öyle bir durumda hoca sana daha da takar. hocalara yalakalık her zaman daha iyi. okul falan uzamıyorsa, atmıyorlarsa en iyisi tezi alıp hocam bu benim kağıdı inceleyelim mi, bir dahaki sefere daha iyi yaparım falan demek.

puana itiraz edebilirsin ama bu bişi değiştirmez. öyle kurul incelemesi için falan büyük ihtimal mahkeme kararı gerekir.

Mailler duruyorsa güzel bir kanıtın var demektir. Mailler durmuyosa bile, itiraz edebilirsin sanırım. Vakit kaybetmeden nasıl itiraz edildiğini öğrenip itiraz et bence.

mailler hala duruyorsa şansını denemelisin. ama daha sonra daha fena takma ihtimali de var. eğer "bu ihtimali göze alırım" dersen "sonuna kadar git" derim ben de.

Peki hoca sana niye durup dururken mail atsın ki? Hocayı şikayet edersen sittin sene geçemezsin, uzlaşmacı ol, alttan al sen kazanırsın.

hocaya birsey olmaz kesinlikle ve kesinlikle sen zararli cikarsin prof falansa hele unut

@commander64: kendisi danışman hocamdı, otomasyonda bi sorun hakkında yardımını istedim, direkt hakarete başladı. bütün öğrencilere karşı yaklaşımı böyle zaten.

Bir arkadaşından falan yurt bilgisini öğrenebilirsin. Ulaşır yani, normal bir gönderimden farkı yok.

şu anda ulaşmaz çünkü yurtlar kapandı. bence 100. yıldaki merkezine yolla kargoyu adama gelince mesaj atsınlar. finaller geçen hafta bitti pazarda yurtlar kapandı. hani hala yurtta ise bile büyük ihtimal nöbetçi yurda geçmiştir.

yurtlar müdürlüğünü bi ara arkadaşının nerde kaldığını öğrenebilirsin belki.yurdun adını öğrendikten sonra yolla ama arkadaşın odasında olmazsa kargo geldiğinde danışmada haftalarca bekleyebilir hediye :)

yaa ama böyle riskli şeyleri de hiç sevmem pff nolcak şimdi?

denetim stajı daha iyi olur bence ama tabi 2 haftalık staj mı yoksa uzun staj mı_? iki haftalıksa ikisi arasında fark olmaz.

her türlü fotokopi çekeceksin, bundan emin ol bi kere.

ben olsam denetim-kpmg yi seçerdim.
olmadı price'ı.

Çok ciddiyim seks yap

yakında önemli bir sınava gireceksin yada yetiştirmen gereken bir iş var dimi_? benim ne zaman öyle olsa içim sıkılıyo. ne ders çalışabiliorum ne de yaptıklarımdan zevk alıyorum.

seks +1
kısa süreli bir etki için,uzun bir duş sevdiğin şarkılar eşliğinde.

extreme sporlar yap.

günlük faiz işler, yaklaşık 2 katına çıkabilir. bir sonraki ay da ödemezsen kart adresine haciz gelir.

borç ikiye katlanmaz, maksimum 9-10tl gibi bi faiz tutarı ödersiniz. faiz oranlarına bakar mısınız kartınızın? %3 gibi bişey olmalı.

yok ben yaklaşık 1 senedir asgari ile döndürüyorum 750 tllik kartı. her ay 3-4 lira faiz geliyor.

ha bu arada 3 ay asgari ödersen, limit arttırımı isteyemiyorsun.

yatırmadıgınız tutar için 2-3 tl faiz biner okadar.

320 tl nin 77 sini öderseniz ; 243 tl kalır geriye. bir sonraki dönem borcunuz 100 tl diye düşürnesk

haziran ekstresi

243 + 100 + 2 tl olarak yani 345 tl gelicektir. bununda asgari ödemesi 69 tl.

aylık faiz işler. günlük işlemez.

1 yıldır iş bankası'nı aynı şekilde idare ediyorum :) en fazla %6.50 faiz gelir. o da 19.50 yapar :)

Muhtemelen Pınar'ın cimrilik edip üretim bantlarını ayırmamasındandır. Eğer ayırmış da yine de böyle bir sonuç çıkmış ise durum vahim tabi.

Ayrıca diğer firmalara kıyasla Pınar yine iyidir şu durumda bile. Maalesef durum o kadar kötü.

en kalitelisi aytaç diye duydum ben.fabrikası halka açıkmış,isteyen gezebiliyomuş.gezenlerin anlattıklarına göre gayet güzelmiş.tabi onların yalancısıyım.

ana sayfalarında savunma açıklaması var raporlarıyla beraber.
kime inanmak gerek bilemedim.

www.pinar.com.tr

geçen beşlerde de çıktı. hepsi üretimi tek hattan gerçekleştiriyorlar. temizliği de düzgün yapmazlarsa elbet çıkıyor. o rapor içinde dana vs kırmızı et harici bişi var mı yok mu onu gösteriyor. ama ne kadar var onu göstermiyor. beşler olayında sahibi çıkıp demişti, yüzdeyi söyleyin ben üretimime güveniyorum diye. tabiki de söylemiyorlar.

başka şeyler olabilir bunların arkasında iki büyük üreticiye 2 ay arayla bu raporların verilmesi.

bakanlık konuyla ilgili kendi verdiği temiz belgesini yalanladı. pınar'da bunu bugün belgeleriyle ispatladı. sanırım bir güç savaşı var. ben pınar'a güveniyorum ve çatır çatır yemeye de devam edeceğim valla.

şu durumda bakanlıklara güven olmuyor ki? eğer pınar'ı ve diğer birkaç markayı kötüleyip, ardından "bakın bu markalar güvenli" diye çıkarlarsa tam oldu derim artık.

maykıl ceksın. neden senin aytaçı savunmana şaşırmadım? abi bitin gidin artık. bırakın şu dezenformasyonu.
haftaya maret sonrada başka bir et şirketin de aynı şekilde zan altında bırakılmazsa bana da uğur demesinler. aytaç yıllardır ayakta durmaya çalışan ve benim gözümde yeşil sermaye olan bir şirket. bu tantananın arkasından bir de aytaç atağa kalkarsa... işte o zaman taşa oturursuunz

@ben smyrna ben aytaçı savunmuyorum hayatımda aytaç da yemedim,duyduğumu yazdım bunu da belirttim.yazılan her şeyi götünden anlayan siz yazarlar siz de bitin bence.

Oranı açıklanmadığı sürece Pınar'a güveniyorum. Tek bir dna dizgisi bile karışsa pozitif sonuç veriyor test. Ne kadar kanatlı eti var içinde sosisin, 0,0001' mi yoksa yüzde 3-5 gibi bir rakam mı. bunun cevabını vermedikleri için pek sallamıyorum.

sol araftar squad status var. ordan değiştirirsen artar para. tabi klubün bütçesi de önemli bu para artışında.

bir de çok çingene pazarlığı yaparsan sıkılıyor karşı taraf. eğer 2 milyona yaklaşamıyorsan örneğin en başta 1,2 ver sonra 1,4'e çıkar, sonra 1,5'a çıkarıp "son teklifim bu, işine gelirse" gibi bi olay var, onu yap. ara ara tutuyor.

kontrat konuşurken sağda set initial budgets gibi bir şey çıkar, ordan transfer bütçesini azaltıp aylık maaşı arttırıp sorunu çözebilirsin.
ayrıca maç başı ücret, gol bonusu, yıllık maaş artışı gibi şeyleri arttırıp da çözüm bulabilirsin.

görüştüğün menajerin tutumu da etkiliyor pazarlığı. patience özelliği yüksekse (15-20 arası) pazarlığı uzatabilirsin, orta bi noktada buluşulur.

bir de maç başı ücretlerini ve bonusları artırmayı dene. ama bazı oyuncular ne olursa olsun ücrette diretiyorlar. bu durumda eğer varsa transfer bütçesinden bir miktar maaş bütçesine aktarıp oyuncunun istediği ücreti verebilirsin.

oyunucunun status'unu key player'a çekebilirsin.
match highest verebilirsin.
10 maçtan sonra şu kadar olacak seçeneğini kullanırsan, biraz daha fazla verebilirsin.
transfer bütçenle maaş bütceni ayarlayabiliyorsun. onu yapabilirsin. boardroom'a bak.
match başı, gol başı para verebilirsin.
senelik maaş arttırımı verebilirsin.

haci olay menejerini kafalamak. menejer ücretini 100k artirip oyuncunun maaşını 200k düşürüyorum, adam oyuncuyu kandirip kabul ettirtiyor bi şekilde. sen bi sakal at ben yolunu bulurum demeye getiriyodur o sana.

ileti, bildirim, durum

bence çevirmene gerek yok. zaten dilimize yerleşmiş bir şey olduğu için öncesinde tweet'in tanımını yapıp sonrasında tweet diyebilirsin.

şöyle ki

"kullanıcılar 140 karakterden oluşan o an ne yaptıklarını ne hissettiklerini, ne düşündüklerini paylaştıkları tweet adı verilen paylaşımlarda bulunmaktadır. " gibi .

Kesinlikle çevir. Dilimize henüz yerleşmedi çok şükür. Sonra makalene atıfta bulunduklarında en azından daha çok yaygınlaşır.

twitter artık bilimsel olarak microblogging diye kullanılıyor.
sosyal medya dersi aldığım hocam da aynı soruna takılmıştı, adam profesör beyler!
neyse ki olduğu gibi kullanılmasının anlamlı olacağı konusunda hem fikir olduk.
twitter ile ilgili bir şeyler daha bulmak isteğin varsa microblogging ve blogging kavramlarını da araştırmanı tavsiye edebilirim.

"Cik Cik"

ODTÜ için emin değilim de en son Boğaziçi'nde hiçbir şey yapmaya gerek yoktu. Çünkü yüksek lisanstan atılma kaldırılmıştı. Gitme, ders seçme, istediğin zaman dönüp paranı yatır, dersini seç devam et şeklindeydi. Ki bu sanırım YÖK'ün kararı olduğu için tüm üniversitelerde geçerli olması lazım.

Yine de %100 emin değilim.

^ yanlış biliyorsun 6 dönemden sonra intibak uygulama hakkına sahip fakülte. öğrenci işlerinin üst katı ile konuş sen haci.

ertesı gun hapı her zaman ılıskı yaptıgın zama alınmıyor. ayda 1 dıye bılıyorum. cok zararı oluyoır yanı. prezervatıfsız ılıskı kurmakta garıp oluyor. garıp ısler herkesın kendı ıstegı var işte. kımısı sexi uç noktada yaşamak ıster. onlar ıcın kotu oldu yanı bu durum

mesele kürtaj değil çünkü, olayın operasyon tarafından bakarsanız tek mesele kürtajmış gibi görünüyor, ama buradaki mesele kürtaj, sezeryan ve daha bir sürü mevzu üzerinden -tecavüzün ne kadar basit ve tüh tüh tüh olmasaymış iyiymiş ama oldu naapalım modu da dahil- kadınların alenen aşağılanması, kuluçka makinesi olarak algılanması falan filan... adam sezaryene neden karşı mesela, bu ülkemizde sıklıkla gereksiz yere uygulanan bir operasyon olduğu için DEĞİL DE, sezeryan yapan kadın 3.yü doğuramaz, onun nüfus isteklerini yerine getiremez diye... Ayh ne yazsam boş tabii... erkek gözüyle baktığınız sürece kürtajın kürtaj-cerrahi-kazımak kısmında kalacaksınız.

kimse ay canım sıkıldı bir kürtaj olayım da geleyim demiyor, bu öyle canı sıkılanın yaptırdığı bir operasyon değil ama mecbur kalındı ise de kişinin kendi hayatı üzerinde vereceği bu denli kararı da devlete sorması olacak iş değil, rica ederim. o kadar mevzu varken memlekette, ne gibi bir sıkıntı yaratmış ki en önemlli konu olarak öne sürülğyor. bunun için yasaya gerek var mı , yahu?
cezanı mı çeksin, ne demek istiyorsunuz?
o kadar sorumsuzluk örneği var bu ülkede, işiçi ölümlerinde alınmayan tedbirlerden daha mı önemli ya da trafik kazalarındaki ölümlerden, rica ediyorum biraz mantık biraz. kimsenin sorumsuzluğunun bedelini siz ödemiyorsunuz ama onca aptala verilen ehliyet nedeniyle ölebiliyor, yaralabiliyorsunuz, şu hassasiyetlerinizi rica edeiyorum gözden geçirin.

