lpg yanınca çıkan ısı, benzin yanınca çıkan ısıya göre daha yüksek. o nedenle lpg araca uzun vadede zarar veriyormuş.

1- Lpg takınca aracın ömrü LPG'siz haline kıyasla kısalır fakat bu uzun süre sonra gerçekleşir. Yani bir anda olmaz. Atıyorum sıfır araç alıp LPG taktık. Normalde bu araç lpgsiz 500 bin km üstüne çıkacaksa, LPG li araç 350 bin km civarı motor bakımı isteyebilir. Ama bu verdiğim kmler her araç için ve her kullanıcı için aynı değildir. Performans konusunda ise benim gözlemim LPG de kullanınca araç %10-%15 civarı performanstan düşüyor. Aracı trafikte yarış için kullanmayacaksanız günlük kullanımda performans konusunu kafanıza takmayın.
2-Hem benzin hem lpgli araçlarda, araç ilk çalıştırmada (sıralı sistem lpg) benzinle çalışır. Aracın motoru 35 C dereceyi geçince (ayara göre değişir bu sıcaklık) lpg ye otomatik olarak geçiş yapar. Şehir içi dışı fark etmez aracı nasıl kullanmak istiyorsan bir tuşa basarak ya benzinde ya da lpgde kullanırsın.
Günde 100 km az değil. Benzinli araç ekonomik anlamda sıkıntı çıkarabilir. Bu sebeple ya dizel ya da Lpg+benzinli tavsiye ederim. Lpg+Benzinli araç alıp sürekli benzin modunda kullanmanız bir sorun çıkarmaz. Tek çıkaracak olduğu sorun cebinizden daha az para ödemek varken daha fazla para ödemektir.
Aracın ömrünü LPG den önce zamanında yapmış olduğunuz periyodik ve ağır bakımlar etkiler.

1- araç uyumlu ise, yemiyor. atmosferik motorlu Hyundai accent, Toyota corolla, 1.6Vti motorlu Pejo-citröen modelleri, 1.6 motor Reno gurubu bunlara örnek. ama örneklerin başında elbette honda civic geliyor. Uyumsuz motora takarsan rübap yanması gibi sorunlar ile karşılaşıyorsun.

2- zaten lig ilave olarak takılıyor, benzini iptal etmek söz konusu değil. araba bazen lpg, bazen benzin ile çalışıyor. bunun optimumunu ayarlayan parçanın adı lig beyni.

günde 50 kilometre bile yapacaksanız, lpg tercih edin. binlerce taksici yanılıyor olamaz.

arabanın lpg ile uyumlu olması lazım +1, örneğin subarularda subap ayarlarını kaydırıyor ve boxer motor olduğu için çoğu modelde subap ayarı yapılması için motorun inmesi gerekiyor (2500 lira falan).

yeni hondalarda fabrika çıkışlı lpg oluyor, normal modelden farkı lpg'ye uygun subap kullanılması sadece sanırım.

benzinde kullanımla lpgde kullanım arasındaki fark aslında çok değildir. bu lpg mevzusu bizde çok çok abartılıyor. tıpkı yılda 5-10k km yapıp "ben dizelden başka araca binmem abi"ciler gibi.

1-lpg yüksek oktanlı bir yakıttır. patlama odasında doğal olarak daha da fazla ısı yayar. bu da zamanla subaplara zarar verir. 5-10 yılda bir değişmesi normal olandır. ama değiştirmeseniz de gitmem demez.yağsız ve kuru bir yakıt olduğu için zamanla enjektörleri tıkar. yağlama tam olmadığı için motorun pistonları daha da aşınmaya uğrar. ama bu aman aman bir aşınma değildir

2- sıralı sistemlerde baya kafana göre kullanabilirsin. bunu manuel olarak yapıyorsunuz tabii ki. motor belli bir sıcaklığa ulaştığı zaman kendi atar zaten sıralı sistemlerde.

performans konusunda 1.6 astra ile hiçbir sıkıntı yaşamadım. düz yolda baya baya 200'ü gördü araba. benzine alsan da maksimum 210 yapar. serilikten yiyor biraz evet ama olacak o kadar. bana göre tek sıkıntısı kapalı garajlara ve otoparklara girememek. eyyorlamam bu kadar.

hesabınız bir yerde açık kalmış olabilir mi acaba? şifrenizi değiştirin bence.

245 entrynin 240'ı... Olarak değişmiş.

tüm entrylerinizi silmeye başlamışsınızdır umarım...

Ben alırdım. Çogzel tişört.

satılıyor zaten?

--

edit: @6 yas bıla bıla

sakin...satılıyor iş yapıyor bulunuyor anlamında dedim. kaldı ki bende de bir kaç tane var fan-art tishirtler..ne bu şiddet bu celal..

Hocam "satılır mı sizce?" sorusundan "allahını seven biri çıkar da şu t-shirtlerden satıp bize güzellik yapar biz de alırız inş amin" çıkarımını mı yapıyorsunuz?

Alan olur mu satsak? Talep görür mü? Sevilir mi? Siz değil de mazallah, duyurunun diğer üyelerinden almayı düşünen olur mu?

Kesimi ve kumaş kalitesi, baskı kalitesi çok önemli. Babannemin tişörtü gibi olup dandik bir baskı ile haşır huşur ses çıkarır orası kalıp sabun gibi rahatsız ederse 5 kuruş etmez.

Sanıyorum "satılyor zaten" diyen e zaten pop culture t shirtler yok satıyor ya hali hazırda demek istemiş.

Ben de ilk t shirt'ü görünce kafamdan öyle dedim zira.

Yani evet gider o tshirt'ler, baskıları stratejik seçerseniz it gibi gtmesi lazım kumaş kesim ve yaka tırt değilse.

direkt afiş baskısı yerine fan art daha da gider. ben mesela the usual suspect hayranı, rocknrolla hayranı biri olarak direkt karakter-poster tişörtü giymem. aşırı poser bi havası var. ama genel olarak ne kadar satar bilinmez.

grup tişörtleriyle de ilgili aynı şeyi düşünüyorum. mesela serge gainsbourg t-shirti satan hiçbir mağaza yok. yurt dışında efsane t-shirtler var.
örnek: magik-city.co.uk

son olarak ikonik kişilerin giydiği t-shirtler de çok ilgimi çekiyor. mesela thom yorke no nein non t-shirti.

antalyanın en doğusundan en batısı 5-6 saat sürüyor yani seçenek çok fazla.

Teşekkürler.

@acemi, haritaya baktım da Muratpaşa şehrin tam ortasında. Kalabalık ve turistik bir yer değil mi Antalya? Daha şehir dışında sakin yerler olsa daha iyi olmaz mı?

Antalya merkez e 20 km olan her yer arazi olarak pahalı artık. Mesela kaş in köyleri veya Fethiye tarafları olur.

Serik antalyaya 30 km falandır, ama yolu güzel ulaşım kolay. Diğer tarafta kumluca finike tarafları olabilir. Tarımla uğraşılıyor genelde turistle pek işleri olmaz.

serikte yasayacagima kendimi keserim dfkg bu kadar cirkin bi yer olamaz.

manavgat guzel bence, bir de illa köy filansa alanya nin yaylalarina filan gidebilirsiniz ya da koprucay in etrafindaki köyler, tasagil filan.

finike cok tatli bi yer bence aslinda.

açılın yıllardır antalya'yı karış karış gezen ben geldim. umarım arkadaşınız da bu giriyi okur.

öncelikle muratpaşa yazan arkadaş umarım muratpaşa'da yaşamıyordur. çünkü yaşıyorsa ya benim algım ya da onun algısı çok büyük hasarlı... muratpaşa, serik ne abi. adamlara aksu önerin. aksu cennet ya... djasjda

öncelikle antalya'nın doğusunu seçeneklerin dışında alıyorum. sahil şeridi yerleşim yerleri zaten silme turist. geri kalan köyler ve kasabalarda da huzur yok. yani yabancı sevmezler. anadolunun bir köyü, kasabası gibi düşünün.

normalde herkes kaş'tan başlar ama kalkan'dan başlıyorum.

kalkan: kısa bir süre de olsa burada yaşadım. nüfus kaydım filan buradaydı yani. 3-5 bin nüfusu var. turist çok az. genelde yaşlı turistler olur. eğlence mekanı çok azdır. bu yüzden genç turistler gelmez. doğal olarak turistik göç de azdır. iş imkanı olmayınca ipsiz sapsız adamlarla dolu değildir burası. genelde çevre köylerden insanlar vardır. yörük nüfusu çoğunluktadır. marketler dışında alışveriş imkanı yok. her banka var. hastane yok. sağlık ocağı var. jandarma var. kalkan plajı taşlı ve sakindir. dalış için idealdir. su altı çok güzel çünkü. fethiye'ye 1 saat, kaş'a 30 dakikadır. kaputaş'a 20 dakikada gidilebilir. ev bulmak zordur. çünkü ev yok :))) parasını verseniz bile ev bulamıyorsunuz yani. ama bazı dönemkler çok boş oluyor. yaz sonu ev bulmak daha da kolay olabiliyor. biz taşındık çünkü yapamadık. çok küçüktü.

kaş: otel kültürü yok. butik pansiyonlar var. turistler genelde yerli turist olur. barzo turist pek gelmez. ama zaten turistlerin çoğu işletmeciye ve yerli halka göre barzodur. bana göre de... farklı bir değerlendirme kriteri var bunun. kalkan'a göre artısı marinası güzeldir. market+banka'ya + olarak devlet daireleri buradadır.hastane var. birkaç büyük sayılabilecek mağaza da var. herhangi bir turizm merkezinden farklı olarak içine kapanık bir yerdir. serserisi kopuğu olmaz. turistin turist olduğunu bile anlamazsınız. ev kiraları kalkanla aşağı yukarı aynıdır. ve kalkan gibi tüm evler küçüktür. bir gün parayı kırarsam ve çalışmadan yaşayacak kadar para kazanırsam kaş'a yerleşirim. türkiye'de yaşanacak 3-5 yerden biri. ayrıca çevre yerleşim alanları da güzeldir. şehir planlaması vasat olsa da çevresi güzeldir. yaylalara filan ulaşım güzeldir. arkadaşınız ağacı ormanı, denize tercih ederse yaylalara da bakabilir. yaylalar da çok güzel çünkü.

demre: çok küçük. öyle böyle değil. merkezde deniz olmadığından tipik anadolu kasabası. ilçe demek hakaret çünkü. yerli halk kaba. antalya'nın yozgat'ı derler çevredekiler. genelde tarımcılık yapılır. banka, market vardır. fazlasını beklemek gereksiz. demreli olmayan demrede yaşamaz kısacası.

finike: batının manavgatı. doğası tahrip edilmekte. yerli halk günden güne asimile oluyor. turizm fazla gelişmemiş ama göç suç oranını geçen yıllara göre arttırmış. ama genel olarak sakin. merkezde deniz var. banka+market+mağaza+pazar mevcut yine. yerli halk turizmden ziyade tarım yapar. turizmciler yerli değildir. antalya'ya 110 kilometre filan. ev rahat bulunabilir. kiralar ucuz. hastane var.

kumluca:antalya'ya 90 kilometre. olimpos ve adrasan'a yakın olması dışında pek bir numarası yok. banka+market+mağaza+çarşı mevcut. kiraları bilmiyorum. yerli halk tarımcı. şehirden 1 kilometre kuzeyde tarım alanları mevcut. seracılık gelişmiş. işçi göçü had safhada. devlet hastanesi var. ve büyük sayılabilir. kiralar ucuz. turizm yok denecek kadar az.

kemer: tek kelimeyle rezalet. rus turistin olduğu yerden hayır beklenmez zaten. bu bir gerçek. eğlence mekanları ses ve görüntü kirliğinin dibine vuruyor. her köşe başı eğlence mekanı. çok turist var. turizm krizinde bile çok turist vardı yani. ağlıyorlar iş yapamıyoruz filan diye ama gelen turistlerin parasız turist olmasından dolayı bu. kiralar normal. çarşı+pazar+banka+avm+mağazalar mevcut. suç oranı çok yüksek. daha fazla yazmıyorum. rezalet çünkü.

göynük: kemerden hiç nasibini almamış küçük bir kasaba. güzeldir. ama doğa harikası beklemeyin. tüm ihtiyaçlarınızı kemerden gidereceksiniz. araba şart.

antalya merkezi de hiç yazmıyorum. biz yaptık bir hata arkadaşınız yapmasın. antalya merkeze taşınmayı düşünen herkesi bir şekilde caydırdım. caydıramadıklarım da yavaştan hayıflanmaya başladı. öyle bir yer antalya.

antalya yaylaları derseniz üçoluk ve feslikan benim favorim. antalya merkeze yakın yaylalar bunlar. üçoluk bildiğiniz köy. rakım 1300. arsa fiyatları tavan yapmaya başladı. kiralık birkaç ev var. doğası güzel. orman köyü zaten. hani ben sakin yerde yaşarım hem de büyük şehre yakın olup işim düşünce hallederim derseniz ideal. antalyaya 50 km. araba şart.

feslikan da 2000m rakıma sahip. arsalar çok pahalı olmasa da pahalı. kiralık ev zor. aramak lazım. orman köyü. güzel.

bir de kaşta gömbe var. kızılderili olsaydım kesin orada yaşardım.

