kitapları okusun işte? türkçelerini

Hiç bulaştırmayin bence

@shotgunwoman kitapları okusun işte ama zibilyon tane yorumu var o kitapların. bunun en yorumsuz hali budur işte diyebileceğimiz bir şeyden bahsediyorum.

kitaplari okusan bisey anlasilmiyor ozellikle kuran'dan.

aslinda ne demek istedigini anlatsin dedigin zaman da isin icine yorum ve onyargi giriyor, kendi inancina gore yorumluyor yazarlar. farkli bakis acilarini okuyup kendi fikrini olusturmak en mantiklisi.

kuran icin
ihsan eliacik'in modern bi bakis acisi var, ne yazdigina bakmayin aslinda bunu demek istiyor, ozu budur seklinde anlatiyor.

(bkz: mircea eliade)
(bkz: dinler tarihine giriş)
(bkz: dinsel inançlar ve düşünceler tarihi)

www.idefix.com
www.idefix.com
www.idefix.com
www.idefix.com

anan baban neye inanıyorsa otomatik olarak sende o dinle doğuyorsun al sana din.

bugub arkadasim bir video onerdi, dinler tarihi hakkinda 3-4 saat imis. ben de henuz izlemedim ama bayaa bilgilendirici dedi. kursat demirci dinler tarihi yazinca cikiyor.

kuran'ın en saf hali mevcut halidir zaten. varsa daha eskisi gösterin biz de okuyalım arkadaşlar.

gerçekten orijinal dilinde okumak gibi değil hatta alakası yok ama suat yıldırım'ın tefsirini tavsiye ederim.

zibilyon tane yorumu falan yok, her şey gayet net. tercümelerini okuduğun zaman hristiyanlık, islam ve museviliği öğrenirsin. budizm, şintoizm, taoizm vs vs var gerçi daha.

Babadağda yamaç paraşütü, Dalyanda dalış yapın. Dalışı kesin yapın ama. Bizim yerimize de dalın :(

seks.

Joanmiro, abazanligini gidip baska kosede yasasan?

Kayaköy'de cin bal diye bir mekan var. Bi akşam kendin pişir olayına girin derim.

Tekne turuna çıkın ama düzgün tekneleri seçin. Biz düzgün olmayan tekneleri seçmişiz, pek mutlu olamadık ama demir attığımız her koyda biz de kaldırıp kendimizi suya attığımız için çok da neşemiz kaçmadı. Restoran kültürümüz yok, üç kişi açık nereyi gördüysek orada karnımızı doyurduk. İksirci Tezcan var mesela, orada sevdiklerinizle mutlaka kahvaltıda tost yiyin ve meşhur karışık taze sıkma meyve sularından için.

kesin seks yap

gidebilirseniz saklıkent'e gidin çok güzel bir yer. tekne turu +1. iyisi kötüsü yok pek aslında hepsi ortalama. mükemmel bişi yok, aynı yerlere gidiyorlar. ama güneşe karşı hassas iseniz kapalı alanda yer bulun teknede erken gidip.

onun dışında help bar diye bir yer var ölüdenizde, bence çok güzel :D

Yamaç paraşütü +1 kesinlikle yapın.

Balık pazarının orada , sebze hali tarafında bir balıkçı vardı 1 sene önce gitmiştim ismi yanlış olmasın öztürkler orada gidip balık sofrası (kalamar ve midyeli)

saklıkent +1 mutlaka git. kanyon girisindeki o buz gibi suya bakalim dayanabilecek misin?

Mutlaka mutlaka mutlaka yamaç paraşütü. İstersen pilot da önerebilirim.
Saklıkent'i de öneririm. Gitmişken patara da yaparsınız

jeep safari turlarına katılın,çok eğlenceli:)

çözdüm la tamam, stakeholder sermayedarmış

Stakeholder = paydaş
Shareholder = hissedar

çözdüm demişsin ama doğru değil. stakeholder kesin olarak hissedar anlamına gelmiyor, sermaye ortaklığı dışında da sık sık stakeholder kullanılır. stakeholder konuyla bir şekilde ciddi şekilde ilgisi/etikisi olan, etiklenecek olan kimse/taraf anlamına gelir.

herhangi bir ankara eskişehir otobüsü sivrihisar girişte indirmez mi seni?

indirmiyormuş bugün öğrendim belki lazım olur bu bilgi: aşti'ye gidin Buzlu firmasını bulun ordan kocabaylar seyahat adına size bilet kesiyorlar minibüs ile seyahat ediyorsunuz çoğu firma sivrihisar'ın içine girmiyor yolun kenarında indiriyor ama kocabaylar içine kadar giriyor ankara'dan günde iki kez kalkışı var saat 12 ve 17

Virüs dosya sistemini bozmuş. Mac etkilenmez ama etkilenmez demek hiçbir şey olmamış gibi yapmak değil, o virüs mac'te yayılmaz demek. Bu virüs de değil ayrıca malware. Çözümü var dosyalar geri gelir muhtemelen. Ama windows üzerinden yapmalısın her şeyi

yoo zaten kendin alıyorsun vizeyi.

uğraşamam dersen ve paran varsa ver aracı hallediyor hepsini.

belgeleri zaten yine sen hazirliycan, araci sadece konsolosluga goturecek. Araciya falan da gerek yok yani.

hele ki parmak izi isteniyorsa ve daha önce vermediyseniz tur şirketinin hiç bir esprisi yok.

Hicbir sikinti cikmaz.
"Vizeyi onlar aliyorlar" diye bir efsane var, oyle bir sey yok. SIZIN hazirladiginiz evraklari goturup konsolosluga teslim etmek icin 60euro aliyorlar.

Soruna cevap olmayacak ama gördüğüm en güzel skechers modeli , güle güle kullan

teşekkür ederim.

kaynımda vardı bundan, dikene bastı ve bom diye patladı. dava falan açtılar firmaya hatta ayak baş parmağı koptu çünkü.

trollemeyelim lütfen, ciddiyim.

nereden biliyorsun troll olduğunu? şimdi mobildeyim akşam fotoğraflarını koyarım.

beklerim

ayakkabı süpermiş harbi. camper yerine bundan almak lazım. nasıl rahat mı gerçekten?

gayet rahat ama tabanı endişelendiriyor işte.

Çünkü servis tablosu sadece servis_tipi değil yaklaşık 10 tane sütundan oluşuyor. Diğer sütunlar için de aynısını uygulayınca iç içe girmiş 10 tane if else döngüsü ve mysql_query oluşuyor. Fazla karışmasın diye servis tablosunu bu şekil gösterdim.

eşittir değil de like ile çekseniz "like '%'" şeklinde bir kullanım ile tüm kayıtları alabilirdiniz. gerçi bunu mssql tarafında kullanıyorum ama mysql tarafında işe yarar mı bilemem.

php de nasıl yazılır bilmiyorum ama sorgunu şöyle değiştirebilirsin:

sorgun = SELECT * FROM servis WHERE 1=1

if servistipi<>"" then
sorgun = And servis_tipi = "$post_servis_tipi"
end if

bu şekilde hepsi için boş gönderebilirsin veya if koşulunu düzeltip "hepsi" olarakta göndereiblirsin.

şöyle olmaz mı

select *

from servis

where servis_tipi like
(case when "$post_servis_tipi"="Bakım" then "$post_servis_tipi"
when "$post_servis_tipi"="Montaj" then "$post_servis_tipi",
else "%%" end)

emin değilim tabi.

Çözdüm, biraz amelece oldu ama paylaşayım yine de. Hepsi seçildiğinde $post_servis_tipi = 'Bakım, Montaj' a eşitledim. Ve MYSQL sorgumu da aşağıdaki gibi düzenledim.

SELECT * FROM servis WHERE servis_tipi in ($post_servis_tipi)

Teşekkürler herkese.

Sorunuza ek olarak tablonuzda çok kayıt varsa böyle text bir alandan aramak sisteminizi yavaşlatır.
Servis tipini ayrı bir tabloda tutup bu tabloya da ID ile bağlamanızı öneririm. Sorguyu da şurayı örnek alarak yazabilirsiniz:
stackoverflow.com

Meteoroloji yağmurlu gösteriyorsa, sana güneşli olacak sorun diyecek kişinin peygamberliğini ilan etmiş biri olması lazım.

Neyse. Bence yağmurlu olsa bile gidin. Ben gittiğimde yağmur yağmıştı ve o hali de farklı bi güzeldi, o halini de görün derim. Değişik bi havası oluyor yağmur yağınca. En fazla 1 saaat yağar, o sırada bi çay bahçesinde falan oturursunuz sizde.

Cumartesi öğleden sonra 2,3 gibi yağmur başlar. 4 saat devam edecek.
Pazar günü dışarı çıkılacak gibi görünmüyor.

www.accuweather.com

serin.

bunu yapan insan olamaz ya. umarım acı içinde ölür işin içindeki herkes.

www.safariworkstaxidermysales.com

8.500 dolar

birkaç farklı örnek daha var; konsepte ve işin kalitesine göre 5.000-30.000 dolar arası değişiyor gibi.

www.ebay.com

Edison ampul diye aratabilirsiniz. Başka bir adı da vardır kesin de böyle deyince bulunuyor. Mudo concept'te görmüştüm sanırım.

carfırda var

tripadvisor.com

roma'dan bir iki tavsiye
akşam yemeği için fontana di trevi'ye gelmeden 50 metre geride bir ara sokakta piccolo arancio var. şefi 10 numara adam. inanılmaz lezzetliydi her şey artı fiyatlar da normal hatta ara sokakta diye romanın ortalamasının altında.
gece eğlenmek için de the art cafe tek adres. net eğlence. giriş biraz kazık ama orada dolanan abuşlar sizi aynı paraya vip'ten sokabiliyorlar biraz dolanmakta fayda var.

teşekkürler.
@tai işte tam da böyle şeyler arıyodum :)

borderlands var.

borderlands nasıl open world ya? yapabildiğin her şey sınırlı.

elder scrolls serisi bu konuda başı çeker diyebilirim.

ayırca fallout'da distopik değil, post-apokaliptik diye sınıflandırılır. distopya farklı bir durum.

@esenboga: hah evet ya post-apokaliptik işte hay ağzını seveyim. çıkartamadım, "neticede distopyadır işte bu da" deyip basıverdim yaftayı.

@hononu: borderlands'in grafik tarzı bana uygun değil. çizgi filmin içinde oynar gibi olunca kendimi veremiyorum olaya. zaten FPS oyun..

ADALET TİR

faşizmdir işte, boş lafa gerek yok. ona faşizm dediğimizde mevcut çoğunlukçu demokratik durumumuzun da faşistçe olduğu gerçeği değişmiyor sonuçta.

değildir.

"Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar." ama sonradan herkes farklılaşıyor be anam? biri okuyup profesör oluyor, öbürü kaldırım mühendisi(boş gezenin boş kalfası vs).

haa ben oy atma oy kullanma konusunda bir tıp profesörüyle hukuk ya da siyasal bilimler profesörünün de aynı hakka sahip olmaması gerektiğini düşünüyorum. tıpta çığır açsan da, oy kullanmaya geldi mi sen en güzel olasılıkla üniversite mezunu olarak değerlendirilmelisin.

ama yeri geldiğinde tıpçı olduğun için tek bir dilekçeyle sağlık politikasının yanlış bulduğun kısımlarını düzelttirme hakkının olması lazım. çeşitli çeşitli yani.

aysun kayacı +1

buralar karışacak ya da bu vapör duyuruyu silecek.

@feel the blanks

bu duyuru senin cevabın diğer nesillere ibret olsun diye burda duracak!!!
sen cevabını silsen bile ben buraya kopyalıyorum...

sen bunu diyorsun @feel the blanks:

"ama sonradan herkes farklılaşıyor be anam? biri okuyup profesör oluyor, öbürü kaldırım mühendisi."

ama kimse doğuştan gelen haklarından feragat etmiyor, isterse prof olsun isterse çoban. bu insan onuru ve hakları ile ilintili ama senin bu konularda bir yorum yapman konuyu hem anlamadığından kendi nickinin zararına hem de -bir görüşe inandığını ve o görüşün de sol olduğunu farzederek- inandığın görüşe zararlı.

bakalım kim silecek, gerçi artık silsen de bir şey değişmeyecek benim faşist arkadaşım..

dursun anam, seni mi kıracam, canın sağolsun.

edit: solcu değilim, sağcı da değilim. kendimi böyle küçük anlamlar ifade eden etiketlerle yaftalayamam.

