ayakkabı parfümü alın aykkabı kokusu için, rossmann'larda falan var. başka yerlerde de var.
ayak parfümleri falan da var onlara da bakın.

belki de ayakkabıları değiştirmen gerekiyordur? düzgün hava alan ayakkabılar giy, gün aşırı giy.

of evet aynı sorun bende de var yeni çıktı çok fena ya !
kime desem çoraptan diyorlar, 100% pamuk yada yün giy sentetik giyme dediler. bir de çorapları iyi yıkamak gerekiyormuş, yoksa koku yapan bakteriler kalıyormuş. en fenası da cillop gibi yeni botlarım da kokmaya başladı! o

onu da düşündüm ayakkabı da mı problem acaba ama bildiğin standart adidaslar yani.

ayaklarını limonlu suyla yıka.

ayakkabılarını giymediğin zaman içine kalıp sabun koy. keçe taban varsa değiştir.

yalnız mantar varsa çorap ayakkabı yalan. İstediğini yap kokar, hem de bildiğin at kokar, hiç bir şey de geçirmiyor. Tek çare ayakları kesmek.

bu genç yaşımda neler geldi başıma ya :(

bir leğen sıcak suya 3 poşet çay at. su soğuyana kadar ayaklarını içinde beklet. geçmezse gel beni zik. enfes bi şey.

bi de ben mi fazla tembel ve götleğim bilmiyorum da, 2 ayakkabısı olan insanlar da mı var lan memlekette? kışın 1 çift botum, yazın bir çift spor ayakkabım olur benim. anaa.

(bkz: borik asit)

hayır duamı unutma sonra ;)

ayakkabılarınızın içine, giymeden önce pudra dökün, bildiğiniz talk pudrası, her yere böyle bolca gelsin. farkedecektir. ancak ondan önce çoraplarınızı çöpe atıp ayaklarınızı da yakın :P

www.squidoo.com

footcare.ygoy.com

voices.yahoo.com

ve bu işin cerrahi müdahalesi bile var:

www.mayoclinic.org

Ya sesin berrakligini ya da sesi yakalama mesafesini degistirir

diyaframı iyi kullanmayı biliyorsan mikrofonuda istediğin yere çekersin. mikrofon senden korkar, o seni değil sen o onu yönetirsin.

ben empedans diyeyim,örneği de başkaları versin.

empedansi degistirir.

Kullandığın mikrofon preamp'ının giriş empedansından yüksekse tizleri yutmaya başlar.
Başka pek birşey ifade etmez empdans değeri.

biz gidip praktiker'den bi kilit alıp hemen taşındığımız akşam değiştirmiştik.

değiştirilmeli kesinlikle.

sana kalmış. valla evde çalınacak bir şey yoksa masrafa girip uğraşma derim.

göbek değiştirilir genelde, hiç değiştirmeden milyorluk eşya döşeyen arkadaşım da oldu.

fazla kıllanmak iyi değil aşağıyı başka yukarıyı başka çilingir bu sonuçta girmek istese kopyası olmasına gerek yok şakır şukur girer adam, göbeği değiştirin yanında zaten 2 tane yedek gelir bitti gitti.

praktiker mantıklı her bir kilit farklı anahtarla mı açılıyor? ve değiştirmek için yetenek gerekli mi acaba? kendi başımıza yapabilir miyiz?

büyük firmalardan alıp taktırırsanız sorun olmaz. tekzen, koçtaş vs.

efreet sultan +1
Hocam kilit değiştirmen gerek tabiki ama sen bu vesvese ile fazla yaşayamazsın demedi deme :)

evet kilit değiştiriyorsun, gidiyorsun bir nalbura, açıkmamış kale kilitlerden alıyorsun, onların numaraları ve 5 adet anahtarı içinde. ne çoğaltma derdin var ne bir şey. nalburla pazarlık da yapabilirsin. kilit değiştirmek de 5 dklık iş. kilit de 20-25tl birşey.

@atını seven kovboy hocam sen ne diyorsun? haha. :D

göbeği değiştir. kilidi değil çilingir kazığı sokar. al kale göbek değiştir çok kolay. kapıyı açtığında kilit bölümünde ortada kilit gövdesinle aynı renk bir vida vardır bunu sök. sonra anahtarı takıp çevir göbeği çıkar. yeni göbeği al anahtarı göbeği yerleştir. anahtarı çevir vidayı tak.

evin sahibi anahtarı çoğaltıyor diye şüpheleniyorsun.gittin çilingire kiliti değiştirttin ya.o da kendisi için bir anahtar çoğalttı diye ondan da şüpheleniyorsun.ya büyük bir marketten veya nalburdan aldıgın kilitin anahtarı da oradaki personel tarafından çoğaltıldıysa?
hiç bunu düşündün mü reis :)

ahaha müdür o kadar da değil. kapının girişine kamera taktırırım gizli. kilidi oturduğum eve çok uzak yerden alırım kendim takarım. :D

Genelde süreç şöyle işliyor. Evi teslim alıyorsunuz. Sonra eve eşyaları taşımadan önce kilit değiştiriyorsunuz ve sonra eve taşınıyorsunuz. Ama bu süreç sizde böyle işlememişse şimdi gidip değiştirin kilidinizi. Kilit değiştirmek öyle zor bir şey değil. Benim eşim değiştirmişti, ama siz çilingir çağırıp yaptırabilirsiniz. Çelik göbekli kilitler veya kale kilitler zaten bir set halinde satılıyor. Açılmamış bir seti alın çilingirle birlikte eve gidin, değiştirsin. Atını seven kovboy da rahatsız olmaz böylece.

bir önce ki evin göbeği ile yeni evin göbeğini değiştiriyorum. yeni evin yedek anahtarlarını da eski ev sahibine veriyorum.
normalde çilingir çağrıldığında çilingirin apartman yöneticisi ile falan görüşmesi lazım kapıyı açmadan. ama direkt açıyorlar. yani demem o ki, herhangi biri zaten kapınızı istediği zaman açabilir. paranoya yapmak sadece hayatı zorlaştırır.

kendi zevkine göre. kimi 1/3 koyar, kimi yarı yarıya...

rakıcı değilsen eğer az rakı, çok su.

duble içmek istiyorsan yarı yarıya tek içmek istiyorsan 1/3 ama en ideali kendi damak zevkin.

Rakıya ne kadar çok su eklersen ve yanında ne kadar çok su içersen(misal her rakı yudumda su da içmek gibi) o derece mideni kötü yapar. Su bozar rakıyı yani. Abartmamak lazım. Ama tabi rakı içen bi insan değilsen, çok rakı da koyma.

sek içerim..yanında da ağzına kadar buz doldurulmuş bir bardak..buzlar eridikçe yudum yudum..canım çekti lan :D

tahminen;
bardağın yüzde yüzüüzereinden;
50 rakı, 30 su, 10 buz.
toplam 90 yapıyor. %10 da boşluk kalsın ağzına kadar doldurmayın şu bardağı.

harama helal katmayacaksın.

şimdi şöyle bi durum var; o yabancı yaşlı kadın hayatın yükünü ne kadar sırtında taşıdı? bizimkiler gibi tarlada tapanda çalıştı mı? sırtlarında kilolarca odunu kilometrelerce taşdıdı mı? bir düzine çocuk büyüttü mü?

bence bizimkiler bunları yapmasına rağmen hala ayakta durabiliyorlarsa helal olsun onlara. tabi doğal beslenmenin ve farklarında olmadan yaptıkları sporunda payı büyük bu durumda.

beslenme-spor.

bizdekiler 2 cocuktan sonra degirmen tası gotlu oluyor direk. oyle evde yat yat yat.

neyseki plaza kadınları nesli turedı de, bi nebze toparladılar.

Ülkenin zenginliği ve yaşam kalitesiyle alakalı. Almanyadayım, her sabah parkta yaşlı grupları yürüyüşlere çıkıyor, geziyor tozuyor. Eve kapanmıyorlar. Hastalandıkları zaman ssk'ya gidip çile çekmiyorlar, adam gibi tedavi oluyorlar. Ve işin özü, mutlular.

bence çoğu gençliğinde yada orta yaşlardayken diyelim bi plana göre hareket ettiler önlerine gidecekleri yönü koydular falan ama bizim toplumda böyle miydi? tek dertleri bugün ne yemek pişirsem yada çocuğa nasıl baksam falan o tarzdaydı hayatları. e sonra noldu yaşlandılar ve evlerine kapandılar. bi amaçlarının olmamasına bağlıyorum ben yanılıyor da olabilirim

bryan +1
beslenme + spor.

bahsi geçen kadınlar çoğunlukla evde oturmuş, arkadaşlarını çağırıp börekler, kısırlar ile günler yapmış oluyorlar. haliyle vücut da buna göre bir tepki veriyor. toplumda öyle bir yargı vardı şimdi değişiyor: 20li yaşlarda evlenir, birkaç sene sonra çocuk yapar, sürekli bir yerlere oturmaya gider dedikodu yaparsın. sarmalar, dolmalar sürekli mideye, boş zamanlarda tv sürekli.

hayat şartları ve stres etkilidir en çok. daha 15'li yaşlardan itibaren bir stres içerisine giriyoruz bu ülkede. türkiye'de yaşamak bile başlı başına bir bıkkınlık sebebi olabilir. en azından benim için öyle.

Çocuk doğurduktan sonra kendini salan her kadın bırak 65i, daha 40'ına gelmeden formunu ve dolayısı ile sağlığını kaybediyor.
Kültür olarak "kadın evde oturur" felsefeli bir nesilden bahsediyoruz. Kaçınılmaz sonuç olarak da erken yaşlanan kadınlar görüyoruz.

Yabancı kadınların çoğu küçüklükten itibaren çeşitli aktivitelere yöneltiliyor, bunu da yaşamları boyunca sürdüyorlar. Bunun meyvesi de yaşı ilerlese dahi formda kalmak ve geç yaşlanmak oluyor.