Merkez gayet leş her yer ses ben demreyi çok seviyorum.denizi olan bir anadolu köyü gibi düşün derim .

Süper, çok teşekkürler.

@mind mischief harikasınız. Kaş, finike ve kumluca en uygun seçenekler gibi, buralardaki evlere bir bakacağız. Olmazsa Kalkan'ı da düşüneceğiz. Yaylaları kışın soğuk olur diye eledik. Bu arada bana da ilerisi için bazı fikirler verdiniz :)

kaş köyleri +1

tarif midir bilmiyorum ama beşamelli-kaşarlı brokoliyi çok severim. annem hep böyle yapardı çünkü. ve tabii az haşlanmış olacak.

trick question, brokoli yenmez.

Ben buharda haşlayıp üzerinde limon, sarımsak, zeytinyağı, tuzdan oluşan bir karışım gezdirip yemeyi seviyorum. Bu tarife kırmızı pul biber de eklenebilir ya da yoğurt.

Buldugum tüm sebzelerden curry yapiyorum. Brokoli de cok yakisiyor: www.greatcurryrecipes.net

@ mind mischief +1
@ unlem +1

bulgur pilavı ile de deneyebilirsiniz. suyu döktükten sonra üzerine brokoliyi atıp haşlanmasını öyle sağlayabilirsiniz. ben seviyorum bu şekilde de.

@unlem +1. Hafif ekşi olacak, mis gibi.

Haşlayıp üzerine sarımsaklı yoğurt ve naneli - kırmızı biberli yağ.

Aynı tarif karnabahar için de geçerli.

brokoliyi ben ya pisirmeden yerim (gaz yapiyor biraz), pisereceksem de asya mutfagi usulu kizartirim. patates kizartmasi gibi, eger fritoz falan varsa evde salla icine gitsin. haslanmisi berbat bence.

Okunmuyor diye ucuza mı satılmalı? Böyle bir oran kurmak yersiz olur emek verilen şeyler konusunda.

Bu arada kitap okumak hakkında katılmıyorum bu genel geçer görüşe. Roman okumanın dizi izlemekten çok da büyük bir kişisel artısı olduğunu düşünmüyorum.
Konu hakkındaki detaylı görüşüm de budur: eksisozluk.com

Ben pahalı bulmuyorum açıkçası, Allah de ötesini bırak, Allah ister her şey olur, Allah ol dedi arkanı dön çık gibi saçma sapan kitaplara istenen fiyatları ve türbanlı tüm vücut hatları belli suratında bir kilo makyaj olan kesimin bunları birinci sıraya taşıdığı bir pazarda kaliteli yayınlar ucuza bile satılıyor.

Okunmuyor diye ucuza mi satilmali +1

Cok kitap okunmamasinin o kitap ortaya cikarkenki masraflara/sureclere bir etkisi yok.

matbaacı bir arkadaşım kağıt fiyatlarının artışından bahsetmişti. bir sebebi bu olabilir. bir de yayınevlerinin güttüğü fahiş kâr politikasının da elbet bir etkisi vardır. çünkü bazı kitapları dikkatle takip ediyorum, özellikle bilimsel olup halka fazla hitap etmeyenleri inceliyorum. bir sene içinde yarı fiyatına düşmeyen yok gibi. yayınevlerinin zarar ettiklerini de düşünmüyorum. kârlarını azıcık azaltsalar kitaplar bu fiyatlara olmaz diye düşünüyorum.

okunmuyor diye daha ucuza satmak mantığını uygulamak mümkün değil. yazar, yayınevi, son satıcı ne kazanacak o zaman bir adet kitap satışından?

ayrıca ben pahalı olduğuna inanmıyorum. özellikle almanya ve isviçre'deki kitap fiyatlarını görünce, hele alanımdaki kitapların fiyat etiketleriyle bakışınca, bu gerçeği kabullenmek durumunda kaldım. tek maaşımla maksimum 6-7 adet kitap alabileceğim durumlar söz konusu, o kadar diyeyim. hatta birkaç yabancı arkadaşım bizdeki kitapların ne kadar uygun olduğundan dem vurup çok şanslı olduğumuzu ifade etmişti. çok da genelleyemiyorum tabii, benim gördüğüm örnekler sınırlı o açıdan.

ebookdepository, amazon gibi siteler ile kiyas yapinca epey ucuz oldugunu dusunuyorum ben.

ne ucuz ki kitap pahalı diye şaşıyorsunuz.

kitaplar pahalı değil biz fakiriz. 30-40 lira öğle yemeğine veriyoruz nihayetinde. kitaba da verilir. iki katı bile verilir.

Kitap fiyatları nasıl pahali değil arkadaşlar? Ben niye 5-10 liraya orjinal kitap bulamıyorum bunu gerçekten merakimdan soruyorum. Ince hikaye tarzi kitaplar belki o kadardir ama azicik hacimli kitaplar 20 kusurdan aşagi değil.

Bunlar sepetimde olan ve fiyatlarinin düsmesini bekledigim kitaplar kaldi ki hiçbiri "bana göre "ucuz değil.
Ulusların düşüşü -daren acemoğlu -25,90
Paradigmanin iflasi-fikret baskaya-30
Bir gün tek başına vedat türkali -40
Görülmeyen adam-ralph edison-27
Cereyanlar-tanil bora- 47
Saatleri ayarlama Enstitüsü -24
Ince memed serisi- 97

pahalılık alım gücüyle alakalı bir şey. sorunun doğru cevabı için "bir kitap basmak kaça mal oluyor" sorusunu araştırmalısınız. 20 bin adet kitap basmanın kaça patladıgını bir araştırın; neden 5-10 TL 'ye 300 sayfa kitap alamadıgınızı anlarsınız. mazot ithal, kağıt ithal, mürekkep ithal. dolar 5 yılda 2'ye katlamış. doğal olarak 5 yıl önceki kitap fiyatları da 2'ye katlıyor.

arz talep öyle bi şey değil :/

zaten çok kitap satılsa daha ucuz olacak kitaplar. ya da şuan devlet sübvanse edecek zorla düşürecek fiyatları.

Arz-talep denge noktasi bu fiyatlar demek ki.

Yav o değil de madem kitap satılmıyor bu ülkede nasıl her avm'de D&R var ben onu anlamıyorum kirası az uz değil oraların.

kitap fiyatlarının okuma oranıyla hiçbir alakası yok. kağıt fiyatlarının artışıyla da hiçbir ilgisi yok. telif, basım hakkı, maliyet falan filan de değil. bunun tek sebebi yayıncılık politikası. 90'ların başında yayın işine giren banka fonları,vakıfları bile kar üzerine kar yapmaya başladı. tek bürosu ve 5-6 çalışanı olan butik yayınevleri bile 100 yılık yayınevleriymiş gibi davranıyor. sorduğunuz zaman çeviri, illüstrasyon,vergi, büro giderleri gibi sebepleri öne sürüyorlar. ve her şeyden önemlisi rekabet yok. 4-5 yayınevi dışında birçoğu kopya ve çöp içerikler basıyor. o yayınevleri de yeniliğe kapalı. sürekli tekrara düşüyorlar. (iletişim'i bu konuda ayrı tutuyorum)

çevirmen kazanmıyor.
kapak tasarımcısı, grafikçi kazanmıyor.
yazar az uz kazanıyor.
devlete giden verginin fiyatlar yanında hiçbir değeri yok.
verdikleri telifler çok komik ücretler. zaten telif- baskı arasında doğrudan bir ilişki var. biz telifi alıyoruz satmıyor gibi bir durumda da söz konusu değil.

işin özü herkes kendi emeğini olması gerektiğinden pahalıya satıyor.emek demek de doğru olmaz aslında. kendi işini pahalıya satıyor. bu işi kaliteli ve ucuz yapmaya çalışan butik yayınevleri de bir süre sonra "bir keriz biz miyiz?" diyerek vazgeçiyor. geçmişte çok örneği vardır.

kitaplar pahalı değil bence ortalama 100 sayfalık bir kitap 3 lira, 300-400 sayfalık bir eser 10-15 lira; bir kahve parası bile değil.

Nereden bakıyorsunuz bilmiyorum ama yazdığınız iki kitabı da dediğiniz fiyatların çok altında buldum, diğerleri de daha ucuzdur muhtemelen, arayınca bulunuyor bence.

www.idefix.com

www.dr.com.tr


Ayrıca bugün idefix'de sepette %10 indirim var, madem ucuza bulamıyorsunuz biz söyleyelim.

Son olarak kitabın alıcısı var, düzenli kitap okuma oranı %50 civarı, yani yok değil.

Burada kitap fiyatlarını pahalı bulamayanları görünce epey şaşırdım. Gerçekten nasıl pahalı değil ya? İş Bankası haricinde kalburüstü yayınevlerinin klasikleri bile o kadar pahalı ki zannedersin hala telif ödüyorlar. Bir yazar, bunun arka planında dönen olayları paylaşmıştı Ekşi Sözlük'te. Kitabın yazarı bile çok cüzi miktarda kazanırken yayınevlerinin kan emiciliği yüzünden kazıklanıyoruz hep.

Kim kazanıyor bilemem de baktım şimdi öylesine aklıma geldi.

Stephen Hawking - Zamanın Kısa Tarihi türkçe hb fiyatı 12 lira
(1 porsiyon yemekten ucuz)

Aynı kitap isveççe hali 111 kron yani 52 lira.

Hadi amerika fiyatına da bakalım
6 dolar diyor 23 lira yapar.

Ülkemiz fakir kardeşim kitap ucuz yoksa.

bu arada Türkiye'de aslında kitap okuyan kesim için okuma oranı düşük değil. fakat ortalamayı düşüren bir grup var, hiç okumayanlar. Yani ülkece bazı şehirler hiç okumuyor, bazı şehirler avrupa ortalaması civarında okuyor.

bu yüzden de yaşadığınız yerde ne yana baksanız kitapçı görürken, kitabevi olmayan şehirler olmasına şaşırıyorsunuz.

yoksa kitap pahalı değil, biz fakiriz.

kayıp başlığı altında 2 defa up yazdığım için uçuruldum. kondüktörün biri bana takmış. sonradan anlaşıldı. o kondüktör görevden alındıktan sonra bile geri dönemedim.dönmeniz imkansız kısacası.

ben yeni hesabımı vereyim size eskisini geri verin dedim öyle bile kabul etmediler ahzcxhzxc

@cosmicstring teşekkürler cevabınız için. böyle bir şey olduğunu da bilmiyordum. ama hoşuma gitmedi açıkçası, normal amfilerden önerebileceğiniz var mı peki durumuma uyan?

pilli roland cube serisi. roland micro cube özellikle. pilli ve küçük olması sizi korkutmasın. ekşi ve farklı platformlardaki yorumları referans olarak alabilirsiniz. sevgiler.

@mind mischief, çok teşekkürler gerçekten kaliteli bir amfiymiş. ancak bütçemi oldukça aşıyor. ben 200 bandında bir şey düşünmüştüm başlangıç için, yanlış mı düşünmüşüm?

200 liraya ancak çin malı ashton, tarzı amfiler alabilirsiniz her ne kadar ses çıksa yeter deseniz de işi ilerlettiğinizde az buçuk drive, birazcık reverb, delay isteyeceksiniz, doğru düzgün stomp box pedal alsanız dahi o 200 liralık cihazdan düzgün ses çıkma ihtimali oldukça düşük bu sebeple ikinci el roland cube, microcube beklemenizi öneririm. (markasına kanıp alacağınız marshall, fender ve ibanez'in de 5-10 wattlık ucuz amfileri oldukça kötü olacaktır başlangıç için roland cube kadar verim vermeyecektir)

Ya da ikinci ihtimal çok leş olmayan bir prosesör'ü 2.1'e falan bağlarsanız yine kötü gitar amfisinden daha düzgün sonuç elde edersiniz. (roland gt8-6 oldukça eski ama iş görecek aletlerdir yine ucuz olan digitech gibi cihazları tavsiye edemem)

Hadi bi de üçüncü ihtimal uydurayım çok çok basit bir ses kartı alıp bilgisayardan amplitube, guitar rig gibi yazılımlarla amfi simülasyonu ile başlangıçta her türlü tatmin edecek sonuçlar yakalayabilirsiniz. (m-audio, focusrite, presonus'un ikinci elleri o fiyata denk gelebilir)

www.mydukkan.com şunu kullanıyorum ben.

