C şıkkı yağlı radyatör, güzel çalışan alırsanız hem odayı eşit hemde başağrısı olmadan sağlıklı şekilde ısınırsınız.

ev klimayla isitilir mi yav.
evi sogutmak isitmaktan daha az enerji ister. isitma faturasi bel buker.
klimayi unutun derim.

izmirde binlerce ev klima ile ısınır, çok örneği vardır. elektrikli ısıtıcı en konforsuz olan, yanından ayrılınca sıkıntı oluyor. bence klima ve yanına banyo, mutfak gibi alanlarda işiniz varken kullanmak için küçük bir fanlı ısıtıcı en mantıklı kombinasyon. klima yerine yağlı radyatör de olabilir tabi. radyatörlerin taşınabilir olması avantaj, ama klimayı yazın da kullanabilirsiniz.

img.letgo.com
x2

ısıtma işi enerjisi yüksek bir kaynakla yapılmalıdır. aksi halde verimli olmaz. eşit derecede ısı elde etmek için daha fazla para veya yakıt harcarsınız.

elektrikle evi ısıtmayınız. ısıtma, yanan bir kaynakla olmalıdır.

doğalgaza yönelmenizi tavsiye ederim. hele hele mantolama varsa 80 metrekare ev doğalgazla hamam gibi olur.

ama elektrikli ısıtıcı kullanırsanız kendi ekonominize zarar vermiş olursunuz.
sayın turbo sadık'ın da dediği gibi klimayla da olmaz.

Şöyle ki burada en fazla 1 yıl kalacağız. Kirasi uygun geldigi için tuttuk. İzmir'de zaten en fazla 3 ay ihtiyaç oluyormuş. Bu süre zarfında ayda 300-400 TL gibi bi rakami gözden çıkardık. Fakat hangisi daha konforlu olur onu merak ediyorum. Klasik ufolar iş görür yeaa derseniz hiç uğraşmaz alırım bir tane. Yok hem titrersin hem fazla para verirsin derseniz alternatiflere yonelelim. Klima, yağlı radyatör vs.

klima ve ısıtıcı olmuyor. izmir'in kışı sıcak olur diye düşünmeyin pişman olursunuz. buradaki cevaplara alternatif olarak pelet sobasına bi bakın derim.

Bir odada klima olur diğerine yağlı radyatör gerekirse fanlı ısıtıcı veya elektrikli soba buharlılarıda var.
Ufolar kullanışlı olmuyor.
2 ısıtıcıyıda sigorta kaldırıyor mu kontrol etmek lazım

günlük konuşma dilinde guys ifadesi (çoğul) genelde gender free olarak kullanılıyor. ama tabii bir yandan da öyle değil ama günlük konuşmada artık ihtiyaçtan mıdır bilmem bu şekilde kullanımında sorun yok gibi.

tabii bir yandan da günlük söylevlerimizde bile ne kadar erkek merkezciyiz diye bakanlar olabilir. ona da çok lafım yok. çok da şey etmemek lazım.

Bana gore cinsiyetci. Non native biri ilk ogrendiginde sasiriyor zaten nasi yani biz bunu kizli erkekli grup icin de kullanabiliyoruz mu hadi ya falan oluyor. Ingilizce o konuda biraz fakir kalmis, gerci you plural da oluyor you all, you lot, y'all falan var ama you guys hepsinden daha iyi agza oturuyor sanki gruba hitap ederken

yabancılarda bildiğim kadarıyla, özellikle Fransa'da, bir topluluk eğer kadın-erkek karışıksa, hem kadınlara hem erkeklere hitap edilebildiği gibi yalnızca erkeklere de hitap edilebiliyor.
fakat toplulukta yalnızca kadınlar varsa o zaman sadece kadınlara hitap ediliyor.

bunu ben şuna benzetiyorum, mesela bir çift yemekteyken garson sadece erkekle muhatap olur ya? bu da onun gibi bence, kadınların yanındaki erkeklere hitap ediliyor.

Her iki cins icin de kullaniliyor gunluk dilde ama evet kok itibariyle cinsiyetci oluyor.

Günlük hayatta kullanılan bir kalıp, çoğu zaman bir itirazla karşılaşmazsınız ama yine de dilin cinsiyetçi tarafını yansıtan bir kalıp o yüzden sevmeyenler de var. Hey all gibi daha nötr hitaplar daha şık oluyor. Hem sonuçta değişim dilde başlar. Ayrıca y'all'ı da yazılı olarak kullanmayı çok sevmiyorum, özellikle Amerikanlar ile konuşurken çünkü belli bir yöresel bir kesim tarafından kullanılan bir kalıp o yüzden biraz yapmacık hissettiriyor.

hem erkek hem kadınlara istinaden kullanılıyor doğru; zaten kelimeyi cinsiyetçi yapan da bu.
tıpkı
"adam gibi" yapmak sözünün herkese ithafen kullanılması ama sözün son derece cinsiyetçi olması gibi.

*guys, adam gibinin yanında daha naif bu arada

hey ladies dediği için bir arkadaşım soruşturma geçiriyor şu an pandemiden dolayı 6 aydır soruşturuluyor. dolayısıyla hi guys da gayet sıkıntılı.

sene 2020 artık gender native kelimeler kullanmalıymışız çünkü kimin ne olduğunu bilemezmişiz. bunun için 1 gün eğitim aldık.

ortamina gore unisex bir hitap, bence cinsiyetci degil ama takintili tiplerin hi guys & gals seklinde kullandigina sahit oldum.

Hitap konulari enteresan, "guys"'dan dolayi kimse bana cikismadi ama ilk yurtdisi is deneyimimde "dear xx" diye email yolladigim bir eleman bana "please don't dear me" diye cikistiktan sonra "dear"i kestik :) bu da boyle bir animdir..

Unisex olarak kullanılıyor ama özü guys old için Hey people şeklinde kullanan da var, ben arada böyle kullanmaya çalışıyorum.

bu aralar sanırım fazla yoğunluk var, geçen hafta ablama yapıldı. sonuç 4-5 günde çıkmış.
izmir'den bursa'ya gidiyormuş testler. izmir'de niye yapılamıyorsa artık!

bakanlık rastgele vatandaş seçim test yapıyor. sebebi de bağışıklık haritasını çıkarmakmış. test yapacağı kişinin bütün ailesi, akrabaları da ellerinde mevcut. test yapılan kişide negatif çıkarsa diğerlerine hiç bakmıyorlar. pozitif çıkarsa bütün aileyi karantinaya alıp tek tek test yapıyorlarmış. 2020 yılında bundan daha verimli bir icraat düşünemezdim salgına karşı. yani ablama test yaptılar, onda negatif çıktı, ben karantinaya girmekten kurtuldum. ama ben hastaysam ve bana test yapmaya gerek duyulmamışsa memleketin de anasını ağlatmama göz yumulacak. bakanlık çalışıyor.

Bende bursa şehir hastanesinde yaptırdım. E nabizdan takip et 2 gün sonra çıkar dediler.cikmadikca iyi hissettiğim halde psikolojik olarak hasta edicem kendimi.

cumartesi yaptırdım hala ses soluk yok

3 defa yaptırdım, 3 saatte çıktı. E nabız’da görünmüyor ama arkadaşım hastane sisteminden bakıp söyledi bana.

@giovanne özelde mı yaptırdın yoksa devlet hastanesimi?

@attirmayin rast gele yapılmadı bana. Hastaydım direk teste yolladılar yaklaşık 4 saat bekledim ve suphelisiniz 14 gün ev karantinanınız var,ilaciniz bu eve gidin takip edin test sonucunu dediler.

Dün bugün daha iyiyim ama test sonucu yok,ilaca devam ediyorum. Negatif çıksa normal hayatıma dönüp ise gidicem. Pozitif çıksa oturcam evimde.

Dün yurtdışı çıkış işlemi için yaptırdım 5 saatte çıktı.

En geç 24 saat içinde çıkıyor.
E-nabızda yanlış yere bakıyor olabilirsiniz.

@kanlakarisikyagmur aynı şeyi düşünüp 2 gündür sağlık ocağını arıyorum. Yok sistemde görünmüyor bazen uzun sürüyor dediler ama bu kadar da uzun sürmemesi lazım.

Ben covidim babama yaptılar, 24 saatte çıktı sonucu

Hastaneyi aradım hâlâ işlem sürüyor sonuç çıkmamış dediler.

