tanıdığım birkaç avukat piyasada iş olmadığı için kpss ye hazırlanıyor

Kusura bakmayin da herhangi bir sektorde 15 yil bulunup is bulamiyorsa onun beceriksizligidir. Yeni mezun olsa hadi daha yeni derdim de. Oha 15 sene. Ebeveynlerim avukat ve az cok biliyorum, olmayacak olan olmuyor zaten.

her mesleğin spektrumunda tavan ve tabanları doğal oluşur. Mesele bahsettiğiniz kişi hangi renkte?

bazen donanimin/ deneyimin fazla olmasi is bulma sansini dusuruyor. bir tanidik 15 yil ayni firmada calisti, son birkac yilini yonetici konumunda gecirdi. bir nedenle ayrildi. sonra is basvurusu yaptigi yerlerden birinde bir vatandas demis senin isin zor. yoneticilik fln yapmissin, dusuk maas istemezsin senin istedigini de oyle herkes vermez vs. ilginc seyler bunlar yani. 5bin cok para da degil az para da. fakat muhakkak bulur birseyler 15 yil az deneyim degil.

bu konuda "bir ileti paylastim"a katılıyorum ne yazık ki. aynı şey kendi mesleğim için de geçerli ama biraz farklı. türkiyede eğer makine mühendisi olarak mezun olduysan ve iş bulamıyorsan bu okul hayatını bomboş geçirdiğin ve kendine hiç bişe katmadığın anlamına gelir. türkiye piyasasında iş bulamıyorum diyen makinecinin karşısına oturup "sen napiyosun" diye sormak gerek.

üç kapılı araba pişmanlıktır

aynı sebeplerden ötürü değiştirdim astra vardı bende de. giulietta aldım 3 kapı deiğl ama spor görünüm en azından. 1.6 dizel otomatik yok ama istersen güzel bir alternatif olabilir.

iyi bir fluence i 40 bin lira civarına bulabilirsin.

Ben de aynı ti pbir arabaya sahibim..
Ne kadar yakıt harcıyorda değiştirmek istiyorsunuz?
Ha ek olarak, honda jazz demeden biri ben demiş olayım..
Kokluyor bebek..

fiesta 1.4 tdci. bizde eski kasası var, yakıtı performansı uygun.

dualogic multijet punto alın. corsa ile aynı araç zaten. çok az yakar, işletme giderleri düşüktür.

php'de basit bir şekilde yapılabilir.

rezerve

Windowsun kendi scheduleri var task. Ordan o vidyo çalıştırılabiliro saatlerde de denemedim böyle ir şeyi. Programa da denk gelmedim.

Kariyer'de gozukmuyordu.

Hayır

nayır. ama senin kendi şirketlerine hangi departmanlara kaç kere ne zaman falan başvurduğun görüyolar.

elektronik olarak bir yerlere tebliğ edilmiştir. asdasdgff ülkeye bak

düşünmedik değil, mail filan atmış olabilirler mi diye ama yok valla

Aaah ah, öyle "her gün şu kadar satsam" diyorsun ama avcunu yalıyorsun. Hayal ettiğin gibi olmuyor o işler. Arkadaşının da kesin menfaati var bu arada. Tek seferlik de olabilir, sürekli de olabilir.

Sadece kılıfa odaklanma, takı toka gibi bir yer de olabilir. Zarar etmeyi, batmayı göze al. Ticaret böyle bir şey.

Arkadaşının fiyatını test edeceksin birgün ona haber vermeden 3-4 kapakçıya fiyat sor arkadasın dediği ile karşıla


2. Olarak o dükkana git Komşuları vardır muhakkak bi yokla onları..zarfla dükkanın bir zaafı sıkıntısı var mı bazen neler neler oluyor

Bir de klasik olacak ama ticarette kimseye güvenme

Şansın bol olsun..

Selam.
Tutmayın ve o işe girmeyin. Bu şekilde zarar etme olasılığınız çok yüksek.
Kapak işinde değilim ama ticaretle uğraşıyorum. O arkadaşın da gerçek bir tacir olsaydı ya dükkanı açar başına sizi koyardı ya da ortak olurdu.
Bu piyasada şunlardan çok görüyorum, yüklü mal gelir, mal erimez ya da satamazlar. Birine ön ayak olalım diyerekten mallarını satarlar o dükkana. Yeni ellerindeki eritmek amaç. Bulaşmayın. Arkadaşınızı da silin. Biz böylelerini muhattap bile almayız.

1. arkadaşla iş yapılmaz.
2. bilmediğin iş yapılmaz, hele ticaretse hiç yapılmaz.(batmayı göze alırsan başka)
3. günde 10 kapla kira çıkar diye iş planı yapılmaz.

O para gidince kötü duruma dusecekseniz girmeyin, arkadaşla is yapmayın

emlak işinde sermaye gerekmiyorsa batsan bile sonrasında bu işe kafa patlatabilirsin

arkadaşın üç kağıt peşinde olabilir. sokaktaki diğer 2 dükkan rakibinden mal alıyodur da piyasayı kırmak için özellikle seni bu işe sürüyor da olabilir. ayrıca günde 10 kapak satsam diye hesap yaparsan o iş yaş. her zaman ikinci bi gelir kapın olacak. o yüzden o dükkana bi de sahibinden gibi internet şubesi açman lazım. kargoyla anlaşma imzalayıp buradan da iş kovalaman lazım.

arkadaşınla anlaş, onun distribütörü gibi ol. yani sen yüklü mala girme. o gelsin senin dükkana yığsın malı, senin satışından kar alsın. kar ortağı olsun ilk etapta. bi kapaktan 10 lira kar ediyorsa 5-5 bölüşün yani. sonra işi öğrenince hangi malın ne hızla satıldığını falan kavrayınca biraz para da kazanınca kendi riskini alırsın.

satacağınız kapaklar muhtemelen taklit marka olacak. peki olası bir şikayet sonrası arama el koyma kararları ile iş yerinizde işlem yapıldığında ne yapacaksınız? hem mallarınız gidecek, hem de hayalleriniz. ayrıca ceza da alırsınız. taklit marka olayına dükkan tutarak girmeyin.

bence internetten satışla başla dükkan masrafı yapma. baktın iş iyi gidiyor dükkana geçersin.

e hazır ticareti olan arkadaşınla ortak gir madem herşey hazır? adam bi 20bin ateşlesin, sen de koy bi 20, ortaklaşa yapın.

girmeyip sade seni sokmaya çalıştığına göre sence de bi pislik yok mu?

eskiden yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen bir arkadaşımız diğer arkadaşıma süper bir iş gibi gizli gizli 70.000 tl lik fırça ve tarak satmıştı . 15.000 adet kadar 8 çeşit fırça tarak .
çok iyi bir iş diye kandırdı kimse duymasın falan dedi . benim arkadaş da babasından borç para alarak tarakları aldı . biz bilgisayarcıyız taraktan ne anlarız dedim duyunca .kuaförlere ve toptancılara tanesini 15 tl den satarsın demiş arkadaşım da inanmış . aylarca uğraştı sonunda eminönünde bir toptancıya aldığının daha altına vermek zorunda kaldı 6 aylık çek kabul etti parasının yarısından fazlası çöpe gitti yani .
araya giren arkadaşımız güzel kar etmiş .
bu işten sadece o para kazanmış . satılmayan tercih edilen modellermiş .

* sana ısrar eden arkadaşım sağlam para kazanacaktır .

yapacağınız çok net bir şey var.

kapak satan arkadaşınızın yanında 2 ay çalışacaksınız. ondan sonra iş kuracaksınız.

çok net yani.. öyle kulak dolgunluğu ile işe girilmez.

yalan söylemesinler
7 24 ulaşılabilir olsunlar.
Pozitif olmalılar. Birileri onunla çalışırken aynı Zaman'da Mutlu olsun.
Çözüm odaklı. Sorun her zaman olacak; sorun neden oluştuğu üzerinde oyalanmadan ivedilikle sorunu çözmeliler.
Zarar edeceği para kazanamayacağı işi almasınlar.
Vizyon ve kimlik sahibi olsunlar. SöZ uçar yazı kalır, her şeyi yazsınlar .
Bildiğim bit sektör değil , böyle öneri vermek de ne kadar doğru bilmiyorum. Mobil bu kadar oluyor

ortaklık zor iş yakında ayrılabilirler.

fren mekanizmasını sağlayacak işletme müdürü tutsunlar bir tane çok maliyetli olmayacaksa. ama işini iyi yapacak ve gıcık biri olması önemli bu kişinin.

okumadım ama başlığa hak veriyorum

... cunku insanlar dusune dusune degil, koyala & yapistir'la yasiyorlar.

Ahahahah direksiyon yumuşak
Neden?
Çünkü havası soluk.

Baştan sona okudum, vakit kaybı. Her şeyi bildiğini iddia eden ama onu da bilmeyen ergen feryadı

Virajı dıştan alma dışında katılıyorum. Viraj apeksden yani virajın tepe noktasından alınırsa maksimum hızda en az merkezkaç kuvvetiyle dönersin virajı. Daha düşük hızlarda daha konforlu sürüş anlamına gelir bu. Viraj tipine göre de virajın içinden dışına mı, dışından içine mi girmen gerektiği ve aynı zamanda aracın önden çekişli ya da arkadan itişli faktörü de önemlidir.

Lastik konusunda kimsenin dediğine bakmam. Almanya'da her sene yapılan adac testleri var. İki tip lastik için testler yapıyorlar. Ben binek araçlar için olan günlük kullanım test sonuçlarına bakarım. Marka tercihim de Nokian olur genelde. Lastiklerinin raf ömrü, enerji sınıfı, yağışlı hava performansı, optimum performansda çalıştığı sıcaklık araları da dikkat ettiğim diğer parametrelerdir.

Hepsinde çok haklısın, bir tek viraj konusuna katılmıyorum. Virajlarda dış şerit daha iyidir diye bir şey diyemezsiniz. En hızlı gidilebilen çizgi dış-iç-dış geçişidir. En hızlı olmasının sebebi aracın en iyi bu şekilde tutunmasıdır, bu da aslında en güvenli çizgidir (hızlı gitmekten bahsetmiyorum, normal hızlarda en güvenlidir).

Ama benim de gözlemim insanların viraja olması gerekenden daha erken girip viraja girdikten sonra tekrar direksiyon kırmak zorunda kaldıkları.

ayna konusu garip geldi herkesin ayari kendine :)

Renault 1.5 dci motoruna bak. Çok verimli ve dayanıklı

Punto evo 1.3 multijet. Az yakar vergi, avantajı da var

Kendisi izin istiyor mu? Ona göre mi cevaplıyoruz?

Yapabilir

kesinlikle hayır. zaten böyle bir şey yapmaz, o yüzden birlikteyiz. ama yaparsa karşı çıkarım, izin isterse de vermem.

@cenkist 'in bir sevgilisi olsun da tüm duyuru alemi rahatlasın? Yok mu kendini feda edecek biri şu trole? İnanılmaz sevap kazanır kendini feda eden söyliyim

Dinsiz kafir herifin tekiyim ama bu toplumu baz alınca buna asla izin vermem, hatta yobazlık bile yapabilirim.

İşte modern toplum olsalar izin verirdim demek isterdim ama onu da demem, asla ona da izin vermem :)

Bir kadının ya da bir erkeğin vücüdunu ön plana çıkartarak kendini toplumun beğenisine sunması teşhirdir bence. Yani, bir insan neden bedeni ile ön plana çıkma kaygısı güder? Bilemedim! Yani sen kendi etini topluma açıp sergilersen, adam da seni et parçası olarak algılayacaktır.

Sonrada çıkıyorlar "nefes alıyoruz, umarım tahrik olmuyorsunuzdur" vay efendim bu memleket "kafaya değil, göte bakıyor" tripleri yapıyorlar.

Şahsen ben ne sunarlarsa ona bakarım dişilerde. Beyniyle ve kişiliğiyle ön planan çıkanın zekasına ve kişiliğine bakarım, götünü başını sunanın götüne bakarım.

@traveller sevgili bulma sıkıntım yok .Hatta bir kızı red ettim öyle söylim kardesim.

@traveller neden tüm duyurularda bu kadar sitemlisin sakin ol dostum kafa dağıtmak ve insanlara yardımcı için geliyoruz buraya

@cenkist hadi bakalım zaten tüm özel yaşamını paylaştığından biliyoruz

S*ktiğim hatunlara karışmıyorum, s*kmediğim/s*kemediğim hatunlara baskı uyguluyorum. Benim bi ayrıcalığım olması lazım hajum.

hayır, karışmam.

@keskul tinder kullanmiyorm ki nasıl eşleşmişim :))

kenara birakalim bunlari, cenkistin olasi sevgilisi böyle yapti diyelim.

Senkist, neden bu kizla berabersin? Madem uyusmuyorsunuz?

Cenkistin müstakbel sevgilisi, amacin ne? Altinda yatan anlam ne? Hayatimi paylasmayi seviyor musun? Amacin ne? Ilgi mi hosuna gidiyor? Cenkist vermiyor mu ilgi ve önem? Baska insanlarin onayina ihtiyac mi duyuyorsun umarsizca? Annen ve baban takdir etmedi mi seni hic? Hep mi yetersiz hissettin hayatinda? Sporda gösterdigin gelisimi cevrende farkeden yok mu? Cenkist ne güne duruyor, bir laf edip iltifat edemeyecek kadar mi öküz? Cenkistle ciddi düsünmediginden olasi adaylara acik kapi mi birakmak derdin? Cenkist o zaman neden hayatinda?

Sonuc. Analiz edeceksin. Yok paylasmayacaksin yok söyle yapacaksin diye emir vermeyeceksin. O zaman inada biner, yobaz, bagnaz, eski kafali olursun. Elbette hayatini kayda almak isteyebilir bir insan, ama bunu public yapmanin manasi yok pek. Varsa da ince, altta yatan baska seyler vardir. Ya bulacak yok edeceksin, cözeceksin sorunlari ya da zaten uyusmadigin biriyle iliskiye girmeyeceksin.

Tamamen seks odakli düsünenlere lafim yok. Iliski derken, sevgililik makamindan degerlendirdim.

Saygilar...

Sevgilim cocuk olmadigina gore "izin vermelik" bir durum yok.

sevgililerimle izin vermeli ya da vermemeli tarzda bir ilişki kurmam. yapar, hoşuma gitmezse tepki gösteririm. değiştirip değiştirmemek onun kararı yine. hoşuma giderse daha fazla yapmasını isterim. yapmak ve yapmamak yine kendi kararıdır.

diğer yandan sorunun cevabı benim için bir sakıncası yok.

Burada insanlar soru sorarlar ve kimsenin kimseye, neden bunu sordun? demeye hakkı yoktur. Adam ister gerçekten sevgilisiyle olan durumunu soruyor olsun, isterse hayal ürünü soru üretiyor olsun, isterse kafadan yazıyor olsun kimse karışamaz.

Buraya gelipte vay efendim sevgilin yok senin, neden soruyorsun, özel hayatını bizimle paylaşıyorsun diye kızan arakdaşlar boşa sinirlenmeyin. Beğenmediğiniz soruya cevap yazmayın olsun, bitsin! Çok mu zor?

ben fotoğrafın genel haline göre hoşnutsuzluğumu söylerim. mesela, kız arkadaşım bikinilidir arkadaşlarımızla birlikte toplu bi foto çekilmişizdir veya buna benzer anlık bir plaj fotosudur buna hiçbir şey demem. ancak poz verip kendini gösterircesine çekilen karelere karşı olurum.

bikini, dekolte imkansız.

tayt vücut hatlarını belli etmeden olabilir.

zaten foto paylaşım yapmadan bana gönderecek ben izin verirsem paylaşabilir.

bunun için izin isteyecek biriyle zaten sevgili olmam. ister koyar ister koymaz. koymak istiyorsa da benle sevgili diye kendini kısıtlayıp koymuyorsa ya bende bir yanlış vardır onun üzerinde istemeden de olsa olumsuz bir baskım olmuştur ya da o beni yeterince tanımadığından gereksiz yere baskı hissetmiştir... ne olursa olsun bir sorun vardır yani...

izin vermem. bunu lisan-ı münasiple de anlatmam.

götünü keserim, kalbini de kırarım.

kesinlikle izin vermem diyenler sevgililerini tatilde haşemayla mı denize sokuyor sorar mısın?

Sevgilim istediği yere istediği fotoğrafı koyabilir. Benden izin almaya kalkarsa ayrılırım. Çocuk mu avutacağım? Ne izini?

