İlk taşı atıyorum: Oz.
House of Cards'ı da deneyebilirsiniz.

suits.

shameless (5.sezonu çıkmış)
mozart in the jungle

24: Live Another Day oniki bölümcük.

homeland izle.

@sonerblabla, 24 hastasi birinin live another day izlememesi mumkun mu sence? Ayri bi dizi sanki.

*abi tik atıyorum da suits, shameless falan denmiş. hadi oz bi nebze tamam. suits nedir allasen? person of interest, banshee desen neyse. shameless eyvallah süper dizi ama 24'le ufacık bi alakası var mı konsept anlamında?

edit: oha banshsee 3. sezon başlamış haberim yok.

buffy the vampire slayer

Homeland +1

Burn Notice
White Collar

Ben olaya farklı bir noktadan yaklaşayım. "Bir dizi bu kadar sevilir mi lan" cümlesine kadar bitirilen bir 24 yaştan bahsettiğini sandım.

cevaplar için teşekkürler. homeland'e başlayayım diye düşünüyorum. az çok konusunu biliyorum. sevebileceğim bi dizi sanki. burn notice'e de arada bir fx'ten denk geliyorum. baya aksiyonlu bi diziye benziyo ama sözlükte falan pek ilgi görmemiş. neden acaba?

Ben bekarken almıştım, denemediğim nane kalmadı. Denediklerim arasında kupada kek en güzeliydi [ www.google.com.tr ] ama bir yerden sonra illa ki yemek ısıtmak veya buz çözdürmek için kullanıyorsun. O gaz illa ki geçiyor yani.

Ha internette sürüyle mikrodalgada yapılabileceklerin listeleri ve tarifleri var. Zamanınız varsa deneyin güzel şeyler çıkıyor.

Parça parça cevaplamış oldum ama olsun,
Biz şeffaf cam tabakta üzerini bişeyle kaplamadan ısıtıyoruz (veya çözdürüyoruz). Sütü güzel ısıtıyor. Yalnız salep olayına dikkat edin, çok çabuk taşıyor. Gözünüz üstünde olsun.

sulu yemeklerde üstüne bi kağıt havlu koyarsan içini batırmazsın ben çok batırdım öyle. yumurta pişirmeye de kalkma. mikrodalga tarifleri diye yaz tatlı tarifi falan çıkar. biz en çok pirinç pilavı ve ıslak kek yapmak için kullanıyoruz. ne koymaman gerektiğine kullanma klavuzundan bakabilirsin. koyarsam ne olur demeden önce de youtube'da brainiac microwave'de aratıp sonuçlarını görebilirsin.

streç filmle kaplama, yanar. ikeada mikrodalga için tabağın üstüne konulan şeyler var. ahan da şu: www.ikea.com.tr bundan al.

verdiğin linke bakmadan yazmıştım, benim almak isteyip stokta olmadığı için alamadığım makine.

Üstüne mikrodalgaya özel kapak koymak çok pratik. Ben borcamda somon yapıyorum, her türlü haşlama, buğulamayı güzel ve çabuk yapıyor. Isıtma, buz çözme çok iyi. Mısır patlatabilirsin.

İkea'da sürüsüyle var bu düz renkli halılardan. Fiyatlarını da makul bulmuştum şahsen.

Lostraya götürüp dövdüreceksiniz arka kısmını.

bo5t harleyse bendede yapmıştı aynı ağrıyı sonra verdim botu birine

Lostra +1

???
g3 g2'nin ust modeli abi?

Kesinlikle g2. G2 kullanıyordum g3 e geçtim hayatımın pişmanlığı oldu zaten aratırsanız google de g3 kasma sorunu kasa çatlağı falan hepsini görürsünüz. Şuan iphone 6 geçtim g3 androidden soğuttu yemin ederim

@hjarteblod, bu ikisi için o dediğin geçerli olmuyor.

şarj önemliyse senin için g2, değilse g3. kamerası da nispeten iyi g3'ün ama şarj konusunda kötü.

daha önce burada "g2'ye g3 romu kurdum, hiç fark yok, mis gibi" diyen bir arkadaş vardı. fiyat açısından soruyorsanız mantıklı olabilir.

kavun +1. şu hatta: www.golddukkan.com

aracı açınca gelen bir güzel bir koku istiyorum asıl.

Ben sunun kavununu kullanıyorum. Tavsiye ederim:

www.hepsiburada.com

Bu taş olayı çok iyi oluyor tavsiye ederim...

www.bulabilirim.com

vardır tabii ama öyle durumlarda çoğu zaman hasta ölümü beklediği için önce hastahane işleriyle ilgilenen yakınına söylerler bunun yasal olduğunu düşünüyorum o da herkese yayar işte öyle. bilincin açıksa zaten kendin ilgilenirsin kendi işlerinle

yakın zamana kadar ciddi bir rahatsızlığım vardı. öğrendiğim zaman doktora ailemin bilmesini istemediğimi söyledim. tedavi sürem boyunca, yaklaşık 3 yıl, ailem konudan habersizdi. ama doktora sadece 1 kere, ilk gidişimde, annemle gittim. diğerlerinde (kontroller ve ameliyat dahil) ailem yoktu yanımda. olsalardı belki doktor değil ama eminim hastanede muhattap olacakları başka bir çalışan söylerdi. tedavi sürecine dahil ederseniz habersiz kalmaları imkansıza yakın.

"doktor hastaya sormadan, bilgilendirmeden yakınlarına söyledigine çokça şahit olmusuzdur"

ben hiç şahit olmadım böyle bir şeye. annemi kanserden kaybettim, doktora her zaman brlikte gittik. o zaten korkularına odaklanıyordu, dokorun duydukları aklında yanlış kalabiliyordu, ayrıca hastanede yapılması gereken bir sürü usuli şey vardı ve onlarla hasta hasta ilgilenemezdi. o yüzden hep ben vardım ve beni de onun kadar muhatap aldılar.

son aşamalarda anneme metastazı söylemedik mesela. doktorlardan rica ettim, ona belli etmesinler diye. hemşirelerden de. belli etmediler. daha birkaç sene daha yaşayacağını düşünüyordu ki birdenbire kötükelşti ve birkaç gün içinde öldü. veda bile edemedi bana, ama ben ona ettim.

hastanın gelişmeleri bilmemesi her zaman kötü bir şey değil.

@ meltem

tam tersi olması gerekmizmiydi sence? onun bilip sizin bilmemenezi. sonucta anneniniz özeli.

hasta bilinmesini istemiyorm derse, dr yakınlarıyla bu bilgiyi paylaşmaz.tersi durum genelde şöyle oluyor. hasta yaşlı oluyor.patoloji raporunu çocuğu falan alıyor.kanser olduğunu görüyor.hastamız bilmesin, morali bozulur falan diyolar.tedavinin seyri etkilenmicekse, bi karar alınmıcaksa dr hastaya bilgi vermiyor bu durumda.çünkü 1. derece yakınlarından onam almış oluyor..

iyice abarttiniz. hastanede muayene odasina aileden biriyle giriyorsan zaten dr senin gizlemek istedigini tahmin edemez, tahmin etse ne yapacak cqktirmadan isaretlerle mi sana anlatmaya calisacak. bilinci kapali hastadan bahsediyosan o hastalar icin karar verme hakki zaten yakinlarina ait. yapilacak tedaviler icin 1. derece yakinlarinin imzali onayi alinir. bu durumda dr un kisisel karari degil bu hasta yakinlarini bilgilendirip bilgilendirmemek. sen yalniz gittiysen veya ailem gelirse lutfen bilgi vermeyin dediysen hicbir dr senin yakinlarinin telefonunu bulup haber vermez. bir de " cokca sahit olmuduzdur" yazmis.

abimi hastaneye biz götürdük. kanser olduğunu o ameliyat baygınıyken biz öğrendik. öleceğini de bize söyledi doktor. hasta için yapılması gereken şeyler var, hasta bakıma muhtaç. dolayısıyla hastaya bakan kişilerin de bilgi almaya hakkı vardır diye düşünüyorum. vel hasıl abime öleceğini söyleseydi doktor ya kendini öldürürdü ya da nasıl olsa öleceğim diyerek öldürmek istediği insanları öldürürdü. lakin bizde hiç bi zaman filmlerdeki gibi hastamızın durumu nedir doktor diye sorabileceğimiz ve insani şekilde ayrıntılı cevap alabileceğimiz doktorlar yok. bu yüzden doktorlara çok kırgınım. özel hastanelerde belki vardır.

@ sumuklu bilmemne


ben cok sahit oldum. sizi bilemiyecegim. bahsettigim örneklerde öyle suuru kapalı hastalar falan değildi. adamın midesinde kitle tespit ediyorlar pat yakınlarına soluyorlar. ben bunun gibi cok örnek gördüm. basıma gelsede ben hariç herkesin bilmesini istemem. neyini abartmısım anlamadım.

çok haklısın, rahatsızlığın hastaya söylenmesi gerek. hasta, kime söyleyip kime söylemeyeceğine kendi karar vermeli. doğru olan bu.

ancak kanser gibi ciddi hastalık olunca iş biraz değişiyor. moral etmeni devreye giriyor. hastanın moralinin yüksek olmasını istiyorsun.
biz de metastazı anneme söylememiştik. kemik metastazıydı, plesebo ilaç bile kullanmıştım, romatizma diye. o zaman gençtim şimdiki aklım olsa belki de söylerdim, bilemiyorum.

meltemin değindiği konu da var. hasta tek başına o kadar işlemin altından kolay kalkamıyor. doktorun dediklerinin bir kısmını kapıdan çıkınca unutuyorsun. her bir tedavi/kontrol travma etkisi yaratıyor. hem fiziksel hem metal olarak yorgun ve yıpranmış oluyorsun. doktorlar bu sürecin nasıl olacağını bildikleri için de yakınlarına söylüyorlardır muhtemelen.

acil şartlarında kime denk gelirse söyleniyor valla. başta kolluk kuvvetleri olmak üzere.
tabi aydınlatılmış onam gibi evrakların düzenlenmesi ya da yazılı bilgilendirmeler yapılması gerek ama hastaların ve yakınlarının çoğu okuma yazma bilmiyor.

doktorum. kanserli hastalarla günlük bazda çalışıyorum. şimdiye kadar "aileme söylemeyin" diyen hasta bir elin parmaklarını geçmez, onların da ailesine söylemedim (18 yaşından küçük kanser hastam olmadı, olsa söylerdim). aksine, hastanın haberi olmasın diyen hasta yakınları çok ama çok ama çok çok daha fazla.

all girls dream: kaç tane "ailenin haberi olmaması gereken 'özel' hastalık sahibi (ve ailesinin bilmesini istemeyen) hasta"nın ailesine kendisinden habersiz bilgi verilmiş hasta gördünüz? ben hastanede çalışıyorum, her gün bir sürü hasta görüyorum, daha böyle bir şeyi ne gördüm, ne duydum. sadece ben değil, diğer arkadaşlarım / büyüklerim / küçüklerimden de işitmedim. nerede yaşıyorsunuz?

olur da senin annen kanser olursa sen söylersin öleceğini, tedavinin işe yaramadığını, kanserin tekrar ettiğini.

insan nasıl senin kadar empati yoksunu olabilir, anlamıyorum.