Özel hastanede 11:00'de yaptırdım. 13:00'te sonuç gelmişti.

Biraz geç oldu ama... devlet’te yaptırdım, 2 farklı hastanede.

@giovanne cidden sanslıymışsın. Benim ki de bugün çıkar inşallah. Yoksa iyiyim diye normal hayatıma dönücem.

Birleşmiş Milletler arşivinden görülebilecek bir yazıda;

"Decision No. 2658/79 23 March 1979" olarak görünüyor.

Farklı dillerde indirmeye de müsait pdf dosyaları mevcut.
digitallibrary.un.org

sevgili @northern eagle'a tekrar teşekkür ediyorum.

nörolojik bir rahatsızlığınız olabilir mi? bir nöroloji ya da sinir cerrahına görünmeyi düşündünüz mü?

bilemiyorum, yani hayatımda pek bir değişiklik yok, aynı sıkıcı monoton hayat.
el kol kontrolü, sinirler vs gibi konularda sorun yaşadığımı hatırlamıyorum.

bilim washing

ekolojide greenwashing diye bir kavram var, yeşil yıkama/yeşil badana, örneğin shell petrol firması yaptığı petrol sızıntısını doğadan temizleme maaliyeti yüksek diye bunun sorumluluğunu alıp masrafını üstlenmek yerine çok daha az masrafla bir ağaç dikme kampanyası düzenleyip bunu da reklamlarla, pr ile köpürtüyor, kendisine çevreci bir imaj yaratıyor

bir çok şirketin verdikleri zararı örtmek için kullandığı yöntem, işte bu neyse habertürk, fatih altaylı, teketek programı da odur, bilim washing

bunun yanında her şeyi biz biliriz şeklindeki içeriği de sorunlu, her şeyi hep aynı insanlar biliyor

"Alo Fatih" olayında, söz konusu Fatih kendisi olmasa bile itibarı bir miktar zedelendi. Ben kendisini ne severim, ne sevmem ama illa sevip sevmemekten birini seçecek olsam seviyorum derim. Bence iyi bir gazeteci. Bazı şeylere çok dokunmasa da özellikle son dönemdeki çıkışlarını yerinde buluyorum. Depremde GSM operatörlerine giydirmesi çok fazla insanın yapamayacağı bir şey. Kendisi muhalif olmadığı için biraz sevilmiyor sanırım. Muhalif olmayan tayfadan dinlenebilecek nadir kişilerden bence. Çünkü bu tayfanın büyük bölümü aşırı yalaka.

fatih altaylı, murat bardakçı gibi kişiler istanbul'un köklülerindendir ve çevreleri de geniştir. fransız okulundan mezundurlar, o okulun mezunları hep okumuş adam olmuşlardır. ayrıca gazetecilik mesleği ile birlikte de pek çok önemli isimle yakın ilişki kurmaları daha da kolaylaşıyor.

fatih altaylı fransa'yı da avucunun içi gibi bilir. severim kendisini. sapına kadar muhaliftir, ama particilik yapmaz. particilik yapmadığı için de hiçbir parti seçmeni kendisini muhalif diye sahiplenmez. ama doğruya doğru der, yanlışa yanlış der. vatansever olduğundan şüphem yok. vatansever olmasaydı zaten gider fransa'da bir gazete kurardı, ama habertürk'ün kurucularından diye biliyorum. ilk zamanlar habertürk çok kaliteliydi, artık bozdu.

ama programlarında bilgili kişileri konuk eder ve olayları her yönüyle konuşmaya gayret eder; tartışma programlarında her gün görünen, bağırp çağırmaktan başka bir şey yapmayan zıpçıktıları değil. türkiye'deki en iyi birkaç programdan biri teke tek'tir, yıllardır. oturma düzeni bile kendine hastır programın, herkes böyle oturtmaz konuklarını.

hayır ama bazen gök gürleyeceğini bildiğim halde irkildiğim oluyor.

Bayılıyoruz biz evcek (kedi dahil). Bol şimşekli gök gürültülü havalarda camı perdeyi açıp pencerenin önüne diziliyoruz.

İstanbul'da, evdeyken seviyorum. disaridayken biraz rahatsız oluyorum.

köyde dağda yürüyüş/piknik yaparken hava kapanır ve gök gürlerse aklım çıkıyor. çıldırıyorum.

çok hoşuma gidiyo.

Küçükken korkmazdım. Neden bilmem 12-15 yaş aralığında çok korktum. Artık yalnız olsam dahi korkmuyorum.

ya nasıl korkmuyorsunuz bana da anlatın. bu korkumu yenemez miyim?

tekirdağ'dayım, bugün sizin yaşadığınızı dün yaşadık. ilk şimşekte öyle irkilip kasıldım ki boynum tutuldu, hala düzelmedi.

eksisozluk.com
@cesario, erkeğim.

Korkmuyorum.

Yağmur, gök gürültüsü, şimşek, yıldırım gibi doğa olayları bana her zaman huzur vermiştir.

Bana degisik bi guven duygusu veriyor...

Yalnızsam korkuyorum biraz, bir yandan da seviyorum gibi

korkmuyorum

korkmuyorum ve çok seviyorum.
gök gürültüsü ve şimşekli havalarda oturup izlerim bir süre.

ben korkmuyorum.

soyle dusun; neden korkalim ki? yagmur ve kar gibi normal bir doga olayi.

gecen ay mi ne, istanbul'da felaket sekilde gok gurlemisti defalarca. cami acip seyrettim, video cektim. cok guzel bence de. yalnizdim o zaman.

ha gecen gun evde 3 kisiydik, boslugums geldi birden bi simsek cakti irkildik hepimiz ama sonra gecti gitti alistik.

Aksine, aşşşşırı hoşuma gidiyor. Şöyle full ses gümmm diye bi gök gürleyince o kadar mutlu oluyorum ki. Açık ara en sevdiğim doğa olayı gök gürültüsü. Bayılıyorum yaa off hayal ettim şimdi mutlu oldum :)

ben çok seviyorum. yağmur ve gök gürültüsü tüm sesleri bastırır, doğanın renkleri dahil her şeyi temizler ve güzelleştirir. yağmurlu havada güven veren birisiyle çadırda kal, sen de seversin bence.

Gök gürültüsünün ürkütücü bir tarafı var ama bence ikisi de daha çok heyecan verici olaylar. Özellikle gece vakti şimşek çakması çok güzel.

korkmuyorum. şehirlere yıldırım düşmesi mümkün değil. neden korkayım

korku degil bu. dogal bir tepki. vucut kendisinin tehlikede oldugunu dusunup irkiliyor. kendini korumak istiyor.

cekinmen gok gurlemesi kadar dogal bir sey.

evdeysem korkmam hoşuma gider. dışarıdaysam üstüme düşecek diye ödüm kopar :D

@dafuq, nasıl mümkün değil abi? yıldıırım düşmesi olayı gerçekten beni benden alıyor. çocukluğumdan beri korkuyorum ben.

korkunun sebebi yıldırım düşmesi ise yukarıda dediğim gibi şehirlerde mümkün değil. her yer paratoner ve paratoner görevi gören şeylerle dolu. köyde olsan anlarım da şehire yıldırım düşmez.

@dafuq, hocam mesela mahalle aralarındaki her binada paratoner yok. çevresinde okul falan varsa oralarda var. paratoner varsa sorun yok mudur diyorsun?

hayır, hatta mısırımızı alıp bekliyoruz, gök gürültüsünün ve şimşeğin bol görüldüğü bir yerde yaşıyorum, seviyorum ben.

youtube videolarını öneririm. pdf'ler genellikle sıkıcı ve anlaşılmaz olabilir.
eğer hiç bilginiz yoksa youtube üzerinden hem duyarak, hem görerek çok daha rahatlıkla öğrenebilirsiniz.

elektrik ve elektronik derslerinin içeriklerine dair başlıkları internetten bulup, o sıra ile videolar arayabilirsiniz ya da bir kanal bulduysanız doğrudan içeri dalabilirsiniz.
pdf'ler daha çok bilgisi olanlar içindir.

tecil ettirdiğinde yüksek lisansa başlayıp başlamadığını sorgulamıyor kimse, istersen yüksek lisans yapmayabilirsin.
derslere girip girmemen de bir şeyi değiştirmez, okulda yüksek lisans öğrencisi olarak kaydın olduğu sürece kimse arayıp sormaz.