Birisi sevgilisine "sana güveniyorum ama insanlar kötü" diyorsa o kendisi de en az o insanlar kadar kötüdür.
Dünyada kötü insanlar var diye hayatımı mı kısıtlayacağım?

Güzel bir kadına herkes bakar. Bir kızı bin kişi ister bir kişi alır diyorlar ya, öyle.

Onu kısıtlayan erkek hem kendine, hem topluma hem de kadına güvenmiyordur. Son ikisine güvenmesin anlarım da kendine güvenmemek utanılası.

ayh tamam biz geri kafalıyız. haklı olan sizsiniz.

hayır anlamadığım bunu istemeyen, buna izin vermeyen erkek kendi içinde mutlu mesutken; 'sevgilim benden izin almaz, alırsa sevgilim olmaz; onu bırakırım' diyen erkek, izin vermeyen erkeğe neden saldırıyor? ben buna karışmayan erkeğe ağzımı açıp da hiçbir şey söylememişim, ama haşmetmeab buyuruyor: 'böyle yapanlar hem kendine, hem topluma, hem kadına güvenmiyordur...' bir doğru sizsiniz değil mi?..

yahu azizim, benim yanımda olan kadın bu durumdan şikayetçi değil. hatta demeleri o ki, içten içe sahiplenilme duygusundan mütevellit hoşnut olma durumu da mevcut (buna ister basitlik de, ister kezbanlık de, zerre umrumda değil). böyle olmasaydı zaten ne diye ayrılmazdı benden. ezcümle alan razı, veren razı. e o zaman adam olan sormazlar mı güzel kardeşim: sana ne?

Koyması için baskı yaparım.

gavat olmadığım için koymasını istemem, bırak ki bundan hoşnut olayım.

sigarayı bıraktım tütüne geçtim.
daha az masraf, daha az zarar. ayrıca canım sigara falan da çekmemiş oluyor. hatta iğrenç geliyor artık tadı, içemiyorum.

Bu da bir bakış açısı tabii:) Ben tütün ürünlerini komple bıraktım

3 yıl oldu hAla istiyor

bir hafta max, sonra rahatlayacaksın, ilerleyen zamanlarda ara sıra bu kadar uzun süreli değil olmamak kaydı ile seni yıkmaya çalışacak, pes etme (1 yıl bıraktım, sonra iş güzarlığım nedeni ile başladım)

@hadi hadi

demem o ki, eğer bırakmakta zorluk çekiyorsan veya bırakamıyorsan tütün iç. bir süre sonra çok rahat bırakırsın.

e sigara nikotin ihtiyaçını karşılar kademeli şekilde azaltıp nikotin bağımlılığını tamamen bırakabilirsin.

kardesim cok dogru yoldasin sakin pes etme. soyle bir istatistik var birakip da baslayanlarin %80 i ilk 6 ayda bunu yapiyor. yani ilk 6 ay cok riskli. kendi deneyimlerimden yola cikarak sana sunu soyleyebilirim. 6 aydan sonra gercekten unutuyorsun ve artik sigara icmemenin senin bir yasam tarzin oldugu gercegi icine isliyor. 2 kere biraktim ilkinde 5 seneden uzun bir sure icmedim niye geri basladin dersen cok sevdigim birini kaybettim bunu bahane ettim basladim. cok pisman oldum basladigima ve bu bana 3 yila mal oldu. yani 3 yil daha ictim. sonra yine biraktim dedigim gibi ilk 6 ay dan sonrasi hatirlamiyorsun bile. ne kadar iciyordun diye sorarsan gunde 2.5 paket :). baslama canim kardesim birak gitsin bu sefer. az kaldi yuzmuz yuzmus kuyruguna gelmissin. 6 ay dememe bakma sen zaten en zor kismini asmissin. sakiz cigne spor yap. guzel gunler seni bekliyor.

gecmezse gecmesin. severek ayrilin. benim oyle oldu, 3 sene+
kendinizi odullendirin bence.

nikotin sakızı deneyebilirsin. bende baya işe yaramıştı. onu normal sakız gibi çiğnemeyeceksin ama ısırıp ısırıp damakta bekleteceksin.

sigara bırakma belgeselinde dendiği gibi o virus (içme isteği virusu) asla ölmez ve bitmez vucutta. hep apikoda bekler. benim 7 sene oldu 15 sene içmiştim. o 1 sigara anahtar. 1 taneden bişey olmaz a girmessen devam edersin içmemeye.

daha kalabalık olan çinli grupta değil değil alman grubun içinde patlatmış kendisini. dikilitaş'ın yanında olması, sultanahmet de olması bunların hiçbiri anlamsız doneler değil.

bazıları sanıyo ki 3-5 genç kendi aralarında bir eğlence bir iddia konusu olsun diye üzerine bomba bağlayıp kurayla belirlenen bi yerde patlatıyolar kendilerini.

dikilitaş'a odaklanıyor insanlar ama kafayı biraz sol yapınca kabak gibi alman çeşmesi karşımızda duruyor. alman kafile. bir kac hafta öncesinde almanya'nın ışid bombardımanına katılması felan..

ruslar pis millet felan değil, bilakis cumhuriyet tarihiyle beraber bizim yanımızda en cok duran adamlar bunlar. ama gel gör ki özellikle marshall yardımlarından sonra batının kucağına oturdugumuzdan beri bu adamları satıp duruyoruz. pis olan biziz. bugünün gündemi ile bi hatırlatma yapalim, sabancı suikasti sanıklarından ismail akkol yakalandı bugün mesela.
peki fehriye erdal nerede?
bu memleketin en muhim iş adamlarından birine kurşun sıkan fehriye erdal'ı sözde medeniyetin(!) insan haklarının(!) adaletin(!) beşiği avrupa kıtasının memleketi belçika neden bize vermedi\vermiyor?

bizans boşuna demedi latinin külahındansa türkün sarığı yeğdir diye. rusya kaybettigimize pişman olacagımız bir dost. amma velakin memlekette sığ sağ iktidarlar oldukca komunist öcüsü yüzünden daha cok sırtından hancerleyecegiz bu adamları. rus komunizmi iyi mi tabii ki bok ama yıl 2016 ve moskova'da mc donald var. türk tipi müslümanlık ne kadar islamsa rusya federasyonu komunizmi o kadar sovyetler birligi komunizmidir.

bence kimsenin parmağı yok. ışid yaptı. kendilerince müslüman öldürmemiş oldular. hani islamda sebepsiz yere başka bir müslümanı öldürürsen cennete giremiyorsun ya. rastgele bir türk vatandaşının da müslüman olma ihtimali yüksek olduğu için. özellikle almanları öldürdüler işte. hem de aylar önce yayınladıkları gözdağı videosunda söyledikleri turistik yerlerinize saldıracağız tehditlerini gerçekleştirdiler. allah korusun güneyde bir oteli falan basmayaydı bunlar.

Göt bir millet demek ne kadar da terbiyesizce... Tüm Türkiye her daim iktidar partisini ve başbakanları mı destekliyor? Onların da Putin'i destekleyenleri ve desteklemeyenleri var. Böyle basit düşünmek çok yanlış.

Çok saçma. Geçen Ankara'da müslümanlarda patlattılar?

Siz hiç bir şey bilmiyorsunuz ve sanayiye gitmeyin .
Sizi öperler. Döner döner bir daha öperler. Yolda kalıncaya kadar binmeye devam. Mecbur kalırsan güvendiğin birine ver o yaptırsın

200 bine kadar değişmediyse baskı balatayı değiştir zaten çukurlarda ses gelmesi ya rot demiri yada amartisör takozundan kaynaklıdır. önce iyi bir usta soruştur çok pis öperler. mesela debriyaj bilyesi sorunuysa zaten baskı balata sökülecek, sökülmüşken baskı balatayı değiştir fiyatları internetten referans alır parçalrı kendin alırsın sanayiden.

bak şimdi yağ,hava filtreleri,debrıyaj balatası en başta değişecek.. sana tavsiyem fren balatalarını ve tekerlekleri de değiştir. rot-balans ayarını da yaptır. gül gibi bin arabaya. toplasan hepsi 1300-1500 arası tutar. komple bakımını yaptır.

edit:bujiler ve triger kayısını unutmusum.

ilk once opel forum sitesine uye ol. opelim.net .. forum'da dolastikca senin gibi sorunlari olanlar cozumleri gibi bircok bilgiye ulasirsin. ayrica yasadigin sehir'de iyi bir usta tavsiyesi alip gidersin.

genel bakim (motor yagi ve filtresi, hava filtresi ,buji kontrolu, fren balatasi, kampana ayari,triger ve diger kayislarin kontrolu )
sorunlarini anlatirsin usta sana degisecek parcalari soyler,parca fiyatini isciligi filan konusup kafana yatarsa yaptirirsin.

Abi niye öpsünler anlamıyorum. Kimse zorla sana masraf çıkartamaz sanayide. İlk arabamda bir bok anlamıyordum bende. Ses geldi daldım sanayiye. 3 5 yerden fiyat aldım. Sonra bir emmi hem yetkili servis hem emmi hem de ucuza yapıyor. Sardım oraya. Tertemiz ucuza yaptırdım herşeyi. 2 sene boyunca her ay çay içme+bakıma gittim. Hatta pahalı yapacağı şeyler için gidip fiyat soruyodu. Neresi daha ucuz yapıyosa oraya götürüyoduk. Bu adam sonra çekini ödeyemedi , battı, hapise falan girdi.

Yani öyle kimse öcü falan değil. Konuşarak halledemeyeceğin şey de yok. Sanayiye girmessen asıl öperler bence.

istisnalar dışında sanayide arabadan anlamadığını anlarlarsa öperler +1

sanayide öperler. diğerleri istisnadır.

şehrindeki en temiz toyota corolla örneklerini belirle. gerekirse sahibinden.com'da bakın. o arabaların sahiplerine telefon aç, durumu izah et. yardımcı olurlar. bir de toyota forumu varsa üye ol. oradan da çok ciddi bilgi alabilirsin.

Piko değil pike olmasın o hehe

bu işe piko deniyo galiba:) emin de değilim gerçi.

piko olması lazım. bilmiyorum bu arada :D merkeze in. esnafa sor buradan biri cevaplamazsa, esnaflar bilir.

Denizlide var

www.google.com.tr

www.google.com.tr

google sonuçları için teşekkür ederim onu ben de yaptım zaten ama bu işlerde el önemli sanırım hani bilinen iyi bi yer var mı diye sordum aslında.

hocam cialis dediginiz ilacin etken maddesi eger arastirdiysaniz belki biliyorsunuzdur: tadalafil. 36-48 saat civari bi etkisi var diye hatirliyorum bunun. etkisi soyle bu sure icinde uyarilmaniza sebep olacak bi durumda ereksiyon saglaniyor. urolog degilim, pratisyen doktorum. muhtemelen bir urologa danisirsaniz daha net bilgi alabilirsiniz. ama sahsen ben psikolojik sorunlarda da yazildigini gordum bu ilaclarin poliklinikte stajlarim sirasinda. sildenafil ve tadalafil turevleri kullaniliyor bu sebeplerle sik olarak. kalp krizi dediginiz vakalar da soyle aslinda: bu ilacin ereksiyon saglama mekanizmasini aciklamak lazim. ilac damarlari gevsetip genisletiyor. bu sayede penise daha cok kan gitmesi saglaniyor. gevsettigi icin de hipotansiyon oluyor. eger hipertansiyon icin kullanilan baska bi tur ilac ile beraber kullanilirsa hipotansiyon, ritm bozukluklariydi iste envai cesit problemler gorulebiliyor. saglikli bir insanda dediginiz tur bi problem yaratmasi cok zor. neyse epey uzattim umarim yardimci olabilmisimdir.

Ben de muadili kullanan biriyim. Denedim demek daha doğru.
Cinsel aktivite aynı.
Sadece ereksiyon çok hızlı ve daimi. Bazen ağrıyor. Bu kadar söyleyeceklerim

@herseynasilbasladiysaoylebiter
Aynen dediklerinizin büyük bir çoğunluğunu biliyorum. yani araştırdım daha doğrusu. Tek korkum işte bir zararı olup olmayacağıydı. Yine genç yaşta kullanan birinde bir kalp sıkıntısı doğduğunu duyunca. dediğiniz gibi damar gevşetme olayını da okumuştum bu arada evet. Anladığım kadarıyla bende bir şey olması zor yani. Artık duruma göre kullanırım. Teşekkürler :)

@Frederick Co
Evet ama işte psikolojik olanlarda da etki sağlıyor mu diye merak etmiştim ama veriliyormuş galiba. Teşekkürler :)

Yandexe ben de o konuda kirginim. Henuz cozemedim kime gore neye gore cikislar

sağdan sayarak girebileceğim ilk yol, ikinci yol diye sayıyorum ben. tutuyor hep de

"hafifçe sağdan devam edin" ne demek allah aşkına birisi de onu tarif etsin, istanbula gittik, yol 5'e ayrılıyor, hangi sağ ?

Google maps'de de birinci çıkış ikinci çıkış diyor. Kavşaklarda çok şaşırtıyor, düz git yerine birinci çıkış diyor, arada gözle rotayı takip etmek gerekiyor.

Kavşağa girdin.
Her yol bir çıkış
Kaçıncı çıkış olduğunu say işte.
Neyini anlamadın bunun

her zaman derim yazılımcı, bilgisayar işiyle uğraşan arkadaşlar kusura bakmasın ama ciddi derecede zeka sorunu mu desem anlatım bozukluğu mu desem var oğlu var sizlerde. Arkadaş yazılımı, programı vs ne haltsa yaparken mutlaka yanınıza sözelci 1-2 arkadaş alın da menüleri vs onlara sorup yapın. En basitinden cep telefonları menüleri bile saçma sapan ve zor şekilde tasarlanmış. ayfondan samsunga ya da tersine geçince afallıyoruz ana babalar ne yapsın, bi de dalga geçilir onlarla. Topunuzun bilgisayarına virüs girsin e mi yazılımcılar sizi. Bak yine sinirlendim aq.

"hafifçe sağdan devam edin" demek yol çatallandı, sağa dönmeyin ama düz devam edin demek.

1. çıkış, 2. çıkış vs. ise sağdan sayılır ve her zaman ilk dönülebilecek yol 1. çıkıştır. 4 yolda, tam karşıya geçilecek ise genelde "kavşağa girin, 2. çıkıştan çıkın" der.

@yaylada cimene uzanip goge bakan savasci; yazılımcılara zeka sorunu var demiş :D he paşam, senin kullanamadığın uygulamayı onlar yazıyor. her uygulamayı next next next diye kuranların hüsnü kuruntusu bu işte. biraz teknik düşünmek gerek.

yazılım : evet notluyum.

panpa, yazımın tümünü okursan ironi yaptığımı anlarsın. zeka sorunundan kastımı da açıkladım. yani süper bir zeka+bilgiyle muhteşem bir program, yazılım, app vs yapabilirsin ama sonuçta onu son kullanıcı olan sıradan vatandaş olan ben, ahmet amca, nuri bey, ceylan hanım vs kullanacak. yani bizim en kısa ve basit yoldan anlayacağımız şekilde yapmadıktan sonra ne anlamı var ki? Bak facebook'a? Tuşlar neler? Beğen, Şikayet et, Arkadaşlık Teklifi gönder, ARkadaşlıktan çıkar, Şikayet et, Resim paylaş, Etiketle. Yani onun için tüm ana babalar, dayılar teyzeler bunu kullanıyor. Ne kadar basit ve kullanması kolay uygulama.

En basitinden geçen bi arkadaşımı tel. rehberime ekledim. Sonra whatsappa girdim. Whatsap dan mesaj göndericem herif whatsap kişilerde çıkmıyor. Ne yaptım ne ettim bulamadım. Halbuki ben telefonda ilk kurduğumda tüm rehberdeki kişiler otomatik gelmişti whatsap ekranına. NEyse konu dağıldı.

Dönel kavşaklı dört yola gelip de hiçbir yere sapmadan düz gitmem gerekiyorsa ve yandex bana "sağdan hafifçe ilerle ve 2. sapaktan git" diyorsa kusura bakmayın ama bunu yazan yazılımcı ağır gerizekalıdır. Olm desene "kavşaktan sapmadan düz git" diye. Davay davay.

sen suçlusun.

sakin olsaymışsın şampiyon.

Cevabi soruda sakli.