Evet faşistliktir. Turkiyede bunu savunan salaklar kendisine solcu diyor.

Karşı tarafı savunmuyorum ama bence senin argümanın yanlış. Bunun insan hakları ile alakası yok. İnsan Hakları bildirgesi bireylerin doğuştan gelen, değiştirilemeyecek özelliklerine yoğunlaşıyor.

Eğer beyazların 2 oy, siyahların 1 oy hakkı var denilseydi faşizm olurdu. Aynı şey tüntüm ırk ve dinsel ayrımlar için de geçerli. Ama burdaki parametreler bireyin elinde olan şeyler. Devlet yeteri imkanı sağladıktan üniversite okur veya okumaz ama bu zaman yapılan ayrımcılık bireyin elinde olduğu için faşizm olmaz, hukuk olur.

Senin analojin bir konuda fikrini söylediği için ortamlardan dışlanan, siteden banlanan adamın ama fikir özgürlüğü diye ağlamasına benziyor.

haldamir +1, oy verme ile insan hakları arasında bir bağlantı yok.

bu işlerin çözümü bu değildir. bu işlerin çözümü genel seçimlerden cok bölgesel yönetimlere ağırlık vermektir. böylece cahiller cahil ile, eğitimliler eğitimli kişi ile yönetilir.

(bkz: meritokrasi)

antik yunan devletlerinin çoğunda yalnızca yurttaşların oy hakkı vardı. yurttaşlık da kolay kazanılmıyordu, köleler vs yok hükmündeydi. o dönemde faşizm diye bir şey icat edilmemişti... faşizmin ne demek olduğunu bile bilmiyorsun ki daha bu öfke, bu iddialı söylemin kaynağı ne?

türkiye'de köyde doğan çocukla suadiye'de doğan çocuğun eğitime ulaşma ve başarı ihtimalinin aynı olduğunu sanan elitistler de varmış.

faşizmdir.

Biraz düz mantık olacak ama lise, üniversite okumak isteyince eşit sayılmıyoruz, sınava tabi tutuluyoruz, üniversite bitiyor yine eşit sayılmıyoruz, sınavlara, puanlara göre atanıyoruz. Oy kullanmaya gelince üniversiteye yerleşme hakkını bile elde edemeyenle, derece yapan kişi eşit sayılıyor. Sınavlar faşistlik değilse buna da faşistlik denmez bence.

yönetmek nedir? yönetmek için şart koşulan eğitim nedir? yöneticilik vasıfları nelerdir? eğitimli birinin daha iyi yöneteceğini düşündürten nedir? kabilelere dönüp bakınca kabile reisi yöneticidir, güçlü olan-yönlendirici vasfa sahip olan. kabilelerde bilgeler de vardır ama onlar yönetici değil nasihat veren kişilerdir, ve eğitimsiz "cahil" kişilerin de saygı duyduğu kimselerdir. yöneticiliğin seçiminde birilerinin tercihinin diğerlerinden daha meşru olduğunu düşünmeyi absürt buluyorum. zira bana kalırsa yönetici belirlemede kıstas ahlak, adalet ve eşitlikçi yaklaşım olmalı; bunu da eğitimli eğitimsiz herkes gerçekleştirebilir. ama insanlar eğitimli eğitimsiz fark etmeksizin seçimlerini çıkarlarına göre yaptığına göre; elitizm de, meritokrasi de faşizme çözüm olabilecek seçenekler değildir. aynısının laciverti.

hacı tövbe tövbe insan hakları sözleşmesini allah mı sanıyosun nedir? "AMA SÖZLEŞMeYE AYkIrIıı tmm Mı?!?!?" ahsakxksjsjsj

aihs, sözleşmeye taraf olmayan ülkeyi bağlamaz. devletler kendi istekleriyle benimsiyolar sözleşmeyi. kaldı ki sözleşmenin bazı kısımlarına taraf oluyosun bazılarına olmuyosun yine devletin kendi isteğine bağlı. mesela türkiye bazı kısımlara taraf değil. bu demek oluyo ki türkiye o konuda istediği gibi davranır.
bi de öğrenmişsiniz bir "faşist" her boka faşist diyosunuz az bi okuyun aq

okumuş insanın hali de bi başka oluyor...

@littlejack
o "BİLDİRİ"nin isminde boşuna EVRENSEL ibaresi geçmiyor. ne "taraf"ından bahsediyorsun sen?

büyü artık littlejack!

kendini sol sanıpta aslında yaptığının faşizm olduğunu bilmeyen güya okumuş cahil insanlar bu ülkenin en büyük takozudur.

bunun üstüne tartışmak isteyen varsa özelden yazsın, kim okumuş kim okumamış orda belli olur herşey. duyurunun mantığına ters kaçıyor yoksa burda tartışmak.

eğitime veya sosyal statüye göre insanları ayırmak tabii ki yanlıştır.

ancak oy kullanmadan önce, herkese Türkiye ve dünyadaki siyasi durum hakkında test yapılsa, kişilerin ne kadar bilinçli şekilde oy verdiği tespit edilip ona göre verdiği oya katsayı eklense bence olur.

OP korkunç cahil beyler sözleşme evrensel diyor. tartışmaya değmez bilginiz olsun.

@ontheroad yazmış

"Biraz düz mantık olacak ama lise, üniversite okumak isteyince eşit sayılmıyoruz, sınava tabi tutuluyoruz, üniversite bitiyor yine eşit sayılmıyoruz, sınavlara, puanlara göre atanıyoruz. Oy kullanmaya gelince üniversiteye yerleşme hakkını bile elde edemeyenle, derece yapan kişi eşit sayılıyor. Sınavlar faşistlik değilse buna da faşistlik denmez bence."

o sınavlar bilenle bilmeyeni ayırmak için yapılıyor, sen herkesin tıp okuyup cerrah olduğu bir dünyada yaşamak ister misin?

"x öyleyse y de şöyle değildir" demek nasıl bir mantıktır açıklayabilir misin?

burda doğuştan, sırf insan olmaktan gelen bir haktan, konudan bahsediyoruz ama nedense çok okumuş ama birşekilde çok az bilen arkadaşlar saçma sapan teorilerle faşizmin mantığını açıklamaya çalışıyor ya beni bu kahrediyor.

Madem burda tartışmak duyurunun amacına aykırı, niye açtın diye sorarım. Sorma amacın belli.

Ayrıca bellemişsin bir faşizm faşizm, hoşunuza gitmeyen her şeye faşizm yaftası vurmak gerçekten kavramın içini boşaltılıyor.

Bak sour ne güzel açıklamış. Demokrasi karşıtı her düşünce gerici değildir. Hele faşist hiç değildir. Bana kalırsa demokrasi çok hantal bir sistem ve çok ütopik. Bir demokrasinin işlevsel olabilmesi için yargının bağımsızlığı, medyanın tarafsızlığı gibi birsürü şey gerekiyor. Dünyadaki çoğu ülkede bunlar yok, e böyle olunca napayım ben sandığı. Bunların mükemmel çalışması da çok zor, o yüzden demokrasi aşırı derecede ütopik. Diğer türlü bizim ülkede olduğu çoğunluğun tiranlığına dönüyor.

Eğer konuya biraz tarafsız bakman mümkünse aç wikiden criticisms of democracy sayfasını oku. Niye demokrasinin etkisiz olduğuna dair bir fikrin olur.

eğitim ve statü bu açıdan hiçbir şey ifade etmiyor. etmiş olsaydı, dünya cennet olurdu. güçlüyle zayıf arasındaki korkunç uçurum her geçen gün büyürken, insanların eşitlendiği tek noktaya bile tahammül edememek nasıl bir bencilliktir?

"Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar" lafını bir sözleşme vesilesiyle imzalayan ve imzalamayan ülkelerin olduğunu halen inatla sanmaları çok ilginç.

kelimeler kifayetsiz kalıyor işte bu noktada ki biz de bu "insanlara" laf anlatmaya çalışıyoruz.

onlar ne kadar kendileri gibi görmediklerini insanlıktan dışlasa da biz onları halen insan olarak görmeye devam edeceğiz.

insan hakları tüm insanlar için, bu BİLDİRİDEN haberi olmayan amazon ormanlarında yaşayan kabilelerde buna dahil.

@vapurlafalan; herkes tıp okusun, tıp okuyan bizi yönetsin demiyorum ki. Eşit olmadığımızı, tutulmadığımızı eğitim sisteminden örneklendirdim. Bilenle bilmeyeni ayırmak nasıl faşistlik sayılmıyorsa, oy verebilecekle veremiyecek olanı da ayırmak faşistlik sayılmaz dedim. Anlamamışsın.

@ontheroad

bana anlamamışsın diyorsun da sen benim ne yazdığımı bile okumamışsın.

bu ülkede faşizmi solculuk sanan insanlar dışında cevap alamadım.

ya 3 tane türkçe sorusu 3 tane mat sorusu çözünce üniversiteye giriliyor neyin derdindesiniz?

türk halkının ekseriyetini özetleyen bir alıntı bırakıp sessizce ayrılıyorum buradan:
"biz zulümden değil, zalimin bizden olmayışından şikayetçiyiz."

zalim bizden olmadığında böyle saçma salak önerileri görüyoruz etrafta.

alt alta
1
2
3 yazdıktan sonra üçünü de seçip kenarındaki küçük kareden tutup aşağıya kadar sürükleyin, geri kalanını kendisi numaralandıracaktır.

atamak istediğiniz satırların başına ilk 2 tanesini yazıp, aşağı çektirin.Mesela, 1-2 yazarsanız, 3-4 diye.. 5-10 yazarsanız 15-20 diye devam eder.

Oha. Aydinlandim resmen.

Teşekkür ettim

çok daha sofistike bir yöntem istersen

=row()-1

işe yarar umarım :
yenianayasa.tbmm.gov.tr

İlginç bir konu, hiç böyle bir uygulaması olan ülke bilmiyorum, biraz arama ile de sağlıklı bir bilgiye ulaşamadım, günümüz anayasalarının çoğunda oyların eşitliği ilkesi bulunmaktadır. Yürürlükten kaldırılmış tarihi anayasalarda belki ilginç hükümlere ulaşılabilir ama bence bu bahsettiğin şekilde bir uygulama olmuşsa anayasadan ziyade seçim kanununda belirlenmiştir; ülkelerin geçmişteki seçim kanunlarına ulaşmak da -sadece İngilizce mesela- pek mümkün değil. Meraktan sadece Almanların tarihi Weimar Anayasalarına (1919) baktım orada bile oyların eşitliğinden bahsediyor. Spesifik bir 3. Dünya ülkesi belirleyip detaylı bakmak lazım.

EK: wikipedia'ya göre -Almanca- mesela Alman İmparatorluğu dönemi öncesinde Prusya'da verilen verginin miktarına göre "üç dereceli bir seçim hukuku" ve Oldenburg'da yaşı 40'tan fazla olanlar için "ek oy" söz konusu imiş, bunlar 1919'da kaldırılmış -yukarıda belirttiğim Anayasa hükmü- . Bir de eşit olmakla birlikte genel olmama durumu var, zamanında Bavyera'da sadece vergisini verenler oy kullanabiliyormuş. Aynı wikipedia maddesine göre günümüzde bu eşitsizlik sadece uluslarüstü kurum olan AB Parlamentosu için söz konusu imiş.
de.wikipedia.org
vergi kriteri bağlamında üç dereceli seçim hukuku çerçevesinde seçim sonuçları ve sistemin işleyişi hakkında kaynak (Almanca) www.wahlen-in-deutschland.de merak edersen İngilizce translate işini görür diye düşünüyorum.

bunu deneyen ülke varmı bilmiyorum ama varsa aşağıdaki maddeleri ihlal etmiş olur.

İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRİSİ

Madde 1- Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit
doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik
anlayışıyla davranmalıdırlar.

Madde 2- Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir
görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir
ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün
özgürlüklerden yararlanabilir.

@1adam çok teşekkür ederim ama benim aradığım konuyu tam olarak karşılamıyor maalesef.

@candanag bu konuda bilgiye kolay ulaşılamıyor. ben de aradım en son çareyi buraya yazıp bilen birisini bulmakta gördüm. ek açıklaman gayet yardımcı oldu.

@vapurlarfalan teknik olarak o maddeleri ihlal eden bir sürü kanun, yargıtay kararı, tüzük, yönetmelik, gelenek ve görenek çoğu ülkede mevcut. en basitinden ilkokul mezunu olmayan bir insanın sürücü ehliyeti alamaması. gerekli özelliklere sahip olsan bile ilkokuldan mezun olan bir insanla olmayan bir insan bu konuda bir değiller. ve senin bunu bir insan eşitliğine aykırılık olarak nitelendireceğini düşünmüyorum.

Wikipedia'dan buldugum bir iki bilgiyi de ben ekleyeyim. Turkce sayfalari yok ama hangi ulkeye ve hangi yillara bakacagin ile ilgili yardimci olur en azindan.

en.wikipedia.org
en.wikipedia.org

kitap.radikal.com.tr

" teknik olarak o maddeleri ihlal eden bir sürü kanun, yargıtay kararı, tüzük, yönetmelik, gelenek ve görenek çoğu ülkede mevcut. en basitinden ilkokul mezunu olmayan bir insanın sürücü ehliyeti alamaması. gerekli özelliklere sahip olsan bile ilkokuldan mezun olan bir insanla olmayan bir insan bu konuda bir değiller."

kusura bakma ama senin amacın anlaşıldı.

örnek verdiğin konu okuma yazma gerektiren bir kurs sonucu alınacak bir ehliyet. ne kadar sığ olduğun ve faşistçe bir konu hakkında senin fikirlerini destekleyecek kanun aradığın gayet iyi anlaşıldı.

mahkeme bir kanunu evren döneminden bu yana farklı yorumlayıp bir karar verebilir ucu insan hakları mahkemesine kadar açıktır.

ama sen bir ülkenin ana yasasını İNSAN HAKLARI'na rağmen, onu yok sayacak şekilde OLUŞTURAMAZSIN!

oluşturan ülkelerin zaten avrupa birliğini bırak insanlık içinde yeri yoktur.

kısaca senin faşist bir kişi olduğunu varsayıyorum ki bana cevabından bu gayet açık anlaşılıyor.

senin yerin faşist nazi almanyasında bile yoktu, gerisini sen düşün artık..

@vapurlarfalan konu üzerinden haddini bilerek konuşmak istersen; araba sürme ehliyeti almak her insanın doğal hakkıdır. her insan araba sürmek isteyebilir. senin açından bakarsak buna kimsenin karışmaması gerekli. fakat okuma yazma kursu ehliyet alman için yeterli değildir. ilkokulu bitirmiş olman şart koşulmuştur. evet, bu şartın temelinde sadece okuma yazma var gibi bir izlenim mevcut fakat ilkokulda öğrendiğin tek şey okuma yazma değildir. kişisel gelişiminin temelleri ilkokulda atılır. sığ düşünceyi aşıp gelişmeye başladığın bir dönemdir. o dönemdeki sosyal ilişkilerin gelecekte araba kullanırken yapacağın fevri hareketlere engel olabilir. bu fevriliğin engellenmesi bir çok insanın hayatını kurtarabilir. bu sosyal ilişkilerin kurulabileceği en uygun ortamın okullar olduğu tartışılmaz bir gerçektir. bu yüzden ilkokul mezunu olmayan hiçbir insan ne tür özellikler taşırsa taşısın sürücü ehliyeti alamaz. faşistlik olarak yorumladığın şey bu mu? kişisel, psikolojik, sosyal gelişimi hakkında bir dayanağı olmayan insanlara sürücü ehliyeti vererek onlarca insanın hayatını tehlikeye atmak mı?

bende şablon var
________A______________B_________C
1....Kitap_Adı.............Kitap_Yazarı...........Yayınevi

altını doldurursun...

@esenboga: rica edebilir miyim acaba?

excel 2013 varsa, çalışma sayfası açılışında, birçok alternatif taslak önerisinde bulunuyor.Oradan bir şey seçip, istediğiniz ölçüde düzenleyebilirsiniz.Gerçi sizin yapmak istediğiniz de fazla detay yok gibi geldi ama? Kitapla ilgili, ismi-yazarı dışında sütunlar ekleyecek misiniz? Eklemeycekseniz, normal tablo yapın gitsin derim.

@tsubasa: ben 2013 sürümünü kullanıyorum ama fazla şatafatlı geldi diğer taslaklar. @esenboga'nın belirttiği şekilde bir şablona ihtiyacım var.

hücrelere yazıp çıktısını alacaksın bir numarası yok

Buyrun google docs linki

docs.google.com

daha spora yönelik şeyler satılıyor. keten ayakkabı falan.

Bu bir felsefe değil zaten. Ek olarak kalite de aynı olmuyor. Özellikle yemeklerde kalite farkı çok yüksek(bu aşırı fahiş fiyatların normal olduğunu savunmak değil tabii ki). Son olarak da mcdonalds ve muadilleri kesinlikle güvenilir ve kaliteli değil.

Anlattığın durum ise, kapitalizmin serbest piyasa ilkesiyle uyumlu. Yani özgür ve serbest bir ortamda, alıcı ile satıcı belli bir fiyat üzerinde uzlaşıyorlarsa, o fiyatın ne olduğu önemsiz. Yani satıcı o fiyata malını satabiliyorsa, ortada bir sorun yok.

Senin beğenmedin şey serbest piyasa ekonomisi bu da kapitilizmin can damarlarından biri. Alternatifi devletin tavan ve taban fiyat belirlediği karma sistem veya fiyatların tamamen devlet tarafından belirlenmesi.

siyasi değil ama kısmen karşılayan ekonomik karşılığı var: fiyat farklılaştırması, özellikle 2-3. derece fiyat farklılaştırması dediğine giriyor. eksisozluk.com

çok katı düşünüyorsun ayrıca, yediğin-giydiğinin farklı açılardan kaliteli-iyi vs. olması senşn için olmasa da bir başkası için anlamlı olabiliyor. Yemekten örnek verecek olursam MC Donalds a çatmışsın, ben de adımımı atmam zaten ama benim severek yediğim dönerin porsiyonu 15-16 lira ve ben 2 porsiyonla yani toplamda 200-250 gr dönerle doyuyorum, biraz pahalıya geliyor ve ben daha uygun yerlerin var olduğunu da biliyorum ama tercihim bu yönde oluyor, kazıklandığımı da düşünmüyorum.

mc donald's güvenilir derken etin nereden geldiği belli, ayran'ın markası belli, diğer ürünlerde keza bu şekilde. hani merdiven altı ürünler kullanılmıyor demek istedim yoksa sağlıklı olduğundan değil.

ayrıca kendimi ifade etme sorunum var, @sour kesinlikle beni benden daha iyi anlatmış. yazdıkları %100 oranında beni temsil ediyor. arkadaş olalım mı? :)

bu düşüncemi çevreme bir türlü aktaramıyorum, herkes cimri olduğumu düşünüyor. "cimri" kelimesinden ise ciddi anlamda nefret eden biriyim, kafayı sıyırıcam yakında.

maaşımı aldığım gün bitirmek yerine onu bir aya bölüyorum veya biriktirip toptan harcıyorum adım cimriye çıkıyor.

(bkz: donanımhaber ölücüleri)

işin şakası bi yana, sanırım anarko kapitalizm veya bir ihtimal consumerism gibi bişey aradığın.

melisandre diriltecek onu o yüzden gösterdiler.

bence yok. night's king ordusuna alacak john'u. gönlümden geçen :D

Yabancı yorumcular Warg olarak ya da diriltilerek 6. sezonda yer alacağı yönünde fikir beyan etmişler. Gözleri gidiyor (perde iniyor) sanırım bıçaklanınca öyle bir caps de vardı.

"kill the boy within you and let the man be born"

and (bkz: reborn ) (bkz: melisandre ) (bkz: azor ahai)

yok lan herif azor ahai falan değil bildiğin öldü işte. melisandre baktı stannis yazgısı değil terketti herifi.

(bkz: )Bence Melissandre heriften kurtulmak için yaptı, komple ortadan kaldırdı aileyi. Onun topraklarını başkasına verecek şimdi.

60 fps çekilmedikten sonra yayınlanmasının imkanı yok takdir edersin ki, sinema filmleri 24fps çekiliyor.

daha 48 fps bile sadece hobbit çekildi diye biliyorum.

niye çekilemiyor bu kadar güzel bir teknoloji varken? elimizdeki iphone bile 240 fps çekerken?

Sinema endustrisinin standarti 24 fpsdir. Isteseler 60 da yaparlar 120 de nitekim prof makineler bunlari rahatca yapar ama 24p cekilmeye dvm ediyor.

bir de hobbite bile 48 fps diye "ya çok gerçekçi, hiç film gibi değil, belgesel gibi" diye saçma eleştiriler geldi. o yüzden 60 fps'ye geçmek biraz zor gözüküyor.

zamanı geldi mi? niye? ha evet hollywood çok hareketli aksiyon sahneleri çekiyor motion blurdan kurtulup daha net görebilsek iyi olabilir ama genel olarak şu izlediğimiz dizileri filmleri 48 kare de çeksek 60 kare de çeksek pek bi fark olmaz. Ki motion blur genelde istenen bir şeydir kameralara özel olarak 24p modu falan konulur.. Hobbit bunu kırmaya çalıştı ama pek beğenilmedi.

telefon 240fps çekiyor dediğin, e red dragon vs zaten gayet iyi frame rate'lere ulaşabiliyor ama yavaş çekim için kullanırsan kullanıyorsun. Yoksa mesela saniyede 120 kare çekip 120 kare izlemiyorsun, onu 24/25 kare izlediğinde yavaş çekim olmuş oluyor.

edit: kare sayısından çok çözünürlük ve renk aralığı önemli. Yeni dijital kameralarda hayvan gibi renk aralığı var ve 5k 6k gibi çözünürlüklerle aşırı net çekebiliyorsun. (ki çoğu görüntü yönetmeni bunu tercih etmiyor! Hayk Kirakosyan "Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü" filmini çekerken red'in önüne mist filtleri koyup görüntüyü yumuşatmaya çalıştığını söylemişti) ha sinemada izlemezsek torrentten indirdiğimiz şeyin bitrate'i azıcık olduğu için emekleri de göremiyoruz o da ayrı konu.

insan gözü zaten o aradaki farkı çok detaylı ayırt edemeyecektir. yüksek fps çekimleri diğer cevaplarda da belirtildiği gibi slow motion görüntüler elde etmek için kullanılıyor esasen, yoksa sana 60fps bir film izletseler "oha neydi o öyle yaa 60 fps, mükemmelmiş babaa!" diyebileceğin bir şey yaşamayacaksın.

Svp kullanıyorum ben. Onun dışında tom cruse un bilim kurgu filmi vardı son çıkan.onun 60fps versiyonu var

@scent of a pastrami

yalnız 24 fps ile 60 fps arasında en azından benim gözümün ayırt edebildiği inanılmaz bir fark var.

60fps ile 24 fps'yi insan gözü ayıramaz diyenler cahil console peasant'ları.

ek bilgi: filmlerin çoğu zaten 60fps'de çekiliyor ama 24 fps'e düşürülüyor, motion blur ekleniyor vs.

60 fps ile 24 fps gayet ayirt edilebiliyor ayrica.

