Annem oldu. Göz arpacigi dimi bu arada. O bölgeyi uyuşturup iğne ile patlatıyorlar onu ya da kesip alıyorlar dikiş atip. Onbeş dakika sürüyor. Yaklaşık iki gün ağrısı olmuştu.

ben de oldum. arpacık değil de şalazyon deniyor ona. iltihaplı kitle.

önce iğne vurup uyuşturdular. bir aletle göz kapağının o kısmını ters çevirdiler. en çok orası acıdı. sonra kesip biçtiler işte ama çok hissetmiyorsun o noktada zaten. bir kaç gün sızladı. o kadar.

puzzle al 500-1000 parca. biraz bilgisayardan oyundan falan kopsun

Belli temalara sahip lego setleri var. onlardan alabilirsin

@exlibris puzzle çok iyi fikir teşekkürler.

@mahnita öyle bir set yakın zamanda alındı. yoksa süper bir hediye bence de.

@snowflake doğumgünü partisine davetliyim sinema sözüm zaten var, ona ek olarak bir şey daha alayım demiştim.

Cocukların hayal ettikleri mesleklerin kılıklarına girdikleri bi yer var oraya goturebilirsin.
Scooter ya da bisiklet?

sen yine kitap al, basili kitabin yeri ayri. fakat belki simdiye kadar aldigin kitaplar yeterince ilginc olmamis olabilir. kitap demek hayat demek, kitaptan sikilmak, hayattan sikilmak demek, illaki ilgisini cekecek bir kitap vardir.

Tableti ipad mi?

Itunes hediye karti alabilirsin.

biliyordum. ama acaba hepsi bu şekilde mi oluyor yoksa sadece bir karalama kampanyası mı onu bilmiyorum ve açıkçası bunun istisnai ve rezalet sayılabilecek bir durum olduğunu ama bunun dışındakilerin daha insancıl ve acısız olduğunu tahmin ediyorum. mutlaka daha maliyetli ama daha acısız bir yöntem vardır diye umuyorum.

videolari izlemedim ama bir ara haberlere falan konu olmustu. oradan biliyorum. hic kaz tuyu mont almadim. cevremde almayi dusunen olursa uyaririm.

sadece mont degil, yastik yorganlari falan da satiliyor bu arada

bunlar hep yün lobisinin işleri, oyuna gelmeyelim arkadaşlar.

Kucukken adidastan almistik bir tane. Bilincinde bile degilim ben yolundugu fikrini bile aklima getirmemistim. Durumdan haberdar oldugumda ben de cok kotu olmustum.. ama bir daha asla almam/almadim tabi.

Biliyordum ve cevremdekileri hep uyardim.sadece montta degil yastik yorgan satan yerlere bile hep tepkimi dile getirmisimdir.

Hatta bir arkadasim var.
Ne zaman bi mont gorup kaz tuyu oldugunu ogrense almamak icin videolari izledigini soylemisti.

bilmiyordum. umursamiyorum da.
sen hayvanlari eti icin de yeme, yesillerle beslen. nukleer enerji zararli diye ona da karsi cik, dunyanin en pahali elektrigini kullan. senin cebini bosaltan hirsizlarin seni yonetmesini izin ver, baskalari seni yolarken sessiz kal. AMA KAZLAR YOLUNUYOR.
hll spr dvm.

Ben hep bunun kavgasını ediyorum milletle. çok üşüyoruz ama diyen o kadar çok ki. Benim de götüm donuyor ama kaz tüyü tek bir yastığım yorganım paltom kabanım yok.

Huzurlu uyumak için üzerime çığlık, acı ve işkence, bazı bazı ceset mi örteyim?

O kadar da bok bir durum ki, misal İKEA, kaz tüyü bir yastık almayın ama b,r süzgeç, bir lamba alsanız bile katkıda bulunmuş oluyoruz adamlara, yataş, istikbal.. yatak yorgan satan neredeyse her yer...kıyafet üreten her marka.. mont almasan kot pantolon t-shirt alıyorsun mağazasına girip.

@jemjum
konuyla alakasını anlayamadım söylediklerinin? neden umurunda değil bu olay? insan aynı anda birçok şeyi umursayabilir. hayvana işkence etmek başka, beslenmek için öldürmek başka. doğada her hayvan diğer canlılarla besleniyor bir şekilde ot/et yiyerek bu bir.

nükleer enerjiyi destekliyorum çünkü (düzgün üretildiğinde) her türlü termik santralden vs. daha temiz bir enerji bu iki.

cebimi boşaltan hırsızların başımızdan defolup gitmesini de çok istiyorum ve bir birey olarak gösterebileceğim tepkiyi de yeri geldiğinde gösteriyorum gerek sandıkta gerek eylemlerde.

yani kazların yolunmasına duyarlı olan bir insan senin kafanda hayal ettiğin gibi ay doğa çiçekler böcekler diyen boş beyinli bir insan demek değildir. pek tabi sen de hayvanların işkence görmesine karşı olmalısın ve başındakilerin seni yönetmesine izin vermek istemediğin gibi hayvanlara işkence eden canilerin de para kazanmasına izin vermemelisin.

Evet, biliyordum. Ama elektrosok ve agizdan kan gelme olayini bilmiyordum.
Kaz etini yemediklerini de nereden cikardin?

@delifaruk
ya çok yenmiyor ki. öyle harıl harıl yorgan yastık mont yapacak kadar kim kaz eti yiyor? belli ki hepsi canlı canlı yüzülüyor. bi daha tüy çıkarabilecekken neden öldürmeyi tercih etsinler ki? en iyisi almamak.

:/ bu kadar salak olduğuma inanamıyorum. bir insan hiç mi düşünmez üstüne. ablama da okudum duyuru, o da bilmiyormuş. şuan ki yorganım, yastığım silikon ama eski yorganım falan kaz tüyüydü. öyle kızdım ki kendime. nasıl bilmem böyle birşeyi. duyuru için çok teşekkür ederim. en azından çok geç bile olsa öğrendim

Insanlarin kaz etini yedigini, kaz tuyu urunleri almamizda sakinca yok anlaminda soylemedim:)

mahvoldum izleyince. ne kadar acımasızız.

ben pahalı diye almıyodum. şimdi bunu bahane edicem. param olsa alabilirim ama, zira dünyada yaşayıp da zarar vermemek mümkün değil. food inc. diye bi belgesel vardı, onu izlesen anlarsın. yani resmen yememek içmemek lazım zararsız yaşayabilmek için.

Bende karşıyım hertürlü kürk ve tüyden yapılma ürünlere fakat karslıyım ve bu akşamki menümüzde ayıptır söylemesi kaz eti vardı köyden kesilenlerin tüylerini alıyorlar bizimkiler yorgan için yorganda kullanıyoruz ama elbiselerde asla.

Ben 2 yil önce camii canli yolunduğunu öğrendim ve bayağı da para vererek aldığım montumu baskasina verdim o rahatsız olmuyordu çünkü, bu bir tercih meselesi, içerisinde kaz tüyü olan bir şeyi satin almama kararim var.

ben daha once sozlukten ogrenmistim, bir sene olmustur.

ondan once kesip yenilen kazlarin tuyudur diye mantik yurutuyordum.

her sene kaz yiyen ve cok seven biri olarak normali boyle geliyordu bana.

şu an üzerimde kaz tüyü mont var. müthiş sıcak tutuyor. kanada'dan geldi. ben almadım ama. benim değil. başkası verdi bana kendisi giymediği için.

timsah derisi saat, fil dişi yrrak gibi şeylere ilgim yoktur ve hayvanlara eziyet ettiğini bildiğim firmalardan ürün almamaya gayret ederim. ama ben kaz tüyü mont almadığım zaman HİÇBİR ŞEY değişmeyecek. bu yüzden çok takılmıyorum.

yani elimden geldiğince duyarlı davranmaya, güzel bi insan olmaya gayret ediyorum ama her şeyi de protesto edemem aq napiyim yani. gidip özellikle kaz tüyü mont almam ama denk gelmişse falan onu alırım. "hmm kazları canlı canlı yoluyolar almamalıyım" demem. demem gerekir belki ama ben demem.

10 sene falan prozac kullandım. bunun çoğunda da haftanın 5 günü deli gibi içiyordum. hala sağlamım. karaciğerim de sağlam, testler hep normal çıkıyor. tabi bu biraz da bünye meselesi ama bana bişi olmadı.

Çok büyük bir risk taşımamakla birlikte elbette antidepresan ve alkolün birlikte alımı sakıncalıdır. [Psikiyatri asistanıyım.]

Ben ölümden döndüm o komboyla.

cevap: bir şey olabilir, evet. bunun dışında içtim bir şey oldu/olmadı diyenlere göre kararını şekillendirme. herkesin karaciğeri aynı kapasitede iş görmüyor, bünye meselesi denilen durum yani.

genel olarak sadece prozac değil SSRI denilen bu grup için alkol önerilmez zaten. ama abartmamak kaydıyla bir kaç kadehten büyük ihtimalle bir şey olmaz.

ne şikayetiniz ve ne bulgularınız var bilmiyorum ama içinde mide koruyucu da var.

bulantın yoksa midende de problemin yoksa kullanma. tamamen anlamsız olur. hastayım şu firmanın onu bunu karıştırıp yeni ilaçmış gibi piyasaya sürmesine zaten. neyse.

parasetamol, aspirin, opioidler.

ee, şimdi geçirdiğim mide operasyonu sonrası bana NSAİİ alma dendi. aspirin bile o gruba giriyorsa ben ne içicem bir ağrım sızım olduğunda?

metamizol sodyum (novalgin), propifenazon (minoset plus'ın etkin maddelerinden biri), parasetamol ve opioidler kısmında sıradısı +1

opiodleri dışlarsak grubun adı non-opioid analjezikler oluyor.

parasetamol içiceksin
opioidler de zaten yeşil reçete ilaçlar

ebola'nın öldürme oranı çeşitli zamanlardaki salgınlarda değişiyordu, ortalama %50 demeyi uygun görüyor WHO. MERS hakkındaki bilgiler içinse:

www.who.int

pek dolduruşa gelmeyin haberlerden falan etkilenip. bildiğin normal gripten de bir sürü insan ölüyor aslında her sene.

büyük ihtimalle.

Bence bişe olmaz gibi. Sonuçta içinde olanlar belli nişastadır, şekerdir felan paket açılmamışsa dayanır gibi.

Tabi yine de benimki tavsiye değil, nolur nolmaz ölürsün de hayaletin dadanır felan sen yaptın diye.

1 yıl süreli geçmiş olanını yaptım, görüldüğü üzere yaşam belirtisi gösteriyorum.

kanserojen olabilir sonuçta hazır gıda ve bi dünya kimyasal var onun bozulmuşunu düşün işte. ne gerek var?

bir de tadı ve kıvamı bozuk olur zaten

yapiyorum o halde.

ya yenir mi allaaskına. ay gecmıs üstünden.

Bakmadan bir yıllığını yapıp yemisligimiz var, olmedik.

olmezsin muhtemelen ama ne gerek var kardes. git marketler kapanmamistir, al bir paket

bozulmamıştır merak etme. çoğu gıda maddelerinde kanun gereği son kullanma tarihleri normal ömürlerinden çok kısa yazılıyor. normal ömrü 2-3 yıl olan ürüne 1 yıl son kullanma ömrü yazılıyor kanunlar yüzünden.

ölmesen de içinde olması gerektiğinden daha fazla mikroorganizma falan türemiştir. onları vücuduna almış olursun. allahını seversen 3 liralık şeyin neyine kıyamadın. at çöpe.

60 mg olanın kutusunda kaç tane var?

aynı etkiye sahip olmuş olursun.

@g7mor her iki dozajdada ayni miktarlar mevcut. 42lik 84l¨k paketler halinde.

Aynidir eger ilac ayniysa.

mantık doğru ama gene de 120 mg kadar ucuz olmayabilir hesapladın değil mi?

ilaçta %50 indirim olmaz pek normalde. son kullanma tarihini kontrol et almadan ya da sahteciliğe dikkat et.

onun dışında 2 adet 60 mg alırsan 120 mg olan ile eşit etki görürsün tabii.

eczacı adayıyım evet olabilir yapabilirsin. tableti kırmadığın sürece sorun yok :)

Tipine bağlı. Yakışıklı biriysen gülümser evet veya hayır derler. Dağ kaçkınıysan tacizci damgası yersin.

bu kişiye göre değişmez mi? kanunda bir yeri yoksa subjektif olarak değerlendirmek lazım bence.

tavra bağlı bence. kibarlığa, nezakete ve rahatsız etme boyutuna bağlı.

festivalde denyonun biri geldi ya bizde buralari bilmiyoruz vs. bunu taciz olarak algilamadan biz de bilmiyoruz sunlara sorabilursuniz deyip ilgisizce cevap verdim. sonrasinda denyo bir turlu gitmeyince bu benim gizumde taciz kategirusine girdi.

Kadınlar burada kriteri genelde karşıdaki herifin maddi/görsel çekiciliğine bağlıyor ama olması gereken tanışma teklifinde bulunanın ısrarcı ve agresif olmaması. Bir de kadının/erkeğin yalnız olmadığını açıkça gösteren deliller varken yazmak bana göre yine de tacizdir.

hayır cevabı alırsanız hayırdan sonrası tacizdir benim gözümde. öncesi için iyi şanslar=)

@zatehead, pizzacı olayı bambaşka bir olay, şu kadarcık esnaf terbiyesi alan kişi zaten yemek yediği yere pislemez, müşterisine hoşlansa bile asılmaz.

Benim sorumda böyle bir ilişki yok, hiç tanımadığın, hiçbir işinin olmadığı biri yaklaşıp soruyor. Son paragrafta cevapladığın gibi.

@cokilginc, gözlerimi alamadım lafın gelişi -ki gayet sıradan normal bir söz, önemli olan sapıklık olmayacak şekilde kahve içmeyi teklif etmek, bunu soruyorum. Yoksa güzelsiniz hadi hoşçakalın değil.

nohut bey, zetacanın dedikleri doğru aslında. pizzacı muhabbetinden farkı yok bunun.
(edit:benden önce cevap vermiş zaten :) )

bulunduğun ortam çok önemli. pizzacıdan pizza istediğin için kuryeyle muhattap oluyorsun, kütüphaneye ders çalışmak için gittiğinden insanlarla muhattap oluyorsun. bu ortamlarda yapılacak her atılım tacizdir, çünkü tanışmaya gittiğin kızın amacının orada farklı olduğu aşikardır. sen buralarda bir kızı görüp, daha sonrasında bir cafede yalnız otururken rastlayabilirsin. o zaman selam verip kendini hatırlatabilirsin, gülümsersin edersin karşındakini tartarak "yürürsün".

çokilgincvesesgetiren...'in dediğine de katılıyorum. gözlerimi senden alamadım işin biraz küçük düşürücü tarafına giriyor. onun yerine "ilk defa mı geliyorsunuz" falan diye muhabbet açıp karşıdaki kızın tepkisini hafiften ölçmek daha hoş bir durum. kezbanlar sizi yemicez merak etmeyin diyorsunuz da, sokakta gördüğü kız için cinayet işleyen adamların ülkesi burası. biz her gün dışarıya çıkarken illa ki en az bir sebepten tedirgin oluyoruz etraftan. çünkü "hayır"dan anlamayan adam çok fazla.

kızın daha önce başına gelmiştir, normal cevap vermiştir fakat adam hayırdan anlamayıp kızın dediğini naz yapmak olarak anlayıp uzatmıştır. kızın aklında böyle bir anısı vardır. sonra sen kıza gözlerimi senden alamadım dersin. o da çığlık atabilir, sırf sen önceki adam gibi yapışma diye. ondan dedim. kadınlara direkt kadın gözüyle baktığınızı bu kadar belli etmek yerine, azıcık kişiliğine yönlenmenizi tavsiye ederim. benden gözlerini alamayan adamla ne konuşmamı beklersiniz bilmiyorum mesela.

hayır dediğinde tek laf etmeden uzaklaşıp giderse değildir. 5 saat göz hapsine almak, yolda takip etmek ne güzel bayansınız falan demek gibi gerzek methodları kullanmadan derdini söyleyebildiği için iletişimi normal insan derim.

yakışıklı olup olmaması da önemli değil. olayı muhtemelen yakışıklı yapınca taciz olmadı, çirkin yapınca allah belasını versin diyorsunuza bağlayacaksanız yapmayın.

he bi de o var, merenaya katılmakla beraber.

yakışıklı bir adam taciz edince gözünde yakışıklılığı falan kalmıyor. iğrenç bir mahluğa dönüşüyor.

dank diye derse ben belki taciz diye adlandırmam ama rahatsız olurum

onun yerine mesela cafede içeceğimle ilgili bir yorum yapar, şu pasta güzeldir der, bilmemne yapar konuya ordan girerse rahatsız olmam

bi kere böyle biriyle kahve içmişliğim bile var

@argent dawn +1
hayırdan anlasalar bi, hoşa bile gider usluba göre.

herkes birbirini süzmek yerine iltifat etse, gülümsese hayat daha çekilebilir olabilir.