Aptalların ve aptallığın hakkını değil, kişisel hayatı savunma durumu bu. Taviz çorap söküğü sistemiyle ilerler, bugün yapılan kişisel müdahale yarın gelir başka yerleri de vurur.

Bunu bilebilecek olgunluktasınızdır diye düşünüyorum. Nihayetinde, aptallık yerine kendi haklarını savunacak derecede olgunlar.

Ayrıca korunmasız ilişki bu ülkede kadının korunmadığı ilişki demektir genelde, erkeklerimiz korunmayı sevmez, illa korunulacaksa bu kadının görevidir. Korunma yöntemlerinin tamamı kadına bir şekilde hasar verir, ama mecburdur kadın yapacak bir şey yoktur. Kadın, adam istediği her zaman onunla birlikte olmak zorundadır, regl dönemlerinde kadınlar dayak yiyor bu ülkede biliyor musunuz? Ertesi gün hapı, herkesin ulaşabildiği bir şey değildir, kaldı ki ulaşılabilir bile olsa bir insanın hayatı boyunca 3'ten fazla kullanmaması önerilir, öyle zırt pırt kullanılacak bir şey de değildir.

kimse zevk için, hobi olarak hamile kalıp kürtaj yaptırmıyor... "kaza" sonucu hamile kalıyor hamile kalmak istemeyen kadınlar genellikle. tecavüz falan gibi olayları saymıyorum bile fark ettiysen...
istemeyen, yanlış bulan kürtaj yaptırmaz, bu onların hakkıdır, ama yaptırmak isteyenin de yaptırmaya hakkı olmalıdır, diğer insanlara kendilerini haklı göstermek zorunda dahi değillerdir.

konu o değil ki. şu anda da 3 aylık bebeği aldıramıyorsun zaten. 8-10 haftadan daha küçükse ancak... he ondan sonra yaptıran da vardır ama ona zaten biz de karşıyız. yoksa evet kimse "sevişelim de hamile kalırsam kürtaj yaptırırız" demiyor.

bu arada; ertesi gün hapı korunma metodu olarak görülmemeli. tecavüz sonrası, kondom yırtılması vs gibi durumlarda kullanmak için... yoksa efendim sevişelim arkasından ertesi gün hapı alalım olmuyor. olsa çok pratik olurdu ama çok zararlı olduğu için hiç önerilmiyor...

bu tip, herkesi ve her durumu kapsayacak uygulamalar, normal durumları değil, istisnai ve anormal durumları da kapsayacağı için genelde tepki alır. tabi ki "bile isteye korunmayıp da hamile kalan insanlar rahat rahat kürtajını yaptırabilsin" diye protesto edilmiyor bu.
ama doğum kontrol yöntemlerinin hiçbiri ama hiçbiri %100 etkili değildir. korunan kişinin de hamile kalma ihtimali vardır, tecavüze uğrayanın da hamile kalma ihtimali vardır.

ailemde yaşanan bir kürtaj hikayesi mesela; kadın 5 yıldır evli, çocuk sahibi olmak istiyor, korunmuyor. kocası bir gün eve geliyor ve pat diye "benim başkasıyla ilişkim var seni terk ediyorum" diye çıkıp gidiyor. bikaç hafta sonra kadın hamile olduğunu öğreniyor. naapsın? aile olmaya çalışan kadın, kendini aniden bekar bulduğunda çocuk doğurmak zorunda mı? o babasıyla büyütmeyi düşünerek hamile kalma kararı vermişti, hiç hesaba katmamışken bekar anne olmak zorunda mı?

bu bir kamu alanının genişlemesi, devletin heryere elinin uzanması, bunu ahlak üzerinden yapıyor gibi görünmesi. sizce de devlettin alanları yeterince geniş değil mi?

devletin özgürlükleri kısıtlaması olarak görmüyorum. hatta tam tersi, vatandaşların özgürlük kisvesi altında sorumsuzluklarını küçücük bedenlere ödetmesi olarak görüyorum. çorap söküğü diyen arkadaşa da empati yapmasını tavsiye ediyorum. bugün kendi tembelliği ve aptallığı yüzünden böyle bir karar alan insan bu rahatlıkla yarın öbür gün daha uç şeyler yapmayacağı ne malum?

şu duyurudan;

tecavüz olayına karşı çıkmam için tecavüze uğramış olmam,
hırsızlığa karşı çıkmam için hırsızlığa maruz kalmam,
enseste karşı çıkmam için enseste maruz kalmam,
cinayete karşı çıkmam için cinayete kurban gitmiş olmam,

gerektiğini anlıyorum.

vay anasını sayın seerciler.
aynı hava.. nefes almak.. israf.. tebrik..

bunu savunanların, ağızlarından salyalar çıkarak kurdukları cümlelerde insanın aklına inanın çook başka şeyler getiriyor, kişisel özgürlüklerin bu denli hafife alınmasını inanın kabul edemiyorum.
mevzu kürtaj değil mevzu kişi hak ve özgürlükleri, ama işin içine cisel ilişki girince mutlaka ahlak açısından da bakmak lazım, ahlak birtek onun üstüne, kadın bedeni aracılığıyla kurulur. pes, pes ,pes....

@holy senin gibi anlamak için başka organlarını kullananları görünce ben de aldığım nefese isyan ediyorum.

kürtajı tamamen yasaklamayacaklar zaten süresini 4 haftaya kısaltacaklar. doktor geçen tvde dedi 4 haftalıkken hamileliği anlamak çok zor. ki şu an 10 haftaya kadar yapılıyor ve geneli 8 haftalık iken oluyormuş.

ben de şahsen kürtaja karşıyım ama devlete ne aq. 10 hafta sınırı koymuşsun daha ne kasıyorsun. ayrıca bu kürtaj muhabbetinin de sırf gündem değiştirme olduğunu düşünüyorum. bir doktorlara danışır dimi, başbakan çıkıyor saçmalıyor, sağlık bakanı sıçıp sıvıyo. kasıtlı hareketler yani bunlar.

ayrıca korunmasız ilişkiye girenleri de anlamak mümkün değil bence de. ama şöyle bir olay var o bile tamamen koruyamıyor yani. ki ertesi gün hapı alsan da o bile kesin değil. yani kondomla ilişkiye girip ertesi gün hapı alsan yine de milyonda bir de olsa ihtimal var. o yüzden kürtajı tamamen yasaklamak kuzey kore'nin müslümanlısı olma yolunda atılacak büyük bir adımdır.

Bakış açın çok yanlış. Kimse kürtajın ne kadar ideal olduğunu söylemiyor. Her aklı yerinde insan kürtajın bir doğum kontrol yöntemi olmadığının da bilincinde. Ancak çocuk doğurmak, bakmak buna hazır olmak ya da olmamak bireylere özel kararlardır. Her doğum kontrol yöntemi 100% sonuç vermez. Ya da bir aksilik olur şartlar değişir: işten çıkarılırsın, eve haciz gelir, hastalanırsın vs; kendin çocuksundur bakmaya hazır olmadığını geç anlarsın, hamilelik sıkıntılıdır, annenin ruhsal fiziksel sağlığı(bebeğin de) doğuma ya da sonrasına müsait değildir. Sebebi ne olursa olsun çok kişisel şeyler bunlar ve bir başka otoritenin o kişinin kendi bedeniyle, hayatıyla ilgili böylesine önemli bir konuda söz söyleme hakkı olmamalı.

Burada asıl karşı çıkılan siyasilerin insanların yaşam şeklini bu derece kontrol etmeye, kendi etiklerini kabul ettirmeye çalışması ve bireylerin haklarını hiçe saymaları.

-ülkemin belli bir bölgesinde genç kızların ve hatta kız çocuklarının korkuç şekilde artan intihar oranı çok yüksekse ve bu kızlar sadece birer istatistik rakamı olarak yer alıyorsa kayıtlarda,
-çocuk esirgemelerin koşulları bu kadar ortadaysa, çevre esnaflar bile kontör karşılığı bu çocuklara bir sürü şey yapmayı kendisine hak görüyorsa,
-20 küsur kişinin tecavüzüne uğrayan bir kız çocuğunu koruyamıyorlarsa,
-kadın cinayetleri bu boyuta geldiyse ve artarak devam ediyorsa,
-karakolda kadın şüpeliyi (?) döven polislerin akibeti güzelce örtbas edildiyse,
-kadın sığınma evlerinin neredeyse tamamı kapatıldıysa,
-bu kürtaj konusuna karşıt fikir beyan eden bazı andavallar bile söz konusu partili bir bakanın eşinin tüplerini bağlatmasını karşı argüman olarak kullanacak, aynı mentalite ile karşılık verecek kadar eril( ve de geri zekalı) bir dile sahipse,
-töre indirimi gibi bir uygulama bu ülkede yıllarca uygulandıysa,
-evinizin önünde ki çöp kovalarına boyu yetmediği için içine girerek çöp toplayan çocuklar yaşıyorsa ülke sınırlarında,
-dolmuş kiralayıp sokakta yatmak daha katlanılabilir diye antalya'ya kışı geçirmek üzere giden sokak çocukları varsa,


ve bu örnekler daha geniş zamanım olsa sayfalarca çoğaltılabilecek kadar çoksa, kimse bana bu uygulamaların "ceninin hakkını korumak" adına savunulduğunu söylemesin. bunun 5 sene sonrası kadınlar araba kullanmasın, tek başına yolculuk etmesine gidecek. sakın bana ama ordu falan gibi bir söylemle gelmeyin.

keyfi olarak kürtaj yaptıran bir kadını canlandıramıyorum ben kendi mantığımda. varsayalım öyle, amma velakin sebebi, gerekçesi her ne olursa olsun herhangi bir bireyin ( kadın demeye bile gerek yok ) kendi bedeni üzerinde söz hakkı vardır. son söz kendisine aittir. kamu malı mıyım ki ben kamu benim bedenime dair karar verebiliyor?! zaten sağlık v.b. gerekçelerle gerekli düzenlemeler yapılmış durumdadır ve revizyona gerek yoktur. varsa da buna tıp eğitimi almış kişiler karar verir.

edit: ama diğer ülkelerde ki tecavüz mağduru kadınlar doğurdular ne var ki diyen şahıslar; o terk edilen çocukların 2 yaşında olanlarının dahi amerikadan gelen şahıslarca çocuk pornosunda kullanıldıklarına, kaldıkları yurtlarda ki müdürlerin bu işten zengin olduklarına dair çarşaf çarşaf haberleri okumuşlar mıdır acaba o zamanlarda, yoksa para saymakla mı meşgullerdi diye sorarım ben. insanlar pembe gözlük takınca dünyanın pembe olduğunu sanmıyorlar mı, çıldırıyorum.

@keltikfrost,

isyan etmek, ileriye götürüp adımlar atıp gelişilince bir anlama bürünüyor tabi.

hayatta insanların başına istemeseler veya her türlü tedbirleri alsalar dahi nelerin gelebileceğini düşünebilecek kapasitenin olmamasından başlayabilirsin belki. "yaştandır herhalde, o yüzden geçer bir süre sonra" diye düşünmeyi tercih ediyorum, ayıp olmasın diye..

zira hayatla ve insanoğluyla ilgili bu gerçeği; kendi başına ya da çevrende yakının olanların, sevdiklerinin başına gelerek öğrenmek zorunda da kalabilirsin...

Burada mesele düşünceni karşı tarafa zorla kabul ettirmek, üstelik te bunu kadın tarafını en aşağılayan bir biçimde yapmak. Bir karşı örnek vereyim; bundan bir süre öncesine kadar kadınlardan çok erkekler çıkıp kadınların başlarını örtme hakkını savunuyordu. Bu dönemde başı örtülü kadınlar derse alınmazken bu düşünceyi savunan erkekler derslerine rahatça giriyorlardı. Şimdi yine erkekler diyorlar ki "kadın kürtaj olmasın" ama bunu diyen / demeyenlerden peydahlanan çocuklar kadınların bedeninin içinde. Onun için diyoruz "bu kadınların seçimi olmalı " diye.

