[]

Akademisyenlere Neden Yükleniliyor?

Adamlar "barış" gelsin demiş.
Bunu her insan evladı diyebilir ne var bunda?
Nereyi atlıyorum?


 
Çocuklar ölmesin dersen de terör örgütü propagandası oluyor.
Manyağız komple.

  • nedendir bilinmez  (14.01.16 11:30:32) 
hee canım hee.

sözde bildiride bir kere "pkk" "terör" geçiyor mu? ona bakalım.
  • teknikekip  (14.01.16 11:37:30) 
neyi söylediğin kadar nasıl söylediğin de önemli bence. sadece devlete suç atılıyor bildiride, pkk namına geçen bir şey yok.


  • buffy de vampir sayılır  (14.01.16 11:39:47) 
teröre karşı çıktılar bildiride. ama akp'yi desteklemediler. yani hükümetin politikalarının yanında durmadılar diye bu yüklenme..


  • burya  (14.01.16 11:41:10) 
anlamadım, koskoca akademisyenler pkk'yı mı muhatap alsın? akademisyenler ve barış isteyen herkes devleti muhatap alacak. pkk adı üzerinde bir terör örgütü ve erdeme ihtiyaç duymaz. ama devlet öyle değil. devletin yurttaşlar için belirli görev ve yükümlülükleri var.

barış çağrısını ve barışı getirebilecek güç de devlettedir (iktidarı kastetmiyorum). tüm bu çağrıların muhatabı ve hedefinin devlet olmasında şoka uğrayacak veya hee hee diye geçiştirilecek bir şey yok.

kaldı ki pkk adı geçmemesi bu işin arka planında bir propaganda malzemesi olmamasını da sağlıyor. akademisyenlerin pkk'ya çağrısı, sanatçılardan pkk'ya bildiri falan filan diye çıkan haberler sadece pkk'nın politik düzeyde ne kadar ciddiye alındığını gösterir ve alt metinde pkk kendisini bir bk zanneder. işe bir de bu tarafından bakın.
  • uuth  (14.01.16 11:42:24 ~ 11:44:45) 
tarafsız olmak isteniyorsa hem devletin hem de pkk nın yaptıklarından bahsedilmeliydi.

açıklamayı okuyan; pkk'nın pasif direnişe geçtiğini ya da kendini savunmak için çırpındığını sanıyor.

ayrıca 30 yıllık pkk eylemlerinde bu akademisyenler hiçbir zaman pkk eylemlerinin durması için çağrıda bulunmadı.
  • kupigometa  (14.01.16 11:44:24) 
devlet deli mi ki kendi kendine çatışsın? bugün bebeleri, kendi vatandaşını bombayla havaya uçuran devlet mi? devleti muhatap olarak alıyorsa hem eleştirecek hem de destek olacak. yakalanan terörist ifadesinde adres göstererek evden dışarı çıkmalarına izin vermedikleri yaşlı çiftin kurtulmasını sağladı. onları oradan sırtında taşıyan bu devletin polisiydi, askeriydi.

şu arkadaş çok güzel özetlemiş: (bkz: #57713825)
  • teknikekip  (14.01.16 11:46:19) 
@uuth evet muhatap alacaklar. koskoca devlet muhatap aldı da onlar mı almayacak? laf ebeliği yapmayın.


  • kupigometa  (14.01.16 11:46:30) 
Bildiri: www.diken.com.tr

Bu bildiride Türkiye İçin Akademisyenler'den: turkiyeicinakademisyenler.com
  • teknikekip  (14.01.16 11:48:49) 
@kupigometa bunun laf ebeliğiyle ne alakası var? hayır elbette almayacaklar. devlet muhatap alır, akademisyenlerin devlet gibi karşısına terör örgütünü alıp konuşacak hali yok. bu sadece terör örgütünü kendi içerisinde yüceltir. terör örgütünün tek bir zerresi samimi olsa politik kanadını tüm bu süreçte ayaklar altına aldırmazdı.


