maliyetler düşse size iade mi yapacaktı ? bunu sorun kendisine ?

Evet kafamda bu soru. Adamlar sanki alttan alttan inşaatı bırakır gideriz size de yazık olur mesajı veriyor gibiler. Vicdanınıza kalmış bu para siz bilirsiniz diyolar.

Sözleşmenizde böyle bir madde yoksa ve talep edilen ücreti vermezseniz size hukuki olarak hiç bir yaptırımı olmaz diye düşünüyorum. Ama büyük ihtimalle bu durumda müteahit inşaata devam etmeyecek, yada en iyi ihtimalle süreci yavaşlatacaktır. Sözleşmenizde mutlaka müteahit sözleşme şartlarını yerine getirmezse kat maliklerine verilecek teminat miktarı vardır. Bunun tanzimi yoluna gidebilirsiniz fakat benim bildiğim kadarıyla bu süreç çok uzun ve zorlu. Benimde evim kentsel dönüşümde ve 1 yıl önce bitmesi gereken ev şuan hala temel atma seviyesinde maalesef. İnsanlar mağdur olmasın diye getirilen bu uygulama yeni bir mağduriyet oluşturdu. İnşaatı söz verilen tarihte, söz verildiği şekilde bitirilen çok az proje duydum.

Firma battıktan sonra tazminat falan da zor.

Açmazdasınız. Biz de aşağı yukarı aynı pozisyondayız (daha büyük, hatta çok daha büyük bir inşaat firmasıyla).

Olası senaryolar
1) Adama ekstra parayı verip ev sahibi olmak.
2) Adama ekstra parayı verip, o paradan da olmak.
3) Adama ekstra parayı vermeyip dava açıp davayı kazanarak haciz yoluyla şimdiye kadar verdiğinizi geri almak.
4) Adama ekstra parayı vermeyip, sonrasında adamın iflas ilan edişiyle birlikte davayı kazansanız bile adamdan paranızı alamamak.

Leş hukuk sistemimizi özetlediğimi düşünüyorum. Ama tabii ki siz en iyisi bir avukata danışın.

Olası senaryolar güzel özetlenmiş teşekkürler.

Hatta ekstra parayı verip bir süre sonra tekrar ekstra istemesi ile genişletilebilir olası senaryolar

Üstte yazmayı atladım. Bizim projede şuana kadar ekstra para istenmedi fakat sözleşmede yazan 4+1 160 m2 evler bir anda 3+1 125 m2 ye düşürüldü. Çünkü müteahit planladığı kadar yüksek katlı binalar için ruhsat alamadı. Bir umut inşaat başlayıp bitsin diye evlerin 3+1 e düşürülmesini bile kabul ettik ama maalesef hala bir arpa boyu yol alamadık.

bu hususta piyasada yapılan genelde şudur. "birim fiyatlar" (yani resmi gazetede yayınlanan yapı yaklaşık birim maliyetleri) fiyatlarındaki ortalama artış yüzdesine göre bir artış yapılır. inşaat sektörü krizde. adamlar artış olmazsa batacaklar, güçleri yetmeyecek mevcut fiyatlarla işi bitirmeye. eğer müteattidinize güveniyorsanız bence yapmanız gereken, birim fiyatlardaki artış oranına göre her dairenin ekstra para vermesi. öteki türlü elinizde yarım kalmış bir inşaat olacak ve kimseye faydası olmayacak. batmış müteahhit için, hukuki olarak ha bir fazla dava, ha bir eksik olmuş çok şey farketmez. hukuken haklı olmanız sizi evinize kavuşturmaz. ama müteahhitin başka işleri varsa elinde ve sizden alacağı ekstra parayı diğer işleri için kullanıcaksa o zaman işiniz yaş. dediğim gibi, burada mevzu müteahhitin güvenilirliği...

Kendisi daire almayacak mi o binadan? Yoksa ayni daire sayisina para ile mi yaptiriyorsunuz?

Kendisinin de dairesi olacaksa o daire uzerinden bi anlasma yapabilirsiniz. Apartmanca daireyi alabilirsiniz, sonra satma kosulu ile. Bu saatte aklima bisey gelmedi ama o daire uzerinden yuruyun. Hic olmadi el koyabilecek sekilde biseyler yapin ki birakip gitse bile baska muteahhit bulabilin.

Müteahhit firmanın belki on tane yarım inşaatı var, hiç bitmiş inşaatı yok. Biz firma seçerken bu firma elemanları kravat taktıkları için bunları tercih etti apartman sakinleri.

Kendileri daire almayacak buradan. Para ile yaptırıyoruz.

valla biraz bu iş müteahhitlerin iş bilmezlikleri biraz da tr'nin son dönemdeki b*ka sarmasından kaynaklı.

burda şuna dikkat etmemiz gerekiyor. siz başta tüm parayı verdiniz mi ev sahipleri olarak? hadi verdiniz diyelim. müteahhit amcam bizim görüşümüzle tüm malzemeyi stoğa çekebilirdi...

vermediniz diyelim: müteahhit amcam da sizin vadenize göre evin fiyatını biçmeliydi. bunu da yaparken. dolar 1 sene önce 3 ise demeliydi ki sene sonunda 4 olur. vadede kalan parayı önce dolara çevirip * 4 yapıp sonra vade sayısına bölmeliydi. ama işler ne kopararırsam kar mantığında olduğu için böyle yürümüyor.

yukarıdakilerin de yazdığı gibi işler açmazda. ama ben tr şartlarında herhangi bir ürününn gelecekte fiyatının düşme ihtimali olduğunu sanmıyorum. yani fiyatlar düşse paranızı geri verir miydi? sorusu sadece soru. ama müteahhit amcamın da geleceği planlayamaması sizin sorununuz değil.

bence öyle kaba taslak %20 demeyin. adamdan girdi fiyatlarının geçen seneki ve bu seneki fiyatların listesini isteyin ona göre hesap çıkartın ücretin de yarısını verin. sonuçta adamın zararına da ortak olacak değilsiniz. o da zamanında önlemini alsaymış.

Biz de sozlesmede Artema yaziyor da vay efenim nasil ECA takmayi dusunurmusuz diye zilgit yiyoruz. Suranin ciktisini alip kat maliklerine gondereyim.

@qobel: ödemenin tamamını yapmadık ama her kat maliki bunlarla masaya oturup anlaşma yaptı. biz ödemeleri inşaat süresi olan 12 ay vadeye yaydık, ama peşin ödeyen de ona göre indirimini aldı. "sen de malzemeni o fiyatlardan bağlasaydın" diyenler oldu, adam da şöyle cevap verdi: "zaten bağladım. ama adamlar sözleşmemize ihanet ettiler. vermiyorlar o paradan. bunları mahkemeye versem 3 yıl bunu mu bekleyeceğiz" falan filan. gerçi bizi bağlamaz orası. sen yüksek paradan malzeme alarak devam et inşaata, bi yandan da bunları mahkemeye ver, ne kadar sürerse sürsün sonunda alırsın tazminatını.

İzlemedim ama mümkün sanırım: www.youtube.com
(google dostunuzdur yoldaşınızdır)

[EDİT: yeni cevap yazıp kalabalık etmek istemedim, alttaki ateşe cevap vereyim: "kullananlardan tavsiye" istiyorsanız sorunuzda bunu belirtmeniz epey faydalı olabilir. sdshasd]

@gonion

Kullananlardan tavsiye istiyoruz burda.Sitenin amacı bu.

Kullanan biriyim tam yazacaktım ki cevabını gördüm. Öküzlük yapma amacını anlamadım ama adabı muaşeretten habersiz köylü kurnazlarını sevmiyorum

@Kara

Ne öküzlüğü yapmışım acaba?Bugün günlerden ne diye sormadık herhalde.

Egzozun içine su kaçırmış olma ihtimaliniz olabilir belki. Zaten motosiklet yıkarken en dikkat edilecek şey odur genelde. İyice kuruduktan sonra tekrar deneyin

Hocam motorsiklet değil, motosiklet. (Bilmişlik değil, maksat doğrusunu söylemek)

Soruna gelirsek, büyük bir ihtimalle bujiniz ıslanmış gibi. Youtube'dan incelerseniz bujinizin nereden söküldugunü, sizde söküp kurulayıp takabilirsiniz.

Çalışıyor ama gaz verince boğuluyor mu?

Buji piposunu söküp kurulayın, hava filtre kutusunu kontrol edin su kaçmasın (zor)

Gaz telini koparmış olabilirsiniz en basit olarak. Kontrol edin bir

kettle ı var mı tost makinesi var mı bunlara bak. www.googleadservices.com Şöyle güzel bir şey alabilirsin onların işine çok yarayacaktır. durumun çok iyiyse dolan kartuşlu bi yazıcı alabilirsin, mutfak alışverişi yapabilirsin. aklıma bunlar geldi.

mini fırın

Tost makinesi +1
Plase: Döküm tava

Düşük bütçeli : Mısır Patlatma Makinesi
Orta Bütçeli : Mikrodalga Fırın

Temel eşyaları var açıkçası
Zaten o nedenle bilemedim ne alsam :(
not: ayrıca ben de öğrenciyim bütçemi fazla zorlamasa çok iyi olur

Kupa alabilirsiniz klasik. Vardır o diyorsanız çevrenizde rosmann varsa domol marka temizlik islak mendilleri var 6-7 lira bi şey ondan alın bir iki tane, paket yapıp size biraz kolaylık hediye etmek istedim diye not yazın verin, bağımlısı olacaklar. Evet kalıcı değil ama temel şeyler varsa en güzeli tüketilebilir şeyler almak. Bi şarap alıp gidilir genelde bi üst versiyonunda.

nevresim takimi veya battaniye. bizde az vardi, birileri kaldikca cok zor oluyodu sirkulasyonu saglamak.

evde eksik olup gözüne batan bir şeyler alabilirsin, tost makinesi, ütü, dik elektrik süpürgesi, tava vs.

veya onlara ihtiyaçları yoksa, ev ahalisinin sayısına veya gelen giden arkadaşlarının yoğunluğuna göre tavla veya okey takımı alabilirsin

veyahut onların istediği bir zamanda eve temizlikçi çağırıp parasını sen ödeyebilirsin

polar battaniye
filtre kahve aparatlari (ogutucu, French press, kagit, cekirdek kahve, chemex vs)
termossal urunler (kahve-yemek saklama, tasima)
duduklu tencere
pufuduk terlikler
kutu oyunu

ikea üzerinden gidersek;

tablo
sehpa
paspas
ayaklı aydınlatma
cansız bitki

Dostum benimki arkadaş ortamıydı

Sözlükten.
Bu bana bi mesaj attı bi sınavla ilgili, konu konuyu açtı, kokteyl muhabbeti falan geçerken ertesi güne çağırdım bunu, geldi. İlk başlarda arkadaş gibi başladık, 2 ay falan konuştuk flörtlü flörtlü. sonra dışarıda yalnız kaldığımız günlerden birinde bu öptü beni, orada bi seks döndü ayaküstü. Seks sonrası artık benim namusumsun diyip alnından öptüm, ondan sonra sevgili olduk.

Son dört sevgilimin hepsi sözlükten.

Normalde böylesi durumlarda kendi kendime "aman geç ya niye uğraşacaksın ki?" diyerek geçiyorum. Ama bu sefer geçemedim.

Buraya gelip ilişkisinin nasıl başladığını "ayrıntılı" şekilde anlatacak varsa saygı duyarım.

A M A

Bu nasıl bir sorma şeklidir? "Ayrıntı istiyorum". Emredersiniz haşmetmeabımız.

Bir soruyu sormanın bin yolu varsa, insanlar neden en kabalarını tercih ediyorlar? Benim sorum da bu olsun.

Sevgilimle tanışmama ilişkin cevap: Size ne?

arkaaşın arkadaşıydı. o zamanlar ortamlar ortamlar tabi.

duyurudan

hatırlamıyorum. bugün falan ayrılırım zati. bu ne lan :(

İlk günü geçiyorum madem orasını merak etmiyorsun.

Facebook tan ekledim. Ekledim çünkü mesajımı görsün istedim. Bazen başka gelen kutusuna düşüyormuş.

Kosa ve öz yazdık. Geçen akşam sohbet çok güzeldi, tekrarlamak isterim. Saat ve yer konuştuk. Hepsi o.

Sonra kimseden net atak olmadı, az ben az o derken ilişkinin içinde bulduk.

okulda lab dersinde ders anlatırken yanıma geldi.

üniversiteden. aynı derse girmiştik okulun ilk haftasıydı. orda bir tanıştık hoş kız falan demiştim içimden. ardından aynı bölümden olduğumuzu da öğrenince içim rahatladı. bir iki kere toplu bir şekilde dışarı çıktık. özel mesajlar falan da o esnada başladı. hemen hemen 3 aylık bir arkadaşlık ve flört döneminden sonra da ilk adımı ben attım o da gülerek aynı şeyi düşündüğünü söyledi. başta çok çekinmiştim ulan arkadaş gözüyle bakarsa bana diye. bir gün gemileri yakıp söylediğimde üstümden büyük bir yük kalkmıştı. iyi ki de cesur davranmışım. 5 sene oldu.

Derste gördüm. Bakışmaya başladık. Bi gün otobüste arkasından inip ondan hoşlandığımı, bi şeyler içmek istediğimi söyledim. Sonra gerisi geldi zaten.

Arkadaş ortamından şimdiye kadar hiç sevgilim olmadı. Kavak yelleri tipi ilişki başlangıçlarını sevmem. Sıradışılığa hayranım. Ndndnsms

okuldan birkaç kişi ders çalışacaktık. ben ektim. gruptan birisiyle karşılaştım neden gelmedin dedi geçiştirdim, tanımıyordum zaten kızı. ben sana anlatırım dersi buluşalım dedi. numaralaştık. sonra tesadüfen o akşam buluştuk. o geceden itibaren ivmelenerek devam etti mevzu. sevgili olma atağı gelmedi, kendi kendine zaman içerisinde gelişti.

danstan.

bu arada ulan ne çok kişi varmış olm burdan sevgili yapan. duyuru duyuru değil tinder mübarek :)

Tinder, fakat bitecek gibi. Birkaç buluşma sonrası yakınlaşma oldu.
Kavga yok her şey çok sakin, fakat muhabbettin devamı gelmiyor.
İstek benden geldi ondan ışık aldıktan sonra.
Bir deneyelim dedik fakat uzak mesafe olmaz demiştim ona da, olmuyor.

Couchsurfing'den. Aslında kuzeni ile buluşacaktık, mesaj atmıştı biraz şehri gezdirir misin diye. Buluştuk, iki kişi geldiler. Onunla iletişimimiz kuzen kişisine göre daha çok tuttu, 1 sene arkadaş kaldık türkiye'de olmadığı için ama sevgili olalım istiyordu. İstanbul'a taşındı, sonrası aşk meşk.

Digiturk'un "kesin bir şey söyleyemeyiz" dediği bir olaya buradan kesin cevap alamazsınız (alsanız bile ciddiye almamanız gerekir).

Yerinizde olsam o maçı evde izleyemeyecekmiş gibi düşünürdüm. İzlersem de piyangodan bedava maç çıkmış gibi sevinir, oturur izlerdim.

Dezavantajları; maçın başlamasına 10 dakika kalana kadar açık tutup son 10 dakikada kesebilirler ---veya maç başladıktan 2 dakika sonra kesebilirler. Daha da kötüsü maçın ortasında kesebilirler. Digiturk'ten her şey beklenir.