Seviş geçer panpa.

(git: www.againart.com)

ressam, müzisyen bestekar gibi sanatçılar serbest meslek erbabı olup, gelir vergisinden istisnadır. yani izne falan gerek yok. kimse de gelip senden vergi de isteyemez. isterlerse gelir vergisi kanunu 18. madde'ye göre yaptığım iş istisnaya girer dersin. şimdi açtım şükrü kızılot'un kitabından baktım.

kdv konusundan da aynen böyle olması lazım.

zaten dediğin gibi sokakta çizeceksen bu gezici zanaatkar oluyorsun. gezerek iş yapan adamların çoğundan vergi alınmıyor bu ülkede.

yağlı boya tablo mu yapacaksın? gitti gidiyordan şansını deneyebilirsin ya da gidip resim satan bir mağaza ile anlaşabilir, resimlerini onlara satabilir veya orada satabilirsin.

eğer çocuk kitabı resimlerim dersen, portfolyonu yayınevlerine bir bırak derim ben. çevre önemlidir bu alanda ama gerçekten iyiysen geri dönüş alırsın.

bir internet sitesi açarak resim satmak türkiye için kolay bir iş değil. en fazla portre işi alırsın arada bir, o da para etmez fazla. ama yabancı potfolyo sitelerine gönder yaptığın şeyleri, oradan müşteri bulma şansın daha fazla gibi geliyor bana.

son olarak en zorunu söyleyeyim; resimlerini müzayedelere sok. böylece yüksek gelirli alıcı grubuyla buluşur ve ciddi anlamda para kazanırsın. ama dediğim gibi çok zordor, birkaç kişisel sergi, birkaç ödül, kısaca iyi bir cv gerektirir.

ha ruhibirbanyo'nun dediği gibi bir yer ile aylık sabit ücretten anlaşırsan o zaman gelir vergisi ödüyorsun yalnız. sabit ücretten anlaşmayacaksın. parça başına yap:D

@ayiadam, ben sana kendi sorumu sorayım o halde dostum? diyelim düzenli müşterimiz olan bir kuruma, sürekli iş yapıyoruz. freelance tasarımcıyız ve sürekli işlerini yapıyoruz bir yerin, ama fatura filan yok. nasıl bir vergilendirmesi olabilir ki bu işin? ya da örneğin hoporlor dostumuz sabit bir ücret ile anlaştı bir resim resim mağazasıyla, ayda 3 adet yağlı boya tablo veriyor, 750 lira da para alıyor sabit. ama bir makbuz bir şey yok, olayı nasıl muhasebeleştirdikleri onları ilgilendirir değil mi? neye göre vergi alacaklar bizden?

şimdi gerçekten iyisen yap yani çevrenin sana moral vermek içi öyle demediğinden emin ol sonra daha büyük hayal kırıklığına uğrama
en temizi ufak rakı balık işine girmek usta şöyle çannakkale datça tarafı ucuzda

panpa şimdi sana sabit maaş verdiklerinde sen serbest meslak erbabı değil ücretli oluyorsun. o zaman da senin gelir vergisi ödemen gerekiyor.

yani olayı muhasebeleştirmesi gereken zaten kurum. eğer onlar seni işçi olarak gösterirse, zaten maaşından kesinti yapacaklar. sen zaten 750 alıyosan net, ödemedikleri vergi iş sahibine patlar, sana hiç bişi olmaz. ama mevzuat bilen bir muhasebecileri varsa, ressamı da yazılımcıyı da maaşsız iş başına para veriomuş gibi gösterir, deli gibi kaçar vergiden.

bunu ispat etmeleri, yakalamaları da çok zor değil ha. eğer böyle çalıştırdığınız birileri varsa söyliim kan çekerler. çok fazla ceza kilitliolar.

(bkz: dinle küçük adam)

henry david thoreau - walden
tolstoy - insan ne ile yaşar
tolstoy - diriliş

öyle sıkıntı olabilecek şeyleri sadece sözlüğe açık yapın. o zaman biraz daha tahammul edilebilir oluyo.

buluduğu eyalette yasalmış. hem olmasa ne farkederki. yasal kısmı bizle alakalı değil. etik kavramıyla ilgimiz var bizim sadece. bu etik kavram da kişiye ve topluma göre göreceli değilmi?

bağsurum var deseydim tutucu bi moderador tarafından kıçımdan bahsettiğim için etik bulunmayıp silinebilirmiydi?

("bağsur" değil zaten "basur")

basur ile kopya çekmeyi bir tutmak?

e siz yarın, bilmem ne ile adam öldürmeyi, hırsızlık yapmayı, insanları kandırmayı, ırza geçmeyi (kadın kuyruk sallamıştır kesin mesela?) da meşru görürsünüz?

aferin. zeki türk toplumu fertleri.

insanların toplum içerisinde kıçından bahsetmelerini frenleyen olgu da bazı kesimlerce etik çerçevesiyle sınırlandırılmış diye biliyorum.

tabusal alansa burası bileyim. ona göre konuşurum.

basur ile kopya çekmek kısmına gelince, isim ve eylemi kıyaslamaya kalkman hoş değildi. eylemleri kıyaslamalısın.

yani burda yayınlanmış birinin hakkını yiyen, yasalara aykırı ilk şey mi bu_? gayet de acil şu soruya cevap lazım dese hiç sıkıntı olmazdı. sınavdayım yazmış diye çıkıo bu yaygara. o zaman burda torrent istenmesine, şarkı istenmesine falan da karşı çıkalım. sonuçta onlar da yasalar ile korunuyor ve hak yiyoruz.

dahası sözlükte millet ankara'nın en büyük yavşağı, dersim'in en büyük yavşağı, selanik'in en büyük yavşağı diye başlık açıp kime olduğunu bildiğimiz şekilde sövüp duruyor. onlara sesimiz çıkmıyor ama.

tamam işte kendin demişsin; sınavda olduğunu söylemeseydin sorun olmazdı, o başlıkta da kim olduğunu söylemedikleri için sorun olmuyor. insanlar bilmedikçe her şeyi yapabilirsin bu dünyada; adam öldürürsün, hırsızlık yaparsın, kopya çekersin ama itiraf edersen yanarsın.

vış nereye bağladım ama anladın sen.

edit: ayrıca yasal olmayan her şey etik de değildir diye bir durum yok. en güncel konudan örnek vereyim; kürtaj yasaklanabilir ama gördüğün gibi etik olup olmadığı tartışma konusu.

1 saat önce yemeyi kes. yoksa dalak şişer.

ne yediğine de bağlı biraz. hafif şeyler yersen bir şey olmaz, yani maçtan yarım saat önce 2 elma yesen bir şey olmaz. ama yağlı ballı sofradan kalkarsan kafadan 2-3 saat lazım bence, 1 az.

biz arkadaş grubu olarak basketbol antrenmanlarından 20 dakika kadar önce tavuk döner yiyip ayran içiyorduk, bir halt olmuyordu ama. yaş 16'ydı.

2 saat önce yemeği kes. abartmayacak şekilde çikolata meyve yiyebilirsin bunun saatle alakası yok.. gazlı bir şey içme

maçtan önce yemek yiyip, maç esnasında vefat edeni duydum. en az bir saat önce kesmekte fayda var. önerim 2 saat öncesidir.

Spordan once yemek yenmez panpa. Saat isi degil bu bunye, metebolizma isi. Dolu mideyle zaten olmaz. Acsin mesela mactan once enerji verici meyve tarzi, bi muz bi elma.. biseyler atarsin.

en temizi maçtan 3 saat önce adam akıllı (hayvan gibi değil, doyacak kadar) karnını doyurmak. Ondan sonra maçta coşarsın. Dilersen maçtan 30-45 dakika önce. Snickers + burn çak. Kanatlanma ihtimalin var.

zaten olayı o. o çirkefi bastıracaksın. ama kabalaşmadan, itleşmeden, sakin sakin bastıracaksın. toplu mülakatta genelde bir vaka verilir, bunun sonucunda 1-2 şeye grupça karar vermeniz gerekir. önemli olan eşit söz almak, artistleşeni bastırmak ama en önemlisi süre bitene kadar topluca bir karara varmak. toplu bir karar çıkaramazsanız elendiniz diyebiliriz yani. sakın pısmayın, aktif olun ama kaba da olup milletin sözünü bölmeyin.

Nasıl oturup kalktığınıza, kendinizi ifade şeklinize bakarlar. Kendinize güvenip güvenmediğinizi anlamaya çalışırlar. Elinizi ayağınızı nasıl koyduğunuzdan, kurduğunuz cümlelere kadar bir çok noktada değerlendirilirsiniz. Grupça karara varabilmek o kadar da önemli değildir. Önemli olan, diğerleriyle saygılı ve düzgün bir iletişimde bulunabilmek ve kendinizi, özgüveninizi de ortaya yeterince koyacak şekilde, düzgün bir şekilde ifade edebilmektir. "Senin dediğin doğru değil" demek yerine örneğin, "X hanımın söylediği de mutlaka doğru ancak olaya farklı bir açıdan bakarsak böyle böyle olur ve bence bu duruma ilişkin önemli olan budur" demek çok daha yerinde olur. İnsanlara mümkün olduğunca isimleriyle hitap etmek, çok sessiz kalmamak ama kesinlikle çok konuşmamak gerekir. Birileri baştan liderliğe soyunmaya, her şeyi yönlendirmeye kalkar, o siz olmayın. Kendinizi, yeri geldiğinde yeterince kuvvetli bire şekilde ifade edin yeter.
PS: Hiç başarısız olunmamış birden çok kurumsal tecrübeye dayandırarak yazıyorum bunları. Ayrıca az buçuk HR okumuşluğum da var ve okuduklarım da bunları destekler nitelikte.

kitabın arasına koyarak ptt ile.

bankaya söyle, direk onlar yollasin yurtdisi adresine. yapiyorlar.

durum negatif

evet dün bir hız artışı olmuştu; ama şimdi yine eski haline döndü. )-:

i.imgur.com

bana bi guzellik yaptilar herhalde. gerci bu guzelligi simdi gider gelecek ayin kotasina koyar bunlar.

geçen ay da böyle olmuştu son gün öğleden sonra artmıştı.

yağ basmışlardır.
img5.mynet.com

aa evet söylemesen farketmeyecektim. 5 mbite çıkmış benim de. yarın da normale döner 8 olur heralde.

ben de demin film indirirken fark ettim. 70-80'lerle indiriyordu tin tin. sonra bi baktım indirme bitmiş. 800 küsürlerle bitirmiş. ben de şaşırdıydım.

nazar degdirdiniz be abi :( gitti yine. tuh. neyse arada 2-3 gblik bekleyen verim indi hic yoktan.

2. üniversiten olması onları ilgilendirmiyor ki o yüzden yazmıyordur. sen kazandıktan sonra, verirler bence mutlaka.

Öyle bir şey geçmiyor kılavuzlarda falan, yoktur herhalde ama birinci elden öğrenmekte yarar var tabii.

Eskisi gibi değil yalnız burs olayları, çoğu vakıf üniversitesi sıralaması ilk 10000 olup kendi üniversitesini tercih edenlere "cep harçlığı" adı altında hoş bir miktar veriyor. Koç ve Bilkent için yıllık 4000-4500'yi buluyordu. Son bir-iki senede başlanmış bu uygulamaya, adam akıllı da araştırmadım ama bir bakının.

Edit: Aklıma şimdi geldi, Bilkent'te derslere %90 oranında devam zorunluluğu var kağıt üzerinde. Ancak hocalar esneklik sağlar mı, bilemem.

ayrıca askerlik denilen olayı da es geçmişsin. sen oraya başvurunca hop kanka dur bakalım diyecekler askere alacaklar seni.

@ayiadam tecilliyim şu an , üni.yi kazanıp sonra -1 sene okuma periyodunda askerlik sorun değil. askerlik zamanı 1 sene dondururum , kolay o işler.

ben öyle olacağını zannetmiyorum ama konuya da hakim değilim.

Askerlik şubesi ikinci 4 seneliği bitirmeden askere alıyor, tecil ettiremiyorsun okuyorum diye. 2. sınfıta falan alırlar yani.