  • uuth  (14.01.16 11:49:05) 
ya arkadaş pkk çarşıda gezen askerin kafasına sıkıp öldürdüğünde (hem de hamile eşinin yanında) hükümet tepki bile vermemişti. bunu hatırlıyor musunuz? niye? çünkü iyi kötü işleyen bir süreç vardı. e şimdi süreç bitti, malum. hükümet tam bir savaş politikası izlemeye başladı. o gün barışsever olan ak gençler bugün faşolaşmaya başladılar.

omurga diyorum başka bir şey demiyorum. barış her zaman lazım. sadece siyaseten işimize geldiği zaman değil. pkk insan öldürüyorsa her ölüme karşı çıktığımız gibi ona da karşı çıkarız. ancak bunu yaparken ille de hükümetin yanında yer almamız gerekmez.

çünkü bu hükümetin dünü ve yarınının ne olduğu belli değil. rüzgara göre ayarlıyor yelkenleri. biraz da başkanlık sistemine göre.
  • burya  (14.01.16 11:52:58) 
demokrasi, barış

bir de orwell'in newspeak'i.

bacak açan aşüfteye gelen çok olur. tapınmayı kessek artık. koskoca cumhurbaşkanı ve koskoca akademisyen aynı aklın diline gelen ifadeler.

ne olmuş yani? adam mı olunuyor öylelikle?


barış istiyoruz savaş çıkaralım, barış istiyoruz "esed"i indirelim, barış istiyoruz savaş çıkararak veya anayasa çiğneyerek hatta uygun anayasa düzenleyerek ülkeleri bölelim, barış istiyoruz demokrasi getirelim arap ülkelerine öyle ki dün laik olan bugün şeriatla yönetilsin...

barışın tanımını bu adamlar mı yaptı nedir? sizin tekelinizde mi abi bu kelime?


bu bence ortalığı ajite etmek için sorulmuş bir soru ama ciddi cevaplar almış. o zaman benim cevabım da bu.
  • godoşu beklerken  (14.01.16 11:53:16 ~ 12:09:25) 
Devleti elestirebilirsin, sevmeyebilirsin. hatta bu sonuca gelinmesinde plansiz, esirikli halleriyle en buyuk payın devlette oldugunu dusunebilirsin. Ama bildiriyi dikkatli okursan, insanlarin evlerini bombalayan, kafalarina sıkan pkk degil de sadece devletmis gibi gosteriliyor.

Pkk lafi gecmesine gerek yok illa. Ama olay o kadar tek yonlu yazilmis ki bu olayin karsi tarafi yok sanki.
  • rayde  (14.01.16 12:00:46) 
Kaçırdığın şeyler toplumsal histeriyle toplumsal şizofreni sebebiyle yaratılan straw man fallacies.

Yani toplum içindeki insanlar, o kadar vahşi olaylara ve söylemlere şahit oluyorlar ki (hem yapanı hem de yapılanı etkiler. Aynı durum, mesela, bireysel olarak, işkencede söz konusu) gerçeklik ilkesini kaybediyorlar. Buna toplumsal şizofreni deniyor. Bu durumdayken de, insanlar söylenmek isteneni değil, kendi istediğini gerçek kabul ediyor. Diyalog bı yüzden imkansız hal alır. Gerçeklik ilkesini sağlıklı bir hale getirmek en az 1 nesil alır. Ama her geçen gün yeni bir şok edici olay yaşandığından (mesela dün gece), toplumsal histeri giderek büyüyor. Bu yüzden, akıl oyunları filmindeki gibi metin okuması yapabiliyorlar. O niye yok, bu niye var gibi sorulara defalarca cevap verilmesi bir anlam ifade etmiyor.
  • protector  (14.01.16 13:26:05 ~ 13:29:08) 
ortada bir paranoya ve ona dayanan bir fallacy falan yok, bunu diye diye toplumda bağışıklık mekanizması bırakmayacaklar. bunun neden paranoya olduğunu anlatmaya çalışmadan, kendi görüşünüzü ve tercihinizi tarihsel verilerle desteklemeden sosyolojik bir olguymuş gibi sunmaya, isim koymaya kalkmayın; iyi değil, itici.

