baskılarsın saç dökülmesi tamamen durur, çok da basit bir olay bu işi gören prostat ilaçları var, tıp buna da bi çare bulmuş aslınsa.

@kaleci yapay diş var mı hocam veya numarası ayarlanabilen çıkarıp takmak gerekmeyen lens. Bu ikisi en basit şeyler onlar bile yok.

Çünkü mühendisliğin konusu olan materyal ile bir canlı olan insan vücudu çok farklı.
Vücut basit bir denklem, bir formül değil.
Her şeye karşın, insan yaşamını uzatan bir sürü gelişme oldu.

para.

kaliteli bir araba düşünelim. üretildiği zaman onbinlerce euro masraf yapıp üretip karıyla beraber satabilirsin. teknik olarak alıcı sayın 7 milyar insanın tamamı. saç vs için o geçerli değil. kafadan dünyanın yarısını ele kadınların ciddi bir dökülme derdi yok. erkeklerin de %30-35'i kel kalıyor. bunların da yarısı bunu dert ediyor. totalde %10 yapmıyor.

yani genel olarak teknolojik gelişmeler (otomotiv telefon iletişim vs) potansiyel müşteri olarak 7 milyara hitap ederken tıbbi gelişmeler o kadar yüksek insan sayısına erişemiyor.

dental implantlar yapay diştir

@ceket hocam porselen onlar yahu ben anlı kanlı dişten bahsediyorum

İmplant var işte diş için daha ne yapsınlar, yani yapay karaciğer dalak böbrek üretiyorlar da diş mi üretemiyorlar? Onun dışında göz gibi hassas bir organa takıp çıkarma zorunluluğu olmamayan bir lens icat etmeye çalışmak sence mantıklı mı, bilim bunun için neden uğraşsın sen vücut için yabancı bir cismi alıp göz gibi hassasiyeti yüksek bir organa sürekli takmak istiyorsun, bunun hiçbir anlamı yok.

Ar-ge yerine halk sağlığına ayrılıyor bütçe o yüzden. Bir hastalığın tedavisi üzerine çalışmaktansa hastane açıp insanlara sağlık hizmeti vermek daha kazançlı geliyor.

diş için implantlar gayet yeterli ve kabul edilebilir bir kalite sunuyor. daha ötesi için uğraşmanın çok bir manası yok.
saç konusunda da saç ektirme teknolojileri fazlasıyla ilerledi.
lens dediğin şey de mucizevi bir madde, malzeme mühendisliğinin son noktası. kalıcı lensler de mevcut, katarakt vs için kullanılıyor mecbur kalırsan.
yani özetle tıp şu an 20 sene önceye göre bile inanılmaz bir noktada. bundan 70-80 sene önce ortalama yaş 40 falanmış yani öyle düşün.

(bkz: crispr) Scissors diye google’dan makaleleri oku bence
Yapılan buluş mars’a gitmekten bile çok daha önemli

Bence sen dünyayı takip etmiyorsun
Bu konularla ilgili dünya çapında harika siteler var
Ekşi sözlük’te gündem olmaz, basında da gündem olmaz
Biz Sedat peker’le yatıp, süleyman soylu ile uyanıyoruz, euro’yla, dolarla, işsizlikle uğraşıyoruz, dünya bambaşka şeyler konuşuyor maalesef

1) mühendisliğin birçok dalında, askeri harcamalar kapsamında nerdeyse sınırsız bütçe ve kadro ile araştırma yapılıyor.
uzaya gidilebilmesi için hibe edilen askeri bütçeyi, son 50 senede tıbbi araştırmalara versek gözümüzden süpermen lazeri bile çıkardı.

2) tıbbın ilerlemesini sağlayan temel araştırmalar büyük oranda hemen para kazandırmıyor. aziz sancar mesela dna'nın kendini tamir etme mekanizmaları için çalışıyor. bu temel bilgidir. bu bilgiyle birilerinin para kazandırcak bir ilaç üretip satması belki 20 sene alacak. durum böyle olunca büyük şirketler temel tıbbi araştırmalara harcama yapmıyor. ancak aziz hoca gibi idealist hocalar, üniversitenin kuş pipisi kadar bütçesiyle birşeyler üretmeye çabalıyor.

ama diğer mühendislik alanlarında yapılan çalışmalar kısa sürede para kazandırm apotansiyeline sahip. sermayede o araştırmalara akıyor haliylen.

3) birde insanlar aslında uzun yaşamı, sağlıklı yaşamı falan önemsemiyor. takmıyorlar. en basitinden şu pandemi ortamında bile en önmeli kriter d vitaminini belli seviyede tutmak, c vitamini ve çinko almak. toplumun yüzde kaçı umursuyor bunu ? mehmet öz bu üçünü özellikle tavsiye etti, türkçe video yayınladı, kimin umrunda ki ? insan ömrünü uzattığı bilinen antioksidanlar var, eczanelerde sigara fiyatına satılıyor. git sor kaç tane satılıyormuş.

Mühendislikte yatırımın çoğu özel sektörden geliyor, tıpta devlet/kamu üzerinden. Bence temel sıkıntı bu. Yani bütçe farkı da vardır, ama tıbbın çok daha sıkı bir şekilde regüle edilen bir sektör olması gelişmesini engelliyor diye düşünüyorum.

Ha tıbbı tamamen özelleştirmek mantıklı mı? Değil. Düzgün bir şekilde yapılması da imkansıza yakın bence, ama bu sebepten dolayı gelişme hızı düşük.

Teknoloji ilkel değil, bence siz tıp bilimini sadece biyomateryaller bakımından değerlendiriyorsunuz. Yapay diş dedikleriniz porselen değil, içeriğinde opaklıktan mukavemete kadar bir çok özelliği etkileyen malzemelerin karışımı. Ama sonuçta yapay bir malzeme ve dişin yerini almak için de gayet yeterli bir çözüm sunuyor aslında. kaldı ki, hücre doku kültürü ile kulak yapıyor insanlar, mesele malzemeyi laboratuvarda yapmakla bitmiyor. vücudun kendine ait bir bağışıklık sistemi var, siz dışardan neyi verseniz kendinden değilse reddediyor. öyle olmasaydı, insandan alınan organlar, kan, kemik iliği başka insanın bedeninde reddedilmezdi. bu konuda bile, kontrollü olarak insan kanındaki tüm bağışıklık hücreleri sıfırlanarak kemik iliği nakilleri yapılıyor.
Onlarca ilaç araştırmasında görev aldım, yaklaşık 50 tane de tıbbi cihazın kapsamlı raporlamasını yapmışımdır.b en bile bu kadar işin içindeyken hala önüme yeni bir üretim teknolojisi, yeni bir tedavi/tanı yöntemi geldiğinde 'ulan tıp ne kadar ilerlemiş' diyorum. kanser hücrelerinin üreme yollarını tıkayan akıllı ilaçlar yapılıyor, ultrasonik patlama yaratarak (böbrek taşının kırılmasındaki mantık) damar içine gönderilen ve oradaki tıkanıklığı açan stentler yapılıyor (bakınız damar içi gibi incecik bir alandan bahsediyoruz), bunların haberleri yapılmıyor diye ilerleme olmadığını düşünemeyiz.

mesela verdiğiniz örnek, numarası değişen lens... neden olsun ki, mevcut optik camlar, farklı materyallerden üretilen yumuşak/sert lensler ve oftalmolojik cerrahi laser uygulamaları bu sorunların çözümü için yeterli seçenekler sunuyor. numarası değişen bir lens olsa, şimdiki lensler kadar saydam, ince, esnek ve geçirgen olabilir mi? laser bile her göze uygun olmadığı için farklı kornea özelliklerine uygun çeşitli cihazlar geliştirildi. neden bu kadar insan ve para kaynağı saç çıkarmak için harcansın ki? tabii ki firmalar da çok masum değil ama saçsızlıktan ölen yok sonuçta... göz cerrahisinde kullanılan o kadar mikrocerrahi alet var ki, bunların gelişimini ve ne işe yaradıklarını okumak bile' oha bunu da mı yapıyorlarmış' dedirtiyor.

bu arada mühendislik bu kadar ilerledi derken aslında tıptaki bu gelişmeleri yine mühendislerin ve doktorların birlikte çalışarak sağladığından habersizsiniz sanırım. tıp mühendisliği, genetik mühendisliği, biyomalzeme mühendisliği diye bir çok alan var. Biyomalzeme konusu hem çok geniş, hem de yukarıda belirttiğim gibi vücudun savunma sistemi tarafından sınırlanan bir alan. Malzemeyi laboratuvarda geliştirseniz bile biyouyumlu olması için birçok testten geçmesi gerekiyor, sitotoksisite, genotoksisite, mutajenite, akut ve kronik toksisite, kan uyumluluğu gibi bir çok test var ve seramik, metal veya diğer canlılardan elde edilen biyomalzemeler de dahil hepsi için %100 biyouyumluluk mümkün değil.

Özne insan olduğu zaman gelişmeler diğer alanlara göre çok daha yavaş oluyor hocam. Kendi alanımdan örnek verirsem, yapay zeka dünyada son 10 yılda müthiş bir yol katetti. Ancak bu yapay zeka uygulamalarının öznesi insan olan ürünlere entegre edilmesi hala büyük bir problem. Örneğin otonom kara araçları hala insan ölümlü kazalara neden olabiliyorlar. Ya da microsoft yarattığı yapay zekalı twtitter botunu, insanlar tarafından istismar edildiği gerekçesiyle yayından kaldırmak zorunda kalıyor. Ya da hala otonom savaşçı iha/sihalar etkin bir şekilde kullanılamıyor, ufak bir hata sivil insanların/kendi askerlerinin ölümüne neden olabilir.

Tıp biliminde de yaşadığımız süreçte bir aşı geliştirmek bile aylar süren deneylerden sonra ortaya çıkıyor, çünkü her türlü yan etki belirlenmek zorunda ve öznesi insan.

Tıp hatta genel olarak bilim birilerinin elinde tekel durumdadır .
Gelişen de tıp değil tıp endüstrisidir. Konu insana çip yalmaya kadar gelmişken bu zamanda kontrolü kimlerin ele alacağı konuşulmuyor .
Dünyanın bir farklı yerindeki araştırma buluş ve deneyler aslında birbiriyle bağlantılı ve belli bir amaca hizmet etmektedir. Haberler bize ayrı ve parçları birbirinden bağımsız gibi verildiğinden bu parçaları birleştirmek ve anlamlandırmak için ayrıca bilgi temelli alt yapı gerekiyor.

