en oturani persönlich aslinda. neden begenmedin ki?

hatta dict.leo.org&searchLoc=0&resultOrder=basic&multiwordShowSingle=on

ya persönlich biraz daha böyle kişisel olarak sormak istiyorum anlamına gelmiyomu?

ein paar persönliche Fragen dersen evet, senin dedigin anlama cikar. ama kelimeyi sifat degil de zarf olarak kullandiginda yuzyuze anlami cikar. zaten ingilizce ve turkcede de oyle.

sana bazi kisisel sorular sormak istiyorum.
sana kisisel olarak bazi sorular sormak istiyorum.

i'd like to ask you some personal questions.
i'd like to ask you some questions personally.

Ich habe einpaar Fragen, die ich Ihnen in einem persönlichen Gespräch stellen möchte.
böyle derdim, bir de unter vier Augen var:

Ich habe einpaar Fragen, die ich Ihnen unter vier Augen stellen möchte.

bu "unter vier augen" başbaşa , sadece iki kisiyken anlami taşıyor.

üniler hakkında hiçbi fikrim yok ancak polonya diyorum. çok şahane bi ülke. eğitim hayatını efsane bi beş ayla sonlandırırsın.

opole'de uzun süre yaşadım. tatlı hoş bir şehir, çok rahat geçinirsin ama eğitimi tatmin edici seviyede değil. yani kariyer kasacaksan o iş zor.
yüksek lisnasçıların özellikle hiç memnun olmadığını belirtmek isterim. anaokulu faaliyeti tadında şeyler var.

Ostrava'dayim, gelirsen haberim olsun. :) Okullari cok iyi bilmemekle birlikte VSB'nin iyi oldugu konusuluyor. Cek veya Ostrava ile ilgili bilgi istersen bilgi verebilirim.

Maddi acidan toplam 800 tl ise biraz zorlar. Erasmus hibesi ekstra ise cok cok rahat gecinirsin Ostrava'da.

çek ve Polonya arasında ülke olarak fark yok gibi bir şey zaten.

Polonya okulları genelde daha esnektir. sana opoleyi tavsiye ederim.mali açıdan da polonya uygundur.

3 senedir polonyada yaşıyorum,sorun olursa pm.

önce tatlı dille uyar. tepkiye göre yardırırsın polis zabıta vs.

Uyarılacak bi durumu yok uyarmayın aile değil bunlar şikayet edin...

apartman yöneticisi ile konuşabilirsin. toplu imza ile apartmandan atılabilir. ya da kiracı ise ev sahibiyle. bu tipler belalı olur uyarmaya kalkma bence

polisle falan çözülmüyor, ben taşınmıştım.

git kapısına direkt (erkeksen) "dostum ben de erkeğim halden anlarız da iş güç oluyor ses konusunda birazcık daha dikkatli olursan gerçekten çok sevinirim" de. tatlı dille söyleyince öküz değilse anlayacaktır. öküzse yasal yollu hallet işi yapcak bişe yok.

nesi sıradışı bunun ?

muazzam

Kaybettiğim 5 saniyeye yazık.

hemen rencide etmeyin, devam bence böyle zamanla gelişecektir çekkimlerin, sen mi çektin bilmiyorum ama

siradisi kismi; paylasilan fotolarin cok siradan olmasi, kotu olmasi, bir boka benzememesi.

edit: fotograf cekmekten anlamiyor degilim, sadece kotu fotolari paylasacagim bir sayfa actim. tepki amacli.

Bence fotolardaki markerlari kaldirirsan super olur. Online foto cok pahali geliyor bana. Ucretsiz guzel fotolar bulabiliyor olsam likelarim takip ederim.

fikir güzel ama fotoğraflar sanki "güzel olması için özenilmiş ama vasat bir şey ortaya çıkmış" hissi veriyor. ironik durmuyor.

@ruhen, yorum icin sagol. daha da amele isler cikarmaya calisacagim yorumun uzerine. bunlar, foto cekerken kazara ortaya cikan parcalar. amacim cok alakasiz sacma sapan seyler cekmeye baslamak.

Bence de watermarklar fazla rahatsız ediyor. Küçültülmeli veya kaldırılmalı.
Sayfanın biraz daha akılda kalması için en azından ilk bir kaç resimde daha fazla amaçladığın ironiyi ortaya çıkartacak kareler seçebilirsin.
Yani örneğin ben İstanbul'daki amatör fotograf camiasını hedefleseydim pek çok amatör fotografçının standart klişeleri olan mizansenleri kalitesiz şekilde çekip koyabilirdim. Örneğin Eminönü'nde kuş yemi satan yaşlı insanlar, vapur, martı, tarihi yarım ada silüeti gibi çok belirgin figürler var. Bunları hatalı pozlama, yanlış kadraj, kötü netlikle çekip bir ironi çıkartmayı denerdim.
eyyorlamam bu kadar :)

@mono watermark'in amaci da o zaten. eline kamera alan fotograciyim diye sayfa acip, cok siradan karelerin uzerine koyuyorlar watermark'i. zaten cirkinlestiren bir unsur olmasi amaciyla kirmizi ve buyuk koyuyorum. herkesin cektigi seyleri "kotu" cekme fikri icin de tesekkurler

yanlarına orjinal fotoğrafları da koyarsan daha etkili olabilir gibi geldi bana ama emin de olamadım. bu arada bir kaç fotoğraf gönderebilirim sana. amaçsız ya da kötü çekilmiş.

dostum yorumuna yorum yapmak isterim
I just bought a camera (an expensive one!!!), and I am super good at taking pictures!

you just bought a camera (and whaaat? wtf?!) and you suck at photography.

üzgünüm ama sad but true.

güzel fikir bence. ama facebook page yerine instagram hesabı daha dinamik ve keyifli olmaz mı?

@jeanluc sagol hocam. instagram hesabi da actim : www.instagram.com

Farkli bilgisayarlardan kontrol ettim, cookies ile alakasi da yok.

Biletler belli fiyat aralıklarıyla satılıyor.

İlk 4 bilet - 49, sonraki 8 bilet - 59 gibi. Gitgide artıyor. Sona kalanlara amiyane tabirle geçiriyorlar.

Aradaki biletler satılmıştır, bir sonraki fiyat dilimine geçmişler.

Ek de yapayım, satılma durumları dışında, bir bilet çok arandığında "Hmmm, buna talep var, bindir fiyatı" politikası da oluyor. Sen tek başına yapmış olamazsın bunu, hatta bir günde bu kadar binmesini sağlamaz ama kartallar'ın dediği ile bu da birleşmiş olabilir.

Bileti alirken miles and more girisi yaptim, bu sirada satildigindan 60 euro fazla girdi. Max 60 sn kaybetmisimdir o sirada.

tam tersi olduğu da oluyor. uçak bileti fiyatlandırmalarını asla anlayamayacağım sanırım.

Evet benim de çok başıma geldi. Seyahatine vakit varsa ve hemen alman gerekmiyorsa kontro l etmeye devam et, eski fiyatı olmasa da düşüyor mutlaka. Hat yoğunlğu ve dönem de etken tbii ki

Satışa çıkan biletlerin fiyatları aynı olmuyor; blok blok fiyatlandırılıyor. İlk blok ucuz oluyor ikinci blok ilkinden biraz pahalı oluyor son blokta da geçiriyorlar. Son blok henüz satılmamış fakat satılması garanti koltuklar oluyor. Misal sen 6 ay önceden bilet aldığında o ucuz koltuklar daha satılmadığı için sen de ucuza alıyorsun, sonra onlar bitince fiyatı yükselen koltukları alıyorsun, en sonunda da en son pahalı bloğu alıyorsun. Sen dün baktığında nispeten ucuz olan koltuklar satılmamıştır, sana onu göstermiştir. Sabah baktığında o koltuklar satılmıştır, pahalı olan bloğa geçmiştir satış sırası fiyat ondan yükselmiştir.

İyi de artis kademe kademe olmaz mi? Mesela bir blok 150 tl ise 180 - 220 falan diye gider normalde. 256 tl'den 690tl'ye cikmak nedir yahu? Dun gece 01:30 siralarinda baktim 256 tl idi, kart bilgilerini girmeye usendigim icin sabaha biraktim, sabah 08:20'de bu fiyatla karşılaştım. Gecenin yarisi benle beraber onlarca kisi ayni destinasyona falan mi bakti?

Daha once de birkac saat yuzunden pahali bilet aldigim olmustu ama %10-20 civari artmıştı, sabaha kadar %270 artis mi olur yahu?
İcim yaniyor.

arkadaşların dediğine açıklama ekleyeyim. ucuza bilet almış bir kişi iptal ettiğinde onun bileti hemen hemen aynı fiyattan satışa çıkarılıyor. bu arada böyle bir şeye denk gelmiş olabilirsiniz. yani muhtemelen uçaktaki en pahalı grup ve ucuz 1-2 bilet kalmış. onlar satılınca sabaha pahalı biletler kalmış.

Havayolları ve acenteler her zaman ucuz bloklar bitti, hadi pahalıya geçelim demiyorlar. Bu işin algoritmasını tam bilmiyorum tabii ki ama, örneğin 3 ay sonraki bir uçuşa 200 € olarak taban fyat veriyor diyelim. Sonra, 1 hafta boyunca bu taban fyatı 400 €'ya çıakrıyor, satacağını staıp sonra tekrar geri düşürüyor 200 €'ya. Bu arada, örneğin İstanbul'dan hareketli yurtdışı uçuşlara bakıyorsan, çok sayıda aktarma yolcusu oluyor uçuaklarda. Turist, sporcu vs gibi bir kaflieye de denk gelinirse gruplar daha çabuk tükeniyor haliyle. Karışık mevuzlar, benim de merak ettiğim çok şey var aslında bu konuyla ilgili.

cevab: imgur.com

aynı şeyi yakın zamanda ben de yaşadım belgrad bileti için. mesele şu: o bilet aslında 260 falan değildi zaten, sen bilgilerini girmediğin için görmedin. ben de 260'ı görüp heyecanlanmıştım ama bileti satın alma ekranına gittiğimde fiyat 550 küsüre çıktı ki normal fiyat buydu. yani diğer tüm havayolları o civardan satıyordu zaten, 260 olan tek bir tane vardı. o da satın alma ekranında 600'e varıyordu.

o anlık bir şeyden ziyade, acentaların veya bileti baktığın sitenin çakallığı bence bu. çünkü o biletin fiyatı saatlerce 260 lira olarak kaldı orada. her deneyişimde de satın almadan önce "hoop 600 oldu bu" diye uyarı verdi. değişen fiyat değil, alçalan duvarlar :(

o şehirdeki fuar bunu etklieyebilir. konyaya iş ziyareti için gitmem gerekiyordu şirket gidiş dönüş 600 tl ödedi. neymiş kereste fuarı varmış amk.

@der meister
Gercek fiyatti, skyscanner.com'un yonlendirdigi siteye gecip satin alma sayfadina kadar gittim, fiyat dogruydu. Thy'nin kendi sitesinden de baktim, 310tl'ye geliyordu, acentede ise 256. Fiyat gercekten buydu.

Yukarida soylenen sebeplerden biri heralde bu olayin sebebi.
Bu havayolu firmalarinin kumarhaneciden farki yok. Kanunlar boyle firsatciliklara izin vermemeli. Tuketiciyi istedigi gibi opuyorlar.
Asiri cazip kampanyalarin maliyetini boyle telafi ediyorlar demek ki:)
Neyse ben pencereyi acip "yandim anam!" diye bagirayip biraz.

bu söylediklerinin çoğu amerikada ve h1b vizesi için sadece 1 haftan kaldı ayarlamaları yapmak için biliyorsun değil mi?

h1b'in ilk kuralı bu işi ülke sınırları içerisinde yapacak eleman bulamamak, aktif eleman arayışının kanıtlanıp sonuç alınamaması. daha 15 gün önce sırf bu sebepten yattı benim iş ondan söylüyorum.