Kültürel bir olay bence.

almanyada yaşayan biri olarak:
1. spor
2. öyle ottan boktan şeyler için hastane hastane gezmez, ayh çok hastayım ayakları yapmazlar
3. yaşlanınca çocukları bakmaz o yüzden dinç kalmaya dikkat ederler

dudağının üstü favori

kalçasında.

hiçbir yerinde

kadın güzel olduktan, ben de mercimekten büyük olmadıktan sonra her yer erkek için uygundur.

sirt gamzesinde

viki blows.un ki tam yerinde mesela. burun altı dudak üstü bir yer.

tam olarak natalie portman'ın yanağında durduğu yerde. ama bi şartla, o kadın da natalie portman olmalı.

dahinnotha +1

dudak üstü

4.bp.blogspot.com

hiçbir yerinde

bir hiçbir yerinde de benden

dudak üstü.

kate upton.

meme ucunda

kulağının arkası.

evet yapıyorum. her sabah duşa girince 1 kere sevişme olsada olmasada.

şu an bi partnerim yok ama varkende mastürbasyon yapardım. neden diye sorarsan, osbirin tadı bi başka oluyo:)

edit: bu arada 15 günde verene gönül bağlama derim.

ben mesela iki günde bir sevişirim.ayrıca gün aşırı masturbayonda yaparım.boş vakitlerimde de götümü parmaklıyorum.

ilişkiye girmesende sadece ön sevişme bile tatmin ediyor. normal.

blackmail'in editi son noktayı koymuş.

ilk amaç osbir olmasa da, porno izleme ihtiyacım beni o sonuca götürüyo. hergün de sevişsen, yeri ayrı amk. gece kalkıp gizlice takıldığımı bilirim.

işini sor, detaylı anlatmasını iste - ilgini çekerse tabi -

sevdiğin, dinlediğin müziklerden bahset..

sevdiği bir film, dizi, falan olabilir. ayrıca başından geçen ilginc bir olayı anlat ondan anlatmasını iste.

arada elektrik yoksa boşuna zorlama derim. sonra ben şöyle dedim o niye böyle dedi, geçen şöyle demişti bugün niye böyle dedi gibisinden her şeyi kafaya takmaya başlarsın dert olur.

klişelerden uzaklaş gizli sorularla onu tanımaya çalış önce kendinden bir bilgi ver mesela bu gün şurada şunu yedim çok hoşuma gitti sen yedin mi hiç vs.

yahu hiç mi arkadaşlarınla sohbet etmiyorsun, dostlarınla vakit geçirmiyorsun, yabancı birileri ile tanışıp sohbete dalmıyorsun? öyle kağıdın üzerine konu yazar ve ezbere konuşulur gibi konuşulmaz. yapay olur. itici gelir. karşındaki de insan, samimiyetsizliğini çok iyi anlar. kendi deneyimlerinle ilerlet herşeyi. yoksa daha fazla sosyal hayat edin. dünyanın en komik sorusu bu zira.

para

7 kişilik başına baba yönetici olmak 5 sene sürmeyecekse ikincisi.

bu ikinci yer çok çok büyük falan biyer değilse alayına isyan, birincisi. para herşey değil evet, ama parasız da bişey olmuyor be babacım..

kolaylıklar dilerim.

3.500 tl ye düz mühendis.

1.100 fark az değil. Üstelik ara yönetici olarak çalışmanın dertleri, ne tam sorumlusun ne de sorumsuz, yetki nerede başlar nerede biter belli değil.

Aslında "ara yönetici" kavramı diye birşey de zaten çalışanları kandırmak için üretilmiş bir sıfat. Sekreter yerine asistan, tezgahtar yerine satış sorumlusu gibi birşey.

tabiki para

sonhakan,
1.cisi arkadaşım.
Yapma etme,egonu tatmin edip daha az maaşa daha ucuz tuvalet kağıdı satın aldıktan sonra ne yapacaksın ekibi?

2.4050 tl ye bile düz mühendis.ayrıca düz mühendis ne kuzum, otomatik mühendis yok sanırım.

3500 TL bir süre çalıştıktan sonra 5000 liraya yönetici olacağın bir yer bulursun nasılsa.

para ulan para.

biri aynı soruyu size sordu farz edin.

3.500 çok iyi

yahu altina 7 kisi bagladigi adama 2400 tl veren sirketten kimseye hayir gelmez kardesim. sen paraya bak

3500 alırım bakarım dalgama, alemin yapamadığı yetiştiremediği işten dolayı da fırça yemem en azından.

sites.eksiduyuru.com

Bence paraya çok ihtiyacın yoksa 2. şık daha iyidir. 3.500 lirayı kim napsın o kadar yorgun ve sıkıntılı stresli bir haldeyken ? ama bakmanız gereken biri varsa tabi 1. şık.

diyelim ki markete gittin vay efenim sen ara yöneticisin sana %25 indirim yapıyoruz dicekler mi demicekler tabii ki para ama örneğin yönetici olarak çalışırsam önüm açılacak 5 sene sonra 3500 tl lik işte çalışsam max 5000 tl alırım ama orda devam etsem 10 bin alırım diyorsan yönetici olarak devam et tabii bunun garantisini nasıl verirsin falan bilemem.

önce kariyer derim ben. sen kendini ispatladın mı para kendiliğinden gelir zaten.

iş alanı ne, inşaat mühendisliği mi?

bilgisayar

genelde mantıklı olarak para denmiş. bence de para çünkü birinde 5 yılda kazanacağın para için diğerinde 7 yıl çalışman lazım. maaş artışları aynı farzedersek. 2 yıl yat uyu, gez dolaş...

farklı bir şey yazayım. hangisinin geleceği parlak? yani düşük olanda yakın zamanda yükselip, yüksek maaşlı işten daha fazla para kazanma olasılığın var mı? veya sosyal imkanları özel sigorta, araba, benzin vb. var mı?

batıkent çakırlar tarafı. bu sene 175'e aldım ordan. evler gayet güzel tavsiye ederim.

bilkent dışında ümitköy-konutkent (yaşamkent değil zira merkeze çok uzak) civarında bir yer bulabilirsin.

eryaman taraflarına bakabilirsiniz. nezih, sakin bi yerdir ama ulaşım biraz sorunludur, sonradan demedi demeyin.

behçet.

hastalık,
parasızlık,
platonik aşk,
bide yay burcu kadını.

şeker hastalığı

koah

orta kulak iltihabı

cevaplar için teşekkür ediyorum. ancak aradığım böyle diş ağrısından ziyade hakkaten öldürse daha iyi diyebileceğimiz bi şey. behçet gibi hastalıklar da evet süründürür hakkaten ama mesela ben biraz daha somut bi şeyler arıyorum (sigara gibi - ama bağımlılık yapıcı maddeler dışında)

kafamı açmak için soruyorum bu çerçevede her şey olabilir.

Ne istediğini bilmeyen hayatına dahil dengesiz insan tipi

hayırsız bir karı, koca, evlat.

umutsuzluk, ne beklediğini bilmeden beklemek.

böbrek taşı. net

"penis"in işlevsizliği nokta

hangover

kendini bağlattırabilirsin.

birisi seni sabah bağlasın sonra çeksin gitsin akşam gelsin çözsün.

müthiş bir deneyim olacaktır. binlerce kez ölmeyi isteyeceğini tahmin ediyorum.

işkence.

cehalet

bok.

yatırmayı unuttuğun sayısal lotoya ikramiye çıkması

(bkz: beşiktaş jk)

(bkz: göt kanseri) :(

örneklerle:
www.google.com.tr

(bkz: aşk)
(bkz: pms)
(bkz: para)
(bkz: abazalık)
(bkz: kaşar)
(bkz: piç)

bu dediğiniz dermatolojik rahatsızlıklar için sıkça kullanılır, ama özü itibari ile anlamı "öldürse daha iyi" demek değildir. Öldürmez, bir şey yapmaz o anlamda ama hayatın boyunca çekersin manasına gelir.

bu soruyu sor diye.

ciddiyim.

nasıl yani? "istemeyim de merak etsin ehehe." gibi bi kafada mı şimdi bu?

salaktır.

etkileşim yok demek ki?

sen iste bak negzel olcak.

ben isteyemem ya. çok yavşak gibi görünürüm :/

"amaaaaaaannn ne işime yarayacak bu nursuzun numarası salla" demiş olma ihtimali?

Senin yanlış anlamandan korkuyordur ki haklı çıkmış gibi

seni köprü olarak kullanıyorda olabülür..

borçlar kanunu sakin bi sakin ya. konserve "salçamda beyazlık var yesem bi şey olur mu" diyen var anasını satim. fikir almak istedim.

1. seni korkutmak istemiyor alıcıyı kontrol ediyor kısaca senden hoşlanıyor olabilir

2. senden hoşlanmıyor

oldu?

Hoşlandığım kızlara karşı abazan görünmemek için takındığım tavır. Aslında numarasını almak için can atıyor olsam da, biraz da "cool" görünme edasıyla, uzak durmamdan kaynaklanıyor. Aranızda etkileşim olmasına karşın böyle böyleyse, bil ki o çocuk da aynen benim gibi, ilk adımı atmaktan aciz ve attığı adımların yanlış anlaşılmasından korkuyor.