Soruyu sormamın sebebini açıklayayım; dün durakta bekliyordum ataşehirde, bilen bilir güzel yerler hep. Neyse adamın biri geldi, orta giyimli, gayet temiz ama yakışıklı değil benimle bekledi. O sırada bir kadın geldi durağa ama nasıl güzel, nasıl alımlı, boy, fizik mükemmel. Neyse ayakta bekledi 10-15 dk, sonra adam kadına sesi titreyerek "afedersiniz, çok güzelsiniz eğer vaktiniz varsa bir kahve içebilir miyiz?" dedi. Adama çok acıdım nedense, ağlamaklı oldu.

Kadın birden çekil pis sapık, sokak ortasında da taciz ediyorlar artık güpegündüz vs. dedi, bana dönerek beyefendi bir şey desenize siz de dedi. Dondum kaldım ben. Adam özürler diledi, rahatsız etmek istemedim ben gideyim dedi kadın bırakmıyor polise vereceğim diye. Millet de toplandı adamı dövmek için, neyse polis geldi anında kadın şikayetçi olmadı. Herkes dağıldı.

Adam en fazla 32-33 yaşındadır, kadın da 30 vardır yoktur.

2012 yılı aralık ayında saat 18:30 civarında çok da işlek olan bir caddede, karıdan karşıya geçeceğim sırada arabanın biri yolun kenarına yaklaşıp kapıyı açtı ve üzerime doğru 1 adımlık hamle yapıldı. daha sonra yüksek müzik ve salak kahkahalar eşliğinde gittiler. polisi arayıp şikayetçi oldum. savcı tacizden değil ama kamunun ve kişinin huzur ve sükununu bozmaktan dava açılmasını istedi. mahkeme de davayı açtı ve iki sanığa da ceza verdi.

tam olarak taciz sayılmasa da müştekinin konumuna göre başka bir suça da sokabiliyor.

öeh. işte erkekler böyle kadınların bi tarafını kaldırmayın. sırf güzel diye ezilmeyin.

valla yolda yürürken arabayı durdurup tanışma teklifinde bulunanlar bile oldu ama hiç birine hayvan gibi davranmadım. sevgilim var dedim geçtim. hayırdan anlamayanlara öeh yeter ama diyip çıkışmışlığım var ama.

@nohut bey son yazdığına cevaben

ya bilmiyorum. "çok güzelsiniz kahve içebilir miyiz" lafı beni de rahatsız ederdi. sapık mapık demezdim tamam da hoş bulmuyorum yine de.

nasıl anlatsam. adam direkt böyle yapınca şöyle hissettiriyor karşı tarafa "sen buraya böyle güzel geldiysen (?!) benim de sana bunu sormaya hakkım var" anlatabildiğimden emin değilim. sokakta yürüyosun ya, bişi bekliyosun kafanda bambaşka şeyler var. ve hiç tanımadığın biri sadece güzel olduğun için seninle yakınlık kurmaya çalışıyor. güzel olduğuna olacağına pişman etmek ister gibi.

anlatamıyorum da rahatsız edici işte. o iş öyle olmaz, olduran da yoktur. al işte adam yakışıklı düzgün tipliydi diyosun. ben orda olsam, senin gibi olaya şahit olsam kafamdan geçen "abi ağır yokluktaymış" olur.

ha bak aklıma bişi geldi. orda yabancı insanların yanında kadının kabul ettiğini düşünün. kadın kabul etse bir dert etmese bir dert. etse bu sefer "yollu" gibi görünme ihtimali yüksek, o kadar insana rezil olacak, sırf o yüzden bile kabul edilmez. sırf iki kişilik bir ortam olsa belki farklı olabilirdi. hakkaten adam da ciddi öküzmüş şimdi düşününce, herkesin duyabileceği şekilde niye söylediyse.

"afedersiniz, çok güzelsiniz eğer vaktiniz varsa bir kahve içebilir miyiz?" mi hahahahahhahahahaha. adam ağır abaza sen acıdım diyosun. kadın durağa gelmiş otobüs bekliyor, oo guzel kadın ilk ben gördüm hemen şansımı deneyeyim demiş bi öküz de. durduk yerde. ya sen nasıl böyle bi yaklasımda bulunma hakkını kendinde görüyosun?? diye soruyor kadın içten içe. helal olsun kadına çok iyi yapmış. insallah dersini almıştır durak sapığı.

@akare, sen misin yoksa duraktaki kadın? O nasıl yazış şekli öyle.

:)) kadın haklı. her şeyin bir yolu yordamı var. sırf güzel diye kadına gitmiş çok güzelsin hadi kahve içek demiş. bu çok salakça bi olay. yoksa random tanışmalar bazen sevimli bile olabilir. bunu kendiliğinden olan bişi gibi görmek lazım gercekten düzgün insanlarsa iki taraf da bunu karşılıklı olarak hissederler tavırdan. göz göze değmemiş vaaşşş çok güzelsiniz nedir yani. kadını görmüş aklı çıkmış kim bilir gunde kaç kere deniyor bunu. kadının guzellıgıyle değil adamın abazalıgıyla alakalı yani.

Şahsen bana bu şekilde yaklaşan hiçbiriyle ilgilenmedim; ama barda merhaba, naber temalı muhabbetlere karşılık verdim veya ben başlattım. Bir keresinde de kitapçıda biriyle konuşmuştum, ama öncesinde bakışmalardan karşılıklı onay belli olduğu için. Ama böyle "çok güzelsiniz" diye girenler bana çok antipatik geliyor, tacizvari geliyor. Yani tabii ki ısrarcı, karşı tarafı buna mecbur gibi hissettirirsen tacizdir. Mekan çok önemli mesela ıssız bir sokakta diyelim, burada kadın böyle bir teklifi burada alsa hayır dediğinde zor kullanılacağını daha çok düşünür ya da karanlık olduğunda. Ya sorun ne biliyor musun, memleketimin erkeklerinin hayırı gurur meselesi yapıp saldırması ya da laftan anlamaması. Kaç kişi hayır deyince "İyi günler" deyip gidiyor? Bir de o kadar çok laf atılma yaşanan bir ülkede sokakta tanışma pek mümkün değil.

bence sayılmaz ama bir sürü değişkene bağlı, bunun mutlak bir cevabı yok. kızın bu tür yaklasımlara bakıs açısı, bulundugu ortam (gece klübünde böyle yaklasmak var otobüsde böyle yaklasmak var,yani..), erkeğin harbi dağ kaçkını bir tip olup olmaması (her halinden belli bir şekilde diyorum tipsiz anlımda değil)...

yani dediğim gibi kesinlikle o ana özgü spesifik değişkenlere bağlı. ama hayır cevabından sonra ısrarla devam ederse adam her türlü tacize girer.

garip bir şekilde böyle random şekilde tanısabilen arkadaslarım var bazen basarılı oluyorlar da (gerçi yurt dısındalar türkiye'de değil), acayip bir saygı duyuyorum bunu yapabilenlere, tacizci olarak gözükmek istemediğim için asla ölene kadar yapamayacağım bir şey sanırım ulu orta aniden tanısmak :/

Turkiye`de hayvanlik diye bile nitelerler, yurtdisinda hos bir kompliman olarak bakar, gulumser, hayirsa hayir evetse evet derler.

geçen sene bu zamanlar kadıköy de beşiktaş adalar vapurlarının olduğu taraftaki banklarda kardeşimle oturuyoruz arada selfie çekiyoruz falan
elemanın teki bi yanaştı tipi de vardı ama rahatsız ediciydi
zor kurtulduk!

yapışkandı

evet taciz!

anlattığınız olayda kadının tepkisi bana abartılı geldi. bence taciz değil ama rahatsız edici. pek kibar davranamaz sadece "hayır o.O" derdim sanırım cevaben. ısrarcı olursa taciz.

ha bir de yaş da önemli. ben daha lise 1'e gidiyorum yaşım 15 falan, okuldan dönüyorum. otobüste bişey için ağlamıştım yol boyunca. yanımda da bir adam oturuyor ama bakmadım bile yüzüne. indim, hava karanlık saat 8 buçuk falan, minibüs bekliyorum. adam yanıma geldi "merhaba, tanışabilir miyiz?" dedi. o an yüzüne bakabildim 30 var en az. bu tacizdir bence çünkü korkudan ölmüştüm ve o yaşta birinin kesinlikle art niyetli olduğunu düşünüyorum.

eskiden çıkma teklif edilirdi. ergenlik diz boyu. o zamanlardan kalma bir adet bence. o zamanlar da %99,99 red yerdiniz, niyeti de olsa kızın, 3 kere reddetmek adetti, sevaptı, kezbanlığın şanındandı.

şimdi nasıl bilmiyorum. bıraktım artık bu işleri.

Şşşşşş özgüven çok mu güzel lan?

sırf güzel diye yolda ilk defa gördüğüm bir kıza gidip ''gözlerimi sizden alamadım, başdöndürendoulgunsaçlar hımpfszz kahve içelim mi?'' diyeceğim öyle mi? yooo dostum yoo. sokakta bi ton güzel kız olabilir, hepsine teker teker mi yazıyorsunuz amk?

çok saçma lan, this is not america.

Rahatsiz edici olabilir duruma gore ama bence tacize girmez.

"hayır"dan sonra ısrarla devam edip yanımdan gitmiyorsa taciz derim. bundan bir on sene evvel neredeyse tüm kadıköy'ü, peşimde bunları söyleyen, hatta kaşla göz arasında çiçek bile alan bir adamla arşınladığımı biliyorum ve hiç eğlenceli değildi.

Bütçeniz ne kadar nasıl bilmiyorum ama ben evdeki yavru kedime iki mamayı karıştırıp veriyorum. birincisi (git:www.temizmama.com ) ikincisi de Purina Cat Chow yavru kedi maması alıp karıştırıp verdim çok severek yiyor. Karşı komşumuzun da yavru kedisi var o da temizmama'dan aldı sadece onunla besledi. O kedi de bizimki de çok sağlıklılar. Temizmama'yı tavsiye ederim. Sahipleriyle falan görüştük, neden ucuz olduklarını falan açıkladılar. İçinize sinmezse siteden iletişime geçiyorsunuz masraflarınızı karşılayıp sizi fabrikalarına çağırıp mamaları gösteriyorlar. Hatta sahipleri mamalarını kendileri bile yiyorlar, o kadar güveniyorlar.

1 yaşına gelen kadar whiskas junior alıyorduk biz genelde.

royal canin baby cat 4 aya kadar verdim sonra 4 ay-12 aylık olduğu süreçte de onun kitten için olanını verdim. kediler bayılarak yerdi. internetten indirimleri falan takip ederseniz çok çok pahalıya da gelmiyor.

ben advanced kitten ile beslemiştim memnundum.

whiskas gibi market mamalarından uzak durun, sokak kedisine bile whiskas vermeyin hatta.
4 aya kadar royal canin baby&cat marena'nın dediği gibi, sonrasında da 1 yaşına kadar kitten.

bizim bebeler hep öyle büyüdü.

market mamalarına assla yaklaşmayın. karaciğer, böbrek, şu bu gibi bir sürü sorun yaşarsınız ileride.

değil.

Tüm Müslüman ülkelerde böyle maalesef, hatta Mısır falan daha da beter. Bizde de gidişat ona doğru, kadınla erkeği ayırdıkça dinciler, erkeklerin açlığı daha da artacak. En rahat ülkeler Budist ülkeler. Ben sürekli güneydoğu Asya ülkelerine gidiyorum, Müslüman Malezya ve Endonezya hariç hepsi kadınlar için dünyadaki en rahat yerlerden. Bazı Avrupa ülkelerinde ve ABD'de de taciz, tecavüz falan oluyor, Budist ülkeler süper bu açıdan. Bu kadar rahatsız oluyorsanız artık ülkeyi terk etmeyi düşünebilirsiniz bence, gidişat iyi değil. Erkeğim ama ne kadar rahatsız olduğunuzu tahmin edebiliyorum.

cinsel açlık var bu ülkede. Millet sabah akşam 31 çekiyor, 31 çekmekten hastanelik oluyor.

evet normal değil.

Cinsel açlık olayına katılıyorum ama düzenli sevişen insanlarda bile cinsel açlık var. İnsanlar en önemli eksiklikleri sevişmekmiş gibi düşünüyorlar. Niye böyleyiz, neden böyle davranıyoruz hiç bir fikrim yok. İşin dini yönü vardır belki tecrit edilmek baskılanmış cinsellik falan gibi ama dindar olmayan kesim de maalesef böyle. Bir de sevişen, sevişebilen insanı kıskanıyoruz garip bir şekilde sanki daha üst sınıfmış gibi görüyoruz bunu. işin siyasi yönü de vardır büyük ihtimalle. yıllarca insanların sadece çocuk yağmasını, sorgulamamasını isteyen bir devlet oldu, artık daha da fazla bu üreme baskısı üzerimizde. İstenilen eğitimi al, işe gir,Evlen, çocuk yap, çalış, öl şeklinde gidiyor hayatımız ondan belki de.

Her yerde öyle degil. Bu ve buna benzemeyen baska bi cok nedenden dolayi ülkeyi terkettim ben. Almanyada yasiyorum. Burada kadin olarak cok rahatim, evden cikarken sunu giysem asiri kacar mi diye düsünmüyorum mesela. Bunun nasil büyük bir rahatlik oldugunu yasayinca anladim. Sonucta ciplak gezmiyorum ama türkiyede sicak havada sort bile giyemezdim. Ha ciplak da gezsen kimse dönüp bakmiyor o ayri. Sokakta fistik gibi kizlar diledigi gibi giyiniyor, tekinin rahatsiz edildigini görmedim.
Her seferinde ülkemdeki mal abazalara lanet ediyorum.

Asla normal değil, ama normalleştiriliyor. "Sen de etek giymeseydin, o da dekolte giymeseydi, öyle yüksek sesli gülmeseydi" gibi...