1080-60

4k video izleyen kitle oldukça az. youtube'da amacın ise fazla izlenme sayısı ve süresi olduğuna göre çoğunluğa hitap etmen lazım

Kurgudan geçirilecekse 4k çok zaman alır ama çok güzel kurgulanır. Kurguladıktan sonra 2kya düşürüp öyle yayınlardım, 4kyı tercih etmem ki zaten 4k ekran yok bende.

Siz 4K yukleyin, isteyen 4K isteyen, isteyen 1080p, isteyen 720p izler zaten.

belki araştrmışsınızdır ama telif hakkı yüzünden ciddi yaptırımlarla karşı karşıya kalabilirsiniz.

1080-60. Daha canlı bir his uyandırıyor. Konserde önemli bence.

4K cekim yap. 20 yıl sonra da izlenebilsin.

@acımasız gercekler herhangi bir izlenme kaygısı filan yok. sadece gittiğim ve kayıt altına aldığım konserlerden bir iki parça atacağım. 10 kişi izlese bile o 10 kişinin genelde hangi kaliteyi tercih ettiğini merak ediyorum.

@babaganus , evet kurgu ve montaj aşaması olacak. render sürecinde biraz zaman kaybı oluyor fakat 4k'yı bu sebepten dolayı dikkate alıyorum. teşekkürler.

@mysql34 telif hakkı yüzünden dmc ile bir süredir kapışıyoruz. sorun yok :)

@cıkmaz sokaktan cikagelen cocuk ben de 60 fps taraftarıyım.ama 4k 60fps çeken bir kamera alana kadar bekleyeceğim bakalım.

@tomcruise öneri için teşekkürler, ama 20 sonra youtube diye bir mecra olmazsa? :)

mesaj attım

Tren yolculugunda kitap okumak da cok iyidir, sirf muzikle kisitlamayin.

tesekkurler ama bu ara kitap okumak icin engellerim var, sadece muzik... sadece muzik

telefondan kaliteli ses çıkmasını belirleyen onlarca faktör var. eğer dosyalar flac ise bir ölçüde ortalama bir ses kalitesi almak mümkün. ama profesyonel anlamda çok iyi ses kalitesi almak istiyorsanız harici kulaklık amfisi seçeneğine yönelmeniz lazım. ki ben buna da pek lüzum görmüyorum.

normalde ben kz-zst veya moxpad x serisi öneriyorum. gerçek anlamda tam bir f/p ürünü bunlar. xiamo ile filan kıyaslanamayacak kadar verimli. ama bunlar ülkemizde satılmıyor. bunun için yine bir f/p ürünü olan sony mdr-ex15 serisini öneriyorum. yaklaşık 3 yıldır kullanıyorum. kablosunu koparmadığınız sürece frekans kaybı vesaire söz konusu değil. 2 yıldan sonra kulaklık kısmındaki plastik tabaka oynuyor. onu da kablo yardımıyla ittirerek çözebiliyorsunuz. 40-50 lira gibi bir fiyatı var. daha kaliteli ses almak içinse mdrex serisine bakabilirsiniz. mdrex110 mdrex450 gibi. ama 150-200 liraya sennheiser cx300 daha iyi bir seçim olur.

cok iyi bisey istiyorsan tek kulaklik yetmez. kulaklik amfisi de alman lazim. yani muhtesem kulakligin olabilir ama kaynagin(telefon, mp3 player vs..) gucu de onemli

özentilik. değilim çünkü güzel bir şey sağlığa zararlı olmasa ve maddi yük olmasa bırakmazdım ama bıraktım.

Cevap için teşekkürler. Nesinin güzel olduğundan bahsetmeniz mümkün mü acaba? Ben hiç içmedim ve bu merete neden bulaşılıp neden devam edilir anlamak istiyorum.

Tepki. Yarı bilinçli yarı bilinç dışı bir tepkiydi. Bir de tutunacak bir şey arayışıydı. 9.5 yıl içtim, çok pişman oldum. 3 yılı geçti bağımlılıktan tamamen kurtuldum.

Meraktan içtim. Başlamadım, o yüzden bırakmak gibi bir derdim olmadı. Senede üç beş tane içerim ortam olursa.

26 yaşında başladım. aslında sigara da değil önce nargile sonra puro. nargile meraktan, puro y.. pardon, o da bir nebze merak olabilir. canım istedi yaktım bir tane hoşuma gitti. keyif veriyor ve ağzımda bıraktığı tadı, dumanının kokusu hoşuma gidiyor. pişman değilim. devam ediyorum.

Arkadaslarim iciyordu onlardan gorup basladim. Pismanim. Dusen hayat kaliteme mi yanayim verdigim tonla paraya mi?

@air cevap için çok teşekkürler

@voyager hiçbirine yanmayıp bırakmayı deneyebilirsiniz hocam. En önemli eşiği geçmişsiniz bile. Çok da severek içmiyorsunuz.

aşıktım. marlboro kutusunun içinden samsun vermişti arkadaşım. bandrollü sigara içmiyorum artık. paket tütün (drum) arada da açık tütün içiyorum. pişman değilim.

merak. arkadaşlara ''versene bir tane'' diye diye başlamıştım. 10 sene olmuş, pişman değilim, severek içiyorum :)

@mimd @eazy içerken havalı olduğunuzu düşünüyor musunuz? Eğer cevap evet ise hâlâ içiyor olmanızda bunun bir etkisi var mı sizce?

Çok ergence gelecek belki ama üniversitede bir arkadaşım sigaraya başlamıştı. Ben o zamana dek sigara bağımlılığını anlayamaz ve içenlere hor bakardım kendilerine durduk yere zaaf yarattıklarından dolayı. Hem dumanını yel, parasını el almıyor mu? Ha, neyse, o sürekli bana "Bir tane iç, ne olacak?" diyip durdu, günde bir dal içtim, hiç paket almadım. Bağımlı olmadığımı iddia ederdim üç yıl önce. Sigara yokken delirmezdim yani. Şimdi de kardeşim evde, ben de işsizim mezun olduğumdan beri. Kardeşim içtikçe ben de içiyorum, arkadaşlarla buluştukça paket alıyorum. Sigara yokken de hala delirmiyorum ama abarttım içmeyi. Yine de bağımlı değilim herhalde.


Şimdi o arkadaşla küsüm, her yönden irtibatı kestim ama onun sunduğu, benim de kabul ettiğim bu alışkanlık (?) kaldı. Büyük konuşmamak lazım, evet.

@meb haklısınız hocam kazara ben de başlarsam hayvanlar gibi içerim sanırım, çünkü aşırılık benim içimde olan bir şey. Kokusundan tiksinen, tek bir fırt bile denememiş birinin sigara içen hâli de orta hâlli olamaz.

Ortaokul öğrencisi falandım havalı olmak için özentilikten denedim bu ne lan bok gibi dedim bir daha da içmedim.

Meraktan içtim. Lisede hiç içmemiştim ama üniversiteye girince yurttaki ilk günümde kantinden sigara alıp denedim. Sonra sıkıntılıydı o zamanlar aileden ayrılmak falan, sıkıntılı olunca içilir diye yee etmiş beynimde üzüldükçe içtim. Ama bağımlı olmamıştım taa ki 3. sınıfa kadar. 3.sınıfta yurtta oda arkadaşlarım fosue fosur içiyordu bwn de alıştım onlarla içerken. Evet pişmanım çünkü birşeye kontrolsüzce bağımlı olmak, kokmak, sigara yüzünden bir sürü sağlık sorunu yaşamak iğrenç birşey.çok denedim ama bırakacak motivasyona sahip olamadım. Issız bir adaya düşsem o zaman bırakırım heralde yokluktan.

@taktikmaktikyokbambambam hayır, içerken havalı olduğumu düşünmüyorum :)

@ufuk hocam çok sevindim.

@turp hocam yeni yıl yaklaşıyor. Yeni bir yıl yeni bir sayfa olabilir. Kalan şu dört günde tiksinene kadar içip 1 ocak itibarıyla da bırakmayı düşünebilirsiniz belki. Yeni yılla birlikte geçen her gün size motivasyon kaynağı da olur hem. Zinciri kırma yazıp aratın lütfen.

Lisedeyiz, arkadaşlarla sigara içmeye özenmiştik. İçmeye çalışıyoruz ama beceremiyoruz,o sırada yaşlı bir amca gelip "oğlum siz gerizekalı mısınız, sigara içmeyi bile beceremiyorsunuz" gibi bir şey demişti.

İlk ve son sigara içişim :)

@taktikmaktik hocam, bu ufak kıvılcımlar bende birşeyler yaratıyor ama o motivasyon kalıcı olmuyor. Yine de neden olmasın bir kez daha denenebilir.

Öve öve bitiremedikleri orgazm sigarasını denemek için içtim. İlk ve son oldu. İçtim dediğim de bi nefes. Ölüyordum.

14 yasinda basladim. Yatili okuduğum icin zor olmadi baslamasi. Evde icildigini gordugum ve algiladigim 6-7 yaslarindan beri icmek istiyordum. Dünyanın en pişman içicisi olabilirim. Farkli zamanlarda 2 sene 4 ay ve bikac kez 1 ay biraktim. Su anda yine içiyorum. Son 4 senedir falan sürekli birakma egilimindeyim. Mevcut durumda bosluk hissi ve motivasyon eksikliği kalıcı kurutuluşa engel maalesef.

Silivrikapı çocuğuyum, minnakken başladım içmeye. Araya spor girince bıraktım. Sonra can sıkıntısından 2 defa daha başladım, biri spor kariyerimi bitirdi. 2 sene önce tekrar bıraktım. Mutlu veya mutsuz değilim, değişen bir şey yok. Daha içmem ama.

Çok ama çok sıkıldığım ve bozulduğum bir zamandı. Gittim kafeteryadan cigarillo'lardan aldım. Kokuya karşı hassasım, arkadaşlarım içerken bir tek o (cafe creme olanlardan) kokmazdı. Üst üste 4 tane içmişimdir herhalde o hırsla.
Devamında midem bulandı, kustum. Sonrası da gelmedi zaten.

lisede denemiştim. sırf meraktan. bi bok anlamadığım için içmedim. üniversitede vs hiç içmedim sanırım belki bir iki tanedir. son iki senedir alkol yanında tüketiyorum sadece. iyi oluyor.

askerde içtim can sıkıntısından. pişmanım. tövbe ettim, canım çok nadir de olsa çekiyor ama kafam rahat

uzun olacak ama anlatıcam. serin hikaye.

23 yaşındaydım. tam gezi olaylarının olduğu dönem. canım sıkkındı, bir sürü kötü şey olmuştu. sigaraya başlamaya karar verdim. filmlerde kötü bir dönem geçirenlere hep "yak bi' sigara" derler çünkü.

yaz okulundan 2 ders almıştım. arkadaşlarımdan da kimse yoktu. okul bahçesinde tek başıma otururken yaktım bir tane. biri görecek, aa sen sigara mı içiyorsun diyecek diye ödüm koptu :D akşam eve gittim, tek yaşıyordum. bira aldım onunla içtim. ağladım içtim, üzüldüm içtim, kafam attı içtim. sigara bana hep o çirkin günleri hatırlatıyor. aylarca kimselere söylemedim ama sigaraya başladığımı, en yakın arkadaşlarıma bile. ki o dönem zaten kimselerle sık görüşmüyordum. hayatımın bunalım devriydi :)

ilk 2 sene boyunca piyasadaki en ağır sigaralardan birini içtim, hem de büyük bir keyifle. sonra da en light sigaralardan birine geçtim birden. dedim ki ben ne içiyormuşum 2 senedir, ciğerim solmuş. 1.5 sene de o light olanı içtim.

valla sonra bana birden ilginç bir şey oldu. bıraktım. daha doğrusu sigara beni bıraktı. neden böyle oldu tam bilmiyorum. 3 yıllık içiciliğimde hiç bırakmayı denememiştim, aklımdan bırakmak geçmiyordu bile. her gün net 1 paketimi içerdim yani. ama bir gün geldi, sabah içtiğim sigara midemi bulandırdı, yemekten sonra içtiğim sigara ağzımın tadını bozdu, evde içtiğim sigara bana bile leş gibi kokmaya başladı. tiksindim. 8-9 aydır içmiyorum. canım çok çekerse içeceğim dedim kendi kendime, gerçekten de bu 8-9 ayda belki 3-4 tane içmişimdir alkolle ama hepsi o yani.

böyle istemeden de olsa bırakmamın olası sebeplerinden biri yogaya başlamış olmam bence. yogaya ilk başladığımda kursa gitmeden içiyordum, çıkınca içiyordum. başta güzel bile geliyordu o hareketler sonrasında sigara içmek. ama yogayla hiç de bağdaşmayan bir şey yani düşününce. o yüzden vücudum zamanla onu istemedi, tepki gösterdi diye düşünüyorum. diğer bir sebep de, artık hayatımın gerçekten düzenli olması, huzurlu ve mutlu olmam. çünkü sigarayı kötü günlerimi atlatmada yardımcı bir araç olarak görüyordum, başlama sebebim bile buydu. şimdi ise mutluyum, dertsizim. sigaraya ihtiyacım yok.

sonuç olarak pişman değilim. 3-4 sene sigara içmemin ciğerlerim açısından büyük kayıp olduğunu düşünmüyorum. ama saçma bir şekilde de olsa bıraktığım için çok mutluyum. sigara eskiden hava atma aracı olabiliyorken günümüzde "yazık ya, iradesiz demek" gözüyle bakıyorlar, içenlere acıyorlar. artık o konumda olmadığım için mutluyum.