444'lü numaradan 2 dakikada değiştirebilirsiniz. Yılda 2 veya 3 kez değiştirebiliyorsunuz yalnız, ona dikkat etmek lazım.

Çağrı merkezinden arayıp değiştirebilirsiniz yılda 2 defa yalnız taksitli avans varsa değiştiremezsiniz

telefona speedtest programını indir. 4g ve 3g de hız testleri yap hangisi daha iyiyse onunla kullanırsın. ancak telefon ne kadar az diş çekerse o kadar pil yer haberin olsun

@mr.goodcat speedteste ne hikmetse 7-8 mbps alıyorum, tam çeken yerde 25-30 alıyordum ama 7-8 bile benim için bir nimet şu anda. Ama hız testinde gösterdiği performansı kıçıkırık bir fotoğrafı 10 saniyede yüklemeye çalışırken gösteremiyor. Anlam veremedim.

Böyle sorun yaşayan birkaç arkadaşımın farklı zamanlarda operatörü arayıp sorunu dile getirerek çözebildiğine birinci elden şahidim. Bir şansınızı deneyin derim ben.

Bu "evimde telefon çekmiyor" diye operatöre sitem edenlere bayılıyorum. Arayıp şikayetini dile getirdin mi diye sorduğumda neredeyse herkes "aramam mı gerekiyor?" diyor. Radyo sinyali sahadaki birçok şeyden etiklenebiliyor. Operatörler drive test yaparak sinyal kalitesini düzenli olarak takip de etseler sürekli değişen şehir ortamından dolayı alabildiğiniz sinyal seviyeleri çeşitli nedenlerden dolayı azalabiliyor. Böyle bir sorun varsa türk telekom'u arayıp sorununuzu dile getirin. Sorun hemen giderilmese dahi isteğinizi işlem sırasına alırlar ve mutlaka bir çözüm sunarlar.

son durum : operatör arandı. internet ayarlarını sıfırlayın güncelleme göndereceğim kapatıp açın cihazı dedi. bir değişiklik olmadı.

Başka bir arkadaş bende kalıyor.
Yer yok, kusura bakma. Bir dahakine artık.

Misafirim var diyerek savuşturun.

1- misafirim var.
2- iş için şehir dışındayım.
3- Evi hamamböceği bastı, ben de arkadaşta kalcam, ilaçlama var.

sana ayıp olmayan şey kuzenlerine niye ayıp oluyormuş (üstelik ailenle yaşıyorsun)? misafirim var, şehir dışındayım. teyzemgiller burda falan diye savuştur. 2. aramasından önce dönme.

edit: ayıp mevzuunu da dile getir, biz eşek miyiz lan diyerekten...

memleketten akrabalar var de.

Kuzenlerime ayıp olur da arkadaşıma olmaz mı amk? Nefret ediyorum böyle emrivaki insanlardan! Bence direkt bende kalamazsın, istemiyorum de.

Çok sinir oldum arkadaşına.

Kız arkadaşım ben de kalıyor

sen tek mi yaşıyorsun ailenle mi? ona göre çözüm bulalım

ha, şu ayrıntıları vereyim de daha iyi yalan üretebilelim:

1. kız arkadaşım yok,
2. ailemle yaşıyorum.

aaa ne gıcıkmış ya...

"teyzemler, dayımlar vs. gelecekmiş yaaa çok üzüldüm kusura bakma"

(uzakta yaşayan birileri varsa onlar gelmiş olsun, mecbur yatıya kalacaklar :)

Oha bir de ailenle yaşıyorsun, ne hayvan öküzmüş arkadaşın. Sen evde yokum desen annenlere gelecek neredeyse.

Bir de kuzenlerine ayıp olurmuş yuh.

Kardeş bizimkiler rahatsız biraz bu ara sağlık problemleri var (sakın açıklama yapma ona ne), müsait olamayacağım. yaz be gönder. Arama bile.

akrabalarımız var +1

en güzeli bu olur. topu ailene at.

Gelmesine 3-4 gün kala, "bizim şirket toplantı/eğitim vs için beni bir haftalığına x şehrine gönderiyor. dolayısıyla, senin geldiğin zamanda İstanbul'da olmayacağım. Olaylar aniden gelişti, benim de yeni haberim oldu." diyebilirsin.

akraba yalanı güzel. şehir dışındayım deme. seni sadece kullanıyor mu yoksa ertesi gün senle de buluşmak isteyecek mi bekle. arkadaşı mısın oteli misin öğrenirsin.

akraba en temizi. bir düğün için gelmişler bizde konaklıyorlar. temiz.

Gelme aq seni sevmiyorum de

Kuzen varsa kuzen-ler geliyor de. Hem böylelikle gün içinde buluşmak isterse başkasıyla olacağını bilir ve görüşmeme bahanen de hazır olur.

Ev müsait değil.

şehir dışındayım +1

dostum ailem misafir istemiyor şu aralar, kafalarımız biraz karışık. kusura bakma yoksa biliyorsun derdim

Bahane bulma bence, bir sonraki sefer yine gelmeye kalkacak, o zaman ne diyeceksin?

Pasifliği bırakıp açıkça konuşmakta yarar var. Böyle böyle satış yapıyorsun hoşuma gitmiyor, kusura bakma karşim kuzenlerine ayıp oluyor da bize olmuyor mu? vs vs..
Adam yaptığının farkında bile değil muhtemelen, sen söylemeden de farkına varmayacak.

2 sene önce yaptığı şey çok yanlış.
Ve insan köyde bile yaşasa gidip evinde kaldığı insana buraya gelip de ne yapacaksın demez.

Yalan uydurmana gerek yok açık açık söyle.
Açık açık söyleyemiyorsan öyle bir şeyler de ki gerçek olmadığı başından attığın belli olsun.

yalan söyleme, peggy +1. illa da söyleyeyim diyorsan akraba +1.

Akraba +1

Bence cagir, gelsin. Sen simdiden budakli bir mese odununu suya yatir, "arakdasin" gelince odunla tanistir.

Saka bir yana yalana filan gerek yok, bence "gecen sefer bu yaptigini insan insana yapmaz, ben seninle gorusmek istemiyorum" de.

sözlükten idonthaveatvset bende abi, hiç insan sevmez, yatıracak yerim yok, de.

yalan söyleme+1
yalan söylemekle ona davranışını düzeltme şansı tanımamış olursun daha önemlisi öz saygını zedelersin. kendini yemeden, büyük patlamalara meydan vermeden anlayacağı dilde söylemek en güzeli.

"valla geçenki satışın o kadar koydu ki kanka hala içim soğumadı, o yüzden alamıycam seni evime" de. böylece ilişkiniz tamamen sonlanmış olur ve sen de bir parazitten kurtulmuş olursun.

bruce ve bruce gibi düşünenlere katılıyorum. bu boktan arkadaşlığı sündürmeyin yalan söylerek. kesip atın gitsin.

yalan soyleme +1 son olayi yuzune vur gelmesin kusura da baksin kirilirsa da kirilsin. o ne yuzsuzlukmus oyle ya. ayip.1

bruce'a artı bir der ve kanka dememeni rica ederim. kankası kimse onda kalsın

(bkz: eşek tıraşı)
Gitmeden kendiniz kestirirseniz hem nizami, hem de göze güzel görünen bir saçınız olabilir. Kışladaki berberin nasıl keseceği tam bir muamma. Makinayla önden girip arkadan çıkmak şeklinde vuku bulur genelde. Ama siz bilirsiniz tabii.

kesilen ortam, kullanılan makina ve hijyen.
bence kestir, hatta evde kendin kes daha iyi.

Aga onla mı uğraşcan çak 3’e geç ya

Zaten o bot parka işiyle uğraşıyosun bi de

Mutlaka kendin traş olup git, sıra bekleme.

hiç uğraşma gitmeden kestir. hem sıraya girmekten kurtulursun hem kötü berberden.
polatli topçu ve füze okulu yedek subay bölüğünde askerlik yaptigim sirada herkes berberden sikayetciydi. dusun ki burasi yedek subay okulu.

15 lira için aids olmamak mantığı.

1000 tane adamın kafasından geçen, ne kadar temiz olduğu asla belli olmayan bir makinayla kim neden traş olmak istesin

hijyen diyen arkadaşların düzenli gittiği kuaförler herkese ayrı makine ve makas mı kullanıyor merak ettim.

hijyeni filan boşverin de, ben acemideyken bi kaç kişi traşsız geldi. adamları üstünlerinde giysilerle örtü mortü örtmeden ayak üstü traş ettiler. traşı yapan da yine acemi asker. aslkfajs. banyoyu da bi hafta sora yapabilmiştik. kaç gün kaşındılar boş yere o kadar kıllı kıllı. risk almaya gerek yok yani. 349 kd.

23 yıldır askeriyede birkaç liraya tıraş olurum, henüz eşek tıraşı gibi bir durum yaşamadım. ama normal erlere nasıl yapılır bilmem zaten standart 3 numara değil mi yaw?

Vereceğin para tas çatlasın 15 hadi 20 tl orda sıraya gireceksn 5 saat sıraya bi dünya insan eski pusku bir makina yamuk yumuk kesecek kıllar boynuna girecek fln

traş olup gitmenizi ve askerde traş olmamanızı şiddetle tavsiye ederim. orada oç un birine verdiler aleti saçlarımı yola yola kesti kısa dönemim diye. ortamın yabancısı olduğum için ses de çıkaramamıştım.

@Drakath evet üç numara, ama polatli'da örneğin yedek subay adayi alabulus (?) istiyor, adam makineyi dayiyor üç numara yapiyor umrunda degil. makine de eski oldugunfan merdiven saclar olusuyordu :D berber de kadrolu berberdi ustelik :D

@Delay Fuze, gürler zaferin teranesiyle karşim.. ;)

Benim hayalim o berberin işi gibi bi işte çalışmak abi. Kafana göre takıl, 2 tıraş yap, 4,5’ta çık git. Aralarda çay sigara yap falan. Mis.

@tabudeviren coooşkuuuun sesiiii bir topun deeeeerinden deerine!

orada kestir.
benim acemilikte kestiler. diğerleri güneş altında beklerken yahut birşeylere koştururken beni ve bi kaç arkadaşı berbere gönderdiler. orada sakin sakin, oturarak bekledim. sonra makineyle baya kısa yaptı saçları. geri döndüğümde saçları kestirmiş gelenler daha bitik durumdaydı

İnternetten epey araştırıp sizinle aynı sıkıntıyı yaşamış biri olarak konuşuyorum; n11, gittigidiyor, hepsiburada ve türevlerinde tam bir fiyat karmaşası var. Ortalama fiyatlar zaten anlamsız şekilde yüksek ve ayrıca hangisi iyi yorgandır, hangisi üşütür vb bilemiyoruz.

En temizi eve en yakın manifaturacıya gidip (adı buydu değil mi?) oradan hem kaliteli hem de ucuzunu elden almak. Benim yorgan seçimimdeki kriterim üşütmemesiydi ve elime en ağır gelen yorganı aldım. Çift kişilik, afedersiniz eşek ölüsü gibi (babaanne yorganı) = 60 TL.

İnternette hiç sürünmeye gerek yok bunun için, tabii eğer imkanınız varsa.

PS: İnternette "kaliteli" dedikleri yorganlar 180-200 TL civarı gidiyor. Ben bu bahsettiğim yorganı + çift kişilik battaniye + tam nevresim takımı (yorgan kılıfı, iki yastık kılıfı ve yatak örtüsü) toplamına 140 lira verdim diyeyim, ötesini siz düşünün.

Evde kaz tüyü, yün ve elyaf yorganlar var kaliteli markalar ama ben hafif olduğu için bimden aldığım elyaf yorganı kullanıyordum. Ev sıcaktı tabi şimdiye kadar. Biz çift kişilik yorganı enine örtüyoruz yoksa birimizim kıçı açıkta kalıyor. Battal boy almak en iyisi ama evdeki nevresimler normal boysa sığmaz nevresime. 2 de battal nevresim almak lazım.
Madamcoco indirimlerini takip edebilirsiniz elyaf için. Yün için de yataş vs bakmak lazım.

seneler önce, doların dolar olduğu zamanlar çinden 100 dolara ipek yorgan getirtmiştim. 8 seneyi geçti halen kullanırız, çok da memnunuz. bir bakın derim.

yun yorganda sorun yikama ve kurutma kismi sanirim.

ikeadan aldıklarım bizi hiç üzmedi. hem sıcacık tutuyor hem de hiç ağırlığı yok. Ayrıca ölçüleri enine hiçbir standart yorganda yok, çift kişilik yorganla iki kişi rahat yorgana dolanabiliyoruz gönlümüzce

(git:www.ikea.com.tr )

yatsan'ın kaz tüyü yorganları şahane. ama ederini bilemedim, tuzlu biraz galiba. bir de yorgan programında yıkamak gerekiyor, normal programa atarsanız o tüyler topak topak olup kılıfın içinde köşe kapmaca oynuyorlar sonra, geri döndürebilene aşkolsun.

Yorgan hikaye, sevişmek şahane.

alabiliyorsun.onu ilgilendirmez.

Yapı kredi pos cihazı olan yerlerden alırsın

Benzin istasyonları da olur.

Marketin üye işyeri olması gerekiyor evet. Market üye ise ne aldığınıza karışamazlar, normal alışverişinizi yaparsınız, ödeme kısmında worldpuan ile ödeyeceğim dersiniz ve biter. Migros bildiğim kadarıyla World üye işyeriydi ama şimdiki durumunu bilmiyorum.

Aynısını yine Migros'ta Axess ile yaşamış, üye işyeri olmadığı için puan kullanamamıştım (sonradan Axess'in hiç ama hiç yaygın olmadığını acı şekilde tecrübe edip o kredi kartını iptal de ettirmiştim, o ayrı).

Bu sorunun cevabini tam olarak anlamaniz icin biyokimya ogrenmeniz gerekir. Bu sureclerin hepsi molekuler surecler. Kimsenin karar aldigi falan yok. Aslinda olay kimyasal tepkimelerin gerceklesmesinde sakli. Ornegin, yangin dedigimiz sey oksijen ile iliskili, ortamda oksijen oldugunda ve baska birtakim kosullar gerceklestiginde yangin cikiyor ve bu bir kimyasal tepkimenin sonucu. O hucrenin kendini klonlamasi da benzer sekilde bir dizi tepkimenin gerceklesmesinin bir sonucu. Bu tepkimeler genellikle birbirini tetikliyor zaten.

Konuyla ilgiliyseniz Lehninger Biyokimya kitabinda canliligin baslangici cok guzel anlatilmisti. Internetten bulabilirsiniz.

Evrimin, canlının hücrenin öncesinde hiçten nasıl bir evren oluştu onun üzerine ortaya atılan teorileri düşünmen anlaman gerek.

evren 'altın koşullar'ın sonuçlarının bir birikimi şeklinde düşünülebilir:

www.ted.com

olayı şöyle düşünün bir sürü hücrenin bir şeyler yaptığını ama en sonunda bölünme hareketini yapanların yaşamlarını devam ettirebildiğini; yani karar alma diye bir şey yok herkes bir şeyler deniyor tutturanlar yaşamlarını bölünerek uzatabiliyorlar; tabii bu deneyler milyonlarca yıl sürebiliyor, tesadüf ama o kadar zor bir tesadüf değil. Bir kumarhanede milyon kere kolu çekseniz illa ki birden fazla kez kazanırsınız gibi düşünün.