Ve işin kötüsü alışıyoruz artık.

açcinsel bir ülkeyiz.
çocuk pornosu aramada liste başı olmasak bile derecelere zorluyoruz.
kadını değilde erkeği eğitmek lazım.
tecavüz edene değil edilene kızılan bir ülke düşün.

ufak biber gazı taşı yanında. sokakta caddede yalnız kaldığında biri taciz etmeye çalışırsa kendini spreyden uzak tutarak karşı tarafa aniden sık ve hemen uzaklaş ki sen de etkilenmeyesin.

adam yerde kıvranırken sonra tekrar yanına gidip tekmeleyebilirsin.

her yerde öyle değil yav. 2 yıldır 2 sokak aşağıda oturuyodum o bile farkediyo. sokağa çıkmayı bırak evimdeyken bile taciz ediliyorum. en kötüsü tensel taciz olsa da gözle taciz lafla tacizden daha rahatsız edici geliyor bana.

ben rahatsız olursam söylüyom valla. bu kadar sinirliysen o.ç. de yüzüne geç işte. 'artık kadınlar da arsızlaşmış' der bir iki kişi ama varsın desin. sen bedensel ve ruhsal bütünlüğünü koru.

kamu spotu: işin sonunda kavga çıkacak bile olsa, tüm otobüs-yol üstüne gelecek de olsa susma. seni rahatsız eden kişiyi afişe et.

not olarak da olayın dinle diyanetle alakası yok. ha devletle alakası vardır ama dinle alakası yok. her ramazanı kayseride geçiriyorum; laf atan o.ç.ları genelde abdest-namaz bilmeyen, insanların geçtiği yolda sigara içen, akşam yukarı talasta kafayı çeken tipler. gelmedi demesinler diye cami cami dolaşan hacı emmiler hariç ben namazlı/abdestli tacizci görmedim.
adam ahlaksızsa/saygısızsa her ırkta-dinde ahlaksız/saygısız.

geçen sene kardeşim(20 E) üsküdar otobüsündeyken bi adamın bi kızı rahatsız ettiğini görüyor,müdahale etmeye çalışınca da dayak yiyor. zaten 55 kilo bişey kendisi, bi allahın kulu da noluyor diye yardım etmiyor. sonra 'öeh sikerim ben kayseriye dönüyom yaşamam burda' dedi. 'yavrum kayserideki şerefsizler de gizli gizli yapıyor' desem de dinletemedim.

devlet cezasını vermiyor, toplum cezasını vermiyor. en azından sen içinde tutma sinirini. bi gün benim yanımda taciz edilirsen de toplu halde dalar bu zamana kadarki tüm susmanın hıncını alırız.

Bak bu anketin şöyle yapılmışı var: eksiduyu.ru

Ben bu ülkedde insanların büyük çoğunluğunun sübyancılık-pedofili ekseninde gidip geldiğini düşünüyorum. Bahsettiğin gibi 15 yaşına kadar atılan "cinsellik temalı" lafların oranı çok büyüktü. Koca koca sakallı bıyıklı adamlar, 13 yaşında kız yanlarından geçerken memelerinden bahsederler, kimse bilmez ya da söylemez; kusucam. Evet, küçüklere daha fazla yapıyorlar, bu yüzden kardeşlerinize, kuzenlerinize, tanıdığınız tüm küçük kızlara sessiz kalmamalarını tembihleyin.

İzmir, Ankara ve İstanbulda yaşadım. Ankara ve İstanbulda fiziksel tacizle dahi karşılaştım, çok aciz kalınan iğrenç bir durum, özellikle İstanbul'da daha çok. Ataköy de oturuyorduk, çocuğumun öyle bir ortamda büyümesini istemedim.

İzmir de ufak tefek, sözlü taciz sayılabilecek şeylere rastgeldim, çok ağır bir küfür duymadım, iltifat tarzı sadece. Oturduğum yer Alsancak. İzmirdeki durum dünyanın her yerindeki kadardır bence, bir aşırılık yok. Evde dün süt yoktu onbuçukta çıktım açık market aradım hiç korkmadan.

değil tabi ki.

islam diyenler, suudi arabistana gittim adamlar kadın görünce kafa çeviriyo lan. bırak bakmayı kafa çeviriyo. hani biz çarşaf giymiyoruz ya, neticede ne kadar örtünsen de yüzün açık. vallahi billahi bakmıyolar. Türkiyede ben sokakta dolaşırken onlarca adamla gözgöze gelirim bana baktıklarını yakalarım, arabistanda kaldığım nerdeyse 1 ay boyunca çılgınlar gibi kalabalıklar içinde gezmeme rağmen (çarşı pazar vs vs ) tek 1 (yazıyla bir) erkekle gözgöze gelmedim. burdaki gibi çingene arabı değil hakiki arap onlar, en hakikisinden müslüman. Bırak ellemeyi, şehvetli baksa cehennemde yanacak biliyor adam, hayatına işlemiş. biz böyle miyiz? bunlar müslümansa biz neyiz ha? bizim yozluğumuz kültürden geliyor. hayır Türk kültürü değil, Türkiyeli kültüründen. arkadaşlar demiş zaten, "ye iç sorgulama çocuk yap çocuğa bak öl" odaklı yaşamda, şu saydıklarımdan bi yemek bi de çocuk yapmak zevkli. öyle olunca ikisine de yapabilirse madden yapamazsa zihnen abanıyo millet.

ve evet küçükken çok daha fazlaydı ve çok daha ağırdı. liseden mezun olduktan sonra sokucam diye laf atan hiç adam olmadı mesela. sokucam ne lan? şişkoyum diye hayatım boyunca dizimin altında etek giydim ben, kendim bişi sokmak istesem sokamam sen nasıl gördün de sokuyosun hayvanoğlu hayvan.

kadınların bunu büyüttüğünü düşünenler var hani. ya bu duygu nasıl anlatılır bilmiyorum. hele yaşın küçükse, toplumca yetiştiriliş tarzımızdan mıdır nedir, otomatikman kendini korkunç suçlu hissediyorsun. sanki o adam yolsa normal yürüyordu ve sen şeytanmışcasına durduk yere adamın nefsini kaldırmışsın. halbuki alakası yok. adamın yerine sen utanıyorsun. adamın karısı çoluğu çocuğu var, onlar yerine de utanıyorsun.

kesinlikle susmamak lazım. kesinlikle.

normal değil.
istanbul'da taciz oranı akıl almayacak ölçüde.
türkiye'de olduğumuz sürece bunun bir çözümü olması imkansız, yetiştirilmek istenen insan tarzı zaten bu, bunu yetiştiriyorlar, gayet de memnunlar.
türkiye'den ayrılmadan bu durumdan kurtulmanın tek çözümü olarak ege sahil şeridine taşınmak olarak görüyorum. ama yine bitmez, sadece azalır.
sürekli taciz edilmemek için ne giymem gerektiğini düşünmekten, otobüs - sokak seçmekten, tacizle karşılaştığımda yeterli tepkiyi verememekten (bence cinsel organ kesmek ancak yeterli tepki) dolayısıyla bu ülkede yaşamaktan n e f r e t e d i y o r u m.

Ilk sorularina cevap vereyim, sokaga çıktığımda laf atilmiyor. Ankaradayim. Ben de normal giyinimliyim.

Bulundugunuz semte gore degisiyor. Ben oturdugum cevrede hic tacize ugramadim ama Istanbul'un farkli yerlerinde durum boyle degil.
Tipinizin, kiyafetinizin hicbir onemi yok. Kadin oldugunuzu fark edebildikleri mesafeden tacize karar veriyorlar zaten.
Yapabileceginiz yegane girisim susmamaktir. Susmayin, en ufak tacizde tepki verin. Polisi aramaya, etraftakileri cagirnaya kadar goturun isi. Bu insanlar bundan anliyor cunku.

Daha derine inersek de ailelerib ogullarini sirf pipileri oldugu icin cok degerli olduklarina inandirarak yetistirmekten vazgecmeleri gerekiyor. Turk aile yapisi kiz erkek fark etmez sosyopat/psikopat yetistirmeye cok uygun.

hiç normal değil ama bunları maalesef yaşıyoruz. görmezden gelip yolumuza devam ediyoruz. bağdat caddesine giderken giydiğimiz eteği taksim'de giymiyoruz. toplu taşıma kullancaksak (ev şişli'de) halaskargazi'den falan yürüyeceğimizden şort mort giymiyoruz vb. semt konusuna katılıyorum. ataşehir'de nispeten daha rahattım bu konuda.

normal değil ama bunu şikayet edeceğin adam bile yeri gelip tacizde bulunduğu için tek çaren kendini korumak. başına bir şey gelirse çünkü kimse ''hayvan adam kızı taciz etmiş'' demeyecek, ''kızım sen de adam gibi giyinseydin gecenin o saatinde'' diyecek.

Ben de bi yaşa kadar (19-20 diyelim) aynen yukarıdaki arkadaşların dediği gibi her laf atılışında, laf atmanın ötesinde artık pornografik boyutlara varan sözlü tacizlerde ve kimi zaman da fiziksel temaslara karşı kendimi dünyanın en suçlu, en iğrenç insanı gibi hissediyor, utançtan ağlıyordum. Bi gün üstümde gayet bol bir eşofman, üstümde mont vs giymiş bir şekilde spordan eve döndüğüm bir akşam (yaşım maksimum 17), belki 40 yaşında bir adam en az 5 dakika boyunca yanı başımda yürüyerek "benimle ilgili hayallerini" anlattı. Adımlarımı hızlandırıyorum, olmuyor; acınası gözlerle başka insanlara bakıyorum, olmuyor. En sonunda koşmaya başladım. Ulan koşmaya başladı o yavşak da. Beni kovalıyor. Neden? Bilmiyorum. Sanki kötü olan şeyi o değil de ben yapmışım gibi, ben kaçıyorum ve o da gayet rahat kovalıyor. Cesarete bak. O panikle akşamın bir karanlığında çıkmaz sokaklara filan da girdim. O sokakta da bi manevrayla kendisinden kurtulup geri dönebilmemin tek sebebi çevikliğimdi. Herhangi başka bi kızın kolaylıkla yapamayacağı bir şeydi= herhangi başka bir kız o sokakta zaten ayvayı yemişti. Neyse oradan da kurtulduktan sonra boş bulduğum bir apartmana girip 1 saat boyunca en üst katta beklemiştim. Şimdi düşününce aşırı salakça geliyor ama o zaman çocukluk ve toyluk var; düşünüp hesaplayamıyorsun ve en önemlisi kendini zaten "suçlu" hissediyorsun. Ve sen böyle hissettikçe elin iğrenç mahlukatları seni kovalama ve korkutma hakkını kendinde fazlasıyla bulabiliyor. Ve bir allahın kulu da "hop kardeş niye böyle koşuyorsunuz" demiyor.

Aradan birkaç sene geçti, bu arada ben arada bi iki kadın da dahil yine benzer bikaç olay esnasında azıcık bunların psikolojisini çözmeye başladım. Aslında benim başıma gelen değil, onların yaptığı bu şeyin onlar için utanç kaynağı olduğunu, aslında onların korkması gerektiğini anladım. Yine günlerden bir gün (yaşım artık 20 olmuş), son derece yakışıklı, uzun boylu, takım elbiseli, fit bir adam popoma bir şaplak attı. Şöyle bir dönüp baktım ve adamın tipine, yürüyüşüne, tarzına filan konduramadım; "yanlışlıkla çarpmıştır" diye düşündüm ve buna rağmen yolumun yönünü değiştirdim. Baktım ikinciyi de patlattı bu bana askjdashhaha :D Haydaa. Yine kış günündeyiz. Üstümde kapkalın kumaşlı pantolon, kat kat hırka, mont filan var yine. Ben artık eldivenleri çıkarttım, çantama koydum. Şemsiyeyi bi köşeye attım, yürüyorum ve üçüncü hamleyi bekliyorum. Adam üçüncüye de vuracakken ellerini arkada tuttuğum gibi adamı yumruklamaya başladım. Elimden kurtulmaya çalışırken yakası paçası dağılıp düğmeleri filan koptu, kaçarken yere düştü, tekrar kalktı, ayakları tam olarak kıçına vura vura attığı bir deparla ufukta kayboldu.
Oh be dedim, şimdi o piç kurusu düşünsün.

Kıssadan hisse, asıl korkması ve utanması gereken onlar. Kimseyle hiçbi laf dalaşına ve münakaşaya girmeden, yapılması en doğru hamleleri yapın; etrafınızdaki tüm küçük kızlara da korkup utanmamaları, sessiz kalmamaları gerektiğini öğütleyin derim ben.

okuyunca şok oluyorum, popoya şaplak atacak cesareti nasıl buluyorlar acaba? Lan sittin sene cesaret edemem birinin poposuna vurmaya.

sümüklü ergen sözlükçülerin kezban dediği kızlar durduk yere bu hale gelmiyor, anlayın işte.

(bkz: bir türk kadınının taciz günlüğü)

burda da neler neler yazıyor, bunları bile dikkat çekme çabası olarak görüyor bazı andavallar.

tüm cevapları okumadım açıkçası ama daha bugün başıma geldi o yüzden anlatmak istedim.

ne çok güzelim, ne de çok çekici, ne de öyle değişik giyinişim var. hatta bugün altımda kot pantolon, üstümde dümdüz bir tişört, saçlarımı ördüm, ayağımda şu kedslerin çakmaları, gözlüğümü takmiş halde işe gidiyorum. yani ben olsam bana bakmam o haldeyim.

üst sokağımızda bir sucu var. ne zaman önünden geçsem laf atıyor gibi ama emin de olamıyorum kendi kendine de konuşuyor gibi. emin olamıyorum da. olsam kafa göz dalıcam herife. bu sabah da bir şeyler dedi, acelem vardı yine tepki veremedim. bir de bu var yani. bir şey dedi mi demedi mi? babama falan söyleyemem, babam zaten oturduğumuz semtte esnaf. herifi döverler, bir şey olur bizim başımıza kalır. bir kez daha duyarsam bu sefer ben dalıcam herife. kesin kararlıyım. bu sabah da yavaş yürü mü dedi, ne dedi tam anlayamadım. o tam anlayamamak zaten sinir ediyor insanı.

edit: bir de şunu söyleyim bu olay istanbul'un en güvenli yerlerinden birinde geçiyor. doğduğumdan beri burada oturuyorum böyle şeye denk gelmedim. bu adam da yeni açtı dükkanı oraya zaten. yani ne kadar düzgün semtte oturursan otur, bir yerden çıkıyor böyleleri. belki başka yerde olsa bağıra çağıra atacak laf, belki fiziki taciz edecek, ama konum nedeniyle bunu yapabiliyor ancak.

Lben lisedeyken -ki kilolu bi kızdım- kapıcı eve girerken cıkarken sürekli beni dikizliyodu. Merdivenleri cıkıyorum diyelim arkamdan izliyo beni.yukarıda yazanlar gibi kendimi suclu görüyordum. fizigim güzel değil ama bana bakıyo demek ki ben ona cilve yağtım gibi seyler düsnüyodum ve utanıyodum kendimden. Evden cıkmıyodum karsılasmamak icin onunla. şuan 25 yasında normal kiloda normal bi kadınım 17 yasımdaki o halim daha dikkat cekiyodu şaka gibi. yediğim lafların,bakışların haddi hesabı yoktu, şuanda da bakıyolar vs. rahatsız edici ama ergenken tacizin bu kadar yaygın oldugunu bilmedigimden ve daha kendi vücuduna bile alısamamış olmaktan kaynaklı bi utanc duygusu vardı. simdi hic utanmıyorum.cünkü ben de problem değil, bu ülkenin erkeklerinin büyük bölümü ağır sapık. Sonra da yok "kapıyı açtım tesekkur etmedi kezban muhahaha" yok "yer verdim oturmadı kezban" vs. diyorlar.Gerizekalı herif ben bütün gün göz hapsinde yaşamaktan, otobüste arkamı kontrol etmekten,önümde kapalı gömlekten göğüs gormeye calısan adamdan kacmaktan beynimi yemek üzereyim seni mi düsünücem. dünyanın diğer yerlerini bilmiyorum ama bu ülke ağır hasta

"islam bik bik ötüyosunuz" diyen hırbolar Mısır'da geçen şu videoyu bi seyredin bakalım, adamlar neredeyse gözleriyle sikiyolar. mısır'a gidip de bi daha geri gitmek isteyen kadın görmedim.

egyptianstreets.com

burada yazarın ana bahsettiği mesele taciz, ve bu türden bir taciz sadece ve sadece müslüman ülkelerde gerçekleşir. ve bi de hindistan'da biraz yakın olarak. bugüne kadar onlarca ülke gezdim, bütün gezi rehberlerindeki kadın bölümleri, müslüman ülke veya bölgelerde tacize karşı hazırlıklı olmanız konusunda öğütler verir. lonely planet'ın türkiye bölümü de oldukça kapsamlıdır, "ayıp!" diye bağırmanızı bile öğretir. istdiğiniz kadar aklamaya çalışın, dünyada kadına en çok taciz müslüman bölgelerde yaşanır. "bakın işid'in bölgesinde tek tecavüz oluyor mu" diyen beyinsize ise ne diyeceğimi gerçekten bilemedim.