Gen araştırmaları şu an insana zararlı olarak ilerliyor.
insanı değiştirme ve topraktan/doğasından uzaklaştıran her şey temelde insana zararlı olmakla birlikte daha yeni/güncel/zaman uygun ve bilimsel olarak sunuluyor.
İnsanın kendisi şu an bilimsellik adı altında işgal edilmiş durumda.
Bazı Tedavi yöntemlerinin kendisi bizzat hastalık hatta ölüm sebebi oluyor.
Bir ilaç şirketinin vaadleriyle bir doktorun her daim o ilaç şirketinin ilaçlarını reçeteye yazmasına "tedavi " denebilir mi?
Hasta olan insan, aslında böyle bir ortamda ilaç müşterisi olduğunu ne zaman anlayacak?
Evet güzel çalışan sağlık görevlileri de var ama sorun arızalı olanlardan başlıyor zaten.

www.hurriyet.com.tr

www.winally.com

Caps:

i.hizliresim.com

araştırılırsa yok hipokrat yemini yok etik yok tıp ahlakının da
birer örtü ve bir yere kadar olduğu görülür.

Nasıl yani? Daha ne kadar gelişsin?Atatürk için diyoruz ya çok erken vefat etti diye. Öldüğünde 57 yaşındaydı. Erken vefat etmedi aslında, o yıllarda yaşam süresi o kadardı. Şimdi 80 civarı. Ortalama yaş süresi 25 yıl artmış, çok çok çok büyük bür gelişme bu.

İmplantı begenmiyor, kanlı canlı diş istiyorsun ya o aslında sıfırdan kanlı canlı insan yaratmak demek. Henüz robot aşamadındayız.
Açıkçası bu soruyu sorman yaşının çok genç olduğunu(20 nin altında) ve herhangi bir bilimin akademik olarak içinde olmadığını düşündürüyor.

sol ayakla frene basmayın yeter başka sıkıntı yaşamazsınız.

sanzimani korumak icin vitesi park (p) konumuna almadan once bosa (n) almak gerekiyor

Sol ayak hiç bir işe karismayacak. Başka da bilecek bir şey yok. Sıkıntı yasamazsin.

sol ayağını olması gereken yere koyarsan sürekli hayali bir debriyaja basarsın özellikle durmaya yakın hızlar da :) Bundan dolayı sol ayağını mümkün olduğunca geride hatta topuğun koltuğun altına gelecek şekilde tut. park füşük hız manevra gibi durumlarda gazı kullanmadan sadece freni bırakarak (ayağın frenin üstünde basmayacak şekilde kalsın) kullan yanlışlık gaz ve freni karıştırmazsın böylece :)

hayırlı olsun. hiç yaşamazsınız.

el frenini indirdikten sonra,
-P'den D'ye alırken ayağınız frene basıyor olsun, (belki frene basmadan D'ye geçmiyordur bile bilmiyorum :) )
-D'deyken ayağınızı frenden çektiğinizde araç kendi gitmeye başlayacak küçük bir hızla. Sonrasında birkaç kez bunu tekrar etseniz zaten mantığı hemen anlamış olacaksınız.
- ve sol ayak yorumlarına +1

Sol ayağının üstüne otur arabayı sürerken (bağdaş kurar gibi), hiçbir sıkıntı yaşamazsın.

İlk kırmızı ışıkta debriyaj yerine freni kökliceksin. sonra alışırsın.

arkadaşlar otomatik vites arabanın fren pedalı geniş ama ziyadesiyle sağda kalıyor.

ben de 20 senelik manuel vites kullanımının ardından hayatımda ilk defa otomatik araba kullandım, evet ilk kırmızı ışıkta sol ayağımı olamyan debriyaja basma mallığını da yaptım ama frene basmadım, güm diye boşluğa bastım.

sonra alışınca dur bakim lan debriyaj var zannedip frene basarsam nasıl oluyor diye özellikle sol ayağımla frene basmaya çalıştım, yok olmuyor, sol ayağımla frene yetişebilmek için epey yamulup ayağımı sağa doğru uzatmam gerekiyor.

belki arabamın pedal yerleşimi ile ilgili bir şeydir, zira sağ ayak gaz, sol ayak fren kullanan tipler de var, yapabildiklerine göre mümkün, ama ben istesem de yapamadım.

velhasıl bir sorun olmaz, en fazla ilk seferinde sert fren yaparsın, ama sonra hemen alışıyorsun.

Kimse yazmamış ama şanzımana göre sürüş değişir. 10 km şehir içinde yukarıdakiler yeterli ama sonrası için şanzımanı öğrenmen gerek. Çift kavramalı şanzıman ile CVT'nin sürüş tekniği farklıdır.

Sol ayağını unutman lazım. Genelde kenarda sol ayağı koymak için bir yer yaparlar. Koy oraya, yanlışlıkla frene basan çok oluyor başta manuelden geçerken.

bir de arada elin istemsizce vitese gidebilir refleks olarak ona da dikkat edin. Ben bi kere dalgınlıkla N'ye almıştım arabayı yokuş çıkarken.

Bir de kibrit suyunun dediği gibi vites modlarını falan iyi öğrenmek lazım şanzımanın uzun ömürlü olması için

sol ayağını bağdaş kurar gibi altına almanı öneririm cidden :) onun dışında hiç bir sıkıntı yok. bir de boş bi yerde 0-100 testi yap, ani hızlanmasını falan anla yeter.

hiç zorluk çekmezsiniz. fren gaz fren gaz. başka birşey yok. benim garipsediğim ayağı frenden çekince aracın kendiliğinden ilerlemesi olmuştu. bu da seyri etkileyen birşey değil. bir de araç park halinde çalıştırdın, D ye geçmek için frene basılı olman gerekebilir.

bir de en son durdun. 1)ayak fren 2)D-> N 3)el freni çek 4)ayağı frenden çek 5)N->P ye al şeklinde sıralaması var. yük şanzıman yerine el frenine biniyor bu şekilde.

öncelikle yorumlarınız için teşekkür ederim. aracı sağ salim alıp eve getirebildim. sol ayağımı arkaya dayadım. sol ayak hiç pedala gitmedi, çok rahat şekilde eve kadar geldim.

Kum gibi?

Maalesef bunlar değildi :(, ama yine de teşekkürler.

Ada sahillerinde bekliyorum

Ada Sahillerinde Bekliyorum Hicaz makamında ,sofyan ritime sahip türküdür.

3 tabii ki. uzun yıllar kullanırsan daha fazla kar edersin.

Sadece senin markana modeline özel bir fiyat artışı olmuş olsa sat başka al belki mantıklı olabilir, ama tüm piyasa artmış durumda şu an.

Satıp yenisini alana kadar çekeceğin sıkıntılar ya da sen alana kadar piyasanın iyice artmasıyla oluşacak zarar da olabilir.

Araban daha sıfır sayılır, uzun yıllar kazasız belasız bin inşaallah. Hani zaten premiumsa daha ne diye değiştireyim?

3 ya da 1 ama 2 değil.

Ha arac premiumsa ben satar corolla alirdim, premiumun masrafindan cikardim (sigorta, servis vs). Sonra o corollayi 7-8 yil kullanirdim.
2008 bindim; açıkçası dokunmatik ekrandan klima ayarlama uzun donemde sikinti cikartacak bir olay. Bu dokunmatige cok bağımlı arabadan uzak durmak lazım uzun donem kullanacaksak.
Corolla bence uzun dönem kullanacaksaniz hybrid motoruysa iyi secim olur.

Arac bir yatirim degil, deger kaybini engelemek de teknik olarak mumkun degil.

Arac dedigin devamli degeri dusen bir makina, bazi istisnalar haric tabii. Belli bir yasa gelince degeri sifirlanacak gibi dusunmek lazim.

Sen ne kadar kayiba tahammul edebilirsin bunu bilmen lazim. Araci sifir almissin, eger seni su ana kadar gordugun kayip strese sokuyorsa, boyunu gecen derinlikte yuzmeye calisiyorsun demektir, o zaman arac secimin hatali.

Bence 1 ve 2 direk hamallik. Bu sekilde 2 senede bir yeni arabaya binersin ama hayatin boyunca o arabanin kolesi olursun eger cok paran yoksa va arada farki aninda cikartip masaya koyamiyorsan. Bu secenekler icin ya cok paranin olmasi lazim ya da ana para kaynaginin araba olmasi lazim, baska turlu gereksiz para kaybindan baska birsey degil..

Dolayisiyla verdigin secenekler arasinda en mantiklisi 3.

Hem değer kaybını önlemek hem de araç değiştirmek istiyorsanız, bence en mantıklı olan %50 ÖTV ye sınırdan girmiş araçlara bakmak. Mesela seat arona, sınırdan %50 ÖTV dilimine giriyor. İlerleyen yıllarda eğer seat ekstra bir indirim yapmazsa bu modelde döviz artışına bağlı olarak %80 ötv dilimine girecektir.

iktisatçılar kan ağlıyor şu anda:)

Şaka bir yana araç bir yatırım değil yukarda da dendiği gibi.
Bir otomobili alıp yıllarca kullanmayı tercih ederim açıkcası.
O yüzden japon markaları rules:)

Sıfır araç bayide imzayı attığın anda değer kaybetmeye başlar.
O yüzden temiz ikinci eller kovalamak daha mantıklı olabilir.

@ciagra +1

EV'ler yaygınlaşana kadar o araba idare eder
o zamana yakın gelişmemiş illerden alıcı çıkar

araç keyfinden vazgeçme

Mümkün değil ve tek yolu vergi artışı +1. O yol da artık ileride şansına nasıl denk gelirse öyle yansır. Bu yüzden 1 diyorum ki ben zaten aynısından yeni aldım. Bana kalırsa zaten bir eski evi bir de eski arabayı aldıkları fiyata aldıklarını düşünenler bence önümüzdeki senelerde kötü sürprizlerle karşılaşacak. Seninki yeni araç sayılır, istersen seni epey götürür. Düşündüğün fiyata elden çıkarıp sıfır aracı şu an görünen fiyattan alabileceksen değişiklik düşünülebilir, zamanlaması makul, ama bunun için bence elini biraz çabuk tutman lazım.

