ötesi var, mutlaka gelecek ama ne gelir bilmiyorum. tek bildiğim şey popüler olacak o uygulamayı facebook alır. alamazsa da kopyalar :D

Daha hızlı yayinnyapilan daha hızlı tüketilen ürün. Rekor Snapchat te sanırım

Hayatı çok hızlı yaşayan Spotify da bir şarkı için maksimum beş saniye hazırlayan topluluğa hitap edecek uygulama

Bu sorunun yanitini bulan milyarder olacak zaten:)

sifresini unutan adam +1

mesela snapchat olsun tiktok olsun hayal edilebilir miydi böyle bir şeyin tutulacağı
bir ara vine yükseldi çabuk söndü

kim bilir neler neler bulunacak

Bu içerik üretme/tüketme olayının boku çıktı bence, bu tarz yeni bir şey geleceğini sanmıyorum. Yani gelir de vine gibi olur işte. Bir ara da canlı yayın kasıyorlardı deli gibi periscope falan, o da yalan oldu. Instagram'la rekabet etmek mümkün değil gibi görünüyor şu an.

Öte yandan daha yeni HEY çıktı mesela, bildiğin email. Çok eski bir teknoloji ama hala geliştirebiliyorsun. Bilgiye ulaşma konusunda bence hala çok sorun var, yeni bir google çıkabilir belki. Mobil uygulamalar ölmüş gibi duruyor, yıllardır top 10 hemen hemen aynı. Ona bir alternatif çıkar belki.

Hava kanalları kirlenmiş olabilir. O da hava sirkülasyonunu düşürüp asiri ısınma yapıyordur.

Safari'de kullandığınız extension'lara da bakın. Küçük eklenti diyorsunuz ama çok güç tüketebiliyorlar. Bir de malwarebytes ile falan temizleyin, belki virüs bulaşmıştır. Bunlar da olmazsa bir bakıma götürün. 100 liraya falan açıp içini temizliyorlar.

En fazla ev adresinizi bulabilirler, o da biraz şans işi. Mümkün ama kolay değil.

Onun haricinde aldığınız program illegal bir şeyse, bilgisayarınıza yüklediğiniz şey ne belli değil demektir. Artık coin mi mine eder, keylogger mı yükler, orası kısmetinize kalmış.

Yok hocam yasal bir program, o konuda sorun yok. yani zaten login kisminda onlarca kisi var, herkes giriyor adres sorun degil :)

vpn kullanabilirsiniz.

Neredeyse hiçbir şey bilmiyorlar. Eve is muhabbeti getirmeyi sevmiyorum.

Yaptigim isin sadece pozisyon adini biliyor. Bi de hangi semtte oldugunu. Adini bile bilmiyor sirketin. Bazen isyerindeki insanlardan bahsediyorum, kisi ismi duymus oluyor sadece ama o da iste o anlik aklinda kaliyordur

Ben evden çalışıp ailemle birlikte yaşadığım için olayın içindeler diyebilirim, terimlere hakimler :))

(bkz: quantitative finance)

bilmiyorlar, hic bilmediler. ilgilenmelerini isterim ne yalan soyleyeyim.

okulda hangi bolum okudugumu da bilmzlerdi. babam kacinci sinifa gittigimi bile bilmezdi.

benimkiler biliyorlar, yani iş dertlerini ya da hikayelerini de paylaştığım için biliyorlar, birlikte çalıştığım kişileri falan da biliyorlar anlattığım kadarıyla. birlikte de yaşamıyorum ailemle ama bilirler yani, gündelik konuşmada anlattığım şeyler oluyor iş hayatından.

hiç bilmiyorlar. bi bok başardığım zamanlarda anneme babama şu şu oldu çok şükür işim iyi gitti diyorum, hmm iyi sevindim diyorlar.

Farkli sehirlerde olmamıza ragmen, calistigim projeleri genel olarak bilirler. Babam gelişmeleri bile sorar hatta. Daha onceden hiç asina olduklari bi sektör olmamasina ragmen sora sora baya ogrendi.
Gerci ben biraz fazla sikayetleniyorum ama genelde insanlar, davranislari, isleyis hakkinda soyleniyorum/elestiride bulunuyorum. Onlar konuya kendileri merak ettikleri seyleri sora sora baya ogrendiler.

akademisyenim, üniversite'de bilgisayar başında çalıştığımı biliyorlar. bilgisayarda hesap yapıyoruz falan diyorum.

bu saatten sonra kuantum kimyasıyla uğraştırmayayım diye çok detaya girmiyorum. :D

ik'cıyım hemen hemen 10 yıldır, babam iş görüşmeleri yaptığımı düşünüyor. mülakata girmeyeli 3 yıl olmuştur..

10 yıldır İstanbul'da çalışıyorum, korona muhabbetinden dolayı memlekete döndüm babam dün sen hangi semt te çalışıyorsun dedi :D düşün o kadar ilgililer :D

anam da plaza çalışanı, birebir aynıydı ortamımız. hatta onunki benimkinden iyiydi. sonra ben remote çalışmaya başladım, ardından o da remote'a geçti. şimdi de kod yazmayı öğrettim, sıkıldıkça küçük programlar yazıyor. baya hakim yani ne yaptığıma.

Lisans ve Master alanlarimi babam hala bilmez. Hangi üniversitelerde okudugumu bilmez. Calistigim bakanligi biliyor, ama ne is yaptigimi bilmiyor. Babam hangi sehirde yasadigimi da bilmiyor! (Son dört senede üc sehir degistirdim, o da hakli.)

Annem de masteri nerede ve hangi alanda yaptigimi tam olarak bilmiyor. Ama calistigim is alanini biri sorsa anlatabilir genel basliklariyla.

Genel olarak benim nasil oldugumla ilgililer, nerede ne yaptigimla degil.

Tüm detaylarını biliyolar sayemde çünkü anlatmadan rahat edemiyorum :) Kazandığımın da kuruşuna kadar biliyorlkar,onlar sormuyor da çekinip, ben söylüyorum.

Anneme Her gün telefonda anlatırım iş yerinde ne yaptım nasil geçti filan. Anlatmadan rahat edemiyorum :) babama da ekstrem bir durum olunca anlatırım.

Kimya doktorası yaptığımı biliyorlar o kadar. Detaylara hakim değiller.

bugün lansman videosunu 10 dakika falan izledim.

yeni bir mail hizmetiymiş. sana ilk mail atanları görmezden gelerek bir daha mail atmalarını engelleyebiliyormuşsun. yıllık 99 dolarmış :D

Bildiğin mail. Olayı da hayvan gibi bir fiyatı var, karşılığında takip edilmeyeceğini ve spam'e daha az maruz kalacağını vadediyorlar. Bence privacy olayı sıkıntılı, çünkü e2e şifreleme yok. Öyle bir derdi olan proton kullanır.

Basecamp kullandım (aynı elemanların başka bir ürünü), güzel ve kaliteliydi, hey de öyle olur muhtemelen. Ama şu an bir tece vatandaşı olarak maile 100 dolar verebileceğimi düşünmüyorum.

Notes. Bir sürü denedim, wunderlist ve minimalist favorimdi bi aralar, ama en çok hoşuma giden bu oldu. Default not app'ini kastediyorum.

Paralı olanları (things 3) olanları da denedim ama hiçbiri içime sinmedi. Sildim hepsini. Ben de notes/notlar kullanıyorum.

Araştırırken notion diye bir app buldum fena değil gibi

Tam to-do list olmamakla birlikte o işe yarayan şablonları da var, evernote. Ben tüm yazı çizi işlerimi artık oradan yürütüyorum size de tavsiye ederim.

en iyisi wp da boş grup açmak

Simdiye kadar nerdeyse tüm programlari denedim, benim icin en iyisi "Todoist".

+ Her platformda mevcut
+ Planlama yapmasi cok ama cok kolay. Örnegin "Süt al, today (türkce destekliyormu bilmiyorum)" yapildiginda otomatikmen planlamayi yapiyor.
+ Projelere kisileri davet etme olayi var
+ Projelere yorum yapma destegi var.....

alisveris listesi gibi kisa listeler icin Clear. not almak vs icin Notion, bazen de kendi icindeki Notes uygulamasi.

iphone'un kendi uygulaması en güzeli.

Şöyle düşünmek daha doğru: aslında onlar az çalışmıyor, sen fazla çalışıyorsun.

İstersen "bak metrikler bu, ben daha fazla çalışıyorum" diyip zam isteyebilirsin, ya da sen de az çalışabilirsin. Ama bence en doğrusu aldığın para sana göre emeğinin karşılığı ise aynen devam edebilirsin, diğeri kaytarıyorsa bu işverenle onun arasındaki bir problem, senlik bir durum yok.

@ plutongezegendegilmi

Ben şöyle hissediyorum. Az çalışıp, işi sallamayınca takım liderimden laf işitirim diye çekiniyorum. Eh, bir de en önemlisi aldığım paranın hakkını verme mevzusu var dediğin gibi. Vicdanım rahat etmiyor az çalışınca ya da boşverince.

İşe daha yeni başladığım için zam konusu pek mümkün değil, hedef tutarsa anca prim alabiliyorum.

Diğerlerinden de daha düşük performans göstermezsen takım lideri laf etmez, çünkü çok çalışırken fazladan bir şey yapmadı ki az olunca laf etsin. Yani belki dingil biridir eder, bilemiyorum, ama normalde etmemesi lazım.

Aynı durumu ben de çok yaşadım, bulduğum çözüm canımın istediği kadar çalışmak. Hatta şu an baya az çalışmama rağmen takımdakilerden daha düşük maaş aldığım için kimse laf etmiyor.

niye fazla fazla çalışıyorsun ki,babanın işi değil sonuçta. onlar az çalışmıyordur senin gözüne az geliyordur.

burda problem şu yöneticin yapılan işlerin kim tarafından yapıldığını, yani kimin ne kadar çalıştığı ölçebiliyor, analiz edebiliyor mu?

eğer yöneticin olayı sadece takım çalışmasının sonucu olarak görüyorsa evet enayi gibi oluyorsun. aynı hissiyatı ben de yaşadım saçma gelebilir çoğu kişiye ama bazen insan sevdiği işi yapınca kendi işiymiş gibi davranıyor ve üstüne bir de para kazanıyorum moduna girebiliyor. fakat işin rengi böyle değil.

mümkünse üst yöneticiye ekibi şikayet ederek değil de senin elindeki iş yükünün fazla olduğunu anlatmaya çalış. eğer yönetici bunu anlayacak kapasitede değilse ya da bu durumun zaten farkında ve umrunda değilse hiç uğraşma çalışma temponu diğer ekibe uyarla.

@ aziz dostum jack

Kimin ne kadar aktif olduğunu, kaç tame vaka yaptığını hem yöneticiler hem ben görebiliyorum. Onun takibinde bir sıkıntı yok yani.

Bu nesele ayrıca şöyle bir sorun doğuruyor; her şey performansa dayalı olduğu için, benim fazla içerik kontrol etmem hata payımı da arttırıyor hızlı ve daha fazla çalıştığım için. Çünkü yavaş davranınca çok fazla içerik birekiyor sistemde. O zaman da işte takım liderleri, “beyler siz hayırdır?” Diyebiliyor

Dediğiniz daha mantıklı gibi duruyor ayrıca. Bu yol daha makul gibi her iki taraf için.

Bir sonraki işyerin için çalışmaya başla.

tebrikler ekşi duyuru bug'ı bulmuşsunuz :)

neden öyle dediniz :D

Hahahahahaha. Normalde eklediğiniz kodun burada çalışmaması gerekiyordu ama çalışıyor :D

Sorunuzun cevabı da ajax kullanmamanız durumunda isset fonksiyonunu kullanabilirsiniz. Tiklenmiş ise value'ya bakmadan true diyin, boşsa false diyin.

BUGU NASIL YAPTIĞIMI BİLİYORUM 5 PAPELE SATARIM :D

8 ile 10 arasında aman aman fark yok. Şimdiki işten kesinlikle çıkmaya zorlayan sebepler yoksa istenilen tutarda diretilebilir. İstiyorlarsa karşılığını vermeliler.

Simdi bazi firmalar var; harbiden denge falan umurlarinda degil, kimden ne koparabilirlerse.
Bazi firmalar var, bir maas skalalari var. Sana ne ustunu verebilir ne altini. O aralikta gider. Bu sekilde oradaki çalışanlar arasinda sacmalik olmaz.
Ornek veriyorum; bir firmada icten yukselip planlamaci oldum, junior. Ama firmada junior ya da senior yok. Herkes ayni pozisyonda kagit üstünde.
Yalniz benim maasim 2250 liraydi, digerlerinin 4bin-4.5 falan. Simdi aynı isi yapan 4 kisiydik, herkes ayri telde maas aliyordu. Bu sacmalik misal.
O yuzden ikisi de olabilir. Firmaya bagli biraz.

Devlet dışında (ki onda bile fark ediyor) bütün şirketler kimden ne koparabilirlerse o maaş teklifini yapar.

Maaş skalası olan bir şirket yok. Öyle bir saçmalık olamaz da.

10bin istediniz. Benzer pozisyonlardakiler 9 bin alıyor derlerse; o zaman beni bir üst pozisyona alın diyeceksiniz.

"yani 3-5 bir şeyler kurtarıp bunu bir başarı olarak sunmayı düşünüyor olabilir mi"
her birimin bir maaş bütçesi vardır ve şirketlere göre değişmekle birlikte genelde yıllık kpi'lar arasında o maaş bütçesini aşmamak gereklidir. özellikle sektöre göre değişmekle birlikte, o bütçenin ne kadar altında kalınırsa o kadar somut ya da soyut başarı sağlanmış olur. yani evet, sana ne kadar az verirse o kadar başarılı sayılacak olma ihtimali var. ama bunu işgücünü kaybetmeyi göze alacak kadar göz önünde bulundurmazlar genelde, o yüzden pazarlık kesinlikle yap.

bazen de şey olur, adayı beğenirsin ama istediği maaş planladığından çok yüksektir, dengelerini de bozmak istemezsin, bir orta yol bulmaya çalışırsın. bu noktada sana sundukları "fişsiz mişsiz son bu olur abi" gibi bir teklif de olabilir. pazarlığa girişir ama hiç taviz vermezsen seni ikna ve tatmin edemeyeceklerini düşünüp vazgeçebilirler. ucu ucuna yapılan maaş pazarlıklarında işe alınan kişinin kısa sürede, daha yüksek maaşlı bir iş bulup, ayrılma ihtimali daha fazla oluyor genelde. "buraya da ucuza geldik yea" düşüncesi işvereni de isteyeceği bir durum değil.

maaş pazarlığının bence en etkili yöntemi beklentinin maksimum şekilde mantık ekseninde açıklanması. neden 10 bin istiyorsun da 9 bin istemiyorsun mesela?
"çünkü bu iş yerinde devam edersem sene sonunda %10 zam alacağım, maaşım 9 bine yakın olucak. buraya girdiğimde bana 6 ay içinde zam yapmayacağınızı tahmin ediyorum, 6 aylık bir enflasyon kaybım oluşacak"
ya da
"bu işi bir kariyer basamağı olarak görüyorum, bana katacağı çok şey var ancak kariyer anlamında atacağım adımları dikkatli seçiyorum, artık 2 senede bir değiştirip maaşımı yükseltemeyeceğim için ve bir iş yerinde senede %20 zam almak imkansıza yakın olduğu için, maaşım 2 sene sonra piyasanın altında kalmasın diye işe girişte anlaştığım maaşın biraz daha yüksek olmasını tercih ediyorum"

artık sana ne kadar ihtiyaçları var, hangi fikri daha iyi savunabilirsin, hangisi gerçekçi; bunları düşünüp yukarıdakilerden biriyle oturabilirsin masaya. aklıma gelmeyen başka şeyler de olabilir, amaç ne istediğini ne katacağını bilen ve ona göre gerçekçi istekleri olan bir profesyonel görüntüsü çizmek. sadece, çok katı olma(eğer 9bine de razıysan) ve çok normal bir şey yapıyormuş gibi görün.

Firmaya göre değişir. Pazarlığa açık firmalar var, kapalı firmalar var. Ben eskiden görüştüğüm bir şirkete beklentimin altında kaldı bu maaş iyileştirme yapabilir misiniz diye dönüş yapmıştım. İK'dan "teklifte revizyon olmuyor ama İK müdürümüze soracağız." dediler. Sonra revizyon yapmadılar. Ben de kabul etmedim. Muhtemelen kara listeleri falan varsa girmişimdir o listeye.