UNDP Gender-related development index'ine göre dünyada kadın olmak için en iyi 10 ülke belirlenmiş, bakın bakalım 1 tane müslüman ülke var mı listede:

1. Iceland
2. Norway
3. Australia
4. Canada
5. Ireland
6. Sweden
7. Switzerland
8. Japan
9. Netherlands
10. France

Kadın olmak için en kötü ülke sıralamasında ise 10 ülkeden 7si Müslüman.

1. Chad
2. Afghanistan
3. Congo
4. Sudan
5. Guatemala
6. Mali
7. Somalia
8. India
9. Pakistan
10.Iraq

öncelikle verilen tüm cevaplara teşekkür ederim.

evet bende kesinlikle çocukken tacizi yapandan çok kendımden utanıyordum. bu normal değil bence kaç çocuk bu utancından dolayı yıllarca aıle içi sapkınları bıle soyleyemıyor.
zaten bu insanlar eminim ki yetişkinlerden çok çocuklara laf atıyor tacizde bulunuyor.
korunmasız gördükleri için. sırf kız çocukları değil erkek çocuklarıda taciz ediliyor.

çok adaletsiz aklım almıyor nasıl bu insanlar bunları yapıp sokaklarda dolaşmaya devam edebiliyor?

soylenen sozlere bagli. Turk kadini abuk subuk seyleri, basit bir iltifati filan taciz olarak nitelendirebiliyor. Ancak yok soylenen seyler hakkaten rahatsiz edici ise bu durum benim aklima uzun vadeli politik bir planin parcasi olabilecegi gibi bir komplo taorisini getiriyor. Yavas yavas planli ve sistematik bicimde basi acik kadinlara once sozlu, bir sure sonra fiili taciz uygulayarak baski altina calismayi planlamis ve uygulamaya koymus olabilecek kadar hasta ruhlu politikacilarimiz, sosyal muhendislerimiz var.

@kartonpiyer peki geçtiğim yolun üstündeki dükkan sahibinin (kendi anlattığım olay üzerinden gidiyorum) bana "ne güzelsin bugün be!" demesini ben neden hoş karşılayayım? Cümleye bakarsan iltifat denebilir. Ama ben hoşlanmıyorum. Tanımadığım bir insan benim istemediğim şeyi yaptığı sürece de benim için tacizcidir.

Aslında başlık çok yerinde olmuş, kadın olmak = tacizle yaşamaya alışmak diyebiliriz.

Bunu ilk gençlik yıllarımızdan bu yana yaşıyoruz hepimiz. Mekan, şehir, gündüz-gece, yaş, tip fark etmiyor. Hiç ummadığın insanlar tacizde bulunabiliyor. Bunun çeşitli aşamaları var. Küçükken şok oluyosun. Utanıyosun. Ağlıyosun. Suçluluk duyuyosun. Otomatikman hareketlerini kontrol etmeye ''yanlış anlaşılmamaya'' çalışıyosun. Biraz büyüyüp 20li yaşlara gelince anlıyorsun ki olay senlik değil. Dünya senin etrafında dönmüyor. Herkes bunları yaşayabiliyor. Bu tacizlerin normal olduğunu düşünüp savunma mekanizması geliştirmeye çalışıyosun. Mesela inşaat işçilerinin önünden yürümektense alt sokaktan dolanıyosun. Çünkü önlerinden geçip laf yersen sonra kendine kızacaksın. Keşke geçmeseydim keşke diğer taraftan yürüseydim bilmem ne... (Her işçi tacizcidir diyorum sanılmasın lütfen dediğim gibi bu sadece bir otokontrol).

Lisede tacize uğradım çok sıkışık merdivenlerde şimdi anlatmayayım fazlasını. Bembeyaz bi suratla sınıfa girdim. (Tepkisiz kalmak derken demek istediğini anlayabiliyorum) Ne şikayet edebildim ne bi şey. Yine aynı duygular. Utanç. ''Kesin kuyruk sallamıştır bu da'' bakışlarına maruz kalma düşüncesi, müdür desen koca adam nasıl söylicem yüzüne vs.

Yaz yaz bitmez daraldım, elbetteki normal değil bunlar ama normalmiş gibi yaşıyoruz.

ben bir fanusun içinde mi yaşıyorum acaba? diyeceğim ama hayır sürekli dışardayım. sürekli geziyorum hatta en çok gezen kadın yüzdelik diliminin en üstünde bile olabilirim.

arkadaş bir kere bile tacize uğradığımı hissetmedim. ki tipimi çoğu zaman marjinal yapar sürekli de açık giyinirim dekoltem fix.

her hafta iki gece sokaklarda tek başıma yürürüm.

...

kadın olmakla taciz bence abartıldığı kadar değil

siz sürekli gözünüzü kulağınızı açarsanız. ay kim bana baktı kim ne dedi diye radar misali gezerseniz "taciz"e uğrarsınız bence.

istiklalde orda burda yürüyorum gece. peşime takılan iki üç tip oluyor. 15 20 tane yanıma gel hey seni s*kerim off ıhmmş gibi sesler.

bundan etkilenmiyorum ben önüme baka baka yürüyorum. hiç de umrumda olmaz.

duymuyorum yani. o ses bana işlemiyor. soruna cevap sözlü "taciz" bana yapılıyor. ama bence bu taciz değil.

niye bu adamları takıosunuz bu kadar hiiiç anlamıyorum

glori sen erkek olduğundandır

Metsil var benim bildiğim. ikisinin de içeriği aynı; Simethicone. gerçi metsin bu kadar şekilli değil ama işe yarıyor orası kesin.

(bkz: meteospasmyl)

candır.

metsil var, bir de bir toz var dilinin üstüne döküyorsun adını hatırlayamadım eczaneye sorsan bilirler.

edit: dulcogas tı tozun adı.

imuneks gas stop strip var 60 mg simetikon içerir.
dulcogas saşe var, dedikleri gibi metsil çiğneme tableti, sab simplex süspansiyon (bebek için bu) vb ürünler var. tabii bunlardan hangileri depolarda vardır yoktur onu bir eczaneye danışmanız lazım.

Kimisi için keyifli bir vakit geçirgeci kimisi içinse şekil yapma aracı.

Geri gelmeyecek zamanımızın ne kadarını doğru işlere harcıyoruz onu da düşünmek lazım(yani sorun dizi izlemekle ilgili değil). Bir de "doğru" neye ve kime doğru onu da tartışmalı(göreceli olduğu mutlak).

bence işin içinde pop kültür etkisi de var.

15-16 yaşındaki bütün bebeler çok rahat 6-7 tane diziyi aynı anda izliyolardır. neden, arkadaş ortamında muhabbetten geri kalmamak için. bence büyük nedenlerden biri bu. ingilizce gelişmesi falan aslında kendilerini savunma nedeni. yok öyle bir şey, düzenli konuşmadıktan sonra, sadece kulak aşinalığı artar şivelere karşı.

dizi arsızı herkes ama, pop kültür olmuş diziler üzerine bu arsızlık. kötülemiyorum. ama the xfiles'ı, malcolm in the middle'ı, carnivale'ı söylesen, bakarlar sadece.

bence pop kültür büyük etken. o izliyorsa ben neden izlemiyorum düşüncesi. ayrıca, 'türk dizisi izlemem ben yea' demenin dayanılmaz hazzı da bence bir etken. işin kurgu, oyunculuk, anlatılan konudaki derinlik falan aslında 3. 4. planda. behzat ç. gibi bi diziden yoksun yaşayacaklar mesela.

sanki dizi izlemeyince zamanı faydalı bir şeylerle harcıyoruz da dizi izleyince boşa gitmiş diyorsun.

açıkçası ben kendimi iyi hissediyorum. zaten imkanlar kısıtlı bir şeyler yapmak için. e bi başlayınca da bırakamıyorsun merak ediyorsun.

evet bi bakıma haklısın söylediklerinde. benim şahsen sosyal bi kişiliğim yok. asosyal bi insanım, her ne kadar bu yönümden nefret etsem de. eski arkadaş ortamım da yok uzun bi süredir, e napalım çareyi dizilerde buldum ben de. çok dizi izledim son dönemde, birini bitirdim diğerine başladım. asosyal olmam da dizilerin etkisi azımsanamayacak kadar fazla senin de dediğin gibi. hatta o bahsettiğin tiplerden biri de benim. arkadaşlarla buluşmam gerektiğinde erteliyorum bazen, sırf dizi uğruna. buna bi dur demek lazım.

bi diğer husus ingilizce. evet ingilizcemi geliştirmediği bi gerçek ki bunun sebebi ingilizce altyazılı yerine türkçe altyazılı izlememdir. ancak geliştiremesem bile en azından unutmamamı sağlıyor diziler. pre-int/int seviyesinde ingilizcem var ve ne gramer çalışıyorum, ne kelime/kalıp ezberliyorum, ne listening yapıyorum ne de oturup phrasal kasıyorum. sadece dizi izliyorum ve unutmuyorum, az da olsa üstüne katıyorum bişeyler. akmasa da damlıyor en azından.

konudan saptık ama dizi izlemekten keyif alıyorum ben sonuç olarak. izlediğim dizileri de iyi ki izledim. izlemesem çok şey kaybederdim diye düşünüyorum.

çünkü hayatlarımız çok sıkıcı. yaşayamayacağımızı bildiğimiz hayatları izleyerek kendimizi tatmin ediyoruz.

ayrıca geri gelmeyecek zamanımızı dizi izlemeye harcamak çok mantıksız gelmiyor. dizi izlemeyip çok sosyal olan insanlar napıyor ki? her gün dışarda birileriyle oturup sohbet etmek ne kadar mantıklı?

İzlediğim diziler popüler diye yaa denebilecek diziler değil. Ortam yapayım desem başta GoT, HIMYM falan izlerdim. Çevremden kimse izlemediği için dizi tartışması da yapmıyorum.

Hayatımın bir ayını dizi izleyerek geçirmişim. Toplam 41 dizi izliyorum/izledim şu an kore dizileri hariç. Türk dizisi nadiren takip ediyorum, bir başladı mi 2,5 saat sürüyor. Tadında bitmiyor. Amasya şartlarında yapacak daha iyi bir işim yoktu, gerçi İzmir'de de pek dışarı çıkmıyorum. Pişman değilim.

Ben bu olayın son birkaç yılda geliştiğini düşünmüyorum; her zaman vardı. Sadece geçmişte bu kadar çok seçenek ve rahat ulaşılabilirlik yoktu. Zira bir nesil eskiden "Pazar gelse de Bizimkiler'i izlesek" diye sabırsızlanırdı. Daha eski nesiller, evlerinde televizyon yoksa eğer Dallas'ı seyretmek için televizyonu olan komşularına akın ederlerdi. Bu dizi furyası her dönemde vardı yani, bugüne özgü bir şey değil.

realiteden uzaklaşmak, kafalarını boşaltmak için.

insan kafa dagıtmak istediginde biseyler izler. Güzel filmler de pek cekilmiyo artık,hem de kimse 1 filme 2 saat sabretmek istemiyo. onun yerine ard arda 5 bölüm izlemek daha cazip geliyor cünkü olaylar hızlı gelişiyor.sektör iyice diziye kaymıs durumda tüm dünyada. ünlü yönetmenler,hollywood oyuncuları dizilerde oynuyo artık. Sinema sektörü iyice ölecek bu gidisle

boş zamanları varsa demek..
hiç dizi takip edecek kadar boş ölü bir zamanım olmadı. en son dexterı ki tvden izlerdim haftada bir 3. sezonda bıraktım o gün bugündür hiç dizi izlemedim.

peşpeşe izleyen o kadar çok tanığım var ki. helal olsun bu kadar boş zamanları olabiliyor.


edit:

-----
quote
-devilred-
@glori

tüm zamanını bugün kimle yatsam ya da acaba bugün hangi uyuşturucuyu alsam, hangi gece kulübüne gitsem diyerek geçiren insanın mı boş, ölü vakti yok allasen? gören de çok yoğun ama düzenli, verimli bir hayat yaşıyorsun sanacak. hava attığı konuya bak yarabbim.

----
quote****<3

#hashtags #soruya #cevap #olmayan #tartışma #başlatıcı #içerik #işine #hiç #bulaşmıyorum #<3

yeni ufuklar, yeni hayat görüşleri vs? romanlar için de aynısını diyorsundur sen muhtemelen. şimdi ağır konuşacağım kısma gelelim:

@glori

tüm zamanını bugün kimle yatsam ya da acaba bugün hangi uyuşturucuyu alsam, hangi gece kulübüne gitsem diyerek geçiren insanın mı boş, ölü vakti yok allasen? gören de çok yoğun ama düzenli, verimli bir hayat yaşıyorsun sanacak. hava attığı konuya bak yarabbim.

@devilred saydığın şeylerin tümü onun için mesaiden sayılıyor, günlük mutlaka yapması gereken şeyler. dolayısıyla boş vakit kalmıyor :)

başladığım diziler canımı sıkmak şöyle dursun çok fazla ilgimi çekiyor. yani arkadaşlarla çıkmıyor bunlar diyorsun, ama çıkıp da şunun gelinliği şöyle olmuş düğünü böyle olmuş saçı 3 bin tutmuş muhabbetini dinlemektense çok daha zevk aldığım şey olan sevdiğim dizilerimi tercih ederim. önemli olan nokta şu: zaten iştir güçtür evdeki sorumluluklardır derken kendime ayırıp keyif alabileceğim çok kısıtlı zamanım var. benim için değerli ve beraber vakit geçirmekten keyif aldığım insanlar söz konusu olunca dizileri tabii ki sallarım. ama muhabbeti çok da hoşuma gitmeyen kişiler çağırırsa dizi daha iyi bir seçenek kalır. biri sizle buluşmaktansa dizi izlemeyi tercih ediyorsa kendinizi ve arkadaşlarınızla olan muhabbetinizi de gözden geçirin. belki sizi vakit kaybı olarak görüyordur?

ikincisi de battlestar galactica'yla kurtlar vadisini bir tutmuş gibisin sorunda ama biri kahvedeki adamın iyi vakit geçirmesini sağlıyor diğeri benim. mantık aynı. kime ne hitap ediyorsa. friends mesela moralim bozukken oturup tekrar tekrar izlediğim dizi. merak unsurunu geçiyorum resmen pozitif enerji veriyor bana.

lisedeyken akşam avrupa yakasını izleyip ertesi sabah muhabbet ederdik şimdi işte game of thrones (ve diğer bir kaç dizi) için yapıyoruz. konuşacak şey oluyor. ayrıca benim gibi gece çıkıp içmeyi falan sevmiyorsan yapacağın çok başka bir şey de olmuyor dizi film kitap gibi şeylerin dışında.

Dünyada en sevdiğim olay (huyum zaten), bir şeyleri en kısa zamanda kararlaştırıp bitirmek. Boşuna beklemek sabrımı zorluyor. O sebeple reklam arası verilen dizileri hiç seyretmiyorum. Çünkü varsayalım gerçekten izlenebilir güzel bir dizi var ama adamlar en güzel yerinde 10-15 dk. reklam koyuyor. Saçma tekrarları, 45 dk.'lık özetleri saymıyorum bile.
Beni sıkıyor ve seyretmiyorum. Keyif almıyorum.
Daha çok haber programları, belgeseller ve tartışma programları seyretmeye çalışıyorum. Belki bazı iyi yarışmaları. Ama bunları da akşam işten dönünce kalan vaktimin tamamını öldürmemek kaydıyla. Az TV'ci biriyim.
Okumak ve bilgi edinilecek şeylerle uğraşmak, onlara vakit ayırmak daha iyi. Tabi yapabildiğim kadar.
Not: Bunlar hep o Asmalı Konak dizisiyle başladı. Milleti uyutma seansları. Zaten uyuyoruz milletçe.

denyebilirsiniz tabii ama yerli firmaların kontrolleri konusunda tarım bakanlığına güvenmeyin derim. solgar prestij açısından merdivenaltı firma gibi davranmayıp kendi kontrol mekanizmasını oluşturmuşken yerlilerde bir kere kandırabildiğimiz kardır mantığını süren çok. ama bu illa ki ürünün sahtecilik ya da yetersiz denetimle üretildiği anlamına gelmez. belki de iyidir. geçmiş olsun.

İş bul önce.

iş bulmadan etme.

