[]

Türkçe

hayırlı cumartesiler. benim tdk ile derdim var. türkçe'yi çok seviyorum. onsuz yapamıyorum. türkçesiz geçen yurtdışı günlerimde türkçe konuşan birini görsem abuk sabuk şeylerden bahsederek konuyu uzatıp daha çok türkçe konuşmaya çabalıyorum. bunu bir ihtiyaç olarak algılayınız.

şimdi geçiyorum sorularıma:

1) tdk dışında, türkçe'nin gelişmesini, törpülenmesini, yayılmasını, güçlenmesini vb hedefleyen/destekleyen kurumlar var mıdır? varsa adreslerini verin çayı koysunlar gidiyorum.

2) bu sorular daha önce de aklıma gelmişti ama az önce şöyle bir başlık görünce yazmaya karar verdim: "Beşiktaş ve çevresinde kaliteli bir French press alabileceğimiz yer bilen??". şimdi konuyu britanya'nın köpeğiyim ondan ingilizce konuşuyorum'a getirmeyeceğim elbet, french press nedir inanın bir bilgim yok, herhalde bir mutfak gereci filandır. sorunun içini de okumadım. ama belli ki türkçede karşılayan bir ismi yok ki arkadaşımız başlıkta genel kullanılışını alıp yazmış. sorum şu: biz şimdi böyle oturup tdk'nın buna türkçe bir isim vermesini mi beklemek zorundayız? ardından "abi ayaklı götürgeçli çok amaçlı bıdıbıdı demiş adamlar çok komik yuh yaa hahah" gibi iğrençliklere katlanmak zorunda mıyız? (o lafları edenler zaten "duyulduğunda kaçma isteği uyandıran bilmemneler" başlığında çokça incelenmiş)

demek istediğim; diyelim ben bugün gidip "türkçe kelime bulma kurumu" kursam; bürom filan var, sonra o french press için "rororo" gibi bir şey uydurursam, bu da çok kullanışlı olsa, kelimeyi yayma garantisi de versem; beni dinleyenler çıkar mı? çıkması için ne yapmalıyım?

evet bitti. lütfen "dil kendi kendine gelişir, şöyle olur, kabul görür, böyle olur, canlı bir varlıktır" vb cevaplarla gelmeyiniz. ulaşmak istediğim hani nasıl "bundan sonra ytl demiyoruz, geçti, tl diyoruz. " gibi bir durum olduğunda herkes uyuyorsa, yine güçlü bir kurum tarafından yabancı isimler veya mevcut bir kelimenin farklılaştırılması "emredilirse" başarılı olunabilir mi?

öpüyorum.

 
kelime bulma konusunda sizin bulduğunuz ya da kendi deyiminizle uydurduğunuz kelime akılda kalıcı kolay ve o gerecin yaptığı işi karşılıyorsa o kelime zaten kendiliğinden yayılır.


  • cumingsoon  (28.02.09 03:48:36) 
şahane soru.

benim de tdk ile derdim var. bir sürü de entry girdim konuyla ilgili. yabancı kelimelere buldukları karşılıklar, gerçekten de kendileriyle dalga geçirtmek için bulunmuş gibi. yani "çok oturgaçlı götürgeç" gerçek bir karşılık değil, espri amaçlı uydurulmuş, ama bıraksan tdk'yı, hakikaten de otobüse "çok oturgaçlı götürgeç" der. zira yüzyıllardır "ataş" diye kullandığımız 4 harfli yazması, okuması, söylemesi, akılda tutması kolay kelimeye "tutturgaç" diye çince bir karşılık bulabiliyorlar. bir sürü örneği var bunun. french press tek içimlik filtre kahve yapmaya yarayan bi alet ve türkçesi yok. bıraksan buna da gaçlı guçlu bir şey bulurlar. ya da salak bir kısaltma (faks kelimesine belgegeçer diyip, ondan sonra da uzun bulup belgeç yapmak gibi) "kahveyapar" ya da "kahvesüzer" giye bir karşılık bulur, sonra da kısaltır "kahyap", "kahsüz" gibi rezalet bir kısaltma yaparlar. kimse de tutmaz. allahaşkına kaçımız faks'a belgeç, email'e elmek diyoruz? tutacak kelimeler bulamıyorlar. french press'e rororo desek daha çok tutar.