Evet 2 yıl+3 yıl şeklinde tecil ettirmiş olursun. 2 yıl için zaten bir şart yok. 2 yıl bitmek üzereyken de yüksek lisansa başladın mı tamamdır. Ancak 2 yılın sonuna dikkat et bakaya kalma, tarihleri iyi ayarla. Yüksek lisansta da kaydını silmezler sanırım azami süre kadar öğrenci kalırsın diye tahmin ediyorum bundan çok emin değilim.

peki ya uçakta kaparsanız? testin geçerliliği sorgulanabilir bence. oraya gittiğinizde gözetim altında tutulmanız gerekir.

bi haber okumustum almanya turkiyedeki testlere guvenmiyor ve kabul etmiyor diye.

allah aşkına kolaya kaçmayın, yurtdışına çıkıp geldiyseniz bir zahmet karantinaya girin. arapsaçına döndük zaten, kimsenin sebebi olmayın.
mesele toplumun sağlığı, biraz fedakarlıktan ölmezsiniz diye düşünüyorum.

@buenosdias

evet öyleydi ama türkiyeyi eklemişler sonradan listeye:
www.rki.de

Almanya TR’nin testlerini tanıyor. Soruma tam cevap alamadım.

Ben olmayacağını düşünüyorum.

Sanmam

Kesin. Davutoğlu ve Babacan'ın da durup durup şimdi ortaya çıkmış olmaları bence bunun için. Beklettiler seçim öncesi kafa karışıklığı yaratıp muhalefetin oylarını güya böleceklerdi.

secim olmayacak diyorlarsa en fazla 1 seneye mutlaka secim olur bu hep boyle oldu. ellerindeki kozlari toparliyorlar ama bir yandan da anketler kotu gidiyor, sonuc yetersiz hala kendileri icin. zaten buyuk sehirleri kaybettikleri icin telaslilar. bunu riske atamazlar o yuzden bu sene icinde degil belki ama onumuzdeki sene icinde olacak bence.

Pandemi olmasaydı erken seçim olurdu. Corona en az bir sene ileri attı seçimi.

Seçim olursa cumhurbaşkanlığı gidecek ama. Tekrar aday olması yasak. (Tabii neden anayasaya uyacağına inandığımı sormayın)

2021 yılı Nisan, mayıs haziran aylarının birisinde ben bekliyorum.

bu yıl sonuna kadar bir erken seçim kararı alınacağını düşünüyorum. seçim de önümüzdeki bahara kadar yapılır.

ve tabiki de seçimi ben kazanırım. oylar makedon'a!

Bence de olmaz, niye yapsınlar ki böyle bir sey, ellerinde tertemiz 3 sene var onbinlerce parazite maaş bağlayacak, onlarca ihaleye fesat karıştıracak, bir sürü garantili yap iş devlet projesi icat edecek.

CB seçiminin erken yapılması bence dövizin patlayacagini hissettiler ondan öne aldılar 2018de. Şimdi boka da batsak aynı oyu aldıklarını gördüler o yüzden niye riske girsinler. Ve bence erken de olsa zamanında da olsa yine kazanacaklar

bana da bu sefer 3 sene daha sefa surup sonra defolup gideceklermis gibi geliyor. erken secim neden olsun ki su anda? hem de cikisa gecmesi muhtemel ve direkt akp secmenini hedefleyen 2 adet yeni parti varken.

ben 2021 baharda bir seçim olacağını düşünüyordum. hala öyle düşünüyorum.

seçim gündemimizde yok demeleri hiç bir anlam ifade etmiyor. gündemimizde olmayacak demiyorlar, şuan yok diyorlar.

Erken seçimin mantığı, 3 sene sonra seçim var evet ama sen acaba 3 sene sonra aynı oy oranını koruyabilecek misin? Koruyamayacağını düşünüyorsan seçim şimdi olsun diyorsun. Ortam da zaten ona doğru evriliyor.

2021 baharında en erken olur. 2021 sonbaharı da olabilir. önümüzdeki 9 ay içinde olmayacağına eminim

doğru, genotip fenotipe doğrudan etkir.
ayrıca tipe bir diğer katkı da özgüvendir(pozitif düşünce), benim kendi tecrübelerim bunu söylüyor.
ancak;
meslek liselerinde de yakışıklı/güzel vardır, fen liselerinde de tipsiz/çirkin vardır. orası biraz tarz ve sosyal statü farkı.

ben mesele lisede tipsizdim, üniversiteye başlayınca bir özgüven geldi, sevildiğimi gördüm, iltifat aldım, kendime geldim. şimdi sorsan en seksi kim diye, makedon derim.

elbette
ancak genler dışında ekonomik seviye, sosyal refah ve huzurun da etkisi var fenotipte.
parası olan meslek lisesinde naapsın demek istiyorum.
güzel/yakışıklıların yükselmesi de evrimsel-psikolojik bir durum, doğru ve haklı buluyorum tespiti.

Yabancı bir makalede okumuştum sanırım, güzel insan görünce beynin ödül merkezi çalışıyormuş bu bilimsel tespit, sosyolojik tespit de toplum güzel insanları başarısız görmek istemiyormuş yardımcı oluyorlarmış yükselsin diye

Evet genler çok etkili. Ayrıca güzellik ve yakışıklılık hayatın bir çok alanında kolaylık sağlıyor. Psikolojide halo effect bununla ilgili mesela. Biri gözümüze hitap ettiğinde, o kişinin hatalarını tolere etme seviyemiz artıyor örneğin. Güzel insanların iş görüşmelerinde daha avantajlı olduklarına dair bir araştırma da vardı diye hatırlıyorum.

@prenses, üni okurken çok iş başvuruna gittim, bazıları almamak için saçma bahaneler uyduruyorlardı.

Guzellige muntazamlik, oransallik falan diye de bakabiliriz. Bu da normal olarak iyi gen meselesi.
Ve guzel insanlar hep bi adim onden baslar. Bebekken bile "guzel" bebege daha cok ilgi gosterirsin. Cirkin bebek yoktur gerci ama bazilari bi tik daha guzel iste.

Bunlar buyuyunce de basarili insanlar oluyorlar. Caliskan, zeki olanlari zaten iyi bi universite bitirmis oluyor. Digerleri iyi okul bitirmese bile iyi is sahibi oluyor. Yukarida da bahsedilmis, mulakatta kazaniyorlar.

Bi tartisma aninda sahit olmussundur. Guzel olana daha kibar dille durum izah edilir. Digerinde tartisma hararetlenebilir. Sans hep guzelden yanadir.

Isyerinde de ayni sekilde hatalar gormezden gelinir. Dogamiz geregi boyle davraniyoruz. Alisverise gidip guzel olani alma egiliminde olmak gibi sonucta.

Ote yandan meslek lisesini birak sokakta surunen berdus biri de guzel olabilir. Onlar da bana hep ailesi zamaninda bi yerlerde yanlis adimlar atmis ve isler iyi gitmemis gibi gelir. Onlarda da iyi gen var cunku bana gore. Nimetlerini kullanamamislar :)

@eyeinthesky evet maalesef bu tarz olaylar yaşanabiliyor. Ama belki de farklı etkenler devreye girdi de iş başvuruları olumsuz geçti. Yani tek bir sebebi olmayabilir bazı şeylerin onu demek istiyorum. Bilmediğiniz neler neler döndü belki de o görüşmelerde :)
Bu arada tipsiz grubundayım demişsiniz ya, bu konuda kendinize acımasız davranmayın derim çünkü tünelin ucu güzel bir yere çıkmıyor :)

başarıyla fenotipi eşleştirmek sosyal darvinizme boydan giriyor. bu en ilkel haliyle ırkçılık demek.

görüp görebileceğin en başarılı-doğru adımları atmış iki insanın fotoğrafını bırakıyorum şuraya(ne kendileri ne de karıları güzel)
assets.bwbx.io
cdnuploads.aa.com.tr

başarının kökenine dair de bir makale(özet: şans)
Talent vs Luck: the role of randomness in success and failure
www.researchgate.net

ana babaları doktor pilot mühendis olanlar da, diğerleri gibi sosyal statülerini korumak, sürdürmek istiyor. o iyi okulda, o ana-babaların çocuklarını göremeseydin esas, tuhaf olurdu.