Köprüyü geçene kadar sabret, ben 1 kere istifa ettim, artık götümü garantilemeden hayatta istifa etmem.

nasıl olsa istifa edeceksin, o halde adamın canına okumadan ayrılma.

hulusi kentmen gibi bir müdür var mı ki?

Adamın ağzına sıç. İstifa etme. Bağır çağır her şeyi söyle. İstifa etme.

(bkz: mobbing)

İş bulmadan istifa etme derim.

Dava edilebilecek kadar canını sıkıyors dava etsen. Yok değilse takmasan dediklerini diyeceğim ama yaşamadan anlamak zor durumunu...

mobbing davası aç

sikleme, ne derlerse desinler turkiye'den. cok memnuniyetsizlerse onlar cikarsinlar tazminat al.

süreci bilmiyorum ama ihbar süresi, iş arama izni gibi şeyler orda da varsa sonuna kadar kullan. yoksa az sabret ama bir yandan mutlaka iş aramaya başla. hatta şu an başla.

iş bulmadan istifa etme diyenleri dinle. ama istifa her türlü böyle orospu evlatlarına prim vermek anlamına geliyor. sen neden hiç laf sokmayıp, diş göstermeyip, atara atar yapmayıp kaçıp gitmeyi düşünüyorsun ki? madem gemileri yaktın, sik anasın piçin. hatta varsa twitter'ı falan ver bana da sarayım burdan ona.

amq orospu çocugunun twitter'ını ver sikertelim puştu

istifa edersen adamın istediği şeyi yapmış olursun, karar senin!!!!

iş bul öyle ayrıl +127

mümkünse 1 haftalık izin al, iş yerinden, işlerinden, stresinden uzaklaş.
kafanı bir topla.
hatta Türkiye'ye bile gelme. kafanı karıştırırlar buralarda.
izinden dönünce de bak ortama. ona göre karar ver.

bazen iş yoğunluğunda ikili ilişkilere dair duyarlılığımızı kaybedebiliyoruz. biraz nefes alıp düşününce, dönüp bakınca "ne saçma şeye kafayı takmışım!" diyebileceğimiz durumlarla muhatap olduğumuzu görebiliyoruz.

şu anda çoğu insanın hayal ettiği bir yerdesin. eminim ki oraya ulaşabilmek için emek sarfettin. emeklerin boşa gitmesin.

iş bul ve bırak o çıkarsın seni.

bu arada işten çıkarması için; sakın yapman gereken işi aksatma, işe geç kalma/ gelmeme gibi yollara başvurma. kendi bırakmanla bir farkı olmaz. yasal olarak çıkarma hakkı doğuyor.

yalnızca işe yaramaz ol. ayak sürü yani. olmadı terslenirsin.

profesyonel mülakatçılar dikkat ediyorlar.

intihar!

Aslında eskiden kalma saçma bir algı. Herkes siyah pantolon ya da etek beyaz gömlek kombinasyonunda garson gibi olsun isteyen dinazorlar malesef hala var. Sen neyi seviyorsan, nasıl rahat hissediyorsan onları kullan. Şık ve duruma uygunsa gayette uygun olur. Başarılar bu arada.

profesyonel mülakatçı neymiş=) işe alım uzmanıyım=) kahverengiye bakmam, ama ne giymiş nasıl giyinmiş bakıyorum.

giyme kahverengi giyme, çoğu bankada hala yasaktır kahverengi giymek. kurumsal firmalarda da hoş gözle bakmalar.

kıyafetinizi işe almıyorlar, sizi alıyorlar. böyle saçma şeylere takılmayın.

hah yine bir bilge şirin gelmiş. profesyonel olarak işe alım işiyle uğraşan ve genellikle kurumsal firmaların ik'larında çalışan kişileri kastediyorum profesyonel mülakatçı olarak.

Kararsızlığım devam ediyor. :(

@Amiral Bristol
Teşekkür ederim.

@dahili meddah o zaman "profesyonel olarak işe alım işiyle uğraşan ve genellikle kurumsal firmaların ik'larında çalışan kişi" demenizi beklerdim. olmayan kelimeler uydurmak zor olsa gerek.

riske atmaya ne gerek var allah aşkına, normal standart şık bir takım ile git. Toprak tonlarını işe kabul edilince istediğin kadar giyersin. bir de www.banaisbul.com 'a uğra, orada bayağı bir taktik var. forum.banaisbul.com 'da da uzmanlara sorabilirsin bu tür iş görüşmesi sorularını.

@benaslinda ; soruyu sorunun ihtiyacını karşıladığını düşünüyorum. selamlar.

ik saçmalıklarından birisi. ben de kahverengi severim. bunalıma meyilli depresif renk diye bu rengi diyenlere önyargılı olduklarını biliyorum. şimdi bu bilgi herkese malum olmuşken intiharın eşiğinden dönüp uygun renk giyeni alacak bu yarım akıllılar. kim kimi kandırıyor belli değil. neyse inadına giyerim canım isterse. sırf bu yüzden eleneceksem de bırak eleneyim zaten o firmadan o kafadaki ikcıları çalıştırdığı için bir halt olmaz der geçerim.

sakın giyme.
zaten kötü bir renk bence

bu algının çıktığı yıllarda takım modası bugünkü gibi değildi. günümüzde çok güzel toprak ve krem rengi tonlarında takımlar, smart casual kombinler var. canınız ne istiyorsa, kendinizi nasıl iyi ifade edeceğinize inanıyorsanız onu giyin.

Kahverengini deil iş görüşmesinde , normal hayatta da giyilmemesinden yanayım. Yanındakilere de kötü elektrik veriyor bence.
Sadece yaslı teyzeler giymeli bence , öyle bir renk ki
Sıfır enerji

onu diyenlr bi baltaya sap olamayanlar. eger onlarin calistigi gibi dandik yerlerde calisacaksan sen de mobilyaci, kaportaci hedeci hodocunun kapisini calacaksin. ama kurumsal yerse internetten.

yani dolaşma işi en fazla arkadaşlarla dolaşıp kanka bana da iş baksana şuraya beni tavsiye etsene, şurda boş pozisyon varsa haber versene gibi olur herhalde. yani ciddi bi şeyler arıyosanız. ciddi derken mesela turizm acentasına girip sorulabilir muhtemelen de digiturke girip sormak tuhaf kaçabilir o manada

linkedin, kariyer.net falan. ilgili sektörde çalışan tanıdık varsa onlara da cv yollanır. ama kapısına gidip de iş aramak çoğu kurumsal yerde garip olur. zaten muhatap bulamazsınız.

internetten bir yere kadar. linkedin kısmen işe yarıyor, ama asıl kaynak networkünüzde gizli.

oturduğun yerden iş arama devri geçti hakikaten
ama öyle kurum kurum, dükkan dükkan gezmeyede gerek yok.
arkadaşlarına/tanıdıklarına haber vereceksin onlar çalıştığı yerlerde veya tanıdıkları vasıtasıyla sana iş bulacaklar.

adecco'nun varsa şehrindeki ofisini ara ve ziyaret et. hazırladığın cv'yi götür. yardım iste...

eğer arada tanıdık yoksa elbette internetten arayacaksın. maksimum insan kaynakları firmalarını bulup onlara elden teslim edebilirsin cvni. ama ona da gerek yok maille göndermek de aynı şey. (son işimi kariyer.netten buldum.)

oturduğun yerden iş aranıyor.
direk cv yollamanı sağlayan siteler var. onu da kullanan çok site var, direk şirket ik cılarına mail atıyor.

Eczanelerden rica edebilirsin. Ciktisini verirler.

merena teşekkürler,

ama acilde doktor reçeteyi yazdı ve serum olduğu için iğne odasında reçeteyi alıp hemen serumu verdiler. elimde ne yazık ki eczaneden isteyebileceğim bir reçete yok.
Sanırım tek çözüm hastaneye gidip sormak olacak :(

tüm reçeteler eczane sistemine düşüyor.

evet ilaç yazmasa bile sistem eczaneyi muayene ücreti tahsil noktası yaptığı için her muayene olduğun yer, acile giriş çıkış vs. eczaneden daha sonra ilaç aldığında tahsil edilecek şekilde sistemde kayıtlı görünüyor. ilaçtan bağımsız.

kitapları çok güzel. Filmler berbat. Yani filmi beğendiysen, kitaba bayılırsın.

kitap güzel de sanki bana biraz daha romantik, ergenvari geldi tarzı. doğru kitaplar daha açıklayıcı uzun uzun sıkmadan anlatıyor olayları.

konu cok güzel. yarattigi evren ve yaratma sekli, ilginc detaylar ve güc catismasi hos anlatilmis. bu noktadan cok daha uzun ve güzel bir seri yakalanabilirdi. ancak...

bireysel olarak hikayeyi cok sevdim, azrail kosuyor tarzi stephen king hikayelerinin pesinde olan biri olarak daha cok mücadele, daha cok zorluk görmek isterdim. oysa ana karakterin iki erkek arasinda anlamsiz ve alti bos ikilemi, duygusal boslugu, sürekli kararsizligini görmek aciydi. cünkü orda kan gölü oluyor, güzel betimlemelerle akici bir sekilde anlatiyor ve cat, aniden yok simdi x napiyordur, yok y'yi öperken ne hissettim. yani ergenvari kavrami cok iyi gidiyor.

buna ragmen asiri derecede duru bir anlatim var, catir cutur okutuyor, kitabin birini bitirmeniz bir iki saati gecmez elden düsürmeden.

filme gelirsek, oyunculuklar eh, kan gölü ve aksiyonlari yansitmaktan ziyade gene karakter iliskilerine odaklanmis, verebilecegi cok daha fazla sey vardi. veremedi. ama efektler falan gene hos tabi. kitaplar daha güzel bir tat birakti. sonuc olarak beklentimi karsilamadilar ancak.

Hikayesi fena degil, surukleyici. Kurdugu distopya guzel bence, gunumuz dunyasiyla paralellikleri ve hikayedeki distopyayi anlatirken alttan alta icinde yasadigimiz sistemin ozelliklerine caktigi elestiriler falan. Ama sonucta bi bestseller, o yuzden soylendigi gibi hafiften ergenvari yerleri de var. Ben keyifle okudum, kitap bence filmden daha guzel simdiye kadar okudugum filme uyarlanmis tum kitaplar gibi. Bi de ben ingilizce okudum, turkce cevirisi kotuymus diyolar, ingilizcesi de cok zorlamiyo, ingilizce biliyosan orjinalinden okumani tavsiye ederim.

ingilizce olarak alacağım zaten kitapları eğer alırsam. benim korktuğum yanı da oydu. evet güzel bir distopya yaratmışlar benim ilgimi de orası çekti, yoksa herkesi bir araya toplayıp birbirlerini öldürmeleri temalı olsa batoru rowaiaru'da izler geçerim.

beni de endişelendiren o ergenvari kısımdı. trailerda gördüğümde twilight'ı (o ilk film) vampirli kurtadamlı aksiyon dolu film sanmıştım. hatta filme gitmeyi ben istemiştim. nereden bilebilirdim rezalet bir ergen liseli kız-romantizm-aşk temalı olan ve vampir/kurtadam dünyasına küfür bir film olduğunu?

aynı şeyi yaşamak o hayal kırıklığına uğramak istemiyorum. o yüzden şüpheleri gidermek için sordum. öyle bir şey başıma gelmez değil mi?

güzel. filmi de güzel

Twilight o konuda 90/100se hunger games 20/100 falan. Hic yok diyemeyiz ama bi twilight degil kesinlikle. Olay ask-mesk etrafinda donmuyo bi kere zaten. Benim rahatsiz oldugum tek nokta 16-17 yasindaki ergenlerin 25+ gibi olgun cool davranmasi. Daha dogrusu ana karakterler sanki 25 yasinda olarak tasarlanip son anda bestseller olsun diye 16 yasinda yapilmis, aralara da iste bununla uyumlu olsun diye 20% ergenlik serpistirilmis gibi.

fikir iyi ama proje nispeten kötü diyenlerdenim ben de. hatta kitabın dili ve yazarın konuyu işleyişi o kadar kötü ki ne olacak acaba sonunda diye merakımdan bu saydığım kötü kurguya rağmen tahammül ederek okudum tüm seriyi. yorumum şu: güzel bir fikir yeteneksiz bir yazarın elinde heba olmuş. ergen bestseller'lardan tek farkı kitabın temelindeki distopya fikrinin güzelliği.

filmini de izledim. filmi o kadar fena değil bence. still better story than twilight :)

türkiye. çünkü gelişime kapalıyız. cahilliğimizle mutlu ve gururluyuz

islami abartarak yasdayan ulkelerden sittin sene bir bok olmaz.

Kadercilige siginip biri cikip yanlis giden seyi duzeltsin diye beklemek.

Dini kullanarak insanlari bagnazliga, cahillige itme politikasi da ise yarar. Islam devletleri, ortacagda avrupanin hali buna ornek.

mayeskuel +1 dine çok bağlıyız. bilime hiç önem vermiyoruz. hiç bi şey üretmiyoruz hep dışa bağımlıyız. nasıl gelişelim ki?

Her işi affedersin şeyimizin ucuyla yapmaya devam ettiğimiz sürece bi halt olmıcak bizim memleketten. Misal Yol yapıyosan adam gibi yap, bir kural koyuyorsan uygula vs vs

türkiye'ye bakarsak iki temel sorun var. din ve etnik harita.

onca senedir kendi halkının inancıyla uğraşan devlet birimleri olmasaydı; yine o malum birimler kendi halkı yerine dış tehditlere aba altından değnek gösterseydi; vatandaşının eğitim gibi en önemli hakkını sırf başörtülü diye senelerce elinden almasaydı, vergi verirken, askerlik yaparken "tehdit" olmayan ama devlet bünyesinde çalışırken "tehdit" olan "muhafazakar"lar kamu kuruluşlarına rahatça girebilseydi, eşitlik herkes için olabilseydi; "şeriat gelecek hepimiz xxxcek" diye naralar atılıp hem "muhafazakar"ların eğitimini engelleyip hem de onlara "siz cahil geldiniz cahil gideceksiniz" denmeseydi, vatan sevgisinin yanı sıra belki uğruna can da verilen halkın inancına set çekilmeseydi, belki de "hristiyan demokrat partisi" gibi bir partiyle yönetilen almanya gibi de olabilirdik. ama laiklik elden giderdi, ülkece yok olurduk mazallah. bir de şeriat geldi mi cilalanırdı durum.


bir de kürtler artık "biz hep ezildik. bu vatanda ezilen ve aç kalan, işsiz kalan, çeşitli devlet zulmüne maruz kalan sadece ama sadece biziz. bu yüzden özel haklar istiyoruz." diyip bir yandan ayrılmak isteyip bir yandan "buradan çıkan petrolden biz de pay istiyoruz" diyerek dış ülkenin yapacağını bizzat kendileri yapıyorsa neden gelişmediğimiz ve gelişemeyeceğimizin kanıtı olarka söylenebilir.

evrensel değerleri benimsemek yerine batıl inançlara ve bağnazlığa sarılan toplumlar bir halt olamazlar.
bu toplumlarda iktidarı ele geçirenler kendilerine zeval gelmemesi için bağnazlığı körüklüyor olabilirler.
türkiye'de şu anda böyle oluyor.

Türkiye. İnsanların tüm dinlerden bağımsız bir şekilde, salt vicdanlı bir varlık gibi davranmadığı için. Müfredata göre değil de hayata göre eğitilmediği için. Bu eğitimsizliğin getirdiği bilgi, etik değerler ve empati yoksunluğu için gelişemeyecektir.

Çünkü 4 dil bilen adam meydanlarda bu özelliği dolayısıyla küçümseniyor bu ülkede.
Çünkü bu ülkede barajı geçen adam fizik kimya okuyor. Bi tane yard. doç ve asistanı olan fakültelerde.
Çünkü ülkede bilmemkaç tane "üniversite" var, sadece adı üniversite.