Bizim gibi tiplere ürkütmeden önce sen yaklaş. Sen niyetini bariz bariz belli etsen de hala anlamamazlıktan gelebiliriz. Sakin ol ve de ki: "senden hoşlanıyorum, what about you?". Yavşak olmaktan da korkma. Yoksa böyle adamlar çatlasa da söylemeyebilir. Sen bi git gör.

sen iste ya nolcak dalek gözün yağın yiyem. dallandırarak isteyebilirsin, telefonunun amına koyim numarası yok mu gardaş münasip bir soru.

bunların hepsine sahip olsam duyuru'da öldürecek vaktim olmaz muhtemelen be.

bunların hepsine sahip olup burada takılacak birisi varsa eğer, oda sabancı'nın oğludur hacı(malum engelli kendisi)..

durun ya belki vardır utandırmayın

aga bi ev tutuyo 900bin tl yaklaşık o da babadan zaten. gerisi tırt :)

bir sıfır silersek zenginim

ben degilim de , zenginlik kriterleri aklima yatti. makul yani

o kriterler sanki orta-ust sinif oluyor biraz, zira guzelim istanbul'da adamlar 500bin dolara 1+1 daire satiyorlar eli yuzu duzgun bir arac 50-60bin TL arasi oluyor vergiler yuzunden vs. 10bin tl kazanan birinin bunlari edinmesi bile baya vakit alir aslinda:) hepsine sahip olup bankada bir kac milyonum olsa kendime zengin derdim muhtemelen.

pas.

birbirinin en kötü haline bile katlanma. hem fiziksel hem duygusal.
alıştığın düzenin bozulması

bekarım

evliliğin, sonu gelmeyen fedakârlıklar zincirinden ibaret olması

karı kocanın birbirine olan saygısını yıllar boyu idame ettirmesinin güçlüğü

tek eşlilik mecburiyeti ile biyolojik gerçeklerin birbiriyle %100 örtüşmemesi

kadınlar ve erkeklerin birbirleriyle anlaşamasınlar diye yaratılmış cinsler olmaları

özellikle bizim kültürümüzde, kadının ve erkeğin ailesinin, evliliğe burunlarını sokmaları (en sevdiğiniz yakınınız dahi olsa, evliliğinize başkasının burnunu sokturmayın)

(bkz: kadınların hayatları zordur) gerçeği

erkeklerin odun, öküz, hödük ve hıyar olması ve hiç büyümemesi

erkeklerin, kadınların daha akıllı bir cins olduğu gerçeğini inkâr etmeleri ve kendilerini akıllı sanmaları

dikkat buyurun, henüz çocuk mevzuuna girmedik bile...

hep ayni tad.

kendim bekarım ama çevremden gözlemlediğim ve duyduğum kadarıyla en çok zorluk maddi sıkıntıdan kaynaklanıyor. ikinciside çocukların eğitimi konusunda karı ve kocanın farklı tutumu.

çocuklar büyüdükçe masraflarıda artıyor derler.

edit: bekarım.

Bence evlilik birlikte yaşamaktan daha farklı bir şey. Bir kere ilişkinin içine devleti, maliye bakanlığını ve de aileleri katmış oluyorsun. Hani "sevgili" olmaktan çıkıp, birbirine karşı maddi ve hukuki olarak sorumlulukları olan kişiler haline geliyorsun. İlişki kişilerin sorumluluğundan çıkıyor gibi bir hal alıyor. En basiti sevgilinle aran kötü olduğunda, aileler ve devlet ilişkiye burnunu sokma hakkı görüyor gibi oluyor. Tüm bunlar görünmeyen baskılar tabii, yani sorun çıktığında ortaya çıkıyor ama baskısı hep oluyor. Yani ilişkinin zoraki hale getirilmesi ilişkiyi itici bir hale sokabilir. Ayrıca kişilerin birbirini algısı değişebiliyor. Artık aile olmak veya anne baba olmak, kişiyi farklı davranmaya itebiliyor. Toplumsal rollere uyma çabası oluyor kimilerinde; artık "evli bir kadın/erkek" olmak gerektiği inancı ortaya çıkabiliyor veya karşı tarafın böyle bir beklentisi olabiliyor. Kişiler daha bakımsız ve fiziksel görünüşünü umursamaz olabiliyor, "alan almış" kafasıyla... Partnerini sıkabilen bir şey bu tabii doğal olarak veya çocuk sahibi olduğunda kadının kendi cinselliğinden uzaklaşması gibi sorunlar olabiliyor.

Çok kötü bir tablo gibi oldu ama olasılık bu sadece tabii, olmayabilir de... Şahsen çocuk sahibi olmak istediğim için evlenmeyi düşünüyorum gayet.
Bekarım, gözlemciyim, düşünürüm.

evlenmek zaten zor evlilik daha da beter zor.
en iyisi bekarlık.
yıllarca bir insana katlanmak!

evlilik zor degil, bosanmak zor. hele ki cocuk varsa. bosanmak kolay olsa evlilik te kolaylasacak bence

bence duyuru yanlış saatte açılmış. evliler erken uyuyor.

Doğru evliliğin hiçbir zorluğu yoktur.

Not: Evliyim...

"evliliğin zor tarafı yok diyen yoksa onun evliliğinden şüphe ederim" demiş sokrates.

- hem kendi, hem de eşinizin anne ve babası arasında inanılmaz bir çizgi oluşturmanız lazım.
-arkadaşlarla dışarı çıkma durumu
-hele çocuk varsa o ayrı bir sorun zaten.

daha da gider bu

ek bilgi; evliyim.

eşlerin ebeveynleri arasındaki kültür farkı

benim için de yeni bir aile (eşin ailesi) edinmek, onlara alışmak zor.
bir de aşk bitecek diye ödüm kopuyor.
evliyim.

Bazen yanında verdikleri ekmek çok güzel oluyor belki keramet ondadır. Bir de içine kekik pulbiber nane falan ekleyerek dene.

(bkz: taş baskı )
(bkz: sızma)
(bkz: riviera)

zeytinyağının halisi edremit körfezi civarında bulunur. bu yaz 8 tl idi litresi. getirtme imkanın yoksa sızma olanını bulmaya çalış. riviera veya rafine yağlara itibar etme.

olay baharatta bitiyor. ve varsa nar ekşisi, ama kalitelisinden olacak.

güzel derken neyi kastettiğini de söylersen, hangi zeytinyağından bahsettiğini de anlamamız daha kolay olur. mesela erken hasat edilen ve asiditesi düşük zeytinyağları, açık renkli (hatta kimisi açık yeşil), meyve,meyve/kabuğu tadında, hafif yağlar olurlar. yöreye, asiditesine, hasat tarihine, sıkma türüne, işlem görüp görmemesine ya da gördüğü işlemin türüne göre tadlar değişir ve hiç biri migrosta 10 liraya satılmaz.

Riviera değil de sızma daha iyidir. Ben Tariş ve Zeytin İskelesi kullandım gayet güzeller; ama annemin arkadaşlarının yaptığı daha lezzetli oluyor elbet.

zeytinyagi tercihi onemli. onun disinda balsamic vineger diye bi sos var, kasenin icindeki zeytinyaginin uzerine birkac damla bu sostan damlatiyoruz, biraz da karabiber ekliyoruz afiyet olsun. :)

zeytinli kepekli ekmek bulun. banın.

thirteen olabilir mi?

@godfrey değil hacı.

oksimoron

2-1 alır napoli

herkes napoliye yüklendi. karşısındaki takım da novara diil ki chelsea. bence bu maç patlar. en azından benim yorumum bu yönde. kuponumda da bu şekilde oynadım.

ekleme: ki novara bile 2 hafta önce intere guiseppe meazzada 1-0 çaktı.

Bende napoli alır diyorum

tek farkli napoli galibiyeti diyorum şansal.

bu maçın hakkı beraberlik

0-0 başlar.

napoli'nin teknik direktörü walter mazzarri cezası sebebiyle tribünde olacak. belki bir dezavantaj olabilir bu , napoli adına fakat son tahlilde haydi napolilililililililililililili yar diyorum.

kamburun bahçesi'nde kedilerin yavruladığı dönemlerde 4 tane şirin kedi arasından seçtim bir tane, eve getirdim.

Sokaktan.

www.facebook.com/haysev

ekşi duyuru'da elamanın teki siyam kedicikler yuva arıyor dedi.
hemen mesaj attım.1 gün sonra da gittim aldım.şu an yanımda zıbarıyor tatlı kızım.

komşumuzun kedisi yavrulamıştı, baktım sokağa atacak bende aldım hepsini. bi tanesini kendim sahiplendim, diğerlerinide başkalarına verdim.

sokaktan, dayak yemiş haldeyken bi araba motorunun içinden.
11 yılda aile bireyine dönüştü artık.

Bundan 13 yıl önce bir kış günü bahçeye geldi, yetişkin tekir bir kız. Babamla gittik mama aldık, bahçede beslemeye başladık. Bize güvenmesi birkaç ay aldı. Sonra evimize gelecek kadar güvendi. Şimdi o benim hayatımın anlamı, evimizde yaşıyor. Allah ona uzun ömürler versin, hatta benden alsın ona versin. O kadar çok seviyorum onu...

ayvalık'tan kaçırdım. kediş değil ama benimki. kedi.

Kediş mi? Kediş ne arar la bazarda?!

Bizim Köfte Hanım, daha miniminnacık iken sokakta bir iyice hırpalanıp yaralanmış hâlde bulunmuş ve veterinere bırakılmış. Biz de veterinerde ameliyatlı hâliyle gördük ve evimizi açtık ona.

Hedefi yatağımızmış meğersem!!!

kızım bir arkadaşımın kedisinin yavrusu, oğlum ise sokakta peşime takıldı, kucağıma çıktı bir daha inmedi. :)

o bizi sahiplendi.

patilen.com
(:

Sokakta yürürken bacağıma yapıştı. Bir süreliğine diye aldım eve götürdüm ama bir daha ayrılmadım.

ikisi de sokaktan.

İlki sokaktan - 14 yaşında öldü
İkinci sokaktan - bir türlü ev kedisi yapamadık, yemeğini yer dinlenir giderdi, arada bizi döverdi, evi nokta atışı ile kokuturdu, uzun süre yaşadı ama tam ne zaman öldü bilemeyeceğim
Üçüncü pet shoptan - eğer kedi bakmayı bilmeseydik ilk haftasında ölmüştü, 11 yaşında öldü
Dördüncü arkadaşın kedisinin bebeğiydi - 7 yaşında, Allah uzun ömür versin (nickmin sebebi)
Beşinci sokaktan - annesi ölmüş, bir haftalık bebe tekir - şimdi 2 yaşında, Allah uzun ömür versin

kedigen.comdan birinin yavrusunu alacaktım. kedi gelmeden gidip mama kabı, suluk, kumluk falan alayım dedim. gittiğim pet shop (canlı hayvan satmayanlarından) sokaktan yeni bulunmuş bir yavruyu bana gösterdi. kucağıma aldım ve o an kaderimiz yazıldı. kendisi 4 yıldır evimin ve benim sahibim.