+dünya üzerinde ortalama zekayla, çan eğrisinin ortasındaki dilimle(90-110 iq) yapılamayacak, üstesinden gelinemeyecek iş, uğraş yok.

başlangıç olarak evin su vanasını biraz daha açmayı deneyin.

e kombiye giden gaz o vananın metale takılmasından dolayı açılmıyor da ondan. vananın ucunu kanırtıp doğalgaz saatinden kurtararak tamamen açılmasını sağlayın.

aynısının masaüstü versiyonunu 7-8'lere toplarsınız. ihtiyaç laptopsa f/p iyidir. öyle çok oyun delisi değilseniz abra serisine de bakabilirsiniz bir düşük versiyonu tulparların.

Toplama yapacak kadar teknik bilgim yok. Çocuk için alacağım. Uzun süre kullanılabilir olsun yani yeni çıkmış ve 2 - 3 sene icinde çıkacak oyunları oynatsin, böylece beş altı seneyi değişebilirse, birde arıza filan çıkartmasın, parası da donanimina gore uygun olsun yeterlidir. Çok mu şey istedim.

monster çöptür. illa oyun bilgisayarı olarak araştırmanıza gerek yok. çocuk için gtx1650 ekran kartı da yeter. bu karta sahip standart bir lenovo, hp bakabilirsiniz daha uyguna bulunur.

donanıma göre iyi fiyat. monster nispeten ucuz olması nedeni ile satılıyor. ben ön yargılıyım monstera. o kadar çöp değil, 3 yıldır kullanan arkadaşım var bi sıkıntı olmadı. ama sıkıntı olanlarda yok değil

www.hepsiburada.com

şöyle bir şey düşünebilirsiniz.ekran kartıda %10-15 gibi daha az performanslı işlemcisi 1-2 tık aşağıda gözüküyor ama yeterli oyun için.

www.epey.com şu var aynı ekran kartı ama trendyolda var sadece.

oyun için laptop önermem.
sistem ne kadar iyi olursa olsun, hem konforlu olmuyor hem de kısa zamanda bozulabiliyor.
oyun için masaüstü alın, rahat rahat oynayın.

onların nefreti almancılara karşı olduğu için bir yerden vurmaya çalışıyorlar. malatyalı bir teyze 10 tl koysaydı kimse cimri demezdi. almancıları ben de sevmiyorum orası ayrı.

Gönülden geçendir. Muhtemelen durumu çok da iyi değil. Ergen veya ergen zihinli kişilerin yorumları bence onlar.

Linç kültürünün korkunç bir yere gittiğine güzel bir örnek. İnsanlar ne yapsa yaranamıyor artık kimseye. İsterse 5 euro bırakır isterse hiç bırakmaz. Her şeyi eleştiren tayfa bir rahat bıraksın artık insanları..

Bunu linç edenler muhtemelen isyankar ergen tayfa. Hiçbir şeyi beğenmemeye yemin etmişler.

En hastasi oldugum da bari 100 euro biraksaymis diyenler. 100 euroyu hayatlarinda gorduklerini sanmiyorum. 100 euroyla burada ekmek falan aliyoruz sanıyorlar heralde. Millet 1.5-2 haftalik mutfak alisverisi yapar tek kisi 100 euroya.

sözlükte de kimse dememiş, kadının durumu kötü olabilir ama muhtemelen kendi parasını bile kazanmıyor başkasının eline bakmak zorunda. para bırakmayıp sadece o notu bile bırakması çok anlamlı. kaldı ki bir öğrenci için 10 euro hiç de az değil, şu anki kurla 76 tl. paraya az demek ayıp bence. 10 lira bıraksaydı da az denmez. herkesin imkanı farklı.

benim takıldığım 10 euro değil de almanya'da yaşayan bir türk'ün yazı yazmayı bilemiyor olması. hem cümle kuramıyor, hem de yazısı çirkin. bu insanlar en gelişmiş ülkelerden birinde refah içinde yüzerken biz burada o 10 euro için adam bıçaklayacak tiplerle birlikte yaşıyoruz.

Makedon hocam, takılmamak lazım. Almanya'ys gidip Almanca öğrenmeyen insan çok var. Ülkemizde de okuma yazma bilmeyen çok fazla insan var. Komşum emekli öğretmen ama karısı okuma yazma bilmiyor. Çok garip ama alışmak lazım artık. Maalesef.

Saçma tabi ki. Bu ona devletin sağladığı bir imkan. Nitekim o kaldığı oda da, yatak da o öğrencinin şahsi malı değil, devletin sağladığı bir imkan yine. Öyle bir not bırakmak zorunda değilken bile harçlık bırakması gayet şık, içimizi ısıtan bir hareket. Ayrıca curious mind +1

buzdolabi örneğinden hareketle. kademe 1'de tüm gün hiç açılmayan dolapla. günde 20 sefer açılan dolap toplamda farklı enerji tüketir. burada kademe 1 için ayarlı gücün üstünde elektrik tüketimi olduğu için değil, iç ortamda sıcaklığı değiştiği için kapağı açılmayana göre daha fazla tüketim söz konusudur. benzer durum da daha sıcak ortamda duran daha uzun süre çalışacağı için daha fazla toplam enerji tüketir.

arkadaşlar açıklamışlar, ama buzdolabı maksiumum 1000 watt çekiyor, 1000 üzerine çıkar mı derseniz çıkmaması lazım.

Eskiyen bir sistemin elektrik tüketimi artar. Öncelikle buzdolabının kenarlarındaki bantlar hava kaçırmaya başlar, kompresör verimsiz çalışmaya başlar çünkü mekanik parçalar daha fazla sürtünmeye maruz kalır. Gaz minimal de olsa kaçar ve yine sistem verimini kaybeder. Buzdolabi içindeki strafor zamanla dansitEsini kaybeder.

Tam olarak sormak istediğimi yansıtamamışım anladığım kadarıyla. Şimdi bir sistem var ortada ve bu sistemin projesinde maksimum değeri belli. Belli mi? Çok Çeşitli faktörler var evet, bundan bağımsız maksimumu belli değil mi? Bunun üzerine çıkabilir mi?

Eskiyen sistemi buzdolabi olarak değil de basit bir rezistans olarak değerlendirelim ya da ne derseniz çok basit bir sistem, değişkenin bu denli çok olmadığı. Bu Sistemde kullanım ömrünün sonuna gelindikçe tüketim değişir mi?

Buzdolabı olarak değil de dediğiniz gibi daha basit bir rezistans ya da elektrik motoru gibi düşünürsek;

Tüketim yükselmez ama verim düşer, atıyorum rezistans 1000 watt ile 500 birim ısı üretirken, ömrü azaldıkça verimi düşüp 450 birim ısıya düşebilir.

Aynı şekilde bir motor da 1000 watt ile 10.000 rpm dönüyorsa ömrünün sonununa doğru 9000-9500 rpm düşebilir.

10 sene önceki makine ile yeni makinelerin tüketimi farklı. eski elektrikli aletler daha fazla tüketir. yeni aletler enerji tasarruflu çok fazla bir tüketim yapmaz.

eskiyen her sistemin verimi düşer, bu sebeple diyebilirz ki kullanım maliyeti artar.

1-5 arası kademeler buzdolabı içinde sağlanmak istenen sıcaklık derecesidir. düşük sıcaklıkta tutmak isterseniz(yani çok soğutmak isterseniz) biraz fazla enerji harcar bunun sebebi de gün içinde soğutucunun çalıştığı sürenin fazla olmasıdır.

buzdolapları bir ısı pompasıdır. içinde bir motor bulunur. her motor yol alma sırasında, birkaç saniyeliğine yüksek akım çeker. motorun modeline göre de bu miktar değişir. ama gün içinde buzdolabının harcadığı güç aynıdır, çalışma süresine bağlı olarak tüketimi artar. ayrıca soğutma için kullanılan gaz da eskimişse dolap yeterince soğutamaz kendini, bu da çalışma süresini arttırır.

ama daha basit bir sistemde bozulma da daha az olacağı için verimdeki düşüş ihmal edilebilecek kadar az olur. kullanılan her malzeme aşınır, yorulur, eskiyip gider. hatta bazı malzemeler kullanılmasalar bile eskiyebilirler dış etkenler sebebiyle. sokakta öylece duran bir çakıl taşı bile eskimekte şu an.

Programı bilmem ama genelde save as (farklı kaydet). Menüsünün altında dosya adı yazan yerin altinda uzantı/format seçiliyor. Orada eski versiyon için seçenek vardır belki.