Bazı firmalar var. Maaş skalaları oluyor. X pozisyonu için atıyorum 4 maaş skalası var. En az tecrübeli 1. seviyeden, en tecrübeli ve en donanımlı aday 4. seviyeden maaşı hak ediyor diyelim. Teklifte 1. seviyeden başlıyorlar (bazen aday çok iyi ise ya da beklentisi çok yukarda ise üst seviyeden de başlayabilir). İlk teklif red edilince yani pazarlık istenince seviyeyi artırarak yeni teklifler geçebiliyorlar. Buradaki risk, firma seni 2. seviye olarak değerlendirmiştir. Sen ikinci teklifi de az bulursan üçüncü teklif gelmez.

Nasıl başlarsan öyle kardeş, baştan bık bık yapıyolarsa her zamda da aynı şekilde mağdur olursun. İk cılar ne tırtıklarsak kar mantığında çünkü patronculuk oynuyorlar sana karşı. Verebilecekleri maksimum maaş swnin belirttiğinin altında olsaydı tekrar tekrar görüşmezlerdi.baştan söylerlerdi. Vermelerine imkan olmadığı halde seni oyalıyolarsa zaten karakterleri bozuktur. Kendi işinde kalmanı öneririm.
Bana göre bir aday daha vardı az beklentili olan. İk cılar onu gözüne kestirdi. Teknik taraf seni öne çıkarınca seni kendi açılarından da cazip hale getirmeye çalışıyolar. Ben ıarar ederdim hala bir işim varsa ama sen bilirsin.

Skala olayı bence de yalan. Yani kurumsal şirketlerde var öyle bir muhabbet, ama onu da baştan söylerler zaten. Siz bi rakam verdiğiniz halde konuşmaya devam ettilerse diretin derim. Zaten giriş maaşınızın yüksek olması mühim, sonra %50 zam alacak haliniz yok.

Benim başıma gelmişti öyle skalamız var muhabbeti yapan bir yer, iyi o zaman geçmiş olsun diyip çıktım, ertesi gün arayıp istediğim tutarı verdiler. Küçük şirketti ama o.

Kurumsal şirketten sa.

Kvkk gereğince maaşlar öyle açık açık paylaşılamıyor. Fakat maaş skalası satan şirketler var. Yılın belli dönemlerinde bu şirketlere pozisyon+maaş bildiriminde bulunuyorsun. Senin gibi 20-30 şirket de bunu yapıyor.

Sonra bu skala şirketi sana skalayı satıyor. Mesela a uzmanı alacaksın, bakıyorsun a uzmanı en az 1000 en çok 8000 almış. Toplam ortalamada da 4500 alıyor. Hatta üst paketlerde sektör ortalamasını bile gösteriyor.

Sen de alacağın a uzmanının deneyimine ve şirket içinde ne kadar önemli bir yer edineceğine göre fiyat teklifinde bulunuyorsun.

Doğru düzgün kurumsal şirketse zaten sizi 2. Hatta 3. Görüşmeye çağıracaklardır. İlk görüşmede aldığınız maaşı söyleyin (bunu söyleyebilirsiniz) sonraki görüşmelerde çalışacağınız ekipten birileri ile görüşeceksiniz o zaman o ekipte nasıl rol alacağınızı belli etmeye çalışın.

Aklı başında çalışanlar varsa merak etmeyin adamın aldığı maaş belli, etkin geliştirmede olacak, bize gerekli vs diye aldığın maaş üstü teklifle gelirler.

ales zeka testi gibi bir şey. kapasiteniz varsa biraz da çalışmayla yaparsınız.

ben eski sistemde hiç çalışmadan ilk bine yada ilk yüze girmiştim sanırım. tarihini söylemeyeyim. o zaman max 80 di 79 mu aldım 78 mi hatırlamıyorum.

bir arkadaşım iş yerinde çalışarak kitapla vs güzel bir sonuç almıştı yine. o çok hırslıydı gerçi kpss falan bişiler istiyordu.

bir takım kitaplar var bunlar nöronları hızlandırıyor ve sizi o soru tiplerine hazırlıyor. onlardan almanızı tavsiye ederim yoksa sadece zekanıza abanıyorsunuz. bana öyle olmuştu ama keyif de almıştım.

okuma ve anlama kısmı önemli mesela o zamanlar deli gibi okuyordum hiç zorlanmamıştım. şimdi herhalde zorlanırım.

@ozdek +1

bir arkadaşla girdik, ben çalışmadan girip 93 aldım, o 1 ay kadar çalışıp 95 aldı, halbuki benden çok daha zeki biri. Yani matematikte, problemlerde biraz paslıysanız ya da konuları bilmiyorsanız pratiğin faydası olur ama halihazırda matematikle işiniz oluyorsa çok farketmiyor.

stackoverflow.com

@hayirsiz yok demek istediğim bu değildi aslında. verdiğiniz linkte json key'i rename ediyor. ben aslında market key'i altında gruplamak istiyorum, bi taraftan da X,Y,Z'yi json key yapıp değerini de count'taki değer yapmak istiyorum.

Tek satırlık bir çözümü vardır illa ki ama bulamazsanız listeyi dönüp yeni obje array'i oluşturun.

tek satırlık var mı bilmiyorum ama buyur codepen.io

edit: nedense resultta keyleri ufak harf yaptığını düşünmüşüm o yüzden bende ufaltmıştı mama şimdi bakınca büüykmüş ve gerek yokmuş, kendine göre düzenlersin =)

Keyword : groupBy. Lodash'in bunu yapan bir metodu var. Vaktiyle ben de buradan benzer bir soru sormuştum.

İnternette videoyu resimlere çeviren uygulamalar var. Onlardan birini kullanıp, resimlerin en azından birisinin net olmasını umabilirsiniz.

videoyu at hocam buraya, herkes baksın. hep beraber buluruz.

@chezidek arabanın göründüğü kısmı fotoğraf şeklinde de yükleyemedim boyuttan dolayı.

ibb.co
hizliresim.com
imgur.com

buralara yukleyebilirsin istersen.

browserlar giridğin şifreleri daha önce hacklenmiş sitelerdeki şifrelerinle karşılaştırıyor. tutarsa da değiştirmeni istiyor. korkacak bir şey yok şifreni değiştirmen yeterli

Dün şifrelerimi daha önce hiç kullanmadığım şifrelerle değiştirdim ama hala aynı uyarıyı alıyorum. :(

@argent dawn haklı, çalışma mantığı o. Uyarıyı hala almaya devam ediyorsanız yeni şifreniz dandik olabilir, ya da chrome üzerinde hala eski şifreniz kayıtlı olabilir.

Normal, çünkü 3 kat arasında en fazla 10-15 metre mesafe olur, o mesafeden de matkap sesi duyulur.

katilar sesi cok iyi iletir. 4 degil 14 kattan bile duyabilirsin eger insaat uygunsa.

normal

Kolonlarda işlem yapılıyorsa, kemiklerinize kadar hissedersiniz

1. iki hafta olur
2. lol bilmiyorum gerisinde sorun yok

rahat bir kullanımı var kısa sürede alışırsınız.ama imkanınız varsa 128 GB almayın yetmiyor.

apple ın bütün ürünlerini kullanan biri olarak (mac,iphone,ipad)yazıyorum. vergiden düşecekseniz alın yoksa almayın . mac o kadar dandik bir habitata sahip ki (o yok bu yok ,o çalışmaz bu çalışmaz) onu kullanacağına git debian yada deepin kullan daha iyi. paran cebinde kalır. hele ki sizin bir multimedya olayınız da yok. sırf para israfı.

lol çalışıyor mac os'ta.

son 15 senesi linux'ü de dahil etmek üzere yaklaşık 20 senedir bilgisayar kullanırım, iş yerinden imac verdiler, son 3 ayda mac'a tam anlamıyla alışamadım. alışkanlık gereği her işi terminal'den yapmaya çalışıyorum mecburen.

olmuyor abi işte. en basit şeyleri yapmak için bile garip tuş kombinasyonları öğrenmek gerekiyor. yaşlı dayılar gibi option key hangisiydi falan diye klavyeye bakıyorum. belki henüz catalina'ya yükseltilmemiş olmasından kaynaklanıyordur emin değilim de, ben ısınamadım.

gelişmiş avrupa ülkeleri (örn. almanya) için konuşacak olursam, dikey büyüme ve ev bolluğu yok. münih, berlin gibi büyük şehirlerde bile her yer bizdeki gibi 50 katlı plaza, 10 katlı apartmanla dolu değil. devlet betonlaşmayı kısıtlıyor. dolayısıyla şehirlerin metrekaresi bizimkinden daha değerli.

hesabındaki sıkıntı hesabı asgari ücret üzerinden yapmış olman. tr'de asgari ücret ortalama ücrete göre çok yüksek. asgari yerine ortalama ücrete göre hesap yaparsan daha sağlıklı karşılaştırma yapabilirsin.

londra'da yasayan birisi olarak soyleyebilecegim su, hem satilik hem kiralik olarak asiri talep var ama bu talebi karsilayabilecek konut yok. bu yuzden hem kiralar hem satis fiyatlari yuksek. ev gorme isi ornegin, Turkiye'deki gibi arayalim gormeye gidelim gibi olmuyor (genelde). Herkese ortak bi saat veriliyor gelen tutuyor. Ha soyle mi olsun boyle mi olsun, bi daha geliriz derken ev coktan gidiyor.

Peki neden talep cok ama ev yok? Yine Londra ozelinde, milyonlarca bos arsa, ev yapilacak yerler, yikilip yerine 10 katli 100 haneli bina yapilacak yerler var. Ama yaptirilmiyor. Sehir mumkun oldugunca korunmaya calisiyor, nufus asiri artsin, goc olsun istenmiyor.

Turkiye ile kiyaslamasini rakamsal olarak bilmem, ama sunu soyleyebilirim. Turkiye'de esim ve ben araliksiz 10 sene calisip ancak bi evin pesinatini biriktirebildik. Ev 1 milyon, pesinat 20bin, geri kalan 800u kredi cekersek 120 ay icin neredeyse geriye 1.5 milyon odeme yapiyoruz, hem de ayda 10bin liranin uzerinde.

Ingiltere'de birim bazinda ev pahali olsa bile, ev almaya tesvik eden devlet destekleri var, 20 birak 120 ayi, 240 ay icin odedigin faiz turkiye ile kiyaslanacak turden degil. Yani birimi belki pahali, ama almasi cok daha kolay

Bir diger nokta yurt disinda ayda biriktirilebilen birim miktarin Turkiye'den daha yuksek olmasi ve kredi faizlerinin dusuklugu. Bunlar yurt disinda ev almayi kolaylastiriyor.

Ama diger yandan imar izni almak cok zor cunku dendigi gibi hukumet politikasi betonlasmayi kisitlama yonunde.

abdyi dışarıda bırakıyorum. orada yapılaşma politikası farklı. avrupa için konuşursak toprak değerli gereksiz yapılaşmaya izin yok inşaat sektöründe rant yok. türkiyenin ekonomisinde en büyük pay inşaat sektöründe ve zaten hükümet bu sebepten sürekli ev kredilerini düşürüyor. tabi ki bunda kültürün etkisi de var. evi olmayana kız vermeme durumu halen devam ediyor. zaten olması gereken bu olmalı evler pahalı taşıtlar ucuz olmalı ancak bizde tam tersine dönmeye başladı b sınıfı sedan araçlar 500 bin bandına dayandı. evler de kredi vs. gibi değişkenlerle peynir ekmek gibi gidiyor. 150 bin nüfuslu bir ilçe de yaşıyorum o kadar çok ev yapıldı ki bir sürü boş apartman görüyorum.

Asgari ücret kaç kişi aliyor buna bakmak lazım ilk. Türkiye'de asgari ücretli calisan sayisi Avrupa'dan falan cok daha fazla.
Ikinci olarak; misal Türkiye'de hem insan gibi yasanacak hem de kariyer firsati olan 4-5 sehir var yok ama Avrupa'da öyle değil. Bu sebepten herkesin 2-3 şehire yigilmasi ve o şehirlerin de müteahhitlere peşkeş cekilmesi yok. Ya da burada sorulan o insanı üzen "Çankırı'da yaşanır mi" gibi sorular yok çünkü arasında 100km olan sehirlerde medeniye degismiyor, iki şehirde de normal insanlar yaşıyor.

Bu arada basit örnek; Fransa'da yeni yapilan evlerden alirsan misal 300bin euro, devlet totalde 40-50bin euroya kadar verginden dusuyor 6-9 yil arasinda, teşvik olarak.

Yani bu böyle düz mantik x asgari ucret, y fiyat = z ay denilebilecek bir sey değil.

Türkiye'de aagari ücretli çalışan sayısı yüzde 42,9, ingiltere'de 4,9, hollanda 3,3, romanya 4, portekiz 16,8.

hükümet inşaata bu kadar teşvik verdiği halde durum bu. otomobile niye teşvik gelmiyor? çünkü onu ihraç edebiliyorsun.

bence tam tersi ucuz. okan serbes'in videolarını izliyorum. çocuk 250 bin dolara havuzlu müstakil ev bakıyor. bir süredir almanya'daki ev ilanlarına bakıyorum 300 bin euroya güzel evler var.

abd 250-300k dediğin ev ile türkiye 250-300k dediğin evlere bir daha bak istersen...
adamın 250-300k'ya aldığı eve sen burda milyonlar bayılırsın.

batinin temel ihtiyaclarda turkiye'ye kiyasla esit alim gucuyle hatta daha zor bir sekilde alinabilecek nadir urunlerinden biri evdir.

yemesi, icmesi, giyimi, arabasini almak kolaydir ama ev almak en az turkiye'deki kadar zordur.

eli yuzu duzgun ulkelere "zengin gocmen" akini var ve emlak kara para aklamak icin guzel bir yontem. Buna zaten ekonomik olan sikintida olan ulkeler de goz yumuyor. Bu da emlak fiyatlarini ucuruyor. Olan da bu ulkelerde yasamaya calisan dar gelirliye oluyor.

Mutfak masraflarinda turkiye'nin cok pahali oldugunu dusunmuyorum (et haric), meyve ve sebzede bence hala yurtdisi ile karsilastirildiginda cok ucuz. Restaurantlar kazik, araclar ise sacmalik derecesinde pahali.

Dunyanin heryerinde dar gelirli, asgari ucretli calisan surunuyor ya bunun ulkesi yok.

findOneAndUpdate({}, {upsert : true, new : true})

yanlış hatırlamıyorsam eğer..

edit : bunu çoklu yapmak istiyormuşsun şimdi fark ettim. updateMany var bunun için de. Aslında aklına gelebilecek çoğu şey düşünülmüş zaten. Bi noktada bulk'a, aggregations'lara ihtiyaç duyacaksın. Önce kullan, sonra öğren pratiği mantıklı ama istediğini yapabilmek için önce cebelleşip sonra tek satırla, tek komutla yapabildiğini görünce yazık oluyor :) Dolayısıyla tavsiyem; ya mongodb dökümanlarına biraz göz gezdirmek ya da birkaç makale ya da hızlı bir tutorial ile neler yapabileceğini görmen.

@Mau + 1. Bulk ve upsert sana lazım olan keyword'ler. Bu update işi için _id kullanmadan search yapıyorsan biraz yavaş olabilir, onu da search yaptığın field'ı index'leyerek çözebilirsin.

Dediğiniz tüm filtreleri girince şu monitör çıkıyor.

www.hepsiburada.com

freesync olmasa da olur derseniz daha fazla seçenek var

www.epey.com

Edit: ben de epey'de arattım. hepsinin olduğu tek bir ürün çıkınca direk onun linkini verdim.

USB-C'ye göre nasıl aratacağımı bulamamıştım hepsiburada'da. Teşekkürler.

Merhaba, ben olmak istediğin kişiyim, veya bir tık altı.
Bahsettiğin kavramları az çok biliyorsan kendini geliştirebilmenin en efektif yolu gerçek projeler yapmak, sürekli problemle karşılaşmak, sürekli problem çözmektir.

Türkçe kaynak takıntısı olan aramasın.
Bu dünyada her şey İngilizce.
Karşılaştığın her problemi İngilizce aratmalısın yoksa 2007-2008 yılında yazılmış bayat ve sınırlı çözümlerle karşılaşır, problemi daha da karmaşık hale getirirsin.

