sanal kart oluşturursanız bir sorun yaşanmaz ama havale vs. gibi şeyler mumkun değil direk siteden alacaksanız yok arkadasınıza yolluycaksınız olabilir ama havale ücretleri yüksek oluyor. para transfer olayları var onları bilmiyorum. paypal da hesap oluştururyosunuz kredi kartı falan ekliyorsunuz aldıgınızı kredi kartından cekiyor. yani paypal a banka hesabı gibi para yatırmıyosunuz yine kredi kartı lazım. güvenemiyorsanız oluşturun bir sanal kart.

tax falan odemezsin ancak arkadasin getirirken tahmin ediyorum ki 10 kiloluk bir valizle gelmeyecek o yuzden fazla kilo parasi odeyecek!

bu da sirketten sirkete degisiyor, lufthansayla 13 dolar odemistim kilo basina air france ise 20 euro.

gelecegi havayolu firmasinin internet sitesinde fazla kilo basina tarifeleri yazar.

uluslararasi ucuslardaki bagaj limitlerine havayollarinin sayfalarindan bakabilirsiniz. amerika kitasindan thy ile gelirken bir 32 bir 25 kiloluk bavul, bir el bagaji (carry on), bir sirt cantasi, bir laptop cantasi gibi abarti bir limit var. diger havayollarininki daha dusuk olabilir, kanada ici ucuslarda da en buyuk bagaja izin yok. eger direk ucus olan toronto filan gibi bir yerden geliyorsa, yuku cok degilse ve urun bagaja sigacak bir seyse para odemeyebilir yani. vergi odeme olayi eyalete ve web sitesine gore degisir ama zaten vergili miktar gorunur sitede.

bir de, kredi kartini sanal kartsiz kullanirsaniz yurtdisi mail order'a kapatin alisverisin akabinde.

online olarak "dota", madem warcraft seviyorsun ... tanıdıklarla oynanınca tadından yinmez.

(ara: total war) seriside olabilir...

stronghold adlı bir srateji oyunu vardı. daha sonra ikincisi de çımıştı. onlar baya iyiydi.

işte yeni istekler:online olmasın, campaign içeren oyunlar olsun:)
total war serisini oynadım, civilization da oynadım ama ben direk aksiyonun içinde olan oyun istiyorum.bina kurayım, adam basayım, saldırayım:)

age of empires'ı yazmamışsınız. bilirsiniz mutlaka da, yine de yazayım dedim..

devil may cry serisi olabilir..ya da witcher diye bi oyun vardı 2007'nin en iyi oyunuydu falan onu deneyebilirsin..değişik bi tarz istersen fahrenheit var hayatımın oyunu..

senin ilacın heroes of might and magic serisi.

rise of nations var strateji olarak.company of heroes var bir de...

elder scrolls IV oblivion
fallout 3

rpg seviyorsaniz ve oynamadinizsa kotor ve planescape torment edinin tez derim. fallout var bir de. daha cekici konulu oyun gormedim, bilmiyorum.

cnc3 te çok kraldır

stronghold denmiş ama stronghold crusader daha güzel.

senin ilacın total war serisi.

fable'dan sonra the witcher iyi gidebilir gibi geldi.

"total war serisini oynadım"

Shogun
Medieval
Rome
Medieval II
Empire
ve binbir çeşit expack

bunların hepsini oynadın yani öyle mi?

medieval, medieval 2,kingdoms, rome.bunları oynadım.hatırlamadığım expansion packler de olabilr.cok oyun oynuyorum galiba:)empire ı oynamayı düşünmüyorum beğenen pek cıkmamıs cünkü

rpg tarzında (bkz: crp)
kotoru vurguluyorum ben de..

kendo yapmış biri olarak diyeyim ki bu aletler türkiye'de pahalı. çin ve kore de gayet ucuz. ama tek kişi alacağınız için uzakdoğu size daha pahalıya gelecektir 90 lira kargo parası var. bir kendo ya da yaydo kursu ile konuşsanız yakında sipariş vereceklerse size de getirebilirler. size tavsiyem baştan aşağı siyah giyinmeniz. boken yerine de eminönünden 5 liralık traş bir kılıç almanız.

kargo şu sitede uygun İngiltere olduğu için:
www.ninecircles.co.uk
ama burada afilli kabzalı bokken yok pek, çalışmaya yönelik şeyler var hep. görüntü önemliyse saya da istersiniz muhtemelen, saya'lı ve oluklu beyaz meşe bokken daito güzel göründü benim gözüme. ebay'de kalitesiz ama daha afili görünen bokken'ler de bulabilirsiniz. hem güzel kabzalı hem işlevsel olsun derseniz o da var, ama hem kendisi hem kargosu biraz pahalı:
bokkenshop.com
türkiye'de 40 lira civarında bokken satılıyor internette. tsuba'sı filan var mı, o da önemli görselliğe önem veriyorsanız.

dogi'nin altını da alırsınız herhalde, hakama direk giyilir mi bilmiyorum. dogi'yi 60-70 tl'ye alırsınız istanbul'da, ama yukarıdaki siteden daha ucuza gelir.

Bizde de rüzgar gülleri var. hatta eğer yamulmuyorsam rüzgar gülü sipariş eden ülkeler arasında da en üstlerde bir yerdeyiz. Hali hazırda çanakkale civarında var bir rüzgar çiftiliği. ayrıca gebzeyi geçtikten sonra bir tepede görüyorum istanbul'a giderken. bi de umuttepe'den inerken görünüyor bir tane.

benim bildiğim çeşme'de, manisa'da, bandırma'da, çanakkale'de fln bolca var bunlardan. baya ekonomik hemde. bazı bölgedeki yetkililer bilinçli tabi. herkese lazım bu biliçlenme...

@want2die, yani şöyle bir şey yapsak, bu, kısa vadede tasarruf yaparak masrafları karşılamamızı sağlamaz mı?

şöyle bir şey = blogs.ec.europa.eu

ruzgar tribunu tarlasi yapmadiginiz surece hic mi hic ekonomik bir cozum degildir. ve sanirim turkiyede o tarlayi yapacak kaynak yok.

evet ruzgar gulu dedigimiz sey, karayollarinda iki ucu acik, kumastan yapilmis, yuksek bir direge bagli, ve ruzgarin siddetine gore sisen, ruzgarin yonune gore donen bir cisimdir.

edit: ruzgar enerjisinde kisa vadede tasaruf yapmak imkansiz. yaptiginiz tasaruf, tribunun fiyatini karsilamaz yahu.

en buyuk "dezavantaj", hakkaten ise yarayacak buyuklukte bir santral cok yer kapliyor.. e bunu da pek isteyen yok yani.. "santral yapacagimiza oralara apartman dikeriz mesela"?
onun yerine hidroelektrik ve termik takiliyolar turkiye'de.
ruzgar enerjisi santralleri de kucuk oluyor, mesela en buyugu bandirma'daki, 30 mw gucunde. (zaten toplam 4 tane var, cesme, bandirma, bozcaada, canakkale)
halbuse keban baraji'nin ustundeki mesela, 1330 mw lik bir santral. ucurum var arada.
ekonomik olabilmesi ise yarayabilmesi icin hakkaten hayvan gibi buyuk bir alana kurulmasi lazim. bunun icin feda edilmek istenen bir alan yok paradan once..

ruzgar santralleri pek tercih edilebilir degil, fakat bana gore tuketicide cevre bilinci olusturabilecek en hizli araclardan bir tanesi.

nukleer santral icin pek yerimiz yok.
1) nukleer santral dedigin ya denize ya da buyuk bir nehre yakin olmali. cunku enerji uretmesi icin su isitmasi lazim, o suyuda buradan alabilir.
2) ikincisi, deprem olayindan en az etkilenebilir bir yere kurulmasi lazim ve temelinin saglam olmasi lazim. yani kaya(her kayadan da degil oyle. en makbulu sert lava tasidir)

ruzgar enerjisi icin,
1) ruzgar debisi bol olan hemen hemen her yere kurulabilir.

solar enerji
1) bulutsuz gunu az, gunesli gunu cok yerler makbuldur.

kurulumunda maliyet hesaplarından ziyade çevreye olan duyarlılık dikkate alınıyor galiba. yani maliyet açısından herhangi bir avantaj saglamasa da sırf çevreyi kirletmemek için kurulabiliyorlar. yani market alışverişinden dönerken elinizde bez torba yerine marketten parayla satın alınmış plastik torba gören ve bakışlarıyla sizi yerin dibine geçiren insanların yaşadığı ülkelere baktığımızda gayet yoğun bir şekilde rüzgar santrali girişimlerini görüyoruz pekala.
bana kalırsa maliyet avantajı da var. yani çok uzun dönemde enerjiye hem bir alternatif getiriyor, hem de kömür gibi negatif dışsallık harcamalarına(sağlık harcaması gibi) neden olan enerji kaynakları ile beraber ele alındığında, maliyeti uzun dönemde katlanılabilir hale geliyor. ama tabi çok uzun vade işin içine girince türk girişimcilerinin bakış açısına takılıyor.

valla ben de işin aslı termonükleer santrallerden yanayım. geçen gün greenpeace'ten bi kızla nükleer santraller üzerine laf dalaşına girdik. kıza bir iki detay verince karşılık veremedi. belli onlara da bazı şeyler ezberletilip sokağa salınıyorlar.

cevap verenlere teşekkür ederim.

rüzgar türbini (tribünü değil :)) ilk kurulumu masraflı olmakla beraber işletme masrafı düşük bir gereç. bakım masrafları bir doğalgaz santraliyle karşılaştırılamaz doğal olarak. elektriğimizin yarısından fazlası ne yazık ki yerli kaynaklarla değil, doğalgazla üretiliyor.

türkiye rüzgar enerjisi açısından avrupa'daki en iyi ikinci potansiyele sahip. (bkz: repa)son lisans başvurularında epdk'ya 80.000 MW lık başvuru yapılmış, türkiye'deki toplam kurulu gücün 40.000 MW olduüu düşünülürse rakamın büyüklüğü anlaşılır. sistem kısıtları nedeniyle bu rakamın onda biri bile (şimdilik) kurulamıyor ne yazık ki.

son kanun değişiklikleriyle son kullanıcıların kendi yenilenebilir enerjilerini üretip fazlasını devlete satmaları teşvik ediliyor. ilgileniyorsanız çin malı dikey eksen türbinleri araştırın derim.

nükleere gelince, teknolojisine sahip olup utanyumunu kendin zenginleştirmediğin sürece cazip değil. nükleer yasası felaket zaten; ne atıkların ne olacağı ne de santralin kaldırılması konusunda mantıklı maddeler var. bir de güya ucuz kaynak olacak nükleerin ihalesinden 20 cent fiyat çıktı, dünya ortalamasının 3 katından fazla. şu anda evimize giren elektriğin maliyetinin 10 cent (doğalgaz santrallerinin yaklaşık satışı da bu civarda sanırım) olduğu düşünülürse fiyatın abukluğu ortaya çıkar.

diğer ikisi zaten yok (tükenmiş), bir seçenek var hem muhtemelen aynı kitaplar ama yayın evleri farklı.

oluler kitabi bildiginiz gibi hiyeroglif bir metin, cevirinin yani sira icinde tum metnin hiyeroglif olarak yer almasi ve meal tarzi bir seyinin olmasi da faydali olur. almadan once yabanci kitap sitelerinden arastirin bir bence.

tükendiğini farkettim de acaba beklemeli miyim o yeniden çıkana kadar yoksa aynı mı bu var olan diye merak ediyorum

en yüksek puanlı olan geçerli olmakta. ösym sınavları için konuşuyorum. Toefl'ı bilmem.

bir soru da ben sorim ?

ales olmadan kayıt yapıyorlar sanırım değil mi ? daha sonradan ilk ales sınavında skoru getirsen oluyormuş sanırım.

edit: teşkür cevaplara.

peki 3. sinif 2. donemde olan biri de girebilir di mi illa son sinif olmasi gerekmiyor?

cok tesekkurler bu arada.

@thefirstfbli;
adamlar seni beğenirse, ya da önceden çalıştığın hocan filansa, seni özel öğrenci olarak alabilir okul. ama özel öğrencilikte aldığın ders kredisi başına bir miktar para ödersin. yeterli puanı aldığında skorunu ibraz edersin, normal öğrenci olarak devam eder, derse para ödemezsin.

@anneke;
ales ve kpds'nin geçrliliği ikişer yıl, üds'nin ömür boyu diye biliyorum. ales ve kpds ile bir başvuru yaptığında 2 yılı doldurmadıysan sorun olacağıı sanmam. üds'ye bişey olmaz.

Thefirstfbli;
bildigim kadariyla, normal öğrenci olmak için ales'i ibraz etmen gerekiyor ama bazi okulların yönetmeligine bagli olarak dil yeterlilik belgesini sonra verebiliyorsun

Anneke;üds'nin de gecerliligi 2 yıl

3.sınıf 2. dönem olan biri alese giremiyor diye biliyorum ben. 4.sınıf olmak sart. sonucta ögrenci belgesi cıkarsan bu kişi 3. sınıf ama 2. döneminde hadi bi güzellik yapalım yazmıyor, seni 3.sınıf olarak gösteriyor.

diger sınavlar hakkında sınıfsal bir şart oldugunu sanmıyorum. kpds de olabilir gerci emin degilim.

Her üniversitenin yüksek lisans kuralları farklıdır. Mesela bizim okulumuzda master başvuru sırasında ingilizce yeterliliği için bir belge istenmiyor, sadece master ı kazanmış kişilerden başvuru sırasında ingilizce yeterlilik belgesi istiyordu ki şimdi bu kuralı yakın zamanda değiştirdiler, ingilzce yeterliliği olmayan başvuru dahi yapamıyor.

Aynı şekilde bizim okulda hazırlık okuyorsan ve toefl aldıysan yıl sonundaki proficiency ye girmemen gerekiyor, eğer prof.a gip kalırsan ondan eski tarihli toefl ı kabul etmiyorlar. Ama ales için bu olay yok...

Normalde ales yüksek lisans değerlendirmesinin minimum %50si olmak zorundadır, kanun bu. Ama eğer o master programı kontenjanı dolduramıyorsa sen bi ales ayarla okul açılana kadar bakarız diyebilrler bilemeyeceğim.

Sonuç olarak hangi üniversite hangi bölüme başvuracaksanız onu araştırın, yüksek lisansla ilgilen kişiye gidin telefon edin bi şekilde konuşun en iyi o bilir...

normalde ales'i kayittan once istemek zorunda okullar, ama ozel universiteler genelde parayi bastirinca ales'i sonra getirsen olur diyor, getirene kadar ozel ogrenci olarak kayitli gosteriyor. hatta bir arkadas ales'ten sinirin uzerindee not alamadan mezun edilen biriyle ilgili bir duyuru acmisti.

