rakı kokusu öyle sakızla, çorbayla geçmez eve gelince geç yat hemen.

sakız istiyosan vivident extra. ama şu kutulu olanından al www.ajansbir.com

ince paketli olanı www.egegidapazarlama.com.tr aynı etkiye sahip değil.

karanfil ve maydanoz, kokudan eser kalmaz.

üstüne bol sarımsaklı bir işkembe çorbası içersen,üstüne karanfil fln,sarımsak bastırabilir sanki rakı kokusunu:)
sarımsak kokmakta bi sakınca yoksa tabii.

hacı abi sakın ha işkembe olayına filan girme. alkolün üzerine sarımsak nasıl bir etki yaratıyorsa, rakının kokusunu bastırır ama sabah odana giremezler...

karanfil, maydanoz, nane gibi şeylerle olabildiğince gidermeye çalış.

eve gelmediğimde demişsin freudyen bir el sürçmesi gibi
maydanoz olur. çuku olur.

kesinlikle sphongle

üzerine tanımam;

www.youtube.com

emancipatorın herhangi bir şarkısı.
ya da şöyle yapayım dur:

(git: www.youtube.com

not: linkte playlist var, tek bir parça değil.

fuckmusic.fm

www.youtube.com

gare de nord - sex n jazz vol 1

bunu albümü dinle beğenmezsen paran iade

8tracks.com
burda tam senin dediğine göre bir kategori var.

marketten aldım denedim zaten iki seferde de :)

ev yapımı bira diil ki bu fabrikasyon bira.onun filitresizi falan çıktı karıştırmayasın,raf ömrüne bak bide.

efes, üretildiği yere göre tadı değişen bir bira, standardını sağlayamamışlar tam olarak. efes ürünü olduğu için belki bomonti'nin de öyle bir durumu vardır. lakin özünde hafif bir bira olduğu için de belki dediğin gibi, ilk içtiğinde ortamına göre sana güzel gelmiş olma ihtimali var.

tuborg gold ve efes malt dene.

canım kardeşim.

the pursuit of happyness. ben çok duygulanmıştım.

dünyanın orta yerinde aşk için ağlıyorum
uzakdoğu filmi güzeldir.

the pursuit of happyness +1

(bkz: incendies)

(bkz: the fall)(hem güldürür hem ağlatır)

forrest gump

In the name of the father. Yalnızca ağlatmakla kalmaz; zihni ve gözleri de açar. Sorgulatır bazı kalıpları icabında.

ben olsam bir buçuk saat önce giderdim... çünkü bir saat kala insanlar gelmeye başlarlar, her gelen arkadaşına da yer tutar filan, arkalara kalırsınız...

hiçbiri desek olmaz mı?

eskiden gani müjde idi.

şimdi ise kötünün iyisi birol güven.

üçü de bir iki yapım ile iyi senaryolar yapmış, artık kendilerini geliştiremiş kişiler.
Fakat üçü içinden (tüm yapımları göz önüne alınırsa) sıralama yapmak gerekirse
1. Gani
2. Gülse
3. Birol

tabi ki gülse birsel...

gani müjde kaliteli şeyler yazmayı bırakalı uzun zaman oldu. birol güven ise sosyla mesaj vermekten espri yapamıyor...

gani müjde bence.

gülse birsel

ehven-i şer kabilinden gülse birsel diyorum.

(bkz: el indio)

Açıklayayım ufak olarak; kendi çıkarı peşinde koşsa da kişiliğe sahip bir kötü karakterdir. Zekidir, insan kullanmayı iyi bilir ve bir o kadar da travmatik bir hikayesi var. Keşke Sergio Leone zamanında ayrı olarak bir de Indio'nun tarafından anlatan bir film çekse diye iç geçirdiğim oldu zamanında.

belki tam olarak anti-kahraman değil ama benimki tabi ki Joker!!

(bkz: villain)

çok var ya, hepsini saymam mümkün değil ama deneyeyim bir.. tyler durden, agent smith, darth vader, blade, tony montana..

edit: dexter, walter white, batman, wolverine..
birkaç da anime karakteri; luffy, zoro, sanji, ace, whitebeard, gol d. roger (one piece), kenpachi (bleach), alucard (hellsing)..

raif efendi, lüzumsuz adam.

anti-kahraman tanımını bilmek önemli. batman ancak kelimenin anlamına aşina olmayan insanlarca anti-kahraman olarak tanımlanabilir, zira tam anlamıyla kahraman özelliklerine sahip batman.

ajan smith, darth vader bunlar kötü adamlar, anti-kahraman değiller.

anime çok takip etmiyorum, ama kenpachi kesinlikle bir anti-kahraman, hem de en kralından.

bununla birlikte behzat ç., naked filmindeki baş karakter, dexter sağlam anti-kahramanlar.

Vegeta - Dragon Ball Z/GT
Piccolo - Dragon Ball/Z/GT

valla çok doğru mu anladım emin değilim ama deadpool

trainspotting-renton.

@madyb
hehe.. benim yazdıklarımı sınamışsın resmen. :) batman'in antihero olması tartışılır hep böyle bir konu açıldı mı.. "evet, öyle." diyen de çok, demeyen de. çizgi romanı okuduysan başından sonuna pek de superman'vari (tüm serisini okumadım ama genel kanı böyle.. tamamıyla adalet savunucusu, kendi doğrularından ve hero esaslarından şaşmayan bir karakter olduğunu varsayıyorum superman'in.) bir kahraman olmadığını çok bellidir batman'in. heroism'e ters, kusurlu denebilecek birçok davranışı var.
www.comicvine.com

bunun haricinde agent smith'le ve darth vader (ve tyler durden da) temsil ettikleri sistemin hero'ları. gerçek hayattan örneklemek saçma olacak ama.. tıpkı hitler'in naziler için hero, yahudiler için villain olması gibi. ama içinde bulundukları hikayede onlara karşı duran sistem iyi olarak kabul edildiğinden bu arkadaşlar anti konumunu işgal ediyorlar ister istemez.

villain'larsa pek bir şey savunma gayesi içinde olmayan, sıradan kötü adamlar.. tabii yazarlar, çizerler de yarattıkları villain'lara bir nebze olsun derinlik katmak istiyorlar genelde. bu yüzden de iyi mi, kötü mü olduğu şaibeli bir fikrin ya da oluşumun hero'su olarak karşımıza çıkıyorlar. artık eskinin o cici, saf kötü, erol taş villain'ları kalmadı anlayacağın. her villain bir noktada antihero. aslında bu konuyu tartışmak bile bir tuhaf geliyor bana. birisi "benim için şu antihero'dur." diyor, sonra başkası çıkıp "yok yav, onun neresi kahraman ki?" diyor.. superman'deki bizarro bile antihero kabul ediliyor comic geek'lerce mesela.. gerisini sen düşün. :)

(bkz: travis bickle)

batman dibinden sonuna kahramandır, her kahramanın çizgi romanında bazı hikayeler var ki onları kahraman dışı gösteriyor. superman'in de var. batman'i anti-kahraman gören kesin belirttiğim gibi kelimenin anlamını bilmeyen bir kesim insan, internet tartışmaları da hep o tip insanların ayar görmesiyle sona eriyor :). attığın linkte de genel kanı anti-kahraman olmadığı yönünde zaten.

temsil ettikleri sistemin kahramanları ne demek yahu, o adamlar kötü adamlar, antogonistler hikayelerinin. sen perspektif/bakış açısı kavramını çok yanlış noktadan ele alıyorsun. bu mantıkla o zaman kötü adam diye bir kavram kalmaz elimizde. bu denklemle her kahraman ve her kötü adam anti-kahraman, kahraman ya da kötü adam olarak görülebilir zaten. dünyanın en iyi niyetli insanı da ben kötü bi insansam benim görüşlerime göre ters ve benim hikayemin kötü adamı oluyor. bakış açısı katmak böyle bi şey değil :).


bahsettiğin sıfatlara aşinasın, ama içlerinden çıkmayı bilmiyorsun sevgili dost, ne dersen de daha kendi yazdıkların bile içinde çelişiyor. kötü adamlar sıradan değiller, hadi sıradan diyelim senin ikinci paragrafında yaptığın açıklamadaya dayanarak her kötü adam, aynı zamanda anti-kahramandır. joker de anti-kahraman o zaman, neticede adam da kendi temsil ettiği düzensizliğin kahramanı vb. vs.

savunman örneklerinden beter be abi :). ama bunun tartışmasını yapmayacağım, zira çat diye doğrudan ortada olan şeyler bunlar, hadi batman neyse onu tartış, ne diyeyim, ama vader ve smith ya bak özge şimdi onlar bi sistemin adamı filan diye anti-kahraman yapmak of of of:)

joker de tartışmaya açık zaten ama bence onu da antihero saymak biraz zorlama olur. şu link'e tıklayıp ctrl+f yaptıktan sonra "star wars" ve "batman" sonuçlarıyla karşılaşıp geri gelmeni rica ediyorum o zaman.. www.imdb.com

bildiğim en geçerli kaynak imdb. eğer varsa şu antihero'dur, bu değildir diye gösteren bir kaynak paslarsın buraya. sanki çalıkuşu'nda geçiyor antihero terimi, kimlerin antihero olduğu okullarda öğretiliyor da bu kadar net bir şekilde "artık buna da antihero diyen bir halt bilmiyordur." minvalinde laflar edebiliyorsun.. varsa onaylı bir antihero listesi, bilelim.. ha bir de evet, antihero'nun tanımınu yaparken az önce yaptığım gibi sistemli mistemli muhabbetlere girmek tam da yapılması gereken.

prison break izlediysen bilirsin t-bag'i mesela.. katil, tecavüzcü, faşist bir ağabeydi kendisi.. gitmiş wikipedia da onu antihero kabul etmiş. batman'i de etmiş aynı zamanda.. (ctrl+f devam.) yoruma açık bir konu bu gayet, üzüyorsun beni. :/
en.wikipedia.org

edit: bu arada tyler durden, agent smith, darth vader, tony montana harici de pek bir örnek yok bu kadar villain/antihero arası kalan. keşke herometer'ımız olsaydı üfletip öğrenseydik hangisi villain'lık raddesinde kötülük yapmış, hangisi ise gerçek anti-hero..

madem ki olay "anti kahraman nedir?" tartışmasına döndü, ben de bi taraflarımdan sallayarak, konuya kendimce bir açıklama getirmeye çalışayım, nasılsa bu işin literatüre girmiş net bir tanımı yok.

kendini sevdiren kötü adama anti-kahraman diyorum hacı ben. tabi burada jack of hearts'ün getirdiği güzel bir bakış açısı var; hitler de nazilerin gözünde kahraman demiş, yine çok mantıklı bir antitez olarak madyb, o halde elimizde kötü aldam diye haklı bir çıkış yapmış.