destekliyorum ve bir atılımınız olacaksa yanınızdayım.
  • kibritsuyu  (28.02.09 07:30:18 ~ 07:31:02) 
french press için tek kelimelik bir karşılık yok bildiğim kadarıyla. mesela, bana birisi sorsa "french press mi, o da ne?" diye, "filtre kahve yapılan alet" falan diye açıklamam gerekiyor. bu tip durumlar tamamen kavramın, toplumun kültüründe var olup olmamasıyla ilgili. japonların sake içtiği minik kasenin onlarda en az bir ismi vardır, ama bizde yok, çünkü bizim kültürümüzde böyle bir gereç yok. hani derler ya, eskimolarda kar önemli bir şey olduğu için, kar anlamına gelen bilmem kaç kelime var diye, böyle bir durum.

günümüzde bu tip kavramlar/nesne isimleri, bizde kullanılmaya başladığında yabancı dildeki isimleri ile benimseniyorlar. bence bunun sebebi teknoloji ve iletişimin gelişmesiyle yabancı kültürlerin çok kolay izlenebilir, ulaşılabilir olması. Bu benimseme sürecinde anglosakson kültürün baskınlığı olduğunu gözlemliyorum. sizin verdiğiniz örneğe bakarsak, fransızlar french press için "cafetiere" kelimesini kullanıyor ama bizde yerleşen ingilizcesi oluyor. bir kez yerleştiğinde de yerine türkçe bir kelime yerleştirmek zor. bu konuda tdk'nın en büyük başarısının, "bilgisayar" kelimesini tam zamanında üretmek olduğu söylenir, yoksa büyük ihtimal hepimiz bu alete kompütür diyor olacaktık.
  • mermaid  (28.02.09 09:24:02) 
söyleniş, okunui, yazılış kolaylığına falan hiç dikkat etmiyor tdk. halka nasıl daha kolay gelir diye de düşünmüyor. bilgisayar gerçekten tam zamanında bulunmuş bir karşılık. ama 20 senedir kullanılan, artık piyasadan kalkmak üzere olan "faks"a belgegeçer demek için çok geç kalındı. bi de gegeçe falan diye okunması zor. kısaltıp belgeç de yapsan şu saatten sonra kimse tutmaz.

bazı kelimelerin illa ki türkçe kelimelerle karşılanmaya çalışılmasını da anlamıyorum. tek bir türkçe kelimeyle karşılanamayınca 2-3 türkçe kelimeyle açıklanıyor, uzun gelirse ilk harflerinden kıslatılıyor. ya da yaptığı işin sonuna "-gaç -geç" getiriliyor. bu türkçe değil ki. şahsen yapı ve kural itibariyle türkçeye daha uygun olan yabancı kelimenin kullanılmasını tercih ederim. yani french press'e kahve süzdürgeci, kahve yapacı falan gibi bir şey deneceğine "kafetiyer" densin, bu şekilde girsin dilimize tercih ederim.
  • kibritsuyu  (28.02.09 09:52:30) 
bilgisayar kelimesi ve bu alandaki bircok terim icin (bkz: aydin koksal)

su anki tdk'nin durumunu ben de pek ic acici bulmuyorum, ama zamaninda iyi isler yapmislar gercekten.

bir de guzel bir ironi (bunun da duzgun bir turkcesi yok ama yerlesmis, guzel olmus. istihza da guzel gerci) ornegi (bkz: milli produktivite merkezi)
  • lykos  (28.02.09 11:05:04) 
bu düsünceniz, devlet destekli, bol gönüllülerden cok güzel bir proje olur.
hatta madem bu kadar ilgilisiniz, baslangic olarak konu ile alakali kisileri bir araya toplayici bir site de olusturulabilir.