P=C(22;10)/C(80;22)

C(80;10)/C(22;10)

gibi geliyor bana.

kendi yazdiğimdan emin değilim ama lykos'unki kesin değil.
deli büyük çıkar onun sonucu.

C(80;10)/C(22;10) = 2.546.203 imiş

evet, 10 tane seciliyorsa 80'ın 10'lusu olacak. tek kolonda tutturma ihtimali C(22;10)/C(80;22) oluyor.

eheh, yine yanlis yazmisim p=C(22;10)/C(80;10) olacakti.

Bazı programlar bilgisayar tarihini geriye aldığında da yiyor bu numarayı. Ama yeni programların çoğu yemez.

Bunlarla ugraşmak yerine aynı işlevleri gören freeware yazılımlara yönelmek.

Not: Belirli bir süre kısıtlamalı kullandığınız program sürümlerine trial versiyon denir. Demo özellik kısılmış hali.

crack'ini bul devamlı kullan.

artık öyle program kalmadı pek.

zaten tüm programların crackini osunu busunu bulmak eskiye nazaran çok daha zahmetsiz.

bios ayarlarından tarihi geri alıp kullanabilirsiniz ama birçok sorun çıkaracağı için pek tercih etmezsiniz sanırım.

programı kurmadan önce reg dosyalarını export edip saklayıp trial süre bittikten sonra programı kaldırıp eski regleri geri atmak da çözüm olabilir.
tabi bu esnada pcya regleri etkileyebilecek başka yazılımların kurulmadığını varsayıyorum.
ya da sanal pc üzerine kura da bilirsiniz.

tabi bunlar en en kötü ihtimalle başka bir yol kalmamışsa.
artık herşeyin cracki var neredeyse.

sistem saatini anlık olark değiştirmek için bu tip programlar mevcut ama antivirusler bazen saatin değiştirilmesine tepki verebiliyorlar.
www.softpedia.com

ccleaner var, her sey temizliyor.

ccleaner bu konuda pek işe yaramıyor.

ccleaner ile sildikten sonra regedit i çalıştırıp, program adını aratıp ilgili değerleri silerek babylon proyu bile çalıştırıyordum ben. stardict'i keşfettikten sonra artık uğraşmıyorum, o ayrı.

öncelikle karayalçın kesinlikle öndedir % 1 ile bile olsa.
senin duyduğun tevatürler malum tarafın uydurduğu ve yaydığı dedikodular. lütfen melih değilse oyun bilesin ki karayalçın.

karayalcin ondedir, yavas %20'lerde filan gibi su anda.

ben arkadaki mantığı anlayamadım, pardon..

"oyum boşa gitmesin" ne demek!!!
sen kendine en yakın olan, senin kafandaki ideolojiye en yakın olan veya sana hizmeti en iyi verecek olan kişiye verirsin oyunu.. olur veya olmaz..
seçim, seçmek, demokrasi denilen şeyin anlamı budur zaten..
yoksa babadan oğula geçsin, neden seçim yapıyoruz ki..
sinirim bozuldu bak :@

biri geilp de "bana bankoyu söyleyin, ona oy atacam" dediği zaman insan art niyet arıyor..
sanki nemalanacak gibi..

@fuck milk.... Siz Ankaralı değilsiniz. Bundan adım gibi eminim. Böyle söylediğim için kendime sinir olduğumu belirttim zaten. Ben sadece şu bilmemkaç yıllık lanetten kurtulmak istiyorum ve bunun için her şekle girer, omurgasızın önde gideni bile olurum. Bir sorun varsa lütfen özelden devam edin. Soruma cevap arıyorum ben sadece. Bir araştırma şirketi...

@divit: oyun boşa gitmesi diye bir şeyden bahseden kim? Sorumu 10 kere okudum öyle bir laf göremedim.

yoo ankaralıyım.. şu anda yenimahalle'nin o güzide internetinden giriyorum bunları..

madem bir cevap olacak,
her ne kadar sevmesem de, "biraz da sırf oy vermiş olmak için verecek olsam da" chp diyorum ben..
ama oy, vermeye debilirim.. (vermeye debilirim mi, vermeyedebilirim mi)
chp'yi de pek sevmiyorum.

kesinlikle karayalçın.

birçok kişi tanıyorum mansur yavaş çok iyi ama karayalçın önde olduğundan ona verecem diyen..şahsen bende öyleydim daha doğrusu ben direk karayalçına verecektim ama yavaş ın genç bakıştaki açıklamalarını çok beğendim gerçekten çok temiz bir insan olarak görünüyor.bu tarz düşüncelere sahip seçmenler aslında aklının yattığına oy verseler mansur yavaş karayalıçndan daha fazla oy alacak gibime geliyor ama genel kanı bu sanırım...ama şu da var melih gökçek e oy verecek bir kesiminde artık mansur yavaşa vermesi sadece karayalçının oyunu bölmeyeceği kesin.en azından ankaragüçlüler böyle düşünüyorlar. ben şahsen mansur yavaş a verecem gibi..oy verdim bi işe yaramadı diyorsanız üzülerek söylüyorum ki melih e verin..en azından bu yarışta birinci gelme olasılığı en yüksek olan aday o.. bence siz karayalçın ı ve yavaş ı tv de sonuna kadar izleyin ve hangisi aklınıza yatıyorsa ona verin derim ben.. bide şu anketlere ben nie rastlamıyorum hiç onu anlamıyorum doğrusu bi rastlayan adamda görmedim tanımıyorum.

ankara'da 1994'ten beri "ideolojime uygun partiye oy verecem, demokrasi budur" düşüncesi yüzünden melih gökçek'i çekiyoruz. bu soru melih gökçek'i istemeyen ankaralıların çoğunun kafasını kurcalıyor bu günlerde. bu düşünceye sahip kişilerde ortak bir amaç var, melih gökçek'ten kurtulmak.

beypazarı'nda yaşayan arkadaşlarımdan duyduğum kadarıyla mansır yavaş çok iyi bir başkan. lakin melih gökçek'in en yakın rakibi o değil bundan adım gibi eminim. bu yüzden ben de karayalçın diyorum. en yakın rakibi o.

valla bende tartışma yaratmadan -ve bunu istemeden- şunu söylim;
sözlükte yazılanlar ile gerçek hayattakiler birbirine hiç uyumlu değil (özellikle siyasette)
yani eğer sözlükte a partisinin ismi daha çok geçiyor, daha çok övülüyorsa, gerçek hayatta o a partisinin ters görüşlü b partisis öndedir.

@fmgb: "vermeyebilirim de" dogru
@kibritsuyu: ben de beypazarliyim ama karayalcin'a verecegim
@etna: o kadar da degil; anket diye, genel secmen profili diye bir sey var. o sadece akp icin gecerli.

yerel secimde tek ideolojim var, melih gokcek'ten kurtulmak....

@endless dream anketler henuz yayinlanmaya baslanmadi, resmi olarak secim propaganda donemi civarinda ciddi anketler cikacaktir. simdi yayinlananlar partilerin yaptirdigi oldugundan kafa karistirici olabilir. bira daha bekle, oyunu da heba etme :)

gordugum, karayalcin'in (yani sol oylarin) %30 (+ - 4) civari olacagi seklinde. bu fazla oynamaz. mansur yavas yukseliste ama henuz o bahsettigi %25'lerde degil. melih gokcek ise dususte ancak hala birinci durumda.

kaynagini sorma ama durum su an boyle. lakin bu oranlar cok degisecek cunku "melih'ten kurtulmak isteyenler partisi" su an birinci ama secimde kime oy atacaklari hala biraz muallakta sanki.

michel thomas'in mp3 dersleri iyidir (bkz: anneye anlatir gibi anlat)
italyanca, fransizca, ispanyolca, almanca var.

duyuruya sarkıyorum ama dil öğrenmeye karşı ilgim çok. elinizdeki kaynaklardan yararlanmam mümkün mü? esperantoya, sanskritçeye, prakritçeye bile sevinirim.

Elinizdeki kaynak derken?
Elimde şimdilik bir şey yok, sadece isim arıyorum.

dil öğrenmekten başka işin yokmuş ya ondan dedim belki vardır diye. teşekkürler.

en basiti kimse yokmuş gibi davranın zaten bir süre sonra sahneye alışıyorsunuz ve keyif alıyorsunuz ,ha birde kalp atışlarınızı normale indirin öyle çıkın.

ben misal öyle bi durumda inadına herkesin gözünün içine bakıyorum. başta biraz zorlanırsın ama biraz sıkarsan alışırsın, karşındakiler de o özgüveni farkeder, daha rahat olursun.

heyecanı atmak işin başı. topluluk karşısına çıkmanın gayet normal olduğunu düşündüğünüzde bence epey yol kat edilmiş oluyor.
zaten üç beş dakika sonra her şey sıradanlaşıyor. sunumunuza odaklanıyorsunuz.
bir de nefes çalışması iyi olur. insan heyecanlandığında nefes almayı unutuyor (ben kendimden biliyom :))

- konusma yapacagın konu hakkında, önceden bir kagıda kücük ve kısa notlar alıp sıkıstıgın yerlerde burdan yardım alabilirsin. hem anlattıgının konunun dagılmaması, hemde insanların seni anlaması bakımından büyük ölcüde yardımcı olacaktır. önemli olan konusmak degil, kafandakileri insanlara anlatabilmektedir.

- yukarda bahsettigim tabi konusmaya ilgili, bu heyecanını yenemesen bile, konusma sırasında adrenalini kontrol altına almak icin, altını cizerek konusma yapmadan önce sakin davramanı ve bir bardak su icmeni tavsiye ederim...

- konusma sırasında kesinlikle insanlarla özellikle ön tarafa oturan ki, bu kisiler o toplumun önde gelen kisileridir, göz teması kurma. ses tonunu ne cok alcak, nede cok yüksek bir seviyede olsun..

- anlattıgın konu hakkında, kısa ve oz ornekler verebilirsin. ( insanların dikkatini ceker )

- konusurken, el, yüz, gibi mimik ve jeslterle konusmanı tavsiye ederim.

- konusma yapacagın yere cıkmadan önce rahat kıyafetler giymen avantajın olucaktır...

kolay gelsin :)

sesinizi iyi ayarlamayı unutmayın. en yakınınızdakinin kulagını delmeyecek ama en uzaktakinin de rahatça duyacagı bir tonda konusun. kendinizce onemli saydıgınız cümlelerde sesinizi " burası onemli bakın" dercesine yukseltın.

nefes kontrolu ile heyecanınızı yenebilirsiniz. çıkmadan once derın derın nefes alın. ilk basta bir heyecanla el titremesi, bas donmesi olabilir. nefesiniz sizin vitesiniz olsun.

birde eger yapabiliyorsanız kursuye cıkıp orda bekleyın. yanı atıyorum sınıfta hoca bugun sunum kım yapacaktı dedıgınızde salına salına sınıfta yurumektense en on sırada falan oturun oradan yonelın kursuye.

ben de okulda sık sık sunum yapmak zorunda kalan bir öğrenciyim. harika bir taktikle bu konuda geliştirmiştim kendimi. şimdi sunum yapacağın salona boşken git. bağıra bağıra olmasa da insan varmışçasına tüm konunu anlat. yarıda kesme. hatta bir kaç iyi arkadaşınla git. onları oturttur karşına onlara anlat. utanmazsın onların önünde.

çok işine yarayacak.

ben tek kisinin onunde bile dogru durust konusamam, ama bir keresinde okulda bir kapali spor salonu dolusu (evet, yani birkac bin) kisinin onunde konusmak zorunda kalip, akabinde diyeceklerimin yarisini unutmak suretiyle sicip, rektor danismanina donup "ne dedim be ya?" diyerek unutulmaz bir topluluk onunde konusma denemesi yasamistim. lakin benim bu cuvallamamin akabinde salonda acayip bir alkis koptu ve sorumlusu oldugum ogrenci standi rekor sayida ziyaretci cekti. bu deneyim sonucu buyuk olcude yendim topluluk onunde konusma korkumu. hala konusamiyorum, o ayri :)

ya da coupling'deki jeff gibi yapip sizi dinleyen herkesin ic camasirlariyla oldugunu hayal edebilirsiniz, ama jeff'in dustugu hataya dusmeyin, karsinizda ayna olmadigina dikkat edin :)

üstüne gideceksin, başka yolu yok.

tiyatrocu birkaç tanıdık bul, boş sahneye çık ve bağır :) işe yarıyor.

bi arkadaşına, tayfana, evde ailene vb. yap aynı konuşmayı önce. deneme yap, prova yap. zamanla ihtiyacın da kalmaz bence.

herşeyde olduğu gibi o konuşmanın da bir sonu olduğunu ve az sonra isteseniz de istemeseniz de sahneden ineceğinizi aklınıza getirin. o vakit heyecanlanmayı bi kenara bırakıp, indiğinizde tüh be şundan bahsetmeyi unuttum dememek için konuya odaklanıyorsunuz. benim yöntemim budur.

kimse seni dinlemiyormuş gibi düşün(önünde kimse yokmuş değil varmış da dinlemiyormuş)

Bunun cözümü yok, ciddi söylüyorum. 40 yildir sahneye cikiyorum, her cikisimda heyecanlaniyorum, ehehe bunu da hep söylemek istemisimdir.
Ama cidden bir cözümü yok, heyecan oluyor, derin nefes öneririm sadece.

konuşma yapmadan 45 dakika once yarım "xanax" içmek de çok iyi gelir böyle durumlarda..

psikyatri doçenti bir hocam yarım dideral önermişti, sunum değil ama benzer kaygılı bir durumda ben denemiştim işe yaramıştı. Ama tabi hekim bir tanıdığınız varsa ona danışmadan kullanmayın bu ilacı.

prova

bir tiyatro provasi yapar gibi yapin.once konusacaklarinizi ezberleyip,nasil bir tonaj uygulamasi yapacaginizi aklinizda netlestirdikten sonra,oda icerisinde volta atip konusma seklinizi belirleyin.sonra gecin aynanin karsisina ve nefesinizi ayarlayip konusmanizi kendinizi izleyerek yapin.nefes alirken gogsunuzun degil,karninizin sistigini gozlemleyin,diyaframdan nefes almak cok onemli.
sahnede elinizde kagit yoksa ellerinizi ucgen biciminde birlestirebilir,sallanmadan 2 adimlik bir alanda yuruyebilirsiniz.direkt olarak goz temasi yerine insanlarin bas hizalarinda bosluga bakin.

basarilar

bir gün ölüp yokolacağını, adını bile kimsenin hatırlamayacağını, konuşmanın falan bunun yanında hiçbir önemi olmadığını düşün. heyecan meyecan kalmıyor.