Burada 2 tane kıstasınız olduğu için kolay bir problem gibi görünmüyor. Yani hem gecikmeyi azaltmak isterken hem de kapasiteyi maksimize etmek istiyorsunuz. Bunlardan sadece biri olsaydı, greedy veya linear programmingle çok rahat çözülürdü. Bu şekilde komplike geldi gözüme :)

@ciagra aslında daha komplike hale gelebilir. Örneğin; iş10 şu tarihte başlamalı ya da c üreticisinde yapılmalı gibi ama bir yerden çözeme başladıktan sonra bunları eklemek vardı aklımda.

Ancak biliyoruz ki bir çözüm kümesi var. Yani tanımsız değil. Yeni bilgiler öğretmeye açık. Bu nedenle problem daha çekici hale geliyor.

Isi parcalayip ele almaya calis. Misal burada elindeki her uretici icin ayri bir bir planlama yapmaya calisabilirsin. Once islerini turlerine gore 4 tabloya bol. Her bir tabloyu deadline tarihlerine gore kucukten buyuge sirala. Sonrasi da greedy algorithm ile isleri ureticilere atama olayi.
Asagi yukari su asagidaki adimlari takip edeceksin greedy algorithm icin

1) x turundeki en yakin deadline ne zaman? (Onceligin bu is olacak)
2) x turunde uretim yapan ureticilerin kac tanesini es zamanli bu ise atamam gerek?
3) eger hepsini atadiysan kac gunde bitirirsin
4) is bittigindeki yeni ise hemen baslaman gerekir mi? eger gerekirse, o zaman adim bire don.

Mesela tablona bakildiginda a turu icin onceligin deadlinei bugun olan bir is. Talep ettigi kapasite 2761 ancak senin tum ureticilerinle gunluk saglayabildigin kapasite 2200. Demek ki bu is 2 gunde bitecek. ilk gun 2200 urettikten sonra geriye kalan 561 kapasite icin de doldurma olayi sana kalmis. Istiyorsan ikinci gun o 561 kapasiteyi herhangi bir ureticiye verirsin. Ya da hepsi is yapsin diyorsan da 3 parcaya bolup her ureticiye 187 birim is atarsin.

Eger saat hesabi da onemliyse kalan isi zaten direkt her uretici arasinda bolusturmek sana daha fazla avantaj saglar.

@j r r tolkien hayrani önerilerin için teşekkür ederim. yapılacak işi birine anlatmaya çalışmak bile sorunu daha iyi anlamama yardımcı oluyor. parçalayıp ele almanın üzerinde çalışacağım. dediğin gibi işleri böldüğümüzde her tür için algoritma ayrı ayrı çalışabilir. fakat iş bölünmüyor yani bir işi bir üretici yapacak.

Örneğin 12 tane a türünde iş var ve bu işi yapabilecek 3 üretici var. Bu durumda her bir üreticinin günlük kapasitesi farklı olduğu için, toplam üretim süreleri de değişkenlik gösterecek. Birden fazla üreticiye greedy algoritması ile nasıl optimum bir dağılım yapabiliriz? Bunu biraz araştırayım.

Peki burda amaç teorik bir çözüm geliştirmek mi? Yoksa pratik bir soruna çözüm üretmek mi? Eğer pratik bir soruna çözüm geliştirmek istiyorsan, gördüğüm kadarıyla input sayın fazla olmadığı için klasik brute-force yöntemi de deneyebilirsin.

@ciagra pratik bir soruna çözüm üretmek. input sayısı fazla olabilir ama onu da deneyeceğim

Kuşların sizin yeminize ihtiyacı olduğunu sanmıyorum. Siz kendinizi manevi olarak tatmin edeceksiniz diye ben sürekli kuş pisliği temizleyeceksem şikayet ederdim.

Ederdim.
Yaptiginiz sey kotu bir sey, kus pislikleri hastalik bile yapabilir.
Ayrica insanlarin camlarinin onunde sizin yem koymanizi bekleyip gurlamalariyla onlari uykudan uyandiriyo bile olabilirler.
Yapmayin. Kedi-kopek besleyin, kus beslemeyin.

Kus pisligi dediginiz sey tuyuyle, bokuyla gurultusuyle geliyor. Yapmayin.

Teşekkürler dusunceniz icin fakat ben bir avuc yem koymuyorum. Hayvanlar ciddi ciddi karnini doyuruyor emin olabilirsiniz

Kuşlar özellikle belli bir yere alışınca gerçekten sonu gelmiyor ve temizlemesi zor. Siz sorun etmeden temizliyorsunuz diye alt katlarınızdaki herkesten de aynı şeyi bekleyemezsiniz.

Madem sitedesiniz, uygun ağaçlar varsa kuş yemliği yapıp koyun, pet şişeyle kolayca yapılan modeller bulursunuz internetten bakarsanız.

Kedi köpek için de, mesela ev yemeğiyle beslemeniz yanlış. Zaten çöpten de ev yemeği bulup yedikleri için hayvanlara zararlı kısmını geçeceğim ama gerçekten pislikten başka bir şey değil. Site içinde besleme yapacaksanız sadece kuru mamayla beslemelisiniz. Sokak hayvanlarıyla ilgilenen bir belediyeniz varsa yakınlarda bir yere mama su kabı ve belki kedi evi koymalarını isteyip bunu kovalayabilirsiniz. Belediyenin eşyası olduğu için daha az tepki görür, siz de gidip orada beslersiniz.

kesinlikle şikayet ederdim. kimse siz kedi köpek kuş seviyorsunuz ve beslemek istiyorsunuz diye hayvanların pisliklerine katlanmak zorunda değil.

kendinden başka hiç bir şeyi önemsemeyen biri olsam ederdim, şükür ki değilim.
şehirlerde kuşlara konacak ağaç dalı, solucan molucan rızkını bulacakları bir avuç toprak kalmadı. çöpte yemek arayan güvercin gördüm ben. kışın karlı havada aç kaldığı için kaskatı kesilen bir kumru buldum, doyurdum ısıttım ama elimde çırpınarak öldü. komşularınızın penceresinde bok dağları oluştuğunu zannetmiyorum üç beş tane kuş bokunu bu kadar dert ediyorlarsa hiç ölmesinler malum toprağın altında yok yok. camlarının önüne şu plastik zamazingolardan koysunlar konamaz kuşlar o zaman. bir de dilerim aç kalsınlar, dertlerini anlatamasınlar. kimse de sormasın bir şeye ihtiyacın var mı diye. onlarla mı uğraşacak insanlar herkesin işi gücü var. pis pis ağzı da kokar, hastalıklı mıdır, aşıları tam mıdır, virüs mü taşıyorlardır bilemeyiz neticede.

işgüzarlığa gerek yok. kuşlar orada yem olduğu için başka yerde aramayıp direkt oraya geliyor. yoksa aç kaldıklarından değil. köpeğinizi gezdirirken sokağa sıçtığında almamak gibi bi şey. inip temizleme şansınız da yok o yüzden bir an önce vazgeçin bence.

@kobuzchu kiz, cevabınız için teşekkür ederim.
ev yemeği kısmını yanlış anlamışsınız. ben hayvanlara zarar verebilecek yemek artığına(kemik, baharatlı gıda, toksik içerik vb) karşıyım fakat zararı olmadığını bildiğim bir şeyi de uygun kaplarla uygun yerlere koyuyorum zaten. mama her zaman benim de önceliğim fakat doğru gıda ise ev yemeği zararlıdır denemez.

ayrıca ağaç olmadığını da belirttim. yerden yuksek bahçe yemliği gibi bir şey bakarım artık. bana yük gelmiyor diye insanları rahatsız edecek değilim zaten.

Ben senelerdir kuşları besliyorum bu şekilde. Şikayet eden olmamıştı daha önce. Şimdiki evde büyük bir teras var ve bizden başkasına dertleri olmuyor, biz de kendimiz temizliyoruz. Yani ben asla şikayet etmezdim böyle bir şeyi.

Ailemin oturduğu sitede de kedi ve köpek besliyoruz diye şikayet ediyorlardı. Şikayet eden insanları balkondan yerlere peçete atarken ya da çocuklarının tuvalet ihtiyacını site bahçesinde giderirken falan gördüğüm için umursamıyorum açıkçası böyle tipleri. Ki bir kez bile bir hayvana yemek verdiğim kabı çöpe atmadan bırakmadım.

özellikle kuş pisliği araçların boyalarına ciddi ciddi zarar veriyor. Kuş ve kedi beslemek çok insanca, güzel bir davranış ama şehir yaşamında bunun için kimseye dokunmayacak özel alanlar belirleyip orada beslemek gerek. Yoksa haklı tepki kaçınılmaz.

@msb, konuyu yanlış anlamışsınız. camın alt kısmında araç yok. aracıma kuş pisledi diye beni şikayet eden de yok. evin camının önündeki mermerin pislenmesi konu.

Ne güzel ülke olduk. Kuştan bile şikayet ediyoruz.
Aç mı kalsın garibanlar . Şikayet eden etsin .

Konudan bağımsız olarak kuşlara sıcak havalarda yem vermek doğru değil. Kolay yem bulan yavru kuşlar avlanmayı öğrenemiyor. Bahar ayları yumurtadan çıkma zamanı olduğu için bu aralar koymamak lazım. Kışın karlı havalarda koyabilirsiniz.

Ev yemeği yazın sıcakta çabuk bozuluyor ve ayrıca sinekleniyor. Özellikle köpekler o kapların içinde güzel güzel yemiyorlar yemeği, etrafa dağıtıyorlar. Oldu mu size sitenin içinde etrafa dağılmış yağlı yemekler, üstüne doluşan sinekler. "Pislikten başka bir şey değil" derken bunu kastettim. Sade makarna bile olsa temizlenmediğinde sıkıntı, şikayet eden insanları da anlıyorum. Kışın zaten hemen donuyor öyle şeyler, yine mantıklı değil.

Besleme yapma isteğinizi anlıyorum ama sitede yaşıyorsanız ortak alanların kullanımına dikkat etmek de gerekiyor.

Merhaba. Ben de hayvanlari seviyorum ve besliyorum. Ama cam onune kus yemi koymuyorum. Yan komsum koyuyor. Bu yemleri yiyen kuslar gelip benim camimin onune pisliyor. Zaten cati katindayiz ikimiz de. Bazen kus kakalari ve saga sola sacilmis yemler yagmur olugunda toplaniyor. Her islandiginda les gibi koku yapiyor. Cami acinca temiz hava yerine evin icine kus kakasi ve islak yem kokusu giriyor ve tahmin edersiniz ki mide bulandirici bir durum bu.
Bu sebeple kus yemini cam onune dokmek kadar dusuncesiz bir durum olamaz. Cok istiyorsaniz gider bir parka vs kimseyi rahatsiz etmeyeceginiz bir kamusal alanda bu isi yaparsiniz ancak pencere onune yem koymak cok da guzel bir is degil.