öyle düşünmemek lazım, öyle düşünürsen her şeyi bi nedene bağlarsın. yani siz atışmadan önce işin çıkması, işin çıkmasından önce eve gelirken kırmızı ışıkta durman vs. senin yüzünden değil bence, o iki kişi yüzünden. net.

senin yüzünden ölmedi.

baya senin yüzünden ölmüş gibi duruyo. ama öyle değil. kader işte. o adamları vursa belki baban için daha kötü olacaktı.

babanız sizin yüzünüzden değil, o iki gaspçı yüzünden öldü. kendinizi suçlamanıza gerek yok, suçlu olan siz değilsiniz.

silahı yanında olsaydı da olay aynı şekilde sonuçlanabilirdi.

darp eden kişi sen değilsen senin yüzünden ölmemiş tabiki, kader sonuçta bunun olacağını bilseydin bırakmazdın zaten babanı.

@nickimin hakkini veremedim: sen ciddi misin ya, adam ölmüş daha kötü ne olabilir ki?

zamanı dolmuşsa eğer buna kimse engel olamaz, o nedenle kendinde hata arama.

@juninho77 için örnek senaryo
baba onlardan birini vurur diğeri kurtulur, kan davası güder gider babayı değil çocuklara zarar verir. bu emin olun ki baba için çok daha kötüdür.

nikah saatiyle ölüm saati değişmezmiş derler
şöyle düşün; bıçaklanmasa elinde silahı olsa boğuşacaklar babanın elinden silahı alacaklar sonra kendi silahıyla ölecek.

hayat bu işte düşünürsek senin acele ettirmen bir tetikleme ama bu olmasa sonraki gün başka bir şey olacaktı yine olacaktı bir şeyi engellersen başka bir yerden bir şey çıkar. kader bu, Allah rahmet eylesin. senin sucun olur ya da olmaz baban hakkın rahmetine kavuşmuş dua okuttur mevlut yaptır buradaki görevlerini yerine getir. (müslüman olduğunu düşünerek böyle dedim değilseniz de kendi adetlerinize göre bir şeyler yaptırın içiniz rahat olsun buradaki görevlerinizi yerine getirin)

kara sinek olabilir.

malesef yalnızca böcük diyorlar, ağzına sığabilecek hertürlü böcüğü lüpletirlermiş,

zor iş zamanında böcük irisi bir örümcek bakmıştım bütün gün sinek avlanıyordum. (canlı olacak)

beslemeye devam edersen evinde hiç haşere problemin olmaz. etçil bunlar.

böcek türleri yer bunlar..

bilimsel kısmını bilmem ama pratikte oldukça rahatlatıcıdır. tecrübeyle sabittir :)

İsviçreli bilim adamlarına göre işemeden önce 3 kere zıplamak da lazımmış.

bizde kulüpte kollarından bacaklarından tutar sallar sallar olduğu yere bırakırdık. hoca götünden mi uydurmuştu bu taktiği yoksa gerçekten doğru muydu o yaptığımız hala düşünürüm.

(bkz: maçta testislere top gelince işemek)

valla hoplamayi ziplamayi bilmem de hayalarina top geldi mi iseyeceksin arkadas. birkac sefer geldi bana wc'ye nasil kostugumu bi ben bilirim. isedikten sonra sikinti kalmaz.

görmüştür göreceği kadar bir daha görse ne çıkar yahu, anne bu.

popo önemli bence doktora git.

gösterirdim, ona göstermeyecezde kime gösterecez amk? zamanında az bokumuzu temizlemedi çünkü. hem iki günlük doktora gösteriyozda anamıza mı göstermeyecez lannnn..

bir alternatif olarak babayı da düşünebilirsiniz.

hacı annen bu yabancı değil. kıl dönmesi falansa işi uzatma önce annene sonra doktora göster.

baba derim bende

ben de bi tek anneme gösteririm heralde.

açık sularda kısmından, sorunun yanakta olduğunu çıkardım ben. öyleyse hiç çekinmeden rahatlıkla gösterilir anneye. öyle olsa ben de gösteririm mesela. ama ne bileyim iç tarafta olsa göstermem. kıllı kıllı koca adam götü, açıyosun, domalıyosun annenin önünde. "bak, bi şey var mı?" diyosun. aboov.

valla bende kıl dönmesi olmuştu. doktor ameliyat dedi internetten biraz araştırdım annemde sağ olsun günde 2 kere temizledi ve pisliği aldı cımbızla krem falan ile 1 ayda kapandı ameliyat olmaktan kurtuldum anne lan bu var mı ötesi göster sonrada doktora git.

annen göreceğine doktor görsün :)

annem yerine doktora gösteririm daha az stresli olur.

çek fotosunu koy biz bakalım :)

gösteririm tabii ki nolcak

aç aç aç aç aç :D

o kadar doktor var ila biri yorum yapar.

biğarkadaşa göster *

eğer kıl dönmesinden şüphe ediyorsan ve bundan utanıyorsan kimselere söylemeden internetten genel cerrahiye randevu alıyorsun gidiyorsun muayeneni oluyorsun. kıçını yabancı da olsa en azından profesyonellere emanet ediyorsun. kıl dönmesi babında...

annem beni çok defa tamamen çıplak görmüştür, hiç de çekinmem. sonuçta kukusundan çıktığım bir insandan bahsediyoruz, neyimden utanayım ki?

Biri 3 biri bir yaşında günde en az 15 kere kıç görüyorum, hiç enteresan bişi yok, 20 sene sonra gelip gösterseler gene enteresan bişi olmaz yani. Annen poponu muhtemelen binlerce kere gördü, bi baksın, geçmiş olsun.

seni sahibi bellemiş, sev onu.

Şirinlik yapıyo, ilgi, sevgi, yemek, su istiyor olabilir. :) Bir de sizi kokunuzdan tanıyordur o.

sevgi ilgi ve yemek istiyo. sev onu okşa onu. ah ulan bizim de adolf vardı özledim keratayı :/

hayır.

ekşi sözlük beni geri zekalı yaptı

tabi yav.
hangi kondomun daha iyi olduğundan tut da insanların davranışlarına empatiyle yaklaşmaya kadar birçok şey kattı bana duyuru.

sözlüğüyse daha çok filmler hakkında yorumları okumak ve kişi ve sitelerle ilgili bilgi edinmek için kullanıyorum.

asla.

duyuru biraz olumlu yönde

ekşide yazar değilim ama günde 30 dakika girerim sonra sinirlenip çıkarım, çünkü empati yoksunu insanlarla dolu; daha doğrusu orada empati kurmamak sana bir artı(!) kazandırıyor gibi, birilerini karalamak ego tatmini oluyor insanlar için.

tabiki. çünkü insanlar burada iyi kötü her şeyini anlatabiliyor. misal insan burada kendisinden daha dertli ya da kendi durumundan daha çıkmazda olan insanları görünce, vay lan demek benden daha kötüleride varmış diyor ve böylece içi birazda olsa rahatlıyor. rahatlıyor derken başkalarının kötü durumuna sevindiği için değil tabiki, evrende yalnız olmadığını anlayınca rahatlıyor. yaşadıklarının sadece kendi başına gelen bi istisna olmadığını görünce içi birazda olsa yumuşuyor yani. mesela geçenlerde bi arkadaş evlenme aşamasına geldikleri sözlüsünü, kendisini aldatırken yakalmış facebookta. şimdi insan bunu görünce kendi kendisine, lan biz 2 günlük kız için dertlenirken adamlar neler neler yaşıyorlarmış diyor. ve bu gibi durumları öğrenmesi kendisi için tecrübe oluyor.

bi diğer konuda, fikir alışverişi. adam çıkmazda diyelim, buraya geliyor anlatıyor derdini. o konuyla ilgili daha önce tecrübesi olan birçok insan yol gösteriyor kendisine. bunlar günlük hayatımızda karşımıza çıkan birçok konuda bize yardımcı olan önemli hususlar bence. internetin nimetleri diyebiliriz hatta..

eyormlamam bu gadar

edit: ergenlik diyenler okusunlar bunu özellikle. herif evlenecemiş direkten dönmüş diyorum yav.

şöyle bişey başıma geldi
gündüz çizgi filmin birine bakarken bir yorum yaptım. yorumda da kardeşim açmış izliyorduk dedim.
sonra yorumumun bu bölümüyle alakalı bir mesaj aldım.
çizgi film her yaşta izlenebilir, ben izlemiyordum kardeşim açtığından baktım demek için yazdıysanız sizin için üzüldüm dedi.
haklıydı. teşekkür ettim kendisine.
çizgi filmler yalnız küçükken izlenir gibi saçma bişey düşünmüyorum artık.

ve bu gibi konuların ergenlikle alakası olsa, o zaman atasözlerinide sadece ergenler okusun amk. hepimiz ara sıra başımıza gelenlerden dolayı, lan atalarımız boşuna şöyle şöyle dememiş diyoruz çünkü.

Ben insanların düşüncelerini özgürce ifade edebilmelerini gerektiğini sözlükle anladım.

2003 yılından beri sözlük yazarıyım, 2003te girdiğim entrylerle sonrakiler arasında empati açısından uçurum var. Yıllar içinde sözlük+duyuru, beni daha çok empati kurabilen, daha fazla diğerlerini anlamaya çalışabilen bir insan yaptı. Başka faktörler de vardır muhakkak ama sözlüğün etkisini yadsıyamam.

paranın, gösterişin ve rahat yaşamanın.

edit: sadece soruya cvp veriyorum, gerisi göreceli çünkü.

@elxa, bana anlat... uyarma ikna edici şeyler söyle.