*"there are times, when all the world's asleep, the questions run too deep, for such a simple man. won't you please tell me what we've learned, i know it sounds absurd, please tell me who i am"*
  • godoşu beklerken  (14.01.16 14:01:53 ~ 14:07:13) 
Tarihsel verilere de dayanalım, çok sever insanlar okumadan karşısındaki edebiyat yapmakla suçlamayı: The Authoritarian Personality'de alman toplumundaki toplumsal şizofreniyi ve Sartre ile Camus'nün gazete yazılarından fransız toplumundaki toplumsal şizofreniyi okuyabiliriz. Daha yakın dönemde olan 11 eylül sonrası abd'deki toplumsal şizofreni aşikar ve kuzey irlanda sorununda oluşan ingiliz toplumsal şizofrenisi de incelenebilir. Bu son ikisi için spesifik kaynak aklıma gelmiyor. Bir de doğu toplumu için örnek verelim: Dariush Shayegan'dan islam coğrafyasındaki toplumsal şizofreniyi okuyabilirsin (Cultural Schizophrenia iyi bir başlangıç). Türkiye için murat paker'in psikopolitik yüzleşmeler kitabı güzel bir başlangıç olabilir. Teorik başlangıç istenirse Freud'un Group Psychology and the Analysis of the Ego kitabı çok rahat okunabilecek bir başlangıç olacaktır.

Yani şimdi konu hakkında en ufak bir okuma yapmadan, karşı tarafı tarihsellikten kopuklukla suçlamak ne kadar kolay. Hakkında aşırı büyük bir literatür var (çatışmalar, tartışmalar vb. yani bir bütün değil bu literatür). Sayısız vaka incelemesi var (türkiye dahil). Bunlardan haberinin olamaması, benim bu tartışmalara dayanarak bir şeyler söylememi engelleyemez. Zaten toplumdaki savunma mekanizmalarının, aynı bireylerdeki bazı savunma mekanizmaları gibi şizofreniye sebep olduğu söyleniyor. Aynı bireylerdeki gibi, hatalı savunma mekanizmaları 'hastalık' denen şeye yol açıyor. Gelip bütün savunma mekanizmaları gereklidir, onlardan kurtulmaya çalışıyorlar vb. demek abes. Terör, iç savaş vb. gibi; histeri ve şizofreniye sebep olabilecek toplumsal olaylardan geçen bazı ülkeler (almanya, bazı latin amerika ülkeleri vb.), sırf bu tartışmalara dayanarak yüzleştirme komisyonları kuruyorlar (benzer bir örnek twitter.com). Amaç, savunma mekanizmalarını engelleyip gerçeklik ilkesinin zarar görmemesini sağlamak.
  • protector  (14.01.16 14:27:06 ~ 14:39:42) 
açıklamada beni rahatsız eden laflardan biri "başta kürt halkı..." denilen kısım, o nasıl olacak, böyle bir konuda bu laf yazılır mı cidden, ayrımcılık yapılan yere bak hele.

ayrıca yazıda rahatsız edici laflardan bir diğeri de "kasıtlı ve planlı kıyım.." kısmı, pardon? bunlar memuru olduğun devlete nasıl laflar canım, bu kadar rahatsız olduğun bir oluşum içerisinde hala çalışmak neden ya da, böyle sorsam daha iyi anlaşılır. katil ile işbirliğinde görebilirim o zaman bu yazıyı yazanların düz mantığı ile. çok komik laflar bunlar gerçekten, bana hiç ciddi ve tamimiyle ele alınmış bir yazı gibi gelmedi. muhatap devlet olacak tabi ama bir akademisyenin bu kadar boş konuşmasını da kaldıramıyor insan.