bir diger mevzu ise, karsilik üretilen kelimelere bir sekilde tinisal olarak sempati mi duyulmuyor, serde tembellik mi var ayri bir konu. örnegin almanca´da yabanci kelimelere illaki bir karsilik bulunmus bu zaman kadar. lakin son yy esiginde onlarda da gözle görülür ciddi yabanci kelime kullanimi var. ancak almanca´da uzun kelimelere hic de soguk bakilmamis, yazim da ve sözlü anlatim icinde yerlesik olarak kullaniliyor. bu hususa deginis sebebim, bu bizde bulunan uzun kelimelere sicak bakilmayisinin, baska sebepleri oldugunu düsünüyorum. lakin diger bazi arkadaslarin da degindigi gibi türk dili tetkik cemiyeti zamaninda türetilen kelimerin kalitesi müthistir. bugün o sekilde saglam, hizli ve tutarli kelime türetilmeyisinin sebebini de dil yüzünden degilde de, dile hakim insanlarin azligindan kaynaklandigini saniyorum.

sadede gelirsek, her dil güzeldir bizim de hamurunda yoguruldugumuz bu dil, heran gelistirilmeye muhtac.
genel anlamda, konu ciddiye alinsa müthis seylere imza atmak pek ala mümkün.
  • aheste cek kurekleri millet uyanmasin  (28.02.09 11:11:04 ~ 11:28:17) 
bu konuda dil derneği önemli ve ciddiye alınan bir kurumdur. www.dildernegi.org.tr adlı internet sitesi mevcut.

dille sıkı uğraşı olan birisi olarak benim de tdk ile derdim var. bu konuyla ilgili sözlük'te de birçok "entry" girdim.(bak yine ecnebicesini kullandık. girdi desek şuna. veya giri) tdk ile ilgili temel sorunlardan birisi tutarsızlığı. bunun kökeninde de 1980 darbesinden tdk'nın yapısıyla oynanması yatıyor. ben tdk'nın yayınlarına güvenmiyorum. imla kılavuzu olarak bu konuyla ciddi ilgilenen herkesin yaptığı gibi ana yazım kılavuzu'nu, sözlük olarak da darbeyle yapısı değiştirilmeden önceki son sarih tdk sözlük çalışması olan 1983 tdk türkçe sözlük'ü kullanıyorum. bunun ışında can yayınları'ndan çıkma ali püsküllüoğlu'nun sözlüğü iyidir. ayrıca merhum andreas tietze'nin simurg'dan çıkma etimolojik türkçe sözlüğünün tamlanmasını da - her ne kadar ölümünden sonra yıllar sürecek olsa da - dört gözle ve sabırla beklemekteyim.

dilin gelişmesi için yapılması gereken temel şey onu kullanmak ve bilmek. söcüklerin türemesini sağlayan şey temelde akademik, bilimsel ve edebi alanda onun kullanılmasıdır. bunu sağlayabilmek için de insanlara iyi bir dil eğitiminin verilmesi gerekir. yurtdışında eskiden latince ve klasik yunanca eğitiminin verilmesinin sebebi insanlar entelektüel çalışmaya girdikleri zaman gereksindikleri sözcükleri türetebilsinler diyedir.
türkiye'de ise dil yeterince kullanılmadığı için - yani yaratıcı entelektüel çalışma yeterli olmadığı için - iş tdk'ya kalıyor. dolayısıyla bu halkın kullanımı ve sözcük türetmesiyle bulunacak bir şey değil. bugün halkın kullandığı temel gereçleri karşılayacak belli başlı sözcükler zaten var. asıl mesele felsefe, sosyal bilimler, fen bilimleri, özellikle yurtdışından alınan teknoloji, edebiyat vb. alanlardaki sözckülerin türetilmesi.