JQuery'i istemesen de öğreniyorsun zaten. Öğrenmesi basit bir framework. Bunu yaparken bir miktar JS de öğreniyorsun. O biraz daha karışık ama konuyu anlıyorsun az çok.

Admin paneli yazmak gerçekten meşakkatli iş. Çok karmaşık olmamasına rağmen ekşiduyuru'yu sıfırdan yaz desen bana en az bir haftamı alır.

Gerektiğinde template kullanacaksın, gerektiğinde eklenti kullanacaksın, gerektiğinde kendi eklentini kendin yazacaksın.

Hocam bence videolu eğitimlere bulaşmayın. Hiç bilmeyen için fena değil ama madem biraz bilginiz var, proje yapmaya başlayın. Üstteki arkadaşın dediği gibi mesela bir ekşi duyuru klonu yazın. Baktınız rahat yazıyorsunuz, daha sonra biraz daha karmaşık bir şey yazın. Sonra biraz daha karmaşık vs vs. derken bir bakmışsınız epey bir şey öğrenmişsiniz.

BTK'nın eğitimlerini tavsiye edebilirim. Ben PHP eğitimini alıyorum, diğerleri hakkında bilgim yok ama aldığım eğitimde hoca çok ayrıntıya giriyor ve belki de hiç kullanılmayacak kodları bile gösteriyor. Tabi bazen sıkıcı olabiliyor bu durum ama nerenin önemli, nerenin ince ayrıntı olduğunu bilen birisi için gayet güzel anlatımı var. Anlatılan her kodun örneğini yapıyor, nerelerde kullanılacağını söylüyor vs.

Web tasarım kursuna gittim, oradaki sıralama HTML, CSS, Javascript, JQuery, Bootstrap, MySQL ve PHP şeklindeydi. Bu sıralamayı kullanabilirsin.

Son olarak JQuery JS'nin kütüphanesi evet ve JS'nin kodlarını daha kısa yazmak için kullanılıyor. JS bilmeden de bu kısa kodları öğrenmek biraz zorlayıcı olabilir, bu sebeple JS öğrendikten sonra uzun uzun yazmamak yerine tercih etmeni tavsiye ederim.

w3schools.com türkçe çevirileri bulunuyor derslerin. Video olması şart değilse buradan da bakabilirsin.

üniversitenizin nota itiraz ile ilgili bir prosedürü vardır.

fezagezgini +1

üniversitenizin yönetmeliklerini okuyun, kesin vardır.

hangi okul bu

okula maddi hata dilekçesi verin, verirken de bölüm başkanı ile görüşün, notunuzun düzeltilmemesi halinde cimer'e şikayet edeceğinizi, gerekirse idari mahkemeye gideceğinizi belirtin.

düzeltirler, düzeltmezlerse ÖNCE CİMER'e ordan sonuç çıkmazsa idari mahkemeye gidersiniz.

bunları yaparsam hocalar bana takar mı diye düşünmeyin, hakkını arayan öğrenciden çekinir hocalar, şimdi durduk yere başımı ağrıtmayayım derler, işinizi bile kolaylaştırırlar

okul hacettepe. dilekçe örneği diye aradığımda tıp fakültesi, yüksekokulların filan dilekçe örnekleri çıkıyor. ben edebiyat fakültesindeyim. baktığım bu dilekçe örneklerinde de altta danışman onayı, imza yeri var. sorun şu ki beni plagiarism ile suçlayan hoca aynı zamanda danışman hocam. fakat kendisiyle sadece yüzeysel iletişimim oldu şu ana kadar.

yönetmeliğe baktım, orada da "Öğrenciler akademik takvimde belirtilen sınav sonuçlarının ÖİDB’ye son teslim tarihinden itibaren bir hafta içinde
ilgili birime yazılı olarak başvurmak suretiyle sınav sonuçlarına itiraz edebilirler." diye yazıyor, ama bir dilekçe örneği yok.

Öğrenci temsilcinizle görüşseniz? Notuna itiraz eden öğrenci daha önce de olmuştur diye düşünüyorum, veya edebiyat fakültesindeki diğer bölümlerin temsilcilerine de sorabilirsiniz bence.

illa sabit bir dilekçe formu olmasına gerek yok.

bölüm başkanlığına veya dekanlığa yazın dilekçeyi, bölümünüzün falanca numaraları öğrencisiyim, falanca kodlu falanca dersinin final sınavında dersin hocasının, sınavımı değerlendirirken sehven hata yaptığını düşünüyorum. sınav kağıdımın yeniden değerlendirilmesini istiyorum. gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.


gibisinden bir dilekçe yazıp sekreterliğe verin. başvurunuzun sümen altı edilmemesi için dilekçenizin işleme alındığına dair evrak kayıt numarasını isteyin. sonrasında yukarda yazdığım üzere bölüm başkanıyla görüşün

@cosmicstring hocam,

sayı almak için yazı işlerine gitmesi gerekiyor dimi ? netleştirmek için soruyorum.

öğrenci direk dekan ya da fakülte sekreterine verip, onlarda dilekçeni aldık okey demesinler.

Edit: duyuru sahibinin de yazdığı üzere, bazı ünilerde genel dilekçe şablonu var kutucuklardan dilekçe konusunu vs işaretliyorsun. öğrenci işleri de o formatta istiyor dilekçeyi. altta da danışman onay kısmı var.

aşırı saçma bir şey.

Bölüm sekreterliği dilekçe konusunda yardımcı olur. Dilekçeyi de danışmanınıza imzalatıp oraya verirsiniz. Danışmanınız imzalamazsa (ki imzalar çok kıl biri değilse) bölüm başkanına imzalatırsınız.

bölüm sekreterliğine gidip nota itiraz dilekçesi bırakacaksınız. her bölümde olur. itiraz kabul edilmez ise dava açacaksınız.

Once hocaya mail atin ve itiraz daha sonra da cimer ve adli sureco baslatacaginizj soyleyin, once size bilgi vermek istedim diyin. ( bunlari tehdit dili ile yazmayin tabii ) daha sonra da bolum baskani ile gorusun ve itiraz surecinizi baslatin.

Sakin ezik durmayin, ezik durursaniz daha cok ustunuze gelirler, baktilar kararlisiniiz, sizden sonra hoca da check edecektir zaten, bir sey bulamaacagindan olayi kapatacaklardir aralarinda.

@plutongezegendegilmi

bana bu olayı yapan danışman hocam zaten ne yazık ki.

hocanıza itiraz edeceğini söyleyin +1

www.mtb.hacettepe.edu.tr

MADDE 28 – (1) Öğrenciler akademik takvimde belirtilen sınav sonuçlarının ÖİDB’na son teslim
tarihinden itibaren bir hafta içinde ilgili dekanlığa/müdürlüğe yazılı olarak başvurmak suretiyle sınav
sonuçlarına itiraz edebilirler.

öğrenci işlerine ulaşıp mail/telefon. uzaktan eğitimde nasıl itiraz edeceğinizi sorun.


Ankara'da olsanız bile üniversite sizi almayabilir. Şehir dışındaki öğrenciler için mutlaka itiraz ile ilgili online bir çözümleri vardır.

bazı üniversiteler dilekçeleri online gönderiyor siz danışmana imzalatıp taratıyorsunuz danışman dekanlığa iletiyor. eğer öyle bir şey varsa, danışmanınız üzerinden göndermeniz gerekebilir. danışmana söyleyin. aynı hoca imiş. reddederse reddetsin. en azından prosedüre uymuş olursunuz.

reddederse bölüm başkanına sorabilirsiniz.

Muhtemelen 500’e yakın kitabım var ve yarısını okumadım. Çünkü genelde okuduklarımı başkalarına veriyorum okusunlar diye ama geri dönmüyor hiçbiri. :(

Yaş 30

200 -250 kitabı geçmiyorum, çok sevdiğim yazarlar ve sahibi olmaktan mutluluk duyduğum kitaplar hariç kitap tutmuyorum, 6 ayda bir aldığım , okuduğum, sevmediğim ya da bir daha okumayacağıma emin olduğum kitapları dağıtıyorum. alıp okumadığım 20-25 kitap vardır.

yaş 31.

2 bin civarında kitabımız var, eşimin kitaplarından henüz okumadıklarım var. aynı olan kitaplarımızı ve geçenlerde de bir daha okumayız ya dediğimiz çokça kitabı dağıttık.
bir de ben 2 yıla yakındır kindle kullanıyorum o yüzden eskisi kadar basılı kitap satın almıyorum.
yaş 32.

yas 40, 1000 ustu kitap var; okunma orani %70 civari

Yaş 40+

800-1000 arası kitabımız var. Herhalde %80'ini okumuşuzdur. Geçen senelerde 200-300 tanesini de okula bağışladık. Güncel kitaplardan aldıklarımızı çok tutmuyoruz eğer beğenmemişsek. Yerim olsa daha ne kitap alırım, ah ahhh...

15-20 tane referans kitap var, 8-10 tane de kurgu; hepsi okundu. Uzun süredir e-kitap okuduğum için, e kitap olarak bulamayıp aldığım fiziksel kitapları da okuduktan sonra elimde tutmadığım için kütüphanem yok. Elimdekileri tutma sebebim e kitap formatlarının olmaması ve arada açıp okumayı seviyor olmam.

200e yakındır, %70 de okunma oranı diyebilirim. Askerlik güzel bir yatırım oldu okuma konusunda :d

Sayısını tam bilmiyorum ama 3 duvarı kitaplık olan küçük bir oda var evde, herhalde 2 bin civarıdır. Yarısını anca okumuşumdur. Yaş 27.

8 tane var. 4 tane okudum. bir suru kitap vardi, arkadaslarima verdim. bu kalanlari da verecegim.

kitaplar dunyanin en buyuk otoriteleridir. milyarlarca insan bugun daha once yazilmis kitaplara gore yasiyor, bu kitaplara gore baska insanlara hayati zindan ediyor.
bu yuzden kitap okuma durumuna suphe ile yaklasiyorum. cunku kitap okuyup etkilenen insan insan olmaktan cikabiliyor, o kitap oluyor.

teknik ve gercek bilgi veren, ilgi alanimdaki kitaplari okuyorum.

29 yaşımdayım. Kitaplığımda 3-5 tane kitap anca vardır. 5 senedir falan kitap almıyorum, hep internetten indirip kindle'a atıp öyle okuyorum. Elimde olanları da genelde eşe dosta dağıttım.

Bende kalanlar genelde hediye gelen kitaplar, duygusal değeri olduğu için onları vermiyorum.

office - pdf - sekmeler - spotify filan macos'ta biraz cerez gibi kaliyor. onumuzdeki 7 sene sadece bunlari yapacaksan 8gb yeterli olur. bende 8gb var, bunlardan cok daha fazlasi ve agirlari acikken bir sorun ciktigini hic gormedim.

ilerde baska seyler de yapabilme ihtimali acisindan 16gb secerdim ben.

16 tek geçerim. ileriyi düşün bence.

8 gb minimum sınır şu anda, 7 sene gibi uzun bir hedefin varsa 16 al; ram'in fazlası olmaz.

Günlük işler için air al bence. Hafif olması da büyük avantaj.

Hocam 8 son demlerini yaşıyor şu aralar, hatta yetersiz bile sayılır. 16 tavsiye ediyorum bu ikilemde, ben geçen ay mbp aldım 32 tercih ettim, onu da tavsiye ederim, 5 sene sonra daha rahat edersiniz.

Air yazıcaktım. mobilim tam yazamamışım.

16 al tabii ki. ileriyi de dusun.

bence 16 alt sınır artık

office ve spotify icin 16 gb ram alt sinir olmaz. hangi dunyada yasiyorsunuz anlamiyorum ki. evet 16 daha uzun omurlu olur ama o dediklerinizi 4gb ram de yapar.

2020 air aldım. Finalcut 4k video edit yapıyorum şuanda neredeyse hiç takılmadı.

Ben de gülüyorum epey :D

Javascript async await anahtar kelimeleriyle google'da aratırsan onlarca yazı bulabilirsin aslında.

Async olarak tanımlanmış her fonksiyon Promise döndürür. Promise'teki veriyi okumak için ya .then metodunu ya da await ifadesini kullanman gerekiyor. Undefined dönen şey aslında return ettiğin şey değil. Return ettiğin şey bir Promise objesi. Sen muhtemelen data.cars gibi propertysine erişmeye çalıştığın için undefined alıyorsun.

@IncredibleMau +1, sorunun kaynağı o. DB'ye isteği atıyorsun, ama daha cevap gelmeden cevabın bir property'sine ulaşmaya çalışıyorsun, o da hata veriyor. Await ile bekleyebilir ya da .then kullanarak callback'ten sonuca erişebilirsin.

Örneğin:

await const cars = func getCars() { return mongo.get("..query..") }

ya da

const cars = func getCars() { return mongo.get("..query..") }
cars.then(result => {....})

gibi.

Bundan sonra loop'ta gezip bir sürü istek atıyorsan orada da Promise.all() kullanabilirsin. Ama onun yerine yapacağın tüm işlemi tek bir query ile mongo üzerinde halletsen (aggregation diye bak daha iyi.

ayrica bu sadece node.js problemi degil mongodb problemi. mongodb de veri yazdiktan hemen sonra ayni veriyi okumaya kalkarsan undefined donecektir. cunku mongodb bir veri yazildiginda aninda yazilacagi garantisini vermiyor. yazma emrini verdikten bir sure sonra yazma islemi gerceklesiyor ve o arada mongodb cache gibi birkac is yapiyor.

kaynak: blog.meteor.com

ofis tipi program kullanacaksan macbookrpo almanın hiç bi manası yok madem apple istiyorsun air al.

ha acayip süper ucuz diyosan o zaman ona da katlanacaksın artık.

klavye bozuldu mu ya serviste değiştireceksin ki ben laptop türevi şeylerin içinin açılmasına uyuz olurum ya da benim gibi klavye bozulduğu için klavye bağlayacaksın gerçi ben masa üstü gibi kullanıyorum taşınması önemli değil. buna rağmen can sıkıcı olabiliyor. iki tane usb çıkışı var benimkinde mesela

2015 sonrasi basladilar bu uyduruk klavyelere, yeni cikanlarinda kaldirdilar bunu, 2015 ve öncesinde kullandiklarina dönmüsler. büyük rezillikti.

neyse gelelim mevzuya, cok yazi yazacagim klavye sorun cikarmasin diyorsan, apple magic keyboard veya muadil bir klavye öneririm. Ben tüm cihazlarimda magic klavye kullaniyorum. ana klavyeyi kulanmayarak cok ciddi önlem almis olursun.

Sadece yazı yazacaksan air al bence de. Ama onun haricinde 2019 (16" olan) modellerin klavyesi çok güzel.

2016 Macbook kullanıyorum kelebek klavyeli. 2 kez değişti, maalesef evet bu cihazlarda böyle bir sorun var.

Sizin kadar olmasa da sese duyarlı biriyim. Fiyatı 300-400 euro ve üzeri olanlar gayet iş görüyor. Ben kalabalık kafelerde falan çalışırken takıyorum, birisi kahkaha falan atarsa duyuyorum ama o standart gürültü duyulmuyor.

Ama asıl yapmanız gereken şey terapi tabi. İşe yarar niye yaramasın, sizin durumunuzda olan çok insan var.

yani onunla bir sey dinlerken ust kattakiler topuguyla yerde sertce ziplarsa yine duyar miyim? marka model ne kullaniyorsunuz mesela? markalari da arastirmam lazim.

terapi icin soylemeyi unuttum (editledim) baska dilde olmasi da ayni etkiyi yaratmaz diye dusunuyorum. hatta bir hipnoterapist bulduk, o bile kendi dilinizde oldugu kadar etkili olmaz dedi.

airpods pro işini görecektir. hem şeffaf modu var dışardan gelen sesleri biraz içeri alıyor , full anc var dışarıdan gelen hiçbir ses ulaşmıyor(neredeyse).bı söylediklerim müzik falan çalmıyorken. anc açıp müziği açarsan çok zor dışarıyı duyman.

tüm anc leri denemiş biri olarak söylüyorum. kafaüstü değil kulak içi alman tavsiyemdir.