"bak ya altı üstü bir oyun ne kadar kaptırıyor kendini"

Sevgilim benimle video oyun oynamayi birakti bir dönem, cünkü co opta onun yüzünden ölünce kirici olmaya basliyormusum. Oysa ki ne mallik. Eglenecegiz diye oturup iki oyun oynuyoruz, hirs yapmanin, kasmanin anlami ne? Sonra tabi istemez benimle oynamak, eglenmek icin yaptigi seyi batiriyor, zevkini aliyorum. Simdi dikkat ediyor, kasmiyor, bir yerde zorlaninca amaaan bosver sonra devam ederiz diyip geciyoruz.

Ne anlami var? Tabuda hakkini yeseler, hile yapsalar ne olacak? Cvne mi yazacaktin? Kariyer planini mi engelledi? Parana mi mal oldu? Planlarin mi degisti baskalari kazandigini takdir etmeyince? Yooo.

Relax olmak lazim. Ben de deniyorum relax olmayi. Ama cevap vereceksen de sana saka gibi laubali sekilde söylenenleri, "bana da p.cin oglu demesinler" diye sokak agziyla, asiriya kacacak sekilde yapma. Yenilenin bahanesi cok olurmus de, gül gec.

Tabu lan. Tabu.

tarafsız biri olarak;

suçlu kesinlikle sizsiniz.

Bu tarz buluşmalarda ,görüşmek ve sohbet amaç , oyun ise araç olur. siz amaç ve araç'ı karıştırmışsınız. Her ne kadar çirkeflik ,hile , oyunbozanlık vb şey olursa olsun asıl amaç eğlenmek ve grupça vakit geçirmektir. Bu tarz durumlarda oyunu ciddiye almak gruplar arası hırs ve dargınlık yaratır.

naçisane fikrimi beyan ettim , hata veya kötü ithamda bulundaysa af ola

Ha düzeltmek istersen arani, affedersin, baska mevzulara takiktim o gün, öyle diyince patlaim ya da gecenlerde benim hakkimi yediler, o gelince, orda diyemediklerimi burda dedim, patladim, özür dilerim vs demen lazim. Senin gibi adamla bir daha oynamazlar.

Langirt oynadigimiz bir arkadas vardi, baya da iyiydi, sag ve sol eli kullanabiliyor, piyano caliyor, koordinasyon hakimiyet mükemmel. Ikiye bir gene gecemiyoruz adami.

Sonra bir baska arkada bulduk, cok daha fena oynuyor. Diger arkadasi teke tekte yenmye basladi, öyle olunca da bizim arkadas hirs yapti, digeri gülerek dalga gecerek oynarken, bizimki dudaklarini isiriyor, kaybedince aptal kafam diye tepkiler veriyor, top kacirinca kolu mainaya vuruyor. Abi, bu sinir zarar dedik, oynamayi biraktik sonrasinda. Langirt icin yipratmana degmez abi dedik.

Tabu oynar misiniz bilmem de, sogukluk olmasa da oyunlarda vs sana karsi temkinli olurdum ben. Cekinirdim oynamaya, hakkimla kazansam monopoliyi ya da masayi atip gidersin diye düsünürdüm.

ak-hdl.buzzfed.com

Ben bu sebepten kaç yıldır tavla falan oynamıyorum, uzun bi aradan sonra iki ay önce tabu oynadım ortam yine gerildi, benim de biraz ani çıkışlarım falan oluyo normalde bastırırım da oyun içinde patlıyor, ama samimi arkadaşlarım suyuma gidiyorlar anlıyorlar yani bence o arkadaşlar da sizi anlar bugün bi mesaj atıp ya böyle böyle ben tutamıyorum kendimi falan deyip bi konuşun bence yoksa onlar kendi arasında konuşup sizi hayatlarından çıkarabilirler niye çekiyoruz bu adamı deyip:)
Bana sorsanız siz haklısınız, sonuçta esprisi yok bunun çocuk gibi hile yaptı diye dalga mı geçilir; ama kimse öyle düşünmeyecek ve hak vermeyecek size tabi biliyorum.

Suclu sensin tabi ki sormaya gerek mi var.

@durgunfoton Adamsın reis :D
@pamukhelvalarcebe dediğiniz doğru olay dün gece gelişti bugun öyle yapayım. Ama zaten yıllardır ilk defa aramızda tartışma geçti sürekli böyle bi insan değilim ki

Klasik karsidakini kizdirma teknigi. Alti ustu bir oyun. Onu diyene kadar hic sorun yoktur eminim. Ama iste mal insan cok dostum. Ozellikle tabu oynarken bunu koz olarak kullaniyorlar. Bence sen haklisin. Anlattigin gibi gelistiyse ben de aynisini yapardim. Oyun oynayana saygisi yok insanlarin sonra da alti ustu bir oyun. Oldu ya. Sira karsidayken ben neden ayni cirkefligi yapmiyorum? Ben neden senin esinle iletisimine mudahale etmiyorum? Cok da alttan almayin bence. Sonra her oyun sirasinda laf carpmalar baslar. Aman ses etmeyin rahatsiz oluyorlar falan derler iyice gerilirsiniz sonra bi bakmissiniz ki ileride oyun sirasinda samar oglani olmussunuz.

@isott dan alıntı "Sira karsidayken ben neden ayni cirkefligi yapmiyorum? Ben neden senin esinle iletisimine mudahale etmiyorum?"
meselem işte tam olarak buydu.

Böyle insanlarla konuşmuyorum. Altı üstü bir oyunda hırs yaparsın, eğlencenin içine de eder. Piç oğlu piçim ne demek. Ne terbiyesiz bir laf.

Kızlar tabi çirkeflik yapacak, seninde yapman lazım dı, nasıl da koyduk ama, haticeye değil neticeye bakacaksınız diye.

Sen gelmiş ortamı piç etmişsin, hakikatten bir piç oğlu piçlik var.

hayır sikik bir oyun yüzünden 6 yıllık 6 arkadaşı bozmaya ne gerek var ne mal adamsın la.

sen niye bu kadar agir girdin haci? pic oglu pic nedir ya? resmen triple double yapmissin kufurde.

ayip etmisler bence. ben olsam 'ne demek istiyorsun? anlamadim' derdim..

Oyunun da adabı var, kahvede okey oynarken taş çaldığını görürlerse döverek atarlar dışarı. Usturupla oynansın, ister amaç eğlenmek olsun ister para kazanmak. Diğerleri mızıkçılık yapmış; yok efendim sen çirkefsin, hile yaptın vs. Hile yapmadıysan ve seni gerçekten bununla itham ediyorlarsa ağızlarının payını verirsin, keşke küfretmeseydin. Ha üstüne bi de çirkeflik yapanlar kendileri... Sen oynarken susup dinlemeyen, kendi arasında fısır fısır konuşan insana da haddini bildirirsin. Boşver takma bunları, neymiş sen suçluymuşsun..

Belli ki kız şaka yapmış sen de şakayı kaldıramamışsın. Hayatı bu kadar ciddiye alma bence.

Olayın bu tarafını duydum, diğer tarafı bilmiyorum. Belki kız gerçekten şaka yapıyordu, belki gerçekten söyledi, alınma durumları sonrası "Şaka yapmıştım" diye kurtarmaya çalıştı. Genelde haklılık/haksızlık için şöyle bir sıralama yapıyorum:
-Kazanmak için çirkeflik yapan (Kum saatini şaka yapıyorum ayağına yatıran, "Hayır, biz buradaydık, şu kadar bildik" deyip istediği noktada bitirmeye çalışan, kafa karıştıran ve vızıldayan kişi -ister aynı, ister farklı gruptan olsun)
-Aşırı hırslanıp oyunu kazanmaya çalışan kişi (Oyunun amacı eğlenmektir, gereğinde avans verilir, çabuk bitmesin ve eğlence uzasın diye uğraşılır)
Anlattığınıza göre onlar çirkeflik yapmış. Bence onlar daha suçlu ama 9'da 9 değil.

Bundan sonra aranız sıkıntılı olmaz, bir daha uzun süre oyun oynamazsınız, o olur.

adı üstünde: oyun.
eğlenmek amacıyla yapılır bu eylem tüm memeli hayvanlar tarafından.
bir oyun ki bizi eğlendirmiyor, onu orada bırakmalı.
ciddiye almamak lazım oyunları. kakari, kikiri.
yeteri kadar ciddiyet var hayatımızda; bir de oyunlarda ciddileşeceksek ohooo.

hırsın fazlası zarar.

Anana bacına tecavüz etseler yine böyle düşünür müydün?

tecavuz ne kı, daha da neler neler yapılsın o. cocuklarına dıye dusunuyorum bır bılsen.
haa tahmin edemeyeceğin kadar iyi eğitimliyim merak etme..

Diğer arkadaşların ve benim yıllardır söylediğim gibi , şüphelinin suçu kesinlikle ıspatlanırsa cezası İDAM olmalıdır.

fakat

Türkiye'yi geçtim dünyanın hiçbir yerinde ucunda ölüm olan bir yargılama sisteminde tamamen dürüstlük ve adaletten söz edilemeyeceğinden idam cezası yine üzerine itiraf atılan suçsuzlara verilecektir.

iki ucu boklu değnek (bkz: afedersiniz)

Eğitimli kardeşlerim sizi şöyle İran'a doğru alalım

hukuk devletinin ne olduğundan habersiz ceza hukukunun c'sini bilmeyen ama kendini ceza hukuku prof'u zanneden yaklaşık 60 milyon insan var ülkede. kişiler kanunda yazılan şekillerde devlet tarafından cezalandırılmalıdır. cezalandırma yaptırımı yalnızca devlete aittir. sizin bahsettiğiniz kısas öc alma vs yöntemler ilkel cezalandırma yöntemleri olarak geçer. suç işleyenin cezasını sıradan vatandaşlar kesse nasıl bir karmaşanın olacağından zerre haberiniz yok. tecavüz edeni öldürmek işkence çektirmek çok insancıl gerçekten. cidden eğitimsiz bilgisi olmadan her konuda fikir yürüten kara cahillersiniz.

ulkedeki en buyuk problem aynisini anana bacina yapsalar deme esigi. aynisini anana bacina yapsalar denince butun problemler cozuluyor.

egitimsiz olduguma inanmiyorum acikcasi. yani eger mevzu acikogretim disinda lisans ve yuksek lisansa sahip olmaksa nacizane birkac uni diplomasina sahibim.

simdi ben bunu niye yazdim.

o tecavuzculerin sadece 1 defa tecavuz edilerek cezalandirilmasina kesinlikle karsiyim. tecavuz ettigi kimsenin tum aile eşrafinin ve eş dost tanidiklarinin sucluya tecavuz etmesi gerektigini dusunuyorum...

(bkz: hapishane tecavüz timi/@otisabi)

evet kafayı yemişler, millete görev vereceklerine mideleri kaldırıyorsa kalksın kendileri tecavüz etsin madem. tecavüzün nasıl bir şey olduğunu düşünüyorsunuz bilmiyorum ama öfkelendim şu herife tecavüz edeyim en iyisi diye bir şey olamaz. eğer bunu içi kaldırabilecek, mantıklı bulacak ve eyleme koyacak boyuttaysanız zaten siz de bir tecavüzcü oluyorsunuz.

işin boktanı 8 yıl boyunca cinsel suçlularla çalışmış olan biri olarak bir çoğunun çocuklukta cinsel istismara uğradığını görmek.tabii sadece çocukluk tacizi değil, ihmal ve farklı istismalar ve yanlış ebeveyn tutumları da hak getire. bu hastalıklı tecavüz fantazileriyle kendinizi paralayacağınıza, çocukları korumak, iyi ebeveynler olmak, ihmal edilen çocuklar için gönüllü çalışmalara katılmak, devleti bu konularda daha çok çalışması için baskılamak (yuvaların denetimi vesaire) çok daha gerçekçi ve güzel bir uğraş olur.

yalniz otisabi muthis yazmis. muthis ayar vermis.

haklisin. kimse neden boyle demiyor. herkes ortacag kafasinda.

Geçen sene gaspa uğramış, Türkiye'deki her kadın kadar risk altında yaşayan, belki de yarın bir gün tecavüze uğrayacak ve travma geçirecek bir kadın olarak, "üstünden tüm millet geçsin" gibi fikirlerin, yanlışın üstünü başka bir yanlışla örtmeye çalışmak olduğunu düşünüyorum. Birçok çalışma ceza düşük bir eşiği aştığı ve kişiye yük gelmeye başladığı anda cezanın caydırıcılığının artmadığını, önleyici özelliğinin kalmadığını ve cezanın suçluların aklına ancak yakalandıktan sonra geldiğini, suçu işlerken hiç cezayı düşünmediklerini gösteriyor. Nasıl ki kopya çeken öğrenci yakalanınca kendini suçlu hissediyor, benzer psikolojinin diğer suçlar için de yaşandığını gösteriyor. Adama 3 yıl hapis, 10 yıl hapis, 20 yıl hapis, idam gibi rakamların hepsi aynı etkiyi yaratıyor ve caydırıcılığı yok. Hatta cezayı arttırmanın suçu da arttırdığını söyleyen çalışmalar var. Çok büyük cezalara karşı insanlar hissizleşiyor. Cezayı köklemek çözüm değil.

Kaldı ki ceza köklense bile şu anda hukuk sistemi işlemiyor, bunun işlerliğinin sağlanması da tek adımda yapılacak bir şey değil. Bu da bugünden yarına olacak bir şey değil, dönüşümle olabilecek bir şey. "Bu sağlanana kadar ortalıkta rahat gezsin" de demiyorum ama bir laf vardır "Allah'ın terazisi ben miyim? Kimim de karar veriyorum" diye, karşılaştırmalı hukuk, vb. bilmiyorsak Allah'ın terazisi değiliz. Biz hangi cezanın uygun olduğuna neye dayanarak karar verebiliriz? Tüm suçların cezası arasında bir oran-orantı olması gerek, bu da derin çalışma isteyen bir şey. İntikam ateşi ve kinle karar verilebilecek konular değil. İçgüdülerimize kalsa hepimiz parçalarız o adamı.Herkes bir noktada gebertilsin ister. İçgüdülerimize kalmasın diye hukuk var. "Adam pipisinden asılsın" yerine, "Hukuk sistemi çalışsın" kısmını ısrarla ve çeşitli şekillerde daha işlerli, daha genele uygulanabilir. Şurada minicik sitede bir kullanıcı için bir kişi "Adamsanız, 10 saniye tutmazsınız" derken, aynı kullanıcı için başkası "Ne yapmış ki, ama siz de buluttan nem kapıyorsunuz" diyor ve 5-10 TL'ye yenilenebilecek bir üyelik için bir haftaya yakın, belki daha fazla tartıştığımız oluyor; herhangi bir suçluya kişisel olarak verilmek istenen cezanın yelpazesinin genişliğini ne kadar büyük, karara varma süresi ne kadar uzun olacaktır. Suçlar ve cezalar orantılı ise, bu ceza diğer tüm suçların da cezalarının güncellenmesini gerektirir. Bunlar gerekiyorsa ve işlerliği kalmadıysa güncellenir tabii ki ama bunun biraz da stabil bir şey olması gerek.

Kaldı ki bana tecavüz edilse, adamın 3 yıl alması ile 10 yıl alması ya da pipisinin kesilmesi arasında bir fark yok benim için. Ben tecavüze uğramış olur muyum, olurum; gerisinde ne yapılsa zaman geri döndürülemez. Cezalandırma sistemini köklemek yerine önleyici çalışmalara kafa yorsak belki daha kısa zamanda güzel bir çözüm bulabiliriz. Ünlü Kırık Cam Teorisi vardı, bir yer ne kadar dökük saçıksa, o mahallede kırık cam ne kadar çoksa, o kadar suç vardır derdi ve çözümü camları değiştirmek gibi çok basit bir şeyde bulup başarılı oldu bir kısım kentler. Gerçi, bu teori sonradan çürütüldü bol bol, başarısının 80'lerin ve belirli bölgelerin kriterlerini yansıttığı, bu zamanın ve başka yerlerin dinamiklerinin ve motivasyonlarının daha farklı olduğu bulundu. Belki bizim çözümümüz de böyle basit bir şeyden geçiyor. Belki de basit değil, çok baskılı bir toplumda çok zor bir çözüm arıyoruz. Sonuçta, her tecavüz vakasından sonra "Asalım keselim" diyen milyon kişi varken, çözüm bulmaya çalışan az kişi oluyor. "Tepemizdekiler böyleyken, cemaat ne yapsın", "Hukuk sistemi ceza vermediği için azdılar" demek ya da Facebook'ta "İşte, tecavüzün yoğun olduğu yerler" haritası paylaşmak çok daha yapıcı ve çözüm odaklı. En azından çözüm ararken etrafındaki kısıtları hatırlatıyor ve bu da bir başlangıç. "Çerçeve buysa ne yapılabilir" için fena da bir başlangıç olmasa gerek. Tabii ki cezayı da konuşmak gerek ama enerjinin asıl kısmı önleyiciliğe gitmedikten sonra, çözüm süresini uzatıyor. Belki on milyon kişi bu konuda dolu veya boş bir şeyler gevelese, belki on milyon birinci kişiden düzgün bir çözüm önerisi çıkacak. Belki bulunan çözüm sadece kadın tecavüzlerini değil, pedofiliyi de azaltacak; daha genelleştirilebilir olacak.

bence de.
götüne kazık soksunlar. sonra da asarak öldürülsün.
bir de yakılsın.

böylece kadınlara tecavüz bitsin.