Cevap veren herkese teşekkür ederim. Farklı düşünceler okumus oldum.

Ben de eskiden balkonun içine kuşların yiyeceği ekmek bırakırdım her zaman. Ancak bir sure sonra gerçekten pisliklerini temizlemek çok zor olmaya başladı. Hemen temizlenmezse kuruyor, yapışıyor, çıkarması ayrı dert. Bu sebeple artık dışarda görebilecekleri yerlere koyuyorum ekmekleri. Özetle balkondan kuş pisliği temizlemek cidden zor bir şey.

çatıda besleme şansınız yok mu? hem pislemezler, hem karınlarını doyurmuş olurlar, hem de düzenli olarak temizlerseniz kimseye bi zararları olmaz.

Ben bu konuda insanların birbirine daha çok anlayışlı olması taraftarıyım. Siz seviyorsunuz diye onlar da pencerelerinin önünde kuş sevmek zorunda değil. Ki kuşlar cidden alışıyor ve inanılmaz tüy fln bırakıyor vakti zamanında bir balkonumda onlara buğday verdiğim için biliyorum.

Şimdi normalde hayvanların hastalık bulaştırmaması lazım ama hiç bir şeyin doğalı kalmadı ki.

Kedi evinizi parçalamaları insanlık dışı olmuş. Suyu dökmeleri de. Ama sizde de bir miktar yer konum seçme açısından hata olabilir. kuşları pencerenizin önünde besleyip alt kata rahatsızlık vereceğini düşünmemişsiniz mesela.

Sizin de biraz yaparken çevredeki kişilerin rahatsız olabileceğini düşünmeniz lazım. Ben de hayvanları çok seviyorum köpek maması alır arada sokağın başına dökerim, ama tutup da apartmanın bahçesine dökmüyorum. çevremin sinirlenmeyeceği rahatsız olmayacağı ayarda tutmaya çalışıyorum. Hem insanları bu duruma karşı negatifleştirmemiş oluyorum/(çünkü bu benim zorlamalarımla onlarda açılacak bir bakış açısı değil, zorlamalarımla onları hayvanlardan iyice soğutur uzaklaştır usandırırım) hem de kendime ve onlara hayatı zindan etmiyorum.

sakın yapmayın ben yaptım pişmanım, güvercinler balkonlari camları mahfetti

Alt kattaki komşu olsam bende şikayet ederdim ama yemleri parka veya bu çardak dedikleri şeylerin üzerine vs bırakmanız mümkün değil mi? Hem şikayet eden de olmaz. Ben çok görüyorum gazete ile yere buğday bırakan veya çardak üstüne ekmek atan.

Hocam kodda base_dır diye bir variable var. Bu variable' ın kullanıldığı yerlere sizin test ve train datalarinizin pathlerini vermeniz gerekir. Vereceğiniz pathler direkt olarak resimleri içermelidir.

Confusion matrisini de bu şekilde hesaplayabilirsiniz.
y_ = placeholder_for_labels # for eg: [1, 2, 4]
y = mycnn(...) # for eg: [2, 2, 4]

confusion = tf.confusion_matrix(labels=y_, predictions=y, num_classes=num_classes)

vergi dairesine gidip dilekçe vereceksiniz hocam. Daha sonra o ödemeler açılıyor ve taksitlendirmeniz devam ediyor.

Teşekkür ederim.

o çok lanet bir şey ya. iki kere gitmek zorunda kaldım vergi dairesine onun yüzünden. zamanında ödemedikçe bir ay geri düştüğünüzde yeniden gidip sıfırlatmanız gerekiyor.

Kardeşim, dayım ve teyzem 0 rh+; üçü de corona geçirdi.

Pozitifim ab

B negatif.

ailem gecirdi, 0+

Soruya kaynak yapabilir miyim?

Kan grubunun yanında bir de ne kadar ağır geçirildi ve semptomlar neydi diye de eklesek cevaplara olur mu acaba?

Babam geçirdi a+. Yüksek ateş, aşırı halsizlik, yorgunluk ve kemik ağrısı vardı. 1.5 aydan fazla geçti üstünden, yeni yeni toparlanıyor.

Şöyle bir çalışma var: www.ncbi.nlm.nih.gov

Ölüm ya da hastalığı daha ağır geçirmekle bir ilişkisi olmamakla beraber, testin pozitif çıkmasını etkileyebiliyormuş. 0 grubu daha az pozitif gösteriyormuş. Yine de çalışmalarda görece az birey var. Biraz daha fazla örnek bulunanlara bakmak lazım. Şimdi hızla mobilden bakınca tam araştıramadım.

Yakin arkadasim gecirdi:

0 rh +

0 rh +

Ne kadar para verdiklerine bağlı. Ben min 4000 den aşağısına kabul etmezdim.

yeni yasaya göre devlet üniversiteleriyle aynı maaşı vermek zorunda zaten.

2 bölüm dersi de amma azmış. birine bir hoca girse diğerine ikinci, 3. boşta kalıyor haha. Tabii aynı dersin 2 hocası da olabilir, neyse.

Bana da bolca zamanınız kalırmış gibi geldi ama o iş tam öyle olmayabilir. Biraz da hocasına bağlıdır ama o dersler için bir sürü hazırlığı sizin yapmanızı isteyebilirler.
Bölüm yeniyse, öğrenciler de daha 1. sınıf falansa bir sürü soru gelebilir dersler öncesi ve sonrası, onlara da hazırlıklı olmak gerekir. Sadece dersle ilgili değil okulla ilgili şeyler de olabilir. Tabii onları öğrenci işlerine falan yönlendirebilirsiniz.
Asistan diyince hocaların çaycısı konumuna da düşülmez umarım.
Bellidir muhtemelen ama çalışma saatleriniz keskin olsun, zaten 2 farklı uğraşınız daha varmış. Yani ders öncesi akşamı hoca bir mail atıp şu pdften slayt yap veya yarın da sen sun falan demez umarım.

Yasayı pek takmıyorlar. Vermeyenleri var

Üniversiteler arasında değişebilir ama gerçekten özel üniversitelerde boş bırakmamak için alakasız işler yaptırabiliyorlar. Ben devlet üniversitesinde tek asistan olarak çalışmıştım, yazışma ve sekreterlik işlerini bölüm memuru beceremiyor diye bana yaptırıyorlardı.

Maaş konusu da şöyle: Önce eşit maaş dediler, sonra brüt üzerinden de eşitleyebilirsiniz dediler, sonra istiyorsanız 2021'de eşitlemeyi başlatın dediler. Brüt üzerinden eşitleyince net ele geçen devlettekinden daha az oluyor. Okulun nasıl eşitleme yaptığı da önemli o yüzden. Başlayacaksanız bu ayrıntıları konuşmayı unutmayın.

Bölümde iki ders var; ancak hocalar kesin bölüm dışı dersler de veriyor olabilir, onları da asiste edersiniz. Asistanı olmayan hocaları asiste edeceksiniz. Dışarıdan ders vermeye gelen hocaları asiste edeceksiniz. Üniversitede lisansüstü programlar/sertifika programları varsa bunları da asiste edeceksiniz. Bir sürü öğrencinin danışmanlığı sizde olacak ve bunları kaydıyla kuyduyla, abuk subuk sorunlarıyla çok uğraşacaksınız. Sekreterlik işlerinin bir kısmı asistanlara yaptırılıyor (apartman üniversitesi demeyeceğim bir vakıf üniversitesinde öğrencilerin mezuniyet için kontrollerini asistanlara yaptırdıklarını gördüm). Yine bu kapsamda ders programı/sınav programı hazırlama gibi işler size kilitlenebilir. Diğer bölümlerin sınavlarında gözetmen olarak yazılacaksınız okulda asistan olmadığı için; bu da her sınav döneminde 40'a yaklaşabilecek gözetmenlik demek. Tercih dönemlerinde üniversite için satış temsilciliği yapacaksınız. Diğer dönemde ise üniversite tanıtımı adı altında alakalı alakasız liselere gönderileceksiniz. Bunların bazıları veya hepsi olabilir, okula bağlı. Yine de bu olumsuzlukları düşünün.

Belki özel sektöre göre daha az yorulursunuz ama kesinlikle iki derse girip eve gidebilirim diye düşünmeyin. Vakıf üniversitelerinde asistan olan arkadaşlarım doktora derslerine geldikleri günler maaşlarından kesinti yapılıyordu.

Biz de ofis için iç mimarmarla görüştük. Tasarımlarını bize gösterdiler ancak PDF olarak vermediler. Anlaşmadan PDF olarak yollamıyorlar.

Yüzyüze görüşme imkanınız varsa kendi cihazınızdan gösterin karşı tarafa veri yollamayın

kendi evim için ben bir iç mimar ile görüştüm fiyat aldım, bana bir liste gönderdi, içerisinde şurayı kıracam buraya kapı yapacam, minik iki tane balkon var onu içeri alacam vs. diye bunlara ait şimdiki durum ile bitinceki durumunu gösteren teknik çizim (üstten kuş bakışı çizimler olur ya o) gönderdi, fiyat şudur şu kadar zaman alır dedi, araya korona falan girdi de o iş yattı, hiç aklıma başkasına götürüp yaptırmak gelmedi açıkcası, zira iç mimar dediğin adamın kendi ustaları olur, alış veriş yaptığı yerler olur, o ustaların yaptığı işi denetler, başında durur falan, ben bunlarla uğraşmamak için iç mimara gidiyorum zaten. tabii ki zevk anlamında benden daha iyiler ve ona da güveniyorum ancak konu sadece iç tasarımı değil, işin yapılması.

Şöyle oluyor.
Öncelikle tanımadığı kişiler olduğunu varsaydım. Güven faktörü de önemli. Bu güvenin içinde karşıdaki kişiyi tanımak. Yani üç beş lirayla mı iş yapmaya çalışıyor, işi gücü yeri yurdu belli olan biri mi. Nedir. Öyle saçma insanlarla karşılaşıyoruzki.

kaba taslak derdi tasası anlaşılır. İşin kapsamına göre süreç ilerler. Bu kişiler mutfak banyo için yola çıkmışlar ve evi de göstermişler. Ben böyle ilerlemezdim. İşin kapsamıda aslında biraz karşıdakiyle alakalı gelişir. Bundan sonra yapacağı şudur. Evi gördüm, aşağı yukarı metrajları aldım diyip
1-tasarım projesi, ilk aşama eskiz gösterimleri.
2-tasarım projesinin nihayi hale getirilmesi ve tabii bu süreçte malzeme seçimleri
3- malzemelerin nihayi hale getirilip görsellerin imzalatılması/onaylatılması
4-proje süreci

uygulama projesi istiyorlarsa sürecin ikinci aşaması.