@ meltem

benimde annem kanser. empati ile bunun ne alakasi var?

ben yukarıda hasta profilleri çizerek anlatmışım. sen anlamamışsan diyecek birşey yok. içeriye ailenden biriyle giriyorsan zaten sonucu birlikte duymak için gittiğini anlar karşı taraf. o zaman muayeneye girmeden önceden yanındaki akrabandna gizli ,ciddi birşey çıkarsa söylemeyin diye uyarman lazım. ailenin haberinin olmasını istemiyorsan yalnız gidersin. ya da ilkinde yalnızsındır ikinci de birinin olmasına ihtiyaç duyarsın ama hastalığı bilmesini istemezsin, onu da dr una söylersin. bilinci kapalı hasta adına yakınları karar verir zaten. bir kere de anlayamadığın için tekrar yazdım.

hastalığım hakkında bilgilendirilmiyorum dersen ok. drlar da her gelen hasta yakınına ayrı ayrı durumunu en baştan anlatmaya meraklı değil bence. ama ben dr u uyarmadan ailemle gitmiş olmama rağmen neden kaş göz işareti ile sadece bana anlatmıyor da yanımdaki anneme de söylüyor dersen :))

kronolojik yaşını bilmiyorum ama hayat tecrübe yaşın belli ki çok küçük. yüzünü bir örtü ile kapatmış 1 mmlik delikler açmış oradan bakıp saçma sapan sorular soruyorsun. kanser gibi hastalıklar sadece tuttuğu organı etkilemez. ciddi depresyona neden olur ve sağlıklı karar verme yetisinde kayıp yapar, kimsenin duymadığını sıkça duydun da, kanserli hastalara aile desteğinin tedavinin bir parçası olduğunu duymadıysan sana cevap vermek zaman kaybı demektir.

@ gonion

tr/ istanbulda yasıyorum. bircok doktor hastanın yakınlarına önceden hastanın durumu ile bilgi veriyor. esınız, oglunuz vs kanser diye ondan sonra asıl hasta olan ögreniyor durumu. asıl siz nerde yasıyorsunuz bnde onu merak ediyorum.

empati kurabilmek için annenin kanser olması yetmiyor. kanser olmasına gerek yok.

geçmiş olsun. umarım atlatılabilecek türdedir ve tedavi işe yarar.

o zaman empatiyi sen kur. diyelim kansersin doktor varsa cocuklarına yoksa annene babana soylüyor belki sen soylemek istemiyorsun. ama daha hasta olarak senin haberin yokken ailen biliyor durumu.

böyle bir durumdan hastayı haberdar etmemeyi tabi ki doğru bulmam. kimle paylaşmak isteyeceğine hem kendisi karar vermeli, hem de tedavisi hakkında en ince ayrıntıya kadar bilgi almaya hakkı var.

özel bir durum olur, yani nasıl diyeyim, zaten başkalrının yardımı ile yaşıyor olur, durumu idrak edemeyecek bir hasta olur, o zaman ona söylenmemesini anlarım.

diğer türlü tabi ki kötü. birden insanlar üzgün gözlerle bakabilirler, ne bileyim ben, böyle fazla hassas davranabilirler. o zaman bir kafa karışıklığı da olur. ilişkiler bozulabilir.

ben sadece benim yazdıklarıma karşı olan cevabınla sınırlı olarak empati kuramadığını hissettim ve cevabına yönelik olarak yazdım. yani ölmek üzere olan hastaya öleceğini söylememeyi yanlış bulman hususunda. en başında söylememek apayrı bir şey.

kaldı ki annem kanser olduğunu da benden öğrendi ilk, ne yazık ki. çalıştığım ofisteki meslektaşımın eşi hekimdi, yardımcı olmuştu tahlillerle ilgili. o nedenle, iş arkadaşım ve eşi vasıtasıyla ilk ben öğrendim. annemi arayıp ulaşamamışlardı da sanırım. annem de çok neşeliydi, tahlillere inanamadı.

neyse işte. zordu.

ölmek üzere olanları kastetmemiştim. sadece teshişten bahsettim.

ben teşhiste annem bilmiyordu diye yazmamıştım ki.

metastazı söylemedik sadece, çünkü artık gücü yoktu. son iki ayıydı.

anlatamamışım. eksik olmuş.

ben genel olarak soyledim onu.yani kanser teshisi konulur ilk olarak yakınları bilir sonra hastanın kendisi.

sen "tam tersi olması gerekmez miydi" demiştin bana cevabında.

şimdi anlaştık ama tamam.

tam tersinden kasıt. dielim birisi kanser bunu yakınları biliyor ama hasta bilmiyor.

benim yazdığıma karşılık "tam tersi" demiştin.

ay neyse, sıkıldım. :) uzadıkça uzuyor.

neyin tartışmasını yapıyoruz anlamadım. sen benim ne kastettiğimi anladın, ben de seni anladım.

önümüze bakalım. :)

fluence daha geniş yalnız yol tutuşunda problem var diye çok şikayet gelmiş o yüzden bende vazgeçtim.

Bir önce megane kullanmıştım, kartlı dolu modeli güzel bir araç.
Dizel 1.5dci motoru çok başarılı, şu an opelin 1.3 cdti motorunu kullanıyorum arada çok fark var gerçekten.

İkiside piyasada en tutulan araç. Üzmez

Megane +1. Fluence için çok kötü şeyler okudum, Megane için denk gelmedim.

1.5 dci motordan yana asla şüpheniz olmasın.

fluence'dense megane öneririm. daha yola oturuyor. daha bir rahat kullanımı.

Fluence alacağınıza Symbol alın, daha güvenli olursunuz. Fluence'in yol tutuşunda, viraj alışında, aerodinamik yapısında tasarım problemi var. Darbe dayanımı olaraka da düşük hızlarda dayanıklı değil, ölüm makinası.

Megane hakkında model bazında konuşacak net bilgilere sahip değilim. Renault olarak ise genel olarak uzak durulması gerektiğini düşünsem de (kendi mühendislerinin yorumları), megane olabilir.

fluence'in ön yolcu koltuğunda otururken neden bilmem bacağıma kramp giriyor. arabadan anlamam ama bazı rabalarda bu rahatsızlığı yaşıyorum. bu da onlardan biri.

Megane gerçek Renodur. Fluence ise Renonun Samsung'dan aparttığı bi araba. Bildiğin samsung, hani şu telefoncu olan. Fluence ile megane kıyaslanmaz bile.

kesinlikle megane. hatta olabiliyorsa sport tourer.

fransız arabası alınmaz. üstüne para verseler renault kullanmam

renault iyidir. ucuz ve geniş servis ağı vardır. 1.5dci denilen motor zaten kendini kanıtlamış artık mercedes ve nissan bile kullanıyor. 1.5dci'lı clio, megane, laguna ve latitude kullandım (komşu renault bayii canımız sıkıldıkça değiştiriyoruz arabayı) hepsi de iyiydi.

fluence sakat ama yol tutuşuyla ilgili ciddi sıkıntılar var. şirkette var bir tane kim kullandıysa aman diyor

Adamlar tabii ki öyle diyecek, yoksa 2.7 milyon müşterinin "noluyor ulan?" diyerek 444 hsbc'yi araması durumunda mahvolurlar. HSBC müşterisi değilim ama olsam direkt arayıp kartımın yenilenmesini isterdim. Yokuş yaparlarsa da "kaybettim" diyerek yenisini talep ederdim. Yok yine yokuş olursa (sanmam) başka bankaya geçerdim.

Çalınan bilgiler; hesap numarası, ad soyad ve son kullanma tarihiymiş. O bilgilerle bir şey yapamazlar. Ama yakında ararlar sizi ve isminizi, hesap numaranızı söyleyip şifre oluşturmanızı isteyebilirler. Hatta büyük ihtimal çalınma yüzünden şifrenizi değiştirmeniz gerekiyor diyebilirler. Uyanık olmakta fayda var, yüzde yüz fake'tir bu :)

Nasil yapamazlar ahaha :) ottururler adami.
bu arada bir bankadan siber saldırıyla bilgi falan çalamazsınız. çalacak kapasitede olan varsa zaten müşteri bilgisi çalmaz para çalar.

güvenlik kazığı işte.

insanlar umarsızca bebek arabasıyla yürüyen merdiven kullandığı, daha önce de bebeklerin yaralanmasına sebep olan kazalar yaşandığı için, bebekli aileleri daha güvenli olan asansöre yönlendirmek adına yapılan bir uygulama bu.

ayrıca yürüyen merdivendeki bebek arabası başka insanlara da zarar verebilir.

asansör'e insanların tıkışması konusuysa toplumsal bir olgu. çözüm olarak asansörün başında bekleyen veya içerde biriken insanlara gerekli uyarıları yapabilirsin.

güvenlik cevabı beni pek tatmin etmedi açıkçası.

kendi irademle bindiğim düzgün çalışan bir yürüyen merdivende çocuğu düşürürsem "merdivene binmemize izin verdi" diye dava mı açılacak? tam tersine, koyduğu kazık yüzünden arabasında emniyet kemeri bağlı çocuğu çözüp, arabayı katlayıp yere koymama, çocuğun merdivende daha güvensiz seyahat etmesine sebep oluyor.

asansöre binemediğimi söylemiştim. 10 dakika asansör bekleyip binemedikten sınra o merdivene illa bineceksem bir elimde yeni yeni yürüyen bebek, bir elimde katlanmış araba ile binmem daha mı güvenli? şahsen o merdivene arabayla ve arabaya bağlı çocukla binenediğim için böyle bir sebepten dolayı başıma kaza gelmesi daha olası. kaldı ki kaza gelse bile sistemler düzgün çalışıyorsa avm'nin bir sorumluluğu olmamalı. en iyisi arabayı hiçavm'den içeri almasınlar, hatta çocuk da almasınlar, düşüp müşüp kafasını yararsa sorumluluktan kurtulurlar. böyle güvenlik mi olur?