Hocam apartmanda yaşamadığım için bilmiyorum ama genel mantığı şu: anlık yüksek sesli gürültüleri kesmede çok başarılı değil. Yani biri çığlık atar, ağır bir şey yere düşer, böyle anlık yüksek sesleri engelleyemiyor bendeki, ama mesela matkap sesini engelliyor. Bende bose qc var, biraz eski bir model, belki yeni modeller daha iyi çalışıyordur.

Sesleri aslinda herkes duyuyor ama verdigimiz tepkiler farklilasiyor. Siz o seslerin olmamasi gerektigini dusunuyor olabilirsiniz, bu yapilana haklari olmadigini vs. Bir sekilde o seslere ofkeleniyor ya da tetikleniyor olabilir ve bu nedenle odaginizi surekli seslerde tutuyor olabilirsiniz. Bence terapi ise yarayabilir. Hazir su an herkes online terapi alirken siz de deneyebilirsiniz.
Emdr mesela calisabilir sizde gibi geldi. Davranis bilimleri enstitüsü'nun su an online terapi reklamlari donuyor. Guvenilir bir kurumdur, bir deneyin bence.

ee bişi diycem, daha köylük kasabalık bir yere taşınsan daha iyi olmaz mı? hayatını bu kadar etkiliyorsa bunlar hem içinde olayım hemde duymayayım demek yerine? tabii bilemonko, soru sadece.

birde davulcuların veya ağır iş makineler ile çalışanların taktığı bir kulaklık var, o baya iyi ne ses ne bişi duyuyorsun ama belli bir süre sonra ufaktan tırlattırabilir, sessizlik biraz garip bişi.

cok tesekkurler herkese oncelikle

@plutongezegendegilmi bu dediginizin mantigini anliyorum. anlik sesler benim icin esas rahatsiz edici olan. makine sesi filan rahatsiz etmiyor.

@hanim kos goethe geldi olur olmaz degil ama kulaklarimin ici gercekten hasar gordu artik mumkunse bos kalacagi bir durum istiyorum. su an kulak ici kullaniyorum. alacagim bir sey kulagimi cevreleyen bir sey olmali cunku otekiler de acitiyor.

@red g cok guzel bir konuya deginmissiniz gercekten. ben de bunu bu sekilde aciklardim herkese. yaptiklari saygisizliktan rahatsiz oldugum icin bu zamanla sesten rahatsiz olmaya evrildi. cogunlugun rahatsiz olup benim umursamadigim sesler var. (bebek aglamasi) Davranis bilimleri enstitüsu ve EMDR olayina bakacagim.

@selam ah keske oyle bir sansim olsa. su an koronadan dolayi evde calisiyorum ama her an hadi basliyoruz diyebilecekleri bir is ve yakininda oyle bir yer yok.(cok da uzun vadeli bir is degil yaptigim, yani her an buralardan da gidebilirim)

tamamen sessiz yapan kulaklik kesinlikle beni tirlattirmaz bu arada. tikaclarim piyasada denediklerimin en iyileri ama iste sifir dB olmuyor.

tesekkurler zaman ayirip okudugunuz ve cevapladiginiz icin.

Değerinde sigortalar, kargo firması da ne taşıdığını bilir ona göre riskini bilir.

1 milyon dolarlık saati internetten alacak kadar mal değilim. öyle mallar var mı bilmiyorum da gider o saati direkt resmi satıcısının mağazasından alırım.

dostum diyelim ki abd’de custom tasarım yapan mücevheratçı falan var, eşin de yapmış olduğu bilekliği istiyor. ABD’ye mi gidiyor almaya?

Bence böyle çok pahalı ürünleri yahşi batı filmindeki gibi gönderenin tuttuğu bir ulak getiriyordur :)

1 milyon dolarlık bir aksesuardan bahsediyoruz. ABD'ye bir haftalık bir turistik gezi ayarlarım. Gider takımı alır, Vegas'ta iki kol çeker öyle gelirim. 1 Milyon dolara takı alıyorsam zaten Türkiye'de ne işim var orası da ayrı mesele de, neyse.

'Eşim' o takıyı almaya ABD'ye gitmiyorsa garipserim. ABD'den 1 milyon dolarlık bir kargo getirtmek bence süzme salaklık.

o tarz pahalı ürünler satan işletmeler bizzat teslim ediyor ürünü zaten.
Türkiyede bile çoğu beyaz eşya markası 5bin tl üzeri ürünleri kargoya vermiyor güvenip, kendi aracıyla teslim ediyor.

O kadar pahalı değil ama 30-40 bin liralık siparişleri kargoyla aldım, bir sorun yaşamadım.

ben 1 milyon tl'lik bir ürün satsam kesinlikle kargoya vermem. gider kendi aracımla elden teslim ederim. kargocu ürünü kırarsa, bozarsa parayı geri almak için bir ton prosedürle, bürokrasiyle uğraşacaksın. uğraştığına değmez.

İlla kurye ile gelecekse hava kurye ile gelir.
Ama öyle uçağın kargosuna ver gönder gitsin değil. Özel müşteri temsilcisi James'i çağırırsın. "James, Türkiye'den bugisme saat satın aldı. Al bu kutuyu CK-286 sefer sayılı uçakta 1A business classta biletin aldık. Yarın sabah bunu bugise teslim edip dönüyorsun. İyi yolculuklar canım" dersin.

Mesela çok bilinen örnek olarak dünya kupası gibi materyaller ülkeler arası dolaşırken sorumlu kargo şirketi hava kuryesine zimmetleyip kucağına verip "hadi iyi yolculuklar" diyerek, kupanın katılımcısı bir sonraki ülkeye gönderir. O ülkede sergilenir, sonra o ülkedeki kurye de aynısını yapar. Ta finalin oynanacağı ülkeye dönene kadar.

internetten pırlanta bile aldım. özel bir sigortalı kurye sistemi var onunla teslim ediyorlar.

yani yanına adam vermek falan komik olmuş bu işler için sigortalı kargolar var adama içindekini söylüyorsunuz dhl mesela ona göre fiyat veriyor. kaybederse de parasını ödüyor. yoksa her milyonluk siparişe bir adam mı göndereceğiz öyle iş mi yapılır..

laravel bilmiyorum php de çok çok az biliyorum ama laravel'in dil olmadığını biliyorum, kendisi php üzerine kurulu bir framework.

yani şöyle düşünün laravel'i oluşturmak için bildiğin düz php kullanılmıştır, sade php ile yapacağın işleri daha standart ve kolay erişilebilir fonksiyonlar haline getirmiştir.

haliyle yeni yeni fonksiyonlar vs. ortaya çıktığı için yeni bir dil gibi gelmesi normal.

eğer biliyorsanız jquery-javascript benzeri bir durum gibi düşünebilirsiniz. jquery bilip de javascript'i tam olarak bilmeyen hatta jquery'yi bir dil sananlar da çok.

kodlama öğrenirken ingilizce kaynaklar hep daha fazla olur, ingilizce kaynaklara yoğunlaşsanız iyi olur aslında. symfony var benzer bir php framework türkçe kaynak da bulunabilir.

laravel bambaska bir dilmis derken ne demek istedigini cok iyi anliyorum. evet alisilmis php'nin disinda oldugu icin insan biraz garipsiyor ama sakin zor diye dusunme. gorup gorebilecegin en kolay framework. benim bazen aklimdan gecirdigim seyler oluyor soyle olsa daha kolay olmaz mi diye ama bakiyorum laravel yapmis zaten.

youtube.com'da laravel crud islemleri diye aratabilirsin

Laravel halihazırda başka bir framework bilen birisi için kolay olabilir ama siz daha yolun başındasınız, önce framework nedir onu kavramanız lazım, ondan sonra laravel'e özel şeyleri öğrenirsiniz. Henüz dili bile başlangıç seviyesinde biliyormuşsunuz, dolayısıyla öğreneceğiniz çok şey var. Programlama kolay bir şey değil, çok emek istiyor, pratik yapmaya devam.

javascript'de paralel diye bir şey yok, paralel diyebilmen için threading olması lazım. onun yerine async var, promise and async diye aratırsan google'da faydalı dökümanlar bulabilirsin.

@selam'a ek olarak, JS'te bunların default'ta zaten async çalışıyor olması lazım. Sıralı çalıştırmak için özellikle çaba sarfetmek gerekiyor normalde.

fetch kullanabilirsin
developer.mozilla.org
developer.mozilla.org
bu zaten event loop tarafindan ele alinir ve promise doner. promisler ise ayni diger dillerdeki thread benzeri paralel calisir. yani 3 kere fetch cagirdiginda eline 3 tane promise gelir. hangi promise isini ilk once halleder ise o promise deki fonksiyon veri ile birlikte cagirilir.

Bu bahsettiğin özelliklerde iki işlemci bul. Single Core Comparison değerlerine bak. En doğrusu bu olur. İşlemcinin performansı için sadece çekirdek sayısına bakmak yetmiyor elbette ama bu soruyu şu alıntıyla cevaplayayım:

"After all, if it can only run on a single core in a quad-core processor, it may actually be faster to run it on a dual-core processor with higher base clock speeds."

Yani, sadece tek çekirdekte çalışabilen bir uygulama için daha hızlı frekansa sahip 2 çekirdekli işlemcide çalışmak, 4 çekirdekli işlemcide çalışmaktan daha hızlı olabilir diyor. Yani net bir yargı yok. Daha çok çekirdek her zaman daha hızlıdır anlamına gelmediği gibi tam tersi de her zaman doğru değil.

Yazının tümü: www.lifewire.com

İşlemcinin tek çekirdek performansına bakar o zaman. Direkt çekirdek sayısı üzerinden karşılaştırılamaz diye düşünüyorum.

@himmetdayi Bu makaledeki örnek ghz farkını anlatıyor gibi. Benim sorduğum aynı base clock ve ghz'de çekirdeki farkı ?

Teşekkür ederim tekrar

Teoride aynı sürede çalışmasını bekleriz ama pratikte muhtemelen öyle olmayacaktır.

Şimdi process ve thread denen iki tane kavram var. Process uygulama, thread'ler de uygulamanın içindeki parçalar gibi düşünün.

CPU üzerinde thread'ler çalışır. Bizim uygulama tek cpu kullanıyor (single threaded) olsa bile bilgisayarda başka process'ler ve onların thread'leri var. Diğer thread'ler bizim thread'in bitmesini beklemeden araya girip çalışacaklar. Bilgisayarda başka cpu olsaydı belki onu kullanırlardı, bizimki de kendi cpu'su üzerinde çalışmaya devam ederdi, ama tek cpu varsa mecburen birbirlerini bekleyecekler. Dolayısıyla aslında işlem/saniye olarak bir fark olmamasına rağmen, ortamda çalışan diğer programlar yüzünden muhtemelen daha uzun sürecek aynı işlemin yapılması.

günümüzde duvar kağıdı ökküz gibi pahalı malzeme çünkü. zarar gördü mü onarmak da zor, hatta imkansız. uygulaması da zahmetli.

bu dairedeki duvar kağıtları 80'lerin sonunda demode oldu gitti, eskiden vardı. bizim ev de aynen böyleydi hatta.

alçıyı vurup saten boyayla boyamak hem daha ucuz, hem de yıkıntı döküntü durumunda onarmak çok kolay.

kullanılıyor ve çoğunlukla çok çirkin oluyor bu linkteki gibi. ankarada yeni evlerde duvarın 1 tanesini yarısını falan kaplıyorlar daha da çirkinleşiyor

ben çocukken kullanıyorduk ama buyuyunce ailem artık hep boya yaptırmaya başladı. bize gelmemiş değil de geçmiş gitmiş bir moda sanırım

İnşaatların dandik olmasından ötürü olabilir. Benim evin duvarları, zemini yasyamuk. Zemine parke bile yaptıramadık yamukluk yüzünden, önce düzelttirip sonra üstüne yaptırmamız gerekti.

totomdan sallamaya geldim açılın.

duvar kağıdı temizlik anlamında vs daha rahat ve dikkatli kullanılırsa daha uzun süre temiz bir görüntü sağlıyor boyaya göre ayrıca yedek bulunursa onarımı da çok zor değil çünkü boyadaki gibi ton farkı olmuyor sorunlu yere yeni boya vurulduğunda oluşan ancaaaak aşırı maliyetli bir şey bu meret. bu amarikanlar genelde malum uzun ev kredileri ödeyerek yıllarca hatta ömür boyu aynı yerde yaşıyorlar daha çok. türkiye'de bu durum daha az bana kalırsa, bence ortalama bir türk ailesi amarikan ailesine göre daha fazla ev değiştiriyor. bu da duvar kağıdının avantajını ortadan kaldırıyor.

yorumlarım bu kadar.

Annemler 90lı yıllarda kullanıyormuş. Biraz eski moda diye bakılıyor bence.

Bir dönem evimin her duvarı kağıt kaplıydı ama sonrasında çarpma ve yırtılma olunca çok kötü oldu. Zor zar söküp boyaya döndük.
Bence gereksiz, bazı odaların tek duvarı belki olabilir.

eski evlerde var. Anneannemlerin eski evinde de vardı, İstanbul şişlide kaldığım öğrenci evimizde de. Yenileri pahalı diye yapmıyor olabilirler doğru.

duvar kağıdı yukarıda yazdıkları gibi pahalı bir şey.
hâlâ çok şık, güzel ve kalitelileri var yani duvar kağıdı o kadar da demode değil ve kullanılıyor ama imkânı olan, dekorasyona önem verip buna iyi bir bütçe ayırabilen insanlar tarafından tercih ediliyor daha çok.
mecburen öyle.

sizin anlatmaya çalıştığınız amerikan evlerindeki lambriler bence de çok güzeldir.
bir de bizdeki gibi olmayan geniş süpürgeliklerini de beğenirim.
bizde bir ara yerden tavana kadar lambri modası vardı ama o zaman da belli muhitlerde oluyordu.
yine pahalıydı, ama şimdiki kadar değil.

şu anda biraz demode oldu ama bu tip şeylerin demode olmasının nedeni malzeme pahalılığı ve kullanımın aşırı düşmesi bence.
malzeme pahalılığıyla gelen işçiliğin yok olması konusu da var.

kapı yaptırmak için kapı ustası buluyorsunuz, hazır amerikan kapı takmaktan başka şey bilmiyor.
çünkü artık amerikan kapıdan başka kapı yapıl(a)mıyor.

evin antresini, koridorunu lambri yaptırıp, buna uyumlu masif parke döşettiğiniz zaman ciddi para harcamanız gerekir.
yaptıran yok mu? var.
ama belli bir kesim.
artık ortalama evlerde böyle şeylerin yapılması çok zor.

masif, eski tip, bildiğimiz gerçek parke bile zor bulunur oldu neredeyse.
amerika'da en dandik prefabrik evlerin, kasabalardaki devlet dairelerinin bile ahşap malzemesi masif oluyor çoğunlukla.
çünkü orada ahşap malzeme ucuz.
dolayısıyla bizdeki gibi sentetiğe kaymalarına gerek olmuyor, görsellikten de ödün vermiyorlar.

bizde modası erken geçti.

ayrıca avrupada ev almak, satmak , yatırım yapmak vs bizdeki gibi değil.
insanlar ya çok geçici takılıyor ya da ömürlük ev alıyor. dekorasyon mantığı da o yüzden farklı.

ayrıca pasaklı bişey genelde, çok iyi fikir değil.

90'ların sonu gibi, özellikle 2000'lerde kullanılıyordu hatta modaydı da ancak kullanışlı değildi, sonra modası da geçti. ayrıca hem pahalı hem de kolay yıpranıyor.
hele evde çocuk varsa muhakkak eklenti yerlerinden yırtıyor çocuklar onları.

bana göre saten boya hem daha güzel hem de daha kolay.

çünkü modası geçti ve doğu avrupanın sıkıcı evlerini andırıyor.

çünkü duvar kağıdını allah kahretsin. evin bir odasını duvar kağıdıyla kaplayalım dedik üç gün anamız ağladı. bir de neredeyse 4 metre tavan. bir daha duvar kağıdı yapacağıma sıvası dökülmüş evde yaşarım daha iyi. benim gerekçem bu.

ülke: almanya. burada bayağı yaygın aslında. ya da benim bulunduğum evlerde öyleydi.

Tekstil tabanlı duvar kağıtları daha pratikmiş. Takılması ve sökülmesi kolaymış. Kullanmadım sadece duydum.