Bence sen bu soruyu zorla evlendirilen, zorla kapattırılan, dövülen, sövülen, her şeyi geçtim salt cinsiyeti yüzünden hor görülen kadınlara bir sor. Sonra gel bir daha konuşalım.

anlatsak anlayacakmısınız

var olmanın mücadelesini veriyorlar. ancak bu mücadelenin kadınlara has olduğunu düşünmüyorum.

bu sistem kadini, erkegi, escinseli cinsel kimligine bakmaksizin eziyor. eger söyledigin, kadinlar amma yaygarasini yapiyor bu işin, erkek de eziliyor ise, bir dereceye kadar haklisin ama o işler öyle degil iste. bu sistem herkesi eziyor ama kadinlari daha bir eziyor, ögütüyor, yok sayiyor. simdi su sordugun sorunun yanıtlarını vermek icin o kadar cok sey okuman, o kadar cok sey düsünmen ve o kadar "ulan ben ne odunmusum" diyerek kafani duvarlara vurman gerekiyor ki burada iki üc cümle ile bir sey aciklamanın imkani yok.

insan gibi yaşayabilmenin mücadelesini veriyoruz

hala gerçekçi bir açıklama gelmiyor zira herhangi bir ciddi mücadeleleri yok.
neymiş "var olmak." var olmak mücadelesini orangutanlar dahi bilinçli bilinçsiz zaten yapıyorlar.
ben sadece ülkemizdeki kadınları baz alarak sordum soruyu.
onların çalışmasına gerek yoktur olsada olur olmasada mantığı...
bu yüzde kadınlara herhangi bir ağır zorunluluk yüklenmez onlarda istemezler(çoğu).

"AB'de çalışan kadın oranı yüzde 63.9. Türkiye'de ise bu oran yüzde 26"

"2000 yılı itibariyle Türkiye'de 25 yaşın üzerinde okuma yazma bilmeyen kadın sayısı 4 milyon 625 bini buluyor. Bu rakam erkeklerde 1 milyon 176 bin kişide kalıyor."

"Erkeklerin hemen hemen yüzde % 70'i, kadınların ise sadece dörtte biri çalışıyor. Çalışan erkek sayısı yaklaşık 17 milyon iken çalışan kadın sayısı 6 milyon civarında, yani erkeklerin üçte biri oranında."

vs diyerek gider bu konu...

misal ben akraba tacizine karşı mücadele verdim
erkek olan bildiğin cinsel tacizdi
kadın olanlarda ise örtün kapan tacizi
13-14 yaşımda sokakta oyun oynarken kendi paranı kazanıp okursun veya evlenir -ilk istemeye gelene veririz gidersin- diyen bir aileye karşı mücadele verdim
şimdi yıllar sonra tüm bunlar olmamış gibi yapma mücadelesi veriyorum
evet eksiden nasıl hatun kaldırılar'a göre biraz daha "mücadele" en azından

-kadın olarak cinsel tacize karşı mücadele vermeniz, tacizi yapan
insanın karaketeriyle, düşüncesiyle ilgili.
-"ilk gelene veririz gidersin" mantığı yine kişinin ailesinden kaynaklanan
bağnazlık.

yani bu tarz verilen mücadele bir yaşayış ve "kendi ayakları üzerinde durma"
davası değil, ayrı bir mevzu.

ve kadınların verdiği mücadele ülkemizdeki erkeklere göre o kadar komikki...

neyi anlatayim ben 2 cumle ile? lilith'den mi baslayayim, antik yunan felsefesinde bile kadinin yerinin simdikinden cok farkli olmadigindan mi, erkek egemenliginin kurdugu ekonomik, siyasal sistemlerin kadinlari nasil disari ittiginden mi? bilmiyorum ki nasil anlatayim? bati toplumlarinda ronesans ile kadinin varliginin sorgulanmasindan tutun, kadinin sosyal hayattaki yerinin sanata yansimasi kadar bir suru konu var. kendiniz de yazmissiniz "utu, bulasik" diye. kadinla ozdeslesen isler bunlar. tum bu islerin kadinlarla iliskilendirilmesi, kadini ekonomik ve siyasal sistemin disinda tutmak icin ortaya atilmis olabilir mi? kadinlardan bahsederken sosyal gen farkliligindan soz etmek dogru mudur? feminizm olarak algiladiginiz "zirva"lar kadinin ustunlugunu hakli cikarmaya calisan ayrimci gorusler olabilir mi? feminizm ve radikal feminizm hakkinda ne kadar bilgi sahibisiniz? ozellikle 2. dunya savasi'ndan sonra kadinin is gucune duyulan ihtiyac akimlari nasil etkiledi?

buraya kadar nasil geldigimizi bir cirpida nasil anlatayim ki?

bugun kurdugunuz her cumle ve sirtinizi dayadiginiz her ogreti erkek egemen toplumun urunudur. "kadinlarin mucadelesinin erkeklere komik geldigini" samimi olarak yazdiysaniz cehaletin boyutu sandigimdan cok daha buyukmus, diyecegim.

aktardığınız veriler kadınların kişisel tercihlerinden ziyade, toplumların/ülkelerin ekonomik ve genel gidişatının hesaba katılmasını gerektirir. avrupa ile karşılaştırma yapacaksanız, sanayileşme-kentleşme-ücretli çalışma bakımından da türkiye'yi ilgili ab ülkeleri ile karşılaştırmanız gerekir. mesele çalışmayan ayşe'lerin çalışan fatma'lardan çok daha fazla olması diyil.

ilk sorunuzda diğer ülkeleri karıştırmamamızı isteyip akabinde kendiniz karşılaştırma yapmışsınız. karşılaştırmaya razı geldiyseniz eğer, gerekli bütün kriterleri de hesaba katmanız gerekir, mevcut durumu mukayese etmeniz yetmez.

umarım derdimi anlatabilmişimdir...

@elxa

tamam işte benden ondan bahsediyorum.
günümüz davası para, pul davası olması yani ekonomi
meselesi olmasından dolayı seninde dediğin gibi kadınların bu sistemin
tek bir yanı olan ekonomik dalında yer almaması bu mücadelede olmadıklarını
gösterir. ve bu sistemin en önemli dalı olan ekonominin içinde olamamaları
kendi istek ve arzuları neticesinde değil
bireylerin aileleri ve yüzyıllar önceki sistemin neticesinden dolayıydı.
fakat şimdiki şartlar artık çark etti. ben bundan ve bu zamandan bahsediyorum.
ekonomi mücadelesi içinde olmayan bir kadının verdiği mücadele gerçekten çok hafif bir mücadele olarak kalıyor.

soruda kadın yerine erkek de olsa temel esas mutlu olmak norveçde yaşayıp hergün farklı balık yiyen zengin amcam da mutlu olmak istiyor, balta girmemiş ormanda böcek yiyende. kadın, erkek, gey her insan mutlu olmak ister, mücadele bunun için kimi inanarak, intihar ederek, inkar ederek bir şekilde mutlu olunur.

bu soruyu da belki merakın için sordun belkide dikkat çekmek için ama sonunda aldığın her sonuç seni mutluluğa yakınlaştırır.
bence mücadele bunun için beyaz insan.

@ tedirginlik hucresi,
ab ile ülkemizdeki kadın çalışma oranlarını karşılaştırabilirim. fakat başlıkta dediğim gibi bana sadece diğer ülkelerdeki kadınların çalışma oranlarını, verdikleri mücadeleyi bizim ülkemizi baz almadan vermemenizi söylemek istedim.

@ writeitright
evet her insan verdiği mücadelede kendi çıkarlarını düşünerek adım atıyor ve bu adımlarını da çoğu kişi mutlu olmak için yapıyor.
ve bu mutlu olma davasında en az enerji harcayan kadınlar bunu anlatmaya çalışıyorum.

sartlar degisti mi? pardon da ne kadar degisti? geleneksel modernist toplumsal yapi ile postmodernizm arasinda kalmis bir yapidan soz ediyoruz. kadin kimligini bu kargasada nasil bulabilir ki? evdeki kadin da surece etki eder, bunu atlamayin. kadin dediginiz caniniz isteyince acacaginiz bir abajur gibi kosede durmaz. marksist gorus evliligi istikrarli isgucu araci olarak gorur ornegin. evdeki kadin, para kazanmiyor olsa da ekonomik faaliyetlere etki eder. ne diyecektim unuttum ekonomi mekonomi yazinca siz. ama her neyse postmodernizm bireyciliginde kadinlar icin islerin tersine dondugunu yazmanizi anlamis degilim. muhtemelen hepimizi yiyen bir sozluk yazarisiniz ya da yazdiklarimizla alay edecek yer ariyorsunuz. bunlar muhim degil de; bu zihniyete sahip cok insan var. onun icin laf yetistiriyorum.

o bahsettiğiniz okuma yazma bilmeyen daha doğrusu öğretilmeyen 4 milyon kadın da girse sizin muazzam ekonomi mücadelenize (!)bu sefer de elimizdeki işleri alıyor bu kadınlar diye bağırırsınız. bu nedir biliyor musunuz zayıflık,
çook büyük mücadeleler vermeniz gerektiyse normal bir hayat için, bir de dönün kendinize bakın, acaba bende mi bişeyler eksik diye, yetenek, eğitim, zeka vs, kadınların suçu değil bu, onlar da kendi mücadelelerini veriyorlar, bkz yukardaki anneme iş arıyorum duyurusu.
şahsi algılamayın ama durum bu.

-"kadin kimligini bu kargasada nasil bulabilir ki?"

dediğiniz bir süreç...ab ülkelerine kıyasla ülkemizdeki kadınlar kimliklerini çok çok zor buluyorlar. bazılarıda bulmak istemiyor.

-"evdeki kadin, para kazanmiyor olsa da ekonomik faaliyetlere etki eder."

yazımda ekonomik faaliyet içinde yer almaz diye bir düşüncem yok zaten
ekonomik faaliyete etki ederler yalnız erkeklere oranla daha az bir etki... bunu anlamayabileceğinizi tamin ediyorum.
bu etkinin nedenini kabul ediyorum yıllar önceki sistemin temelleri vs.. tamam ancak bu etki neden bu süre zarfında yabancı ülkelerde büyük bir hızla azalırken
ülkemizde durum vahim bunu demek istiyorum. yabancı ülkelerdeki istihdam diyeceksiniz...
peki bu istihdam da ülkemizdeki erkekler için yer oluyorda kadınlar için mi yok veya bir erkek en basit örneğiyle bir komi olurken kadınlar neden daha az.. bunun ab istihdamıyla alakası olmasa gerek.