sadece bebek arabaları için değil o kazıklar. market arabalarıyla binilmesin diye de koyuyorlar. hatta bazı avmlerde market katında var, diğer katlarda yok.

yürüyen merdivenlerin kenarlarındaki uyarıları okursanız bebek arabası ile binmenin yasak olduğunu görürsünüz. o merdivende çocuğa bir şey olsa want2die'ın dediği gibi AVM'ye patlar kabak. ister senin hatan olun ister olmasın o cezaya AVM'ye kesilir. onlarda bunu engellemek için gayet yerinde olan bir karar verip bebek arabalı binişi engellemek için o kazıkları koymuşlar.

kendi iradem diye bir şey söz konusu değil. o zaman tüm kazalar kişinin iradesine bağlanır. örneğin emniyet kemeri devletin vatandaşını korumaya yönelik aldığı önlem, bu da iradeye bağlanabilir. ki bu önlem, kişi arabadan fırlayıp başka şahışlara da zarar verebiliri de içeriyor.

bebek arabası sadece size ve çocuğunuza değil, başkalarına da zarar verme potansiyeline sahip. sizin iradeniz dışında gelişen olaylar olabilir yani. kendi iradeniz de olsa, topluluk halinde bulunulan, kaza riski olan alanlarda önlem alınmalı ki toplumsal düzen ve emniyet sağlanabilsin; bu da işletmelerin ve sahiplerinin görevi, olumsuzluk durumunda da sorumlu kişiler onlar.

işte bu alınan önlem sistemlerin düzgün çalışmasına yönelik. ayrıca tüm mekanik, hareket eden aletlerde güvenlik kuralları olacak. bu kafalarına göre aldıkları bir önlem değil, olmuş veya olma ihtimali olan olayların öngörülmesi ile bulunmuş önlemler.

kardeşim yuruyen merdivene bindin arabanla arabayımı tutacan yoksa el bandınamı tutunucan?tutmasan dengen kaybolacak ki akmerkezde aynısını yaşadım kadın bebek arabasıyal tepetaklak gerisin geri uçtu merdivenden.akıl var mantık var git 5 dakika sıranı bekle asansörde.seni siktir et bebeğe bişi olmasın.

kibritsuyu ailecek mustarip olduğumuz çok önemli bir konuyu gündeme getirmiş, çok teşekkür ediyorum. Belki okuyan birileri feyz alır da, 18-20 yaşındaki erkekli kızlı grupları asansör sırası bekleyen bebekli anne-babaların önüne geçme yüzsüzlüğünden bir nebze olsa sıyırır.

Konu çok basit: Aynen bir Türkiye gerçeği AVM'lerin "biz önlemlerimizi aldık" diyebilmek için uyguladığı bir sistem bu. Ben şahsen boş arabayı o yürüyen merdivenin önündeki demir dubanın üzerinden kaldırarak geçiriyorum. Dua ediyorum ki bir güvenlik görevlisi "yasak" falan desin, ben de onu kolundan tuttuğum gibi asansörlerin oraya götürüp "biz sıra beklerken bu dingillerin önümüze geçmesi serbest mi peki?" diye sorayım.

Ama ikisi de olmuyor ne yazık ki. Bunda yapılması gerekenler basit:

1) AVM gibi yerlerdeki asansör sayıları arttırılmalı.
2) Asansörlerde öncelik sırasına riayet edecek toplumsal bilinç oluşturulmalı (ana unsur)

Bu ikisi olursa zaten hiçbir aile yürüyen merdivende cambazlık yapmaya çalışmaz.

kibritsuyu'na tekrar içten teşekkürlerimle.

bu bizim memleketteki "her yasağı mutlaka sorgulama, yasağı delme ve kendini haklı çıkarma" hastalığına bayılıyorum. hız limitlerinde de böyle bu; karayolları bir limit koyar, bizim millet "amaan bu yolda 50'yle mi gidilirmiş ne saçma" diye bilip bilmeden sorgular ve tamamen kendi kafasına göre bir karar alıp onu uygular. o limit oradaysa vardır bir hikmeti, bir anlamı diye de düşünmez. tamam genel olarak zaman zaman oldukça saçma yasak ve engellemelere maruz kaldığımız oluyor ama bu her yasağı da sorgulama hakkı vermesin.

yürüyen merdivenlere gelince, bebek arabası denilen şeyi hele ki içinde bebek de varken yürüyen merdivende kullanmak riskli bir iştir. bir anlık denge veya dikkat kaybıyla hem bebeğe, hem de etraftaki insanlara ciddi zarar verilebilir. siz çok dikkatli olabilirsiniz ama herkes öyle değil kaldı ki bu sadece dikkat işi de değil.

gelelim işin hukuki/cezai boyutuna. yürüyen merdivende bebek arabası ile bir kaza olduğunda, hele ki allah korusun bir ölüm veya ciddi yaralanma gibi bir şey olduğunda o avm yetkililerine yekten ceza davası açılır çünkü ceza kanunda "taksirle ölüme/yaralanmaya sebebiyet vermek" olarak tanımlanmış bir suç şekli var. taksir dediğimiz şey de özetle "tedbirsizlik ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmak" olarak tanımlanabilir. siz öyle bir durumda "tüm suç bendedir" diye bir beyan da verseniz mahkemeye bu avmciler yargılanır ve şartları var ise ceza alırlar. yine benzer şekilde bir tazminat davasına maruz kalırlar ölüm veya ciddi yaralanma söz konusu ise.

bir örnek vereyim, belediyede çalışan makina operatörü bir işçi, o gün kendisine verilen a noktasından b noktasına gidip orada bir iş yapma görevini yapmak üzere yola çıkıyor ancak yolda bakkaldan sigara almak için duruyor. iş makinasını durdurduğu yer de rampa. işçi makinadan iniyor ve bakkala giriyor. bu sırada iş makinası geriye doğru kaymaya başlıyor işçi de panik halde makinanın arkasına geçip aleti durdurmaya çalışıyor. lakin kendisi superman olmadığı için makinayı durduramadığı gibi, kendisi de ezilip ölüyor. o gün o işçiye o görevi veren belediye görevlisi ceza davasında yargılanıyor ve ceza alıyor. işçiye "iş makinasının arkasına geçerek durduramayacağı eğitimi mi versin belediye görevlisi, ne yapsın?" denilebilir ama kazın ayağı öyle olmuyor işte. yani diyeceğim, bir kazada sizin tahmin edemeyeceğiniz kişilerin de hukuken sorumluluğu olabilir, sadece kendi açınızdan düşünmeyin.

Gayet yerinde bir uygulama. Market arabasi, bebek arabasi falan guvenlik sorunu olusturuyor yuruyen merdivende.

asansöre binmenin sıra beklemeyle alakası yok. binenler kalabalıksa sıra da beklerim, bekleyenler içinde öncelik beklemiyorum, milletin arkasından gelip benden önce gelenlerin önüne geçmek de istemiyorum. tek istediğim şey, o beklediğim kata asansörün boş gelmesi. dolu geliyorsa da birilerinin izin vermesi. giriş katından bindim asansöre, en üst kata çıktım. gezdim, en üstten de bindim bi alt kata indim. orayı da gezdim. hah o ara kata asansör boş gelmiyor işte.

gerek güvenlik, gerek farklı bir nedenden dolayı benim bebek arabası ile yürüyen merdivene binmem yasaklanıyorsa, benim her kat arasında gezebilmem mutlaka sağlanmalı. güvenlik diyip bebek arabalıya merdiven yasaklanıyorsa bebek arabasıza da asansör yasaklanmalı ki eşitlik olsun. orada ben de müşteriyim. ben de mağdurum. bebek arabamla yürüyen merdivende cambazlık yapmak hoşuma gitmiyor. arabayı aşağıya indirebilmek için asansördekilerden himmet beklemek veya asansördekilerle tartışmak zorunda da değilim. ama aşağı kata inmeye mecburum. beni asansöre mecbur eden avm yönetimi, bir şekilde benim o asansöre binmemi sağlamalı.

açık değil mi?

market arabası da denmiş.

bakın dikkat ettiyseniz marketin bulunduğu kat ile BÜTÜN otopark katları ve çıkış katı arasında yürüyen merdiven değil, yürüyen bant bulunur. yani market müşterisi asansöre mecbur edilmez. asansör yoksa basamaksız olan yürüyen bant ile ulaşımları sağlanır. market arabasıyla çıkılması anlamsız olan daha üst katlara ise basamaklı merdiven olur ki bu da market arabası üst kata çıkarılmasın diyedir zaten.

peki market müşterisine gösterilen bu kolaylık niye bebek arabalıya göserilmiyor? ya da niye market müşterisine "poşetlerini eline al da arabana öyle git, nasıl gidersen git" denmiyor, yürüyen bant gibi bir kolaylık yapılıyor da bebek arabalının suçu ne? buna da cevap verirseniz sevinirim.

işte avm'nin takdiri o da. avm birçok hizmet sağlıyor veya farklı hizmetler ekleyebiliyor müşteri kazanmak için. örneğin asansörler büyük olabilir veya bebek arabası olana öncelik tanınabilir. bunun da güvenlikle değil hizmet anlayışı ile alakası var. market için gelenler %99, bebekliler %1 ise, ekstra biz hizmet vermek, düzenleme yapmak istemiyor olabilir bebek arabalılar için. bu ancak eleştirilebilir, bir zorunluluk değil ya da bu sebepten dolayı o avm tercih edilmeyebilir.

taksi 15-20 arası tutar muhtemelen. toplu taşıma ile çekeceğiniz eziyete değmez. ama trafik olursa 20'nin üstünü görür.

Eyvallah :)

Farkında olmadan derin esnediyseniz veya yemek esnasında zorladıysanız, ağrı ondan kaynaklanıyor olabilir. Dert edilecek bir şey olduğunu sanmıyorum. (Dil kökünden kastınızın "frenulum linguae" olduğunu düşünerek yazdım. www.google.com.tr )

bi kere bana da olmuştu. bi kaç güne geçti.

dil kökü neresi bilmiyorum ama dilimi havaya kaldırdığımda dilin aşağıyla birleşme yerinde tükürük bişeyim -kanalı galiba- tıkanmış, taş olmuş ve iltihaplanmıştı. orada kocaman sivilcemsi bir şey vardı, top gibi böyle. doktor içinin irinini şırıngayla boşaltmış ve 10 günlük antibiyotik yazmıştı iğne şeklinde. o bittiğinde de hapa çevirip bi hafta daha antibiyotik kullandırtmıştı.

benim de olmuştu. 1 haftaya geçti.

link domates vaziyette hocam.

düzelttim. ram 2 gb diyor yalnız superonline'ın sitesinde, samsung 4 diyor. 2 üzerinden değerlendirebilriiz bence.

bu bilgisayar bahsettiğiniz işleri çok rahat yapar, sıkıntı yaşamazsınız. yalnız turkcell ve diğerlerinin kampanyalar vasıtasıyla müşteriye resmen tecavüz etmeye çalıştığını aklınızda bulundurun. bilgisayarın normal fiyatını araştırıp, hala mantıklıysa öyle girin kampanyaya.

taş devri

Aynı bilinçle gideceksem. İlk okul dönemime :)
Aynı bilinçle gitmedikten sonra bir şeyleri değiştirme şansı zaten olmaz. Daha kötü de olabilir o zaman gitmezdim. Ya da 2,3 yıl önceye gidebilirdim.

doğduğum zamana

ortaokula. insan gibi seçimler yapardım.