Falan..

Yani proje süreci ayrı, uygulama proje süreci ayrı, uygulamayı üstlenmek apayrı maddeler.

Uzatmadan ilk aşama önce şunu yapsın.

"tasarımla alakalı olarak, size banyo/mutfak için 2-3cephe/adet 3d görsel hazırlamaya başlayacağım. Fiyatı budur. Şayet arzu ederseniz ön taslak tasarım projesine başlayabilirim." yani sen projeyi teslim ettiğinde "ah ulan rıza kandırıldım ve bedavaya çalıştım" dememek için bir miktar almaya çalışacaksın.

Asla bir çıktı verip, bir gönderimde bulunmuyor. Ufak bir ücret almadan da emeğini ortaya koymuyor. Projeyi hızlıca halledeceğini düşünürsen, aman bir şey olmaz dersen riske girebilirsin ama sizinde şüpheniz var.

Evet maalesef sizle o proje sürecini başlar bir şekilde artniyet olmasa bile iptal eder ama kafasında proje bitmiştir. Vizyonu olmayan müşterinin revizyonu bol olur derler. Sizle şekillendirip gidip birkaç usta bulup yapan çok var. Ya da 1-2bin lira veririm diyip "içmimarla çalışıyorum" statüsü kazanmak isteyen bilgisizlerde çok var. Bu yapacağı her şeyi de yazılı şekilde yapmasını öneririm.

Bu arada o taslak tasarım ve görselleştirme işi dahi önce bir rölöveden geçeceği için emek yani. Bunun da bir bedeli var. Şunu diyene bile rastladım; "zaten tasarımı ben söyledim size, ne istediğimi biliyorum" iyi o zaman tekniker tutaydın diyeceksin böylelerine de. İç mimarın ne yaptıgını bilmeyen adamlara anlayış göstermeyin.

AMD ryzen tavsiye ederim az yakar çok kaçar

Sadece işlemci olarak düşünmemek lazım. nesil farkları var.

İşlemci Ön Bellek:12 MB
İşlemci Teknolojisi:Core i7
İşlemci Hızı:2.6 GHz Turbo Boost
mesela bu özelliklere çıkarsan dell g315 de bulabilirsin. çok teknik detaya girmeden vatandan modeli beğenip internette araştır üst modeli bile daha uyguna bulabilirsin.

işlemci karşılaştırma siteleri mevcut.
www.cpubenchmark.net
www.cpu-monkey.com
gibi
Bu sitelerde model model karşılaştırmadan bir şey söylemek yanlış olur.

Bu pcye bu fiyat çok bence. Monster abra a5 v15.5 modelini aldım. Pc özellikleri şöyle i51 10. Nesil gtx 1650 16 gb ram. 7k ya geldi. Her türlü oyunu çok rahat oynayabiliyorum. Pcnin hızı gerçekten çok iyi. Öyle render falan almayacaksan i7 ye çok gerek yok çünkü i7 li bir pc ile i5 arasında 1000 1500 arası fiyat oynuyor. Şahsen Monster ı öneririm. Her şeyi rahatça yaparsın.

10 yıl kullanmayı dusunuyorsan monster' dan uzak dur. Leğen kıvamındaki kasa plastiği 3-4 yıl anca götürür seni.

Ölüm oruclarini anlatan iftarlik gazozu izleyebilirsiniz.

Hoşçakal yarın

i, daniel blake filmini öneririm.

Elveda lenin

Ben bahsettiğiniz tarzda filmlerden hoşlanmıyorum. Ama ben geçen akpartili baba ile izledim. Size de tavsiye ederim. Ömer Lütfi akad'in gelin - düğün - diyet uclemesi. Bence diyetten daha çok hoslanacaksiniz ama sırayla izlemenizi tavsiye ederim.

ken loach filmlerine bakabilirsin. i daniel blake iyidir ama bence en "sağlam" filmi kes'tir.
www.imdb.com

bu da iyidir mesela, irlanda bağımsızlık savaşı ve ira üzerinden bir devrim hikayesi.
www.imdb.com

yabancı dizi izlerseniz rebellion
ira,yı anlatıyor

Beynelmilel
Dizi olarak da Hatırla Sevgili ve Bu Kalp Seni Unutur mu

tabi ki "sonbahar"

daha hafif olsun derseniz "vizontele tuuba"

The wind that shakes the barley. (IRA)

Elveda lenin +1

Arkadaşım Şeytan
Çıplak Vatandaş
Selamsız Bandosu

doctor zhivago'yu(1965) da izleyebilirsiniz. film devrimcilik olayına biraz farklı yaklaşıyor tabii ki. aynı şekilde hunger(2008) da izlenebilir ama o biraz yavaş akıyor.

Kullanıcı hatası diyecekler ki öyle :)
Bir sonuç çıkacağını zannetmem

sonuç çıkmayacaksa yollarda ve lenovo office de harap olmasın yavrucak. illa yapılsın gibi bir derdim yok. siz olsanız yollar mıydınız

Yolla. Ucuz bi lenovom vardı menteşelerden kırıldı gitti. Kronik sorunu gerçi ama başta yaptırmadığım için pişmanım. Arkadaş asusun üzerine oturdu servis tamir etti beleşe

Lenovolarin kronik sorunu, kasa malzemelerinin çok kötü oluşu. Şu an kullandığım laptop da 8 yıllık z580 modeli, menteselerini 2 defa değiştirmek zorunda kaldım. Bunun dışında bir kere bilgisayarı yaklaşık 1 metreden yere düşürdüm, ve ekranda beyaz bı çizgi oluştu. Servise gönderince birşey sormadan yapıp geri gönderdiler. Bence şansınızı deneyin.

ağırlık çalışmayı dener misin?

Nöroloğa görünün bence.

HDPli değilim, ama HDP'nin kendi adayı olacak ise, HDPliler HDP'ye verirler. Eğer başka partiye vereceklerse, HDPliyim diye dolaşmazlar sanırım. Genel seçim sonuçta...

Ortak bir paydada buluşabilmek için Mansur Yavaş CB adayı olursa oyumu seve seve veririm. Net bir adam. Siyasi imkanları olursa, Kürtlerin bu toplumun kurucu unsurlarından olduğunu ve kürtlerin çektiği acıların bilincinde olduğu ve barış için, adalet için, eşitlik için elinden gelen her şeyi yapacağını, bu uğurda canını ortaya koyacağını düşünüyorum. Mansur Yavaş'ın ülkücü kökenden geldiğini bilerek bu cümleleri yazıyorum.
Not: HDP'li değilim, son yerel seçim hariç HDP'den başka partiye oy vermedim.

mansur için sandık görevliliği yaptım, oy verdim ve oyları için çok koştum. seviyorum. cb seçimlerinde de içim yanarak bir umut ince'ye basmıştım, çoğu tanıdığım da bunu yaptı. tşk.

Kurt dusmani olmayan herkes erdogan karsisinda oy alir. mansur da soylemini ve aksiyonunu ona gore yaparsa o da alir.

Hdp’lilerin hizmetten önce farklı problemleri var ona göre davranıyorlar bence. Ona bakarsan diyarbakır veya hdp’nin aldığı başka şehirlerde de akp’li bi adaya oy verseler şehirlerine daha çok yatırım yapılacak ama kimse bunu sallamıyor, öncelikleri farklı.

HDPli olmakla HDP seçmeni olmak kastediliyorsa, bir daha genel seçim olması ve haydutbaşını indirecek kurumsal gücün mevcut olması ön şartıyla evet seve seve oy veririm. (Partili olmakla bir partinin seçmeni olmayı farklı görüyorum.)

Bu haydutlardan kurtulmak için ekmek için Ekmeleddin'e ve İnce'ye oy verdim, sandık görevlisi oldum, anayasa değişikliklerini orta yaş ve üzerine anlatmak için bir sürü iş yaptım. Bunların yanında Yavaş'a oy vermek için hesap kitap yapmama bile gerek olmaz.

Bu arada, son zamanlarda Mansur Yavaş'ın icraatlarından Aydın Selcen, İrfan Aktan ve Ümit Kıvanç gibi "kürtçü" diye bilinen isimlerin retweetleri sayesinde haberdar oluyorum. Bence bu benim gibi stratejik ve tepki oyu verenlere göre daha anlamlı bir göstege.

Eskiden olsa kesin vermem derdim. Ancak şu süreçte adam bütün Türkiye ye sosyal belediyecilik dersi veriyor. Yaptıkları gerçekten takdiri hakkediyor. Ancak oy verme konusunu 40 defa düşünürüm ve 39 unda oy vermem muhtemelen.

aysila.com

Hahah ben mi yazmisim diye baktim resmen. Bana antibiyotik + sprey roundundan sonra demisti ki “iyi olmazsan gel, ben yine dinlicem seni, gogus hastaliklari uzmanina yollayacagim”
Iyi oldugumu saniyordum su iki gune kadar, gitmedim oyle olunca. Ama oksuruk yine basladi o yuzden aile doktoruma gitmeden direkt uzman doktora gidecegim bu kez.

Ama bana da bronsit var demisti iste ilk.

Eylülde askerden geldim ve hala öksürüyorum. 2 defa göğüs doktoruna gittim, son gittiğimde film cekildi, kan tahlili ve nefes testi yapıldı. Hiç birşey çıkmadı. Sigara içtiğinden dolayı geçmesi uzun sürebilir dedi öksürüğün. Balgam söktürücü verdi bana. Kullandığından beri öksürüğüm azaldı ancak hala devam ediyor. Gecmezse tomografi çektirmem lazımmış ama geçeceğini umuyorum ben.

benim de uzun süreli bronşitten sonra kalan öksürüğü astım hastalarının kullandığı inhalerlar geçirmişti..

www.gonuldergisi.com

Anlattiklarin 3 sene once yasadiklarima cook benziyor. 2 ay suren cok siddetli bir grip gecirdim. O donem de yurtdisina gitmek zorunda oldugum icin, mecbur doktorun verdigi ilaclarla idare etmek zorunda kalip duzgun iyilesemedim. Sonra dondugumde baska doktora gittim, oksuruk artik o kadar kotu durumdaydi ki gece tikanarak, boguluyor gibi uyaniyordum. Bayagi da kan geliyordu.