--- spoiler ---

Ejderha Dövmeli Kız filminde Lisbeth, kendisine tecavüz eden sosyal görevlinin makatına vibratör sokarak intikam alıyordu, tabi başka şeyler de vardı yanında.

--- spoiler ---

"Tam olarak yaptığı şeyin ne olduğunu anlasın" düşüncesi. Benim de bazen aklımdan tecavüz mağdurlarının tecavüzcülere yukarıdaki filmdeki şeyi yapmaları fikri geçer. Bilemiyorum, derin konu.

Otur oturduğun yerde

Ne kararı bu

@Frederick, Taksim'e gidip gitmeme kararı. Bi nevi halk oylaması.

@duyulmasi gerektigi kadar, evde de olur ama hava çok soğuk değil diye dışarıyı düşündüm.

gitme hava çok soğuk, al nevaleni evde iç.

Bana da ısmarla lan. Ya da benim yerime de iç. Yarasın.

bence once evde bir tane ic, sonra disarida icersin bir tane daha, hayat pahali, zevk almak icin cok cok icmeye gerek yok.

Disarda ic ama taksimde icme.

Otur evde ic.

Sayenizde evde yudumlandım.

@kuehles blondes, tavsiyen var mı?

Besiktas, kadikoy, ortakoy, bebek.. En kotu alirsin birani, oturursun sahilde, bogaza karsi. Ohhh.

Keske yapabilsem su anda oyle bir sey.

Benim de düşüncem. Çok doğru bence de.

istatistikler tersini söylüyor yalnız

"sen evlenme ulan ayı" da diyebilirler.

Ömrü uzun ya da kisa değil, güzel bitirmek önemli.
evli olmasam da ölene kadar ganimet olarak bilmemiz gereken şu hayata biraz daha değer katmak için evlenmek isterim doğrusu.

tabi, evliliğe çesitli nedenlerle karsi olupta yapilan bir evlilik sonucunda dünyaya gelip bunlari dile getirmek ayri bir paradoks
:)

Evlenmeyince kadın tarafının ömrü uzayabilir anca. Evlilik kadın için fiziki ve mental olarak ciddi bir yorgunluk çünkü. Fakat aynısını erkek için söyleyemem.

Ayni evde buyuyen kardesler bile birbirleriyle anlasamayabiliyor; farkli iki insanin ayni evde yasamasi, cocuk yapmasi, hayati paylasmasi elbette kolay degil. Gercekten sevdigin ve genel olarak uyumlu oldugun biriyle olursa evlilik mutlu edebilir. Yalniz kalmamak icin, maddiyat icin, topluma kendini kabul ettirmek icin yapilan evlilikler dogal olarak stresli gunleri ve mutsuzlugu beraberinde getirir. 21 yastan bildirdim.

bence temelsiz bir iddia. hangi evlilik, hangi kişilerden bahsediyoruz? kişisel tecrübelerin bilimsel bilgi sayılmadığı konusunda mutabık mıyız vs.

Evlilik geç olmalı bana göre. erken evlilik , ekonomik sorunlarla birleşince ömürden götürür. Yaş 35 i geçecek ev,araba falan olacak. Gelir iyi olacak. Mantıklı aklı bsşında bir Kadınla yapılan evlilik ve tek çocuk o kadar korkutucu değil. Evlendiğin kadının ailesi kültürü Kardeşleri vs bunlarda önemli.

Evlenince ömrünü uzatacak kişi var mı bilmem ama, ben de böyle düşünüyorum

zrgydn +1

bilimsel araştırmalar çok çocuk doğuran kadınların dna'larındaki "telomer"lerin uzadığını, bu durumun da kadınların yaşlanmalarını geciktirdiğini söylemekte. östrojen, telomer, çocuk... kadınların ömrünü uzatıyormuş yani.

buyrunuz;

www.sciencedaily.com

Sonsuz enerjiyi keşfetmiş

2000 küsürlü yıllarda bypass geçiren birinden söz ediyoruz. kalp rahatsızlığı varmış, kalpten gitmiş. çok da ani şekilde ölmemiş yani. spor yaparken kalpten gitmiş, pek normal

Bedene yapılan cebri müdahale.

Bypass ameliyati oldu, sonra mide kucultme ameliyati oldu. 4 ayda 40 kilo verdi. Bir noktada vucudu kaldirmadi herhalde bu kadarini.

kısaca, ecel geldi ise baş ağrısı bile ölüm için sebeptir.

kalp krizi bambaşka bir şey. ırsi olması şart değil. yaşa da bakmaz, 20-25 yaşında da kalp krizi geçirip ölenler mevcut kalplerinde anormal bir problem olmadığı halde. ki yukarıdaki arkadaşların dediği gibi mustafa koç zaten ameliyatlarla vücudunu ve kalbini daha önce yormuş bir isim.

3 damarı değişmişti daha önce. Kalp sorunu vardı yani zten.

Mide küçültme ameliyatından sonra ise Hep 4 ayda 40 kilo verdi diye haberlerde çıktı ama geçen sene şubat ayında ameliyat olmuştu. yani 10-11 ayda 40 kilo vermişti.

Ecel diyoruz biz buna..Vadesi dolduktan sonra insanın burnuna sinek girip bile öldürebilir.

şüpheli şeyi ancak otopsi bilir ancak
1- genç yaşta geçirilen kalp krizi maalesef daha ölümcül oluyor
2- üst bu yönetici beyaz yakalılarda herşeyi rakamlardan ibaret görmek gibi bir durum var. sanki çalışan performası, şirket bütçesi ölçüyor... işte damar %60 tıkalıymış, doktor bi 20 kilo ver demiş 15 vermiş 5 daha verirse tamammış, gibi. oysa vücut bu. öyle rakamdan ibaret değil. ne demeye mide ameliyatı oluyorsun sen CEO adamsın hormon vs bir sıkıntın yok, metalobizma hastalığın yok. günde 3 öğün yemeğin özel pişebilir. nefsini tut yeme arkadaş. eminim amerikan hastanesi buna rapor sunmuştur komplikasyon oranı %.01 efendim filan diye. gördük komplikasyonu. CEO egosu + doktor egosu işte.
3- türkiye burası. bu kadar kardiyavasküler sorunun var tee ebesinin nikahı yerde neden oturursun. Kanadada kalp hastaları gökdelenin 1. katında değil de 16. katında oturursa kalp krizinde ölüm riski ne kadar artıryormuş diye yayın yapar. bizde CEO kalp krizi geçirir gittiği yer beykoz devlet hastanesi.

Sektörün içinde değilim yalnız yeme içme sektörü şu an sıkıntılı. Doğru zaman bu zaman değil tezi mevsimsel değil ekonomik...

Zaten mevsimsel değil ekonomik olarak söyleniyor bu. Ancak ekonomi ne zaman düzlükteydi?

100.000TL ile köfteci açılsa kazanılacak 1 yıllık kar ve o parayı faize yatırdığınızda getirecek karı karılaştırın. Faiz kazancı daha çok ise yatırım kararı almayın.

Ayrıca ekonomi hep krizde deniyor eyvallah da kimisi için kriz yatırım ve büyüme demek. Krizden kasıt tam olarak ne burada ona bakmak lazım. Enflasyon mu var stagflasyon mu var? İşsizlik eğer gizli işsizlikse marjinal verimliliği 0 olan işçiyi çıkartarak büyüyebilir miyim? En fazla tüketilen mallarn fiyatı artıyor ama belki de köftenin düşüyor mesela?

Kriz var diye yatırım yapmayalım deme bana mantıklı gelmiyor kısacası. Mevcut şartları enine boyuna değerlendir.

Klasik cümledir: "bekle biraz". Araba almak istersin, bekle biraz. Ev almak istiyorum, sen bekle bir süre. Hiç bekleyerek de daha iyiye giden bir şey görmedim.

Ekonomik konuya gelince zaten böyle bir yer açmanın riskleri var, bu riski göze alarak açıyorsunuz. Bankaya yatırıp faiz yemek veya ev alıp kira yemek değil iş kurmak istiyorsunuz. Ekonomik dalgalanmaları da göze alıp buna göre adım atamadığınız sürece zaten bugün olmazsa yarın batarsınız.

Paranın faize yatırıldığında kar elde etmediğini kim söyledi? Faiz 11 enflasyon 10 o zaman %1 kazanç gibi bir mantık tamamen saçma.

O halde paranın zaman değeri diye bir şey yok. Tebrikler koskoca bankacılık sistemini çökerttiniz.

hahaha cinayet saati;
(bkz: enflasyon)
(bkz: faiz)

(bkz: John maynard keynes)
(bkz: Sermayenin marjinal etkinliği)

çok şükür ekonomiyi ekşiden öğrenmedik.

Neyse adam yatırım kararı alayım mı almayayım mı onu sormuş. Altında lüzumsuz bir ekononi tartışması yapmaya gerek yok :)

Istanbulda ise -kucuk, disarida hayat olmayan bi anadolu sehri degilse- iyi yemek yapan bir yerin tutmama ihtimali pek olmaz bence.

Yani isinizi iyi yaparsaniz herkes yavas yavas gelmeye baslar.
Anca kucuk sehirlerde "kofteye ne para vercem yav, o paraya evde 1 kilo kofte yaparim" kafasi olabilir, ona dikkat.

Bence alinabilir bir risk.

Acilista da "sutlac bedava" promosyonu yaparsiniz ;)

Merkez bankası faiz arttıracak tabii ki :)

Şaka yapıyorum tabi :) arkadaşa dediğim de bu zatem hem ekonomik konjonktürü değerlendirsin hem kendi fırsat maliyetini. Köfteci açmanın fırsat maliyeti tabii ki yalnızca faiz değildir. Bana sorarsa da eğer sosyo-ekonomik olarak açacağı yer de uygunsa açsın.

Diğer herşey doğruysa, zaman olarak bugünlerin çok olumsuz bi yanı yok yiyecek sektörü için.

aç gitsin yaa.
rızkın onda dokuzu ticaret ve cesarettir der peygamberimiz.
yalnız bana 100 bin çok fazla geldi, bu parayı çıkarmak için köfteleri pahalı satmanız gerekecek, bu da olumsuz bir etki yapmasın?

yemek sektörü sıkıntılı değil şu anda. geçen sene en çok aranan telefonlar restoran telefonları olmuş.

ramazan ayı gelmeden açmakta fayda var. ramazan ayı geldi mi gündüz satışları sekteli olur... o yüzden mekana ve sizin müşteri memnuniyetinize bağlı... güler yüzlü müşteri her zaman haklıdır felsefesini sürdürmenize bağlı... bir de bazı günler piyaz gün kelle paça günü gibi gün yaparsanız onun da çok faydası oluyor...

Sanki biriktirmis icinde bu da alakasiz zamanda patlamasina yol acan son damla olmus gibi. Bence konus ona anlattir derdi neymis, eğer orta yolu bulabilecek gibiyse sakin sakin sen de kendi açından anlat. Yok hala mantiksiz konusuyorsa tamam de kusluge devam.

Yanlış
"zaten çok uzun zamandır baş başa market dışında bir yere gitmediğimizi"
Doğru
"bugünlük baş başa vakit geçirmek istiyorum, gel birlikte şuraya gidip şunu yiyelim"

evet bu bir suçlama
"onu suçlar gibi konuştuğumu söyledi. ben çok güzel planlar yapıyorum (annesi? arkadaşları?)"

suçlama devam
"zaten olan bir durumu sesli dile getirdiğimi söyledim, aksini söyleyebilir misin"

daha da çok suçlama... kendini aklamak daha da çok suçlamak.
"onun derdi beni anlayıp çözüm üretmek değil kendini aklamak, boşa konuşmak istemedim

haksız duruma düşünce kaçmak
ben yatıyorum iyi geceler deyip yattım."

gerisi zaten saçma erkek davranışları.

sorun psikolojinizin bir iki olayla bozulması değil, genel olarak bir beklentide oluşunuz (birlikte vakit geçirmek) bunun olmasını sağlamak yerine suçlamaya gitmiş ve suçlamanızı destekler deliller toplamışsınız.

birlikte vakit geçirecek olayları siz oluşturun beklentiye girmeden. özeleştiri ile birlikte eşinizden beklentilerinizi bildirin.

senin tarzında hata var, kusura bakma.
canının sıkkın olması karşındakine saldırma hakkını vermez. eşinin üstüne gitmişsin, suçlamışsın, doğru söylemiş. ne istediğin değil ne şekilde istediğin önemli. eşin senin moralini düzeltme yada isteklerini yerine getirme mecburiyeti olan biri değil.
eşini seviyorsan git öp, sarıl, gönlünü al. zaten uyuyamıyorum diyorsun, belli ki sen de suçluluk duyuyorsun.

Her şeyi anlardım belki de, kaza atlatmış eşine akşama gelip bağırmak bence makul değil. Bu nasıl bir değer vermemedir yahu? Kusura bakmayın ama empatiden yoksun geldi bana eşiniz.

Başka bir zamanda çıkan bir tartışma olsa s man chen+1 derdim. Ama sizin bu psikolojinizin üzerine eşinizin kendini haklı çıkarma gayesi olmamalı. Başbaşa bir plan yapmak konusunda ikna edemiyorsanız kendiniz gidin istediğiniz bir şeyler yapın. Kimseyi sizi anlaması için zorla ikna edemezsiniz.

Şu an yanınızda olmuyorsa, olması için zorlayıp iyice koparmayın ipleri. Biraz sakinleştiğiniz ve kendinizi iyi hissettiğinizde bu konuyu konuşur tatlıya bağlarsınız.

İlişkilerin yanlışı doğrusu olmaz. Taraflardan biri gerçekten kötü bir duruma düşebilir; sözlerini dikkatli seçemez ya da kırıcı davranışlarda bulunabilir. Her şeyden önce kötü bir halde de olabilir. Bu gibi durumlarda eşe düşen asıl görev bu durumunda onu toparlayabilmektir. Yoksa yukarıdaki gibi ergen irisi bir davranış ile "bu yanlış bu doğru" diye değerlendirilen bir ilişkinin içine düştüyseniz vay halinize...

iki taraf da biriktirmiş ve patlamış. bu arkadaşlarla buluşma meselesini daha önceden belirtmeniz ve alternatif programlar sunmanız gerekiyordu. o duyuruyu da hatırlıyorum bu arada. şimdi annesini ve arkadaşları aynı anda reddedince o da duygusallık yapmış. tamam yüzüğü çıkarmak abartı bi tepki. olay bu kadar yükselmişken alttan alın. haksız olduğunuz için demiyorum, ilişkinizin devamı için diyorum.

ha benim başıma gelse o yüzük bi kere çıksa bi daha giremez parmağına der ultimatom verirdim. ama bu da işleri daha da gererdi. ondan benim yapacağımı yapmayın. makul insanınız, karşılıklı medeni insanlar olarak konuşun

adam dolmuş sana bir şeylerden. başbaşa kalmayı çok istiyorsan yap bir plan ve öner ona. ne diye onun yapmasını bekliyorsun?

yaşadıkların karşısındaki duyarsızlığı ise ayrı bir konu. ne olursa olsun insan sevdiğinin sağlığıyla ilgili bir konuda vurdumduymaz olmamalı.

Öncelikle büyük geçmiş olsun, patlamadan vesaireden değil de, zaten kavga edecek duruma gelmişsiniz. bu onun tuzu biberi olmuş.

Şimdi söyleyeceklerim seni kırmak için değildir, aksine eksiklerini görmüş olursun. Bu böyledir kesin böylesin diyemem, sadece belki kafanda bir ampul yanar, ya da onu düzeltecek birşey bulursun belki.