şurada da var açıklaması

www.explainxkcd.com:_HDTV

özetle; 24fps'lik sinema bir çeşit skeuomorphism. eskiden teknolojik olarak çekilemiyordu. 60fps ise ilk olarak kişisel camcorder'larda falan yaygınlaştı. sinema endüstrisi daha yıllar önce grup araştırmalarında falan 60fps'in insanlar tarafından fake olarak algılandığını görüyor ve 24fps'te devam ediyor.

evimdeki bilgisayar 60fps 4k görüntü verirken filmlerin 24fps'te çekildiğini ileri sürmek sadece cahillik. (film özel olarak 24fps'lik eski bir kamerayla çekilmediyse)

bi de bu konuda reddit gaming ve pcmasterrace wikilerinde falan epey açıklama yapıldı.

arkadaşlar bilgisayarda ekran kartının-işlemcinin render ettiği 60fps 4k grafiklerle filmi karşılaştırmayın lütfen. Bilgisayarda gücü yetiyorsa 1000fps 8k görüntü de üretirsin. Oyunlarda 60fps olayının dayanağı 60hz monitörde her kareyi tam olarak görebilmektir, şimdi 144hz olanlar çıkıyor 144fps oynayabilecek hale gelirsek o standart olabilir.

Fakat filmde buyrun şu an çoğu hollywood filminin çekildiği kamera red dragon (ya da arri alexa ve amira'ya bakın) genel standartlar şunlar: 23.98, 24, 25, 29.97, 47.96, 48, 50, 59.94 fps.

48fps çekip sonra 24e düşürüp yayınlamak bir seçenek(6k çekip 2k-4k yayınlayabileceğiniz gibi) fakat bunların hepsi para! Transformers'ta filmin 4k çekilip çoğu efektin 2k renderlandığını okumuştum. Çünkü diğer türlü işlemci yükü-render süresi deli gibi artıyor. Aynı şey kare sayısı için de geçerli! 2k 24 kare renderlamak mı 48 kare renderlamak mı? ve ikisi de 1 saniyede gösteriliyor?! ayrıca rotoscoping gibi daha manuel işleri düşündüğünüzde resmen para kaybı.(dosya boyutları-depolama-yedekleme de çok büyük masraf ve problem.) O yüzden evet, filmler 24 kare çekiliyor ama tercih meselesidir. "Filmin tamamı 60 kare çekiliyor" gibi bir şey yok, filmin tamamı 24 diye de bir şey yok(ama geneli böyle). Genelde aksiyon sahnelerini daha yüksek shutter speed ve frame rate ile çekerler bu kurguda da yavaş çekim vb oyunlara olanak sağlar.

edit: Kingsman: The Secret Service filminin kamera arkası. Daha açılışta monitörlerde sol üstte ne yazıyor birisi okuyabilir mi? 24fps çekildiğini ileri süren cahil bir youtube videosu bu.
www.youtube.com

al bak detay veriyorum sana;

www.youtube.com

bunu bi izle önce, sonra şunu oku ;

www.forbes.com

İkisini birden kullanmanın özel bir amacı var mı? Kapat airport'u gitsin.

kablosuz ağa bağlı olunca telefon kablosuz yedekleme alıyor. yazıcıda ağa bağlı olduğundan yazıcı kullanımı hızlı oluyor. bunun gibi şeyler.

Tamam da sen kablolu da kablosuz da bağlansan o yazıcıyı görürsün. O zaman kabloyu sök. Ya da anlamadıysam nereye ne bağlı net olarak anlat çözüm bulalım.

modemin kablosuz ağına yazıcı bağlı telefon bağlı. bilgisayarla iletişimi kablosuz ağdan geçiyor. bilgisyar ile yazıcı arasında bir kablo bağı yok yani. bu yüzden bilgisayarda kablosuz ağ açık. ama stabil olmadığı için kabloda bağladım. fakat kullanım sırasında bilgisayarda sıkıntı yaşıyor.
aklımda ki soru acaba mac lerde kablosuz bağlantıyla ilgili bir sıkıntı mı var? çünkü telefondan daha yavaş olması mantıksız gibi geldi.

Başka bir sıkıntı olmalı. Kabloya ihtiyacın yok.

terminal'e;

sudo ifconfig en0 down
sudo ifconfig en1 down
sudo ifconfig en0 up
sudo ifconfig en1 up

yaz. Bundan önce ethernet kablosunu da çıkarmış ol. Bir de böyle dene bakalım.

şu anda ağ kapandı ve yeniden bağlandı. ilk kez full çekiyor gözüküyor. oldu mu acaba. bir süre daha kullanayım daha sonra geri dönüş yaparım. peki bu yaptığımız neydi? :)

uydunetle alakası yok bence yosemite kullanıyorsun bu dünya çapında bilinen bir durum zaten. amk tim cook'u sıçtı güzelim şirketin içine.

ben çareyi airportu kapatıp kabloludan devam ederek buldum. alperzin dediği gibi aynı networkte olduğun sürece neyle bağlandığın önemli değil her işi yaparsın.

sudo dedigi, super user do demek. yani bilgisayara "patron geldi bilader" diyoruz.

ifconfig ag cihazlarini yoneten programin adi.

en0 ilk ag cihazinin adi.

up ve down da acik kapali demek

yosemite ile wifi sorunu ben de yasiyorum, bilinen bir problem. umarim cozulur.

kimin troll kimin gerçek olduğunu nereden biliyorsun? ne mesela troll dediğin örnek versene

maalesef, mümkün değil öyle bir şey. her gün yenileri türüyor. bir de engellesen bile rahat olmuyor ki. ne bileyim bir başlık açıyorsun mesela, sonra "bu başlık zaten var ki" diye mesaj atıyorlar. bir bakıyorsun, troll listendeki biri açmış zaten başlığı ama sen engelli olduğu için görmemişsin. ya da ne bileyim birisi senin yazdığının hemen altına ayar döşüyor, "bana mı dedi lan" diyorsun, meğer arada sende engelli biri varmış da ona yazmış falan filan.

troll'lerin bazıları tam zamanlı troll değil, arada normal entry'ler de giriyor. o yüzden bu engelleme işi de komple sıkıntılı yani. mecbur tek tek tespit edip gördüğün yerde engelleyeceksin.

der meister, troll olarak işaretlediklerimizin açtığı başlıkları görebiliyoruz. sadece entry'lerini göremiyoruz. keşke başlıkları da görmesek...

(bkz: insanity)
(bkz: p90x)

yalnız ben zayıf olduğum için bu programların hacim kazanmama yardım edeceğini sanmıyorum :/

Abi dalga mı geçiyorsunuz? Neden yetersiz olsun?

Ben yazın sadece barfiks ve yüzmeyle çok güzel kanat çıkarttım. Kalanlarını da çalışacak arkadaş. Hele ki spor geçmişi de olmayan biriyse başlangıç için hem ekonomik hem çok yönlü.

Çalış abi bunlarla. Yeter bunlar en azından 2 ay. Barfikste falan baktın çok rahatsın sırt çantası al içini doldur öyle çek barfiksi.

@reavelyn yüreğime su serptin, nispeten yağsız olduğum için daha kolay hacimlenebilirim diye umuyorum.

belli bir noktaya kadar gelişirsin, sonra yetmez ev koşulları.

zayıfsan iyi bir başlangıç olabilir.

bodyweight training diyorlar senin dedigine.
olur o is. ingilizcen varsa reddit te bu isi arat, calisthenics falan diye de bak. bi dunya guzel baslangic programi da bulursun.

sozlukte salona giden tiplerden daha iyi fizigin olur bi yerden sonra.
ama bi noktadan sonra ustune agirlik falan baglaman gerekebilir o baska bi mevzu tabi.

illegal olsa bilemezsin ki. milyar dolarlık şirketler her şeyi kılıfına uydurur.
senin bahsettiğin olayda daha çok ilaç sektöründe olur bence.

verdiğin örnek bile baştan hata. dünyada güçlü bir şirketin yeni bir alana girmesi illegal olmadığı için böyle bir örnek bulamazsın.

hostile takeover örnekleri araştırabilirsin belki.

fob ya exw

Öncelikle dahiliye bölümünden randevu al. Kilo alamadığını ve test yaptırmak istediğini söyle. Onlar tiroid ve çeşitli hormonlara bakacaklardır.

Daha sonra Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji bölümünden randevu al ve parazit var mı yok mu onun testini yaptır.

Üçüncüsü ve bence en önemlisi bu testlerde herhangi bir sıkıntı çıkmazsa düzenli ve zengin beslenme ile body building yap. Spor salonuna yazıl.

ingilizce olarak su subreddit'e goz atabilirsin baska insanlar napiyor diye reddit.com/r/gainit

@dalessandro +1

Özellikle body'yi öneririm. Düzenli spor ve beslenme vücudunu normale sokacaktır.

diabet tip 1 miydi neydi o da olabilir, önce kesin onlara baktır.

sonrasında ise ağırlık antremanı + düzgün beslenme (kalori hesabı yaparak yüksek protein, gerektiği kadar karbonhidrat, düşük yağ) ile kesin alırsın.

öğrencciye vermiyor.

Serbest meslek yazsam peki? Bu serbest meslek freelance'i mi karşılıyor?

gelirin belgelenebilir olmadığı sürece hiçbir yer kredi vermez.

kredi notuna göre kredi verip vermeyeceğine karar veriyor. herhangi bir bankaya düzenli olarak para geliyorsa veya yatırıyorsan. kredi kartın varsa ve düzenli ödüyorsan, daha önce kredi çektiysen ve düzenli ödemişsen vs vs vs gibi değerlendirmeler sonucunda bi kredi notu belirleniyor sanırım. eğer kredi notun ortalamanın üzerinde ise verebilir ama çok yüksek meblalar vereceğini sanmıyorum.
kredi notunu ilk defa için ücretsiz öğrenebileceğin bi site vardı. fintek mi ne
findeks'miş.

abi dünyadan haberiniz yoksa buraya niye cevap yazıyorsunuz ki.

demiş ki:

"kredi notuna göre kredi verip vermeyeceğine karar veriyor. herhangi bir bankaya düzenli olarak para geliyorsa veya yatırıyorsan."

adı üstünde kredi notu olan bir sistem niye banka hesaplarına para girip çıktığına baksın? kredi hesaplarına bakar eyvallah da bu cümleden mevduat hesabı anlaşılıyor. bunun da KKB ile hiçbir ilgisi yok.

gelirin yoksa kredi yok. nokta.

Borçlarını düzenli ödediğiniz bir kredi kartınız varsa, bankanın size tanımladığı ön onaylı kredi gibi seçenekler mevcut olabiliyor.

doğruluğundan emin değilim ama geçen yılın yıllık LIBOR ortalamasını al o zaman. sana fikir verir.

trlibor ile libor farklı oranlar.

liborun da yıllık vs ayrımları var.

www.bankrate.com
www.bankrate.com

gecelik(overnight) libor diye birsey de var, 0.123 dün itibariyle.

"günlük işletilmek üzere" oradaki belirleyici söz öbeği. değişken faiz ile temerrüt faizi işletilecek anlamına geliyor. temerrüte düştüğünüz günlerin libor oranları esas alınarak gecikme faizi işletilecek anlamına geliyor. oranları bugünden kestirmek güç.

edit : değişken faiz kısmını hatalı yazmışım.

libor yillik zaten 1 yillik libor orani su anda 0.7682 dolar icin

linkedin falan versene

Aktarlarda öğütülmüş hali satılıyor zaten. Eğer istersen senin önünde de öğütüyorlar. Genelde yoğurtla veya balla karıştırılıp yeniyor.

Salatalara ekebilirsin.

öğütemiyorsan yoğurda karıştırılıyor direk çekirdek hali. çiğneyebildiğin kadar çiğneyip yersin.
o taze öğütme mevzu oksitlenmeyle alakalı. öğütülmüş saklanınca hızlı oksitlenip(oksijene maruz kalma) , yararlı özelliklerini hızlı şekilde kaybedecektir.