Ahlâksızlık ve açgözlülükten gelişemez

ekleme: Oooo, meğer bu soruyu papillon hocam sormuş da, kör gözüm ayfondan görememiş,
divit hocam da cevâbı üst doksana lamba gibi takmış.

aydınlanma çağını yaşamamış ülkeler gelişemez.
değişik kelimesini küfür olarak kullanmaya başlamış bir halkın mensup olduğu ülke gelişemez. gelişmek için değişimi, değişmeyi 'tanımak' önkoşuldur.
sanatın tu kaka ilan edildiği bir ülke gelişemez. (bkz: figaro'nun düğünü'nde halay çekmek)
mülkün temeli nedir? adâlet. peki nerde bu adâlet? iki günde bir dolandırılma haberi, duyurusu okuyoruz. bireylerinin birbirini bu kadar çok aldattığı, 'testiyi dolduran da bir, kıran da!!!' durumunu bi kenara bırak, testilerin kafamızda kırıldığını, kafamızdan pekmezler aktığını gördüğümüz halde, hakkımızı arayamadığımız, alamadığımız bir ülkede, kim, neye güvenip yatırım yapacak? zengin bi arkadaşım vardı, prime location'dan arsa almıştı. mafya geldi ve arsayı elinden aldı lan herifin! ben küçük ölçekli, yabancı yatırımcı olsam, böyle bi ülkede yatırım yapmak ister miyim? başıma gelecekleri bilmiyosam, yaparım o yatırımı. ama başıma gelenlerden sonra, benim yedi neslim, bi daha o ülkenin sınırlarından içeri adım atmaz. iktidarla hiçbi ilgisi yok. iktidarda kim olursa olsun, bunu değiştiremiyoruz.
bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak da başka bir sebep.
ben size nasıl işlerle uğraştığımın detayını annatsam, ya götünüzle gülersiniz, ya da 'hassiktir la! yapılır mı o iş?' dersiniz. öylesine pösteki saymak kabilinden bir iş. peki bütün amaç ne? verinin sağlıklı ve güvenilir olması (kulakların çınnasın aychovsky), o veriye dayanarak, sağlam, güvenilir ve doğru bilginin üretilmesi, o bilgiye dayanarak da, doğru kararların alınması. (bkz: karar vermek/@compadrito )
sikinin ucuyla veri toplayan, o verileri sikinin ucuyla işleyen ve güyâ bilgiye dönüştüren ve o yalandan bilgilere dayalı sikindirik kararlar alan ülke gelişemez:

medium.com

veri; ''dostlar alışverişte görsün'', ''âdet yerini bulsun'', ''yasak savalım'', ''aman canım! bu da bööle oluversin işte!'', ''üfff çok sıkıldım ama yaaaaa!'', ''o ne la ööle? doktora tezi mi yazacaz aq? sikerim işini! yazmıyom aq!'' diyerek toplanamaz, işlenemez, bilgiye dönüştürülemez. parayı, ananı sikiyim diye alan, para üstünü babanı sikiyim diye veren bireyler, veriyi de öyle toplar ve öyle işler. ortaya çıkan hilkat garîbesini de bilgi sanır.

adamın biri, 'şu âlemde bilimi tek geçerim! kargadan başka kuş da tanımam!' demiş. e neynen olacak o bilim? basic science'nan olacak. (bkz: temel bilimlere değer vermemek) diye başlık açmış herif. ne zaman açmış? sözlük 14 buçuk yaşındayken açmış. peki kaç kişi siklemiş başlığı? SIFIR! öte yandan (bkz: kate upton) başlığına 2300+ değerli katkı gelmiş.

komşunun oğlu ODTÜ Fizik tuttursa, ilk hissettiğimiz ama çaktırmadığımız şey ne olur? saygı mı? acıma mı? imrenme mi? bıyık altından pfff mı?

başka bi bakış: (bkz: türklerin birbirlerini sevmemeleri)

sen okur yazar adamsın papillon hocam. benim gibi câhil cühelâ diilsin! bi elin değdiğinde,
ismail cem, stefanos yerasimos ve niyazi berkes'in bu konuyla ilgili kitaplarına da bi göz atarsın zâhir. belki de çoktan okumuşundur.

başka bi bakış: singapur, güney kore ve finlandiya. ortak noktaları ne bu üç ülkenin?
ülkedeki öğrencilerin kaymak tabakası, creme de la creme'i belki de, öğretmen oluyo.
taam, çoğzel, her bebeye bi tablet! peki insan unsuru?

komşunun kızı öğretmen olsa, ilk hissettiğimiz ama çaktırmadığımız şey ne olur? saygı mı? acıma mı? imrenme mi? takdir mi? bıyık altından pfff mı?

başka bi bakış: en kıymetli bilgi hazinemiz (bkz: google devrimi)
ne bilgisi çekiyoz biz ordan abi? bilgi parmaklarımızın ucuna geldi lan!
yamuluyosam aazıma isot sür. pedofil search'ün dünya şampiyonuyuz gugılda. benzin fiyatının dünya şampiyonu olduğumuz gibi.

Bu konuyu dilimizde çok güzel özetlemiş bir atasözü var.
(bkz: atı alan üsküdar'ı geçti)

türkiye. eğitim sistemi düzelmediği sürece hiçbir zaman gelişemeyecek.
türkiye. üretim yapmadığı sürece hiçbir zaman gelişemeyecek.
türkiye. insanlar arap görgüsüzlüğünden kurtulamadıkça çok gelişmeyecek.

Bunların yanı sıra bunları yapsa da gelişemeyebilir. çünkü bunları yapan devletler çok gelişti. onları yakalamak çok zor. insan diriltme, zaman yolculuğu, uzayda koloniler falan filan gibi şeyler yapmamız lazım. çünkü onlar yavaş yavaş bu aşamaya doğru gidiyorlar.

geçen bir haberde okudum ölmüş bir insanı diriltiyorlar, gözünü açıyor fakat birkaç saniyeliğine.

Madem bilimden bu kadar girilmiş, ben de oradan devam edeyim. Nereden çıkacağımı da bilmiyorum, göreceğim. Zaten söylenecek söylenmiş, birkaç ekleme yapayım. Bunu dedim ve büyük olasılıkla uzun bir şey olur bu da.

O konuda balık bir kere baştan kokmuş. Ülkenin bir bakanı çıkıp diyor ki "Biz ara eleman ülkesiyiz mucit çıkaramayız". Başka bir örnek daha. Eskiden ÖSS-ÖYS gibi sınavlarda bir korku dolu cümle dolaşırdı: "Bu sene sorular çok zor olacakmış. Soruları Tübitak hazırlayacakmış". Tübitak dedin mi içten içe korkar saygı duyardın. Şu anda Tübitak bir bilim kurulu falan değil, bir super organize memurlar kulübü. Üstelik bilim kurulunu konulara göre doğru düzgün atamayı beceremeyen ama memur olarak işini çok iyi yapan bir kurum olduğu hala söylenebilir. Türkiye’deki firmalar gibi Tübitak da kısa dönem kazançlara odaklanmış durumda. Sorsanız “Uzun dönem için Ar-Ge” derler ama proje değerlendirmeleri tamamen kısa dönemde ne kadar kazanacağınıza odaklı.

Bunun dışında, uzun zamandır “İşi bileceksin, işe gitmeyeceksin” zihniyetinin hakim olduğu bir kültürdeyiz. Akademisyenlerde bile çoğunluk bu şekilde “Bana bir hayrı var mı, yoksa neden uğraşayım ki” mantığı ile ilerliyor. Özel sektör birbirine iş kitlemeye çalışan insanlarla dolu. Bir yandan bu kadar müdür olmasını da buna bağlıyorum.

4.bp.blogspot.com

c1.staticflickr.com

Bir tane karikatürümsü bir şey daha vardı, bulamadım. Japonya’da 3 çalışana 1 müdür düşüyorken, Türkiye’de 3 müdüre 1 çalışan düşüyor gibi bir şeydi. Bunu da aynı mantığa yoruyorum. 1 kişi işi yapmak, diğerleri denetlemek istiyor. Ama o denetçilerin sayısının da çokluğu anlamlı, çünkü bir denetçi tüm sorumluluğu almak istemez, o sorumluluğu kendi seviyesindeki başka bir kişiye atmak ister. Böylece karmakarışık organizasyon şemaları oluşur. Baktığınızda hiçbir özelliği olmayıp, her şeyin en iyisini hak edenlerle kaynıyor ortalık.

Bu çalışmama durumu, bazen de içten gelmiyor. Örneğin, lamı cimi yok, tarımı öldürdüler, bu ayan beyan ortada. Haliyle, hızla şehirleşme sonucu, şehirler kalifiye olmayan elemanlarla dolu. Bu insanları değerlendirecek, onların kendini gerçekleştirmesine izin verecek bir altyapımız veya ekonomik durumumuz yok ki ortada.

Ek olarak da hafiften siyasi duruma da girmek isterim. Bugünkü durum değil, zaten bugünkü durum ortada. Ne söyleyeyim ben daha? Türkiye Kurtuluş Savaşı’ndan çıktı, büyük bir kurtuluştu ama biz halk olarak hiçbir şeyden halk olarak çıkmadık. Hep bir kurtarıcı gereği duyduk, bu açıdan çok can kaybettik ve büyük işler başardık. (Ben değil, atalar falan) Ama halk olarak karar almadık, halk olarak kazanmadık; kurtarıcı bekledik. Bu yüzden, inisiyatif alarak hareket etme yeteneğimiz yok; nadiren inisiyatif alan insanlar çıkarıyoruz. Sürekli “Biri gelsin, şunu şunu yapmamı söylesin” diye bekleyen bir yapıdayız. Bu da iki tarafa kırılıyor. Gezi’de ağırlıklı olarak inisiyatif alan bir yapı varken, bir yandan da “Yol ver, gidelim” diye emir bekleyen bir yapı vardı. Gerçi satırlı adam inisiyatif aldı da, onun da aldığı inisiyatif yanlış bir yöne oldu.

hocam bi de şu entryde bahsedilen opus magnumu incelemeni öneririm.

eksisozluk.com

not: aychovsky altın vuruşu yapmışın gene! nerden bulursun bunnarı beyav? 9/8'lik alkışlar gönderiyorum sana yaa habîbî!

bayağı cahil biri olarak okulda gördüklerimden birkaç şey ekleyip kaçacağım.

eksisozluk.com
en.wikipedia.org

neyse, şöyle ki bu gelişmiş ülkeler o zamanın dünya düzeninde geliştiler, ekonomilerini oturttular işte sanayi devrimiydi oydu buydu. şu anki gelişmekte olanlar ise farklı bir durumda, etraflarında hem gelişmiş hem de hızla gelişmeye devam eden çok güçlü devletler var. dünya değişti yani. diğerlerinin zamanında dünyada onlardan ileri bir sanayi, medeniyet vs. zaten yoktu.

işte bunlar hem gelişikler hem de gelişmeye devam ediyorlar. bu gelişmekte olanlar tepeden inme bir şekilde gelişmekte olduklarından diğerlerini hiçbir zaman yakalayamayacaklar.

kavuniçi balık,

çok haklısınız hocam ve fakat, bundan tam 49 yıl önce noolmuş biliyonuz mu? singapur, açlıktan ölmemek için, malezya'ya yalvarmış, size iltihak edelim diye. malezya da bunnara siktiri çekmiş. tam 49 yıl önce!
peki tam 39 yıl önce noolmuş biliyonuz mu? singapur'un başına bi deli herif geçmiş. ülkenin resmi dilini İngilizce yapmış herif. gelişmenin tek yolu budur filan demek istemiyorum da, hani, sömürgecilik filandan çağrışım oldu.

ama diyceksiniz ki, zamanında sömürgeymiş onnar da, (burasını bilmiyorum, belki de değildiler). şimdi de sömürge sayılırlar filan. (belki de yok öyle bişey, sadece uyduruyorum). çok küçük ülke, kültürel ve tarihi arkaplan böyle bir şeyi yapmaya uygun, bizde olmaz o iş. (o da doğru). ama işaret etmeye çalıştığım şey, imkânsız gibi görünen bir kalkınma, 25 senede filan gerçekleşmiş.

ben singapur'u görmedim. gören birinden duydum. yamuluyosam düzeltin. yolda sigara içmenin cezası bin dolarmış. ne alâkası var bunun? şu alâkası var: kural var ortada ve uygulanıyor o kural.

manita diye seslenilir mi ya sevgiliye. millete manitam diye tanıtıyosa da sıkıntılı dediğiniz gibi.

Değil. Abartmışsın. Bu kadar düşünme kelimelerin üzerine.

Bence öyle. Ben sevmem bana öyle denmesini.

benim çok sevdiğim bir radyocu var o da manita diyor eşine komik geliyor bana. fakat o kadın :)

ulan şu duyuruyu görünce nasıl rahatlama geldi var ya anlatamam. abi yıllardır söylüyorum ben bunu, öcüymüşüm gibi bakıyorlar. manita iğrenç bir şey ya. mastürbasyon sonrası peçetesine bile denmez manita diye. o bile bu kelimeden daha oturaklısını, düzgününü hak ediyordur.

hani görgülü kültürlü adamlar falan yapıyor bunu bir de ha, barzo yapsa zaten bana ne der geçerim ama sevgilisinden manita diye bahseden aklı başında insanlar görünce ağlayasım geliyor.

manita ve felan kelimelerini duyduğum anda buharlaşıp yok olmak istiyorum. sonra kendime kızıyorum olm sen ne şerefsiz ne hasta bi şeysin her şeye sinirleniyosun diye ama sinirlenilmeyecek gibi değil abi. MANİTA ne lan manitu gibi? sevgiliye, eşe MANİTA denir mi?

Şık değil

Minibüs şoförü değilseniz gereksiz bir kullanım.

1-1 sohbette kendisine demek hoş, başkalarının yanında veya arkasından hoş değil.

erkeğim.

sevmem manita kelimesini.

bence erkek birisinin pofudukayi nickini almasından daha tuhaf değil.

kızma hocam da komik duruyor yani :)

Diyenin yukledigi anlama gore degisir tabii ama bence de avam bir tabir. Bana deseler manitam diye kizarim.

www.nisanyansozluk.com

Denmez.

Soruya cevap evet.

Amma kasıntısınız, ne kabası ne eğlenmesi. Rahat olun biraz. Gayet ciddi bir ilişki içerisinde söylenebilir. Ciddi olmadığınız kişiye manita da demezsiniz.

Denir

herkes kraliyet ailedine mensup, bi ben avam

biri bana mesajla avam dediydi, nikini unuttum, boylelikle kanitliym da diyen de rahatlasin. Bi de pacoz dedi, cok uzulduk

Bence sevgiliyi sikmek de çok kaba. İnsan insanı siker mi hem.

Arkadaşlar siz uçmuşsunuz rahat olun az.

tam bir ayılık göstergesi bana göre. bir de başkasına tanıtırken "bak işte bu da benim manita" demek ayılığın bi üst leveli artık.

değil.

değil, manite eski bir kelimedir ve gayet sevgili anlamına gelir. kadın ve erkek için de kullanılabilir.

Manita benim sevdiğim bir kelime. Sevgili manita ile kötü bir şey kastedilmediğini bildikten sonra sıkıntı yok.

Ben hem solgar vm-2000 hem pharmaton denedim. İkisinde de odaklanmayı arttırıcı etki görmedim.

Gördüm diyen çok var o yüzden "yok öyle bişey" demiyorum, ama etki görmezsen de şaşırma. Uyarayım sadece.

Pharmaton içip 5 saat uyku ile gezerdim lys zamanı ama odaklanmada fayda görmedim. Diğer ilacı hiç kullanmadım kıyaslama yapamayacağım..

nero nutriens direkt dikkat için tavsiye ediliyor. pharmaton multivitamin.
ben solgar derim.

Neuronutrient nispeten etkilidir yanilmiyorsam b vitamini vb icerigi vardi. Pharmatonda da ginseng ekstresi var uzun sure duzenli kullanim gerekli. Pharmatondaki dozu dusuk olabilir aslinda.

