7 sene yaşayıp 4 sene önce ayrıldım. O günden sonra da hiç gitmedim. Özellikle gitmeme durumu yok, sadece denk gelmedi. Ama sonbaharı şarabını kapıp Seğmenler'e çıkmalık. Ankara'ya dair en çok özlediğim şey de budur herhalde.

seviyoz.

Valla istanbul'la karşılaştırdığın kısmın zıttını düşünüyorum. Hatta ankara'da aştide beklerken bir kere istanbul'dan gelen bir kadın birşeyler sordu. Anlattım falan. Kadın istanbul'da böyle yardım edeni bulamayız falan dedi övdü gitti. Bunun haricinde kıyaslamalarda ankara'nın daha samimi oldugunu söylüyorlardı ama... İstanbul'da tedirginlik oluyor mesela birine bir işim düşmesi konusunda.

semt semt insan tipleri değişiyor evet. Ama bu heryerde böyledir sanıyordum.

Güvenlik sıkıntı geliyordu bana hele bazı ilçelerde 9'dan sonra çıkma yani. Ama dışarıdan bakanlara bahsedince ankara kadar güvenli yer var mı ya? diyorlar. halbuki bunu söyleyenlerin şehrinde yaşıyorum çok daha güvenli yerler.

Karanfilin falan özerkliğini alacak bir grup yok. Zaten gençlerin akın ettiği birkaç ana yer varken bir grubun oradaki kalabalığın çoğunluğunu oluşturması pek mümkün değil ankara'da. Ama ilçe ya da mahalle bazında kümelenmeler yüksek (orada oturan aileler bazında)

Ankara'da cidden harika orkestra, opera ve fuarlar oluyor. Her sene mutlaka efsane olmuş bir caz ya da blues sanatçısı getirirler mesela. Ama ilgilenenin haberi oldugundan dışarıdan bakan adam burada hiç kültürel bir şey yok diyor.

Gece hayatı hakkında konuşmak istemem ama karanfil, güven park, ulus gibi yerlerdeki işportacıları hiç sevmem. Ayrıca şu telefon borsası gibi yerlerdeki tezgah sahiplerini. Pahalıymış desen bıçaklıcak adamlar.

20 yıldır oradaydım. 3 yıldır başka şehirdeyim

askerliğimi yapmıştım bi aralar bence çük gibi memleket.
hiç unutmam yeni gelmişim metroyla kızılaya geçtim merdivenlerden yukarı çıkıyorum bir sürü insanla birlikte herkesin yüzü mahkeme duvarı gibiydi ve topuk sesinden başka bir ses yoktu. tek kelime bile çıkmıyordu.

ek: ayrıca istanbulla karşılaştırdıgın kısma pek katılmıyorum. istanbulda akşam saat 10dan sonra birine saati sorsan ya seni sikecekmiş gibi ya da sen onu sikecekmişsin gibi tepki veriyor.

pek iyi seyler dusundugum soylenemez. Ankaraya ailem ve arkadaslarim icin katlaniyorum. Uzun zaman gitmeyince bi ozlem oluyor ama 2 gun sonra geciyor. Ama maalesef ki kütügümü de inkar edemem.

Cevabi otobüsten yazıyorum simdi tam ankaradan ayrilirken :), 24 senedir ankaradaydim, 1 sene istanbul, 2 senedir de izmirdeyim. Ankaranin insanları bana hep daha samimi geliyor sebebi belki de dışarıdan daha çok kişilerin birbirinin evlerinde toplanması dolayısıyla organizasyonların daha çok muhabbet odaklı dönmesi olabilir. Çoğu müzik grubu da ankaradan çıkmadır arastirirsaniz rahatlıkla görürsünüz. Sozlukte de en fazla entari ankara hakkindaydi en son baktığımda. Son olarak tüm ankara severlere gelsin; vega - ankara

istanbul'da yaşadığını düşünmüyorum. halk çok halk istanbul'da he mi ? öyle değil işte hocam öyle değil.

böyle bir yer:

wikimapia.org&lat=39.936773&lon=32.849180&z=18&m=b

7 yıl yaşadım. ilk 2 yılı nefret ettim. egeliyim. o soğuk ve o kıraç topraklar. aman allahım.. sonra 7 yıl sonunda ayrılırken ağladım. ayrılalı 14 yıl oldu. arada sırada özlüyorum. ankara'ya alışınca seviyorsunuz ama ayrılınca da onsuz olabiliyor. tuhaf bir şehir.

semtlerin kültürel özelliklerinin farklılık arz etmesi kötü bir şey değil ki. bu semt kültürü özelliği, kentleri kent yapan özelliklerden biridir. aynı semtte at hırsızı tipli adamlarla, apaçilerin, entellektüellerin, eli yüzü düzgün sakin vatandaşın garip ve kaotik bir iç içeliği olsa daha mı iyi olacak?

otobüs seferlerinin belli yerlerde sıkıntılı olması tamamen melih gökçek etkisi.

adres sorma meselesine gelince, çok abartı bir genelleme olmuş. ben doğma büyüme ankaralıyım, adres sorunca insanlar herhangi bir şehirdeki insanlar kadar yardımcı oluyor, cins tipler her şehirde çıkar.

kim ne derse desin, türkiye genelini dolaştığınızda ankara'nın bu ülkedeki sınırlı sayıdaki yaşanabilir şehirlerden olduğu açık.

biz de düz mantıkla diyelim ki, ulen istanbul'da belediye otobüsünde her an molotof yiyebilirsin. eee şimdi genelleme yapıp, istanbul kötüdür mü diyelim. yorumların biraz abartı geldi bana.

Dark shadows vardı vampir filmlerini biraz tiye almışlar. orada büyük şaşkınlık yaşayan johhny depp vardı.

H. G. Wells'in The Time Machine kitabından aynı adla uyarlama bir film var 1960 yapımı. 1900 yılından sırasıyla 1917, 1940, 1966'ya gidiyor. ondan sonra 802701'e gidiyor. 1900-1966 arası sahneler güzeldi.

bi de Keanu Reeves'in Bill & Ted filmleri var. Bu ve kankası öğrenci. Öğretmenleri bunlara tarih ödevi veriyor. Telefon kulübesinden bozma zaman makinasıyla tarihi kişiliklerin yaşadıkları döneme gidiyorlar. külttür.

bonus: Somewhere in Time

Just visiting
www.imdb.com

Winter tale var ama iyi değil bence ama tam olarak dediğin gibi.

Bir de şövalyeler geliyordu ama ismini hatırlayamadım belki bilen çıkar.

ana tema o değil ama mr. nobody'de buna benzer bi durum vardı diye hatırlıyorum

Tüm cevaplar için teşekkür ederim. @efreet sultan çok uğraşmışsın extra teşekkür :)

Back to the Future.

geçmişten günümüze değil de 1960lardan 2000lere gelen bir tane italyan filmi var. harika bir filmdir "la meglio gioventu" diye. altı saat sürüyor 3er saatlik iki bölüm halinde. harika bir film. başından sonuna kadar ayrılamazsınız.

doğalgaz

elektrikte suyun isinmasi 1 dakika suruyor, ocakta dakikalarca. bence elektrik ya.

Eskişehir'de elektrik fiyatını göz önüne alınca benim 1800w elektrikli çay makinem ile 1dk'da kaynayan su için 0,0072 tl harcıyorum. bir saat açık kalması 50 kuruşa yakın tutuyor bu da çayı yapmak ve içene kadar sıcak tutmak demek. %90 ısı iletimi var sanırım.

ocakta ateşin ufak bir kısma değmesi nedeniyle ısı iletimi %30 civarında. yine 1 saat ocak açık kalsa çay yapma ve içerken sıcak tutma şeklinde, bunu hesaplamak için tüpümün (tüp doğalgazdan daha pahalı) gidişini heasplayım. tahmini, çok tahmini hesabı 1 saatte 1-2 lira gibi birşey yaktıgını gösteriyor. doğalgaz da 75 kuruş falandır herhalde. ama ocakta geç ısınıyor çay.

galiba sadece çayı yapıp söndüreceksen kettle, ama çayın altı yanacaksa, sıcak tutacaksan ocak mantıklı.

edit: 2011 de internette iki adam hesaplamış:

1) 3 bardak yani yaklaşık 750 ml suyu bir çaydanlığın altına koydum. evdeki kombiyi kapattım. ve su kaynayıncaya kadar bekledim. yaklaşık gaz tüketimi

0,019 m3 oldu.bu gazın verdiği eneriji yaklaşık

doğalgaz alt ısıl değeri 8250 kcal/m3=34485 kJ/m3

0,019 m3 gazın verdiği enerji=655 kJ

Bu da 0,1819 kWh yapar o da yaklaşık

0,1819*0,06615=0,012 tl


şimdi suyu 15C 100 C ısıtmak için ne kadar enerji gerekli

Q=0,75kg*4,18kj/kg.C*85C=266 kJ

bu da 0,0738 kWh

o da yaklaşık

0,0738*0,1576=0,0116 tl


arkadaşlar yukarıda hesaptakettle ile ısıtma yaparken kettle ısınmamış gibi kabul edildi ve çevreye ısı kaybı yokmuş gibi hesap yapıldı.

ve ocakta ısıtmada kullandığım çaydanlık biraz büyükçe bi çelik çaydanlıktı. hesaptan da anlaşılacağı gibi aralarında önemli bir fark olmamakla beraber kettle daki kayıplar dikkate alındığında doğru ekipmanla ocakta ısıtma yapmak biraz daha ucuza gelmekte.

----------------------

2) 750 ml suyu 2000 W kettle ile ısıttım. ve suyun kaynaması yaklaşık 3 dakika sürdü(3 dakikadan biraz fazla ama avans verdim kettlea)

3 dakika 180 saniye güç 2000 Watt

çekilen enerji 360 kJ eder.


360 kJ=0,1 kWh eder

0,1*0.1576=0,01576 tl


hesaplardan anlaşılacağı gibi

ocakta ısıtınca 0,012tl
kettle ile ısıtınca 0,015tl tuttu

şampiyon ocakta ısıtma çıktı.

hocam elektirign de bir kismi dogalgazdan uretiliyor. gerisini sen dusun.

ama verim olarak kettle her turlu katlar ocagi.

1tb olanından ben de aldım gayet iyi. Çok da hırpaladım. Çalışır vaziyetteyken darbe falan gördü ama problem olması zor yeni disklerde. Win7 kurduğunda usb3.0 ile bağlarsan bir nebze, 2.0 ile bağlarsan oldukça performans kaybı olur yalnız. Ahım şahım olmasa da tepki süresi uzun olabilir windows'un.

tinyurl.com

world.liveuamap.com

ukrayna, hong kong gibi ateşli yerleri de gösteriyor.

playstation kafelerinden günlüğü 20 lira diye biliyorum ama istanbulda nereden bulunur bilemedim. kafelere sor.

kampüse girebilirsen kütüphaneye de girersin kolayca. kampüse girerken nüfus cüzdanı falan isteyebiirler ögrenci olmadıgından

girişte kimlik soruyorlar. kimliksiz girebilirsen kütüphaneyi kullanabilirsin heralde. en kötü ihtimal kimlik falan bırakıp ziyaretçi kartı alıver.

eğer dışarıdan üyelik imkanı yoksa, dışarıdan gelip ders çalışmaya izin verilmiyorsa varsa kütüphane müdürüyle, yoksa yöneticisiyle ya da ilgili rektör yardımcısıyla görüşüp rica edersen, sana özel kütüphane üyeliği ya da buna dair bir belge verirler ve rahatça girer çıkarsın. önerim böyle bir yol izlemen. diğer türlü her seferinde farklı bir güvenlik görevlisine kırk kez aynı hikayeni anlatman sıkıcı olabilir.

