karaborsacı detected.

yaa işte istemeden öyle sanıldım. ben türkiyede yaşamıyorum, bilet fiyatlarını bırak konser tarihini bile bilmiyordum. Arkadaşın bana duyuru açayım diye söylediği fiyat da gayet mantıklı gelmişti bana, bilemedim.

bileti satıldığı fiyattan yükseğe satmaya kalkarsan siliyorlar diye biliyorum.

satlık ilanlarına fiyat yazmanız gerekiyor. bilet satıyorsanız, normal fiyatından fazla olamaz. hatta normal fiyatını gösterir bir de link koyarsanız süper olur.

bu sadece duyuru'da olan bir yasak değil. normal fiyatından fazla satılan biletler karaborsa olur. bu şekilde satmak size mantıklı gelmiş olabilir ama bir de şöyle düşünün; karaborsacılar, farklı ne yapıyor olabilir?

teşekkür ederim, benimki ileriye yönelik bir soruydu bilelim de bir dahakine doğru yapalım diye.
@hollowlife, karaborsacı arkadaşım varmış ben de öğrenmiş oldum :P ama bir yandan da bu biletler hemen biten şeyler değil mi? atak davranıp almış mesela bizimki ama sonra işi çıktığı için gidemiyor eh talep varsa, satarken neden daha ucuza veya denk satsın ki aldığından?

değişik diye denemek isteyen olabilir ama üstünden yapaylık akan mavi bir şeftali suyu falan şu içinde bulunduğumuz zor günlerde tutmayabilir. millet doğal görünenleri bile gdo'lu diye tüketmemeye başladı.. salak ergen gençler hedef kitle olsa da ben tutmayabilir diyorum. abd'yi bilemem. fda problem etmesin bunu?

farklılık güzel olsa da "boyaya batırmışlar kesin kanserojendir bu" imajını yıkmak çok zor. anca güvenilir, köklü ve büyük bir firma girse yapabilir sanki.o zaman özellikle 12 yaş altı için çok güzel bir pazar olur.

renkli makarna var. domatesle ıspanakla renklendirildiği iddia ediliyor. o tarz bi yöntemle renklendirilebilir.

tutmayabilir. bunun psikolojik bir açıklaması da var. bebeklere mesela tanıdığı renkten kokudan başka zararsız bir besin verilse bile yiyemiyorlar. bu normal insanlar için de sonradan çok büyük bir değişime uğramaz diye düşünüyorum. ayrıca renk renk makarnalar var ve normal makarnaya nazaran çok da bir değişiklik yaratmıyor satışları. şu kırmızı yeşil falan.

üstüne üstlük maddenin içeriğine yönelik değil, ambalajına yönelik değişik bir fikir bulmanız lazım bana kalırsa. mesela mavi pepsi çıkmıştı bir ara, hafif aroması da farklıydı ama tutmadı, çünkü bu tip beslenme alışkanlıklarında insanlar tedirginlik hissediyorlar bilmedikleri şeyle karşılaşınca.

sağlık bakanlığına yedirebilecek paran varsa çok pis satarsın hem de
pembe karafatma üretirsen ben bile yerim :P

sansür sanırım.

kadınlar kulubü ile birleşiyor site. ondan bir ön hazırlık.

seni sevdiğmizi belli ediyoruz ♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥

Gerçek şu ki Gönül işleri adlı soru bölümü protesto ediliyor.

alın teri mi <3
copy paste mi ♥

cevaplara sevgimizi katıyoruz böylece

biliyorsun nedenini aslında burası türkiye ondan ♥♥♥

siteye kalp kategorisi geldi, insanlar zıvanadan çıktı.

fastfood çok sağlıklı da pis elleriyle mıncıklamalarına mı taktın? boşver bağışkanlık kazanırsın iyidir.<3

neira 5 dk sonra söyleyecektim yemek vazgeçtim:)

teşekkürler vallaha, hiç öyle düşünmemiştim

1 tam ekmeğe kaymak sürdüm, bal döktüm ve içecek olarak süt kullanıp yedim ben. <3

pizza fln söyle. fırına girerken çıkarken eldiven kullandıklarını umuyorum <3

kfcden tavuk yemek istiyorum :(

aynı şeyi düşündüm bugün. oturdum evdeki son suyla makarna yaptım. çok iy oldu çok da güzel iyi oldu.

sadece arcalion kullanıyorum. gayet güne dinç başlıyorum. gün boyu bir tane daha atarsam süper oluyor. öneririm. yalnız biraz kilo yapıyormuş. eczanedeki kalfa söyledi. ama gece geç yatınca yatarken aldığım tek hap sabah hiçbir şey olmamış gibi kalkmamı sağlıyor. sabah da iki tane atıp işe gidiyorum. gün boyu süper.

pharmaton bana çok ağır gelmişti mide bulantısı falan dinç olmaktan çok perişan olmuştum bünyenize bağlı birazda..

pharmaton'un efervesanı çıktı, kullanımı çok kolay artık.

ikisi de bir işe yaramıyor.

pharmaton multivitamin desteğidir, içerdiği ginseng sayesinde de uzun süre kullanımda fiziksel/mental destek sağlar.

arcalion ise aşırı yorgunluk durumlarında kullanılan tek bir etken madde içeren bir ilaçtır.

pharmaton iyidir candır.

ilacı nesi iyi yokmu doğal yoldan bir çözümü

gayet benim danışmanlık yapan hocalarım var bok gibi para kazanıyorlar.

ben de bu danışmanlık olayını anlamıyorum, hocalara kim ne danışıyor_?

bir fabrikada yapılacak üretim için hocalara çok şey danışabilirsin.

peki sosyal bilimler?

valla işletme ve iktisatçılar özellikle finans ve muhasebeciler iyi kazanıyor. ayrıca devlet de danışmanlık isteyebilir özellikle kamu ve uluslardan. ayrıca bir sürü hoca biliyorum üst kurulların eğitimlerine giren. önemli olan kendini geliştirmek ve çevre edinebilmek. yoksa anca makale yazarsın.

onlara da danışılıyor kardeşim. mesela benim administration in public context vesaire gibi kamu yönetimi derslerinee giren hocam eski ulaştırma bakanlığı bürokratı. bu konularda uzmanlık çok değerli oluyor.

bir akademik olarak şöyle diyeyim sana:
geçenlerde bir arkadaşım en dandik kafalıların akademikler olduğunu söylemişti de inanmamıştım. yaşadıklarımdan sonra görüyorum ki, o kadar boş adam akademik olmuş ki, aklın şaşar. hiçbir iş yapmayan yayına el sürmeyen araştırmayan sadece ders anlatmayaı tez danışmanlığı almayı marifet sayan tonlarca model var. şirketlerden danışmanlık alanlar veya kamu örgütlerinden nispeten daha şanslı. ha teknik konularda örn. petrol, enerji gibi mühendislik alanları, çok iyi olan hocalar da mevcut. ama sosyal bilimler ölü bu ülkede. dişe tırnağa dokunur çok kısıtlı insan var. bölümlerde insanlar birbiri ile uğraşmaktan başka bir iş yapmıyor. bir de hastayım şu kapıya öğrenci görüşme saatleri diye ikaz asanl tiplere. emminiski sen zaten orda öğrenci için varsın. hayır 2547 de apaçık bu konuda. hala yok danışma saati. saati de danışmayı da....

çalışma şartları daha iyi daha rahat daha özgür oluyosun çalışma ortamında, özel sektörün aksine.

lisans derecenizi aldıktan sonra genelde fark edersiniz ki, dereceniz çok geniş bir alanı kapsıyor. sevdiğiniz ve sevmediğiniz alt alanları var. sevdiğiniz alt alanda iş bulmak zor olabiliyor. iş buldunuz diyelim, alt alanların da alt alanları çıkıyor sonra, yine ilgilenmek istemediğiniz bir konuda çalışmak zorunda kalabiliyorsunuz.

akademisyen olursanız, alanınız hakkınızda ilginizi ne çekiyorsa onunla ilgili olarak çalışabilirsiniz. istediğiniz alanda kendinizi geliştirebilirsiniz. ve de yukarıda söylenen gibi "orada öğrenci için varsın" diye bir şey yok. orada araştırma için varsınız, önceliğiniz araştırmadır. yeri geldiğinde ders verme yükümlülüğünüz bile olmayabilir.

bunun dışında, klasik-devlet-üniversitesi-akademisyeni olmak yerine proaktif bir şekilde işinizi yaparsanız, konferanslara katılırsanız bir sürü ülke gezip görebilirsiniz, oraya/oradaki ulaşım/konaklama masraflarınız karşılanır.

diğer cevaplarda dendiği gibi, genelde birçok şekilde danışmanlık yapabilirsiniz. doktoranızın sonunda, doktora tezinizin anlattıklarını dünyada en iyi bilen insan olursunuz. o konu ile ilgilenen birileri çıktığında size muhtaçtır. fırsatı değerlendirirseniz yeterince para kazanabilirsiniz.

türkiye'de kalmanıza rağmen, yurtdışı kaynaklı para kazanma şansınız da var. eğer alanınızla ilgili öğretim materyaline ihtiyaç varsa (kitap gibi) uzman olduğunuz konu hakkında lisans seviyesinde kitap yazıp dünyanın parasını da kazanabilirsiniz. dünyada ihtiyaç duyulan alanlarda yetkin kitaplar milyonlar satabiliyor -- ama her akademisyen de kitap yazmıyor tabii ki, uygun bir alanınız/piyasada boşluk varsa tabii.

ve de patentler. sonuçta araştırma yapıyorsunuz, ve de insanların işine yarayacak herhangi bir sonuç aldığınızda patentleyerek hayal edemeyeceğiniz kadar para kazanabilirsiniz. bunu yapma şansınız endüstride çok küçük.

calisma saatleri guzel, kilik kiyafet kurallari kati degil, yurtdisina kolay cikma imkani, toplanti, seminer vesilesiyle bol bol gezmek. birkac akademisyene sormustum, bu yazdiklarim hepsinin verdigi ortak cevaplardi.

çoluğa çocuğa bir şeyler öğretme aşkı, ilim bilim sevdası dışında maddi durumu aileden gelenler/kalanlar sayesinde iyiyse bir insanın, o kişi firmalarda uğraşmak yerine bunu tercih edebilir. zaten doktorayı bitirip kadroya geçebilirse kişi, iyi kötü düzeliyor alınan para da..

ya da başka meslek yapamayacak kadar sosyal ilişkilerinin kötü olması.. ben firmada yapamam, kapatırım kendimi laba, okurum makalelerimi işime bakarım diyenleri de tanıdım. işin komiği asıl bu işi yaparken sosyal olmak lazım ya neyse..

ben geçen sene kullandım. bok gibi bişey. devamlı uykun var uyuyamıyon. cinsel yönden de sıkıntı çıkıyo. kalkması gerektiğinde zor kalkıyo. uygunsuz zamanlarda sebepsiz yere şahlanıyo. kullanma la. prozac kullandıydım ben.

ismi lazım değil x li mx li bişey kullanmıştım. Pek de bir şey hissetmiyorlar desek yeridir. Biraz leyla böyle. Liseli aşık gibi. Dünya sikime minare götüme misali.. Dünya yansa umrunda değil. Nasıl tarif edeyim ki, hiçbir olay önemli değil senin için. Tınn... Kasımpaşa..