Ama bariz dikkat daginikligi olan kisinin b vitamin grubunda eksikligi yoksa bunlar fayda etmez onu ekleyelim. Ciddi dikkat eksikliginde ilac tedavisi gerekecegini unutmamak lazim.

solgar kullanmadım, pharmaton kullanıyorum son 1 aydır, en bariz etkisi açıkcası uykusuzluk ve miskin halleri yok etmesi oldu. odaklanma ile alakalı bir etki hissetmedim.

almıyor netten yapıyorum. ing turuncu hesabım var.

garanti alıyor.

enpara. almıyor

iş bankası havaleden bile alıyor. eft'yi, diğer kesim ücretlerini falan bir noktaya kadar anlayabiliyorum ama aynı banka içindeki farklı hesaba para gönderirken bile ücret kesmesi çok sinir bozucu.

eft ücreti vermemek için kuveyt turk ü öneririm

aranızdaki anlaşmaya bağlı. maaş hesabın varsa havale, eft, kredi kartı aidatı falan verme.

İşbankası: İnternetten 3.5 TL, bankamatikten 5 TL

forza enpara! her şey bedava.

internetten yapıyorum. hem garanti hem de iş bankası almıyor.

garanti maaş hesabım, iş de eskiden maaş hesabımdı. belki ondan almıyordur. hepsinde otomatik ödemeler vs var. alakalı mı bilmem.

garanti'de de, ing'de de ne havale ne eft ücreti ödüyorum.

Ing turuncu hesapta hiçbiri yok. Hsbc'de belirli şartlarla yok.

hangi belgeler lazımsa tek tek randevu alıp o uzmandan onay alabilrsin. mesela göz muayenesi için göz uzmanı göz bulguları normal izlenmiştir diye bir çıktı alıp sekreterden imzalayıp verebiliyor.

beşiktaş sait çiftçi hastanesi bugün 200 tl dedi bana işe giriş raporları için. zamanım da bol diyorsan dediğim yöntem daha ucuza gelir.

akciğer grafisini de verem savaşlar çekiyor. taksimde var bir tane ama kaç para ister bilemiyorum.

ne tarafta oturuyorsunuz? erkek arkadaşım geçen hafta yukarıda söyledikleriniz ve birkaç testi daha 50 liraya yaptırdı. isterseniz hastane ismini verebilirim.

osgb'ler genelde bu işlerin tamamını 50 liraya yapar.

osgb + 1

derdinin çözümü: oturup yapacaksın.
ben de aynı durumdaydım bir aydır.
dün oturdum ve ertelediğim 2 şeyi yaptım. bitti. hafifledim.
bugün de bir-iki şey yapacağım.
önüne koca liste alıp bitirmeye çalışma, tek bir şey bile yapsan o gün boş geçmedi say.
ama her gün yaptıklarının sayısını arttır. böyle böyle ritme girersin tekrar.
erteleme = başarısızlık korkusu, ama unutma ertelersen başarma şansın hiç yok. o yüzden hemen bugün bir şey yap.

Sabah kalkmak zor geldiginde yapilacak sey gozunu actigin anda yataktan firlamak. Bir 10dk daha yatsam gibi seyleri dusunmeye firsat vermeden ziplamak yataktan. Baska caresi yok gercekten.
Anlatabildim mi?

tek bir şey düşün ve bitir, bak bi tane bile yapınca nasıl rahatlıyor insan,

bu sebeple çok ciddi sorunlar yaşamış, bir adam olarak, durumunun ne derece nazik olduğunu biliyorum. burada yazan, yapacaksın arkadaşım, temalı iletilerin saçmalığına değinmek bile istemem. yapabilsen, zaten burada yazmazsın.

verebileceğim tek akıl var: kendini sakinletip, bir liste yap. yapılacaklar listesi. en kolay olanı, en üste koy. ama net aksiyonlar (şunu yaz, bunu yap, bunu ara gibi), gözünün önüne bir yere koy. bende işe yarıyor.

bir de yakın dostla bir iki saat geçirince, insan hareket gücü buluyor bazen. aklında olsun.

liste yap önerisi +1
yapacaklarını bir bütün olarak düşünüp gözü korktuğu için başlayamıyor insan. hepsini düşünmeden önce parçalara bölüp sonra da o küçük parçaları bitirmeye odaklanmak işe yarayabilir.

eğer bu kadar önemli işleri bu derece isteksizlikle karşılaşıyorsanız bir psikologdan da destek almanız uygun olabilir bu süreçte. gerginliğinizi bilgisayar başından sezdim, ben de tam olarak böyleydim tez yazma döneminde. umarım atlatırsınız.

@social phobia bir şeyden mi kaçıyorsun?

açıkçası "hiçbişey düşünmeden direk yap" bakış açısını ben de çok sağlıklı bulmuyorum, nadir durumlar dışında pek işe yaramaz (artık gerçekten düşünmemen ve sadece yapman gereken bazı durumlar gibi, ama o tür durumlar için de belli bir netlik seviyesine ulaşmış olmak gerekiyor.)

şimdi şöyle birşey var, burada hiçbirimiz seni tanımıyoruz, verebileceğimiz tavsiyeler de hep kendimizden bildiğimiz ve bizde işe yarayan şeyler vs.
ama eğer böyle bir konuda genel bir şeyler söylemem gerekirse, sanırım (farkında olduğun ya da olmadığın) bir ikilem yaşıyorsun. dediğim gibi seni tanımıyorum, ama bu insan psikolojisine has çok tipik bir durum.

mesela kararsızlık dediğimiz şeyin fazla düşünmekle yakından ilgisi var. nasıl dersen, düşündükçe daha çok seçeneği göz önünde bulundurursun, artılar eksiler vs. ve sonuç olarak kendi bakış açını kaybedersin. bununla kastettiğim şu: "gerçekten BENİM istediğim şey ne?" ya da "burada BEN nasıl hissediyorum" yaklaşımını unutursun ve bunun dışındaki hiçbir düşünce de sana bunların cevabını veremez.

her neyse, sana tavsiyem kendi çelişkilerini fark etmeye çalış, muhtemelen seni kilitleyen şey bu. eğer çelişkilerini uzlaştırabilirsen ya da aşabilirsen hareket kendiliğinden gelecektir, tabii ki bunun da gerçekleştirilebileceği çok farklı katmanlar/derinlikler olabilir.

bir de tabii kendi hayatın ya da bazı doğruları bulmak adına ne kadar idealistsin onu da bilmiyorum, ama gerçekten idealist bir insansan bazı cevaplara ulaşana dek bir süre hiçbir şey yapmamak en iyisidir bana göre (bu süreçte çevrenden ne tür tepkiler gelirse gelsin). çünkü o zaman birşeyleri netleştirdiğinde çok daha hızlı harekete geçebilirsin ve başarı şansın da artar.

ama bazen de zaman kısıtlılığı hızlı ve pratik çözümler almaya zorlar insanı ya da bazen ihtiyacın olan şey bazı gelişmelerin seni doğru kararlar almaya zorlamasıdır aslında, o zaman sadece bir yol ayrımına yaklaşmak birşeyleri netleştirebilir senin için.

travestiligine degil insanligina bakarim, insansa kiralarim degilse kiralamam.

satarım direkt.

Hala travesti ve transeksüel farkı bilinmediğinden insanlığa bakarım diyenler çıkıyor.
Bu kadar geniş misiniz???
Hocam elin adamı senin 6 yaşındaki çocuğunun gözü önünde o travestiyle bağıra bağıra sex yapacak ve senin yavrun bunu kafasında anlamlandırmaya çalışacak.
Bağıra bağıra diyorum çünkü amaç sahte bir sex olduğundan her türlü sesi duyacaksın.
Kimse kalmadı da bir tek travestiler mi kaldı evini kiralayacak.
Ha bu arada o mekanı polis basacak zaman zaman, mahalle senin de dedikodunu yapacak, sonra da bu kişileri çıkartamacayacaksın.
Bunları nereden mi biliyorum? Çocukluğumda apartmanımızın en alt katına fuhuş yapan birkaç kişi taşındığında ben bunları hissetmiştim.
Karar senin ;)

Travestilerin sanırım büyük çoğunluğu kazancının fuhuştan elde ediyor. Evimin bunun için kullanılmasını istemem tabii ki.

@sapkasiz... gibi yobaz, mahalle baskısı körükleyici, felaket tellalı bir "ay elalem ne der" kafalı bir kişi değilse problem olmaz.

Evimden çok ekstrem şeyler dışında herhangi bir şekilde gürültü duymayacaksam sakınca yok.

tanımadığım bir travestiye evimi kiraya vermem.
tanıyorsam ve güveniyorsam veririm.
vardı bir komşumuz. kuafördü. dükkanı vardı. mahallenin kadınları ona giderdi.
arada bazı kadınlar arasında sürtüşme çıkarsa, özellikle mahalleliler kadınları uzaklaştırırdık. dükkan sahibini biz korurduk. adına laf gelmesin, dikkat çekmesin diye. normal bir dükkanda olay olsa kimse iplemez ama böyle durumda "bu trafoda çok oldu amk istemiyoruz" diye mahalle isyanı çıkar!
hayatını sürdürmeye çalışan, kimseye zararı olmadığını bildiğim bir travestiyse neden vermeyim?

ha diyeceksiniz; "nasıl tanıyacağız?"
o da sizin bileceğiniz bir iş!

namazında niyazında orta yaşlı evli bir adama kiralanan evimizin o eve sevgilisini ve ondan olan çocuğunu yerleştirdiğini görmüş insanım ben. hiç bir şey farketmez travesti olması. kime verirsen ver o evi sonucunu bilemeyeceksin. bizim o kiracı evin demirbaşı olan davlumbaz ve şofbeni söküp kaçmıştı mesela.

eğer evi fuhuş için kullanacaksa hayır kiralamam. fuhuş işinde çalışıp bunu başka yerde yapıyorsa yine kiralamam. kendi hayatı, kendi işi, kendi düzeni varsa kiralarım.

dairemin randevu evine dönmesini istemediğim için kesinlikle hayır.

normalin 3 katını isterdim. herhalde anlardı niyetimi

böyle ayrım yapa yapa insanları toplumdışı tipler yapan sizlersiniz. kafalara bak. iş de vermeyin ev de vermeyin. hatta yolda görünce mümkünse taşlayın. ahlaklı olmak bunu gerektirir. değil mi?

ben olsam kendisiyle biraz daha detaylı konuşup çoğu kişinin içine dert olan önyargılardan arınmaya çalışırdım. ev sahibi olarak düzenli geliri olup kirayı ödeyip ödeyemeyeceği konusunda ikna edilmek hakkınız. böylece fikir sahibi olmuş olursunuz karşınızdaki kişinin karakteri hakkında biraz daha detaylı.

travesti fuhuş yapan transeksüel anlamı taşıyor falan diyenler olmuş ama duyuru sahibi fuhuş yapan kişiye vereyim mi diye sormamıştır zaten akıllı olun azcık.

eski apartmanımızda, bir adet türkmen ve özbeklerin çalıştığı genelev, bir adet iki travestinin yaşadığı ve çalıştığı ev bir adet hücre evi ve bir adet pavyonda konsomatrislik yapan bir kadının yaşadığı bir ev vardı.

türkmenler ve özbekler operasyona uğradı. daire mühürlendi. hücre evi operasyona uğradı daire mühürlendi. travestiler ve konsomatris gayet mutlu yaşadılar. hani hiç biri de sıkıntı çıkarmadı.apartman da karadenizli muhafazakar ağırlıklıydı. geri kalan dairelerle problem olmadı. çok fazla oturmuyorlar zaten en fazla bir yıl durup çıkarlar.
sadece ev fuhuş için kullanılırsa mühürlenir 3-6 ay kira alamazsınız. zaten aleni yapmazlar o işleri. giren çıkan gözükmez. ses gürültü de olursa polisi ararsınız. çocuk için de bir problem olmaz kadın zanneder. bunlardan çok kiracı önemli sözde aile oturuyor dairemizde para ödemediği halde, çıkmıyor evden. borcunu verme istemiyoruz yeter ki evden çık diyoruz. umursamıyor. özetle kirasını versin. çok işleri abartmasın. sıkıntı çıkarmasın. karışmayın gitsin...

kiralamazdim. travesti ya da eskort ya da baska bir kisi oldugu icin degil, evimde, karsi dairemde is yapacagi icin.

ileride mahkemelik bir durum oldugunda o evin sahibi sen gozukuyorsun. Karsi dairendeki olaylara karsi da "yhaa biz kiraladik hic bilgimiz yok" diye kendini savunamazsin, uzakta falan olsan neyse. isbirligine kadar gider valla.

Kiralarım, fuhuş için kullanması da sorun değil. Kiraladıktan sonra her türlü kullanım hakkı kiracınındır. İster cemaat evi yapar, ister terör örgütü karargahı (tabii burada beni terörden içeri almayacaklarsa), ister fuhuş yuvası. Gürültü apartmanı rahatsız etmedikçe beni ilgilendirmez.

travestiyse kendi evimi kiralarim yan kitaya tasinirim. cocugumu da 6 ya bolerim. nasil kafalar yasiyorsunuz hele la siz?

@sapkasiz.. fantezi dünyan benimkinden farklıymış. Ben travesti komşu denince 5 pala bıyıklı adamla birden sevişip inim inim apartmanda inleyen birisini hayal etmiyorum.

En iyisi türbanlı kiracı bulun. oh kafanız rahat, eşiniz rahat ha? hem pala bıyıklı sevişen adamlar da yok ohh mis.

Ulan acaba hiç düşündün mü bu insanları acaba toplumun dışına iten, fuhuşa sürükleyen nedir? Cinsel tercihlerinden dolayı iş ve ev vermeyen yobazlar olabilir mi?

@theli sen hiç böyle bir ortamda kaldın mı ???
Ben kaldım ve tecrübemle söylüyorum.şuan bir arkadaşım bu komşuları yüzünden satamıyor.
Dip not : bekara karı boşamak kolay ...

www.itusozluk.com

Tadını seviyorum çünkü.

psikolojik problemle ne alakası var?
tadı güzel geliyordur içiyordur, sert kahve seviyordur, kahvenin tadını bozmak istemiyordur...

valla ben içiyorum. asla şeker ve krema, süt falan da kullanamam. tadı bana daha kötü, katlanılmaz geliyor içinde şeker, krema olunca.

edit: qazaqwsx +1 gerçek kahve işte o cidden.

sürekli içiyorum. o tadı seviyorum ve ayıltıyor da.

alışkanlıkla alakalı bir şey. bi de uyandırıyor cidden. sabahın köründe sınavım varsa genelde sade kahve alırım.

benim için gerçek kahve işte o..

Zevk agiz tadi meselesi neden problem olsun hem de psikolojik ?

Iki turlusunu de icerim hangisini tercih edersen kremasiz hafif tatlandiricili.
Zaten yaninda tatli kurabiye vs tuketiyorsam salt siyah kahve. Turk kahvesi de sekersiz cok guzel oluyor dene bence

her gün 3 fincan içiyorum. Özellikle kahvaltı niyetine içilen sade kahve müthiş bir lezzet. 4 sene öncesine kadar şekerli içerdim, tadını bozuyomuşum.

içiyorum, zevk alıyorum ve ayılıyorum.

trollmüsün bilmiyorum ama mottomuz "just black" :)

ahaha. ilginç gerçekten.

kahve denen şey o zaten. insanlar acı bulduğu için sonradan içine yumuşatıcı şeyler koymuşlar. krema dediğin bol yağlı bir toz sadece.

ben kahve sevmem, ben çaycıyım. ama çayı da şekersiz içerim. yıllardır hem de. şeker dediğin şey zehir asıl.

bende içerim ama krema olmadığı zaman. şeker kesinlikle kullanmam çayda dahil. böyle yrk gibi adamım.

Soruna yanci olayim ben de... bu kadar cok kahve iciyor herkes kimsede selulit problemi olmuyor mu carpinti olmuyor mu? Kime sorsam 7 /24 kahve iciyor.
Soruna donelim tekrar krema rezil bir sey. Arada ben de kremali ictim ama o kremayi cay kasigiyla al ve agzinda beklet islandikca agzina yag akiyormus gibi his veriyor. Bunu da dene bence kremayi iceceklerde bolca kullanmazsin. Ha bir de bardaga kahveden cok krema ve seker doken var. Kahve aromali krema iciyorlar.

dandik kahveye denk geldiysen sevmemen doğal. iyi kavrulmuş, taze çekilmiş kahve her türlü içilir.

bruceandwayne umut sarıkaya'nın gene muhteşem tespitiyle baya en geçerli cevabı vermiş bence adsfsdf. insanlar böyle prim yapacağım derken bir süre sonra kendini de yaptıklarının aslında güzel bir şey olduğuna inandırıyorlar. sürü psikolojisi de var, toplum baskısı bile var.