Abd de uzay sektöründe yabancılar çalışamıyor. Nasa ve spacex mimkin deel. :(

@KidLazer :O Bilmiyordum. Aktif eleman arayışının kanıtlanıp bulunamaması kısmı çok ilginç geldi

dostum inan hevesini kırma istemem ama boşa heveslenmek hiç heveslenmemekten daha kötü inan. yaşadığım için biliyorum.

saydığın firmalardan sana tavsiyem sadece şunlara başvurman
Spotify-Jawbone-Misfit-Microsoft-Google-Yandex-BMW-Mercedes-Volvo-Samsung-Song-Blizard-Activision-Intel-AMD

eğer amerikadaki bürolarını diyosan tabi. gerisi shenergy'nin de dediği gibi sadece hayal. nasa'ya başvurduğunda ilk alıcağın cevab %150 "amerikan vatadanşı değilseniz ya da green card'ınız yoksa güvenlik sebebiyle sizi istihdam edemeyiz".

ayrıca eğer sadece lisans mezunuysan da h1b çok zor bi ihtimal. şansını master ve doktora arttırır. ya da acayip bi lisans dönemi geçirip uluslararası başarılara imza atmış olman veya üstün yetenekli olman (O1 vizesi) gerekir. ikinci bir yol da şudur: atıyorum microsoftun türkiye şubesinde MİNİMUM 1 yıl çalışmışsındır. işvereninle anlaşıp L1 vizesiyle amerikaya transfer olursun. bunu senenin herhangi bir zaman diliminde yapabilirsin ancak H1B vize başvurusu 1nisanda başlayacak ve amerika "kontenjan doldu" denince kapanacak ki istatistikler başvuruların 1 hafta sonra kapandığını gösteriyor.

mahalle kavramı yok.

sokak veya cadde Str. diye geçer o da Straße'nin kısaltması.

mahalle stadtviertel ya da bezirk filan olabilir ama adamların adreslerinde öyle bişey yok kimse adresine mahalle yazmaz.

Almanyada adres manheimer strasse 10 Hansstadt 012345 Frankfurt tadında oluyor O Hansstadt aşağı yukarı semti karşılıyor.

tr deki adresimi almanca yazarsam daha anlaşılır olur demiştim.

mesela; yılmaz mahallesi, gül sok.

orsteil diye bir şey buldum. o nasıl?

yılmaz orsteil

gül str.

kimse mah. yazmıyorsa ne yapmalıyım?

sen Türkiye adresini hiç değiştirmeden yaz. Adres sana ulaşılması için, sana bir şey gönderecek olsa mahallenin Almancasını Turk postacı nereden bilecek? :)

doğru fakat form almanca olduğu için öyle demiştim. öyle yapabilirim galiba.

siegfried caddesine, ornegin, siegfried strasse ya da kisaca siegfriedstr. olarak yazarlar.

sokak, gasse'dir.

turkcesini yaz, almanlar anlar. zaten nereye gidersen git, yaban illerinde sokak, cadde vs'yi tanimlayan bir kisim olur, sehir olur ve posta kodu..ne kadar karistirabilirler ki?

burada herşey strasse. neredeyse her yerleşim birimi şehir statüsünde olduğu için mahalle köy kasaba diye bölümlere çok rastlayamazsın. bezirk semt demek bu arada mahalleyle karışmasın.

abimin devlet dairesinde çalışan bi arkadaşından bizzat duymuştum günlük araç giriş çıkış + turisti de hesaba katında istanbulun aktif nüfusu 27 milyondur demişti.

14,03 milyon
31 Ara 2015


google amca 14m diyor, 1m de ekstradan olsa 15m'dir diyorum.

ben 14'u resmi, 17-18 milyon oldugunu dusunuyorum. gunluk gelenleri ya da turistleri saymazsak.

turisti öğrenciyi son dönemlerdeki suriyeli sayısınıda düşünürsek 30 bin falandır

benim devlet dairesi çalışanından duyduğum bu. bizim eyaletin başkenti erfurt 200k kişi. istanbuldaki ilçemin kayıtlı nüfusu 560k civarı. gelince yaşayamıyorum zaten 1 haftadan fazla. duramazsın falan değil abi zaten durulmuyor bünyeniz alıştığı için farketmiyosunuz.

aldığın parayla ucu ucuna da olsa geçinebileceğin bir şehirdeysen ben olsam ikinci işi seçerdim. sevdiğiniz işi yapmak önemli, neredeyse evden daha fazla zaman geçiriyor insan iş yerinde.

Arada 700 TL gibi bir fark var. Birkaç ay boyunca maaşınızdaki 700 TL'ye dokunmadan 1500 TL'ye yaşamayı deneyin. Eğer bunu başarabiliyorsanız bırakabilirsiniz.

Pro hayata hoş geldin. :)
Benim tercihim daha büyük bir firma olmasından ve maaş farkından dolayı mevcut işinde kalmak olurdu.

Ha aynı maaşa başka bir iş dersen o olur. Ama maaş önemli dostum.

Aslında ailemle yaşadığım için 1500 tl ile kendi başıma rahat bi şekilde geçinebilirim. Ancak ileriye yönelik birikim yapma şansım olmayacak.

İlerde tabi ki maaşımda artış olacaktır ancak başlangıç olarak durum böyle ve şuan görece mutlu iş - görece iyi maaş arasında git gel yaşıyorum.

şimdiki firmanda kal ama iş aramaya devam et. 6 7 yıl sonra 6 7 bin tl para olmayacak. bana mantıklı gelmedi şartlar. başka bi iş bul ama şimdiki işinden ayrılma

Bahsettiğim iş isg uzmanlığı. Şuan c sınıfı uzmanım ve görüştüğüm yer çok az riski olan bürolar, dişçiler, avm lerle çalışıyor. İlerde b sınıfı ve a sınıfı uzman olduğumda maaşım da ona göre artacak.

meslektaşın olarak sevmediğin işi yapma, eziyet gibi gelir; sevdiğin ve önü açık işe yönel derim.

Bi yanda daha mutlu iş ve daha fazla huzur, daha rahat iş ortamı, diğer tarafta bunların tam tersi ve daha iyi maaş.

Aslında dışardan insan daha mutlu olmayı seçebilir ancak o kadar kolay bi karar değil.

Evet bu konuda düşüncesi olan başka kimse yok mu?

Kimyagerim, benzer bir durumda kalmistimm Aile yaninda kaliyosan risk almaya değer bir durum. Ama ben senin yerinde olsaydim acele etmez, başka bir iş bakmaya devam ederdim. Zira maaş önemli. Dedikleri gibi bir artış olacagına emin misin?

Gönlüne göre bir iş bulursun umarim :)

Söylediğim şey aslında maaş artışı değil de, sektörde yükselmek.

Iş güvenliği alanında A sınıfı uzman olduğumda, tabi bununla beraber sektörde 7-8 yıllık tecrübe ile alacağım maaş 6-7 milyar civarında olacak.

Hatta daha da ilerisi, kendi işimi yapabilirim veya bağımsız çalışabilirim.

Bu süreçte başlangıç olarak böyle bi risk alabilirim diye düşünüyorum.

uçuramaz

gerçek hayat dark knighttaki gibi değil rahat ol. köprü uçurmak kolay da uçurduktan sonra arkasında durup el altından destek verecek ülke bulması imkansız.

köprü çok güzel havaya uçurulabilir. ancak tek bomba ile çok zor. Çünkü köprüler o sizin gördüğünüz halatların 2si 3ü kopsa dahi göçmeyecek şekilde tasarlanıyor. koordineli birkaç patlama gerekiyor. Bir de köprünün doluluğunun maksimuma yakın olması gerekiyor ki ihtimal artsın. Zati yükte köprü yıkmak çok çok çok zor iş.

Üzerinde Araç pataması ile köprü yıkılmaz. 2 taraftan ayaklarında patlatmaları lazım çok güçlü patlayıcılar ile.

Ayrıca o araç ile terör konusunun alakası yok.

Boğaziçi Köprüsünden içi tamamen bomba yüklü tır da geçse köprü hiçbir şekilde zarar görmez. Çünkü beton, metaller gibi davranan bir madde değil. Patlama esnasında oluşan yüksek sıcaklık sebebiyle çeliğin dayanımı azalır. 500 derecedeki çeliğin çekme dayanımı 20 derecedeki dayanımından yüzde 50 daha az. Teröristler genelde kuş beyinli olurlar. Köprüde bomba patlatma olayını iyi eğitimli ajanlar belki başarabilir.

ben askerin ne zaman sabrı taşıcak onu merak ediyorum. terör örgütleri bunu bildikleri için kritik noktalara saldırmıyorlar bence köprü vs gibi. askeri birlik harekete geçse 2 günde analarını beller de işte siyasetler siyasetler..

1-Gerçekten köprüde kalmış bir araçtı.
2-Uçurulamaz. Çok sağlam.

fotoğraf açılmıyor.

Dizideki kadar hızlı koşabiliyor olsan iyi olur derim :)

Edit: Linki açamayanlara gelsin.

i.hizliresim.com

oha!

Döverdim. Çünkü dayak yemek istiyor.

ona bu yaptığının çok ayıp olduğunu söylerim.

bu arada toplu taşımada sadece kadınlara değil, erkeklere de taciz var. böyle yeni bir alt tür türedi.

bence erkeklere şiddete de hayır.

bildiğin neyse şimdi.

dikkat etmek lazım.

bayansan taşaklarına tekme erkeksen sıkıntı büyük

Tekyön Bar'da başıma geldi, yanımda bir kız arkadaş da vardı gülmekten tepki veremedik. (Vallahi meraktan gittim)

hacı adamların ortamına girmişsin yapcak bişe yok

allahu ekber diye bagirip, ona dunyanin en kisa korku hikayesini yaşatırdım.

bir daha yapmamasını rica ederim ya da en yakın sopayla ağzını yüzünü.

Cüzdanı kontrol ederim. (Sami Abi)

aa flash lan bu! der toşaklarını yalarım.

şaka lan. yırmıh atarım.

"kendi cinsimden bile övgü aldım, ne güzel!" diye düşünür, mutlu olurdum.

Biraz hakaret biraz tehdit ortaya karışik.

Yani;
Bilader top musun tüfek misin? Eline koluna hakim ol sokarım götüne...
derdim.

1british council
2ankara
3ankara palas hotel-akay caddesi (otel isminden tam emin olamadim ama bir palas vardi)
4ses iyiydi ancak 80-100 kisi kocaman bir salonda ve ben etrafa bakmaktan ilk basta konsantre olmakta zorlandim, sonra toparladim.

yil:2012

BC
Ankara
TED Universitesi
Sorunsuzdu.

bir kaç sene önce tabii

1.British council
2.İstanbul
3.Crowne Plaza Harbiye
4.Bir sorun olmadı.

1) bc
2) izmir
3) yaşar üniv.
4) sorunsuz

2015 mayıs ve 2016 şubat

1) britisch council
2) istanbul
3) harbiye askeri müzesinin karşısında yolun aşağısında yeni bi otel açılmıştı meşhur adını hatırlamıyorum orda girdim
4) gayet kaliteliydi kocaman salon olmasına rağmen net duydum herşeyi

1) British Council (2010 senesi mart)
2) Istanbul
3) Gayrettepe, odtu bilmemneliler dernegi, kibris caddesi gibi bir seydi. ya da orada konusma oldu da sinav otel gibi bir yerdi galiba.
4) hic bir sikinti yoktu.

50 euroluk yere 48 euroluk benzin alman dolayisiyla o 2 euronun lafini edecek olmalirinin kendilerine has bir hinligi yok. alman olmaktan dolayi o :)

firmalar dedigin gibi buyuk ise ve daha onceki firma da ayni uygulamayi yapmissa uygulama bu sekil olabilir.

ama mesela hexagona gittim daha görüşmeden çıktığıma 5 dakika olmadan form gönderdiler ulaşım masrafları için. jenoptik keza aynısını yaptı. ametek yine öyle. arada bunlar çıkınca insanın kafasını karıştırıyor. hadi bruker ametek neyse de jenoptik ve zeiss bildiğin alman markası.

bunu yapmıyor olması bence direkt "kötü bu şirket, çalışılmaz" sonucu doğurmamalı. bazı şirketlerin garip politikaları var, zamanında yaşanan abuk bir olay vs olabilir. olmayabilir de, karşılamıyorlardır yani. ben olsam giderdim yine de.

yok gidicem zaten de ne yaşarsan yaşa 4,5 milyar market hacmi olan bi firmasın sen bu ay yaptığım 4. iş görüşmesi bu hepsi reddetse ödemeyi minimum 500 euro içerdeyim finansal olarak. bu yüzden kafama takılıyor agalar fırsatı kaçırmak anlamında değil yani

duman - senden daha güzel
27 feat birol namoğlu - muhtemel aşk
kings of leon - use somebody
nirvana - in bloom
john newman - love me again

bunlar 3-5 bare, 5li akor ile halledilebilecek parçalar. ancak tavsiyem özellikle solo tekniğinize ağırlık vermeniz. repertuar zamanla oluşur.

metallica'nın çoğu parçası kolaydır. enter sandman mesela. öte yandan biraz daha eğlenceli hoplamalı zıplamalı diyosan ram - killing in the name tavsiye ederim. for whom the bell tolls da başlangıç için ideal.

arkadaşlar sağolun da türkçe parça demiştim.

mor ve otesi sirket veya darbe ile baslayabilirsin. sololari haric.aklima gelirse baska eklerim.