@lazor zaten ben normalde öyle biriyim ama çok fazlaca düşüncelere dalarım. o da uçuyor mu?

hiç bir şey hissetmiyorsun, cinsellik sıfır

Şu sıralarda Wellbutrin kullanıyorum. Bir ay kadar 150 mg kullandım, şimdi 300mg'a geçtim.

Bir olay yok, ilk kullandığın zamanlarda duygusal yoğunluk yaşıyorsun bir de zamansız uykun geliyor. Sonraları alışıyorsun ve hayatını düzene sokmaya başlıyorsun. Doktor 6 aylık bir süreç olduğunu söylemişti, ufak tefek gelişmeler görüyorum ben yine de kendimde.

hangi grubu aldığınıza göre değişkenlik gösterir durum. antidepresan adı altında 1 tane etken madde yok. öyle bile olsa yine de kişiden kişiye değişiklik gösterirdi etkiler.. o yüzden bu veriler size çözüm olmayabilir belirtmek istedim. zaten bir ilacın prospektüsünde o ilacın yapabileceği, o güne kadar yaptığı tüm yan etkileri/beklenmeyen etkileri görebilirsiniz.

hayattan keyif aldığım nadir anları antidepresan kullanırken yaşadım diyebilirim. evet başta bir mallık, uyku hali olabiliyor ama 1-2 ay daha kullanmaya devam edersen beynindeki kimyasal dengesizlik bir şekilde düzeliyor. her ne kadar vücuttaki sorunların kimyasal maddelerle giderilmesine karşı çıkan bir olsam da antidepresan kullanırken ciddi anlamda düzelmiş olduğum gerçeğini inkar edemem.

bir de bırakınca çok kötü oluyorsun, uyuşturucuyu bırakmak gibi birşey diyebiliriz. "cold turkey" uygulamak gerekebiliyor.

Prozac, Selectra (25, 50, 100 mg hepsini kullandım), Lustral (100 mg) farklı dönemlerde 6 yıllık süreçte hepsinden kullandım. Doğrusu kullanırken pek bir fark hissetmiyordum. Ara ara böyle olmadık şeylere gülme ve rahatlık olduğunu sonradan farkediyordum. Şahsen çok işe yaradıklarını düşünmedim.

hiçbirşey hissetmeme durumu yaşanmaması lazım sanki. hatalı tedavi olabilir. benim tedavim prozac, cymbalta, desyrel ve gyrex dörtlüsüyle başlamıştı. ilk başta ufak bir mallama olabiliyor evet (sürekli uykulu olma, hiçbişeyi siklememe vb.) ama ikinci ayda falan düzeliyor. ben de antidepresan kullanımına uyuz olan bir kişiydim ama şu an ilaç tedavisine daha erken başlamadığıma pişmanım. düzgün bir psikiyatrist bulun ve bir an önce hayatınızın normal akışına dönmesinin keyfini çıkarın.
cinsel problemlerde doz ayarlanması, alternatif ilaç kullanımı gibi düzenlemelerle üstesinden gelinebiliyor. dediğim gibi iyi bir doktor bulursanız en az yan etki ile en doğru ilaçları kullanır ve yaşamaya devam edersiniz.
p.s: wellbutrinin a.ına koyayım afedersin. hayatımda böyle bir baş ağrısı çekmemiştim. ama arkadaşın tedavisinde faydalı olmuş mesela.

Ben şu anda cipram kullanıyorum başlayalı 8 gün oldu ilk gün ölüm gibiydi, çenem kilitlendi resmen, sürekli bir esneme ve uyuşukluk vardı, neredeyse yürüyen ölü gibiydim ertesi gün de aynı etkiyi gösterdi şu anda biraz azaldı bu etki ama sersemlik devam ediyor.

uzun süre cipralex kullandım, uzun süreli kullanımda ilk başlarda mide bulantısı, çene kasılması, uyku gibi sorunları oluyor ama bir süre sonra anksiyete sorunlarına kökten çözüm oluyor. endişe duygusunu ortadan kaldırıyor neredeyse, takmıyorsun sorunları, gerilmiyorsun ve hayatın daha kolay hale geliyor fakat şöyle bir sıkıntısı daha var, yaratıcılığını biraz törpülüyor insanın. çok düz düşünmeye başlıyorsun çünkü amacı bu zaten. ben yine de tavsiye ediyorum çünkü benim anksiyete ile ilişkim eksama, migren hatta ishal gibi ikincil rahatsızlıklara yol açacak seviyeye gelebiliyor bazen.

sigara kullanıyosan bırak!

balık yağı kullanın, şurup değil kapsül olanını tavsiye ederim.

yüzünüz bebek gibi olacak, hem de doğal çözüm

kullanıyorum sigara çok etkiliyor mu ya da şöyle sorayım bıraktığımda eski canlılığına kavuşur mu cildim

beslenmeye dikkat etmek lazım. donuk ciltler için de peelingleri, kremleri var nuxe'un murad'ın falan..

sağlıklı beslenmen kafi.

annem sigarayı bıraktıktan sonra en az 6 yaş gençleşti. resmen cildinin rengi açıldı. eskiden kırışıklığı olurdu, kırışıklıklar geçmedi ama oluşma hızı azaldı

yaşınızı da sormam lazım ama
1- sigara bırakılacak
2- uyku düzenine kavuşulacak
3- cilt rejüvenasyonu ( kimyasal veya fotorejüvenasyon)
4- topikal c vitamini(lipit çözünür formu, askorbil palmitat)

bol bol su iç vücüdumuzun derimizin bilmem kaçı su

taze fasulye, enginar bunun gibi zeytinyağlı mevsim sebzesi yemeği... enginar karaciğeri pek temizliyormuş.

öğlen kurubaklagil tüketin, proteini en çok alabileceğiniz mercimek gibi şeyler. yanında yağsız ve az miktarda kepekli makarna olabilir. akşama da zeytinyağlılar ve yanında yoğurt.

sabah ile öğle arasında bir ara öğün yapıp meyve yerseniz de güzel olur hani...

loralynn o kadar acıkmıyorum be arkadaşım ara öğün düzenim yok işte nerden kilo alıyosam hep bu çikolata kek ve açma şeytan 3 lüsü yüzünden

zeytinyağlı sebze +1, çorba ve salata da olabilirdi ama daha sabah domates falan yiyorsun baymasın.

tutunamayanlar- oguz atay

dostoyevski okuyorum ben, tavsiye ederim

açlık oyunları serisini okudum en son

drift(maddow) + (bkz: flashman papers)

uzun zamandır okuyamıyorum aslında ama oruç aruba okumaya başlayacağım yakın zamanda. (param olsa şimdi başlardım:)

tess gerritsen cerrah

Felsefenin Öyküsü- Will Durant, ardından Homeros-İlyada.

amber yıllıkları yeni bitti şimdi a song of ice and fire a başladım bakalım.

hobbit ve kör saatçi.

suskunlar'a başladım 2. kez. puslu kıtalar atlası'nı istedi canım ama bulamadım evde ondan.

korkma ben varım - murat menteş

chuck palahniuk tıkanma.

yeraltı edebiyatından hiç okumadıysan öneririm ustam.

şu ara okuduğum herta müller- tilki daha o zaman avcıydı kitabını önermem.
ama coetzee- yavaş adam tertemiz, sade ve etkileyici bir kitap.

İbrani Mitleri - Robet Graves, Raphael Patai

kayboluş - ken grimwood

şu ara ikisini birden okuyorum;

marcel proust - sodom ve gomorra
david macey - michel foucault

watership down- Richard Adams

zülfü livaneli - serenad

Barış Müstecaplıoğlu - Perg Efsaneleri, 3: Bataklık Ülke (Sabah başladım)
Bülent Ecevit - Açıklamalar 1976 (Beş gündür okumaktayım)
National Geographic, Mayıs 2012 (Azar azar, haftasonları, kahve eşliğinde)

Tutunamayanlar +1, bitmiyor kodumun kitabı.

Kelebek - Henri CHARRIERE

tam benim tipim - simon garfield

insan nasıl insan oldu

ahmet ümit- sultanı öldürmek kitabını bitirdim.
şimdi halil inalcık- devlet-i aliyye kitabına başlıcam.

çılgın türkler kıbrıs - turgut özakman

Huzursuzluğun kitabı
Anarşist banker

Fifty Great Short Stories (Milton Crane)
Yakın Tarihin Gerçekleri (İlber Ortaylı)
NTV Tarihi de alacaağım eli kulağında

Allah-kuranı kerim

Primo Levi okuyorum. Bunlar da mı İnsan'ı okudum, şu an Şimdi Değilse Ne Zaman'dayım. Canım şu ara sürekli partizanlara katılmak, demiryolu bağlantısı kesmek, Nazilerle çatışmak, patates ve mısır haşlayıp kar yemek istiyor. Çok güzel yazmış kerata. İkinci Dünya Savaşı'na büyük ilgi duyan biri olarak daha önce okumamış olmamı ayıp sayıyorum kendi adıma.

Avustos böceennen garınca
Davşannan tosbaa

emrah serbes- deliduman
dergi olarak da ot dergi temmuz sayısı

moby dick - h. melville
edebiyat nedir - j.p. sartre
çağımızın gerçekleri - j.p. sartre

çok itici. cidden. inanılmaz itici ve köylü işi futbol seven kız.

futbol seven kız böyle şampiyon olduğunda ertesi günü derse formayla geç gelen tiki kadar olsun. ötesi değil.

Farklı olma çabası çoğu veya biz de futbolu sevebiliriz ispatı çabası her şekilde çok yapmacık geliyor.

olmamış. olmuyor.

biri kızları erkekler futbol seven kızlardan hoşlanır diye kandırmış bildiğin.

bir aralar ilgilendim ama hiç bir zaman holigan olmadım, geçici bir hevesti :)

şöyle bir durum var, üç erkek biraraya geldiğinde öyle ya da böyle futbol konuşmaya başlıyorlar ve ben mal mal bakıyorum, sıkılıyorum. belki bu şekilde konu dışında kalmamak için ilgileniyor olabilirler.

valla ben de bu play offta bi ilgilenmedim değil. bi kaç maça mecburi baktıktan sonra sardı, izledim, ilgilendm, hatta baktım aykut kocaman hakkında yorum yapıyroum:)) çok da itici bişi değil:)

evet, erkeklerden çok formayla gezen var, yüzde 99 unun amacı da ilgi çekmek.

bugün holiganlık yarın başka birşey, amaç hep aynı ama

sıradan bir ilgiyse dikkatimi çekmiyor ama holiganlık bi kere çirkin bişeyken, güzel olmasını beklediğim/istediğim kadınların holiganlık yapması tiksindiriyor kendilerinden.

öyle koyduk moyduk diye konuşan, sağda solda taraftar sitelerinden alıntı paylaşan kadın; olmamıştır gözümde.

erkeklere ''bakın nasıl kafa kızım'' ben mesajı verebilmek gibi geliyor bir çoğunun bu davranışı bana. o yüzden de çok itici buluyorum. konuşmalar, söylemler çok çok kötü. olmuyor, olamıyor.

futbol seven erkekler kadar itici.
futboldan da, futbol konuşup duranlanlardan da irrite oluyorum.

sırf erkek bulabilmek için orijinal forma alıp maç izlenen ortamlara gidip futbol aşığıymış gibi davranan arkadaşlarımı gördükten sonra, hiçbirisinin samimi olduğunu düşünemiyorum.

imza, bir bağyan.

hic bulasmasinlar. lutfen diyorum. asiri itici. futbol ne ya, 22 kisinin bir top arkasindan kosmasi desinler tamam ama ilgilenmesinler ne olursun. hayatim boyunca tek bir istisna tanidim.