diğer yandan bu yazı devlete yazılmış bir yazı bu yüzden pkkya suç atmaması ve lafını geçirmemesi abes değil. geçirse de abes olmazdı ama.
  • omer haybo  (14.01.16 14:35:56) 
akademisyen olmuşlar ama ezber konuşmayı bırakamamışlar
(bkz: #57637849)

  • la noix  (14.01.16 14:51:59) 
isteyen istediğini söyler, bu kadar basit.

tarihsel örnekleri, farklı şartlarda farklı şekilde tezahür etmelerine rağmen her istenilen duruma empoze etmek yaygın bir teknik. hiçbir bilimselliği yok.

toplumlarda belli dönemlerde patlak veren tepki şekilleri için bir kere o toplumların içinde çok fazla tartışma dönmüştür. bunları üzerinde uzlaşıya varılmış birer teşhismiş gibi, 2 artı 2'nin 4 etmesi deterministliğinde her yere serpmek, okumayı bunları bir araç gibi kullanmak adına yapmak üzücü gerçekten.

toplum bir su değil, siz de falan basınçta şu kadar su şu kadar derecede kaynar der gibi konuşamazsınız.


uluslararası politikanın, global çıkar ilişkilerinin ülke siyasetlerini değiştirdiği yerlerde toplumlardan özerk oluşumlar gibi bahsetmek zaten çok komik. hatta olayı freud'a kadar indirmek daha da komik.


bir kere zaten uzun-dönem kısa-dönem karşılaştırmaları birbiri içerisinde girmiş. camus veya sartre'ın fransız toplumu üzerine düşüncelerini okuyup okumadığım hakkında varsayımda bulunmadan önce sosyolojinin tarihi/belgesel nitelikte olaylar ve paternlerden, çıkarımlardan yararlanmadan önce idiopatik teşhisler koymasının ne kadar mantıklı olduğunu kendinize sormanız daha iyi olur.

yoksa dün çok anlamlı olan ve bilim muamelesi gören astroloji bugün güldürü malzemesi, ne olacak.

tarihi neyi yönettiğine bakmadan, büyük resimleri dıştalayarak ayrıntılara inmek baktığınız olayı, nereden bakıyorsanız o şekilde etiketlemenize zaten cevaz verir.

burada bu akademik beyanatı bir kere politik olmayan bir olay gibi izole edebildikten sonra bunları söyleseniz hadi neyse. ünlü insanlar ve durumlara taktıkları isimler değil bunların konuşulan konudaki geçerliliği önemli olan. ne yani ben de şimdi edward said'den, samir amin'e, marx ve engels'den huntington'a isimler mi vereyim -ki kesinlikle daha fazla otoritesi olan kimseler, bir kere ekonomipolitikten muaf yorumlara girmiyorlar-. hoş verdiğim zaman da oldu ama böyle saçma sapan artistlik yapmak için değil, kaynak paylaşmak için. istediğinizi yazmanız zaten güzel bir şey ama bunları söylemeye engel değil.