bu da aslında sorunun sadece bir kısmı. türkçe sorunları hep ideolojik bir bakış açısından ele alınmakta. türkçe'nin zenginleştirilmesi - daha doğrusu yoksullaşmaktan kurtarılması - düşünülmemekte. bugün beğenmediğimiz ingilizcesnin sözvarlığı türkçe'den çok daha geniş olanaklar sunuyor. öztürkçeleştirmek bir çözüm değil, pek çok kere ayakbağı olabiliyor. örnekse tercüme etmek yerine çevirmek dediniğiniz anda bu dilde bir daraltmadır. daraltmanın sebebi çevirmek sözcüğünün zaten başka anlamlara gelmesidir. siz bugün "açık" dediğiniz sözlükte açık sözcüğünün yüzlerce anlamı vardır. nüanslar hatta temel ayrımlar belirsizdir. konuşmayı her tarafa çekebilirsiniz. bizim bir tek sözcükle karşılamak zorunda olduğumuz birbirinden farklı kavramları elin oğlu 50 farklı sözcükle belirgin bir şekilde ayırabiliyorsa burada dilin sözvarlığı açısından bir yoksulluğu var demektir.

türkçe'de öztürkçecilik veya osmanlıcacılık sığlığını aşamadık. beri yanda "bırakınız geçsinler" duruyor. "bırakınız geçsinler" dediğiniz anda bırakalım o zmaan başka dil konuşalım! bu da çözüm değil. o zaman temel ilke bir dilin kendi sözvarlığından yararlanarak dili olabildiğince zenginleştirmek olamlıdır. bugün disk sözcüğü türkçe'de zaten kullanılan bir sözcük. siz tutup da discplayer yerine bir sözcük aradığınızda buna tekerçalar demek abes. diskçalar demek daha mantıklıdır. pratiktir, dili gereksiz bir sürü anlamdaş ve ikircil sözcüklerle hantallaştırmaz, yoksullaştırmazsınız. örnek: yeni hava iş kanunu tasarısında uçuş personeli yerine uçucu personel denilmiş. uçucu? uçucu madde gibi yani. bu dili kısırlaştırmaktır. aynı sözcüğpe birden fazla kavramı bindirip dili hantal ve yoksul kılmaktır. çünkü dilimin sınırları dünyamın sınırlarını belirler! (bkz: ludwig wittgenstein)

ben dile çok kafa yoran birisiyim. bu konuda sürekli çalışıyorum. yazdığım metinlerde dilin olanklarını kullanmaya, akla yatkın yeni yollar arayıp zenginleştirmeye gayret ediyorum. dil kullanıla kullanıla gelişir. ama halktan önce yazarlarca, entelektüellerce, akdemisyenlerce... tabii bunu yapan adamların da dili bilmeleri gerekmekte.bunda bir kurumun da katkıları olur. ama şu anki "darbe yemiş" tdk bunu gerçekleştirmekten yoksundur. bileşik sözcüklerin yazımı konusunda bile tutarsız ve çelişkili bir tutum içinde olan şimdiki tdk'dan medet umulamaz. öte yandan "ne kadar orta asya kökenli olmayan sözcük varsa topunun köküne kibritsuyu" diye oktay sinanoğlu gibi yalınkılıç ve kör dvüşüyle saldırıya geçenler de bana salt mantıksız bir milliyetçilik içindeler gibi gelmekte. hiçbir dilde sadece safkan sözcüklerle konuşamazsınız. olanaksızdır! bu yüzden türkçeyi zenginleştirmede öztürkçecilik adına sözcük ırkçılığına gidilmemelidir.

ancak ben yine de türkçe'nin kendi sözcük dağarcığından devinim sağlanarak devinim kazandırılmasından yanayım. dışarıdan gelme gereçlere ait sözcüklerse işin sadece bir boyutu. bugün iki önemli sorun varsa onlardan birisi dilin yoksul bir biçimde temel kavram nüanslarından yoksun olmasıdır. bir diğeri ise dışarıdan gelen sözcüklerin artık türkçe imlaya bile uydurulmadan dil içinde kullanılmaları. french press deneceğine frençpres dense ona bile razıyım neredeyse.
  • beccaria  (28.02.09 11:13:03) 
bana sorarsaniz tdk kadar biz de sucluyuz. kibritsuyunun orneginden gidiyorum, faksa belgegecer demeliyiz. nedeni de gercekten gecen bir belgenin olmasi. aklima ilk gelen ornek almanlar ve onlarin nerede ise dunyada standartlasmis kelimleri kendilerine gore cevirmeleri. ornegin televizyona fernsehen diyorlar ve bu fern ve sehenden olusuyor. biraraya gelince uzaktan izlenen gibi bir anlam cikiyor (almancam yok denecek kadar az, birebir ceviriyorum). peki biz televizyon icin uzaktanizlenen diye bir tamlama olustursak kacimiz bunu kullanir? olusturulan kelimenin soylenis kolayligi kadar o kelimeyi bilmeyen icin ifade ettigi anlam da onemli. yani belgegecer deyince bunu faks ile iliskilendirmek hic zor degil.