@pinking of you
evet ben o mücadelenin içinde bizzat olduğum için olayları çok iyi biliyorum.
normal bir hayat için mücadele verdim. normal bir hayattan sizin anlayışınız nedir bilemem.
fakat bu normal hayat mücadelesinde kadınların gerçekten çok pasif ve tabiri caizse beleşçi olduklarına kanaat getirdim.
bu arada çalışan kadınlara saygım sonsuz sayıları az olsada annenizin elinden öperim.

katıldığım bir söyleşiden hatırımda kalan 3-5 cümleyi aktarmak istiyorum ismi lazım değil konuşmacı kocaeli civarında konuşlanmış çok uluslu bir fabrikanın tepe yöneticisi anlatıyor. Yurtdışı merkezimizden yetkililer (kendi üst lerinden bahsediyor) ik vb. yönetim kademesinden gelindi fabrika inceleniyor vs. -kısa keseceğim-işçi sayıları ile ilgili raporlar istenmiş şu kadarı erken bayan 3 tane gibi komik rakamlar 300-500 tane erkek gibi düşünün baya işçi çok sadede geleyim raporlar yazılmış vs. normalde o şirket işe alım sürecinde cinsiyet din dil ırk ayrımı yapmazmış fln açıklıyo önümüzdeki kadın erkek sayıları eşitlenene kadar demişlerki bayan personel alın yanlızca böle olmaz işte bizim ceo itiraz etmiş ülkemizin jeopolitik kadınlara bakış açısını anlattık fln şubu ikna edememişler 6 ay insan alamadık işe ihtiyaç olduğu halde diyo özellikler bayan arıyoruz ama çalışan, başvuran yok çok nadir işe alınanlarında eli işte gözü oynaşta " " tabiri aynen size type etmiş bulundum benim görüş veya yorumum değil, biraz karışık oldu ama anladınız siz eminim

@mehdix
yani pavarotti durum bu.

kadınların zengin, kendilerinden güçlü erkek aramaları sorduğun sorunun cevabı, bunun eğitimle alakası falan yok, ama bu kitle eğitimli kitlede belki yüzde 10 daha azdır. Kürk mantolu madonna yı oku yazar senin sorduğun soruları kendine sormuş bir zamanlar ve bu konu hakkında diyaloglar geçiyor kitapta

benim duyurum değil o örnek olsun diye gösterdim size ama evet benim annem de okumuş ve çalışan bir kadın, yavaş yavaş emeklilik planları yapıyor, çalıştığı şirkette ki gayet kurumsaldır, kadınlar hamileliklerini sıraya koyuyorlar ki bişekilde kovulmayalım diye.

ama beleşçi kadınlar da yok mudur , vardır elbette olmaz mı. işte onlardan birine denk gelmemek de sizin şahsi kabiliyetinizdir herhalde, gerisinin mücadelesi de kendisini ilgilendirir.

@up Ne yapmak ne söylemek istediğini kendide bilemeyen arkadaş, birde bu yazıdada sıkça olduğu gibi kararsız ve değişken fikirlisiniz.d

soruyu soran arkadaşa gereksiz ve temelsiz bir biçimde yüklenilmiş. bence dünya erkekler için daha zor bir yer. hadi öyle sormuşsunuz ülkemiz için konuşalım. erkek üzerindeki baskı, kadına göre çok daha fazla. erkek kazanan olmalıdır, güçlü olmalıdır, kadınını koruyup kollamalıdır, para kazanmalıdır, statü kazanmalıdır, güç kazanmalıdır, saygı görmelidir vs. vs. kadından tek beklenen ise erkeğinin karısı olmasıdır(kadınların çok az bir kısmı bu durumdan gerçek anlamda rahatsız olmakta, burada yaygara koparan çakma feministlere yarın zilyoner bir adam evlenme teklif etsin, %90'ı ruhunu satacaktır, yani onlar kadın olduğu için demiyorum, erkek de olsa götünü bile satar ancak kadınlar, çok eziliyoruz, kadın olmak çok zor, erkek egemen toplum gibi zırvaladığı için kadından bahsediyorum bu örnekte) pek konsantrasyonum yerinde değil o yüzden akıcı ve güzel yazamıyor olabilirim umarım demek istediğimi anlatabilirim.

bir de ülkemizde kadın olmak çok zor:(( diyen kitlenin profiline bakalım. aslında günümüzde sadece doğuda ve aşırı muhafazakar ailelerde uygulanan, başını kapatma baskısı, zorla evlendirilme baskısı, cinsel taciz vs.(kaldı ki sanılanın aksine kadın tacizci sayısı hiç de az değildir, bizzat başıma gelen örnekler var lakin buranın konusu değiller) hadiseleri örnek olarak veriliyor. yahu tamam zaten kimse bunların normal ve kabul edilebilir şeyler olduğunu söylemiyor, yani biz iki şehirli kadın ve erkek olarak doğuda yaşanan zorla çocuk yaşta evlendirilme vakasını televizyondan izliyoruz. sonra yanımdaki kadın "türkiye'de kadın olmak çok zor:((" diyor ve yaygarayı koparıyor. yani tabii ki bu konulara duyarlı olacaksın ve mücadele edeceksin ancak ne diye toplumun bazı kesimlerinde yaşanan olaylardan, toplumun başka kesimindeki insanları(erkekleri) sorumlu tutuyorsun. yani izlediğimiz o olayda, ikimiz de aynı şeyleri hissetmeliyiz. yani orada "türkiye'de kadın olmak çok zor:((" yerine "türkiye'de insan olmak çok zor:((" demen gerekirdi. bunun dışında baskıcı, muhafazakar ailelerin küçük kızların başını kapatma hadisesi vs.(bugün bir imam hatip lisesi'ne gidin kızların çoğu hallerinden memnundur, deyin ki elimde sihirli değnek var size başınızı açma özgürlüğünüzü veriyorum deseniz %70 i başınız açmaz, yani illa başları kapalı diye feministçilik oynamak adına onların savunuculuğunu yapmana gerek yok, o öyle bir aileden gelmiş ve durumu içselleştirmiş hatta ilerde kendi çocuğunun da başını kapatacak, sen ise farklı bir aileden gelmişsin ileride kızının başını asla kapatmayacaksın) bir kere kadınların bu olayları yanlış yorumlandırması, bu sorunların kökünü yanlış yerlerde aramasından dolayı, bugün istanbul denen şehirde bir mekana, iki erkek gitmek istediğinizde, kapıdan alınmayabilirsiniz, haksız yere tacizci damgası yiyebilirsiniz(yanlış anlaşılmayı geçtim, yüz vermediğiniz, teklifini reddettiğiniz bir kadın bu "bu adam beni taciz ettieeğğ!" dese herkes o kadına inanır, herkes size saldırır, siz de bir sapık olarak hayatınıza devam edersiniz. acaba herkes neden bu duruma inanır? mesela aynı olay norveç'te başınıza gelseydi, insanlar o kadına direk inanır mıydı? ya da ülkemizde bir erkek, bir kadın tarafından taciz edildiğini söylese kim inanır? arkadaşları dahi inanmaz. ancak finlandiya'da bu kadına dava açıp kazanabilirsiniz ve kimse de bunu anormal karşılamaz.

ancak burada bile gelip "kadınlar neyin mücadelesini veriyor?" diye bir soru sorarsanız(bence gayet normal bir soru)
"anlatsak bile anlamazsın liseli!!11" şeklinde saldırılara maruz kalabiliyorsunuz. her neyse, eğer ülkemizdeki kadınlar hallerinden memnun değillerse önce aşağılık komplekslerinde kurtulmayı öğrenmeliler. o zaman hayatlarından daha memnun hale geleceklerdir.

4 kişiydik 3 e düştük. yaş : 24 male

2-3.

erkek, 20li yaşlar.

yaşım 24 erkeğim

2 tane dostum, 10a yakın cok samimi arkadaşım var.

2, yaş 26, erkek.

erkek. 22.

İki kişi. Bir kız, bir erkek.

şöyle bir bakıyorum da benim herşeyimi bilen kimse yok. Birisi bir konuyu bilirken diğeri başka bir konuyu biliyor. Ama içimde sakladığım fazla bir konu yok ben ne biliyorsam kesin bir arkadaşım biliyordur. Ama o bilen de başka bir şeyi bilmiyordur hakkımda:)

%100 hepsini bilen olmasada hayatımın %50 sinden fazlasını bilen en az 10 tane dostum var diyebilirim. yaş 26 erkek.

insan olarak soruyorsan çok az ama köpekleride soruya katarsak baya bi var.

23/erkek

2.5. 2 harbi dostum varda bitanesi bucuk ibne
yas 30 male

1 yaş 28 erkek. (oda şüpheli)

uzaylıları dost olarak görüyorum ama kaç kişiler bi fikrim yok.

2.5, bi tanesi canımdır ama azcık göt biri.

18-erkek-2 tane hatta bi tanesi yarım sayılır 1.5

kadın, 36
dost sayısı: 1

ama o da canımı emanet edebileceğim türden, beraber doğduk büyüdük.
fazlasına gerek yok sanki

çok iyi arkadaşlarım var ama dostum yok 22 Kadın

4 tane dostum var, yaş 27, kadın.

28/erkek

Çok arkadaş / hiç dost!

Çok zor lan!

sıfır, net.
32 , erkek.

4.

erkek, yaş 20

Ağrıyor ağrıyor. Pek çok hatun için zor aslında.

alısmadık gotte durmuyor don ondan bıraz.

acısı sonra çıkıyor genellikle.

www.youtube.com hey yavrum hey ne yürümesi bateri çalanı bile var :)

iş görüşmesine giderken giydim bugün, azıcık yürüdüm. maraton koşmuş gibi yordu :/ alışma meselesi galiba. ama azmetmek lazım alışmak için.
not: arkadaşın annesi az önlerinde incecik topuklularla salına salına yürüyen travesti komşumuzu gösterip kızını dürtüyor; 'bak bak da öğren azıcık, nasıl yürünür!!'

acıyosa niye giyiyosunuz amk? ayaklarınıza zarar..

@blackmail,

sokağa neden üstüne çarşaf sarılıp çıkmıyorsan o yüzden giyiliyor topuklu ayakkabılar da. insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden biri estetiktir. ve hala estetiği eleştirebiliyorsunuz. tutuğunuz telefondan, yediğiniz kekin ambalajına kadar her şey estetiktir. insan mı estetik olmak için uğraşmayacak?