80'lerin sonu ve 90'ların başında oturduğumuz evlerde hep duvar kağıdı vardı. 90'ların ortasında ev ararken emlakçılar hep evlerin "saten boya" olmasını övüyordu, biz de "vay canına, duvar kağıdı veya düz boya olmadığına göre bu bayağı iyi bir şeydir" diye etkilenmiştik. O noktadan sonra duvar kağıdı falan görmedim yeniden. Duvar kağıdı eski evlerle özdeşleştiriliyordu o dönemde sanki, bir daha da tercih edilmedi.

temizliği zor ve masraflı olduğu için. kağıt kirlenince değiştirmek yerine söküp boya çekiyorlar.

bakınız mesela örnek vereyim yukarıda yazdıklarıma.

şu anda kiracıyım. tuttuğum evin salonu tekstil gibi olan duvar kağıtlarından kaplı. evin geri kalanı alçı duvar, saten boya.

ben evi tutar tutmaz boyacı getirttim, iki kilo alçıyla kırılan, dökülen, delinen her yeri onardılar, 2-3 kova boyayla büyün evi tertemiz boyandı. işçilik dahil maksimum 1000 liraya ev mis gibi oldu. hatta taşınırken yepyeni boyanmış kirişe dolabı gemçirdiler, orası kırıldı. ben taşınmadan sonra saten alçıyla mis gibi onarıp zımparalayıp, artan boyayla da rötüş yaptım, mis gibi oldu. aylar sonra oğlan duvarı kalemle boyamış, sildim çıkmadı. artan boyayla boyadım üstünü, mis. hiç bozulmamış gibi.

ama salon? duvarın birinde önceki herifin astığı aynadan kalan ve silmekle çıkmayan sapsarı bir çerçeve izi. duvarlarda önceki herifin çaktığı çivi delikleri. fon perdelerini astıkları askıların delikleri, dış cepheye bakan duvarların içine de yalıtım için strafor döşenmiş, bir de oraya bir şey çarpmış göçmüş orası.

yani yedeği bile olsa yine neredeyse bütün salonun kağıtlarının sökülüp yeniden yapılması lazım ki tertemiz olsun. ne yaptık? bir şey yapamadık, öyle kullanıyoruz.

bir de kontrata da yazmışlar demirbaşlar kısmına, "salon ithal bilmemne duvar kağıdı" diye. üstüme de zimmetlemişler. sökeyim desem, kendi cebimden salonu da alçı ve boya yapayım desem onu da yapamam yani.

öyle saçma bir şey duvar kağıdı.

Valla hocam kimleri alıyorlar bilsen. Gitmek istersen gidersin herhalde, en fazla silah vermezler. Ama gitmek istemezsen rapor alabilir misin bilmiyorum.

Alırlar

Hâlâ devam eden bir durumsa almama ihtimalleri var. Zaten muayenede soruyorlar kullandığın ilaç var mı, hastalığın var mı, diye. Sizin durumunuzda tek seferde değil de üç yıl kontrol altında tutarak nihai kararı vermeleri de kuvvetle muhtemel.

Askerde en yakın arkadaşlarımdan biri de çeşitli ağır antidepresanlar kullandığını söylemişti yıllar boyunca, psikolojisi de hiç iyi değildi ama yine de alamamıştı muafiyet.
Bahsettiğiniz şahısın durumunu %99,9 muafiyet sebebi olarak görmezler, üstüne bir de RDM damgası yiyip öyle gider askere.

askerde muafiyet almak için daha fiziksel, görünür bir sorunun olması icap ediyor. göz bozukluğu, kamburluk vs gibi.
psikolojik nedenlerle muafiyet alana hiç rastlamadım.

"GDP From Agriculture in Turkey decreased to 25617593 TRY THO" diyor ya, oradaki THO herhalde thousand'ın kısaltması. Öyle düşününce hemen hemen aynı görünüyor Hollanda ile TR.

Karsilastirma araci ne kadar duzgun calisiyor bilmiyorum da Türkiye'nin gdp agriculture daha fazla gozukuyor zaten cogu yerde.
Denildigi gibi o listede thousand diyorlar ama graphda cikmiyor olabilir.
Yalniz 18 kat buyuk olduğumuz ulke neredeyse bizle ayni agriculture gdp yapmış.

bunu yapan programlar var. yani resmi yazıya çeviren.

tam aynısı mı bilmiyorum ama 2008 yılında epson marka yazıcım vardı. bir içeriği scan ettiğinde sana direkt olarak yazılanları word'de yazıyordu.

15 sene önce bile vardı böyle programlar. şu an online yapan çok site var.

OCR yapıyor, ilgili resimleri öncesinden işlemesi gerekir. Direkt ben taradığım belgelerin içinde kelime arayayım diye bir çözüm belki yoktur ama taradıktan sonra ocr uygulamasından geçirip öyle saklanabilir dosya.

Muhtemelen ocr uygulamaları bunu yapabiliyordur zaten. Yani belgeleri içine atıyorsunuz, kendi içinde dosyanın arkasında metinleri tutup, aç dediğinizde resmi açabilir.

Çok özgün gibi değil.

(bkz: ocr)

farkım online yapması demişti, dönüştürmeden direk buluyor, yani ben de sizin dediğiniz benzeri bir programı hala kullanıyorum (abby fine reader)

Online veya offline farketmez, islem ayni sey. Google Photos bedavaya yapiyor hem de sadece taranmis dokumanda degil resimlerde de yapiyor:

9to5google.com

hocam hiçbir fikir orijinal değil. yani google çıktığında zibille arama motoru vardı, ama bir şeyi daha iyi yaptığı için bu hale geldi bugün. eğer yatırım için size geldiyse bu aklınızda bulunsun.

Kullandigi teknoloji eski olabilir ama sunuş seklinden fark yaratiyor.

Yukaridaki arkadaslarin yazdigindan hareketle, piyasada 150 tane video player var. Hepsi gereksiz o zaman? Ama degil iste. Temelde hepsi video oynatsa da sundugu farkli bi ozellik var.

Firmalarda taranarak foto olarak yedeklenmis binlerce dokuman var. Bunlarin icerisinden kelime bazli arama yapmak cogu firmaya ilgi cekici gelebilir. Evet temelde ocr teknolojisini kullaniyor ama bunu farkli bir sekilde sunuyor ya da sunmaya calisiyor. Guzel ve kolay bir program hazirlayip bunu firmalara pazarlayabilir elbette.

@brk

bunu her ocr uygulamasi yapiyor neredeyse... gidin piyasadan en ucuzunu alin, offline yapar, hem de inanilmaz verimli sekilde.

hatta ücretsiz, basit olan google photosa yüklediginiz fotograflar icinde yazilar var ise, bunu photos search barda yazarak bulabilirsiniz.

hatta sadece yazi degil, videolardaki yazilari bile buluyor.

Her zaman ki gibi konu yine sorudan sapıp uçurumdan atlamış. Adam bunu pazarlayabilir mi diye sormamış ki, orjinal bir şey mi demiş. Özetle hayır.

İyi bir üniversitede cs bölümü dediğiniz için diyorum bunları; gayet de güzel ve başarılı bir çalışma olabilir. OCR teknolojisi demiş herkes evet konu olarak OCR ama bunu nasıl çalıştı? Neler buldu, hangi problemlere çözüm sundu, daha önceki çalışmalardan farklı olarak daha iyi ne yaptı. Bilimsel çalışma dediğiniz böyle bir şey zaten. Herkes yepyeni bir şey ortaya koyamaz ki çoğu konu halihazırda var. Siz onu alır geliştirirsiniz. Bu kişi de atıyorum context'teki dili anlayıp o dilde en sık kullanılan kelimelere göre OCR'ı adapt edip daha önceki çalışmalardaki %90 doğruluk oranını bu sayede %95 yapmıştır ve bu müthiş bir şey. Gayet de güzel bir çalışma yayınlanıp güzel referanslar da alır.

Öbür türlü 30 senelik OCR teknolojisi hiç gelişmezdi, diğer hiç bir konuda da gelişim olmazdı. Bilimsel çalışma bu zaten. İnsanlar niye kızmış anlamadım.

örnegin evernote de eklenen tüm dökümanlarin ve resimlerin kelime bazli arama özelligi var.

buna ek olarak, ios üzerinden resimlerdeki opjeleri albüm icinde ariyabiliyorsunuz. Yesil, agac, köpek, kedi vs seklinde..

Proje yine de yapilabilir, ek özelliklerle ve hizmetlerle zenginlestirilebilir.

Eger arkaplanda daha iyi bir mekanizma kurulmus ise, büyük firmalar kisa sürede kapiniza dayanip patent yada firma satin almak seklinde teklif sunar.

Çözülmüş, çoktan ticarileştirilmiş, hatta artık ücretsiz olarak sunulan bir problem olduğu için, çözülememiş problemlere odaklanmanızı öneririm. Şu anda evernote'a attığım her pdf'in içerisinde bu bahsettiğiniz şeyi gerçekleştirebiliyorum örneğin.

aynı mantıktayım. tam 2 ay oldu saçımı kestirmeyeli. sakallar da 4 haftalık oldu.

berberler açılsın saç kesme makinalarının şişen fiyatları düşsün de satın alıp evde 5-6 numara keserim

Erkekler uzun saçlı fena değiller?

Ben ortalık yatışana kadar (1-2 ay daha filan) beklicem. İilk hafta çok yığılma olur muhtemelen. Hatta eskiden uzun saçlıydım, yine uzatsam mı acaba diye düşünmeye başladım.

makasını tarağını sandalyeni de götüreceksen neden olmasın

ekonomiyi ayakta tutabilmek için böyle bir şey yapıldı ama virüsün berberlerin açıldığı ilk günden itibaren vızır vızır bulaşacağı o kadar kesin ki. hiç gerek yok. 2 haftaya vakalar tekrar eski hızda artmaya başlayınca kapatırlar zaten geri.

Çok enteresan değişik katları matları olan bi tarz veremiyorum henüz ama ben kendim kesiyorum. Açıkçası 1 sene de gitmeyi düşünmüyorum, kendim keserim her ay ucundan ucundan. Alıştım zaten 1.5 senedir yaptığım şey, ustalaştım :D

Yani bence riskli.

Maske ile saç kestirmek bana saçma geliyor. Bütün kıl tüy maskeye yapışacak gibi.

Makine aldım lastiği ile yanlar 3 numara üstler 12 numara kesiyorum. Gayet güzel oluyor 2 kere kestim şuana kadar.

Salgın bitene kadar gitmem. Birde tek kullanımlık ürünlerin maliyeti fiyata yansıyacak. Semtine göre 50 liradan 200 liraya kadar çıkar fiyatlar.

Berberle samimi iseniz yarın tıraş olacak ilk kişi siz olun. O aletler ve makine uzun zamandır kullanılmıyor, dolayısıyla virüs ihtimali çok çok az, hatta hiç yok. Ama ne kadar çok kişi traş olursa o ihtimal o kadar artar o yüzden şimdiden randevunuzu alın tıraş olacak ilk kişi siz olun.

En azından bu hafta gitmeyin, bu kadar dayandınız bir hafta daha dayanır.

Mesajlarımdan bilen arkadaşlar vardır, bu kuaförlerin kullan at malzemelerini imal ediyorum. Öyle bir talep patlaması oldu ki nereden geldiğimizi şaşırdık.

Perşembe günü bir kuaför pazartesi gününe 37 randevu yazdığını söylemişti. , yığılmanın hesabını siz yapın. İlk gün marketlerin yığılması gibi düşünün , bırakın koşan koşsun yeni sisteme siz ve kuaförün adapte olmasını bekleyin derim.

Kesinlikle tavsiye etmem. Bütçenin uygun makine alın. kenarlar ve arkasi 3 biraz üstü 4 biraz üstü 5-6 şeklinde katlı keserek 2 aydır kullaniyorum bErberk yakin dak bir model oluyor. Şu virüs tamamen bitene kadar gitmeyi düşünmüyorum.

cevaplar için teşekkürler ama malefsef erkek değilim. traş makinesi al kendin kes durumunu beyim yapıyor ben kaldım böyle rapunzel gibi.

Hocam resimdeki kapı oldukça basit görünüyor, elinizde aletleriniz varsa (testere, zımpara, çekiç (ya da elektrikli tornavida) ve şerit metre) kendiniz de yapabilirsiniz. Böylece daha kaliteli malzeme kullanarak daha ucuza getirmiş olursunuz. Kapı yapmak zor bir şey değil. Ben bahçe kapısını kendim yaptım, elim çok beceriksizdir ama bir haftasonunda hallettim.

Temelde, önce bir kapı çerçevesi yapıp onu yerine sabitlemeniz gerekiyor. Daha sonra kapının iskeletini yapacaksınız, en son da kapının üzerini plakalarla kaplayıp yerine yerleştireceksiniz. Boyamak opsiyonel, ben çam ağacından yaptığım ve dokusunu çok beğendiğim için boyamadım ama bu durumda yılda bir vernik atmak gerekiyor. Sprey vernikle bi saatte hallediliyor, zor bir iş değil. Başta çizim ve planlamaya biraz vakit ayırırsanız rahat edersiniz.

Ahşabı marangozlardan alabilirsiniz. Bauhaus falan gibi yapı marketlerden almayın, oralar çok pahalı. Aslında kendiniz çizip marangoza "bundan yap" da diyebilirsiniz tabi de, ben ülkemizdeki ustalara güvenmediğim için sadece uygun ölçülerde ahşap kestirttim. Sonra onları eve taşıyıp birleştirdim işte, lego gibi.

marangoz varsa çevrenizde, bunu göstererek yaptırabilirsiniz.

Emprenye konusunu çok iyi araştırmanı,
Sadece bu işi yapan kurumsal bir firmayı tercih etmeni,
Herhangi bir marangoza falan kesinlikle gitmemeni
ve hatta Ahşap'tan vazgeçmeni tavsiye ederim.

Enprenye konusu çoook önemli.

www.e-imzatr.com.tr

biz burayı kullanıyoruz.

Hocam ben e-fatura için foriba kullanıyorum. İmzayı devletten aldım ama o javalı falan programlar leş. Foriba alıp internete yüklüyor imzayı, sonra fatura keseceğim zaman benim imzamla imzalıyor. Aynı şeyden mi bahsediyoruz emin değilim ama böyle bir şey var, belki faydası olur :)

Genellikle kapama düğmesine basılı tutarak yapılıyor, bendeki samsungda kapama düğmesini basılı tutup, tv kapanınca da basmaya devam ederek smart tv yazısını görene kadar bırakmamak gerekiyor.

Gene düzelmediyse fabrika ayarlarına sıfırla illa ki vardır. Yoksa da google'da tv modeli+servis modu gibi bir arama yapıp gizli menüsünü öğrenmek gerekli.

TV muhtemelen ilk önce diski okuyup indexliyor, ardından size arayüzden gösteriyor. Index'lemeyi nasıl yaptığını bulmanız lazım. Atıyorum üzerinde bir music/video player app'i vardır, onun üzerinden diski açmaya çalışın ki önce bir index'lesin, eski kayıtları silip yenisini koysun.

Olur tabi. Interrupt, herhangi bir programın işlemciye "hocu ne çalıştırıyorsan bi dur, çok önemli bişey söyleyecem" demesi oluyor kabaca. Bu sayede mesela klavyede bir şeye bastığımda şu anda ekranda o karakteri görebiliyorum. Olmasaydı sadece browser process'i çalışırdı, ben araya girip ekrana yeni bir şey ekleyemezdim. Yani aslında klavyede her tuşa bastığımda işlemciye bir interrupt gidiyor, benim bastığım karakteri "al ekranda şuraya yaz" komutu gidiyor, daha sonra browser process'i devreye girdiğinde ekrana basıyor o karakteri, ben de öylece görmüş oluyorum.

Peki interrupt olmasaydı nasıl olurdu? Browser ara sıra klavyeyi kontrol eder, kullanıcı bir tuşa bastıysa onu alıp ekrana basardı mesela. Yani klavye araya girmiyor da, browser ara sıra kendi rızasıyla kontrol ediyor. Polling diyorlar buna. Polling yapmayan bir program olsaydı da işi bitene kadar beklerdik. Sorunun cevabı burada var aslında, daha ayrıntılı yazmayayım, ödevini kendin yapmış ol :)

çok hızlı bir işlemcide olur ya da her parça ayrı bir işlemci ile kontrol edilir. aslında gerçete de bu böyle. klavye, touchpad vs tüm donanımların kendine ait ufak bir mikrokontrolörü var.