* Konuşmanızın ilk cümlesini ezberleyin.
* Konuşmanın 10 dk'yı geçmeyeceğini varsayıyorum, yani geri kalan konuşmayı birkaç not kartına sığdırabilirsiniz.
* İki seçenek var, biri insanların hiçbirinin gözlerine bakmadan tam arkalarındaki duvarı hedef alıp oraya konuşmak / ya da en önde kendinize samimi bir arkadaşınızı belleyin, konuşmanızı onun gözünün içine bakarak yapın sadece arada bir arkadaki duvara bakarsınız
* Eğer konu uygunsa bir ufak anektod anlatın, insanların rahatlaması sizi de rahatlatır.
* Kolay gelsin

Konuşurken ellerini ne yapacağına önceden karar ver. Kürsü yoksa çok sıkıntı verir, fazlalıkmış gibi gelir. Cebine sok mesela ellerini.

ben kasımda yazar oldum.. 10 gün önce falan karmamı görmeye başladım. duyuruda sağ üstte arama butonu var artık. ayrıntılı arama hedemiz mevcut yani şimdi.

yeteri kadar eksilenmemişsinizdir. c sharp'a bakın mesela.

sabir efendim sabir.

ara butonu da var sag ust, ctrl f5 yapiniz.

@taipan

karman oluştuğunda ve ilk karman zırtapoz olduğunda keşke olmasaymış diyeceksin.(genelde - karmalar pek de hoş isimlere sahip değil)

@vita
@sanal uyku

sağolun canlar.

yeterince oylandığında güzel bir sürpriz bekliyor seni. şaşalı bir giriş yapacağından eminim.

ayrıca sadece entry'lerine gelen oylar değil karmayı etkileyen parametreler, ssg dışında kimse bilmiyor. ama bilinen sadece oylar olmadığı.

gir fenerbahçe başlığına pozitif/negatif bir entry, yarına cillop gibi bir karman olur.

Mayis 2004'de yazar oldum, Eylul ayina kadar karmam cikmadi. karmam ciktiginda 200-300 entry'm vardi muhtemelen, ciktiginda da sarirmistim bayagi. karma orana dayandigi icin yuksek/dusuk olmasi sayiyla dogrudan iliskili degil, ama cikmasi icin bir miktar oylanmaniz gerekiyor bildiginiz uzere. eger cabuk ciksin istiyorsaniz cok dikkat ceken/cekecek basliklara yazin, cok okunan cok oylanir.

hazır bu duyuru varken sorayım. benim karmam çıkmıştı geçen gün. bir kaç tane entry'mi sildim. karmam kayboldu. tekrar çıkması için belli bir oy sınırına mı gelmesi lazım? yoksa başa mı sardı bu?

google earth'e koordinatları girerseniz, noktalar arasındaki kuşbakışı mesafeyi hesaplatabilirsiniz.

www.movable-type.co.uk
buradaki kodlari dongu icinde kullanarak hesaplatabilirsiniz.

google mapsde deneyebilirsiniz rota çizdirerek gps destekli herhangi bi alet varsa elinizde garmin ile deneyip rota çizdirip yol tarifi alabilirsiniz ama bildiğim kadarı ile türkiyede rota tarifi yapan internet üzerinden bişe yok denildiği gibi kuşbakışı hesaplanabilri sadece

mapinfo

(bkz: ArcMap)

geçen televizyonda gördüm, var.

kuyumcularda altinla yapiyorlar bunu.
yine kredi karti kullanmak gerekiyor ama, uygulanan bir diger yontem de taksitle satis yapilan sitelerde iki hesap acip kendi kendine mal satmakmis. satan hesaba para pesin yatiyor, alan hesabin kredi kartindan taksitle cekiliyor. yasal mi bilmem. donanim sitesinde gormustum, linki bulamadim simdi.

kredi kartlarımın limitleri maalesef ki dolu. yoksa maksimum 2-3 sonra hafta yerine konmak üzere nakit avans da çekebilirdim.

turkcell faturalı hat kullanıyorsan kontratlı ipohe alıp 10 dk sonra satabılırsın..ama pek mantıklı bısey degıl gıbı gelıyor bana..

unakıtan piyasadan kalktı. buna benzer iş yapan bir iki firma var ama bildiğim kadarıyla marketlerle çalışanı yok. olsa işime gelirdi.

pastanelere filan satiyorlar, lazimsa oralardan temin edebilirsiniz bir ihtimal.

toeic'e girmedim, ama madem cevab veren olmamis, yazayim fikirlerimi :)
belli ki listening konusunda sorununuz yok, film dizi izlediginize gore gunluk kaliplara da asinasinizdir. bir iki deneme sinavi indirip yapin kesin, toiec'den farkli olarak gunluk konusma iceren belli soru kaliplari var. mesela teypteki ses sasirmis bir ses tonuyla
"so you wont show up at the party tonight" diyor, sonra soru geliyor
"what did he assume"
dogru cevap
c) he assumed that she will go to the party.
yani kisaca konusanin ne kastettigini anlayip anlamadiginizi olcuyor sorular.
writing'de alengirli kelime kullanmayin bilakis. ben basit bir konudda homo habilis'den girip nanoteknolojiden cikarak 5 paragraf yazmistim, yine tam puan alamamistim. uzun/ alengirli yazmaya kasmaktansa imla hatasiz ve kolay anlasilir yazmaya calismak daha mantikli.
ibt'de speaking de var biliyorsunuz, ama emin olun baskalari sizden daha cok zorlanacaktir bu bolumde. netten speaking konusu bulup zamana karsi denersiniz kendinizi.
cok gozunuz korkmasin, toefl zor bir sinav degil. dedigim gibi birkac ibt denemesi bulup yapin kesin. sinavda konsantre olunca deneme sinavinda aldiginizdan daha yuksek puan alirsiniz, ben cok iddiali olmadan girip 290 almistim cbt'den.

kelime bulma konusunda sizin bulduğunuz ya da kendi deyiminizle uydurduğunuz kelime akılda kalıcı kolay ve o gerecin yaptığı işi karşılıyorsa o kelime zaten kendiliğinden yayılır.

şahane soru.

benim de tdk ile derdim var. bir sürü de entry girdim konuyla ilgili. yabancı kelimelere buldukları karşılıklar, gerçekten de kendileriyle dalga geçirtmek için bulunmuş gibi. yani "çok oturgaçlı götürgeç" gerçek bir karşılık değil, espri amaçlı uydurulmuş, ama bıraksan tdk'yı, hakikaten de otobüse "çok oturgaçlı götürgeç" der. zira yüzyıllardır "ataş" diye kullandığımız 4 harfli yazması, okuması, söylemesi, akılda tutması kolay kelimeye "tutturgaç" diye çince bir karşılık bulabiliyorlar. bir sürü örneği var bunun. french press tek içimlik filtre kahve yapmaya yarayan bi alet ve türkçesi yok. bıraksan buna da gaçlı guçlu bir şey bulurlar. ya da salak bir kısaltma (faks kelimesine belgegeçer diyip, ondan sonra da uzun bulup belgeç yapmak gibi) "kahveyapar" ya da "kahvesüzer" giye bir karşılık bulur, sonra da kısaltır "kahyap", "kahsüz" gibi rezalet bir kısaltma yaparlar. kimse de tutmaz. allahaşkına kaçımız faks'a belgeç, email'e elmek diyoruz? tutacak kelimeler bulamıyorlar. french press'e rororo desek daha çok tutar.

destekliyorum ve bir atılımınız olacaksa yanınızdayım.

french press için tek kelimelik bir karşılık yok bildiğim kadarıyla. mesela, bana birisi sorsa "french press mi, o da ne?" diye, "filtre kahve yapılan alet" falan diye açıklamam gerekiyor. bu tip durumlar tamamen kavramın, toplumun kültüründe var olup olmamasıyla ilgili. japonların sake içtiği minik kasenin onlarda en az bir ismi vardır, ama bizde yok, çünkü bizim kültürümüzde böyle bir gereç yok. hani derler ya, eskimolarda kar önemli bir şey olduğu için, kar anlamına gelen bilmem kaç kelime var diye, böyle bir durum.

günümüzde bu tip kavramlar/nesne isimleri, bizde kullanılmaya başladığında yabancı dildeki isimleri ile benimseniyorlar. bence bunun sebebi teknoloji ve iletişimin gelişmesiyle yabancı kültürlerin çok kolay izlenebilir, ulaşılabilir olması. Bu benimseme sürecinde anglosakson kültürün baskınlığı olduğunu gözlemliyorum. sizin verdiğiniz örneğe bakarsak, fransızlar french press için "cafetiere" kelimesini kullanıyor ama bizde yerleşen ingilizcesi oluyor. bir kez yerleştiğinde de yerine türkçe bir kelime yerleştirmek zor. bu konuda tdk'nın en büyük başarısının, "bilgisayar" kelimesini tam zamanında üretmek olduğu söylenir, yoksa büyük ihtimal hepimiz bu alete kompütür diyor olacaktık.

söyleniş, okunui, yazılış kolaylığına falan hiç dikkat etmiyor tdk. halka nasıl daha kolay gelir diye de düşünmüyor. bilgisayar gerçekten tam zamanında bulunmuş bir karşılık. ama 20 senedir kullanılan, artık piyasadan kalkmak üzere olan "faks"a belgegeçer demek için çok geç kalındı. bi de gegeçe falan diye okunması zor. kısaltıp belgeç de yapsan şu saatten sonra kimse tutmaz.

bazı kelimelerin illa ki türkçe kelimelerle karşılanmaya çalışılmasını da anlamıyorum. tek bir türkçe kelimeyle karşılanamayınca 2-3 türkçe kelimeyle açıklanıyor, uzun gelirse ilk harflerinden kıslatılıyor. ya da yaptığı işin sonuna "-gaç -geç" getiriliyor. bu türkçe değil ki. şahsen yapı ve kural itibariyle türkçeye daha uygun olan yabancı kelimenin kullanılmasını tercih ederim. yani french press'e kahve süzdürgeci, kahve yapacı falan gibi bir şey deneceğine "kafetiyer" densin, bu şekilde girsin dilimize tercih ederim.

bilgisayar kelimesi ve bu alandaki bircok terim icin (bkz: aydin koksal)

su anki tdk'nin durumunu ben de pek ic acici bulmuyorum, ama zamaninda iyi isler yapmislar gercekten.

bir de guzel bir ironi (bunun da duzgun bir turkcesi yok ama yerlesmis, guzel olmus. istihza da guzel gerci) ornegi (bkz: milli produktivite merkezi)

bu düsünceniz, devlet destekli, bol gönüllülerden cok güzel bir proje olur.
hatta madem bu kadar ilgilisiniz, baslangic olarak konu ile alakali kisileri bir araya toplayici bir site de olusturulabilir.

bir diger mevzu ise, karsilik üretilen kelimelere bir sekilde tinisal olarak sempati mi duyulmuyor, serde tembellik mi var ayri bir konu. örnegin almanca´da yabanci kelimelere illaki bir karsilik bulunmus bu zaman kadar. lakin son yy esiginde onlarda da gözle görülür ciddi yabanci kelime kullanimi var. ancak almanca´da uzun kelimelere hic de soguk bakilmamis, yazim da ve sözlü anlatim icinde yerlesik olarak kullaniliyor. bu hususa deginis sebebim, bu bizde bulunan uzun kelimelere sicak bakilmayisinin, baska sebepleri oldugunu düsünüyorum. lakin diger bazi arkadaslarin da degindigi gibi türk dili tetkik cemiyeti zamaninda türetilen kelimerin kalitesi müthistir. bugün o sekilde saglam, hizli ve tutarli kelime türetilmeyisinin sebebini de dil yüzünden degilde de, dile hakim insanlarin azligindan kaynaklandigini saniyorum.

sadede gelirsek, her dil güzeldir bizim de hamurunda yoguruldugumuz bu dil, heran gelistirilmeye muhtac.
genel anlamda, konu ciddiye alinsa müthis seylere imza atmak pek ala mümkün.

bu konuda dil derneği önemli ve ciddiye alınan bir kurumdur. www.dildernegi.org.tr adlı internet sitesi mevcut.

dille sıkı uğraşı olan birisi olarak benim de tdk ile derdim var. bu konuyla ilgili sözlük'te de birçok "entry" girdim.(bak yine ecnebicesini kullandık. girdi desek şuna. veya giri) tdk ile ilgili temel sorunlardan birisi tutarsızlığı. bunun kökeninde de 1980 darbesinden tdk'nın yapısıyla oynanması yatıyor. ben tdk'nın yayınlarına güvenmiyorum. imla kılavuzu olarak bu konuyla ciddi ilgilenen herkesin yaptığı gibi ana yazım kılavuzu'nu, sözlük olarak da darbeyle yapısı değiştirilmeden önceki son sarih tdk sözlük çalışması olan 1983 tdk türkçe sözlük'ü kullanıyorum. bunun ışında can yayınları'ndan çıkma ali püsküllüoğlu'nun sözlüğü iyidir. ayrıca merhum andreas tietze'nin simurg'dan çıkma etimolojik türkçe sözlüğünün tamlanmasını da - her ne kadar ölümünden sonra yıllar sürecek olsa da - dört gözle ve sabırla beklemekteyim.

dilin gelişmesi için yapılması gereken temel şey onu kullanmak ve bilmek. söcüklerin türemesini sağlayan şey temelde akademik, bilimsel ve edebi alanda onun kullanılmasıdır. bunu sağlayabilmek için de insanlara iyi bir dil eğitiminin verilmesi gerekir. yurtdışında eskiden latince ve klasik yunanca eğitiminin verilmesinin sebebi insanlar entelektüel çalışmaya girdikleri zaman gereksindikleri sözcükleri türetebilsinler diyedir.
türkiye'de ise dil yeterince kullanılmadığı için - yani yaratıcı entelektüel çalışma yeterli olmadığı için - iş tdk'ya kalıyor. dolayısıyla bu halkın kullanımı ve sözcük türetmesiyle bulunacak bir şey değil. bugün halkın kullandığı temel gereçleri karşılayacak belli başlı sözcükler zaten var. asıl mesele felsefe, sosyal bilimler, fen bilimleri, özellikle yurtdışından alınan teknoloji, edebiyat vb. alanlardaki sözckülerin türetilmesi.