@roket adam , 2. üniversitenin tecil ettirmediğini biliyorum. askere gideceğimde okulu bir sene dondururum geldiğimde devam ederim.

bildiğim kadarıyla bu sizden kaynaklı. duş aldığınızda suyun sıcaklığından dolayı oluşan buharın gideceği bir yer yoksa, yani havalandırma iyi değilse, su buharı tavana yapışıyor ve rutubet oluyor. duş alırken varsa pencereyi açabilirsiniz, mümkün olduğunca havalandırın banyonuzu.

Sorun üst kattakilerin derzlerinden kaynaklanıyordur, fayans aralarına derz çekilmeli ayrıca üst katın duş teknesindeki çatlaklardan su sızıyor olabilir, çözüm ise sadece duvar boyası degıl hem üst katın banyodaki düzenlemelerinin yapılması(derz, boru değişimi vb.) hem de sizin tavana konple sıva artı tabii ki boya yapılması, büyük ihtimalle boyanın altındaki sıva da kalkmış durumda olacaktır. Hatta böyle giderse donatılarınızı gormeye başlayabilirsiniz.

Edit: fotoğraftan net göremedim ve onların kabarmalar olduğunu varsayarak yorumladım.

Yukarıdaki daireden ya da tesisattan olsa kabarmalar olabilirdi küf ya da mantar yerine.
Size tavsiyem duş alırken utanma sorunu yoksa kapınızı biraz açık bırakmanız, küflü yerleri çamaşır suyu ile silip orayı antibakteriyel boya ile boyamanızdır.

ss screen shot demek. sizinki bildiğiniz fotoğraf.

1. üstkattan nem geliyor.
2. nem.
3. üst katın bakım yaptırması sizin de sıva + boya.
4. üst katın bakım yaptırması.

tavan kaplamaları var onlardan yaptırabilirsin pencere yoksa kapıyı açık bırakın duştayken.

bence de üst kattan olsa durum farklı olurdu. bu kadar kucuk bolgelerle kurtulamazdiniz. soylendigi gibi sorun havalandirmadan olabilir.
donatiyi gorursunuz diyen arkadasa da oehh demek istiyorum. hadi nemden sıva kabardı dokuldu, betonu napicaz peki.

hem inşaat mühendisiyim, hem de aynısı evimde oldu diyorum o zaman sayın sAINT ve evet donatıları görebilirsin binanın yaşı fazla ise kalıba ve paspayına dikkat edilmemişse olabilir gayet.

bizim tavanın hepsi öyle. üst kattan değil o sizden. buhar çıkacak yer bulamıyor oraya yapışıp öyle yapıyor.

futboldan anlamam ama asiste eden asisttir bence. yani yönlendiren, yön veren.

pası alman yeterli, bütün takımı çalımlasan da asist oluyor.

Gol pasına asist deniyor. Sen topu alıp 11 kişiyi çalımlarsan asist olmaz. o bireysel yetenek olur.

golden bi önceki pas asisttir. kaleci dikti ileri sen aldın vurdun gol. asist kaleciye gider.

@micro'cuğum, söyle de öğrenelim biz de. bak biri çalımlasan da olur diyor, diğeri ilk vuruşta diyor.
ayrıca pes'te de ilk vuruşta atman gerek sanırım. yoksa asist olmuyor.

@skywalker kaleciysen dediğin doğru. ama oyuncunsan 11 kişiyi çalımlamadan önce birinden topu alman gerekir. o topu aldığın adama asist yazılır.

futbolda daha once tartisildigini gormemistim, normalde basketbolda cok tartisilir bu =)

aslen golu atman icin ekstra caba sarf etmene gerek kalmayacak sekilde verilen pasa asist denilir. yani sen aldin ipe dizdin adamlari o zaman asist olmuyor.
sorun tam da burada cikiyor iste. bunun zorluk seviyesini oradaki birileri belirlemis oluyor. basketboldaki istatistikler boyutunda bu cok tartisilir. bazi zor durumda verilen pasi asist yazarlarken bazilarini yazmazlar.

pasi vermen yeterli diyen arkadaslara gelsin bu: eger boyle oldugunu dusunuyorsaniz acin da bi asist kralligi yarislarina goz atin.

yahu pası alman yeterli demek ne demektir yav. Asist golden bir önceki pas demektir yok pası aldın gittin 10 kişiyi çalımladın üstüne gidip ekmek arası yedin geldin golu attın asist sayalım pası atana. Oldu. Messi'ye atılan her pas asist sayılırdı o zaman adam gidip golu atıyo ne de olsa dimi. Hey Allah'ım. En fazla şuna izin verilir: Golü atan oyuncu asist pasını alıp sonra 2 3 adım attıktan sonra golu şutlarsa bu da asist sayılır.

@rony aynı şeyi söylüyorum hacı. Gol vuruşu öncesi alması gerek pası. Ya da bazı durumlarda top kontrolune göre topu önüne çekmesi yahut doğru ayağa alması ve vuruş açısını iyileştirmesi esnasında yaptığı ekstra hareketler ve buna bağlı olarak1&2 kişiyi oyundan düşürmesi de asisti bozmuyor.

kabaca kuralı onun 5 adım. 5 adımdan fazlası, 1 adamdan fazla kişiye atılan çalım falan hepsi asist olmuyor. maç içinde dediğime dikkat edin yazmıyolar asist.

spekülatör olmak için çok fazla para lazım. şimdi sen 2 liralık kağıdı, 2.2 den satışa koyuyorsun. tabi bu kağıttan bir sürü var sende. arkadaşın da o kağıdı alıyor. sonra o koyuyor 2.3den sen alıyorsun. tabi böylece kağıdın değeri diğer kullanıcalara artacak gibi geliyor. sonra sen 2.4ten koyunca arkadaşın değil başka adamlar alıyor. ve durduk yere kağıt başına 0.4 kazanmış oluyorsun. en basit spekülasyon bu.

Bu kadar basit olmuyor ama çoğunlukla, değil mi?

düzgün bir kontrol sistemi olmazsa bunu daha da basitleştirip kendi verdiğin satma emrini kendi verdiğin alım emriyle eşlersin. tabi bunu yiyen çıkmaz.

şimdi mesela 0.5 lik bir kağıdı yavaş yavaş almaya başlarsın 50-150-250 adet derken kesin birileri bu kağıda yatırım yapılıyor zannedip kağıdı almaya başlarlar. Senin kağıt oldu mu 1.5 ve senin maliyetin atıyorum 0.9larda olsun. kağıt 1.5 olmuşken hoop elindeki binlerce kağıdı aynı anda satarsın ve kağıt tekrar aynı değer geri düşer. aradaki senin karın olur :)

@ayiadam, manipülatör değil mi onu yapan ya, emin olmadığımdan soruyorum.

sıradan yatırımcıdan farkları aslında "trader" olmaları; yani sürekli ekran başında olmaları, kendi işlemlerini genelde borsaya direkt bağlı broker terminalleriyle yapmaları. ayrıca senelerdir bu tarz hisselerde oldukları için "tahta yapmak" denilen kavramı uygulamları yöntemleri bilmeleri. çok fazla parası olması gerekmez evet çünkü gün sonunda kapatılmak şartıyla 1-10 a kadar kaldıraç imkanı verebiliyor.

yani 30 bintl si varsa sanki 300 bin tl varmış gibi işlem yapım günde nerdeyse 1.5 milyon işlem hacmi yapabilir. eğer tahta yapma işine giricekse bir kaç farklı yerden emir gönderip bazen alan da satan da kendisi olabilir. hatta işi abartıp 4-5 kişi birlikte çalışan bir şekilde emri takip edip belli miktarlarda işlem yapıp misal sürekli 877 lot, 1333 vs yabancı biri geldiği zaman sert hareketler yapmak.

yada hisse derinliği göremeyenler için "lamba yakmak" denilen ve hissenin satışta görünmesini sağlayan sürekli 1 lotluk 2 lotluk satışlar yollamak vs...

tabi burda spekülatörler manipülatör birbirine karışıyor. spekülatör anlık işlem yapa yukarda "trader" diye anlattığım kesim. bunlar genelde önlerine artan azalan hisse listelerini açar biraz haraketlenen listede kaldıraç kullanarak 1-2 kademeye oynar. yani fiyat adımı 0.01 olan bir hissede 20000 bin lot la 2 kademe gitse 400 tl yapar zaten. ayrıca açığa satış imkanı vardır.
bunun yanında matriks vsden geçen sermaye artırımı temettü vs gibi haberleri anlık takip edip herkesten önce okuyup hızlı hareket eder.

sormak istediğim iki şey var;
1) yatırımları sabit mi kabul ediyoruz?
2) vergi oranı mı %20 yoksa gelirimizin %20'sini mi vergi olarak veriyoruz? (demek istediğim eğer vergi oranı %20 ise t=0.2 olur; ancak gelirin %20'sini kullanıyorsak t=0.8y olur. ona bir bak.

şimdi basit bir çarpan sorusu bu aslında.

1/(1-c(1-t)) yapıcaz. 1-t=0.8 c(1-t)=0.6 1-c(1-t)=0.4 1/(1-c(1-t))=2,5

1)delta y= 200*2,5=500

2)T'yi bulucaz yani delta y'den dolayı elde edilen vergi gelirini. 500*0.2=100
G=200
T-G=bütçe dengesi= 100-200=-100

@doktor
hocam teşekkürler cevap için, fakat sorunun tamamı bu, hocanın verdiği not kağıdındaki çözüm de şöyle, ona göre çıkarabilirsin belki
i.imgur.com

@ayiadam
hemen bakıyorum çözüme, çok çok teşekkürler :)

hocanınki ile birebir aynı gördüğün gibi. takıldığın yer olursa sor.

hazır dondurulmuşları var

www.topshop.com.tr

pazarda markette bunun çakmaları ucuzları var kap bi tane.

tupperware in yanılmıyorsam salataci adında bir aleti var. ipli falan bir şeyi de var. superler otesi

nicer dicer var ama yani çekilecek çile değil. özellikle soğan ve domates için. yani onları doğramak bıçakla 15 dk alacaksa aleti temizlemek 30 dk alıyor. hiç kasmaya değmez. biz de var duruyor 3 senedir. evden kimse kullanmıyor, çünkü kural var kullanan yıkar.

@ground: bu mu bahsettiğiniz şey: www.tupperware.com.tr

bir edit ekledim en başa

sorun çözmekten çok uzlaşmaya varmak anlamında. o yüzden öyle kullanamazsın.

"bir meselenin halli"

please solve my question

solve'u kullanmak istemiyorum pek. biraz resmi bir yazı ve kimse cevaplamak, çözmek zorunda değil, başka bir şey vardı bu manada kullanılabilen hatta dilimin ucunda ama hatırlayamıyorum.

resolve, resolution

respond,

reply,

question orda çok sorun anlamı vermiyor. issue derseniz çözüme daha yaklaşmış olabilirsiniz.
settle uzlaşmak anlamında genelde dispute ile kullanılır, meseleyi tatlıya bağlamak da denebilir.
"sorumu çözün" demek için could you please help me solve this question diyebilirsin.
"sorunu çözmek" manasında ise resolve this issue/problem diyebilirsin.

türk mantığı ile düşünüyorsun ondan olmuyor.

karnımın acıkması olmuş mesela. teknolojinin gelişmesi advances in technology. ahmetin gelmemesi ahmet not coming olabilir. birebir çevirmeye uğraşmak hep zorlayıcı olur. ingiliz gibi düşün türk gibi değil.

yabancı dil öğreniminde yapılan en büyük hatalardan biri hedef dili kendi dilin üzerinden anlamaya çalışmaktır. türkçe karışık bir dil. sıfat-fiil var, isim-fiil, isim tamlaması, sıfat tamlaması, tamlayanı bilmem ne olan sıfat tamlaması vb...

şimdi bunların ingilizce karşılıklarını aramaya kalkışırsan başlamadan kaybolursun. o yüzden bol bol okuyoarak ve dinleyerek ingilizce kelime kalıplarını oturt zihninde.

yani diyorsun ki "ahmetin gelmemesi beni üzdü" için "i am sad to see that ahmet didnt come" gibi orijinalinden bence çok farklı bir biçimde çevirebiliriz? çok zor bu yav

i am sad that ahmet didnt come. niye araya to see sıkıstırdın araya.

internetin kolay erişilebilir olması

accesibility to internet dersin. orda hangi kelime sıfat hangisi isim onu bilmen lazım.