demek ki konu hakkında subjektif bir duruşu olan insanların gözünden olayı incelemek gerekiyor. yahudi veya nazi değilsen senin gözünde hitler bir villain'dir.

joker'in ise tartışmalı bir durumu var, zira salt kötü olmaktan çıkarıldı joker, onun geçmişini irdeleyen çizgiromanlar filan çıktı, kendisiyle empati kurmamızı amaçladılar. o halde anti-kahramanlığın bir diğer şartı kendisi ile empati kurdurabiliyor olması diyebiliriz gibi geldi bana.

son günlerin en popüler antikahramanları; dexter, walter white(breaking bad) filan sanırım ve ortak özellikleri pis işler yaptıkları halde bize kötünün bakış açısıyla bakma zorunluluğu hissettirmeleri. yani adam uyuşturucu satıyor ama niye satıyor gibi bir soruyu kendimize yönelttiğimiz an, karakter bir villain olmaktan çıkıp antihero'ya dönüşüyor. yanlış mıyım?

bir diğer özelliği ise hitler'e kıyasla(örnekleri de niye hitler üzerinden veriyorsak:) ) daha az belirgin bir iyi-kötü ayrımında durması. mesela death note'taki yagami light(kira), evrensel adalet değerlerinin tümüne ters hareket etse bir çok insan tarafından sevildi. demek ki içgüdülerimizde bulunan, kendi çıkarımızdan öte insanlığa faydasının dokunacağı bazı yanlış eylemleri arzuluyor ve bunu gerçekleştirenleri de kahramanlaştırabiliyoruz(anti anlamda).

son olarak; jig saw(testere serisi)... azılı ve sapkın bir katilken, bir anda enteresan bir ahlak sorgulatıcısı olabiliyor. bunu yaptığı yollar kesinlikle çok yanlış, fakat galiba içimizdeki "eden bulur" dürtüsünü harekete geçirdiğinden o da bir anti kahraman...

biraz hızlı yazdım, tuvaletim var, imla hataları ve anlatım bozuklukları için özür dilerim :)

aynen. antihero uzaktan çok cafcaflı duruyor da marifet kemiksiz, net villain'lar yaratmak sanıyorum ki artık.. "sevilen villain antihero'dur." demek söylem olarak basit gibi dursa da güzel karşılıyor tanımı aslında. belli bir derinliği olmayan, ebleh villain'lar sevilmiyor zaten ve antihero şanına erişemeden kalıyorlar.. bir karakterin yaptıklarını "böyle yaptı da.. iyi bir şey mi, kötü bir şey mi şimdi bu?" diye sorgulamaya başlıyorsan anla ki o antihero yani. hmm.. güzel. :)

temizlenmesi gerekiyodur belki de. komple o peteği çıkarıp içini tazyikli suyla temizlerseniz yanmaya ısınmaya başlar

hava yapmış olabilir. havasını alın.

peteğin sonunda bi civata vardır onu gevşetin. biri dibine bez tutsun bir de maşrapa vb bi tas. akan siyah su leke bırakır.
dikkatli olun.

bunlar için tesisatçı çağırmayayım mı?

hava yapmıştır +1

tesisatçıya gerek yok. hafifçe o dibindeki civatayı gevşet. tıslamaya başlar zaten. bir noktadan sonra su gelmeye başlar. tamamen su gelmeye başladığı andan itibaren tekrar cıvatayı sık. sorun çözülmüş olacaktır.

bi tornavidayla havasını alın. ama ağzını yüzünü yaklaştırma bunu yaarken, kaynar su var onun içinde. havası başta tazyikli gelicek baya, tazyik azalınca, bitmeye başlayınca tamamdır, sık tekrar civatayı.

son petekse eğer havasını aldıktan sonra önceki peteklerin vanalarını biraz kısarak bunun sıcaklığını arttırabilirsin

Windows'un tadini yeterince aldigini dusunuyorsan Mac'e gecis yapabilirsin bence. Ben 3 yildir Vaio kullaniyorum(VGNFW490JEB) ve para biriktirebilirsem Mac almayi dusunuyorum..

Yazilim bulmada belki biraz sorun olabilir ama o kadar da etkilemeyecegini dusunuyorum..

Mac al daha havalı ve aynı anda Windows'ta çalıştırıyor.

bence "değişiklik olsun hadi biraz da" demiyorsan macbooka hiç gerek yok. ağır yazılımlar kullanmayıp, bol oyun oynayacaksan ne gerek var macbooka...

Ben hem windows hem mac kullanıyorum.
MAC e kur wm fusion, kur windows 7, acil windowsluk işin oldugu zaman ona geçersin.
Mac bambaşka birşey, hem pil ömrü, hem hardware stabilitesi olarak yaklaşan başka kimse yok.

bende macbook pro early 2012 var, toshiba qosmio'm dan daha çok seviyorum.

yaklaışık 1 yıldır vaio f serisi kullanıyorum, yakında satıcam mac almak için. aklın varsa bulaşma. mac dışında ultrabook'ları öneririm.

vaio iyi bilgisayardır, ama mac başkadır. mac aldım ama vaio da duruyor ve tıkır tıkır çalışıyor hala.
mac'i neden ve ne kadar istediğine bağlı özetle.

ilk sart ile mac'leri elemis oluyorsun direk. vaio al. vaio guzeldir. 3,5 yildir vaio z serisi kullaniyorum, tek bir sorununu gormedim. isinma yok, ses yok. ilk aldigimda sarji 7 saat gidiyordu. simdi 4 4,5 saate dustu ama hala canavar. hepi topu da 1.6kg. tabi z serisi vaio'nun premium serisi. oyun oynayacaksan buyuk ekran istersin muhtemelen z serisi sana gore olmaz. ama vaio iyidir. macleri saymazsak notebooklarin kralidir.

5 yıldır vaio kullanıyorum. ns21z tam olarak. mimarlık okumaya çalışıyorum yani bilgisayarımda otoketinden 3dsmax'ine kadar her program kurulu. son sürümleri değil bazıları çünkü gerek duymuyorum. ayrıca oyun da oynuyorum ben bununla, sims3'ün bir çok eklenti paketi kurulu. abidik gubidik yazılımlar kurulu filan. torrent kullanıyorum. bir kaç yıl daha teklemeden beni idare edeceğini düşünüyorum. ama sonrasında macbook air alacağım, o da sadece mac aşkına aslında. çok bilmiyorum ne gibi faydası var vs. okulda mac kullanlan okuldaki bilgisayarlara çizim filan attıklarında kötü sürprizlerle karşılaşabiliyorlardı bu arada, onu da hatırlatayım.

deli gibi torrent kullanıyorum. bir sürü şey indiriyorum, aktif şekilde internet kullanıyorum. bir ara program filan yazdım yine bu bilgisayarda javayla. vs vs vs. "kız bilgisayarı" kıvamında değil pek, eşek gibi kullandım sömürdüm resmen. tek problemi pili. artık şarja takılı olmadna sadece 30-40 dk çalışıyor.

ps: 5 senede 1 kere bile format atma ihtiyacı duymadım. microsoft'un safetly.live adresindeki virüs programı ile tarama yapıyorum aklıma estikçe.


edit: sony tasarım olarak basarılıdır bu yüzden de performansı yüksek. yani önceki bilgisayarım hp idi ve iki sene içinde haşat oldu resmen. kucakta kullanamazsıni yatağa koyamazsın vs cünkü havalandırması altında. ses çıkışları ön tarafında filan. bunun tasarımı çok daha iyi.

edit2: ben de iphone ve ipod kullanıcısıyım (mini, nanao ve classic). iphone'u bıraktım sony xperia'ya geçtim. hala iphone seviyorum ama iphone yerine ipodtouch almayı tercih ederim bundan sonra :)

artık pencereden gına geldi,elma aldım tadına vardım...windowsla senelerim boşa geçmiş..macbook pro kullanıyorum bugune kadar neden almadım neden bu kadar bekledim diye kafamı wuruorum hala..seneye masaüstü olarak imac düşünüyorum.

bulursam okurum. sevdirecek ortam yok. nerede satılır bilmem. çok para veremem. öyle

gidip bir iki kere yeni sayisini aldim. bes dakikada bitti. bu ne lan dedim. bir daha almadim. acayip salak bir olay bence.

@lorenzen neyin yeni sayısıydı hacıabi?

the powers muhtesemdi

pahalı neşriyat.

benim okumama sebebim ben sadece yazıya konsantre oluyorum. bir de genelde beni güldürmesi gibi bir beklentim var ve maalesef yeterince karşılık bulamıyorum ondan.

andlee gülme ihtiyacını karşılayan yazılı roman vesairelerden örnek verir misin? çünkü yazılı kaynaklara gülme amaçlı yaklaşmak pek sık duyduğum bir şey değil daha çok diziye yöneliyor insanlar. böyle düşündüğünde aklına gelen başlıca eserleri yazarsan sevinirim.

bunun dışında ben de okurum çizgi roman seve seve. Japon kültürünün mangaları olsun, DC Comics ve Marvel olsun.. Neil Gaiman'ın Sandman'i olabilir Amerika'dan. Japonya'dan One Piece. (One Piece çok emek istiyor)

İlla ki şimdi para vermek zorunda değilsiniz. Sandman zaten biteli çok oldu One Piece içinse güncel satın alabileceğimiz bir yer yok zaten.

fiyatı konusunda yorum yapmak doğru değil, gerçekten beni de zorladığı zamanlar oluyor ama "iki bira az içerim, bir şeyler okurum" mantığını yıllar önce hazmettim, onun için kitaba-dergiye verilen paraya acımıyorum artık.

mesela watchmen, v for vendetta gibi tek albümlük serilerle başlayabilirsiniz. 15-20 liraya edinebileceğiniz bu albümler en az bir haftanızı güzel güzel doldurur. onun dışında death note'un mangaları türkçeye çevrildi mesela şimdi, animesini izlemiş olmama rağmen okumak büyük bir zevkti, onlar da pahalı değil, tanesi 7-8 lira... galip tekin öyküleri bir araya getirilmeye başlandı ayrıca, yaratıcılık dozajı izlediğimiz bir çok filmin-dizinin önünde...

kadıköy çarşısındaki burger king'in hemen yanında ufak bir dükkan var, orada çok ucuza çizgiromanlar bulunabiliyor.