@tchuck konunun çarşafla, estetikle ne alakası var. ben sağlık açısından uyardım. bi araştır bakalım zararlarınıda sonra konuş.

şu sıralar kilo alan bir arkadaşımdan duyduğum kadarıyla kilo arttıkça topukluyla yürümek -az topuklu bile- daha can yakar oluyormuş. bunun için tam ayağınıza göre, giydiğinizde zerre acıtmayan ayakkabılardan almak gerek.

7-8 cm hayvan gibi değildir. "topuklu ayakkabım" dediğim ayakkabılar 10 cm topuklu oluyor. giydiğimde koşabiliyorum, dans edebiliyorum, 5 saat "ayaklarım acıyoo" demeden durabiliyorum. (5i geçemedim henüz)

aldığınız her topuklu ayakkabıyı bir hafta boyunca evde terlik niyetine giyin. epey alışıyorsunuz.

bir de parmaklar kısmı dümdüz olan ayakkabılar yürürken çok acıtır. parmak uçlarının tabanı yukarı kavisli durması gerek. diğer türlü açık veya yüksek topuklu ayakkabılarda ayağın kayar, parmak uçların acır. kaymazsa bile ayak tarağının yapacağı hareketi engelleyeceğinden adım atamazsanız.

görselle anlatırsak;
platform değilse;
www.steadyhealth.com bundan ayağınız kayar
topnews.in bundan azcık kayar.
www.collegefashion.net yürürkeen adımlarınız tuhaflaşır bununla
www.parentsexpert.com bununla rahat yürünür
3.bp.blogspot.com topuğu bile havada duruyor bunun, ayak çok pis kayar
image.made-in-china.com sorunsuz yürünüz

platformsa;
www.hipsterchic.com parmak ucu yüzünden yürürken ayağınıza kramp girmez. aksine çok rahat yürürsünüz.
3.bp.blogspot.com aynı şekilde, ne kadar topuklu ne kadar yüksek olursa olsun, bi de ayağınıza uyuyorsa kalıbı hiç sorun çıkarmaz.

richard carlson / huzurlu olmak istiyorsanız ufak şeyleri dert etmeyin

hemen bakıyorum. teşekkürler

Herman Hesse kitapları bazen umut verir. Knulp'u okuyabilir mesela. Paul Auster'ın Yükseklik Korkusu'nu da alabilirsiniz.

kuran meali okuyun

edit: saçmasapan yapılmış bi çeviri olmamalı tabi

Rumi ve Aşkın Terapi
Dr.Faik Özdengül

danone ye gece yatmadan önce aç karna

parktaki direklere asılıp sallan.

evet pilatesle iki üç santim mümkün imiş. kaybettiğin formu yeniden kazanmana yardımcı oluyormuş bu. eğer boyunuz normal altıysa ameliyat ile kemiklerin uzatılması sağlanıyor ama bu normal dışı kısalıklarda. sütle falan olacak iş değil ama belki ip atlamak, barfiks asılmak gibi şeylerle birkaç santim kazanç sağlanabilir. bu arada ip atlamak ve barfiks kullanmak boy uzatmayacak bile olsa çok sağlıklı faaliyetler. aslında her insanın her gün yapması gerektiğini düşündüğüm şeyler.

ben hep mümkün değil diye duydum.

Bu şekilde mümkün değil.Cerrahi bir işlemle yapılabiliyor ama bu da doğal değil.Önermem.

Çok zor , ev giderleri vs. paylaşacak bir ev arkadaşı olmalı en azından...

jaa saten kirasi 600 TL oluyor kaldi 1000 TL

yaşayamaz yaşamaya çalışır en fazla

yaşayabilir tabi ki. kişiden kişiye değişir ama çok lüks masrafların yoksa hayatta kalırsın merak etme :)

yaşanır. ama biraz kenar semtlerde yaşaman lazım. 1250'ye bile yaşayan akrabamız var. kurtköyde 300 TL'ye 90 metrekarelik evde oturuyor. soba ile ısınıyor, fakat yaşıyor adam. iki de çocuğu var üstelik.

daha azıyla yaşamaya çalışıyorum ama ev arkadaşlı.

o paranın yarısıyla aile geçindirenler olduğunu bizzat biliyorum, dolayısıyla abartıya kaçılmadığı sürece yaşanılır.

bazıları yaşayamaz demiş ama neye göre demiş? adam ben her gece dışarıda karnımı doyuracam, ya da her gece içip eğlenicem falan dememişki. senin bu sorduğun insanın ihtiyaçlarına bağlı olarak değişir. misal sigara&alkol kullanmıyorsa, evde pişirip yemeye razıysa, ya da fazla dışarıda takılmayan kendi halinde birisiyse yaşar tabiki. ve biraz tutumlu olursa gül gibi yaşar, para bile biriktirir hatta.

gelmeme şansın varsa gelme. o paraya yaşanır belki ama nasıl yaşanır. daha küçük şehirlere git, para bile biriktirirsin. illa istanbula gelecem, gezecem diyosan bi tatilde gelirsin adam gibi yersin paranı, eğlenirsin paşalar gibi gidersin.

yasanir ya niye yasanmasin.

Merakimi bagislayin lutfen, turkce anadiliniz mi?

haha ben almanyada dogdum , ama 100 % saf türküm

doktor. hakimin işi sıkıntı. 2-3 senede bir yeri değişiyor. bir de böyle ulvi, değişik bir görevleri var. adamlar adaleti sağlıyor, kafada saç kalmaz çalışmaktan ve düşünmekten.

doktora git.

para istiyosan doktor, atar istiyosan hakim.

%1000 hakim olurdu tercihim, doktorlara acayip kılım, "doktordan satılık araba!" doktor olunca ne oluyorsa...

@strtjk adamların işi yoğun o nedenle arabayı az kullanıyorlar ve böylece araba temiz kalmış oluyor.

arz ederim..

Hakim daha otoriter ve cok bilmis olur. Hep benim dedigim olsun, hep ben ön planda olayim ister yani tam bir alfa erkegidir. Ve genelde kafa siter! Sosyal yasami genelde daha otoriter ortamlarda protokol ile birlikte (valiler,savcilar, em. müd. leri vs. ) gecer. Ve ömür boyu 6-7 senede bir tasinirsiniz.

Doktor eger uzmansa, daha cok para kazanmak icin gece gündüz demeden calisir esini cogu zaman ihmal eder ama hakime göre daha mütevazi ve anlayisli ve sosyaldir.(cok olmasa da ) Sinema gece hayati tiyatro vs. gibi etkinliklere katilir.

BENCE DOKTOR

2 si de olmasın, biraz kaba olucak özür diliyorum ama ikisi de gitgide moronlaşıcak mala bağlıycak sen her türlü yıpranıcaksın.

mesleğe göre koca seçmektense intihar ederdim.

13

pirincin cinsine göre değişir.

30

o zaman açıklıyorum. şu büyük pirinçler var ya adını bilmiyorum. saydım 136 tane.

100küsür

inanması güç ama 120 140 civarında imiş. bunu lisede hocam sormuştu biz de 8 10 en fazla 20 demiştik. dememeliymişik.

ankara'da oturuyorum. mahalleye haftada 2 gün sütçü geliyor, yoğurt yapmak isteyen herkes oradan alıyor sütünü. neyse sütü alıyosun, güzelce kaynatıyosun. sonra biraz dinlendiriyosun ve tencerenin kapağını kapatıp güzelce sarıp sarmalıyosun. yaklaşık 5-6 saat sonra açıyosun bi bakıyosun senin süt yoğurt olmuş.

edit: hea bide kaynattıktan sonra mayalama evresi var. onuda daha önce elinde bulundurduğun yarım kase kadar yoğurtla yapıyosun.

Uht sütten oluyor. 45 dereceye ısıt. Bir litreye bir kasık yoğurt ekle. Kapağını kapat, havluya sar veya havluya sarmadan en kolayı fırının icine koy. Fırını ısıtmana gerek yok, maksat hava akımı olmasın. Gece yap, öğlene yersin. Derecesini ikeada ucuz yemek termometresi var onla ölçüyoruz.

Uht sütü kaynatmana gerek yok.

pınarın kutu sütü var organik yazar üzerinde ondan yaptım ben cok güzel oluyor. Sanırım aoç nin gunluk sutlerinden de olur...

bildiğiniz tanıdığınız sütçü değilse mahalle sütçülerini boşverin. uzun ömürlü süt dediğimiz uht sütten olmaz. çünkü uht denilen pastorizasyon tekniği, yoğurt olmaya yarayacak bakterileri de öldürür. günlük sütten yapacaksınız. ankara için şişe AOÇ sütü tavsiyemdir. kırmızı kapaklısı inek, mavi kapaklısı keçi sütüdür.

süt pastörize olduğu için mikropları ölsün diye kaynatmanıza gerek yok. lakin sütü kaynatmak, sütün fazla suyunu buharlaştırdığı için kaynatıp soğuttuğunuz takdirde yoğurdunuz daha koyu olacaktır. kaynatmadan satede ısıtıp mayalayabilirsiniz ama cıvık olabilir.

ister kaynatıp soğutun, isterseniz sadece ısıtın, 50 derece civarında iken 1 litre süte 1 çorba kaşığı yoğurdu karıştırıp tencereyi çullayıp sarıyorsunuz ve kalorifer yanı gibi sıcak bir yere koyuyorsunuz. 5-6 saat sonra da alıp buzdolabına koyuyorsunuz. mis gibi yoğurt hazır.

derece ölçmekte iyiyim o kadar sene laboratuvar deneyiminden sonra hassas terazi gibin bişey oldum
sütçülerle ilgili sıkıntım şu ben yerleşim bölgesinde yaşamıyorum buraya bir tek sütçü geliyor onunla da pek hoş tecrübemiz yok.
UHTsütlerle deneyen varsa diye bilmek istedim

ben uht ambalajlı sütten kefir yapıyorum ve oluyor. bence yoğurt da olabilir kefir oluyorsa.

Ankara nın merkeze yakın köyleri var. Mesela gölbaşı, bala, çubuk, kazan gibi bulacan bu köylerden temiz bir aile ister sütünü al ister yoğurt yaptır tamamen organik.

@kibritsuyu
Uht sütten yapıyoruz, hatta hep uht kullanıyoruz.