- otomobil kiralama acentesi
- otel'in hamam / spa vesaire naneleri yoksa onlar
- kuyumcu

kafe derim. 2000 kişinin olduğu yerde kafeye gidecek 50 kişiyi bulmak hiç zor değildir. Kafelerin de kar marjlarının çok yüksek oldugunu biliyoruz.

Sil onu. teamviewer bir kere ayarlanınca şifre istemeden otomatik bağlanabiliyor karşıdakine.

Adam devamli kurulum yapiyorsa, bir sistem imaji hazirlamistir ve her kurulum isteyene, o imaji kuruyordur. Yani 3 saatlik isi 15 dakkada hallediyor.

Bu team Team viewerde Standard programlardandir. Malum kurulumdan sonra insanlar ek isteklerde bulunabiliyorlar. Bunuda uzaktan halletmek daha kolay.

VIPCH+1
ayrıca sizin için güvenlik riski oluşturur bu durum. Bilgisayarınıza artık kendiniz bişeyler yüklemeyi öğrenin. Yani herkes öğrensin artık şunu zor bişey değil. Kötü niyetli biri istediği herşeyi sizin bilgisayarınıza yükleyip yutturabilir size ki teamviewer uzaktan sizin bilgisayarınızı kontrol etmeyi sağlayan bir yazılım.

apartmanda tanımadığın birine verince zorla alanlarda var. onlarıda bu gruba dahil edelim. sanki kafalarına silah dayıyoruz...

Sosyal fobi ve depresyonda da olabilirler. Aslında selam vermek istiyor ama heyecandan ne yapıcağını şaşırıp kalakalıyor olabilirler.

görmemiş, duymamış olma ihtimali olabilir, bazen insan bakar kör olabiliyor, sosyal fobik olabiliyor.

ama bariz şekilde umursamıyorsa bu o kişiye son selam verişim olur.

maalesef bizde böyle. yaşadığım yerde asansörde, otobüs şoförüyle, hatta küçük yerlerde sokakta bile selamlaşıyor insanlar sürekli. istanbul'a döndüğümde ilk birkaç gün iyi günler, teşekkür ederim, günaydın vs deyip cevap alamayınca bok gibi kalıyorum sürekli, sonra mecburen default ayarlara dönüş yapıyorum.
ya daha memlekete girerken bile seni kaykılmış oturan muşmula suratlı pasaport polisleri karşılıyor. her girişte ve çıkışta içimden küfrediyorum.
ben de dolmuşum yani.

Ben boylelerine inadina selam veriyorum abi, eskiden canimi falan sıkıyodum alinmayinca veya boyle gonulsuz alinca falan ama simdi gozlerine soka soka veriyorum.Alirsa alir almazsa onun psikolojik sorunlarini s.keym sana bisey olmasin abi.İnadina ve zorla da olsa kazandiralim topluma şu olayi ya Allahinizi seversiniz.

Zamaninda apartmanda bize gelip giden 35 yaslarinda bir kadin vardi. Bir gün merdivenden inerken iyi günler dedim tepki yok. Sonrasinda evdekilere durumdan bahsettim, onlarda kadina söylemisler. Kadinin verdigi cevap: Taniyamadim.

Ulan tanimasan ne olacak iyi günler de gec degil mi :)

Işte ben de o insanların sayesinde hep karsidan bekler oldum. Selam vermedikce selam vermiyorum kimseye.

Ben de çok kıl olurum onlara. Selam da veririm bol bol tanımasam da.

Ama şu da var, tek kulağımın zarı delik, bazen kafam başka yerdeyse duydugumu anlayamadığım oluyor. Selam veren biri de gelip geçince lan selam mıydı o? moduna giriyorum. Malca bir durum ama oluyor böyle şeyler :)

ben şu an oturduğum eve yeni taşındığımda bir bakkal vardı. ilk günler halimi hatrımı sorardı, işte alıştınız mı gibi sorular...vs. sonra bir ay boyunca kendisinden alışveriş yapmadım, denk gelmedi yani. o bir aydan sonra adama göz göre göre selam veriyordum, yüzünü başka yere çeviriyordu :) şimdi iki buçuk senedir buradayım, biraz daha uzaktaki bir tekelden alıyorum ne alacaksam. adam da evin dibinde ha, birbirimizi görmezden geliyoruz, eğlenceli.

yıllaaar önce kadıköy'den taksiye bindim, "günaydın" dedim. cevap "nereye!" oldu. (imla hatası yok, sonda soru işareti olmayaca, çünkü azarlar gibi soruldu. artık ne kadar dolmuşsam önceden "ya önce bi günaydın'a cevap verseydiniz, nereye gideceğimi zaten mecburen söyleyeceğim, yakın mesafeyse hemen inmemi isteyecektiniz değil mi, aceleniz bundan? şimdi zincirliuyu'ya gidelim." demiştim nefes almadan.

bi de bi esnaf var, merhaba'ya cevap vermez, alışverişten sonra teşekküre, kolay gelsin'e de tepki göstermez. ama öyle dalgınlığına veya moralinin bozukluğuna gelmiştir de diyemiyorum, on defa gittiysem hepsinde böyle... öyle kızdım ki, daha sonraki gidişimde selam vermeyip kendimi zorlayarak göz teması da kurmayıp doğrudan ne istediğimi söyleyip parayı uzattım, gülümsemeden, uyuz bir tavır takındım kendisi gibi. bu defa kolay gelsin demediğim halde "sağol abla" dedi adam. emin olmak için birkaç kez daha böyle yaptım ve her defasında o teşekkür etti bu sefer. dedim ki adam kendisine selam verilmesine, teşekkür edilmesine alışık değil, afallıyor; hiçbişiy yapmazsan da teşekkür ediyor normal normal...

tanıdıklarla olmadı böyle şey.

selamlaşmak çok hoş bir şey. İstanbul'da yaşamama rağmen mahalledeki büfedir,bakkaldır öyle selamlaşmayla başlayıp resmen arkadaş gibi olduğum insanlar var.
ammaa fatura ödeme merkezinde bir kadın vardı...hadi anlarım yaptıkları iş zor bütün gün orda oturup gelen gidenle uğraşıyorsun.güzel,sıcak bir an olsun bi gülümsesin diye selam veriyorsun, pişman ediyor. 2 oldu 3 oldu artık "merhaba" veya "iyi günler" laflarına aldığım cevap "öküz öküz bakmak" olunca daha da selam vermedim.halbuki yanındaki diğer çalışan öyle bir insan değildi gayet selam alıyordu.
direkt o geldi işte aklıma.

Bilişsel davranışçı bir psikolog olarak diyim ki mükemmeliyeçilikte "en iyisi olmayacaksa hiç olmasa da olur" yaklaşımı vardır. Bu yaklaşım, yani şema, çocukluktan gelmekle beraber yetersizlik şeması ile birleşince kişi "nede olsa başaramayacağım" diye düşünerek hiç girişmez.

Yani açık formüle edersek
1.Yaptım mı en iyisini yapmalıyım
2. Nede olsa yapamaacağım
3. O halde yapmaya başlamasam da olur

Ancak mutlak zorundalık durumları iter bu tipte şemaya sahip insanları. Şükür ki aşılabilir. Kimi yüzleştirmeler (sözel yada tablosal) ve ödevler epey iyi gelir.

var, ben. aynen, istedigim gibi olmayacaksa yapmiyorum bir seyi, yapamiyorum.

@jesterdvine yuzlestirmeler, odevlerden kastiniz nedir?

@babama: Yani ertelemesinin ne'den en başta oluştuğu ve nasl işlediği konusunu beyaz tahtada grafiğe dökülmüş olarak görmek bu durumdaki yüzleştirme. Ödevler ise 2. seanstan sonra giderek boyutu büyüyerek başlayarak danışanın hayatından kaynaklanan ertelemeME ödevleri, bu esnada düşünce kayıt formu doldurması. Tabii ilk önce erteleme hiyerarşisi çıkarılır.

Yaziyi okudum. Bende de var bu erteleme huyu ancak kendi kendime dusundugumde bunun nedeninin mukemeliyetci olmak oldugunu dusunmustum. Dogru dusunmusum demek ki. Ancak sadece dusunmekle kaldim herhangi bir cozum gelistiremedim.

Jesterdvine'in yorumlarina bakarak psikolojik destek almadan kurtulmak zor olsa gerek.

büyüük bir muzdaribi olduğum durum.

''mutlu olmak için tek yapmam gereken şey hayallerimi ertelememek'' racing2.

o derecede durum. çok tembelim. son 3 yıldır spora rejime başlıcam. 2 senedir bıraktığım ünv.ye gidip af var mı diye bakıcağım. 1 senedir işi bırakıcam. 3 ay önce iş yerine 1 ay içinde bırakıcagımı bildirdim. ama yeni iş başvurusu yapmadım. yarın yaparım.

@jesterdvine ve @krysrn çok isabetli, aydınlandım resmen. Ben de pek çok önemli şeyi erteleyip sonra iptal etmekten yakınıyorum ama şimdiye kadar anksiyete ile bağdaştırıyordum. Ne dersiniz?

@ taq: x durumunun y-z-q-w vs bir sürü nedeni olabilir insanda. Ve sizdeki durumda da kişi kaybetmekten-başarısız olmaktan ürktüğü için hiç başlamayabilir.

Şu yazıyı okumayı bile erteledim. Yıldız koydum duyuruya, sonra okurum diye.

yalnız olmadığımı bilmenin dayanılmaz hafifliği. ama on saniye sürüyor. sonra yine yapılması gerekenlerin ağırlığı ve suçluluğu. ben bir hayat boyu da mükemmeliyetçi, aşırı hırslı, tutup koparan bir adamdım. çok fazla ders ve merak çıkardım o yazıdan. hatta bu konuda birilerini görmeliyim sanırım dedim.

not: reklam diyene tek diyeceğim: dilerim erteleme hastalığına yakalanın.

Dask ev sahibine ait

Daski sen yaptirip kiradan duseceksin. Dasksiz acilmiyor. Kurusu kurusuna ucretleri direkt kuruluslardan ogrenebilirsin. Verecegin para depozito olacak cikarken geri alacaksin.

artık aboneliklerde açma kapama bedeli alınamayacak diye bir haber vardı, googledan bi bak hemen bulursun.

doğalgaz açtırma bedeli olarak 4 ay boyunca faturana 100 lira yansıtıyorlar.

2 hafta önce yaptım hepsini.
elektrik: 85
su: 180
doğalgaz: ilk iki ay faturaya 200tl ekleniyor

sorunun cevabı fran1c'te imiş. çok teşekkür ettim.

birbirlerinin gözlerine tırnak takabilirler. o yüzden ucundan ucundan tırnaklarının kesilmesi lazım, veterinere gidilmeli. çok sivridir onların tırnaklar.
onun dışında, oyun oynamaları ve birinin baskın olması sorun değil. yani öbürü de savunma öğrenir işte ne güzel.
sorulara geçiyorum.
1) koliden atlayacak kadar büyüdüklerinde koli yetmeyecek zaten.
2) ne kadar temas ederlerse o kadar iyi.
3) diş çıkarana kadar ıssıracaklar. kediler katil hayvanlar. sevgilerini de psikopatik yollardan gösterirler.
4) bağırması ilginç. bence daha zalimce sevilmeli. dayak yiyen çocuk ağlar uyur ya, onun gibi ama daha insani. ters çevir, patisini tut çek, kuyruk sokumundan tutup hareketini kısıtla. böyle zorlamalarda ters tepki verecek ama o sıra çok yorulacak ve sinirini de atacak.

ama tırnaklar sivriyse çok çizer yırtar. tırnaklar törpülenmeli.