bu da aslında sorunun sadece bir kısmı. türkçe sorunları hep ideolojik bir bakış açısından ele alınmakta. türkçe'nin zenginleştirilmesi - daha doğrusu yoksullaşmaktan kurtarılması - düşünülmemekte. bugün beğenmediğimiz ingilizcesnin sözvarlığı türkçe'den çok daha geniş olanaklar sunuyor. öztürkçeleştirmek bir çözüm değil, pek çok kere ayakbağı olabiliyor. örnekse tercüme etmek yerine çevirmek dediniğiniz anda bu dilde bir daraltmadır. daraltmanın sebebi çevirmek sözcüğünün zaten başka anlamlara gelmesidir. siz bugün "açık" dediğiniz sözlükte açık sözcüğünün yüzlerce anlamı vardır. nüanslar hatta temel ayrımlar belirsizdir. konuşmayı her tarafa çekebilirsiniz. bizim bir tek sözcükle karşılamak zorunda olduğumuz birbirinden farklı kavramları elin oğlu 50 farklı sözcükle belirgin bir şekilde ayırabiliyorsa burada dilin sözvarlığı açısından bir yoksulluğu var demektir.

türkçe'de öztürkçecilik veya osmanlıcacılık sığlığını aşamadık. beri yanda "bırakınız geçsinler" duruyor. "bırakınız geçsinler" dediğiniz anda bırakalım o zmaan başka dil konuşalım! bu da çözüm değil. o zaman temel ilke bir dilin kendi sözvarlığından yararlanarak dili olabildiğince zenginleştirmek olamlıdır. bugün disk sözcüğü türkçe'de zaten kullanılan bir sözcük. siz tutup da discplayer yerine bir sözcük aradığınızda buna tekerçalar demek abes. diskçalar demek daha mantıklıdır. pratiktir, dili gereksiz bir sürü anlamdaş ve ikircil sözcüklerle hantallaştırmaz, yoksullaştırmazsınız. örnek: yeni hava iş kanunu tasarısında uçuş personeli yerine uçucu personel denilmiş. uçucu? uçucu madde gibi yani. bu dili kısırlaştırmaktır. aynı sözcüğpe birden fazla kavramı bindirip dili hantal ve yoksul kılmaktır. çünkü dilimin sınırları dünyamın sınırlarını belirler! (bkz: ludwig wittgenstein)

ben dile çok kafa yoran birisiyim. bu konuda sürekli çalışıyorum. yazdığım metinlerde dilin olanklarını kullanmaya, akla yatkın yeni yollar arayıp zenginleştirmeye gayret ediyorum. dil kullanıla kullanıla gelişir. ama halktan önce yazarlarca, entelektüellerce, akdemisyenlerce... tabii bunu yapan adamların da dili bilmeleri gerekmekte.bunda bir kurumun da katkıları olur. ama şu anki "darbe yemiş" tdk bunu gerçekleştirmekten yoksundur. bileşik sözcüklerin yazımı konusunda bile tutarsız ve çelişkili bir tutum içinde olan şimdiki tdk'dan medet umulamaz. öte yandan "ne kadar orta asya kökenli olmayan sözcük varsa topunun köküne kibritsuyu" diye oktay sinanoğlu gibi yalınkılıç ve kör dvüşüyle saldırıya geçenler de bana salt mantıksız bir milliyetçilik içindeler gibi gelmekte. hiçbir dilde sadece safkan sözcüklerle konuşamazsınız. olanaksızdır! bu yüzden türkçeyi zenginleştirmede öztürkçecilik adına sözcük ırkçılığına gidilmemelidir.

ancak ben yine de türkçe'nin kendi sözcük dağarcığından devinim sağlanarak devinim kazandırılmasından yanayım. dışarıdan gelme gereçlere ait sözcüklerse işin sadece bir boyutu. bugün iki önemli sorun varsa onlardan birisi dilin yoksul bir biçimde temel kavram nüanslarından yoksun olmasıdır. bir diğeri ise dışarıdan gelen sözcüklerin artık türkçe imlaya bile uydurulmadan dil içinde kullanılmaları. french press deneceğine frençpres dense ona bile razıyım neredeyse.

bana sorarsaniz tdk kadar biz de sucluyuz. kibritsuyunun orneginden gidiyorum, faksa belgegecer demeliyiz. nedeni de gercekten gecen bir belgenin olmasi. aklima ilk gelen ornek almanlar ve onlarin nerede ise dunyada standartlasmis kelimleri kendilerine gore cevirmeleri. ornegin televizyona fernsehen diyorlar ve bu fern ve sehenden olusuyor. biraraya gelince uzaktan izlenen gibi bir anlam cikiyor (almancam yok denecek kadar az, birebir ceviriyorum). peki biz televizyon icin uzaktanizlenen diye bir tamlama olustursak kacimiz bunu kullanir? olusturulan kelimenin soylenis kolayligi kadar o kelimeyi bilmeyen icin ifade ettigi anlam da onemli. yani belgegecer deyince bunu faks ile iliskilendirmek hic zor degil.

@kadirsavun: ilişkilendirmek zor değil zaten. öyle bir açıklamalı kelime ki ne olduğu şıp diye anlaşılıyor. yani biri bana "tutturgaç" dese ataş demek istediğini anlarım. ama ataş gibi sade, güzel bir kelime dururken sırf fransızcadan gelmiş diye bundan rahatsız olup "yooh bu gavırca. olmaz" diyip dört harfli iki heceli mis gibi kelimeyi, dokuz harfli, üç heceli acaip bir kelimeye dönüştürmeye ne gerek var.

bel-ge-ge-çer. 10 harfli, dört heceli. ortadaki heceler de ge ge diye tekrar ediyor. upuzun bir kelime. karşılığı ne? "faks". raks gibi, dans gibi türkçe olarak kabul edilmiş kelimelere ne kadar da benziyor. ama yok olmaz. ingilizce bu. illa türkçe olacak. isterse 20 harfli karşılık olsun, yazması da söylemesi de garip olsun, ama türkçe olsun.

yabancı kökenli tren sözcüğüne espri olsun diye "alttan tüttürmeli üstten öttürmeli götürgeç" denmesini hiç acaip karşılayamıyorum bu yüzden. valla bıraksan buna benzer bir karşılık bulurlar. ha duyunca tranden bahsedildiğini anlıyorum ama sadece anlıyorum. kimse benden böyle karşılıkları (gerçek olanlarından bahsediyorum bu esprilerden değil) benimsememi beklemesin.

anneler bir babalar ayrı olursa kardeşler üvey
babalar bir anneler ayrı olursa kardeşler öz

ailemde iki türlü örneğim de var, oradan biliyorum.

ikinci durum öz ise, ana bir baba bir olandan farkı olmalı.

önceden anne bir baba ayrı olunca üvey, baba bir anne ayrı olunca öz kardeş deniyordu.
bence her ikisinde de üveydir, ha siz öz kardeş gibi büyümüşsünüzdür o ayrı.

annenin malları, annenin kendi çocukları arasında eşit paylaştırılır. orada iki çocuk arasında herhangi bir fark olmaz. ama çocuklardan birinin babası ölseydi o zaman sadece o babanın çocuğu ve anne (eş) alırdı mirası.

valla benim bildigim anne ve baba ayniysa özdür, diger türlü anne veya babanin ayri olmasi farketmiyor, iki türlüsü de üveydir.

annem babam bu saatten sonra bosanip her biri tekrar evlenip tekrar cocuk dogursa, birine üvey birine öz demem yani. ikisi de üvey kardesimdir.

half sister/brother diyor ingilizler bunlara, bence mantikli bir kullanim. ben de anne de baba da ayri olunca uvey oluyor sanardim mesela. evli kisilerin cocuklarindan bahsediyorum tabii ikisi de ayri derken :)

tdk diyor ki:
üvey kardeş
Babaları veya anaları ayrı olan kardeşlerden her biri

www.tdk.gov.tr

anne ya da babadan en az biri değişikse üvey olur.

kardeş "karındaş"tan geliyor, yani bence de ilk durum öz, ikinci durum üveydir.

ebeveynlerden biri ortaksa öz derim ben. bende var oradan biliyorum, öyle kabulleniyorum. üvey kelimesi her halükarda kan bağı olmayan kardeş/anne/baba için daha doğru geliyor bana. ama evet, ingilizcedeki "half brother/sister" çok mantıklı ayrımı belirtmek açısından

ikisi de üveydir birader. annesi farklı olan kardeş öz olur mu.

üveylik kan bağı olmayınca oluyor. mantığı yok bir kere. baba önemli de anne kan bağı sayılmıyor mu? biri sperm biri yumurta. çocuk üzerindeki etki aynı. kromozom bilmemneleriyle ilgili biri daha detaylı bilgi versin. ama anne ya da baba, biri bile ortak olsa öz kardeştir. eğer anne başkasıyla evlenir de onun çocuğu varsa üvey olan odur.

nasıl hissediyorsan öyledir.

@liberal; aslında hissemekten çok kimin (neye göre) ne dediğini merak etmiştim. çünkü arkadaşla tartıştığımızda toplum dayatması ataerkil toplum zırvalarını attı. yaşadığı yere göre değişir demeye getirmişti. yurtdışında türkiye deki gibi anlamdırılmaz demişti. bayaa tartıştık onunla. hatta artık herhalde kimse benim gibi düşünmüyor dediğimde bayanların nasıl bir cevap vereceğini merak ettim ama merakımı gideren olmamıştı. belli bir yöreye özgü mü, ırka millete veya eğitim düzeyine özgü mü erkekten öz olur kadından öz olmaz düşüncesi? farklı düşünenlerin olup olmadığını bilmek için bu duyuruyu açtım aslında.

neitzen; ama nedense babadan öz diyenler daha bir islama dine sarılıyor, ikisine de eşit derecede öz veya üvey diyenler fazla bilmiş veya ne bileyim, "halk"dan kopuk derler ya, eğitim dereceleri daha yüksek oluyor, bakışları farklı oluyor. arkadaşla bu konuşma geçene kadar bunun farkına varamamıştım. ama var böyle bir yargı toplumumuzda. islam konusunu hiç bilmiyordum. teşekkürler. doğrusu islamın kadından daha bi öz demesine rağmen "dinine düşkün" olanlar neden hala babadan öz anneden hiçbişey diyorlar? "herşey eğitim", çok klişe. ayrıca okullarda hayat bilgisi dersi sadece 3 yıl okutuluyor... eğitimle de düzelmiyor. üniversite mezunu biri bile baba daha özdür diyebiliyor. bu konudaki düşüncelerim karışık. toparlayamıyorum doğru düzgün. neyse. üzerinden 2 ay geçtiği halde cevap verdiğiniz için teşekkürler :)

Kardeş karından geliyor, “aynı karından” bu doğru, ama devlet karşısında ise babaları aynı olanlar aynı soyadı taşıyor. Yani resmi işler babaya göre işliyor gibi geldi bana.

yilin tum gunlerinde dogum ihtimalinin ayni oldugunu varsaysarsak adam gun sayisi
x (365 - x) = 365x - x ^ 2
olur.
turevini alirsak da
365 - 2x
buluruz. turevi sifir yapan deger 182,5. 182 ve 183 adam gun sayisini maksimize eden degerler.

@lykos: alınan adamların aynı günde doğma ihtimallerini göz ardı etmişsin.

aksi bir veri olmadigi icin dogum ihtimalinin tum gunlerde ayni oldugunu varsaydim ayrica soruda beklenen deger soruluyor.

Eğer sorunun bir yerinde “işe alınacakların hiçbirinin doğum günü bir başkasıyla aynı olmayacaktır” ibaresi yer alsaydı Lykos’un çözümü doğru olacaktı. Ancak böyle bir ibare bulunmadığı gibi, tam tersine “işçiler doğum günlerine göre ayrım yapılmadan işe alınacaktır” denilmiş. Bu durumda işe alınan işçilerin bir kısmının doğum günlerinin aynı olması ihtimal dahilindedir. Hatta belli bir sayıdan sonra ihtimal o kadar artar ki neredeyse kesindir. O zaman adam*gün değeri x(365-x) şeklinde hesaplanamaz. Çünkü işçi sayısıyla(birinci x) çalışılmayan gün sayısı(ikinci x) birbirine eşit değildir.
Mesela 180 işçi işe alındıysa bu işçilerin toplam doğum günü sayısı 180’den azdır. Mesela 115 gün olsun. O zaman adam gün sayısı 108(365-115) olur.
Zannedersem çok zor bir permütasyon problemi bu. Çözebilen arkadaşları şimdiden tebrik ederim.
Adım 1. “x” sayıda işçinin doğum günlerinin toplamının “a” olma ihtimali:
P=(a/365)^x * 365!/a!/(365-a)!
Adım 2. “x” sayıda işçinin beklenen doğum günü sayısı:
D = a:1->x Σ a*P
Adım 3. “x” sayıda işçinin senelik çalışma miktarı:
Ç= x*(365-D)
“x” değerine 1’den 500’e kadar(365 değil) tüm tamsayılar verilerek Ç değerinin nerede en yüksek olduğu bulunur. Lakin ben ikinci adımdaki formülü hesaplayacak kadar babayiğit değilim.

beklenen deger dedigi icin her gunde dogumgunu olma olasiligini 1/365 alabiliriz, aksi takdirde dediginiz gibi cok zor bir soru olur. hesaplanir tabii, ama soruda istenenin bu oldugunu sanmiyorum: eger ki yuksek lisans istatistik dersi filan degilse.

yoksa %99'dan yuksek ihtimalle bu grupta ayni gunde dogmus bircok kisi olacaktir, zira soyle de bir sey var:
en.wikipedia.org

“işçiler doğum günlerine göre ayrım yapılmadan işe alınacaktır” vurgusunun nedeni iscilerin ayni gunde dogmus olma ihtimalini degil farkli gunde dogmus olma ihtimalini vurgulamak. ayrim yapsa ayni gunde dogmus olanlari almaya calisir isveren haliyle.

@lykos sen anlamamışsın bence soruyu.

@desdinova, sen anladiysan yaz o zaman dogru cevabi :)

yaw ben soruyu anladım, üstüne uğraştım da çözemedim yani.. zor bir soru.