öğüttürmeden daha güzel oluyor özellikle yoğurtta.
salatada da olabilir

öğütüp/öğütmeden ekmek falan yapabilirsin.

google keyword: flaxseed meal

keten tohumları düzgün işlenmediği için tohumun üzerindeki kabuk bağırsak florası için son derece tehkikelidir. kaş yapayım derken göz çıkarmayın.
bilinçsizce bildiğin tohum yiyor millet hart hurt.
öğütülse de üzerindeki sert kabuk ortadan kalkmaz.
mümkünse yemeyin gidin yürüyün koşun sevişin.

salatalara ve hamur işlerine öğütmeden konulabiliyor.
öğütülmüş hali dendiği gibi aktarlarda var ama bence öğütmeden al aktarda öğütsünler sana özel. Taze kalsın.
salatalarda, hamur işlerde kullanıldığını anlamışsındır zaten :)
bi de yemekten yarım saat önce bir tatlı kaşığı yutuluyordu sanki. yutmak için ise kaşığı damağına yapıştırarak keten tohumunu dağıtmadan ağzına koy, sonra tükürükle bir hamur tapu yap dağıtmadan. sonra komğle yut. ağzında dağılırsa toplanmıyor sonra yutulmuyor.

ve @yuri 'nin dediği gibi bazen zararı da olabiliyor, çok yememek de lazım. Her otun zararı da yararı da var gerçi.

sanırım tuz buzdan yapılmadıgı icin tuz buz olmadı. ölümcül bir darbe de almadı. belki sonradan etkisini gösterir cücenin yanndaki herif gibi

prensip olarak suya girmediklerini sanmıyorum. aralarında 5 metre vardı belli ki giremyorlar ama neden bir seyler fırlatmadılar bu soru işareti

aslında diğerlerinin kılıcı parçalandı bununkine bişey olmadı demem lazımdı

1. ak gezenleri öldürdüğü bilinen nadir şeylerden biri ejderhacamı (obsidian) ve valyria çeliğidir. diğer silahlar etkisiz.

ejderhacamı işte bu gece nöbetçilerinin buluşmaya getirdikleri siyah cam. hatırlarsan sam eski bölümlerde bu şekilde bir ak gezeni öldürmüştü.

valyria çeliği kadim bir tür madde. jon'un mormont'tan (eski commander) kalma silahı da ne hikmetse valyria çeliğinden dövülmüştü. bundan eskiden silahlar yapılırmış, ancak çok kalmadı. hatırlarsan eski bölümlerde tywin lannister jamie'yi çağırıp bak oğlum senin için ne yaptırdım diye bir kılıç gösteriyordu. sonra hatta jamie bunu brienne'e veriyordu. işte o da valyria çeliğinden yapılmıştı. kitapta valyria çeliği ile daha akgezen öldürmediler ama metinlerde geçiyordu herhalde.

2. bunun henüz cevabı yok.

birinci soruyu çok araştırma, kitaptan spoiler yersin. benden söylemesi.

bence 2'nin cevabı adamların suda batacak olmaları. çok ciddiyim.

1. valyrian çeliği dışında kon snow'un azor ahai olduğu da söyleniyor.

nane, karabiber, pul biber kullanabilirsin ama bence yumurtayı yağda pişirmemen gerekir diyette isen. belki de kaynar tuzlu suya yumurta kırmayı deneyebilirsin.

yağda pişirmiyorum. tavaya bir çay kaşığı zetınyağı koyuyorum sadece yapışmasn dıye.

Sarısıyla yiyerek. Yağdan değil karbonhidrattan kaçınız.

bu ne saçma bi diyet ya

baharat haricinde bir seçenek yok gibi.

@esenboğa

paran olmayınca başka ucuz proteın kaynağı yok kahvaltı için

kimyon la kimyon. çok yakışır. sumak da yakışır. ama beyaz peynir ve kimyonla ye harika..

dukan yapıyorsun sanırım :)
maydanoz serbest, baharat serbest o diyette.
bi de dukan krebi, sucuklu yumurta, soğanlı yumurta, salamlı yumurta vs.. olarak da değerlendirilebilir

dukan krebi: www.tuzubiberi.com

Protein için yiyorsanız bir tarif vereyim, bir tane Calve Yer Fıstığı ezmesi alın. Pahalı ama dediğim tarifle sizi 1-2 ay idare edecek. Bir bardak süt, iki çorba kaşığı yulaf ezmesi, bir çorba kaşığı yer fıstığı ezmesi. Biraz muz da ekleyebilirsiniz. Bunu blender'da karıştırıyorsunuz, proteini bol, sağlıklı bir içecek oluyor, muz da eklerseniz tok da tutuyor 1-2 saat.

Yumurta beyazından krep de yapabilirsiniz, pancake de yapabilirsiniz (yanında meyve ile yerseniz daha sağlıklı), saf halini kepekli ya da tam buğday ekmeğinin üstüne koyup öyle de yiyebilirsiniz.

beyaz peynirle (yine peynirli oldu ama başka da oluru yok gibi)

muz sever misiniz? muz ile unsuz krep yapabilirsiniz. 1 muza iki yumurtaydı tarifi sanırım, kardeşim deli gibi yerdi spor öncesi/sonrası.
muzu eip yumurtayla karıştırıp yağsız yapışmayan tavada pişiriyorsunuz, hepsi bu.

Normalde, diyet dışında yumurtayı nasıl yiyorsan öyle ye. Diyet yapıyorum diye fantastik işlere girmeye gerek yok. 10 yumurta yiyorsan sarısıyla birlikte tereyağıyla zeytinyağıyla ne bileyim hindistancevizi yağıyla pişir baharatını koy ye gitsin. Siz sarısını attıkça o yumurtayı yumurtlayan tavuklar ağlıyor arkanızdan. Mis gibi hdl'yi proteini çöpe atıyorsunuz. Yağdan korkmayın. Seni şişmanlatan şey yağ değil, bilakis makronun dışına çıkmazsan eğer şişmanlatmayan tek şey yağ.

-2012 Škoda Octavia 1.4 TSI-
60.000 km'yi geçti. Şubatta ikinci yılını doldurdu. Bütün ömrünü Ankara'da geçirdi. 60% şehir içi kullanıldıysa 40% uzun yol kesin gitmiştir. Bu zamana kadar hiç şanzıman arızası çıkmadı. Ama bazen yoğun trafikte (köprü trafiği gibi) vites geçişleri yumuşaklığını yitiriyor bir de manuel gibi geçişlerde ses geliyor (muhtemel ısınma kaynaklı).

Daha bozulmadı yani.

teşekkürler arkadaşlar. peki sizler nasıl kullanıyordunuz aracı? yani örneğin hızlanırken sakin misinizdir yoksa sürekli yüksek devir mi çevirtirsiniz araca? örneğin benim iş arkadaşlarımdan gözlemlediğim kadarıyla hiçbiri ayak bileğine hakim değil. manuel araç kullanırken bile sürekli gazı bırakıp bırakıp tekrar basıyorlar. şu anki dsg'ler 7 vitesli, haliyle gaz pedalına uyguladığınız basıncı biraz arttırınca hemen vites küçültüyor, basıncı azaltınca yükseltiyor. yani sabit 7. viteste gidebilecekken habire 5-6-7 vites değiştiriyor araç.

sizin bileğiniz nasıl? araca sürekli vites değiştirtiyor musunuz?

@hep mutlu olmak istedim
acaba sizden önceki sahibi nasıl kullandı aracı? düğüm burada çözülüyor bence.

ben inanıyorum ki aslında bu şanzımanlar gayet başarılı fakat istanbul-ankara trafik koşullarına kullanıcı bilinçsizliği eklendiği için kötü bir ünleri var. yine de bunu teyit etmek için veriye ihtiyacım var.

lan oğlum öyle şey mi olur ya? yani "onlar kötü kullanıyor ben iyi kullanırım" diye araç mı alınır? istanbul ankara'da kullanacaksın, trafik koşulları da belli. azıcık hor kullanmaya gelemiyorsa o tasarım hatalıdır, bu kadar net. o nesil şanzımanlı aracı almak da intihar.

yani daha ne yapsın internet, bilgi çağı, okuyorsun öğreniyorsun falan. niye böyle bi riske girer ki insan. gerçekten garip.

bu vw sahiplerine çok üzülüyorum ya. 60 bin kmde hor kullanıldı diye şanzıman bozulmaz hiçbir arabada ama yazık kendileri bunu normal görebiliyor.

arkadaşlar sakin :) ben istatistik yapmaya çalışıyorum. zaten "dsg kesinlikle sorunludur" diye bir veri yok elimizde. internette haliyle sadece şikayet edenleri görüyoruz. ben yaşadığım şehri söylemedim, istanbul ya da ankara'da değilim. 60binde dsg'nin kesin arıza çıkaracağını ve bunun vw sahiplerince normal karşılandığını nereden çıkardınız anlamadım. eğer elimizde dsg'nin kesinlikle bu kadar az kullanımla arıza çıkardığına dair bir veri olsaydı zaten bunu sormuyor olurdum. tasarımının hatalı olduğunu da zaten vw bile kabul ederdi. ortada gerçekten bir "risk" var mı yok mu onu anlamaya çalışıyorum.

kullanıcıların tecrübelerini merak ediyor ve bekliyorum.

evet çoğu dur kalkta aracı nasıl kullanmak gerektiğini bilmemekten kaynaklı. yani köprü trafiğinde şanzımanın da arabanın da anasını ağlatıyorlar. bende de toyota var mmt. 30 bin km yol yaptık tık demedi çünkü kullanılması gerektiği gibi kullandık. (maşallah diyelim)
fakat sen köprü trafiğinde otomatikte kullanır aynen tariflediğin gibi milim milim bile dur kalk, yarım fren yap,1-2-1-fren yarım yapıp tam durmadan tekrar gaza basarsan.. aaa alırsın eline dsg yi de mmt yi de işte.
ama sıkıntı ne? bunu aracı alanlara anlatmıyorlar. bizim insanımız ilgisiz. kitapçık bile okumaz. dsg ile sorun yaşamayanlar genelde büyük şehirler dışında yaşayan insanlar. tarif ettiğiniz gibi gaza basma vs dsg yi o kadar şişirmez. asıl sıkıntı dur kalk yapılması. yoksa gaza bastım vites küçüldü sonra arttı falan bunla dsg bozulsaydı o zaman o tasarım hatalı olurdu işte.
sıkıntı köprü trafiği gibi dur kalk trafiği düşünerek dizayn edilmemiş olması. ya da bu ortamlarda nasıl kullanılacağının belli olup da kimsenin böyle kullanmaması ya da bilmemesi.
ayrıca 2011 audi sahibi arkadaşımızın başına gelen gibi dsg den en ufak ses gelen adam aracı elinden çıkarıyor. en güzeli ikinci el nasıl kullanıldığı belli olmayan aracı almamak. ya da 5-8 bin tl şanzıman masrafı yapılacağını kabullenmek.

ayrıcana emmioğlu da olsa bizim milletin ben yanlış kulllandım da ondan bozuldu diyeceğini düşünecek kadar temiz yetiştirildiğiniz belli olan ailenizi bu mükemmel iş için kutluyorum.

@orient blue
Valla bu kötü şöhreti yayıldığı için ilk günden beri kibar kibar kullanıyorum. Çoğu zaman hız sabitleyiciyi kullandığım için dediğiniz anlık pedal tepkisine göre vites değiştirmeler olmuyor. Pek hor kullandığım söylenemez yani.

olm çoğu zaman hız sabitleyiciyi nerede kullanıyorsun? hangi dünya bu ya kafalara gel.

beyler kabul edin, vw aldınız ve kazıklandınız. geçmiş olsun. 60 binde 8 bin tl masraf çıkaracak arabayı 90 bin tl para verip alan, ya ben lan neyse bişey demiyorum...

ya abi temiz kullanma diye bir şey yok ahahahah dalga mı geçiyosunuz anlamadım ki. adam normal trafikte dur kalk yapıyor. bir arabanın buna dayanamaması nedir yani. evet şanzımanı ısıtır bilmem ne yapar da trafik bu. her gün olan bir şey.

vw fanı olun ya da olmayın, istatistikler aracın şanzıman tasarımının hatalı olduğunu söylüyor, işin özeti bu. sizin kullanmanız kaçınılmaz sonu ancak geciktirir. 1980 model golf'ler 1 milyon kilometreyi devirirken, burada aldığın 2011 model vw'da 60 bin kilometrede şanzıman gibi hayati bir sorun çıkıyor yani, normal mi bu?

vw alan kaziklaniyor da ford opel peugeot alan kaziklanmiyor mu :) vw kazik abi, bak mis gibi corolla var 1.4 dizel 80 bin lira HAHAH yazarken bile kahkaha attim.

o corolla bi milyon kilometre gidiyor yalnız, bilginize

alırsan ford olursun lord :)
bak ben oldum tek sorunum ''arabayı çizmeseler lann bari'' demek oluyor
edit: 2014 cmax titanium

beyler bayanlar, şu ortamı sulandırmayın ya rica edicem. şurda efendi efendi "kullananların" yorumlarını almaya çalışıyorum.