-masi -mesi ile biten kelimeler "noun" haline getirilmis fiillerdir genellikle.

bu ya, "gerund" yani to come'dan coming'e donusturme,

ya, to develop'tan, development'a donusturme, to refuse'dan refusal'a donusturme,

ya, fiili hic degistirmeden, "noun" olarak kullanma (access orneginde oldugu gibi)

olur. unuttugum baska ornekler mutlaka vardir ama temel hareket, fiili isim yapma uzerine kuruludur.

hangi -mesi'yi/-masi'yi nasil isim yapacagini, senin "usage" bilgin belirler. kafana gore yapamazsin. yaparsan, "onu oyle demezler" lafini yersin.

hangisinde nasil cevirecegini, zamanla ve tecrubeyle oturtursun.

teknolojinin gelismesi technological development veya daha dogrusu, development in technology olabilir.

yes, easy access TO internet made hede höde, by the way...

bonus: (bkz: çeviri kadın gibidir)

Bu biraz da şuna benziyor:

4-5 yaşlarında ben ingilizcede Türkçe'ya karşılık bir harfin olduğunu zannederdim. Yani diyelim ki e için a, l için p gibi. harfleri değişitirip diyelim ki elma için "aple" dediğini zannederdim. yahu ne kadar zor olabilir, kaç harf vardır ki hepi topu? diye düşünürdüm.

Bu aslında benim zannımın gelişmiş hali. Tamamen farklı bir kültürel geçmişten ve dil yapısından bahsediyoruz. Haliyle, dilin bütün yapısı farklı. Birebir çevirmek doğru da değil, hoş da değil. Bu cümleleri kurunca garip garip bakarlar. Aynı şekilde, nasıl ki biz "kurumsal şirket türkçesi"ni çok garipsiyoruz, aynı şey.

"he is mad-blooded and everything is coming from his hand." tarzı bir yazı vardı. bu da öyle çevirmeye benzemiş.

sphotos.ak.fbcdn.net

phrasal verb kullanımını arttırırsan konu kendiliğinden çözülür.
ahmetin gelmemesi beni üzdü= i am disappointed that ahmet didn't turn up. vs.
olabildiğince phrasal verb kullanımlarına çalışmanı tavsiye ederim.

Cümlenin nesne kısmında şöyle oluyor sanırım
isim + to + fiil
This situation caused him to loose his mind.(Bu durum aklını kaybetmesine yol açtı.)

Cümlenin özne kısmında da "İSİM's FİİLing"... Yani
His bahaving careless made me put off him.(Onun umursamazca davranması beni ondan soğuttu.

hukusal olarak bilmiyorum da %99 ya o yeni şirketten alırlar ya da dava sona erene kadar hakimden şirketlerin birleşmesini durdurma kararı isterler. ayrıca muvaazalı olur o satış işlemi. kesin patlatırla ya. bişi değişmez yani.

ABC'nin tüm varlığını satın aldıktan sonra ABC'yi kapatmayacaklarsa zaten bir şey değişmez.Borç yazılır, haciz gelir, bir şekilde para alınır.Kapatılacaksa da izin verilmez diye düşünüyorum.Hakkında 1 adet sonuçlanmamış dava var çünkü.Hukukçu değilim.

birleşme yok burada, birtakım varlıkları satın alacak, ABC nin içini boşaltmak bi nevi.
ABC kapanmayacak birde, aynı faaliyetine devam edecek.
Burada benim asıl kafamı kurcalayan iki şirketin de aynı şahısların kurmuş olması.

Hukukçuyum. Olmaz bu sistem. Muvazaadan tutturamasalar tasarrufun iptali davası açarlar yine alırlar. Uzun uzun açıklamayacağım ama kesinlikle yırtamazsınız bu şekilde.

Vakit gazetesi eskiden şöyle yapıyordu tazminat davalarından yırtmak için: Vakit gazetesi mahkum oldu diyelim, hemen gazeteyi kapatıp misal ÖzVakit(Öz yazısı minicik tabii) diye gazete açıyorlardı. Bu böyle sürüp gidiyordu falan. Ben Emin Çölaşan'ın yalancısıyım tabii, o zamanlar hukukçu değildim ne dese inanıyordum :)

P.S: Tik atmayanları sevmezler buralarda.

biraz akıllı davranıp ortaklık yapısında değişiklik yapıp satışları da aracılar ile yaparlarsa olabilir. yoksa aynı ortaklık yapısı ile olmaz.

yani bunu başarmak için abc a.ş. t,y,u,ı,o kişilerinin ise xyz a.ş. g,h,j,t,y, kişilerinin olmalı. ayrıca abc a.ş.'nin mal varlıklarını qwe a.ş., rty a.ş, hasan gerçek kişisi ve mahmut gerçek kişisi arasında dağıtıp sonra yavaş yavaş toplamanız lazım.

uğraştığınıza değer mi, bir bakın derim.

@eksi sozluk e bir daha geldim ister aynı şahıslar olsun ister farklı hiç fark etmez. Dedim ya, muvazaalı olmasa da o parayı geri alacaklar.

Kaldı ki şöyle düşünün:

ABC'nin varlıklarını sattınız. İlla ki karşılığında para almanız lazım. O zaman parayı haczedecekler. Parayı harcadınız mı? E mal aldınız o zaman. Bu mallar haczedilecek. Bu işleri yaparken bir mala çok fazla mı para ödediniz ya da bir şeyi çok ucuza mı sattınız para kaçırabilmek için, e muvazaanın varlığını kendi elinizle ispatladınız, tebrikler. ABC'nin XYZ'ye malvarlığını hibe etmesi lazım sizin sorduğunuz soruda, ki ettirmezler merak etmeyin. Söke söke geri alırlar. Miktar ciddiyse birazcık paranıza kıyıp bir avukata danışın derim, o bir yol bulur.

P.S: Bilmiyorsan, muvazaa diyip durduğumuz şey bir anlamda hileli işlem işte.

şimdi güncel bilgilerle tekrar editliyorum. Siz hukuçularda varken;
ABC AŞ- a(yönetim kurulu başkanı) b(başkan yardımcısı) c d e şahıslarının üzerinde

XYZ AŞ- a(yönetim kurulu başkanı) b(başkan yardımcısı) x y z şahıslarının üzerine kurulmak üzre

Satışlar gerçek olacak bu arada. Tazminattan yırtmak değil, bir milyona yakın tazminat davası. Direk işleyen sistemin üzerine mühür vurmasınlar, sıkıntılı bir süreç de olsa yavaş yavaş ödeyelim mantığındayız.

Ayrıca @terelelli olmaz demişsiniz ama vakit gazetesini örnek vermişssiniz, çelişmiyor mu? Ben mi birşey kaçırıyorum.

@arden v2 şöyle çelişmiyor:

1- Ben Vakit olayını bilmiyorum tam, hatırladığım kadarıyla böyleydi ama çocuktum o zamanlar. Emin Çölaşan köşesinde bu şekilde anlatıyordu ben de inanıyordum :)
2- Vakit gazetesi gazeteyi kapatıyordu diyorum bak, siz ABC açık kalacak diyorsunuz. Aynı şey değil.

Hah bak zaman kazanmak istiyorsanız, bu iş size bayağı zaman kazandırır eyvallah. Tabii ileride ödeyeceğinizde faiz de biner. En iyisi anlaşmaya çalışmak gibi geldi bana. Sulh olmayı denediniz mi?

Ne münasebet!

1 - Satılan her malın parası ödeniyor mu sanıyorsunuz siz kuzum? Borçlu olarak görünmeye devam etmesinde bir sakınca göremiyorum aradaki alakasız (tüzel veya gerçek) kişilerin.

2- ABC A.Ş.ye gelen parayı bir biçimde şirketten dışarı çıkarmak gerekecek. Bu durumda da hatrı sayılır bir masrafınız olacak. O da sıkıntı. Değer mi, oturup hesaplayın.

İyi bir YMM ve iyi bir avukat bulursanız, bence bal gibi olur. Hatta, ben yapacak adamlar bulurum bu işi. O derece iddalıyım.

şimdi bu işin detayı çok uzun.
Aslında karşı taraf çekleri ödemedi, biz haciz koyduk. İş bitti.
Onlarda iş bitmedi diye tazminat davası açtılar, zarara uğradık bakımına.
hakimi satın alacak güçteler, holding karşı taraf.
Avukatımız var, YMM imiz de var. Onlar bize bu yolu önerdi.
Gel gelelim ben ortaklarından biriyim ama yine de pek mantıklı gelmiyor. İner çıkar tarafı yok gibi.


İki şirketinde Yönetim Kurulu başkanı ve başkan yardımcısı aynı.
Değer mi? Değer, tazminat davası kalkarsa eğer, haciz konulan 800binliralık malları alabileceğiz.

Ayrıca Gerekirse ABC yi kapatırız. Sorun tamamıyla hallolacaksa.

dar kapsamlı benim bildiğim m1 oluyor ama neyse. genişte m2 oluyor ama m3 diye hesaplayayım. sen m4e gitmişsin ama

ona göre cevaplıyorum

dar= dolaşımdaki para+vadesiz mevduat= 12+30=42

geniş=m1+ vadeli/tasarruf mevduatı+(kamu mevduatları+MB mevduatları)=42+60+20+2=124

eğer m2 istiyorsan parantez içindeki kısmı çıkar yani 20yi. ben burda bankaların nakit rezervini b tipi likit fon olarak kabul ettim. onu da çıkar. m2 olunca cevap 102 oluyor.

beyin otomatik siliyor onu görüntüden. dikkat edersen sen de burnunu sürekli görüyorsun ama beyin kaldırıyor.

gergedanın boynuzu burunla karşılaştırılamaycak kadar büyük ama. yine de olur mu acaba? bununla ilgili bir kaynak da bulamadım.

farketmez, oluyor, hem boynuzu bizim burundan daha büyük olsa bile gözlerinden uzaklığı dikkate alınırsa gergedan boynuzunu bize göre daha küçük görüyor bile olabilir.

gergedanların gözleri oldukça kötü görür. işitme ve koku alma duyuları gelişmiştir. bu durumda boynuzun görüş açılarını bozması etkili olmuş olabilir.

bilmiyorum gergedan resmine yada canlısına dikkatle baktınız mı ama gergadanların gözler, boynuzlarını kesinlikle görmez. çünkü gözler inanılmaz derecede yanda ve dışta. hatta gergedanlar tam olarak burunlarının ucunu ve o doğrultuyu göremez. ben çocukken bir belgesel vardı orda her gün bi hayvanın görüşünü gösteriyorlardı. işte orda gergedan yanlara doğru çok geniş bi açıyla görürken ilerisini tamamen göremiyordu. zaten kör sayılabilecek derecede kötü görüyorlar. burunları çok iyi koku alıyor.

abi o hayvanların gözleri bizimkiler gibi ön tarafta değil, yan taraflarında gibi.. bence açı itibariyle çok kenarda olacağından görüşünü engellemez..

upload.wikimedia.org

@tasa oturma soguk ceker

Evet, Selçuk Erdem'in internette bolca çalınıp çırpılan bir karikatürü...

@sli

Cidden de fazlasıyla yanda, ya görmüyodur, ya görüyordur da beyin siliyordur, ya da görüyorsa bile çok dert değildir; zira çok geniş bir görüş açısı var...

abi bu iktisat değil management science. solver ekle excel'e denklemleri kur o çözer sana.

La'grange'la çözülecek bu.

amaç fonksiyonu: min (60x+20y)
kısıt fonksiyonları: x+y>=35, x>=42, y>=30, x+y>=13

La'Grange fonksiyonu:

L= 60x+20y-k1(x+y-35)-k2(x-42)-k3(y-30)-k4(x+y-13)

L'yerine onun bir sembolü vardı, onu şeediver; k'lar yerine lambda geliyordu genelde. Bu fonksiyonda L, x, y, k1, k2, k3, k4'e göre türev alıp hepsini sıfıra eşitle; oradan çekeceksin X ve Y'yi. k'ların işaretleri eksi miydi artı mıydı onu hatırlamıyorum ama miktar olduğu için pozitif olacak hâliyle, ona göre değiştirirsin.