Tek nedeni sosyal medya. (ne kadar nefret etsem de şu tanımdan facebook, twitter fln anlayın işte)

Bi kaç yıl öncesine kadar tü kakaydı. Ama işte değişiyor. "ayyy küfür igrench" diyen kız amınakoyimli tivitler atıyor.
Futbol da küfür de doğal ama işte o şekilcilik... Eskiden o modaydı şimdi bu.

Ünlülerle, futbolcularla vs. iletişim. Çeşitli ünlü ablalarımızın futbol tivitleri...
Bizim kızlar da sever zaten yaptıkları her boku bildirmeyi. Görüyor tt'yi bir anda fanatik oluyor.

Bence de, biz erkekler "pes oynayan, futbol bilen kız arıyoruz" modunda çok takıldık. Kızlar da "bizim neyimiz eksik" falan diye olaya dalıyor.
Ben acayip itici buluyorum. Çünkü, şimdi bir erkeksen 4-5 yaşında başlarsın top oynamaya. Hele iddaa çıktıktan sonra, bütün avrupa liglerine, bütün oyunculara, bütün takımlara ve taktiklere hakim oluyorsun. Kız çıkıyo karşına, "yeaa bence baroni çok şekeer" falan tarzı muhabbet yapıyor. "selçuk çok iyi" falan diyor. Tartışamıyorsun da. Çünkü konuştuğun zaman "valla orasını bilemicem ama vıdı vıdı vıdı" tarzı konuşma devam ediyor. Kızlarla futbol konuşmam. Benim kendi kuralım budur. Hele derbilerden sonra falan, ııyyhh.

futbolu fanatik düzeyde sevmek zaten itici bir şey. erkekte de itici, kadında da itici. bir de futbol seven kadının gitgide erkeksi tavırlar sergilemesi durumu var ki, böylesi bir saçmalığın iki nedeni olabilir:

1. cinsiyetinden memnun değil, toplumdaki yerinden memnun değil, bilinçaltındaki birtakım nedenlerden dolayı erkeklerden takdir görmek istiyor.

2. hayatındaki bir boşluğu doldurmaya çalışıyor. bunun dinle doldurmaya çalışanı da var, böylesi de var. bunu yapanlar hep hayatına koyduğu şeyi en aşırı uçta yaşıyor benim gözlemlediğim.

sonuç: bir kadın da futbol sevebilir, futbol "errrkek" işi değildir. ama herkes dozunda sevsin lütfen. futbolu hayatının merkezine koymaya, takımı sevgilisiymiş gibi davranmaya bir son versinler. kadınlar için de, futbolu seviyorlarsa da kadınlıklarını kaybetmeden sevsinler. sosyal mesajım bu kadar.

kizlar da futbol sevebilir, ben de kendimi bildim bileli futbolla ilgilenirim, mac saatlerinde evde olmaya calisirim, televizyon ses olsun diye aciksa alaasiz liglerden bir mac bulurum, bunda ne gariplik var ki. diger turlu sevgili degistirdikce takim da degistiren, mac ertesi yeni takiminin formasiyla dolasan kizlar da ben bildim bileli var ama onlar ayri bi degerlendirme konusu, yani yeni turemediler.

ön bilgi: kadınım.

çocukluğum futbol oynayarak geçti; abi, kuzenler, mahalle maçı, 9 aylık... lise sona kadar da bayağı bir fb fanıydım, sadece türk ligi değil diğerleri hakkında da bilgim vardı tabii; cm 4 de oynadım.
sonra bir aydınlanma geldi ve napıyorum yahu ben ne bu saçmalık deyip futbolla ilişkimi kestim, bir daha da hiç izlemedim, taraftarlığın ne mallık olduğunu farketmiştim. yani bir oyun yüzünden arkadaşlarımla, kuzenlerimle tartıştığımı farkettim. sonra aklım başıma iyice gelince de futbol taraftarlığının bir çeşit faşizm olduğuna kanaat getirdim. yetişkin olmayan kadın/erkek kişileri hoş görürüm; ancak yetişkin olup da kadın/erkek futbolla ilgilenenlere pek olumlu yaklaşmam. zaten futbol taraftarı olup da aklı başında çok insan görmedim.
sonuç olarak, toplumsal cinsiyete, cinsiyetçiliğe sıçayım, saçmalığın cinsiyeti olmaz.

bir kız futbolla ilgileniyorsa ya hoşlandığı çocuğa,sevgilisine vs. yaranmaya çalışıyordur(karşısındaki kişinin kendini bu haliyle daha çok seveceğini sanarak)(küçük bir kesimse iyiniyetle karşısındaki insanla ortak bir nokta yakalayıp güzel şeyleri paylaşmak peşindedir).ya da fitbolculara halleniyodur.
şimdi tiksintiyle hatırladığım 1-2 yıl feci bir tutkuyla ilgilendim futbolla.sorsanız neden diye cevap yağuşuklu futbolcular.

bostancı köprüsünün üstünden 21b'ye binebilirsin. siyah başlıklı minibüsler de geçer ordan. ama minibüse binerken faik sömer'in ordan geçer mi diye sor.

siyah başlıklı minibüs, bostancı köprüsünün üstünden geçiyor, right?

evet köprü üstünden geçer, 21b de öyle..

vay arkadaş. evimin yanında bu okul. ben kalktım teeaa Kartal Cevizli'de sınava girdim, sen Kartal'dan kalkıp buraya gelmişsin.

facebook hesabına bakabilirsin.

feyzbuk? tc kimlik numarası varsa ordan da sorgulanabilir

resmi siteleri soruyorsanız; imkansıza yakın. anca açık olursa ki siz de bunu soruyorsunuz zaten.

herhangi bir sitede kendisi ya da bir tanıdığı veya tanımadığı paylaşmamışsa böyle bir bilgiyi öğrenmeniz imkansızdır. ha, nüfus idaresinin sitesini ele geçirebilirim diyorsanız ayrı.

kadın ise ve sigortalı olarak çalışıyorsa app2.sgk.gov.tr adresine tc kimlik numarasını girersiniz, hizmet dökümünden soyadının değişip değişmediğini öğrenirsiniz.

facebook'ta ekliyse profil fotoları. evlenenlerin çoğu gelinlikli, ellerinde evlilik cüzdanını gösteren bi foto koyuyorlar yanlarında damatla beraber.

araç plaka numarasından , sigortacı tanıdığınız varsa tramerden kimlik sorgulat

(git: 395975)

caddebostanda epiderm var. yani, kıyıda köşede kalmış değil ama gittiğiniz saate göre boş olması muhtemel, erkekler de gidiyor, içeride üç dört tane oda olduğu için başkalarıyla iletişim de yok.

küçükbakkalköy, formmed olabilir. kayışdağı yolu üzerinde abovv kebapçısının üst katında. erkek müşteriler de mevcuttu, gözlerine bakmıyoruz ama merak etmeyin.

tanıdığım gayet atılgan olan kızlar da var.. aslında tanıdığım kızların birçoğu bir şeyler yapıyor ilişkinin başlaması konusunda.

evet çoğu öyle. toplum böyle bellemiş.

evet dünyadaki bütün kızlar pasiftir. her şeyi erkekten beklerler doğal olarak......

bu da dahil bütün genellemeler yanlıştır, isabetsizdir.

bir çoğu öyle ama öyle olmayanlarda var tabi.

seviyorsam gider konuşurum ben. ama herkes aynı olmayabiliyor.

buyurun burada yaşanmışı var: (git: 407175)

seçen taraftır. önünden geçer pervaneler

hayır, senin dediğin toplum baskısıyla büyütülen kızlar.
saçma sapan genellemeler yapmayın.

Genellikle varoş kızlar bekleyen taraf oluyor.Entelektüel olanları gayet girişken ve atılımcı.

ben beğendiğim bir erkek olursa yakınlaşıp teklif ediyorum. onlar da reddeiyor. şimdiye kadar yalnızca bir kişi kabul etti, onunla da birkaç aydır çıkıyoruz ve çok mutluyuz. ama öncekiler hep tırsıyordu.

işte hayatıma sıçan kural budur ne yazık ki

6 aydır açılamamaktan, beklemekten yakınan bir kız olarak cevaplıyorum; pasifleştiriliyoruz.

çok düşündüm gidip şöyle desem, böyle muhabbet kursam, en son gidip zart diye yüzüne söylemeyi bile düşündüm. beynimde devamlı ihtimaller ihtimaller... ya şöyle olursa, ya beni hafif, kaşar sanarsa, ya gözünde alçalırsam vs

erkeklerde de böyle olduğuna inanıyorum. kız adım atınca erkeğin gözündeki o "ulaşılmazlık" seviyesi alçalıyor ve "nasılsa cepte" anlayışı başlıyor. işte bu yüzden pasifiz, pasifim.

denetim masası/programlar ve özellikleri içinde toolbar vs. gibi bir şey kuruludur. onu kaldırınca düzelir.

kesin utorrent güncellerken gelmiştir. arkadaşın dediği gibi denetim masası üzerinden kaldır derim.

evet utorrent yüzünden oldu. başka bir öneriyi denedim: kısa yolunun üzerine sağ tıkladım properties'den find target dedim ve o açılan sekmede yeni kısayol oluşturup eskisini sildim. o süreçte bir hata yaptım, kısayol bulamadım açacak chrome'u falan ama düzeldi netice itibariyle.

teşekkürler

kutularında gerekli saklama koşulları yazar zaten.

balık yağı oda sıcaklığında kutu yerlerde muhafaza edilmeli diyor üzerinde (ürüne göre değişiklik gösterebilir), kutu üstünde yazmıyor sanırım saklama koşulları.

saklama koşulları kutu üzerinde yazar; buzdolabı ya da oda olarak değil, sıcaklık aralığı olarak genellikle bulunur.

ilaçların büyük bir bölümü alttaki iki şarttan birine uyar;

2-8 C; buzdolabının normal kısmında
8-25 C; oda içerisinde, çevresel şartlardan etkilenmeyecek bir yerde (güneş ışığı, nem vs.)

balikyagi yani aslinda omega3 cok kolay bozulabildigi icin, gunes gormeden buzdolabinda muhafaza edilmeli.

serin bir yer olsun güneş görmeyen, bu yeterli. bu buzdolabında ilaç saklama işi bizim toplumda pek revaçta her ilacı dolaba koymaya gerek yok.

güneş görmeyen bir rafta saklanmalı. eczanede hiçbirinin buzdolabında olmadığını farketmişsinizdir.

@fayfim: ama onlar hic acilmamis kutular oluyor.

supermarketteki makarna soslari falan da direk rafta duruyor ama ustunde actiktan sonra buzdolabinda muhafaza ediniz diyor.

yiyecekler bir kere fava ile temas ettiği zaman üzerlerinde bakteri ürer. o yüzden buzdolabında saklanmalıdır. ama ilaçlarda böyle bir durum yok. tablet falan olanlar zaten tek tek açıldığı için tartışmaya bile gerek yok ama kutu şeklinde olanlar da kapandığı zaman içine hava almaz. sıkıntı yok yani.