40 yil icmedim, ihtiyac da duymadim etrafimdaki herkes iciyordu. sıkıntılı zamanlarımda basldim. 1 yildir günde 1 paket iciyorum. pisman degilim.

ilk ne sebeple içtim... ilk kez coğrafya hocamız evde deneysel takılıp anne babamızdan sigara isteyip içmemizi ve tadını beğenmeyeceğimi iddia etti ama senelerdir evde ailem içtiği için pasif içiciyim ve etkilenmedim. üstünden çok zaman geçmeden de zaten alkolle birlikte sigara tüketimi başladı. sigarayı senelerdir kullanıyorum çünkü seviyorum. pişman mıyım ? bazen. çok tıkıyor nefesimi gerçekten. neden mi seviyorum ? her ruh halime uyum sağlıyor. mutluyken içince keyif veriyor, mutsuzken içince eşlik ediyor.
bırakamadım. 1 aylık içmeme serüvenim oldu, en uzunu bu ve sene 2010 veya 2011di. o günden beri maksimum verebildiğim ara uyku sürelerim oldu.
bırakmayı da düşünüyor muyum ? bazen ama çok nadiren. yani seviyorum, belki elektronik sigaraya başlayıp biraz azaltabilirim ama tamamen bırakacağımı pek düşünmüyorum. spora olan bağlılığımla alakalı bu durum da değişebilir belki ama bilemedim.

Lisede tüm arkadaşlarım içiyordu, onlarla denedim. 2-3 paket almışımdır ama tamamen mantık insanı olduğumdan devam etmek için sebep bulamadım.

Üniversitede de bölümün %98'i sigara içiyordu. Öyle olunca aralarda sigara içme bahanesiyle sohbet muhabbet oluyordu kendi aralarında. Fazla sosyal bir insan olmadığım için kaynaşma amaçlı başlasam mı diye düşündüm ama bunu da saçma buldum.

Şu anda da cahil işi geliyor bana sigara (özellikle avrupada bulunduktan sonra), kendini geçtim başka insanlara saygısızlık. Bazen trene binmek için beklerken daha inerken sigara yakanlar oluyor, ya da binmeden büyük nefes alıp yanımda verenler; pisliğe bakar gibi bakıyorum bu insanlara, tam bir saygısızlık.

5. sınıftaydım, bir arkadaş vardı anne-babası olmayan, yaşlı halasıyla yaşıyordu. hiç arkadaşı yoktu, aksi bir çocuktu, üzülüyordum haline ama arkadaşlarım onunla takılmak istemiyor diye sadece okul dışında yanına gidiyordum, bizim mahallede oturuyordu. evine gitmeye başlamıştım, sigara içtiğini görünce tuhaf gelmişti o yaşta nasıl içiyor diye. muhtemelen aynı sebepten havalı da geldi, tam hatırlamıyorum. o zamanlar içmiştim 1-2 hafta, sonra şahin taşındı mahalleden, ben de içmedim. bir daha sigara istemedi canım hiç, zaten 1-2 sene sonra ne kadar boş bir şey olduğunu anlamıştım, o yüzden lisede-üniversitede içmedim.

sonra; stresli bir işim vardı, ilk iş tecrübem. normal sigara hala tatsız tuzsuz geliyordu, o ara djarum'la tanıştım, onun tadını beğenince başladım. 1,5 sene civarı kullandım, sonra işi bırakınca sigarayı da bıraktım. o zamandan beri düzenli içmiyorum, ortamına göre. bilerek paket almıyordum ki başlamayayım diye, şu aralar boşluktayım baya, ara ara alıyorum paket, yalnız başıma biyerlere gidip oturdukça içiyorum kahve ya da birayla. paket bitince ara veriyorum ki yeniden başlamayayım diye.

ilk puroyla başlayıp 4 yıl kadar sigara içtim. maddiyat ve sağlık sebeplerinden bıraktım. ana etken özgürlüğümü kısıtlıyor oluşuydu. otobüste uçakta sınavda vs belli süre üstünde duramıyorsun. ilk hevesle küçük yaşta içmiştim. kimse kusura bakmasın sigaranın özentiden başka başlama sebebi yok.

ben de özentilikle başladım. 18 yıl içtikten sonra 10 aylığına bıraktım, sonra yine başladım ve 5 yıl daha içtim. 2 hafta önce yeniden bıraktım.

Başladığıma pişmanım.

13-14 yaşındayken en yakın arkadaşım ailesinden gizli balkonda içiyordu. Sonra birkaç arkadaşımız daha geldi, onlar da fosur fosur içmeye başladılar. Evde kimse yoktu. Bana da yarım sigara verdiler. İçmeyi denedim. 'Eee, bu böyle mi, olayı ne. Zevkli de gelmedi' dedim, bir daha içmedim.

1) bir etkinliğe bağış yapman gerekmiyor. Okul kütüphaneleri her zaman eksik. Yerel bir okula verebilirsin, daima desteklemek gerekiyor.
2) dönüşüm noktası +1 ama çok düşünmedim bunu.

kitap yardım kampanyalarına gönderilen çoğu kitapların amacına uygun kitaplar olmadığı ileri sürülerek sahaflara satılmışlığını görmüş olarak bu tarz kampanyalara güvenim azaldı. en mantıklısı herhangi bir köy okuluna bağışlamak. okul bulma konusunda da zorlanacağınızı düşünmüyorum. ptt bu işi çok ucuza hallediyor. (yatılı bölge okulları ve liselerinin kitaplara olan ihtiyacı hiçbir zaman bitmez)

"boktan" diye tabir ettiğiniz kitapların listesini buradan paylaşıp isteyene dağıtabilirsiniz. olmadı bir sahafa satıp karşılığında kitap alabilirsiniz. olmadı gittiğiniz bir cafeye filan da bırakabilirsiniz. maksat elinizden çıksın, birileri nasiplensin.

@minf mischief

hani su bi ara cok populer olan her yerde satilan ucuz dunya klasikleri. hem kotu, hem tahrif edilmis ceviriler. kimsenin vebalini almak istemem, dolayisiyla yok edecegim :)

kesınlıkle yok edin. bende de birsürü hakikat kitabevi kitapları vardı. yakacak olarak kullanıyorum başka insanları zehirlemesin pis ideolojileri ile.

@tabudeviren anlıyorum fakat ama yine de kitap imha etme fikri gereksiz geldi. siz bilirsiniz :)

ben halk kütüphanesine verdim. gerçi içinde gazete kuponuyla aldığımda vardı kaliteli olanı da.
yani kitap alacağım diye gittim, içler acısı halde, üzüldüm. 77 yılından falan kalma kitaplar vardı. kitaplarınız onlardan kötü değildir heralde.

işitme sağlığı ve yüksek ses diyorsun. aynı cümlede diyorsun. nasıl oluyor?

açık kulaklık alacaksın. iyi ampli alacaksın. iyi d/a çevirici alacaksın. öyle öyle oluyor. ama çok paran gider.

@acemi

Telefon incelikli müzik dinlemek için pek uygun bi alet değil yani öyle mi?

@alperz 'işitme sağlığı' diyerek anlatmak istediği muhtemelen: sesin kendisinin doğru çıkması. yani insan sağlığı değil, sesin sağlığını kastediyor.

'desibel kısıtı' da diyerek demek istediği muhtemelen kulaklığın olabildiğince 'FLAT EQ'lu olması.

yalnız türkçeyi sonradan öğrenmiş gibi yazdığından böyle bir metinle karşımıza çıkmış.

O yüzden:

@divan öncelikle müzisyen olup olmamanın, 'incelikli dinlemeler'in vs kulaklığın kalitesine de tipine de bir etkisi yok. monitör kulaklık almak için müzisyen olmak zorunda değilsiniz paranız olsa yeter.

Eğer monitör tarzı FLAT EQ'yu hedefleyen kulaklıklardan alacaksanız 'Studio Monitor' gibi aramalar yaparak bu tarz kulaklıklara da hoparlörlere de ulaşabilirsiniz. Marka model tavsiyesinden önce bütçenizi belirlemenizde fayda var. Sonra bütçenize göre beğeninize uygun ekipmanı edinirsiniz. Çevrenizde sizin yapmak istediğiniz işlerle uğraşan kimselerden tavsiye alabilirsiniz, stüdyolara danışabilirsiniz.

Yalnız yapacağınız işe göre kulaklıkla hoparlör arasında çok temel bir fark ve sıkıntı var. Şöyle ki: kulaklıkta sağ hoparlör direk sağ kulağınızda sol hoparlör direk sol kulağınızdadır ve mikse göre hangi kanal hangi tarafa verildiyse onu o kulaktan(taraftan) duyarsınız. Öte yandan hoparlörle dinliyor olsaydınız yine hangi kanal nereye verildiyse o taraftan duyarsınız fakat bu sefer diğer kulağınıza da belli düzeyde ses ulaşır.

Size yardım edecek kişi sizsiniz. Oturup araştırın. Amacınız neyse yazın google'a türlü çeşit video, yazılı anlatım ve tartışmalar var. Profesyonel yardıma ihtiyacınız da varsa profesyonelleri bulun.

edit: sesin kalitesini bütün zincir belirler. Başta kaynak, sonra bu kaynağı okuyan alet, sonra bu okuyan aletin verdiği sesi yükselten alet, sonra bu sesi yükselten alete bağlanan hoparlör veya kulaklık.

@idexo

Müzisyenim ama işin teknolojisini bilen bir müzisyen olmadığım için Türkçeyi yeni öğrenmiş gibi konuşmuşum, cidden bildiğim pek bişey yok, yukarıdaki teknik kavramları anlamadım mesela :) ama çok teşekkürler, bir hayli eksik olduğumun farkına vardım.

@madafaka

Techno-fi dediğin bir internet sitesi sanırım??(bu derece bilgisizim çünkü Klasik Türk Müziği çalışıyorum).

forumdonanımhaberde vaziyetu isimli bir arkadaş vardı. googlelarsan ulaşabilirsin. çok deneyimli bir arkadaştı.

onun dışında bol bol hifi forumlarında takılman lazım.

vsco x gibi geldi.

instagramın kendi filtresi olmayabilir. cross process gibi duruyor.

Fotoğrafların altında vsco yazıyor.

Tam istediğim stilde fotoğraflar.Nedense hepsinde vsco yazar ve ben vscoyu her seferinde yüklerim, sonuç hüsran...Kullanamıorm o programı, paralı özellik mi bu filtreler??????

vsco'nun heştegi çok popüler, onunla çekmemiş olsa bile ekliyor insanlar. bana lightroom gibi geldi.

lise 4'de görmüştüm ben diye hatırlıyorum. sözelciydim. lise 2'de psikoloji, lise 3'de mantık lise 4'de de sosyoloji vardı. lise 3de sosyoloji 4de de sosyoloji olabilir tam emin değilim.

müfredatı bilmiyorum ama sosyoloji kavramları, sosyologlar ve tezleri ve sosyolojik sorunlara çözüm üretme ağırlıklı ders görmüştük. hocamız felsefe öğretmeniydi ve müfredata uymazdı. yani düz liselerde var mı bilmiyorum ama bulunduğumuz ilçedeki bütün anadolu liselerinde vardı.

Sayısalcıydım ve doğal olarak "sosyoloji" dersi almadık. Bununla birlikte, elimde bir imkan olsa istisnasız bütün liselerin müfredatına "Temel Sosyoloji ve Psikoloji" dersi yazdırırdım. "İnsan öncelikle kendi evrimini ve doğasını öğrenmeli." diye düşünüyorum.