@gezegen olan pluton çok güzel anlatmış. Evrimle alakalı okumaya devam ettikçe zaten ana fikrin bu olduğunu göreceksiniz. "Bir kumarhanede milyon kere kolu çekseniz illa ki birden fazla kez kazanırsınız gibi düşünün." bu düşünce tarzı, evrimde takıldığınız her noktada sorunuzu cevaplandıracaktır.

Niye 2 gözümüz var? Aynı soruyu sorunca cevabınızı alırsınız. Çünkü 2 gözü olmak, doğada avantaj sağlamış ve 1-3-etc gözü olanlara karşı bize üstünlük vermiş ve soyumuzu devam ettirebilmişiz (örneğin basitliğinden ötürü kusuruma bakmayın). Ana mantık bu.

Evrim canlılığın nasıl oluştuğuna, fiziksel anlamda maddenin içinde canlılığın nasıl hasıl olduğuna cevap vermez. Sadece biyolojik bir süreci ifade eder.

İzleyiniz: youtu.be 10. dk’dan itibaren

baba diyorum genelde. arada geyiğine hoca dediğim olur.

cicikuş diyorum. sadece ben cicikuş diyorum zannederdim, meğer yanlız değilmişim.

Genelde baba derim ama arada "reis" veya "yaşlı kurt" dediğim oluyor. Yalnız ablam bokunu çıkarabiliyor bazen. Fadırella nedir birader. (Yaşlar 30+ bu arada)

Taksim'de ben bir şeye takılmışım. Babam önden gitmiş fark etmemiş. Dursun diye bağırıyorum "CİCİKUUUUUUŞ"

memo derdim..

Baba
Tatlım (anneme de derim)
X Bey
X'ciğim

Ruh halime gore bunlardan birini kullanıyorum. Rehberime Sezar diye kayıtlı.

ismiyle hitap ederim, ismine ek takarım ismini kısaltırım babammmmmmm derim mr. soyadımız derim. çok ciddi biri olmasına rağmen hiç laf etmiyor.. burdan kendisini sevdiğimi sölemek istiyorum.

Baba derim. Standart ve en normali bence

baba/babacım

baboy ve reyiz

Kendisine hitap ederken "baba", başkalarıyla babamın gıyabında konuşurken "bizim peder" derim.

Çoğunlukla baba, babacım dışında "naber dostum" falan derdim. Bir de saçlarını karıştırıp naber ufaklık dediğim zamanlar olurdu, çok gülerdi saçma bulduğu için.

mühendis olarak çok düz adamım herhalde.
annem bababm ve kardeşlerm telefonuma isim ve soyisimle kayıtlı.
anneme anne , babama baba derim.

Isim ya da baba

kendisine hayatım boyunca baba dışında bir hitabım olmadı. ama telefonda "the ismi" şeklinde kayıtlı.

buba bunlar kompuladaki buba sesiyle...

baba diyorum

samuray :)

ciddiyet gerektiren bir ortamda değilsek babilim diyorum.

Baba diyorum dümdüz.

Hello papa.

Genellikle isim+cım.
Ağır işim düşerse dede.
Dışarda isim+bey.
Bunların saygısızlık kabul edileceği bir ortam varsa baba.
Canım benim ömrü uzun olsun.

Baba derim işim düşerse ve ciddi bir konuşma yapılacaksa isim bey kombinasyonu tercihim.

Babacım, baboli.

Babişkom ya da babişkocum..

Okulda falan babam arıyor arkadaşların yanında telefonu efendim babişkocum diye açıyorum, kazık kadar adam olarak tuhaf duruyor tabi ama seviyorum öyle demeyi.

Elbette değildir ama temizini (ve düşük kilometrelisini) bulmak gerçekten çok zor. Bence nefis araba.

Fransız dökülür. (Bu yüzden temizini bulmak zor)

Bizde var 3 senedir biniyoruz sorun varsa cevaplayabilirim tam bir Yahudi mercedesi

Niye kerizlik olsun. bu dünyaya bi kere geliyorsun. istediğin arabaya bin.

değildir. alan arkadaşım gayet mutlu.

2.0 motorlu manuel vites.

dw documentary

Bilmemeniz düşük ihtimal ama bilmiyorsanız bayılacağınıza inanıyorum: Primitive Technology
www.youtube.com

turktorrent.im

İlk sorudan başlayayım, ms word kullandım ve gayet de yeterli buldum.

Bence ilk yapmanız gereken şey, alanınıza ilişkin daha önce yazılmış tezlerden hoşunuza giden birkaç tane bularak, onlara göre şekillendirmeye başlamanız (intihal demiyorum, şekil şemal açısından. örneğin içindekiler sayfasını nasıl yapalım vb konular)

Sonra tez yönetmeliğine uygun satır aralığı seçimi, font belirleme, sayfa kenar boşlukları, kapak ve 2. kapak dizaynı vb konular.

Bu çerçeveyi oturttuktan sonra, artık konu ne üzerine ise, başlıyorsunuz harala gürele yazmaya.

Önemli nokta: Tezin yazım sürecinde tez danışmanınızı arada dürtükleyip "bak şöyle şöyle yaptım/yapıyorum" şeklinde bilgi vermek gerekir. Yoksa bitişe yakın "aaa bu hiç olmamış, şunu şunu da ekleseydin, bunu bunu çıkar bence" gibi yorumlar haddinden fazla can sıkar.

ben mühendislik alanında tez yazdım. word yeterli oldu. diğer programları hiç kullanmamış olsam da denemek istesem bile öğrenmem gerekeceğinden hiç denemedim.

önce @gonion un dediği gibi yapısal öğelere bakmak için benzer alandaki bir teze bakıp bölümler hakkında fikir edinebilirsin. ör: abstract, abbreviation, nomenclature, contents, list of table, list of figure, introduction, literature review, methodology, study, discussion, conclusion, future work, acknowledgement, appendix etc.

sonra her başlık altına neler geleceği hakkında fikrin olduğu için elindeki kaynaklardan başlarsın yazmaya. taslak bile olsa teze yaz sonra 50 bin kere geri dönüp onları değiştireceksin nasılsa.

yine @gonion un dediği gibi danışmanla iletişim çok önemli. genelde pek faydaları olmasa da notu onlar vereceği için süreç hakkında sürekli bilgi vermek gerekli. bazen diyecek ki bunu yapmışsın çok güzel ama bi sensitivity analysis de iyi olurdu. error barların eksik vs gibi. çünkü bu tip küçük şeyler tez bittikten sonra kritik olarak geri döndüğünde çok can sıkıyor. 100 sayfa çalışma vermişssin, bunun detaylarını appendix e ekleseydin keşke, ne yaptığını görürdük vs diyorlar, can sıkıyor.

bazense çalışmanın yönünü değiştirebiliyorlar. çünkü teze başladığında nereye varacağğını sen de bilmiyorsun. o yüzden danışmanla ilerlemek her zaman güvenli seçenek.

appendix kullanımı önemli. neyi ne kadar detaylı ana kısma koyacağın, neyi appendix e atacağın çok önemli. mesela bi arkadaş doktora tezi sırasında 20 tane makale yazmış, bunları komple appendixe atmış çünkü ana konuyu sadece destekleyici şeyler. konuyla direkt ilgili değil. bunlar da danışmanla konuşulabilir tabi. çalışmanın kapsamına bağlı.

bol şans.

word yeterli ama wordde içindekiler tablolar vs kısmını uygun yap makroları kullan yoksa çok uğraşırsın

latex kullandım. okulun hali hazırda zaten latex belgesi vardı. onun üzerinden değiştirip yaptığım için gayet kolay oldu. benimki mühendislik teziydi, haliyle baya çok denklem vardı. wordde çok uğraşırdım diye düşünüyorum.

tezi yazdıkça hocaya gönder okusun. hocanın kontrol etmesi için tüm tezi yazmanı bekleme. hocayla bu şekilde iletişimde kalmak bence çok önemli. biz her hafta buluşuyorduk, bu sayede hem hocanın benden ne istediğini daha iyi anlıyor hem de buluşacağımız için ona göre tezi savsaklamıyor, çalışıyordum.

bir de introductionı en son yazarsan daha rahat edersin. yani sırasıyla tezin ana bölümü sonra sonuç en son girişi yazacaksın.

oynamadıysan soma

observer da olabilir. oynamadım ama çok beğenildiğini biliyorum

fallout new vegas, alpha protocol, l.a. noire, to the moon ve son olarak vampire:the masquerade-bloodlines.

hepsi iyi oyunlardır, değerli oyunlardır. oyun seçemezsen tavsiyem sonuncusundan başlaman.

Ben yine yeniden "The Witcher III: Wild Hunt" diyorum. Bu oyunu önermekten bıkmıyorum.

Mass effect 2 Türkçe yama ile.Tavsiyemdir.

Bioshock serisi (ben hikayesini çok seviyorum.)

Portal 2

Assassin’s Creed serisini 4 e kadar oynayabilirsin galiba. hemen hemen aynı özelliklere sahip bilgisayarlarımız ben 4 e kadar oynayabildim. oyunun hikayesi çok güzel eğer ingilizce konusunda sıkıntılı isen internette bolca altyazı mevcut altyazılı oynamanı tavsiye ederim.

Soma +1

SpecOps The Line diyorum. Mindfucklardan mindfuck beğeniyorsun o derece. Her saniye gittikçe artan tempo ve derinleşen ve seni içine hapseden, yaptığın seçimleri yüzüne vuran bir senaryoya sahip. Bir savaş oyunundan çok daha fazlası.

Rpg olarak da Dragon' s Dogma Dark Arisen diyorum. " Skyrim ve Witcher evlense ancak Dragon' s Dogma gibi bir çocukları olurdu." diyorlar.

Fps- Rpg türündeyse Borderlands serisi diyorum ama belli bir süre sonra sıkılma ihtimalin var.

divinity original sin 2
dehşetengiz bir oyun.
muhteşem bir hikayesi var.
oynadığım en iyi rpg diyebil,irm.

Ibrahim Maalouf iyi bir tercih olabilir.

open.spotify.com

open.spotify.com

open.spotify.com

Mola elbette ki kişiden kişiye değişmekle birlikte ben olsam Kocaeli - Ankara arası duraksız gidip Ankara'da bir mola verirdim (Ankara'da durulabilecek mekanlar sayısız ama çıkışa yakın -Gölbaşı- mantıklı olabilir mesela). Sonrasında Ankara - Adana arası Aksaray'da bir mola daha verilebilir. Oradaki seçimim de Ağaçlı tesisleri oluyor genelde. Ondan sonra otobana girince direkt Adana'ya akıyor zaten ama otobandan çıkıp arada Pozantı'da bir şeyler yiyip içmek mümkün. (Eskiden otoban Pozantı'dan başlardı, otobana girmeden hemen önce mola vermek mümkündü. Şekerpınarı var, iyidir). En son Adana'ya girmek üzereyken ismini hatırlamıyorum ama otobanın üstünde köprü gibi bir restoran var. Oranın da kebabı iyidir.

İyi yolculuklar.

Boyasiz göçük tamir eden yerlere tamir ettirin, yetkili servis sart mi?

Yetkili servisler işçilik bilmez genelde orijinal parçayla değiştirirler. Yetkili servise gelen hasarlı araç kendi kaportacılarında tamir edilir çoğu servis dokunmaz bile.

İyi bir kaportacıda yarım boya, lokal falan halletmeye çalış.

Servis tüm parçayı boyar genelde, size özel bir şey değil. Ki bence de lokal yerine tüm parçanın boyanması daha doğru, çünkü iz kalabilir, rengi tutturamayabilirler vs. Ayrıca sadece tek parça boyalı, o da çamurluk ise araba değerinden bir şey kaybetmez. Piyasası 80 ise siz zaten ilana 82'den koyarsınız muhtemelen. Satacağınız fiyat da 79-82 arası olur. Bu durum tamamen boyasız arabada ne ise sizin arabanızda da öyle olur. Ama kaput, bagaj kapağı, kapı, tavan vb yerlerde boya olursa; piyasası 80 olan arabayı siz zaten -atıyorum- 75'ten koyarsınız, 72-75 arası da gider.

@her giriste sifresini unutan adam, bugüne dek bunun için çabaladım ama benim arabaya öyle bi vurdu ki karşıdaki, klimasından ses gelmeye başladı, far yıkama hortumu koptu, far ayakları kırıldı vs vs, göçükçü bunları başka yerlere yaptıracak muhtemelen ve yarım yamalak olmasından korkuyorum. biraz da bezdim...

Abus zincirli kilit.

İkisi de.

Adamlar çalmayı kafaya koyduktan sonra ne yazık ki yapacak bir şey yok. Herifler şarjlı spiral ile geliyorlar.

disk kilitindense zincir kilit daha iyi şirketin önünden kameranın önünden adamın motoru çalıp gittiler.

@John Bloor +1. İkisi birden. Ek olarak motorun üstüne de branda çekin derim. Eğer zinciri bağlayacak bir yer yoksa motoru kendi kendine zincirleyin (özellikle ön tekeri gövdeye bağlardım ben mesela.)

Ayrıca disk kilidini öne takıyorsanız zinciri mutlaka arka tekerden geçirin. Bizim bir arkadaş hem öne hem arkaya disk kilidi + zincir + branda yapardı. Disk kilitlerinin alarmlı olduğunu ayrıca belirtmem gerekir.

Pahalı ve hantal ama grade 100 zincir de düşünülebilir. Yere değmeyecek şekilde kullanılırsa spiral hariç kesemezler. Hem de evladiyelik olur :D

Backwoods'un her türlüsü diyorum. goo.gl

Romeo y juliet no 1.
Cohiba siglo 1
Guantanamera cristales.

Türkiye'den bakıyorsan Backwoods ve Toscanello.

Yurtdışındaysan türlü çeşitler var.

Yukarıdakileri de internetten bulabilirsin.

Hiç birini bilmiyorum.

Ben de hiçbirini bilmiyorum

Reproach, Ajar, Throttle, Mawkish'i biliyormuşum.

Edit: Bu kelimelerin bir kısmını universite mezunu Amerikalılar bilir. Yani yaklaşık 20 bin kelime bilmen gerekli. Bir Amerikalinin üniversite okuması durumunda 20.yasina kadar yılda 1000 kelime öğrendiği söylenir. Kaynak: Paul National - How to learn foreign languages

4 tanesini

throttle, reproach, pittance ve botch

throttle çok duydum özellikle bilgisayar & network alanında en kolayı o herhalde içlerinde.

pittance ve reproach dizi ve filmlerden duymuşluğum var.

botch ise botched up bodies diye bi tv programı vardı ordan aklıma geldi

diğerleri zormuş yalnız ilk defa duyuyorum.

teknik oldugundan throttle'i biliyorum.
Pittance duydum ama anlamini bilmiyorum.
Digerlerini ilk kez gordum.

ajar throttle reproach pittance ve botchu biliyorum. diğer kelimelere açıp bakmadım, ama legerdemain-uxoricide-mawkish üçlemesini çoğu native speakerın da bildiğini sanmıyorum.

throttle ve reproach denk geldiğim kelimeler olduğu için biliyorum. diğer kelimeleri denk gelsem aa böyle saçma bir kelimeyi daha önce de görmüştüm derdim büyük ihtimalle ama resmen hiçbirini daha önce duymadım bile. bu kelimeleri bilmesen de olur çünkü büyük ihtimalle bunları cümle içinde kurabileceğin bir ortamda bulunmazsın bile.

edit: reproach'ı tahmin ettim ama yüzde yüz emin değildim. konuşurken aklıma gelse kullanmaktan çekinip alternatifine yönelirdim.

zor bunlar sanki bilmiyorum

Şu kadarını bildim bu kadarını bilemedim --doğru yaklaşım değil. Bu bakış açısı sınavlarda da yardımcı olmaz. Üstteki arkadaşların da belirttiği gibi çoğu "native speaker"ın da bu sözcüklerin hepsini bilebileceğinden şüpheliyim.