Su an için düzenli götürüyorum veterinere. Tırnak bakımı yapılıyor, zaten bı tane mını boy tırmanma cubugu da aldım, ırı olan gayet de tırmalıyor, çıkıyor, atlıyor falan temasta sorun var işte. Emme, yalamanın resmen şeyini çıkarıp kardeşinin poposunu emdıği için ayırmak zorunda kaldık şimdi de güreşirken gözünü oyacak dıye korkuyorum. Issırmanın çözümü yok demek ki... Teşekkürler yine de:)

Bağırma halini içine ılık su doldurulmuş plastik şişenin etrafına havlu sarıp çözmüştüm. sokuluyorlar şişeye susuyorlar sonra.

Eve geldikleri ilk günden beri sıcak su torbaları mevcut, susturma anlamında olumlu etkısı olmadı maalesef, tabıı kı rahat tıtremeden uyuyolar falan, valla şimdi yukarıda namus ninjası'nın tavsıyesını uyguladım azcık kafamı dınleyebiliyorum, zalımca sevmek lazım demek ki... Gercı bıraz saldırgan davranıslar artar dıye korkuyorum ama sustular sonuç olarak...

Ya ben bunları adam edene kadar bır sure başınızı agrıtacam kedici arkadaşlar... Nickim yattara valli ama yavru kedı bakmak konusunda cahılım maalesef. Çok teşekkürler ilgınıze. Şu ıssırmaya da bı çözüm bulsak:(

Elindeki makinanın modeli linkteki modeller arasında varsa düzelir. Ekranı sökmek azıcık sıkıntılı olabiliyor, vidaları söktükten sonra bir sürü tırnağı kırmadan açman gerekiyor.

Daha sonra bir tane slim soket, bir de güç soketini söküp eski ekranı takacaksın. Youtube'da "marka model screen replacement tutorial" diye aratırsan adım adım çıkar.

düzelir.

fiyatı boşverin. her türlü ikea'ya gidin. koçtaş insanı ruh hastası eder.

koçtaş fiyat açısından daha iyidir. ikea hem daha pahalı hem daha kalitesiz

Ürünleri ayırmak lazım bence. Mesela ahşap/sunta mobilyaları, duvar raflarını falan koçtaş'tan almak mantıklı çünkü daha ucuz ve kaliteli. İkea'da doğa dostu diye sıkıştırılmış kağıttan yapılma masalar falan satabiliyorlar bir yılda yamuluyor. Koltuk gibi şeyler hakkında bilgim yok. Masa lambası, saklama kutusu gibi şeyler ikea'dan almak mantıklı.

Döner sandalye gibi plastikten üretim şeyleri koçtaş da ikea da aynı yerden alıyor (çin'deki bir dağıtıcı). Bu yüzden bunları fiyat karşılaştırmasıyla almak mantıklı. Mesela markası ve marka kodu bire bir aynı bir patron koltuğu koçtaş ve ikea'da 350 lira civarındaydı ben bulunduğum yerde büro malzemesi satan bir yerde 250'ye buldum.

tek sorun fiyatsa, koçtaş daha ucuzdur

dolap alacaksanız koçtaşın olivia diye bi modeli var o çok güzel yav. ona bi bakın, yerim olsa alacam o derece beğendim.

çok tatlılar lan. bebelere ya da anaya bebelac tarzı şeyler yedirebilirsin, çok yararlı.

yavrulara hiç birşey verme. inek sütü falan özellikle öldürebiliyor. Bırak annesi beslesin. Anneye de özel birşey yapmaya gerek yok sütü her türlü yeter 2 yavru için. Benim son kedim benim fasülyemden peynirimden falan otlanıyordu ona rağmen mama ile beslenen kedilerin yanında köpek gibi kalıyordu.

yogurt yedirirler hamile/emziren kedilere.

Ben kedime emzirirken yavru kedi maması verdim. Faydası olabilir. Yavru da 3,5 aylık falan olunca yetişkin/yavru karıştırıp verdim. Yavru dana kadar oldu (=

evet kolaylaşır
elindeki nakiti yatırma

kolaylaşıyor ama elindeki nakiti yatırıp yeniden çekersen toplam eline geçen paranın iki katından fazla para ödemiş olursun. kredi kartını bile kapatırken dengeli kapatmak lazım en az zarar için.

bir de bankaya sor hala var mı, eskiden erken yatırma için de ceza faizi alıyorlarmış (2009 gibi) banka hesaplarını bozduğun için falan diyorlardı.

para yatırıp neden tekrar çekmek istiyorsun ki? teorik olarak zararlı çıkarsın

Diyelim mevcut kredin 5tl bunun 2tl'sini ödedin geriye 3tl kaldı. sana da bi 5tl daha kredi lazım. git bankaya 8TL kredi çekeceğim de ama bunun 3tl'si ile mevcut kredimi kapatacağım de. Onlar 3. kredi olarak değil, 2.yi kapatıp tekrar 2. kredi olarak açarlar.

Az kalmis olan krediyi kapatacagim, yatirdigimdan daha fazla cekecegim. Evet teorik olarak zarardayim, elimdeki nakite de faiz odeyecegim.

Elimdeki nakiti neden yatirmayayim? Suan kredi limitim yok, az kalmis olani yatirirsam yeni kredi cekemez miyim?

İkincisi içem kapısıydı herhalde. Gizli kapı deniyor. Yunusemre kampüsünde okuyacaksan, şehir merkezine gece falan çok işin düşmeyecekse fiyat olarak iyidir. daha yeni yapıldı oralar. Ama çok tercih edilmiyor 11'de o kapıdan kimseyi almamaya başlıyorlar. Üniversite caddesine gitmek istesen bile dolaşman gerekiyor çevre yolundan doğru. Bir arkadaşım doruk sokak'ta oturmuştu sanırım ziyarete giderken bile yoruyordu.

tek yaşayacaksan 1. iyi gibi. oradan da ulaşım yok gerçi. Tabi fakülten iibf gibi çok uzakta kalıyorsa bilemem.

yapar. sadece bu değil elektronik aletlere has sigortaların şartlarını okursan para alman çok zor. adam suya düşse şu kadar vakit içinde şunları yapıp bize bildirmen gerek diyor ama kimin aklın agelir o tür durumlarda?

para almak için kasıtlı yapmadığını kanıtlamanı istiyorlar ama bunun nasıl olacağına dair bir fikir vermiyorlar vs.

alın bence. çünkü ekran koruyucuları da çeşit çeşit artık normali var, kırılmaz dedikleri var ve ayrıyetten cam dedikleri var. gerçekten koruyorlar ekranı büyük ölçüde.

plastik değil de camlar var ekrana yapışıyor. hem düşünce o çatlıyor hem de dokunuş hissiyatı bozulmuyor. ama kılıfa gerek var mı bilemiyorum. dandik denen samsung'un note2 telefonundan var kılıfsız kullanıyorum. merdivenlerden bile düştü bişi olmadı. kılıfı olup kıranlar da bol olduğunu düşününce gerek yok gibi geliyor bana.

adam iphone 4'ü beğenmiyor, biz 512 ram'li androidlerle root falan idare ederek yaşıyoruz :(

ekran koruyucun kesinlikle orijinal olsun. Öbürleri çok kalın oluyor. Dokunma hissiyatını çok etkiliyor. Kılıfları ben beğendim valla.

iphone 5s icin spigen'in saturn modelini kullaniyorum, oldukca memnunum. en guzel yani ince olmasi. yalniz linkteki biraz kaba geldi bana. daha ince modelleri vardir belki g2 icin.

ekran koruyucu bence al. daha once iphone 3gs dusurup kirdim. cam baya baya catladi. uzerinde ekran koruyucu vardi. en azindan catlayan camin dagilmasini engelledi. catlak olmasina ragmen calisiyordu ve bir sure idare edebildim.

daha geçen hafta, hem cam filmi hem de kılıfı olan g2'mi düşürdüm, ekran tuzla buz oldu, dokunmatik bozuldu. 500 lira sıkışmış. spigen iyi, en azından alt ve üst tarafı da kapatıyor. benimki darbeyi alttan yemiş.

kesin korusun da ne olursa olsun moduna girdim:)
Cüzdan şeklindeki arka-önü kaplayan kılıfları deneyip, çok büyük değilse almayı düşünmeye başladım

kılıf kesinlikle gerekiyor spigen çok kaba olduğundan ben quickwindow kılıftan tercih ettim internette en ucuz yerden aldım yanında 3 adet ekran koruyucusuda geldi. yanlız orj olanı 99t ben buradan aldım iş görüyor ama orj kadar değil tabi.
www.sanalpazar.com

beats

sennheiser cx serisi cok guzel kulak içi ile bir sıkıntın yoksa.

indirimde bir kulaklık var dnr'da. 70-87 arası fiyatları. ben aldım çevremden birsürü insan istedi. düşmemesi ve yüksek ses vermesi için tasarlanmış o yüzden kulağın garip hissedebilir ilk hafta. daha önce sennheiser falan kullandım bunun eksik kalır yanı yok.

urbanears medis

www.headphonezone.in

ucuz ve spor için ideal

www.hepsiburada.com

free bird'ün önerdiği kulaklığı kullanıyorum, gayet başarılı. Kulak içi olanlarda ağırlık kaldırırken vs sıkıntı yok ama, koşarken bi garip hissediyorum. Hiç rahat gelmiyor.

beats denilen saçmalığa sakın bulaşma
ve paranı çöpe atmak istemiyorsan bu philipsi de alma

iyi ses duymak ve kalite istiyorsan sennheiser cx serisinden cx-200 ii street alabilirsin.
-kulakiçi ama, çok rahattır
- sesi çok iyidir, yanında bomba patlasa duymazsın, dışarı da ses vermez
-ayrıca küçücüktür, dediğim gibi rahattır,kulağa oturması da iyi.

kulak içilere ekstra bir gıcıklığın yoksa al

www.philips.com.tr

restaurant empire vardı. ikincisini oynamıştım.
restaurant kuruyorsun, menüyü düzenliyorsun, çalışacak garsonları seçiyorsun falan.

eskilerden locomotion var. grafikleri atari gibi olmasına karşın sağşam oyundur.
yol yaparsın, deniz hava kara demir her türlü ulaşım sağlarsın, fabrika alır satarsın, kredi çeker batarsın... bildiğin iş adamısın. her şey var.

eksisozluk.com

guild : europa 1400.

tam sana göre biçilmiş kaftan. ben hancı oluyorum genelde. bira yapıyorum, hanı genişletiyorum. kendime ev alıyorum. rakipler de var tabi. onlarla uğraşıyorum. fiyatların gidişatına göre birayı satıyorum falan. süper oyun. orta çağ temalı.

telefondan oynamalık cafeteria nipponica var. ben herhalde bir 20-30 saat geçirdim başında. rstoranta şef garson falan alıyorsun ya da sen yetiştiriyorsun, yemek tarifleri bulmaya çalışıyorsun, müşteri profiline göre restoranı döşüyorsun falan.

2000 lira maaş vereyim gel benim yerime bunları yap. oyun gibi zaten.

eskilerden roller coaster tycoon, transport giant.

evet bakıyorum, çünkü beyoğlu ve çevresi gerçekten muhteşem binalarla dolu. nasıl bu kadar estetik yoksunu bi halka dönüşmüşüz bilemiyorum.

Çok güzel binalar var aslında. Salak belediye biraz kafasını çalıştırsa...