Siyah.

siyah+1
kırmızı, mor

mavi

bordo. hastasiyiz.

siyah kırmızı bordo

Bordo ve kırmızı
Siyahtan hiç hazzetmiyorum

Siyah ve yesil

koyu kırmızı, bordo, koyu bordo.. kısaca kırmızının koyu tonları hoşuma gidiyor. ama ojesiz olmasını hepsine tercih ederim :)

french

koyu kirmizi, bordo ve visne cürügü. pastel renkleri sevmiyorum. ojesiz de güzel ama.

tercihim ojesiz. illa bi tane seçmek gerekirse böyle beyaz veya krem rengi ten rengi olan açık renkler.

Pastel renkler. Bu aralar hanım kahverengi kullanıyor güzel bir ton beğeniyorum

ten rengi

oje sürdüğünü muhtemelen farketmiyor olurdum.

kırmızı

kırmızı,bordo

kırmızı, bordo

görüldüğü üzere hepimiz farklı zamanlarda farklı ojelerden hoşlanıyoruz. ama hem fikir olduğumuz husus bakımlı el ve tırnaklar olsa gerek.

bazen beyaz, her zaman kırmızı-bordo.

tolkien+1

gönül ister ki sürmesin.

French. Cilalı veya ojesiz de olur. Bakımlı olması artıdır ama ben kendim yapmadığım bakım emeğini karşıdan da beklemiyorum genelde.

siyeh hiç sevmem. bordo

pembe, ten, french (en ideali), kırmızı bir de beyaz

ojesiz. hangi manyak "dur bi tırnağımı boyayayım da şekil olayım" diye düşündü ilk bilmek istiyorum, aşırı saçma.

bordo ♥

bordo

parlak kırmızı.

Haki gibi mat yeşil. Mat kırmızı..

white collar.

The Wire

boardwalk empire
the night of

breaking bad?

@amortisman aslında yakın tarihte geçen suç, gangsterlik, serserilik temalı diziler arıyordum. eksik yazmışım. ama breaking bad'in de ilk sezonunu izlemiş ve bırakmıştım.

olur mu bilmiyorum ama → oz

The Wire
The Sopranos

izlemeye başla sonra teşekkür edersin.

Narcos, True Dedective, westworld

kesinlikle fargo izle çok beğeneceksin.

Banshee demeye geldim.

The Sopranos.

serserilik dersen Nerde kalmıştık isimli bir dizi var. Türkmax kanalında yayınlanmıştı. 13 bölüm. Haluk Bilginer, tatlı hayattaki irfan var. Şebnem dönmez ve Deniz Arcak var. Deniz Arcak hayranı oldum ben mesela.

Güzel güzel,ben beğendim. Ayrıca birisinin beğenmesi değil aslolan, senin icra ederken eğlenmiş.

Zamanında bi' müzik aleti de biz çalacaktık, beceremedik.

Dinleyen var, hatta bayılırım. Çok güzel olmuş ben beğendim.

gayet güzel, yerinde olmak isterdim.

gayet güzel olmuş :) çift sesi de halletmişsiniz. pesi güzel bir ses bu. ondan sona doğru biraz detonesi olsa da kulağım hiç direnç göstermedi, dinlemek hoşuma gitti.

ben de beğendim çokça. duyalım yine imhadan sonra da.

son kısım hariç beğendim.

son kısım jerry cantrellvari olmuş. alice in chains'ın akustik performanslarındaki ton hatta. ses rengi güzel. you and whose army güzel giderdi.

Temizse eğer dizel olanı tavsiye ederim ben

yılda 20bin kilometre yapmayacaksanız dizel gereksiz. zaten dizel i20 büyük ihtimalle orta ölçekli bir şirketin arabası.

punto

?

Uygun konumda bulunmak gerekli. Etki-tepki gibi düşün. Sen rakibe sert top attığında rakip topa yanıt verebilirse o top aynı şekilde sana geri gelir. Rakibin hareket edemeyeceği bir durumda olması gerek. Oyun motivasyonuyla da ilgili. Rakibin yorulduğu fark edersen üst üste bile yapabilirsin. Burada önemli olan rakibin hazırlıksız bir anından faydalanmak.

Kontrolsuz guc guc degildir.

tenis ve masa tenisinde en önemli olay top takibi ve raket hakimiyetidir. masa tenisinde yalnızca top takip edilir. tenis de ise hem top hem de rakip takibi yapılır. ( ben ve çoğu arkadaşım yapmıyor o ayrı konu) bunun amacı topun hangi açıdan, hangi hızla ve nereye atıldığının tespit edilmesidir. buna göre backhand veya forehand stiliyle vurursun. eğer rakip oyundan o sette oyundan kısmen düşmüşse ve tempo düşükse sayı alabileceğini düşündüğün anda forehand stiliyle ya hak diyerek vurursun. eğer karşındaki oyuncu senin düşündüğün gibi oyundan düşmemişse aynı şekilde cevap verir. ufak bir ralli olur sonunda tekrar aynı rutine döner. ama bunu sürekli yaparsan hem sayı alman zorlaşır hem de oyundan düşersin. ve izleyenler de bir bok anlamaz. bu yüzden masa tenisi izlemek tenise göre işkence gibi gelir. çünkü sürekli bir ralli pozisyonu ve alanın, topun, raketlerin küçük olmasından dolayı manevra- hamle olayları süreklidir.

işi bilmiyorlar

Tenis bir performans oyunu ve taktik de istiyor. Sürekli güç kullanarak rakibin karşılayabileceği konuma toplar atmak yerine, enerjisini az kullanarak sadece kritik hamlelerde güç kullanmak daha mantıklı. Uzun süreli bir oyun sonuçta, bazı toplara federer reis koşmuyor bile.

yok diye biliyorum ben, sanırım iphone kulaklığı gibi bir kulaklıktan bahsediyorsunuz.

iphone kulaklıkları gibi evet tek kablodan hem mikrofon hem ses beraber geçiyor. Yeni laptoplarda falan da aslında tek çıkış oluyor ama benim ses kartım mikrofon ve ses için ayrı girişlere sahip

adaptörler var tek girişten iki çıkış alıyor. gitti gidiyorda 15 lira falan

yok. aparat filan yine sadece kulaklık kısmını çalıştıracaktır.

e iyi de ben kullanıyorum=) kullanmadığınız bir şeye nasıl yok diyorsunuz?

alacağınız şey tam olarak şu: www.ebay.com paypal yoksa aliexpresste de vardır. yoksa aynısını gittigidiyorda 10-15 lira civarında satıyorlar

stiga'nın f/p raketi var bende. ama ambalajı kayıp bulabilirsem editleyeceğim.

yeni başlıyorsan savunma ağırlıklı ve top kontrolünün yüksek olduğu bir raket al, decathlon'da iyi şeyler bulabilirsin.

malzeme kalitesi olarak çok kalitesiz bir araç.
genelde yüksek kilometreler yapmış araçlar için önyargılı değilimdir ama hor kullanılmış bir arabaya benziyor. senede 17k km yapmış. lpgli bir araç için motor durumu göz önüne alındığında (kuru yakıt) pek sağlıklı durmuyor. yine de hasar kaydı durumunu filan sorup ekspertize sokup alınılabilir. ama kesinlikle motor performansı %75- %85 arası çıkacak.

astra, fiesta gibi alternatife de bakın derim.

O butceye Astra/Fiesta bulamaz yalniz.

Bence fiyata gore uygun. Temiz de duruyor.

bu araba bitmiş okeye dönüyor. alanın elinde kalır. ha diyorsan bi beş bin daha harcarım motorunu falan yaptırırım o zaman alınır.

o fiyat aralığında daha az km'li, otomatik palio ya da sirion'lar var, onlara bakabilirsiniz.

direksiyon simidi kaplama. yani yeterince yıpranmış bir araç ki adam direksiyonu kaplatmak zorunda kalmış, tekerleri kışlık lastik. yani resim ya eski ya adam kışlıkları çıkarmamış.

bana sorarsan peugeot, hele ki otomatiğini tavsiye etmiyorum.
tavsiye edebileceklerim honda jazz ilk sırada, polo, corsa, fiesta şeklinde olurdu.

İki satır zahmet edip araç hakkında detaylı bilgi vermeyen 3 parça boya, muayyer, yürürü güzel dosta gidecek araç, alana hayırlı olsun, hasar kaydı şişirilmiş, evviliyatı temiz yazan ilanları okumadan kapat. Gerçek ve dürüst satıcı ilanı düzgünce yazar.

Araç alırken kaçıncı sahibinden olduğunu öğrenin hasar kaydını tanıdık sigortacıdan öğrenin. Otomatik araç ise şanzıman ustasına ayrıca gösterin.

@stravo 2007 model bu aracı alacağına 98-02 model hb astra alabilir. 2-3 bin lira daha koysa piyasadaki temiz astra g'lerden birini alabilir. yani ben olsam bu aracı alacağıma 15 senelik astra alırdım. en azından ustası çok. parçaları ucuz sayılır. yolda bırakmaz. satmak isterse değer kaybetmez. 2014'de 22k tl'ye alınan astra şu an 27k liraya satılıyor.

Buradan bakmakla bir arabanın iyi ya da kötü olduğunu değerlendirmek zor malesef. Modeline göre de kilometresi normal bence. 10 yaşındaki arabanın 60bin kilometrede olmasını beklemek gülünç.

Güvenlik açısından sorunlu bir model. Bu yüzden uzak dururum ben. Araçtan beklentilerinizi ve bütçenizi yazarsanız belki daha iyi öneriler sunulabilir.

Ve son olarak, burası önemli: benzin-lpg'li araç alacaksanız mutlaka silindir kompresyon testi yaptırın bir ustaya. Hele ki yüksek kilometreli araçlarda çok önemli olan bu konu göz ardı ediliyor. Buna baktırmazsanız motor ömrü bitmiş bir araç alabilirsiniz.

www.youtube.com
www.youtube.com

hacım naptın attıklarımı dinledin mi?

türkü gibi değil.

Yaşından ötürü vergi masrafı çok çıkmaz. Tabii motor hacmine göre değişiyor. 2004 çok eski bir teknoloji olmadığından yakıtında yine motor hacmine göre çok fazla fark olacağını sanmıyorum. Tabii 2.0 benzinli motor her durumda çok yakar. Hatta dizel 2.0 da çok yakıyor.

Bence bakım masrafı yeni modellere göre çok olur. Her ne kadar mercedes kalitesi de olsa yüksek kilometreli bir aracın diğer mekanik aksamları artık bozulmaya yüz tutmuş olacaktır. Ayrıca hem yaşından ötürü hem de markasından ötürü yedek parça maliyeti diğer araçlara göre çok olur.

Bir de eklemeden edemeyeceğim. Verdiğiniz rasgele ilanda adam "İÇİ DIŞI SIFIRDAN FARKSIZ BIR ARAC" yazmış :)

İnsan şunu yazmaya utanır biraz.

Mercedes'teki konfor olayı malesef mazide kaldı. 2003-2005 model mercedesteki konfordan çok daha fazlasını 2012 ve üzeri model araçların çoğu dolu paketinde bulursun. Yıllık 3-5 bin liralık masraf farkı senin için önemliyse mercedes'e hiç bulaşma derim.

yıllık 20-30 bin km yapılmayacaksa dizel araç gereksiz. bunu türk insanı nedense anlamıyor. yılda 2 kere tatile çıkacak olan bile dizel araç alıyor uzun yol yapacağım diye. ileride çıkacak olan motor masrafını görmezden gelip dizel alıyor. yılda 10-15k km yapacaksanız benzinli bütçenizi hesaplayın benzinli alın derim. sonuçta mercedes motoru bu ne kadar dayanıklı olursa olsun ilk çıkacak olan motor masrafında size büyük meblağlar çıkaracaktır. aynı şekilde otomatik araçlar da böyle.

mesela ilandaki araç için 513 lira vergi vereceksiniz.(1.8) 2012 model 1.4 civic için de 776 lira veriyorsunuz. son vergi düzenlemesi ile. sigortası da size bağlı hasarsızlık indirimi, yeni müşteri indirimi falan filanla 700-800 lira civarı bir sigortası çıkar diye tahmin ediyorum mercedes'e. diğerine de 1000 lira diyelim düz hesap.

yani buraya kadar mercedes her anlamda daha avantajlı.

bakıma gelirsek bakım şans işi. ne kadar ekspertize sokarsanız sokun, ne kadar temiz araç alırsanız alın illa ki her aracın kronik bir sorunu olur. mesela opel astra 2000 model cd donanımlı aracın ekran pinleri ve motor yağ kaçağı sorunu var. muadil araçlardan daha fazla yağ eksiltiyor. eğer serviste yaptırmazsanız tahmini olarak büyük bir sorun çıkmazsa 4-5 yıla bir 6-7bin lira masraf yaparsınız. orjinal parça fiyatı ve iyi işçilik dahil buna tabii. disk fren balataları, alt takımlar, pedallar, motor contası, benzin pompası, elektrik tesisatı vs. bu 2000 model astrada 4-5 yılda ortalama 4 bin liraya mal oluyor. serviste yaptırırsam da 5,5 bin lirayı bulur. 4 yıllık bir araç içinse ilk 6-7 sene bir sorun çıkmıyor kolay kolay. yani motorun yağ kaçırması, üflemesi, aşırı yağ yakması, tesisat kabloların aşınması 10 seneyi bulur. trim sesi olmaz, parçalar halen diridir, kasa diridir vesaire. bu araçlar içinse fiyat söylemek yanlış olur. bir ww ile bir toyata arasında çok büyük farklar var. kim ne derse desin bu iki model karşılaştırılamaz. uzakdoğu araçlarının servisleri biraz daha insaflıdır. almanlar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. ben olsam ben de kesinlikle mercedes'i alırdım deyip bitiriyorum.