10-15 milyona satilan cin mali sac kesme makineleri gayet iyi yapiyor bi isi, fazlasina gerek yok. bazilari dandik cikabiliyor ama, sans meselesi. turkiye'de yoldan aldigim sinbo superdi, amerika'dan markali bir tane aldim yoluyordu saci sakali.

bende almıştım 10-15 lira civarında işportada olanlardan gayet başarılı çıkmıştı, tek sorunları genelde uzakdoğu üretimi elektronik aletlerin pil ömrünün yetersiz oluşu. 10 saat şarj etmeme rağmen 15 dakika çalışıyor max

işportadan satılan en fazla 15 ytllik saç kesme makinaları var onları kullanabilirsin,pilli alma derim fişe takılandan al işi çok iyi görür.

tschibo(ya da adı ne boksa işte. çibo diye okunuyor)'dan almıştım 20 liraya mı ne. hala canavar gibi. saç sakal her şeyi alıyor. berbere gitmiyorum 1.5 senedir.

seyyar satıcılarda falan satılanlardan alabilirsiniz. hatta hem şarjlı hem de direk elektrikle çalışanlar var.

cruzer4 var ama alışana kadar anan ağlıyor. bi de sakalın uzun olması lazım kısayken pek bi işe yaramıyor

ya ben de bir dönem sinbo'nun saç kesmesini kullandım ama sadece üç boyu var üçünü de sevmedim ben, sizin dediklerinizde var mı çeşit?

bende arzum var şu an. 5 boy seçeneği mevcut. 25 milyon felandı aldığımda.

genelde sac icin kullandigim icin cok kisa gerekmiyor ama baktim 3-22mm olmak uzere 7 boy var bendekinde, sarjli olanin pili cok gitmemisti evet.

tam 2 hafta once bu olayi cozdum

taksimdeki buyuk teknosa'dan (eski megavizyon) "babyliss " (fransiz) marka sac ve sakal duzlestirici aldim titanyum. 69 ytl kdv dahil. performansindan inanilmaz derecede memnunum.

alet su
www.eleven.se

3 ayri boyutta kesme taragi var. ayni zamanda aletin ustunde turbo dugmesi de var.
3 taragin yaninda, aletin kendi ayarlama zimbirtisi da var. cok cok basarili ve kaliteli bir set.

digerlerini satin almadan once mutlaka gidin ve aleti gorun, gorevliye kutusunu actirip bakin.

not: o sinbo'nun allah belasini.. gecen sene elimde yanmisti aleti..
bir arkadasimin annesine aldigi sinbo da, ikinci gun calismadi.

bu konuda film vb izletilip dogaclama canlşandirmalari gibi bir sey olabilir.

örneğin bir hititlinin günlük kıyafetleri hazırlanabilir. ayrıca, hititte günlük yaşamla ilgili bir resim yapabilirler. bu resmin içine de herkes müzede gördüğü eserlerden en az üç tane eser dahil eder. böylelikle o eserleri hatırlayabilirler.

hititli bir çocuğa mektup yazabilirler.

viyana'daki zoom kindermuseum şu anda megagrech diye bir etkinlik sunuyor çocuklara. bizimkiler bayıldı. web sitesinde detaylar yazıyor ama en beğendiğimiz yerler:
değişik "istasyonlar" var, bir tanesinde ahşap küplerin 3 yüzüne latin alfabesiyle yazılmış harfler, 1 yüzünde o harfin yunan alfabesiyle yazılmış kabartması var. çocuklar önce hafrleri yan yana dizerek isimlerini yazıyorlar sonra da kağıdın üstüne kurşun kalemle kabartmasını "etch" ediyorlar.
kahvegibi'nin dediği gibi, köleler, zenginler vb kıyafetleri çocuklar rahatça giyebiliyorlar, etrafta onlarla dolaşıyorlar.
bir gemi var benim binesim gelldi.
olimpiyatlar var, kim en uzağa zıplayacak yarışması filan yapılıyor.
sünger küp gibi şekillerden yunan mimarisi örneklerine göre bişiyler inşa edebiliyorlar, cornerstone olayını öğreniyorlar
hm başka ne vardı
ha seramik filan demişsin, günümüzde kullanılan alet/edevatla o zamandan kalma kap kacak süs eşyaları filan yan yana konulmuş
yunan demokrasi olaylarına girmişler ama almanca anlayamadık pek biz, anlattılar uzun uzun çocuklar arasında seçimler filan yaptılar.
ölçüm aletleri var, ipler, düğümler ama onları da almanca anlattılar pek anlamadım ben.
neyse böyle iki üç salon büyüklüğümnde bir yerde oradan oraya koşarak öğrendiler pek bişi.

uygun malzeme bulunursa (islak kil/oyun hamurumsu bir sey ile uzerine basacak ve kolay islenecek muhur yapmaya uygun madde) muhur basmaca, kil tablet yazmaca, hiyeroglif ogrenmece, hitit mitolojisinden karakter canlandirmaca vs aklima ilk gelenler.

kimi raikkonen tam bi kocaelisporlu.. laf ettirtmem =)

valla kimiye laf ettin ya tam dayakliksin. adam neredeyse herkese cevap veriyor gerektigi kadar kibarligini falan bilmem ama olmasi gerektigi gibi moderator. neutralife zaten mod mu degil mi pek farkinda bile olmadim. araya kaynamis gibi sanki. derin sozlugun adami olabilir. eski de ona yakin. onun disinda kaamos da tatli-sert cozemedim pek. armonipolisi niye birakmadi moderatorlugu hala anlamadim. galadnikov da raikkonen'e yakin ve aktif bir moderator. mesaj konusunda iyi, rep gucu yuksek :p yeni oldugu icin de olabilir belki bu. zamanla o da bikip guru gibi olursa bilemem.

kimi bence kibirli değil, yoğunluktan öyle olmuş olabilir.

zamanında mesajla yaptığım bi ispiyona "sildim, teşekkürler" diye cevap yazmıştı. daha sonra yine mesajla yaptığım hatalı ispiyonu da "bunlar legal ki" diyerek yanıtlamıştı. bi kibrini görmedim, hatta ispiyonuma cevap yazan ilk moderatördü ve şaşırmıştım.

galadnikov'a yaptığım ispiyonları da modlog'dan takip ediyorum, cevap gelmese de siliniyor doğruysa. gerçi birini eski birini neutralife sildi neden bilmiyorum ama...

bence de kimi ile galadnikov un yorumlarinin birbiriyle swap edilmesi gerek. yillarin getirdigi kibir ne ya? ikiside 6 nesil. galadnikova yillar kibir getirmiyor mu?

moderatör olarak geçirilen yılları kastetmiştim. şu yorumlarda salldığım hiçbir şey yoktur. hepsi deneyimlenmiştir. ayrıca kimi raikkonen in hakkını yemek istemem, gayet saygı duymaktayım kendisine ama öyle bir şey sezmiştim cevaplarında zamanında..

film falan izlemek güzel bir uğraştır pekala?

bir de sozlukteki moderator aktivitesinde, gorebilirsin son 1 ayda en cok calisan moderatoru. 4-5 aydir kimi listenin tepesinde diye biliyorum.

hehe ilginç bir soru. kimse gerçek düşündüklerini yazmaz bence. sonuçta duyuru'ya giriyorlar, bunları da okuyacaklardır.

ben de kimi'nin kibirli olduğuna katılmıyorum. kısa cevap vermesi sizde kibirli olduğu izlenimini bırakmış olabilir. galadnikov'u zaten herkes buradan biliyor. kimsenin farklı bir şey diyeceğini sanmıyorum.

kaamos bence muhabbeti iyi biri. mesajımın alakasız bir kelimesinden güzel espriler çıkartıyor. gülüyoruz ailecek. eski kibar cevaplar veren biri. kays el mecnun ile neutralife pek etli sütlüye karışmıyor gözüküyorlar.

armonipolisi niye moderatör hala onu ben de merak ediyorum :p

- eski yenilerden gerrain'in üstüne tanımam. uzun uzun anlatmayayım, özetle kral adam işte.

- kimselerin sevmediği eski eskilerden guru da gayet kibar ve konuşkan biri.

- ssg ters. özetle ters evet.

kaamos en iyi moderator bence. en sacma salak mesaja bile uzun uzun cevap veriyor, diger moderatorlerin cogu oldukca mesafeliyken esprili ve sicakkanli yaklasiyor. en cok ispiyonum kendisinden donuyor olsa da oyum kaamos'a.

galadnikov da burada da yardimci oluyor filan, hic mesajlasmam olmadi ama iyi bir moderator oldugunu dusunuyorum.

digerleriyle pek hukukum olmadi acikcasi.

ben de az buçuk gözlemledim. kimi net insan.''olur'' veya ''olmaz'' deyip geçiyor, kibir gibi değil. galadnikov açıklama seviyor, moderasyonun halkla ilişkiler sorumlusu gibi; gerrain'in ''moderatörken sözlük o kadar da eğlenceli gelmiyor.'' sözü galadnikov için pek geçerli değil, gayet eğlenmiş görünüyor. lykos da bahsetmiş, daha önce de bir yerlerde okumuştum; ispiyonları en çok geri çeviren kaamos'muş. sözlük formatını mümkün olduğunca esnetiyor sanırım. kaamos'un da sert mizaçlı olmadığını burdan çıkarabiliriz.

önceki gün sourberry' de olan programını dinleyene kadar kaamos' u böyle barbaros gibi, toygar gibi kodumu oturtan bir erkek sanıyordum. kimi ise ne zaman mesaj atsam mutlaka dönmüştür, benim gibi yüzlerce insan olduğunu ve yüzlerce cevap attığını düşününce takdir edilesi geliyor.

bence kuralları en esnek tutan neutralife. en çok o ispiyonumu geri çevirdi. aynı ispiyonu başka biri sildi (kim bilmiyorum. silindiğinde isim verilmiyor). entry yoruma açık bi entry ise neutralife genellikle silinmesin diyen taraf oluyor.

bi tek kimiyle bi kaç kez mesajlaştım. baya anlayışlı ve zeki biri. hiç bi kibirliliğine rastlamadım. gayet olgun ve babacan bi tavrı var.

kimi raikkonen kibirli filan değil, nerden çıkardınız? belki ciddi diyebilirsiniz.

bu sözlükte gördüğüm en aklı başında, sağduyulu insanların başında. kibardır, yardımseverdir. bi sürü saçma salak sorunuza bile öf demez, oturur açıklar.

yalnız bu yazdıklarımın üstüne adamı mesaj yağmuruna tutmayın. :)) günahtır.

bana normal gibi geldi ikisi de.

ben rastlasam ben de ispiyonlardım. içerik başlıkla uyumlu değil.

Özellikle ilkinin illegal olduğunu düşünüyorum(hâlâ). Önce entry sahibine mesaj attım, çıt çıkmayınca Kaamos'a attım. 10-12 saat geçmiş, tık yok. Olum illegal lan ilki! ahah

ilki illegal geldi bana da. ikinciyi bilemedim.

bana sorarasanız ikisi de legal olarak size dönecek, siz de hatalı ispiyon yaptığınızla kalacaksınız. benim gammazlığım buna benzer entry'leri ispiyonladığım için gitmişti, sonradan anladım ki bariz olmayan durumlarda ya da sonuca kendi fikrinizi katarak ulaştığınız gammazlamalarda hatalı olma şansınız çok yüksek.

kısacası bu iki entry de çok kötü ama legal olma ihtimalleri yüksek.

ikisi de illegaldir kanimca. eskiden olsa "forum tandansi" olarak cok net bir sebep ile ispiyonlanirdi, fakat ikisini de tanim/ornek icermiyor seklinde ispiyonlamak mumkun. lakin ikisi de bakiniz icinde olmasa da " " icinde olsa ya da baslarinda - olsa bir nebze ornek teskil edebilirlerdi.

geri donecegini sanmiyorum ispiyonlarin.

bu ispiyonlamayla ilgili bi açıklama yapılmıştı olan biten'dedir herhalde, gammazlar dışında gelen ispiyon mesajları bi süre dikkate alınmıcak gibi bişeydi hatırladığım kadarıyla. ben de haftalar önce bişey ispiyonlamıştım da gelmedi cevap filan. ispiyonladığım kişiye baktım modlog'tan hatalı ispiyon gibi bişey de yok, entry de duruyo. yani o ispiyon hiç yokmuş gibi.

bence ilki hatalı bakınız halinde olsa bişey olmazdı ama. ikincisini de silmezlerdi bence.

basinda bir "boyle" kelimesi olsa tartismasiz legal olurdu.
bu sekilde moderator yorumuna gore degisir, kimi legal derken kimi degil diyebilir.
mesajla yapilan ispiyonlara bak(a)miyor olmalari muhtemel ama su donemde, ayrica kaamos en insafli moderatordur herhalde :)

Entry : katil balina - dördüncü nesil gammaz
gammazlayan : bitti - dokuzuncu nesil yazar

ilginc bir tezat.

"ikisi de bariz hatalı bence.

galadnikov [ek$i sözlük yazari] (28.01.09 22:43:52)"

eheh.. :)

@carajillo

İspiyonlamadan önce yazarları da araştırıyorum. Yalnız şöyle bir şey var:

4. nesil gammaz katil balina:
götümüze girebilir
30
sözlük formatına uygun değil
17
başlık taşındı
7
daha önce yazılmış zaten bu
5
kendisinden önce bir tanım mevcut değil
4
refere edilen entry silinmiş
3
tanım, tanım devamı, örnek, alıntı ya da bkz değil
3
$oyle ki
3
içerik başlıkla uyumlu değil
3
kendisinden önceki entry'leri refere ediyor
2
başlıktaki entrylere fiziksel referans içeriyor
1
url erişilebilir değil
1
alıntı/örnek olmadığı halde türkçe değil
1

9. nesil yazar bitti:
...

Bu arada ikisi de silinmiş. :)

@rennts
bence bu entrylerle yazar olma sansin %99. cok iyi.(bkz: kelin ilaci olsa)
profesyonelden kastini da pek anlamadim. sozluk yazarlarina lisans falan verilmiyor benim bildigim:)

profesyonel derken yani uzun zamandır sözlük kullanan demek istedim. =)

@ne nicki be bu arada hocam sen çaylak görünüyorsun ama buraya yazar olarak giriş yapabilmişsin. nasıl oluyor bu?

cok profesyonel sayilmam ama gayet basarili buldum ben.
protrek basligina bakiyorum hemen hatta :)

@rentts
hocam, ticket diye bir olay var. sub-etha fasilitelerine sozluk yazari gibi giris yapilabiliniyor.

baktım ticket la ilgili yazılanlara ama hala çözebilmiş değilim ne olduğunu. sanırım ticket ı olanlar sub etha ya giriş yapabiliyor sözlük yazarı olmasa bile. e peki ticket almak için ne yapmak gerekiyor?

faideli bilgiler, guzel bence de. hatta ben de protrek almaya gidiyorum yarin.

olmuş bunlar :)

ornegin ben sen ve senin gibileri siksen almazdim yazarliga.

eksi sozluk yazarligi nedir yani? mal misiniz, hayatta baska basarilariniz mi yok yazdiginz entry ler olur mu diye buraya koyuyorsunuz? hic mi utanmiyorsunuz, ne yapiyorum ulan ben demiyorsunuz? bu nasil bir ezikliktir allahim..

yukarida da biri yazmis ona patlamadim sana denk geldi. olur o kadar artik kusura bakmayacaksin.