Torrent sakat, cunku o durumda sen upload da yaptigin icin sadece yiyici degil ayni zamanda satici konumuna dusuyorsun. Korsan icerik dagittigin icin basin derde girebilir.

Ama stream etmede ben bir sikinti yasamadim Almanya'dayken.

Sikinti yok, upload etmedigin surece ister turknister alman ister honolulu sitesinden izleyebilirsin.

online bir site üzerinden izleyebilirsin bu senin değil yayıncının suçu. ancak torrent çekersen 800euroya varan cezalar yersin. hele popcorn time kullanırsan ki ben kullandım ve eve fatura geldi, iyice bok. avukatımın bana söylediği popcorn ve torrent kesinlikle yasak ancak internetten izlemeye yönelik herhangi bir kısıtlama yok yayıncı olmadığın için.

online streamingten hiç bir şey olmaz.. benim ev arkadaşım kendi illegal izliyor maçları :D torrent olayına girme ama..zor yine ama sıkıntı çıkabilir.

Tamamdır arkadaşlar çok teşekkürler, size güvenip izliyorum o halde :) Torrent ve popcorn time'dan da kesinlikle uzak duruyorum :)

almanyada şöyle bi sistem var: şirketlere proje hazırlayan ve yürüten mühendislik firmaları var. mesela Ferchau, Euro Engineering.. bunlar mühendisleri kendi bünyelerinde istihdam edip bosch bmw gibi ya da diğer firmalara mühendislik satıyolar. projelerini yürütüyolar. bütçe varsa bu işi başlatabilirsin sanırım türkiyede pek yaygın değil bu

''Benim aklıma takılan ve sormak istediğim tek soru şu;
Şirketi açtık, ofisi bulduk tabelayı astık. Peki ya şimdi para kazanmaya nasıl başlayacağım?''

okuyunca güldüm ya.. hacı mesele o zaten :):):)

izmir'deki firmaları gözüne kestireceksin. kendine en az 1000 firma falan belirle. hepsinin firma sahip veya müdürlerinin email'lerine ulaş hepsine kişisel mail at firman ile ilgili. mail soru ve beklenti içerikli olsun. 1 hafta bekle sonra sıra ile ara hepsini. 3-4 tane iş kapmaya bak. aynı zamanda ne kadar seminer, fuar falan varsa git hepsi ile tanış kartlarını al-ver aynı işlemleri tekrarla. bence kendine kariyer sitesi yap cv toplamak için ama işler büyürse yasa devreye girer ona göre.

ayrıca ne kadar eş, dost akraba varsa hepsini teker teker ara (bilmediklerini bile) kendinden işinden falan bahset.

senin iş referans ile büyüyecek bir iş. anca oradan yürürsün.

bir de avrupa'da şöyle oluyormuş abi tadında yorumları dinle ama çok kulak asma. Türkiye çünkü burası. bu gözler ne MBA'ler ne manager'lar gördü Türkiye'ye gelipte 'abi yine kebapçıda işi bağladık' diyen. maalesef Türkiye'nin kendine ait bir iş alma-iş verme refleksi var ona göre dönüyor çark.

kebapçılara inan.

önce çalışmak istediğin firmalada bir kaç ücret almadan eleman bul, kapıdan bir gir tanışıklığın olsjn

Yalnız en öncesinde ișkur'dan izin almak lazım biliyorsun dimi?

Evet bilgim var. Yani parayı bulduk, işkurdan onay aldık, gerekli prosedürleri hallettik, ofisi ayarlayıp tabelayı astık diyelim. Benim merak ettiğim bu adamlar para kazanmak için ilk adımı nasıl atıyorlar? Yani Kapı kapı dolaşıp pazarlamacı gibi şirket yöneticileriyle iş mi bağlamaya çalışıyorlar?

genelde soyle oluyor, kendi baglantilari oluyor. mesela ayrildigi sirketi bagliyor fln. eli kolu uzun oluyoe cevresinden sirket yetkililerinden is bagliyor. Sanirim ilk ticari deneyiminiz olacak, ticaret de netwoek cok onemli, is almak icin cevreniz genis olmali.

ekip gençse "dinamik-çağdaş-modern ekip"

ekip yaşlıysa "tecrübeli kadro"

+ alternatif olarak şunu diyebilirsin: internetteki yorumları okudum ve çalışanların büyük bir kısmı olumlu yorum bırakıp mutlu olduğundan bahsetmiş.

glassdoor gibi sitelerde bulabiliyosun bu tip bilgileri.

Eğer önüne senin yazarak doldurman gereken bir fomr konuluyorsa süslü süslü konuş, sektörün lideri falan demekten çekinme hamzaoğlu ithalata. severler.

Yok koşullar farklıysa, misal ik'cı kendi işini sana yaptırmaya çalışlmıyor ve soru soruyorsa gerçeği söylemekten kaçınma;

daha çok para vereceğiniz için. iki taraf da cevabın bu olduğunu biliyorsa değilmiş gibi yapmanın ne alemi var. Saygın da bana mı saygın, bana mı yapacak şirketi?

Bugüne kadar çok iş görüşmesine girmişimdir daha bir kere bu soru ile karşılaşmadım. Hakikaten soranlar var demek ki.

Neden sizi seçelim, Bize ne katabilirsiniz gibi sorularda sorulmadı.

Hep daha önceki işlerden bahsedildi. Paradan bahsedildi.

Bir kere maaş sizin için önemli mi diye saçma bir soru sordular. Hobilerim arasında 7:30da kalkıp soğukta işe gitmek yok. Paraya ihtiyacım olmasa şu an maldivlerde tatilde olurdum burada değil dedim. Bozuldular ama teklif de yaptılar.

Çok ciddiye almayın böyle soruları. Kendinize güvenin abartmadan. İlk işiniz olmadığı sürece kimse bu soruların cevabına göre karar vermez ciddi firma ise.

onu da mı bağa soruyon :)))) şaka şaka

mutlu çalışanlar...

makina ar-ge, 12 yıl, 13bin

13 bin lirayi mudur konumunda olursan ancak alirsin..kimse normal muhendise o parayi vermez.

50 tane muhendis mezun oluyorsa bunun bir tanesi mudur olabilir..

otomotiv ar-ge,1,5 yıl, 3.5 bin

Bosch /haziran odtu mezunu /3600 tl

arge işverene para harcatır o yüzden çok büyük kurumsal firmalar dışındaki firmalar pek para koklatmaz argecilere. ben kendimi pazarlamayı bilen bi makineciyim. 3,5 yıl tecrübem var şu an 4,5 5 civarından açarım kapıyı işi de bulurum ki var bekleyen. bu arada piyasada asgari ücrete makineci arayan var. tenezzül etmeyin. fırsat vermeyin böyle işverenlere.

Otomotiv AR-GE, yeni mezun, 3800
bi arkadaş
Otomotiv Üretim, yeni mezun, 3740

Otomotiv mühendislik 3500-

Ogrenci vizesine biz vize diyoruz da aslinda oturma iznine giris gibi bir sey o. Ab'ye girmedigimiz surece hicbir ulkeye kafamiza estigi gibi gidip yerlesmek mumkun olmayacak.

Bu olay su anki yesil pasaportlularin olayi gibi. Sanki herkeste yesil pasaport varmis gibi olacak yani. Ha yesiller 6ay iicnde 3 ay vizesiz gezebiliyor, belki bordo pasaportlar 1-2 ay olur filan.

sirf "hukumet yapamaz" demek icin herkes politik dusuncesinden hareketle yorum yapiyor. kimsenin bir bok bildigi yok herkes salliyor. nasil bir muafiyet olacagini ulusal gazeteler bile bilmiyor.

arkadaşlar iyi okuyun yazılanları. AB'ye girmiyoruz senin bu dediğin AB'ye girmekle olur. bahsi geçen sey rusyayla uçak düşürülmesi olayına kadar olan vize türü. yani uçakla iniyosun pasaportuna bakıyolar damga vuruyolar en fazla 2 ay kalıp çıkmak zorunda kalıyorsun. bu iki ay için vizeye ihtiyaç duymuyosun türk pasaportuyla giriş çıkış yapıyosun. 2 aydan fazla kalırsan cezası var. olay bu. hayal kurmayın kafadan türkiye ab'ye falan girmeyecek. almanyada okuyacaksan 8k euroyu ya bloke edeceksin ya da ailen sponsor olacak başka yolu yok.

nope. iyi bi bilinirlik, iyi bi çevre, iyi bi portfolyo ve mümkünse iyi bir isim. makinen olmasa da olur, kiralar çekersin.

hiç sanmıyorum, leica farkını bilenler genelde fotoğrafla uğraşan adamlar zaten. onlardan da ekmek çıkmaz. normal müşteri anlamaz o işten. hatta bakıyorum düğün fotoğrafçısıyım diye dolaşan tiplerin çoğunda croplu makine, boktan bi lens var.

bi moda programında denk gelmiştim. çok ünlü iç giyim ve mayo markalarının fotolarını çeken bi fotoğrafçı vardı. bildiğin şu dandik filmli makinelerle çekiyodu tüm fotoları. önemli olan hangi noktadan çektiğin, kullandığım makinenin benim için bi anlamı yok gibi bişeyler demişti hatta.

fotoğraf makinesi o kadar da mühim değil maalesef.

izledim evet. çok kaliteli gerçekten ve çok muhteşem. Atatürk Türklerin başına gelen en iyi şey olsa gerek. hatta olasılık bile yoktur.

tatliş.

izlememiştim.

ama atatürk cidden kısaymış ya.

yalnız ses tonu ve tonlamasıhaluk bilginer'in gençliğindeki gibi geldi bana

muhteşem olan bir başka şey de iran şahının normal hızda konuşulan türkçeyi anlayıp yine türkçe cevaplamaya gayret etmesi.

ne güzel adam ya tam beyefendi

ben de haluk bilginere çok benzettim, sesi çok ince falan deniyodu ama bence şık bir incelik ve tonlamalarıyla baya şık bir konuşması varmış bence.

(bkz: Sinyal işleme)

Izlememistim, izledim. Bi kere daha hayran kaldim. Simdi o asaleti ara ki bulasin.

İzlemiştim.
İzlediğimde de karizmasina ve giyimine bir kez daha hayran kaldım.

lübnan sorun yaratmaz.

Airbnb bana göre hiç güvenli ve sağlıklı Değil. Otel her zaman daha sağlıklı.

Sanırım her vize başvurusunda eski pasaportunuzu göstermeniz gerekiyor zaten. Vize icin form dolduruyor Musunuz? Orda daha önce hangi ülkeleri ziyaret ettiniz diye bi seçenek var mı? Eğer yoksa eski pasaportu hiç göstermeyin. Normal yazacağınız mektup da 'daha önce bu vizelerim vardı, oturma vizem vardi' diyin. Olmaz mi?

Airbnb başka yerlerde kullandım, sorun yaşamadım aslında daha önce, aksine otelden daha iyi geliyor bana sizin söylediğinizin tersine. :)

Bu arada söylenen vizelerin belgelenmesini isterler muhtemelen diye düşünüyorum, bir tek sözle ikna olacaklarını sanmıyorum nedense.

eski pasaortu gösterme, ben göstermedim yenisini götürdüm sadece

lübnanın sorun yaratacağını zannetmiyorum. görüşme sırasında ki görüşmeler genelde 10dakkayı geçmiyor sorarsa açıklarsın niye gittiğini.