Memleket olarak uzun zamandır estetik ve zevkten kopmuş vaziyetteyiz zaten. Güzel binaların hepsinin mimarı ya Rum ya Ermeni.

dikkat etmekle kamlayip slr analog makinemi bu tarz yapilarla besliyorum.

benim gozum yukselerde sanirim, o yuzden hep yukarilara bakarim. hatta binanin kendisiyle uyumsuz vitrinler, reklam levhalari, isiklandirmalari gormemek icin ozellikle yukarilara bakarim.

yenilerdeki zevksizligi gectim, eskileri bari koruyabilsek, ya da ozellikle o dukkanlari binayla uyumlu hale getirebilsek keske.

Yanımda sevgilim varken hep bakıyordum yukarıdan çatıdan vs kafasına bir şey düşme ihtimali varsa önceden görüp yolumuzu falan değiştireyim diye.

Onun dışında bakmadım/bakmıyorum.

sen git ben geliyorum +1 temkinli olmak için bakıyorum her yerde.

hacı istiklalde yürütken sadece magazalara bakarak yurumek biraz mallıktır. uslubum kaba oldu biraz ama öyle:)

o binaları geçtim sıradan apartman binalarına bile baka baka giderim ben, ağaçlara, arabalara. şu yaşa geldim hala ilk kez görüyorum gibi inceliyorum herşeyi. bu kadar inceledin, ne demek istersin dersen; imkanların kısıtlı olduğu zamanlardan kalan yapılar sanat eseri gibiyken son 40 yıllık binalar hep pencereleri olan kutu arkadaş. hani para babası insanların da yaptığı binalar öyle maliyet desen.

mimarlara da bişi diyemiyorum adamlar çiziyodur belki de kim yapacak.

bi yere takılıp düşme korkusuyla gözümü yerden ayırıp binalara bakamıyorum pek.

İlk defa gectigim bir caddede bakarim ama istiklade falan bakmam.

istiklali örnek verdim yahu, meramımı tam anlatamamışsam fotoğrafla açıklaması örneklemesi kolay olsun diye .)

ama istiklal'i o kadar da öldürmeyelim, çok güzel ara/arka sokakları var , ben çok seviyorum o sokaklarda bulunmayı, oralardan geçmeyi.

misal tarkan'ın dudu klibinin çekildiği sokak var, hollanda konsolosluğunun hemen dibi, istiklalin 50 metre altı, ben o küçücük sokağı çok severim mesela, ama kimse ya bilmiyor ya dikkat etmiyor, kime söylesem ya da oraya götürsem şaşırıyor :)

Üst katlara dükkan falan açacaksın da piyasa araştırması mı yapıyorsun hacı?

şehir-köy versen oralarda yaşamış medeniyetlere ait alfabelerle bir karşılaştırırdık.

ikinci resimdekileri arap alfabesinden bazı harflere benzettim ben. taşa kıvrımlı oyamayınca öyle olmuş gibi. bunların benzerini ben de bizim memlekette görmüştüm tarihler yaklaştıkça 200 yıl falan bu tarafa bazılarında daha kıvrımlı yazılar oluyor, benziyor arap alfabesine. osmanlıcadır muhtemelen.

Çukurova - Toros dağı etekleri. Çok eskilerden olduğunu sanmıyorum çünkü bu taşlar gerçekten çok yumuşak; zamanla aşınmaya gerçekten çok müsait.

@taqster, aynen. ben de aynen öyle düşünmüştüm. taşlar kıvrım oyamayacak kadar kırılgan ya da tembellikten. dediğin gibi 200 yılı çıkaracak taşlar değil, aşınmaya çok müsait.

bunlar harften çok arapça sayılara benziyor

arap alfabesine göre soldaki 1351 sanırım sağdakinde de 1 ve 7'ye benzer iki çizgi var ama anlaması zor. göktürk alfabesine ramak kalmış

mezardaki kişinin dna'sına bakmak gerek.

ambalaj paketleme işlerine bak. kargo subeleri de hep eleman arar ama ağır diyorlar.

Gemi kullanan adam araba mı kullanamaz be :)

Abi en rahatı 6-7 saat direksiyon dersi, sonra yanında bilen biri ile trafiğe çıkmak yavaştan.

Aynı durumdayım da kendime güvenene kadar anayollardan, çevreyolundan gidip kalabalıktan kaçınırım diye planlıyorum. Sonuçta acemiler için trafikte en büyük tehlike ışıklarda tamponuna kadar yaklaşıp korna çalanlar.

Trafiğin sakin olduğu erken saatler ve pazar günlerini değerlendir. Birden ağır trafiğe girersen araba aldığına pişman olabilirsin.

bence ortamdan normal ses tonuyla gece sessizliğinde konuştuğum zaman bile bağırıyormuşum gibi hissediyorum ama dışarıda müzikli görültülü ortamda o yüksek sese duyarsızlaşmak normal gibi.

duyurulara olan etkisi diye okudum ilkten.

ortamdan kaynaklanıyor olabilir. yüksek ses, kalabalık, duman daha çok dikkat dağıtır, baş ağrıtır falan diye mantık yürüteyim. zaten ses fazla olduğundan karşı tarafın sesini de fazla duyamazsın. benim de kalabalıkta olunca başım dönüyor çok fazla ama tuvalete, hava almaya dışarı çıkınca düzeliyorum hemen.

Alkol omurilik soğanına ve arka beyine etki ediyor dolayısıyla duyular da orada. Duymadan daha çok dokunma hissiyatı törpülenir hatta. Yine dengenin falan gitmesi bundan. Doğal yani.

Beyine kalıcı zarar verme ihtimali çok çok az ama duyularını törpüleyecek kadar içme bazısına bir bardak bile yeter.

benim kullandigim sandikta imzalarin cogu tamamdi.

Benim sandıkta da katılım az.

İnsanlar sorumsuz ve oy vermeyerek tepki verdiğini zannedecek kadar zekiler. Benim kullandığım yerde de azdı katılım ve imzalar.

seçim için sandığa gidince bütün sorumluluklarını yerine getirdiklerini sanan alleme-i cihanlar, sandığa gitmek kadar gitmemek de bir seçimdir. sandığa giderek bir hırsızı meşrulaştırdığınızı, zaten sonucu belli (ortalıkta basılmış olan 18 MİLYON FAZLA PUSULA VARKEN) bir kağıt katlama oyunuyla istemediğiniz bir cb'yi onadığınızı unutmayın. adayını belirlemediğiniz, size dayatılan adaylardan birine mühür bastığınız, oylarınızın çalınacağı, sonucu oylayanların değil oyları sayanların belirleyeceği bir sistemin demokrasi, oy vermenin bir "vatandaşlık sorumluluğu" olduğunu düşünmeye devam edebilirsiniz, ama bu düşünceleriniz sizin gibi düşünmeyenlere hakaret etme zeminini meşrulaştırmaz. bu tepeden bakan bakış açınızı değiştirin artık.

sandığa boykot mantığıyla gitmeyenlerin başka bir çözüm önerisi var mı ? eğer boykotun bir yaptırım gücünün olduğunu düşünüyorlarsa bunu bireysel mi gerçekleştirdiler yoksa daha çok kişiye yayılması için bir yol bir kampanya izlediler mi ?

@gochebe; oy vermeyince bu bahsettiğiniz sorunları çözmüş mü oluyorsunuz?

her ne kadar söylediklerinin çoğu yanlış olsa da gochebenin vardığı nokta doğru. belki o noktaya da varmak istememiş olabilir ama bence hiç kimse hiçbir şeyi yapmak zorunda değil. sen seçimini oy vermek yönünde yaparsın, sen seçimini selahattin demirtaşa oy vermek şeklinde yaparsın ama bir başkası seçimini oy vermemek olarak yapar. yaptığımız her şeyin bir getirisi de olmak zorunda değil.

ben oy vericem ama birilerinin oy vermeyecek olması da hiç ilgimi çekmiyor.

Saatle de alakali olabilir diye salliyorum su an. Mesela ben daha gidip de oy falan vermeyi dusunmuyorum. Biraz serinlik coksun de evden oyle cikayim diye bekliyorum. Bi de tembelim. Ama aksama kadar unutmamak icin hatirlatmami ayarladim.

bazi insanlar kendisini temsil edecek bir aday yok diye oy vermemis olabilirler fakat ayni kisiler acaba o adayin aciklanmamasi icin ne kadar aktif caba gosterdiler? sonucta tartisma baska yere gidiyor ve ozunde de: tavsan daga kusmus dagin haberi olmamis durumu var. ozetle bu baska bir konu.

benceyse oy vermenin bir onemi var.

katilimin dusuk olmasinin da illa ki marjinal sebepleri vardir. yine az kisinin sandiga gitmesini partilere gore ayiramiyoruz elbette. dolayisiyla ben de akp soyle chp boyle demiyorum, kimse de demiyor. onemli olan sonucta katilimin dusuk olmasi ve bunun genel sebepleri.

daha onceki cb secimlerinde meclisteki krizleri hatirlayin, yeterli cogunlugu bir turlu toplayamayan bir akp vardi. tamam nerde cokluk orada bir karisiklik karambol durumlar oluyor, belki kontrolu cok zor diye hile hurda da kolayca karisiyor fakat bir yandan yine ayni (meclisteki toplanti yeter sayisi, oy sayisi gibi) seylerle karsilasmak istemediklerinden halk secsin dediler. su anki duruma donersek halkin katilimi da oldukca dusuk. yurtdisi oylari icin beklentinin altinda kullanildi da dendi. acaba bu neye delalet eder? genelde de bu katilim gercekten dusuk mu? biraz da bunu ogrenmek icin sordum.

Dün sıra olur mu dediğimde tek sandık var, üç sandıkla uğraşıldığı için kalabalık oluyordu demişti babam. Bugün sıra olmamasını ona bağladım ben. Mantıklı geldi.

ek: saat 11.30 gibi gittim imzaların yarısı vardı.

@gochebe bize senin gibi kendini yenilmis sayip kosesine cekilen degil, her kosulda mucadelesini ve vatandaslik gorevini yerine getirecek adam lazim.

sen zaten zihnen ölmüşsün.

çok sataşma olmuş. o zaman biraz daha devam edeyim. oy vermeyince demokrasi gelmiyor tabi ki, ama oy verip anti-demokratik daha da ötesi faşist bir sistemi onamaktansa oy vermemek yeğdir.
bireysel bir tepki olarak sandığa gitmemek işi tabi ki de örgütlü bir boykota denk değildir, zira boykot gerekli propagandif araçlarla ve örgütlenerek yapılır. ülkede bu işi gelenek olarak benimseyen anlayışlar mevcut, ancak örgütlenme noktasında eksiklikleri çok.
daha fazlası, bu bir mücadele işidir, kesinlikle öyle. ama mücadele sandık mücadelesi değil, sokak mücadelesidir; eylemdir, örgütlenmedir. bunlar bir arada olduğu zaman belki sandığın anlamı olabilir (en iyi ihtimalle bir "allende" olabilir -ki allende'nin koşulları bile günümüzde yok-). yazdıklarımdan bir yenilmiş sayma durumu anlaşılmasın, zira yenilmişlik hissinin aksine mücadeleye umut var. alttan alta kılcal damarlarda dolaşan değişim havaları var; kent mücadelesinin yükselişi, sendikal yozlaşma dolayısıyla değişik yöntemlerle örgütlenmeyi deneyen işçilerin varlığı, gezinin politize ettiği kuşaklar vs. mücadele ile bir yere gelinebileceği inancımı arttırıyor. ama bu işlerin ilk adımı sandık olmadığı gibi, sandığı bütün mücadeleye denk tutmak da sandığı demokrasinin bir farzı sananlarda 30 marttaki gibi bir umutsuzluk ve yenilmişlik hissi doğuruyor.