"Sözlüğe bakmadan okuyup geçmek" ise bu sözcüklerin anlamını bilip bilmemekle çok alakalı değil. Örneğin "uxoricide". Eşini öldürmüş birinin hikayesini okurken sadece bu kelimeyi bilmemek "allah allah adam karısına ne yapmış anlamadım şimdi?" demenize neden olmaz / olmamalı. Yazının akışından zaten anlaşılır. O yazıyı okuyup geçtikten sonra "evet uxoricide eşini öldürmek manasına geliyormuş" dersiniz, ha kalıcı olur mu -sanmam. Çünkü bunu tekraren yapmak, uxoricide kelimesine başka yerlerde de denk gelmek gerekir. Böylesi bir kelimeyi de çoğu yerde göremeyeceğiniz için -atıyorum- 2 sene sonra karşınıza gelince (böyle tekil olarak) sözlüğe bakma ihtiyacı hissedebilirsiniz. O yüzden bu sözcüklere takılmak bence doğru değil.

üniversiteyi abd’de okudum ve sadece 3’ünü biliyorum

Benim ta kac sene once aldigimda bile basinc uyarisi var. Gayet memnunum, basliklari eskiyince de kolay bulunuyor.

Daha yeni modelleri cikmistir belki ama bendeki Braun Oral-B Triumph 5000, gayet memnunum.

Edit: Kur farki da henuz uygulanmamis sanirim, cok uygun fiyati Turkiye'de: www.hepsiburada.com

Bizde bundan var: www.hepsiburada.com

Kutudan 2 adet çıkıyor. Dediğiniz gibi basınç sensörü var ve sert bastığınızda uyarı veriyor. Fırçalarken her 30 saniyede bir uyarı vererek başka bir bölgeye geçmenizi söylüyor (bu süreyi arttırıp azaltabiliyorsunuz). Bluetooth ile telefona bağlayarak günlük, haftalık, aylık fırçalama durumunuzu takip edebiliyorsunuz. İsterseniz telefondan sizi uyarıyor "hadi kalk fırçala" diye. Bir de ayna vazifesi var, kutudan çıkan telefon tutucu aparat ile telefonu tam karşınıza kurup ona bakarak fırçalıyorsunuz (pozisyon algılayıcı sayesinde fırçalanmayan bölge bırakmıyor). Gerçi bu son dediğimi ben uygulamıyorum, bana pratik gelmiyor.

Fırça başlıkları 4'er veya 2'şerli kutularda satılıyor. 4'lü kutusu 35-40 lira arası, tek fırça başlığı 3 ay kullanılıyor.

Valla ben aşırı memnunum. Normalde de her gün fırçalayan biriydim ama bu aleti aldığımdan beri takvimde boşluk kalmasın diye özellikle fırçalıyorum. İnsanı teşvik ediyor. Yaklaşık 4 aydır kullanıyorum ve diş rengimin açıldığını fark ettim desem yalan olmaz.

Oral-B Genius Pro 9000 kullanıyorum birkaç aydır. Daha önce de (10 sene olmuştur) Braun'un bir modelini kullanmıştım ama alakası yok Oral-B ile. Nerdeyse diş ipi kullanmış kadar temizliyor. Ön dişlerin arkasındaki lekeleri yok etmek üzere şu an. Diş taşı bile temizliyor diyebilirim (kişiden kişiye değişir elbette). Alışıncaya kadar birkaç gün diş eti kanaması yapabiliyor ama sonrasında alışıyor vücut. Bana kalırsa biraz diş minesini aşındırıyor ama yine de tavsiye ederim.

bununla başlayabilirsin. oral-b pro 790

oral b pro 790 kullanıyorum ben de başlangıç için en uygun fiyatlı ürün sanırım. ben kullanır kullanmaz hastası oldum mesela artık manuel fırça kullanmak eziyet gibi geliyor aynı zamanda da dişlerim asla temizlenmiyor gibi hissediyorum(ki öyle zaten) ama kız arkadaşım nefret etti şimdi gider 500 liralık bir şey alıp da sevmezsen sorun da olabilir.

şimdi ben de 500 liralık falan modelleri merak etsem de çok da bir farkı olduğunu da sanmıyorum açıkçası(umarım yoktur)

www.agizbakimuzmani.com

Cevapları ağzım açık okudum. Çok uygun fiyatlı 700 liralık setlerden, diş fırçalama alışkanlıklarını cep telefonuyla eş zamanlayan diş fırçalarından bahsedilmiş.

Oral B vitality kullanıyorum yaklaşık son beş yıldır. Gayet memnunum. Fiyatı 60-80 lira falan şu an. Eğer sen diş fırçalarken diş fırçanın instagramda hikaye paylaşmasını tweet atmasını falan beklemiyorsan bunu tercih edebilirsin. Kendine uygun bir başlık tipi seçersen sorun yaşayacağını sanmıyorum.

diş doktorum ucuzunu al geç dedi. 4 adet yedek fırça ile makineye 100 lira vermiştim. kullandıktan sonra kontrole gittim ve aynen devam et. işe yaramış dedi.

Havaalanı ilk aklıma gelen yöntem. Uçuş ekibinden birini de yakalar (rica eder) iseniz komisyonsuz bozdurabilirsiniz.

Bankalar bozar diye dusunuyorum. isbanki arayip ogren.

mavi yeşile göre baskın olduğundan bir taraftan mavi bir taraftan yeşil gelirse mavi olur. 2 taraftan yeşil gelmesi için hem anne hem baba yeşil olacak veya onlarda çekinik kalmış olanlar gelecek işte bu kısmı şans. kimde neyin çekinik kaldığını anlamak kolay değil veya çekiniğin sperm veya yumurtada şans bulabilmesi.

Bezelye olmadigimiz icin genetik o kadar basit islemiyor

Aramizda Genetikci vardir, onlar beni yalanlasin lutfen. Dogrudan Genetik bilmiyorum ama Genetik Algoritma calisiyorum bu sureci simule etmeye calisan. Algoritma su sekilde, simulasyonun dogrulugundan bilenler mudahale ederse sevinirim.

Bu isler 0-1 gibi degil cogunlukla. Bir ozelligin geldigi tek bir gen yok, birtakim genler serisi var sanirim. %50 ana, %50 babadan geliyor. Ornegin, gozu dusunursek kahverengi (k), mavi (m), yesil (y) olsun. Anneninkiler kahverengi ama genleri kkmkky seklinde, baba mavi gozlu ama mmyykm seklinde olsun. Her gen icin %50 olasilik var gibi dusun. Babanin gozu belki boyle cakmak cakmak mavi degil de, hafif feri sonmus mavi gibi olabilir oradaki k yuzunden ya da elaya kacabilir. Baskin karakteri beyaza bir parca siyah atmak gibi dusunebiliriz sanirim. Yani, 5 parca siyaha bir beyaz atsan cok acilmaz ama 5 parca beyaza bir siyah atsan gri olur artik. %50-50 secerken kmkmky seklinde gelirse, kahverengiye yakin ama arada kaynayan yesil-mavi pigmentler yuzunden hafif acik olan bir kahverengimsi/elamsi gibi olabilir. Ya da denk gelip mmyyky gibi bir sey olsun. Bu da "Yesil giyince yesil gorunuyor, mavi giyince mavi gorunuyor" gibi bir goz rengi olabilir. Yani, bir goz rengi komple lonk diye gelmiyor bildigim kadariyla.

Edit: Surada ilgili diyagram var.
i0.wp.com

Edit: Mavi gozlu ebeveynlerden nasil kahverengi gozlu cocuk oldugunu anlatiyor.
genetics.thetech.org

Surada da goz renginin birden fazla gen ve bu genlerin birbirleriyle etkilesimi ile belirlendigini, mavi gozun HERC2 ve OCA genleri tarafindan belirlendigini belirtiyor.
udel.edu

ghilleinthemist +1 olmakla birlikte basite indirgeyerek açıklamak gerekirse, sistem şöyle işliyor:

Her özellik her insanda 2 gen tarafından belirlenir, bu genlerin karşılıklı durduğunu düşünelim (DNA'daki dizilim mantığı).

Örneğin bir insandaki göz rengini A/a (A baskın[kahverengi], a çekinik[mavi]) geni belirliyorsa bu insanda genler şu şekilde olabilir:
AA, Aa, aa

AA: kahverengi gözlü kişi. Mavi göz geni yok.
Aa: kahverengi gözlü kişi. Mavi göz geni var.
aa: mavi gözlü kişi. Kahverengi göz geni yok (olsa zaten baskın olduğu için gözleri kahverengi olurdu).

Şimdi bu kişi evlenip çocuk yapacağı zaman 46 kromozomlu hücrelerinden 23 kromozomlu üreme hücresi (yumurta veya sperm) üretilecek ve kendisindeki göz genleri ikiye bölünecek. Eğer kişideki (erkek olsun) göz rengi geni Aa ise spermleri sadece A veya sadece a içerecek şekilde olabilir.

Karşı taraf (kadın) aynı mantıkla değerlendirecek olursak yine A veya a geni taşıyan bir yumurta hücresi üretmiş olacağı için,

- spermden gelen gen = a
- yumurtadan gelen = a
----- çocuk mavi gözlü

- spermden gelen gen = A
- yumurtadan gelen = önemsiz
----- çocuk kahverengi gözlü

Eğer kadın AA tipi kahverengi gözlü ise (tıptaki adı da homozigot dominant'tır bu arada) çocuğun mavi gözlü olma ihtimali yok. En fazla babadan "a" geldiyse Aa olabilir, ki bu da çekinik mavi göz geni taşıyan bir kahverengi gözlü çocuk olması anlamına gelir.

Baba: aa
Anne: AA
-- Çocuk: Aa
--- Çocuğun çocuğu: Aa
----- Çocuğun çocuğunun çocuğu: Aa
----------- Tamamen kahverengi gözlü sülale
-------------- 6 kuşak sonra mavi gözlü bir bebek dünyaya gelebilir.

Bunlar aslında lise biyoloji bilgileri. Herhangi bir lise biyoloji kitabından teyit edebilirsiniz. Mendel genetiği olarak da bilinir.

Diğer soruyu atlamışım, "baskınlık neye göre belirleniyor?"

Baskınlık aslında karşılıklı gelen 2 genden hangisi kendini gösterebiliyorsa (fenotip) ona göre belirleniyor. Yani göz renginden yola çıktık oradan devam edelim, koyu renkler baskındır çünkü örnekte de verdiğimiz gibi karşısına yeşil veya mavi geldiğinde kahverengiyi etkilemez ve çocuk kahverengi olur. Çocuğun mavi olabilmesi için her iki genin de mavi (a) olması gerekir. Bu yüzden mavi göze (açık renklere) çekinik denir.

Boy uzunluğunda da mesela uzun boy baskın iken kısa boy çekiniktir. Keza koyu renk ve dalgalı (+ kıvırcık) saç baskın iken açık renkli ve düz saçlar çekiniktir. Örnekler çoğaltılabilir. Özetle bir genin baskın mı çekinik mi olduğunu, karşısında kendisiyle aynı gen olmadan kendini ifade edebilme/edememe (fenotipe yansıyıp yansımama) durumuna göre değerlendiriyoruz.

Genin promoter kısmının polimeraz enzimine afinitesini (çekiciliği) ne kadar yüksekse gen o kadar baskın oluyor. Diyelim elinde aynı genin A ve a alelleri var, polimeraz bu durumda daha büyük bir oranda A'ya bağlandığı için o alel baskın oluyor.

UIBC dediği de zaten doymamış demir bağlama kapasitesi. Demir yeteri kadar var (ki normal sınırlarda çıkmış) ve metabolizma yenisine "aç" değil, böylelikle bağlama kapasiteniz düşmüş. Gayet normal. Demir azaldıkça demir bağlama kapasitesi artar. Sizin tabloda bir yanlışlık yok yani.

İkiz sim kart uygulaması var. her bayide olmuyor arayıp bulmalısın. ben askerde kullandım çok memnundum

Turkcell Eşkart diye bir şey varmış (ben de şimdi gördüm) www.youtube.com

Ama bununla uğraşmaktansa telefondan hotspot açıp tableti onun üzerinden kullanmak daha pratik olur diye düşünüyorum.

var da arayıp bulman lazım timleri gezip.

İkiz kart aynı anda çalışmıyor ona göre. Bir cihaz açıkken diğeri kapalı olacak, yoksa ikiside düşüyor şebedekeden.

Valide hanımda şundan var: urun.n11.com
Şarjı 1 hafta gidiyor diyor.

renkli ekran olmasın demişsiniz o yüzden şuna bir bakın.
urun.n11.com
annem 10 senedir kullanıyor canavar gibi :)
şarjı 1 hafta bile gider.

Kişiden kişiye değişmekle birlikte çoğu doktor tahmin ettiğiniz gibi ilgilenmez. Soyadının tutup tutmaması bir tarafa, çoğu hastayı görmek ve kendisi muayene etmek ister. Zaten çocuğun adına randevu alıp giderseniz ve çocuk yanınızda değilse hiçbir şartta muayeneye kabul etmezler (çünkü muayeneye kabul etmek, "bu çocuğu ben bugün bu saatte gördüm" demektir). En temizi randevusuz bir şekilde -artık nasıl denk getirirsiniz bilmiyorum- bir doktora bulup şifahen sormak. Yani off-record yorum almak daha kolay olur.

soyadını boşver çocuğun babası olsan bile bakmazlar, hasta olmadan bakılmaz. tanıdık biri falan olursa sonuçlara, raporlara göre bir yorum yapar belki ama o da eninde sonunda hastayı görmek zorunda.

doktorsitesi.com'a soru olarak yazabilirsiniz. Özellikle, o alanda yoğunlaşan doktorlara sorarsanız, cevap veriyorlar. Uzaktayız vs derseniz, bazıları mail üzerinden haberleşmeyi de kabul ediyorlar.

okumamıştır, sonradan yansımıyor.

Benim motosikletlerimde HGS vardı, her 5 geçişten 1'ini ya okurdu ya okumazdı. Motosikletler öyle oluyor. Özellikle 1. köprüde. 2. köprü ile deneyimim çok yok.

birinci köprü iyi çalışmıyor plaka kapamaya bile gerek yok ama ikinci köprü baya öpüyor.

bir dönem haftada 3-4 defa geçtiği halde 4 yıldır sadece 4 ya da 5 kere okudu. Onlarda da hgs kartını elime alıp havaya kaldırmıştım filan.
geri kalan geçişlerimin hepsi ücretsiz oldu. zaten uzun süredir kartı da taşımıyorum.
(işbu tecrübe 1. köprü ile yaşanmaktadır)
Ödemek için çabalama. Plakayı okuyunca otomatik olarak bakiyenden düşer zaten.