@no christ requiress
sana cevap vercektim ama şu alttaki entryni okuduktan sonra gereksiz olacağına karar verdim.
"kimi kimseler diyor ki ceza playback yapiyormus da ondan sarki sozlerini unutuyormus.
bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan turk gencligine diyoruz ki biz de; ceza playback yapmaz, altyapilar her daim cd'den calinir, sozler ise canli okunur.
elestirin ama adam gibi elestirin"

buraya yazıp danışılmasında hiçbir problem yok bence. sik gibi entry'ler girip insanları okumaktan soğutmaktan ve sözlüğün ebesini sikmekten iyidir.

rentts: entry'leriniz gayet legal ve düzgün. yalnızca kullandığınız yabancı sözcüklere getirdiğiniz ekleri ayırın. "pluginler" yerine "plugin'ler", "tutoriallar" yerine "tutorial'lar","dvdyi" yerine "dvd'yi" gibi.

normal ışıklarda 10-20 sn açık kalmasına eşit elektrik tüketebilir en fazla. floresan lambalarda durum farklı ama, birkaç dakikaya çıkıyor diye biliyorum.

guclu bir motor falan calistirirsaniz ilk anda elektrik ceker dogrudur fakar bahsettiginiz ampul, boyle bir sey yok (kendi ne ki ilk anda cekecegi elektrik ne olsun).

herkes sizin gibi milyarlık elektrik tasarrufu olur.(ciddyim)

mythbusters deneyinin sonucu (biraz asagida "Lights On or Off" basliginda):
kwc.org

yani kisaca isigi kapatmak daha mantikli her zaman. enerjiden tasarruf etmis oluyorsun boylece ama ampulun omrunden odun vermis oluyorsun. acip kapama sikligi ne kadar fazlaysa, ampulun omru o kadar azaliyor. deney de hepsi yaziyor.

kompakt florasan (tasarruflu) ampul kullandigim icin 5-10 dakika ciktigimda kapatmiyorum isigi. cok acip kapama omrunu kisaltiyor bu lambalarin, bir de ilk acildiklarinda kendilerine gelmeleri biraz sure aliyor.

madem bu konuda duyarlisiniz, daha kullanmaya baslamadiysaniz kompakt florasan kullanin.
www.onebillionbulbs.com

tam cevap veremiyorum,ayda 270€ doğalgaz gelıyorsa en azında deneyin o fiyatı gecemez herhalde,geçiyorsa sizde anlamış olursunuz geçiyor olduğunu doğalgaz'a devam edersiniz.

(git: 54418)

vecta var vecta, sallayın ufoyu.

ee ben de 350 ytl doğalgaz, min 50-80 ytl elektrik ödüyorum. kazancım euro değil ytl tabi. almanyada elektrikin kw ı kaç para sen yazmazsan biz nerden bilelim. yap hesabını.
Kombide tek odada yakın o zaman farkı görürsünüz. Elektrikli battaniye kullanın bir de.

uzak durun ufo'dan.açık havada ısınmak için iyidir ufo.
siz klima alın...

@lykos

verdiğiniz link internet kullanıcılarına kapalı

@ozdek

ben fiyat çıkartın diye demedim zaten, türkiye fiyatlarıyla değer mi diye sordum oranı anlamak için, 3 aşağı 5 yukarı.

ebabil (swift)

edit: bu arada yere zorunlu olmadikca (dusman saldirisi meselea) hicbir zaman inmezler ama yuksek yerlere (catiya, dik duvarlara) tutunurlar bazen ve de yumurtlamak icin yuksek yerleri tercih ederler. ama yine de hayatinin buyuk bolumu havada gecer ve havada en cok zaman geciren kustur.

ek bilgi: kopekbaliklari da yuzmezlerse olurler, devamli hareket halinde olmalilar. hayat mi lan bu?!

albatros

havada ölmesi hiç konmaması yalan gerisi albatros. karaya hiç konmayabiliyo ama yıllarca, suda uyuyo filan

zubundy yanlis cevabi isaretleyerek neyi kanitliyorsun, neyse sen bilirsin:)

ama aciklamasini da yapim yine de:
albatroslar yere inen kuslardir, yumurtlama doneminde de uzun sure yerde bulunurlar, ve zaten denize de indiklerine gore ebabilden daha cok yere inen bir kus. ama havada da baya sure gecirirler, genelde denizin ustunde avlarini aramak icin, ama ebabil havada en fazla kalan kustur yine de.

ebabil dogru cevap, adamlar konamiyor cunku zaten. mecbur kalinca dikey tutunuyorlar, ama normalde havada uyuyorlar filan. bir arkadas yavru ebabil bulup beslemisti, enteresan karakterler gercekten.

sanırım ; its up to you.
(bkz: it is up to you)

you knows.

rodeocu'nun dedigiyle birlikte have it your own way de denilebilir.

as you wish var bi de

açıklama getireyim: "its up to you" demek, karar size kalmış manasına gelen bir "siz bilirsiniz"dir.

as you wish ise, "madem ısrar ediyorsun. peki. siz bilirsiniz. sizin dediğiniz olsun" daki siz bilirsinizdir. yani (çoğu çoğu zaman) bir emre cevaptır.

you knows olmaz you know olur. fuskiyenin oğlu'nun verdiği cevabı düzeltmek istedim.

"siz bilirsiniz" tam anlamıyla bizdeki gibi yok ingilizcede.

it's your call da var.

how do you wish olmaz.

igdaşa borcunuz yoksa hemen veriyorlar.

benimki 45 liraydı sanırım. vezneye gittim parayı almaya ama en erken 1 hafta sonra alabilirsin dediler. olay da işte geçen haziran gibiydi. abuk bir yerde olduğu için de gidemedim hala.

tufe ile guncelleyerek 5 gun icinde iade etmek zorundalarmis.
www.epdk.gov.tr

yaklasik bi 5 katina cikartiyolar sagolsunlar. 2.5 KW oldugu icin alet...

kwh 20 kurus oldu, 2kwh'lik ise saatte 40 kurus, 2,5kwh'lik ise saatte 50 kurus yakiyor bu aletler. infrared kullandiklarindan sadece acikken ve donuk olduklari tarafi isitiyorlar, yakin durunca da bas agrisi, burun kanamasi ve saireye yol aciyorlar. bunlardan almak yerine ayni gucte bir elektrikli yagli radyator almanizi tavsiye ederim, birim zamanda ayni gucu kullaniyorlar ve havayi isitiyorlar, termostat sayesinde de oda isininca kapaniyorlar. 15-20 m2'lik odalar icin yeterliler.

dur bunu sozluge de yazayim :)

bu da ornek:
www.hepsiburada.com

markası "ufo" olan cihaz iyi. özellikle onu al. tek odayı iyi ısıtırsın. mrtksn'in dediği gibi 120'yi bulur fatura.

Almanların kendi ülkelerine Deutschland demesi ile aynı şey bu, yani Yunancada Yunanistan Hellas demek o yüzden. Greece İngilizce.

ya öylede bu kadar yaygın değildi, son 5 yıldır felan popüler. ne bileyim nerden çıktı bu sevdaları merak etmiştim ben de. saolun.

Bizim "Turkey değil Türkiye" hadisemiz gibi bişidir belki, ama ben bayağı uzun zamandır rastlıyorum.

adamların kendilerine greece dedikleri yok ki.. hellas da hellas.. hatta kendi antin kuntin harfleriyle

Ελλάδα

hellas helen ülkesi demek oluyor sanırsam. yunan halkı kendi tarihini büyük iskenderin büyük helen imparatorluğuna dayandırıyor. ayrıca yunanlara bizden başka yunan diyen yok yine yamulmuyorsam. yunan sözcüğü de ionian yani o bildiğimiz anadolu medeniyeti olan ion dan geliyor. arapçada rum diye geçerler.

yaklaşık 2300 yıldır hellas diyorlar aslında.
greek latince'den gelen ve romalılar tarafından pek hoş anlamda kullanılmayan bır kelime.

valla o şekilde oynadığım bir baldurs gate 2 var. eğer oyunu biliyorsanız çok zevkli oluyor.

adventure yok da frp var. baldurs gate 2'den baska bir the vampire the masquerade'ler var mesela. redemption'da cooperative modu vardi mesela. (vampir kooperatifi kurmuyorsunuz tabii, yardimlasiyorsunuz.)

Devlet Memurlari Kanunu/Madde 62'ye bakiniz;

www.mevzuat.adalet.gov.tr

bir not: en gec 31 aralik'ta ise baslarsaniz bir yilinizi doldurdugunuzda 20 yerine 40 gun izniniz olur.

15 gün içerisinde başlamanız gerekiyor diye biliyorum.4B'li ve 399 a tabi sözleşmeli kadro değilseniz yani 657 e tabi iseniz evet 31 aralıkta başlarsanız işe 40 gun izniniz olur.ama sözleşmeli memurların yıllık izinleri o yıl içinde kullanılmalı yoksa yanıyor çünkü heryıl otomatik olarak sözleşme yenileniyor.

aynı şehir içindeyseniz tebliğ tarihinden bir gün sonra olması lazım başka şehir veya mücavir alan dışında ise 15 gün. ve evet aralık bitmeden başlarsanız 2010 da 40 gün izniniz olur. hem ne kadar erken başlarsanız o kadar iyi. eski müdürümün söylediği gibi : " bir gün önce başlarsan bir gün önce emekli olursun".
bu arada soru başvurmakla ilgiliymiş. ben göreve başlama olarak düşünmüştüm. en kısa zamanda en azından telefon açıp görüşün.

omayraya katılıyorum, aynı şehirde 1 gün, farklı şehirde 15 gün'dü.. en azından 2004 sonunda böyleydi..

almanca öprenceksen almanca ile çalış, yok zor gelir dersen ingilizce-almanca daha mantıklı bu dilleri türkçe ile çalışmak çok zararlı.

ingilizce ile almanca birbirine yakın diller ingilizce-almanca calısman daha mantıklı.

yeni ogrendiginiz dil hangi dil olursa olsun ingilizce kaynakla calisirsaniz ingilize'nize katkisi olur tabii ki. sadece almanca gibi germen kokenli dillerde degil, italyanca ve fransizca gibi latin dillerinde de ingilizce ile iliski kurarak ogrenme kolay olur. kelimeler benzemese de gramatik yapi benzer. ama ingilizce uzerinden ogrenmenin de dezavantaji var, bilhassa ilk baslarda cumle kurarken ya da bir cumleyi anlamaya calisirken once ingilizcesini dusunmek zorunda kaliyor insan :) ama yine de ingilizce derim, kaynaklar da daha bol ve guzel cunku.

grup sayfasına girince en altta şikayet etme şeysi var ama 3-5 şikayetle ciddiye alınıyor mu bilmiyorum.

bunların aplikasyon versiyonlarına bile bir şey olmadığı için bunlarla da uğraşılmaz gibi geliyor bana.

bircok kisiler sikayet ederse mumkundur

şimdi bazıları gruplarını "just for fun" başlığında açtığı için facebook bir şey yapmayabilir gibi geliyor. "adamlar eğleniyo lan işte" diyebilirler sanki.

belki facebook'ta böyle bir özellik olmamasına karşın varmış gibi gösterip üye topluyorlar gibi bir açıklama olursa ciddiye de alınabilir, salladım tamamen ama mantıklı geldi. :)

usenmeden report edip aciklamasina da hoax vs bir seyler yaziyorum sahsen.

bence doğru.

abi baba mantığı yürütücem. en nihayetinde 3 5 kuruşluk alet için koca notebook'u riske atmaya değer mi? kaldı ki amerikalardan gelmiş burada servis servis dolaşırsın sonra.

nispeten daha güvenilir bir firmanın ürününü dene derim.

urun.gittigidiyor.com
gibi

Ben tarif ettigin sekilde kullandim uzun sure. Baska kullananlar da biliyorum. Gayet mantikli.

mantık gayet doğru, eğer şarj aletinin üzerinde 100-240V yazıyorsa sadece priz tipini değiştiren aparatla sorunsuz kullanabilirsin.. ben kullandım sonuç gayet başarılı oradan biliyorum..

mantıklı bir insan olduğumu kısmen de olsa öğrenmenin sevincini yaşar iken hepinize ayırdığınız zaman ve yardım uğraşınız için teşekkür etmeyi bir borç bilirim. varsa farklı bir malumat ya da kötü bir tecrübe sahibi, o da paylaşsın bizimle.

aman diyim! sakın yapma böyle bir şey! Bir arkadaşım bu dediğini yaptı ve 15.000 dolarlık laptopu havaya uçtu!!11

deyip ortalığı karıştırmak isterdim ama bu yaptığın gayet doğru ve mantıklı bir şey, bilgisayarımı 3 yıldır bu şekilde kullanıyorum.

gayet sorunsuz calisiyor su anda kullandigim ve getridigim bir diger laptop, uc girisli standart tiplerdense kablonun fis kismini degistirmek daha mantikli, 4-5 milyona bulunuyor.

Sanirim benim bu sene telefon kaydim yok, kaydettirelim benim pasaporta oluyorsa..

ben 12 aralık 2007 de türkiye ye giriş yaptım. telefonu 4 şubat 2008 de açtırdım bi sorun olmadı.
neden öyle yapmışlar bir fikrim yok ama başka bir yere daha sorun derim.

sanırım son 1 buçuk veya 2 ay arasında giriş yapmış birisinin pasaportuna kaydedilmesi lazım. ayrıca pasaporta kaydedildikten sonra pasaport sahibi 2 sene süreyle yeni bir telefon kaydettiremiyor, yani 2 sene boyunca böyle bir niyeti olmayan birisini bulmanız laızm...

canlari isterse yni telefon kaydetmek icin gereken 2 yil sure daha cabuk dolsun diye onceki cikislara bile kaydediyorlar. telekomunikasyon kurumu'na bilgi edinme kapsaminda dilekce yazin, pasaport fotokopisi filan fakslarsiniz gerekirse. yonetmelikte telefonu su kadar sure icinde kaydettirin diye bir madde yoksa acmalari lazim. daha sonra satin almadiginiz ne malum derlerse, hangi imei numarasini ne zaman blokladiginizi bilmiyor musunuz dersiniz :) elinizde fatura vs olsa iyi olurdu tabii.