Katilim az degil oy kullandigim yerde.

bi de şu var ki saat daha erkendi bu başlık açıldığında, 12 filan. herkes tatilde değil çalışan ve pazar günü öğlene kadar uyuyan insanlar da var. konu gerçi bambaşka bi yere gitti ama eklemek istedim.

ben oy kullanalı yarım saat filan oldu listenin yarısından biraz fazlası imzalamış gibiydi.

saat 16:20 da oy kullandım. sayfalar yüzde 80-90 imzalanmıştı. hala oy vermeye gelen benim gibi tembel vatandaş da çoktu hani.

kilonuza ve nasıl kullanacağınıza bağlı.

ben bendekini duvara sıkıştırmıştım (aşağı yukarı kapı genişliğinde bir duvardı). kilom 95 filan. ölçtüm, tarttım sağlam gibiydi. sonra ilk heyecanla zıplayıp barfiks çekince yerinden çıktı.

sonra insan gibi, yavaş yavaş barfiks çekmeye başladım. 1 ay filan dayandı, ondan sonra duvarla temas eden plastiği ayrıldı. vidalamak en temiz çözüm gibi.

yok vida gereksiz. zaten vida deliği olanlar da yok gibi birşey. bir kere sıkıştırınca yetiyor. 110 kilo adam getirip denettirdim :P

hiç vidalı falan olmayan tipler var. 80 kiloyum üzerinde bi tepinmediğim kalmıştı.
www.hepsiburada.com bu gayet güzel ve kullanışlı ama kapının da buna uygun olması gerekiyor. her kapıya monte edilmiyor.

babam hala vidasız olmayacağı şeklinde ısrarcı. gerçi benimki 15 liralık alet ve üstten sabitleyecek ekstra kısım yok. ayrıca 60 kiloyum.

sorumun nedeni evde kapıya vidasıyla sabitlemişti babam. ben bu sene üniversiteye gideceğim ve yanımda götürmek istedim.

@barix abi bu tür olanlar kapıya zarar veriyormuş çok kişiden duydum. düz çubuk şeklinde sıkıştırmalı olanlar daha iyi. zaten sen asıldıkça o daha da sıkışıyor. ben 1 yıl kullandım iz bile yapmamıştı düz olanları.

Kazanabilmek için ilgi ve zaman lazım. karambole oynamak kaybettiriyor. mesela gündemi takip edeceksin foreignaffairs, bbc, rauters artık ne kadar dünya gündemini takip eden haber kaynakları varsa. amerika ingiltere gibi parası önemli ülkeler bir ay önceden açıklama yapar. der ki benim şu dönemdeki şu rakamlarım böyle olursa benim para politikamda şöyle değişiklik olacak. bunları az çok yorumlayabiliyorsan ek gelir denebilecek paralar kazanırsın. ama forex'den ne bekleyebilirsin ki? 1.3402 olsun para birimi. en olağandışı değişiklikte bir ayda 1.3920 olur. bu durumda senin riske edecek beş haneli paran yoksa kazandığın para uğraştığına, riske girdiğine değmez.

klasik bir duyuru cevabı olarak: enpara (vadeli hesap)

ama bankaya faize yatırmak dışında demişsiniz. dolara çevirip bekletmek aklıma geliyor ama emin değilim. ülkede ne olup ne bittiği belirsiz.

arazi alabilirsiniz. istanbul'da zor ama şehirdışında bu işi yapan bir tanıdığım var. civardan arazi topluyor, yatırımcılara satıyor. bir ya da iki yıl sonra bu yatırımcılara da taahhüt ettiği rakamdan müşteri buluyor. müşteri bulamazsa taahhüt ettiği rakamdan kendisi satın alıyor.

taahhüt ettiği diyorum çünkü size örneğin 10 bin tl'ye bu sene arazi aldırıyor. seneye size 20'ye müşteri bulucam diyor. araziyi temizletiyor, ağaç dikiyor, vs. kendisi karşılıyor bu masrafları. müşteri bulunca örneğin 25'e satıyorsa siz aldığınız paradan ona 5 vermenizi istiyor. başka da masraf vs. istemiyor.

çok sayıda da arazisi var. düşünürseniz sahibinden ve hürriyet emlak'ta da sitesi var. www.parselemlak.com bu adrese de bakabilirsiniz.

dolara çevirme. dolar son bir yıldır tahmin edilemiyor bile. amerika'nın para politikları değişiyor kademe kademe ve evdeki hesap çarşıya uymadı diye dolar yine çıktı. gün gelir tersi olur. euro'dan emin değilim ama rusya ambargoları dalgalandırıyor o da güvenilmez uzun vadede. japon yeni en sağlam kapıydı bir ara durum değişiyor diye haber okudum ama araştırmak lazım.

en sağlamı istikrarlı şirketlere yatırım bence. mesela ingiltere sürücüsüz araçlara izin verdi şubatta sokağa çıksınlar diye. bu google, volvo ve mercedes hisselerini arttırır. tesla bu yılın rekortmeni ve hala çıkardığı teknolojilerle taktir toplayan bir şirket. jip çıkartacak dünyada ilkleri barındıracak yine hissesi artar gibi. red bull hisselerine bak bahar geliyor baharda spor etkinlikleri olur artar hisseleri falan benim aklıma gelenler bunlar.

en temizi ikiye bölüp 3-6 aylık vadeli hesaba yatırmak faiz gelsin. altının da ne olacağı belli değil amerika'nın para politikaları sağolsun.

1000 TL is bitcoin, gerisi ile isvicre franki

warren buffett deyimiyle "bütün yumurtalarını aynı sepete koyma!"

arsa

iddaa oyna.

her 15 dakikada bir bakmıyorum.

mesela 3 saat bakmıyorum sonra baktıgımda bucuk denk geliyor.

biz sana demedik mi ya, çeyrek buçuk çeyrek kala başı
diğerleri tedavülden kalktı

Demek ki biyolojik saatiniz tıkır tıkır çalışıyor. İyi bir şey bu...

banada 18 ve katları oluyor

Ben de ne zaman baksam x'i 53 geçiyor. Tesadüf olmadığını düşünüyorum :d

ben de 7-8 yıldır mesela her 16:31'de saate bakarım. ilkokul numaramdı kendisi. sonradan vücut nostalji yapmak istedi sanırım sürekli aynı saatte hatırlatır sağolsun.

biyolojik saat. hic caktirmiyor ama iyi calisiyor kerata. ben de hayatimin calar saatle uyanmak zorunda olmadigim bir doneminde her sabah dakikasina kadar ayni saatte kalktigimi hatirlarim.

bunu nefes alıp vermekten daha sık yapıyorum.

erasmusa ve ya work and travela giden arkadaşlarımı görünce oluyor bende. işinde başarılı ve bir amacı olan insanları görünce de oluyor.sonra da ulan şu elin oğlu gibi olamadım diyorum.

yaşama maksimum sevgi duyan ve buna göre yaşayan( ucu çok açık, içine her şeyi doldurabilirsiniz) insanları görünce oluyor bana bu.

evet çok fazla.

Tabiki de oluyor.bu imrenmek dogal bir sey ki.

hayir

Oluyor yahu. Birine bakıyorum her ay başka ülkede. Birine bakıyorum popi, birine bakıyorum başarılı akademik anlamda. Kendime bakıyorum, üzülüyorum tabi.

anlık oluyor ama günler boyu "herkesin elinde çikolatalar püskevitler. bizde niye yok" diye düşünmüyorum. kendinden memnun olacağın özelliklerin olsun o zaman takmazsın kimde ne varmış sende ne yokmuş.

cengiz imrenme

Böyle şeyler beni hırslandırıyor. Hırs yapıp ne şekil verebildim vücuda ne de kültürel birikim adına bir gelişme oldu. Ama hırsımdan bir şey kaybetmedim. Yapı meselesi işte.

İlginç geldi bana böyle durumlarda üzülmeniz. "Karşı koyamayacağı bir güç karşısında kendi canına kıyar ancak insan" sözü geldi aklıma. Seninkisi de buna benziyor. Hiç mücadele etmiyor, hemen pes ediyorsun. Kendini motive etmeyi öğren diyorum ve bitiriyorum.

depersonalizasyon

Uzuvla ilgili de Yabancı El Sendromu var.

evrimagaci.org

Aklima geldi, bu sebepten bacaklarini buzda bekleterek mahvedip sonra hastaneye gidip kestiren bile olmus.

şizofrenide de belirtilerden biriydi bu, öze yabancılaşma olarak geçiyor.

body disformic disorder

kendi halinde zararsiz seviyede de kalabiliyormus. ilginc.

@ partizan, body disformic disorder'da begenmeme takintili olma gibi depresif bi durum var. benim sordugum tam manasiyla "yabancilasma" ile ilgili idi. yani olumlu hisler olmadigi kesin ama depresiflik yok.

(bkz: anosognosia) diye bi şey de var.

afili ismi buymuş lan: somatoparaphrenia

kolunu bacağını ampute etmek isteyenler bdd ye giriyor.,bundan öte yabancılasma olmaz zaten. bdd de de yabancılaşma vardır.

Bunun tersi de var. Mesela adamın bacağı kesilmiş ama hala arada sırada olmayan bacağını sehpaya çarptığını, dokunma hissinin devam ettiğini falan söylüyor. Adam biliyor olmadığını ama hissetmeye devam ediyor.

Core2Duo makinaya kurdum. Clean install.

Alet ne kadar hızlıymış onu farkettim.

windows 7 de dahil daha önce sorun yumağı olduğunu farkettim. Win8 ve 8.1'in farkı problem olduğunda kendi kendine çözmesi. Çoğu zaman önemli işlerim program hata verdiği halde yarıda kalmadı win8 bi dk diyip müdahale ediyor. Onu geçtim bilgisayara birşey oldu clean format attın mail adresinle tekrar online olduğunda kişisel ayarlarını falan yüklüyor.

Windows mantıklı hamleler yapmaya başladı tavsiye ederim 8.1'i.

I ıh.

Hayır. hatta yumurtaları 1 haftada tüketiyorsan oda sıcaklığında koli içinde tutabilirsin. zira kendilerinin doğal yaşam ortamı o. Yumurta depolarından senin midene kadar ortalama 1 hafta kateder yumurtalar, çoğu zaman da bunun 3 günü oda sıcaklığındadır :)

Süt işi biraz daha değişik, 2.5 saatte birşey olmaz ama 5-10 saat içinde (bu mevsimde) artık içme beni der.

güneşin altında kalmadıysa bişey olmaz hemen

Yumurtanın buzdolabında saklanmasının nedeni, buzdolaplarında yumurtalık bölümü olması zaten. Öyle bir mecburiyet yok normalde. Süt normalde bozulur ama katkı maddeleri koruyucular falan derken onlara da bir şey olmuyor.

Babam benim de, surekli bir huzursuzluk, tuttun mu tutucan mi diye. Kayboluyorum ben de gozden bir ayligina.

var tabi. cozum yalan solemek.

sanırım arkadaş seçiminde başarılı olduğum ender konulardan biri bu.
hatta toplandığımızda ben alkol alırım onlar kola filan takılırlar.

ama hatırlıyorum da bundan bilmem kaç yıl önce orta okulda cemaatin okuluna giderken tüm okul baskı kuruyodu.

Benim ablam bana oruç tuttuğumda laf sokar mesela. Haklı gibi aslında da; cumaya bile gitmedin yıllarca, yıl içinde tek yaptığın oruç tutmak bence boşuna tutuyorsun diyor.