öte yandan israil dünyadaki en güvenli yerlerden biri. airbnb kullanabilirsin o yüzden. şimdi hasktre ordan çekecekler olacaktır. gidip görsünler derim. ayrıca israilde ben türk düşmanlığına hiç rastlamadım. düşmanlık olsa gittiğim firmalara gücenmeden türk bayrağı çekmezlerdi.

Lubnan turistik bir ulke. Sorun yaratacagini sanmiyorum. Ailem ile beraber tatile gitmistik de olsun bitsin.

Şehit'in anlamı Allah yolunda Allah için ölen kişi demek. Sayılıp sayılmayacaklarını biz bilemeyiz :)

Devletin kullandığı şehit dini bir şey değil pek.

ama bunun bazı kıstasları oluyordu devletinkinin farklı bir şey olduğunu biliyorum tabii ki allah bilir ama bizde bişeyler diyebiliyorduk yani bu konuda

gecenlerde yozdil devlet artik kimseyi sehit saymiyor gibisinden birseyler yazmisti

compu allaha üyelik filan verdi galiba...

allahin varligi süpheli bir de gelip onun adina konusan sarlatanlara güvenmek sacmalik.

devlet benim bildigim kadariyla basinda filan sehit derken sistemde saymiyor.

şehit değil ama bildiğim kadarıyla terör saldırısında öldükleri için terör mağduru olarak sayılıyorlar ve ailelerine birtakım haklar tanınıyor.

örneğin eğer işsiz varsa devlette istihdam ediliyor, maaş bağlanıyor, çocuklar yetimse burs vs gibi hakları var. tabi yaralara merhem olur mu? olmaz. miktarlar yeterli mi? değil.

Artık terör saldırılarında ölen siviller de devlet tarafından "sivil şehit" sayılıp; yakınları bu durumdan doğan hakları kullanabiliyorlar.

3. Şehîd-i Uhrevî Kime Denir?

Dünya itibariyle şehid sayılmayan, yani, yıkanıp kefenlenmiş olarak gömülen, fakat âhirette şehid muamelesi gören kimselere şehîd-i uhrevî denir. Şehîd-i kâmil olmanın şartlarından birini kaybeden kimseler, bu kısma girerler.

Bundan başka şu kimseler de âhiret şehîdi sayılır:

* Suda boğulanlar.

* Ateşte yananlar. (İbnu Mace, Cihad, 17)

* Enkaz altında kalanlar.

* Veba gibi bulaşıcı bir hastalıktan ölenler.

* Sıtma gibi ateşli hastalıktan ölenler.

* İlim yolunda ölenler.

* Ciğer hastalıklarından ölenler.

* Doğum sırasında veya lohusa iken ölen kadınlar.

* Baş ağrısından ölenler.

* Karın ağrısından ölenler.

* Ailesinin nafakasını helâlinden kazanmak için çalışırken iş kazasından ölenler.

* Cuma gecesi ölenler.

* Gurbet ilde vefat edenler.

* Akrep, yılan sokması gibi sebeblerle vefat edenler...

insanlar öldü. şehit desen nolur demesen nolur. hele ki gittiğin yerde anlatılan bişe olmadıktan sonra istersen senior martyr de.

Haksız yere öldürüldükleri için sayılıyor olma ihtimalleri var.

şehitlik kavramı insanlar çok düşünmeden, isteyerek ölebilsin; geride kalanlar da çok ağlayıp zırlamasın, bozgunculuk yapıp şanlı devletine zorluk çıkarmasın diye uydurulmuş saçmasapan bir şeydir. vatanı, ideali, inandığı şey uğruna canını veren insan zaten kendi öz tatminini sağlar ve muhtemelen çevresindekilerin de saygısını, sevgisini kazanır.

kimse patlamada veya savaşta öldüğü için cennete gitmiyor, sadece siz öyle olduğuna ve boşuna ölmediğinize inanmak istiyorsunuz.

söylediklerim yanlış anlaşılmasın; ben bu şehitlik gibi kavramları kullanarak insanları manipüle eden şarlatanlara saygı duymuyorum. sadece bu ülke için canını vermiş olanlara değil, ideali uğruna ölümü göze almış çoğu insana büyük saygı duyarım. cihangir solcusu deeelim. ama işte diyorum ya geçin bu şehit ayaklarını falan. polis, arabayla daşşak gezdirirken bomba patlıyor, hoop şehit. la bsg. adamcağız öldü gitti işte. ne şehidi.

birisi de çıkıp dememiş, şehitlik kavramı tamamen uydurmasyon bir şey diye. sorunun cevabı da burada saklı.

Pardon gençlik, daha uygun bir yanıt buldum dinen:

2. Şehîd-i Kâmil Kime Denir?

Hem dünya hem de âhiret itibariyle şehid sayılan kimselere, şehîd-i kâmil denir. Bunlar muharebede öldürülenler, yahut âsiler, eşkıyalar, anarşistler veya evinde hırsızlar tarafından gadren ve zulmen öldürülen kimselerdir.

Bir Müslümanın şehîd-i kâmil sayılabilmesi için altı şart lâzımdır:

1. Müslüman olmak.

2. Akıllı olmak.

3. Bâliğ olmak.

4. Cünüp olmamak, hayız ve nifas hâlinde bulunmamak.

5. Vurulmanın akabinde hemen ölmüş olmak. Vurulduktan sonra, ölmeden önce, yeyip içer, tedavi görürse, vurulduğu yerden başka tarafa taşınırsa veya üzerinden bir namaz vakti geçecek kadar yaşarsa, kâmil şehidlik kısmından çıkar. Uhrevî şehîd olur.

6. Öldürülmüş olmasından dolayı, öldüren kimseye kısas icab etmek. Yani, kasden öldürülmüş olmak. Hatâen öldürülme durumlarında, katile kısas vâcib olmadığı için, maktûl şehîd-i kâmil kısmına girmez.

Şehîd-i kâmiller, yıkanmadan kanlı elbiseleri ile gömülürler. Hz. Ömer (ra) ile Hz. Ali (ra) de bu şartlardan biri bulunmadığı için yıkandılar; Hz. Osman (ra) ise, yıkanmadan gömüldü.

korku filmlerine ilgi duymam, izlemem normalde ama bi ara kuzenim the fourth kind diye bir film izletmişti, kusura bakmazsan altıma sıçmıştım. gerçek hikaye muhabbetleri falan vardı bakabilirsin ona.

the fourth kind'ı filmde anlatılmak istenen gibi yani gerçekmiş gibi izlersen hakkaten sıçırtıyor tavsiye ederim. öte yandan bu işin ağası the exorcist'tir.

+ fourth kind'ı sinema ortamındaymış gibi izle. güzel bi ses sistemi ve karanlık ortam. konu geriyor zaten bi de bunu koyarsan üstüne şahane olur.

suspiria

Egitim suresinin pek bir etkisi yok.

Neticede ortalama 3-5 sene Ingilizce dersi alan bir toplumun yabanci dil seviyesi hello mello ayarinda.

eğitim süresi kadar kalitesi ve ülkede hakim olan kültür de etkili tabii böyle şeylerde, ama birden bire norveç kalitesinde bir ülke olmasak da şu anki kadar rezil bir durumda olmazdık sanırım.

eğitim süresi değil de eğitim kalitesi yüksek olsaydı mesela bugün metrobüste köprüyü geçerken "umarım bi bomba yüzünden ölmem" diye kendi kendime düşünmek zorunda kalmazdım.

gözünün görebileceği çoğu aksaklık olmazdı muhtemelen. çünkü çoğunun temelinde eğitimsizlik, eğitim alınsa dahi kalitesizlik yatıyor.

İnsanların gelenek göreneklerini yaşayış biçimlerini kısaca kültürlerini küçük nesilden başlayarak değiştirmedikçe isterse 30 yıl okusun eşek yine eşektir.

Değişmezdi çünkü alışmadık g*tte don durmaz.

Ama eğitim süresinin yanında kalitesi de değişseydi; hemen değil ama belki uzun yıllar sonra olumlu değişimler olabilirdi.

süreyi istersen 35yıl yap içi boş olduktan sonra eğitimin bi geçerliliği yok.

eğer koltukaltında kıl olmamasına rağmen kokuyorsa tuz sabunu dene. aktarda bulabilirsin diye tahmin ediyorum. tablet şekilde tuz. onlara söyle anlarlar zaten. duştan sonra sürersin kokuyu alır.

benim de sağ koltuk altımda var benzer durum. ama öyle kebap salonu gibi kadar değil.

misal şöyle oluyor. gündüz duş alıp deodorantımı vs sıkıp dışarı çıkıyorum. biraz terliyorum dışarda. sonra eve geliyorum, evde de biraz zaman geçiyor falan derken, sol tarafımda koku olmamasına rağmen sağ tarafım kokmuş oluyor.

herzaman olmuyor ama. zaman zaman. ilginç bence de.

nedeni hakkında bişey diyemem ama ben bunu kullanıyorum. kristal roll on diyorlar. tuz gibi bişey. gerçekten çok büyük fark yarattı.

4.bp.blogspot.com

stres ve korku da ter kokusuna sebebiyet veriyor diye biliyorum.

Stick deodorantlar her zaman daha etkili. Nivea veya rexona tavsiyem. Rekorum 3 gün yıkanmamak. Ona rağmen kokuşmadım.

rexona kullan. solaksan sol koltuk altının kokması normal daha aktif kullanıyosun çünkü.

deotak kullanın

karbonat da deneyebilirsin.

stres. stres seviyesi artınca kokun kötüleşir. avın avcıları uzak tutması gibin

bende de var aynı sorun ya. gayet internetim varken gelen mesajları sonra görüyorum.

uzun süre ekranı açmadığınızda uykuya geçiyor olabilir (androidde öyleydi)

ama benim bildiğim ios'te böyle bi ayar yok ya. low power mode var batarya %20nin altına düşünce background check yapmıyor uygulamalar için ancak şarjım varken de aynı şey oluyor. bi de web whatsapp kullanırken telefonun ekranı kapalıysa zırt pırt kopuyor pc'den kullanmanın hiçbi avantajı yok yani şu durumda.

Bana da oluyor

benim kız arkadaşımın kardeşi (rus vatandaşı) basic gramer bilgisiyle gitti maltaya o da 3 ay kaldı. basit şeyleri yazışarak konuşuyor anlıyo da ama öğrenmiş diyemem açıkcası. bana sanki çok faydası dokunmamış gibi geldi. ha bu tabi kişiden kişiye değişir malum rusya çok fazla ingilizce konuşulmayan bi yer.

malta'ya gitme.

Malta ya gitme artı bir.

hmm o kadar diyosunuz o halde biraz daha düşünmece..

Danish Girl

in the name of the father - www.imdb.com

trumbo

(bkz: the imposter)

Rush - 2013

The intouchables

127 hours
nordwand (north face)

(dağcılıkla ilgili gerçek olaylara dayanan hikayeler)

zodiac - www.imdb.com

the imposter'a +1 diyorum. şok içinde izleyeceksin.

The Grey Zone

Changeling

The Blind Side (2009)
Erin Brockovich (2000)
Temple Grandin (2010)

Into the White 2012
A brilliant young mind 2014
The first grader 2010

Almanca fiileri bilmen lazim, hangisi akkusativ hangisi dativ diye. Eger bilmiyorsam e, de hali mi i hali mi ona gore salliyorum ben. -e,-de hali dativ -i hali akkusativ. Präpositiondan da anlayabilirsin cumle icinde varsa filan. "Lesen" akkusativ oldugu icin akkusativ olarak cumle yapiyorsun.