IPaRSI benim hayvancılıkla geçinen kendi köyümde bile kalmadı artık ki yoğurt yapma olayı :(
AOÇ sütüyle deneyecem kaynatmadan yapıp mayaladıktan sonra süzmeyi düşünüyorum

uhtden olur sanırım denemedim. ama ben pastörize sütten yapıyorum hiç sıkıntı yok gayet rahat oluyor. illa sütçü olmasına gerek yok.

Mahalle teyzesi olan komşunuza sorun, sütçünün hangi aralar uğradığını söylerler.

bir miktar ek bilgi
www.turkeyforum.com

içine büyükşehirin gazeteleri koyuluyor.

genelde gazete konulan yeri söylüyorsun sanırım.
birde sensörümsü bişi var onu şoförlerde bilmiyor "gart oguduyoz abiiiea" diyorlar.

bence gazete konulan yeri değil de tam kart basılan makinenin üstünde duran kutu var, onu diyor. aşağıdaki fotoğrafta en üstte, kırmızı birşey yapıştırılmış olan vcisim değil mi sorduğunuz?

www.google.com.tr

ben onu yıllarca biten kartlar için çöp kutusu olarak düşündüm ama sıkış tabii ki.

gazete konulan yer diil tabiki guronun dediği yeri soruorum ne işe yarıyo o şey akideş.

(bkz: sarı kantaron)

günde yarım saat kadar spor yapmak çok rahatlatır

önce kazık yiyeceksin, sonra üzülüp stres yapacaksın, sonra üzülünce eline bir şey geçmediğini anlayacaksın, sonra hiçbir şeyi sikine takmayacaksın..

valla spor yapmak yürümek falan genelde bayağı iyi gelir beden yorulunca kafa çok meşgul olmuyo heral

stresi yenmek değil aksine yönetmek gerekiyor. stres günlük yaşam için çok gerekli bişi, motivasyon, itki sağlıyor. ama ölümlü olduğumuzu akıldan çıkarmadan, hayattaki esas değerleri (mesela sağlık) yitirmemeye çalışarak stres yönetilebilir. bi de uygun zamanlarda artık ne yolla olursa bilemem ama bilinçli olarak birikmiş stresten de arınmak gerek, artık seviş olur, spor olur, uyku olur, sadece o zamanı stresten uzakta durarak geçirmek... stressiz olacam diye de strese girmemek lazım. diyolar.mış.

her bün bir avuç badem, ceviz ve kuru üzüm ve bir adet muz.. bozulan beyin kimyasına birebir. ayrıca günde yarım saat yüzme üstüne bir saat koşma.

aygaz bilmemne tüpçülerde vardır bence.

beşiktaş'taki, kadıköy'deki bir liracılardan bile bulursun, taa koca markete gitme onun için.

1 milyoncularda vardır.

pazarda var.

tüm parayı kieve yatırırdım.

en iyi yatirim insanin kendine yatirimidir. bence ye parayi sen. artik pavyon mu olur uzak dogu turu mu olur sana kalmis

en karlı olarak arsa alırdım kelepir bir tane.

on sene sonra on katını geri alırsın.

50.000 tl altı para kazandırmıyor, yatırım enstrumanlarıyla ugrasmak zaman kaybı.

ez o parayı

2 maça basardım.

antakya mı?
kesinlikle kuzeytepe ye git. nuri'nin yerinde kebap ve mezelerin tadına bak.
harbiyeye gidebilirsin.
merkezde müze var orayı gezebilirsin. müzzeden çıkıp yolun karşısındaki kapalı çarşı gibi yere girip kaybolabilirsin.

çarşısını gez, tam bir arap pazarı, her şey var. alışveriş yap. dünyannın ilk kilisesini gez. künefe ye çarşıda. köprüye bakan güzel bir konak var orda çay kahve iç. fotoğraf çek.

antakya'yı gez, emin ol geri dönmek istemeyeceksin. kapalıçarşı'da kağıt kebabı ye, sonra kral künefe'den künefeni ye. altınızda araba varsa harbiye'ye çıkın. müzeye gidebilirsin, dünyada ikincidir zira. sonra saint pierre kilisesi'ne gidebilirsin. ama emin ol, küçük bi şehir gibi gözüksede 9 saat sana yetmeyecek;)

8-9 saat içinde pek merkezden ayrılma derim zira kuzeytepe ile harbiye'de vakit geçirmek zaman alır.

Merkezde öncelikle lezzetli mezeler yemek istersen "Leban" a uğra. Ortodoks kilisesi'nin hemen yanında. Tatmin edecektir ziyadesiyle...
Ordaki ara sokaktan dal gözün biraz eski antakya'yı görsün. belki eski antakya evlerinden birine girersin. farklı bir deneyim olur.

uzun çarşıyı gez. aradaki camilere gir. farklı bulacaksın eminim. ha bir de cami avlusundaki künefeciyi sor orda. ev tipi künefe yiyebilirsin. ki oldukça lezzetlidir...

sonra müzeye git. yavaş yavaş bilen biri ile gez...

çık sonra atatürk caddesinde kebo var. kime sorsan gösterir. hayatında yiyebileceğin en güzel döneri orda yersin. döner deyip küçümseme. yedikten sonra sen de önereceksin birilerine eminim...

daha vaktin kaldı mı?

kaldıysa eğer saray caddesinde asia diye bir yer var. nargilesi iyidir. güzel vakit geçirirsin.

Et yenir et.Künefe de var tabi.

yemek konusunda,

-saray caddesindeki abdo usta olabilir (et döner).
-tavuk tercih edersen, o da kebo olabilir arkadaşın dediği gibi. döneri güzeldir antakya'nın
-yöresel yemekler yemek istersen asi kenarında sultan sofrasını ya da,
vali göbeği'nin hemen üst sokağında bulunan antikya'yı tercih edebilirsin.
-harbiye biraz zamanından çalsa da orda kebap yiyebilirsin. lezzeti farklıdır, alışan için diğer tüm kebaplar zevksizdir.
-aslında kağıt kebabı da tercih edebilirsin. çok enfestir çok.
-ya da tepsiye et.
-künefe olmazsa olmaz. ama gidip de saçma sapan bir yerde yeme. ayakkabıcılar çarşısına gir orda çınaraltı'nı sor. antakya'da en iyi yapan yerlerden birisi odur. tv'de falan izlemişsen eğer, hep orayı görüntülerler.
-affan kahvesinde haytalı ye. bir yaz tatlısı/dondurmasıdır ama olsun buralar çok soğuk değil zaten.



görülmesi gereken yerler açısından,

-arkeoloji müzesi'ne bir göz at derim. önemli bir müze çünkü.
-st. pierre kilisesi var. hristiyanlar için "hac" niteliğinde.
-yine saray caddesinde leban'da kahve içebilirsin, hemen yanında kilise manzarası ile.
-kapalı çarşı ilginç bir deneyim olabilir.
-habib neccar cami olabilir. ilgini çekerse tabi. yanılmıyorsam anadolu'ya yapılan ilk cami olması lazım. ilginç hikayesini yerinde öğren.

aklıma bunlar geldi, gelirse devamı editlerim.


edit: bir arkadaşım -şans işte- bir haber paylaşmış. gülse birsel'in kaleminden antakya.

www.sabah.com.tr

arkeoloji müzesini gezin.
sanırım biraz uzak kalıyordu st. pierre kilisesi, çok bir numarası yok. hayal kırıklığına uğraşmıştım ben. çok özel ilginiz yoksa hiç gitmeyin. bayağı zaman geçti hayal meyal hatırlıyorum 2-3 oda,küçük karanlık, içi boş gibi, taş bir bina, mağara gibi. heykel gibi şeyler bile yoktu sanırım içinde

Künefe,künefe,künefe

tuvalu'ya giderim.

çok param olsaydı brezilya'ya giderdim. sıcak sıcak, mis.
daha az parayla birkaç günlüğüne ağva'ya gidilip kafa dinlenebilir. tranquilla nehir evlerini öneririm. (istanbul'da olduğunuzu varsyaıyorum)
yok para harcamayayım diyorsanız da evde oturup amerikan dizilerini izlerdim herhalde, şu an yaptığım gibi.

bulgaristan banskoya snoawboard yapmaya giderdim. çok ucuz ve eğlenceli.

tam abant havası. gitmediysende kartalkaya. uludağ demem ama...

sıcak bir ülkeye giderim.
ucuz ve vizesiz olsun dersem de fas'ı seçerim. - şimdi baktım da orası da çok sıcak değil şuan :))

Dağda kayak yaparım, Abant'a giderim, kültür turu yaparım, hatta cozutup Ilgaz dağına çıkıp geri bile inebilirim.
Yurtdışına gitmem ama.

Uludağ ve Abant.Param yetiyorsa ikisi birden.

(bkz: #27319472)

Haftaya olması şart mı? Nisan ikinci haftasi icin Sehirfirsati'nda 5 günlük Roma turu var 500 tl'ye. Vize, sigorta ivir zivir derken 800 tl olur o. Baska bı tatile de gitsen de o kadar para harcaman gerekir muhtemelen. O yüzden Roma turuna katılırım ben olsam.

bu soğuklarda kullanmam.

seks.

Benim bahsettiğim havai fişekten ziyade bildiğin evi arabayı havaya uçurmakta kullanılan patlayıcılar.

Araştırınca patlayıcı üreten ya da ithal eden firmalar olduğunu gördüm. Bilmiyordum şaşırdım. Hatta Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın patlayıcıların sivil amaçlı kullanımına dair yönetmeliğine de denk geldim. Biraz daha şaşırdım.

Ama işte bu şirketlere gidip "Film çekeceğiz, patlayıcı verin." demekle olmuyordur herhalde bu işler.

valla ben bir ara ufak capli ev yapimi dinamit yapmistim kizkaciranlardan, pm at nasil yapacagini anlatayim sonra, bomba tarifi veriyor diye dgm'lik olmayalim

sen bomba yapmak istiyorum desene şuna kısaca. bomba yapmanında değişik yolları var. ama etkisi yüksek bi bomba yapmak istiyorsan zirai ürünlerden yararlanmam lazım.