Tutmadığımda ailemden, arkadaşlarımdan laf yemedim. Zaten gençler arasında tutmayan sayısı da oldukça fazla olduğundan çok üzerine gitmiyorlar. Hem artık insan tercihlerine karşı çeneyi kapalı tutma bilinci gelişiyor.

oyle insanlarin sadece yasli kisiler oldugunu dusunurdum ama gercekten varmis ya.
gecen sene arkadas toplulugu ile oturduk sinav sonu muhabbetleri falan. aramizdan sadece 1 kiz tutmuyordu. biri de bunun ustune cok gelmeye basladi iste neden niye sen inanmiyor musun falan.

ben de once uyaracaktim ama sonra uyarsam ne anlar diye dusundum. cunku bu adam dusun oruc tutuyor ama gidip baska birinin inanclarini sorguluyor. kafaya bak aq.

derin bir nefes aldim.
sanane aminakoyum ister tutatr ister tutmaz dedim. sanirim onun ocin yeterli oldu. ayrici benim orucda sakatta geldi. neyse.

İrade meselesi o iş,çevremde o tarz kişiler yok.

bir çocuk babasıyla birlikte kaldığı bir evde teheccüd namazına kalkmışlar. yanlarında yatan iki kişi için çocuk "bunlar neden kalkıp kılmıyor ki" diye yakınmış. babası da çocuğa bunu dedin ya, sen de boşuna kalktın artık demiş.

yani herkesin dini kendine. boşuna umursamayın insanların ne dediğini.

Ben tutuyorum. Ama bugün birisi yanımda 'kusuru olmayıpta tutmayanlar utansın' dedi. Bende kimse kimseyi ilgilendirmez, sen kendi işine bak diye cevap verdim. Ne demiş üstad; 'kimsenin kimseye karışmaya hakkı yok, özgürlüğü bidir'.

kafir falan diyorlar.

oruç tutup da tutmayanlara laf saydırmak oldukça tehlikeli.
yani alenen tüketmiyorsan senin bileceğin iş, ama sokakta sigara içip yoldan geçenlere duman üfleyenler de haklı değiller. kim olursa olsun karşındaki, saygı göstermek lazım, yoksa her şey birbirine karışır.

annem, babam. sadece laf sokmak olsa, hayatı zindan ediyolar bana bi ay boyunca. babam doğru düzgün yüzüme bakmıyo zaten oruç tutmuyorum diye. her gece sahura kalkarken beni de kaldırıp "bugün tut" falan diyolar. sabah kahvaltı etmeye mutfağa girdiğim zaman böyle sinirli sinirli bakışlar falan. babam zırt pırt bi yerden konusunu açıp "iyice koptun, namaz yok, oruç yok. hiç ölümü düşünmüyor musun?" falan diye başlıyor.

Ailemle yaşadığım yıllarda herkes oruç tutardı benim dışımda, tek ateist bendim. Kimse de bir şey demezdi. Akrabalarım da demezdi. Hiçbir arkadaşım da bugüne kadar "Sen niye oruç tutmuyon günahkar" demedi bana. Gerçi oruç tutan çok arkadaşım da yok, ondan da olabilir. Annemse zaman zaman, "Konu senin bildiğin gibi değil de benim bildiğim gibiyse benim sevaplar hepimize yeter" diye de küçük mümin şakaları yapardı. Ben her türlü yırtıyorum yani, ondan böyle rahatım.

ya bizde tam tersi, bi annem kaldı ailede hala tanrının varlığına inanan.
dalga geçiyorum hadi oruç tutmuyo musun diyorum
60lı yaşlara gelmiş insan, senelerin düşünce tarzını bırakamıyo anlıyorum.
ama ailenin kalanına bakıp işkilleniyo la bunların hepsi de akıllı tipler aslında acaba ben cidden hata mı yapıyorum diye :)
ben onunla eğleniyorum o da benle eğleniyo gülüyoruz :)
hayatı ve kendini fazla ciddiye almamak lazım. insan tektir her şeyin merkezindedir diyenlere 13 doz cosmos belgeseli yazıyorum adamlar olabilecek en basit şekilde anlatmış.

bir anda zehri atmaz iğneden sonra dahi. Hatta kana dolayısıyla sinir sistemine karışmış olma oranına göre iğnenin etkisi de azalır. Veteriner geri mi yolladı? Düzelene kadar sürekli kontrol etmesi gerekiyordu. Bir başka veterinere danış olmadı.

sorunu internet kullanıcılarına da aç, belki orada da bir bilen çıkar. geçmiş olsun, veterinerin cep telefonu varsa arayıp sormaktan hiç çekinme böyle bir durumda.

kola nefessiz bıraksa ben şimdiye ölmüştüm hacı. su tüketmem, kola tüketimim günde 2.5 lt var.

nasıl yaşıyorum onu sorma işte.

susuzluktan olabilir. fazla kafeinden de olabilir...

Kola tahmin ettiginizden zararli bir icecek.

Kola icip kosarsan nefes almaya etkisini gorursun dostum..

Soyle bisey hatirliyorum spor egitmenlerinin soyledigi , sekerli bi yapida oldugu icin bronslari kapliyor ve nefes almayi guclestiriyor. Daha dogrusu aldigin nefes ayni ama kana gecen kismi daha az.

Ne derece bilimsel bilmiyorum tabi ama ben kola ictigimde bogulacak gibi oluyorum kosarsam. Sirf bu yuzden 7 yildir kola icmem..

Kafein içerdiği için dehidrasyon yaptırıyor kola. bol bol su iç.

Not: günde iki litre light kola, 2-3 litre su, bi paket sigara tüketiyorum.

kola mide harabiyeti yaptığından nefessiz hissetmeni sağlamış da olabilir.

karşı komşumuz her gün 2 litre kola içiyodu, felç geçirdi.

Kola dehidrasyon için müthiş bir içecek. yoğun şeker ve kafein zaten teker teker bir vücudu susuz bırakmaya yetecekken ikisini de bol bol barındırıyor. +asit nedeniyle midenin geri alımını da bozuyor. Dehidrasyon ağzın kurumasından ibaret değil, beyin en çok etkilenen organ. Kafein beyne giden damarları daralttığından ve su miktarını azalttığından beyin panikle savunma sistemini devreye oskuyor ondan enerji veriyor zaten.

şimdi beyin susuz kalmış, doğal olarak küçülmüş (gözle görülür şekilde dahi olabiliyor), mide geri alım yapamıyor, sen üzerine su içmiyorsun, sigara zaten kapanmak üzere olan bronşları hallediyor. nasıl nefes almayı bekliyorsun şu durumda?

sigara 2 yildir var da 1 haftadir yamulmaya kola mi diyorsun sadece? ikisi de birbirinden berbat.

kolanin etken maddelerini bilmiyorum o kadar, kafein de seker de su dengeni ve bu yüzden elektrolit dengeni bozan seyler. kramp geciriyor musun arada? buz gibi mi iciyorsun? dikiyor musun yemek falan esliginde mi? su tüketimin nasil? günlük aktivite falan?

dedigin iki halt da bu dedigini yapabilir ama genelde yapmamasinin nedeni yukarda dedigim binlerce etkenin hangi sartlarda bir araya geldigi.

günde 1 paket sigara içiyorsun ve nefes kesilmesinin sebebini içtiğin kolada mı arıyorsun?

gerçekten ilginçmiş :)

psikolojide buna değişik isimler veriyorlar.

Yürüyüş 200 kalori yaktırıyor çok büyük birşey değil deme, yürüyüş yapmak ayrıca vücudunun buna göre şekillenmesine neden oluyor. Ben de yürürüm haftada 20-25 km kadar. 3000 kalori alırım ve beden kitle indeksim 19.5 vücut ileriye dönük olarak sindirimi, yağ depolamayı falan ayarlar diye biliyordum ama bu kadar keskin şekilde işlediğini bilmezdim ben hiç birşey yapmadığım halde karnın altıdna kalan kas demetleri kendi kendine şekillendi mesela.

sağa sola yürüyerek git, 2 duraklık mesafeye otobüs kullanma. ben şimdi ev tutuyorum üniversiteye özellikle 10-15 dk yürüme mesafesinde (1-1.5 km) olsun istiyorum. çünkü dahasında birşey yapmama gerek kalmıyor hayvan gibi yediğim halde beni fit tutuyor.

yürüyüşün etkisi sonradan beliriyor diye izlemiştim. Yani hemen o an kalori yaktın, bitti değil.

not: haftada en az 50 km yürüyorum. zayıflıktan öleceğim.

Ooooo ben öyle yesem var ya obez olurum. Şu anda da 5-6 kilo fazlam var; vejetaryenim, cola vs hiç tüketmiyorum, fastfood asla yemiyorum, yarım ekmek filan da yiyemem bir öğünde. Ama yani bu durumdayım. Hayat işte, kimisi şanslı, kimisi değil. Metabolizma meselesi sanırım.

O koşu bandında yaptığın debelenme gün içindeki metabolizma hızını artırıyor.

@sapkasiz cikmam abi, yani orda ben 70 kalori yakıyorum ama normalde 100 kalori yakacaksam, 120 yakmamı sağlıyor di mi o aktivite metabolizmayı hızlandırarak, doğru mu anlamışım?

Kesinlikle öyle.ben gecen yıl akşam yemeğini kesip bol bol yürüyerek 3 ayda 22 kg vermiştim...

benden daha iyi bilenler vardır mutlaka. ama şöyle bi fikir yürüteyim. bıldır yediğin hurmalar bugün götünü tırmalar.

17 yaşındayken eşşeğin mına su kaçırarak ''beslendiğinde'', ficuudundaki yağ hücrelerinin sayısını arttırmışsın. tamam içleri dolmamış belki ama sayıları artmış.

20'ye gelip büyümen durunca da o yağ hücrelerinin içi dolmaya başlamış, dolmuş ve aşk tutamaçları hâline gelmiş.

baban hâlâ fittir senin şimdi. neden? çünkü aktif bir işte çalışıyo. sürekli koşturması lâzım. bi de senin gibi mallıklar yapmamış zamanında.

bu tempoya dur demişsin, o çoğiy haber.

dur demeseydin, beline araba iç lastiği geçirmişin tarzda bi göt göbeğin olacağıdı ve 15 sene içinde metabolik sendrom olacağıdın. şimdi o süreci tersine çevirmişin.

12-13 kilodan hiç korkma. ayda yarım kilo versen yeter. Yani iki senede almışın, iki senede verecen. Önemli olan devamlılık ve ''trend''in nereye doğru olduğu.

Gendine zamanında bu kötülüğü yapmış olduğun içün, zamanında gendini intaar etmiş olduğun içün, o ekstradan oluşmuş yağ hücreleri yok olmiycak. ama içleri boşalacak zamannan.

eşşeğin mına tekrar su kaçırmadığın sürece de, filinta bi hayat sürecen.

ama hergün yürümen gerekiyo. hergün.

basketbolun daha çok etkisi vardır gibi geliyor bana. sürekli durup koşmalı olduğu için tabata egzersizleri gibi, metabolizma hızını 1 günden fazla yükseltiyor. ayrıca neredeyse tüm vücudu çalıştırıyor. ben basketbolu bıraktıktan sonra 15 kilo aldım, çokça yürüyüş(bol yokuş ve merdivenli) yapmama rağmen.

evet ruh abim haklı. basketbolu atlamışım ben orda. dört ekstremiteyi birden hayvan gibi çalıştırıyo.

Bazal metabolizma hızı.

evladım lisedeyken hiç mi ders çalışmıyordun? hiç mi sınava hazırlanmıyordun? bildiğim kadarıyla şimdi dersi okulu sallamış durumdasın hakket ne yaptın sen okulu? hiç kimse bahsetmemiş ama beyin çok fazla glikoz yakan bir organımız, hakketen bak...