@mewthree yok yazılı kaynaklara genelde öyle yaklaşmıyorum zaten... ama çizgi girince işin içine gülmek istiyorum resim bir tebessüm ettirmeli sonra okuduğum bölüm güldürmeli gibisinden. ama esas sebebim deidğim gibi sadece yazıya odaklanıyorum öyle olunca da romana yöneliyorum. ha bana sorarsan kesinlikle yanlış bir yaklaşım ve çizgi roman vb. okuyamamak hele böyle birşey de spesifik bir şeyin takipçisi olamamak büyük eksiklik.

walking dead okumaktayım. benzerini bulamadım :/

yıllarca fumetti takip etmiş ve ciddi manada para harcamış biri olarak çizgiroman okunmamasının en büyük sebebinin çok pahalı olmalarından kaynaklandığını düşünüyorum.

pahalı dememin sebebi kitaba para vermeme meselesi değil de önceliklerle ilgiliydi aslında. mesela sandman'i okumayı çok istiyorum ya da scott pilgrim'i, ama sonra diyorum ki başlarsam buna, hepsini okumalıyım. e listemde daha bir sürü kitap var. belki kısa sürede bittiği için çizgiromanlar ya da grafik romanlar böyle hissediyorumdur, kimbilir.

istanbul' da düzenli takip mekanizmasını sağlayacağım bir yer varsa da ben bilmiyorum. İnternetten bu mekanizmayı sağlayacak tüm ücretsiz önerilere açığım.

ne sağcıyım ne solcu işsizim ben işsiz. o yüzden nerde beleş hhohoyt oraya yerleş.

normal spiderman harici olanlar iğrenç ya. lanet. her şeyin bokunu çıkartıyorlar. spider man lan o ne cüretle bozuyorsun. teşekkürler.

hala yayınlanıyor ve yeni spiderman ash (pokemondaki)bozması gibi geldi bana. nerde espi peter parker nerdee dedim.
www.google.com.tr

hele mary jane. çok kötü çok.
tabi ben çizgi filmden bahsediyorum. hala yayınlanıyor mu dediğine göre sen de çizgi filmden bahsediyor olsan gerek?

çizgi romandan bahsediyorum aslında.

ultimate spider-man marvel'in ultimate evreninde geçiyor orda aynı karakterler çok farklı rollerde ben ultimate spider-man sevmiyorum. amazing de yayınlanıyor en son 699 yayınlandı.

kolejde okuyan bir bebenin başrolde olduğu tür var mesela, adını kestiremiyorum şimdi...

aynı, poster ingilizcesidir.

(bkz: criticker)

imdb?

filimadamı
nanocrowd

yournextfilm.com

www.cdvardvdvar.com

m-mdb.blogspot.com ciddiyim bak bir buraya

Dosyaları Illustrator'de eps8 formatında kaydetmeyi deneyin. Aynı sorunu Illustrator-Corel Draw geçişinde yaşayıp bu şekilde çözebilmiştim.

öyle de olmadı maalesef. yavrucakların yine içi boş :(

pdf yapmayı denedin mi?

bazı renk paletleri farklı tanımlı Freehand'te ondan oluyor.

tekrar boyamak tek çözüm gbi gelmişti bana, pdf e export almak dışında

Keep on Freehand :)

@ruhibirbanyo, evet bütün formatları denedim ama olmadı.
@thewishcaster, illustratorde mesela suratları seçip düz ten rengine boyarsam sorun olmuyor atarken, ama bu çizimlerden bir sürü var ve epey uğraştıracak.

duyurunun kendi kitap kulübü var, ekşi limondan ulaşabilirsin, her hafta bir kafede toplanıp, 10-15 kişi takılıyorlar. tam aradığın gibi sanırım...

oyun nedir? ilginçmiş.

yakışıklısın demiyor güzelsin diyor. ben ona çok güzelsin dediğimde asıl sen.. güzelsin diyor. her seferinde garip geliyor. kadın mıyım lan ben. yakışıklı değilim yani düşünüyorum iç saniye içinde overclock biçimde. sonra öyle bi diyor ki bunu. neredeyse güzelim sanıyorum. daha çok güzel geliyor.
kimin dediği önemliymiş. ne dediği değil. bunu anladım ben de.

bence biçimsel bir güzelliğin yanı sıra kadınlar tarafından zor görülebilirliğine inanılan bir yön bu; iyi huy...

tebrik ederim...

Bir kadın bir adama güzel dediğinde şunu söylemek ister; (en azından ben omnu söylemeye çalışırım) muhteşem yüz hatları olan bir adam, özene bezene yaratılmış, çizilmiş gibi herifin suratı, hayran kaldım hatta kıskandım ama allah sahibine bağışlasın, pek maskülen bir duruşu yok, ben istemem bunu erkek olarak.
Misal,
www.modemodels.com

yakısıklı olmamakla alakası oldugunu dusunmuyorum ben cok guzelsın derım daha cok sevgı sözcugu gıbıdır benım ıcın.aslında tıpıyle alakası bıle yoktur bahsedılen guzellıgın.

ben yakışıklı kelimesinden haz etmediğim için güzel'i kullanırdım. hem "güzel" daha gönüldendir.

ben yorgun sen güzelsin güzelsin derim ben mesela.
güzel her şeyiyle güzel adam. kaşı gözü huyu suyu. özellikle şiir okumuşsa mesela ne güzel adamsın derim.
güzellik bir dış görünüş değil orda. ne bileyim güzel elma gibi. tadı yani.

yakışıklılığı, karizmayı oluşturan faktörler az çok belli zaten erkeklerde. giyim kuşam, sakal, saç vs. ile bir erkek kolayca yakışıklı gözükebiliyor. ama güzel olmak bambaşka bir şey. yüz hatlarıyla, gözlerle alakalı. ve kesinlikle bir erkeğe ''yakşıklısın'' demekten çok daha büyük bir iltifat ''güzelsin'' demek. erkeğim ama gözlemlediğim kadarıyla böyle.

söz fatoda geldi aklıma

ekşi duyuru kızlarını biraz zorlasan erkeklerden daha erkek olabilirler

Bıyıklara badem yağı var isterseniz?

içten gelir. soyut biraz. değerini bilmek lazım.
www.youtube.com

after effects'le olur... düşününce premiere ile bile olur...

ugrastırıcı bırsey mı pekı yoksa hersey kurgulanmıs otomatık bırsekılde yerlestırılınce rahatca oluyor mu?

select modify smooth

@lutah resimi iyi incelersen smoot'la olacak şey değil.shape aşağı inerken sağa kıvrılıp devam ediyor.bu farklı bir yöntem sanırım.

sag tarafta o sekilde kesilmis yana bir menu item daha koyup kesersen o sekil olur

en sağlıklısı pen tool'la o biçimi çizmek...

shape ile 15 derecelik radius belirleyin.çizin üstüne aynı shape i maske olarak koyun. sonra duplicate edin sola döndürün.

vector ile çizerseniz daha temiz ve düzenlenebilir olur.

ayrıca radius değerini iyi belirleyip aynı dereceyi tüm tasarım öğelerinde aynı kullanın arayüz bütünlüğü olsun.

camlar yeni takıldığında yapılır farkedilmeyip kırılmasın diye.

cam var demeye getiriyorlar. içeri boş ya tamamen, cam olmadığını sananlar olur diye.

ikinci ucuncu kat evlerde de oluyor ayni sey. o neden peki? camdan atlamasin diye mi? yaslanilmasin diye herhalde.

anneye anlatır gibi anlat;

şöyle düşünün orası sürekli inşaattı ve camlar yoktu insanlar da şu an camın olduğu yerleri kullanıyorlardı e sonra yepisyeni cam takıldı işte insanlar alışkanlıktan cam olmadığı zamanlardaki gibi davranmasınlar camı görsünler diye çarpı işareti yaptı hasan usta

insanlar diyerek iscileri kastediyorsunuz o zaman. aliskanlik yapmislar yanilmasinlar kollarini vs sokmasinlar diyerek. ev tamamen bitince de temizlemiyolar o zaman. hinnnnnn...etkileyici

hangi dairelerin satılmadığını göstermek için de yapılıyor bildiğim kadarıyla. örneğin apartmanın kabası bitti, satışlar başladı, iki daire satıldı, üçü boş, dışarıdan bakan, alıcı olacak kişiler görsün uygun katları diye de yapılır, satılan evlerin camları temizlenir/değiştirilir. özellikle kooperatiflerde bu elzemdir.

benim hatunu otobüse bindirdim, memlekete gitti. otobüsten iner inmez ben ayrılmak istiyorum dedi. eski erkek arkadaşına gitmiş, o da siktiri çekmiş. biraz ortada dolandı, şimdi bulmuş yine birini.

biz de mutluyduk halbuki.

büyüklük sende kalsın.

herşeyin bi ilki var tabi.

sakın hakaret etme edersen oh der zaten adam değilmiş utanıp vicdan yapmasını sağla ok tamam peki falan yap inan bana hakaretten 10 kat iyi sonuç verir

istediğini de nasılsa ilerde ne salakmışım boşuna üzülmüşüm diyeceksin içinde kalmasın yardır gitsin.

ben hatuna şiirler yazarken o başka birisinin sidikli karyolasının yayları üzerinde zıplıyordu, mutluyduk. Büyüklük sende kalsın.

bence hiçbir şey deme. yeniden aynı şehirde bulunma ihtimaliniz var ise ondan dolayı arasını iyi tutmaya çalışıyor olabilir. siktir et hacı, sövsen ne olur, konuşmaya devam etsen ne olur. hiçbir suçun yok ve o kötü bir insan, hepsi bu. bak dalgana, cevap bile verme, yok say.

kız seni görmüş, beğenmemiş, döner dönmez de başkasının kucağına atlamış. siktiret uğraşma değmez, egosunu tatmin etmekten ileri gidemezsin. ama ilişkiyi kesersen ileride o sana dönebilir, bu seferde sen kıçına tekme atıp skoru 1-1e getirebilirsin. şimdilik sadece sabır.

valla beğendiğine eminim diyebilirim rahatlıkla. yok öyle intikamcı, maceracı bir kişiliğim yok ne yazık ki. skor filan tutmam pek.

sürtük deme de, böyle hakaret et ama daha ağır, ben seni böyle bilmezdim x, ama bundan sonra her gün başkasıylaymış deseler bile inanırım neden dersen iftiranın yakışanından korkacaksın falan de. bu arada ne demek istiyorsan de+10000 içindekiler seni yiyeceğine onu yesin.