Onlar tabii ki zarar vermiş olabilir ama ülser adamı mahveder, yerinde duramazsın. Başlangıç ülser olabilir. En güzeli iyi bir gastroenteroloğa görünmen.

ben midemde bir sorun olduğuna çok emindim fakat meğer safra kesesi taşım varmış, aksatmayın mutlaka doktora gidin.

Ülser değildir muhtemelen çünkü ülser olsaydı duramazdınız :) Sanmıyorum ama belki başlangıcı falan olabilir, o yüzden geciktirmeden doktora gidin, mide şakaya gelmez.

sadece su içtim sabahtan beri pek bişi yok şimdilik.kahve içmeye korktum.sanki zehirlenmişsin kusmuşsun 3 gün geçmiş aradan gibi

Çok var da yazınca artizlik olacakmış gibi hissediyorum.

uzmanlığın bi tık altında fazlaca konu var bende.

şarap ve rakı yapımı konusunda uzman sayılırım.

%50 tamirat
%90 cep telefonları
%100 pc oyunları
%80 resim/kara kalem manzara çizimi

İşimle alakaları %0

Bence tüm gününü sosyal medyada geçirmeyen, whatsapp gruplarında boş yapmayan herkesin en az 2-3 konuda oldukça bilgisi oluyor. İstemese de insan oluyor

@avatar is back, yani benim de %50 diyebileceğim şeyler var elbette ama ben %90 üstü denilebilecek şeyleri merak ediyorum. ben de mesela altyazı yazma konusunda, makale yazma konusunda falan gayet iyiyim ama %100 diyemiyorum.

JACK OF ALL TRADES MASTER OF NONE!1
kendimi "uzmanı" olarak görebileceğim bir konu olsun isterdim ama ne kadar çok öğrenirsen o kadar daha az bildiğini fark ediyorsun; bu yüzden gerine gerine uzmanıyım diyemiyorum hiçbir şeyin.

Isim icin mecbur olmayan ama meslege faydasi olan seyler var. Veri analizi, 3D printing vs.

Hic alakasi olmayan, sifirdan bilgisayar toplayabilirim mesela, kayinvalideye topladim bir kasa en son.

marangozluktan anlıyorum, uzman sayılırım.

Çok hobim var ama uzmanlık olarak sıfır.

Bisiklet ve parçaları konusu...

Bence yok. Ama olmasi yolunda kendimi paralamaktan zevk aldigim, beni heyecanlandiran bir ugrasim var.

Uzmanligi dunyanin en zor sinavlariyla "kanitlanan" bir alan sarap, o nedenle cikip kendime sarap uzmani demem buyuk ihtimalle omur boyunca nasip olmayacak.

Iyi bilirim dedigim alan var: Eski Misir mitolojisi. Cocuklugumdan beri neredeyse kesintisiz okuma yaptigim ve kendimi gelistirdigim bir alan.

@hem sisko hem deli, mesela Master Sommelier sinavina davet edilip, sinavi geciyorsa pek ala kendisine sarap uzmani diyebilir bir insan.

"Uzmanlik" Zeus´un kadehinden sonsuzluk nektari icmek degil ki, "Anadolu´daki güller hakkinda uzman" sifati tasiyabilir biri ya da ilgimizi hic cekmeyen ve aklimiza hic gelmemis bir konuda uzman olabilir bir insan. Hic ulasilamayan bir kurum niye olsun ki uzmanlik? Her sey, tip, akademi ya da orduda oldugu gibi kademe kademe adlandiralacak diye bir kural yok.

bu konu aslinda bircok kisinin kafasini kurcalayan bir problem, bu teknolojilere yatirim yapmaya deger mi? bunun icin pozitif ve negatif cevaplar var aslinda, ve su sekilde ozetleyebilirim.

pozitif:
- bu teknolojiler web, mobil hatta masa ustu ve server tarafli yazilim gelistirme icin kullanabilecegin teknolojiler. bu nedenle ogrendiginde bilgi birikimin bir alanda kisa vadede para getirmediginde farkli alanlari da deneyebilirsin.
- web ve mobil sayfa ihtiyaci buyuk kucuk sirketler icin kisa vadede bitecek bir sektor degil.
- buyuk sirketlerin de mevcut desktop uygulamalarini daha esnek web tarafina gecirme ihtiyaci nedeniyle buyuk ve orta olcekli sirketlerin de bu konuda ihtiyaci giderek artiyor.
- bu teknolojiler programlama kabiliyetinin en kisa yoldan urune dokulebilecegi teknolojiler o nedenle bilgi birikim ile kisa zamanda uretkenlige gecemek mumkun.
- freelance konusunda calisilabilecek uygun teknolojiler

negatif:

- maalesef gidisat sadece bunlari ogrenerek kisa zamanda para kazanmayi garanti etmeyecek yonde.
- bunlardan html ve css basit teknolojiler sayiliyor ve piyasada calisan insan fazlasi var diyebilirim. bu nedenle rakiplerden ayrismak gerekiyor. html ve css isin sanat yonune dokunan alanlar ve bu konuda isin sanat ve zevk yonunde yetenege sahip olmak onemli. ayni zamanda ux/ui alanlarinda da bilgi sahibi olmadan sadece bunlari yapmak buyuk bir kalabalikta kaybolmaya neden olur.
- javascript ise genis bir ekosistemi olan bir programlama dili. bu nedenle bu dili basit amaclarla da kullanabilirsin, ileri seviye amaclar icin de. piyasa gunumuzde sadece vanilla javascript denilen javascriptin en saf hali ya da jquery gibi nispeten eskimekte olan teknolojiler yerine daha yeni kutuphanaleri kisiden bekliyor. bu teknolojiler react, vue, ve angular gibi teknolojilerin yainda react native vs. giib mobil gelistirme saglayn javascript kutuphanlerini de mevcut vanilla javascript in uzerine koyman gerekiyor. yine ayni sekilde sadece javascript temellerini bilerek buyuk bir kalabalik icinde kaybolmak mumkun.
- bu alanlarda rakiplerden ayrisip dikkat cekecek nitelikte olmak freelance is almanin ana anahtari. bunun disinda alincak freelance isler biraz daha cok tanidik vs ile yuruyen esnaf arasi kucuk ticari isler oluyor. bu tarz islerde de odeme problemi olmasi, ya da yapilan ise gore alinan paraya degmemesi olasi. yani piyasasa kucuk isler yaptiranlar az paraya cok is yaptirma pesinde. o nedenle bas agritabilir.

Benim kisisel tavsiyem arduino kodlama bilmek ve elektronik yetenegi bu teknolojilerde giris seviyesi bilgiye sahip olmaya gore cok daha degerli. gelecegin Internet of Things (IoT) denilen alanda buyuk isler vaad edecegini dusunuyorum. Ornegin akilli evler, akilli is yerleri, guvenlik kamera ve sensor teknolojileri ile ihtiyaclari belirleyip birseyler uretebilirsen cok daha degerli olur. Hele bu bilgini ilerde robotik, cloud destekli object detektion gibi alanlarla ilerletirsen cok daha faydali bence.

ornegin en basitinden gunumuzde turkiyede bircok sitede ve is yerinde giriste guvenlik calisiyor ve bu kisiler giris cikis yapan arabalarin plakalarini elle sisteme girme durumunda kaliyor. bir arduino, bir kamera ve bu goruntuyu bir cloud sistemde isleyip aracin plakasini otomatik okuyup sisteme giren bir kodu yazman bir elektronikci icin cok daha kolay olur bence. yani bir web teknolojisini ogrenmekten daha kolay ve degerlidir bunu yapabilmek ve bu alanda yapilacaklarini son yok, ve elektronik bilgi birikiminin uzerine yapilan bu islerde size rakip cikmasi o kadar kolay olmayacaktir.

Hocam kısa sürede bir şeyler öğrenip hemen para kazanmayı planlıyorsanız benim tavsiyem web değil mobil öğrenmeniz olur, özellikle de iOS. Web kadar büyük bir pazar yok, ama aynı şekilde developer da yok. Ardunio vs. bence gereksiz, yani küçük arduino işleri için para ödeyen birine denk gelmedim şimdiye kadar. Ama küçük bir mobile app yaptırmak isteyen ve bunun için birini istihdam etmek istemeyen bolca şirkete denk geldim.

Yine aynı şekilde wordpress de öğrenebilirsiniz, öğrenmesi kolay ve pazar büyük. Gerçi orada çok rekabet var, ama belki işinize yarar.

Niye html/css/js'e mesafeliyim? Çünkü öğrenmeniz ve uzmanlaşmanız zor, o kadar basit değiller. Kendi başınıza iş yapıp para kazanabileceğiniz hale gelene kadar en az 1-2 seneniz var, o kadar zamanda da motivasyonunuz kaybolabilir. Ha benim kaybolmaz, yaparım derseniz devam edin, ama bunları öğrendikten sonra bir JS framework'ü (mesela React) vs. de öğrenmeniz gerekecek. Ondan sonra bolca iş bulabilirsiniz piyasada. Ama o kadar emek "ek gelir" için değil de, kariyer değiştirmek için harcanırmış gibi geliyor bana.

Not: sanırım işi photoshop dosyalarından web sayfası yaratmak olan insanlar da var piyasada. Ama sektör o yöne doğru ilerlemiyor benim gördüğüm. Hani öyle bir iş bulsanız bile uzun vadeli çok mantıklı bir yatırım olmaz muhtemelen.

ben bunların yanına php de koyarak para kazanıyorum.
ama asıl amacım mobil programlama öğrenmek. o taraf çok daha mantıklı şu anda.

Çünkü 2. Parti olmak her zaman avantaj. Kaybedeceğin bir şey yok. Risk yok. Rahatça ranta devam edebiliyorsun. Kimse karışmıyor. Buna benzer bir söz hatta aziz nesin'in bir kitabında da geçiyordu. Tam hatırlamıyorum ama yazdığıma benzer bir şeydi.

Ne kadar başarılı oldukları elbette her zaman tartışma konusu ancak çalışmadıklarına katılmıyorum. Muharrem İnce CB adayı iken kaç miting yaptı. Yapılan mitinglere ne kadar insan katıldı bunlar zaten basında yer alıyor. CHP muhalefet için değil, yani ikinci parti olmak için değil, her zaman iktidarda olmak isteyen bir mottoya sahip. AKP Haziran seçimlerinde tek başına iktidar olamayınca Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli'ye "başbakan sen ol gel hükumeti kuralım." dedi. Ancak Bahçeli kabul etmedi. Buradan bile kimin iktidarda kimin muhalefette olmak istediğini görebiliyoruz. Ayrıca AKP bir çok seçimden sonra CHP'nin seçim vaatleri üzerine kendi icraatlerini şekillendirdi.

CHP, asgari ücret 1.500 lira olacak dediğinde asgari ücretle çalışan kitlenin önemli bir bölümü bunu gerçek dışı buldu, dalga geçti. Bunu eleştiren AKP'li yöneticileri alkışlayıp CHP'yi yuhaladılar. Seçimden sonra asgari ücreti 1.400 liraya yükseltildi. Eminim CHP'nin böyle bir vaadi olmasaydı asgari ücret o dönem 1.400 lira olmazdı. Buradan da CHP'nin politikalarının iktidarı hedeflediğini görebiliriz.

Türkiye gibi eğitim seviyesinin (ve kalitesinin) düşük olduğu bir ülke ele alındığında iktidar olabilmenin tek unsurunu "çok çalışmak" olarak tanımlamak doğru değil bence. CHP kağıt üzerinde olmasa da pratikte sol görüşlü (sosyal demokrat) bir parti. Bu nedenle ülkede en yoğun olan muhafazakar kitleden oy almaları biraz zor. Ne şiş yansın ne kebap politikası güdünce bu kez de sol kesimden oy kaybediyorlar (Ör: Ekmeleddin İhsanoğlu. Tanıdığım bir çok sol görüşlü insan ona oy vermemeyi tercih etti.) Bu nedenle çok çalışıp iktidarı almaları sadece CHP'nin ya da X partinin elinde değil. Çünkü AKP ya da Y parti de çok çalışıyor. Hatta AKP seçimlere girerken devletin tüm gücünü kullanıyor. Basın zaten ellerinde. Muhalif sesleri susturuyorlar. Rakiplere asılsız suçlamalarda bulunup sindirmeye, oyunu düşürmeye çalışıyorlar (Mansur Yavaş'a yapılan asılsız suçlamalar gibi). Bu nedenle seçimi kazanabilmek biraz da rakibin kendini azaltarak bitirmesiyle ilgili.

@himmet dayı

2.kısım: chp'nin ''asgari ücret 1500'' olacak demesi başlı başına -iktidar hedefleyen bir partinin yapacağı- mantıklı bir iş değil popülist bir söylem. Bu vaadin iktidar partisi tarafından beğenilip uygulamaya koyulması vaadin niteliğini başlı başına neden değiştirsin?

3.kısma katılıyorum.
konuyla alakasız olarak da son yıllarda hep fenerbahçe'ye benzetmişimdir.

Chp adı üstünde halk partisi sadece
Akp ise halkı anlayan bir parti. Fark burada. halka yakın olan kazanıyor. Ne kadar seçimlere girseler de kendileri bile sandıktan umudu kesmiştir eminim.
halk kendilerini seçmeyip sandıktan yenik çıktıklsrında bile sebep olarak hep hükümeti suçluyorlar.
Diplomasız diye eleştiride bulundukları kişiyi yine bu talihsiz sözü üstüne alınan diplomasız çoğunluk seçti .
Erdoğan kendine saray yaptı diyenler, halkın Erdoğan'ı saraya değil kalbine aldığını hala göremediler.
Chp nın ayrıca terör konusundaki yetersiz tavrı olayı daha vahim hale getiriyor. Her seçim dönemi söz konusu olan ittifaklar kendi seçmenlerini bile olumsuz etkilemekte.

Şimdi bana da burada kızan olur eminim ama
Chp gruplarının olduğu sosyal sayfalarda yorumlara bakıp ne tür öz eleştirilerin yapıldığını okuyabilirsiniz.

Siyasette ne yaptığının, vaatlerinin pek bir önemi yok. Sonuçta TR'de de dünyada da genel olarak kimlik siyaseti yapılıyor. "Şunu yapacağım o yüzden bana oy verin" değil, "ben buyum, sen de busun, o yüzden bana oy ver" siyaseti mevcut. İnsan beyni "fact'ler" değil öyküler üzerinden çalışıyor.

Dolayısıyla iktidara yürüyebilecek bir kimliğin varsa aşırı sıçıp batırmadığın ve sana tehdit olabilecek odakları ekarte ettiğin sürece iyisin. CHP'nin iktidara yürüyebilecek bir kitlesi yok. Oy veren kişilerin oranı aşağı yukarı belli, %25, bu da akp'nin %32 kemik oyu varken yeterli değil. Dolayısıyla olabilecek en iyi politikaları sunsan bile iktidar olamazsın, hiçbir AKP'li partisinden vazgeçip CHP'ye oy vermez, ki ekonomik anlamda da CHP'nin "vaatleri" fena değildi okuduğum kadarıyla. Bir de ekonomi alanında tam bir moron olmadığın ve çalmadığın sürece ne yapman gerektiği belli zaten, o yüzden orası hiç önemli değil. Mesela herkesin hedefi "yabancı sermaye" çekebilmek, olay bu adamları nasıl ikna edeceğinde yatıyor, o da dönüp dolaşıp kimlik mevzusuna (reklamını nasıl yapacağına) varıyor sonunda.

Onun haricinde "kimlik değişimi" için de çabalıyorlar. Bi ara muhafazakar seçmene oynama modası vardı, Ekmeleddin vs., muhafazakarlar samimi bulmadığı için başarılı olmadı ama CHP'nin şu an için İyip ve Mansur başkan gibileriyle müttefik olabilmesini sağlayacak altyapıyı oluşturdu, yani tamamen başarısız olmadı. Ondan sonra aynı süreçte Canan Kaftancıoğlu vs. HDP ile ittifak yaptı, bu sayede İstanbul'u alabildiler, bu açıdan da başarısız sayılmazlar. (Bir de AKP'yi kastederek muhafazakar diyorum ama aslında AKP muhafazakar değil/di. Terimlere takılmayalım, anlaşılır olsun diye yazdım).