son bir şey: "just because you're paranoid doesn't mean they're not after you" bu da bir edebiyatçıdan. dediğim çoğu şeyin özeti ve sosyolojik yaklaşımın neden eksik kaldığını düşündüğüme kısa bir özet. kaldı ki, önceden de belirttiğim üzere, kendi içerisinde ekoller olan bir sosyal bilim demeyeyim de bilgi alanından, olaya tek otoriteymiş gibi teşhis koymasını beklemek epey abes. size tepkim aslında duymaktan sıtkımın sıyrılmasına neden olan bir "sapatama"ya olan tepkim. 10 küsur yıldır toplumsal paranoya bunlar diye konuşanlar sayesinde bugünlere çok daha kolay gelindi. kısacası size, böyle yapanlara, karşıyım. ve bunu söylemek istiyorum.
  • godoşu beklerken  (14.01.16 15:04:27 ~ 15:41:50) 
Sadece şuna itiraz yapayım, yaptığım açıklamada ve ya verdiğim örneklerin hiçbirinde tarihsel ya da toplumsal determinizm ileri sürmedim. Verdiğim örnekler çoğu zaman birbirleriyle uyuşmayan farklı teorik saptamalarla sonuçlanıyor. Yani topluma bilimsel bile yaklaşmadım. Sadece tartışmaların hangi kavramlar üstüne olduğunu göstermeye çalışıyorum. 'Hastalı' sözcüğünü tırnak işaretine almam ve savunma mekanizmalarının eksikliğinden bahsetmem tartışmanın benim yer aldığım tarafı. %100 gerçek, genel-geçer ve evrensel değil. Çünkü bu evrenselliğin değil sosyal bilimlerde, pozitif bilimlerde bile olmadığını düşünen birisiyim. Yapmadığım bir determinizm tanımı üzerinden vurmaya çalışıyorsun. Al sana bir örnek daha.

Burada türkiye'nin ve dünya'nın bu olaydaki spesifik konumlarını anlatmama gerek yok sanırım. Bunca ismi sıralamamın sebebi de, bu tip yazılarda tartışılmış olması. Okursun, öğrenirsin, akıl yürütürsün. Kaynak, karşıt görüşler ve tartışma oldukça bol bu konuda. Benden özetini çıkartmamı ve bütün kaynakları buraya sıralamamı bekleme. Fark ettiysen sadece isim sayıp bırakmadım, kaynak verdim. Daha da arttırılabilir, başlangıç tartışmaları muhtemelen bu kaynaklar. Freud'a gülünmesinin sebebini pek anlayamadım tabii.

Onun dışında eleştirinde bir karara da varman gerekiyor: başında söylediğin gibi tekil durumları genellemeyelim mi? yoksa, sonunda söylediğin gibi patternler bularak tekil durumları genelleyelim mi? Tümevarım eleştirisyle başlayıp, cevabın tümevarım olduğunu söylemişsin de. Beni determinizmle suçlayıp, tarihteki büyük resimlerden bahsetmeni söylüyorum.
  • protector  (14.01.16 15:15:43 ~ 15:23:48) 
sizden özet çıkarmanızı istemiyorum. bir olayı, demek ki size değil bana öyle geliyor, paranoya olarak yorumlayabilmeniz için hiçbir kriterinizi göremedim. sebep olmadan sonuca varmak, nedensellik olmadan kesinlik iddia edebilme rahatlığına eşdeğer nazarımda. çünkü, burada örneğe dönmek zorundayım, "toplumsal paranoya dünyada olmayan bir şeydir" gibi bir cümle kullanmadım ben zaten. bu durumun nasıl böyle bir örnek teşkil ettiğini görmek istedim, zira yorumunuz o yönde. siz buna zaman vermeye uğraşamam dersiniz, tamam. ama o zaman ben de zaman vermeden karşı olduğumu söyleyip geçmek istiyorum.

duyuruda böyle şeyler konuşulduğu ve bu yapılmadığı zaman duyurunun özelliğini yanlış anladığıma dair hisler ediniyorum. özellikle birisi özel ilgisini bu yönde yargı vermek için kullandığı zaman. bunun anketten farkı kalmıyor.