Nutella da şeker, patates haşlama da şeker. Vücudun ihtiyacı olan bir şey şeker. Ama abur cubur olarak değil nişasta olarak almak en sağlıklısı.

Vücudunu dinlemek çok önemlidir. İnsanlar şekeri kestim, ekmek yemiyorum, karbonhidrat almıyorum diyip kendine eziyet ediyor. Mazotun o gıdalar senin. Patates, pirinç, tahıl vb almak da şekerleme, çikolata abur cubur almak da sana kalmış.

Bazı mallar meyve yemeyin diyor böyle saçmalık olamaz. İşlenmiş gıdalardan uzak durun, abur cuburu kesin, karbonhidratınızı düzgün alırsanız canınız zaten istemez bile.

şeker bana iyi geliyor, tamamen bırakmayı saçma buluyorum. annem 80 yaşında hapur hpur çilek reçeli yer kahvaltıda ve değerleri benimkinden güzel. bir zamanlar da eti tamamen hayatından çıkarıp olmadık hastalık yaşayanları okumuştum. ben her zaman ölçüden yanayım. vücut sinyalini veriyor zaten fazla yediğinde.

vücudumuzun şekere ihtiyacı yok ama belli oranda şekerin söylendiği kadar zararı yok. vücudun ne kadar şekeri kompanse edebildiği konusunda genel kanı maksimum günlük kalori alımının %10'u olduğu şeklinde, %5 olursa riskler daha azalır deniyor. tabii şeker diyince işin içine farklı yapıdaki şekerler giriyor, detaya bakınca hepsini aynı kefeye koyamazsın ama aşağıdaki linkleri okursan kafanda bir şeyler netleşir.

onedrop.today
www.healthline.com
www.who.int


ban kalırsa sıfır şeker diye zorlamanın alemi yok. zaten sıfır şeker imkansız ama bahsettiğin manada şekeri haftada 2 kere belirli ölçüde almanın götürüsü psikolojik açıdan getirisinden daha çok olmayacak. robot değiliz, hayattan zevk alamadıktan sonra haftada 10 gram daha az şeker almanın genel yaşamına olumlu bir etkisi olduğunu düşünmüyorum.

Ben asla rafine şeker yemiyorum.

7. gün ağzınıza değdiği anda tüm istikrarınızı kaybediyorsanız 7. gün de direnin.

Sağlıksız olduğu hep aklınızda olsun ve kendinizi frenleyin. Bir süre sonra olumlu etkilerini gördükçe dindar bir kimsenin domuz yemekten kaçınmasına benzer şekilde uzaklaşacaksınız şekerden, buna inanın. Tek yapmanız gereken bir süre hiç rafine şeker tüketmeyip gözlemlemek.

Motive olmak adına "that sugar film"i izleyebilirsiniz.
Başarılar!

bundan çnce 4-5 defa diyete girip beceremeyen birisi olarak son 1 haftadır yine diyetteyim.
ama bu sefer farklı çünkü önceki diyetleri hep eşimin, annemin vb... dış etmenlerin baskısı ile yapmıştım ancak bu sefer kendi irademle başladım. 1 haftadır şeker yemiyorum, ağzıma sürmüyorum şekeri. 2 gün önce inanılmaz bir tatlı krizi vurdu ve başka şeylerle oyalanıp atlattım.

bunu bir şekilde atlat. muhtemelen bir kaç sefer daha gelecek ve daha hiç gelmeyecek.

Bağımlı gibi hissetmeniz normal çünkü şekerin insana yaşattıkları bağımlılık yapıcı maddelere epey benziyor (ödül mekanizması, alınan haz, eksik kaldığında yaşanan endişe vb)

Bir insan sıfır şeker ile hayatını idame ettirebilir. Biyokimyasal olarak şeker almanın hiçbir zorunluluğu yok. Bunu yağ ve protein için söylemek imkansız ama şeker için durum böyle. Ama yukarıdaki arkadaşların da dediği gibi sıfır şeker imkansız ötesi bir şey. Çünkü insanlarda şeker denince akla gelenler çay şekeri, lolipop, çikolata, ekmek, poğaca, pirinç vb'de kalıyor. Halbuki yine yukarıdaki arkadaşın söylediği gibi patates komple şeker mesela. Sıfır şeker diye uğraşmaya çalışmak çok sağlıklı değil.

En güzeli rafine/işlenmiş şekerden mümkün mertebe uzak durmak. Ben öyle yapıyorum mesela. Çikolata tüketmiyorum. Çayı-kahveyi şekersiz içiyorum. Ama pirinç pilavıymış, patates oturtmaymış falan; bunları yerim. Veya iş yerinde arada bir sabahları şekerli memengiç kahvesi içiyorum. Dışarıya çıktığımda şekerli bir salep içebiliyorum. Kendime eziyet etmiyorum işin doğrusu. Öyle olunca işin içinden mecburiyet ve suçluluk duygusu kalkıyor.

Örneğin çikolata yemiyorum dedim ya (geceleri çikolata kriziyle uyanıp nutella kaşıklayan insanlarız biz), canım da istemiyor artık, onu söylemem lazım. Gelgelelim diyelim ki biri çikolata sundu, almazsam ayıp olacak, veya tadını merak ettim, veya o an canım istedi. Yerim gider yani çok kafaya takmıyorum bunları. İşin özü diyetin sürdürülebilir olması. Kendinize eziyet edin yine hadi eyvallah da, ne kadar süreyle bu eziyeti devam ettirebileceksiniz? Önemli olan o. Sürdürülebilir bir diyet en sağlıklısı olur.

Yukarıdaki anlattığım diyetle, kendimi hiç ama hiç zorlamadan 1 ayda 10 kilo verdim.

Ek olarak -bu diyeceğimi diğer arkadaşlar linç edebilir ama olsun- şeker arzusu çok basarsa şekersiz limonata (uludağ'ın falan var) tavsiye edebilirim. Güzel baskılıyor. Veya Cola-Zero düşünülebilir. Tamam vurmayın.

Poliklinikte gelse temiz diyeceğim bir tomografi raporu bu (ama sadece rapora bakmakla kalmam, her tomografiyi kendim de incelerim, onu belirtmem gerekir). Atelektatik bantlar dediği geçirilmiş enfeksiyondan tutun da yaşa bağlı olana kadar çok çeşitli sebeplere bağlı olabilir, çok önemli bir bulgu değil. 3 mm'lik kalsifik nodül dediği de bizim için problem değil (non-kalsifik deseydi takip gerekirdi). Özetle korkacak bir şey yok gibi görünüyor. Ama elbette şikayetlerle, muayeneyle ve hastanın kliniğiyle birlikte değerlendirmek gerekir. Ben sadece raporu değerlendirdim. Not: Göğüs cerrahıyım.

Diğer sorunun cevabı bilinmiyordur belki. Ha yok kıllığına yapıldığını düşünüyorsan sorularını maddeler halinde sorabilirsin, daha dikkat çekici olabilir.

Bunu farkeden bir benim saniyordum. Cok basima geliyor benim de.
Olay diger sorunun cevabini bilmemek falan degil, cevap bilinmediginde olu taklidi yapilmaz normalde.
Normalde su sekilde olmali;
cevap-1: blablalblba
cevap-2: bu konu hakkinda fikrim yok/bilmiyorum/bunu bir ara aciklarim vs.

Bunu ben de sormuştum duyuruya. Bence insanımızın algısı kısıtlı. Soru görünce afallıyor. Geri dönüp okumuyor. Aklında ne canlandıysa yazıp geçiyor.

yemin ederim işte çok karşılaşıyorum bununla. bu yüzden ayrı maillerde soruyorum 2 soruyu:D

Ben de karilasiyoum. Guzel tespit +1

Evet, haklısınız. Ben de sorularımı mailde tek tek listeliyorum, şu olursa ne olur, bu böyle olunca ne olur vs. gibi. Tek yapacağı karşısına kendi cevabını yazmak, dediğiniz gibi içinden işine gelen soruyu yanıtlıyor, diğer sorulara cevap vermiyor. Maildeki her soru için ayrı ayrı mail atmak zorunda kalıyorum.

Eğer soru çok hoşlanmadıkları bir konuyu ilgilendiriyorsa ve eğer cevaplamama lüksleri varsa zaten hiçbir soruyu cevaplandırmıyorlar. Benim gözlemim bu yönde. Ama cevaplamaları şartsa da işlerine en çok gelen soruyu cevaplayıp diğerlerini es geçiyorlar. Bunu ağırlıklı olarak firma fark etmeksizin müşteri hizmetlerinde gözlüyorum.

Bir ürünle alakalı dönüş yapıyoruz mesela;
"Merhaba sizden 6 kitap aldık. Bu kitaplar kargoda katlanmış ve deforme olmuş. Ayrıca kitaplardan birini göndermemişsiniz."

Cevap;
"Bahsettiğiniz gönderilmeyen kitap şu an kargoda, en kısa sürede tarafınıza iletilecektir"

Geniş çerçeveden bakarsak; cevap verdi mi? Evet verdi. Kırışan ve deforme olan kitaplar ne oldu? Yok öyle bir şey.

Ne yapmak gerekir? Üstteki arkadaşın dediği yöntem çözüm olabilir. Ayrı ayrı maillerde veya ortamlarda tek tek sormak mantıklı olabilir. Ama bizdeki bu genel vurdumduymazlığa çözüm olur mu? Bence olmaz.

Vaktiyle bir siteden bir ürün aldım. Kutunun içine kel alaka bir ürün daha koymuşlar (ucuz bir şey de değil). Adamlara yazdım çizdim, soruyu/soruları okumuyorlar bile. Canned response. Sanırsın gelen/gelmeyen ürünle alakalı şikayetim varmış gibi "kargo en kısa sürede tarafınıza iletilecektir" diyor. Halbuki fazladan ürün göndermişsiniz, nereye yollayayım bunu diye soruyorum.

çinliler de aynı. o yüzden soruyu sor cevabını al sonrakine geç şeklinde yazışıyorum.
hatta daha facia olanı yazayım.
soru: fiyat EXW mü ya da FOB mi?
cevap: evet

hemen az önce bu yüzden aynı cümledeki ikinci soruyu görmediğimi fark edip ikinci maille cevapladım. yerinde bir tespit.

Ablam vaktiyle böyle manyak bir aileye gelin gitti, 5. senede zor bela kurtuldu. Adam ne kadar beyefendi olursa olsun aile manyaksa o evlilikten hayır gelmiyor. Yaşlar gençse kaçsın kurtulsun derim.

gonion +1

eğer evlendiklerinde amsterdam'da oturmayacaklarsa koşarak uzaklaşsın.
askerlik yapmamış adama ne kızı zaten ya. bedelli bile yapamıyorsa gerek yok.
biraz geç anlamışsınız bu arada size uyuz olduklarını. belli ki çocuğun önünde olay çıkmasını istemişler ve kızdan soğutacaklar aklı sıra. ama ne kadar aşk, sevgi bilmemne olsa da aynı ilde bile yaşanmaz onlarla. benden söylemesi.

kız bir sene bizle otursun dedikten sonra oğlan gıkını çıkarmıyorsa babayı alsınlar. ana babasının dizinin dibinde sevişmeye niyet eden adamdan hayır gelmez.

ayrılsın.

üzgünüm ama öyle ailenin ağzını yırtarım. benimkiler böyle davransa, onlara da resti çekerim.

şimdiden kendini bu kadar ezdiriyorsa hiç mi özsaygısı yok bu kızın? yazık. 2 ay üzülür sonra şükreder kurtulduğuna. bu devirde cidden mantık dışında hiçbir şey para etmiyor.

aile sıkıntı.
"aileye mesafe koyarız" diye bir şey pek kolay olmuyor.

bence kardeşinizin kararının arkasında durun. bu aile gerçekten enteresanmış.

türkiye'de bu işler niye böyle lan?
kusura bakma da cahil cahil organizmalar evlilik sürecinde bir iktidar mücadelesine girmeler, bir üste çıkmaya, baskın olmaya çalışmalar. neyin peşindesiniz aga siz?

kızın yerinde olsam tek atarım.
anında bitiririm ilişkiyi.
senin ailenin kaprisini skerim der geçerim.

kusura bakmayın sinirlendim.

Müstakbel damat pısırık.

Bu saçma ortamın içinde kız kardeşinizin sözü bozmayı istemesi en doğru karar.

Gelinlik genç kıza 5 kilo ver, elbisene boncuk tak diyen evlenince yatağında örtüye kadar karışır. Yol yakınken dönülmeli.

çocuğun askerliğe gitmek için bile ailesinin sözüne ve eline baktığını düşünürsek, öyle mesafe koyarım lafları falan havada kalır.

Birlikte yaşadığı sürece mutsuz olmasındansa birlikte olmasın da 1-2 hafta mutsuz olsun nedir yani.

hiç uzatmasın ayrılsın coco

İnanılmaz saygısız bir aileymiş. Kardeşinizin sözlüsü şu olaylarda ailesine iki laf etmediyse bundan sonra da etmez/edemez, kardeşiniz bunu bilerek karar versin.
Durum başka bir gelin adayı olsaydı da yaşanabilirdi bence, açıkçası ailenin genel yapısı/saygısızlığı olarak gördüm.

@gonion +1

Kacsin kurtulsun. Hayatinda hicbir basari edinmemis insanlar etrafindakilerin ne yapip ettigini kendine mesgale ediniyor. Gecmez öyle hayat.

Arkasına bakmadan kaçsın kizkardeşin. Ciddiyim. Böyle kayınvalide, böyle görümceyle bu evlilik yürümez.

Sakın, sakın. 12 yıllık evliyim. Tecrübe konuşuyor.

Kıza sakın yazık etmeyin, ne demek lan o gece sizi iyi kazıkladılar? "sayenizde" diyemediniz mi?

Nikahta keramet yoktur,

İleride düzelmez,

Evlenince değişmez,

Hele bi evlenin gerisi kolay, değil.

Yazık etmeyin kıza.

İstisnasız tüm aileler böyle durumlarda girerler işin içine. Bak en yapmaz denilen bile yapar. İyi niyetinden girer yine girer.. Ama burada mevzu, evlenecek olan çiftin iç işlerine karıştırmaması. Sizinkiler daha dakka 1 gol 1 engel olamamışlar.

Kardeşin ve sözlüsü konuşsun, kararları alsın ve uygulatsın. daha bugünden engel olamayan, yarın hiç engel olamaz. Herkese nerede duracağını öğretebiliyolarsa öğretsinler, yoksa hiç çabalamadan konu kapansın daha hayırlısı olur.

Size çok net bir tavsiye veriyorum, sakın ha göz ardı etmeyin.

Aile firmasının içinde çalışan adamla evlenilmez. Ailesinden bağını koparmış ekonomik özgürlüğü olan birisini bulsun. Saygılar.

Ayrilsin +1 aile sıkıntı

kurtarın kızı başı yanmasın

Olay damatta bitiyor. Onun tavrına, ailesine karsi durusuna baksin. Bunda problem yoksa aile icin nişan atılmaz. Onemli olan aile problemine karsi ciftin nasil durdugu. Aileler arasi sorun yasanmadan geçen nişanlilik donemi zor. Erkek tarafinin ailesinden dolayi nisan atiliyorsa genelde erkegin kizin yaninda durmamasindan atiliyor. Yani damat sağlamsa, kızı ailesine karsi koruyacak gibiyse nişan falan atmasin.