@fayfim: e tamam makarna sosu da ayni mantik degil mi? o da acilinca icine hava giriyor, kavanozu kapamamiza ragmen gene de buzdolabinda saklamamiz gerekiyor. ilaclarda da kutuyu ilk defa actiktan sonra icine hava girip bozulmaya neden olamaz mi?

yiyecekleri bozan hava değil havadaki mikroorganizmalar. yiyecekler üzerinde üremeleri için gerekli besin var ama ilaçlar üzerinde yok.

fayfim'e ek olarak da ilaçların hepsi şişede ya da kavanozlarda değil. blisterde bulunanlarda bir kere açtığın zaman diye bir şey söz konusu değil. tek tek çıkarıp alıyorsunuz ilacı blisterden. buzdolabında saklanması gereken bir kaç tane özel ilaç var kalanlara gerek yok. prospektüste yazar hangileri buzdolabında saklanmalıdır diye. ilaçla makarna sosu aynı şey değil..

Bir çok noktada katılıyorum size heleki işsizlik gibi yaygın depresyona yol açan bir durum varken bu tip destek alabilmek utopik oluyor.
Ama yıllarca okuyup bu eğitim yatırımının karşılığını beklemelerine de hak veriyorum içten içe yine de gerçek anlamda pahalı bir iş sanki zenginlerin dert ortaklığını yapıyorlar gibi bir durum oluyor sonuçta.
Bir dönem istanbul belediyesi aile ve kadın sağlığı merkezlerinde bedava psikolojik destek hizmeti varmişti hala devam ediyor mu bilmiyorum ama gerçekten güzel bir düşünceydi fena uygulanmadı da yani yapılabilirliği de varmış aslında.

@lunedor, size şu konuda hak vermiyorum. yıllarca okuyup emeğinin karşılığı olayını. kim bu ülkede emeğinin karşılığını aldığını söyleyebilir ki? fazlasını yada eksiğini kazanıyor.

@want2die, o da var hatta yıllardan beri var. ötesinde de olucak. onlarda isyan ediyor sömürülüyor. neden bu sistem? iş siyasete giricek ama ülkenin yarısı oy veriyor iyi yapıyor kötü yapıyor tartışılır fakat kimse neden ses etmiyor. etse de neden boşta kalıyor. cevabım bağlantısız oldu ama çok şerefsiz bir ülkeyiz. herkeste suç var.

@qari o benim değil meslek sahiplerinin savunusu yanlış bulmuyorum ben sadece yani böyle bir imkanları var ve kullanıyorlar, dişçilik vs de aynı durum söz konusu. ayrıca eşitsizliği aşağıya eşitlemekte çok mantıklı olmayabilir aslında belki esas soru şu; sağlık güvencesinin yetersizliği veya bu yetersizlikte mahkum olduğumuz özel kliniklerin parasını karşılayamayacak kazançlarımız.

@lunedor, ya aç gezip sağlıklı olacaksın(nasıl bir ikilemse artık) ya da karnın doyacak ama sağlıksız yaşayacaksın.

yine de teşekkürler cevap yolladığınız için. sakinleşebildim biraz.

90li yillarda psikoljik danisma hizmeti veren ucretsiz yerler vardi. hala var mi bilmiyorum.

öncelikle psikiyatrik müdahele gerektiren hastalıkları ayrı konumlandırarak bunları yazdığımı ön not olarak düşeyim ve sonra çok tepki çekecek olsa da şunları yazayım:

pahalılar çünkü aslında o bunalımların hiçbiri gerçekte yoklar.kapitalizmin ortaya çıkardığı bunalımları ancak kapitalist sistemin çözüm üretmeyen çözümü erteleyen kafa yapıcı ilaçları paklıyor. insanların kopan aile ilişkilerinin yerini doktora iç dökmeler alıyor veya terapi görmek modern çağın gerektirdiği bir şey olunca talep artıyor. doktorlar zaten ful çalışıyor.

hepsi manevi boşluktan faydalanma kumpası bunların. çözümü de var aslında ama söyleyince yaftalanıyorsunuz. o yüzden burada bitireyim.. :/

psikoloji her zaman şımarıklıktan bozulmaz. gerçekten kötü durumda olabilir insan. işsizlik, parasızlık insanı hayattan zevk almayacak hale getirmiş ve bunu tartışabileceği, onu rahatlatacak aile bireylerine sahip olmayabilir bir insan. zaten parasızlıkla boğuşan biri bulur buluşturur ayda 2 kere psikiyatriste gitmek 400 tl'ye patlar. insan daha da depresif olur bu şartlar altında.

bazı üniversitelerde psikoloji öğrencileri ücretsiz danışmanlık hizmeti verebiliyor. staj gibi. belki onlardan yardım alınabilir.

psikolojik hastalıklar için hala 'para fazla geliyor ondan saçmalıyor insanlar' yorumu yapılabilmesiyle alakalı biraz da bu durum. bu kafa yapısı değişmeli en başta..

yazdıklarınıza şukela butonu aradım resmen. devlet hastaneleri o kadar kötü ki gözlerinin önünde bileğinizi kesmediğiniz sürece sizi önemsemiyorlar. halbuki bahsedildiği gibi ülke olarak zaten çoğu insanın mutsuz olduğu bir ülkedeyiz. yıllarca okumuşlar emeklerinin karşılığı saçmalığına da katılmıyorum. psikoloji de 4 yıllık okul, her 4 yıl okuyan saatine o paraları istemiyor. çözümü ben de düşünüyorum düşünüyorum bulamıyorum...

Psikologla psikiyatrist ayrımını da notlarınız arasına alınız pls.

Psikolog 4 yıl fen edebiyatta okur, psikiyatrist tıp eğitimi görür. Psikiyatristler ilaç yazar, psikologlar yazamaz. Psikoloğun yapabileceği en uç şey sizi dinlemek ve not almaktır.

Biline..

kocaaamaan kakao çekirdeği şeklinde bir çikolata var bind'de. beni çok mutlu ederdi :(

Vakko Çikolata alınabilir. En kaliteli çikolata mı bilemem ama gayet yüksek fiyatlarla satılıyor.

ankamall'ün içinde bir çikolatacı var. kendileri yapıyorlar galiba, şahane tadı var. kızı mızı bırak otur kendin ye, o derece.

ha gerçi sen sadece en güzeli değil, en pahalısını da sormuşsun. oldukça pahalı ama kesmezse danışmanlık ücreti olarak bi 200 tl'de bana verebilirsin. böylece über pahalı olur.

Bind gayet dandik yaw ?

en mi bilmem ama guylian gayet hoştur...

godiva çeşitleri? orda nasıl ulaşırsın bilemedim tabi. istanbul'da var şubeleri belki oraya ulaştırırlar telefon falan edip sormak lazım

ankara panora avmde var şubesi demişler sözlükte..

badem ezmesi bebekte ki tarihi ezmeciden alınır . adam pahalı kaliteli diye sormuş kahve dünyası ne ?

Godiva varken digerlerine yaklaşma. ulaşamazsan Guylian veya Vakko ile idare et. digerleri market çikolatası, anlayan birine hediye diye verirsen kafana fırlatır.

kardeş git panora avm deki vakko ya çikolatanın her çeşidi var
begenmedin mi bir de tam oradan cık merdivenin dibinde çikolatacı bi eleman var o da oldukca pahalı (godiva olabilir emin degilim)
ver kalp şeklindeki bir adet minik kırmızı jelatinli çikolataya 8 tl de gör gününü

kültürel, geleneksel şeyler bizim bu yörelerde ağda mübahtır

ben de bu konuyu düşünüyordum tam. gilette'nin dış ülkelerde kadınlara özel zilyon tane ürünü çatır çutur satılırken, tr'de halen bi tipi tek tük satılıyor. ilginç.

şimdi ağda da zor iş. 5-6 saat önce ağda yaptım. bazı yerleri alamadım, jiletle alacağım ama benimkisi genel bir yakarış.

www.youtube.com (cyclists dediğine bakmayalım)
www.youtube.com (tüy dökücülü)

temizlik bu sonuçta.

jilet çoğaltır çünkü baş edemezsin, kadınsan olmaz cilet. her gün alman lazım hem 3-4 güne dayanmaz ki, lazere git mis mis.

hayır, erkeğim. ama jilet çoğaltmıyor bu neden anlaşılmıyor anlamadım.

jilet gerçekten çoğaltmıyor mu?

" sadece cikiyorken daha gurmus gibi gozukur basta, sonra aynidir. "aa enistemgilin halasi jilet vurdu da orman gibi cikti killar" diyenler bitmeyeceginden hurafenin de sonu gelmiyor netekim. tirastan sonra kili direk kokunden gordugumuz icin daha kalin (malum en kalin yeri koku), ve daha koyu gorukuyor sadece. uzerinden jilet gecen yerden bir mucize sonucu yeni bir kil koku dogmuyor yani."

jiletin çoğaltmadığı ve sertleştirmediği bilimsel araştırmacalarca kanıtlantı, bilim teknik'te bile yazısı çıkmıştı birkaç yıl önce. kılı kökünden alınca aynenot mantığıyla hem daha geç çıkıyor, hem de çıkarken önce en ince uçlu başlıyor, sonra kalınlaşıyor. jilette ise, kıl kesiliyor, kesildiği gibi de büyümeye devam ediyor aynı kökteki kalınlıktan, ucu ince olmuyor yani ve kesilir kesilmez büyümeye başladığı için kökten çıkarma yöntemlerindeki gibi birkaç gün pürüzsüz kalmıyor.

bir de şöyle bir durum var, ortadoğu insanı genelde koyu renk tenli ve kıllı. hani nasıl koyu renk sakallı erkekler tıraş olduklarında bile yüzleri gri gri olur çünkü derinin altından kıl kökleri hâlâ görğnmektedir, esmer kadınların jilet yapması durumunda da bu görüntü oluyor, o yüzden tercih edilmiyor, çünkü hiçbir zaman pürüzsüz tertemiz görünmüyor. ben kumral ve beyaz tenliyim mesela, gayet jilet kullanıyorum. kıllarımda hiçbir artma olmadı, hâlâ çoğu esmer arkadaşımdan çok daha az kılım var. tamamen yapı meselesi yani. ben de 3-4 günde bir, yazın 2-3 günde bir tıraş ediyorum. evet, 3. günde kıllar çıkmaya başlıyor ve elle hissedilebiliyorlar, ama zaten ağda da, epilasyon aleti de kullanılsa, tekrardan alınacak uzunluğa gelene kadar beklemem gerekecek, yani aynı hesap. hayatta jilet değdirmem diyen arkadaşlarım yurtdışında ağdasız kalınca jilete geçtiler ve geri döndüğümüz halde öyle devam ediyorlar. türk insanının şehir efsanesi bunlar, bir kere alışınca insan çok kullanışlı.

bir de tüy dökücü çok sağlıksız. jiletten neredeyse farkı yok tüylerle baş etme konusunda, ama sürekli deriye kimyasal müdahale yapmış oluyorsun. tavsiye edilmiyor.

trachemys scripta elegans +11414125

ağdanın acısı da ayrı bir konu zaten

bir de şöyle bir durum var jilet kullananlar ağdaya bok atar batık yapıyor diye ağda kullananlar da jilete. o da tam bir kısır döngü mesela.