@ozdek
ahah :) emmioğlu göndermene güldüm. o örnekte vurguladığım şey, emmioğlu diyen kişinin cehaleti idi. o kişi kendi hatasından dolayı şanzımanın bozulduğunu bilse, elbette ki açıkça söylemezdi çakal ama adam kusurun kendisinde olduğunu bilmediği için, cehaletten suçu şanzımana atıyor demek istemiştim. hürmetler.

@esenboga
ben de izmir'de mümkün olan her fırsatta (ki trafikte geçirdiğim zamanın %80'ine falan tekabül ediyordur) hız sabitleyici ile gidiyorum. 50 ile giderken bile hız sabitleyici ile gidiyorum. bu sayede benzinli dualogic punto ile şehir içi ortalama tüketimim 6 litreyi ancak görüyor. 45 litre depo ile şehir içinde 750 km yol yapıyorum. rekorum da 830 km. herkes büyük şehirde yaşamıyor ki...

@roket adam
bana hangi istatistiğin dsg'nin tasarımının hatalı olduğunu söylediğini gösterir misiniz? onno usta bile kabul etmiyor bunu. bizim müdürün aracı 70bin'de bozuldu diye örnek verdim diye mi genelledin anlamadım? normal trafikte dur kalk yapılır eyvallah da benim kastettiğim şey, dsg sahipleri şanzımanın rahatlığından olsa gerek, bu tip dur kalk trafikte durmuyor, sürekli milim milim gidiyor. çift kavramalı sistemlerde bu hareket yanlıştır, şanzıman böyle kullanılsın diye tasarlanmamıştır tork konvertörlülerde olduğu gibi. uzun süreli beklemelerde boşa atılır, sürekli dur kalklarda ise mümkün mertebe az hareket edilir, öndeki araç bizim tam kavrama yapmamıza müsaade edecek kadar arayı açtığında hareket edilir. kesik kesik kullanılmaz. onun için soruyorum kötü bir kullanıcı mısınız yoksa titiz misiniz diye. elbette bu söylediklerim bu kadar açık şekilde kullanıcı kılavuzlarında yazmıyor. bu noktada da üreticilere küfürlerimi saydırıyorum. ama yazmamakta ticari mantıkla bakarsak haklılar çünkü bu kurallara uymayıp sorun yaşayacak kişiler azınlık olur diye düşünüyorlar.

yanlış anlaşılmasın, ben dsg kullanmıyorum, savunmuyor ve kötülemiyorum. sadece kullanıcı yorumlarına göre şanzıman için kendimce çıkarım yapmaya çalışıyorum.

lütfen "dsg boktan" ya da "dsg süper abi" tadında değil de, ben şöyle kullandım böyle oldu, şunu yaptık da bu oldu gibi gerçek tecrübelerinizi paylaşın.

herkese teşekkürler tekrar.

@gündüz
abi konuyu dağıtmayalım :) cmax şahane bu arada. powershift mi o?

Ben 2011-2013 arası 150.000 km. kadar dsg jetta kullandım. Mekatronik arızasını 1 sefer 55.000 civarlarında, 1 sefer de 80.000 civarlarında yaşadım. Araç garantiliydi, üzerine şirket arabası olunca çok iplemedim. Genelde aracı düzgün kullanmaya gayret ederim, Antalya'da yaşıyor olmamdan dolayı öyle köprü trafiği, dur kalk gibi sıkıntılar yok ama 2 sefer yolda bıraktı araç. 1 sefer de turbo hortumu yüzünden kalmıştım o ayrı:) Bizim şirketten Antalya'da jetta kullanıcısı 20 kişi falan vardık o dönem, benim bildiğim 14-15'imiz benzer kilometrelerde mekatronik arızasıyla yüzleştik. Biri, ikisi kötü kullanıyor desek herkes mi kötü kullandı bu araçları? Değişim sonrası edc şanzımanlı Fluence geldi, performans ve rahatlık anlamında bir dsg değil ama arıza yapmadı 60.000'e kadar. Ha daha uzun vadeli bakmak lazım o ayrı. Benim şahsi fikrim kişisel kullanım için dsg çok riskli. Ya garanti süresi bitene kadar kullanıp satmalı, ya da hiç bulaşmamalı. Tabi bu söylediklerim o dönemki araçlar için geçerli, 2012 sonrasında şanzımanın kronik sorunlarının çözüldüğünü iddia ediyor vw servisleri.

@hadi hadi
Çok teşekkürler. Çok faydalı bilgiler bunlar. Sizin örneğinize bakınca bir sorun olduğu muhakkak gibi. Fakat ben de 2012 sonrasında farklı bir şanzıman kullanıldığını duydum. Biraz da yeni kullanıcıların deneyimlerine ihtiyacım var.

hoyrat kullanırım.

Bunun için bir listeye ihtiyacın yok. Ketojenik diyet çok basittir. Hatta şöyle söyleyeyim: 100 gramın altında karbonhidrat aldığın her diyet ketojenik diyete girer fakat bunun aşamaları vardır. Klasik yöntem günlük 50 gramın altında karbonhidrat almaktan geçer. Bu da günlük diyetinin %65'ini yağlar %5'ini karbonhidrat %30'unu proteinlerden alman gerekiyor anlamına geliyor. Gördüğün gibi; burada ana unsur yağlar. Fakat sağlıklı yağlar. Bu yağların zeytinyağı tereyağı gibi yağlardan gelmesi gerekiyor. Ayrıca aldığın gıdalardaki yağlar da buna dahil. Protein kaynakları zaten malum: Kırmızı et balık tavuk hindi yumurta peynir vs. Fakat her türlü hayvansal ürünü almalıyım diye düşünme. Süt kesinlikle yasak. Zira şeker miktarı yüksek olduğu için seni kolaylıkla ketosisten çıkarabilir. %5'lik karbonhidratı da sebzelerden alıyorsun. Bu kadar. Bu karbonhidratları tahıllardan ve bakliyattan da alabilirsin ama o zaman 50 gramın üstüne rahatlıkla çıkabileceğin için ben tavsiye etmiyorum. En garantisi sebzeler. Meyvelerden de çok çok küçük porsiyonlar halinde yiyebilirsin. Fakat çok küçük.

Bu diyette sana verebileceğim en elzem tavsiye beslenmene ek olarak mulitivatimin ve balıkyağı takviyesi alman. Bir de protein alımın hiçbir zaman yağ alımını geçmesin. Zira protein çok rahat bir şekilde şekere dönüşebildiği için ketosisten çıkarabilirsin. Yağ ile ilgili bööyle bir sorun yok. Onu dilediğin kadar kullan. Hatta istersen ilk hafta yağ alımını %70 protein alımını %25 yap. Bu seni çok daha kolay ketosise sokar.

Bunlara ek olarak haftasonu karbonhidrat yüklemesi var. Ben ketojenik diyet yaparken yükleme yapmıyordum, şart değil fakat sen yapmak istersen eğer 2. haftanın sonunda cuma akşamından cumartesi gününe kadar yağ alımını %10/20 düşürüp yerine kompleks karbonhidrat ekleyebilirsin çok abartmamak şartıyla. Pazar günü eski rutinine tekrar dönersin.

Spor yapıyorsan eğer ketojenik diyette spor yapılır ya da yapılmaz diye savunan gruplar var. Bu diyette vücut yoğun şekilde yağ yaktığı için spora gerek yok, günlük yürüyüşler yapılsa yeter deniliyor. Bir grup da istediğiniz gibi spor yapın diyor. Ben yapıyordum bir zararını görmedim. Sen ister yap ister yapma, sana kalmış bir durum.


Bir de ketosise girdiğimi nasıl anlayabilirim diye soracak olursan o şu şekilde oluyor: Ketosise girme süreci kişiden kişiye değişse de 1 hafta sonra idrarını kontrol etmeye başla. Aseton kokuyorsa girmişsin demektir. Bir de ağız kokun aynı şekilde değişir. Bu, ketosise girdiğinin alametleri oluyor. Ben bu şekilde anlamam dersen eczanelerde keton çubukları satılıyor, onlardan alabilirsin. O şekilde daha kolay gözlemleyebilirsin. Başarılar dilerim.

Öncelikle ayrıntılı cevabın için çok teşekkür ederim :) . Günlük gıda alımımın %60-70'ini nasıl yağlardan sağlayabilirim lafamda canlandıramadım açıkçası. O kadar yağı ne yiyerek alacağım, bakliyat yemeden ve fazla protein almadan. Birde tükettiğim gıdaların hangi besin grubundan ne kadar olduğunu nasıl hesaplayacağım?
Spor yapmıyorum dizimde problem olduğu için, fazla olmamak kaydıyla yürüyüş yapabilirim. Karbonhidrat yüklemesine gerek olduğunu sanmıyorum. Başlamışken aynı tempoda gitmek en iyisi bence.

ilaveten;

ilk hafta karbonhidrat alımını 20 gramın altında tut derim, ben üç günde giriyordum bu şekilde.

multivitamin şart gibi, balık yağı yerine hindistan cevizi yağı tüketebilirsin. ben mesela hindistan cevizi yağı ve %85'lik çikolatayı stevia ve fındık/fıstık/badem gibi şeylerle karıştırıp kendime sağlıklı "fat bomb" yapıyorum.

haftasonu karbonhidrat yüklemesi eğer ağırlık çalışıp kas kütleni arttırmak istiyorsan çok mantıklı, fakat kilo vermek istiyorsan çok mantıksız. kaç kilo olduğunu bilmiyorum ama ben 125'ten 115'e tam bir ayda düşmüştüm hiç karb yüklemesi yapmadan. karb yüklemesi seni ketosisten çıkarır, bu da yıkman gereken bir glikojen duvarı örmek olur.

bir süre sık dişini derim ben. meyveyi falan da direk boşver. meyve gereksiz bir şey.

çok özet olarak yiyebileceğin şeyler:

kuruyemişler, balık, et, tavuk, yumurta, zeytinyağı, fındık yağı, gerçek tereyağ, hindistan ceviziyle ilgili her şey, avokado, yeşil yapraklı sebzeler (ıspanak, semiz, maydanoz)

kesin olarak yememen gereken şeyler;

un, şeker, tahıl ürünleri, bakliyat ürünleri (fasülye nohut falan, gerçi nohut az bişey yiyebilirsin yağlı humus gibi yaparsan) pirinç.

yememen gerektiğine şaşıracağın şeyler;

soğan. domates. elma. kime bunların içinde hayvan gibi şeker var desem şaşırıyor çünkü.

eğer bir şeyi yiyip yememen konusunda kararsız kalırsan şu siteye bak:

nutritiondata.self.com

burada besin besin arama yaptığında sağ tarafta bir piramid var, işte orada fat kısmı en yüksek, karb en az olmalı. yani piramidin üst kısmında bulunmalı.

bişey soracak olursan yine sözlükten mesaj atabilirsin.

bir de, keton çubukları çoğu eczanede yoktur, daha ziyade medikal ürünler satılan yerlerde daha rahat bulursun.

Çok teşekkür ederim açıklamaların ve alakan için. Inşallah 2 aya verdim kiloları diye tekrar teşekkür ederim ikinizede :) .
Soğan ve domatese hakikaten şaşırdım, özellikle soğana.

Yediğin her şeyde yağ kullanacaksın, bu da mümkün mertebe çiğ yağ olacak. Yani salataya peynire yediğin tavuğun etin üstüne her şeyde yağ kullanacaksın. Yetiştiremezsen eğer içeceksin. Ben 25 gram zeytinyağı içiyordum her gün. Zor bir durum ama bu diyet de kolay değil zaten. Pişirme işlemlerinde tereyağı kullan. Zeytinyağı kullanacaksan pişirme esnasında değil değil de sonlarına doğru ekle yağı. Bu yağın yanmasını, haliyle oksitlenmesini önler. Yağ kullanırken korkma, vücuda hiçbir zararı yok.