O zamanlar kanun eskiydi. Yeni kanuna gore, bakiniz;

Kayıt işlemini nasıl yaptırabilirim ve gerekli belgeler nelerdir?

Gümrükler Genel Müdürlüğü'nün 31.01.2008 tarih ve 2981 sayılı yazısı ile 01.02.2008 tarihinden itibaren yurt dışından 2 takvim yılında 1 adet cep telefonu getirilebileceği ve yurda giriş yapılan tarihten itibaren en geç 1 ay içerisinde kayıt altına aldırılması gerektiği hususlarında düzenleme yapıldığı bilgisi verilmiştir.

www.tk.gov.tr

(bkz: crpg)
:)
kotor oynamadıysanız kotor'u öncelikle ve kesinlikle öneririm.star wars sevmek zorunda değilsiniz,tiksinmeyin yeter.

oynadıklarım şunlar fallout 1-2-3-tactics,baldur's gate serisi, icewind dale serisi, planescape torment, kotor,kotor2, newerwinter nights,newerwinter nights 2, diablo serisi,daha vardır da aklıma gelmio. online bişilerde olabilir beleş olduğu sürece :D

neverwinter nights 2 nin expansionları olabilir.
mass effect olabilir.
gta'lar tam rpg olmasa da iyidir.
mafia rpg olmasa da rpg severlerin seveceği derecede güzel bir hikayesi vardır.
rezalet grafikler rahatsız etmeyecekse final fantasy 7 ve sonrası iyidir.
arcanum var eskilerden çok beğenilir ama oynamadım ben.
elder scrolls serisi(morrowind,oblivion falan)
eskiden olsa ultima online önerirdim,aah ah :)
the witcher iyidir.bildiğimiz crpglerden değil ama iyidir.
gothic serisi var ama ilk oyunda grafiklere dayanamadığım için devam edemedim.final fantasy 7ye dayandım buna dayanamadım :P

arcanum,elder scroll serisi,gta lar, temple of elemental evil, vampire redemption ve bloodlines, M&M serisi, Heroes lar, Disciple,Arx Fatalis ve diğer saydıklarımının bilimum official ve nonoficial exp. leri de dahil oynadım bunları atlamışım yazmamışım. sanırım mass effect veya witcher denicem.

lan baktım da oyun kalmamış zaten yuh bana. ne aç adammışım yau. oyun bırakmamışım piyasada.

maalesef ki piyasada adam akıllı crpg oyunu çok yok.
yeni yeni fallout 3,gta4(bunu yeni sistem yapınca işala) falan çıktı da onları oynuyorum,
yoksa ben de aynı durumdayım :)


ekleme : neverwinter storm of zehir çıkmış ayrıca çaktırmadan ama yorumlar pek iyi değil.dikkatinizden kaçmışsai....

en guzellerini ilk mesajda yazmisiniz zaten, bunlardan sonra hicbirr oyun kesmez. grafik onemli degil ortam ve hikaye onemli diyorsaniz 90'larin ilk yarisindan kalma ad&d kurallarina sahip izometrik sira tabanli dark sun oyunlarini onerebilirim. abandonware sitelerinde bulunuyorlar, hatta birinin linki burada:
www.thehouseofgames.net

orabase diye bir krem var. krem degil tam garip bir sey, kivami biraz yogun. surdukten sonra tukurukle birlestiginde ustu kayganlasiyor ve bu tur yaralari kapatiyor hemen. ben de hep ayni seyi yapiyorum kendime, surunce 2-3 gunde geciyor.

biberiye yağı diye şahane bişey var,bunu sürünce pek bi güzel iyileşiyor o yara,ağız içi olduğu için sık sık sürmekte fayda var,tadı da fena değil.

helpless in bahsettigi kremin tam adi kenacort-a orabase olsagerek. afta da iyi gelir.

lykos tam ustune bastin benim bulabilecegim tek sey de oymus zaten, sagol :)

ben de tuzlu suyla gargara yapıyorum kendi kendime uydurdum yanıyor felan ya iyi geliyor gibi..
kocakarı ilacı gibi oldu ama idare edin..

geçmiş olsun dostum.
ünv'de iken bende de çoğunluğu karabasan olmak suretiyle zaman zaman lucid rüya oluyordu (1-2 dk'dan fazla da görüyordum üstelik). ilk olarak vize dönemlerinde başlamıştı, az uyku, düzensiz beslenme ve yoğun zihin kullanımı bunları tetikliyordu. ama uykuya daldıktan sonra uyuyordum seninkinden farklı olarak. dalana kadardı benim işkencem.
sonraları azalmaya başladı (ki genelde öğrenciyken vardı). belki işine yarayabilecek bir bilgi şöyle verebilirim, bir dönem antidepresan kullanmıştım ve sonra birden de bırakmıştım. bu birden bırakma ile yılların karabasanları (karabasan dediğime bakma çoğunu da ben yönlendirdiğimden lucid kapsamına alabilirsin yani) geri döndü ve bu sefer uzun seriler halinde görmeye başlamıştım.
sonra doktorun yolunu tuttum ve bunun ilacın geri çekilme sendromunun sonucu olduğunu söyleyip bana basit bir ilaç verdi(atarax). ben de üç-beş gün kullandım sonra geçti. yıllardır da karabasan, lucid rüya vs görmemekteyim.

özetle bir doktora danış diyeceğim.

bu arada bir şey daha soracağım sana, sözlükte baktığımda çaylak görünüyorsun ama sözlük nickinle burdasın nasıl oluyor? bende niye olmuyor diye de sormadan edemiyorum :)

bak buraya doktora danış diye yazıyorum. belki doktor uygun görürse anti depresan iyi gelebilir. sinirlerin yatışır, moralin düzelirse uykuların da düzene girebilir.

ayrıca doktor kan tahlili yaptırır, belki başka bir rahatsızlığın da çıkabilir. misal ben geçen sene 4-5 ay feci bir uykusuzluk çektim, bunalıma yorarken hyper troidi çıktı. ilaç alıyorum ve düzeldim. başka rahatsızlıklarım da vardı, hepsi geçti.

@tranko buskas Teşekkür ederim önerin için. Bahsettiğin şeyler olabilir.

Ticket hesabıyla giriyorum işte. bryan fury sagolsun.

@mea maxima culpa en iyisi gidip ıncık cıncık ne var ne yok baktırmak. Teşekkür ederim.

Çıldırdığınızı düşünmüyorum. Belki uykusuzluğunuzdan kaynaklanan bitkinliğiniz olabilir ama yazdıklarınızda pek absürd şeyler yok. En azından yaşadıklarınızı yarı ciddi yarı gayri ciddi bir dille olsa bile kaleme alıp rüyalarınızın ne çeşit olduğunu belirleyebiliyorsunuz. Belki içki kullanıyorsanız miktarını azaltmanız yerinde olacaktır. Bunlar bir uzman tavsiyesi değildir, kendi tavsiyelerimdir.

(git: 47037)

lucid dream guzel bir seydir, eskisi kadar cok yapamadigima uzuluyorum ben sahsen.

fredi'nin kabuslari'vari durumunuz gelince; bana da olur o belirli zamanlarda, bilhassa ilk deniz kenarina (dusuk irtifali, sicak, yuksek nemli ortam) gittigimde. tansiyonunuzun oynuyor olma ihtimali var mi? imkaniniz varsa olcun bu durum gerceklestiginde.

sözlükten mesaj attım ama çaylakmışsın :) valla bende de olmuştu zamanında, paşa paşa doktoruma gittim, ilacımı aldım, şimdi mutluyum.
(bkz: paxil)

bence üniversite hastanelerini pek tercih etme.
niye dersen, orda öğrencilere kobay oluosun. ve birçok insan, o öğrencilerin ya da hocalık yapan doktorların bozduğunu düzelttirmek için başka yerlere gidior.

ben yıllardır fatih üniversitesi hastanesi'ne giderim.problem yaşadığımı hatırlamıyorum.muayene 20 lira.geçen yıl kanal tedavisi yaptırmıştım,yanlış hatırlamıyorsam 60 lira vermiştim.kanal biraz daha pahalı oluyor galiba.normal dolgu daha da ucuz olabilir.tel:2035555 ,arayıp ücretleri falan sorabilirsiniz ama aynı güne verebileceklerini zannetmiyorum,biraz dolu oluyor genelde.
4-5 ay önce bir arkadaşın 20 yaş dişleri için gazi hastanesine gitmiştik.sabah gittik,yarım saatte sıra geldi,öbür gün de dişi çektiler.problemsiz bir operasyon olmuştu ama arkadaş sevkle gittiği için fiyat konusunda bir bilgim yok.işiniz acilse gazi yi de tercih edebilirsiniz.

medikolardaki dişçiler dolgu falan yapmıyor bildiğim kadarıyla. bi tane devlet diş hastanesi var 75. yıl diş hastanesi adı galiba oraya gidebilirsin, diş için acili olan tek yer. durumun cok kotuyse hemen yaparlar diye düşünüyorum. bi kere sabahın 5inde gitmişliğim var oraya. yalnz yeri biraz sakat tam tarif edemeyeceğim ama mamağa dogru olması lazım. hacettepede de kolay oluyor. ama ozel bi yerde yaptırırsan 50-60dan fazla tutar orası kesin.

gazi üniversitesi diş hekimliği fakültesine baya bir gitmişliğim vardır benim, çok başarılı bir yer, tavsiye ederim.

medikoda (odtü) dolgu yapılıyor. kanal tedavisi gibi uğraştıracak şeyler yapılmıyor sadece. yalnız mediko dişçileri hakkında iyi şeyler duymadım diyeyim.

hacettepe'de ogrenci olmayanlar sabah isim yazdirip sira filan aliyorlardi, o da bayagi mesakkatliydi en son hu dis hekimligine gittigimde, ama fena degildi hastane.

75. yil'in balgat'ta da ek binasi var, odtu'den ulasim nispeten kolay olsa gerek. ora da fena degilmis diye duydum, sira durumlari nasildir bilemem.
www.ankaradis.gov.tr

amerika'da yapılan harcamalar için vat refund alınamıyor maalesef.

hava alaninda yapiliyor boyle bise diye biliyorum ama nasil isler hic bir fikrim yok.

(bkz: geri iade)

starı izleyemez. ntvsporu da googleden ntv biss olarak arattır tarifine kadar herşeyi bulursunuuz.

bilgisayarla kırılmıyor mu star lig tv filan? nagravision muydu kırılan, uğraşıyordu millet eskiden bu işlerle.

değil, daha geniş olman lazım. bazı insanlar bile bile imla hatası da yapabilir; çünkü yazım tarzı bir insanın karakterini de kısmen ortaya çıkarır. insan da olmadığı karaktere bürünmemek için yazısını bozuk yazabilir.

sen de bu kadar mükemmeliyetçi olmaya çalışırken hayatı ıskaladığının farkında mısın?

hadi hayırlısı...

@desdinova, öeh çok zorlama bi cevap olmuş be abi :)

@mrtskn, ya yazım hatası olan ile dilbilgisi eksikliğinden olan hata fark ediliyor zaten. yazım hatası sorun değil herkes yapabilir.

msj atmalısın hakkaten =)

yani imla hatası derken ne kasdediyoruz burada. nokta, virgül, noktalı virgül, kesme işareti, ayrı yazılan bağlaçlar soru ekleri, dahiler, üç noktalar, iki noktalar, tırnak işaretleri, tireler, inceltme sapkaları... of çok varmış senin de işin zor tabii =P

bi de @desdinova: katılıyorum ben konuştuğum gibi yazmayı seviyorum mesela hatta sözlükte bunun piri olmuş yazarları okumaktan pek bir hoşlanıyorum. virgül yerine nokta kullanmak ya da sonsuz sayıda cümleleri virgüller ile birbirine dantellemek gibi hastalıklarım var. dadaist bir kalbim, konstrüktivist bir beynim var. entrylerimi itina ile takip ediniz, buradan bütün yoldaşlarıma selam ederim rim rim im im m m m ...

typo'lar kendini belli ediyor zaten. ama mesela "geneldede durum böyle" gibi bir cümle gördüğümde de uyarıyorum. ha bazısı da bağlaçlara dikkat ederken koskoca entry'i bi tane bile noktalama işareti kullanmadan bitirmiş oluyor onları kendi haline bırakıyorum :P

şimdi o de'yi ayrı yazsa da bu sefer de cümlede yüklem yok anlam bozukluğu devam edecek =P sorun sadece de ya da mi?dir mi ozman ozman... müdür müdür müdür? gibi.

dilbilgisine önem veririm ama yazılışını yanlış bildiğim için hatalı kullandığım veya yazarken hata yaptığım bir kelimeyi sonradan fark edersem düzeltirim, bu durumda benden önce fark eden birinin düzeltmesi kadar normal bir şey olamaz..

sadece üslup önemli; ("düzelt lan onu, höt" şeklinde bir talep gelmediğini varsayarak) herhangi bir konuda mesajla nazikçe uyaranda değil ters davranan insanda sorun vardır bence..

(pek güzel otorite rolü yapıp ahkam kesiyorum ama gördüğünüz gibi çift noktayla bitiriyorum ben de cümlelerimi.. siz beni çeviri yaparken görün esas; yazım denetimine gerek bile kalmıyor be, heyt..)

aslında bu sorun entry'nin altına "imla hatası" gibi bir buton konularak çözülebilir. yau bir de sözlük yazarı olan kişinin dilini bilmemesi içler acısı oluyor. ve sözlükte çok fazla var bu durum. ben de zaman zaman uyarıyorum ama öyle çok ki, fena batıyor. sırf bunun için mesai yapabilir bir takım sözlükçüler. rahatsızlığın doğaldır deckard. direkt "çok kötü" basılması ibneliği de pek hoş olur. evet...

tapaj hatası önemli değil de bariz gramer hatalarına ben de kılım. konuşma dili ayrı bir konu, ama ısrarla imla hatası yapıp bir de "ne var ki bunda?" diyenlere önyargı ile bakıyorum, onları hor görüyorum :p . hatamda beni uyaranlara da teşekkür ediyorum, ben de çok tapaj hatası yaparım nitekim. disleksi filan ayrı bir durum tabii, ama sözlük gibi bir ortamda elinden geleni yapmalı bence insan doğru yazmak için.

anonim imla hatası uyarısı gönderen buton fikri pek hoş, evet.