@merana ikisini de kullanıyorum. keşke kıl diye bir şey olmasaydı diyorum

çünkü özel başlıklı ve bıçaklı kadın ürünleri türkiye de yok
olsa da kadınların çoğu esmer (ben de dahil) ve tenimize dokunduğumuzda jiletin verdiği o batma hissini sevmiyoruz!!! Tabi ki ağdayla da uğraşması zor ama yine de uğraşırım jilet yapmam diyorum ben
erkeklerde ise çok azı hariç vücut tüyü temizleme alışkanlığı yok
haliyle jilet sadece sakal tıraşında kullanılan bir ürün olarak algılanıyor

erkekler olarak biz de (en azından ben de) sevmiyorum o pürüzsüzlüğü. bir gün falan pürüzsüz kalıyor. tek olmadığımı bilmek hoş

shyzore ne oldu senin ağda işi bim deki ağdadan mı aldın yosa kartuşmu

başıma neler geldi bi bilsen. bi arkadaşım gel ben yapayım dedi. o ılık ağda aldırdı. sol ayağımı öyle yaptık. sonra sıkıldık. sağ ayak kıllı kaldı. sağ ayağın yarısı sir ağda yarısı da veet ile alındı :D

vah anam vaah :D

mesela hyaluronik asit dudak dolgusu olarak da kullanılıyor ve şişe olarak alıyorsun doktor yapıyor ama baya pahalı bir şişesi, ben de hiç duymadım kozmetik ürünün içinde varolduğunu, gerçekten olmayabilir yani.

eklem sıvısının azalması durumunda verilen enjektabl formlar var. 380 tl 60 mg içeren tek bir enjeksiyon. jel de var bir tane ama o da kombine bi ilaç hyaluranik asitten başka her şey var içinde. olmaz o da.

navita ilacın var kapsülleri hyaluranik asit içeren. nature's bounty markalı. ama tarım bakanlığı onaylı destek ürün. 20mg içeriyor, 30 kapsül 29.90 tl. kapsülleri patlatıp sürebilirsin belki. tek uygun bu görünüyor bütün h.a. içeren ürünler arasından.

aslında dermokozmetik ürünlerden hatırlıyorum sanki içinde h.a. olanları ama aklıma gelmedi şimdi hangi firmaydı..

eveet buldum:

BABE: active anti-wrinkle cream, hydragel, hydronourishing cream, restructring cream

DARPHIN: densifying anti-wrinkle fluid, divine lifting cream

AVON: expression line filler, hydrofirming night cream

MURAD: hydrating gel mask, intensive wrinkle reducing for eyes, night reform treatment, sensitive skin soothing serum, skin perfecting lotion

DERMALOGICA: active moist, intensive eye repair, skin hydrating mask, ultrarich body cream

M.ASAM: vinolift skin tightening mask

VICHY: liftactiv retinol HA night

peynir helvasını yemeden dönersen çok şey kaybedersin bence. ufak bir tavsiye olarak da üzerine dondurma eklenirse enfes olur.

peynir helvasını kadir ustadan almalısın ama..

can burgerden bomba ye. hala duruyo mu gerçi bilmiyorum . ama süper bomba yapıyodu. bi de telephone'da otlu ayran iç ;)

no.

sütün en ideal içim şekli ılık ve sade olmasıdır. eğer yapmadıysanız bir de öyle deneyin. farklı seferlerde içine bal, kakao, vs koymayı da deneyebilirsiniz..

her türlü denedim sonuç aynı

ben sütü hiç sevmem. zorla içirildiğim zamanlar oldu. ben kendimden geçiyorum ama ağzıma yaklaştırdığımda bile kusacak gibi oluyorum.

annen seni çocukken "bişe yemiyo gerizekalı olacak bu çocuk bi bardak süt içsin de ölmesin bari" diye beşşiğe yatırım içirene kadar işgence etmiştir belki.
kendimden biliyorum çünkü. süt kokusunu almamla sinirlenmem, midemin bulanması, huzursuz olmam ve kaçma isteğim oldum olası vardır.

ya siz içim geçiyor diyince uykunuz geliyor gibi anlıyorum ben. uyku getirir zaten ama huzursuzluğu bilemicem.

içi geçmek derken; araba ile seyahat ederken birden araba çukura düşer ve bütün iç organlarınız havalanır ya öyle bir duygu işte.

kan grubunuz a ise normalmiş.
bende o dediğiniz yoğurt yerken oluyo, sanki beyin resetlenmiş gibi dimi.

@shirana aynen öyle

yoğurt çok severim.fakat pirinç ve süt beni rahatsız ediyor.

a grubuysanız want2die ın dediği gibi, hazmedemediğimizden oluyor o. a grubu hayvansal proteinleri pek hazmedemiyor. başka protein kaynakları denemenizi öneririm kendi çapımda.

sütü sindiremiyor olabilirsin. yetişkinlerde çok sık görülürmüş. (türkiye de yüzde 70 oranında olduğu söyleniyor.)

laktoz entoleransı mı ney.

doktor değilim. ama bu gibi durumlarda önce sütü çok az, rahatsız olmayacak miktarda içiyorsun. sonra miktarı yavaş yavaş artırıyorsun. ta ki vücudun sütü tolere edebilene kadar.

şeklinde bir doktorun tavsiyesi var onu biliyorum.

bence hiç içmemek en iyisi. ev yoğurduyla yapılmış ayran varken... oh yes.

Laktoz intoloransı denen şeye sahipsin. bu da insülin dengeni bozuyor ve hipoglisimi atağı geçiriyosun o sıra.
İnatla tüketirsen uzun vadede ciddi sorunlar yaratabilir.

Denizi biraz soğuktur evet. Ama havası, doğası kumsalları güzeldir. Çanakkale merkezin değil tabi :)

Bozcaada'ya geçebilirsiniz. Evet kalabalık grubu otel kasar biraz. Bozcaada'da günlük kiralayabileceğiniz evler mevcut. 2 yıl önce 3 odalı, toplamda 8 kişilik bir ev tutmuştuk. Günlüğü 140 TL idi toplamda. O konu biraz araştırılabilir. Arabasız gidecekseniz Bozcaada koylarına ulaşım biraz zor olur fakat. Minibüslerle Ayazma plajına ulaşım 1 kişi için gidiş dönüş 6 TL'ye maloluyor yaklaşık olarak. Onu da hesaba katmakta fayda var :)

Ada düşünmezseniz, Geyikli tarafına bakabilirsiniz. Bozcaada'ya da zaten Geyikliden feribotla geçiliyor. Adanın hemen karşısı yani. Orası da gayet temiz, sakin ve güzel bir yerdir. (eyvah eyvah filminin çekildiği yer)

Eğer sakin olsun derseniz Gökçeada'yı da bir araştırın derim. Ama imkan varsa Bozcaada'yı şiddetle öneririm. Hele daha önce gidilmediyse mutlaka gidilmeli.

"Tanrı, insanları uzun yaşasın diye Bozcaada'yı yarattı." -Herodotos

Baya özlemişim sanırım oraları :)

bozcaada'da konaklama çok pahalıdır ama.

çanakkale'ye 10-15dk. uzaklıkta olan tatil beldeleri var. dardanos ya da güzelyalı. oralarda pansiyonlara bakabilirsiniz. asos'a göre biraz daha iyidir deniz sıcaklığı oralarda. bir de sokakağzı diye bir yer var. köy-tatil beldesi arası bir yer, denizi falan güzel, fiyat alabilirsiniz ordaki pansiyonlardan

bir cildiye uzmanına görünün. ürtiker gibi bişi olabilir. cilt ile ilgili ezber ilaç vs kullanmayın derim.

www.stargazete.com

şaka gibi.
aynısından eşimde de vardı.
vay tırtıllar vay:)

Adaya giden herkes aynı durumda sanırım:)

evde alerji için olan ilaçlardan alabilirsiniz. krem olarak da stilex, fenistil falan işe yarar. www.eksiduyuru.com

korkmayın baharda ortaya çıkan küçük hayvanatlar yapıyor. bir kremi vardı onu sürünce geçiyor.

kalan her şey for women değil ki. standart bir nemlendiriciyi siz de kullanabilirsiniz göz çevrenize. avene, bioderma'da falan var öyle göz çevresi nemlendiricisi.

merena'ya katılıyorum. ama illa erkek serisi olsun derseniz sephora'da, sephora for men serisinde var.

hediye alacağım için erkek serisi olmasından yanayım. sephora iyi fikir, her ikinize de teşekkürler.

niden?

tam ayrıntıları hatırlamıyorum ama o yeşil kısmında sentezlenen bir madde çok yenirse zehirleyebiliyordu galiba.

e kuru soğanın bu uzayan cücüğünü bırakırsak taze soğan elde ederiz. bence onu da gayet yiyebiliriz. ben de hayır diyenlerin nedenlerini merak ettim. soğan çimlenmeye başlayınca besin değer biraz azalıyor diğer taraflarının ancak veganlar filan o çimlenen kısma bayılıyomuş protein değerinden ötürü.

patatesin falan yeşillenen o kısımları da aynı durumdan dolayı yenmemeli mesela. taze soğanın yeşil kısmıyla soğanın cücüğündeki yeşil kısım aynı dokular değildi sanki..

patatesin çimlenmiş kısımları zehirlidir, onu da kesip yine kullanabilirsin geri tarafını. soğanda öyle bi durum yok.
www.mlive.com

evet ben yanlış hatırlamışım soğan yeşilinde bir şey yokmuş.

yanlış

yat gözünü kapa. her yerini gevşet. ama özellikle gözlerini gevşet, çukurlarının içinde ağırlaşsınlar böyle. bilinçli dinlendirme yani.

iki hafta izinsiz çalıştım. sanırım bu yorgunluktan oldu.
çay da koyayım mı ki?

yorgunluktan veya uykusuzluktan olabiliyor.
dinlen birkaç gün, geçecektir.

sinir stres durumları da yapabilir. psikolojik kökenli derler. sakin olun rahatlayın :) süreceğiniz pek bir şey iyi gelmez çünkü

benim 1 ay sürmüştü, gün içinde 5 dk seğirip 5 dk durma şeklinde.
sonra geçti. yorgunluk ve kötü psikolojiden ve de çok fazla bilgisayar ekranına bakmanın da katkısı vardır diye düşünüyorum.

şekersiz tükettiğin sürece bişi olmaz.

iç iç bir şey olmaz. bergamotlu iç oh mis gibi.

tüketmen gereken suyun artması dışında bir zararı yok. bir de demir emilimini azaltıyor ama bunun diyetle bir ilgisi yok.

@neira
tüketmem gereken su neden artıyor?

açık cay ıcersen daha iyi olur dıye duymustum ben

zamaninda bir yerde 1 bardak cayda sadece 5 kalori mi ne oldugunu okumustum, bu durumda ic icebildigin kadar.