200 300 yil sonrasina giderdim. Belki 1000.

Geriye gitmem. Napcam. Yasamaya vaktimin yetmeyecegi zamana gider gorurum merak ettiklerimi.

güncel loto sonucuyla 1 hafta öncesine dönerdim.

8 yaşa dönsem yeter. kesinlikle profesyonel basketbolcu ya da futbolcu olurdum. denerdim. antrenörler agresif diye profesyonelleşmekten çekinmezdim, bu kadar tırsak bir çocuk olmazdım.

çok eskilere gidecek olursam, roma döneminde yaşamak isterdim. ama çok fantezili bi' dünya var kafamda, yani o dönemde olan şeyler değil aslında. yani sen gökten meg ryan yağacak diye hayal ediyosun ama o dönemde er ryan yağıyomuş halbuki. onun gibi. o yüzden gerek yok. hiç kelleyi koparttırıp ölmek istemiyom.

18 mayıs 2008

terleme için doktorum detox dedi sanırım en etliside o gibi bi iğneyle terleyen yerleri tek seferde yok ediyolar

detox değil o botox. yaptırıp sonuç alan tanıdık var.

3) göğüs cerrahisi. herkese derken biraz seninle alakalı. günlük yaşamını çok etkiliyorsa ve yaptırmak istiyorsan yapılır.

1) ameliyat kesin çözüm.
3) genel cerrahi.
4) bunu bende merak ettim.
5) 5 sene önce devlette ücretsizdi
6) ameliyatta sinirlere klips takılıyor böylece eldeki aşırı terlemenin önüne geçiliyor yani bölgesel birşey değil.

(Ameliyatı yapan kişiyim)

1. En mantıklıyı bilemem ancak kesin çözüm ameliyattır.
2. Her ameliyatın riskleri vardır (kanama, anestezi, vb vb) ama bu ameliyata has "refleks terleme" diye bir olay var, mutlak surette bilginizin olması gereken bir konu.
3. Göğüs Cerrahisi. Genellikle 40 yaş altına yapıyoruz.
4. Askeri pilotluk ise engelleyebilir ancak sivil havacılıkta problem çıkartacağını sanmıyorum (raporu veren hastaneye sorunuz).
5. Fiyat ve randevu hastaneden hastaneye değişir. Ankara'da önceliğiniz devlet hastaneleri olsun, bu işi çok iyi yapan yerler var.
6. Klipsli ETS'nin hedef bölgesi yüz, eller ve koltuk altı terlemesidir. Kasık ve ayaklara etkisi yoktur (Ama el terlemesi yaptığımız bazı hastalarda "ayaklarım da kurudu" gibi dönüşler alıyoruz).

Ömrümde duyduğum en ilginç soru:))

eğer fransızca konuşulan ülkelerde değilsen zaten "hiç bilmiyorsun", hepimiz öğrenmeye başladığımızda "hiç bilmiyorduk"...

Kurs olarak Tömer'den verim alamayabilirsin. Bulunduğun ilde Fransız konsolosluğu varsa en güzeli o olur.

Daha önce herhangi bir lisan öğrenme tecrüben olduysa daha kolay olur. Ama fransızca dilbilgisi ingilizceye göre zordur mesela.

Daha önce de bu tarz bir soruya aynı cevabı vermiştim, size de aynısını size de söyleyeyim: duolingo. PC'den veya cepten senkronize takılabiliyorsunuz. Ben de sizin gibi sıfır Fransızcayı beginner'a kadar getirmiştim ama vakitsizlikten bıraktım. Kesinlikle tavsiye ediyorum.

Cok istekliyseniz belli bir yere kadar getirebilirsiniz tabi ki, ama aktif olarak kullanilmazsa unutulur bence. Disiplinli olursaniz kursla evde calismanin farki oldugunu dusunmuyorum. Memrise, pimsleur ve rosetta stone tavsiye ederim. Bunun yaninda bol bol fransizca film tv izleyin sarki radyo dinleyin.

ben senin yerinde olsam serviste zaman geçrimelik bir şeyler yapardım, mizah dergisi okumak ya da müzik dinlemek gibi, ya da psp oynamak da olabilir, 3 saatlik motor kullanmak hergün hergün zor gelmesin, servisde uyuma imkanın da var hani, kış kapıda.

scooter alacaksan illa honda pcx öneririm.

@redeath, arabada kitap okuyamıyorum ne yazık ki midem bulanıyor :( tabletten azar azar sözlük ve kitap okuyorum ama o da yarım yamalak oluyor. Uyuma işlemi de yine hep bölük pörçük, bu yüzden iyice sarhoş gibi oluyorum. Yol, trafik nedeniyle o kadar uzun. Yoksa maksimum 25 km'dir mesafem. Tanıyan arkadaşlarım bilecektir, yavaş işlere tahammülü olmayan bir insan olarak şu arabada 1,5 saat tin tin kapalı kalmak ömrümden ömür çalıyor :(

daha önce hiç motor kullanmamış birine istanbul trafiğinde motor kullanmasını tavsiye etmiyorum.

imza : istanbulda 4 yıl, toplamda 15 yıl motorsiklet kullanmış birisi.

İstanbul'da motor kullanmak intihar gibi geliyor bana. Git kendini as, hiç olmazsa sakat kalma ihtimalin yok.

Ben aksi istikamette takılıyorum (ev 4. Levent, iş Kadıköy). Scooter kullanıyorum ve trafiğe bağlı olmaksızın bu 25 km'yi max 30 dakikada alıyorum (ortalama 50-60 km/s ile). ancak @zam sampiyonu domates'e katılmamak elde değil, motosiklet tecrübeniz yoksa kesinlikle önermem. Öncelikle motosiklet kullanmayı evinizin civarında falan iyice pekiştirmeniz lazım. Ben de motosikletimi aldıktan 1 sene sonra işe gidip gelmeye başladım mesela. İlk 1 sene boyunca evin etrafında takıldım, markete gidip geldim vb. Diğer sorunuzun cevabı da scooter. Düşük motor hacimli bir scooter işinizi görür. @redeath'ın dediği gibi honda pcx olur, yamaha d'elight olur veya işte Güney Kore menşeili scooterları çok övüyorlar. Hele bir karar verin, onun için ayrı duyuru açarsınız zaten.

Scooter kullanan bir kızın o güzergahta sıkıntı çekmesi muhtemel. Önümüz kış, yağmurda çamurda bu işin acemiliğini geçirmek de risk.

Metro-metrobus vs isine yaramiyor mu? Servisler trafige cok takiliyor.

iş dünyası, kapitalizm, modern kölelik falan filan işte.

ahaha bi de kadınmış sonuna gelince anladım bastım kahkahayı ahaha manyak mısın?

istanbulda motor kullanan binlerce insan var. her sabah vespa tarzı motoruyla işe/okula giden kadınlar görüyorum.

bunca insan her gün intihar mı ediyor şimdi?

sürüş eğitiminizi alın, gerekli teçhizatı kuşanın ve iki teker üzerinde keyifle yolculuk edin.

benim servis taktiğim: telefona dizi, film atıp serviste izlemek. tablette daha iyi olur.

metrobüsü deneyebilirsin. ama kışın scooter ile köprü sıkıntı. rüzgar uçuyor resmen. 6 yıl kullandım. sonra bıraktım. alacaksan biraz büyük bir şey al ki kaçabilesin. ama onun için de tecrübe lazım. alma bence

Onumuz kis zaten alma bence.

Metrobüsle gitmek için minibüs>metrobüs>otobüs şeklinde 3 vasıta değiştirmem gerekli. Topuklu ayakkabılarla in çık yürü, ayakta bekle, koşuştur ya da omuzunda devamlı bi çantayla dolaş çok zor olur. Ama motorum olursa ayakkabılarımı sırt çantama atar 15 dakikada giderim galiba. Niye hevesimi kırdınız valla tebrikler :( :D

1.5 aylık yeni bir scooter kullanıcısı olarak; hava güzelse ve siz fazla hız peşinde değilseniz motor kullanmak inanılmaz keyifli, daha güzeli her gün en az iki saatinizi kurtarırsınız. ben nasıl gittiğimi anlatayım:

Öncelikle psikolojik hız sınırım 80, yolda emniyet şeridi varsa kesinlikle emniyet şeridinde ve her an önüme bir arabanın kırabileceği ihtimalini düşünerek 60'la falan gidiyorum. Bir tek köprüde emniyet şeridi olmadığı için, orada da 80'i geçmemek suretiyle, trafiği çok fazla aksatmamak için hızlanıyorum biraz.

Benim motor kullanmaktan anladığım şu: karşılaştığınız bütün şoförlerin gerizekalı(kötü niyetli?) ve aynaları kullanmayı bilmeyen insanlar olduğunu varsayıp en kötüsü için dikkatli olmanız lazım. Çünkü kullandıkça fark edeceksiniz bazıları sizin varsayımlarınızdan da daha kötü çıkıyor.

Şu da var: havalar motorlar(scooter'lar) için tahmin ediyorum en fazla 2-3 hafta daha uygun olacak. Mesela dün sabah hava gayet güzeldi ama gece gelirken zorlandım biraz. Eve dönerken yağmur sorun olmaz tabii de işe/okula giderken yağmur yağarsa kıyafetlerinizin durumu da sıkıntı olabilir.

İstanbul trafiğiyle artık ciddi psikolojik sorunlar yaşayan biri olarak benim için başka seçenek yoktu, motor kullanmak özellikle başlarda gerebiliyor sizi ama eğer dikkatli bir insansanız ve korkak değil de alttan almayı kabul edebilecekseniz (haklı olduğunuz zamanlarda bile) ben tavsiye ederim. Ama Türkiye'de bir kadın olarak yaşanan sıkıntıların pik noktası da motor kullanan kadınların başına geliyor olabilir. Bunu da aklınızda bulundurun bence.