Bence, senle tek vakit geçirmekten sıkılmış, eğlenceli olmadığını düşünüyor ki paso arkadaşlarla vakit geçiriyor. Bunları bir gözden geçir, ona göre neden eğlencesiz kaldığını düşün. Onu eğlendirmek için birşeyler yapabilirsin, nelere düşkün olduğunu görüp onlara yönlenebilirsin. Arkadaşlarıyla bir plan yapıp onun da çok eğleneceği bir etkinlik düzenleyebilirsin, böylelikle ön plana çıkarsın. Neticede evlilik sadece kağıda atılan bir imzadan ibaret olabilir, fakat hayatın sonuna kadar burun burunasınız bunu unutma. İnsan tabii ki sıkılacaktır.

Senin durumuna gelince de alttan almak yerine böyle yaşadığın bir olayı hiç ciddiye alıp sana destek olmamış gibi bir durum söz konusu sanırım, ben böyle algıladım. Bu konuda hatalı duruyor. Umarım hatasını anlar, birşey diyemiyorum.

Fakat şunu dikkat ettim, yatakları ayırmak kadar kötü birşey yok. Bunu kesinlikle yapmamalı. Açık konuşuyorum bunun sonu iyi değil. İnsan her zaman karşındaki kişiyle anlaşamayabilir o gece dargın yatabilir fakat ne olursa olsun hiçbir zaman yatak ayrılmamalı. Yüzüğü çıkarıp takmamak ve yatağı ayırmak resmen s*ktir git demek gibi bişeydir benim gözümde.

herşey bir yana öncelikle geçmiş olsun.

fakat duruma gelirsek: bence üslubunuzda muhtemelen bir sorun var. karşı cinsi savunmak için demiyorum ama biz kadınlar bazen hassasken ifade etmek istediklerimizi suçlar ifadeyle ve biraz yanlış şekilde anlatıyoruz. sadece markete gidiyoruz beraber gibi bir cümle yerine "hayatım ben seni çok özledim, uzun zamandır senle kalamıyoruz baş başa sana da çok ihtiyacım var zor zamanlar geçirdim. anne arkadaş istemiyorum sadece seni istiyorum" gibi şeyler desen ben en ayı adamın bile sevgiyle yaklaşacağına inanıyorum. ki bende de bu üslup sorunu vardı. artık direkt neden neye ihtiyacım varsa söylüyorum. daha iyi anlaşıyoruz.

yüzük çıktıysa ya bir birikim vardır, ya da anlattığın gibi basit bir diyalog değildir.

seni seviyorum demekle seni seviyorum lan demek aynıdır fakat biri romantik değil di mi? amaç sevdiğini söylemek olsa da kabaca ..
dil önemlidir ..dikkat !

yani demek istemiş ki sen baya piçsin, karını falan çok sallamazsın aldatabilme, takılma ihtimalin yüksek, ama içinde bi yerlerde bi sevgiye açlık var, onu da eşine değil de çocuğuna gösterirsin. ben bunu anladım. ve sanki bu bi tespitten çok hizaya sokma cümlesi gibi.

iyi koca olmadan nasıl iyi baba olunur, o da ayrı mesele. çocuk sonuçta babayı da model alıyor ve iyi koca olmayan her babanın evladı maalesef ömür boyu o izi üzerinde taşıyor.

Cocugunla ilgilenirsin ama karin iyi mi, bi gezmeye gotursen mi dusunmezsin, gözün dışarda olur, karina bi çiçek almak aklina gelmez, ev islerinde yardim etmezsin, kadin ihtiyaci olduğunda yanında seni bulamaz, birine ihtiyac duydugunda aklina ilk gelen insan sen olmazsin bu yüzden de bol beddua alirsin.

İyi koca olmadan iyi baba olmak çok zor. Çocuklar kendilerinin ne kadar sevildiği kadar anne-baba kavgalarından etkileniyorlar ve iyi anne-baba ilişkisi olmayınca o evdeki gerginlikten dolayı yeterince sevilseler bile o sevgi verimli olmuyor, çocuğa anlamlı gelmiyor.

O da sana "Çocuğunu çok seveceğini ve iyi bakacağını biliyorum ama beraber olduğun kadın senin için o kadar da değerli olmayacak, evliliğin iyi olmayacak" demiş. Bence "Senden uzak durmam lazım" demiş, senden ona yar olmayacağı gerçeğini kabullenmiş.

bu kadar sövmüş olabileceğini sanmamıştım ya la :(
iyi koca olamazsından kasıt bana ilgi göstermezsin, sürekli tartışırız, gözün dışarıda olur olmamalı aslında; öyle bir insan değilim, söyleyene piç gibi davranma durumum da olmadı. baharat'ın dediği sevgiyi çocuğa yönlendirme mantıklı diyeceğim ama çocukları da çok sevmem hani.
demek ki beni yanlış tanımış ya da yarattığım intibanın farkında değilim. ya da belki gerçekten öyleyimdir :/

senin pompan iyi olmaz diyor.

Stparles+1 "Ten uyuşmalığımız var ama genlerini taşıyan bir çocuk fena olmaz" gibi geldi bana da nedense... Yakışıklı değil ama sempatiksin muhabbeti gibi.

ahuahuahu son iki cevap doğru gibi.
şaka bir yana ayça haklı

bence eğlenilecek değil evlenilecek erkeksin demek istemiş. beş sene daha hayatını yaşayacak sonra senin gibi tiplere yamanacak.

Bir arkadaşımın eski kocası tam öyleydi. İyi koca olmaz ondan. Karısına iki çift güzel laf etmez ama görev adamı; çocuğun derslerini takip eder, oturur çocukla konuşur, hafta sonu aktivitesi yapar (çocukla). Karısı ise bu resmin içine girmeye çalıştığı zaman ya direkt reddedilirdi, ya da uyumsuzluğu yüzüne vurulup hevesini kırardı.

tamamen farklı bir şeyi kastetmiş de olabilir ama ben bu lafı duysam bayağı bozulurdum, açık konuşayım. abi bak benim gözümün önüne şuradaki adam geldi bunu okuyunca: cdn.meme.am

böyle işte dümdüz bi adam tamam mı. çocuklarıyla ilgilenir, belgesel izlerken portakal soyar, çalışır, evi çekip çevirir, uyumlu bir insandır ama genç bir kadın yahut herhangi bir yetişkin ilişkisi için kesinlikle çok sıkıcı ve ot biridir. muhakkak sen de görmüşsündür bahsettiğim tipte adamlar. eşleri daha baskın olur. bunlar mıymıy, age of empires'taki köylü gibi "oduncu, yaparım" diyen, çok basit ve karizmanın zerresini içermeyen adamlardır. yanlış anlaşılmasın, ben "erkek dediğin masaya yumruğunu vuracak" demiyorum. söylediğim şu: iki yetişkinin ilişkisinde, taraflar birbirini çekici bulmak zorundadır. bu tip adamlar eşlerini hiçbir zaman heyecanlandırmaz çünkü hiçbir olayları, özellikleri yoktur. kendi dünyalarında yaşarlar, oraya eşleri veya kendi seviyelerindeki herhangi biri de kolay kolay giremez.

benim gözümde böyle bir tip canlandı işte. o yüzden, birisi bana "iyi baba olursun ama iyi koca olamazsın" dese benim böyle bi tip olduğumu ima ettiğine inanır ve onu oracıkta skerdim affedersin öfkeli bi şekilde.

der Meister +1

iyi bir görev adamı olursun ama düz birisin renksizsin senle hayatımı geçiremem sıkılırım demek istemiş

der meister olm seninki en kötüsü oldu lan :( pompan iyi olmazı tercih ederim valla, o ne lan öyle, kendimden tiksindim yeminlen. baskın bir karakterim var, bana pek yakın değil öyle bi baba olmam.

yalnız aklıma da direkt white bird in a blizzarddaki baba geldi, filmin sonunu da düşününce.. :(((

bu arada, bana bunu söyleyen kadın sevgilim ya da flörtüm değildi; karşı cins ve baba-çocuk diyince konu hemen oraya gitti tabii. yani bana alıcı gözle baktığını sanmıyorum, kendine göre şeetmemiştir bence.

Açıkçası "İyi baba ama iyi koca değil" kısmını düşününce, kadın olarak benim kafamda düzlükten daha değişik şeyler oluştu. Hatta bence düz pek de kötü bir şey değil; duruma göre düzden iyi koca olabilir ama daha çok dengesiz insandan iyi koca olmaz. Bunun da bir milyon boyutu var, hangi özelliğini düşündü, bilemeyiz. Belki de gözünde büyüttü de büyüttü. Örneğin, kişi aşırı kıskançtır, ilişkide boğar ama baba olabilir. Ya da bencildir, "Hep ben" der ama çocuklara karşı yüzü yumuşaktır. Ya da çok baskın karakterlidir, otoriterdir; bunun çocuk öyle davranılmasını istemiyordur. Bağımsız ruhludur, evci biri değildir, arkadaşları için sevgilisini ekebilecek biridir, kadının yanında ve evde bunalan, oturduğu yerde oturmayan bir tiptir; işte o kötü koca olur ama çocuğuna da iyi baba olabilir.

ya şimdi sonuçta bunu söyleyen kadın değişim istiyor mu istemiyor mu ben o kısmıyla ilgileniyorum. kadınlar hep istiyor.

tipikal bir kadin kiskancligi
cocuk olursa cocugu benden daha cok seversin, benle ilgilenmezsin anlamina geliyor.

Kredi kartı ile alışveriş yapacaksan; güvenli mi? sorusu biraz yersiz. Karşılıksız çıkan ürünlere kadar bir çok noktada kredi kartı (visa ve master) sana güvence sağlıyor.

eksisozluk.com

ilk ikisi için bir şey diyemem ama 700 bilmem kaç gün raporlu olup da her ay tıkır tıkır maaş almak hiçbir adalet sistemine uymaz. çalışanlar, yolunu bulmaya uğraşmayanlar enayi mi?

(bkz: işsizlik)

Bizim millet işsiz olduğundan bu tarz şeyler üzerine fikir beyan ediyor. Şu videoyu izlerseniz durumu daha net anlayabilirsiniz: www.youtube.com

Yeni Turkiye'ye hosgeldin. Adamlar bu sig, basit, baskici, beyinsiz dusunce yapisini resmen pompaladilar topluma (toplum da hazir tabi, yuz buldukca arsizlasti).

yeni türkiye'de kimse kimseye güvenmiyor ve saygı duymuyor.
yeni türkiye'de kimse kimseye güvenmediği ve saygı duymadığı için insanlar her olayın altında farklı sebepler de arıyor. misal, birisi öldüğünde yeni türkiye insanı öncelikle onun kimliğine bakıyor ve ona göre tavrını geliştiriyor.

bir yerde güzel bir öneri görmüştüm ve aynen katılıyorum. şöyle ki; insanlara "bana ne" dedirtene kadar onların kafalarını duvara vuracaksın. önce hafif sürteceksin, şöyle duvarı ısıtsın o kafası. sonra, o kafayı alıp vuracaksın güzelce. her vurduğunda sana ne diyeceksin, ta ki o kişi "bana ne" diyene kadar. ortadoğu'ya özgü eğitim metotları olmalıdır kanımca.

Sana ne Devilred? Bir sorunun varsa sisteme yönelt eleştirini. Şahsa niye yöneltiyorsun

Yukarıdaki cevabı görmeden yazmıştım cevabı. Belirteyim dedim

ilk ikisinde haklı üçüncüsünde haksızsın. kamu görevlisi kadın, böyle bir şey varsa eğer yapmamalıydı.

kadının maaşıyla uğraşmak ayıp ama 700 gün rapor alıp okula gitmemek, devletin kaynağını sömürmek normal di mi? kusura bakma da bu örneği veriyorsan ikiyüzlüsündür. sisteme yöneltecekmişiz eleştiriyi, bak sen. e iyi o zaman her bokta aynı şeyi söyleyelim, "kişileri şeyapmayın yea" olsun. bu mudur?

biz yiyoruz birbirimizi, sen takma kafana.

ooouuu atarlı ergene denk gelmişiz, kaç kaç kaç!

sistem herkese aynı sistem değil bu arada, bunu da ekleyeyim. mayıs ayında sekiz aylık hamileyken bebeği karnında ölen, gözleri uzun süre görmeyen öğretmen kuzenim eylül ayında işbaşı yaptı bu sene. siyasetçi yakını değildi çünkü.

devilred +1500 der meister +1500

neyi savunduğun belli değil be.ilk 2si sosyal yargılar, tabular, tartışmalar üçüncüsü eşitlik istemi. bu kadar basit. ne demek kardeşim o kadar rapor, rantçıya rüşvetçiye bana ne mi diyelim, göz mü yumalım? bu mu lan medeniyetten anladığınız, andaval mısınız?

www.birgun.net

hdp'ye oy vermiş biri olarak söylüyorum, kaç sene içinde 700 küsür gün işe gitmemiş ya da gidememiş bilmiyorum. Fakat birey yerine sisteme yönelt eleştirini dersen "sizin aklınız yok mu kardeşim? neden kendinizden başkaları ile uğraşıp duruyorsunuz?" sorusunu bireylere değil, bu bireyleri böyle davrandıran sisteme getirmen gerekir eleştirini. Dahası niye insanlarla uğraşıyorsunuz deyip yine insanlara atarlanman da kendi içinde tutarsızlık barındırıyor.

Klasik islam dini

of harika resmen. günüm şenlendi.

video'ya dair mantıklı bir izahım yok ancak "klasik islam dini" ile de bir alakası yok. nedir ne değildir bilmiyorum, lakin akılsız inananlar sebebiyle bir düşünce akımına laf söylemek akıllı bir hareket değil.

Yapılan şeyin normal ibadetten tek farkı; adamların "havlaması". Garip olan da bu değil mi?
Peki hiç islamı tanımayan biri için namaz ibadeti bile en az bunun kadar garip gelmiyor mu? Sırf göz nizamına uyduğu için bunları söyleyebilirsin ama bu da klasik bir islam dini.

Klasik islam dini diyenler bunu neye göre söylüyor acaba. Yazılı bi kaynak gösterebilirler mi

aralık ayı kullanımını ocakta zamlı tarife ile keserek tüketiciye kaktırmak için beklediler.

@want2die

Aynen zaten sıkıntım da o. bütün faturaları ödemişim. bi bu kalmış. aradan uzun zaman geçince unuttum. kalan parayı da kredi kartına yatırdım. sonra cart diye 100 tl'lik fatura geldi. ben nerden bulayım o parayı şimdi.

Baza kargo ile gitmez. Gitse de 300 desi felan çıkar. Ben bile 300 desiyi 150 liradan gönderirim, sen 400 den aşağı gönderemezsin. Kırılır vs olacak iş değil

want2die +1 otobüs bagajında götürülürse hadi neyse de kargo nedir yav.

baza + yatak 1200 tl idi aldığımda. tek kişilik ama 120ye 200. bir de bel ağrım olduğu için yatak premium yatak diye geçiyor sanırım. olmadı sadece yatağı mı göndereyim ?

bu arada fiyat 300 tl çıkıyor ikisi için. hesapladık ptt kargodaki elemanla. indirim de var çalıştığım yerle anlaşmalı olduğu için 225 e geliyor taşıma.

korkma gönder gitsin gayet uygunmuş fiyat.

şu havalimanlarında bavulları paketlediğimiz naylonlardan alıp yatak üzerindeyken sarın yatak alta gelecek şekilde üzerine etiket yapıştırıp gönderin.

sakınan göze çöp batar demişler hem 225 lira için bazayı göndermemeyi tercih etmeyin. en kötü ihtimalle köşelerde açılmalar olursa 2-3 liralık L dirseklerle tekrar birleştirilir.

böyle bulamazsın. semt ya da okul söyle

kadıköy veya üsküdar civarlarında

soyleki okul marmara goztepe kampusu, yakin semtler olur , kadikoy den maltepe ye kadar.

arkadaşından da bahsetseydin biraz keşke.

kar suyu, normal sudan ince olduğundan.

İnce olduğuna katılmıyorum. Benim fikrim kar parçalarının ayakkabı üzerine yapışması ve sürekli bir şekilde ayakkabı'nın duran suya maruz kalması. Yağmur mesela çarpıp düşüyor yani ayakkabı üzerinde devamlı basınç yapmıyor. Ben de hep ayakkabıyı leğen içine koyunca acaba belli bir süre sonra geçirir mi bu ayakkabının kalitesini belirtir mi diye düşünürüm.

ilk defa duyuyorum. su geçirmiyorsa kar suyunu da geçirmemesi lazım.