Babamda 2000 model var e 200 k avantgarde, 2001 yılından beri bizde. Ara ara konuştugumuzda rutin bakımlarının 500-600 civarı tuttugunu söyledi. Bi keresinde yolda giderken tüm ışıkları yandı ve araç kitlenip kaldı, 2-3 kere de arka camı düştü, 6 lı cd çaları şu an çalışmıyor ve kışın karda buzda kullanması epey zahmetli. Başka hiçbir sorun çıkarmadı. Şu an 285bin civarında km'si. Bence günümüzdeki çoğu arabaya göre halen konforlu ve verdiği güven hissi bambaşka. 1450 kilo ve 186 beygir yanlış hatırlamıyorsam yani göründüğü gibi hantal bir araç değil, fakat emisyondan dolayı 2001'den itibaren güçlerini 160 civarına düşürdüler diye biliyorum. Sehir içi ortalama tüketim değeri 9-10 litre civarı. Temiz olanını denk getirebilirsen ve maddi gücün yetiyorsa al derim ben.

Kağıtları dağıttıktan sonra hemen zil çaldıysa, demek ki müdür bilerek ders saatinin sonuna doğru gelmiştir. Derse almama hakkınız var tabii ama bu olay dersin son beş dakikasında olduysa çok abartmaya gerek yok. Bir sorun olursa topu müdüre atın.

İdarede ast üst ilişkisi sonucu bi sorumluluk doğacaksa bu izni veren müdüre falan biner merak etme

Olaydaki idari sorumluluğunuzu bilmiyorum sadece şunu ekleyeceğim: Velinin ve anketçi öğrencilerin burada hatası yok, öğrenciler müdürden izin almışlar ve m.yardımcısı eşliğinde gelmişler. Veli de görüşmek istemiş, sizin dersten sonra demeniz gerekiyordu, karar verici sizsiniz, o da peki diyecekti.

Bu krizin en uygun yönetimi sizin anketi inceleyip karar vermeniz, veliyi teneffüs arasına ötelemek olacaktı.

Anket incelenir, uygunsa izin verilir başında durulur toplanır. Teneffüs de veli halledilir herkes mutlu mesut ayrılır. Müdür Yardımcısı kısmen borçlu sayılır rica krediniz yükselir. Win win.

kaç yıllık öğretmensiniz bilmiyorum ama 30 yıla yakın öğretmenlik ve 10 yıla yakın idarecilik tecrübesi olan peder bey'in bu durumlarla ilgili net ve her zaman işe yarayan bir çözümü var. hiçbir şekilde mesai saatleri içerisinde veli ile görüşmez. o veli işini bırakıp gelmiş olabilir, yine de görüşmez. doğru olan budur zaten. ayrıca müdürün izni bildiğim kadarıyla o 2 öğrencinin sınıfa girmesini meşru kılmaz. origami benzeri bir şey satmak için gelen ve müdürden izin alan kişileri sınıfa sokmayıp müdürle kavga etmişliği vardır. siz de sonuçta bir eğitimcisiniz. gerektiğinde ağırlığınızı koymanızı öneririm. orası kimsenin babasının çiftliği değil. rehberlik servisinden anket gelir, paşa paşa yaptırırsınız ancak okul dışından birinin bu şekilde öğrencilere anket doldurması doğru değil. başınız ağrır mı ağrımaz gibi geliyor bana. ama yine de bunu müdüre bir söyleyin. bir şey olacaksa önce müdürün başı ağrır.

son olarak şu an zaten müdür ve müdür yardımcılarının yüzde 90'ı torpille gelen insanlar. referansı yüksek yerlerde olan okul müdürünün il milli eğitim müdürünü makamından ettiğini bilirim. eğer siz size verilen yönetmelik kapsamındaki görev ve sorumluluklarınızı yerine getiriyorsanız korkmanız gereken bir durum yok.

astra veya başka bir şey.

60.000 tl gibi bi rakam 5 yaşındaki benzinli araba için değmez.

Bunların ikisinin fiyatı aynı mı :/

astra. en azından bi 5 sene servis masrafı çıkmaz.

fiyatlari aynıysa ya 2008 olanda bir sorun var ya da 2004 olan fazla pahalı gibi geldi. 20-30k km farkı çok değil yani. hem de bu yaşta araçlarda. 2012 modele biniyorum şimdiden 140k oldu.

arada 4 yil var
2-3 yil binerim , arac 180 bine gelince satarim diyosan 2008 alirdim

Benzinli ve tüpsüz tercih ettiğim için az km normal gibi geldi ama umarim oyledir:)

120 k km fazla bir km degil diğer arabalar fazla yatmış gibi geldi yatan arabadan biraz uzak durmak gerekir iyi gibi durur fakat kullanmaya başlayınca sorunları çıkar . yüksek km'li araç nispeten digerlerine göre fazla kullanıldığı için sorunları oldukça parçaların değişimi yapılmıştır. 4 sene uzun bir süre plastik aksamının yıpranması için. 2008 modele yoğunlaşırdım

peder beyin 240k 2000 model opel astra'sı var. 2. el almıştı. sabit hızla şehirler arası yolda yapılmış kilometrenin çoğu. sahibi de sürekli zamanında bakıma götürmüş. bozulan parçaları orjinal gm parçalarla değiştirmiş. stepnede çiziği bile yok. dikiz aynası ve arka silecek harici trim sesi yok. 1 ufak kazası var. diyeceğim o ki yüksek kilometre türkiye'de çok abartılıyor. eğer alacağınız aracın sahibi "nasılsa satacağım en dandik yan sanayiyi takayım, hava filtresini bile 20 liralık filtrelerle değiştireyim" gibi bir düşünceye sahipse o araçtan uzak durmak gerekir. kaputun altında duran her parça orjinalse, değişen kasa parçası yoksa ve şaft- aks oynamamış, kaynak görmemişse o araç alınabilir. ama km'si yüksek olduğu için satarken zor elden çıkarırsınız.

Ben geçmişte aynı kasa olan iki seçim arasında daha eski ama düşük kilometreliyi tercih etmiştim. Daha genç yüksek kilometreliyi tercih etmedim. Hiç de pişman olmadım 3 yıl kullandım en ufak bir sorun yaşatmamisti bana.

Süt kardeşler

Milyarder. Her sene de izlerim.

muhsin bey

Muhsin bey+1 ve sultan.

kabadayı

aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni ve diğer yavuz turgul filmleri

tek bir tane söyleyemiyorum:
şekerpare
ve kemal sunal ile olan hemen hemen tüm filmleri

eşkıya.

milyarder.şu filmin senaryosu yok mu...

Aşık Oldum.

çıplak vatandaş.

Züğürt Ağa

Bu soruyu sener sene bir panelde sormustuk, en cok hangi filminize guluyorsunuz diye, sekerpare demisti.
Sonuna kadar hakli :)

Şekerpare + 1
Ezbere söyleyebilirim neredeyse

1-muhsin bey
2-aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni
3-eşkiya

Milyarder bunlarin arasinda biraz az ilgi cekse de ben de ne zaman gorsem izlerim. Onun disinda eskiya nazarimda baskadir.

sekerpare, amerikali ve arabesk

Yakalanırsan 1763 lira.

bana ederler gibi geldi. sonuçta ehliyetin var normalde. ama yine de %100 garantisi yok bu işin.

1763 değil. polisten polise değişir. 1763 lira ehliyeti olmayanlara kesilen cezadır. 236 lira diye hatırlıyorum ben. 76 lira da olabilir. e- devletten bir çıktı alıp yola çıkabilirsiniz. garanti olur. seri no'su olduktan sonra çok büyük bir sorun olmaz.

o evrakı yanına al, polise de güzelce anlatırsan kibar bir şekilde yani, sorun olmaz gibime geliyor. bu arada hız kurallarına mutlaka uy, çevirmeye girme.

ehliyetsiz araç kullanmaktan ceza yazamaz.
ehliyeti yanında bulundurmamaktan 150 tl civarı bi ceza yazabilir. bir kez başıma gelmişti ama ben dalgınlık yapacağımı bildiğim için ehliyetin ve kimliğin fotoğrafını telefonumda tuttuğum için ceza yemeden yırtmıştım.

hocam pek önemsediğini sanmıyorum artık yönetimin.
Moderasyon gitti gideli bok oldu zaten sözlük.

Eksi sozluk turkiyenin en elit platformu olabilecekken esenler merkez mahallesi kiraathanesi olmayi secti maalesef.yonetim filan diye de bisey yok takdir edersin... Millet de girip geyik yapmak icin sozluk hesabi istiyor iste.

siyasi kollara üye gençler çoğaldı artık buralardan seslerini duyurmaya çalışıyorlar. benden de 200 tl karşılığı istediler de sittin sene de geçse satmam ama bu gidişle herkesi üye yapacakları için başımıza dert olacak gibi.

reklam

Kimisi de al sat yapıyor.

100 lira verebilirim diyor, hop bir hafta sonra 150'den, okutturabilirse 200'den başkasına iteliyor hesabı. Havadan para kazanıyor düşününce, mantıklı hareket.

genelde aktroller alıyor. yıllar önce enrtylerini takip ettiğim bir yazar vardı, kayboldu. geçen sene hesabı başkası almış tahrik edici, kin dolu başlıklar açmaya başladı. yani 5-6 yılda bir insanın bu denli değişmesi mümkün değil. 200 liraya sabahtan akşama kadar insanları kışkırtma şansı buluyorlar. 200 lira nedir ki? yönetim de çok takmıyor. ne kadar hit, o kadar iyi kafasındalar. 2 kere uçuruldum 3 kere yeni hesap açıp geri geldim. bir kere bile aklımdan hesap alayım yazayım düşüncesi geçmedi.

not: bu yöntemi kullanan sadece aktroller değil, her partiden aşırı radikal biçimde yazan insanlar var. format filan hak getire zaten.

üstat çinden al, rock zircon.
www.gearbest.com

internette bir dolu incelemesi mevcut.

moxpad x6
moxpad x3
kz- zst

25-30 günde geliyor çinden.

çok teşekkürler. başka tavsiyesi olan varsa, onları da dinlemek isterim.

Gurcistan, Ukrayna AB uyesi - Turkiye yine AB uyesi olamadi diye kiziyor.

Schengen vizesi Nijerya, Tacikistan, Vanuatu'ya kalkiyor. Turkiye hala bekliyor.

Dinciler, 2010'lu yillarca cok ezildiklerini dusunup magdur hissediyorlar.

CHP'liler yeni bir liderleri olursa CHP iktidara gelecek saniyor.

Turkiye bir adim ilerliyor iki adim geriliyor. Hala sagci solcu, dinci sekuler, beyaz Turk muhafazakar Turk tartismalari var. Basa gelenin yaptigi ilk is kendisi gibi dusunmeyeni ezmek oluyor.

yeni ekonomik düzen iyice alt kesimi boğar ve yaşanmaz hale gelir dünya.

ab sınırlarını ölümüne aşmaya çalışan türk mültecilerin yoğunluğu ile her ülke kaleler ve çelik duvarlar kurarlar.
abd, ingitere ve rusya ülkemizde iyice yerleşip karışıklığı gidermeye çalışırlar.

Gabon büyük bir atılım yapacak bana kalırsa dünyada kendinden söz ettirecek.

Türkiye'de de Bartın altın şehir olacak ve İstanbul'dan bolca göç alacak.