edite karşılık edit: tekil durumlar genellenmez ki. genel durumdan patern çıkarılıp tekil durumun o genel duruma örnek teşkil edip etmediği anlaşılır. ikisi birbirinin tam zıddı. yani tutarsızlık yok. son bir şey daha: determinizm önemli bir şey ve ben sizi bununla suçlamıyorum, determinizme has bir iddiayla genelleme yapmanızı eleştiriyorum. farklı örneklerden farklı olmaları hatrına bahsedilmez ki; toplumsal paranoya yaratılmış bir kavram diyen yok ki, bu alakasız durumlara gerek yok zaten, bu neden yanlış cevap diye sorsam, öğretmenim olsanız "dünyada ilk yanlış cevap veren sen değilsin" mi diyeceksiniz. bu teğet geçmektir; konu sapar. (siz bana ben soruyorum diye kendinizi anlatmak zorunda değilsiniz, konuşmayın derken kastım o değildi, öyle anlattıysam benim hatam, amacım eleştiri yapmak)
  • godoşu beklerken  (14.01.16 15:27:45 ~ 15:35:49) 
Toplumsal paranoyanın neden olduğuna ilişkin bir örnek vermiştim. Daha da açayım, çünkü eleştirinizi iyi anladım. Toplumsal şizofreni derken, kendimi daha fazla ifade etmem gerekiyor. Dış mihrak (elbette çeşitli çıkar grupları ve dış aktörlerin rolleri söz konusu; ancak ben dış mihrakın fetişleştirilmesi, tanrılaştırılmasını eleştiriyorum), büyük oyun, arkadaki güçler, faiz lobisi, yahudiler, çapulcular vb. gibi sadece boş gösteren olan, yani bir anlamı olmayan sözcüklerin arkasına sığınarak hedef göstermek, ideolojik yöneltme yapmak ve bunların işe yaraması toplumsal şizofreni örneğidir. Çünkü gerçeklik ilkesi bu tip durumlarda sapmıştır.Yani gerçek ile olmayan arasındaki konsensus bozulmuştur.

Akademisyenlerle ilgili örnekte şöyle bir açıklama yapabilirim toplumsal şizofreniye. Pkk sempatizanı olup, devlet görevlileri ya da sivillerin ölümüne sevinen kişiler var. Bir de, doğu'da siviller öldüğü zaman sevinenler var. Bu iki grup dışında üçüncü bir oluşum var (ingilizlerin silahları betona gömenler deyiminin de kapsadığı): sadece insanların ölmesine karşılar. Her ölümde ses çıkartıyorlar (dün geceki olaya da ses çıkarttıkları gibi). Ancak bu topluluk görülmüyor (mesela dünkü saldırıyla ilgili ekşi başlığına bak. Nerede o akademisyenler diye bir sürü entry var. Halbuki o akademisyenleri desteklediğini iddia edip, olayla ilgili açıklama yapan bir sürü entry var başlık içinde. Yani görülmüyorlar, yok sayılıyorlar, gerçekliğin dışına atılıyorlar). Ya terörist ya da devlete şirin gözükmeye çalışan 'sevgi pıtırcıkları' olarak kodlanıyorlar. Bu topluluğun söylemleri de, sırf bu yüzden bu iki kodlanmaya uygun şekilde okunuyor. Mesela metinde pkk eleştirisi olmamasını, bu insanların pkk'yı eleştirmemesi olarak okuyorlar. Halbuki, aralarından bireysel olarak tanıdığım (doğal olarak, listenin içinde yer alan en ünlü isimler tanınıyor genelde) 15-20 tanesine bakarak, bu insanların pkk eleştirisi yaptığına defalarca tanık oluyorum. Ancak silahlı, hukuki düzeni olmayan, uluslararası normlarla denetlenmeyen pkk'ya nasıl bir eleştiri yapılabilir ki? Pkk'ya ya da ışid'e, insanların tartışarak ve fikirlerini yarıştırarak sorunları çözebileceğine inanan bir kişi ne diyebilir?

Umarım bu olayda toplumsal şizofreninin ne demek olduğunu anlatabilmişimdir. İlk cevabımda da "insanlar söylenmek isteneni değil, kendi istediğini gerçek kabul ediyor. Diyalog bı yüzden imkansız hal alır" diyerek, bundan bahsetmiştim. Yani toplumsal şizofreni, karşı tarafın söylem ve eylemlerini, kendi istediğin gibi kurman ve karşı tarafı hiçe sayman ile açığa çıkar.
  • protector  (14.01.16 15:39:10 ~ 15:46:27) 
tamam, çok teşekkür ederim, dediklerinizi anladım. ama katılmıyorum. buna zaman vermek ister misiniz, bilmiyorum. ben yine de sıralayayım:

*gerçeklik ilkesiyle kastınız freud'un tanımı ise bireyin tekil algısına yönelik bir tanımın gruplara genellenmesinde sorun görüyorum. bir kere tanım nörokognitif bile değil.