Yeni gittigim doktor tomografi de cekti bir sey goremedi, ama onceki doktorun verdigi ilaclarin sacmalik oldugunu soylemisti (hem oksurugu kesecek ilac vermis, hem de balgam cikartip oksurtsun diye baska bir ilac). Ilk geldiginde cigerlerin epey kotuymus demisti. Onu yapti, bunu etti ama cigerlerde bir sey goremedi. Alerjik astima donusmus olabilir deyip, alerji ilaci ve inhaler verdi. Ayni zamanda asagida linkini verecegim bir sprey var onu verdi.
Onlar bana biraz iyi geldi, ama ozellikle bahar aylarinda tekrar edebilen alerjik bir rahatsizliga donustu bu bende.

Sonra sanirim tekrar doktora gittim, bana tuzlu su ile gargara onerdi. Karbonatli falan bir karisim, sinuzit akintisindan dolayi kanli ve iltihapli balgama neden oluyor olabilir dedi ve bu yontem inanilmaz isime yaradi. Artik en ufak akinti vs hissettigimde bu yontemi veya spreyi kullaniyorum. Yani belki bu yontemleri denerseniz, en azindan bosuna tomografiler radyasyonlar yemek zorunda kalmazsiniz ne bileyim..

www.gittigidiyor.com

Istanbul bronsiti de ilgincmis bakin, tesekkurler hoot.

İki yıl önce bir yakımımın ise başlaması yaklaşık 3 ay sürdü.

Güvenlik soruşturması yapıyorlar, uzun sürünce çok stres oldu ama 6 aya kadar uzayanlari olmus o zamanlarda (fetö muhabbeti yüzünden soruşturmalar uzun sürüyormus, şimdi o kadar uzun değilmiş.)

Teşekkürler hocam, güncel bilgi verecekler arkadaşlar varsa tadından yenmez, Vakıf değil de diğer özel üniversiteler de olur.

ikisi

Basvurdugun okula göre değişir.

Çoğunlukla yüksek lisans.

Bazen de ikisi.

Üniversitenin sitesine bak araştır mevzuat maddesini.

Yok türkçede acı var. Bunu istersen biber için kullan istersen aşk için.

yavan (emin değilim)

@Etanglement yalan biraz eksik kalıyor sanırım

Badem acısı kısmen karşılıyor.

Kekremsi

at kestanesi aciligi gibi mi? pis ama yenebilir olmayan bir aci mi denilmek istenen?

brokoli-marul çok kartlaşır ya böyle acı acı tadı gelir, pistir de tadı onu kast ediyorum

Akademide iş yapıyorsan kesinlikle Latex öğren.

zotero word eklentisi tek geçerim

her türlü notlar-alıntılar mutlaka elle deftere. akılda kalıcılığı ve anlama daha yüksek, çalışmalar mevcut bu konuda

pomodoroyu 40-5-15 diye editleyerek kullanıyorum

her gün öğlen 15 dakika güneşe çıkıyorum

bol su

alıntı yaptığım eseri komple okurum tabi. ama türkiyede makaleler-tezler gereksiz uzun oluyor, "literatür taraması" ya da benzeri adlarla çok uzatıyorlar ilgili ilgisiz, misal... adam üç dalda spor hocalarının x kişilik özelliğinde nerede olduğunu karşılaştırıyor. "spor nedir" on sayfa anlatmış. istatistikte hangi metodu kullandığını sayfalarca anlatmış. vs.

Ben endnote kullanıyorum. Bunun dışında takip +1

@nahtoderfahrung hocam latex daha çok doğa bilimlerinde kullanılıyor sanıyorum. Sosyal bilimlerde faydalı olur mu?

mendeley ve onenote2016 (windows10'un onenote'u değil)

Ben Mendeley'den çok memnunum.

@FeykIM, herhangi bi bilim dalıyla alakası yok döküman yazma programı o ve çok yaygın kullanılır :) elin alışırsa çok rahatlarsın.

Latex tabanlı olan overleaf.com u kullanıyorum makale yazmak için. Aynı anda birden çok kişi erisebildigi ve daha bir sürü ek özelliği olduğu için oldukça verimli oluyor.

Grameri kontrol etmek için de grammarly.com u kullanıyorum. Bu da gözden kaçan hataları bulma da oldukça faydalı.

Figür çizmek için Google inkscape kullaniyorum. Kullanımı oldukça basit ve güzel figürler cizilebiliyor.

Bunların dışında okuduğum makalelerde ki beğendiğim kalıpları da ayrıca bir Google doc sayfasına ekliyorum.

bloke geldiği zaman borcunuzu ödeyene kadar o hesabı kullanamazsınız.

aynen öyle.

hesabımda 3 yıldır duran haciz var, üstüne gelen parayı sorunsuz kullanıyorum.

aynı bankada 2 hesabım var,sonradan açtığıma e-haciz geldi,diğer hesabı kullanıyorum her türlü, tedbir açısından hesapta para tutmuyorum başka bir haciz gelebilir diye. E-devlette hangi hesabında haciz olduğu belli zaten.

şirkete bağlı. özel sektörde çalışıp yüksek lisans yapıp derslere sınavlara giden arkadaşım var.

şirketten şirkete değişir. bizim şirket destekliyor. idari izin veriyorlar. ben iki dönem haftada 1,5 gün derse gittim idari izinli olarak. ha tabi işler yetişmeyince mesaiye kalıyordum.

Izin vermekten de ote, kurumsal sirketlerde kisisel gelisim destekleniyor ve bu konuda butce ayriliyor. Belli kriterlere gore yuksek lisansinin tamamini ya da bir kismini sirket karsiliyor.

Derse gittiğim süreyi haftaici mesai de tamamlamak kaydıyla şimdiye kadar çalıştığım şirketler hep izin verdi.

çanağı takmak, ayarlamak zor olabilir. çanak kablo işçilik dahilse normal olabilir.

Çanak balkona takılacak, kablolarda çekili.

Benzerini 1 sene önce yaptım ben.

1 adet çanak,
1 adet LNB,
x metre anten kablosu (en dandik olanı alma rüzgar esse sinyal gider, içi dışı bakır olanlar güzel ya da para sorun değilse gümüş olandan al)
anten kablosunu LNB ve reciver a takmak için metal soketler (gg den toptan almıştım 10 tanesi 1 lira şekilde)

tek sıkıntı kabloyu eve kadar çekmek. LNB ayarı için applar vs var ve ortamdaki diğer çanakların konumuna bakarada ayarlayabilirsin.

ben geçen sene sıfır 1 top (100metre anten kablosu), çanak lnb vsyide letgodan toplayarak 150 liraya mal etmiştim.

Çanağı takmak, elembiye kablo bağlamak basit. Ancak en büyük sorununuz sinyali bulmak. Maliyeti düşürerek sinyali bulmanın iki çözümü var:

1) Her türlü bağlantıyı kurup, televizyoncu çağırarak elindeki cihazla iki dakika da sinyali bulmasını istemek.
2) Çanak anteni ve her türlü bağlantıyı kurup eşden dosttan ufak bir televizyon bulup çanağın yanında elle sinyal aramak. Bunu 10 sene kadar önce yapmıştık. Şansa bağlı biraz 10 dakika da bulabilirsiniz 2 saatte de.

Teşekkürler cevaplarınız için.
m.n11.com şunu alırsam başka birşeye ihtiyacım yok değil mi?

Bu seti alırsan hiç bir şeye gerek yok ekstra. Üst komşunun çanağına bakarak yaparsın çanağı. Sadece çanağı monte etmek zor olabilir.

Montaj ipuçları vereyim;

Montaj yaparken çanağı esnetip yamultmamaya çalış

Vidaları sırayla, kontra yaparak sık

LNB tutan kolun montajı önemli dikkatli ve kibar ol

Civata ve somunları sıkarken abanma, kibarca skıman yeterli.


Ayar yaparken gereken ipuçları;

Karşı binalardaki antenlere bakarak az çok yönü anlarsın, o yöne doğru önce kabaca ayarla

Anteni sabitleyen somunları tam sıkmamış ol, sağa/sola ve yukarı/aşağı hafif güç ile anten oynayabilsin.

Bağladığın uydu alıcının ve o an seçili olan kanalın çalıştığından emin ol, bü yüzden yeni aldığın değil de hali hazırda kullanılan bir alıcı ödünç al

Antenin arkasına geç (ya da öyle hayal et) alt ve solda bir noktadan başla ve yavaşca sağa doğdu anteni çevir

Gözün tv de olsun, sinyali anlık yakalarsan geri geleceksin

Soldan sağa tur bitip bulamadıysan 1-2 mm anteni yukarı kaldır ve bu sefer sağdan sola git

Olmazsa tekrar en sola gelince 1-2 mm yukarı alıp tekrar diğer tarafa.

Komşuda 2 anten varsa soldaki Tukrsata bakar, sağdaki utelsat ya da hotbird vs.

Sen soldakini örnek alacaksın, tarama yaaprken alakasız alanlarda zaman kaybetme, antenin baktığı yönde sağa sola ve yukarı aşağı bir tarama yapacaksın.

Sabırlı ve sistemli olursan 10 dk bulursun sinyali.

Sinyali bulduktan sonra ince ayar yap, LNB yere dikeylik ayarını da yap. LNB üstünde bir ok vardır, kablo çıkışı aşağı bakarken yukarı bakar bu ok, coğrafik konuma göre LNB kendi ekseninde (anteni değil) hafif sağa veya sola çevirerek sinyal kalitesini arttır.

yazdığınız kodu da paylaşın daha rahat yardımcı olunur

Verilen sayının karekokunu al, x diyelim.
X den küçük en büyük tam sayiyi bul.
Bu sayının karesini al inputdan çıkar.

Bu adımları son adimdaki çıkarma işlemi 0 oluncaya kadar while döngüsü içinde yap.

hiçbir şey yapmana gerek yok. koparabildiklerinden koparıyolar. herkese atılan fix bir mail.

Adam diyor ki geçen gün girdiğin porno sitesinde dolaşırken sen, browserın remote destktop oldu benim için ve bilgisayarına ve kamerana eriştim. Facebook, email falan bütün bağlantılarının bilgilerini aldım, 2 tane de video hazırladım. Birincisinde senin o sitede izlediğin video var, ikincisinde de webcaminden çekilen senin görüntün var.
Bu maili görmezden gelirsen videoları tüm arkadaşlarına, bağlantılarına yollarım. Yollamamı istemiyorsan bana 996 dolar ver.