Şaka bir yana ekonomik olarak zaten çoğu şey öngörülüyor. Çin dünya lideri olacak gibi ekonomi bakımından, Amerika bunu sindirirse sorunsuz yaşamaya devam ederiz.

Kuzey Kore'nin gazlanmasının altında bir neden olmalı, küresel güçler, büyük oyun falan var herhalde ama akp'li bakkalımız daha iyi anlıyor bu işlerden, ona sormak lazım.

yaptırım gücü olmayan nato, nato ülkeleri arasında çıkacak olan ilk krizde yok olur. savunma harcamalarından bunu öngörüyorum.

avrupa birliği 20 seneye değil belki ama 50 seneye yok olur. son 20 yıldır bize pompalanan dünya insanı olmak ve milliyetçiliği yok sayma fikri yavaş yavaş patlıyor. aşırı sağcı partiler ve liderler yükselişe geçti. bunun sonucunda dünya hiç olmadığı kadar kutuplaşır. kaçınılmaz olan bu çünkü

rusya ukrayna'yı yada gürcistan'ı bitirir. suriye, amerika iran derken o konu biraz havada kaldı gibi.

amerika vietnamdan sonra ilk kez suriye'de zorlandı. iran ve rusya daha da güçlü bir ittifak oluşturursa esad'dan radikal ve daha karizmatik bir lider suriyenin başına geçer. kantonlara ayrılıp, daha otonom bir suriye görürüz. ama amerika güçlü gelirse suriye'ye yeni barzanicikler gelir. hatta barzaniye rahmet okutur bu barzanicikler.

türkiye'de sağın alternatifi sağdır. hiç bir zaman chp, hdp iktidara gelemez. yüzde 60-70 muhafazakar seçmenin olduğu bir ülke burası. en kötüsü ortayolcu bir parti ile devam ederiz. önümüzdeki 20 sene içerisinde kürt sorununun daha da körükleneceğini düşünüyorum. 90'lardaki gibi kontrgerilla tarzı bir yöntemle hareket etmek güneydoğuyu düşürür. chp'nin başına mustafa kemal atatürk geçse alacağı oy yüzde 35'i geçmez. kürt siyasi zaten partili başkanlık sistemi ve akp+mhp ittifakıyla bitti sayılabilir. siyasal islam 60 yılın acısını bir 20 sene daha çıkarır gibi geliyor. eğer 90 neslinden daha bilinçli ve ufku açık nesiller gelirse siyasal islam tarihin çöplüğüne gömülür.

iran, düşerse doğu ve doğu medeniyeti düşer. doğrudan bir emperyalist müdahale beklemek aptallık olur gibi geliyor. sonuçta bir hürmüz boğazı gerçeği var. ikinci bir humeyni vakası olabilir. sonuçta bizde bile bir humeyni vardı.

erdogan liderliğinde devam ederse tr de iç savaş çıkacak, erdoğan düşerse ortayolcu sağ parti ile yönetiliriz.

en önemlisi doğu bizden kopacak. siyasi temsilleri hapiste ve suriyede işide karşı savaşmaları ile dünyaca kabul gören bir hareket oldular. erdonun sünni müslüman kardeşler suriye politikası tr ye çok çok ağır bir politika ödetti ve daha da ödetecek. hepimize geçmiş olsun bu konuda.

suriyede kürt federasyonu kurulacak. ıraktaki kürt fedarasyonu bağımsız devlet olacak.

AB devam eder.

çin birinci ekonomi olacak.

İki gün sonrası için bile tahmin yürütmenin zor olduğu ülkede 20 yıl sonrasını düşünmek çok ütopik!

türkiye federasyon olacak.

akp'den kurtulacağız, bu otoriter cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden de öyle. ki daha uygulamaya bile geçmedi. ayrıca, bu yetkileri, bu sistemi kullanacak olanın akp/erdoğan olmadığını düşünüyorum. bu sistem başkası için, daha doğrusu başka bir amaçla dizayn edildi. bunu halka kabul ettirebilecek akp/erdoğan vardı, onlara yaptırdılar.

biraz acı daha çekeceğiz, biraz daha... ama sonu aydınlık. federal almanya tarzı bir ülke olacağız. rusya federasyonu ya da abd gibi değil.

demokrasi, türk/kürt vd etnik unsurlarla birlikte tüm inanç ve ideolojilerden demokrat, özgürlükçü güçlerin birleşmesiyle gelecek.

rusya'nın ileri karakolunu (suriye) elimine edemeyen abd, çin'in tampon ülkesini (kuzey kore) yıkacak sanırım. bu konuda rusya ile işbirliği yapacak. zira çin, bu her iki güce göre daha öngörülemez.
iran ve suriye yırtacak. ama değişmek ve dönüşmek zorunda kalacaklar, özellikle suriye.

avrupa birliği dağılmayacak. daha da güçlenecek. türkiye ab üyesi olacak.

suudi arabistan'da devrim olacak. tabii ki turuncu falan.

Hayatımda gördüğüm en rahat olanları kütüphanelerde çalışanları. Onda da 2 yıllık bilgi ve belge yönetimi diye bir bölüm mezunları öncelikli sanırım. Kpss puanları da içler acısıydı. Az kafası çalışan biri rahat olur. Tabii hala koşullar aynı mı bilmiyorum.

öğretmenlik.

peder bey 30 senelik öğretmen. kendimi bildim bileli adam sürekli çalışıyor. çok yorulduğu zamanlar da oluyor, hiç yorulmadığı zamanlar da. sınıf öğretmenliği için konuşacak olursak ilk sene baya bir zor oluyor. daha sonraki seneler daha rahat. kendini hırpalamadan çalışıyorsun. maaşı da iyi. 30 senenin getirdiği kıdem, birikim filan özel ders konusunda da etkili oluyor. doçent maaşına yakın bir para da cabası. çolukla çocukla uğraşamam diyorsan bilgisayar öğretmenliği de çok kebap iş. maaşı sınıf öğretmeni kadar olmaz ama yine de yatarak para kazandığını düşünürsek karlı iş. mesai kavramı da çok esnek.

2012 ve 2013'de istanbul'dan izmir'e kabin içerisinde kabin bagajında taşımıştım. 4 biletli yolcuyduk. kimsenin bagajını da işgal etmemiştim. şimdi prosedür nedir bilmiyorum ama soft case ile bagajda taşımak akıl işi değil.

Yakın zamanda pegasusla kabinde elektronik gitar taşıdım. Sırt çantam da vardın sorun olmadı. Herhangi bir ön bilgilendirme yapmadım ve ek ücret ödemedim.

hb daha iyi bence, özel bi ihtiyaç yoksa hb alırdım ben

toyota corolla

Renaultta kampanya vardı. Sedan megane 62.000 tl idi. Bi bakın derim.

o kadar para verip sakın reno ya da fiat alma.
focus al, arkana bakmazsın. golf audi falan çok paranı yer.

Honda jazz 1.3 benzinli Manuel 62bin civarıydı birkaç ay önce. Şu an ne durumda bilmiyorum, alırsanız pişman olmazsınız.

hyundai i20

j kasa 2015- 2016 astra. sedanlarda bazı kronik sorunlar var. trim sesleri çok erken ortaya çıkıyor. ayrıca j sedan ikinci el piyasası birkaç seneye ölür. aynı astra h'lerdeki gibi. hb'ler sedanlara göre 150-200 kg kadar daha hafif. 1.6 aldığını düşünürsek performans ve serilik açısından da daha mantıklı bir seçim olur.

abiler, 60 bine megane (67'den başlıyor) da kalmadı, corolla da (1.3 benzinlisi 65'den başlıyor). focus benzinli boşu 65'den başlıyor.

60 bine manuel vitesli dacia sandero alın, benzinli pejo 301 alın, benzinli clio alın , astra sedan boş benzinli alın, dizel i20 alın falan.

yerinizde olsam reno kangoo, dacia sandero stepway ya da i20'den birini seçerim. arabanın az yakması her açıdan önemli.

kullanmadım ama huawei p9'un kamerası iyi diyorlar, o fiyata yakın.

2500 e çıktım en son.

bide şu var;
www.hepsiburada.com

emin olamadım...

www.hepsiburada.com
bunu kullanan bilen?

Bulabilirsen iPhone 6s. Ya da 5s, se, 6

2500 liraya kadar sadece kamerası Iphone dan daha iyi olan telefon bulamaz mıyım?

samsung s7.

yazılmış ama kesinlikle se.

huawei p9 a karar verdim. teşekkürler.

a5 2017 samsung

2000 lira verip androidde gezme ya :( ikinci el 6s al sahibindenden

www.sahibinden.com

@freetakilir hocam baya araştırdım da huwainin kamerası daha iyi iphone dan. ayrıca iphone lara karşı bi önyargım var nedense.

ben olsam vans modellerine bakardım.

new balance 574 fsn... iki ay önce aldım, gayet memnunum. kumaş hariç her pantolonun altına gidiyor.

i.hizliresim.com

Vans'ın bu tarz modelleri var.. çok rahatlar. Denemeni tavsiye ederim.

encrypted-tbn3.gstatic.com

ben daha önce görev aldım.

oy ve ötesi bu seçimde görev almayacağını açıkladı (dedi bir arkadaşım).

daha önce görev aldım. sandık başkanı ve partili üyelerin pasifliğinden dolayı baya bir zorlandım. gün içinde arkadaşını otogardan almaya giden x parti üyesi, evinden börek getiren y parti üyesi, sigara içmeye çıkıp 1 saat ortalıktan yok olan sandık kurulu memuru... müşahit olmama rağmen aktif bir biçimde rol aldım. gün sonunda sayımı izleyen vatandaşlar zarfları filan açmaya başladı. öyle bir ortamdı yani. hepsini teker teker uyardım.

oy ve ötesine gelirsek bu referandumda aktif olarak görev almayacaklar. gönül verdiğiniz partinin müşahiti olun dediler hatta. parti üyesinin olduğu yerde müşahite gerek yok bence. hayır ve ötesi diye bir oluşum gördüm. haziran hareketi ile bağlantıları var sanırım. yani tam bağımsız değil. onun dışında daha aktif görev almak için sandık kurulu üyeliğine başvurmanızı öneririm.

www.chpgundemi.com

öncelikle bu şehirde emlakçılara güvenmeyin diyerek başlayayım. ne derlerse inanmayın, yalandır. hatta tüm türkiye'deki emlakçılardan daha da yalancılardır.

kültür: genelde öğrenciler ve genç akademisyenler oturur. üniversiteye çok yakındır. kaleiçi ve kapalıyol'a otobüsle 30 dakikada gidebilirsiniz. ev kiraları 2+1 için 700 ile 900 lira arası değişiyor. 1200'e de gördüm ama genelde 700 ile 900 arası. muhit olarak temizdir diyebilirim.

konyaaltı: hurma, liman ve sarısu taraflarında 500 liraya bir çok ev var. ama şehir merkezine uzak. şehir merkezine yaklaştıkça fiyatlar 100-200 lira artıyor. muhit olarak temiz diyebiliriz.

lara: güzeloba ve dedeman taraflarında 2+1 için 1500 lira istiyorlar diye biliyorum. ama temiz ve güvenilir muhitler. genelde arsadan parayı vurmuş antalya zenginleri oturuyor. trafikte filan aşırı görgüsüzler, gerçek hayatta nasıldırlar bilemiyorum.

burhanettin onat: bana göre antalya'daki en temiz muhitlerden. caddenin sonunda tramvay durağı var. havaalanı ve kepezaltı arasında çalışıyor bu tramvay. cadde üzerinde galeriler ve iş yerleri var. genelde memur ve bir tık üstü insanlar var. yani hırlı gürlünün pek işi olmuyor buralarda. genelde sitelerden oluşuyor.800 liraya bulabilirsiniz diye düşünüyorum burada.

meydan kavşağı- kızıltoprak: benim mahallem :) burhannetin onat'a 200 metre. kaleiçine yürüyerek 20-30 dakikada, ışıklara 20 dakikada gidebilirsiniz.tramvay durağına ve kavşağa yakın olan sokaklardan bakmanızı öneririm. 3+1 700 liraya oturuyorum. 500 liraya filan rahatlıkla bulabilirsiniz. genelde emekliler ve memurlar var burada. lara'ya da yakın diyebiliriz.


kesinlikle oturmamamnız gereken muhitler: emlakçılar genelde sizi buralara götürecektir.

şarampol: girit göçmenlerinin oturduğu muhit. buraya bırakın ev bakmaya işiniz olsa bile girmeyin. çok sorunlu bir yer.