@niye ama, hayır çok rahattım lisede. ingilizcem çok iyiydi, sınava yabancı dilden girecektim. 80'de 76-77 yapıyodum zaten, diğer derslerle de uğraşmadım. üniversiteye başladıktan sonra kafam daha fazla yoruldu okula gitmesem bile.

karti internet alisverislerine kapatarak.

internette dolandırıcılık kolay olmasın diye o kadar çok alan isteniyor zaten. Ama üçüne de sahipse tek çözüm she was my baby nin dediği gibi internet alışverişlerine kapatmak. 3d secure ile ödemek ödenilen siteye göre değişiyor sanırsam. Default olarak 3d secure ile ödeme yapılabiliyor olması da mantıklı aslında. Bankaya sorabilirsin.

3d secure her sitede yok. hppts diye başlamyan sitelerde zbam diye ödemeyi gerçekleştiriyor. Bankalara başvurulabiliyor mu sadece 3d secure ile alışveriş olsun diye bilmiyorum, öğrenirsen bana da söyle :)

kartı internet alışverişlerine kapatmak + eğer internette de kullanılmak isteniyorsa sanal kart açtırmak. her bankanınki farklı messela ama ben axess'te memnunum. sanal kart limiti ayarlanabiliyor. alışverişten sonra düşürebiliyosun icabında.

sanal kart olmuyorsa, üç haneliyi karalamak olabilir. ezberleyin filan.

hepsinden kurtulsanız, şifresiz işlemde harcama yapabilirler. ha o mağazanın ümüğünü sıkarlar o ayrı.

Türkiye'de uğur kullanılır. Zaten bu dolaplar bildiğin tenekeden ibaret oluyor bir iki noktadan soguk hava üfler sadece. Motorunun üreticisi önemli. Danone coca cola uludağ ve senin gösterdiğin gibi marketin kendisinin satın aldığı dolaplar hep uğur markaydı. Bunlardan iyisini de görmedim zira soğutma ve süreklilik konusunda harikaydılar (hala danone camlı dolabımız balkondadır nofrosttan iyi çalışıyor). Daha iyi bir marka ancak tüketim konusunda ortaya çıkar diyorum.

Edit yapamadım ekleyim. Saydıgım meşrubat markaları kendi satın alıp marketlere dağıtır onların tercihleri karambole olmaz. Büyük bir markete gidip cocacola dolaplarının kapısını aç. Ya kapının da altında siyah taban kısmında ya da kapıyı açtığında ışıklı tabela kısmının altında kalan kısımda dolap ve marka bilgileri olur.

fanı temizleyip termal macunu yenileyin. bir de laptop soğutucu alın.

İçini açıp fanı temizle. Fanı sökmelten korkuyorsan en azından sıcaklık ayarı 0 dayken fön makinesi ile soguk hava üflet.

30lu yumurta kolisini bilirsin. Kartonun sağ hava giriş yerine denk gelen kısmını kes üzerine laptopu koy. O karton hem iyi soğutucu hem iyi ses yalıtımıdır şekli dolayısıyla. En ucuz çözüm bu

rexex+

daha iyi hava sirkulasyonu icin, laptopun altina kitap koyabilirsin; ama fan delikleri acikta kalmali yoksa ise yaramaz. laptop sogutuculari yardimci olabilir ama cok fazla sicakligi dusurecegini sanmiyorum. ayrica, dizustunde kullanmak yerine, sert bir yuzeyde calistirirsaniz bir miktar sicaklik duser.

küçük yaşta olanlar teknolojinin içinde doğdu, onu uzak tutmanın bir faydasının olacağını sanmıyorum, bir şekilde ulaşıyorlar. bunun yanında okulda verilen online ödevler, çalışmalar gibi şeyler de var. iki tane küçük kuzenim var, 10 ve 11 yaşında, ikisi de teknolojiyle haşır neşir, asosyal değiller, sürekli arkadaşlarıyla birlikte kalıyorlar, beraber ödev yapıyorlar falan filan.

benim fikrime göre, artık bir ihtiyaç haline geldi, o yüzden ne kadar entegre edilebilirse o kadar iyi. özellikle 2000'lerde doğanlar için, bütün arkadaşları bir şekilde teknoloji ile haşır neşir iken, çocuğu mağarada gibi yetiştirmiye gerek yok. bizim için bile sosyalleşme kavramları değişti, onlardan 80'lerdeki 90'lardaki gibi bir çocukluk beklemek zor.

çok ufak çocuklar uzak tutulmalı ama okula başladıktan sonra uzak tutmak imkansız artık.
maddi imkanı yeten ailelerden gelen bütün ilkokul çocuklarının elinde tablet var.
bizim zamanımızla şimdikiler farklı. bize ihtiyacının fazlası gibi gelen aslında öyle olmayabiliyor.
yine de kullanım süresi ve şeklini kurallara bağlamak şart. çocuğa çekici gelecek gerçek hayat aktiviteleri lazım.

tabii ki saçmalığın ve görgüsüzlüğün ve asında KÖTÜ AMA ÇOK KÖTÜ bir ebeveyn olmanın göstergesi. Yani öyle disiplinsiz öyle mankafayız demenin arapçası.


öteden beri çocuklarını televizyonun karşısına oturtan üstelik bunu çocuk antomik olarak kendi başına oturabilir olur olmaz yapan ve bunu "ama işte uslu duruyor iyi yemek yiyor" diyerek savunan gerizekalı sözde annelere ifrit oluyorum. şimdi buna bir de akıllı telefondan video izletme eklendi. 4-5 yaşındaki veletin eline ipadi verip sözde zeka geliştiren applerle mankafaya çevirmek de cabası.

çocuğu bilingual yetiştirmeyi düşünür müsün, montessori veya waldorf ile ilgili okudun mu, bu çocuğun "efendi" terbiyeli bir insan evladı olması için ne yapıyorsun, inançlı olduğunu iddia ediyorsan bu çocuğa o konuda ne veriyorsun desen mankafa mankafa bakar ama telefonu eline alıp çocuğun algılarını bozarak gangnam style seyrettirmeyi marifet sanır.

kaldı ki otizm ve erken yaşta televizyon izlemeyle ilgili ciddi bağlantı şüpheleri var, tek neden olmayabilir ama sebep değildir denilebilecek bir bulgu da yok. bu durumda diğer teknolojilerin nelere yol açabileceğini düşünmek bile istemiyorum.

çok dertliyim çünkü iki tane yeğen var ve aynı böyle yetişiyorlar.

olmasi gereken hatta geri kalmis olan bu.
ne saniyorsuniz abi 2014teyiz.
benim babam bu sene karnen iyi gelsin bilgisayar aliriz.
seneye iyi gelsin ps aliriz.
seneye iyi gelsin x aliriz y aliriz derdi cunku o zamanki kosullarda bunlarin hepsi bir anda alinacak kadar ucuz degildi.

simdi her fiuata tablet bilgisayar ps telefon bulabiliyorsun.
benim ilk bilgisayarimin ekrani 17 inc ti aminakoyum.bilgisayari aldigimiz zaman mahallenin bebeleri beni tanri saniyordum.
simdi komsunun bebesi 27imc imac kullaniyor. abi kod yaziyorum diyor. 14 yasinda.

ha su dogru eger sen cocuga her yeni cikan seyi alirsan teknoloji ya da her hangi bir sey cocuk.onunla ugrasmazsa bilgisayari telefonu sadece oyun icin ona buna like atmak icin kullaniyorsa evet boktan bir sey.

Benden önce yazmış olanların "bahanelerine" ek olarak,

"ama okulda böyle napalım" deyip üzgün surat işareti yapmak da aslında çocuk yapmanın nasıl toplumsal ittirmeyle düşünülmeden bilinçsizce olduüunun ve yine kötü ebeveynliğin göstergesi.

iyi bir ebeveyn çocuğunun eğitimini devlete bırakıp sırtını yaslamaz. Türkiye'de 4+4+4 tartışılırken çok güzel bir homeschool fırsatı çıktı ama gerizekalı kemalist kafalar sırf kendileri gibi olmayanlar olabilir onların çocuklarını biz iktidara geldiğimizde bize benzetmeliyiz telaşıyla karşı çıktılar. şimdi elden tek gelen şey "ama sistem :("

kabul edelim türkiye'de iyi ebeveyn diye birşeyi mumla ararsınız.

akıllı telefon ve tablet, dünyayı öyle bi hızlı değiştirdi ve değiştirmeye devam ediyo ki, sırf şımarmasın diye çocuğu bunlardan mahrum yetiştirmeye benim gönlüm pek razı gelmiyo. ama nasıl ve nerede kullanacağını öğreterek, kullanılışını sınırlayarak. (nasıl sınırlayacağımız meçhul tabii).

iPad kullanmaya yaşı 12 aya düştü. 1 yaşında bebe, konuşma yok, iPad becerileri binbeşyüz!

Bunun zararları ve faydaları, bundan 15-20 sene sonra ortaya çıkacak. Şimdi ne desek havada kalır.
Ama çok iyi bildiğim bişey var, aypedi, ayfonu, çocuk bakıcısı olarak kullanan, çocuk beni rahat bıraksın da, dizimi/maçımı rahat rahat seyrediyim kafasında olanlar, o yaptıklarının karşılığını, ayped, ayfon bağımlısı çocuk sahibi olarak ödeyecekler.
hem başarının ödüllendirilmesi, hem çocuğun teknoloji cahili olarak yetişmemesi, hem de ayfon ayped bağımlısı olmadan büyümesi için dengeli bi tutum lâzım. çok zor o dengeyi tutturmak ama kafayı çok yorarsanız olabilir.

bi 10 sene içinde, ayfonla büyümüş aypedle büyümüş ve ayfonsuz büyümüş aypedsiz büyümüş çocukların karşılaştırıldığı araştırmaların makaleleri yayımlanmaya başlanır heralda.

ha bu arada eklemeyecektim ama "her yerde böyle artık" ve "ipadle büyümüşle ipadsiz büyümüş arasındaki fark" denilince dayanamadım.

Bu çok önemsediğiniz teknolojileri geliştirenlerin çocukları waldorf eğitimi veren okullarda sıfır teknoloji ile büyüyor ve ebeveynlerin söylediği şey şu "biz zaten teknolojiyi giderek kolaylaştırıyoruz, kullanması gerektiği yaşa geldiğinde kolayca öğrenir".

budur.

link:
www.egitimpedia.com

silikon vadisinde google, yahoo, apple, hp ıvır zıvırın üst düzey çalışanlarının çocuklarını gönderdiği okulda tek bir bilgisayar bile yok...

www.nytimes.com

armuting.blogspot.com.tr

ben çocuğum olduğunda mümkün olduğu kadar, özellikle tüketime endeksli dokunmatik cihazlardan uzak tutmaya çalışacağım, daha çok rasperry pi gibi cihazlarla haşır neşir etmeyi, işlerin arkaplanını algılamasını sağlayacak makinelerle, legoyla filan oynatmayı düşünüyorum, eh daha var tabi bunlara ama, kısmet hep bunlar.

edit: yazı yazarken telefon geldiydi, link benden bir önce de verilmiş zaten.

cagin getirisi, baska da bir sey degil. buraya gelip yok efenim cocuklar mankafa oluyo, hic gelisim kitabi okumuyonuz mu vs diyenler kendi cocukluklarini veya annesinin babasinin cocuklugunu optimal cocukluk zannedenler. anne babasindan cook cooooook cooooooooooook onceleri de cocuklar vardi ve onlarin yasam bicimi bu insanlarin en iyisi sandiklari yasam biciminden farkliydi. sizin cocuklugunuzda da bir suru teknoloji vardi ve siz bunlari kullandiniz.

her yeni nesil farkli geliyor, yaslanan nesil hep kendi hayatinda olanlari cok iyi zannediyor. tablet kullandigi icin salak oluyor cocuklar, kadinlar da artik camasiri derede yikamiyor, yumurtayi catalla cirpmiyor, butun bu "kadinlik" gorevlerini unutmaya basliyor. hay aksi.