Proteus da üst versiyon ile çizilen şemalar vs. Alt versiyonlar ile açılamıyor maalesef. 8.0 veya daha alt versiyon ile tekrar çizmeniz gerekecek.

8.8 versiyon ile 8.7 bile çalışmamıştı bende.
bendeki programda 8.9 yazıyor, hiç kullanmamaya, bozmamaya çalışıyorum çünkü bu tür "nereden bulunduğu belli olmayan" programlar bir anda ipini koparabiliyor.

hiç zorlamadan, kurcalamadan, işin ameleliğini yapmanızı tavsiye ediyorum.
istemiyoruz tabi ama mecbur kalıyoruz buna.

böyle bir liste olduğunu sanmam. ege denizine doğru çekilirken önlerine çıkanı yaktıkları söyleniyor. büyük taarruz sırasında hangi rotayı izleyerek geri çekildiklerini anlatan kitaplar/makaleler ya da mübadillerin anılarının anlatıldığı kitaplarda bunlardan bahsedildiğini görebilirsin ama dediğim gibi böyle bir liste olduğunu sanmam.

bu da bi yerde işte geri çekilme rotası gibi. ben aslında daha detaylı bir yangın geçmişi arandığını düşünmüştüm. yani mesela linkte manisa, izmir, eskişehir yangınları var ve işte bazı ilçeler. bunlar bilinen yerler zaten, böyle listeler bulunabilir ama yangının detayları, nazilli'nin hangi köylerinde olduğu, ne kadar zarar verdiği vs. gibi bir liste olduğunu düşünmüyorum.

@tepedeki

ben zaten tek tek yerleşim yerlerinin isimlerini arıyorum.
mesela uşak; yunan işgali ve geri çekilmesi sırasında uşak'ın x, y, z köyleri ve a, b, c kasabaları yakıldı, yaklaşık 870 kişi öldürüldü, 5000 kişi de evlerini kaybetti.

sonra yalova, sonra balıkesir, aydın, afyon, eskişehir... hepsi...

niyeyse böyle bir çalışma yapılmamış.

devlet arşivleri'nin yayını var, oradan derlemeye çalışacağım.
www.devletarsivleri.gov.tr

www.devletarsivleri.gov.tr

Sadece tahmin: var olmalı ama görüntüler net üzerinde bulunmuyordur diye düşünüyorum. O sebeple cep telefonu kayıtlarını görüyoruz. Yine tahminimce sabit kamera kayıtları net üzerine yayılması durumunda karşı istihbarat suçlamaları olacaktır.

sevgili @conta, doğru tabi ama mesela iha görüntüleri, jet uçaklarının görüntüleri falan önceden hep yayınlanırdı, hala daha operasyonda şu hedef vuruldu bu hedef vuruldu diye gösterirken veya rus uçağı havasahamızı işgal etti derken görüntüler kayıtlar paylaşılıyor.

özellikle yunan botlarıyla bizim sahil güvenlik veya donanmamız da sürekli takışma halinde. youtube videolarla dolu. hepsi telefon kaydı. tartışmalı hallerde görüntünün çıkarılıp gösterilebilmesi, kimin haklı kimin haksız olduğunun gösterilebilmesi için kameralarla donatılması şart diye düşünüyorum.

ilk sayfaya dilekçeni yaz, imzanı attıktan sonra birkaç boşluk bırakıp şunu yaz;

EKLER:
1 - XXX MAHALLE SAKİNLERİ İMZA LİSTESİ ya da başlık her ne ise.

sonra ikinci sayfaya aynı başlığı at ve tabloyu ekle. yani dilekçe bir sayfa ayrı, imzaların olduğu tablo ise ayrı olmalı. dilekçenin olduğu sayfadan başlamamalı o tablo.

bir de kuruma yazarken genelde arz ederim denir. gerçi o kural kalktı deniyor ama bi bakmak lazım.

o kural kalktı evet, rica ederim yazılabiliyor, zaten bence de öyle olmalı.

imza listesi birden fazla sayfa olursa nasıl yapayım? her sayfa için bir ek mi belirteyim?

ekler:
1 - xxx imza listesi
2 - xxx imza listesi
3 - xxx imza listesi gibi... başlıklar farklı mı olmalı?

çünkü 50-100 imza toplayacak durumdayım
tek sayfaya sığmayacak.

hayır, her sayfayı ayrı ayrı numaralandırmanıza gerek yok.
bu kadar biçime takılacaklarını sanmıyorum.

ama illa belirteyim diyorsanız

EKLER:
1 - XXX MAHALLE SAKİNLERİ İMZA LİSTESİ (3 sayfa)

diye yazabilirsiniz.

çok benzerini yapan bir arkadaşım var.
süreç çok sancılı oluyor

tavsiye değil de daha çok öneri diyelim;
parasına kıyıp, hatır gönül ilişkinizin olmadığı, size indirim falan yapmayan ciddi bir şirket avukatınız ya da avukatlık bürosu ile anlaşmanız olsun. 20-30bin tl ticari sözleşmeler için çok para gibi görünmesin. bahsettiğiniz kadar güçlü bir ürünse, karşı tarafla yaşanacak en ufak pürüzde kendini amorti edecektir.

nasıl bir ürün olduğunu bilmeden yapacağım yorumlar net cevap sağlamayacak olsa da, ben de tasarlamış olduğum bir ürün için benzer soruları sormuştum her ne kadar başka sebeplerden askıya almış olsam da.

ürün alanında, kendi kategorisinde baya yenilikçiydi ve sektörde önemli isimlerden güzel yorumlar almıştım. melek yatırımcı önerdiler bana.

melek yatırımcıyla anlaşma yapabilmek için prototip, iş planı, sektör analizi, üretim yöntemleri vs gibi şeyler sunmak gerekiyor. mühendislik kısmında eleman ihtiyacım vardı ve ekibim yoktu benim. bunun zorlaştırıcı bir etken olduğunu öğrenmiştim çünkü ortaya sermaye koyan kişi ve kurumlar pürüzlerin büyük oranda çözülmüş olması beklentisi içerisinde oluyor ve mucizevi bir ürün dahi olsa, kendilerine pürüzü olmayan ve para kazandırabilecek onlarca proje getiriliyor. yani benim inovatif ürünüm olmazsa, bir başkasının pek de inovatif olmayan ürünü tercih edilebiliyor.

"ben imal edeyim, siz ödeyin" tarzı bir yaklaşım ne derece kabul görür bilmiyorum fakat kendi sektörleri ile alakalı işlere yatırım yapan firmalarla yatırım almak konusunda görüşebilirsiniz ki bu şekilde fasonluk anlaşmasından ziyade ortaklık olur. tabi burada asıl mesele, bu ürünü üretmek için neden size ihtiyaç duyacakları olacaktır.

ürünün patenti var mı, bu ürünün kullanım hakları eski firmanıza mı ait (ki yazılanlardan anladığım kadarıyla olası görünüyor), işin hukuki yönü nedir, siz bu ürünü sunduktan sonra patenti sizde dahi olsa hak ihlali yapmadan, ürünü değiştirerek kendileri üretebilirler mi?

eğer vazgeçilmez bir konumdaysanız yatırım alabilirsiniz. fakat kattığınız artı değer yalnızca fikirse ve yatırım alacağınız kişiler bunun farkındaysa, sizsiz ilerlemek için ellerinden geleni yapacaklardır.

ülkede üretilmemesi pek önemli değil. önemli olan çinde üretilmemesi.
ürün piyasada tanındığı anda çinden ithal edecek çakallar ortaya çıkacaktır.
sizde çinin üretim maliyeti ile baş edemediğiniz için piyasaya fikir vermiş olacaksınız sadece.

- patenti alınabilir bir ürün ise patentini alın ama birden fazla patent firmasındna görüş alın. bazen patenti alınamayacak bir ürün için sizden başvuru parası alabilirler.

- ben ürünü üreteyim sonra satarım ifadesi yapabileceğiniz en büyük hata. gerekirse ürünün benzerini çinden getirip (varsa) satmaya çalışın. satabileceğinizden emin olup hatta gerçekten satmadan üretime başlamayın. hitap ettiğiniz sektörde nakit paramı dönüyor, çekmi dönüyor dikkat edin.

@angelofdeath, 20-30 bin lira şu aşamada benim için çok para. zaten param olmadığı için bu işler aklıma geliyor.