  • kadirsavun  (28.02.09 11:50:24 ~ 11:51:55) 
@kadirsavun: ilişkilendirmek zor değil zaten. öyle bir açıklamalı kelime ki ne olduğu şıp diye anlaşılıyor. yani biri bana "tutturgaç" dese ataş demek istediğini anlarım. ama ataş gibi sade, güzel bir kelime dururken sırf fransızcadan gelmiş diye bundan rahatsız olup "yooh bu gavırca. olmaz" diyip dört harfli iki heceli mis gibi kelimeyi, dokuz harfli, üç heceli acaip bir kelimeye dönüştürmeye ne gerek var.

bel-ge-ge-çer. 10 harfli, dört heceli. ortadaki heceler de ge ge diye tekrar ediyor. upuzun bir kelime. karşılığı ne? "faks". raks gibi, dans gibi türkçe olarak kabul edilmiş kelimelere ne kadar da benziyor. ama yok olmaz. ingilizce bu. illa türkçe olacak. isterse 20 harfli karşılık olsun, yazması da söylemesi de garip olsun, ama türkçe olsun.

yabancı kökenli tren sözcüğüne espri olsun diye "alttan tüttürmeli üstten öttürmeli götürgeç" denmesini hiç acaip karşılayamıyorum bu yüzden. valla bıraksan buna benzer bir karşılık bulurlar. ha duyunca tranden bahsedildiğini anlıyorum ama sadece anlıyorum. kimse benden böyle karşılıkları (gerçek olanlarından bahsediyorum bu esprilerden değil) benimsememi beklemesin.
  • kibritsuyu  (28.02.09 17:02:52) 
1
buraya yazılanların hakları Sir Anthony Hopkins'e aittir.
yazan eden compumaster, ilgilenen eden fader
modere edenler angelus, Artibir, aychovsky, baba jo, basond, compumaster, deckard, duyulmasi gerektigi kadar, fader, fraise, groove salad, kahvegibi, kaymaktutmayansicaksut, kibritsuyu, monstro, pandispanya, robin, ron dennis
bu sitede yazılanların hiçbiri doğru değildir. site içeriği küçükler için sakıncalı olabilir. yazılardan yazarları sorumludur. kaynak göstermeden alıntılanamaz. devlet tarafından atanmış bir kurumun internet üzerinde kimin hangi bilgiye ulaşıp ulaşamayacağına karar vermesi insan haklarına aykırıdır. web siteleri kullanıcıların istekleri doğrultusunda bağlandıkları yerlerdir. kullanıcılar isterlerse bir web sitesine bağlanmayabilirler. bu güçleri ve imkanları mevcuttur. bir kullanıcı bir siteye bağlanmak istiyorsa bu onun tercihi ve hakkıdır. bağlanmak istemiyorsa bu yine onun tercihi ve hakkıdır. halkın kendisine hizmet etmesi için görevlendirdiği kurumlar hadlerini aşıp halka neye ulaşıp ulaşmayacağını bilmeyen cahil cühela muamelesi edemezler. ebeveynlerin çocuklarını sakıncalı içeriklerden koruması için çok sayıda bedava ve ücretli yazılım mevcuttur. bu yazılımlar bir web tarayıcısını kullanmaktan daha karmaşık teknik bilgi gerektirmemektedir. devletin milletini küçük düşürmesi ve ebleh yerine koyması yasaktır. Skimlinks ile linkler üzerinden yönlendirme payı alınmaktadır.