Kar suyu ince, daha akışkandır

Bence ayağın terliyordur.

@peggy -1

@tukenmez adam +1

simdi su gecirmez ürünler, bu sifati su hic gecirmediklerinden haketmez. belli bir basinc altinda, belli bir süre su gecirmediginden hak ederler bu sekilde lanse etme hakkini.

mesela kol saatlerinde 5 atm yazsa da bu aslinda sicak su altinda, dusta vs 2-3 bar demektir, ellerini yikarken cikartmaman demektir, ama suya dalar o basinca kadar inersen sadece 5 dk su gecirmemesi anlamina gelir. sonrasinda ici nemlenir, bugulanir ya da su alir. ancak bu kriterleri saglamasi gögsünü gere gere sugecirmez yazmasina izin verir.

simdi waterproof cogu ürün, sealed dikis kullanmaz, bu söyle olur. ipler özeldir, waxlanir vs. islanmamasi istenir. dikislerin üstü genelde örtülü olur ki su almasin, ama hava alabilsin. goretex gibi kumaslar islendikten sonra islemden gecerki iplerin gectigi delikler ufalsin, sikilassin. su gecirmez yazsa da aslinda cogu "sicrama su gecirmez". su gecirmez, plastik kaplama cantam var mesela, onun üzerinde bile sadece kisa dalislarda su gecirmez yazar, bir seyi suyun icinde tutarsan o kumas su gecirir.

kar suyu ise, dikisler üzerinde kalir, dikisler tarafindan yavasca emilir. islanmasindan ya da su gelip akmasindan bahsetmiyorum, suyun sürekli orda tutulmasi gibidir kar. caya küp sekeri degdirdiginde küp seker nasil emiyorsa kumas da dikisler de emer suyu. kar gecirmez yapmak icin, dikisler genellikle icten mühürlenir. dikisin arka kismina baska bir kumas vs yerlestirilir ki ayagin temasi mümkün olmasin dikisle.

ama öyleyse neden her botu snowproof almayalim? hem suyu da gecirmez ki o zaman?

gene yanlis. kar ayakkabilari cogunlukla hava almaz, ayagi terletir. alplerde giyersen hava zaten nispeten kurudur, soguktan dolayi. o yüzden dert olmaz, asil önemli olan ayagin islanmamasidir.

ama sehir ortaminda kapali alana girdigin an hamama döner ayaklarin, kendi teriyle üsütür, bakteri olusturur, pis kokar. o yüzden ayakkabi dedigin nefes almalidir.

bu yüzden iyi ayakkabi, yerine göre dogru secilmis ayakkabidir. bahar hikeina, babetle gelmenin farki yoktur bence sehir hayatinda kar gecirmez, bilek üstü bot giymenin.

Cevaplar için herkese, özellikle de aynadakiyabanci'ya çok teşekkürler :)

tiklememişsin ama söylediğim şey doğruydu:)

@aynadakiyabancı, verdiğin bilgiler doğru, ben de bir dalış eğitmeniyim, ancak bu botları dalışta kullanmadığımız için basınç konusundan bahsetmek gereksiz. şehirdeki kar-yağmur durumu o kadar komplike değil.

ben istanbul veya genel olarak türkiye koşullarından bahsediyorum.

istanbul koşullarında (ya da yılın 6 ayı kar altında kalan bir yerde yaşamıyorsan) yağan azıcık karda ayakların ıslanıyorsa bu ayakkabının dandikliğine işaret eder.

3 outdoor markansının su geçirmez botunu kullandım şimdiye kadar, hiçbirinin karda su geçirdiğini görmedim. benzer şekilde kullananlardan da duymadım.
(dağda kış faaliyetlerinde daha farklı, koflach tarzı botlar kullanıyoruz misal, ve de yoğun hareket olduğu için bahsedilen şekilde ayak terleyebiliyor, bu farklı bir durum)

tabii ki ayakkabı eskidikçe suya dayanıklılık zaman içinde azalır ve su almaya başlar. ya da su geçirmiyor diye ayakkabıyı bir kova su içinde tutarsan aynı şekilde su almaya başlar. bu da farklı bir durum.

sonuç olarak, normal şartlar altında, bu "waterproof" diye satın aldığın ayakkabı iki cm karda su geçiriyorsa dandik ayakkabı almışsın demektir. geçirmemesi gerekir.

@peggynin genellemesine karsi ciktim, ama son dediklerine katilmiyor degilim. konuyu dagitmak pahasina da olsa birkac sey daha diyeyim.

•ayaklarim tarakli oldugundan ya da kalin coraplarla kisin giyildiginden ayagima göre azicik daha büyük numaralar almam gerekiyor. öyle olunca her yürüyüste, özellikle yokus asagi, ayakkabilarin dikisleri esniyor. bu da su gecirmezligin kaybolmasi demek. o yüzden saticilar ayakkabilarin dinlendirilmesini, düzgün bakilmasini önerirler.

•birkac defa su gecirmezligine karsi cikarak ürün geri yolladigim oldu. bir defasinda dikislerde hata oldugu söylendiginden ürün degisimi önerildi. bir digerinde ise, kullanici hatasi denilerek reddedildim. nedeni suydu, üretici bu tarz sikayetlerde mikroskop altina yatiriyor ayakkabiyi. dikis yerlerindeki ipliklerde deformasyon görülmüs. bunun nedeni de benim o dönemki cahilligimle kamp atesi civarinda takilmis olmam imis. atesle temasi olmasa bile o sicaklikla yapistirici malzemede esnemeler olmus, ipliklerin uclari eriyip yapismis. yani goretex gibi ayakkabilarin sugecirmez kalmasini saglamak cok zor.

•ama gene de @peggynin dedigi gibi, eger bir ayakkabi su gecirmez ise, kisa süreli karla da mücadele edebilmeli. en eski botum 6 yillik, aylarca giydigim oldu, kamp ates gördü. hala su ve kar gecirmez bir saat kadar karda gezsem. su an bulundugum yer -13, kar degil buz yagiyor, bilege kadar kar. 8 cift ayakkabimdan spor ayakkabilarim dahi 20 dk karda yürüsem islanmaz, beni gecirmeye yeter. eger o kadar kisa sürelerden veya istanbul gibi yerlerden bahsediyorsak, evet, su gecirmez bot kar suyunu da hemen cekmemeli.

•son olarak, ister profesyonel olun, ister ayakkabinin tanesine 1000 lira sayin. -30 derecede 8 saat disarida kaldiginizda, sizinle islanmak arasindaki tek sey, goretex, texapore vs gibi teknolojik kumaslar degil, posettir. cogu asker veya outdoorcu gene de corap disina poset giyip giyer ayakkabisini, nefes almayip terleyecegini bilse de. not düseyim istedim.

Ayakkabıyı süngerle bir güzel vazelinliyorsun, kenar dikişlerinin de nasibini aldığından emin olmak için kenarlarda ve dikişlerde bir diş fırçaşı ile ikinci bir kat da atıyorsun. ardından kısa bir fön makinesi işlemi ile vazelini özümsemesini sağlıyorsun.

Hayırlı olsun, ne normal su ne de kar suyunu geçirmeyen canavar gibi bir ayakkabın oldu. 4 yıllık ısparta deneyimi ile sabittir.

Notlar: Açık renk ayakkabılara uygulama, koyulaşır. Nubuk ve süet ayakkabılarda sakın deneme. Sadece siyah veya koyu kahve renginde kullan, onlarda atış serbest. Yoğun kar gören ve soğuk iklimlerde 3 - 4 ay dayanır. Sonra yenileme ister. Daha uzun kullanım için önce parafin sonra vazelin aksiyonu var ama işçilik ister.

sanayiden çıkmak istemeyen bir halin varmış gibi geldi bana.

c4 dizel güzel bir araç fakat elektronik aksamı çok bol bir araç o yüzden herhangi bir arızaya müdahale edememek en büyük handikap o yüzden c4 piyasa sartlarında sanayi dostu olarak bilinir temizlenmiş değil gerçekten temizi ise ve uygun fiyatlı ise almanı önerebilirim

az yakar

2010'dan beri kullanıyorum bir sorununu görmedim ben, tık demedi

1 sene kullandim artilarini ve eksilerini yazayim sana elimden gelidigi kadariyla

Artilari:

1- cok az yakiyor

2- bastin mi gidiyor

3- parcalari ucuz nispeten

Eksileri:

1- Fransiz arabasi guven vermeyebilir

2- cam acma kapatma tuslari ve plastik aksami cok dandik arabanin hemen bozuluyor

3- ariza cikariyor

Çocuklar ölmesin dersen de terör örgütü propagandası oluyor.
Manyağız komple.

hee canım hee.

sözde bildiride bir kere "pkk" "terör" geçiyor mu? ona bakalım.

neyi söylediğin kadar nasıl söylediğin de önemli bence. sadece devlete suç atılıyor bildiride, pkk namına geçen bir şey yok.

teröre karşı çıktılar bildiride. ama akp'yi desteklemediler. yani hükümetin politikalarının yanında durmadılar diye bu yüklenme..

anlamadım, koskoca akademisyenler pkk'yı mı muhatap alsın? akademisyenler ve barış isteyen herkes devleti muhatap alacak. pkk adı üzerinde bir terör örgütü ve erdeme ihtiyaç duymaz. ama devlet öyle değil. devletin yurttaşlar için belirli görev ve yükümlülükleri var.

barış çağrısını ve barışı getirebilecek güç de devlettedir (iktidarı kastetmiyorum). tüm bu çağrıların muhatabı ve hedefinin devlet olmasında şoka uğrayacak veya hee hee diye geçiştirilecek bir şey yok.

kaldı ki pkk adı geçmemesi bu işin arka planında bir propaganda malzemesi olmamasını da sağlıyor. akademisyenlerin pkk'ya çağrısı, sanatçılardan pkk'ya bildiri falan filan diye çıkan haberler sadece pkk'nın politik düzeyde ne kadar ciddiye alındığını gösterir ve alt metinde pkk kendisini bir bk zanneder. işe bir de bu tarafından bakın.

tarafsız olmak isteniyorsa hem devletin hem de pkk nın yaptıklarından bahsedilmeliydi.

açıklamayı okuyan; pkk'nın pasif direnişe geçtiğini ya da kendini savunmak için çırpındığını sanıyor.

ayrıca 30 yıllık pkk eylemlerinde bu akademisyenler hiçbir zaman pkk eylemlerinin durması için çağrıda bulunmadı.

devlet deli mi ki kendi kendine çatışsın? bugün bebeleri, kendi vatandaşını bombayla havaya uçuran devlet mi? devleti muhatap olarak alıyorsa hem eleştirecek hem de destek olacak. yakalanan terörist ifadesinde adres göstererek evden dışarı çıkmalarına izin vermedikleri yaşlı çiftin kurtulmasını sağladı. onları oradan sırtında taşıyan bu devletin polisiydi, askeriydi.

şu arkadaş çok güzel özetlemiş: (bkz: #57713825)

@uuth evet muhatap alacaklar. koskoca devlet muhatap aldı da onlar mı almayacak? laf ebeliği yapmayın.

Bildiri: www.diken.com.tr

Bu bildiride Türkiye İçin Akademisyenler'den: turkiyeicinakademisyenler.com

@kupigometa bunun laf ebeliğiyle ne alakası var? hayır elbette almayacaklar. devlet muhatap alır, akademisyenlerin devlet gibi karşısına terör örgütünü alıp konuşacak hali yok. bu sadece terör örgütünü kendi içerisinde yüceltir. terör örgütünün tek bir zerresi samimi olsa politik kanadını tüm bu süreçte ayaklar altına aldırmazdı.

ya arkadaş pkk çarşıda gezen askerin kafasına sıkıp öldürdüğünde (hem de hamile eşinin yanında) hükümet tepki bile vermemişti. bunu hatırlıyor musunuz? niye? çünkü iyi kötü işleyen bir süreç vardı. e şimdi süreç bitti, malum. hükümet tam bir savaş politikası izlemeye başladı. o gün barışsever olan ak gençler bugün faşolaşmaya başladılar.

omurga diyorum başka bir şey demiyorum. barış her zaman lazım. sadece siyaseten işimize geldiği zaman değil. pkk insan öldürüyorsa her ölüme karşı çıktığımız gibi ona da karşı çıkarız. ancak bunu yaparken ille de hükümetin yanında yer almamız gerekmez.

çünkü bu hükümetin dünü ve yarınının ne olduğu belli değil. rüzgara göre ayarlıyor yelkenleri. biraz da başkanlık sistemine göre.

demokrasi, barış

bir de orwell'in newspeak'i.

bacak açan aşüfteye gelen çok olur. tapınmayı kessek artık. koskoca cumhurbaşkanı ve koskoca akademisyen aynı aklın diline gelen ifadeler.

ne olmuş yani? adam mı olunuyor öylelikle?


barış istiyoruz savaş çıkaralım, barış istiyoruz "esed"i indirelim, barış istiyoruz savaş çıkararak veya anayasa çiğneyerek hatta uygun anayasa düzenleyerek ülkeleri bölelim, barış istiyoruz demokrasi getirelim arap ülkelerine öyle ki dün laik olan bugün şeriatla yönetilsin...

barışın tanımını bu adamlar mı yaptı nedir? sizin tekelinizde mi abi bu kelime?


bu bence ortalığı ajite etmek için sorulmuş bir soru ama ciddi cevaplar almış. o zaman benim cevabım da bu.

Devleti elestirebilirsin, sevmeyebilirsin. hatta bu sonuca gelinmesinde plansiz, esirikli halleriyle en buyuk payın devlette oldugunu dusunebilirsin. Ama bildiriyi dikkatli okursan, insanlarin evlerini bombalayan, kafalarina sıkan pkk degil de sadece devletmis gibi gosteriliyor.

Pkk lafi gecmesine gerek yok illa. Ama olay o kadar tek yonlu yazilmis ki bu olayin karsi tarafi yok sanki.

Kaçırdığın şeyler toplumsal histeriyle toplumsal şizofreni sebebiyle yaratılan straw man fallacies.

Yani toplum içindeki insanlar, o kadar vahşi olaylara ve söylemlere şahit oluyorlar ki (hem yapanı hem de yapılanı etkiler. Aynı durum, mesela, bireysel olarak, işkencede söz konusu) gerçeklik ilkesini kaybediyorlar. Buna toplumsal şizofreni deniyor. Bu durumdayken de, insanlar söylenmek isteneni değil, kendi istediğini gerçek kabul ediyor. Diyalog bı yüzden imkansız hal alır. Gerçeklik ilkesini sağlıklı bir hale getirmek en az 1 nesil alır. Ama her geçen gün yeni bir şok edici olay yaşandığından (mesela dün gece), toplumsal histeri giderek büyüyor. Bu yüzden, akıl oyunları filmindeki gibi metin okuması yapabiliyorlar. O niye yok, bu niye var gibi sorulara defalarca cevap verilmesi bir anlam ifade etmiyor.

ortada bir paranoya ve ona dayanan bir fallacy falan yok, bunu diye diye toplumda bağışıklık mekanizması bırakmayacaklar. bunun neden paranoya olduğunu anlatmaya çalışmadan, kendi görüşünüzü ve tercihinizi tarihsel verilerle desteklemeden sosyolojik bir olguymuş gibi sunmaya, isim koymaya kalkmayın; iyi değil, itici.

*"there are times, when all the world's asleep, the questions run too deep, for such a simple man. won't you please tell me what we've learned, i know it sounds absurd, please tell me who i am"*

Tarihsel verilere de dayanalım, çok sever insanlar okumadan karşısındaki edebiyat yapmakla suçlamayı: The Authoritarian Personality'de alman toplumundaki toplumsal şizofreniyi ve Sartre ile Camus'nün gazete yazılarından fransız toplumundaki toplumsal şizofreniyi okuyabiliriz. Daha yakın dönemde olan 11 eylül sonrası abd'deki toplumsal şizofreni aşikar ve kuzey irlanda sorununda oluşan ingiliz toplumsal şizofrenisi de incelenebilir. Bu son ikisi için spesifik kaynak aklıma gelmiyor. Bir de doğu toplumu için örnek verelim: Dariush Shayegan'dan islam coğrafyasındaki toplumsal şizofreniyi okuyabilirsin (Cultural Schizophrenia iyi bir başlangıç). Türkiye için murat paker'in psikopolitik yüzleşmeler kitabı güzel bir başlangıç olabilir. Teorik başlangıç istenirse Freud'un Group Psychology and the Analysis of the Ego kitabı çok rahat okunabilecek bir başlangıç olacaktır.