@kahverengi mont, patent yok, firma da bana bu ürünü dışarıdan tasarlatmak istedi. daha sonra işe alacaklardı beni ama zaten çok lakaytlardı ve abuk subuk adamlardı. ben de tecrübesiz bir mühendis olarak bir umut gördüm ve bir emek harcadım, ama yarıda kaldı. eminim ki onlar ve benzeri kişiler her naneyi deneyip kendileri üretmek isteyeceklerdir. bana söylediklerine göre ürün 2000 euro civarında satılıyormuş avrupa'da.

@aslindasorunumpsikolojik, aslında sorunum parasal :) patentle ilgilenmek gibi bir kaygım yok. şöyle düşünün, bazı firmalar otomasyoncularla anlaşıp düzenli olarak onlardan PLC panosu temin temine derler, onlara para ödeyip panoları kendi ürünlerine monte ederler. bu da aynen onun gibi, PLC panosu yerine geçecek bir ürün.

şunu da ekleyeyim; ben bu yoldan milyonlar kazanmak, şirketler kurmak hayali içinde değilim, geçici olarak bu işten bir miktar para kazansam dahi benim için yeterlidir. 6 ay ya da 1 sene boyunca bu işi yaparak büyük kar elde edebilirim diye düşünüyorum. ve aynı ürünü de birden fazla firmaya satmak gibi bir planım var.

instrument amplifier diye aratırsan şemalar çıkar, basit bir opamp bağlantısı ile proje yaparsan gürültülü bir ortamda saçma sapan sonuçlar aldığın gibi işlemcine de zarar gelir.

giriş çıkış filtreleri + instrument amplifier + voltage follover (izolasyon) + zener ile de olası pikleri engellersin.

Bence kasma hazır HX711 tarzı bir şey kullan geç :)

op amp ile hiç vaktini harcama hx711 veya ads1231 kullan geç denedim gayet iyi çalışıyor.

strain gaugeden çıkan uğraşman gereken voltajlar mikrovoltlardan bile düşük. beslemedeki en ufak noise yada diferansiyel yükselteçlerdeki dirençlerin yetersiz toleransları başına bela olacak. sıradan opamplar ile olmuyor zaten. tekerleği baştan keşfetmeye gerek yok.
illa uğraşıcam dersen şu iki app note faydalı olur.

www.ti.com

ww1.microchip.com

HX711 çok karışık geldi bana, ve clock sinyali falan veriliyor internette baktım, ne devreler birbirini tutuyor, ne kodlar birbirini tutuyor. Hangisi doğru bilemedim. adamlar kod yazmış örnek olsun diye, açıklama eklememiş, varsa bildiğiniz bir örnek gönderirseniz sevinirim.

bir erkek olarak sosyal sorumluluk hissiyle cevaplamak istiyorum.

bu sosyal medya çok abartılıyor. sosyal medya tek başına hiçbir çıkarım yapmaya yetmez. sosyal medya kullanıp sıkıcı olan da vardır, sosyal medya kullanmayıp sıkıcı olan da. sosyal medyada aktif olup çok asosyal olan da vardır, sosyal medya kullanmayıp ayrıca asosyal olan da.

bu tür basmakalıp çıkarımlar tamamen sosyologların, psikologların boktan püsürden prim yapma çabasıdır.

"aman çocuklarınızı sosyal medyadan koruyun!"
sebep?
sosyal medyada ahşap oyma sanatından tutun uzay bilimine kadar her nane var, niye koruyalım çocuğumuzu? sosyal medya salt uzak durulacak veya içine düşülecek bir ortam değildir. dünya gibidir, dünyanın birebir yansımasıdır. hayatın ta kendisidir o da.

sosyal medya kullanmayan bir kişiyi sıkıcı veya çok eğlenceli görmeye kabil sanıyorsa kendini bir insan, o kişinin bu hayattan anladığı bir nebze bir şey varsa o da o kişinin çok sıkıcı ve dar düşünceli olduğudur.

sözün özü; sosyal medya diye diye sosyal medyayı kocaman bir sorun haline getirdik. ne çözebiliyoruz, ne dönüp gidebiliyoruz.

sözüm @lennonade'ye değildir. arada patlarım ben böyle. buyurun hanımlar, kürsü sizindir.

sosyal medyayi fazla kullanan, asiri fazla takipcisi olan biri bende antipati uyandiriyor. yasimla da alakali olabilir ancak benim icin soru isareti olarak kenarda durur. elbette sirf bunun icin su ya da bu sekilde bir adim atmam ama bilgi olarak kenara koyarim dedigim gibi.

Sıkıcıdır

valla instagramda dolaşırken bir kaç gün önce ayhan sicimoğlunun zentinyağı videosuna denk geldiydim içimden de "ulan adamın adı var kaç para deseler alırlar para garanti" diye geçirdim

galiba bugun gene post atmış. fiyat vermiş. millet yorumlarında baya pahalı olduğundan ya da bu işin nasıl ucuz olabileceğinden konuşuyorlardı.

nereye gelecem. instagram varsa orda aradan birine dm at sor muhtemelen cevap verirler. ayhan sicimoğlu kendi kullanıyor sanırım hesabı güzel bir soru sorarsan o bile cevap verebilir.

bizim bir akraba devletin dağıttığı arazilerden aldı, kaç dönüm hatırlamıyorum.
zeytin ekti, bir tane küçük ev yaptı içine, hafif tepelik bir yer ve deniz görüyor. üç-dört senedir işleri iyi gibi. borcu var biraz ama ödüyor.

meslek nedir acaba?

ben çok alakasız müzisyenim. ömrümde ne ticaret yaptım ne mal alıp sattım. eşim var bankacıydı o biraz daha iyi rakamlarla. istiyoruz ki betona gömmeyelim parayı bişiler yapalım.

kralını da bilseniz zaten zeytincilik işi tek başına yapılmıyor. arsayı aldıktan sonra bilenlerle anlaşıp mahsülü elde edebiliyorsunuz. ardından diler satar diler bir sonraki aşamayı da siz yaparsınız.ben buraya kadar öğrenebildim :)

bu aralar hasat zamanı. gidin birilerini bulun, hasata katılın, vaktinizi değerlendirin bir gün. hem de biraz öğrenirsiniz, nasıl yapılır, zor mudur, kaça patlar falan... hem de çiftçinin işi görülür.

devlet de belki hala arazi dağıtıyordur ekim için. çok ucuza büyük araziler veriliyor. ne güzel düşünmüşsünüz, üretime yatırın tabi paranızı. hesaplı davrandıktan sonra elbette ki kar edersiniz. belki büyütürsünüz işleri ihraç edersiniz falan. arazide su da kolay çıkıyorsa tamam işte.

Zeytin agaci ekip bir kac yilda zeytin alamazsin. Zeytin agaclari emin olmamakla birlikte 20-30 yillik bir yetiskinlikten sonra iyi mahsul vermeye baslar.

Zeytin agaci bir sene iyi mahsul verir. Bir sene vermez. Gecen sene 20 liradan asagi zeytinyagi cok zordu. Verimsiz donemdeydik. Bu sene zeytin bol olacak. Yag fiyatlari dusecegini bekliyorum.

Zeytin aldin diyelim. Basinda durmazsan zeytinlerini calarlar.