Ama genel seçimleri kazanma ihtimalleri olduğunu, AKP bölünmediği sürece zannetmiyorum. Bölünse de zannetmiyorum, çünkü bir çıkmazın içerisindeler. Ya milliyetçi kesime oynayıp %25 + %15 hedefleyecekler (ki sen MHP'sin diyelim, CHP AKP'nin vermediği ne verebilir sana? Düzgün vaadi olsa bile o riske girmeye değer mi?), ya da Kürt seçmene oynayıp yine %25 + %12-13'e oynayacaklar. İki türlüsü de sığır CHP seçmenini rahatsız edecek hamleler, çünkü TR'de insan kalitesi belli.

Benim anlamadığım CHP bir türlü niye daha liberal bir çizgiye kayamadığı. Hala sağda solda Atatürk falan diye konuşuyorlar, tamamen anlamsız. Karşında Atatürk'ten daha popüler bir lider varken, ölmüş gitmiş bir adamın hayaleti üzerinden ne kazanabilirsin ki? Lider kültüne oynarsan kaybedeceğin belli. AKP bu kadar devletçi ve otoriter olmuşken, hala niye daha bireyci ve özgürlükçü söylemleri benimsemiyorlar? Herhalde kadrolar acayip yaşlı olduğu için AKP'den bile yavaş tepki veriyorlar her şeye. O dinazorları partiden tamamen temizlemeden iktidara gelebileceklerini de zannetmiyorum, çünkü dediğim gibi partinin tepkileri çok yavaş.AKP dönüp dururken karşısında nereye konumlanacaklarını bile hemen belirleyip hareket edemiyorlar.

@owaki

Evet. Asgari ücret 1.500 lira olacak demek popülist bir söylem. Ama mevcut durumda iktidar olmayan bir parti bunu söyleyince "iktidar olmak istemiyorlar demek ki" mi deriz yoksa "iktidar olmak için popülist söylemlerle düşük gelir seviyesinde yer alan seçmene sesleniyor" mu deriz?

ben ikinci taraftayım. İktidarda olan bir parti bu söylemi söylese (ki söylüyor, yerel seçimlerde 25 yıldır İstanbul'u yönetiyor olmalarına rağmen bir sürü vaatte bulundular) o zaman garipserdim.

İktidarı hedefleyen bir partinin popülist söylemde bulunmasında bir problem yok. O popülist söylem gerçekleştirilebilir ise tabii.

Başka partiler gibi "ofsaytı kaldıracağız" dese chp o zaman iktidarı istemiyorlar derdim.

Gencler siyasi ortamimiz bu, degerlendirmeleri ona gore yapin:
twitter.com

kılışdar ve baykal dolaylı ya da dolaysız akp'ye çok yardımcı oldular.
akp ekonomiyi bu kadar batırmasaydı, bu düzen daha uzun süre devam ederdi.

Sözlükteki başlığa baktım ama hep projeyi değerlendirmişler eğitimin kalitesi/içeriğini değerlendiren yok.

Çok güzel çok beğendim ancak istihdam da yaratılması gerekiyor. Devlet kadro açsın saçma sapan yerlere adam alsınlar demiyorum. Yüksek teknoloji ihracatının önü açılabilmeli. Ya da başka şeyler.

Eğitimler de ortalamanın üstünde. Ama udemy’de ki gibi eğitime başlayanların %60’ı 2.derse geçmez, %85’i 5 dersten fazlasını izlemez ve max %2 bitirirse dersleri işte o %2’nin en iyi şekilde bitirmesi sağlanmalı. 1 milyon yazılıncı projesinde gerçekten de milyon adam öğrenmeyecek. Tembel bi milletiz ve heveslenip bırakma konusunda ustayız. Şurdan temiz 20 bin öğrenci yetişse harika olur.

Baktım, beğenmedim, baya kötü hatta. Yola çıkış noktası hatalı olan bir program nasıl başarılı olsun zaten.

Çok az içerik var. Çok daha iyi içerikler internette zaten mevcut. Muhtemelen kafalarındaki ki düşünce "onlar İngilizce bunlar Türkçe" falan gibi bir şey ama İngilizce bilmeden yazılımcı olunmaz zaten.

Onun haricinde hep "python öğren, javascript öğren, css öğren" gibi dersler var. Hani zaten yazılım biliyorsundur, başka bir dile hızlıca bakayım dersin, o zaman açıp bir göz atarsın bu tarz videolara ama onun haricinde pek faydası olacak bir şey değil. Zaten eskiyecek, 3 sene önce yazdığım javascript ile şimdikinin bir alakası yok mesela. Çok hızlı değişen bir alanda öğretmen gereken şey kapsül bilgi değil, yeni bilgiye nasıl ulaşacağı olmalı. Yani cidden şu javascript kursuna baktım, "javascript'te üs alma fonksiyonu" diye video var. Abi aç dökümantasyonu, orada yazıyor o zaten. Sen bana node nasıl async olabiliyor onu anlat mesela. Eğitim öyle olur. Baksan 700 tane video var ama çöp.

Kaldı ki bu işe girerken doğru düzgün learning path belirleyebilirdin, soru/cevap alanı yapabilirdin, millet konfigürasyonla uğraşmasın diye online interpreter koyabilirdin, matematik anlatabilirdin, hackerrank gibi soru/sınav sistemi ekleyebilirdin. Hiç biri yok, buna rağmen kaç milyon harcanmıştır bu projeye bilmek bile istemiyorum.

Hazır videoları al, hiçbir kalite gereksinimi olmadan oraya koy, ondan sonra 1 milyon yazılımcı yetiştiricem. Zor yetiştirirsin.

Edit: Hiçbir şey bilmeyip sıfırdan başlayan birisine faydası olur. Ama o insana ne okusa/izlese faydası olur zaten.

Edit2: Şimdi aklıma gelince JS kursuna tekrardan baktım. Eğitmenin ne github'ı var ne stackoveflow'u. Daha ne diyim yani.

anneme yattı. ama yenilemeydi.

Bizim de yenileme.

babam aldı.

Var.

Hiçkimseyi.

Not: Sorduğun her iki soruyu minimalist bir yaklaşımla cevapladım. Minimalizmden hoşlanmıyor musun ki bir tik'i esirgedin? :)

Kimseyi takip etmiyorum. Hayatın her noktasında minimalist yaşamıyorum. Kıyafet, makyaj malzemesi, mobilya vs. de minimalistim ama hala uçağa binip seyahat ediyorum (aza indirmeye çalışsam da, üç senede bir yaz tatiline uçakla gideceğim dedim mesela.) ya da yeme içme konusunda çok minimalist değilim.

Odaklandığınız bir konu varsa, o konuda öne çıkmış isimleri takip edin derim. Hayatın her alanında “küçük yaşamak” ve az eşyayla yaşamak çok sınırlayıcı olabiliyor çünkü.

Var, ben de kimseyi takip etmiyorum. Zaten minimalizmin comodify ediliyor olması bana çok garip geliyor.

Edit: açıklama yapma ihtiyacı hissettim. Minimalizm zaten az tüketmek demek. Az tüketeyim derken "minimalizm ürünleri" üzerine para ya da zaman/attention falan harcamak ironik geliyor bana.

Geçerliliğin biteceği tarih.
O tarih kadar bu cookie verisi geçerli olacak

Daha net olsun. O tarihe o cookie yok olacak

The cookie expiration refers to how long that cookie stays on their browser. As long as that cookie is still on the user's browser when they ultimately do finalize a purchase, you'll get credit as an affiliate. Cookies will be deleted automatically once they've reached the expiration date.

anladim cok tesekkur ederim.

son olarak, diger dedigim hususlar dogru degil mi? ilk erisim, olusturulma tarihi dosyanin; last access de en son erisildigi tarihi ifade ediyor.

creation time: cookie'nin yaratıldığı zaman.
expiration time: cookie'nin geçerlilik süresinin biteceği zaman.
last access time: cookie'nin en son kullanıldığı zaman.

şöyle çalışıyor genel olarak: kullanıcı siteye geldiğinde bakıyoruz cookie var mı diye, yoksa yeni bir cookie yaratıyoruz. bu creation time. diyelim geldiğinde halihazırda geçerli bi cookie vardı, o zaman onu kullanıyoruz ve last access time'ı güncelliyoruz. eğer bu cookie'nin geçerlilik süresi dolduysa (yani expiration time, şu anki zamandan önceki bir tarihse), eski cookie'yi silip yenisini yaratıyoruz, bu esnada creation time ve last access time aynı tarih oluyor.

cookie'ler niye sonsuza kadar geçerli değil? Güvenlik sebebiyle. Diyelim uygulama kritik, kullanıcının saatte bir şifre girmesini istiyoruz. cookie'nin expiration date'ini bir saat sonrasına atıyoruz, kullanıcının bir saat sonra yeniden giriş yapması gerekiyor.

iphone'un olayı nedir ile aynı cevap.

piyasada daha iyi ürünler var ama kendi ekosisteminde ve ne iş için kullanacağın belliyse sana en iyi deneyimi sunuyor.

en iyi fiyat diye bir olayı yok. açıkçası ben windows 10 sonrasında gayet sorunsuz windows deneyimi yaşadığımdan ötürü macbook almıyorum. spesifik bir iş de yapmıyorum. şu an oyun ve internet vs için pc'den iyisi yok. ama görsel tasarım, video falan işleriyle ilgilensem nedensiz bir şekilde gider macbook alırdım.

ama eskiden öyle miydi..

aslında bütün olay macintost'ta. ha bu kadar para verilmesini savunuyor muyum hayır, aynı para windows bilgisayara verilince daha yüksek donanımlı bir bilgisayar alınabiliyor ve haliyle en az o mac kadar performanslı hatta daha iyi performanslı oluyor.

maclerin bu kadar stabil ve performanslı olması bir kaç donanıma özel yazılım yazdıkları için rahat rahat ince ayar yapabilmeleri. windows sistemlerde yüzbinlerce farklı sistem var, işletim sistemi bunlara uyum sağlamak zorunda. Gerçi maclerde de görsel yanıltmalar var, mesela aslında macbook proların soğutmaları çok da iyi değil, tam yük durumunda işlemci kendini throttinge sokuyor. Fakat gündelik kullanımda sistem çok güzel ayarlanmış, atıyorum tarayıcıda bir sekme açtığın an işlemci turbo yapıp 3ghz'ye bir kaç saniyeliğine çıkıyor bu da sana anlık kullanımlarda akıcılık ve hız olarak dönüyor. windowsta bu bu kadar efektif olmayabiliyor...

donanımların daha düşük olma sebebi de işte o donanıma özel ince ayar yapabilmeleri.

Hacintosh desen öyle stabil ve performanslı değil. Ha kurdum denedim, çok saçma geldi böyle bir şeyler uğraşmak. Saçma sapan dertleri de var haliyle. Donanım uyumsuzlukları, cihazın uykuya girmemesi ya da girdikten sonra uyanmaması vs. dediğim gibi belli bir sisteme göre tasarlandığı için genel uyumu düşük bir işletim sistemi.

Açıkçası windows 10'u ssd kullanıldığı sürece ben gayet beğeniyorum. Mobil cihazların yaygınlaşması, bilgisayarda da mobilitenin artması yazılım geliştirmecileri düşük donanımdan daha çok performans almaya ve sadeliğe itti. O yüzden bence yeni işletim sistemleri sade ve hafifler.

İşletim sistemi gerçekten iyi.

Fakat video kurgusu için macbook alınmaz, youtubersanız basit şeyler yapacaksanız alın tabii ama görsel efekt, renk düzeltme vb. ve performans gerektiren işlerde ben ve çevremdeki herkes mac i bırakıp pc topladı. Ha son imac pro ve macpro iyi sanırım ama 50 bin lira da veremeyiz :D

(Macbookların ekranı gayet iyi tabii. 16" in oled ekranını görmeyi çok istiyorum. Ama profesyonellerin harici referans monitörü olduğu için o da dert değil.)

2017 sonunda aldığım macbook air'i bugüne kadar hiç kapatmadım (kullanmadığım zamanlarda bekleme modunda) bir kere bile çökmedi, restart olmadı. söyleyeceklerim bu kadar.

Fanboy gibi görünmemek için yazıp yazıp sildim, ama kendi maceramı anlatayım:

Huawei matebook baktım, adamlar "artık 16 gb ram koyabiliyoruz laptop'a oleey" diye reklam yapıyorlardı. Elimdeki macbook'ta 32 gb ram var, istesem 64 de koydurabiliyordum.

Microsoft surface book baktım, elimdekinden (32 gb ram, i9 işlemci, ekran kartı var) daha kötü konfigürasyona (16 gb ram, i7 işlemci, ekran kartı yok) daha yüksek fiyat çekiyorlar.

Aynı şeyler zenbook ve thinkpad için de geçerli. Yani ram/ekran/işlemci daha kötü, materyal (trackpad, ekran, kasa vs.) daha kötü, bozulsa başıma ne geleceği meçhul (apple bu konuda çok iyi), hem de üç aşağı beş yukarı aynı fiyatı çekiyorlar. Üstelik muhtemelen ömrü çok daha kısa olacak bir macbook'a göre.

O zaman başka markayı niye alayım?

Oyun oynamak için baktığınız bir laptop'la macbook karşılaştırmak mantıklı değil. Use case'i bu değil. Aynı şekilde günde 1-2 saat internette gezecekseniz de çok mantıklı değil, çok daha ucuza halledersiniz. Ama pro user'lar için başka alternatif yok gibi bir şey.

mid 2012 retina macbook pro sahibiyim.i7 işlemci gt650m ekran kartı var. macos ve bootcamp ile windows yüklü. macos kullanırken bilgisayar fan çevirmiyor, windowsda ise fan sesi hemen duyulmaya başlanıyor. ekranı 2880x1800 çözünürlükte bence gözden kaçan nokta burası 2880x1800 çözünürlük veren 2012 üretimi laptopların fiyatlarını karşılaştırmak lazım. 1980x1080 çözünürlük veren aynı speclere sahip laptoplara bakarsak tabi ki apple fiyat şişirmiş gibi gözüküyor.

Tez yazarken hafif ve şarjı uzun giden laptop ihtiyacı hasıl oldu. 10 saat ekran süresi alabilmek cazip geldiği için macbook air aldık. Günlük işler ve zorlamayan indie oyunlar için işimizi görüyor. İşletim sistemi de daha rahat geliyor alışınca.

muhtemelen 4k@30Hz bağlanıyor. kabloyu değiştirmeyi dene. olmadı displayport çevirici var ise öyle bağlan.
neyse benim aklıma bu hertz mevzusu geldi mouse veya ekran probleminden çok.

TV'nin çözünürlüğünü 1 tık düşürüp öyle deneme şansınız var mı?

Sorun muhtemelen ekran kartının ram'inin yetmemesi. TV'den bir şey izleyecekseniz TV'ye aktardığınızda bilgisayarın ekranını iptal edip sadece TV'den izlemeye çalışın bir de.

1- pişman etmez
2- eder
3- biraz küçük ama alışıyorsun. photoshop için 15-16 inç alman daha iyi olabilir.
4- şu an mouse kullanmaktan nefret ediyorum öyle söylim. asla da kullanmıyorum.bu bildiğin touchpadlere benzemiyor. hepsinden daha işlevli.
5- var, kullanılıyor.
6- apple değil de başka sitelerden alabilirsin.
7-yeni nesiller hubsız olmaz evet.
8- ne kullandığınıza bağlı. ben hiç sorun yaşamadım.
9- 15 bine artık araba alınmıyor. pişman olmazsın en az 7-8 sene kaymak gibi kullanırsın. ulan neden bozulmuyo bu alet dersin.
10- geçirir.

1- web programlama özelinde bir şey diyemem fakat normal bir win kullanıcısı max 1 haftada alışıyor.
3- küçük
4- çalışılır, süper bir touchpad'i var.
5- var
7-hub şart. (en azından bi usb çevirici)
8-muadili var hepsinin (özel kullandığınız bi yazılım varsa ona bakın yine de)
9-olabilirsin. aldığın alet şart değil, lüks. (ülkemiz şartlarında)
10- kullanım alışkanlığına bağlı. pc'den telefon cevaplayayım, sms yazayım vs. diyorsan belki. (direkt copy paste yapma olayı da var kendi aralarında ama meh yani. telefon değiştirtmez bence. ama halihazırda iphone kullanıyorsan hoş özellikler)

maaşınızı arttırmayacaksa gerek yok 13 inçte kör olup+ katarakt masrafı açmasın. 24 inç çift monitörlü güzel bir sistem dizer keyfinize bakarsınız.

mobil programlama iOS programlama ise al ama android ise veya windows'ta halledeceğin bir şey ise alma.