Yani şimdi konu hakkında en ufak bir okuma yapmadan, karşı tarafı tarihsellikten kopuklukla suçlamak ne kadar kolay. Hakkında aşırı büyük bir literatür var (çatışmalar, tartışmalar vb. yani bir bütün değil bu literatür). Sayısız vaka incelemesi var (türkiye dahil). Bunlardan haberinin olamaması, benim bu tartışmalara dayanarak bir şeyler söylememi engelleyemez. Zaten toplumdaki savunma mekanizmalarının, aynı bireylerdeki bazı savunma mekanizmaları gibi şizofreniye sebep olduğu söyleniyor. Aynı bireylerdeki gibi, hatalı savunma mekanizmaları 'hastalık' denen şeye yol açıyor. Gelip bütün savunma mekanizmaları gereklidir, onlardan kurtulmaya çalışıyorlar vb. demek abes. Terör, iç savaş vb. gibi; histeri ve şizofreniye sebep olabilecek toplumsal olaylardan geçen bazı ülkeler (almanya, bazı latin amerika ülkeleri vb.), sırf bu tartışmalara dayanarak yüzleştirme komisyonları kuruyorlar (benzer bir örnek twitter.com). Amaç, savunma mekanizmalarını engelleyip gerçeklik ilkesinin zarar görmemesini sağlamak.

açıklamada beni rahatsız eden laflardan biri "başta kürt halkı..." denilen kısım, o nasıl olacak, böyle bir konuda bu laf yazılır mı cidden, ayrımcılık yapılan yere bak hele.

ayrıca yazıda rahatsız edici laflardan bir diğeri de "kasıtlı ve planlı kıyım.." kısmı, pardon? bunlar memuru olduğun devlete nasıl laflar canım, bu kadar rahatsız olduğun bir oluşum içerisinde hala çalışmak neden ya da, böyle sorsam daha iyi anlaşılır. katil ile işbirliğinde görebilirim o zaman bu yazıyı yazanların düz mantığı ile. çok komik laflar bunlar gerçekten, bana hiç ciddi ve tamimiyle ele alınmış bir yazı gibi gelmedi. muhatap devlet olacak tabi ama bir akademisyenin bu kadar boş konuşmasını da kaldıramıyor insan.

diğer yandan bu yazı devlete yazılmış bir yazı bu yüzden pkkya suç atmaması ve lafını geçirmemesi abes değil. geçirse de abes olmazdı ama.

akademisyen olmuşlar ama ezber konuşmayı bırakamamışlar
(bkz: #57637849)

isteyen istediğini söyler, bu kadar basit.

tarihsel örnekleri, farklı şartlarda farklı şekilde tezahür etmelerine rağmen her istenilen duruma empoze etmek yaygın bir teknik. hiçbir bilimselliği yok.

toplumlarda belli dönemlerde patlak veren tepki şekilleri için bir kere o toplumların içinde çok fazla tartışma dönmüştür. bunları üzerinde uzlaşıya varılmış birer teşhismiş gibi, 2 artı 2'nin 4 etmesi deterministliğinde her yere serpmek, okumayı bunları bir araç gibi kullanmak adına yapmak üzücü gerçekten.

toplum bir su değil, siz de falan basınçta şu kadar su şu kadar derecede kaynar der gibi konuşamazsınız.


uluslararası politikanın, global çıkar ilişkilerinin ülke siyasetlerini değiştirdiği yerlerde toplumlardan özerk oluşumlar gibi bahsetmek zaten çok komik. hatta olayı freud'a kadar indirmek daha da komik.


bir kere zaten uzun-dönem kısa-dönem karşılaştırmaları birbiri içerisinde girmiş. camus veya sartre'ın fransız toplumu üzerine düşüncelerini okuyup okumadığım hakkında varsayımda bulunmadan önce sosyolojinin tarihi/belgesel nitelikte olaylar ve paternlerden, çıkarımlardan yararlanmadan önce idiopatik teşhisler koymasının ne kadar mantıklı olduğunu kendinize sormanız daha iyi olur.

yoksa dün çok anlamlı olan ve bilim muamelesi gören astroloji bugün güldürü malzemesi, ne olacak.

tarihi neyi yönettiğine bakmadan, büyük resimleri dıştalayarak ayrıntılara inmek baktığınız olayı, nereden bakıyorsanız o şekilde etiketlemenize zaten cevaz verir.

burada bu akademik beyanatı bir kere politik olmayan bir olay gibi izole edebildikten sonra bunları söyleseniz hadi neyse. ünlü insanlar ve durumlara taktıkları isimler değil bunların konuşulan konudaki geçerliliği önemli olan. ne yani ben de şimdi edward said'den, samir amin'e, marx ve engels'den huntington'a isimler mi vereyim -ki kesinlikle daha fazla otoritesi olan kimseler, bir kere ekonomipolitikten muaf yorumlara girmiyorlar-. hoş verdiğim zaman da oldu ama böyle saçma sapan artistlik yapmak için değil, kaynak paylaşmak için. istediğinizi yazmanız zaten güzel bir şey ama bunları söylemeye engel değil.

son bir şey: "just because you're paranoid doesn't mean they're not after you" bu da bir edebiyatçıdan. dediğim çoğu şeyin özeti ve sosyolojik yaklaşımın neden eksik kaldığını düşündüğüme kısa bir özet. kaldı ki, önceden de belirttiğim üzere, kendi içerisinde ekoller olan bir sosyal bilim demeyeyim de bilgi alanından, olaya tek otoriteymiş gibi teşhis koymasını beklemek epey abes. size tepkim aslında duymaktan sıtkımın sıyrılmasına neden olan bir "sapatama"ya olan tepkim. 10 küsur yıldır toplumsal paranoya bunlar diye konuşanlar sayesinde bugünlere çok daha kolay gelindi. kısacası size, böyle yapanlara, karşıyım. ve bunu söylemek istiyorum.

Sadece şuna itiraz yapayım, yaptığım açıklamada ve ya verdiğim örneklerin hiçbirinde tarihsel ya da toplumsal determinizm ileri sürmedim. Verdiğim örnekler çoğu zaman birbirleriyle uyuşmayan farklı teorik saptamalarla sonuçlanıyor. Yani topluma bilimsel bile yaklaşmadım. Sadece tartışmaların hangi kavramlar üstüne olduğunu göstermeye çalışıyorum. 'Hastalı' sözcüğünü tırnak işaretine almam ve savunma mekanizmalarının eksikliğinden bahsetmem tartışmanın benim yer aldığım tarafı. %100 gerçek, genel-geçer ve evrensel değil. Çünkü bu evrenselliğin değil sosyal bilimlerde, pozitif bilimlerde bile olmadığını düşünen birisiyim. Yapmadığım bir determinizm tanımı üzerinden vurmaya çalışıyorsun. Al sana bir örnek daha.

Burada türkiye'nin ve dünya'nın bu olaydaki spesifik konumlarını anlatmama gerek yok sanırım. Bunca ismi sıralamamın sebebi de, bu tip yazılarda tartışılmış olması. Okursun, öğrenirsin, akıl yürütürsün. Kaynak, karşıt görüşler ve tartışma oldukça bol bu konuda. Benden özetini çıkartmamı ve bütün kaynakları buraya sıralamamı bekleme. Fark ettiysen sadece isim sayıp bırakmadım, kaynak verdim. Daha da arttırılabilir, başlangıç tartışmaları muhtemelen bu kaynaklar. Freud'a gülünmesinin sebebini pek anlayamadım tabii.

Onun dışında eleştirinde bir karara da varman gerekiyor: başında söylediğin gibi tekil durumları genellemeyelim mi? yoksa, sonunda söylediğin gibi patternler bularak tekil durumları genelleyelim mi? Tümevarım eleştirisyle başlayıp, cevabın tümevarım olduğunu söylemişsin de. Beni determinizmle suçlayıp, tarihteki büyük resimlerden bahsetmeni söylüyorum.

sizden özet çıkarmanızı istemiyorum. bir olayı, demek ki size değil bana öyle geliyor, paranoya olarak yorumlayabilmeniz için hiçbir kriterinizi göremedim. sebep olmadan sonuca varmak, nedensellik olmadan kesinlik iddia edebilme rahatlığına eşdeğer nazarımda. çünkü, burada örneğe dönmek zorundayım, "toplumsal paranoya dünyada olmayan bir şeydir" gibi bir cümle kullanmadım ben zaten. bu durumun nasıl böyle bir örnek teşkil ettiğini görmek istedim, zira yorumunuz o yönde. siz buna zaman vermeye uğraşamam dersiniz, tamam. ama o zaman ben de zaman vermeden karşı olduğumu söyleyip geçmek istiyorum.

duyuruda böyle şeyler konuşulduğu ve bu yapılmadığı zaman duyurunun özelliğini yanlış anladığıma dair hisler ediniyorum. özellikle birisi özel ilgisini bu yönde yargı vermek için kullandığı zaman. bunun anketten farkı kalmıyor.


edite karşılık edit: tekil durumlar genellenmez ki. genel durumdan patern çıkarılıp tekil durumun o genel duruma örnek teşkil edip etmediği anlaşılır. ikisi birbirinin tam zıddı. yani tutarsızlık yok. son bir şey daha: determinizm önemli bir şey ve ben sizi bununla suçlamıyorum, determinizme has bir iddiayla genelleme yapmanızı eleştiriyorum. farklı örneklerden farklı olmaları hatrına bahsedilmez ki; toplumsal paranoya yaratılmış bir kavram diyen yok ki, bu alakasız durumlara gerek yok zaten, bu neden yanlış cevap diye sorsam, öğretmenim olsanız "dünyada ilk yanlış cevap veren sen değilsin" mi diyeceksiniz. bu teğet geçmektir; konu sapar. (siz bana ben soruyorum diye kendinizi anlatmak zorunda değilsiniz, konuşmayın derken kastım o değildi, öyle anlattıysam benim hatam, amacım eleştiri yapmak)

Toplumsal paranoyanın neden olduğuna ilişkin bir örnek vermiştim. Daha da açayım, çünkü eleştirinizi iyi anladım. Toplumsal şizofreni derken, kendimi daha fazla ifade etmem gerekiyor. Dış mihrak (elbette çeşitli çıkar grupları ve dış aktörlerin rolleri söz konusu; ancak ben dış mihrakın fetişleştirilmesi, tanrılaştırılmasını eleştiriyorum), büyük oyun, arkadaki güçler, faiz lobisi, yahudiler, çapulcular vb. gibi sadece boş gösteren olan, yani bir anlamı olmayan sözcüklerin arkasına sığınarak hedef göstermek, ideolojik yöneltme yapmak ve bunların işe yaraması toplumsal şizofreni örneğidir. Çünkü gerçeklik ilkesi bu tip durumlarda sapmıştır.Yani gerçek ile olmayan arasındaki konsensus bozulmuştur.

Akademisyenlerle ilgili örnekte şöyle bir açıklama yapabilirim toplumsal şizofreniye. Pkk sempatizanı olup, devlet görevlileri ya da sivillerin ölümüne sevinen kişiler var. Bir de, doğu'da siviller öldüğü zaman sevinenler var. Bu iki grup dışında üçüncü bir oluşum var (ingilizlerin silahları betona gömenler deyiminin de kapsadığı): sadece insanların ölmesine karşılar. Her ölümde ses çıkartıyorlar (dün geceki olaya da ses çıkarttıkları gibi). Ancak bu topluluk görülmüyor (mesela dünkü saldırıyla ilgili ekşi başlığına bak. Nerede o akademisyenler diye bir sürü entry var. Halbuki o akademisyenleri desteklediğini iddia edip, olayla ilgili açıklama yapan bir sürü entry var başlık içinde. Yani görülmüyorlar, yok sayılıyorlar, gerçekliğin dışına atılıyorlar). Ya terörist ya da devlete şirin gözükmeye çalışan 'sevgi pıtırcıkları' olarak kodlanıyorlar. Bu topluluğun söylemleri de, sırf bu yüzden bu iki kodlanmaya uygun şekilde okunuyor. Mesela metinde pkk eleştirisi olmamasını, bu insanların pkk'yı eleştirmemesi olarak okuyorlar. Halbuki, aralarından bireysel olarak tanıdığım (doğal olarak, listenin içinde yer alan en ünlü isimler tanınıyor genelde) 15-20 tanesine bakarak, bu insanların pkk eleştirisi yaptığına defalarca tanık oluyorum. Ancak silahlı, hukuki düzeni olmayan, uluslararası normlarla denetlenmeyen pkk'ya nasıl bir eleştiri yapılabilir ki? Pkk'ya ya da ışid'e, insanların tartışarak ve fikirlerini yarıştırarak sorunları çözebileceğine inanan bir kişi ne diyebilir?

Umarım bu olayda toplumsal şizofreninin ne demek olduğunu anlatabilmişimdir. İlk cevabımda da "insanlar söylenmek isteneni değil, kendi istediğini gerçek kabul ediyor. Diyalog bı yüzden imkansız hal alır" diyerek, bundan bahsetmiştim. Yani toplumsal şizofreni, karşı tarafın söylem ve eylemlerini, kendi istediğin gibi kurman ve karşı tarafı hiçe sayman ile açığa çıkar.

tamam, çok teşekkür ederim, dediklerinizi anladım. ama katılmıyorum. buna zaman vermek ister misiniz, bilmiyorum. ben yine de sıralayayım:

*gerçeklik ilkesiyle kastınız freud'un tanımı ise bireyin tekil algısına yönelik bir tanımın gruplara genellenmesinde sorun görüyorum. bir kere tanım nörokognitif bile değil.

*gerçeklik ilkesine karşılık baudrillard'ın gerçeklik algısı üzerine söylediklerinden ve hyperreality'den, simulacra'lardan bahsedebilirim. bu durumda gerçeklik artık ortak algının -her zaman kontrol altında olmayan, bilinç tarafından varlığı henüz takdir edilmemiş olguların istemli veya istemsiz manipülasyonu eşliğinde- kendi gerçeğini yaratmaya başladığı bir hal alıyor; adeta bir matruşka gibi.

buna ek olarak okuduğum bir iki şeyden dilin, semantiğin bu gerçekliğin yaratımı sürecinde, olmayanın dil pratiği ile beyne hatıra olarak asimile olmasından,

reconstructive memory gibi kavramlardan bahsedebilirim.

* bunlardan konuşuyor olsaydık bahsettiğiniz yaftalama durumlarının gerçekten de hangi ortak algıya veya bundan farklı olarak yaratılmış ortak algıya girdiğini tartışabilirdik.

ama buna girmeye lüzum bile kalmadan, bu akademisyenlerin tekstlerinde benzer klişelerin, yaftaların, sloganlarla düşünmeye teşvikin çokça kullanımını görüyorum.

bu durumda yakın dönem gelişmeleri de aklıma getirmek durumundayım. neden bu grup bu bildiriyi suriye'ye girilirken ancak daha ışid ortada yokken, hatta el nusra, el kaide yokken ancak suk ve öso varken yayınlamadı? neden suriye halkı adına bir eleştiri yok; orada oluşmasını fişteklediğimiz vahşet çok daha büyükken?

neden, ölüme her halükarda karşı olmak bu bildirinin ortaya çıkmasındaki temel motivasyon ise, pkk'nın tüzel bir varlık olmayışının bir önemi olsun? "kürt halkı" derken hangi tüzel varlığa gereksinim duyulmuş? dahası buradaki temsil hakkı nereden geliyor? siz 20 tane haksızca yaftalanmış tanıdık akademisyen görüyorsunuz, ben de istemediği tarafından temsil edilen 20'yi aşkın kürt kökenli türk görüyorum. bunların bahsettiğiniz sonuca varmanızda kriter olması, bu haliyle, bana yanıltıcı ve yönlendirici geliyor. istemli veya istemsiz, bir imada bulunmuyorum yani.

* bildiride yapıldığı sayılıp dökülen işlerde ardı sıra iddia olması, daha olan olayın failinin bile tartışıldığı, bu dönem özellikle belge üretmek/belge gömmekle ünlenmiş bir ülkede, ne gibi bir ehemmiyet taşıyor? dünyadaki pek çok hükumetin hamasi söylemlerinden karakterce farkı nedir?