Edit: Hocam biraz şeettim ama geçen yılın bahar döneminde alınca dersi kafada pek bir şey kalmamış. Bu kısıtlar küçük eşittir olduğu için iki ihtimal oluyor; ya kısıtın türevi sıfıra eşit olacak ya lambda sıfır olacak.

Elimizde x+y=>13 ve x+y=>35 gibi iki kısıt var birbiriyle ilişkili, 13'e eşit-büyük olanı siktir eyliyoruz hâliyle. Kalıyor üç kısıt.

Burada ikiye ayırıyorum ben fonksiyonu; diyorum ki I.'de k1 kısıtını esas alacağım. Öyleyse x+y=35 dersek x=42 olamaz, hâliyle k2'yi attık. k3 hâlâ devrede olduğu için y=30, x=5; ancak bu k2'yi sağlamadığı için optimal değil.

II.'de k1'i atıyorum beyin bedava deyip. Hâliyle x=42, y=30 çıkıyor.

Beyin hakikaten bedava sabahın bu saatinde iktisatla uğraşınca. O değil de soru eksik yalnız bence, onu da göz önünde bulundur. Sırf birim maliyetleri verip minimum maliyet nedir diye sorulmaz bence.

sebebsiz yere zenginleşme borçlar hukukuna göre suç oluşturur ve zoralım olur.
ikincisi için ise bir şey diyemeyeceğim yasadaki ilgili maddeleri bilemediğimden dolayı yorum yapmıyorum.

ikinci soruya da ben cevap vereyim görevin değilse hiç bişi yapmak zorunda değilsin. tabi yetkili yerlere haber vermek dışında.

mesela yangın çıktı. adam yangında tavandan düşen tahta kirişin altında. sen girip kurtarabilirsin çok rahat. ama uyuz olduğun için itfaiyeyi arıyosun gelsin onlar kurtarsın diyosun.

ikincisi içinde ceza hukukuna göre ihmal suretiyle kasti adam öldürme suç doğurur.

@free bird dediği gibi bir şey yapmayarak da suç işlersin

2 çocuklu, hafta sonları sinemaya tiyatroya giden aile geliyor aklıma.

patriyarkal ailenin dönüşmüş halini anlıyorum ben. evet şehirde yaşayan daha çok. bireyselliğin arttığı, baba otoritesinin hemen hemen ortadan kalktığı, kadının da bağımsız olduğu, kararların ortaklaşa alındığı aile.

imojeen +1

modayı takip eden aile geliyor aklıma nedense. moda-modern

modern aile denilince benim aklıma sanayileşmiş çağdaş toplumlarda, özellikle kentlerde geniş aileler yerini giderek küçük ailelere bırakmıştır ve aile bireyleri, üretimin aile dışında yapılmasından dolayı, ev dışında çalışarak bağımsız hale gelmişlerdir. bu durum, geniş ailedeki katı alt-üst ilişkilerini ortadan kaldırır ve ailede daha eşitlikçi ilişkilerin oluşmasını sağlar. çocukların bilgi ve beceri edinmelerini, toplumla bütünleşmelerini sağlama işlevini üstlenen aile, bireyin geleceğinin bir parçasıdır.

kısacası kapitalizm sonrası geniş aileden çekirdek aileye geçmiş ardından bireyler aile dışı üretim sonrası bağımsızlaşmış simetrik ilişkilerden oluşan ailedir.

a. giddens'ın aile ile ilgili yazıları olması gerekiyor modernite ve aile diye ondan yararlanabilirsin.

imojeen+1
Demet+1
ayiadam+1

mahalle ya da toplum baskısı dediğimiz şablonlara takılıp kalmayan, açık görüşlü, 3-4 taneden fazla çocuğu olmayan (ki bu rakam ekonomik refah düzeyiyle alakalı bence), çocukları arasında cinsiyet ayrımı yapmayan, kadının meta ya da hizmetçi kategorisine konmadığı, kadının söz hakkı olduğu bir aile.

modern aile deyince aklıma direkt haneke filmlerinde çizilen aileler geliyor

benim aklıma anne ve babanın aktif olarak cocukla zaman gecirdigi aileler geliyor. cocugun sadece tv karşısına falan bırakılmadıgı, anneyle kurabiye pişirdiği, gezmeye dolaşmaya gittiği, babanın kızıyla/ogluyla sadece işten sonra gozunun acık oldugu 5 dkda degil, başka zamanlarda da vakit gecirdigi aileler..

halisünasyon değil bildiğimiz köpeği cilalayarak ve sağlam yetiştirerek o hale getirmiş henry baskerville. orjinal kitap hikayesi öyle. dizileri filmleri bilemem

dizi de adam köpeği salmış. orda da deneyler falan var ya köpeğe töbe yarabim bişiler olmuş.

hikaye ise inancsiz devenin dediği gibi. ama cilalama yok fosfor sürme var :D

fosfor aynen cila ne ya eahueah:d

Bence yeterli. Ama aklında yoksa, soğutucu da kesinlikle almalı, skyrim gibi oyunlar laptop ı çok ısıtıyor, oynadığından birşey anlamaz yarım saate bir kapanır yoksa.

Tabi asıl tavsiyem laptop yerine direkt masaüstü alması olur sırf oyun için istiyorsa. Laptopın fanını temizlemekti soğutucusuz dize alamamaktı şarjıydı bataryasıydı derken fıtık oluyor insan.

nolmus yani +1

oyun oynayacaksa masaüstü almalı. soğutucular da ayrıca laptopu çok yıpratabiliyor ve daha iyi çözünürlüklü bir masaüstü alabilir o fiyata. saygılar.

masaüstü +3

işlemcisi falan aynı ama 6 gb ramli, gt555 li lenovo var çok rahat oynuyorum.

beyler bayanlar yeni bir bilgisayar hele ki yepisyeni ise oyun oynarken ısınmaz. 1,5 sene içinde ısınmaya başlar. hele ki i7 2 gb ekran kartı falan o bilgisayar skyrimi uçurur. ama uzun ömürlü olmaz. 2 sene sonra oyun oynarken kapanır. o yüzden her zaman masaüstü. 5 senelik ortalama bir masaüstü ile skyrimi rahat rahat oynayabiliyorum.

O seviyedeki bir i7 oyun oynamak için çok iyi bir tercih değil. Çekirdek hızı daha yüksek olan i5 dizüstülere bakmanızı öneririm. Fiyat anlamında da bütçe dostu olacaktır.

1376*768 çözünürlükle gt630m ile her halükarda skyrim oynarsınız, herhangi bir zorlama olmaz. Ben aynı işlemci ve ram'le gt 555m de 1600*900 çözünürlükte hight'ta oynuyorum. ortalama 30-40 fps alıyorum.
İşlemcisinden dolayı laptop fazla ısınacaktır, bunun için soğutuculara bakmaya başlayın bence.
Ayrıca şuradan ekran kartıyla ilgili ayrıntılı bilgi alabilirsiniz;
www.notebookcheck.net
Bu testlerdeki çoğu fps değeri full hd çözünürlüklerde alınmıştır. Yani sizinki bunlardan çok daha yüksek olacaktır emin olun.
Ben de bu masaüstü fanatikliğini anlayamıyorum. Herkes masaüstü bilgisayarı verimli kullanamayabilir. Sonuçta 7/24 evde değil kimse.
Eğer ayarlardan biraz kısar ve ısınma problemini aşarsanız, pekala oynanır.

@ayiadam, toshiba laptop almıştım 2 ay içinde ısınıp kapanmaya başladı, hergün fanı temizlemeye uğraşıyordum, belki markadan markaya fark var. tabi hunharca kullanmamın da etkisi olabilir.

yoo ben hep aynı taktikle oynuyorum bilmem.

valla ara ara çözüyolar ya. genelde bir sezonu ayı gibi domine ettiysen ertesi sezon o taktik yemiyor.

4-4-2 taktiğiyle 10 senede 6. ligden Premier Lig'e çıktım İngiltere'de. Aşırı sakatlık-ceza olmadığı sürece hep öyle kullandım; o da sezon başı ortalama 2 maça denk geliyor.

bende 10 sezon aynı taktikle oynadım.
hatta öyle ki taktikteki mevkilere göre adam aldım, hiç değiştirmeyi düşünmedim.
beşiktaşla 7 sezon şampiyonluk, şampiyonlar liginde her sene başarılar(hatta bi keresinde final) vs vs.
Kimsenin kimseyi çözdüğü yok, oyuncularını çözüp doğru mevkilerde oynat yeter.

no

enerji içeceği ile alkolü karıştırmak sorun çıkarmıyorsa, çıkarmaz.

bir sorun yaşayan görmesem de sakıncalı olduğu konusunda her içki mekanı bu uyarıyı asmak zorunda. ama hic tavsiye etmem gerçekten de iyi birşey değil.

ananas suyu ile deneyin isterseniz? illa burn istiyorsaniz ananas suyu ve az burn deneyin.

dün bi sıkıntı çıkmadı bugün devam edeyim diyorum. daktırss helpmiii

ben görmüştüm hastanede, bir çocuk votka enerji yuzunden stroke geçirmişti.
ihtimali düşük ama olabiliyor.
doktor değilim.

zaten ilişkiler hep arkadaslıktan sevgililiğe doğru olmaz mı? sokakta birini görüp hadi sevgili olalım demezsin yani. ne kadar çok uzun süre arkadaslık ettiysen o kadar iyi tanırsın ve daha kuvvetli ask yasarsın bence.

aslında en sağlam ilişki odur bence.zamanla gelişen sevgi türü en sğlam olanıdır.

Arkadaş olduğunuz dönemde yediğin her haltı bildiği için ilişki döneminde bu sürekli önüne sürülebilir. Tek kötü yanı o diyebilirim. Onun dışında süper bir ilişki olurdu,hem en iyi arkadaşın hem sevgilin olarak.

yaptığı her şeyi bildiğin biriyle ı ıh. ben yapmam ama yapabilen, becerebilenler var. gayet iyi götürenler de var.

ayrıldığınızda kopmak daha zor olur. arkadaş kalmaya çalışırsınız ama yürümez fln.
ama ilişki kısmı güzel olur.

var. biz aynı proje grubundaydık. 3 kere buluştuk. o zaman bir daha görüşmedik. ertesi dönem 1 ay flörtleştik oldu. uzun sayılmayacak kısa da sayılmayacak bir süredir beraberiz. gayet de mutluyuz. öenmli olan bişiler saklamamak. hoşnut olmadığın durumu anında bildirmek.

arkadastan sevgili olmaz aga . kafadan belli olacak niyetler ki, tadi ciksin.

cok net olur kanka. hatta temmuzda dugunum var, beklerim.

4 senelik arkadaşımla sevgili olmuştum gayet güzeldi tavsiye ederim :)

flört ne kadar kısalırsa ilişki o kadar uzun olur. sonuçta ilişkiyi devame ttiren şey meraktır.

değil.

faketmez. dördü aynı biri farklı da olabilir. yeterki 6-5-4-3-2 vb. şekillerde olsun. hepsi aynı türde olursa straight flush oluyor zaten.

zaten hepsi aynı türde olursa zaten straight flush oluyor oyunun en yüksek 2. dizilimi oluyor. astan 10a olup hepsi aynı olursa royal flush oluyor oyunun en yüksek dizilimi oluyor.

kösedeki migrosun günlük geliri nedir.

ha bu arada bu ctesi değil haftaya.

Dutch effect nedir?

Bir de şunu sorayım, GDP basitçe C+I+G+(X-M)'ye eşit ya, hükümetin yağtığı altyapı yatırımları, belediyelerin altyapı yatırımları yada mesela kentsel dönüşüm vs. adı altında eski yapı stoğunun yenilenmesi GDP'yi arttırıyor mu yoksa etkisi yok mu?

2) no'lu sorunun cevabını merak ettim, açıklar mısın? (hem soru da sormuş oldum böylece)

türkiyedeki cari açığı azaltmak için merkez bankası nasıl bir önlem almıştır? aldığı bu önlem nasıl bir süreçle cari açığı kapatması beklenmektedir?