İgnore her. Görmezden gelmek sanki hiç yaşamıyormuş gibi davranmak en güzeli. Hakaret etme. Sen ona hakaret ettiğin zaman aa harbiden lan ben böyle bi kızım mı diyecek...hayır...yine olan sana olacak...sen öküz olacaksın. Çünkü o kız ve o kafa öyle çalışıyor. Hiçbir şey deme. Unut. En güzel ve en büyük rahatlama yöntemi budur.

bak ağzına geleni söyle. yoksa içinde kalır. o içinde kalan şey her gün siker seni haberin olsun. yok şöyle olsaydı böyle olur muydu? bir sürü senaryo yazarsın kafanda.

ara içinden ne geliyosa söyle. hatta ne geliyosa. sonra siktiri çek. kapat telefonu ve numaralarını filan sil.

olum öyle bir kadına ihtiyacın yok. seni üzer o kadın. başka bir işe yaramaz.

şimdi sen yerden göğe kadar haklısın, sürtüklü falan konuşursan haksız duruma düşeceksin. delikanlılığını bozma, görmezden gel, o yakında sana bi şekilde bişeyler sorar/söyler, o zaman edebinle koyarsın lafı.

hep beraber ne kadar güzel saçmalıyorsunuz yahu.. bundan sonra yazacaklarım da ortaya, kişilere/kimseye değil..

cinsiyeti fark etmez, bir ilişkisi varken başka birinden hoşlanmaya başlamış.

hanginizin mantığı; kalbin birinden hoşlanma veya hoşlanmama isteğini kontrol ediyor yüce ve ulu büyükler, abiler ablalar? çıkacaktır aradan şimdi birkaç tane eminim.. ben de onlar "hı-hı. tabi paşam tabi ağam" diyeceğim...

kız başka birinden hoşlanmış.. belki ilk başta tam emin değildi, belki geçici diye düşündü?? sonra kalkıp söylemiş bunu açıkça. üstüne sürtüğü, bilmem hiç bir şeyi hak etmediği, bilmem nesi bilmem nesi kalmamış yani..

e, birlikteyken hoşlanmaya devam etseydi, hiç söylemeseydi, aldatsaydı.. daha güzel olacaktı değil mi? o zaman o güzel ağızlarınızdan hangi inciler dökülecekti acaba? o dökülenler de, konu mankeni kişileri değil o ağızların sahiplerini anlatıyor zaten..

sen de ağzına geleni söyle tabi.. içinde ne varsa dışına da o çıkar.. ama şunu unutma ki, söylediklerinle o kıza bir şey olmaz, sen "sürtük" dedin diye o kız sürtük olmuyor paşam, bu gerçeğin farkına varmak çok zor değil ama bir türlü varılamıyor nedense.. ama sen birlikte olduğun kız seni sevmemeye başlayınca hemen "sürtük" yaftası vuran beş para etmez biri olduğunu göstermiş olursun ancak.. davranışların/konuşmaların ne ise, kendine onları yakıştırıyorsun demektir. kişiliğin o demektir..

seni sevince dünyanın en iyisi, en kalitelisi, en güzeli, ama başkasını sevince yapıştırılmayan yafta yok... aferin size ileri ve gelişmiş görüşlü toplum bireyleri.. sonra niye kadın yok, bu kadınlar nerede, nereden bulurum, bilmem ne bilmem ne...

nasıl zihniyete sahip bir toplumda olduğunuzu görmek için lütfen şu görüntüye bir bütün olarak bakın...

şu rezil zihniyetleri gördükçe; "sussam gönül razı değil, konuşsam gözle sen ne inciler dökülecek ardından" diyorum...

buyursunlar, sıra sizde, dökün içinizdeki incileri..

e zaten bir aya yakındır varmış başka birisi. beni ipte tutmaya bakıyormuş, sıkıntı o. yoksa düzgün bir şekilde söyleseydi "sen orada, ben burada olmuyor. eskisi gibi hissetmiyorum sana karşı." diye, eyvallahımı çeker ve susardım. nitekim susuyorum şu an da. neyse ya.. uyuyup kalkınca ben de bana böyle davranabildiği için üzülmeme hiç değmeyeceğini anladım. iyi oldu böyle, iyi..

bak şimdi arkadaşım (ve okuyacak herkes);

durumun ister şurada anlattığından daha iyi olsun, ister binbir katı daha beteri olsun... karşındakinin yaptıkları onun kişilik hanesine yazılır, senin davranışların da senin hanene yazılır..

herkes kendi kişiliğine göre hareket eder.. yani "o da böyle yapmasaydı, o da şöyle olmasaydı" yalanlarının arkasına sığınmasın kimse... yaptığın, söylediğin her şey sensin.. gösterdiğin her davranış seni anlatıyor.. daha detaya bakarsak, yediğin yemek, giydiğin giysi, okuduğun kitap, yaptığın makyaj, seçtiğin saç rengi/modeli, vs vs her şeyin seni anlatıyor işte.. sözlere gerek kalmadan hem de.. sözlerle herkes kendisini istediği gibi yalan dolan anlatabilir, ama bu saydıklarımın hepsini birden yalan dolana ayarlaması mümkün değildir..

senin kız arkadaşının bir aydır başka birinin olması (bu arada "başka birinin olması" başka bir şeydir, "birinden hoşlanıyor olmak" başka bir şeydir) kaldı ki hangisi olursa olsun, kızın davranışları onuna kişilik hanesini gösterir, senin onlara vereceğin tepkiler de senin kişilik haneni gösterir..

diğer yandan, hoş veya etik veya ahlaki veya bilmem ne olmayan davranışları yapan insanlarla ilgili konuşurken, o davranışlarla ilgili konuşmak başka, o davranışlar üzerinden o kişilere hakaret etmek başka bir şey, bu "kocamaaannnn" farkı herkes neyiyle bakıyor da göremiyorum şaşırıyorum..

kız burayı görüp "sürtük" demen üzerine sana dava açabilir, bunu biliyor musun?

insanlara ne kadar kolay ve rahatça ve "basitmiş" gibi hakaret ediyor herkes. aklı sıra kendi düşüncesini söylediğini sanıyor. bir konuda düşünceyi söylemek" ile, "o konuda düşünen kişiye hakaret etme" arasındaki farkı görebilseler belki etmeyecekler.. valla dilimde tüy bitiyor bazı ve bu kadar "basit" şeyleri sürekli yazmaktan..

herkesin, cevaplarında bile başkalarına kolayca söylediği bir çok kelime, kanunalara göre hakarete giriyor ve karşıdakilere hukuki olarak hakkını arama hakkı veriyor.. yarın bir gün (ki ben kesinlikle öyle insanlardanım, yeri gelmişken söyleyeyim, kimse öyle burada bir şeyler sorduk diye, konuşuyoruz diye babasının malı zannedip de ağzına geleni sayamaz, hakaret edemez, terbiyesizlik edemez, anında hukuki hakkımı ararım) o konulara dikkat eden insanlara denk gelip de elinize mahkeme celbi geldiğinde, neticeniz tutuşup, bik bik ağlarsınız buralarda sonra..


yapmayın etmeyin yani.. hakaretli, çirkin kelimelerle konuşmayı bir şey sanıyorsunuz da hiç bir açıdan bir şey değil yani.. kelime dağarcığı yetersiz insanların kurtarıcısı oluyor yahu..

neyse, bayağı uzadı konu kusura bakmayın..
hadi selametle..

****
şunu da ekleyeyim;)

durum ne kadar kötü olursa olsun, bir insan ne yapmış olursa olsun;
kişinin o konuyu ele alış biçimi, yöntemi, yorum yapan kişinin kalitesine göre değişir.. kişiliğini ve kalitesini ortaya çıkarır daha doğrusu.. bu; haklıyı haksız, haksızı da haklı görme durumu değil..

misal kız arkadaşının yaptığı hoş mu olmuş? çok çirkin bir şey yapmış. demek ki kendine yakıştırmış yapmış. yakıştırmasaydı, baştan söylerdi..

diğer yorum olarak; senin ve cevaplardaki diğer sayılanları sayarak da yorum yapabilirdim. e ben de kendime yakışan şekilde yorum yapıyorum işte? benim haddime değil ki başkalarına yok "sürtük" yok, "orospu", yok şudur budur demek.. ki ben o kelimeleri hiç kullanmam bile.. çünkü tamamen başkaları için kullanılan sıfatlar.. ve ben kişilerden çok "durum/olay/davranış" ile ilgilendiğimden, hiç o tür sıfatlara gerek duymuyorum..

ayıp zaten ya, insanlar hakkında öyle konuşulur mu.. bir insan gerçekten fahişe bile olsa, yüzüne de söylenmez, hakkında da dedikodu yapılmaz.. bize böyle öğretmişlerdi büyüklerimiz.. ama şu ortamları gördükçe o büyükler bizim zamanımızdaki diğer nesillere niye öğretmemişler ona takılıyor kafam;))

ben nihayetinde isimsiz bir şahsım burada. nick'imin altına sığınıp sağa sola hakaret etme hakkım yok tabii ki. lakin isimsiz birinin, isimsiz eski sevgilisinden bahsediyoruz şu an. üslubumu beğenmediğini açık bir şekilde görüyorum da "dava edilirsin, ağlarsın buralarda." demen de bana rahatsız edici geldi mesela. daha önceden bundan tamamen bağımsız bir konu sebebiyle bir hakaret davasıyla uğraşmıştım ama hiç de tasvir ettiğin cinsten bir şey değildi açıkçası. göz önünde bulunduruyorum yazdıklarımın sonuçlarını. kaldı ki böyle bir durumda hakkı olması dahilinde dava edecek kişinin kim olacağı malum. bırak o karar versin. aramızda geçenleri, birbirimizle olan diyaloğumuzu filan hiç bilmeden fazla sert bir çıkış yaptığını düşünüyorum. belki aşırı dejenere bireyleriz,.. o bana yavşak diyor, ben ona sürtük diyorum. belki dün durum böyleydi ama bugün nişanlandık. ya da ne bileyim.. hiç böyle biri olmadı, başarılı bir yalancıyım veya şizofrenim.. burada insanlarla bu tarz şeyleri konuşmaktan büyük haz alıyorum. ne malum? dava edilecek olan ben, gözyaşlarına hakim olamayacak olan ben sonuçta.. boş ver.

edit: bunun dışında haklı olduğunu düşünüyorum ben de büyük ölçüde. hiçbir zaman pek terbiyeli biri olmadım ama yine de dün yazdıklarım kalitesiz gözüktü bugün bir daha okuyunca. anlık duygu dalgalanması, sinir, üzüntü, aşk, nefret, entrika, yalan rüzgarı ve katherine chancellor yüzünden böyle oldu diyelim.