Bu bilgileri arastirarak,esimin ailesi muglali olmasi ve bir zeytinyag fabrikasi sahibinden ogrendim.

bu tarz işlerde adam bulmakla iş çevirirsen hem kaliteden kaybedersin hem de maliyet artar. zeytin işçisinin günlüğü 50 100tl arası adam bulacaksın doğru toplama ilaçlama yapacaksın. hangi cinsin nerede yetiştiğini bileceksin.

bu işte en iyi bölge balıkkesir tarafı ki orada da bir sürü satıcı var. sen elden satsam kgsu 20 den anca satarsın. marka olsan bir sürü vergi var 20tllik zeytinyağı olur sana 40 tl. zor iş zor. tarımı bilmezsen zor.

bugün stamina modunu açtım, dün %45 gibi kapanan telefon şu an %10'da flaş açık fotoğraf çekiyorum. %9'da video çektim bir 15-20 saniye kadar, kapandı.
ölmemiş de ölmüş gibi mi yapıyor? gıdıklayım mı?

uBlock origin

adBlock. canavar gibi çalışıyor.

bazen oluyor arada. çare ctrl+f5

ublock origin +1

ek olarak, sözcü gibi sitelerin "reklam engelleyicinizi kapatın" uyarısını da engelleyebiliyor ayarlayınca.

adblock yeni bir haltlar karıştırdı. bazı reklamları zararsız olarak görüyor, google ile anlaşması gereği sanırım. ayarlarından engellenebiliyor hepsi ancak bu sefer de "engelledin ama engellemesen olmaz mı" minvalinde uyarılar çıkarıyor.
not: mozillaspor.

seçeneklerden "kabul edilebilir reklamlara izin ver" seçeneğini kaldırdım. ankette de hiçbiri kabul edilemez dedim. bakalım, deneme aşamasındayım.

uBlock Origin + AdGuard

Nano Defender, ayrıca Adblock uyarılarını da kapatıyor.

iki tane reklam engelleyici kullanılmaz. bir tane seçersin onu kullanırsın. birden fazla kullanırsan birbiriyle çakışır sorun çıkarır.

ublock origin artık anti adblocklara karşı pek verimli değil. bu yüzden ublock altyapısını kullanarak geliştirilen nano adblocker ve yardımcı eklentisi nano defender var. şu an piyasanın en iyisi bu ikili kombo.

kısaca önce mevcut tüm reklam engelleyicileri kaldır. sonra sırasıyla nano adblocker ve ardından nano defender kur.

yukarıdaki cevapta nano defender denmiş ama nano defender tek başına hiçbir işe yaramaz. yardımcı bir eklenti o reklam engelleyici değil.

kitabı okumuştum da filmden haberim yoktu, sayende izledim. maykıl'a denk gelmedim.
ama çok sıkıcı ve çirkinmiş yav.

öldürüldü ise bile bence trump çok saçma sapan alflar söyledi.
dna testi ile kimlik tespiti yapıldı falan dedi, bir gün sürüyormuş dediğine göre. hadi diyelim ki bir gün sürdü, kimlik tespiti yapmak için dna'yı karşılaştırmak gerekiyor. yani bağdadi'ye ait bir dna'nın elde bulunması gerekiyor ki uyup uymadığına bakılsın. bağdadi'nin dna'sını nerden biliyorlardı ki?

görüntü paylaşılmadı, trump bey amca da "kendini patlattı" diyip durdu. saçma sapan laf kalabalığı yaptı, ülkelere teşekkür etti falan sonra gitti.

öldürüldüyse de öldürülmediyse de değişen bir şey olmaz terör konusunda. ama eğer ışid azalarak biterse yakın zamanda ben anlayacağım ki bağdadi amerika'nın bir adamıydı ve götürüp bir yere sakladılar(veya gerçekten öldürdüler), ışid de misyonunu tamamladı. yakın zamanda ortaya çıkacak diye düşünüyorum.

yes. amerikanın her yaptığına inanıyorum ama nasıl yapıldığına inanmıyorum:)

Bağdadinin varlığından bile şüpheliyim.

İnanıyorum. Büyük devletlerin gizli servisleri, maşalarını ödüllendirmez, imha eder. Bu hep böyle olmuştur.

Mesela Merkel neden şımarmiyor? Demek ki olabiliyormuş.

kulak çekerek. denetimle, uyarıyla. bu da bilinçli toplumla olur. hata yapıyorsa uyarırsın, düzelmezse daha ciddi yaptırım uygularsın. en küçük bir zamda ayağa kalkan toplumları örnek gösterebiliriz, bak nasıl güzel laflarını dinletiyorlar.
bir de bizim toplumda genel olarak "politikacıların hepsi aynı, hiç biri gerçek lider değil" görüşü var. bu da bizim elimizde. toplum seçtiği insana bir hedef de kazandırmalı, ne istediği tam olarak anlatmalı.

(bkz: kuvvetler ayrılığı)
Sistemi direkt olarak demokratik, özgür, çağdaş ülkelerdeki gibi tesis edersen, örnek alırsan sorun falan kalmaz. Amerika'yı bir daha keşfetmeye gerek yok.

denetime tabi tutarak.

@bos checks and balance'ı yapacak adamlar dengesizse ne yapabilirsin ki? Bence hukuk tamamen yapay zekaya bırakılmalı

tam anlamıyla müridin uçurması olayı.

imam osurursa cemaat sıçar diye bir laf vardır ya hani, imam kimdir? imam siyasetçi diye düşünülür ama imam halktır. halk gevşek oldukça cemaat, yani siyasetçi de "oooh nasıl olsa ardını soran yok" deyip sapıtıyor. halk oy verdiği adamı baş tacı yapmasa, hangi parti, hangi siyasetçi olursa olsun, onu mutlak bir doğru olarak kabul etmeyip "şşş, oy verirken verdik iki sene oldu benim maaş yerinde sayıyor, ne iş?" diyebilse bu işler olmayacak.

almanya'da enflasyon %3 yükselse halk hemen homur homur homurdanır. ingiltere'de birazcık fazla mülteci geldi diye halk hemen bu ülkenin hali ne olacak diye düşünmeye başladı. libya'da bile kaddafi'nin son zamanlarında halk şikayet etmeye başlamadı mı para yetmiyor diyerek?

hak hukuk teknolojiden önce herkes kendi cebindeki parayı düşünse, bakınız en kolayı, cebine girenle cebinden çıkan paraya bakacak ve beğenmemişse sokağa çıkacak. eğer şunu yapacak zihniyette insan olsaydı bugün belki yine aynı partiler başta olurdu ama yamuk iş yapmaya cesaret edemezlerdi. halk gevşek.

mahallemize park yapın demek için belediyenin önünde toplanamaz. park park... çocuk parkı. terörle, fetöyle, ekonomiyle dinsizlikle dindarlıkla falan alakası yok. bak şurada boş bir arsa var oraya park yapın. sağcısı solcusu birleşip de park isteyemez belediyeden bu halk.

biz ihaleden, yozlaşmadan, rüşvetten, hukuktan, nizamdan falan bahsediyoruz.
hukuku tınlayan kaç kişi var ülkemizde? yüzde kaç? hukuka inanan arkadaşlarınıza sorun bakalım anayasa'yı okumuşlar mı bir kere. neyi savunduklarının farkındalar mı? veya hangi maddenin nasıl olması gerektiğine dair kendi fikirleri var mı? arkadaşlarınıza sorun gerçekten. ben sordum, haberleri yok anayasa'dan falan. annem babam sabah akşam konuşurlar bir kanun okumuş değiller. ellerinde akıllı telefon var, koca gün facebook'ta komik video izlerler, mevzuat.gov.tr'ye bir kere girmemişlerdir.

zaten adamlar senelerden beri sağcı solcu, dinci dinsiz, kürt türk ayırmış ayırmış, şimdi bir tarafa bir yalan söylüyor öbür tarafa başka bir yalan söylüyor her kesim kendi yalanına inanıyor, oturuyor.

vatandaş kendi kafasını yaşıyor. bir kesimd emokrasi hülyalarına dalmış, bir kesim aynı 70'lerdeki gibi kendini devletin koruyucusu olarak gören gizli bir örgüt kafasında, üniversitede hiçbir vasfı olmayan fakülte başkanlığı seçiminde dört dönen kazmalar memleketin madenlerinin özelleştirilmesi konusunda ses çıkarmıyor.

halk sokağa çıkıp bir slogan atacak ki yargıtay'dan, aym'den duyulsun. eskiden siyasi krizler, bunalımlar zamanında halk ordunun darbe yapmasını beklerdi. tamam şimdi darbe yapılsın istemeyelim ama kendimiz ses çıkaralım. illa hükümeti devirmek amacıyla değil, asgari ücreti yükselt demek için, ötv'yi düşür demek için, fabrika istiyoruz demek için, lösev'in hastanesine ruhsat ver demek için...
tamam iktidar senin olsun ama bana hakkımı ver. bunu yapacak kaç kişi var halk içinde? bunu düşünebilecek?

cumhur itifakı kazansa da kazanmasa da yerine gelecek iktidar da sapık. kimisi terörist, kimisi ihale çılgını, kimisi yolsuz, hırsız, bir tane düzgün siyasetçi var mı? düzgün siyasetçi yok çünkü meydan boş. dün arkadaşla konuşuyordum işsizlik kötü bari siyasete atılalım dedim, biz yapamayız dedi. yapamayız. ben gururuma yediremem gerçekten de. yalan dolanla yaşamayı ben kendime yediremem ama siyasetçiler yapabiliyor. sebebi de iyi siyasetçi olmalarından değil, kötü siyasetçi olsalar bile kimsenin gözüne batmamasından. bizim meselemiz bu. darbe dönemlerinde bile beklenmeyecek derecede kaliteli anayasa maddeleri yazılmıştır.

hepimiz güya vatan seviyoruz. uzaktan seviyoruz.