@ock tabi yeşil çayın antioksidan özelliği fermentasyon yüzünden siyah çaydan kat kat fazladır. işlevsel olarak siyah çay en çok diüretik etkisi olan bi şey. antioksidan özelliği yok denecek kadar azdır diyebiliriz. ama diyete olumsuz bir etkisi olmaz su kaybına neden olması dışında. zaten arkadaşlar da onun çzöümünü söylemiş.

madem seviyon madem içicen o "kara suyu" bari içine tane karanfil at.

genelde gerçekleri.
ama konuya da bağlı biraz şimdi.

gerçekleri söylerim. baktım aslında bazı cümleleri duymak istiyorlarsa ve bende de o cümleyi kurma isteği yoksa susarım. derin bi sessizlik olur.

ben duymak istediklerini söylerim. çok çok önemli bi mesele değilse insanları üzmeye değmez günlük olaylar.

ne kadar öndemsediğime ve nasıl insanlar olduğuna göre değişiyor.

hewit, önemsediğin insanlara karşı tutumun ne peki?

gerçekleri söylemeye çalışırım genelde. duymak istediklerini söylediğim nadirdir. çünkü böyle bir zorunlulukta kaldığımda susmak daha mantıklı geliyor bana.

gerçekleri söyleyince neticede haklı olsan bile etrafında kimse kalmıyor.

(based on a true story)

duruma göre değişiyor.

patavatsız olduğum için ne duymak istedikleri üzerinde hiç düşünemiyorum bile

@trinitrotoluen orası nasıl insanlar olduklarına göre değişiyor, gerçeklerle hareket etmeye çalışırım ama herkes sevmiyor bu durumu, öte yandan sadece duymak istediklerini sevenleri de hiç yadırgamıyorum.

duymak istemedikleri yalanları...

adamına göre davranıyorum.

gerçekleri söyleyince karamsar, duymak istediklerini söyleyince pollyanna oluyoruz.

sevgilime: duymadık istediğini
diğerlerine: gerçekleri

gerçekleri söyleyemeyeceksem genelde o kadarda yakın biri olmuyor. o zaman pek bir şey söylememeyi tercih ediyorum. yakın kişilere ise her zaman gerçeği söylerim ve onlardan da duymak istediklerimi değil gerçekleri beklerim.

destekli sallıyorum.

gerçekleri söylerim. tabi genelde gerçekleri söylerim, her zaman değil.

genelde muhabbet arasında şaka mı laf sokması mı belli olmayacak şekilde yaparım. gülerim güleriz ortam yumuşar öyle. tabi her zaman böyle olmaz. bazen de duymak istediği şeyi söylerim. ama çok da değil, yarım ağızla.

gerçekleri söyleyince neticede haklı olsan bile etrafında kimse kalmıyor.

(based on a true story)

söylemiyorum. en temizi.

çaresi yoksa duymak istediklerini, çaresi varsa gerçekleri.

uykusuz her gece +2907739286392693

çok nadir 1-2 durum dışında mutlaka gerçekleri söylerim.
çünkü kendim de gerçekleri duymak isterim.
diğeri sadece anlık bir tatmin.
gerçekleri söyleyenin dostum olduğunu düşünürüm.

duymak istediklerini duymak isteyen insanların nasıl düşündüklerine aklım ermiyor. yani bu kadar "gerçekçilik" belki de ilkelce bir şey.

gerçeklerle genelde çok az insan yüzleşebildiği için etrafta kimse kalmıyor bir süre sonra. açıkçası gerçekleri kaldıramayan kişilere de benim pek merakım yok. yani herkes halinden memnun olsa gerek.

*o 1-2 durumu da hatırlamıyorum-bilmiyorum bile. sadece yüzde 1'lik pay bıraktım.

bim'deki fena değil.

bizim aile (annem ve teyzem) bim'dekine fena halde takmış bulunuyorlar :)

migrosta var fiyatı da uygun

itimat'lardakiler muhteşem asıl.

komşu fırındaki bademli kurabiye de idare eder. yoklukta yeniyor yani.

evlat bende senin gibiyim şimdi yatıcam mesela gece 2 gibi kalkıp playoff izlicem sonra yarın 2 gibi yatıp bu saatlerde kalkıcam.

bahar yorgunluğu? depresyon? vitamin ya da demir eksikliği? bundan şikayet etmeyen ne az insan var

Çalışıyor musun, öğrenci misin, boş musun?

stay www.imdb.com

the prestige

prestiji izlemediysen hoşuna gidebilir.
olağan şüpeliler de dağıtır adamı izle.

edward norton ve richard gere'in bir filmi vardı, ilk suç olabilir ismi.
altıncı his
the others
örümceğin maskesi

www.sinepil.org

mullholland drive. epeyce karşık bir sürü iş var işin içinde

salt

Cildiyeciye git

bol bol su iç

çok çok kuru cildi olanlara uygun nemlendirici kullanırlar. hormonel falan mı diye doktora gidip bi baktırın. o zaten krem falan önerir.

Az su içiyorsanız onun da etkisi olabilir cilt kuruluğuna, çok su için, cildim çok kuru değil ama ben kışları dermalogica super rich repair kullanıyorum.siz ne krem kullanıyorsunuz?

roaccutane kullanmistim 3-4 sene once. bu problemse son 3 aydir var. en iyisi doktora gitmek

ne yazikki su konusunda problemliyim. cok su icemiyorum, bunun etkisi olabiliyorsa dikkat etmeye calisicam

evde ben de üşeniyorum kalkıp su almaya ama işte bi litrelik şişe koydum masama. en azından saat başı bir bardak içmeye çalışıyorum. gidiyim su alayım bari bir bardak.

yüz yıkama jeli olarak dogal seyler kullan ne kadar dogal tartısılır tabii ama ben kuruyan cildime the body shop nutriganics softening cleansing gel kullanmıstım diğer kullandıgım ürünlere göre iyiydi, cildi hırpalamıyor gıcır gıcır yapmıyor

ay cekirdeği yeyin.
samimiyim.
benim de öyle cildim.
hani, kaşımı, burnumun kenarını kaşısam, minik minik dökülür o derece.
çok faydalı birşey zaten.

1- bir hekimde glikolik asit peelingi yaptırın. cildinizin nem tutma kapasitesini çok arttıracaktır.
2- kuru ciltler için olan nemlendiricilerden kullanın(krem formunda olurlar). hem hormonal sebeplerle ilgili kurumayı önleyen hem de çok ciddi oranda nemlendirme sağlayabilen nemlendiriciler 200 tl civarı.
3- derhal ve bol su tüketin
4- cildinizi sabundan uzak tutun
5- duş ve banyolardan sonra cildinizi nemlendirin. sık duş alıyorsanız almayın.
6- dut-kiraz-çilek- ve dutgillerden ne bulursanız çokça tüketin.

-cildi yağlandırmak cildin nemliliğini arttırmaz. hatta cilt üstüne uygulanan yağlar cildi oldukça kurutabiir
-çok yıkamak cildi çok kurutur

bulabildiğin en hakiki "zeytin yağı"nı sür. hiç kimseye alerji filan yapmaz... yan etkisiz doğal. bunu 1 dene olmazsa yine gel buraya. zeytinyağının üstüne tanımam.

her sabah

kışları her akşam, yazları her sabah ve akşam. Antalya çok sıcak lan!

o gün dışarı çıkacaksam dışarı çıkmadan önce. çıkmayacaksam istediğim zaman.

haziran-temmuz-ağustos'ta her gün
kalan zamanlarda gün aşırı.

Haftada en az 5 gün.

yazları çoğunlukla her gün, geri kalan mevsimler günaşırı.

günaşırı ama yazın her gün oluyor bu.

her sabah banyo yapıyorum. dus degil, bildiğin banyo. gunde 2 kereyı buldugu da oluyor yaz kıs fark etmeden, bi yere gideceksem cıkmadan önce de mutlaka yapıyorum. arada havuza gidiyorum orda da dus alıyorum. cildimin dengesi bozuldu bi kere alısınca bırakamıyorsun da. cok banyo yaptıgım icin evde tartısma cıktıgı oluyor sürekli, bazen gizli gizli banyo yapıyorum ses cıkartmadan, evdekiler uyurken falan. öyle durumlar iste. 4 gün dus almayan insanlar var ya (bi bahanesi olmadıgı halde) nasıl dayanıyorsunuz bana da ögretin

yılda 1.

işe gidiyorsam evden çıkmadan 20 dakika önce
tatilsem keyfime göre.. yani en az 5

Ya burdaki kimse metrobüse binmiyor ya da herkes yalan söylüyor. At kokuyor metrobüs bildiğin.

kışın; saçımı hergün yıkarım, duş günaşırı.
yazın; hergün duş alırım.

2 günde bir. saçlarım kısa değil, bakımı zor oluyor. kısayken günde iki kez duşa girdiğim de olurdu.

bazen gün gün yaptığım da oluyor. ama girip iki dk.da çıkmak gibi bir alışkanlığım yok ne yazık ki, uzun duruyorum ister istemez.

kasım, aralık, ocak, şubat ve mart haftada 1 kez.
diğer aylarda günde 3 defa.

her pompadan sonra dlfsmdkjngdk

herhangi bir yerde doğruluğunu gösteren bir belge görmedim.

eğer öyle bir belge varsa ben de görmek isterim, sanmıyorum ki doğru olsun =)

hiç duymadım. saçmalık gibi duruyor.

bir de alttaki yorumlara ve paylaşım sayısına bakmak ülkeden nefret etmek için yeterli bir sebep

buna en guzel cevabi abraham lincoln vermis: blog.geeksaresexytech.netdna-cdn.com

tamamen uydurma.

"kurtuluş savaşı'nı bırakırım" kısmı da 10 yaşındaki biri tarafından yazılmış herhalde.

1919'un Haziran ayında daha hangi "savaş", hangi "ordu"?

Suud Krallığı kaç yılında kurulmuş bir de ona bakmak gerek. 30larda olacak yanlış hatırlamıyorsam. O zaman bir soru daha; hangi "kral"? :)

Fotoğrafın açıklaması da şahane; "ATATÜRK'ÜN Kendi el yazısı ve imzasıyla çektigi Telgraf".. Atam el yazısıyla telgraf çekebiliyormuş.

"Aşağı inerim" falan diyor hem oğlum, bu başka mevzu.. Mahallede hadise çıkmış, onun şeyi bu, başka o başka, peygamberdi kraldı falan yok işin içinde.. :)

Bunları söyleyen bu ülkede ezanı türkçe okutan , namazı türkçeleştirmeye çalışan , kuranı kerim ve tarih kitaplarını yakan , din adamlarını ve alimleri tutuklayan , camileri yıkan kısaca bu ülkeyi dinsiz bi ülke yapmaya çalışan atatürkdenmi bahsediyoruz.

bütün kahramanlıkları yapan atatürk sonunda bu sözleride sözlemismi yani.

bırakın bu işleri ...

çam terebentin diye bir şey var, hem saçı besliyor hem de çabuk uzamasını sağlıyordu. sağlıyor diyorum çünkü kullandım saçlarımı uzatırken. kokusu biraz sıkıntılı ama güzel bir şey. şampuana karıştırıp kullanıyorsun. aktarlarda bulabilirsin.

(bkz: biotin)

argan yağı diyorlar. bi araştırın onu..

entele losyonu, bıldırcın yumurtası.

acile bi uğra.

acı tırsma ama bu iltihap ölüme bile neden olur. hastanaya koş.
çok ciddiyim, zira ileri bir enfeksiyon durumu mevcut sende.