Kaç yılındayız okullarda böyle falan diyenlere selam ederek asıl etkilerinden bahsedeyim.

Küçük çocukşarın eline verilen en klasik şey dandik tablettir şu zamanda. Ancak 7 yaşına kadar yani sinir hücreleri tam anlamıyla şekillenene kadar beyin farklı sinyalleri birbirine benzetebilmeyi öğrenmeli. Daha 10 yış bile olmadıgından teknolojinin bu denli yoğun şekilde oyuncak olarak kullanılması tam olarak nelere sebep oluyor araştırmalar yetersiz ancak şu anda kesin olan, hayal kurmaya imkan tanımadan karşısında görüntü belirmesi çocugun çağrışım bağlaşım yani pratik zeka gelişimini maffettiği yönünde. Bu çağrışım yeteneği beyin sinyalleri ile şekillenir ve espiri yapabilme yetisine kadar her işte lazım olur.

Daha 10 yıl önce araştırmacılar yanarlı dönerli oyuncaklar yerine bildiğin tahta oyuncaklar verin çocuk hayal etsin diyorlardı.

Okullarda böyle olması ülkemizin başındaki hukukçuların eğitim bakanlığına soyunup modernleşeceğiz diye görsüğünü yanlış şekilde almasıdır. Pisa testlerinde birinci ülke Finlandiya da çocuklar ergen olana kadar yani ilk 4 yıllık eğitimi bitene kadar elektronik eğitime geçmezler. Artık beyinler şekillendiğinde öğrencilere laptop dağılır.

şuraya çıldırmış şekilde hakaret ede ede yazı yazan enteresan vakalar var. abi kafanız iyi mi cidden ya?
daha kendi çocuğu olmayan insanların döktürmesi de hiç anlam ifade etmiyor,
burdan sonsuzluğa kadar plan yapabilir insan ama çocuğun olup okula gitmeye, sosyalleşmeye ve senden farklı bir çevrede yetişmeye başlayınca o planlar her zaman değişime tabidir bu hiç şaşmaz.

arkadaşımın walkman'ini elinden alan anne babalar vardı ben ortaokuldayken,
ben lisede cep telefonu için yalvar yakar izin alabilmiştim. internet kullanımı da benim yaşımdakilerin anne babalarını hep korkutmuştu, şimdi hayatın normal parçası oldu. o anne babalar da internet öğrendi. bunlar hep olacak. her kuşakta bu tartışma dönüyor.

burada kimse demiyor ki salalım çocukları naparlarsa yapsınlar. kontrollü ve sınırlı olduğu takdirde belli bir yaştan sonra çocuğun yararına kullanılabilir. bunun çeşitli yolları ve başarıyla uygulayan aileler var.
yani burda verilen usturuplu cevaplara kudurmuş vaziyette cevaplar yazıp bizim dediklerimizi bebeğini tv karşısına oturtan veya 4 yaşında çocuğa tablet telefon veren bilinçsiz ebeveynle bir tutmak bambaşkaymış cidden.

www.rtuk.org.tr

tam olarak ne için kullanacaksınız? biz geçen sene kaşta iphone 4s su geçirmez kılıf ile 200den fazla fotoğtaf çektik gayet de tatmin ediciydi

Ben de yaz için samsung S4 active almayı planlıyorum. Su altı kameraları kadar iyi sonuçları var internetten örneklerine baktım da. Hem de suda kumda telefona birşey oldu derdi yok. At cebine yüz.

Eğer sadece su altında kullanmayıp başka aksiyonlara da gireceksen go pro 2 falan al ikinci el şöyle. Geçen hafta su altında özçekimlerimi arkadaşımın goprosu ile yaptım ve sonuçlar tatmin ediciydi. Kendime de alayım dedim, velespit sürerken, gezerken vs. işe yarar bir alet. Bir de ebay'de satılan sj4000 var 150-200 tl civarına ama onun housingi var mıydı hatırlamıyorum.

Laptop ve telefon alırken sahibinden ya da satıcı dükkandan şu imei / seri numaralı cihazı şu tarihte şu kişiye sattım diye imzalı/kaşeli kağıt alırsın. faturasını yanında istersin eğer hiç birşey yapamıyorsan. çalıntı vs durumunda fatura elinde olursa o minik ihtimal bile ortadan kalkar yasal anlamda. anlamanın yolu yok, ama böyle önlem alıyorsun. yine son 2-3 senedir bilgi iletişim şeysi (devletin) cihaz numarasından çalıntı ihbarı sorgulatıyor diye duydum. bakmadım henüz.

bunun yanında ben de şimdi laptop alsam 2. el alırım. Bazı satıcılarla konuştum, adamlar teknolojiyi dibinden takip eden insanlar ve mesela 3500 liralık asus 2 aylık laptopu faturası, 22 ayı kalmış garanti belgeleriyle 1900 liraya veren biri vardı. yine telefonumu 2. el aldım 2200 fatura fiyatı vardı, 20 ay garantisi, 1050 liraya aldım, bir yıldır problem görmedim.

O açıdan gözün korkmasın, ebay tarzı, kargoyu alan kişinin 1 hafta içinde ödemeyi onaylamasına kadar satıcıya para vermeyen sitelerden al 2. el cihaz, riski çok az.

Laptop aldığında ödemeyi gerçekleştirmeden önce:

- Ekran testi yaparak (mini programlarla) ekranda ölü piksel olup olmadığına,
- Bataryasının üreticinin verdiği sürelerde bittiğine,
- Stress test yaptığında ya da ağır programlar açtığında mavi ekran verip vermediğine,
- garantisi var denen cihazların vidalarının (siyah olur) üzerinde boya soyulması, parlak metal rengi ortaya çıkıp çıkmamasına
- sistem özellikleriyle bilgisayarın söylediği özelliklerin (özellikle ram, harddisk) tutup tutmadığına
- dvd sürücünün sorunsuz okuduğuna
- bios ayarlarından voltaj değerlerinin değiştirilip değiştirilmediğine

bakmanı öneririm. eğer bunlardan biri sorunlu görünüyorsa ürünü geldiği adrese yollayıp siteden ödemeyi iptal et.

Bir celcius dersinde miydi, istatistik dersinde miydi, kızın biri hesap makinesinin kapağına formül yazmıştı geçen aylarda. Hoca sınıfta sonuçlarını söylemişti. Dediğine göre uyarı, kınama vs. olmaksızın 6 ay okuldan uzaklaştırma cezası verilebilirmiş. Bu hareketlerin yaptırımlarını üniversitelerin özel yönetmelikleri belirleyebiliyor sanırım o yüzden üniversitesine göre değişebilir şart olmamakla birlikte (tıpkı il meclisinin yasal hız sınırlarını değiştirebilmeleri gibi) Bunun sonucunda da memuriyet mümkün olmuyormuş. (Sabıka gibi 10 yıl geçince siliniyor gibi bir duurm var mı bilmiyorum)

hoca insiyatifine bağlı olarak ya 6ay uzaklaştırma ya bi temiz fırça ya da kınama

Uzaklaştırma çezası oluyor genelde sanırım. bunu üniversitenin web sitesindeki yönetmeliklerden öğrenebilirsin.

allah o asistanın belasını versin.insan gibi uyarsa ölüyo mu aptal asosyal.bi insanı bu kadar üzmeye strese sokmaya ne gerek var böyle bişey için ya

Ya ne derece fikir verir bilemiyorum ama ben okulun yurdunda kalırken 2 kere kınama, 1 kez de uzaklaştırma cezası almıştım yurtlar disiplin kurulu tarafından. Hiçbir şey olmadı. Şu anda memurum.

git asistanla konuş bi kahve ısmarla

Arkadasim 6 ay uzaklastirma almisti. Cikmiyor bi yerden ama ceza oanylanmadan engel olmaya calis. Araya adam sok

erkek şeyi mi kız şeyi mi o ya anlamadım ben

mankenin eller fırıncı küreği gibi ama 85b meme var. tövbe allahım.

neyse kadınsan sütyen giy erkeksen beyaz tshirt giy

bu ne la. at bunu çöpe rica ediyorum.

kanvas tarzı hardal renk pantolon.

Şort olabilir düz kesim, bordo,hardal, koyu krem, taba.

Ama önünü ilikleme ve içerisine t-shirt giy, hırka gibi dursun.

Sebebi neydi ki?

Gömleğin içine soruyorsan bence bir şey giyme.

Gömleğin altına soruyorsan sanırım sizin şu dar kotlarınızdan olabilir. Siyah, lacivert, kırmızı vs.

Ama tabi daha mümkünse hiçbirini hiç ama hiç giyme.

bu tişörtü giymemeli.

donla çık. en azından giysinin iğrençliğini daha ilginç bir şeyle örtmüş olursun.

Bu tisörtü giyme bence.

tişört değil de sanki defolu gömlek gibi bişey la bu
bunun altına kiraly eşofmanı giy yat abi bununla gezme

bu çok çirkin ya ayy zevkler tartışılmaz tabii ama yani offf neyse sustum.

Farklı giysi tasarımlarını zevkle takip ederim erkek kişisi olarak da, giyme bence boşver.

ya şu yandan sarkan kısım nasıl kötü nasıl kötü nolur giyme

öncelikle sütyen.
o nası erkek memesidir.

gay bir modacı değilse hiçbir erkek bunu giymemeli.

önden sarkan kulak çok rahatsız ediyor, kadın ve erkek giysisi arasında kalmış bişi, manken kot giymiş, iz de giyebilirsiniz ama çok gey bir havası var.

neyle giyebileceğini web sitesinde göstermiş

apaçi akımı bitti sanıyordum ben. bunu kendinize yapmayın genç dostum, yapmayın!

Tövbe bismillah bu nasıl kıyafet.

Bu "tişört"ü giymemeli.

Bence karton.

çaydanlıktan aldığın suyu, çayı karton bardağa koyup tuttuğunda mı elin yanıyor çay bardağında mı?

bana da karton sanki daha iyi saklar gibi geliyor ama emin olmak istedim.

camin isi iletim katsayisi daha buyuk muhtemelen. bu da bir radyator yapsaniz, malzemesini karton yerine cam olarak secmeniz gerektigi anlamina gelir.

bu da karton bardaktaki icecek disariya daha az isi verir, daha gec sogur ya da isinir anlamina gelir.

edit: esit kesit kalinliginda gecerli bu tabii. daha ayrintili hesap icin malzemelerin isi iletim katsayilari, cidar kalinliklari, havayla temas eden yuzey, ortam sicakligi gibi parametrelere ihtiyac var.

Evde cam/porselen kupalar, dışarıda kağıt kupalar kullanırım aynı içecek, aynı miktar için. cam-porselen 20dk, karton 45dk da artık içmeye değmeyecek kadar ılık oluyor.

ama kartonun içinde kaplama malzemesi olmadığından bekledikçe tat değişimi de oluyor, hesaba kat.

Bekleme bence gelmesi zor oluyor. İşlemlere başla zaten artık eskisi gibi polise tutanak vermek de gerekmiyor. Bir dahakine de cüzdana çalınması halinde diye numaranı yaz kağıda. Ya da kartların üzerine asetat kalemi ile yaz bulma ihtimalin kuvvetlenir

yenileme işine girmeden önce evi, elbiselerini, çantalarını, iyicene, baştan aşağıya tekrar bir ara. aynı işlemi işyeri için de uygula derim.
geçmiş olsun.

Tamamen iptal etmeden geçiçi olarak dondurulabiliyordu sanırım kartlar, isterseniz bir bankaya sorun mümkünse dondurun eğer çıkmazsa iptal edersiniz.