@jack of hearts,

yanlış anlamışsın; her yazdığım konularla ilgili. sadece burada senin duyurun üzerinden yazıldığı için sanki sana yazılmış gibi düşünmüşsün.

sen de biliyorsun ki, o dediğim şeyleri burada 10 duyurudan 8 tanesinde görmek çok kolay.. yani çoğunlukta geçerli.. ben de kişilerle ilgili değil; zihniyet ve davranışlarla ilgili söyledim..

bahsettiğin seçenekler çok çok fazlasıyla geçerli evet.. ama işte bir noktada işler değiştiğinde, sen "ama biz böyleydik, ama şöyle derdik birbirimize" diye savunman hukuki ortamlarda geçerli olmuyor, yazılı kanunlar geçerli oluyor;)

bir yerde "ceza alacaksam ben alacağım, sana ne ki konuşuyorsun o kadar"a getirmişsin lafı.. ben kişisel olarak sana söylemedim ki onu, o tür davranan herkes için geçerli olan bir gerçeği (eminim herkes biliyordur) ben tekrar hatırlatmak istedim..

yoksa tabi ki sana, ona, buna, başkalarına verilen cezalardan bana bir şey olmayacak.. ama işte buna "sağduyu" mu dersin, veya ifade edecek başka isimler mi söylersin bilemem..

ama şurası kesin ki; yazdıklarımın hiç birisini ne kimseye kişisel olarak yazdım, ne de kötü niyetle yazdım...

kim kendinde görüyorsa ve almak istiyorsa alır.. sonuçta kimse kimseye bir şey öğretemez de, ileri götüremez de, kötü huylarından kurtaramaz da.. e ama bildiğimiz ya da düşündüğümüz güzel şeyleri "başkalarına da faydası olur belki" düşüncesiyle paylaşmak da bu kadar kötü karşılanmamalı diye düşünüyorum..

neyse daha fazla uzatmayalım da, tartışıyormuşuz gibi görünmesin.. sonuçta ben ne demek istediğimi anlaşılır şekilde ortaya koyduğumu düşünüyorum, bundan sonra devam etmek, gereksiz yere uzatmak olur..

son bir şey;
bu tür ifadelerimi, başka zaman başka duyurularda tekrar görebilirsin emin ol.. belki o zaman kişilerle değil, olay ve davranışlara yönelik fikir belirtmeye çalıştığımı daha net göstermiş olurum.


namaste,

bana göre mehmet demirkol en iyisi.

metin biraz sırıtıyor yaa ne şiş yansın ne kebapçı. onun yerine rıdvanı koy, iahane olur işte o zaman.

ahmet çakar, rasim ozan kütahyalı ve sinan engin'in üzerine tanımam

Zafer Önder Özen bana göre bu ülkede gerçek anlamda futbolu bilipte konuşan sayılı kişilerden birisidir. Hatta kendisi Zico dönemi Fenerbahçesi nin aldığı avrupa başarısının gizli kahramanıdır. Zico nun analistiydi o sene rakipleri tek tek o analiz ediyordu. Sonraki sene t.d. Olmak için klüpten ayrıldı vs. Vs. Neyse demem o ki ' in önder reyiz we trust'

Ha bi de uğur meleke var bu listede adı olmayan o da guzeldir. Mehmet demirkol a ısınamadım ben bir türlü.

zafer hocam tr'nin en iyi 2-3 yorumcusundan biridir. diğerleri gibi klişe futbol terimlerini kullanmayı pek tercih etmez, yorumları kalite kokar. futbolu bildiği her halinden bellidir. avrupa futbolunu da son derece iyi takip eder. metin tekin bence de biraz sırıtıyor gibi, yorumlarında çoğu kez tutarsızlık görüyorum. ha kötü bir yorumcu mu? kesinlikle değil. mehmet demirkol'a bi türlü ısınamadım ben de. ne bileyim itici geliyor bana, ayrıca ukala. ben bilirim triplerinde sürekli. zafer hocam dışında beğendiğim yorumcular: rıdvan dilmen, ali ece (ki avrupa futbolunda ali ece'nin üstüne tanımam.) ve başıma bir iş gelmeyecekse sergen yalçın. saatlerce dinleyebilirim sergen'i. tavırlarının hastasıyım.

edit: mert aydın'ı da severim. o da ntvspor yorumcusudur.

şimdi doğrudan dijital çalışayım diyorsan en mantıklı yol grafik tablet. bilgisayara bağlanan standart model tabletler olduğu gibi, monitör tabletler de var ama çok pahalı. "wacom cintiq" diye bi arat bakalım.

kağıda çalışacaksan en sağlıklı yöntem de tabi ki scanner ama kasıyor diyorsan şöyle bir alternatif ürün mevcut;

(bkz: wacom inkling)

tableti boş verin goo.gl

fazlasıyla

diziyi bilmem de dizinin öyle yavşak bi twitter tayfası var ki diziyi geçtim twitter'dan soğuttu.

bu sezon hiç olmamalıydı. eski bölümleri izleyerek avunuyorum :)

bence bu sezon toparlamaya başladı tekrardan. şirin ile sedefin olduğu bölümler çok düşmüştü ortalaması, şu an gayet iyi gidiyor gibi geliyor bana.

bence tüketmedi.gayet başarılı gidiyor.

dizi gayet güzel gidiyor. günümüz izleyicisi çok şımarık ve ciddi seviyede tüketim rahatsızlığı var. hemencecik de canları sıkılıyor, kendileri über gelişmiş/aşmış olan ağaların paşaların..

bbg tarık değil mi la o ?

manchestera gol atmıştı sanırım ama adını unuttum :))

Arif Erdem?

songül karlı?

sütyen?!

eylem'in poposu

manchester'ın songüle attığı sutyensiz gol.

topu topu 4 kelime var. insan ne kadar saçmalayabilir ki?

(bkz: minoxil)

(bkz: zinco)

bol çinko tüketeceksin hacı.

sarmısak diyorlar ama denemedim hiç.

minoxidil ve türevleri olan kozmetiklerden uzak dur.

imza : 3 yıl kullanan bir dost. çok faydasını görmüştüm. ama bunlar para tuzağı bırakınca hemen saçlar dökülüyor. verilen paza, harcanan emeğe yazık. naçizane tavsiyem ısırgan otlu, saç dökttğünü iddia eden doğal şampuanlar. ısırgan otu gerçekten işe yarıyor.

bioxin bir işe yaramıyor. düzenli kullanılacaksa minoxil fayda edebilir.

randıman alınan ürünün illa istenilmeyen bi yan etkisi vardır

minoxil diyorlar kesinlikle yüzde beşlik olandan. benim kuzen yardırıyor kafaya valla araziler ot bağladı farkediliyor.

minoxil kaçınılmaz sonu geciktirir epey.

minoxidil i 5-6 ay kadar düzenli kullandım ve gerçekten de faydasını görmeye başlamıştım. fakat her gün sabah akşam onu kullanmak, kafada bıraktığı yağlı his çekilecek gibi değildi, bıraktım.

standart 1 ay diye biliyorum.

15 gün

1 ay, daha geçen gün söyledi kasiyer.

uğraş edin, mümkünse iş bulup çalış, hayatını bi düzene sok.

tutkun yok. insan tutkuyla yaşar hacı. işine, eşine, paraya, takımına, hobine, dinine, herhangi bir şeye tutkuyla bağlanmak lazım işte...

okuyor musun bilmiyorum?
okuyosan kaça gidiyorsun:) demicem:) rahatla biraz kardeşim. bu kadar üzerine düşünme bu yaşında.
aşkla yapabileceğin, yaparken sıkılmayacagın, sabah kalktıgında giderken "hay amk yine sabah oldu" demeyeceğin bir iş edinmeni tavsiye ediyorum.
aynısı bana da olmuştu.
hayata dair tek umudum bir elektronik fabrikasında bantlarda kondansatör takacagımdı. (babamın kondansatörü var)
ama bir gün herşey değişti. yapacağım işi buldum. kendimi eğittim. o senin su an yasadıgın his kaybolmuştu.

sevişince geçer

edit: vay amk bana tik vermemiş. ilerde sevişince anlarsın ne kadar haklı olduğumu.

ruhibir +1

mesele tutku. bende 20 yaşındayım ortalama 2 senedir boşluk içindeydim. ama benim boşluğum inanç üzerineydi. o tarz yani eksik bişeyler bi inanış bi tutku olabilir.

Evet, çok anlamsız,bir boşluk var.Ama ölene kadar geçen zamanı mutlu olmak için mi, yoksa kahrolmak için mi harcamak istiyorsun?Mutlu yaşayıp, mutlu bitirmek, bu arada diğer insanların canını acıtmamak için elinden geleni yap.Yapabileceğimiz bu kadar.

I feel you bro.

encrypted-tbn2.gstatic.com
encrypted-tbn3.gstatic.com

hukuk okuyorum ben. asosyal falan da değilim bi sürü arkadaşım var ama işte dışarda otururken bile böyle içime bişey oturuyo napıyorum ben nolcak böyle falan diye.

yani bunu "sürekli evde oturup bunları düşünüyorum" gibi bi durum olmadığını anlayın diye söyledim.

gezmeyi, yeni yerler görmeyi seviyorsan ab projelerine bi bulaş, içini geçtim için bile dolu olur. bi agh yapmaya bakar her şey.

bence kıyamet kopucak

git bi agh, erasmus falan yap kendine gel.

yok, atv'nin arşivini su bastığı için süper baba'nın kaybolup gittiği söylendi. sonradan 28 şubatla ilişkili filan çıktı dizi, gün yüzüne çıkartmıyorlar şimdi.

bi kanal veriyordu yaa geçen sene filan. vardır bence bir yerlerde.

bir dönem kanal 1'de tekrarları vardı, o olabilir mi dasher?

hayat bilgisi'nin, lise defteri'nin falan çarşaf çarşaf tekrarları var, süper baba yok. akıl alır iş değil :(

herhalde şaka yapıyorsun?
tutunamayanları anlayabilecek kaç ergen var bilemiyorum.
dublorun dilemması kek, rahat okunur. oradan basla.

tutunamayanlar, türk edebiyatının zirvesinde yer alan birkaç eserden biridir :) fakat piyasa yapmak amacıyla millet eline alıp gezdirir oldu, ondan öyle demişlerdir. yoksa tutunamayanlar'ı okumak belli bir altyapı ister.

dublörün dilemması ise çerezlik bir kitap, kassan bir günde biter, okurken keyif alırsın, sonrasında pek bir iz bırakmaz.

ergen kitabı denmesi facebook vb sitelerde önüne gelenin olricli paylaşımlar yapmasıdır. paylaşanların ve ergen kitabı diyenlerin büyük bir çoğunluğu kitabı okumamıştır.

tutunamayanlara başla derim.ergen kitabı diyenlerden de kitap tavsiyesi alma derim.ama onlara birer adet ipek ongun kitabı hediye etmeni de öneririm.