@letheavendangered, ach so, tesekkur ederim duzelttim hemen. Yazmadan once google'a da yazmistim halbuki e hali diye gosterdi, ona guvenmistim. :p gordugunuz uzere hala anlamiyorum.

bunu anlamak icin turkce grameri cok iyi oturtmus olmak gerekiyor.

yonelme varsa ya da kullandigin isim nesne durumundaysa akkusativ, bulunma varsa dativ oluyor.

mesela "senin kitabini" burada nesne, o yuzden akkusativ. "senin kitabinda yazi var" demis olsaydi, kitapta bulunma soz konusu oldugu icin dativ.

veya en basit olarak, cumleye "wo?" sorusunu sordugunda cevap aliyorsan dativ, "was?" veya "wohin?" sorusuna cevap aliyorsan akkusativ oluyor.

yuzir, nein yanlisin var (az once ben gozumle okumadigim icin seni yanlis anlamisim ama yanlisin hala var)

-e hali dativ degil, -de ve -den hali dativ. neden? cunku mesela:

ich gehe in DIE schule. okul-a gidiyorum. yonelme var. -e hali. ve akkusativ.

ich bin in DER schule. okulDAyim. -de hali. bulunma var ve dativ.

@letheavendangered

son cümlenle baya bir aydınlanma yaşadım şu an. çok teşekkür ederim :)

bu arada türkçe gramerim berbat. yani edat nedir zarf nedir zamir nedir hiç bilmem :( o konuda da aslında kaynak arayışındayım ama bulamadım.

wo/wohin sorulariyla ilgili hatta soyle de bir geyik var :D
www.facebook.com

@letheavendangered sadece wo? Olmuyor mesela helfen fiili dativ oluyor. "Ich helfe dir" gibi. Burada da bulunma hali yok.

Genelde turkce ile benziyor. -e hali dativ, -i hali akkusativ. San-a yardim edeyim=ich helfe dir, sen-i seviyorum=ich liebe dich. Ama yine de fiillerin akk veya dat oldugunu ezberlemek lazim. Her zaman turkcedeki gibo de olmuyor istisnalar var. Mesela gratulieren. Sen-i tebrik ederim diyoruz ama almancada dativ oluyor gratulieren, ich gratuliere dir.

dogru, fiillerin anlamini goz ardi edip hep prepositions'a gore dusundum ben. bu durumda yuzir tamamen yanlis degil :)

evet son olarak hanginizi referans almalıyım arkadaşlar? :)

Hepimizin dedigi dogru. Genel olarak -de -e dativ, -i akkusativ. Ama fiile gore ezberlemen lazim. Her zaman turkceye uymuyor.

hepimizin karisimi :D

präpositionen varsa -e ve-i hali akkusativ, -de ve -den hali dativ. wo/wohin muhabbeti.

ama yuzir ve kucukharflerin dedigi gibi, bazi fiiller direkt dativ aliyor. helfen, geben, sagen vs. bunlari da ezberlemek gerekiyor.

Soruya verecek cevabım henuz yok ama almanca kursuna yeni başlamış biri olarak ağzıma zctiginiz için teşekkürü bir borç bilirim. Saygılar :)

i hali ise akk e haliyse dativ oluyor. bunları piramit şeklinde bi tabloya oturt öğren ancak çok fazla takılma. önce cümle yapılarını öğren. burada 10 yıldır yaşayan anadil seviyesinde almanca konuşan arkadaşım bile ben artık sallamıyorum artiklleri karşımdaki her türlü anlıyor ne dediğimi diyor. öte yandan fillerle kullanılan präposition'lara göre de akk veya dat durumu farklılık gösterebilir. bazen für'den sonra bile den görebilirsin. takılı kalırsan boşa gider çabaların

KidLazer für'den sonra den olmasi normal, der'in akkusativi cunku ve für de akkusativ aliyor. amac sadece iletisim kurmaksa evet, artikeller akkusativ dativ zaten bir sekilde anlasiliyor ama sinava falan girilecekse sikinti orada.

lethe evet biliyorum ancak ben ilk öğrenirken bu ne lan demiştim fürden sonra den görünce. o amaçla dedim.

Garanti dativli präposition lar

Aus - bei - mit - nach - seit - von - zu - gegenüber

Bu yukarida saydiklarim her zaman her kosulda dativ olur. in ama mesela yonelme varsa akkusativ, bulunma varsa dativ olur.

Geben vb fiiller icin de soyle dusun.

Sana kitabi veriyorum.

Ich gebe dir das buch.
Aktif olan das buch, pasif olan sen, sana hareket eden kitap, sen yerindesin. Oyle dusun.
Yani bunu acikcasi tam turkceye ceviremezsin bence :D
Dilim dondugunce anlatmaya calistim.
Gramer onemli almancad, anlamlar degisebiliyor cumlede.
Bunlara cok takilma, mumkun oldugunca cok tekrar ve ornek yaparsan (gramer kitabi kaynagin vardir herhalde alistrma filan yaptigin) zaten kafanda oturur, turkceyle karsilastirmak zorunda da kalmazsin.

cevaplari okuyamadim tek tek ama türkcedeki anlamina göre cevirip dativ veya akkusativ demek her zaman dogru degil.

misal soru sormak, fragen.

sana soruyorum derken ich frage dich mesela.

yani fiillerin akkusativ mi dativ mi oldugunu bilmek gerekiyor. onun harici präposition alanlar daha kolay, sadece dativ (nach, von, zu, mit) veya sadece akkusativ Alan (um, für, gegen, ohne) präpositionlar oldugu gibi kullanildigi yere göre dativ veya akkusativ alan präpositionlar (neben, unter, zwischen, an, auf) da var.

son gruptakiler farkedecegin gibi konum bildirenler genel olarak.

misal arasina dersen akkusativ, arasinda dersen dativ gibi.

-e hali, -i halinden ziyade cumledeki o seyin aktif ya da pasif olmasiyla alakali yani durum.

das sage ich dir.

Bunu sana soyluyorum.

Soyleme eylemiyle "bu" diye ifade ettigimiz seyi soyluyoruz. Yani soylenen sey "bu" yani "das" aktif.
Soylenen kisi benim, aktif olan sey pasif olan bana geliyor.

geben li cumleyi goz onune alalim.

Ich gebe dir das buch.
Sana kitabi veriyorum.

Bu cumleyi etken degil de edilgen olarak nasil kurarsin?

"Kitap sana veriliyor."
Bak, kitap degisti, ozne oldu. Ama "sana" hala sabit, hala pasif.

Almancada bu cumleyi

"Das buch wird dir gegeben." (Passiv cumle yapisi, ogrenirsin, onemli degil o ama onemli olan buch kelimesinin objeden ozne haline gecmis olmasi ama "dir" in yani pasif objenin hala pasif kalmasi)

Umarim asiri karistirmadan anlatabilmisimdir :)

@kuehles blondes anlamaya calisiyorum ama;
ayni mantigi
-ich liebe dich ve
-ich gratuliere dir
cumlelerine nasil uyarlarsin?

@kucukharfler
lieben fiilinde baska bir obje olamaz. Ben objeyim. Ich frage dich gibi.
Yani mesela yemek ve yemek yemek gibi dusun.
Sana soru sordum aslinda sacma, soru soruldugu icin sormak diye fiil var.
sana sevgi sevdim?? Seni sevgi sevdim? Burada mantiksizlasiyor iyice. Zaten sevdim diyince o eylemi yapmis olursun, sevgi gosterme eylemini

Ama gratulierende tebrik edilen benim, mantik olarak orada belirtilmeyen bir sey icin tebrik ediliyorum.

Ich helfe dir konusu biraz ilginc oluyor bu mantiga gore ama.
Sana yardim yardim ediyorum. Ama asil olan orada bana gizli/belirtilmeyen bir yardimi yapiyor olunmasini dusunuyirum, o yuzden pasifim.

Benim aciklamam bu.
Almancayi ogrenirken dativ akkusativ konusunu nasil ogrendigimi kesin olarak hatirlasam cok mutlu olacagim da 12 yil gecmis, hatirlayamiyorum:(

Benim teorim bu ve benim icin mantiga cok uygun geliyor. Ayrica her tum dillerin istisnalari bol, mesela genetiv isi goren dativler filan. Belki gercekten de her cumle bunla aciklanamayabilir bu yuzden. Sanirim almanca hoccama soracagim fb uzerinden. Nasil anlatmisim :)

@kuehles Mantigini anladim ama mantigin istisnalara uymuyor bence, ama sen de belirtmissin zaten. Uzun aciklaman icin tesekkurler. Ilk ogrenirken zaten bu derece derin ve mantigi oturtularak ogrenilemiyor.

Yani @elektr10 konu baya uzadi ama zaten bunlar bir anda ogrenilmiyor. Ben kendi adima konusayim, kisa surede bir mantik kurup ogrenmedim. Zamanla kullana kullana alisiyorsun. Bir yerden sonra mesela ich helfe dich diyemiyorsun. Nasil turkcede seni yardim ediyorum diyemiyorsan. Ayni sekilde präpositionlarda da "mit die" diyemiyorsun. Hic duymamissin cünkü. Mit her zaman dativ olur. Sadece daha alismadigin ilk zamanlar icin aklinda tutman gerek. Sonra otomatiklesiyor.

önce kendini güvene al, hastanın bilinci var mı kontrol et 112y, ara. nefes alıyor mu bak, nabza bak. nefes almıyorsa kalp masajı yapmalısın. nefes alıyorsa kanamasını kontrol et

duckduckgo.com

youtu.be

temel ilk yardım kursları var onlara katıl bence temel yapılan cpr uygulaması dışında turnike yapmak sorumluluk gerektirir hastaya yararından fazla zararın dokunabilir kurslarda kolay bir şekilde daha düzgünce öğrenebilirsin

kanaması varsa durduracaksın, bir de nefes alabilmesini sağlayacaksın. dili boğazına kaçtıysa onu çıkar mesela.

ilk yardım sertifikanız yoksa sakın cpr yapmaya kalkmayın, yaşayan insanı temelli öldürürsünüz.
basitçe yapılması gerekenler, önce kendini güvenli bir yere al ve kontrol et, bir yerinde yaralanma var mı diye. sonra etrafı kontrol et, tehlike devam ediyor mu. sonra hemen 112'yi aradıktan sonra hastayı kontrol et, baygınsa yerinden oynatma, sadece etrafını güvene al. özellikle atar damar kanaması varsa, yani kan kesik kesik fışkırıyorsa, o noktaya sıkıca bastır.
boğazına kaçan birşey varsa dikkatlice çıkarmaya çalış, çıkaramıyorsan zorlama, daha derine itebilirsin.

bak bu mesela yapılmaması gereken, daha bugün okudum haberini:
www.hurriyet.com.tr

en iyisi gidip bu işin eğitimini almak.

vay anasını ya neleri dert eder olduk...

Ilkyardimci sertifikaniz yoksa ve yardim ettiginiz kisi ölurse hapise girersiniz. Saka degil.

ilkyardım eğitimi ve sertifikası almalısın. ancak bunlar olsa bile patlama anında yakındaysan zaten ilk şok ve tecrübesizliğin nedeniyle donar kalırsın.

sevgili arkadaşlar, kendi bildiğimce ilkyardım bilginiz olmadan yapabilecekleriniz kısaca şunlar olabilir. ekleme olursa sevinirim;

- öncelikle sakin olun. kendinizi güvenli bir yere alın. acele etmeyin, hızlı olun. siz güvende değilseniz, kimseye yardım edemezsiniz.

- boynunu, göğsünü ve/veya çevresini tutan, burada ağrısı olduğunu belli eden varsa, boynunu oynattırmayın. sakın yerinden kaldırmayın. boyun ağrısı olanlar varsa, boyunluk bulursanız hiç oynatmadan takın. (her arabanın bagajında boyunluk bulunur. rastgele bir araba durdurup rica edebilirsiniz.)

- nefes yolunu açık tutmaya çalışın; bilinci açık olmayan insana su içirmeyin. nefes borusuna bişey kaçan varsa, nazikçe çıkarmaya çalışın, ama zorlamayın. dili geriye kaçan varsa, parmağınızla dilini ileri doğru nazikçe çekin.

- görünen kanamalar varsa, bir parça kumaş, mendil, bez bişey bulun ve üzerine bastırın. kan akışını durdurmaya, en azından azaltmaya çalışın.

- yaralının adını, yaşını, kan grubunu öğrenmeye çalışın. yara durumunu kafanızda toparlayın ve gelen sağlık ekiplerine kısaca söyleyin.

- kopan uzuv varsa, turnike yapın. uzun bir kumaş bulun, kanamanın yukarısından bağlayın ve mümkün olduğu kadar sıkın.