Kask, mont, diz ve dirsek korumalarınız olmadan çıkacaksanız bir yerinizi sakatlama oranınız 1.05 falan. Ben 20-30 ile giderken kayıp düştüm geçen cumartesi yerler ıslakken, korumasız dizimin ağrısı hala geçmedi. Yakın yere gidiyorsanız bile, korumalarınız mutlaka tam olmalı.

Şimdiden iyi yolculuklar.

Sukutırlar akdeniz kıyı şeridi için icat edilmiş vasıtalar. Yavaş şehirlerin sakin ortamı için.
Ayrıca her Motorcu en az bir motor üstünden düşmeli kaza atlatır. Yani 100bin km yaptım hasarsız diye bi dünya yok.
Bu arada vasıta tercihi bisiklet,motor,vw transporter olan biri olduğumu belirtirim.

motosiklet almak mantıklı bir çözüm ama önümüzdeki kış ayları için biraz mantıksız gibi geliyor -bir de köprüden geçeceğinizi varsayarsak motosiklet hafif, tahminen sen de hafifsindir- savrulup gidersin. motosiklet kullanırken de birkaç eğitim alıp fazla aksiyon aramayarak ve dedikleri gibi yoldaki tüm sürücülerin geri zekalı olduğunu varsayarak kullanırsan gayet başarılı olabilirsin. ben de motosiklet almayı düşünüyorum, şu an araba kullanıyorum ve motosikletli birisini görünce empati yaparak bildiğin yol veriyorum adama buna rağmen 7-8 ay içinde 3 tane motosikletliye net olarak çarpacaktım bunu da hatırlatmakta fayda var. yani aksiyon aramamak lazım sürücüleri geri zekalı olarak düşünüp akıllıca hareket etmek lazım. sen de salaklıklar yaparsan mesafeniz kadıköy-maslak acıbadem olarak uzar

motosiklet olarak da vespa motosiklet kullanan kadınlar görünce acayip hoşuma gidiyor. çok güzel duruyorlar ama biraz pahalıdırlar. hevesinizin geçeceğini falan düşünüyorsanız eğer mondial 125zn veya asya motor'un nostalji serisinden alabilirsin. pek sağlam değillerdir ama sizi kurtarabileceğini düşünüyorum

ha bir de yeni aklıma geldi. ehliyetin var mı motor kullanmak için?

Motosikleti daha önce deneyip kaza yapmışlığım var ve ehliyetim yok :D

Elbette karar verdikten sonra öncelikle bir ehliyet alma süreci olacak. Bu eziyeti sonlandıracağına inandığım şeye yönelik bir süreç için dişimi sıkabilir; 3 ay-5 ay-6 ay neyse bu servis eziyetine katlanabilirim, dert değil. Bu sürede de deneme sürüşleri yapılabilir belki. Havalar düzelince de motor alırım. Ama yazın yollar zaten açık. Kışın motor kullanamayacaksam bir işime yaramaz ki?

Gerçekten savrulunuyo mu öyle ya :( 47 kiloyum, vespa alsam keşke diyodum :( Tatil yöresine taşınmadan binebilmek yalan mı oldu? :(

O daha büyük motorlara binebilir miyim?

www.eksiduyuru.com

genelkurmay 2. başkanı ya da kuvvet komutanı filandır.

armaya bakılırsa hava kuvvetlerinden bir komutanındır muhtemelen

6 ile başlayanlar hava kuvvetlerine ait oluyor ama rütbesini hatırlayamadım. zaten ayrıntılı bilgi sıkıntı yaratabilir.

bahsettiğinizde yaşlı kadın da komutanın eşi.

tr.wikipedia.org

şu linke göre hkk tümgenerali

plakaladaki 2 yıldız, aracın içerisinde tümgeneral olduğunu gösteriyor. öndeki eleman emir astsubayıdır, arkadaki ise -muhtemelen yanlış gördünüz- tümgeneralin kendisi olmalı. çünkü kendisi yoksa plaka açılmaz, yıldızlar kapalı gezer araba. (ve evet, hava kuvvetlerine bağlı bir araç)

askerlik bilgimi konuşturuyorum:
flama açıksa ve yıldızları görüyorsanız komutan aracın içindedir.
iki yıldız tümgeneral. kadın kurmay subay hiç görmedim.

Hepinize çok teşekkür ederim. Bilgilendim, kültürlendim, merakımı giderdiniz.

Sanki akp kurmaylari gibi audi a8e biniyorlar. Pasalarin megane binmesini bile cok gorunler var.

Napsin adam torosa mi binsin amk, torosa binen de var gerci

Varis için kalp damar, doğru. Ancak yoksa kardiyoloji yanlış, anlamazlar ve ilgilenmezler.

Kalp damara gideceksin.

Rezervasyon sadece tamir için bildiğim kadarıyla. Ellerinde varsa10 tane bile verirler.

ben olsam seni döverek kovarım, ama kapital düzen senin gibilerin çoğalarak artmasına sebep olduğu için istediğin kadar alabilirsin.

@Sskywalkeremre: Sevgili kardeşim, kan dolaşımındaki yüksek testosteron sebebiyle böyle konuştuğunun farkındayım. Sana senin seviyende cevap vermek yerine bir tavsiyede bulunmak istiyorum, Ekşi Duyuru gibi, medeni insanların konuşup birbirleriyle iletişime geçtikleri ortamlara dalmadan önce (ailene çaktırmadan) odana veya (arkadaşlarına çaktırmadan) yurt banyosuna gir ve masturbasyon yap. Gör bak aslında ne kadar sakinmişsin de farkın değilmişsin. Hadi çocuğum.

vekalet ile mümkün değil diyor emniyet müdürlüğü. pasaport.iem.gov.tr en altta.

peki emniyet sabah 6 ya randevu veriyor mu gitsem alsam :)

hakkını kaybettiysen nasıl hususi pasaport çıkartacaksın onu anlamadım ben?

parmak izi zaten var yazmıştım orada.

hususi derken yanlış olmuş umuma mahsus işte

o brother, where art thou?
the big lebowski

diziyle film epey farklı, kişiler, konular tamamen farklı. filmini tavsiye ederim, başka the big leboswki, no country for old men, a serious man, the man who wasn't there benim favorilerim.

The man who wasnt there favorim.

big lebowski efsanedir

The Big Lebowski kardeşlerin sinemasının en eğlenceli ve kült olmuş filmi,oradan başlamalısın

the big lebowski. buram buram coen biraderler filmidir.

önce the big lebowski'yi izle, ardından da burn after reading'i. pişman olmayacaksın. sonra o brother'ı izlersin.

The big lebowski güzel film.

4. levent metrosunun çıkışında 50 kuruşa kralını yiyorum tee ne zamandır.

izmir karşıyaka'da küçüğü 25 krş büyüğü 50 krş yemişliğim vardı fakat
samsun'da küçüğü 75 krş büyüğü 1 tl

Gecen sene canakkale de kucugu 25 kurustu bu sene 35 olmus orta 50 buyuk 75. Evet bodrumda oyle yedim bu sene arkadas 1 liraya buyuk diye sattiklari bildigin en kucuk boy midye

İstanbul'da küçük 50 büyük 75 krş. 1 liraya iteleyen de var..

istanbul'da 75 kuruş genelde. karşıyaka'da da kalitesine göre değişiyor. 50 kuruş'a çok sağlam midye yiyebiliyorsuyn. 25 kuruşa'da var, 75 kuruş'a öküz kadar olanları da. tabi izmir'de midye yedikten sonra istanbul'dakileri beğenmemiştim.

ankara küçük 50 kuruş
büyük 75

Izmirde en güzel üçyol'da yersin. Metronun çıkış hizasında aşağıya doğru midyeciler var.

Soruya gelirsem ebatına göre 0.25tl 0.50tl 0.75 tl ve 1.00 tl üçyol'da bu para

Ama genelde 0.50 tl ve 1.00tl oluyor (oynama oluyor)

Çok pahalı değil.

Ebatı nasıldı ama?

bostanci iskele 50 kurus. istanbul'da eskiden 35 ya da 25 kurusa da vardi ama artik yok. ben 50'den altina gormedim uzun zamandir.

1 lira - 75 kuruş genelde.


o değil de biri de istanbulda temiz, ucuz ve güzel mdiye dolmanın nerede yenileceğini yazsın buraya :(

six feet under yapilmis en iyi dizidir. the wire gibi muthis bir diziden sonra ancak o kurtarir :)

Game of Thrones.

Ha soruyu tam okumadan yazmışım, disq haklı; tabii ki six feet under'dan aşağısı kesmez. Yeni dizi diyorsanız da yukarıda belirttiğim gibi Game of Thrones.

hala izlemediyseniz breaking bad izleyin.

hocam senin seviye yüksekmiş.

devam edenlerden "mad men"

bitmişlerden "six feet under" ı öneririm.

sopranos mafyozi ayrıntıların gerçekçi işlenişiyle harikadır. the wire sonrası hafif ama doyurur.
sonra da the shield ile ilgilenin.

ilgili olduğun konu suç ise, önereceğim sırayla;

boardwalk empire - 1920lerde geçiyor. kitap gibidir. Wire ayarında önerebileceğim tek şey bu. özellikle eski usül mafyavari konulara ilgin varsa. Godfather öncesi dönem olarak bile düşünebilirsin.
breaking bad
sopranos
true detective - seri katil üzerine
rubicon - tek sezonluk. istihbarat üzerine.
hannibal - seri katil üzerine.


ayrıca şu liste işini görür
www.imdb.com

Yazılanlar üzerine yorum yapıcam, benim önerim Six Feet Under olur. Rubicon güzeldir ama bir sezon sonra iptal edildiğinden dizi yarıda kaldı. Hannibal'ı önermem. Breaking Bad'i ben sevmemiştim, ama sana güzel gelebilir. Six Feet Under izlediğimi bilenler genelde Sopranos ve Oz'u öneriyor. Ama her iki dizi konusunda da bir fikrim yok. Oz'u zaten izlemişsin.

Black is the new orange ve House of Cards. VE the Boss

Aranızdaki iletişime bağlı. Bazı anneler var şeker gibi, kendisi uygun yolla sana anne dedirtiyor, senin çekincenin farkına varıp. Bazıları var evlendikten sonra bile surat 9'u 5 geçiyor, onlara ömür boyu anne denmez vallahi. Akışına bırak.

Sevgiliyken anne denmez, yakışık almaz. En ideali nişanlıyken anne demeye başlamaktır. Şahsi tecrübemden konuşuyorum, yoksa bir araştırma vb yapmış değilim.