1-doktorum ama tıp (diş, veteriner dahil) değil.
2-gittiğinde doktor moktor dövme, efendi ol!
3-geçmiş olsun

tedavi olmazsan epeyce devam eder. acil+1

gittim acile, teşekkür ederim arkadaşlar, büssürü ilaç yadılar, iki üç güne geçer dediler. hadi bakalım. çok teşekkür ederim herkese: )

Gizlemeyin. Tamam, hoşlanmadığı için küpe takmamanız hoş ama deliği gizlemek gibi abartı şeylere gerek yok. Her insanın kendi sevdiği, değer verdiği şeyler vardır.

fondoten yada kapatıcı sür.

hızma deliğimi çeşitli mülakatlarda bu yöntemle başarı ile gizledim.

önceden verdiğin kararlarının arkasında dur, sen kulak deliği olan bir insansın o kadar. hatta küpeleri tak öyle git. neysen o'sun biraderim..

1 gizledin, 2 gizledin, ilerde damat olursan napcan? kahvaltıya falan giderken de fondoten sürecek değilsin.

küpe yaklaşık 2 senedir takmıyorum, lakin daha öncesinde küpe değil "tünel" piercing taktığım için (1.2mm) kulak deliği hiç kapanacak gibi durmuyor.

Hiç olmadı yaralanmış gibi sarın orayı sargı bezi ve bantla ama böyle nereye kadar? Tabii o sizin bileceğiniz iş.

kulağın delik diye kabul etmeyecekse bırak etmesin. kızı kaçırırsın en kötü :)

zaten ne yapsan gizlenmez iyice madara olursun. biz ortaokulda yaparlardı yarabandıyla kulak deliğini saklama olaylarını. zaten belli oluyor ne yaparsan yap.

az önce küpe deliğimi kapatıcıyla gizlemeye calıstım, olmuyor. Aksine daha cok belli oluyor. Sargı isi zaten sacma biraz kızın babası özellikle kulagına bakar tuhaf bi sey gördü mü de kıllanır. Bence sen profesyonel bi makyöz bul filmlerde acayip karakterlere yaptıkları yaslandırma maskesi yaparken kullandıkları hamur benzerı plastıkımsı bı madde var onu kulagına yapıstırsın

Şu küpeni tak git diyenlerin gazına gelme sakın. Kızı babasından kaptıktan sonra istediğini yaparsın.

www.uzmantv.com

uzmantvye girmeyi ben de biliyorum. burada yaptırmış var mı diye sordum.

ben değil ama süsüne düşkün, tanıdığım bir teyze yaptırmıştı. çok memnunum kremlerimi sürüp çıkıyorum evden oh pek rahat, diyordu. onunki mavi göz kalemi, kirpikleri daha siyah yapan olaydan ve de kaşı biraz belirginleştirmekti. aşırı bir duruşu yoktu tabi bu olay yaptırılan yerin kalitesiyle alakalıdır. ama işte hep aynı renk insan baymaz mı acaba..

ev arkadaşım kaşlarına kalıcı makyaj yaptırmıştı. bildiğin koyu kahverengi dövme aslında ama hoş duruyordu, bir de kuaförüm yaptırmış. gözlerinin üstüne kalıcı makyaj. siyah kalem var gibi duruyor ama o'nu çok beğendim.

kaşa yaptırmaaa iğrenç oluyor onun boyası çıkınca hoş yaptırıncada kotu duruyor. gördüğüm kişi baya par verip guzel bi yerde yaptırdı bide o kaşı sonuç bence rezalet

yok kaşım güzel benim :p

kaliteli bir yere yaptırırsan birkaç yıl kalıyor diye biliyorum.

benim de bayağıdır aklımda ama hala aklımda olarak duruyor, henüz öne gelecek kadar baskın değilmiş demek ki.

yaptırırsan bana da haber ver. bir de; fırsat sitelerinden çıkıyor bunlardan..

artık öyle yapay şeylerin modası geçmedi mi ? boşver sabahları kalem rimel sürmek kaç dk nı alabilir ki ?

@hmm,
o dediğin sabahları 6.25'de kalkan birileri için çok zaman ediyor olabilir. ayrıca diyelim ki üşenmedik ve sabahın o saatinde gözümüze rimel ve kalem sürdük. sonra gelirsin sözlükte çok akıllı canlıların "sabahın bilmem kaçında pür makyajlı kadın" başlığı altında "insan" olana yakışmayacak türlü türlü şeyler okursun, görürsün.. gereksiz ('sözde' demem lazım burada) "insanlar" durup dururken moralini bozarlar sabah sabah.

niye? çünkü onlar sabahın o saatinde gözüne rimel ve kalem sürmenden hoşlanmamışlar. bu yüzden de her türlü görgüsüz ve terbiyesiz ifadeleri kullanmayı kendilerinde hak görüyorlar. oysa o kullandıkları her ifadelerle kendilerini, kişiliklerini, kapasitelerini anlattıklarının farkında bile değiller... ne ironik değil mi?

oehh! sabahları hiç de makyaj yapmayan biri olarak, nasıl da içim dolmuş bu çok akıllıların kendilerini ilgilendirmeyen konulardaki densizliklerine karşı.. resmen içimi kustum:)

(gereksiz görülürse silinebilir.. )

niye önemsiyorsun ki onlara bakarsan mini etek-topuklu-pür makyajla gezen biri olursun.
edit : hergün 6.30 da kalkıyorum 1.30 saat yol gidiyorum .

yok ya ben önemsemiyorum ki öyle densiz/görgüsüz/kendini bilmez söylemleri. ama beni insanların o densizlikleri genel olarak rahatsız ediyor, o densizliklerden midem bulanıyor. insanlar nasıl da kişiler ve durumlar hakkında ağzına geleni söyleyebileceklerini zannediyorlar.

konu dağılıyor gibi görünüyor ama tam da konuya örnek yani; misal ayşe özyılmazel, gülben ergen, başka kimler var böyle, hani hiç sevilmeyen ve altlarında her türlü akla gelmeyecek yorumlar yapılan insanlar.

ikisi de benim tarzım insanlar değil. ama yahu, eleştiri ifade etmenin de bir edebi adabı var. ayıptır ya. görgü diye bir kelime artık sadece kelimede kaldı hakkaten. kimsede minimum görgü yok.

savaşta bile bir saygı bir edep adap vardır hani. ama sevmediğin kişileri eleştirirken haddi sınırı yok maşallah. insanlar ne kadar kendilerini beğenmişler, kendilerini ne kadar büyük görüyorlar yahu? (eleştirilerinde bir edep adab olmayan görgüsüzlük yapanlara diyorum bunu)

hiç tanımadıkları, birlikte zaman geçirmedikleri, huylarını sularını bilmedikleri kişiler hakkında yarabbi nasıl atıp tutmalar, nasıl ahkam kesmeler, gören de bunları her türlü asan kesen satan malı olan kral-kraliçe, onları da köleleri zannedecek.

özellikle sözlükte insanlar hakkında yazılanları okuyorum ve bu insanların, toplumu oluşturan ama minimum görgüden, bilinçten, kendini bilmeden, edepten, adaptan haberi olmayan kişilerin nereden geldiğini anlamıyorum. ya bende bir anormallik var ya da onlarda. bende varsa, ben bunları niye biliyorum o zaman? ben biliyorsam onlar niye bilmiyor ve ona göre davranmıyor o zaman?

bir başka örnek de; teknolojiyi ve parayı her türlü sonuna kadar kullanan bu insanlar, basit bir toplu taşıma aracında nasıl davranılacağını bilmiyor yahu.. bak, minimum görgünün, saygının olması gereken bir yer. ne kulaklıkla müzik dinlemesini bilirler, ne telefonla konuşmasını bilirler (telefonu saatlerce başka insanların yanında uzun uzun, başkalarını rahatsız edecek kadar yüksek sesle, aptal ve gereksiz muhabbet edilecek şey zannediyorlar?) ne yanındakilerle konuşmasını biliyorlar, ne oturmasını biliyorlar, ne kalkmasını iliyorlar, onu bırak ne de ayakta durmasını biliyorlar yahu?? adam ayakta duramıyor her tarafı oturan kadınların bir yerlerine değiyor. sağına soluna bakmıyor ki, "birilerine rahatsızlık vermeyeyim" diye düşünmüyor ki?

bak, bu saydıklarımı yapan cahil insanlar olduğu kadar, çoğunluğu da dediğim gibi parayı ve teknolojiyi sonuna kadar kullanan insanlar. üniversite öğrencileri... statüsü yüksek olan çalışanlar, iyi para kazananlar, kültürlü insanlar... yukarıdan aşağıya sözde kalite, marka, son model telefonlar,vs akıyor..

dışlarını bu kadar geliştirmeye, ve başkalarına gösteriş yapmaya yarışırlarken;

ama işte gel gör ki içlerini zerre kadar geliştiremiyorlar. bak ne diyorum; çok basit bir toplu taşıma aracında ne yapılacağını bilmiyor daha insanlar? başkalarının olduğu yerde başkalarını rahatsız etme hakkımızın olmadığını bilmiyor yahu insanlar? dünyanın merkezi kendileri zannediyorlar, kendilerini dünyanın her yerin sahibi zannediyorlar...

bu öyle bir yükü cehalettir ki, çözümü mümkün değil.. benim gibiler her gün kafayı yer sabah akşam sürekli, onlarca bu iğrenç örneklere maruz kalarak...

oeehhh!!! bu kez tam içimi döktüm valla.. hmm güzin abla gibi oldun kusura bakma;) senin söylediklerin üzerinden topluma olan nefretimi (ama sebeplerini de vererek) kustum resmen...

standart aynı renklerdeki bir makyajı her gün yapıp yapıp çıkarmaktansa, kalıcı makyaj yapmak bence çok mantıklı. gözaltı morluklarını düzelticek bir şey olsa ben de kesin yaptırırdım :))

eczaneden bulamıyorum maalesef. kimya işleriyle uğraşan birinden bulabilirim anca.

ben saf maf görmeden atladım spironolactone diye görünce :) ondan eczane cevabını sildim. etken maddeleri satan şirketler var ama bir kaç gram satmazlar tabi.

aldactone'un içinde var tabii ki ama saf lazım bana.

aylak adam +1

Freud oku. Kitap üzerine fazla düşünmek istemiyorsan iyi bir seçim olacaktır tahminimce.