- eğitimli değilseniz, sakın kalp masajı yapmayın. yardım isteyin.

- kırık vb. olan varsa, ayağa kalkmaması için kendisini ikna etmeye çalışın.

kadıköy'de lithium iyidir. evet yanlış. çünkü ucuzu seçilecek, kalitesiz yap az vereyim denecek bir iş değil. ihtiyaç hiç değil. nasıl tablo alırken pazarlık yanlışsa dövmede de yanlıştır.

not: birden fazla kişi çalışıyor lithium'da ben iki dövmemi budakan tamer'e yaptırdım. gayet memnunum kendisinden.

bir hizmetin bedelini belirlemek için ödenecek paranın alıcı ve satıcı arasındaki uzlaşmayla sağlanması her ne koşulda olursa olsun yanlış değildir. Hatta bunun yanlış olduğunu iddia etmek de bu anlaşmanın sağlanması için kullanılabilecek argümanlardan sadece biridir.

dövmecim ve yakın arkadaşım aynı dövmeyi sana 50tl ye de yaparım 500 tl ye de, farkı 500ü verirsen görürsün demişti. beleşe yaptırdığım için farkı görememiştim.

dövmede geri dönüş yok gibi bir şey. sen pazarlık edince dövmeci eleman da ibnelik varsa çizgiyi yamuk çizse veya çok özenmeden yapsa geçmiş olsun.

bütçe kısıtlıysa çok isim yapmamış ama yetenekli dövmecileri araştırmanı öneririm. Ben de dövme yaptıracağım için kim ne yapıyor araştırıyorum. İnstagramda adı sanı duyulmamış yetenekli dövmeciler denk geliyor.

dövme yapmak bir zanaat, el işi. para ise en iyi motivatör. sen mesajı aldın.

turkiyedeki dovmecilerin biraz gotu kalkik oldugundan pazarlik yapmasan daha iyi.

dövmecinin referansları ve çalışmaları sağlamsa pazarlık edilmez. o kaliteyi istiyosan ödeyeceksin. ha şöyle bişe yaparsın ortalama aynı kalite çalışan farklı dövmecilerden fiyat alabilirsin

miami ink'e girip istediğim dövmeyi söyleyince "ben öyle ucuz işlerle uğraşmam bak karşıdaki tattoo saloon'a git orda yaparlar ne istiyosan" demişti. örnek baabında.

ya siz fazla etkileniyorsunuz ya da ben az etkileniyorum.

dün sabah nasılsam şimdi de öyleyim. haberlere kendimi bildim bileli fazla bakmam, bugün öğle arasında şu kadar kişi ölmüş filan diyince ne kadar kişinin öldüğü hakkında bilgim oldu.

(bkz: aglarsa anam aglar gerisi yalan aglar.)


turkiyeyi elitist turkler milliyetci diye kucumser ama turkiye gocmen ulkesi olan avustralya kadar, kanada kadar bile birlik beraberlik saglayamayan bir toplum yapisina sahip. dusun bir bomba patliyo ulkede, bir taraf seviniyor, bi taraf uzuluyo. boyle ulke mi olur?

turkiyenin bolunmesi kalici huzur icin sart.

görsel ve yazılı medyadan izole olmak. bu tip durumlar için bireysel olarak yapabileceğimiz şeyler sınırlı. çaresizlik bizi bu durumda hissettiriyor. benim evimde tv yok. yıllardır izlemem. bu en azından bünyenizdeki ani dalgalanmaları engelleyen bir durum.

kardeşim bir kaç metre ötende bombalar patlıyor ve sen etkilenmiyorsan bir siktir git doktora görün. dün sabah nasılsan ve bugün de öyleysen ve şu kadar kişi ölmüş "falan" diyorsan bir siktir git vicdanını siktiğim. bir de marifetmiş gibi gelmiş buraya yazıyor.

www.youtube.com

benzer bir şekilde ben de danışacaktım..Gözlerim doluyor haberlere bakdıkça düşündükçe..yapmam gerekenler var hayat devam ediyor ama ben mental olarak toparlanamıyorum. sevdiklerim o şehirde ve benim içim hiç rahat değil..elim kolum bağlı olması ve her an bir şey olabilir ve ben yanlarında değilim düşüncesi... Hiç bir işe kendimi toparlayamıyorum. Sakin olmaya çalışıyorum, artık takip etmeyeceğim diyorum ama umursamaz olunca da kendimi daha kötü hissediyorum. insan umursamamazlık yapamaz ki bu durumda.. bilmiyorum ne yapsak?

fakyoras
+0,5 kısmen katılıyorum

olaylara kendini kaptırdığında akıl sağlığını kaybedecek duruma geliyorsun. hayatımda eyleme katılmamış ben 3 sene evvel parkta elimde tencere tava nası cama çıktım bilmiyorum. ha ucu bi gün bize de dokunabilir tabiki tepki koymak gerekir ancak kendimizi de kaybetmememiz gerek. biticek bi gün bu zulüm sabırlı olmalı.

anetteblogzamazingo.files.wordpress.com

1 ay önce de bomba patladı. Geçen 3 hafta akıl sağlığını nasıl korudun? 1 hafta idare et, git uyu falan, unutursun sonra. Ateş düştüğü yeri yakar. Orada bile en fazla 2 3 ay. Orta doğu ülkesiyiz, politika ve güzergah belli. Normalleşiyor katliamlar malesef.

fakyoras +1

arkadaşlar, olan bitenden etkilenmiyor olabilirsiniz. karakter, yapı meselesi veya hayat görüşü olabilir bunun sebebi. bunu yargılamam, ancak siz etkilenmiyorsunuz diye başkalarının etkilenmesini garipsemeniz, haliyle, oldukça anlamsız.

daha önce nasıl akıl sağlığımı koruduğum sorulmuş. 31 mayıs 2013 öncesi zaten olan bitene bir perdenin ardından bakıyordum. terörse, lanetleyip hayatıma devam ediyordum. polis cinayetiyse, çok hatırlamıyorum ama, büyük ihtimalle sorgulamadan geçiyordum. ortalama bir farkındalık ve hümanizmle hayatıma devam ediyordum.

sonra gezi oldu, işte o zaman toplumsal olaylarla ilgili ciddi anlamda düşünmeye ve okumaya başladım. o zaman chomsky'yle, zizek'le tanıştım. o zamandan sonra da terör eylemlerinin failinin kafayı sıyırmış bir teröristten ibaret olmadığını, ölen insanların gerçekten nasıl el birliğiyle ortak çıkarlar çerçevesinde öldürüldüğünü anladım. düşündükçe de daha akıl almaz ve katlanılmaz oldu, çünkü yapım gereği her zaman insan seven, yardım etmeye çalışan ve küçüklükten beri hayali ufacık da olsa bir şeyler değiştirmek olan birisi oldum.

dolayısıyla zaten sadece kendi ülkemde değil, tüm dünyada olan bitene ve insan hayatına ve hikayelerine ilgi duyuyorum ve bunları takip ediyorum. bunlara göre bir duruş sergilemeye çalışıyorum. hiçbir şeye alışmıyorum, alışmak istemiyorum ve olan bitenleri kanıksamıyorum. en önemli ilk adımın da bu olduğunu düşünüyorum ve bundan vazgeçmiyorum. ama zorlanıyorum.

ve açık konuşmak gerekirse, orada burada 'millet alıştı', 'herkes normal hayatına dönecek' gibi açıklamaların normal hayata dönmekten daha tehlikeli ve zedeleyici olduğunu düşünüyorum.

şimdi, bazı insanlar algılarını olan bitene kapatıyor olabilir, durumlara serinkanlı yaklaşıyor olabilir. ama bu, etkilenenlerin samimiyetinin sorgulanmasına sebep değil. çünkü insanlar duruş olarak acının ve ihtiyacı olanın yanında olmayı seçmiş olabilir, yalnızca zaman zaman gücünü kaybetmiş hissediyor olabilir.

kopuk mu yazdım, cümleleri mi devirdim bilmiyorum. ama yazarken aklımızı kaybetmemek için neye ihtiyacımız olduğunu hatırladım. dayanışma.

teşekkürler herkese.

www.youtube.com

521512521 kere geçtiğim yerlerin 2.sinde 5 ay içinde bombalar patladı ve 200 kişi öldü.biri de çıkmış siz fazla etkileniyorsunuz diyor.uzaktan davul sesi hoş geliyor tabi yarın kendi geçtiği yollarda da 2 bomba patlayınca gelir başlık açar buraya haspam.

paralel yapı gibi düşün.

kendi inanışlarını yaratıp kendilerince sapkınlığa karşı savaşan bi grup işte. krallık zaten sallantıda herkes kardeşin kardeşi düdüklediğinden bahsediyor e grup da bu yanlış deyince halk desteğini ardına alıyor. olay o işte.

7 tanrıdan başka hiçbir şey yok korktukları. Aslında güçlerini tahttan alıyorlar. Cersei biraz mal bir karakter. Bunların silahlı örgüt kurmasına, silahlanmasına izin verdi. Coğrafya kan gölü olmuş, kral ensest ürünü, bütün halk aç, günahlar akıp gidiyor. Hal böyle olunca halk da kilisenin yanında yer alıyor, bazı önemli isimler de. Zaten ordusunun büyük bir kısmı savaşlarda yok olmuş, bir kısmı Riverlands'de ve bir kısmı Storm's End'de vs. seferdeyken, ordunun önemli kısmı Reach'in, gıda takviyesi Reach'ten hal böyle olunca Faith Militant ile savaşacak grup da yok.

Bir bölümde Myrcela'yı yollamışlardı, Joffrey, Tyrion, Cersei dönüyorlardı kaleye, olaylar çıktı. Halk saldırdı, Sansa tecavüze uğruyordu falan dizide. O organize olmamış halk isyanıydı onda bile önemli kişiler öldü, kral vs. zor kurtuldu mesela. Bu Sparrow ise cidden kalabalık ve daha organize bir grup.

Tabii orası Westeros ve ASOIAF dünyası. Mutlaka onlara gizliden destek olan lordlar ya da kişiler vardır.

Güzel bence, ama o renk gerçekte nasıl durur emin olamadım.

bu fiyatlara çok güzel Sturmanskie'ler bulabilirsin. fossil'in asıl işi saat değil. 300 400 liraya kadar çıkılır modeli beğeniyorsan ama 800 dolar fossile bence yanlış

800 TL etmez.

@rastion neden

para para para

para+toefl+ bazi yerler icin act/sat. bazi yerler icin bunlar bile yeterli degil. ilk basta bir potansiyel okul listesi cikartman lazim. okullarda international students office tarzi yerler olur buralara mail atip bilgi alabilirsin. suan buradan soylenilecek seyler gereksiz gibi.

üniversitelerin programı oluyor bazen mesela ITU'de Sun bilmemne okuluyla anlaşma vardı en son seni oraya gönderiyolardı 1 2 seneliğine falan

ex'den next olmaz.
nokta.

yüce bir düşünürün dediği gibi, montla sıç derim

Iste orasi biraz degisik. Sirf sohbetten oturu degil sanki boyle hissetmen. Ilkler farkli mi oluyo boyle hep?

Ben de ex ile ilk bi kaç buluşmada öyle idim. 3 haftada eski kavga gürültü geldi, bozduk.

Seninki de aynı şekilde olacaktır.

ya tamam da sevgili meselesiyle hayatin zorlugunun ne alakasi var dayi? 2 kiz arasinda kalmissin hayat ne kadar zor diyorsun. millet bir tane kiz bulamiyor.

Baldur2 +1
Milletin ne dertleri var. Şimdi butonlu bkz gelir.

2010dan beri onu unutman gerekirdi çok uzun bi süre geçmiş. o ilişkiden bişey olmaz zaten. tekrar yaşadığınız kötü şeyler aklına gelir. yapamazsın. yaşadım oradan biliyorum :D kararsız kalma bir sevgilinde varmış ne güzel. yazık olur devam et. gönül işini de hayatın zorluğuna bağlama o en kolayı :) allah sağlığına bir şey vermesin. her şey düzelir güzelleşir.

durduk yere kafanı karıştırmışsın
tanıdık insan tabi sana daha iyi gelecek, ama ne kötü zamanlarının da olduğunu hatırla
yeni ilişki olmayacağı için hepsinin eski halinden aynen devam edeceğini düşün
bir de arada başkaları olmuş ikinizin de hayatında, bunun kavgası-konusu-kıskançlığı da illa olacaktır.
O iş yaş, böyle güzel hatırlayın birbirinizi temiz temiz.