1 yıldır evliyiz. 2 yıl nişanlı kaldık.
Anne - baba lafı bir kere geçmedi..

sevgiliyken demeyin itici duruyor. sevgiliyken evli triplerine girip karıcım kocacım diyen sevgililer olur ya yer yer. aynı onun gibi bir şey bana kalırsa. nişandan sonra olabilir, evlendikten sonra en iyisidir.

hiçbir zaman anne demeyin bu çok saçma ve samimiyetsiz bir gelenek.

Her türlü riyakarlıktır. bir ilişkinin ne kadar samimiyetsiz olduğunun ispatıdır gözümde . iğrençsin tük halkı ,iğrenç ..

2 sene olacak evleneli.
anne diyemiyorum.

annesiz büyüdüğüm için o kelimeyi çok fazla kullanamadım ve ilerde umarım beraber olduğum kişinin annesi bu samimiyeti anlar diye düşünüyorum ama kadın ne annesi lan da diyebilir yani haklı olarak. yine de bu eşik anladığım kadarıyla spontane gelişiyor.

23 yıllık evliyim,nişanlıyken kayınvalideme anne demeye başladım,kadının ilk damadıyım.eşim de aynı şekilde hitap ediyor benim aileme ve benim annem gelinini iki kızından daha önde tutar,şu an yoğun bakımda yatıyor iki gün önce yanına gittiğimde gelinini çok özlediğini söyleyip ağladı.Siz ne kadar samimi ve içten yaklaşırsanız eşiniz de aynı şekilde davranacaktır.davranmıyorsa bir seyler ters gidiyordur.

Gereksiz ve saçma bence, hele sevgiliyken, çok komik...

anne demekle samimi olunmaz hissetmekle olur

n11 ile iletişime geçip sor kimin yolladığını.

vay arkadaş. on numara laf sokmuş adam, çok üzgünüm.

fatura da senin adına mı? eğer değilse kargo şirketinin hatası büyük ihtimalle. Yurtiçi kargo kendi adres kayıtlarını tutuyor ve hızlı hızlı seçerken yanlış kişiyi seçebiliyorlar bazen.

yakınlarınızdan biri size bir şaka yapmış olmalı, isim adres vs. bu kadarda tesadüf olmaz, bilinçli biri göndermiş

birinin size motor demiş olması daha mantıklı geldi bana. kargoyla motor yağı yollayanlar da varmış, bunu da öğrenmiş olduk.

abi yenge... şey... ne bileyim, insanın aklına olmadık şeyler geliyor :/

bende arkadaşlarla aynı fikirdeyim bence biri size imada bulunmuş

bence karışıklık olmuş. fatura senin adınaysa n11'e mail at. ya da siktir et koy bir kenara dursun, bir gün işine yarar belki.

(git: #819539) aynısı bu gün başıma geldi..senin kaydın varsa isimden direk çıkıyor. biri sipariş vermiştir. isim benzerliği senin kayıtların çıkmıştır.

eskiden de dolandırıcılık yöntemi vardı ... kapıda ödemeli ürün geliyor. ücretsiz falan açıyorsunuz içinden tuğla- hıyar falan çıkıyor. ama 6.5TL az. direk kargo ücreti

@yakuza123 ve @mr fusion doğru tespit. firmaya ait olan faturada aynı isimde başka birinin adresini buldum, yurtiçi kargo'nun halt etmesiymiş.

bu arada bana ve hatta eşime yönelik ilkokul 2 seviyesinde esprileri ve bu esprilerin "iyi laf sokmuş haha" şeklinde değerlendirilmiş olmasını da üzücü buldum. motor sözcüğünü duyduğunuzda salya akıtıyor olabilirsiniz ama bu salyanızı klavye ile silmeyin arkadaşlar. biraz büyüyün.

yıllar evvel bahariye'ye ilk açıldığında gidip yerdik güzeldi, temizdi, neticede hamburger. şimdi nasıldır bilemem.

bende ilk açıldığında arkadaslarımla gitmiştim.Lezzetli ve temiz bulmustuk.

istanbul'da eve sipariş konusunda pek süper değiller. evet hızlı ancak köfteyi ister az ister orta pişmiş isteyin, her şekilde çok pişmiş olarak geliyor. onun dışında güzel.

en iyisi değil elbette fakat fast food burgerden iyi tabii ki.

eksisozluk.com

fiyatları pahalı değil. orta halli.

fiyat performans oranı çok yüksek. malzemeler kaliteli. tavsiye ederim.

sık sık fast food pislikleri yiyeceğinize haftada 1 kez mis gibi buradan yiyin. temiz ve sağlıklı bir yemek için hiç de pahalı değil.

benim evime yakın ortaköy burger house var. paket servisleri de çok güzel. hiç sorun yaşamadım.

ayrıca hellim peynirli vejeteryan burgerleri de süper.

golf'ü ve bu fiesta'yı geçiniz. incelemeniz gereken listeyi veriyorum: www.sahibinden.com punto candır. az yakar, bakımı da ucuzdur, yedek parçası da. candır can.

edit: az yakıyor demiş miydim?

edit-2: ha ayrıca punto alacaksanız 40 bin TL'ye sıfırını da göz ardı etmeyin derim. misal www.fiat.com.tr burada URBAN "1.4 FIRE 77 HP S&S" için 41.480 TL demiş. değerlendirilebilir.

edit-3: son editim bu olsun, 41.480 TL demiş ya, fiat bayii'ne gidip "bende trik para 40 bin TL var" derseniz şak diye verirler arabayı. net konuşuyorum.

Hatta 2011 punto 1.3 dizel evo dynamic dualogic ya da 2012 punto 1.3 dizel dualogic lounge alirsaniz hem dolu hem de piyasasi iyi az yakan araç sahibi olursunuz benzinli 1.4ler yerine. 40bin tlye en boş 2009 trnedline golf bile bulunmuyo. Fiesta da benzini iyi götürür ve lpg olayı muallakta pek onerilmiyor. Ya da opel astra classic 1.6 benzlinli lpgliler ile 2011 ford focuslar benzinli lpgliler isinizi görür. Bu fiyata dizel otomat zaten baska arac yok benzinlileri de tuplemeniz lazım.
yalniz gonion a katilarak şöyle bi ekleme yapiyorum fiat otomatik punto getirmiyor uzun suredir manuel alinacaksa haklisiniz.

2.el bulabilir misin bilmiyorum, alan satmıyor cünkü. ama toyota auris aradıgın araba.

almaz. öyle bir tertibat taşıyanını görmedim.

var öyle bir hizmet ama onun için ekstra ücret ödemen gerek.

Genelde teslim tutanağı yanımda yok diyorlar. Ayrıca; zaten buradaydım diye torpil geçmiyorlar, evden teslim alma ücretini çatır çatır alıyorlar. Şubeyi arayıp dağıtım yapan elemana kargo da vereceğinizi söylerseniz gerekli evrakı da getirir yanında.

www.yurticikargo.com

aldılar. niğdeye izmirden bir dosyaya 15 tl aldılar. sanırım biraz kazık yedik ama olsun.

Dert değil de hastalık. OKB olabilir mi acaba? Bence bir doktora danışmanızda fayda var. Eften püften bir mesele gibi durmuyor.

evet OKB'ye çok benziyo. Psikiyatra gitmeniz lâzım.

OKB. Obsesyonunuz tek marka konusunda belirmiş, bu konuda faaliyete geçmiş olmanız ise kompülsiyonu tamamlıyor. Psikiyatriye başvurmanız gerekiyor.

İşte küçükken baban ağzının ortasına vursaymış, annen terlik fırlatsaymış böyle olmazdın. Şaka lan şaka psikiyatra gitmen lazım.

cayir cayir okb... psikoterapi (davranisci-bilissel metod calismis bir danisman oncelikli olmak uzere...) ve psikiyatrist fikri (universite hastaneleri...) oneririm.

6yı bekle. 2-3 ay kaldı sabret panpa

Lg g2 al, sonra iphone 6 alirsin.

nexus veya g2 için +1.

iPhone 5S kullanıyorum, çok da memnunum. Ama ben Ocak ayında aldım yani, şurada azıcık zaman kalmış, kesinlikle bekle derim. Sonuçta şimdi de az para vermeyeceksin 1950-2100 TL arası bir şey ödeyeceksin iPhone 5S'e, ama yenisi çıkınca o da bu civarlarda olacak, taş çatlasa 2200 olur. Bence bekle.

iphone 6 çıkınca 5s in fiyatı çok da düşmeyebilir. daha geniş ekran istiyosanız bekleyin, şimdiki ekran yeterli geliyosa alın.

chavezding +1

Bu ucu arasinda ben Tekirdag'i tercih ederim. Efe zaten klasmana bile girmez. Ek olarak secme sansim varsa da Kulup Raki'yi secerim.

kulup rakisi var %50 alkol ve hepsinden guzel bence.

yeni rakının sonu 1'le bitenini al.onların numaraları oluyo dikkat edersen görürsün 1 baya iyi.

1- yeni rakı ALA
2- tekirdag altın seri
3- yesil efe

Kulüp Rakı candır

en sert kulüp, en leziz tekirdağ altın seri.

kulüp, yeni rakı ala, kara efe ve sarılar diye gider. geri kalanların hepsi aynı. tekirdağ falan bir numarası yok.

kulüp +1

yoksa tekirdağ

kulüp

-kulüp
-yeni rakı âlâ
-tekirdağ

Hem sert hem de içimi rahat olduğu için Kulüp Rakı tabi ki

genel cerrahi polikliniği.

Kadın doğum da ilgileniyor olmalı.

kadın doğum ilgilenmez.

Pierre Loti gibi geldi bana.

sultanahmet'te bu yere benzeyen mekanlar var.

sultanahmet +1

sultanahmet camiinin altinda arasta carsisi var. orada bu tarz dukkanlar var. ama boyle cafe gibi degil de, hediyelik esya satiyorlar. o dukkanmara benzettim. hafta sonu git bahsettigim yere. hem keyifli hem de bu tarz bir yer bulup kahveni icersin

Çorlulu Ali Paşa Medresesi olabilir, çemberlitaş'ta

sansürünüze hastayım. birini takip etçeniz diye komik durumlar adüşünüyonuz.
cevap: istanbul.

o kadar mı vahim?

twitter.com/atacast
twitter.com/sopacast

ben bu ikisini (özellikle ilkini) takip ediyorum. geç oldu, çünkü yeni gördüm.

ogrenirsin, zamanla gelisir.

ben lisedeyken dedem ehliyet almisti. cok iyi kullanamiyordu ama suruyordu yani :)

mal mal tipler sürüyor siz mi süremeyeceksiniz? ilk korkuyu atınca gerisi çok kolay.

eşime geçen sene (28 yaşındayken) ilk defa ben öğrettim araba kullanmayı. sonra ehliyet aldı. şu anda istanbul trafiğinde cirit atıyor mesela.

bende senin gibi düşünüyordum bi tanıdıkla beraber temmuzda kursa başladım eylülde ehliyeti aldım. yaş 34 şimdiye kadar beklediğime pişmanım. otomatik vites kullanıyorum sorun yok.