İnandık mı dersen, hayır inanmadık. Nijerya prensinin korkutmacalı versiyonu. Mailin yazılışından ingilizcesinin pek iyi olmadığı da anlaşılıyor. Oltayı atmış, balık bekleyen bir arkadaşımız bu. Otur güzel bir çay iç, sıkma canını.

dayım dubai prensiymiş öldükten sonra bana miras bıraktı 143254635 dolarını seninle paylaşabilmem için bana 1234 dolar gönder. yanlış anlama miras masrafları için..."

bu maillerin yeni versiyonu olmuş :) hiçbir detay yok... hep bi seni şüpheye sokmaca; you know what i mean falan... takma hiçbir şey çıkmaz.

şifreni muhtemelen bilgisayarındaki keylogger yazılımıyla ele geçirmiştir. Bahsettiği video kısmı ise çok büyük ihtimalle yalan. Öyle bir video olsaydı, en azından mailde ss de yollardı size. Antivirüs indirin bilgisayarınıza, daha sonra internet bağlantınızı kesip bir tarama yapın, virüsleri silin. Sonra tekrar internete bağlanıp tüm şifrelerinizi değiştirin, maille okkalı bir küfür yazın, geçin.

xxx izleme esnasında sizin kameranızdan görüntünüzü kaydetmiş. kişi listenizi de ele geçirmiş. parayı göndermezseniz bütün listenize görüntülerinizi ileteceğini söylüyor. e-postada görüntülerinizi yollamış mı kanıt olsun diye? yollamamışsa ve adama da inanmışsanız ve para yollamak gibi düşünceniz varsa bunu yapmadan önce kanıt isteyin.

ek olarak, bahsettiği sitede bir kullanıcı hesabınız var mı? buranın şifrelerini ve daha fazlasını ele geçirmiş olabilir. dolayısıyla üye olurken kullandığınız e-posta adresine gelmiş olmalı bu mail. ve tesadüf sizin bu sitede kullandığınız şifre de diğer sitelerdekiler ile aynıdır. eğer bu iki önerme doğruysa, yani siteye üyeliğiniz var ve bu üyeliğin e-posta adresi/şifre kombinasyonu dediğim gibiyse bence çok ciddiye almayın.

Ya çoğu websitesinin bilgileri çalınıyor. Üyelik bilgisi çalınınca herkese mail atıyorlar. Mesela geçen town of salem oyunundaki herkesin bilgileri çalındı. Yapacağın artık 2 doğrulamalı sistemlere geçmek. Olmayan sitelerde farklı şifre kullanmak.

Bilgisayarın fişini çek, bataryasını çıkar. Modemi kapat. Şaka bir yana, hiç ciddiye alma. Sen benim kim olduğumu biliyon mu tırrek yaz ona cevap olarak. Kameraya bant en başarılı yöntemdir.

kamerada bant var zaten. Porno izlediğimden değil tabii ki :))) ama chip dergisinde sanırım okuduğum bir yazıdan sonra yapıştırmıştım. uzun zaman oluyor.

Bu olayın aynısı Black Mirror'da var oradan görüp yem atmış millete.

E-posta adresinizi şuraya yazın: haveibeenpwned.com

Muhtemelen buradaki servislerden birinde üyeliğiniz vardır.

Aynı parolayı kullandığınız bütün servislere giriş yapıp yeni ve diğerleriyle aynı olmayan parolalar belirleyin. Benim de çok eskiden kullandığım bir e-posta-parola ikilisi bu listelerden birindeydi. Bu listelerdeki bilgileri kullanarak bir sürü servise otomatik olarak giriş yapmaya çalışıyorlar. Mesela açtığımı bile unuttuğum Path hesabımı bu şekilde Endonezyalı biri kullanıyordu.

cevap verirsen bu mailde biri var, ses var der devam eder
cevap bile verme sil gitsin

Önemsenecek bir mail değil. Üyeliğiniz olan sitelerden birinin veritabanı hacklenmiştir. Kayıtlı maillere o sitenin üyelik şifresiyle tüm bilgileriniz elimizde yemini atıp ağa yakalanmasını bekliyorlar. Bu nedenle bir kaç şifre kullanın her daim. Bir tanesi kısa süreli işiniz için üye olacağınız uyduruk siteler için olsun. Bana sürekli geliyor bu mailler bu tarz ancak şifre tabi ki önemsiz siteler için kullandığım şifre :) Öncelikli olarak tüm şifrelerinizi değiştirmeyi unutmayın.

ziraat bes olarak yazın Google'a.

ziraat bes ne alaka?

çalıştığınız iş yerinin çalışan sayısı 5den az olabilir mi? 5 10 arası olan yerler bile 1.1.2019 da sisteme dahil oldular.

aslında en doğru cevabı şirketin iksı/muhasebesinden alırsınız.

5 ten azsa zorunlu yok

Özel sektörmüş pardon. Devlette çalışanlar olarak ziraat bes sitesinden bakıyoruz biz.

evet 5 ten az kişi çalışıyor dediğiniz gibi, teşekkürler.

yapılandırma iptal oluyor 2 kez ödemeyince. vergi dairesine başvurun onlar sizi yönlendirir.

Vergi dairesine gidip yapilandirmanizin tekrar geçerli olması için, dilekçe vermeniz lazım.

Vergi dairesine gitmeniz lazım kesin bilgi

peki herhangi bir vergi dairesine gitsem oluyor mu?

adına ağaç diktirip verecekleri belgeyi kendisine götürebilirsiniz.

Neler ile ilgilendiğini bilmeden, nelerden hoşlandığını bilmeden diyeceğimiz herşey karambol olur, Senin de öyle.

O yüzden ya ipucu ver bize, eğer bilgin yoksa bilgi edin bu konuda.

Klişe bişey yapmaktansa hiç yapmamak çok daha iyi.

Eğer okul dışında herhangi bir samimiyetiniz yoksa çok kişisel bir şey almanızı önermem, bazıları hediye kabul etmiyor da zaten. Çiçek, çikolata ve shadow'un ağaç fikri güzel.

Yaş grubunun en sevdiği marka sanırım silk and cashmere, indirim kovalayarak fular veya şal alırsanız seve seve takar diye düşünüyorum

Ben hocama cicek almistim, tezin son halini teslim ederken.

Aynı durumdayım ve hocalarıma ev yapımı şarap almayı düşünüyorum.

Tez süresince sadece hoca ile mi irtibatta oldununz. Hocanın çalışma grubu başka asistanı öğrencisi varsa baklava götürün daha makbule geçer bence.

Bağış hoş bir fikirmiş. Yanına da çikolata olabilir, gelen gidene vermeye de iyi oluyor doğrusu. Hocalara gelen çikolatalardan çok yedim :)

Gülce en hoşuma gideni aralarında.
Zeynep çok fiks olmasına rağmen bayılırım

Eylül çok hoş

gülce

gülce

ikinci olarak eylül G-ece (evet gece ne var olamaz mı yani?)

pelin

bonus defne

gulce nedir? anlami ne?

eylül

eylül +1

Ece, tabi ki Ece <3
Olmadı Eylül Ece

Gülce'yi hep sevmişimdir, kendi kızıma daha iyisini bulduğum için koymadım ama bana hep güçlü, mutlu bi imaj çizer gülce.

yeğenimin adı olduğu için gülce diyorum :)

Eylül

gülce ismini ben de hep cok sevmisimdir ama turkce karakter icermeyen bir isim tercih ederdim ben olsam. ece ismini de cok severim, bunlar arasindan tercihim ece olurdu.

Türkçe içermeyen isim +1
En güzeli ece, yurt dışına giderse kolay olur. Benim adımda ı var sıkıntı oluyor mesela.

Benim kizimin adi Gülce. Kendisi dahil duyan herkes çok seviyor bu ismi.

Gülce çok güzel

pelin tabi.
diğerleri çok zorlama

Sevince

Eylül

Cevap rumuzumda :)

Gülce
Melek

Gülce ismi içinde gül olduğu için sanırım hiç güzel gelmiyor bana. Eylül ve Ece isimlerini severim. Eylül Ece güzel bir kombinasyon diye düşünüyorum.

Eylül Ece

Ece

Pelin

Eylül

170 lira farkla lenovo olsun ister misiniz?
urun.n11.com

(bu arada linktekilerle bir bağım yok)

ssd' yi sonradan taktırdığın zaman bazı markalarda, garanti kapsamına almıyorlar ürünü.

bende 6 tane var.

2 piyano
1 synthesizer
1 elektro gitar
1 akustik gitar
1 ukulele

o istek enstrümanları öğrenmeye karar vermeden önce geliyordu artık şarkıyı öğrenip çalayım moduna dönüştü.

Flüt, gitar ve erbane var. Gitar eşimin, flüt benim ama pek uğraşmıyoruz. Erbaneyi de aldık bi heves ama onunla da ilgilenmedik.

iki adet gitar var, dünyayı dolaşma şansım olsa her gittiğim yerden oraya ait enstrumanı alırım

sevdiğim rembetiko şarkılar için mandolin, rocky road to dublin şarkısını bodhran ile çalmak ya da planet caravan şarkısındaki ritim için bongo almak istiyorum, sevdiğim birkaç türküyü çalmak için de bağlama almak istiyorum

Bende de 7 tane var.

4 elektro gitar.
1 klarnet.
1 ney.
1 çello.

Çello benim değil ama. Benim evde duruyor.

Bende oluyor bu istek. Hatta bir süredir bir trompet alıp, hafif hafif takılmak istiyorum. Bazen kendimi trompet bakarken buluyorum. :D

flüt, yan Flüt, gitar, bağlama, 2 tane keman, kaval, sipsi, alto saksafon, tenor saksafon, minimal bir bateri, ufak bir elektronik klavye var.

klavye biraz ufak ve uyduruk kaldı, piyano alma planları yapıyoruz.

Olmaz mı ya

Klasik gitar, trompet ve klarnetim var. Yakın zamanda klavye alacağım.

flüt, yan flüt, mey, duduk, kısa sap bağlama, gitar ve elektro gitar var evde. Önceleri begendiğim parçalarda geçen enstrümanları öğrenme isteği oluyordu da, artık yeni bir enstrüman öğrenme süreci çok zor geldiği için, var olanlarla devam ediyorum.

2 elektro, 1 klasik gitar var.
Oluyor tabii.
Bana kalsa yeryuzundeki tum muzik aletlerinden almak isterim.