1+2: ben iOS developer'ım macbook pro aldım, aldığıma pişman değilim çünkü almak zorundayım, kesinlikle harika bir alet. ama dediğim gibi aynı paraya daha gelişmiş konfigürasyonlu bilgisayar alabilirdim.

3: bence 13'' programlama için çok küçük, simulator ile yan yana çalışmak istesen ide çok küçük kalıyor. ben 16'' aldım gayet memnunum ama 13 olsaydı baya sıkıntısını çekerdim bence.

4: trackpad harika bir şey, özellikle multiscreen olayına bayılacaksın, iki parmakla scroll vs. kullandıkça güzelleşen bir şey, eğer parmakların ağrımıyorsa uzun süre kullanmıyorsan mouse'a ihtiyacın olmaz.

5: photoshop crack'li kullanabilirsin ama onun yerine adobe xd var ücretsiz onu kullanabilrisin, mobil uygulama için zaten.

7: hubsız olmaz evet, ama illa original hub almak zorunda değilsin, s-link converter'ı işe yarıyor 18 tl'ye almıştım.

9: burada düşünmen gereken şu, bu cihazı aldığında işini daha rahat yapabilecek misin ve para kazanabilecek misin? eğer cevabı evet ise düşünme gerisini.

10: diğer apple ürünleri ile mac arasındaki ortak kullanımlar çok iyi ama ekstra şeyler, belki de iPhone sahibi olduğum için bana çok ilginç gelmiyor ama işte ne bileyim, gelen aramaları macbook'tan cevaplayabiliyorsun, airdrop ile hızlı dosya paylaşabiliyorsun, telefondan açtığın bir internet sitesini hızlı bir şekilde safariden açabiliyorsun vs. ö

1-Zannetmiyorum ama windows yüklenebiliyor gerekirse.
2- 15.000 az para değil. Apple'ın bence en başarılı yaptığı şey macbook pro ama yine de bilmiyorum 15 bin eder mi.
3- 13" küçük evet. Ben kullanmakta zorlanırdım şahsen.
4- Macbook trackpad i çok başarılı. yormadan kullanılabiliyor eğer photoshop vs yapılmayacaksa.
5- Var
6- Olabilir
7- Artık çoğu şey kablosuz halledilebiliyor.
8- Mesela ben mimar olarak pek çok programı osx üzerinde kullanamıyorum veya daha vasat bir versiyonunu kullanıyorum. Olabiliyor yani.
9- Pişman eden bir laptop değil ama çok kullanmayacaksan içine oturabilir.
10- Zannetmiyorum. Android rulz.

1. Adı sanı duyulmadık çeşitli işletim sistemleri ile çalışıyorum. Normal şartlarda Mac OS X kimseyi pişman etmez. Cihaz tercihi size kalmış.

2. Fiyat mevzusu kur ile ilgili o sebepten fiyata göre yorum yapmak yanlış olur.

3. 13'' geneli itbari küçük bir ekran ama çözünürlük sayesinde kendini kurtarıyor. İşletim sistemin sağladığı sanal masaüstlerini kullanabilirsen o da büyük rahatlık. Bunun yarında eğer bir yerden okuyup bir yerden yazman gerekiyorsa 2. bir monitor şart.

4. Touchpad süper bir şey. Teknik bir çizim yazılım kullanmadığım sürece fare ihtiyacı olmuyor.

5. vardır. alternatif daha ucuz yazılımlarda bulunur.

6. normalde o kadar sürmez ama süreçten etkileniyor olabilir.

7. cihaz uygun bir hub bağlamak gerekli.

8. 12 senedir mac kullaniyorum böyle bir eksilik hissetmedim.

9. burada durumu şöyle bir cevap vereyim. cihazın mobil olması ile ilgli bir gerekliliğiniz yoksa sabit olan cihazlardan da alabilirsiniz. örn: mac mini veya imac. mac mini cihazlar genelde kutusunun hakkını çok üstünde veren ama mobil olmayan bir cihazdır. mobilite istemeyen arkadaşlarıma bunu tavsiye ediyorum. yazılım olduğunuz için dik dönen bir ekran işinize yarabilir. bu durumda dell marka dönen bir ekran takabilirsiniz. tabi bunu mbp'ya da takabilirsiniz.

10. telefon konusu oldukça kişisel bir tercih. bu konuda yorum yazınca saçma sapan mesajlar geliyor ama yine de şunu yazayım. icloud ile cihazları senkron ederseniz. ve tabi icloud üzerinden senkron eder ve uygun miktarda alan alırsanız. hem dosyalarınız hep yanınızda olur. hem de hangisi neredeydi aramazsınız. ben bu şekilde kullanıyorum memnunum ama dediğim gibi telefon seçimi kişiye özel bir şey o kısmı size kalmış.

1 - Yirmi senedir Windows kullanan ve web programlamadan mobil programlamaya geçecek olan "şahsımı" çok zorlar ve pişman eder mi Macbook Pro'ya (13") geçmek?

Zorlamaz. 20 senelik PC deneyimi olan bir yazılımcıyı hiçbir şey zorlamaz. ;)

2 - Bu cihaz sizce gerçekten 15.000 lira eder mi?

Eder. 15.000 TL = 2100 USD.

3 - 13 inç çok küçük bir ekran değil mi? Orada her şey çok küçükk görünmüyor mu? Monitöre bağlama ihtiyacı hissettirir mi?

Ben 15 aldım. 13 bana küçük gelirdi. Ben de yazılım geliştiriyorum.

4 - Touchpad kullanmaktan nefret eden ve yanında eşek kadar mouse taşıyan bir insan trackpad'e alışıp mouse olmadan çalışabilir mi?

Trackpad nefis. Mouse'u aratmaz, ama ben mouse da taşıyor ve kullanıyorum. Rahatıma düşkünüm. Magic Mouse eşek kadar değil, seksi bir fare.

5 - Bu cihazda Photoshop kullanmanın ayıp yolları var mı? Kırk yılda bir lazım olacak diye aylık bir milyon dolar ödemem mümkün değil çünkü.

Ben Affinity Suite kullanıyorum, işimi görüyor. Ayıp yollara girmedim.

6 - Şimdi sipariş verirsen 40 gün sonra geliyormuş. Bu normal mi korona ile alakalı bir şey mi?

Anormal.

7 - USB falan hak getire. HUB'sız olmaz gibi geliyor. Sizce de öyle mi?

Hiç ihtiyaç duymadım.

8 - Windows'ta rahatça kullanıp bunda kullanamayacağım özellikler/programlar hangileri olabilir?

Belki bazı oyunları ararsın, oyun oynuyorsan. Ama oyun için almıyorsun zaten.

9 - Sırf bu işten para kazanıyorum diye "iş için" alacağım. Normalde bir laptopa araba parası verecek adam değilim. Sizce pişman olur muyum?

iOS için geliştirme yapmayacaksan daha ekonomik alternatifleri düşünebilirsin. Bütçen müsaitse, çok para harcadım diye üzülmeyeceksen pişman olmazsın.


10 - (Bonus soru) Bu bilgisayar beni gaza getirip Xiaomi telefondan soğutup iphone'a geçirir mi?

Geçirebilir, ama iPhone yoksa iOS geliştirme yapamazsın, dolayısıyla bkz soru 9'a verdiğim cevap.

para kazanmka için kullanıyorsan 15bin veya 60bin lira eder.

Vmware ile win üzerine mac yükleyip bir bakın. Mobil uygulama geliştirmekten kastınız nedir (oyun vs.)?

1- Alışması 1-2 hafta sürer ama macos kullandıktan sonra windows' a geri dönemezsiniz :)
2- Eder.
3- İş görür, çok sıkıntı çekmezsiniz ama küçük, o kadar para veriyorsanız bence biraz daha verip 15" alın. Büyük rahatlık.
4- Touchpad'e alıştıktan sonra mouse kullanmak istemeyeceksiniz :)
5- Var, hatta Windows'a göre daha rahat
6- Custom modeller için normal. Hep öyleydi. Ama beklediğinizden erken gelme ihtimali yüksek, garanti olsun diye uzak zaman söylüyorlar sanırım.
7- Evet. Gerçi ne takacaksınız ona bağlı. Mouse, flash bellek ve external monitör kullanmadığım için ben ihtiyaç duymadım hiç.
8- Oyunlar :)
9- Kesinlikle olmazsınız.
10- Geçirir :D

programlama bilmem

2- 13 inç ekranı tercih etmem ben, dolayısıyla 13 inçe para vermek istemem.

3- 13 inç çok küçük bir ekran boyutu, tavsiye etmem.

4 trackpada alışıp çalışamazsın, ne kadar büyük de olsa mouse gibi değil, magic mouse almanı öneririm. benim 2 mouse'um var birisi magic mouse , ki sağa sola scroll yapma özelliği benim için çok önemli. ikinci mouse da kablolu sıradan bir mouse, bunun da en sevdiğim özelliği kaza ile scroll yapmamam çünkü high sierra da scrollu kapatmanın bir yolu yok. magic mouse ayarlarında da yok. bazı programlarda sağa sola scroll hayat kurtarırken, bazı programlarda da kaza ile scroll yapmak büyük problem oluşturuyor.

5 aklına gelen her programın korsen versiyonu var, tabi osx için yapılmış versiyonu olduğunu varsayarak söylüyorum bunu

6 ne zaman gelir ne zaman gider bilemem.

7 benim 8 portlu usb hub'um var ama benim mac de 2 tane usb 2 tane thunderbolt var yetiyor çoğu zaman.

9 iş için alacaksan hangisi uygunsa onu al, illa mac diye tutturma, grafik işleri ile uğraşmıyorsun sonuçta.

1) alisirsin sorun olmaz. console kullanimi programlama icin onemli.
2) amacina bagli. gercekten eder mi bilmiyorum. 10 yildir is sebebiyle mac kullaniyorum ama sirket vermese kendim mac alir miyim bilmiyorum
3) uzunca bir sure 13 kullandim. monitorsuz programlama icin kucuk gelir. yanyana iki pencere acilmiyor. monitorun varsa idare edebilir ama benim iki tane monitorum olmasina ragmen 15'e gecmem verimliligimi ciddi oranda artirdi.
4) touchpad kullanimi mac'te mouse'tan daha kullanisli. 2-3-4 dokunuslu kisayollar isi cok kolaylastiriyor. mac'i monitore bagliyorum ama mouse'um olmasina ragmen hala mac'in klavye trackpad'ini kullaniyorum.
5) var tabi ki
6) customize ediyorsan normal
7)butun kablolarim usb-c. adaptore ihtiyacim olmuyor. adaptor/hub almak yerine kablolarini type-c'ye cevir. uzun vadede daha mantikli. o zor geliyorsa 4-5 tane sunlardan al(www.aliexpress.com daha uyguna gelir.
8) notepad++'i hala ozluyorum.
9) ihtiyacina bagli.
10) gecirmez. iphone'a gecersen tekrar pisman olup geri donersin, ustune Apple'a sinir olup elindeki macbook'tan da sogursun :P


simdi mac o paraya deger mi sorusuna biraz detayli cevap vereyim. evet mac'ler donanimina gore pahali. markasina para veriyorsun. dedigim gibi kendime alacak olsam alir miyim bilmiyorum. sirket aldigi icin tum donanimlari maksimum olan(i9 8 cekirdek, 32GB RAM vs) bir mac'im var. kendim alcak olsam 10 kere dusunurum. 15000tl'lik dedigine gore muhtemelen mnimum donanimda mac alacaksin. bu da 4 cekirdekli i5 U islemci ve 8GB Ram demek. Gelistirme yapacaksan IDE'ler ciddi RAM isteyen uygulamalar, bunun yanina Photoshop da kullanicam diyorsun, o RAM sana yetmez, islemci de compile ederken yavas kalir. simdilik idare etse bile 1-2 yil sonra o RAM yetmemeye baslayacak, takviye de yapamadigin icin satmak zorunda kalacaksin. bu fiyati rasyonelize edecek tek arguman olan "yillarca kullanirsin" da senin icin gercerli olmamis olacak. ayni donanimdaki windowslar nerdeyse yari fiyati. tavsiyem hp'nin spectre, dell'in xps ve lenovo'nin yoga serilerine bak. hepsi de premium sinif hem hafif hem guclu bilgisayarlar esimde spectre var, o da programlama yapiyor son derece memnun, 4 yil once 1200$'a i7, 16GB ram'li almistik, hala kullaniyor.

mesela su lenovo i9 H serisi islemci ve 16GB RAM'i var, 15000TL. cok rahat 5+ sene goturur hatta ram'i 32'ye cikarilabiliniyorsa +5'i daha var. www.vatanbilgisayar.com

eger butceni zorlayip 16" maclerden yada 2019 serisi 15"lerden alamiyorsan windows bilgisayarlari ciddi sekilde dusunmelisin.

1 - Yirmi senedir Windows kullanan ve web programlamadan mobil programlamaya geçecek olan "şahsımı" çok zorlar ve pişman eder mi Macbook Pro'ya (13") geçmek?

- kesinlikle zorlamaz bu sebeple pisman da olacaginizi sanmiyorum.

2 - Bu cihaz sizce gerçekten 15.000 lira eder mi?

- kirmadiginiz surece cok uzun yillar dayanacagini dusunursek evet eder.

3 - 13 inç çok küçük bir ekran değil mi? Orada her şey çok küçükk görünmüyor mu? Monitöre bağlama ihtiyacı hissettirir mi?

- kucuk evet. ama pisman ettirecek kadar degil, harici ekran takma sansi hep elinizde

4 - Touchpad kullanmaktan nefret eden ve yanında eşek kadar mouse taşıyan bir insan trackpad'e alışıp mouse olmadan çalışabilir mi?

- trackpd ile touchpadi ayni ayni kefeye koymayin! mouse takilmiyor da degil zaten, sonra belki magic mouse patlatirsiniz, opsiyonel.

5 - Bu cihazda Photoshop kullanmanın ayıp yolları var mı? Kırk yılda bir lazım olacak diye aylık bir milyon dolar ödemem mümkün değil çünkü.

- hic uzmanlik alanim degil ama vardir. ayrica bkz 8

6 - Şimdi sipariş verirsen 40 gün sonra geliyormuş. Bu normal mi korona ile alakalı bir şey mi?

- korona ile ilgili sanirim. teslim aldigin gunden itibaren 2 hafta icinde iade sansin var. begenmezsen bile, bahaneye ihtiyacin yok.

7 - USB falan hak getire. HUB'sız olmaz gibi geliyor. Sizce de öyle mi?

- ben usb'ye pek ihtiyac duymuyorum acikcasi ama lazim olunca yine dunyanin sonu degil.

8 - Windows'ta rahatça kullanıp bunda kullanamayacağım özellikler/programlar hangileri olabilir?

- bilemiyorum ama Windows yukleme sansiniz da bulunuyor. (bkz: bootcamp)

9 - Sırf bu işten para kazanıyorum diye "iş için" alacağım. Normalde bir laptopa araba parası verecek adam değilim. Sizce pişman olur muyum?
(bkz: 1, 2)

10 - (Bonus soru) Bu bilgisayar beni gaza getirip Xiaomi telefondan soğutup iphone'a geçirir mi?
- sart degil, bilmediginiz bir seyi ozlemezsiniz belki ama continuity gibi seyler hos...

Tüm sorulara cevap vermeyeceğim. Zaten bin kişi neredeyse aynı şeyleri yazıp durmuş.

Windows'ta yapmak isteyip de yapamadığın şey olursa OS X'in Bootcamp sihirbazı var. Windows 10 kuruyorsun. Zaten dahili bir uygulama olduğu için kaçak göçek bir iş değil. Windows'u kurunca tüm driverları vs. kendi kuruyor. Mac açılırken Alt tuşuna basılı tutarsan hangi işletim sistemiyle açayım diye soruyor. Windows da zaten çok hızlı. Ben aldığım zamandan beri her iki işletim sistemi de kurulu. 5,5 yıldır kullanıyorum. Windows'u ne kadar açmışımdır? Toplam 1 ayı geçmez. O da sadece oyun oynamak için.