İmla hatası yapanı uyarıyorum ben de, daha çok da anlatım bozukluklarını -misal ölüm şansı falan gibi- Ters cevap vereni sevmem, entrylerine de karşıma çıkarsa çok kötüyü basarım. Tribal enfexion'a katılıyorum, ifadesine bu kadar önem vermeyen bir adam dünyanın sırrını ifşa etse umrumda değil.

sözlükte bu işle ilgilenen "hacivatlar" denen bir grup vardı bir aralar,şimdi de var mı bilmiyorum ama... bi sormak lazım.

Hayatı ıskalamak mı? İki cümleden bu kadar kesin bir yorum çıkarılmasını efesle kınıyorum.

Açıkçası benim imla hatamı uyarırsa biri hiç gocunmam, bilakis sevinirim. Ama kimseyi de uyarmam mesela. Tamamen subjektif kriterlere bağlı bir şey bu, genellenebilecek bir yorum olduğunu zannetmiyorum. Ama illa genellemek gerekirse bence çoğunluğun siniri bozulmuyordur.

mevzubahis melih bey olunca hiçbirşey söylemek mümkün değildir efendim.ama dediğiniz gibi kongre merkezi olarak görünüyor internette de.hatta şurayı inceleyebilirsiniz.
www.karcelsan.com.tr

i.melih beyin şehir planlamasından haberi olup olmadığını mı soruyorsunuz hala?! ciddi ciddi soruyor musunuz?
kuğulu kavşağı,akay,köprülü bilmemne geçitler,odtü yıkım çabası.. daha sayayım mı sorunuza şaşırma sebebimi açıklamak açısından?

arkadaşlar anlamadığım, farzedelimki İ.melih bey birden bire siyaseti bırakacak aday olmıyacak hiçbişey yapmayacak ne bileyim hatta somali ye gidecek. o zaman herşey güllük gülistanlık olacak diimi? neden onu eleştireceğinize onun siyasetini ya da üyesi olduğu partiyi yaptıklarını, arkasına sığındığı geleneği eleştirmiyorsunuz. bak sinirlendirdiniz beni anlatamayacam galiba...
yani demem o ki bir kişi bu kadar güçlü olmamalı bu kadar insanı rahatsız etmemeli bu kadar insanı etkilememli. bu demokrasiye ters bişey. biz bunu eleştirelim. sistemi sorgulayalım. işin kolayına kaçmayalım. i.melih gökcek gitse yine aynı mantıkla yine aynı görüşte başkası olacak. ya da farklı görüşte farklı biri gelse bu seferde belli bir kesim aynı düşünceleri taşıyacak. bunun çözümü için konuşalım. melih şöyle melih böyle demek işin kolayına kaçmaktır. bende tasvip etmiyorum yaptıklarını ama sadece bir insan bu kadar insanı nasıl böyle olumsuz etkiliyor biz bu durumun çözümü için söylemlerde bulunmalıyız.
hazırlıksız yakalandım tümüyle düşüncelerimi anlatamadım hoşgörün.

bence gayet güzel bir yapı. hatta o şekilde anıtlaştırılması taraftarıyım. yanlış anlasılmasın, muhalefet olmak için söylemiyorum bunları. cidden hoşuma gidiyor böyle yapılar.

bu tarz yapıları seviyorsanız eski havagazı fabrikasını da severdiniz. müzeleştirilmesi gereken tarihi bir yerken onu da melih efendi yıktırdı.

Armada'nın karşısındaki çelik yığını olarak düzeltelim öncelikle.
Kongre merkezi ve Ankara'nın en büyük oteli olması projesiyle temeli atıldı, altından direkt metro hattına geçiş sağlanacaktı. Bu kadar geniş olmasının ve yolun hemen kenarında olmasının nedeni bu. Yer altındaki kısım sorunsuz tamamlandı ve metro hizmete sokulduğunda buradan geçecek ve burası durak olarak kullanılacaktır. Metro inşaatı için yerin altından pay almak konusunda belediyelerin herhangi bir sıkıntısı olmaz. Yer altındaki metro inşaatı ve temel atma işi sonlandıktan sonra yer üstüne çıkınca sorunlar baş gösterdi çünkü belediye gelip de istediği yere üst yapı kuramıyor haliyle. Buradaki arsanın da %40'ının Atatürk Orman Çiftliği'ne ait olduğu ortaya çıkınca mahkemelik oldular, şu anda mahkemeleri devam ediyor, ayrıca güvenilmez bir haber kaynağından aldığım bilgiye göre dava açılmadan önce de ödenekleri olmadığı için inşaat durma aşamasına gelmiş.
Şehir planlama hesaplarına göre önümüzdeki 50 yıllık süreçte şu anda 4 şeritli olan eskişehir yolunun 5. şeride ihtiyacı olmayacağı öngörülmektedir. Özellikle O.D.T.Ü Kampüsü'nün içinden geçirilmesi planlanan iki viyadük yapılır ve Bilkent civarından Ahlatlıbel'e kadar çıkılabilecek bir bağlantı yolu yapılırsa bahsettiğimiz bölgedeki yoğunluk ziyadesiyle azalacaktır.
Son olarak; oradaki çelik yığınının boyutuna ve kullanılan profile bakacak olursak; en azından 20 katlı bir çelik yapıyı beklemek yanlış olmaz, tahminimce Armada'dan daha yüksek bir otel yapılacaktır.

başlıktan anladıgım kadarıyla zaten e-mba düşünüyorsunuz ki bunun parasızı gibi bi secenek mevcut degil.
devlet üniversitelerinde tezli işletme yüksek lisansları mevcut,kabul edilmeniz halinde sadece harc yatırıyorsunuz ama onlar da genellikle güz döneminde acılıyorlar.ve 66 ales de biraz düşük bir puan olmuş,sonucta %50si alınıyor alesin,en cok etkisi olan unsur o.eğer ara donemde girip bahar yarıyılında baslamak istiyorsanız tezsiz yüksek lisans programlarına bakmanız gerekecektr ki bunlar da 2. öğretimdir,işinizi aksatmadan takip edebilirsiniz. iş çıkışlarında derslere katılabileceginiz bi mba programı secmeniz bnce e-mba den iyi olur.ama yok illa e-mba diyorsanız maltepe üniversitesinin ve bilgi üniversitesinin e-mba programları var.ikisinin de iyi oldugunu duymustum.ama ücret olarak kıyas yapmak gerekirse bilgi, maltepeyi ikiye katlar.

www.emba.sakarya.edu.tr

şunları da ekleyim, çalışma saatlerim çok değişken, sadece ve sadece kayıt yaptırıp internet üzerinden takip etmek istiyorum..

vakıf üniversiteleri alesten min. 55 istiyorlardı yanılmıyorsam?

artık türki devletlere yada kıbrıs mıbrıs bir yere kayıt yapılır mı yani nasıl olur..?

maltepe üniversitesinde e-mba programına bu dönem başladım. süper değil ama kalkıp derse gitseydim de bundan iyi olmazdı kesinlikle. bilgi ye göre fiyatı çok iyi. tavsiye ederim. dersler 21:00 - 22:00 arası oluyor ilk dönem. bu saatten erken ders yok. dolayısı ile derslere girilebiliyor.

amac sadece askerligi ertelemekse bogazici, koc ve sabanci dan uzak durulmali. tercihen bilgi de bunlara eklenebilir. zira hem yuksek meblagli, hem de zor sartlar gerektiren okullardir.

www.yesevi.net

inay
ismail (y varmis gibi icinde)
ilkay (unisex gibi sanki)

surdan bakabilirsiniz.
www.bebek-isimleri.gen.tr

oyle 3 yil adini bilmeden muhabbet ettigim insan oldu. isin tersi her gordugunde ismimle sesleniyor, muhabbet esnasinda 40 kere adimi telaffuz ediyordu. simdi adini ogrendim ama yillardir gormuyorum adami.

ismi suna benziyodu muhabbetleri pek ise yaramaz. ben olsam bir sekilde isminin yazdigi bir belgeye bakmayaa calisirdim.
"pason var mi? versene bi... ya bu yaldizli dalga her yil yenileniyo mu bendeki eski galiba"
ya da
"kaclisin sen? hadi lan o kadar yasli/genc olamazsin. kimligini gostermezsen inanmam"
gibi.

durumu bir arkadasina anlat, sonra ayni ortama girin. bi sekilde muhabbet edin beraber, sonra arkadasiniz "bu arada tanismadik, ben x" diye elini uzatsin adama. adam da adini soyler hayat ne guzel
bu arada 2-3 kez denemisimdir biraz kastirmakla beraber yuzde yuz basarili yontemdir

bir de ortak bi arkadasiniz varsa facebooktan arkadas listesine bakilabilir, gorunce tanidik gelir elbet.

ya o sana seslendiginde sen de oo hacı naber nassın fln de caktırma.

ilyas?

"adini unutmusum soyler misin bir daha?" demek bu kadar zor olmamali...

ehliyet kimlik benzeri şeylerini iste bir dahaki görüşmede. öğrenci kimliği nasıl ya sizin okulun gibi saçma bir bahane olabilir. ya da bankamatik kartı arkasından banka müşteri hizmetleri numarasını öğrenmek iste. benimkini kaybettim de. işbankası vardır kesin onda.

adını sormasına sorarım da adımı bilen bi insana kalkıp da pardon unuttum adın neydi dersem ayıp olur gibime geliyo.neyse taktikleri deneyelim.
ilyas,inay,ismail,ilkay değil bu arada=)

nüfus cüzdanındaki fotoğrafın ne kadar komik çıktığı ile ilgili bir sohbete gir. sonrasında onunkine bak :)

ben kendi adımı bile zor aklımda tutuyorum. bir de yüzsüzce insanları da unuturum. bir kişiyle binlerce kez tanışma faslına girebiliyorum hatta. merhaba ben random blonde - daha once tanışmıştık ben ahmet - ahmeti unutur hemen. merhaba ben de çok memnun oldum isim neydi - ahmet merhaba ben de şey ee random blonde sizin neydi? böyle gider bu yani bu kadar kasmayın yahu. bir daha görünce arkadaşı benim gibi bende balık hafızası var adın neydi ya diyiverin gitsin. hayır hatırlayacaksınız galba ilyastı galiba ihsandı diye naber ihsan diceksin ne ihsanı ya ben tarik! dicek daha da beter olucak. sorun gitsin. bin kez sorun. sizi seven böyle sevsin, kabullensin değil mi ama.

bir daha karşılaştığınızda, üşütmüşüm ilaç aldım serseme döndüm ya da tansiyonum düştü konuşmakta bile güçlük çekiyorum, bak kaç yıllık arkadaşız adın bile aklıma gelmiyor şu an falan bahanesiyle ismini öğrenmeye çalışın bence.

ben tanıştığım adamların ismini değil yüzünü de unutuyorum, ismini unuttuğum zaman genellikle ortak bir arkadaşımıza çaktırmadan soruyorum, başka türlü gelmiyor aklıma, isim hafızam zaten çok zayıftır ama bu ortak arkadaş konusu epey işe yarar.
birde bu isim unutma mevzusu açıldığında hep aklıma babamın bir arkadaşı gelir, adama babamın aşağı yukarı 15 senelik arkadaşı ama babama hep hakkı diyor.

toto - hold the line
journey - wheel in the sky
survivor - there's no easy way out
malmsteen - hold on , you don't remember I'l never forget
direkt aklıma gelenler bunlar ama 80lerde mi çıkmış bu şarkılar tam bilemiyorum.

died in your arms, eye of the tiger, final countdown, tarz olarak biraz degisik ama gutter ballet, someday love will find you, now you're gone da benim ilk aklima gelenler.

hub ya da switch falan lazım o iş için.

ya da en temizi 4 ethernetli&wireless gateway-modemlerden alıp evin merkezi bir yerine koymak.

bir tanesini çatal yapıp ikiye ayıracağına iki kablo al her birini bir odaya döşe. bilgisayarın hangi odadaysa oradaki kabloya bağlarsan sorunun çözülür gibi.
çatal da yapabilirsin ama aynı anda bir pc kullanmak şartıyla. sinyal gücünde de azalma olur tabi.

evde modem ya da telefon hattı yok söylemesi ayıp.

tek bir kablodan gelen internet var. onu modeme bağlasam modemden wireless yayılır mı, o olmaz sanırım,

ama iki cıkışlı bir girişli bir ethernet coğalma aleti olmalı gibi, bilen varsa nasıldır adı nedir nerde satılır gösterebilir mi

hazır satılık bir çatal, ya da ethernet giriş olup, bunu wireless olarak yayabilecek bir modem cok iyi olur. telefon girişini wireless olarak yayanı bu işi de yapar mı

wireless router alip takabilirsiniz, ethernet girisinden gelen baglantiyi dagitir router'lar. ama en ucuzlari 70 ytl filandir, yukaida da linki verilmis zaten.. iki kabloyu uc uca eklemek icin iki tarafinda birer giris olan kucuk aparatlar var bir de, modemden gelen kablonun ucuna ondan takip iki odaya giden kablolari ihtiyainiza gore takip cikararak da isinizi gorebilirsiniz en ucuz sekilde.

elektrik prizlerine takılan bir adaptörle odadan odaya bağlantı yapılabiliyordu. www.zamazing.org şöyle bişey işte.

teşekkürler. öyle birşey varmış demek. ikinci elini falan ucuz bulmaya çalışacağım.

peki o routurları da modem gibi configüre edebilir miyim. şifre koyma, ya da mac adresi filtreleme, hatta gizleme yapabilir miyim.

quicknet mi kullanıyorsun efruz?

ortalama bir wireless router hepsini yapar, ama almadan dusundugunuz markanin manuelini indirip bakmakta fayda var. usb girisi olan bazi router'lara linux kurup ses karti takip muzik dinlemek ya da torrent download yaptirmak filan bile mumkun.

burnunu sürekli temiz tut, yani devamlı burnundan nefes al, boğazını yumuşatması için salep içebilir, boğazını açması için naneli şeker yiyebilirsin.

allerji olabilir. benim alerjim var, aşı oldum epey ama faydası olmadı. geniz akıntısı sıklıkla oluyor. bazen azalır, bazen çoğalır.

tedavisi yok diye biliyorum, temiz burun ve öğün aralarında birşey yeme diye tavsiye etmişti birisi

septum deviasyonu ve/veya konkalarda buyumeden mutevellit burun delikleriniz tikaliysa akacak mecra arayan akinti genize gidiyor olabilir.