Tutunamayanları okuyup kavramak hatta sindirmek için belli bir alt seviyeyi geçtim bariz bir seviye gerekir... Dublörün dilemması hakkında söyleyecek bir şeyim yok...

tahsin yücel-yalan

tezer özlü - kalanlar

yusuf atılgan - anayurt oteli ya da aylak adam

tol'u oku.

okumasi cok kolay olmasa da depresyon dedin mi oblomov vuruyor soldan.
yalniziz da beni oldukca deprestirmis kitaplardan birisidir. okumasi da cok kolaydir.

milan kundera'nin saka'si da oldukca depresif bir donemimde okudugum ve daha da deprestigim bir kitapti. direkt hicbirisi depresif sayilamaz.

hakan günday-piç

murat uyurkulak-tol

katya'nin yazi. okunmasi kolay. psikolik olarak da cok sikici.

edit: h'den sonraki ikinci harfi kastettim evet.

Dostoyevski-Yeraltından Notlar.

Hem ince bir kitap hem ağır bir dili yok hem de hayatın gerçeklerini yüzümüze vuran bir kitap.

-Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam'ı da iyidir depresiflik konusunda.
-Ve yine ince, okuması kolay, depresif Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'sı.
-Hakan Günday'ın Kinyas ve Kayra'sı biraz daha kalın bir kitaptır ama ben iki günde bitirmiştim merak edip.
-Richard Bach'ın Martı'sı var bir de aklıma gelen ama öyle depresif bir havası yok pek.
-Kafka'nın Aforizmalar'ı.
-Schopenhauer'un Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar'ı.

Şimdilik aklıma gelenler bunlar oldu. Aklıma geldikçe eklemeler yaparım.

soruya cevap vermek için login oldum.
ihsan oktay anar ihsan oktay anar ihsan oktay anar.

orhan pamukla basla orhan pamukla bitir kardeş. karla basla kara kitapla bitir. sonra da hiçbir sey okuma.

Valla şöyle söyleyeyim, Orhan Pamuk'a boşuna başlama. Onu okumak için harcayacağın vakitte neleri, kimleri okursun. Orhan Pamuk dandik bir edebiyatçıdır, Tuna Kiremitçi'den çok büyük bir farkı yoktur. Dolayısıyla tekrar okuyup vakit kaybetmemeni salık veriyorum.
Diğer iki şık arasında seçim yap.

ihsan oktay anar: puslu kıtalar atlası -> suskunlar -> kitab-ül hiyel) -> efrasiyabın hikayeleri -> amat(neden amat'ı sevmiyorum bilmiyorum :( yeni kitabının pek bir numarası yok

orhan pamuk: sessiz ev ya da beyaz kale -> yeni hayat -> benim adım kırmızı -> kara kitap -> kar
burada cevdet bey oğulları'nı geçmişini merak ederseniz okuyabilirsiniz. çok iyidir ama tarzı farklıdır. post-modern romanla bağdaşmaz. zaten bunun geçiş romanı olarak ardılı sessiz ev ya da beyaz kale'yi önerdim. Hatta başlangıç için Beyaz Kale'den emin gibiyim.

grange'a başlamanıza pek gerek olduğunu düşünmüyorum. merak ederseniz sebebini söyleyebilirim.

İhsan Oktay
Grange
Orhan Pamuk

diğer iki yazarı okumayan biri olarak kıyaslama yapmadan yazıyorum.

jean christophe grange. lisede leyleklerin uçuşu isimli romanıyla başladım kendisini okumaya, şeytan yemini, siyah kan ve koloni'yi okuyarak devam ettim. ölü ruhlar ormanı ve yolcu isimli kitapları da halihazırda kütüphanemde beni bekliyor. tavsiye ederim ama..

ama beğenmeyenler de var. birçok kişiden işte sonunun tahmin edilebildiğinden ya da katilin kim olduğunun anlaşıldığından beğenmediklerini duydum. bunları tahmin etmek bende bu adamı okurken heyecan eksikliği yaratmıyor çünkü adam olayları çok iyi örüyor.(vay eleştirmen gibi oldum) ben seviyorum kısacası varsa elinizde kitabı bir başlayın derim, yoksa da gider alırsınız beğenmezsiniz sonra bana boşuna para verdim falan dersiniz üzülürüm.

orhan pamuk - kara kitap (bunu oku diğer eserleri gereksiz! çünkü ben bu adamın bu kitabı yazdığına inanmıyorum) Yani cevdet bey ve ogullarını yazan adam bunu yazamaz. hani eser diyebileceğim yegane kitabı ki halen geceleri boğazın sularının çekildiği zamanı düşünüp dururum.
ihsan oktay anar çekirdek, tarzına alıştın mı su gibi gelir, denildiği gibi puslu kıtalar atlasından başlayabilirsin. diline alışmak zaman alıyor ilk 20 sayfa kadar ama sonra dedıgım gıbı fantastik daha çok.

Orhan Pamuk kitaplarını okudum, "faşo" değilim, edebiyat konusunda ince bir zevkim ve bilgim var. Orhan Pamuk basit bir yazardır. Bunu örneğin bir Sait Faik, bir Nedim Gürsel, bir Samed Behrengi, bir Remarque okuyan ve yargı gücü olan akıllı insan kolaylıkla anlar.
Tekrar Orhan Pamuk'u geçiniz diyorum.
Not: Burada edebiyat cahili bir takım takozlarla atıştığım için de utanıyorum.

orhan pamuk okuma "dandik" diyen arkadaşı her yerinden öperek sözlerime başlamak istiyorum. bir şeyi beğenmemekle, onu dandik bulmak arasındaki ince farktan habersiz, kendi zevklerini tek doğru olarak kabul etmiş insanların tavsiyelerini dikkate almayınız.

grange'ın herhangi bir kitabını okumadım, yorum yapmayacağım.

orhan pamuk, kronolojik olarak okunması gereken bir yazardır. her romanında yeni arayışlara girmiştir, yazım sırasıyla okursanız, yazarın vardığı noktayı ve nerelere varacağını daha iyi görmüş olursunuz. lakin, ilk kitabı, cevdet bey ve oğulları, klasik tarzda bir eserdir, bazı yerleri beni sıkmıştır. sabredin, diğer kitaplarında çılgın atıyor adam.

ihsan oktay anar için böyle bir şey söylemek mümkün değil bence. puslu kıtalar atlası, efsanedir. ondan başlarsanız, diğer kitapları için olan beklentinizi bir tık düşürün ama onlar da gayet iyidir.

keyifli okumalar.

edebiyata orhan pamukla başlayıp orhan pamukla bitirmek de iyiymiş. orhan pamuk önce anlatım bozukluğu yapmamayı öğrensin.
cevabım: ihsan oktay anar'dır. grange hakkımda bir fikrim yok ama, bunu da göz önünde bulundurursan sevinirim.

ya bazılarınız beğenilerinizi ve fikirlerinizi baskalarınınkine b.k atmadan anlatamaz mısınız?
orhan pamuk anlatım bozuklugu yapar. yapsın. belki de ben ve benim gibiler onun eserlerinin kusurlu guzelliğine deli oluyoruz. ama sizdeki anlayış bozuklugunu ne yapıcaz?
kim ne dersin kara kitap zirvedir. öyle bir zirvedir ki artık orhan pamuk bile aşamaz onu.
cevdet bey ve oğulları diğer arkadasların da dediği gibi gereksiz bir kitap hatta pamukun bu kıtap yuzunden geceleri gizli gizli ağladığını düşünüyorum.
bir ilk roman ve galiba kendini göstermek için çok fazla uğraşmış üstünde ve uğraşıldığı çok belli. baslarda yeterınce onemlı olmayan karakterler cok fazla ayrıntılanmış ama kıtabın sonunda cok onemlı hale gelen bazı karakterlerse oturmamış idi. sınavda ılk sorulara uzun uzun cevaplar yazıp son soruları yetiştiremeyen öğrenci gibi olmuş durumu adamın.

hee çok mantıklı. sdfdfsdf

izlemediysen; (bkz: rec)

alternatif; (bkz: martyrs)

(bkz: The Exorcism Of Emily Rose)

the exorcist
rosemary's baby

''psycho'' adlı klasiği izlemediysen hemen izle. gerilim: banko.

Anestezi tavsiye ederim : www.vazgectimsenden.com

kesinlikle uyu. 1-2 saatlik bir uyku bile biyolojik saati devam ettirir. öbür türlü gün içinde mahvolursun.

eğer az da olsa uykun varsa uyu, hiç yoktan iyidir 4 saatlik uyku. ama hiç yoksa eğer boşuna zorlama, tam gitmen gereken saate yakın gelir uykun, daha zor olur.

sabahları 5dk için bile neleri vermeyiz, 4 saat için ohhooo yat hemen

yatalı tam 2buçuk ssaat oldu yok arkadaş gözlerim bana meydan okuyor.

bencede uyu ama sabah kalkmak istemiceksin o sıcacık yatağını bırakmam zor olucak :)

aynen yaa kim çıkarıyo bu işleri güçleri :)

az da olsa uyumazsan ogleden sonra bayilirsin.

(bkz: based on true story)

deme öyle deme.

Ben çok yaptım bunu. Her defasında o günüm mahvoldu. 1 saat bile olsa uyuduğumda günü çok daha rahat geçirdim.

uyumıycam ya karar aldım kaldırcak insan yok. =)

ulan helal olsun bana uyumadım.

uyudun mu?

yok hacım nerde.

(bkz: the corporation)

(bkz: the revolution will not televised)

inside job

weird or what?

"home" (tr. yuva) seslendirme: tuncel kurtiz. görüntüler eş zamanlı olarak çekilmiş, saniyede bilmem kaç kare fotoğraflarla oluşturulmuş. bence harika.

(bkz: ekümenapolis)

(bkz: commanding heights)

Senin ilacın bu: (bkz: the century of the self)

vice'in belgeselleri yeter de artar bile.
www.youtube.com

www.imdb.com
www.imdb.com
www.imdb.com
www.imdb.com

kesinlikle:

(bkz: darwin's nightmare)

aradığınız budur; pişman olmayacaksınız...

senin ihtiyacın olan derleme yapan siteler
documentaryheaven.com mesela
veya topdocumentaryfilms.com
bir de belki what is reality belgeselini sevebilirsin
bu tip birçok bbc belgeseli var, varoluş, fizik, algı vs konularında.
das netz ve spin de anımsadığım güzel yapımlar.

ahhaha iyiymiş hakkaten. ama kafada kurman lazım, bunun mahmut'a söylendiği anı ve onun bayılmasını hayal edersen çok komik oluyor, öteki türlü olmaz.

komik hakkaten. fbcdn-sphotos-a-a.akamaihd.net

bence de çok komik. mesela "bilmemne olunca ben: link" falan da hoş.

ya konusu gelmişken sorayım, bunun gerçek olayı nedir? nerde niye nasıl bayılıyor bu adam? bi türlü bulamadım.

asdfasfaf baya iyiymiş lan.

ahahahahahahhaa güzel :)

çalışan iş güç sahibi bi insan olarak bana şu an komik gelmedi. ama maho ağa her daim komikliğini muhafaza ve müdaafa etmekte orası ayrı.

bittorent kullanıyorum ben çok memnunum

bana daha çok p2p gerekli yani ares ve limewire gibi? utorrent kullanıyorum zaten.

arkadaş vuze kullanıyor, memnun.

vuze tek mp3 indirmiyor bana tek mp3 indiren program lazım ruhi.

döner bence, eğer garanti bunu kabul ettiyse kesin döner. ses kaydı filan da vardır o görüşmenin, mahkeme açsan söke söke alırsın.