2 tane de bizde var. Dohollo ve bağlama. Dohollo'ya dediğin gibi parçada çok beğenip başladım devam ediyorum.

3 bas gitar
1 klavye
1 ukulele
1 klasik gitar

Bi parça dinleyip “aa şu aleti de çalayım” diyemiyorum, o kadar vakit yok. Birini adam gibi çalsam yeter şimdilik

Paşabahçe'ye girin, güzel bir karaf alın. Ya da Mudo'dan bir vazo veya biblo alabilirsiniz. Bu ikisinde illa ki bir şey bulursunuz zaten.

Kahve makinesi

güzel bir şişe içki alabilirsiniz.

Karaf ya da bir şişe talisker çözer gibi

duvar saati

bize duvar saati, hediye ceki, sarap kadehi, dis mekan mumluk, saksi geldi.
bizden de hediye ceki, kadeh+karaf gitti.

yalniz kadeh alacaksaniz paraya kiyin ya da dgeistirme karti olsun. kadeh biraz kisisel geliyor bana cunku.

www.pasabahcemagazalari.com
bu guzelmis

Hediye çeki alın.

Borcam

taksimetre yolcu arabaya bindiğinde açılır, isterse fizandan gelsin

senin bindiğin zaman başlar .. durakla konuşun bence

yolcu bindiği an açılır.

duraktan taksimetre açarak gelmek diye bir şey yok. durağa şikayet edin olmazsa durağı şikayet edin.

Duraği arayıp şikayet edin, kendisine 1-2 gün ceza verirler.

Durağı aradim semt sınırına çıkarken taksi metre açıyoruz artık dedi. Böyle bir karar almışlar. Bundan sonra evden alırken kapıda, dönüşte sınırda acilacakmis zaten ev sınırda :(

başka durak bulun kendinize en iyisi. daha yakını illa vardır. şark kurnazlığı yapana para yedirmeye gerek yok.

@viyana bende öyle düşündüm perşembe günü diğer duraktan çağıracağım.

Ben bunlara odaya şikayet edebilirim değil mi? Bana göre yasal değil çünkü.

şikayet edin tabii.

ulasim.ibb.gov.tr

alo153.ibb.gov.tr

buradan da şikayet edin

buralarda yönergeler oluyor daha önceden görmüştüm ve yönergelere göre taksimetre adreste açılır yazıyordu. dolandırıcılık yapıyorlar böyleleri.

Yazmayı unuttum bursa dayiz. Ama 153 ve taksiciler odasına şikayet edebilirim.

Yolcu bindiği zaman açılır. Lakin uzak bir duraktan geliyorsa durakta da açabiliyorlar. Tabi bunu açıklaması lazım baştan.

@trene çelme takan durak çok yakın eve 1 dk lık mesafede dönüş teki mesafeside 4-5dk lik
Ama dedigin gibi öncesinde söylemesi gerekirdi.

Ekonomik programlar uzun sürüyor zaten hocam.5 saat anormal değil yani, hızlı modda calistirmadiysaniz.

bizim makinada böyle takildi nedendir bilinmez bizde ısıtma yıkama durulama programını ayarladığın bir ayar düğmesi var takilmiş saatlerdir yıkama yapıyor elimle çevirdim direk durulamaya getirdim bir süre sonra kendi programı bitirip durdu elle müdahale imkanı varsa yapıştır tokatı

Fişini çekme değil de kapama düğmesine bassanız?

direk ac kapagini, birsey olmaz.

Normal değil o, fişini çekmeden iptal düğmesine bas kısa programda bi çalıştır aynı mı yapacak.

Nasıl ki LGBTİ haklarının devletler tarafından yasallaştırılması çok yeni bir şey ise gelecekte ensest ilişki için de aynı şey olabilir. İleriki teknolojinin doğacak çocuğun genetik riskini kontrol altında tutabilecek olması çok güç görünmüyor. Tabudan başka hangi problem kaldı ensestin önünde? Ensest ilişki de eşcinsellik gibi insanoğlunun tarihinde her zaman var olmuş olsa gerek (kaynak belirtilmeli).

Soruya bir cevap değil ama bakış açım bu.

2 yetişkin insanın arasında olan ve karşılıklı rızaya dayanan herşey sadece bu iki insanı ilgilendirir. Kendini demokrat, liberal ya da diğer benzer batı referanslı düşünce akımlarıyla tanımlayan herhangi birinin bunlara karşı çıkması ikiyüzlülüktür. "Ahlak" ya da dinleri referans almazsak bunlara karşı durulmasina neden olacak herhangi bir sebep de yoktur.

www.eksiduyuru.com

ensestte karşılıklı rıza gri bir alan bence. bir çocuğu yetiştiren kişi bunun normal hatta doğru olduğunu dikte ederek manipüle edebilir.

yani ensestte istismar ihtimali daha yüksek.

Sizin mantığınıza mantık silsilenize prefrontal korteksinize (varsa) tüküreyim. Bu kadar ahlaksızlık cidden fazla. İki kişi arasında rıza varsa bilmem ne falan. Bunu rahatça yazan adam kendi kızıyla annesiyle ilişki anlamına geldiğinin farkında mı acaba?

geçmişte anormal olarak görülüp bugün görülmemesinin nedeni araştırma. psikiyatri camiası 50 yıl önce patoloji derken bugün demiyor. çünkü yıllarca takip, istatistik vs ile anlaşıldı ki LGBT bireyleri böyle. yaradılışları bu, tedavi ile değiştirilebilir bir durum değil. onlar istemezler mi bu kadar homofobik insan varken heteroseksüel ilişki yaşamayı? onlar istemezler mi nefret suçu nedeniyle öldürüleceğine toplumun "normali" gibi yaşamayı? değişebilen bir şey olsaydı değişirdi. 20 yaşına gelip karar vermiyorlar. baktığınızda 6-7 yaşlarından itibaren farkında onlar cinsel yönelimlerinin, cinsel kimliklerinin.

ensest dediğimiz olayda çocukluktan başlayan bir süreç var aile içinde. yani baktığınızda o çocuk daha 5 yaşında, 10 yaşında taciz ediliyor, yetmiyor tecavüz ediliyor. rıza mı şimdi bu? ne olduğunu anlamıyor ki.

@master of ceremonies, senin dediğin şey taciz, ensest değil. Karşılıklı rızadan kasıt, 18 yaşını geçmiş bireylerin kendi istekleriyle/iradeleriyle bilinçli bir şekilde karar vermeleridir.

ikiyüzlülük tabii ki. ancak, lgbti son 10 yıldır böyle masumlaştırılıp halka sunuldu, Netflix buradan iyi para yemeğe başladı. bundan 30 yıl önce hastalık olarak görülüyordu. Demek istediğim, 10 yıl veya daha uzun bir süre sonra ensestte yaygınlaşıp masumlaşacak.

evet ikiyüzlülük. ensest ilişkiyi desteklemek moda olunca onu da desteklerler.
şimdilik sadece lgbti desteklemek moda.

ben her ikisini de destekliyorum. murat başoğlu'ya yazık ettiler.

18 yaşından büyük olmak ve herhangi bir psikolojik rahatsızlığı, zihinsel problemi bulunmayan bireyler, yine asgari olarak benzer şartlara sahip kişilerle her iki tarafın da hiçbir tesir altında kalmadan kendi hür iradeleriyle olmak koşuluyla birlikte olabilir.

tabi ensest ilişkinin en büyük handikapı çocuk olayı. yalnzıca bu konuda kısıtlama getirilmeli bence.

temelle dursunun akvaryum fıkrasını bilen bilir. bilmeyen için de buraya bırakıyorum. www.diyadinnet.com

bu soruyu soranların bu fıkradaki temelden tek farkı muhtemelen isimlerinin temel olmaması, yoksa mantık aynı.

Bir mantigi yok, tutarlilik aramamali.
Escinsellige tamamen normal diyoruz ama ortalama bir escinsel partner bulamadigi icin depresyona girip hayati karariyor. Cunku erkeklerin %97si falan hetero. Nasil bulacak? Cok sansli olmasi lazim. Escinsellik normal oldugu icin boyle:) Yetiskin erkeklerde kanser hastasi sayisina baksan escinsel sayisindan fazla cikabilir.
90li yillar escinsellerin hastalik kapip olmesiyle gecti. Kan alinmiyordu escinsellerden. Almanya hukumeti anca gecen sene "yilda bir kontrole girmesi kaydiyla"
kan alinmasina izin verdi homoseksuellerden.
Homoseksuellik cok normal evet. Cok sey var gerek yok bu argumanlara, escinselligin normal oldugunu dusunen dusunmeye devam edecek.


Gun gelir ensest iliski promote edilir, o zaman da onu savunuruz, takilma.

Ama genelde enseste de "birakiniz yapsinlar" seklinde yaklasiliyor, bu acidan ikiyuzluluk yok.
Bana sorarsan escinselligin normal bir cinsel yonelim oldugunu, escinselligin dogal oldugunu kabul etmemekle birlikte benden uzak olsun istedigini yapsinlar tarafindayim.
Ensest icin birakiniz istedigini yapsinlar demem. Bunun sonu cok kotu yerlere gider, dogrudan kimseye zarari olmasa da uzun vadede toplumun anasini s*ker. Bu yuzden yasal yoldan engel olunmasa da en azindan hos karsilanmamasi, yazisiz bir etik kurali olarak kalmasindan yanayim.
Bazi yazisiz etik kurallari dogal olarak gelisir, dogal duzeni korur. Canlilarin biylojisi ile birlikte bu etik mekanizmalari da evrimleserek dogal duzeni kusursuza mumkun oldugunca yaklastirmaya ve duzeni korumaya oynar.

Hiç borcum yok.

61 tl sadece.

125bin

320 tl kredi kartı

5bin ve biraz üzeri. ama ödemek istediğim halde sonra hallederiz diyor hepç

Hiç. harika bir şey:)

6 bin lira kadar borç var. 540 bin cıvari asla gelmeyecek olan bir alacagım var

35 bin falan vardır

3 bin kyk kaldı, 5 bin anneme borcum var.

10 civarı kyk, 5 civarı kredi kartı başka da borcum yok. yavaş yavaş öderiz.

Hemen ödemem gereken Yaklaşık 8000 tl. Bu gelir gider durumuna göre biraz zor . Bağkur u falan hiç bilmiyorum ne halde .

50 bin babama:(

16 bin kyk :(

20 bin TL KYK borcum var :(

12 bin KYK, 3 bin kredi kartı, 35 bin aileye ama bu çok da önemli değil.