*gerçeklik ilkesine karşılık baudrillard'ın gerçeklik algısı üzerine söylediklerinden ve hyperreality'den, simulacra'lardan bahsedebilirim. bu durumda gerçeklik artık ortak algının -her zaman kontrol altında olmayan, bilinç tarafından varlığı henüz takdir edilmemiş olguların istemli veya istemsiz manipülasyonu eşliğinde- kendi gerçeğini yaratmaya başladığı bir hal alıyor; adeta bir matruşka gibi.

buna ek olarak okuduğum bir iki şeyden dilin, semantiğin bu gerçekliğin yaratımı sürecinde, olmayanın dil pratiği ile beyne hatıra olarak asimile olmasından,

reconstructive memory gibi kavramlardan bahsedebilirim.

* bunlardan konuşuyor olsaydık bahsettiğiniz yaftalama durumlarının gerçekten de hangi ortak algıya veya bundan farklı olarak yaratılmış ortak algıya girdiğini tartışabilirdik.

ama buna girmeye lüzum bile kalmadan, bu akademisyenlerin tekstlerinde benzer klişelerin, yaftaların, sloganlarla düşünmeye teşvikin çokça kullanımını görüyorum.

bu durumda yakın dönem gelişmeleri de aklıma getirmek durumundayım. neden bu grup bu bildiriyi suriye'ye girilirken ancak daha ışid ortada yokken, hatta el nusra, el kaide yokken ancak suk ve öso varken yayınlamadı? neden suriye halkı adına bir eleştiri yok; orada oluşmasını fişteklediğimiz vahşet çok daha büyükken?

neden, ölüme her halükarda karşı olmak bu bildirinin ortaya çıkmasındaki temel motivasyon ise, pkk'nın tüzel bir varlık olmayışının bir önemi olsun? "kürt halkı" derken hangi tüzel varlığa gereksinim duyulmuş? dahası buradaki temsil hakkı nereden geliyor? siz 20 tane haksızca yaftalanmış tanıdık akademisyen görüyorsunuz, ben de istemediği tarafından temsil edilen 20'yi aşkın kürt kökenli türk görüyorum. bunların bahsettiğiniz sonuca varmanızda kriter olması, bu haliyle, bana yanıltıcı ve yönlendirici geliyor. istemli veya istemsiz, bir imada bulunmuyorum yani.

* bildiride yapıldığı sayılıp dökülen işlerde ardı sıra iddia olması, daha olan olayın failinin bile tartışıldığı, bu dönem özellikle belge üretmek/belge gömmekle ünlenmiş bir ülkede, ne gibi bir ehemmiyet taşıyor? dünyadaki pek çok hükumetin hamasi söylemlerinden karakterce farkı nedir?

* gerçeklik ilkesini kaale alıyor olsaydık, sizin bu insanların kimisini özel olarak tanıyor oluşunuz ve "öyle ya da böyle" olmadıklarını bilmeniz diğer bireylerin gerçeklik ilkesindeki konumlarını nasıl değiştiriyor? bu genelleme sakat değil mi? gerçeklik algısının gerektirdiği, bu insanların temellerinin ne olduğunu bilmeden, ne dediklerine bakmak da olabilir pekala? herkesin biyografisini okuyarak, sonra o biyografiyi -o da yazılmışsa- yazanın nasıl biri olduğuna bakarak, mesela yanlı mı, yansız mı olduğunu anlamaya çalışarak kararlarımız alamayız. bu insanlar kendilerini böyle temsil etmeyi seçmiş oldular.