Mevcut hatuna haksızlık ediyorsun. (bkz: man up)

hayatın zor olduğu kısmına takılmayın ekşiciler elbetteki sağlıktan düzenden olmayalım en önemlisi bu ama bu tür şeyler de can sıkıyo diye öyle dedim işte :)

ben de onu eski hala eski tavırlarına sahip aynı tripleri atan biri olarak düşünüyodum hep ama çok değişmiş çok oturaklı çok değişik biri olmuş. evet böyle düşünmek bile şimdiki sevgilime haksızlık ama kontrol edemiyosun ki işte lanet bişey..evet hayatlarımıza başkaları girdi ama bunu da olgunlukla karşılıyoruz sonuçta kimsenin kimseye vermiş olduğu bi söz yok. buna rağmen açık açık söylüyor aranızı bozmak istemem diye ki sonuna kadar da inanıyorum çünkü rahmetli annesini de çok yakından tanıyorduk ailecek. birebir aynı annesinin temiz kalbine sahip. hep ilkleri birlikte yaşadığımızdan mıdır bilmem sanki bambaşka bi yeri var gibi.öyle zırt pırt sevgili değiştiren bi tip de değilim. bugüne kadar flörtleri saymazsak iki ilişkim oldu biri 3 diğer hali hazırda devam eden 6 senelik. ama işte ilk anasını satiyim ya kafayı allak bullak ediyor:/

oluyor öyle. eskiye takılmadan yoluna devam et. anlaşamamışsınız ki ayrılmışsınız.

lan olmuş bitmiş işte uzatma diyeceksin ama ayrılışımızın sebebi gençliğin verdiği trip ve tahammülsüzlük aldatmış falan olsa bugun bunu yazmamış olurdum zaten

eskisine doneceksen simdiki kizdan ayril bari. umutlandirma kizi.

umutlandırma evresini geçtik be sayın abim 6. yıl oldu bu sene

İlklerin yeri ayrıdır. Böyle hissetmen normal bir yerde ama bunun üzerinde düşünme, hatta bir şeyleri hayata geçirme üzerine kafa yorma konusunda kendine hemen dur demeli, hatta eski sevgilinle görüşmeyi hemen kesmelisin. İstersen bunun doğru olmadığını, bu yüzden artık görüşmemeniz gerektiğini açıkladıktan sonra görüşmeyi kesebilirsin. Ama sakın kafanı karıştırma. Her ilişki zamanında güzel. Halihazırdaki ilişkini biraz nostalji yaşadın diye heba etme.

doktorlar bas bas bağırıyor kahvaltı en önemli öğün diye. kahvaltı edin.

kahvaltı iyidir, kahvaltısız güne başlamak pek sağlıklı değil.

Sabahleyin insuline en duyarli saat ben kahvalti yapmiyorum bu yuzden. Ama kahve icip findik yiyorum daha enerjik oluyorum. Sonra oglene dogru proteinli bir ogun ile gayet iyi bir sekilde gunum devam ediyor. Kahvaltiyi agir yaparsam daha cabuk acikip daha uyusuk bir moda giriyorum. Bu benim deneyimim, ampirik bir yorum yani.

Kahve Bulletproof şeklindeyse en sağlıklısıdır.

ekmek peynir zeytin domates varsa yeşillik en güzel kahvaltı öğünüdür. + yumurta

valla ben evde kahvaltı yapmaya üşeniyorum sabah, yarım saat daha fazla uyumak <3
işe gelince 2 poğaça yiyeceğime acı kahveyi gömüyorum, midem sanki yapacağın işi sikeyim diyip kendini kapatıyor, 11'e kadar sıkıntısız idare ediyorum. öğle yemeğine kadar 1 saat dayanıyorum, sonra gerisi sıkıntı değil zaten.

kahvaltı yapmak tabii ki önemli ama bence sırf kahvaltı olsun diye yağlı şeyler gömeceksen yapma.

kahvaltı 1: yulaf ezmesi+kuru meyve
kahvaltı 2: yarım altın çörek+zeytin+peynir

iki aydır üzmedi :) yaz gelince marul filan da getiririm, sefer tası gibi iyi oluyor.

Ne kadar şişko olsam da kahvaltıyı tercih ederim. Aç karnına kahve mi içilir?

sabahları mutlaka yumurta ye, omlet, haşlanmış, tereyağda hiç fark etmez
ekmek yeme, tatlı yeme
sabahları aldığın protein, seni gün boyunca çok daha uzun süre tok tutar.
böyle böyle bi dünya kilo verdim ben, başka 83 84 kilo veren tanıdığın varsa onları dinle, yoksa beni :)

Ben kahvaltısız kendine gelemeyenlerdenim ama çok bir şey de yiyemiyorum. Genelde yumurta ve peynir ikilisini tercih ediyorum. Bir saat sonra da kahve içiyorum, beni öğlene kadar idare ediyor ama bu kişiden kişiye değişen bir durum. Mesela şimdilerde ara öğün de yemeyin diyorlar ama ben ara öğün yemezsem blair cadisi modunda dolaşıyorum etrafta.

Bu soruyu sabah kahvaltı için güzel öneriler öğrenmek icin değil de, birilerinin kahve diyeceğini umarak sordu isen hiç kasma bosver.

kahvaltı yapmamak daha iyi bence. kahvaltı yapmadan güne başlayamayanlardandım. 5 aydır kahvaltıyı bıraktım, sabah 1 elma yiyorum. böyle daha iyi hissediyorum hem de 20 kilo verdim.

işin uzmanı değilim ancak denildiği gibi günün en önemli öğününü atlayıp onun yerine vücuduna aksiyon basan bi içecekler geçiştirmek zararlı olsa gerek. eğer kahvaltı yapmayı sevmiyorsan yine bişeyler yiyip yanında portakal suyu içmeni tavsiye ederim. portakal suyu gerçekten gayet iyi besleyip tok tutuyor.

ayda yilda bir kahvalti yaparsam mala bagliyorum. boyle bir bas donmesi, bir uzanma istegi vs. kendime gelmem en az 1 saat. halbuki kahve oyle mi? masama oturur otrmaz bir kupa expresoyu gomunce bomba gibiyim.

sabah sabah zehirlemeyin kahveyle. yumurta peynir zeytin mutlaka bir şekilde kahvaltı yapın.

poğaça simit vs kahvaltıdan sayılmıyor. sabah fastfood'u onlar.

kahvaltı yapmadım şu kadar kilo verdim diyenler umuyorum ki erkek değildir. protein tüketmeden nasıl olacak?

oyum hafif bir kahvaltıya.

Şu konuyu açıklığa kavuşturmakta da fayda var: Günlük almanız gereken makroları günün hangi saatinde aldığınızın bir önemi yok. Yani siz gerekli olan proteini yağı sabah yedide de alsanız olur akşam sekizde de. Bunları isterseniz beş öğünde alın isterseniz tek öğünde. Vücut hepsini aynı şekilde kullanacaktır. Yani bu proteini sabah yedide aldım o nedenle daha sağlıklı olayım gibi bir şey yok. Vücut zaten anlamaz bunu. O sadece gelen besin değerlerine bakar. Sabah öğle akşam diye ayırt etmez bunu. Yani en faydalı öğün sabah kahvaltısıdır gece geç saatte yemek yemek zararlıdır gibi bir şey de yok.

Kahvaltı yapmak faydalı ya da zararlıdır diye de bir durum yok. Bu tamamen nasıl bir kahvaltı yaptığınla ilgili bir konudur. Kahvaltı da protein ve yağ alırsın bu iyidir; fakat bal reçel ya da benzeri şeyler alıyorsan bu zararlıdır. Durum böyleyken böyle.

kahvaltı insanıyım, kahvaltı yaparım, başka öğünde de kahvaltılık çıkarıp yiyebilirim :) ama şu var
kahvaltı + öğle yemeği + akşam yemeği şeklinde yemiyorum
eğer sabah acele işim yoksa ne zaman kalkarsam ki sabah 6-7 gibi kalkmam ben pek, normal kahvaltı yapıyorum (yumurta-peynir -zeytin vs.)
öğlen yemeği gibi bir öğünüm yok. gün içinde çok fazla da atıştırmam. kahveyi çayı gün içinde içiyorum yalnız.
akşam geç olmadan da akşam yemeği yiyorum (6 gibi). eğer çoook geç vakte kadar oturacaksam o zaman 9-10 gibi tekrar atıştırdığım oluyor (genelde meyve dondurma)
ben home-ofis çalışıyorum. ancak dışarıda çalışıyor olsam da öğlen tabldotda kebapçıda pidecide vs. yemek yiyor olsam o zaman başka bir düzen düşünürdüm.

İzlediğim bir belgeselde kahvaltıda taze sıkılmış portakal suyu yerine şekersiz kahve içenlerin daha uzun yaşadığını söylemişlerdi. Ayni şekilde hergün koşu yerine yürüyüş yapan insanlarda daha uzun yaşıyormuş.

ben termosa açık olacak şekilde (1 tatlı kaşığı kahve, 3 bardak su) şekersiz filtre kahve yapıp işe varır varmaz bir iki bardak içiyorum.

Saat 10 da çay molamız var, onda da minik kaplarda getirdiğim az miktarda peynir zeytin bir kaç dal maydanozu yiyorum. Yine üstüne kahve içiyorum. Öğleye kadar tok tutuyor hemde kahvaltı yapmadığım için vicdan azabı hissetmiyorum. Bi de böyle yapınca öğle yemeğini abartmıyorum. Öbür türlü yemeğin üstüne tatlı falan yemek için kıvranıyor oluyorum.

Kahvaltısız olmaz sevgili Frederick! Kahvaltı yap, kahvaltıyla birlikte kahve iç.

sabah kahvaltısında kahve içerek combo yaptığım ve çok sevdiğim eylem. zaten kahvaltıda yediğim, tereyağlı ballı kızarmış ekmek, yanında kahve de muhteşem oluyor.

kahve sevmem. kahvaltı tabii ki yerim. haftasonu mutlaka çok güzel kahvaltılar yaparım, keyif bende.

amma, en iyisi bool beyazlı yumurta + yeşilliktir velakin 2 sene önce yapardım bunu, six pack falan vardı, tey, tey.

şimdi haftaiçi laktozsuz südünen şunu yiyorum.

cdn.ozdilekdeyim.com

10 yıldır kahvaltı yapmıyorum. yani ay içinde taş çatlasın 2'dir, 3'tür kahvaltı yaptığım. hiiiiçbir eksikliğini görmedim, yoksunluğunu duymadım. kilo problemim de yok. sağlık hamd olsun iyi.

kahve mi? gevur gibi içiyorum hem de.

ne kahvaltı yapmak iyi, ne kahve içmek. en iyisi canın hangisini istiyorsa onu yapmak. benimki kahve istiyor.

başvurulan okula ve bölüme göre değişebilir. paralı bir okulsa pek umursamazlar, yoğun başvuruların olduğu bir devlet okuluysa da pek dikkat çekmeyebilir.

solskjaer
+1

seslisozluk offline da çalışıyor bende

www.killsometime.com

edit: Slowmotion video.

www.tvplayvideos.com

ay düştüya adammm !

millet parasutu vardı falan yazmis ama ben goremedim siz gorebildiniz mi?

ben gordum aciliyor parasut.

paraşütçülerin prank tarzında hazırladığı video. düşen kişi bilerek bırakıyor ve daha sonra paraşütünü açıyor.

iban ver yollayım

türkiyede orjinal sertifikalı constantine çakmağına 80 lira vermiştim 3 sene önce 180 dolar atlıyolar bence sana

@kidlazer

orjinal sertifikalı dedin beni kaybettin, bunun orjinali yokki :)

abi o halde sen de beni kaybettin orjinal olmayan şeyi 80e almışım sen 180dolar veriyosun :)

Kidlazer,

orjinali yok diyorum hala orjinal diyorsun. Benden iyi bu çakmağı kimse bilemez, bu cakmak bir movie prop'tur sadece replikası yapılabilir kanka ve iyi bir replika ebayde 500 600 dolara gider.

hala orjinal diyorsun ya , çıkar göster bakayım sertifikasını?

kardeşimde var bundan senelerdir kullanıyor 100 liraya mı ne almıştı.