Offf,
İçim şişti. Şöyle söyleyeyim, bu bir aile içi güç savaşı. Kardeşinize özel değil, oğlan hangi kızı bulup getirse ona bu muameleyi çekecekler. Bu sizin "ayrıl" demenizle olacak şey değil, tam tersi ayrılma lafını sakın siz ağzınıza almayın. Kız kardeşiniz bir anda müstakbel eşini / eşinin ailesini korumaya başlar şaşırır kalırsınız.
En kritik nokta beraber oturma meselesi ve askerlik. Bu devirde hele böyle dayatmacı tiplerle asla beraber oturulmaz. Askerliğini yapmamış (aradan çıkarmamış) adamla evlenilmez. Aile işinde çalışmak yaş. Oğlanın maalesef "tasması" ailesinin elinde oluyor bu durumda. Allah yardımcınız olsun

yazıktır. vermeyin o aileye kızı

Bile bile göstere göstere terbiyesiz davranmışlar. Üstelik daha söz faslı bu. Terbiyesizlik yapılması potansiyel aktiviteler ve kararlar artacak zamanla. Perdesi halısı düğün salonu hepsi hepsi gerginlik olacak. Bunlar kesin. Damat adayının karıştırmayız vaadi evlilik sonrasına yönelik duruyor. Ancak söylenildiği gibi aile şirketinde çalışan ve annesinin aynı evde oturmayı teklif edebildiği bir oğul bunu yapamaz. Ekonomik bağlılık devam ediyor bi kere. Kendi işi gücü olanlar dahi sağlayamabiliyor bunu.

Ben nişanlılık dönemimdeyim ve anlattıklaeınızın binde birini ucundan kıyısından görüyorum. Nişanlım ailesine söz getirebiliyor olmasına rağmen tantana baş ağrıtıcı.

Sana ve ailene böyle davranılmasına göz yumma bence. Gençliğine de güzel duygularına da yazık. Kendine ikinci bir aile olarak böyle insanları mı layık görüyorsun?

Aile işi anahtar kelime, hem damat ailesine para olarak bağli yani eli kolu bağli, anne baba ne isterse onu yapacak, uzaklaşiriz falan palavra. Hem de damadin ailesi, islerin basindaki cocuklarini yani paraciklari, geline kaptirmak istemiyorlar.

o uzaklasirizlar, bu sene gecsin ayri eve cikariz, su sikinti gecsin oyle yapariz, bu olsun soyle olur diye uzar gider. ama hic bir sey olmaz.
bu donemlerde eger damat kisisi, ailesini idare edemiyorsa hic bir zaman edemez. 1 sene bizimle yasasin kiz derken, oncesinde mutlaka oturuup konusulmus, damadin onayi alinmistir ya da damada baski yapilmistir bu konuda. yoksa onun onayi olmadan boyle bir sey soylenmezdi. hele ki bunu soyledikten sonra damat direkt hayir demediyse, bunu kendi aramizda sonra konusuruz ama ben sicak bakmiyorum gibi seyler soylemediyse kendi evlerine cikmamayi onaylamistir zaten.
diyelim ki kizimiz gitti onlarla oturdu. ne olacak saniyor? kaynana kendine hizmetci yapacak, her seyine burnunu sokacak, sabah yatagini toplamiyor ben hizmetcimiyim diye aglayacak, sikayet edecek, aksam yemegine yardim etmiyor diyecek, isten gelip yemek hazirlamasi bekleyecek... bunlar cok uc seyler gibi gorunuyor ama sizin sevmediginiz bir seyi sizin onunuze sunmasi ve ama biz seviyoruz demesi bile yapabileceklerinin bir isareti. yuzsuz, gorgusuz ve en onemlisi saygisiz.

aile sirketinde calisirken damat nasil mesafe koymayi dusunuyor peki?

benim diyecegim kendini ezdirmesin. nasil baslarsa oyle gider.
anasinin aklinda ogluna begendigi baska bir kizdir vardir kesin. onu alsin sizin kizin yerine.

"ağrı, ateş ve iltihaba etkili ilaçlar grubundan herhangi biri" dediği zaten Apranax ve türevi, halk arasında ağrı kesici olarak bilinen ilaç grubu oluyor (daha spesifik konuşacak olursam non-steroid antiinflamatuvar ilaçlar --NSAID). Yani Apranax'ın kendisi (ve onun Plus hali) de bir NSAID olduğu için, başka bir NSAID ile birlikte alınmamalı anlamına gelir o uyarı. Antibiyotikle birlikte kullanılmasında genel manada bir sakınca yoktur.

Edit: Kafa karışıklığını gidermek ve bu duyuruyu okuyan başka insanlara da ekstra yardımcı olmak adına şunları da eklemem gerekir;

1) Prospektüste antibiyotikler için başka açılımlar (yukarıdaki gibi "ağrı, ateş ve iltihaba etkili ilaçlar grubundan herhangi biri" türevi) genelde kullanılmaz. Antibiyotikler antibiyotik veya antimikrobiyal olarak geçer (spesifik grupların adı da geçer ama onlar genelde yine antibiyotiğin kendi prospektüsünde olur. --örn. Beta laktamlar, sefalosporinler, vs vs)

2) Bir sebeple antibiyotik reçete edilen hastanın, ağrı kesiciler açısından bahsedeceğim ilaçları kullanmasına -ayrı ayrı- engel hali yoksa birlikte kullanılabilecek ve kullanılmayacak ilaçlar kabaca şöyledir:
- Antibiyotik + NSAID = uygun (örn: Augmentin + Majezik)
- Antibiyotik + NSAID + NSAID = genellikle uygun değil (örn: Augmentin + Majezik + Apranax)
- Antibiyotik + NSAID + Antipiretik = uygun (örn: Augmentin + Majezik + Parol)

3) Hemen hemen tüm hastalarıma önerdiğim şeyi size de önereyim: Mümkünse prospektüs okumayın. Genelde kafanızı karıştırmaktan başka işe yaramaz.

4) Yukarıdaki bilgiler optimum hasta için verilmiştir. Herkes için uygun olmayabilir (örneğin bilmediğiniz bir böbrek rahatsızlığınız varsa yukarıda gösterdiğim 3 örnekte de böbreği elinize alma ihtimaliniz mevcuttur). Yani özetle kafanıza göre asla ilaç kullanmayın, doktorunuza danışın.

Sağlıklı günler.

Xiaomi Mi Note 3 diyerek ilk taşı atıyorum. F/P canavarı değil allahı desem yeridir.

p20 lite alınır.

nokia 8'in kamerası daha iyi, daha ucuz(2000'e tr garantili var) ve android güncellemelerini android one kapsamı altında daha hızlı alıyor, hatta buna gelmeyen güncellemeleri bile alacaktır. donanım olarak zaten amiral gemi model olduğu için daha üstün.

uzak dur. şişirme bir telefon. işlemcisi vasat. kamerası hiç iyi değil. o kadar para verilmez. sony xz1'i öneririm onun yerine.

S7 edge, su gecirmemesi, 3600 mah bataryasi amoled ekrani, f1,7 diyaframli buyuk sensörlü kamerası, sd kart desteği ve samsung türkiye garantisi ile yukarıda bahsedilen tüm telefonlardan paket olarak bence daha iyi. Tek tatminsizligi selfie kamerasında yasayabilirsin onu da arka kamerası ile telafi eder. Bunun dışında xz1 batarya dışında iyidir (küçük ekran istersen), xiaomi mi note3, asus zenfone 5 tercih edilebilir.
P20lite işlemcisi ve kamerasi ile orta sınıf bir telefon.

BAKIMLI TEMİZ OTOMATİK MAZDA 3 SEDAN - PAZARLIKSIZ İlan No: 595388453 www.sahibinden.com

ORJİNAL TEMİZ ARAÇ ACİL SATILIK İlan No: 591936530 www.sahibinden.com

Hocam mazdalar benim de kadrajımda. Lakin bunlar bütçeyi aşıyor. Üstelik motor hacimleri de büyük. Az yakan bir araç gerek

sanayiden çıkmayan araba yerine
biraz daha fazla yakan araba

daha makbuldür benim nazarımda........
nissan micra ile mazda 3’ü kıyaslamam zaten......

nissan micra alacağıma mazda 323 alırım daha iyi.......

Accenti de radarınıza alabilirsiniz. 2009 model era'm var, çok memnunum. Temiz 2. El piyasası 30-35 arası.

Aradığınız cevap 2009-2012 arası otomatik Punto. Bu fiyata temiz otomatik araba bulmak gerçekten zor. Otomatik vites hariç aynı kriterlerle temiz 1 ay araba aradığım için rahat konuşuyorum. Otomatik vitesli olanını da çok gördüm ama dediğim gibi manuel aradığım için onları pas geçmiştim. Sahibinden.com'da sürüsüyle var bu arabalardan. Arama kriterinize fiyat için maksimum 42000 TL limit, yıl için de minimum 2009 yazın ve marka olarak Punto seçin (tabi alttaki seçeneklerden otomatik ve yarı otomatiği de işaretliyorsunuz). Çıkanların arasından seçebilirsiniz.

Edit: Maksimum 42000 TL dedim evet, çünkü uzun deneyimlerim sonucu 42000 TL'lik arabayı 39'a kadar düşürüp alabiliyorsunuz (ben aldım). Ama 43 olduğu an 40'a inmiyorlar. Tecrübem bu yönde.

@gonion hocam fiat ı çok önermediler ama dediğiniz şey makul. 15 ekime kadar vaktim var. Bunun yerine temiz bir corsa bulsam 2010 model filan kaçırmak istemiyorum. Geröekten nasıl bir piyasa fiyatlar nasıl şişirilmiş. 5 kr etmez arabalar astronomik fiyatlarda.

Hocam 1 ay baktım. Şaka değil gerçekten neredeyse geceli gündüzlü baktım. Bakmadığım çeşit marka kalmadı.

Corsa'ya da baktım haliyle. 40 bin TL'ye bir kez öncelikle Corsa'nın Punto'ya göre çok daha düşük modelini bulursunuz. Artı Corsa'nın temizi o fiyata gerçekten zor. Ek olarak Corsa'nın otomatik vitesini kötüleyen çok kişi duydum.

Tüm bunların yanında Punto'ya dönecek olursak, Fiat olmasından ötürü Türkiye'de en geniş servis ağına sahip marka. Yedek parçası Corsa'ya göre daha ucuz olması ayrı bir avantaj. Yine ek olarak siz satarken Punto'yu Corsa'ya göre çok daha kolay satarsınız. Ha Punto'nun da Corsa'nın da otomatik vitesi aslında "otomatikleştirilmiş" vitestir, tiptroniktir. Tam otomatik viteslere göre arıza çıkarma ihtimali daha fazladır (elbette alırken ekspertiz MUTLAKA yaptırın ama yine de sonrasında arıza çıkarabilir). Ama şahsen şanzımanı bozulmuş bir Corsa ile mi uğraşmak isterim yoksa Punto ile mi uğraşmak isterim? Elbette ki yukarıda saydığım sebeplerden ötürü Punto.

Punto'yu size niye önermediler merak ettim. Özellikle Corsa'dan -gerçek anlamda- geri kalır pek bir tarafı yoktur, hatta yukarıda saydıklarıma bakacak olursanız avantaj sunduğu pek çok durum vardır.

@gonion hocam çok açıklayıcı yazmışsınız teşekkürler. Evet dediğiniz gibiyse zaten asla bulaşmaya değmez corsa. İlanları biliyorsunuz işte yok aşırı temiz yok km si şu kadar, yok hiç ağır hasarı yok tam otomatik vs. Ama bu piyasanın ne kadar çakal dolu olduğunu biliyoruz. Hocam değerlendiriyorum puntoyu. Ancak favori listemdeki diğer 2 aracı da gönderiyorum. Bir yorumu alsam. Sonuncu lancia çok hoş beğenmediğim tek yanı 3 kapılı oluşu.

1- Temiz sorunsuz aveo
İlan No: 589464086
www.sahibinden.com


2- 2009 LANCİA YPSİLON 1.3 MULTİJET OTOMATİK VİTES
İlan No: 577329581
www.sahibinden.com

Tekrar merhaba. Öncelikle Chevrolet'yi direkt geçiyoruz çünkü Türkiye pazarından çekildiler (her ne kadar yedek parça garantisi vermiş olsalar da) Türk insanına Chevrolet satarken büyük sıkıntı yaşarsınız. Elinizde kalma ihtimali yüksek.

Lancia güzel arabadır. Gelgelelim bu arabayı neden almamanız gerekir:
1) Öncelikle o paraya 2009 değil çok daha yeni arabalar alabilirsiniz (2009 = 9 yaşında araba. Problem çıkarma ihtimali yüksek)
2) "ŞEHİRİÇİ KULLANIMA BAĞLI İKİ YANDA BOYALARI VAR,DERİN BİR KAZASI YOK(PARÇA PARÇA 5000 TL GİBİ BİR TRAMER KAYDI VAR)" demiş. Şehir içi kullanıma bağlı 5000 lira hasar olmaz, olmamalı. Her iki yanda boya var, olsun sıkıntı değil ama direklerde şasede podyelerde boya varsa (ki olmasa YOK diye yazar böyle büyük harflerle) o araba ayaklı cenaze arabasıdır. İlk kazada paramparça olur.

Bu cevabı yazdıktan sonra birkaç araba da ben bakayım sizin için.

PUNTO:

- www.sahibinden.com 3 parça çizik kapama boyası var demiş. Arayıp sormak gerekir. Tavan, kaput, direkler ve şasede boya/işlem varsa direkt çiziyoruz. Bir de tramer kaydı ne kadar? Çoksa yine çizik kapatma boyası değildir muhtemelen.

- www.sahibinden.com bunun da hasar/boya/tramer durumunu sorup değerlendirmek gerekir.

- www.sahibinden.com aynı şekilde.

- www.sahibinden.com tramer kaydı düşük ama yine aynen tavan-kaput-direkler-şase dörtlüsünü sormak gerekir.

*

FIESTA

- www.sahibinden.com fiyatı epey uygun. Kazalı olabilir ama yine de şansımı denerdim yerinizde olsam. Kazasız boyasız sorunsuz bir arabaysa biraz da pazarlıkla harika olur.

*

HYUNDAI

- www.sahibinden.com yine kaza durumunu sorgulamak gerekir.

- www.sahibinden.com boya yoktur demiş.

- www.sahibinden.com iki parça boyalı demiş ama hangi iki parça. Yine kaput veya tavan boyalıysa eliyoruz. Değilse düşünülebilir.

*

SKODA

- www.sahibinden.com bu epey güzel göründü gözüme.

*

RENAULT

- www.sahibinden.com değerlendirilebilir. İyi duruyor.

- www.sahibinden.com

*

SUZUKİ

- www.sahibinden.com bir ihtimal

- www.sahibinden.com düzgün bir inceleme sonrası değerlendirilebilir.

***

Bu gösterdiklerim benim ilk planda gözüme çarpan örnekler. Daha detaylı incelenip çok daha fazla çeşit ve marka araba bulunabilir.

Liste şu: www.sahibinden.com

@gonion hocam emeğine sağlık, çok teşekkür ederim gerçekten. Açıkçası ilk kez ilgileniyorum ve yavaş yavaş konuya hakim oluyorum. Sayende de gerçekten arama kriteri bile çok yardımcı oldu. Süper sorgulamışsın. İlettiğin araçlardan Renault Clio ve Fiesta ya bayıldım. Kesin değerlendiricem. Hocam biliyorum fazla olacak ama desteğini sürdürevişirsen çok mutlu edersin beni. Gönderdiğin tüm listeye tek tek bakıp görüşüp dönüş yapsam sana değerli görüşlerini alabilirsem mutlu olurum. Sen de geçmişsin aynı yoldan durumun vehametini biliyorsun.