Döner.

edit:Döner döner de bunun internetten yapılan alışveriş mağdurluğu konusuna gireceğini sanmıyorum. O para kesin döner.

aynısı tcdd yht bileti alırken başıma gelmişti. prozivzyon alınamadı diyordu. 3 kez denedim ve pes ettim. günler haftalar snra bi baktım ddetaya 3 kez çekilmiş 2 kez para yatırılmıştı sonra, kalan 1 taneyi de almak istedğim bilete saymışlar. göte girdi tabi o bilet parası peşinden koşmadığım için. sen de bırakma para kolay kolay kaybolmaz öyle yüksek ihtimal BA dedir

çok net döner. en kötü ihtimal (bkz: chargeback), ki zaten BA olayı o noktaya götürecek bir kuruluş değil.

Bileti BA'nın resmi sitesinden değil de bir aracı sitenin üstünden aldıysan o kurumun çağrı merkezine ulaşmaya çalış. Eminim hatayı görüp iade işlemlerini başlatacaklardır. Sadece hatayı farketmemiş olabilirler. Paranın sana dönmesi 1-2 ayı -hatta daha fazlasını- bulabilir.

doner o para, madur olmazsin. acik provizyon diye bir kavram var. ba parayi cekse bile senin yapilan transaction'u iptal etme imkanin var.

hüseyin hatemi olabilir mi?

genelde gitar çalmaya ilk başlarken öğretilen bir şeydir bu, bütün parmaklar klavyeye olabilecek en yakın mesafede durur. bu hız ve klavye üzerinde rahatça gezinmek açısından çok fayda sağlar.

ama bluesda filan serçe parmağı doğru düzgün kullanmıyor bile çoğu gitarist, icra edeceğin tarzla da ilgili. klasik çalacam diyosan, serçe parmağını olabildiğince dahil etmesin mesela olaya...

cevap basit. tekniğinden ötürü serçeyi sık sık kullanıyorsan klavyenin üstünde tutarsın, ama çok tercih etmiyorsan gizlersin. ben gizliyorum ama artık refleks olmuş. ister istemez o parmağın kıvrılıyor. ama serçe parmakla basmak istesem hemen yerinden fırlıyor. öyle de garip durumlar var.

sanırım açık durması ve öyle alışmaya çalışmam en mantıklısı çünkü o parmağın açılıp tuşa uzanması hızlı tonlarda büyük sıkıntı yaratır heralde.

işte benim de sorunum o, yüzüğü bastığım an kıvrılmaya çabalıyo ve bu beyinle falan ilgili değil tamamen eklemsel ib durum, yüzük parmağıyla birbirlerine bağlılar sanki, zamanla açılır diye düşünüyorum parmak egzersizlerinden sonra ama şu an çaldığım her note isyeaaaaaaaaaaaaaannnnnnnnnn.

çalarken bunları düşünürsen çalamazsın. o senin el yapına bağlı bir şey ve egzersiz yaptıkça sen nasıl rahat ediyorsan kendiliğinden oturur.

power akorda bile serçe parmağı kullanmaya alışmış biri olarak diyorum ki kafana göre takıl hafız. ama solo çalarken serçe parmağın açık olması çok büyük fayda sağlar.

patent alabilirsin. bi de diyolar ki kendine taahütlü veya kargo yollayabilirsin, açmayabilirsin. sitelerdeki olay da aynı mantık gibi geldi bana.

@kamboçya dispanseri, yok değil, bu yabancı bi site galiba yav.

abicim fikrin patenti olmaz. tamam sen bir yerlere para ödeyerek, eline bir belge alırsın belki ama bu da yeterli olmaz. şu an internette, aynı model bir sürü iş yapan site var değil mi? önüne geçilebilecek bir şey değil o.

sen güzel bir markalaşma süreciyle çık piyasaya, senin fikrini taklit edenler çıksa bile zeval gelmez sana...

telif hakkini alabilirsin fikrin. bunun da bir site uzerinden olacagini sanmiyorum, noter falan olabilir belki, tahmin bunlar.

fikrin tapusu da iyiymis.

öyle bir site olsa da fikrini verme paylaşma. bir nevi dolandırıcılık bence. veya bir patent kurumunun web sitesidir o.

internet mecraları bir koruma sağlamaz. tescil patent firmasıyla iletişim kurmalısınız.

fikir tescili diye bir şey olmaz. somut bir çalışma/model sahibi olmalısın. onu da internet sitelerinden tasdik ettiremezsin. patentini alacaksın.

fikir özgürlüğü var hacı abi.

Yeni bir iş modelinin patentini alabilirsin.

Patentsiz bir iş modeli fikrini tescil edersen başka birinin bunun patentini almasını engellemekten başka birşeye yaramaz. O da sen çıkıp itiraz edersen olur, bakın prior art var, biz bunu zaten yapıyorduk daha evvel, bu patent yanlıştır vs diye.

Amerika'da provisional patent diye birşey var. Çok daha gayri resmi bir şekilde patent başvurusunu yapıyorsun, 1 yıl içinde son resmi haline getirip tam patent haline çevirebiliyorsun, bir nevi tecil ettirmiş oluyorsun fikrini. 100-150 dolar gibi bir masrafı var, Türkiye'den de gönderebiliyorsun provisional patent başvurusu. Uluslararası yasalar gereği türkiye'de de yaptırımı olur günün birinde patent alırsan.

Tasdix gibi şeyler anca beste senaryo siksok için işe yarar.

yasak.

para karşılığı oynayamazsın.

ohoooo, casino'ların kapanması tee 96 senesinde oldu bu ülkede.

(bkz: kumarhanelerin kapatılması)

ipad kullanmadım hiç. ancak grafik tabletin en büyük artısı, basınca duyarlı kalemi olmasıdır. ne amaçla kullanacaksın grafik tableti, onu da yazsan daha iyi olur aslında.

başlangıç seviyesi için lapazz'ın a5 boyutundaki yamulmuyorsam wp8060 modelini tavsiye edebilirim.

grafik tabletin özelliği basınca duyarlı olması ve özel kalemi ile kullanılabilmesi. basınca duyarlı kalem sayesinde tonlamalar ve kalemle ciziyormuş gibi bilek hareketleri yapmak mümkün. ipad'de bunun mümkün olacağını sanmıyorum.

işini görmez. wacom intous serisi birşey iyidir, evladiyeliktir. fiyatları 1000tl gibi. ucuz tablet alırsan 1 haftada mücadele etmekten sıkılıp vazgeçersin bence. onlarda 150tl falan

note ii basınca duyarlı özel kalemi var lakin işini görmez.

insan daha tembel olurdu.

sıkılırdık beee

eğer oranı muhafaza edeceksen, yani 50 yaşında ergenliğe girip 220 yaşında emekli olacaksan hiçbir şey değişmezdi :)

ama bilgi birikim çok artardı. sıradan bir insan, okumaya çok hevesli olsun, ömrünün sonuna kadar 1000 kitap filan okur, iyi bir rakamdır tabi bu. ama sayı senin değişin ömürle birlikte 5000lere çıktığı zaman, kendisi de bunu paylaşmak ister mesela, kitap yazacak seviyeye gelir.

çoğu bilimadamı araştırmasını daha ileri seviyeye götürür. usain bolt 100 metreyi 7 saniyede koşar, vs...

kaynaklar aynı ama nüfus ve tüketim katbekat daha fazla. daha çok savaş, kıyım ve doğal felaket demek bu.

nüfusla alakalı cevaplara istinaden: belki aile kavramı farklı olacaktı? ömrümüz uzun olacağından genlerimizi bir an önce yeni nesillere aktarma konusunda bu kadar acele etmeyecektik?

singularity teorisine bakabilirsin. ona gore yakinda olumsuzuz.

e bugün reddit'te soruldu bu. oradan oku işte cevapları.

internet sultan süleyman döneminde bile yalanıp yutulmuş olabilirdi mesela.

eğer insanın soyu uzun yaşamayı becerebilmiş olsaydı tam en üretken olabileceği bir deneyim aşamasında saçmasapan organizma saldırılarıyla ölmüş olmayacaktı.
niye erken ölüyoruz bunu bir düşün.

insan ömrü yavaş yavaş 70 yılı aşmadan önce tabiata tutunmayı başarabilseydi rock müziği makro ekonomiyi postmodernizmi tophanedeki sanat galerilerini cacığın içindeki sarımsak oranını tam bir biçimde erken getirirdi ve biz uzayı ümraniyenin arka bahçesi yapabilirdik.

bilimi insana çalıştırıyoruz
düşünceyi her yere.

insanlar daha çok bilgi birikimine sahip olacağından din olgusu daha hızlı yeryüzünden silinirdi.

insan ömrü 250 yıl olsaydı yine 13-20 yaşları arasında ergen olmazdık. Metobolizmanın hızı da yavaşlayacağı için tüm ömrümüz aynı oranda uzardı. Yani 72 yıllık ortalama bir ömrümüz var diyelim. Bu ömrü üçe ayıralım. 1-24 yaş arası büyüme, 24-48 yaş arası olgunlaşma, 48-72 yaş arası da yaşlanma ve ölme fazları olsun diyelim. 250 yıl yaşasaydık eğer bünyemiz 0-80 yıl arası büyüyecek, 80-160 yıl arası olgunlaşacak ve 160-250 arası da yaşlanacaktır. Askere 80 yaşında giderdik örneğin, 200 yaşında da emekli olurduk. Günde ortalama dört kere işemezdik de iki kere işerdik. Günde üç öğün yemezdik de iki öğün yerdik. Metobolizmamız aynı 250 yıl yaşayan kaplumbağalar gibi yavaşlar, hareketlerimiz yavaşlar ve düşünme becerimiz de yavaşlardı.