Balıkyağını vücudunda birikecek olan omega6'yı dengelesin diye almalısın, bunu kesinlikle ihmal etme. Zira et ürünleri nedeniyle yoğun bir omega6 birikimi olacak. Bunu omega3 ile dengelemen lazım. Bunu sadece sen değil herkes yapmalı bu arada.

Şuraya yediğin içtiğin her şeyi not edersen sana nereden ne yediğini gösterir: www.fatsecret.com.tr Tabii bunun telefon uygulaması da var, o daha da kullanışlı. Bakliyat ve tahıl ürünleri protein içermekle birlikte yüksek oranda karbonhidrat da içerir. Bu karbonhidrat seni kolaylıkla ketosisten çıkarır. Ha bu olay birkaç saat sürer sonra tekrar girersin ama ne gereği var. Proteini hayvansal ürünlerden alacaksın; yoğurt ve süt hariç. Zaten günlük %25/30 protein alımın olacak. Yani 1700 kalorilik bir diyet uygulayacaksan bunun %30'u protein olacak. Bu da 510 kaloriye denk geliyor. 1 gram protein 4 kalori. 510/4=127.5 Yani günlük 127 gram protein alacaksın. Sen 100 gram alsan yeter. 100 gram tavuk göğsünde 22 gram protein var. Buna göre tamamlayacaksın makrolarını. Aynı şekilde, %65 yağ 1105 kalori yapıyor. 1 gram yağ 9 kalori. 1105/9= 122 Günlük 122 gram da yağ alacaksın. Karbonhidrat da 50 gramın altında olacak zaten. Bu kadar.

enparaya ya da ceptetebe geçin. hem hesap işletim hem de eft masrafı vs ödemeyin. bütün ödemeleri de bu kanaldan yapın. maaşı alın bunlara yatırın faiz vs kazanmaya başlayın.
3-5 aylık birikim oluştuğunda da vize için vermeye hazır olacaktır. zaten toplamda 100 sayfa hesap ekstresi vermiş biri olarak sadece son sayfaya baktıklarını söyleyebilirim. hesaptaki son para onları ilgilendiriyor. gerisi teferruat.

Benim de senelerdir kullandığım banka ayrı, maaşımın yattığı banka ayrı.
maaş yatar yatmaz cepten eft yapıyorum kendi bankama.
istiyorum ki herşeyim tek bir yerde olsun.

Tüm hesap dökümanlarınızı götürün. Ben 3 tane falan götürdüm. Sürekli yatıyor olması iyi bir şey. Bir de dedikleri gibi son kısım yani bakiye kısmı çok önemli. Hepsini götürün velhasıl.

enpara'nın amma reklamı oldu şu ortamda ya.

yahu ne farkeder, devam et işte ziraat bankasından.

logicalincrements.com

asıl amacınız nedir? (oyun, grafik...vb)

@nuka cola
Oyun, internet, performans :)

400r'ı seviyorum ben. Nedense son zamanlarda kötülenmeye başlandı ama iyi kasa.

Noctua'nın kule tipi çift ızgaralı fanlarından paranızın yettiğini alın.

Samsung evo 850 alınır o paraya. 120 gb yeterli eğer düzenli biriyseniz. Yanına bir de 2 tane 1 tb wd black. 2 tb yerine 2x1 tb daha pratik geliyor bana, sizin seçiminiz o. Ama kesinlikle wd black serisi.

İşlemcide i5 i7 falan onlara takılmamanı öneririm. Corsair'ın modüler güç kaynakları var, eskiden pahalıydı da şimdi insaflı düzeylere indiler. Onlardan almanı öneririm.

Dh sistem tavsiyeleri bölümüne yaz daha kaliteli cevaplar gelir. Bu saydıklarım ne olursa olsun değişmemesi gerekenler bence.

kasa kriterleri diğer bileşenlerden çok daha farklı. kasaya ayrı bütçe ayır ve beklentilerini sırala, ona göre önerelim.

ben ufak sistemleri seviyorum. gerekirse elime alıp arkadaşıma götürebileceğim, iş yerine götürebileceğim, tatile çıkarken arabanın bagajına atıp yazlıkta 2 hafta takılacağım gibi. o yüzden ufak kasaları tercih ettim. ama performanstan ödün veriyorsun tabi. o paraya daha fazla performans odaklı bileşenler de alınabilir. ama benim öyle bir takıntım yok. o yüzden fakat 4500 tl'ye pc alacak olsam yine böyle bir konfigürasyon yapardım.

i.hizliresim.com

henüz 1 aylık sistemim var. ekran kartını şimdilik onboard idare ediyorum ama onu da alınca tam da sizinki kadar bütçeye ulaşmış olacak. bendeki parçaların hepsini özene bezene aldığım için alayını tavsiye edebilirim.

parçaları da yazayım tam olsun :)

-asus h97m-e (overclock yapacak mısınız bilmiyorum tabi)
-i7 4790
-g skill ripjawsx 2x4 1600mhz (ama siz corsair de düşünebilirsiniz. bir de çift modül yerine tek 8 alsanız da olur. hatta daha iyi olabilir)
-samsung 840evo 120gb
-wd caviar blue 1tb 7200rpm
-cooler master hyper 212evo (overclock olmayacak bir sistemde after market soğutucu ne kadar lazım bilemiyorum. ben aldım almasına ama mutlaka gerekir mi sorusunu ben cevaplayamıyorum.)
-seasonic s12ii 620w 80+ bronze
-herhangi bir dvd yazıcı (hor görmeyin arada lazım oluyör)
-aoc 21.5'' led monitör
-zalman z3 plus kasa

benim kasa çok ciks olsun diye bir derdim yoktu o yüzden mümkün olan en ucuz ama işimi görecek olanı seçmeye çalıştım. yoksa corsair carbide 400r güzel gözüküyordu baya. o da olmazsa cooler master silencio almak vardı aklımda. z3 plus aldım. pek de pişman değilim. duruyor işte masanın üstünde. vazifesini yapıyor yani :)

bir de güç kaynağını s12 aldım ben ama keşke m12 alsaymışım. gereksiz kabloları sağa sola kıvırıp saklamaya çalışmak yerine direk kutusunun içinde bırakmak daha şık olabilirmiş.

beyle.

edit: eklemeyi unutmuşum. parçaları mutlaka internetten alın.(yani belki zaten öyle yapacaktınız bilemedim) ben internet sayesinde totalde 400-500 tl daha az ödemiş oldum.

www.dropbox.com Kendimce hazırladığım sistem.

ekleme de yapayım.

overclock yapacak mısınız bilmiyorum. yapmayacaksanız h97 çipset bir anakart lazım size. asus ilk olarak akla gelenlerden olabilir belki ama gigabyte'ın anakartlarıyla alakalı tomshardware ve newegg gibi yerlerde de bolca övgü okumuşluğum var.

ekran kartı...ah o ekran kartı ! ben de hala uygun olanı arıyorum. gtx970'lerin f/p oranı ve düşük güç tüketimi övgüye layık tarafları olmakla birlikte birçoğunda coil whine sorunu olduğundan da bahsediyorlar. yine de gönlüm bir 970 almaktan yana. msi gtx970 gaming veya zotac gtx970 amp! omega core edition almayı kafaya koydum.

Bende işe yarıyor valla ben çok memnunum.
Ama beraberinde ciddi bol su içmen lazım.

Hicbir halta yaradigi yok. Pharmaton kullanin.

farmatonla vm 2000'in ne alakası var?

uyuşukluk ve miskinliğin çözümü vm 2000 değil gerçi.

ben kullanıyorum bu sıralar, ve epey faydasını gördüm. gerçi bir süre düzensiz beslenme ile bünyem yorgun düşmüştü, bununla gayet efektif bir şekilde toparladım. yüzüme renk geldi diyebilirim.

ha uyuşukluk ve miskinlik dersen; çok etkili olmayabilir belki. zaten spor yapıyormuşsun; kan değerlerini ölçtür, bol su iç, stres yapmamaya çalış, ve rahatlamak için ibadet/meditasyon dene.

sen boşver vücut geliştirmeyi.

bonfile tavuğun göğüsündeki etten yapılıyor (diye biliyorum ben)

göğüsle bonfile aynı yerden
www.yaglaretgida.com

fileto kesilmis tavuk gogus eti anla sen.

ayrica bilmedigine gore pek de ugrasmiyorsun vucut gelistirmeyle.

@no christ requires hocam aldığım pakette bonfile yazıyordu,işkillendim ve sordum sadece :) vg ile pek de uğraşmayışıma nasıl yordunuz bunu anlamadım.

Ya bu interstellar hiç çekilmeyecekti

valla yaa.. kip ipnesinin ipneliği.

ŞANSIMI DENİYORUM:
mesela bir teksir kağıdını havada tutarken üstüne lastik tenis topu koysanız hafif eğim yapar ya kağıtta, uzaydaki kütle birikimleri de (gezegenler, yıldız klaıntıları vs) böyle bir eğim yaratıyor, sadece mekan olarak değil, zamansal olarak da...
-----
(Yazdıklarımdan emin değilim, yanlışsa söyleyiniz).

Bunu genele hitaben anlatan belgeseller var. Onlardan fikir edinebilirsin. Bulamazsan mesaj at link veririm.

Uzayin bukulmesi demek, lastik gibi esnemesi demek. Uzay ve zaman birbiriyle bagli bir butun. Uzay ile birlikte zaman da bukuluyor. Yuksek kutleli cisimler etrefindaki uzay-zamani buker deniyor. Yani cok buyuk kutleli bir gezegenin etrafinda zaman daha farkli bir hizda akiyor. Gezegenin kutle çekimi, uzayi bukuyor tabi zamanla birlikte.
Yuksek hizda ilerleyen cisimler icin de uzay zaman bukuluyor.

....

arkadaşlar çok afedersiniz ama mına kodum interstaller ini ya da star trek'i ya da bilmem ne zikim uzaylı filmi izlemedim.

hoşuma gidiyor sorgulamak olay bu.

edit: son iki ilgili soruma verilen "interstaller yeaaaa." cevabından dolayı yazdım. agresif olduysa özür.

abi roland onmes'in 1970-80 civarı basılmış şu kitabı var bende:
mcdn01.gittigidiyor.net
bundan beri tonla kitap yazıldı, onların da önemli bir kısmı vardır elimde. ama bunları anlamak için temel bilgi lazım. yapman gereken merakını en temelinden başlayarak karmaşığına doğru, popüler bilim kitaplarıyla gidermen.

öğrenimin ne? ona göre link verelim.
sorgulamak için teorik bilgi lazım ayrıca. önce asgari bir teorik bilgiyi alman lazım.

...

Yuksek hizda ilerleyen cisim icin uzay zama bukulur, cismin hareket ettigi yondeki boyu kisalir, zaman etrafindaki duragan cisimlere kiyasla yavaslar.
Yani anlayacagin uzay, bildigin bukuluyor, lastik gibi esniyor yani. Salliyorum, saniyede bilmemkac bin km hizla yolalan bir arac dusun, bu aracin icine 50cm lik Hatas cetvellerden koymus olalim. Mas'in metal cetvellerinden de koyabiliriz gerci. Cetvel aracin hareket ettigi dogrultuda uzunlamasina dursun. Rafta duruyorken 50cm olan bu cetvelin boyu, o yuksek hizda hareket ettigi sirada 49,88 cm olacak mesela. Hem de gercekten. Cunku uzay bukuldu o cetvel icin. 4988/5000 oraninda bukuldu mesela. Sadelestirmedim:) Ama o cetveli aracin icindeki baska cisimlere kiyaslayarak gercekten kuculdu mu diye kontrol edemezsin. Cunku o cetvelle birlikte hareket eden hersey uzay ile birlikte bukuldu. Bunu sadece disaridaki duragan gozlemci farkedebilir. Tabi o da yanindan isik hizina yakin hizla gecen cismin olcusunu alabilirse:) Ve uzay ve zaman birbirine bagli oldugu icin ayni zamanda "zaman" da bukuldu. O aracin icindeki zaman, disaridakilere gore daha yavas akiyor.
Tipki Gps uydulari uzerindeki asiri hassas saatlerin bizim dunyadaki aynilarina gore daha yavas calistigi gibi.