Dil geliştirilebilir. Yetenek ve tercihinize göre çok çeşitli yabancı dil öğrenme siteleri, videoları vb var. Veya direkt dizi-film izleyerek de geliştirebilirsiniz. Bunun haricinde çeviri yapabilirsiniz (ayrıca kazanç sağlar). Benim aklıma gelenler bunlar.

kesinlikle dil öğrenmek. duolingo, memrise ile başlarsın gerisi gelir.

bu saatten sonra hafızam hiç kalmadı ama deneyeceğim teşekkürler.

Ben Udemy veya Coursera üzerinden online eğitimler alıyorum, kariyer anlamında faydalı olabilecek sertifika sınavlarına çalışıyorum. 3 tane de sertifika sınavı geçtim.

O hastaya özel bir nottan ziyade genel bir not, bilgi notu gibi duruyor. Yani idrarın biyokimyasında lökosit x çıktı, mikroskopta bakıp saydık y çıktı. x ile y birbirinden anlamlı şekilde farklı çıkarsa bu durum çeşitli ilaçlara bağlı olabilir, çok takılmayın anlamında. İlaç değilse de biyokimya ve/veya mikroskopi tekrarlanır. Ki zaten biyokimyasal ve mikroskopik lökosit sayıları farklı değilse bu uyarıyı hiç ötesi umursamayabilirsiniz (umursamayın).

Taş düşmesi, toprak kayması gibi sebeplerle çevriliyor.

Türkiye'de de çokça yerde görebilirsiniz bunu, özellikle şehirler arası yollarda aynı böyle kayalık ve insan eliyle şekillendirilmiş alanları telle çevirirler. Üstteki arkadaşın dediği gibi taş toprak vb kayıp düşmesin, düşse de zarar vermesin amacıyla yapılır bu.

heyelan olursa ya da herhangi bir şekilde taş kaya parçalarının yola düşmemesi.

ecnebilerde olduğu gibi ülkemizde de yaygın.

Akdeniz'e kiyisi olan sehirlerde cok var.

Bloatware şişirmiştir o aleti. İçeriği dümdüz edip stabil bir win7 kurardım ben olsam. Win tabanlı bilgisayarlarımın hepsine ilk gün böyle yapıyorum zaten ben.

özelliklerini de yazsan daha güzel olurdu ama en mantıklısı gonion'un söylediği.

istanbuldaysanız yetkili servis şu www.bdh.com.tr
ben de geçen laptopu verdim, bir problem yaşamadım

sorununuza yanıt değil ama içinde lenovo olan her şey sorunludur. şirketimize 2 adet lenovo laptop aldık. incelemeler güzel, puanlar iyi. fiyatı da az değildi... fakat 2 ay geçmeden aynı model 2 ürün de perte çıktı. kiminin ekranı çalışmıyor, kiminin klayvesi bozuk ve ısıınıyor... mümkün mertebe elinizden çıkartın ürünü. markanın müşteri ilişkileri fiyasko zaten, suratınıza kapatmalarına hiç şaşırmadım.

hocam
bir ssd alın
temiz bir windows kurun
iş bitti bu kadar

ne raporu?

İstirahat raporu

Kuzen askerde ayağını kırdı. Raporu uzatmaya devlet hastaneleri yanaşmadı. Asker işlerine girişmek istemiyorlar uğraşma

Şu an askersen kafana göre bir hastaneye gidemezsin, dolayısıyla rastgele bulacağın bir doktor işine yaramaz. Görev yaptığın bölgenin bağlı olduğu hastaneyi araştırman lazım.

Yanlış bilgileri kafanızdan silin. Doğrusunu anlatıyorum; para karşılığı istirahat raporunu kimse vermez size, hatta bunu bir doktora söylediğinizde kovulursunuz; zira suçtur (rüşvet olarak da bilinir).

Hasta değilseniz rapor almaya çalışmanız zaten evrakta sahteciliğe girer, rüşveti değil de bunu göze aldıysanız sizin gidebileceğiniz tek yer özel hastane olur. Ki çoğu özel hastane doktoru da bu işlere sıcak bakmaz, onu şimdiden belirteyim (ayrıca özel hastanede de parayı vezneye verirsiniz [muayene ücreti], doktora değil. Doktora verirseniz onun adı yine rüşvet olur).

İzindeki asker (izinde olduğunuzu varsayıyorum) acil servis şartı olmakla birlikte istediği hastaneye gider. Acil servis yerine normal polikliniğe gitmek istiyorsanız da merkez komutanlığından sevk almanız gerekir (Ortaköy'deydi yanlış hatırlamıyorsam).

Askeri doktor olarak konuşuyorum, askerlik böyle bitmez. Yanlış işler ve düşünceler peşindesiniz. Yapabileceğiniz en doğru şey bölük komutanınızı arayıp 15 gün kadar izne ihtiyacınız olduğunu söylemek. Mazeret geçerliyse büyük ihtimal izin verecektir.

Ha ama yok, hem iznim bitmesin, hem 15 gün tatil yapayım diyorsanız üstteki paragrafı tekrarlayayım sizin için: askerlik böyle bitmez.

Rapor verirken doktorun aldığı sorumluluk açık değil mi? Siz hasta değilken sırf kaytarasınız diye istirahat raporu veren doktor neden kendini sizin için ateşe atsın, suçunuza ortak olsun? Böyle bir şey için para teklif etmek.. Siz kaç paraya evrakta sahtecilik yapardınız merak ettim.

Herhangi bir devlet kurumundan hiç bir şekilde hiç bir doktordan para karşılığı rapor alamazsınız. Bu iş ancak şöyle olur: tanıdığınız, belki arkadaşınız belki ablanız / abiniz dediğiniz birine derdinizi anlatırsınız o da size acırsa ( durumun ne olduğunu bilmiyorum) kendini tehlikeye atıp rapor verebilir. Ama 10 günün üzerindeki raporlar için 3 hekim isteniyor. Bunun için de hastaneye yatman gerekiyor.. kıps ..

@gonion
Öncelikle bunun rüşvet ve tck ya göre suç olduğunun farkında olarak soruyorum. Özel hastane raporu yine devlet hastanesine onaylatmadan kabul edilmediği için bu öneri zaten geçersiz oluyor.
Yanlış işler ve düşünceler peşinde olduğumu düşünmüyorum, çünkü bu ülkeye ve kurumlarına bir bağlılık hissetmiyorum. Yasalarının adalet içerdiğini düşünmüyorum. Bu sebeple öğüt vermek yerine sadece cevap vermeniz (3. Paragraftaki gibi) bilgi vermeniz benim dikkate alacağım şeyler olur. Zira küçük toy biri değilim. İş hayatımda tanıdığım birçok insan modeli ve davranışı oldu, hayat görüşümü yasalar çerçevesinde şekillendirmek zorunda olmadığımı fazlasıyla öğrendim.
Sadece bu rapor sisteminin nasıl işlediğini tam olarak bilmiyorum o kadar, çünkü bu işlerle daha önceden bir alakam olmadı. Çevrenizde denk geldiniz mi bilmiyorum ama o. çocuğu doktor ve rütbeli asker bolca var. Mesela defalarca hastaneye sevk alıp mr çektirmek istememe rağmen (boyun fıtığıyım) kışlaya gelen doktorun günde 2 doz ağrı kesici yazmaktan başka bir insiyatifi olamaması nedeniyle ve bu adam yüzünden her gün 10 saat boyunca 2.5kg miğfer, 4 kg çelik yelek ve 5kg tüfekle durmak zorunda kaldığımda aynı yargılamayı bu doktor içinde yapıyor musunuz çok merak ediyorum.
Bölük komutanımız tam bir o. çocuğu. Askere iyilik gibi bir kaygısı yok.
İzin bitmesin diye bir kaygım yok. Teskereye bağlayacağım zaten.

@corrigan
Size gelince cevap vermek yerine yargılamayı seçmeniz zaten sistemin yanlışlarını benimsemiş olduğunuzu ya da en iyimser tabirle öğrenilmiş çaresizliğe düştüğünüzü gösteriyor. Yukarıda yazdığım size de cevaptır fakat ekleyeyim.
Doktorların sakat bırakma ve ölüme sebebiyet verme vakalarında bile ceza alması az oranda iken aslının inkar edilmesi müşkül bir raporun yazılması abarttığınız derecede bir öneme sahip değil. Zira ceza verilecek vakalardaki gibi kimsenin zararına olan bir durum değil, kimse bu durumdan zarar görmüyor. Evrakta sahtecilik olabilir fakat sistem sizi buna itiyorsa suçluyu bir birey ilan etmek ahmaklık olur.
Bunu istiyor olmam sizi ilgilendirmiyor olmasa da şöyle söyliyeyim; götü boklu bir uzman çavuşun hizmetçiliğini yapmak istemem kaytarmak oluyorsa evet kaytarıyorum. Malum askere kimse hizmetçilik yapmak, ettikleri küfürleri yemek, beğenmedikleri şekilde yemekleri gelince kaşığın fırlatılmasına maruz kalmak için gitmiyor, gerçi askerlik kavramı sizin için ne ifade ediyor bilemiyorum tabi. Siz bunları hoş görüyorsanız o sizin karakterinizdir.
Siz kaç paraya yapardınız sorusunu beğendim. Şöyle söyleyeyim bedelli parası olan 15 bin tl yi 5.5 ay ücreti olarak değerlendirirsek 15 günlük ücret olan 1300 tl yi denk görüyorum. Bedelli de bir nevi kaytarma öyle değil mi?

@senden ötürü heyet raporu değilde 8 ve 7 gün olmak üzere iki parça halinde toplam 15 gün alıp heyet raporuna takılmamak derdim. O yüzden toplamda 15 gün yazdım aslında

Edit:imla

"O. çocuğu"na bağlatacak kadar neye sinirlendiğinizi tam olarak anlamamakla birlikte fikir yürütebiliyorum.

Sevgili filipis; yaşınız büyüktür elbet. Size toy da demedim zaten cevabımda. Ama madem yaşınız büyük, o halde çoğu durumda tecrübenin kıymetini bilirsiniz diye umuyorum.

Kışlanıza gelip sizinle ilgilenmeyen veya yanlış ilgilenen hekime karşı beslediğim hisler beni bağlar. Onunla alakalı da bir duyuru açarsanız (ve keyfim yeterse) bir cevap da ona veririm. Sadece şunu bilin, bu konunun sizin sorunuzla alakası yok. Kendi durumunuzdan bir mağduriyet yaratma çalışmanızı görüyorum ama yemiyorum. Belki de askeri doktor olmanın getirilerinden biridir (günün tavsiyesi: herhangi bir kışlada, herhangi bir zamanda, herhangi bir askere belinin ağrıyıp ağrımadığını sorun yeter.)

Ayrıca yine o. çocuğu olarak betimlediğiniz bölük komutanınızın da bu sıfatı hak etme sebebinin "askere iyilik yapmama"sı olduğunu görüyoruz. Bunu irdelemiyorum bile, takdir okuyanların olsun. (Aşırı kısa özet: iyilik yapmak zorunda değil. Kaldı ki 15 gün izin vermek de alelade bir iyilik değil)

Tüm bunlara ek olarak "yasalara inanmıyorum. adalet yok" vb vb saçma sapan argümanlarla yapmaya çalıştığınız şeyin amiyane tabiriyle ahlaksızlık olduğunu gizlemeye çalışmayın. Bu düpedüz ahlaksızlıktır. Neden mi? Çünkü sizin tutmadığınız nöbeti başka bir nefer tutacak. Sizin yapmadığınız görevi bir başkası yapacak. Şimdi gelip "nöbet veya görev neye hizmet ediyor?" diye sorabilirsiniz. O sorunun muhatabı ben değilim ne yazık ki. Ortada bir görev var ve sizi diğer neferlerden ayıran herhangi bir özellik yok. Sizin yapmaktan kaçtıklarınız o çocuklara kalıyor.

Neyse. Gelip uzun uzun yazacak değildim, ciddi söylüyorum. Özel mesaj atıp özellikle davet ettiğiniz için geldim. Esenlikler diliyorum.

@gonion
Tecrübeyle hareket etsemde hayattaki şans faktörü pek yüzüme gülmüyor sanırım.

Kışlamızdaki doktor sadece bir faktör, bir hukuksuzluk göstergesi sadece. Yorumlarınız size kalabiliir, zira yazdıklarınızdan hayat görüşlerimizin tamamen farklı olduğunu ve gereksiz tartışmaya neden olacağını görebiliyorum. Siz de sadece şunu bilin, bir insan tek bir şeye saplanmak zorunda değil. Her olumsuzluk sizin tabirinizle ahlaksızlığa iten bir neden olabiliyor.
Kendi durumumdan bir mağduriyet oluşturmuyorum aksine direkt mağdurum. Zira ekşi duyurudaki hiçbir insana kendimi haklı çıkartmak için yalan beyanda bulunmaya ihtiyacım yok. Çünkü buradaki insanlar benim için gerçek hayatta bir şey ifade etmiyor. Sizin bana “aa çok haklı” demenizde “ne sahtekarsın” demenizde umrumda değil. Çünkü ben sizden yorum değil bilgi istedim. Ama insanların bu küçümsenecek düşünceleriyle yorum kasmaları beni benden alıyor. Kısacası gözümde kimse olmayan adamın düşüncesi beni küçük düşürmüyor.

Bence askeri doktor olmanız size yalan yememeyi değil vicdandan uzak duygusuz biri yapmaya yaramış. Bizzat acemi birliğinde antibiyotik yazmaması nedeniyle en son 8 yaşında geçirdiğim orta kulak iltihabını tekrar geçirmeme sebep olan doktoru getirdiniz aklıma. Ayakta bile zor dururken bir şeyin yok diyen o doktor. Sonrasında birde göz iltihabı kapmam. 20 sene sonra. Adamın ne tetkik ne tahlil etmek gibi bi derdi olmadı. Sizi aynı o doktora benzettim. Doktorun işi askeri bile olsa yargılamak yerine şüpheyle bakarak tahlil etmekken “sizin gibi yalancıları çok gördüm” edası doktorluk mesleğinden uzak. Zira kör cahil adama yutturabileceğiniz bu yargıları aldığım eğitimlerle yutmuyorum.

Askere iyi davranmak zorunda değil gibi bir kavramın yasal bi zorunluluk olmadığının farkındayım, fakat yine anlamadığınız nokta erdem ve toplumsal ahlak anlayışı.

Ahlak anlayışı tüm toplumlarda değişebilir çeşitlenir. Fakat siz dar bir pencereden baktığınız için ve malum ortadoğu görüşüyke harmanlandığınızdan insan haklarının ne olduğundan bile haberiniz olmadığından bunları söylemeniz normal. Avrupaya bakarsanız zorunlu askerlik diye bir durum yok. Olmayınca otomatikman bu yollara başvurma durumu ortadan kalkıyor. Hayatımda hiçbir yerde böyle bir rapor olayı düşünmedim.
Ha dersiniz ki ben avrupalı insanlardan daha ileri görüşlüyüm o da okuyanların takdirine kalmış.