* "kürt halkı" ifadesi bile "elma sebzedir" gibi bir kabul içeriyor. ulus-devletler tanımında devleti oluşturan halk ile etnik kimlikler arasında net bir ayrım var. daha konuşurken bile yönlendirilen bir algı söz konusu. ben bunu bilmiyorsam, hiç düşünmemişsem, belki de kolay yönlendirilirim.

(toplum burada bir paranoya yaşıyorsa, söylediğim nedenlerden ötürü bu bildiriyi yayınlayanlar da yaşıyor demektir. eğer paranoya olmasından bağımsız olarak eleştiri yapılabilecek bir şey varsa bu bildiri neden eleştirilemesin? bir şeyin yaygılaşması ve içinin koflaştırılması onu her zaman geçersiz yapmadığı gibi yersiz olmayan şüpheye paranoya denebilir mi? bir sürü soru sorulabilir)

yani bu insanların beyanatlarını üzerinde konsensus oluşmuş bir gerçekliğe, olgular bütününe, diğerini de dayanaksız sanrılar içerisine sokan nedir diye soracak olsam hayli sübjektif cevaplar alacağım belli gibi.

işte bu nedenlerle söylediklerinize katılmıyorum, ancak cevap verdiğiniz için samimiyetle teşekkür ederim.

@protector: ben yazdığınızdaki içeriğe göre yorum yaptım. sanrıdan kastım geçersizlik, deyiminizle "kofluk, boşluk", yani ezberden ve dayanaksızca konuşmak. kısacası o bölüm neye göre, kime göre demek için var, yazıyı oraya doğru inşa ettim.
  • godoşu beklerken  (14.01.16 16:17:30 ~ 19:21:59) 
İlk olarak toplumsal şizofreni hastalık değildir zaten. Öyle diyormuşum gibi bir algı oluşmuş. İkinci olarak madde madde cevapları pm olarak atıyorum.


  • protector  (14.01.16 16:38:58) 
burada yazın ki biz de bilgilenelim.


  • Frederick Co  (15.01.16 07:04:55) 
1
buraya yazılanların hakları Sir Anthony Hopkins'e aittir.
yazan eden compumaster, ilgilenen eden fader
modere edenler angelus, Artibir, aychovsky, baba jo, basond, compumaster, deckard, duyulmasi gerektigi kadar, fader, fraise, groove salad, kahvegibi, kaymaktutmayansicaksut, kibritsuyu, monstro, pandispanya, robin, ron dennis
bu sitede yazılanların hiçbiri doğru değildir. site içeriği küçükler için sakıncalı olabilir. yazılardan yazarları sorumludur. kaynak göstermeden alıntılanamaz. devlet tarafından atanmış bir kurumun internet üzerinde kimin hangi bilgiye ulaşıp ulaşamayacağına karar vermesi insan haklarına aykırıdır. web siteleri kullanıcıların istekleri doğrultusunda bağlandıkları yerlerdir. kullanıcılar isterlerse bir web sitesine bağlanmayabilirler. bu güçleri ve imkanları mevcuttur. bir kullanıcı bir siteye bağlanmak istiyorsa bu onun tercihi ve hakkıdır. bağlanmak istemiyorsa bu yine onun tercihi ve hakkıdır. halkın kendisine hizmet etmesi için görevlendirdiği kurumlar hadlerini aşıp halka neye ulaşıp ulaşmayacağını bilmeyen cahil cühela muamelesi edemezler. ebeveynlerin çocuklarını sakıncalı içeriklerden koruması için çok sayıda bedava ve ücretli yazılım mevcuttur. bu yazılımlar bir web tarayıcısını kullanmaktan daha karmaşık teknik bilgi gerektirmemektedir. devletin milletini küçük düşürmesi ve ebleh yerine koyması yasaktır. Skimlinks ile linkler üzerinden yönlendirme payı alınmaktadır.