Tabi bunlar doğal olarak yıllarca evrimleşerek gelen bir ömür uzaması durumunda olacak şeyler. Eğer 10 yıl sonra bir buluş gerçekleşir de 80 yıllık ömür 250'ye bir anda fırlarsa o zaman bu düzen daha farklı olurdu.

eyyorumlamam bu kadar.

Mantikli bir aciklamasi olduguna bahse girerim.

inancı olanlar da bu yaşadığın durumu "allah telefonla bana çağrı bıraktı" diye tanımlamaz merak etme. ateist olsan da müslüman olsan da bu yaşadığın tanrısal olarak değerlendirilecek bir durum değil. annen uykusu sırasında rüya ile karışık telefonu eline alıp yeşile basmış olabilir. rüyasında birisini arayacaktır, kafa karışıklığıyla yarım açık gözüyle kendi telefonunu eline almıştır. şu anda da muhtemelen telefon elinde veya yastığın altında falandır.

ateistliğini sorgulayıp dini kitapları okursan, tanrının işe karıştığı zamanlar yaptığı şeyler şu tarz şeyler olduğunu görürsün: bir kavimi komple yok etmek, denizi ikiye ayırmak, kuşların ayaklarında kızgın taşlarla orduları durdurması.

kitaplara göre yapmadığı şeyler ise şunlar: telefonla seni arayıp nefes sesi vererek telefon sapıklığı yapmak.

Sen ara telefonu bakalım nerede. harzem'in dediği doğru çıkar umarım. Zira evde yalnızım şu an, altıma sıçırtma benim de... Ateist mateist ödüm bokuma karışabilir benim de şimdi.

annenin telefonunu çaldır ve hemen ne olduğunu yaz buraya. öldüm meraktan :)

paranormalin de belli bir kriteri yok. senin algınla da alakalı. bir de bu olayda teknoloji söz konusu. belki teknolojik veya elektronik bir sorunla alakalı olabilir mesela.

Ilık hikaye dostum.

@deneme, mesela şöyle bi şey var. bizim evde de modem bi telefona bağlı ama telefon hattımız yok. geçenlerde telefon kendi kendine çaldı 4-5 kez. 2-3 gün oldu bu. her açtığımızda da kapanıyodu. sonradan öğrendik ki telekomcular binaya yeni taşınan birinin hattını bizimkine bağlamış, öyle değişik bi şeyler olmuş ve o yüzden onlara gelen aramalar bize gelmiş falan :) teknik bi problem olabilir yani o :)

metafizik denen şeyler, fiziğin şimdilik açıklayamadığı şeylerdir. sıkıntıya mahal yok.

bilen bilir bak beni;

hayatım bu şekilde geçti...

:)

ateist isen paranormal bir şey yoktur, sebebini 'henüz' bilmediğin bir şey vardır. 15-16 yaşlarında ben de çok korkardım ama ateist oldum son 7-8 senedir rahatım. özellikle türkiye'de isen tecavüze uğramaktan, öldürülmekten falan kork bence.

dikkat ettin mi bilmiyorum ama ateistlerin başına mucize gelmez. aslında kimsenin başına gelmez. ben hiç ayı ikiye yaran biri görmedim :(

diyeceğim odur ki takma, açıklamasını yakında bulursun. bulamazsan bile bunun paranormal bir yanı yok.

ateist demek bilime inanan demek değil ki, dini inancı olmayan demek. yani ateistsin diye bilimin henüz bulamamış olabileceği varlıklara inanmayacaksın diye bir şey yok. ayrıca telefon hatlarında öyle sıkıntılar olabiliyor zaman zaman. mesela ben babamın numarasından gelen aramaya cevap verip alakasız iki kişinin konuşmasını dinlemiştim ama uzaktan uzaktan geliyodu sesler, babam da aramamış o zaman. hatlarda karşılıklık sadece. tabi annenin istemsizce aramış olma ihtimali ve son arananlarda zaten senin adının olma ihtimali oldukça fazla.

hadi paranormal varlıklar olsa bile annenin telefonundan seni arayıp nefes dinleterek ne kazanmış olabilir ki? niye yapsın yani? korkmaman için en büyük sebep budur bence.

fiziğin-bilimin açıklayamacağı şey yoktur, sadece henüz açıklayamadığı şeyler vardır.

kaç kere son bi şans verdim tanrı'ya bi işaret gönder ki inanayım diye tık yok. ben de yok o zaman dedim.

geçenlerde bizim arkadaşın da başına benzer bir durum gelmişti. meğersem babasının telefon numarasını gizlice arkadaşları değiştirmiş, herifi korkutmak için arıyorlarmış gece.

(bkz: bunu bilen liseli değildir) eskiden akşamları millet birbirine çağrı bırakırdı "aklımdasın" babında, bir akşam evde aile ile otururken yine öyle sınıftan 3-5 kişi çağrı bıraktı, bizimkiler de kızdı baya denyo musun kim bu saatte arayanlar diye. ben de mırın kırın ettim ses çıkarmadım telefonun sesini kıstım sadece. daha aradan bir iki dakika bile geçmeden "17" numarasıyla telefona bir çağrı geldi bangır bangır, bizimkiler iyice zıvanadan çıktı :D hala merak ederim nasıl oldu öyle bir şey diye.

sır kapısı

bence paket sigaraların hepsinde o koku ve hissiyat devam edecektir. bence golden virginia, sarı old holborn ya da drum'dan bir tütünü kullanmaya başlamak fark ettirecektir. en azından ben yıllardır golden virginia kullanan biri olarak, tütün bittiğinde, normal paket sigara içmiyorum bile hiç, o derece fark hissediyorum arasında. kokuya da muhakkak etki edecektir.

sigarayı bırak önerisine kapalısın,ama başka sigara önerisine açıksın :)öncelikle şunu söyliyim,sigarayı bırakmazsan istersen sabaha kadar dişlerini fırçala o koku gitmez.ben sigarayı bırakmanı öneririm.şöyle düşün,hayatın boyunca sevgiline sarılıp uyuma şansın yok.ha şöyle düşün o da sigara içiyo olsun,onun ağız kokusu seni yine rahatsız edicek.demem o ki şu pis şeyi bırak,tertemiz,mis gibi yaşa.inan temiz koktuğun zaman kendini daha çok sevip,daha çok mutlu olucaksın,ve tabii daha da sağlıklı.

yalnız sigaradan olmayabilir. bi 3 gün falan kullanmasan belki anlarsın.

@mlky lvn: Sigaradan olduğuna eminim zira ara verdiğimde kesiliyor o koku.
@rock n roll: Sigarayı bırakmayacağım, onun için gerek yok sigarayı bırakma önerisine. Kendimi şu an da seviyorum zaten. İyi niyetiniz için teşekkürler yine de.

iyi,bırakma o zaman.rica ederim.

diş ipi ve ağız çalkalama suyu kullanın.
bilhassa dişipi çok önemli.
bir de böyle deneyin bakalım.

zaten herkesin dişipi kullanması lazım.
bu konuda yardımcı olmazsa da yine de kullanın.

uyuduğun odada sigara içiyor musun? pöfür pöfür tüttürüp dumanaltı yapmadığın bir mekanda uyumayı denemeni tavsiye ederim..

@ruhibirbanyo: yok sadece balkonda içiyorum.

uyurken burundan nefes almada zorluk çekiyor musun? ben de öyle bir sorun var ve günlerce sigara içmesem bile uyandığımda ağzım çamur tadında olabiliyor ama reflüm de var onun da etkisi olabilir. benim ki sigarayla pek alakalı değil anlayacağın. yine de camel çok ağır bi sigara, daha hafif şeylere geçmeyi dene ve bi dişçiye görün, belki farkında olmadığın sorunlar olabilir.

ya geçen bi sigara gördüm. d ile başlıyodu. karanfil kokulu. ben normalde sigara içmiyorum. yılda 2-3 kez içiyorum. işte geçen o sigarayı içtim. hoş bi kokusu var. bilmiyorum belki işe yarayabilir.

sarj ediyorum da ben radyasyon tehlikesinden kapatıyorum nasıl bir manyaksam.

sabah arayıp uyandıran olmasın diye kapattığım oluyor...

yıllardır kapatmamaktayım bi de sabah onu açmakla uğraşamam

kapatmıyorum, şarj da etmiyorum. pili ne zaman biterse o zaman şarj ediyorum.

acil durum ayağına kapatmıyorum

kapatıyorum. genelde gece yatmadan şarjını bitiririm, tabi azalmışsa ve şarjda bırakırım. takıntım telefonun şarjının tamamen bitirilip şarja bırakılması.

kapatmıyorum. sabah uyanmak için onun alarmını kullandığım için yatağa yakın bir yere koyuyorum, işte o biraz kötü oluyor. zaten bsayar da yatağa çok yakın. sabaha kadar radyasyona doyuyorumdur herhalde...

aynı açıda bir raf görseli mevcut olmalı elinde. bu 7-8 kitabı yanyana koymayı biliyormusun bilmiyorum, bildiğini farzediyorum. nesneleri taşımak oldukça kolay bir şey photoshop, seçili olan layer'ı soldaki tool panelinden seçtiğin ok ile sürükleyip istediğin yere götürebilirsin. her neyse, kitapları dizdikten sonra, rafın olduğu layerı en alta at ve kitapların altına yerleştir. şimdi gerekli düzenin sağlanmış olması lazım.

gölge olayına gelince, layer panelinin altında ufak ikonlar vardır, yuvarlak içinde f harfine benzer bir ikon olması lazım. onu açtığında blending options paneli çıkar. orada drop shadowu seç, ışık açısını ayarla, gölge mesafesi ve koyuluğunu ayarla filan.

yazarak ancak bu kadar anlatılabiliyor, umarım yardımcı olmuştur.

sigara içiyorsan bununla ilgili olma ihtimali yüksek. sigarayı bırak, meyveye aban.. vücut diri kalsın..

uyku aslında parçalı bir süreç. dinlendiğin bölümler ve rüya gördüğün bölümler takip ediyor birbirini. rüya gördüğün bölümde hareketli dinlendiğin bölümde ölü gibi yatıyor oluyorsun mu neydi.

neyse olayı geçelim. androidin bir uygulaması vardı. yatağın kenarına koyuyorsun. o yatağın sarsıntısından hareketlerini takip ediyor. saati de ayarlıyorsun. o saate yaklaşırken uykunu aldığın anda veriyor alarmı.

Bir ara pharmaton kullanırken bahsettiğin şekilde uyanırdım.

el ilanı olayına bulaşmıyoruz da iki afiş asaydık ya?

afişten ziyade sticker ve stencil... sticker'ı yapıştırması kolay zaten, kimse de kovalamaz sizi... bi de stencil yapma şansınız olursa, çok dikkat çekici olur..

otobüs duraklarına sticker yapıştırın.