Gelelim hak yeme ve senin nöbetini başkası tutacak mevzuuna. Askeriyenin içindeki hiçbir görev birbirinin dengi değildir. Bilmediğiniz için işkembeden sallamak kolaydır. Mesela nizamiyede kompozit yelek giyen bir adamla geceleyin yatmaktan başka bir işlevi olmayan gece koğuşçusunun eşit şartlarda askerlik yaptığına falan mı inanıyorsunuz? İçerideki adaletsizlik ne olacak?

Son olarak şunu söyleyeyim. Muhtemelen asteğmenlik isteseydim çıkacaktı ve bunların derdinde olmayacaktım. Sizde doktor olmanızın avantajıyla oturduğunuz yerden her insanı hastalığını uydurduğunu söyleyecek kadar ileri gidebiliyorsunuz. Eğitim herşeyi öğretmiyor işte.
Ben de size esenlikler diliyorum.

Bir de unutmadan size başta da dediğim gibi yorum değil bilgi istedim.

Bu da son yazdığım olsun.


* Ha bire hastaydım şu ilacı vermediler, ciddiye almadılar, daha kötü oldum tandanslı yazarak neyi amaçladığınızı zerre anlamıyorum. Zira duyurunuzun özü şu: "HASTA DEĞİLİM VE RAPOR LAZIM". Bu duyuru ile geçmiş mazeretlerinizin ne alakası var?

* Görüşlerimize değer vermediğinizi söylemişsiniz, bilmukabele. Gelgelelim neden bu kadar celallenip uzun uzun dert açıklama, mağduriyet ispatlama peşindesiniz? Bırakın ne düşünürsek düşünelim değil mi? Şahsen ben sizin hala hasta değilken rapor peşinde koşan ve böylelikle başkalarının hakkını yeme niyetinde olan biri olduğunuzu düşünüyorum.

* Beni sizi ciddiye almayan doktora benzetmişsiniz. Yani "hasta değilken rapor peşinde koşan ve bunu nasıl yapabileceğini duyuru vasıtasıyla öğrenmeye çalışan" biri olarak benim hekimlik yeteneğimi değerlendirmeye çalışmışsınız. Tebrik ediyorum sadece.

* Askere iyi davranmak konusuna gelelim, önceki yazdığımı tekrar (iyi) okuyun lütfen. 15 gün havadan izin vermek "iyilik" sayılmaz. Onun başka adı var. Bir önceki cevabınızda toy olmadığınızı belirtmiştiniz, ne olduğunu oradan çıkarabileceğinizi umuyorum.

* Hayatımda hiçbir kimseden veya hiçbir gruptan herhangi bir özellik olarak (ileri görüşlülük, zeka, ahlak vb) daha iyi olduğumu iddia etmedim. Ama elbette kendime göre bir ahlak anlayışım var. Kışlada askere nasıl davrandığımı, rütbeliye neler yaptığımı burada anlatacak kadar "toy" değilim. Hayal gücünüze kalsın.

* Son olarak da "Bilmediğiniz için işkembeden sallamak kolaydır." şeklinde bir cümleyi bir kıdemli yüzbaşıya kurarken insan şöyle bir durup iki saniye düşünür. Tamam, kısa dönem olarak siz benden daha bilgilisiniz askerlikte. Büyüksünüz. (Bir önceki cevabınızda toy olmadığınızı iddia etmiştiniz ya, o aklıma geldi ansızın. Nedense artık..)

*

PS: Bu son cevabım oldu bu duyuruya. Karşımdaki kişide herhangi bir diyalogu "Bilmediğiniz için işkembeden sallamak kolaydır." seviyesine indirebilecek bir kapasite gördüğüm an bırakma eğiliminde oluyorum genelde. Tekrar edeyim, büyüksünüz efendim. Size kolay gelsin.

*geçmişimin alakası şu: ilk verdiğim örnekte konunun içeriğinden bahsediyordum durumu anlamanız için. Beni rüşvet ve evrakta sahteciliğe iten şeyin nedenini açıkladım. Ama baktım ki zihniyetiniz buna el vermiyor.

“günün tavsiyesi: herhangi bir kışlada, herhangi bir zamanda, herhangi bir askere belinin ağrıyıp ağrımadığını sorun yeter.”

Dediğiniz cümledende anlaşılacağı üzere ikinci örnek verdiğim doktorun zihniyetine sahip olduğunuzu ifade ettim. Ha eğer sorduğum sorudan ayrı bir şeye cevap vermek istemiyordunuz o halde baştan vermeyecektiniz. Şimdi gelip soruyla ne alakası var demeniz saçma. Konu oraya gitmiş zaten.

*mağduriyet ispatladığımı nereden çıkardınız hiç anlamadım. İlk yazdığımda durumu açıkladım sadece. İkinci yazdığımda ise bir şey ispatlama çabasında olmadım. Sadece sizin zihniyetinizi bir doktora benzettim. Bu ispat değildi.
Bende sizin vicdanını kaybetmiş insanlara yalancı gözüyle bakan biri olduğunuzu düşünüyorum.

*bunun toylukla ne alakası var anlamadım. Çocuk gibi söylediğim laflarla vurmaya çalışmanız ironik. İyilik kavramı anlamında genel görüşünden bahsetmiştim ben. 15 günlük rapor için haklısın, zorunda değil.

*sizi rapor nedeniyle değil “herkesin beli ağırıyor” diyerek yalancılıkla suçladığınız için o doktora benzettim ve hala öyle düşünüyorum. Yoksa olayın 15 günlük raporla alakası yok. Boyun fıtığıyım diyorum sanki benim doltorum sizmişsinizde sizi kandırmaya çalışıyorum gibi bir tribe girmişsiniz. İşte bu noktada “siz kimsiniz ki sizi kandırmaya çalışayım diyorum özetle.

*çevremde tuğgeneralinden uzman çavuşuna binbaşından albayına birçok insan gördüm. Kimisi gerçekten kibar ve iyi niyetli kimisi tam o. çocuğu. Ama yüzdesel olarak iyiler %10 u geçmez.
Ben inşaat mühendisiyim ve 6 yıldır iyi yerde eğitimlisinden en cahiline adam tanıdım muhatap oldum gözlemledim dibine kadar empati yaptım. Artık insan sarrafı oldum, bir adamın kafasından geçen bütün düşünceleri, birlikte mesai geçirirsem hangi söze ne davranış göstereceğini biliyorum. Bu yüzden çoğunun nasıl karakterde adamlar olduğunu biliyorum. Askeriyenin içine giren ve rütbesini kibirinin altına koyan adamlar olduğunu biliyorum. Sivil hayatta binbaşı veya albay olsa onları umursanmayacaklarını bildikleri için anca boruları alt askerlere öttüğü için bunu suistimal eden adamları siz yüzbaşı koltuğunuzdan algılayamazsınız.

Şu sözümde hala ısrarcıyım, ben de asteğmen olsaydım bunları deneyimleyemezdim, tecrübe edinemediğim için abartı bulurdum. Sizde yüzbaşı ve doktor olarak dediğiniz gibi “anca fikir yürütürsünüz”. Bir entrynizi okudum mobbing başlığı altında. Onu düşünün belki anlarsınız.
Yüzbaşı olabilirsiniz bende mesleğimdeki tecrübelerle konuşuyorum ve insanları küçümsememeyi öğrendiğinizde size saygı duyacak insanları bulabilirsiniz. Sizin için ahlaksızlık olsa da bu sizi ilgilendirmez. Aynı namaz kılan adamın içki içeni cehennemlik ilan etmesi gibi, dogma fikirlerden kurtulun.

Ramazan Beyazkaya hocanın mekanı var. 4. Levent metrosunda indikten sonra caddenin karşısından çıkıyorsunuz, o civarlarda. ramazanbeyazkaya.com Güzel adamdır, tavsiye ederim.

Sizin duyuruyu görünce fark ettim bu başlığı. Üzerine de bir şeyler karaladım. Umarım cevap olabilmiştir: eksisozluk.com

@gonion sanırım olay ailenin seni yetiştirme tarzında değil, senin kendi kendini yetiştirememende demek istiyorsun, doğru mu anladım?

ciddi karar alıp almamakta zorlandığını bilemem de cahil annelerin çocuğu da kedi köpeklere eziyet eden cani oluyor. Geçen yıl deniz kenarında 3-4 yaşında çocuklar kediye taş atıyor, anneleri de laflıyordu.

biz çocukların hata yapmasına izin vermekte ciddi sorun yaşıyoruz. mesela yukarıda verilen örnek; çocukları serbest bırakıp hayvanlara yaklaşımını düzeltmek bize genelde uymuyor. ya çocukları hayvanlardan uzak tutuyoruz, ya da tamamen serbest bırakıp saçma hareketleri normalleştirmesini sağlıyoruz.

bu hemen her konuda böyle. çocuk ya koyun gibi güdülmeye, ya da kendi yolunu el yordamıyla bulmaya alışıyor. biri tamamen pısırık, diğeri de yanlış yapmaya alışık çocuk yetiştirmeye sebep oluyor.

anne baba olmak ciddi ciddi okumayı gerektiren bir iş. hakikaten bilmediğini kabul edip okumak lazım. en azından yılda 3-5 kitap devirmiyorsan senin çocuk psikolojisinden, pedagojiden az çok anladığını söylemek mümkün değil. o kadar okumak da bizim topluma maalesef uymuyor.

yapacak fazla bir şey yok.

Ben de control freak bir ailede yetiştim ama aşırı asiydim, problemliydim aileme göre. Sonuç olarak mesafemi koydum zamanı gelince. Zor mu üniversiteyi ananın evinde okuduktan sonra yemek yapmak, wc temizlemek, ev temizlemek, yorganı nevresime geçirmek, tek başına kararlar almak? Zor. Ama kendine zaman tanırsan çocuk değilsin sonuçta zamanla öğreniyorsun eksik kaldığın noktaları.

@sedat peker in yegeni:
Yeni gördüm kusuruma bakmayın lütfen, evet aslında özünde dediğim şey o. Biz hatayı hep başka yerlerde arayan bir toplumuz. Eğer ailenin bir hatası varsa o da çocuğa hatayı kendinde aramayı öğretmemesidir bence.

Elbette dolandırıcı olabilecekleri gibi bilindik oteller tarafından da uygulanan bir yöntem bu. Daha önce rezervasyon yapmak istediğimizde böyle bir istekte bulunan otele kibarca kredi kartı bilgilerimi veremeyeceğimi, mümkünse kimlik fotoğrafımın yeterli gelmesini istediğimi belirtmiştim. Adamlar da hayhay efendim diyerek rezervasyonu yapmışlardı (bu otel Amerika'da idi ama inanın ismini hatırlamıyorum). Siz de güvenemiyorsanız kredi kartı bilgisi paylaşmak istemediğinizi belirtebilirsiniz.

dediğiniz yöntem mail order. türkiyede de yaygın olarak kullanılıyor ve standart formların hepsinin altında aynı ibare mevcut.

örnek;
www.docdroid.net

ama şu ana kadar kimlik ve kart fotoğrafı hiç göndermedim ben, sadece kk bilgileri yazıp gönderdim. o şekilde de ödeme alabiliyolar zaten. siz de göndermeyin. zaten dolandırıcı ise doldurduğunuz formla da kk bilgilerine sahip oluyolar.

Ben cvv kodunu vermem kimseye

Ben olsam göndermezdim.

Vocabulary diyerek ilk taşı atıyorum :)

eksikliklerinin neler olduğunu belirleyerek başlayabilirsin. sevgili gonion vocabulary demiş misal, psikopat gibi kelime ezberlemiş ama kullanamıyorsan daha çok kelime ezberlemen bir işe yaramaz.

hangi sınav türünden kaç puan aldın, hangisinde kötüsün vs ona bakman lazım.

ama tabi hiçbir zararı olmayacak ve eksiğin ne olursa olsun faydalı olacak ilk tavsiyem şu olur: oku. deliler gibi oku. eline geçirdiğin her ingilizce makaleyi/yazıyı oku.

ya da gel özel ders verelim olsun bitsin ahahaha

konmaz. çözüldüğü an pörsümüş bir hal alır.

Roka değil de dereotunu ince ince kıydıktan sonra sarımsak rendesiyle karıştırıp zeytinyağı (veya ayçiçek) ekledikten sonra mini küpler halinde dondurabilirsiniz. Yemek yaparken direkt tencereye atarak kullanabilirsiniz. Roka buzluğa girip çıkarsa üstteki arkadaşın dediği gibi pörsür, içi geçer.

hiçbir terliğe o parayı vermem, hele ki plastik bir terliğe asla.

www.decathlon.com.tr sundan baya memnunum

Eylül gibi 100 TL civarına düşüyor ama bir terlik için yine fazla o para da. Ne özelliği var bilmiyorum.

v e r m e m

terlik ve 140tl mi? gereksiz.

çocuğa/bebeğe alıyorsan ve rahat ettiği oysa verirsin. (verdim)

crocslar rahat ama guney gorunce cekiyor, buzusuyor. bir kere aldim ama dedigin kadar pahali degildi o zamanlar, bir sezon giyebildim sadece. kisacasi degmez.

Asla.

sağlık personeli değilseniz gerekli diil. ama doktorlar hemşireler her gün 10-12 saat terlik giydikleri için ve crocs lar da çok rahat oludğu için onu tercih ediyoalar.

ama yılda 2 hafta tatilde deniz ayakkabısı yapmak için mantıklı değil.

@benaslinda güzel anlatmış. Meslek icabı aldım ve kullanıyorum. Hatta iki tane var, birini 4, diğerini 2 sene önce aldım ve ikisi de hala sapasağlam. Bundan önce ne markalar (ceyo, eclipse vs vs) denedim olmadı. Crocs gibisi yok rahatlıkta.

Hoşunuza gitti ise tabii ki verilir. İnsan kendisine hediye niyetinde 200 TL’lik bir şey almayacak mı?

Terlik ya da kitap... 200 TL. Ölümlü dünya zaten.

Dışarı çıkıp arkadaşlarınla içsen zaten bir gece dr en az 200 TL yapıyor. Şimdi sorsanız buradakilere, dışarıda alkole o kadar para vermektense evde içerim derler.

Keyfinize bakın siz.

ben vermedim.

vermem

o çirkin terliğe verilmez.

Ayakta durduğunuz ve terlik giyebileceğiniz bir işiniz varsa kesinlikle verilir daha hiç ayağımı ağrıtmadı benim saatlerce durmama rağmen. Ha yok ben yazın sahilde falan giymek için soruyorum diyosanız zaten anlamam çünkü bence çok çirkin tipi için giyilecek bir şey değil :D

Ha bi de rahatlığı için almak isteyenlere retro modelini tavsiye ederim.

Bi on tane falan vardi bende bu sezon basinda gidip 2 daha aldim.verdigim parayi helal ettigim nadir urunlerdendir.

Bu tırt tasarımla nasıl o fiyatlara alıcı bulabiliyor hala şaşırıyorum.

VERDİM. Hiç pişman da degilim. Ayrica burada crocs'a cirkin, tirt vs. Falan denilmiş, bu beni üzer..... giydikce tasarimina da alisiyorsun, rahatlik desen 10 numara, renkleri de aşırı tatlı. Saglamlik, dayaniklilik konularina girmiyorum bile.

İşyerinde ayda yaklaşık 200 saat kadar ayağımda olduğundan, terlige 250 TL verdim.