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

www.eksiduyuru.com

hay ağzına sağlık. inci de görüyorum görüyorum bi bulamadım ya kimdir o eleman nerden çıkmış o muhabbet.

twitter'da bacın siqem diye aratınca binlerce sonuç çıkıyo abi, nası haberim olmaz ya nedir bu?

www.facebook.com

bu eleman böyle bir yorum yapmış sanırım. sonra yayıldı.

(bkz: bekir arslanca )

ayrica: www.youtube.com 2-3-4'u de var.

oha editi: dinlemeden linki vermistim. acayip kufur var. oyle boyle degil.

bekir arslanca www.youtube.com

cevaplarınız için teşekkürler ama bi bacın siqem duyucam diye sikseler yarım saat ergen küfrü dinlemem. kalsın neyse a.m.k.

me e e e

önümüze ne sunuluyor o önemli

kesinlikle çok daha güzel olurdu
etrafımda olan biten şeylerden nefret ederek kendimi bunalıma sokmamış olurdum

o kuvvet değil mutluluk öncelikle. evet daha mutlu olurduk bence de. şuursuz bi mutluluk olurdu ama büyük ihtimalle.

Katılıyorum.."Cehalet mutluluktur." Kafa da öyle birşey ki bir genişledi mi daraltamıyorsun arkadaş.Mutsuzum

Paradoks.

Bahsine inanmış olsan gelip bunu sorgulamaz, özümserdin.

Boş felsefe akıl bulandırır. Daha faydalı şeylere yönelmeli.

o sözün aslı cehalet/bilgisizlik mutluluktur değil midir? tam tersine bilgi güçtür diye bir söz var.

yazacaktım da hatta yazdım baya bir de tamamlamak çok zor geldi. konformizm sana basit gelse de güzel gelse de konformizmden kaçtığını düşünsen de konformizmin tam göbeğindesin aslında. zaten konformizm o. farkında olduğun anda dışına çıkıyorsun. aama o kadar çok şey var ki dışına çıkılacak bunları bir ömürde tamamlamak mümkün değil. bir dön ve içine bak yaptıklarını sorgula ve ne kadar haklı olduğumu gör. kapana kısılıp kalmış nesilleriz biz ve bunu kırmak nerdeyse imkansız.

panpa kpds pazar değil mi_? biraz geç olmamış mı_? ayrıca 90 üstü aldıysan dört sene önce çok unutmamışsındır ya.

aynı durumdaydım, eksiğimin test tekniğini bilmemek olduğunu düşündüğümden akın dil yayınlarının www.alternatifkitap.com kitabını aldım baktım biraz, işe yarayıp yaramadığını pazar günü görücem bakalım. bu tip kitaplarda henüz oturtamadığım bir şey var; adam çat çat şu bağlaç şurda kullanılmaz, burda virgül varsa seçeneklerde şunlar elenir, işte ilk taraf past perfectse diğer taraf kesinlikle şu olur diye atıp tutuyor. bana göre dil öyle bir şey değil ama bir bildikleri vardır herhalde. ben kendi yöntemimle (cümleyi anlayıp mantığımaa ve öğrendiğim dilbilgisi kurallarına en uygun olanı işaretlemek) 90 ı geçemediğime göre :)

kankan senin konuya pek hakim degilim ama basel sorarlarsa; evinde basel , deplasmanda ust yaz.

basel üst olur panpa. basel 3 en nihayetinde :D

s&p kredi notları oynadı baya bi onlara bak, küresel krize az da hakim oldumu sanırım şansını %50 nin üstüne çıkarırsın

bankasinavlarivekpss.blogspot.com

burda baya döküman var gibi faydasını görürsün sanki. yanda güncel olaylarla ilgili testler koymuşlar bir yerde de aylara göre açıklama vardı sanki bulursam yollarım.

eveeet s&p oldu geçen. bak onu tamamen unuttum. küresel krize hakim sayılmam ama yavaş yavaş hakim oluyorum :D isveç olayına çok hakimim ama :D

geçen sene yunanistan'ı sormuşlar ama avrupa borç krizi hala güncel bir konu. portekiz, ispanya ve italya dahil buna. bir de ilk çeyrek büyüme rakamları açıklandı. abd, almanya ve fransa'nınkiler önemli. bunlar hakkında da biraz okuma yap istersen. bir de euro'nun durumu var. yunanistan'ı çıkaracaklar galiba.

gayet benim danışmanlık yapan hocalarım var bok gibi para kazanıyorlar.

ben de bu danışmanlık olayını anlamıyorum, hocalara kim ne danışıyor_?

bir fabrikada yapılacak üretim için hocalara çok şey danışabilirsin.

peki sosyal bilimler?

valla işletme ve iktisatçılar özellikle finans ve muhasebeciler iyi kazanıyor. ayrıca devlet de danışmanlık isteyebilir özellikle kamu ve uluslardan. ayrıca bir sürü hoca biliyorum üst kurulların eğitimlerine giren. önemli olan kendini geliştirmek ve çevre edinebilmek. yoksa anca makale yazarsın.

onlara da danışılıyor kardeşim. mesela benim administration in public context vesaire gibi kamu yönetimi derslerinee giren hocam eski ulaştırma bakanlığı bürokratı. bu konularda uzmanlık çok değerli oluyor.

bir akademik olarak şöyle diyeyim sana:
geçenlerde bir arkadaşım en dandik kafalıların akademikler olduğunu söylemişti de inanmamıştım. yaşadıklarımdan sonra görüyorum ki, o kadar boş adam akademik olmuş ki, aklın şaşar. hiçbir iş yapmayan yayına el sürmeyen araştırmayan sadece ders anlatmayaı tez danışmanlığı almayı marifet sayan tonlarca model var. şirketlerden danışmanlık alanlar veya kamu örgütlerinden nispeten daha şanslı. ha teknik konularda örn. petrol, enerji gibi mühendislik alanları, çok iyi olan hocalar da mevcut. ama sosyal bilimler ölü bu ülkede. dişe tırnağa dokunur çok kısıtlı insan var. bölümlerde insanlar birbiri ile uğraşmaktan başka bir iş yapmıyor. bir de hastayım şu kapıya öğrenci görüşme saatleri diye ikaz asanl tiplere. emminiski sen zaten orda öğrenci için varsın. hayır 2547 de apaçık bu konuda. hala yok danışma saati. saati de danışmayı da....

çalışma şartları daha iyi daha rahat daha özgür oluyosun çalışma ortamında, özel sektörün aksine.

lisans derecenizi aldıktan sonra genelde fark edersiniz ki, dereceniz çok geniş bir alanı kapsıyor. sevdiğiniz ve sevmediğiniz alt alanları var. sevdiğiniz alt alanda iş bulmak zor olabiliyor. iş buldunuz diyelim, alt alanların da alt alanları çıkıyor sonra, yine ilgilenmek istemediğiniz bir konuda çalışmak zorunda kalabiliyorsunuz.

akademisyen olursanız, alanınız hakkınızda ilginizi ne çekiyorsa onunla ilgili olarak çalışabilirsiniz. istediğiniz alanda kendinizi geliştirebilirsiniz. ve de yukarıda söylenen gibi "orada öğrenci için varsın" diye bir şey yok. orada araştırma için varsınız, önceliğiniz araştırmadır. yeri geldiğinde ders verme yükümlülüğünüz bile olmayabilir.

bunun dışında, klasik-devlet-üniversitesi-akademisyeni olmak yerine proaktif bir şekilde işinizi yaparsanız, konferanslara katılırsanız bir sürü ülke gezip görebilirsiniz, oraya/oradaki ulaşım/konaklama masraflarınız karşılanır.

diğer cevaplarda dendiği gibi, genelde birçok şekilde danışmanlık yapabilirsiniz. doktoranızın sonunda, doktora tezinizin anlattıklarını dünyada en iyi bilen insan olursunuz. o konu ile ilgilenen birileri çıktığında size muhtaçtır. fırsatı değerlendirirseniz yeterince para kazanabilirsiniz.

türkiye'de kalmanıza rağmen, yurtdışı kaynaklı para kazanma şansınız da var. eğer alanınızla ilgili öğretim materyaline ihtiyaç varsa (kitap gibi) uzman olduğunuz konu hakkında lisans seviyesinde kitap yazıp dünyanın parasını da kazanabilirsiniz. dünyada ihtiyaç duyulan alanlarda yetkin kitaplar milyonlar satabiliyor -- ama her akademisyen de kitap yazmıyor tabii ki, uygun bir alanınız/piyasada boşluk varsa tabii.

ve de patentler. sonuçta araştırma yapıyorsunuz, ve de insanların işine yarayacak herhangi bir sonuç aldığınızda patentleyerek hayal edemeyeceğiniz kadar para kazanabilirsiniz. bunu yapma şansınız endüstride çok küçük.

calisma saatleri guzel, kilik kiyafet kurallari kati degil, yurtdisina kolay cikma imkani, toplanti, seminer vesilesiyle bol bol gezmek. birkac akademisyene sormustum, bu yazdiklarim hepsinin verdigi ortak cevaplardi.

çoluğa çocuğa bir şeyler öğretme aşkı, ilim bilim sevdası dışında maddi durumu aileden gelenler/kalanlar sayesinde iyiyse bir insanın, o kişi firmalarda uğraşmak yerine bunu tercih edebilir. zaten doktorayı bitirip kadroya geçebilirse kişi, iyi kötü düzeliyor alınan para da..

ya da başka meslek yapamayacak kadar sosyal ilişkilerinin kötü olması.. ben firmada yapamam, kapatırım kendimi laba, okurum makalelerimi işime bakarım diyenleri de tanıdım. işin komiği asıl bu işi yaparken sosyal olmak lazım ya neyse..

banka sahip olmadigi parayi nasil veriyor? diyorsanki sen kredileri aha bu tomar para senin diye kimsenin eline saymiyorlar aslinda para falan yok ortada.... bunada merkez bankasi cani isteyince muzam karsilik oranlariyla mudahale ediyor zaten.

bankalar kafasına göre kredi vermiyor. merkez bankasının belirlediği zorunlu karşılık oranları var. örneğin zorunlu karşılık oranı %40 ise, piyasadan topladığı 100 liranın 40 lirasını merkez bankasına yatırıyor, kalan 60 lirayı kredi olarak vatandaşa veriyor. bu mb ye yatırdığı %40 bir anlamda kötü günler için. olası bir kriz anında bankalar batmasın diye devlet önlemini baştan alıyor.

edit: güncel zorunlu karşılık oranı %11 civarındaymış.

bak kanka basel iii diye bişi var. bankaların zorunlu karşılık oranını %6 yada %7ye çekmeye uğraşıyor.

şimdi ona gelmeden önce bir merkez bankası karşılıksız para basarsa nolur. bunu yüzyıllardr tartışıyor iktisatçılar. şimdi mb olarak düşünme de sigara olarak düşün. ülkede iki tane sigara üreticisi var. bu adamlar 100 sigara üretince tanesini 10 liradan satıyor. ama 100000 sigara üretince tanesi 0.000000000001den gidiyor. sebep_? piyasada o kadar çok sigara var ki insanlar istediği an sigaraya kolaylıkla ulaşabiliyor. paraya dönersen mb karşılıksız para basarsa ülkede o kadar çok para olur ki sen tuvalet kağıdı almak yerine gider bankadan para çeker silersin kıçını. paranın değeri o kadar azalır ki üstünde yazan değerin bir anlamı kalmaz, kağıt olur.

benden önce arkadaş anlatmış zorunlu karşılık oranı diye. şimdi basel iii dedim. %6 %7 dedim. ben bankaya para yatırıyorum. banka o paranın %6sını ayırıyor, gerisini kredi veriyor. sonra kredi çeken adam odun alıyor. odunu aldığı gelip bankaya yatırıyor. %6sı ayrılıyor, kalanı kredi veriliyor. bu süreç ütopik bir sistemde öyle işliyor ki piyasa da tamamen para kalmıyor hepsi rezerv olarak ayrılıyor ve rezerv oranı %10 olan bir durumda 10 kere bankaya dönmüş oluyor. buna da ticari bankaların kaydi para yaratması deniyor.

ya neyse şimdi basele girmiyim. bunu anlar onu anlamak istersen buralardayım.

kitabı okumadım ama mümkün değil.

abicim şimdi her şey bu kadar basit olsaydııı.