@masa penisi

3. sınıf replikadır.

orjinali yoksa replikası nasıl oluyor ki.

Filmde olan bir dekorun orjinali nasil olacak?

olur mu olur, james bond çakmağı var mesela st. Dupont baya da tuzluydu fiyati

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

Bt-skylarking.

pink floydun ve akabinde david gilmour'ın yaptığı şey yeryüzündeki en güzel müziktir. yeryüzüne tek bir peygamber inmiştir o da david gilmourdır. bu benim için böyledir.

www.youtube.com

Bence ibrahim tatlıses - ayağında kundura. Bu nasıl soru allasen?

www.youtube.com
rüzgarın doğada oluşturduğu tüm sesler, deniz, ağaçlar vb her nesne.

farid farjad ama hangi eseri tartışılır

almanya da gezdigin gördügün yerler varsa oradan ac muhabbeti, onlara nereleri gördüklerini sor. almanlarin günlük yaşamı ile ilgili sorular sor, sütü nereden aliyorsunuz, ekmek sizin orada kaç para falan. oradan muhabbet uzar gider.

özel hayata, politik muhabbete ve din muhabbetine girme. bir süre sonra elinde patlar.

fatih akının son filmi harbi boktan değil miydi ya abiler ?
-south park sessizliği-

Yemeklerden konuşabilirsin, kebabtır, alman dönerinin dandikliği, onların yemekleri, sosis mosis

valla ben daha kendi yaşıma yakın iki alman'la bolca muhabbet ettim, kendileri ankara'da kalırlarken. gayet bilgili ve normal insanlar. türkiye'de olup bitenlere de ilgi duyuyorlar ama çoğu şeyi anlamlandıramadıkları oluyor. partizanlığa kaçmamak kaydıyla türkiye'nin politik gündemini ve bir türk vatandaşının bu konudaki aklı başında yorumlarını ilgiyle dinleyeceklerdir. hatta bir noktadan sonra kendileri konu açarlar, muhabbet su gibi akar.

bizim batı kültürünü anlamak için pek çok fırsatımız oluyor (facebook veya reddit gibi) ama onların orta doğu kültürünü (oradaki göçmenlerimizi saymıyorum) anlamak için çok fazla bir kanalı yok (istisnalar dışında). o yüzden benim gördüğüm avrupalıların ekseriyeti ne yapıp ne ettiğimiz konusunda gayet ilgili ve meraklılardı.

güneş ve rüzgar enerjisinde nasıl bu kadar iyi oldunuz?
evinizde güneş pili var mı? Ayrıntılar?

okullarda yaz tatilleri eyaletten eyalete değişiyordu galiba. nedenini tartışırsınız?

biradan bahsedilebilir. türk biralarını tanıyorlar mı diye sorabilirsiniz?

almanlarda motor tutukusu biraz hat safhada gibi, o konuda ilerleyebilirsin.

(bkz: stalin'e o konuda ben de çok kırgınım)

iş yemeğinde futbol, mülteciler falan hiç girme bence adamlar kendileri meyletmediği sürece. daha yüzeysel, genel şeyler konuşmak daha iyi. "havalar da ısınmadı hala yav" de.

kumpir, bira, futbol, karsi cinsle olan iliskilerde yasanan gariplikler, gezi onerileri.

müzik olabilir. geçen yıl bir iş yemeğinde bir almanla, çok alakasız bir şekilde (telefonumun o zamanki zil sesi, there is a light that never goes out'tu ve telefonumun çalması üzerine) the smiths muhabbetine girdik. 50 yaşındaki herif smiths fanı çıktı. o akşamki konuşmamızın yüzde 40'ı smiths ve morrissey üzerine oldu. hatta mail ile yazışmalarımızda bile bu devam etti.

müzik diyorum.

alman futbol konuştumu 5 saat bile geçer. tavsiyem bu konular üzerinden yürümen ancak sakın milliyetçi bi tavır takınıp rahatsızlık verecek cümleler kurma. orta şekerli davran hep. ben de bikaç kez almanları yemeğe çıkarmıştım hele biri vardı ki hiç unutmam adam türkiyeyi benden iyi biliyodu. erzurumdaki bilmemne camiden tut aksaraydaki pavyona kadar gezmiş herif o anlattı ben dinledim sdfs

"Brezilya'yı naaptınız öyle hacı" de.

şu alman usülü hesap ödemeyi sor. "hakikaten öyle mi" de.. "bi deneyelim mi" de.. doğruysa hesaptan da yırtarsın.

Her alman ile yapilacak tek konu var "Havalar", hele bir de günesli ise.
Ama bunun disinda gündem maddesi "Göcmen krizi". Tabi bu muhabbete iki uc var, karsindaki kisi göcmen yanlisi yada tam tersi karsiti olabilir. Ona göre yap muhabbetini.
Dünya cografyasi ülkelerden konusmayi seviyorlar, avustralya söyle, tayvan böyle diye konusulabilir.
ABD politikasi secimler bu siralar güzel muhabbet döndürüyor, Trump ile dalga gecebilirsiniz, almanlar seviyor bu adamla dalga gecmeyi.
Futbol seviyorsa muhabbet edileilir ama almanyada taraftarlar ikiye ayrilir Bayern taraftari ve bayern den nefret edenler diye. Ama milli takimlaridan konusmaya bayilirlar, rahat rahat milliyetcilik yapabildikleri tek alan oldugu icin.
Türk yemeklerinden konusabilirsin ama döner bizim icadimiz, türkiyeye almanyadan gitti derlerse sasirma, almanyada buna inanan cok var.
Yunanistanla dalga gecebilirsiniz, almanlar seviyor. Ama farkinda degiller asil yunanlilar almanlarla iyi dalga geciyor.
Uzun uzun araba muhabbeti yapan almana az rasladim, genelde arabalardan konusmuyorlar, ama cok iyi araba kullaniyorlar.
Bira ve sarap konusunu sorabilirsin, ilgililerse uzun uzun anlatir.

Is görüsmesi oldugu icin asla aile ve hitler gibi muhabbetlere girme, tehlikeli alanlar.

almanya'da yenilenebilir enerji çok fazla. insanlar kendi elektriklerini üretiyorlar güneşten falan. fazla ürettiklerini satıyorlar. bildiğin ev kullanıcıları. onlar yapmıyorsa bile mutlaka bilgileri vardır. bu konudan 20dk muhabbet çıkar. nasıl yapıyorsunuz, maliyeti ne, satış fiyatı, alış fiyatı, tamir bakım, zart zurt.

karar verme mekanizmalarını kıyafette kullanmak istemedikleri için öyle.

bende iki mavi, iki krem tshirt var, yazın çoğunu o dördüyle geçiriyorum. para=statü şu anda dünyada, en azından çoğu zaman. ayfonun varsa adam yerine koyuyorlar, ihtiyaçlarımızı görmezden gelip lükslerimize sarılıyoruz, sürekli tüketiyoruz. çünkü her yerde tüketmemiz söyleniyor.

hayır, şerefsiz değiliz.

ben şerefsiz değilim.

ben hep siyah giyiyorum. ama aynı kıyafeti giymiyorum. olumsuz algılayan biri varsa da kendi problemi. fakat dediğinize göre maddi durumu kötü olan biri olmadığım ve özgüvenim yüksek olduğu için(aslında maalesef bu ikisi günümüzde birbiriyle çok ilişkili) için olumsuz algılanmıyor olmalı. Bir insanın kendi kıyafeti hakkında ne düşünüldüğünü umursamasının nedeni bana kalırsa başka hiçbir şey ortaya koyamaması ve gidip bir yerden aldığı kıyafetle öne çıkmaya çalışması. Yoksa Zuckerberg ya da Jobs ya da bir Bilim Adamı başka bir şey ''üretebilen'' , ''başarılı'' insan, tatminini üç beş bir şey verip kıyafetiyle kendini göstermede aramaz. Ortaya koyduğu şey zaten onun için bir tatmin ve kendine güven kaynağıdır. ürettiği şey onu insanlardan zaten öne geçirir. Başka bir şeyler başaramamış insanlar ise dış görünüşe sarılıyor genellikle. bir tür eziklik gibi. kıyafete zaman harcamanın ötesinde bu yüzden kimse saydığınız isimlere ''niye hep aynı kıyafeti giyiyorsun paran mı yok eke eke eke'' diyemez ve kendinde bu hakkı göremez. içten içe ve belki kendi kendilerine bile itiraf edemedikleri üstünlüğü kabul ediyorlar yani. bu yüzden beş parasız ve hiçbir şey başaramamış birini aynı kıyafetlerle gördüklerinde ona üstünlük taslayabilirler. çünkü o da diğer başarısızdan üstün ''görünüyor'' . çünkü ikisi de başarısız ama birinin kıyafeti var. öyle ''görünmüyor''

anlatabildim mi bilmiyorum anlatamadıysam daha da açacağım...

edit: ''insanların zenginleri fakir görmek istediği için aynı giyiyorlar'' önerisine katılmıyorum. gördüğüm kadarıyla türkiye'de ve dünyanın pek çok yerinde insanlar güce ve paraya tapıyorlar. türkiye'nin siyasi seçimi dahi bu yönde. kimse ecevit istemiyor. günümüzde sakıp sabancı gibi şirin görünmeye gerek yok. ali ağaoğlu gibi olursanız insanlar size daha saygı duyuyor. putin'e hayranlığın bile nedeni güce tapma. sanırım değer yargılarının son yıllarda sadece bizde değil tüm dünyada ters-yüz olmasıyla ilgili bu.

fakirler çok zengin sevmez. kıl gider. birinin bütün parasını kaybetmesini izlemek katharsis duygusu yaratır. eğer fakirlere hitap ediyorsan fakir gibi görünecen. bizim patron bile ferrari neyim spor arabaları var ama işyerine normal düz vites lada ile geliyor. (git: www.want2die.com)

onlarınki tercih seninki zorunluluk.

ayrıca want2die +1, o deyince aydınlandım ben de, haklı.

sadece başlık icin cevap verecek olursak, evet şerefsiz evladiyiz.

geri kalan kısmında want2die hakli.

Onlarınki zorunluluk seninki tercih. Uu bak ne kadar karizmatik hep aynı şeyi giyiyor <3 desinler diye uzmanları tarafından belirlenmiş şeyleri giyiyorlar.www.want2die.com

hahaha. nihayet want2die arti 1 in sitesini yapmislar.
benden de www.want2die.com
dogru demis.

bana burak özçivit(böylemiydi adamın adı?) nasıl giyinir diye sorsan bilmem ama cem yılmazı bilirim. ali koçu da bilirim. adamlar giyim tarzıyla kendilerini aklına kazıyolar bence mesele bu.

Kendilerini kanıtlama, beğendirme gibi bir ihtiyaçları kalmadığı için.
Sebep reklamdan ibaret değil. Tanıdığım zenginlerin pek çoğu sade veya özensiz giyiniyor.

ağustosta olacak şeyi şimdiden soruyosan yürümez

yürümez aga ben yazın evlencem çanakkale-ankara valla ayda 1 görüşme ile yürütüyoruz.

senin iş çok yaş.

saat farkının çok olmadığı bi ülke olsa belki yürürdü ki ben de uzun mesafe ilişkisi yaşadım. ancak güney amerika diyosun. saat farkı 8 9 saat olacak yanılmıyorsam. çok zor.

İlişkiler sınıflandırılamaz, takdir edersen birçok parametre var, yani mesafe ile ilişkinin ömrü arasında ters ilişki vardır gibi denklemlerle yorum yapılmaz.

Sevdiğinden ayrı olmak kolay değildir, ama gerçekten seviyorsan zaten bunları sorgulamazsın. Çünkü Sevdiğinden fiziken ayrı olsan da ruhen ayrı olmayı yediremezsin. Aşk, olgunluk, güven, anlayış gibi faktörleri vardır ama %90'ı size kalmış.

Not: 2.5 sene uzak mesafe ilişkisi, aileye evlilik kararını bugün açıkladım.