Bir sure sonra bisiklet surmek gibi bir sey oluyor. Babam 16 yasindayken ogretmeye basladi, su an 21 yasindayim. Düz vites olmasina ragmen, kiz halimle babama tas cikartiyorum.

kullanacağınız aracın hacmini algıladıktan sonra kullanmak çok kolay bence. başlarda bocalarsınız ama sonrası kolay :)

Ben 10 senedir ehliyet sahibiyim ama hiç ilgim olmamıştı, hatta trafiğe dikkat ettiğimde şöför yanındayken strese giriyordum ve araba kullanmak çok büyük delilik olarak geliyordu.
Ne zaman 1,5 saat otobüsle gidilen ancak arabaya 20 dakikada ulaşılan bir yerde işe başladım, araba kullanmam gerektiğini gördüm.

Zorunda kalınca herkes kullanabilir, kimi sever kimi de sevmez.
Ben 10 saat ders aldım, her geçen gün daha çok seviyorum araba kullanmayı.
Araba kullanmak özgürlüktür, bence kendinizi bu rahatlıktan mahrum etmeyin.

kız arkadaşım da 27 yaşında öğrendi. ben ilk ciddi sürüş deneyimimi 27 yaşında yaşadım geçen sene. 6 saat direksiyon başındaydım :S olur yani, nedir?

inan bisiklet sürmekten daha kolay.. annem sağolsun elimden zorla tutup 20 yaşımda ehliyet kursuna yazdırmıştı yoksa bende senin gibi olurdum herhalde. hele bir kursa git al ehliyeti, cesaret gelir. görmüyon mu 65 yaşındaki teyzeleri amcaları, onlar sürüyorda sen mi süremeyecen..

buraya girip derdini analtabilen kişi arabayı ucurur.

Kullanırsın. Zamanla araba vücudunun bir parçası gibi oluyor. Sokakta yürümekten farkı yok.

soyut sanat bi şeyler al işte. tablo falan. abidik gubidik karalamalar binlerce lira ediyor ünlü birinin elinden çıkınca.

www.chrono24.com.tr

@gonion saat düşündüm aslında ama o tutar bakar saatin modeline falan, bulur yani :D

abi beni niye sallamıyosun. hem o saati benim gibi biri görse gözünü alamaz, 'oha çok iyi nerden aldın' falan der, illa ki öğrenir fiyatını. ver sen ünlü birinin sallamasyon bi tablosunu, 'bunu da nereye asacağsak' diye alsın, ruhu duymaz. kimsenin de aklına gelmez.

esqi parayla mı?

hospitalier misin?

playstation cafe aç. onun üzerine yap.

@icim urperiyor haha yok ya sallamama durumu değil, mantıklı geldi tablo bakıyordum ben de.

sağlam bir viski al, pahalı olsa da sesini çıkaramaz, içer:)

@maleficent aslına bakarsan üst limit de yok ama troll gibi gelmesin diye yazdım, öyle. o konuda sıkıntım yok o yüzden.

Maltali para bok burada prim yapmiyo.kediden yuru ama o da cins olmasin yarali,kor kedi kanali.kesin bilgi yayabilirsin.

Ferrari al bi tane olm cinliler sahinden ferrari yapmislar iphone 5 verdim bunu aldim sana de.

ben de tablo al derim, ya da bir enstrüman el yapımı falan. 50-100 de öyle uçuk bir rakam değil, ben anlıyorum seni.
fakir kızlar eqlesin, gezdireyim arabayla ;)))

@duptıs reelden arkadaşıma sorsam görgüsüz diyecek, burada sorunca prim yapmaya çalışıyor oluyoruz. nabam lan kime sorayım ? sen söyle

pahalı olduğu anlaşılır ama yine de piyango çıkarsa alınacaklar adındaki yer imleri klasörümün uygun örneklerini söyliyim. şuradaki www.graf-von-faber-castell.com kalemler güzel bence. böyle bir ilgisi varsa düşünebilirsin. onun dışında sevdiği bir grubun compilation albümünü veya imzalı bir albümünü alabilirsin www.queenonlinestore.com gibi. veya çok pahalı olmasa da yaygın olmayan bir şey alabilirsin oculus rift veya şu www.kickstarter.com gibi. bir de şş hayat çok mu güzel lan?

arkadaşının cinsiyeti ve yaşı yeteri kadar data sağlamıyor. adam rap seviyorsa gidip el yapımı yüz binliralık martins gitar alsanda bi şeye derman olmaz afedersin. ama 3-4 binliralık bi turntable seti alsan hoşuna gidebilir. o yüzden paradan çok adamın ne sevdiğine dikkat et. bana milyon dolarlık sürreal tablo alsan merdiven altına koyarım örümcek sarar. ama şöyle portatif bi set speaker alsan düzenlediğim videoların ses ayarlamalarını (mixlerini) daha rahat yaparım. www.pennamuzik.com

şundan al (tahminimce 800 000 falandır); file.yabantv.com

ha ciddi ciddi üst limitin yoksa bundan al (üstteki rakama 2 sıfır ekleyin.); www.mavibayrak.org.tr

Adi sani bilinmemis, siparisler olarak uretilen parfumler var, onlardan siparis et. Arasa da bulamaz. Bi' de "bir arkadas" demisken iyi dusun; sonra pisman olma o kadar harcama yaptigina.

Ekleme: Lim5 akli imis, soz konusu parfum turune niş parfüm adi veriliyormus.

Niş parfüm deniyor sanırım metal revolution'ın bahsettiklerine. Onlar olabilir ama kokusunu beğenmeme riski var. Parayı çöpe atmış olursun.

bak şu figur koleksiyon ortamlarında 2100 dolardan 30.000 dolara kadar alıcı buluyor ;) hem ucuz görünümlü bit pazarında 5-10 liraya satanı bile çıkıyor bazen ;)
i957.photobucket.com

alerjinin mantığı budur zaten. bir ilacı bin kere kullanırsınız bir şey olmaz, 1001. kez kullandığınızda alerji gelişir. hatta bir ilacı daha önce hiç (kesinlikle hiç) kullanmadıysanız ilk kullanışınızda alerji yapmaz. yani vücudun alerjik reaksiyon verebilmesi için öncelikle maddeyi tanımış olması gerekiyor.

sizin durumunuzda ise dikloron alerji yaptıysa muhtemelen tüm nsaid'ler (steroid olmayan ağrı kesiciler; apranax'tan tutun da majezik'e kadar, voltaren'den tutun da nurofen'e kadar) sizde alerji yapabilir. hatta sizin artık "sadece parasetamol grubu ağrı kesicileri kullanabilir" şeklinde bir uyarı etiketini daima cüzdanınızda / boynunuzda taşımanız gerekebilir.

tabii tüm bunlara balıklama atlamadan önce bir alerji polikliniğine gidip, gerekli testleri yaptırmalı ve neye alerjiniz varsa tamamen aydınlatmalısınız. geçmiş olsun.

hepsi aynı bokun laciverti. size en yakını hangisiyse onu tercih edin. malesef durum bu.

Evine hangisi yakinsa onunla gonder. Yurtici biraz dandik. digerleri ayni

aras düzeliyor gibi son zamanlarda.
10 lira civarı tutar.

Herkesin kızkardeşine kayıyormuş. Çok sevilesi bir fareymiş.

"speedy gonzales benim kız kardeşimin arkadaşı" diyen adama cevaben "evet, o tüm kız kardeşlerin arkadaşıdır" diyerek speedy gonzales'in çapkınlığına gönderme yapıyor.

E Ostim'de de evler var?

mahalle ismine takılmayın. her mahallede illa 1-2 tane ev var mı?

velev ki var. koca mahallenin muhtarını sanayi mahallesinin köşesinde kalmış iki tane ev mi seçecek?

Ostim'de bi suru ev var, hatta ilkogretim okulu da vardi.

Eger bi bolgede yerlesim yoksa, mahalle statusu duser, diger mahallelere baglanir diye dusunuyorum.

bana öyle geliyor ki, sanayi mahallesi (örneğin ostim) kağıt üstünde kendisine yakın başka bir mahalleye bağlı olabilir. yoksa sanayi civarında kim ikametgah gösterecek yani mantıksız. doğru bir noktaya temas etmişsiniz.

Hocam yapmayın, ne 1-2'si? Bir yerde iş yeri varsa, etrafında illa ki yerleşim yeri vardır. Herkes Kızılay'da oturur, metroyla giderim demiyor. Ki Ostim'de dizi dizi siteler var. Ostim Mahallesi diye geçiyor mahallenin adı. :/

Kaldı ki 3 hane bile olsa muhtarı olmak zorunda. Muhtarlık kişilerin devletle bağlarını kuran en küçük birimdir.

Ostim Ilkogretim mezunu olarak, orada evlerin oldugunu biliyorum beyler. Sorun o degil sanirim. Arkadas sanayi sitelerinden genel olarak bahsederek, teorik bi durumdan bahsediyor. 3 evden mahalle olmaz sanirim. Yakindaki mahallelere baglanir bence.

3-4 haneli köyler var arkadaşlar, hepsinin de muhtarı var. Ev sayısına neden bu kadar takılıyorsunuz ki?

yahu ostim misal. örnek yani. soruya odaklanın arkadaşlar, ostim'e değil. ben ne bileyim yandex miyim, ostim'de kaç tane ev var. al bizim orada fındıklıpipi diye bi mahalle var mesela hiç ev yok. belki iki tane ev var. oldu mu şimdi? buna göre cevaplayın.

millet soruyu bıraktı, ostim'in avukatı kesildi yahu.

tren garını biliyor musunuz?
benin ailem orda oturuyor bir kısım ulusun otelleri, k.karabekir tarafındaki sanayi hepsi bizim mahelleye bağlı.
şöyle oluyor; mahalleleri birleştiriyorlar: biz çok eskiden ülkü mahallesiydik ulusla birleştik doğanbey olduk sonra sanayiyle birleştik anafartalar olduk.
yeterli seçmen yoksa (ki bizde yoktu sadece lojmandan ibaretti) etraftaki tüm işyeri/yerleşimleri birleştirip mahalle yapıyorlar. yeterli seçmene ulaşıyorlar.
ha bir de otel olsun, oto sanayi olsun fark etmez işyerlerinde ikamet gösteren bi dolu insan oluyor, sandık görevlisiydim ordan biliyorum...hele ki yabancı uyruklu olup sonradan TC vatandaşı olanlar (otellerde ruslar, sanayide ıraklılar vs) hep çalıştıkları yerlerde ikamet gösteriyor.

forum ankara (etlik) - opmar.