(bkz: düşünce deneyi)

ışık hızıyla ilgili düşünce deneylerini aradım ama pek itibar görmüyor olsa gerek.. internette mesela bir meşhur ışık hızında giden denizaltı düşünce deneyi yok. vulpius entrylerine bakmak lazım.

kütle uzayzamanda eğrilikler yaratır. burada zaman bükülür ve zaman bu eğride bulunan bir gözlemciye göre, dışarıda duran bir başka gözlemciye olandan daha yavaş akar. kütlenin artışı, bu kütlenin uzay-zaman düzlemini büküşünü arttırır. kütle arttıkça göçük de artar. eğer kütle ölçülemeyecek boyutlarda aşırı büyük olursa uzay-zaman düzlemi ışığı bile hapsedecek kadar göçecektir. işte bu göçük kara delik olarak adlandırılır. eğim çok olduğu için ışık karadelikten girer ama geri çıkmaz. bazı teorilere göre bu içeri giren ışık evrenin başka bir noktasından geri çıkar.

şimdi bu görsele bak. ;

666kb.com

yıldızın ışığı bize doğrusal gelmiyor, çünkü güneş (dibimizdeki en büyük kütle o olduğu için) kütlesi ile uzayı biraz aşağıya çekiyor, yani biraz büküyor. uzayı büktüğü için yıldızın ışığı da o bükülmeye batıp çıkarak bize geliyor. böylece ışığın mesafesi bizi yanıltıyor. buradan bir ışın gönderdiğimizde doğru mesafeyi ölçemiyoruz çünkü güneş büktü, oraya gidene kadar birçok gezegen büktü o ışığı. elli bin yere girdi çıktı o ışık. doğru ölçebilmemiz için dümdüz gitmemiz gerekir, bunun için de ışığı geçmemiz gerekir.

bunlar einstein'ın görelilik kuramı. aynı kurama göre gezegenlerin yaptığı gibi uzay-zamanı bükerek yolculuk yapabiliriz. oluşturulabilecek bir kütle ile masanın ortasındaki yuvarlak delikten masa örtüsüne asılır gibi çeksek aşağı, tabaklar birbirine yaklaşacak, yani yıldız bize gelecek. yani ışığın gittiği yoldan değil, kütlenin büktüğü yoldan gideceğiz.

upload.wikimedia.org

kütleçekim lens etkisiyle ilgili bilgisayarla üretilmiş bir animasyon.

bir gökadayla aramızdan bir kara delk geçiyor olsa ne olurdu sorusunun cevabı.

bu da kütleçekim lensinin gerçek hayattan bir örneği:
upload.wikimedia.org
ortadaki kütle ışığı büküyor. etrafındaki 4 parlak cisim aslında aynı cismin bükülerek bize ulaşan özdeş görüntüleri.
buna einstein haçı diyorlar :)

hocam reserved alıyorum, benim de merak ettiğim bir konu.

akıllı telefonların çoğunda gizli menü oluyor, sensör testi, piksel testi falan yapabilirsin. Arama ekranına 3845#*802# yazınca açılıyormuş g2'de hayırlı olsun.

Alintidir:

Telefonu ilk kez alacaklar için kısaca test etme; Cayma hakkını kaybetmemek için kesinlikle sim takma ve internete bağlanma!
*Telefonun kutusunu dikkatlice zarar vermeden aç.
*Telefonun üstündeki jelatini sökmeden telefonu çalıştır.
*Önce 3845#*855# den lcd test ölü piksele bak.
- HWDevice Test
- LCD Test
- Manuel Test sekmelerine tıklanacak
* Daha sonra telefonun menüsünde hızlıca gezin, kamerayı aç kapa tekrar aç foto çek, fotolara hızlıca bak, masa üstündeki kısa yolları
seçip ekranın sol tarafına ve sağ tarafına sürükle bırak. beş - on dakikalık kullanımda herhangi bir sorun yaşamıyorsan telefonu kapa.
* İmei kaydına bak tel kayıtlı mı?
* Kayıtlı ise distribütör firmayı ara ve ime numarasını söyleyerek cihazın gerçekten onlara ait olup olmadığını öğren.Örneğin bu kontrol Delta Servis'in sitesinden online olarak da yapılabilir.
*Faturayı kontrol et İsim ve İmei doğru yazılmış mı?

ya manyak mısınız tak kullan işte ne testi ne yapılması gerekeni...

vatsap yükleyip geçeceksin işte.

hiç göremedim daha önce.

olmamasını nasıl açıklamak lazım o zaman?

flight radar belli cihazlara sahip uçakları izleyebiliyor. kendi sitesinde var bu blgiler. bora jette o cihaz tipinden yok sanırım.

geçmiş olsun. the fappening diye bir olay yaşandı geçen gün bilmiyorum takip ettin mi. böyle böyle oluyor tabi elden bişey gelmez.

herhangi bir durumda herhangi bir şifreni, senden başka kimsenin görmemesi ve bilmemesi gerekir. o şifre ile ulaşılabilir tüm içeriklerin ele geçirildiği üzerinden hareket etmek gerekir şu an.

telefonu restore etmek istiyorlar, find my iphone buna izin vermiyor, find my iphone'u kapatmak için apple şifrene ihtiyaçları var. genpa mesela telefonu almadan önce kapattırıyor özellikle, vodafone unutmuştur heralde bunu söylemeyi. şifreni değiştir ama yine de istersen.

sifreni vermezsen, veya verdikten sonra daha cihaz sana ulasmadan degistirirsen cihaz serviste islem gormeden iade gelir, zaman kaybi.

kredi kartini da kullanamiyor zaten sifren, iphonemi bul servisi kapatilmadan hic bir islem gerceklestirmiyorlar. vodafone'de cihazi teslim alan arkadas unutmus sana iphonemi bul servisini kapattirmayi.

işte bunlar hep kahve elisitlerinin dayatmaları. o kadar da fark etmiyor.

Proleter iki gözüm aksın ben de öyle düşünüyodum ama vallahi billahi farkediyo ya

belki de saklama koşulları ve ortamın nemiyle alakalıdır. sonuçta bayatlama dediğimiz şeyin temel sebebi nem, ne kadar kuru bir ortamda saklarsak aromasını o kadar korur. tabii sadece nem değil havanın kendisi de aromayı uçurur ama ne bileyim ben kahvem bitmeden yeni kahve alırım evet kuruyken cidden çok fark ediyor taze kahve bütün evi kokutuyor ama demlendiğinde bir lezzet farkı alamıyorum ben.

starbucks'ta soyle ogretiyorlar:

kahve paketin icinde ve acilmamissa son kullanma tarihine kadar (sanirim 7 ay)

acilmissa ve cekirdek halindeyse bir hafta

acilmis ve cekilmisse iki gun omru vardir.

daha sonra bayatlar.

proleter'e nem konusunda katılıyorum, geçen kış Tylol Hot almıştım, bir paket kaldı içinden, geçen içeyim dedim, son kullanma tarihi de 2017, karanlık komodinin içinde duruyor ama oda rutubetli, o poşetin içinde bile tadı değişmiş ki bir de kimyasal yani bu. Onun bile tadı değişiyorsa kahvenin değişmesi çok normal.

kahveyi çektiğin zaman aromasını veren enzimler çözülüyor ve oksijenle temas ediyor. bu da bozulmaya sebep oluyor ve tadı ekşiyor. bu kadar basit aslında. fark etmiyor diyenler cahil lümpendir.

fiziksel parçalanma ile enzim çözen üstün insanların içtiği kahveler farklı olmalı.

Bohr vay be.

Hacılar ben parayı bayılıp öğütücü alıcam sanırsam. Metal değil seramik olması gerekiyordu galiba.

Proleter nik cevap uyumu olmuş adssafad

oksijen ve yuzey alani, aroma ve yuzey alani.

Starbucksın kahve cekırdeklerı bayat, sıze farklı gelen yenı kavrulmus ve cekılmıs olanlar olabılır mı? Kavrulduktan sonra gun mertebesınde en kısa surede cekıp, içilir. Genel teamül budur esasen.
Hakıkaten yok ya ne farkı var derken, oeha varmıs dedım ben de. Akabınde bıraz arastırınca bu prosesı ogrendım, uyguladım. Deneyıme dayanarak vay canına dıyorum.

Elıtıstlık olarak algılamamalı sankı, zıra makına falan alıp ugrasmıssınız barı tam olsun.

Amac kafeınse ucu bır aradalar da ısınızı gorur laın kı onlar kahve degıldır. Suda cozunebılır, işlem görmüş zımbırtılar. Ha onu da seven var. Alıskanlık, zevk meselesı.

Çünkü kanun var önceden bildirmek zorunda.

yerine göre değişir. ekşi sözlük entry'sinde makul olabilir ama akademik bir yazı olacaksa... bilmiyorum. kabul edecek tarafın çok vizyoner olması lazım

baska yerlere bakinayim o zaman ben, tesekkurler :)

kod yazmaya gerek yok conditional formatting var.

new rule > format only cells that contain > cell value > less than > 0

sonra formata tıklayıp istediğiniz formatı ayarlayın.

öyle bi kod da yok zaten.

Aklıma where is waldo serisi geldi ama.

Resimli hayvan atlası
Resimli sualtı yaşamı

Sözlükte başlıkları var sanki böyle

ikiside doğru :) 2 kitap da vardı bende, teşekkürlerr :)

Hiçbir bilimsel tabanı olmayan beyinsiz bir diyet. Diyet bile demek istemiyorum açıkçası salak saçma bir şey.

Bu diyet değil sistematik işkence. Soykırım planı.

every man dies, not every man really lives.
cevab da: aptalca bir diyet.

beni en çok güldüren tarafı da verdiği kiloları:
"Yedinci gün sonunda aldatmaca yapmadıysanız 4,5 ile 8 kilo arasında vermiş olacaksınız."
nıhahahahahahaha

süründürür.

Ben philips corba makinesi aldim bitane lahana biber pirasa sogan patates vs ne bulursam atiyorum pazardan aldigim. Valla super oluyo. Bir ogununu bu sekil yapmak super oluyor. Ama sadece bir ogun 3 tabak ic o corbadan acayip sisirio adami. Aksam sut ic meyve ye sabah da yumurta peynir zeytin ekmek.

@truman
arada kendini ödüllendirmelisin bence.

agdshfgjh truman sesli güldüm :D

adam 3. gün 'Üç gün boyunca diyete tam olarak uyup, kendinizi hiç aldatmadıysanız 2,5 - 3 kilo vermiş olmanız gerekmektedir.' demiş ya asdfhgjh. ruh 6 gram değil miydi?

"Lahana çorbası diyetini yaparken tek dikkat etmniz gereken su tüketimi.Vucuttan su atılımı hızlı olacağından dolayı yeteri kadar su tüketmeye özen gösterin.Lahana çorbası diyeti yapanlar bilirler ki yeteri kadar su tüketilmediğinde vücutta halsizlik meydana gelebilir."

burada kendisi de yazmış zaten. su kaybına neden oluyor bu diyet sadece, kilo veriliyorsa da onda veriliyor.

adı üstünde "şok diyet". yani kalkıp 1 ay yapılmaz, maksimum 7-10 gün yapılır.

çok saçma falan diyenleri de anlamadım. düşününce çok da saçma değil, tek fark sabah kahvaltısında yenmeyen peynir, reçel vs.

bir gün çorbanın yanında sebze yediriyor, bir güne et yediriyor, bir gün meyve vs.

diyet yapmadığım halde bazı dönemlerde bundan çok daha kötü beslendiğimi bilirim (günde tek öğün, fast food vs. gibi)

o yüzden kısa süreli bir program olarak uygulanacaksa adamı öldürmez, iyi bile gelir. vaat ettiği kilolar verilir mi orasını bilemem.

(bkz: cepkask)