Ya bir de bu kadar kitabı nereden nasıl buldun bana da bir yol yordam gösterir misin? tenks

körlük

Aylak Adam.

körlük +2

aylak adam sonra sabahattin ali
saramago ve salinger
freud

çavdar tarlasında çocuklar sanki seni biraz toplar. körlük'ün karamsar havası, kasveti iyice çökebilir üzerine. şu çılgın türk'leri nasıl okumaya değer bulduğunu sorgulamayacağım. kimileri resmi söylem'e bayılıyor. tarihi devlet'in ayılıp bayıldığı adamlardan dinlemek kadar zamanı boşa harcama yolu olmaz ama tabii üzerime vazife değil. moliere de tutunamayanlardan uzaklaştırmakta yardım edebilir gibi geldi bana. saygılar, sevgileri.

körlük

Yahu hepsine tamam da o kadar nitelikli, güzel kitabın yanında o Turgut Özakman'ın ne işi var? O olmasın da hangisi olursa olsun. Hepsi güzel seçim.

edit: "Çavdar Tarlasında Çocuklar iyi gider" fikrine katılıyorum ben de. cCc Salinger Reyiz cCc

korluk'u hatta direk saramago'yu daha saglam kafayla oku sen :) cavdar tarlasinda cocuklar rahat gider gibi

10 numero

kitapların hiç birine sözüm yok da;

turgut özakman'ın şu çılgın türkler kitabına bu acayip tepki nedendir ben de bunu anlamadım?

ben okudum o kitabı.. ve kendi tarihimizi okullarda yıllarca gördüğümüz halde ne kadar yüzeysel ve yarım yamalak verildiğini gördüm. hemen her sayfasında gözyaşlarımı tutamadım.

köylülerin askerler için kendi aralarında yapabilecekleri her türlü yardımı toplarken, hiç bir şeyi olmayan köyün delisinin ayağındaki bir çift ayakkabısını getirişini okudum. o kitapta anlatılan her şey belgeli. bir kaç yıl önce (kitabın yeni çıktığı yıllar belki) turgut özakman'la yapılan bir röportaja katılmıştım. o yaşta bir insanın kendi tarihi için (yanlış hatırlamıyorsam) on yılını tarihe dair belgeleri bulmaya ayırması şimdi bu cümlede okuyunca ne kadar basit geliyor ve yine aynı cümlelerle ne kadar basitçe küçümseyip, yerebiliyorsunuz..

o kişi, bizlere tarihimizi gerçek haliyle verebilmek için (o yaşta ki kendisi şu an en az 70 üstü vardır) hayatından on yılını harcayabiliyor, ama siz taş çatlasa bir ayınızı okumak için ayırmak bir yana, bir de nasıl küçümsüyor, yeriyor.. breh breh breh... vay anasını sayın seyirciler..

o kitap her okulda her vatandaşa okutulması gereken bir kitap iken, buralarda iki cümle ile nasıl da yerle bir ediliyor..
ayıp.. yazık.. ama o kitaba, içinde anlatılan tarihe ve yazana değil, böyle düşünenlere bence..

aferin...
sizden çok iyi adamlar olur bu ülkeye..

bu yazdıklarımı, tepkimi gösterdiğim şeyleri yazanların kim olduklarına bakmadan ve umursamadan yazıyorum. kimsenin şahsına değil, genel tavra yönelik düşüncelerim.

kitap tarih dili ile değil roman diliyle yazılmıştır. bari okuduktan sonra bu tür yorumları yapın... vay be, bunları da okuyacağımız günler geldiğine göre, daha ilerisine de şimdiden hazırlanmaya başlayalım bari.. ben utandım şu yazılanları okuyunca..

o listeden ya sadece 8 numarayı okuyun ya da 8 numara hariç hepsini. bu listeyi tek bir kişi yapmış olamaz. bu 11 kitabı sevip de 8 numarayı önerebilecek bir gerizekalının varlığına inanamam.

8 numara saplama beyler.

@holy diver kitap bir roman değil de tarih kitabı olsaydı muhtemeldir ki aynı şeyleri yazmamış olacaktım. söylediklerim kitabın konu edindiği tarihe ve millî mücadeleye değil; (aile tarihimden de biliyorum ne çileler çekilip ne emekler verildiğini) kitabın bir roman olarak değerinedir. tarih, romanlardan öğrenilmez; tarih kitaplarından öğrenilir. turgut özakman elindeki belgelerle kötü bir roman yazmak yerine iyi bir tarih kitabı yazsaydı, eserine çok daha fazla saygı duyardım. tabii diyorsanız ki "burada yazılı olanlar başka bir kaynakta derlenmiş değil. hepsi de belgeli, gerçek olaylar. o yüzden bir roman değil de tarih kitabı olarak okunmalıdır." ona bir şey diyemem işte. ama tutup da turgut özakman, sırf bizim açımızdan kıymetli bir dönemi konu edindi diye ona iyi bir roman yazarı muamelesi yapmamı beklemeyin lütfen.

@exla ayrıca çavdar tarlasından çocuklar yönündeki reyimi de yineleyeyim. oğuz atay'dan bir bilim adamının romanı yerine korkuyu beklerken daha iyi olabilirdi. türk edebiyatındaki çok önemli bir öykü kitabıdır. o.a. genelde romancı olarak değerlendirilir ama bu kitabıyla da türk öykücülüğünün en iyileri arasına yerleşmiştir. oylumlu bir romanın ardından freud vb. sosyal bilimlerle ilgili bir kitap da fena gitmez.

@microfiction,
dediğim gibi, isimleri bakmadan yorum yaptım. şimdi kontrol ettim senin yorumun onlardan biriymiş.

ben de kitapla ilgili yorum yaptım zaten ve onun kelimelerle bu kadar basitçe değersizleştirmeyi hak etmediğini söyledim/söylüyorum. kitapta yanlış hatırlamıyorsam bir tek kadın karakter kurgu idi, ki bu da kitabın girişindeydi sanırım turgut özakman'ın giriş yazısında belirtiliyor. adam çalışmalarını anlatıyor orada. kaynaklarını da kitabın sonunda sıralıyordu sanırım. çok yıl geçti kitabın neresinde yer aldıklarını net hatırlamıyorum.

evet; kendi ağzından da duymuş ve kitabındaki önsöz(ler olabilir hatırlamıyorum)de de okumuş biri olarak tekrar ediyorum, kitapta anlatılanlar tamamen tarihi belgelere dayanarak, yıllar süren araştırmalar sonucu yazılmıştır. şimdi ben içeriğine ve gerçekliğine dikkat çekerken, sen kitabı istediğin kategoriye koyabilirsin, bence hiç önemli bir konu değil. içindekine değer verilsin (ki bu da en güzel okunarak ve hakkında konuşulurken daha dikkatli konuşularak olur sanırım) de, sen istediğin kategoriye koy;)


@dehri;
inanır mısın, ben de okuduğunu anlamayıp anlamış gibi yorum yapan gerizekalıların varlığına inanmak istemiyorum..

ama yine de olasılıklar için ek açıklama yapayım;

soruda verilen listeden herhangi bir kitap önerisi yapmadım. sadece bir tek kitaba gelen şaşırdığım tepkilere karşı (konuyla ilgili direk değil ama dolaylı cevap sayılabilecek) düşüncelerimi belirttim.

Yusuf Atılgan-Anayurt Oteli

kesinlikle J.D. Salinger - Çavdar Tarlasında Çocuklar

Sayın @holydiver,

Ekşi sözlüğün pek sevilen bir başlığı var, devletin ideolojik aygıtları bunlar sadece trt, tsk, tdk olmuyor bireyler de olabiliyor. turgut özakman bu devletin ideolojik bir aygıtıdır. kitabı yazma sürecinde değilse de yazdıktan sonra kemalist'lerin ideolojik aygıtlarından birine dönüşmüştür. yazdığı devam kitabıyla da bunu ispat etmiştir. Türk'ün Türk'e propagandasını yapan, türkiye cumhuriyetinin kambur kurucu felsefesinin, zamanın gereklerine göre sıradan bir savunucusu. kitabın ne edebiyat ile, ne bilgi ile, ne tarih ile bir alakası var, açıkçası kitap demek bile lütuf. tek varlık sebebi propaganda. vergi mükelleflerinin vergilerini daha şevk ile ödemesi, askere giden evlatlarının ölmelerini sorun etmemeleri gibi beklentileri var. ne olsa dedeleri de çılgındı, vatan için öldüler. otuz yıllık iç savaşta ölen on binler de neymiş? çılgınız bir, yüz binler ölsün! vatan sağ olsun! diyelim diye yani. ben bu söyleme lanet ettiğimi ekleyeyim.

tarihi devletten öğrenmek, ibrahim tatlıses'ten türkçe öğrenmeye benzer. koskoca akademi var, -onun için de de çürük elma bol- "uluslararası kaynaklar var" desem onlar türklerin çılgınlığını gerektiği gibi söylemiyor diyen çıkacaktır. ne olsa yanlılar, 90 yıl önce kaybeden dedelerinin savaşlarını devam ettiriyorlar gibi çocukça manipülatif, aptalca inanılması beklenen, banu avar kafalı şeyler söylenebilir. kurucu felsefenin tarih ile söylediği o kadar çok yalan var ki, güneş dil teorisi mi dersin, türklerin bu topraklarda 6.000 yıl önce yaşaması mı dersin, türk'ten başka ırk, etnik köken tanımayıp, tüm geri kalanları yok sayıp ırkçı olmamayı başarabilmesi mi dersin... gider bu.

kitabın içeriği ile ilgili eleştiri yarıştırma savaşına girmiyorum. kanımca buna gerek yok, gerek ekşi sözlük başlığı, gerek basit bir google araması size ihtiyaç duyduğunuz yanıtları verecektir.

@hınzırpaşa;

zahmet etmiş o kadar uzun cevap yazmışsınız, teşekkürler.
konunun gereksiz yere ve alakasız bir başlık altında uzayarak başkalarını da rahatsız etmemesi amacıyla; sadece "vay be" diyorum.

@holydiver,

hiçbir kinaye içermeksizin, teşekkür'ünüze teşekkür borçlu olduğumu ve inceliğinizi takdir ettiğimi eklemek isterim.

doktora gidiyon, totodan penisilin veriyo, her akşam iğneci cızz yapıyo.

yedim iki tane değişen bişi yok.

iki tane değil, 10-15 tane falan olmanız lazım. 15 günün sonunda da insanın bacağını iptal eden depo penisilin yemeniz lazım. iki tane antibiyotekle iyileşilir mi?

şimdi tabi ben bunları söyledim diye eczaneden alıp olmayın kafanıza göre. şakası yok.

devam edin antibiyotiğe doktorun dediği kadar. yarıda kesmeniz halinde tekrarlayabilir.

yaşadığım şehirden

İşimden..

yaptıklarımdan ve yaşadığım yerden başlardım. ne yapıyorsam bırakıp mekanımı değiştirirdim.

tabii ki kendi zihniyetimden başlardım.

ben hep saç rengimden başlıyorum. param, emeğim ve cesaretim ancak buna yetiyor. sonrada orada kalıyorum... ama yine de saç rengimden :)

Ben olsam bu kitabı okurdum.
www.kitapyurdu.com

1... madde kullanimi - bagimlilik varsa ortadan kaldirirdim:

icki sigara
kola kahve
cay cukulata bol sekerli gidalar
uyusturucu kontrolsuz yemek
asiri internet cep telefonu televizyon

2. Uyku. Mutlaka duzgun bir uyku.

3. Spor. Vucut gelistirme agirlik anaerobik patlayici bol bench squat deadlift super setler.

4. It kopek manyak hayvan gibi ingilizce.
5. Hayati sadelestirme. Pc yi evi dolabi bosaltma, sadelestirme, esya azaltma.

6. Az konusmak. Az insanla gorusmek. Mutlaka en az kendi ayarinda insanlarla gorusmek.

7. Saga sola saldirmadan maymunlasmadan uzmani olup surdurebileceginiz 1 veya en fazla 2 hobi edinerek.

1 tanesi zaten body agirlik vucut gelistirme olsun. Digeri de ingilizce olsun. Yer doldu zaten ama hadi belki bilardo veya bir muzik turu olabilir. Sinema olsun ama pursuit of happynes veya big fish veya cesaretin var mi isimli sacma fransiz filmi olmasin.

Ispanyolca falan asla olmasin. Uzmani olup net canini cikarabileceginiz ve surdurulebilir bir sey olsun. Baslayip birakmaya alistirmayin kendinizi bu cok cok cok tehlikelidir.