çok nadiren de olsa sabahladığımda ve diğer güne devam etmek zorunda olduğumda içiyorum ben. bok gibi bir şey ama uyanık tutma konusunda iş görüyor.

Bu sorunun tek bir cevabi var o da stimulant etkisinin artmasi.

Cok guzel cunkum. Denemeden bilemezsinnn. Alismasi azcik zaman aliyor tabi.

İçine şeker krema süt kattığınız şey kahve olmuyor ki, bence cinslik bu şekilde içenlerde.

zevkler ve renkler tartışılmaz derler.

Hem kokusu kaybolmuyor, hem tadı güzel

bruceandwayne süper bir paylaşımla yardıra yardıra güldürürken olayı açıklamış. şimdi komik olan şey aynı zamanda anlamadığım şey ne biliyor musunuz 2-3 hafta zor gelir iğrenç gelir ama sonra alışırsın insanları. şimdi size bir şey söyliyim mi. iğrenç böcekli möcekli uzak doğu mutfağına da 2-3 hafta içinde alışırsınız ilk 2-3 hafta zor gelse de. böyle saçma bir düşünce olabilir mi niye olmadığınız bir şey için olmak zorluyorsunuz ? en baştan sevmeyenleri anlarım tabii ki ama bu 2-3 hafta zorla sonra alışırsın demek sizi tamamen bruceandwayne'in paylaştığı karikatürün durumuna sokuyor.

not: sağlık amaçlı şeker ve krema kullanmayanları da tenzih ederim.

Şu sade kahve işi benim de ilgi alanım. Hem peder şeker hastası onu geciktirmeye çalışıyorum hem de kafeini daha iyi hissediyorum.

ben başka türlü kahve içmeyi bilmiyorum. kendimi bildim bileli çayı da kahveyi de şekersiz içiyorum. krema süt koymuyorum. başlangıcını bilmiyorum, çocuklukta olsa gerek. tarif etmek için söylüyorum; de ki kolaya de ki şalgama süt ya da krema koyduk, bendeki algısı/etkisi o yönde olur galiba.

kahve. kahveyi seviyorum abicim.

süttten nefret ediyorum şekeri sadece sabah 10'da yaptığım kahvatıda çay içersem ona katıyorum. onun dışında içtiğim çaya da katmıyorum. kahve tek başına şahane bir lezeet bok etmenin alemi olmadığı için sade içiyorum.

öncelikle şeker ve krema daha sağlıksız hale getirdiğinden.
sonralıkla tadı sadeyken de gayet güzel olduğundan...

çok tatlı şeyleri yiyip içmiyorum zaten genelde, bayıyor. kremalı ya da şekerli olunca kahve bile bayabiliyor. koysam da az koyuyorum.
kahveyi de genelde zevkten çok kafein için tüketirim. acelem olduğunda soğuk suya 4 kaşık nescafe classic atıp diktiğim bile oluyor.

psikolojik bir problem tabii ki değil. böyle düşünülmesi çok saçma olur. o tattan insan nasıl haz alabilir anlamıyorum demişsin ya. 3 ay öncesinde bunu ben de merak ediyordum, şimdi ise bir insan nasıl şekerli sütlü içebiliyor bunu merak ediyorum. geçenlerde birisi sormuştu ki; ben artık hazır şeyler tüketmiyorum, sıvı olarak su/süt dışında doğal ne tüketebilirim diye. ve birisi fikren demişti ki; şekerli olan şeyler içilebilir/yenilebilir şeylerdir, tadı güzel şeylerdir diye öğretilmiş bize hep. hakikaten de öyle. tatlı şeyleri tüketirken nasıl mutlu olup zevk alıyorsak bence tatsız şeyler de tüketilirken gayet zevk alınabilir.

Yanlış soru. Asıl soru şu: şeker ve krema gibi tiksinç şeyleri nasıl tüketiyorsunuz? Hiç iğrenmiyor musunuz?

Kahve çok sevmem ama çok uykum varsa sade içerim.

Tamamen damak tadıdır. Kahvenin aromasının farkına varabilmekle ilgili. O güçlü tadı almakla ilgili.

Krema/Süt ve Şeker koyduktan sonra Sahlep iç daha iyi.
(Bence tabi)

gerçek kahvenin tadını seviyordur çünkü, o saçma kremanın yada şekerin değil.

krema ve şeker mi? ıyyy
doğrusu;
yağsız süt (latte scremato) ve esmer şeker (zucchero di canna)
ayrıca siz hala neskafe mi(granül kahve) içiyorsunuz?
iğrençsiniz...

çok daha güzel oluyor çünkü.
çok hafif süt katıyorum, oh mis.

Ben seker atiryorum ama asla krema koymam. Sebebi ise midemi bulandiriyor krema ya da sut koyarsam. Icemiyorum oyle.

asıl şeker ve krema bozuyor kahvenin tadını da ondan.

güzel diye.

kahve diye o iğrenç çamur gibi nescafeden içiyorsanız o ayrı ama zaten ona ne koyarsan koy içilmez o iğrenç tatla zaten.

dozunda ayarıyla yapılmış bir filtre kahve tek başına mis gibi içilir. keyif için süt de koyulur da krema nedir allahaşkına. sütü, şekeri bir de üstüne kremayı basınca o içtiğin kahve olmuyor. tatlımtrak kahve aromalı başka bir içecek oluyor.

"psikolojik bi problem mi acaba?"

hocam gömdün bizi. şeker hiç kullanmıyorum zaten. arada da süt koyarım. onun dışında çoğu zaman şekersiz, sütsüz içerim kahveyi. kahveyi yumuşak alıyorum. bir şey koymama gerek kalmıyor. petrol gibi olmuyor anlayacağın.

saat

kabalcı'da şöyle ciltli miltli kocaman entel kitaplar oluyo. işte sinemadır, mimarlıktır. onlardan böyle bi seri bi bi şey. niye kimse bana bunları almayı akıl etmiyo diye düşünmüşlüğüm vardır asldfkjsd.

karışık çikolata, makaron, trüf sepeti.

uğraştığım hobiyle ilgili kocaamaan bir set. mesela fimolu olabilir ahşaplı boyalı şeyler falan ilgiliyse kişi.

ukulele

hala bonsai diyen yok, takipteyim.

Saat tercihi çok kişisel bi şey, zevklerinden emin olacak kadar yakın değilseniz almayın bence.
Eğer bu tarz şeylere ilgisi varsa, Mutfak Sanatları Akademisi'nin haftasonları yarım günlük yemek kursları oluyor pastacılık, çikolata, makarna falan temalı. Ya da şarap tadım günleri, yağlı boya atölyesi gibi... Keyif alacağını düşündüğünüz bi etkinlik hediye edebilirsiniz.

Besiktas sait ciftci hastanesi.

@merena yarına randevu alamıyorum ne yazık ki en erken 5 eylül, saçmaa bir sistemleri var anlamadım. telefonla bile ulaşamadım.

işe giriş içi randevuya gerek yok gibi bir şey söylemişti danışmadaki adam. hastanenin numarası değişmiş sanırım. şundan ulaşmaya çalış sabah istersen: 02123816700.

eczanelerde satılıyorsa ve sağlık bakanlığı izni yoksa tarım bakanlığı iznini vermiştir
tarım bakanlığına sorabilirsiniz
sağlık bakanlığına da (ya da bimer'e) şikayette bulunursunuz hastalıkla alakalı reklam yapılıyor diye

tarım bakanlığından onaylı bir sürü öyle ürün var. dediğin gibiyse onu sağlık bakanlığı araştırmayabilir bile. hangi ürünmüş bu? merak ettim.

bi noktaya varamazsın, tarım bakanlığı onaylı olarak ürün getirmek yasal.

istersen bimer üzerinden başvurunu yapıp bilgi edinebilirsin tabi.

benim bildiğim bankacılar hayatı tespih yapmışım sallıyormuşum kıvamındalar..

ram cafe lounge diye arat malum yerlerde

daya pink martini'yi gitsin...

bileydim.. www.youtube.com

ya da waldeck - ballroom stories albümü www.youtube.com

sensodyne iso active beyazlatıcı diş macunu. tabi düzenli olarak fırçalamak da önemli

sensodyne'in bariz bi farki var. ama duzenli fircaliyorsan pek onemli degil. bu fark icin sittin sene 5 lira fazla odemem. bence sensodyne iyi ama o fiyati asiri pahali.

rembrandt www.n11.com

supersmile www.supersmile.com

daha hesaplısı için de arm&hammer armandhammer.com.tr

Diş macununun neredeyse hiçbir önemi yok dersem?

Önemli olan en uygun fırça. Macunsuz da diş gayet güzel fırçalanabilir. ( Macun amacı zaten kokuyu örtmektir.)

Fırçayı araştır sen..

ben de sensodin kullaniyorum da, cay kahve lekelerini cikartmak icin arada kullanmalik dis pastasi oneririm. direkt sonuca yonelik.

glister. en iyisi.

signal white now !

2 günde farkı göreceksin.

Opalescence beyazlatıcı macun. Herkese tavsiye ediyorum. Komisyon alıyorum zannediyor arkadaşlar ama cidden en etkilisi. Doktorundan, diş deposunda veya internetten alabilirsiniz.

colgate'in optical white. anında beyazlatıyor, iki gün falan beklemene gerek yok.

not: diş hekimim önerdi. ama dişin hassassa sensodyne kullan. onu da hekimim önerdi.

vestel markalı ürün.

asla asla deme.

Kızılkayalar ürünleri

elinde, kolunda, arabasinda, dukkaninda ataturk resmi ve imzasi olan kisilerden birsey almam.

kola ve turevi icecekler

passolig kartı.

beyazlatıcı diş macunları

selülit kremleri

zayoflamaya yönelik her türlü sahtekarlık dolu tonla ürün

jelibon

Clio, megane vs.

O paraya okuz alinir lan.

Araba diye para veriyolar amk

kişisel gelişim kitapları, timaş ve nesil yayınları'ndan herhangi bir kitap

edit: evet okuyunca aklıma geldi benim de oysa listemin başında geliyor, gerçek kürk.

kişisel gelişim kitapları, kulaklı abidik gubidik silikon telefon kılıfı

herhangi bir tablet bilgisayar, samsung cep telefonu, platform topuklu ayakkabı.

Uuu Kızılkayalar ürünleri+1.

Espadril denilen ayak kundağı

doktor levine'in manyetik güçlü dizliği

kişisel gelişim kitabı

Kisisel gelisim kitabi, bestseller olsun diye cikarilmis vicik ask romanlari. Simli/tasli giysiler. Desenli tayt. Gercek kurk. Parlak ruj.

kızılkayalar+1

almayacağım şey otomobil (evet inanılmaz ama gerçek hiç sevmiyorum)

kızılkayalar derken hamburgerciden mi bahsediyorsunuz? yoksa? anlayamadım neden acaba biri söyleyebilir mi?

ekmek yapma makinesi

6 kavanozu 100 tl olan bal.

Gerçek kürk +1.
Gerçek ya da sahte yılan derisi giysi/ayakkabı.
Her yeri yırtıklı kot pantul.
Aynalı güneş gözlüğü.

kızılkayalar, kürk türevleri, passolig +1
blazer ceket, kolye, künye vs almam.
yandaş medyacıların gazetelerini almam.

furby.

blazer ceket.
beyaz pantolon.
renkli çerçeveli güneş gözlükleri.
bot ayakkabı.

Komdan mayo almam.
Hotiçten ayakkabı almam.
Kötü tecrübelerim var çünkü.
Hee bir de prada çanta, efendim loui zutton cüzdan falan almam. Çakmaları dahil.

saçdemeti'nin dedikleri ama parlak ruj hariç.
Kızılkayalar'dan herhangi bir şey. + 1
Şu kışın giyilen lastik balıkçı çizmeleri
Luis Vuitton'dan herhangi bir şey. Kalan ürünleri ucuza satılmasın diye yaktıklarını okuduktan sonra bu ve benzeri kalitedeki bir dükkandan bir şey alacağımı sanmıyorum. (Gerçi zaten param yok o kadar. Nereye ne alıyorum.)
Pırlanta + Tek taş + Trio + Tam tur, vb. + 1
Gerçek kürk + 1

New balance ayakkabi. Almayani dovuyorlar galiba, dovsunler beni.
Iphone
Kirmizi renkli kiyafet.
Ask-mesk temali kitaplar
Kisisel gelisim kitaplari +1
Palyaco tarzi gunes gozlugu
Dunyanin en zengini de olsam "Bugatti veyron" almam
Ahsap desenli mobilya ya da herhangi birsey.
Gri-mavi-siyah disinda pantolon
Efes bira
Home theatre falan ses sistemi
Alisveris sitesinde cok satanlar kisindaki urun. (Giysi ayakkabi canta vs.)
Timberland markali herhangi bir urun. (Neden bilmem nefret ediyorum)
Recel
Reklaminda urun isminin/markanin gicik bir sarki ile soylendigi urunler.
Esssek kadar kulaklik

leopar desenli kıyafet, zayıflama hapı, avon cilt bakım ürünleri ve kızılkayalar +1 :) ayrıca osho'nun herhangi bir kitabı.

tablet pc +1. cep telefonu desen değil, bilgisayar desen değil. saçmasapan ara bir icat. bi de e-book olayını sevmiyorum sadece onları okumak için şeyler var ya kindle falan galiba, o işte.

kızılkayalar
mado
tablet
tt net
yapıkrediden herhangi bir hesap yada kredi kartı
dvd-vcd

0 araba
Mac bileti
Digiturk dsmart ve türevleri
Dadi, bakici (çocuklarıma)
Margarin
Uht süt
Misir yagi
Lipton cay
Metro dan otobus bileti
Ihtiyac kredisi
Altin rengi saat
Beyaz corap
Atlet
Nike, adidas ürünleri
Lpg li araba
Aklima gelenler bunlar

tırt bi yazar geliyor.

Adı Aylin'i okumuştum sadece. 10 üzerinden 5 vermişim puan olarak. Başka bir kitabını okumayı düşünmedim. Sanırım beni pek sarmadı.

kendisini kınıyorum. sebebi bana kalsın.

(bkz: adı aylin/@compadrito)

adı aylin'i orta sondayken okumuştum.
bir daha herhangi bir kitabını okumaya gerek duymadım.

ooo meğer herkes elitistmiş duyuruda.

gayet kaliteli ve sürükleyici bir çok satar kitap yazarı. özellikle ünlü insanların biyografilerini çok güzel yazıyor.

piyasada o kadar çok kötü yazar var ki. ayşe kulin bunların arasında işine saygı duyup, iyi yapan 1-2 tanesinden birisi.

ha bu onu iyi bir edebiyatçı yapar mı? hayır. ancak kitaplarını oturup sayıp sövmeden bir güzel okursunuz.

biyografi geliyor.

adı aylin, füreya, türkan, veda, umut, hüzün, gizli anlar yolcusu.. okudum. eve birisi alırdı ben de okurdum çerezlik. dili akıcı ama bir kitabını okusan tarzını öğrenmene yeter. zamanında beni sarmış ki okumuşum, şimdi yönelmiyorum nedense o türlere. puanlama yapamayacam ama.

adı aylinin 256. sayfası mıydı neydi. çok ayıpsızdı o sayfa. 7. sınıftayken birbirimize okuturduk. çok çok ayıptı ama. ben olsaydım hiç öyle şeyler yazmazdım. terbiyem bozuldu.
uu beybi.

eksisozluk.com

@yesilimtrak aynen katılıyorum.


Bir Gün,Bir Varmış Bir Yokmuş lise yıllarında okumuştum.

neredeyse bütün kitaplarını okudum sanırım. yazın falan güzel oluyo deniz kenarında.