* gerçeklik ilkesini kaale alıyor olsaydık, sizin bu insanların kimisini özel olarak tanıyor oluşunuz ve "öyle ya da böyle" olmadıklarını bilmeniz diğer bireylerin gerçeklik ilkesindeki konumlarını nasıl değiştiriyor? bu genelleme sakat değil mi? gerçeklik algısının gerektirdiği, bu insanların temellerinin ne olduğunu bilmeden, ne dediklerine bakmak da olabilir pekala? herkesin biyografisini okuyarak, sonra o biyografiyi -o da yazılmışsa- yazanın nasıl biri olduğuna bakarak, mesela yanlı mı, yansız mı olduğunu anlamaya çalışarak kararlarımız alamayız. bu insanlar kendilerini böyle temsil etmeyi seçmiş oldular.

* "kürt halkı" ifadesi bile "elma sebzedir" gibi bir kabul içeriyor. ulus-devletler tanımında devleti oluşturan halk ile etnik kimlikler arasında net bir ayrım var. daha konuşurken bile yönlendirilen bir algı söz konusu. ben bunu bilmiyorsam, hiç düşünmemişsem, belki de kolay yönlendirilirim.

(toplum burada bir paranoya yaşıyorsa, söylediğim nedenlerden ötürü bu bildiriyi yayınlayanlar da yaşıyor demektir. eğer paranoya olmasından bağımsız olarak eleştiri yapılabilecek bir şey varsa bu bildiri neden eleştirilemesin? bir şeyin yaygılaşması ve içinin koflaştırılması onu her zaman geçersiz yapmadığı gibi yersiz olmayan şüpheye paranoya denebilir mi? bir sürü soru sorulabilir)

yani bu insanların beyanatlarını üzerinde konsensus oluşmuş bir gerçekliğe, olgular bütününe, diğerini de dayanaksız sanrılar içerisine sokan nedir diye soracak olsam hayli sübjektif cevaplar alacağım belli gibi.

işte bu nedenlerle söylediklerinize katılmıyorum, ancak cevap verdiğiniz için samimiyetle teşekkür ederim.

@protector: ben yazdığınızdaki içeriğe göre yorum yaptım. sanrıdan kastım geçersizlik, deyiminizle "kofluk, boşluk", yani ezberden ve dayanaksızca konuşmak. kısacası o bölüm neye göre, kime göre demek için var, yazıyı oraya doğru inşa ettim.

İlk olarak toplumsal şizofreni hastalık değildir zaten. Öyle diyormuşum gibi bir algı oluşmuş. İkinci olarak madde madde cevapları pm olarak atıyorum.

burada yazın ki biz de bilgilenelim.

çalışmayın şu firma ile.
Mal teslim fişine bir göz atın bakalım bi. oralarda yazıyor

Tüketici hakem heyetine başvur ve sen yine Yurtiçi'ne şükret çünkü Aras bunlardan da rezil! Aras Kargo'nun yöneticilerinin ciddi bir cehalet problemleri var ve buna mukabil yaptıkları iş de çöplük gibi. Sinir krizi geçirmemek mümkün değil. Gecikmeden kaynaklanan bir iş kaybın ya da tazminat ödetilmesi gibi bir sorunun varsa mahkemeye vererek hem kaybının tazminini hem de manevi tazminatını talep edebilirsin.

Pudra şekeri

Beyaz

Un

işin uzmanları bile laboratuar testleri falan yapıyorlar anlamak için.

karbonat'ı ve oudra şekeri pazarlarda böyle pakette satarlar.
eğer paket küçükse karbonat, büyükse pudra şekeri.

o gördüğün pudra şekeri. muhtemelen kürt böreği yenmiş :)

pudra şekeri vb olabilir ama insan cebinde neden pudra şekeri taşısın ki?

@kuzey li, evde pudra şekeri yoktur börekten artanı almıştır yanına ben de sürekli kürdan alıyorum sağdan soldan

tadına baksanıza sorana kadar

arkadaş tadına bakın uyuşturucuysa bana gönderin kimseye söylemem :D

bence ne idüğü belirsiz bir şeyi hiç bi yerinize sürmeyin tuvalete döküp sifonu çekin gitsin.

fotoyu goremiyorum ama karbonatsa uzerine su dokunce kopuruyor.

pudra şekeri

uyuşturucu olmak için çok toz halde yapi olarak tutmuyo yani.
ben pudra şekerinden yana kullaniyorum hakkimi. bi minik tadina bakin

pudra şekeri +1
biri trollük olsun diye koymuştur.
üzerine az su dökün, yapış yapış olur şeker.

Universal printer

www.solidshare.net

tam olarak bunlar değil.

foxit reader yükleyince yazıcılar arasında pdf writer çıkıyor ya.
onun gibi birşey lazım.

istediğin bu. tabi program biraz karışıktır. alışabilmek için birkaç test çıktısı alman gerek.

sanet.me

www.print-driver.com

youtube'a spam video yüklüyorlar. reklamlardan para geliyor.

_mış, diyorsun çok azdır 100.000 de 1 falandır.
Ne yapıyor a cevap ya yazılımcıdır yada borsa danışmanıdır, online iş yapıyorlardır, ha belki evindeki stüdyoda müzik falan yapıp satanlar da olabilir.

şuan bir yerde çalışıp freelancelerle beraber 6-7bin lira kazanıyrum.
sırf evden çalışsam 8-10bin lira yaparım ama bi işyerine bağlı kalmak her zaman iyidir.

freelance web design ve dropshipping olabilir.

gayrimenkul değerleme uzmanıdır.
çözüm ortağı olarak çalışanlar günün yarısını sahada, yarsını evde rapor yazarak geçirirler.
eğer düzgün çalışıyorlarsa aylık net gelirleri minimumm 6bin civarı olur.

serbest piyasada 5 bine kazanç olarak bakmazlar.

Bir ara tez analizi yapıyordum, akademik makalelerin vs. sonlarında yer alan istatistiksel analizler... Güzel getirisi olmuştu öğrencilik yıllarımda. Ama işle beraber yürütmek için çok uygun değil...

Ogrenciyken ceviri yapiyodum. Bi de tok saticiydim herkesi kabul etmiyodum falan :p 2bine yakin kazancim oluyodu ayda

Ama o donemden sonra karpal tunel, gozlerde rahatsizlik oldu. Simdi ekstra param olsa iyi olur diyorum ama ceviri isi yine de almiyorum

Arkadasimin esi mimar, home office calisiyor. Ne kadar kazaniyodur bilmiyorum ama

donanımı epey zayıf bi cihaz. ben en fazla 200-250 lira verirdim, o da monitörü falan da veriyor diye. zaten 19 inch temiz bi ikinci el monitör nerden baksan 100 lira.

bencede pahalı bizim ofisde bundan daha iyisi var gel veriyim aynı fiyata.
(kadıköy)

teşekkür ederim kardeşlerim.
O zaman bana şunu al diyebileceğiniz bir pc var mı?
GET olsun mümkünse.

sıfır alıyor olsan, burada piyasayı deli gibi takip edip bütçeye göre 5 tane öneri veren cengaver arkadaşlar var, onlara sorarsın diyebiliridm.

ama ikinci el sorduğun için, bunun önerisi pek olmaz. sahibinden, gittigidiyor ve sanalpazar, buraları tek tek gezip bu bütçe ile uygun pc'leri araman gerek. aşağı yukarı piyasayı anlamış oldun. yukarıda sayılan özelliklere o fiyat fazla. yine bu özelliklerde daha aşağı fiyatlı bi ilan görürsen yapış.

o fiyat fazla mı bilmem, sonuç olarak bilgisayar bu alet 50 liraya alacak halin yok da alınacak bir bilgisayar değil yani onu söyleyeyim. baya kötü, temel bilgisayar işlemlerini yapacaksan iş görür ancak, bir adım ötesini göremezsin.

2. el alacaksan tavsiye bulmak zor, sen yine böyle pc bul getir biz bakalım anca öyle oluyor.

minyonsan cool olamazsın

Roman'da ve ParkBravo'da bir kaç model var bu sene.

Minyonsan olmaz +1

ramsey'e bakabilirsin.

kısa boya ve dar omuza uzun kaban gitmez. pastel tonlarda kısa kaşe montlar çok yakışır ama. şimdi kızlarda görüyorum bordo, sarı, lacivert tonları kemerli montlar. poponun yarısını örtecek uzunlukta.

OMUZLARIM GENİŞ :(((((

continental

Goodyear. Kış da en kaliteli

limit yoksa cekemezler ama otel surekli cekmeye calisir belirli araliklarla.

en guzeli otele mail atip, gelemeyecegini soyle. kartimda da ariza var zaten calismiyor falan de.

iptal talebinde bulundum. mail de attım. içinde yedi tl varmış. ne olur ki şimdi?

para cekemezler, muhtemelen sistemden de iptal eder otel odemenizi.

ama yine de cekmeyi deneyebilirler. cok para tutmayin o kartta. sonucta parayi cekmek yasal haklari.

İptal talebinde bulundum. İptal talebi otele ulaşmadan otel kart çekimi yapmışlar. Kart ret edilince beni aradılar. Durumu izah ettim. Mümkünse iptalini talep ettim. Herkes mutlu bir şekilde iptal edildi. Durum bu. Araştıran olursa okur

Her şey zıddıyla bilinir diye söz var.
Hastalık olmasa sağlığın tanımı bilinmezdi mesela.

(bkz: sabah ereksiyonu)

gayet farkına varıyoruz, ama hastalık değil gibi sanki...

yapay zekadan bahsediyor.

Atalarımız konu ile ilgili "Neren ağrıyorsa, canın oradadır" demişler. Yine de sadece hastalık değildir bence, hastalık bunlardan biri olabilir. Kendi bilincine varmak, yukarıda söylenene göre sağlıklıdan sağlıksıza geçiş ile oluyor. Ben bunu genişletmek istiyorum, olağandan olağandışılığa, otomatikten manuele geçiş gibi düşünmek istiyorum.

Eğer "varsayılan" durumumuz sağlıklı ise sağlıksız olan şey anında kendini belli ediyor, çünkü farklı olan o. Normal durumumuz sağlıklı ise sağlıksızlığımızı fark ediyoruz.

Kendi kendinin bilincine varmak, bilimsel olarak da omurilik soğanından beyne geçmek demek. Örneğin, yürüme, gitar çalmayı zaten bilen birinin her zaman çaldığı şarkıyı mırıldanması, araba kullanma, su içme gibi şeyler omurilik soğanı tarafından kontrol ediliyor. Yürürken bir yere takılırsak, çaldığımız parçada bir notayı yanlış çalarsak, araba kullanırken yola yaya fırladığını fark edersek ya da su boğazımıza kaçarsa, bu durumda anormal bir şey olduğu anlamına geliyor. Yönetici koltuğunda omurilik soğanı var, aynı anda iki şey yapıyor. İlki acil duruma müdahale, yani refleks. İkincisi ise yöneticiliği "Ben çok panikledim, ne yapacaksan yap" deyip beyne devrediyor. Böylece refleksten sonra, durumu toparlayabilmek için otomatik pilottan çıkmış olup tamamen farkındalık ile beynin verdiği kararı uyguluyoruz. Dolayısıyla bilişsel farkındalık normalden anormale, varsayılandan daha farklı bir duruma geçişle gerçekleşiyor. Sağlıklıdan sağlıksıza geçiş de bunlardan biri.

Ales sorusu olur

Şuursuz vecizesi

bence tersten söylemiş, insan hastalandığında (bedensel ya da ruhsal) veya bir takım sorunlar yaşadığında bilinci artar.

tasavvufta misal çok fazla vardır bunun örnekleri. acı dert sıkıntı olmadan tekamül edemezsin vs.

Sahip olduğun birşeyin farkına tam olarak ancak o şey zarar gördüğünde ya da onu kaybettiğinde varırsın demek istiyor sanırım.

ben şahsen derim.

Köklüyör derken?
Ergen aşkı

soruna cvp değil ama bırakmış iken günde 3 paketle dönmene çok üzüldüm. öğrenciyim diyorsun, yaşın da genç belli ki.. kardeşim olsan 'bok iç!' derdim :(

parliament reserve

3 paket ney kardeşim günlük 20tl ayda 600tl öğrencisin bide...biz öğrenciyken 1 tane roket alırdık 3 gün içerdik bitince de 2 gün otlanırdık parasızlıktan :)

sen muratti iç bitmiyor hemen biraz da sert gelir çok içemezsin

mavi chesterfield

google'ın ayarlarında bi yerlerde sanki vardır bunu değiştirebileceğin bir yer. ya da google.com.tr'ye gidip herhangi bir arama yaptıktan sonra sayfanın en altında "arama sonuçlarını com.tr üstünden getir" gibi bir seçenek çıkıyordu sanki.

keşleri nasıl temizleyeceğim

gazeteye ilan verirsen, olası bir suç durumundan sıyrılabilirsin. tek artısı bu.
aktif olarak araç kullanıyorsan ne kısa zamanda (hatta bugün) tekrar çıkar bence.

benim bir yıldır kayıp. bir şey olmuyor. kayıp ilanı ver

ilan ver. 2016'da çıkart. ehliyetler 5 sene içinde yenilenecekmiş, tekrar kart parası vermeden direkt yenisinden çıkartmış olursun.

Ben de kaybetmiştim, bulan kişi aynı gün beni Facebook'dan bulup mesaj atmış, diğer klasörüne düştüğü için 2 ay sonra görebildim :D. Tabi iş işten geçmişti, yeniden çıkartmıştım. Kayıp ilanına gerek yok ama hemen çıkartmayacaksan ver. Bugün/yarın yenisini çıkartırım diyorsan gerek yok. Yeni ehliyetlerin gelmesi de hemen 1 Ocak'ta değil zamanla sanırım.

ilan verip yeni ehliyetleri bekleyeyim o zaman. tesekkur ettim

@Abdurrahman

ocak ortasini bulur sanirim cikartmak. ehliyet vermek icin site bakiyorum simdi de soyle bir siteye denk geldim. fiyatlar diger aradigim yerlere gore baya ucuz, 3 tl seviyesinde. kullanmis olan var mi acaba siteyi daha once?

(git: www.gazetekayipilani.com)

İlanın nerede olduğunun önemi yok, sıkıntı durumunda yasal problem çıkarsa elinde belge oluyor işte. En ucuz yerden ver gitsin :). Siteyi bilmiyorum ama, o 3 lira ilan olan gazeteyi direk arayıp sor bir de.

Düşük bir ihtimal; petrol piyasasına darbe vuracak bir enerji modeli geliştirilmiş olabilir.

sebebi şu.

amerika kumla karışık petrolü işlemeye başladı ve petrol üreticisi hatta ihracatçısı oldu. fiyatı da maliyetine çok yakın tutarak diğer petrol üreticileriyle (rusya) yarışıyor.

amerika üretimin bokunu çıkardı. inanılmaz stokları var. çok uzun süre 40-50 doların üstüne çıkmaz petrol fiyatı.

@Frederick Co

Alakası yok.

Rusya'nın Kırım'ı ihlak etmesinin ardından ABD ve AB ülkeleri Rusya'ya ambargo uygulamaya başladı. Rusya'nın da dış gelirlerinin %70'e yakını petrol ve doğalgazdan sağlanıyor. Bu bağlamda ABD müttefiki Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) yıllık üretim miktarını (arz) talep olmamasına rağmen artırdı. Piyasada talep fazlası ürün varsa fiyatı da otomatik olarak düşer (arz-talep dengesi) Petrolün fiyatı 120 dolardan 40 dolara kadar çakılınca Rusya'nın da ekonomisi çakıldı. 2016 yılının Rusya ekonomisi için çöküş yılı olacağı konuşuluyor bu petrol fiyatlarındaki çakılma nedeniyle.

Dünya gündeminde yer alan olayların büyük bölümü ABD-Rusya arasındaki bu gerginlikle doğrudan bağlantılıdır. Ukrayna olayları, IŞİD, Kobane eylemleri (TR içindeki), Türkiye'nin Rus uçağını düşürmesi vs.

Konuyla ilgili olarak şu entry'yi okumanızı öneririm: eksisozluk.com

edit: douchebag'in söylediği de doğru ve OPEC'in yaptığına tuz biber oldu diyebiliriz. ABD'deki kaya petrolü faaliyetlerini araştırırsan daha geniş bilgi bulabilirsin. Bu petrol faaliyetlerinin tümündeki temel amaç Rusya'nın ekonomisini baltalayıp çöküşe sürüklemek.

Dünyadaki büyüme düşüyor.
buda emtiaya olan talebi azaltıyor.
talebin azalmasına karşılık arz düşmediği için fiyatlar düşüyor.

Dahaaönce soruldu uzun uzun yazdım aratırsan bulursun hiç yazamam yeniden bi zahmet aratın yahu