%8 temettü aldın diyelim her kağıdından. hani risk yok ya. şirket falan batmaz ya, her sene düzenli temettü dağıtır ya. neyse en en en basitinden enflasyon %8in üstüne çıktığında zarardasın. en basitinden bu.

yani o iş olmaz. adamın aslında orda yaptığı %8 faiz oranı ile paranın gelecekteki değerini bulmak. böyle kolay para değerlendirilseydi özellikle 12000 ana paraya 6000 kar gelseydi oraya insanlar 12000 yerine 120000 koyardı.

temettü dağıtma olayına gelince thy 2005-2011 yılları arası sadece 1 kere temettü dağıttı. ve 2005 2011 arası thy'nin en çok gelişim yaptığı yıl. yani bu iş kesinlikle zaman kaybı.

saçmalık. 10 senede 18000 lira biriktirelemeyeck ya da zengin olunacak kadar büyük bir para değil. ayrıca, "kağıtları satmıyoruz" gibi bir taktik olamaz, tamamen saçmalık bu yazanlar.

not: ekonomistim.

o kadar sakat ki, nereden başlayacağımı bilemedim. türkiye'de temettü verdiği örnekteki kadar dağıtılmıyor, enflasyon vs. beklentiler göz ardı edilmiş.

12 bin net para yatırıp %55-58 civarı kar yapıyor verdiği örneğe göre. bir de yatırılan paranın nominal değeri durumu var. yani şimdiki 100 tl ile 10 sene sonraki 100 tl aynı şey değil.

ayrıca 10 yıl hiç sektirmeden yatırım yapılacak da onlar istikrarlı bir şekilde kar getirecek de (olursa)beklediğinden fazla karı görüp satma psikolojisine girmeyeceksin de 10 sene sonra kar getirecek.

pek gerçekçi gelmedi bana.

ps: iktisatla seviyesiz bi ilişkimiz var.

Hisse senedi almanın en mantıklı yolu onun temettü gelirleri değil gelecekteki satacağın fiyatın artmasıdır. temettü gelirlerinin dağıtıldığı çok az oluyor ve enflasyon vs bu işin cabası. benim şahsi görüşüm mevsimsel hareketlerden yararlanılıp hisse alıp satmak.

bana ilginç şekilde mantıklı geldi. denesem mi:)

borsaya gireceksen senin kararın ama yorumlardan sonra çoğunluğun katılacağına kanaat

getirdiğim sadece temennüte bel bağlayarak böle bişey yapmak mantık dışı bir şey.

bu aralar biraz daha düşebilir. haziranda artmaya başlar düğünler başlayınca :D

cevabını merak ediyorum ama düğünlerden etkileneceğini sanmıyorum

şu an oldukça düşük, ilerde çıkacak diyorlar paran varsa yatır.

kasım da keriz silkeliyor dendi. 2500 $ lara çıkacak dendi

şuan ki haline bakın. klasikleşmiş bir teori değil, kendi araştırmalarınızı yapın derim.

düştü çıkacak, çıktı inecek vb. doğru değil

yaz mevsimi düğün mevsimi derler altınında en güzel yükselişe geçtiği zamanlardan biridir.Ayrıca kısa vade için bir şey diyemem lakin altın uzun vadede hiç bir zaman kaybettirmez. Zaten uzun vadede altının kaybettirmesi demek dünya ekonomisinin sıçışa geçmesi demek gibi bir şey olur herhalde.

Göz ışığa göre ayarlıyor birtakım şeyleri. Birini karartıp diğeriyle telefon gibi yoğun ışık veren bir objeye baktığınızda bir süre için ikisinin farklı görmesi çok normal. Doktora da rutin olarak kontrole gittiğinizden bahsediyorsunuz. Bence biraz evham yapıyorsunuz. Psikiyatrist veya psikolog yardımı almanızı öneriyorum. Sizi rahatlatacaktır. Hastalık hastası olursunuz böyle :)

göz muhabbeti herkeste olur. bir göz karanlıkta kalırken diğer göz güçlü bir ışık kaynağına uzun süre baktığı zaman gözlerin ikisinin arasını bulması uzun sürebiliyor, özellikle de geceleyin.

gerçeten bir beyin MRı uzaklıktasınız. normalde akıllı göz doktorunun sizi nörolojiye göndermesi gerekirdi

1 saat görmedi. 5 10 dk hatta 30 dk değil. zaten aydınlıkta da baktım orda da görmüyor. sol gözüm görmese anlıcam uyuştu falan da. sağ görmüyor. bir de bu ilk defa olan bişi değil. mesela sinemada ışıklar kararınca o merdivenler yerde sarı mavi falan ışıklar oluyor orda derinlik algısını kaybediyor sağ göz. o durumda genelde onu kapatıp yürüyorum. parlak yazıları, projektör ile yansıtılmış beyaz üzerine yazıları göremiyorum. astigmattan şüphelendim devlet+özel+tıp fakültesine gittim zerre astigmat çıkmadı. ve bu sadece sağ gözde. sol şahane görüyor.

hasta görmez, doktor da görmez: multipl skleroz

ezberdir bu tıpta. doktor makinelerle bakınca göremez, patoloji makine ile görülebilenin arkasındadır çünkü, doktor da göremez deyimi ordan gelir

ben tabi bu var demiyorum ama evet bir mr lazım, göz şakaya gelmez

anneannemin de beyninde iyi huylu tümör var. büyümüyor ancak ciddi anlamda değişim görüyoruz. elbette yaşının da etkisi var, 74 yaşında. ablası da alzheimer yıllardır. bu ikisinin arasında bir bağ var mı bilmiyorum ama, anneannemin ablası yani büyük teyzemin hastalığının ilk başlarını net biliyorum, benzer belirtiler vardı. ama dediğim gibi onların yaşlarından kaynaklı, şimdi böyle dedim diye kardeşin için endişelenme yani. ama belki bir bağ olabilir, çünkü anneannemin tetkiklerini yaptırırken doktor sormuştu ailemizde başka birinde tümör olup olmadığını, beyninden rahatsızlığı olan olup olmadığını falan. hatta şunu söyleyeyim, baba tarafımda da kuzenim 26 yaşında 8 yaşından beri epilepsi. bende de migren var, bir kere epilepsi nöbetine benzer bir nöbet geçirmiştim yıllar önce lisedeyken. epilepsi olmadığımı ama böyle bir nöbetin hastalığımdan ötürü normal olduğunu söylemişti, alakası nedir bilemeyeceğim, yine sormuşlardı ailede beyninden herhangi bir rahatsızlığı olan var mı diye. kuzenim epilepsi diyince de, benim migrenimle onun epilepsisi arasında bir bağlantı olabileceğini bile söylemişti. yani demek istediğim, olabiliyor ama kesin değil tabi. görmeyle ilgili bir şey demişsin, anneannemin tümörü araştırılırken atatürk eğitim ve araştırma hastanesi'ndeki doktorları görmesinde bir problem olup olmadığını sormuşlardı. gözlerini çok kırpıyor mu, ışık falan bişeyler de anneannemi öyle bir problemi yoktu kuvvetli bir belirti olsa da tümöründe, ama yine de bir baktır tedbir olsun.

Bence öyle birilerine de ihtiyaç duyulmadan halk kendi başının çaresine bakabilir. Ayrıca kime göre filozof neye göre? Şimdi sorsan şu başımızdakilere dokunmayı ibadet olarak tanımlayan insanlar var. Kimine göre filozof da onlar böyle bakarsan. Çoğunluğu dikkate alsan azınlığı görmezden gelmiş oluyosun. Herkesi memnun etmek de mümkün değil. O yüzden ideal devlet yönetimi olmaz diye düşünüyorum hatta devlet gibi halkı kısıtlayan bir yapı olmamalı

ülkemiz açısından konuşursak tiranlığın en iyisi olduğunu düşünüyorum. bize vereceksin bir diktatör verecek cezayı yasağı anca öyle yola geliriz.

dünya düzeni olaraksa meritokrasi yani zekanın ön planda olduğu en mantıklısı geliyor bana ama o da kapitalizme sömürüye ve kötüye kullanıma çok açık.

anarşizm desek mad maxe çevirirler ortalığı, komunizm desek dünyanın yarısı götünü yayar yatar, zaten monarşileri yıktılar devri bitti. aristokrasiden oldum olası tiksinirim. teokrasi zaten hiç olmaz.

bir de şu süper bilgisayarların yönettiği ütopik olan vardı o da olabilir.

en iyisi bu. en azından şimdilik.

yeniden yorumlanmış bir sosyalizm.

devletsiz kapitalizm.

Yönetimin yapay zeka ve süper bilgisayarlar tarafından gerçekleştirildiği, anarşik bir yapı olabilir bence.

şeriat

ayiadam'a katılıyorum. diktatörlük olması lazım bizde. kimsenin birşeye gıkı çıktığı yok. o adam herşeyi bizim yerimize düşünüp uygulayacak. olsun diyecek, olacak falan.

ama şimdiki gibi olmayacak. efendi olacak. halkını sevecek.

aynı olayı yaşadım. uzaklaştırma gibi bir şeyden bahsedilmişti "evine sarı zarf gider" bilmem ne denildi fakat ben yalvar yakar geri almıştım kimliği.

abicim arkadaşın salakmış. başı yanarsa yansın. ben yurtta bırakmıştım cüzdanımı de. bu da almış kimliği de. bizde de aynı şey oldu kaç defa o kimliği vermeyeceksin adama. sen değilsin bu derse tamam hocam deyip çıkacaksın. sıkıntıya sokuyor okul. bence sen tez zamanda kimliğin alındığı kapıya git yalvar yakar al. vermezlerse de dediğim gibi arkadaşına bok at. onun mallığı yüzünden sen ceza alma.

ayrıca evet cezası var. uzaklaştırma diyorlar ama uzaklaştırmazlar da kınarlar sözlü yada yazılı.

kardeşim çocuğun başı yanar mı filan diye düşünme bile bırak yansın kendi hatası valla böyle bi şeyin cezası büyük olur bence okulun içine ne idüğü belirsiz adamı sokarlar mı ya.

Öncelikle üçünüze de cevaplarınız icin tesekkur ederim. Kapıda yalvarıp yakarma kısmı şimdilik elendi zira kimlikler iç hizmetlere gitmiş, yani oradan alacağım.

Peki sevgili duyurucular, haberim yok diyeceğim de kimliğin arkadasla olmasını nasıl açıklayayım? Yurtta kalmadığım icin o fikir yatıyor maalesef. Çantam yoktu, cebimde taşımayı sevmiyorum, arkadasa verdim sonra biz carsidayken geldi kimlikleri kaptırdım dedi desem inandırıcı olur mu?

bu tarz durumlarda doğrucu olmanı öneririm, o adamlar senin neden kimlik verdiğini tabi ki biliyor, yıllardır oradalar. "Arkadaşlarımla çok samimiyiz, çok düzgün ve zaten öğrenci adamlar onlar da. şenlikte birlikte bulunalım istedik ama girişte izin vermiyorlar böyle bir yola başvurmuş kimliğimi alan arkadaşım, özür dilerim." de bence.

daha önce panolara asılan duyurularla ilgili bir sorun yaşamıştım odtüde, gittim her şeyi olduğu gibi anlattım, iki kadın vardı "teşekkürler yalan söylemediğin için, her şey belli zaten" deyip gönderdiler.

elalemin derdi +1.

kesinlikle, kimliğinizi neden verdiğinizi biliyorlar. "odamdan almış, taşımayı sevmiyorum" vesaire onları salak yerine koymak gibi bir şey. "kendileri yakın arkadaşım, zararlı olacak kimseler değiller, birlikte olalım istemiştik ve bu yüzden hayat boyu tekrarını yapmayacağım bir hata yaptım. özür dilerim, gerçekten çok üzgünüm" gibi bir bildirim en mantıklı savunma olarak beliriyor bence şu an.

Bilmiyorum herhangi birisi bu cevabı görecek mi; ama olaydan bir gün sonra gittim kimliği teslim aldım, kimliğin fotokopisi de çekilmişti; ama kimse bir şey sormadı ve üstünden 1.5 ay geçti, herhangi bir soruşturma bir şey gelmedi. Heralde bahar şenliği falan derken umursamadılar :)