100. yıl: genelde antalya'daki fuhuş ve uyuşturucu trafiğinin döndüğü bölge burası. geceleri bizzat gözlemleyebilirsiniz. özeti; fuhuş, barzo cep telefonu satıcıları ve kavga gürültü diyebiliriz.

teomanpaşa: 100. yıl kadar olmasa da yine de sıkıntılı bir bölge.

doğu garajı: burayı çok seven insanlar var fakat ben sevemedim. burası da sıkıntılı bir bölge.


varsak: mahallenizde at, eşek pislikleri görmek istiyorsanız sorun teşkil etmeyecektir. özel aracınız yoksa ulaşım felçtir. en ucuz evleri burada bulabilirsiniz.


edit: burhanettin onat caddesinin başında da nostaljik tramvay var. ışıklar, kaleiçi, selekler ve antalya müzesi güzergahı arasında çalışıyor.

lara diye bilinen bölgede barınaklar bulvarı üstü, barınaklar bulvarı altı ile eski lara caddesi arası, güzeloba mahallesi, örnekköy mahallesi, fener mahallesi. yani anlayacağın meşhur terracity avm'yı batı sınırı ve club hotel sera'yı doğu sınırı kabul etmek üzere ev arayabilirsin. ancak ne kadar istediğin fiyata yakındır bilemem.

buralardan da kaleiçine otobüs ile 30 dakikada gidersiniz. taksiyle kaleiçinden dönseniz de güzeloba mahallesine 30 lira yazar (denenmiştir). onun dışında kaleiçine gitmeden ömrünüzü lara bölgesinde bile geçirebilirsiniz çünkü tüm teknolojik marketlerden pazar alışverişinize kadar her yer elinizin altındadır.

bu mahalleler yeni yapılandığı için, sokakları geniş ve havadardır. lara plajlarına hemen akabilirsiniz de.

buna ek olarak benim aklıma diyecek ne geliyor. kızıltoprak seni bayar merkezi yer olsa da. ben ancak oraya türk telekoma telefon bağlatmaya gidiyorum.

--------

bahsettiğim lokasyonu entry'mde de okuyabilirsin;

eksisozluk.com

(not: yazları antalya'da, kışları izmir'de yaşamaktayım)

Yürünür.

Diyet yapıyorsan verilir, yapmıyorsan verilmez.

1- günde 20 km bile yürünür.

2- tempolu yürüyüp beslenme düzeni de buna göre belirlenirse belki verilir.

benden sana 2 evet. düzenli devam edersen kilo verirsin

yürümek yerine koşsan, 7 km az bir mesafe zaten çok çok daha faydalı olur.

günlük en az yürüdüğümde 7 km yürüyorum.

kilo verdirmiyor. 15 desek neyse.

daha fazla yemeye başlamazsan kesinlikle kilo verirsin. hem de çok sağlıklı bir şekilde. yürümek koşmaktan çok daha iyi bu arada sağlıklı kilo vermek için.

dizleri mahvetmek istemiyorsan yürümeye devam et

Yürünür.
Nasıl yürüdüğüne bağlı. Kalp ritminin hızlandığını hissediyorsan işe yarar. Sallana sallana yürürsen sadece ayakların yorulur başka işe yaramaz.

1- yürünür, hatta 1 saat ya da azıcık daha fazla sürer yürüyüş tempona göre. ben yazın 1 km'yi 10 dakikada tamamlıyordum.

2- yediklerine dikkat edersen verirsin.

her gün 7 çok fazla değil ki. Hatta ortalama ve hayır veremezsin.

ben geçen yaz 6 km ile başlayıp 11 km'ye kadar çıkarmıştım. 1 km'yi 8-9 dakikada yürüyordum. tempoyu sen düşün artık. 1 hafta filan yürüdüm. hızlı alıp hızlı veririm kiloyu zaten. 2 kilo verdim. ekmeğe, yağa filan dokunmadım. sonra 1 hafta sonra bıraktım. sıkıldım. 7km çok büyük bir mesafe değil. zaten yürüyünce sen de anlayacaksın.

birkaç ufak tavsiye:

runkeeper uygulamasını edin. çok faydasını göreceksin.
her gün güzergahın ve rotan farklı olsun.
7 km ile başlama, başlarsan bile haftada bir kez 1 km artırarak git.

bol şans

hangi mağaza? cx200 kullanıyodum ben, sennheiser muazzam bir marka ya.

@1shot2shots antalya terracity mediamarkt açılışına özelmiş. akg ve sony ile acı tecrübelerimden sonra sennheiser gibi bir markanın beklentimi karşılamayan ürününü bu kalp kaldırmaz...

cx 200 ve cx 300 kullandim. simdi hd25'im var :P
kesinlikle pisman olmazsin. 100tl iyi fiyat, al gitsin. ozellike o modeller tam fiyat/performans urunu. ustune bi de fiziksel olarak epey saglamlar.

Yapıştır. Ben kullanıyorum. İyi kulaklık. 100 lira muazzam fiyat.

Olmuyor.

şans işi. ben geçen sene muratpaşa için 3 hafta sonrasına sıra alabilmiştim. kemer, kumluca filan ertesi güne sıra veriyordu. kim gidecek o kadar yolu demiş 3 hafta beklerim demiştim. sonrasında planda olmayan işlerden dolayı o hafta sonuna ehliyet lazım oldu. cuma günü gittim. böyle böyle dedim anlattım kapıdaki memura olayı. o da gir içeri gelmeyen biri olursa seni sıraya alırlar dedi. girdim 4-5 kişi vardı ve 3 masa çalışıyordu. kamera şakası gibi değil mi? ama değil işte. millet yenileme/kayıp filan için sıra alıp gelmiyor. yarım saatte halledip çıktım. ağustosa kadar beklenmez. arada bir gidip yoklamakta fayda var. ama beklerim diyorsan o ayrı.

yine de gidip şansınızı deneyebilirsiniz. bazen oluyor. arkadaşımın oldu ama aciliyet faktörü kaynaklı ağlamalar bilmemneler de etkili olmuştur illa ki

İçinden nasıl geliyorsa öyle davran. Taktik vs yapmayın doğal olun. Özlediysen ara konuş.

ne demiş büyük düşünür, bi daha mı gelicez dünyaya ;_;

görüşmenin karşı taraf için de olumlu geçtiğini düşünüyorsan neden aramayasın? arayabilirsin rahatlıkla.

ara ara çekinme

geçen sene yine bir ilk buluşma krizi yaşamıştım. kızla buluştuk. okulun içindeki boktan bir kafeye gittik. kahvelerimizi içtik. azeri-rus ilişkilerinden, sneakerların rahatlığına kadar uzanan bir sohbet oldu. kız boş değildi. kültürlüydü, tıp okurken bile kendini geliştirmişti en azından. kalktık sonra. durağa bırakayım dedim. reddetmedi. durağa bıraktım. otobüsü geldi " gitmeden sana bir sarılmak istedim" dedi ve sarıldı. asosyal bir insan olduğum için garipsedim. sonra konsere gittik. arkadaşı da gelmiş. bira ısmarladı filan. yani benim gibi biri için çok hızlı gidiyorduk. sonra araya olaylar girdi hiç arayamadım. arada yazıştık. bir daha da hiç buluşmadık. diyeceğim o ki bu tarz olaylarda görüşmek ve kontağı koparmamak çok önemliymiş. geç tecrübe ettim. diyeceğim o ki, çekinme, gurur yapma direkt ara. konuşacak bir şeyin yoksa bile günün nasıl geçti de. gününü anlat. haydi bakalım hayırlısı. bol şans.

E niçin aramıyorsun ki? Niçin aramaman gerek ki?

Ara ve halini hatrını sor bence. Aramazsan olmaz asıl, bir merhaba demek kimseyi olumsuz bir duruma düşürmez aksine aranın ısınmasında etkili olur. Gönül rahatlığıyla ara. Ara artık.

Gemideki günlerim ve gezdiğim ülkeler vlogum var, gerçi son zamanda sadece tercih kılavuzuna döndüm :))

valla yeni değil ama whyshy'ı takip ediyorum bir tek.

üye oldum gemici kardeş. babamda gemiciydi

cep hikayeleri

otostop sohbetleri

stolk

nejdat delioğlu

@gargamel teşekkürler aslınd atam olarak böyle kanallar arıyorum ya:)

alehandro abimiz de var.
www.youtube.com

barış özcan kesin ve kesin

Barış Özcan demeye geldiydim. erty_ksk+1

bi kahve içelim usta
www.youtube.com

olmaz öyle saçma şey
www.youtube.com

rgb medya
www.youtube.com

mor talks
www.youtube.com

webiz tv
www.youtube.com

northern mariner ın kanalı da güzel :)

hayret kimse porçay dememiş

Kaptan Vlog
youtube.com

geek yapar

havanın durumu, trafik yoğunluğu, kameranın türü gibi etkenlere bağlı olarak değişebiliyor bu durum. 2015'de afyon ovasında 190'la geçmiştik. kamerayı gördüğümüzde çok geçti. o hızla kök fren yapsak bile bi anlamı yoktu. ceza filan gelmedi. birkaç kere de bu "hızınız xx lütfen yavaşlayınız" tabelalarının olduğu yerde 140'la filan geçtik yine yemedik. ertesi gün aynı yerde akrabamız yedi cezayı. hızı yine 130-140 arasıymış. o kameraların başında biri mi oturuyor yoksa veri akışıyla mı ceza kesiliyor bilmiyorum ama tamamen şans. not: hepsi gece gerçekleşti.

Hayvan satışı malesef yasak değil ancak ruhsatlı yerlerin satma izni var.

Şöyle denmiş bu konuda da:
İnternet üzerinden yapılan canlı hayvan satışının, 3285 sayılı kanuna dayalı olarak "Ev ve Süs Hayvanları Satış Yerleri"nin ruhsat ve kontrollerine tabi olduğu bildirilmektedir. 3285 sayılı Kanunun 44. ve devamı maddelerinde cezai yaptırımın gerekli olduğu ve Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulmasının gerekliliği belirtilmektedir.

[email protected] adresine ihbar maili atarak, hayvan satışı yapan kişinin tel nosunu veya irtibat için verdiği adres hangi formattaysa onu verebilirsiniz.

haytap a link atın

tüm bilgilerini vererek [email protected]'ye şikayet ettim. arkadaşım da haytap'a yazdı. ne kadar umutsuz olsam da çok teşekkürler.

ikinci bir hesap alıp konuştuğun kişileri hatırlıyorsan onlara mesaj atabilirsin. yeni hesabınla "uslu bir çocuk" olman lazım tabiki.

bu ekşi moderasyonu iyice yusuflamaya başladı zaten.
benim de 3 tane hesabım gitti son 1 ayda.
ulan beğendiğim bir sitenin linkini paylaşıyorum reklam diye çaat hesabı kapatıyor herifler.

ben başka sözlüğe (blogsozluk) kaçtım aga uğraşamam bunların egolarıyla.

Bir ara anti eksi diye bir sözlük vardı, dediklerine göre ucurulan yazarlar olarak kurmuşlardı

bende geçen sene ekim ayında bir kayıp başlığında 2 kez up yaptığım için uçurulmuştum. defalarca sözlükten arkadaşlarla twitter yoluyla iletişime geçmeme, durumu anlatmama rağmen hiç bir şekilde geri dönüş alamadım. ekşi destek tabiri yerindeyse bir açıklama yapmadı 1 sene boyunca. geçen ay "bir hata varsa hesabınız incelendikten sonra kullanıma açılacaktır." minvalinde bir mail gönderdiler. hesap kullanıma açılmadı tabi. sözlükten uçurulduğum gün yeni hesap açmıştım. o hesap geçen ay onaylandı. ve tekrar yazar oldum. flood sözlükten uçurulmak için kıstasları olmayan bir gerekçe. maç başlıklarında defalarca flood görebilirsin. ama uçurulmazlar. piyango sana çıkmış seni uçurmuşlar. hakkını arasan bile olumlu sonuçlanacağını düşünmüyorum. tekrar geçmiş olsun.

(ayrıca youreads filan diyenlere aldırma. 24 saat yemek tarifi paylaşan, lise son milliyetçiliğiyle kafayı yakmış ergenler var orada. )

net limiter diye bir program var. sizi süründürmeyecek şekilde hız ayarlarsanız video filan izlediğiniz zaman videonun tamamını yüklemez. aynı şekilde günlük kota programları da var. son olarak adblock reklam engelleme eklentisi, poper blocker pop-up engelleyici gibi eklentileri kullanırsanız biraz daha tasarruf edebilirsiniz.

ayrica
windows update ve android uygulama guncellemeleri kapamak

pc'deyken mi gidiyor yoksa telefondayken mi? pc'deyken gidiyorsa bütün güncellemeleri kapat...