Kızılay kök çarşısı selay optik

Kumrular Caddesi - Modern Optik

marka ve model bildirirsen belki daha önce notebookunu açıp temizliğini kendisi yapan kullanıcılar yönlendirebilir. benim de çalışmadığı oldu. fanın derinliklerine inip bir yerleri yağlamam gerekti.

Casper nirvana serisi ultrabook. İçini açamam garantisi gidiyor. :/

elektrikli süpürgeyi en yüksek güce ayarlayıp fanı birazcık emdirin. benim emektar asus'ta çok güzel işe yarıyordu.

10 dakika ekeltrikli süpürgeye çektim. 20-30 kuvvetli üfleme yaptım hayata döndürebildim.

İnce bir çubukta sokamıyorum falan kısmı ağ örgülü :)

Eğer elektrikli süpürgenin üfleme özelliği varsa alt tarafından üflettirin, havayı verdiği yerden azıcık üflettirip sonra çekin. Eğer çalışmasa servise verene kadar bir soğutucu ile çalışın bence.

getir bana bakayım lan

5-6 yıl diyorsanız slowtürk iyiydi o zamanlar. sonradan sibel can'a bağladılar. olayları bitti.

www.romantikses.com Sakarya radyosu ama gayet iyiler

casio saatlere bakabilirsiniz.

İstanbul'daysan Tahtakale'de saatçilerin olduğu hanlar var daha uyguna alırsın pazarlıkla.

saat&saat'te güzel markalar var. aşağı yukarı o fiyat aralığına hitap eden saatler satıyorlar. garantisinden falan da memnun kalmıştım ben. tavsiye ediyorum.
www.saatvesaat.com.tr (ps: ben normal mağazasından alışveriş yapmıştım)

saat&saat +1

Seiko, Orient bakabilirsin hizlisaat, hediyesaati gibi sitelerden.

1500

1500 lira çekilebiliyor.

www.vakifbank.com.tr

tivibu

ikisi de değil. ikisinden de vaktiyle çok ciddi ağzı yanmış sürüyle insan bulabilirsiniz. şahsım da bunlardan biridir. ben kablonet kullanıyorum (+ teledünya'sı var) ve çok memnunum. tavsiye ederim.

digiturkun pek bi esprisi kalmadi fx foxlife fox crime bunların hepsi dsmarta geçti. ben de digiturk kullanıcısıyım ama yeni üyelik yapacaksan dsmartı tavsiye ederim.

teledünya net kötü. yayın kalitesi olarak kanal sayısı olarak kesinlikle teledünya fark atıyor ama bir makine koyuyorlar açılış 10 dakika kanal geçişleri 5 dakika kanallar güzel olsa da sadece bu yavaşlığı için bıraktım teledünyayı ciddi anlamda tivi keyfini öldürüyor. insan kanal değiştirmeye üşeniyor.

şimdi bende arayıştayım tivibu göz kırpıyor ama onun da hdleri tam hd değilmiş diyorlar

digiturk birader direk..şimdi yeni ihale yapilacak TMSF den yeni, sahibine geçecek içerde konuşuşanlara göre amerikalı bir şirket büyük bi teklif verecek eniliyor,o zaman sen gör digiyi.

ben de ikisi de var:)
lig tv için digiturk şart malum. ben ikisinin de hd paketini kullanıyorum.
lig tv olmadan ikisinden birisini alacak olsaydım d-smart alırdım çünkü menüsü çok daha kullanışlı ve daha fazla hd belgesel kanalı var. ayrıca malum şampiyonlar ligi ve uefa maçlarını da alıyorlar. formula1'i de takip ediyorum. blu cihazları gayet iyi ve yazılımı, kumandası çok rahat. sevdiğim çoğu belgesel de d-smart'ta.
teledünya fiyat olarak iyi sadece.

bence digitürk. ama cep telefonunuzdan digitürk müşteri hizmetleri numarasını engellemeyi unutmayın. iki de bir arayıp bir şeyler itelemeye çalışıyorlar.

Ben 1 ay digiturk kullandım ardından d-smart'a geçtim. Gayet memnunum. Sadece Histroy Channel'i özlüyorum.

internet bankacılığınız varsa orada görünür kredi kartlarınız.

leffe brune

sırasıyla efes xtra/carlsberg/corona

corona

guinness iyidir

harpoons unfiltered offering white

kimse henüz Bomonti Filtresiz dememiş şaşkınlık içerisindeyim:) Bu Türkiye için böyle bana göre. Yurt dışından zebil gibi sayılabilir ama şahsen İngiltere'de iken Stella, Guinness, Almanya'da iken Diebels-Schlösser Alt biralarını tercih ederim. bir de bunların fıçı-teneke-şişelerine göre tat farklılıkları olur elbet.

bomonti filtresiz yazmayı unuttum ben sonra üşendim yoksa ben çok severim. ama diğer çoğu birayı hiç duymadım bile.

beck's ve mariachi.

grolsch, bavaria.

Becks,fosters,tuborg gold

-westmalle trippel
-karmeliet

(bkz: #28373557)

1-grimbergen, leffe, duvel, v.b.
2-guinness
3-calsberg, heineken, bomonti filtresiz
4-carling, san miguel, foster, amstel
5-efes xtra

bomonti

Bomonti ama Normal ve şişede :D

Guinness Guinness Guinness

arkadaş ya ben çok bilgisizim ya da siz çok enteresan biralar içiyorsunuz :)

Kesinlikle Efes Malt.

türkiye'de yok ama lav limonlu.burada da bomonti

amstel
turkiye içi tuborg

duvel, hoegaarden, schneider weisse (türkiye'de içilmez, o paraya şarap alırım)

denemediğim çeşit, tür, renk, aroma kalmadı. tuborg gold'dan kralını içmedim ömrü hayatımda.

hava atmak için mi yazıyorsunuz yoksa bu abidik marka yazanların hepsi dış ülkeden mi yazıyor.belki de dış ülkede bi kez içtiniz de en sevdiğiniz bira mı oldu onlar.

efes kutu fıçı

turkiye'de yok ama yurtdisina cikarsaniz mutlaka panachée icmeyi deneyin, limonlu biradir ama turkiye'dekilerle karistirmayin. bira sevmeyen ben bile bayilarak iciyorum kendisini.

ha bir de söylemeyi unutmuşum, alkolsüz bira tercih etme durumu olan varsa imkan dahilinde Erdinger gibi Almanya ve Avrupa çapında bilinen bazı biraların alkolsüzleri de bulunmakta (sanılmasın ki %0, bira literatüründe %0,5'e kadar olan biralar bu klasmana girebiliyor, %0 olduğunu iddia eden firmalar da vardır, çok ayrıntısını bilmiyorum). Sadece Erdinger'i denemiş birisi olarak çok iyi bulmuştum, ama tercihim yine alkollü biralardan yanadır.

guiness seviyorum ben.

@enginornek, özellikle duvel ve hoegaarden türkiye'de son 1-2 senedir rahatlıkla bulunuyor. efes'i biradan sayıp da adam gibi biraların ismini birileri sarfettiğinde "hava mı atıyorsun" demek hoş bir davranış, kutlarım.

left hand milk stout nitro (bardaga koyma ritueli var, inanilmaz bir sey)
blue moon
magic hat #9
magners (bu cider ama)

Beck's!

tuborg gold.

petrus

@enginornek - benim de yazdığım biraların tümü türkiye'de satılmış ve hali hazırda satılan biralar. herkesin 7 liraya ulaşabileceği bişey için kim niye hava atsın?

@grayskull - petrus şarap değil miydi yaw? :)

deli içici, bira eksperi değilimdir ama

bomonti: içtiklerim arasında en sevdiğim. bundan sonrakiler karışık, fikir sadece.

corona: yağ gibi akıyor şerefsiz, çok hoş.

baltika: kafayı bulmak için ideal. su gibi, tatsız tuzsuz ama kaşla göz arasında 10 tane içebiliyosun farkında olmadan. arkadaş ortamında, cipsle kuruyemişle falan gayet güzel yardırılır.

carlsberg: yosunumsu değişik bi tadı var bunun, hastası değilim ama sırf çocukluktan, şampiyonlar ligi reklamlarından sempatim olduğu için ara sıra alır içerim.

efes xtra: "sarhoş olayım depresyona gireyim" dersem bundan içiyom. demir yiyomuşum gibi hissettiriyo, acı. yanında atıştırmalık yoksa 3'ten fazla içemiyom, kusturuyo.

tuborg gold: kutu olanını severim.

kırmızı tuborg: bununla hoş olmayan anılarım var. efes xtra'dan daha kötü değil ama belki iyice kafayı bulduktan sonra 1-2 tane yuvarlarım. hep böyle deyip bunu içince kustuğum için sevemedim zaten bi türlü.

leffe: sarışın olanıydı galiba benim içtiğim, aroması falan hoşuma gitmedi. ben düz adamım, normal bira istiyodum. değişikti bu bayağı. farklı bi tattı ama yemeğin yanında içeriz diye almıştık biz hiç bakmadan etmeden. şu an içsem severim belki. kokusu güzeldi ama.

becks ve veltis+ energy

sinekler falan yumurtalarını bırakıyor üzerine bunlar da uygun ortam bulunca kurtcuklar oluyorlar yumurtalardan çıkıp.

yoksa keramet bozuk ette yumurtada falan değil.

lamarke'in ünlü deneyi geldi aklima:

bugday taneleri + su + 21 gün = fare

18. yüzyilda hayvanlarin böyle olustuguna dair tezler varmis ciddi ciddi. neyse ki pasteur yaptigi deneyle bu sacmaliga son vermis..

(bkz: biyogenez)
(bkz: abiyogenez)

@paranoyak kedi ve @hosein +1.
bakmanız gereken konu biyogenez/abiyogenez'dir. abiyogenez'de kabaca cansız varlıklardan (örn: et suyu, bozuk yumurta vb) canlıların oluştuğuna inanılır. pasteur çeşitli uzunluk ve şekillerdeki deney tüplerine et suyu koyarak yaptığı deneylerle abiyogenez'i çürütmüştür.

ingilizceniz varsa:
www.brighthub.com
en.wikipedia.org