çok dolmuşum iyi oldu boşaldım

@john daha demokratik ve daha şeffaf günler elbette gelecek ama biz pek göremeyeceğiz. Demişsin de 60 yıldır böyle bu ülke. Hukukçulardan çözüm beklemek de saçma. Hukuk iktidarın fahişesidir lafı da boşa edilmemiş o nedenke adalet işleri yapay zeka ile sağlanmalı.

Valla bunun cozumu yok bence.
Ben okulda konseye girdim kulup baskani falan oldum.
Bi sure sonra butun denetimleri gececek hale geldim, ogreniyorsun cunku. at kosturdum. Istedigim butceyi aldim istedigimi engelledim.

Hatta sonraki secimi de sabote edip yeni elemani sectirmedim.

Sonra kendime bakip noluyor lan demistim.
Demokrasi sacma bisey herkes istedigi gibi manipule edebiliyor.

Merkel ornegi verilmis, merkel yuzyildir nasil iktidarda kalmis ondan daha iyi biri hic gelmemis mi?
Kesin gelmistir ama kadin isi bildigi icin ezip gecmistir.

Kontenjan yetmezliğinden başlamayacağı fikrine nereden kapıldınız? İsmek kursları full çekiyor. Kadıköy'de açık var bir tane şu an. (İstanbul'da iseniz tabii.)

www.ismek.ist

Ekleme: Baktım şimdi yedek kontenjanları da dolmuş. Dediğim gibi full çekiyor, tarihlerini yakalamanız lazım.

İzmir'deyim ve bulunduğum belediyede Çince öğrenmek isteyen pek insan çıkacağını sanmıyorum.

ben gaziemir'liyim, gaziemir'de katlı otopark ne gördüm ne de duydum.

Alla alla, defactonun yaninda semt garajinin oradaymis galiba. Benim de pek bildigim bi yer degil izmir sorayim dedim.

brenna maccrimmon

zor eserlerden bahsediyorum. maccrimmon'un okuduğu eserler gayet sakin, yumuşak eserler.

ben bülbül kasidesi'nden, bakmıyor çeşmi siyahım'dan, bunlar gibi kafa patlatmalı, bağırmalı, kastırmalı eserlerden bahsediyorum.

ve biraz daha açıklayıcı bir cevap rica ediyorum.

Brenna nireee Klasik Türk Müziği niree :D Brenna'nın yaptığı müzik çıtır çerez.

Sanıyorum bir adaptasyon süreci ve etüd süreci yaşamadan hakkını vererek okuyamazlar. Tam olarak sistemli bir müzik olmadığı için kulak dolgunluğu, alışkanlık, usta çırak meşkleri vs şeklinde insanın kafasında oturan bir müzik. Hüzzam bir eseri notadan bakıp da okuyamazlar mesela, hüzzamdaki çeşit çeşit mi notada çeşit çeşit yazılmıyor.

Geçenlerde İstanbul Üniversitesi'nde Derya Türkan'ın bir söyleşisine katılmıştım. Orada caz, klasik musikinin cazla ilişkisi vs üzerine sorular gelmişti. Bir noktada Derya Bey cazın da Türk Müziği gibi usta çırak ilişkisiyle ilerlediğini, yıllar süren bir "o müziğin içinde olma" sürecinin gerekliliğini anlatmıştı.

Haa, yabancı derken, Yunan, Bulgar gibi kardeşlerden rahatlıkla becerebilecekler çıkar. Ama Bu müziğin temas etmediği coğrafyalardan insanlar için sorduğunu varsayarak cevapladım.

Velhasıl, belki basit eserleri tad verecek şekilde icra edebilirler. Fakat harbici eserleri adam akıllı, hakkını vererek okumak pazartesiden perşembeye olacak bir iş değil.

İşin bir de tavır boyutu var. Ondan da bahsetmeden geçmeyelim. Yine bu coğrafyalarda haşır neşir olunan, mikrotonal müzikte ortaklıklarımızın söz konusu olduğu Arap, Ermeni müziklerinden hanendeler ya da sazendeler de Türk Müziğini hakkını vererek icra edemeyeiblirler. Tabi ki eserine bağlı. Aynı şekilde Türk icracılar da diğerlerinin hakkını veremeybilir. Müziklerimiz benzerdir fakat ufak tefek nüansları vardır. Hatta yurtiçinde bir takım icraları bölgesinin dışında dinleyebilmek de zordur. Elazığ usulü hüseyni bir uzun havayı Elazığ'da dinlemenizi öneririm (muhabbet halk müziğine dönmeye başladı ama bunlar girift alanlar). Neredeyse şiveyi bile usule, tavıra dahil edebiliriz.

Yahut Konya Kaşık havaları, oyun havaları söyleyen lokal icracılardaki tadı, aynı eseri okuyan başka bölgeden insanlarda yakalayamazsınız. Kafaları patlatacak kadar zorlayarak tizlere çıkmaları vs... Teke Yöresi için durum aynı. Örnekler çoğaltılabilir.

Bu tadları veren ögeleri notasyonla, sistemle halledemezsiniz. Yıllarca müziğin içinde debelenip içinize, ruhunuza, zihninize sinince icraya yansır. Kafanızda duyabilmeye başladıkça yerini bulur.

Bir de usuller ve velveleleri meselesi var. Her şeyin üzerine kurulduğu temel. Onu da başka zaman konuşuruz :D

yoo şimdi konuşalım, ayrıca buradan yazıyorum ki eğer yıllar sonra da merak eden olursa buradan okusun.

bir türk mesela yabancıların eserlerini okumakta ne kadar zorluk çekebilir?
ibrahim tatlıses'in o sole mio'yu söylemesi bence harika bir olay. keşke daha özenli söylese ve internette yayınlansa bu videolar.

ama örneğin bir muazzez abacı veya bir kibariye, örnekleri bilerek böyle seçmemdeki amaç sanıyorum malumdur, nessun dorma'yı hakkıyla okuyabilir mi? bence kibariye çok güzel okur. muazzez abacı'nın sesi belki uygun değildir bu eser için ama örnekler çoğaltılabilir.

ne diyebiliriz bu konuda?

Cheesy ve entertainment sektöre yönelik ürünler ortaya koymak amaçsa hepsi hepsini okur kendince. Benzetir yani. Yer yer eserin hakkınca, yer yer kendi yetenekleri ve alışkanlıklarına göre uyarlayarak harmanlarlar, güzel de işler ortaya çıkar. Ama bizimkiler o tarafın, onlar bizim tarafın hakkını vererek okuyacaksa çoooook zor. İki tarafa da yeterince hakim bir koç eşliğinde çalışma sonucu eser bazında iyi sonuç alınabilir.

Ancak bu isimler de işi gavurlara göre çok daha kolay kıvıracaktır mutlaka.

Ayrıca mesele Klasik Türk Müziğiyse Muazzez, Kibariye, İbo vs de çalışmadan her eseri icra edemez. Klasik Türk Müziği hanendeliği ile TSM, THM, Fantezi, Arabesk vokal icrası yer yer örtüşse de farklı alanlar, farklı disiplinler, farklı okullar.

Bence İbo'nun O Sole Mio performansı yıldızının parladığı dönemin gazıyla, cahil cesaretiyle girişilmiş bir iş. O Sole Mio dinlemekten hoşlanacak kitleye dğeil, İbo'nun kitlesine yönelik bir iş. İbo'nun kitlesine vay be dedirtmek, hayranlık farmlamak, İbo'nun sesini övecek magazin malzemesi çıkarmakmış gibi geliyor bana asıl amaç.

şöyle bir kanal var, gidilmese bile izlenesi, önerileri de genellikle ucuz ve güzellerden oluşuyor. turistik mekanlara belli bir saatten sonra ücretsiz girilebildiğini falan söylemişlerdi.
www.youtube.com

ben de honest guide'i tavsiye etmeye gelmistim, o cok guzel geziyor tavsiye ederim. online check in 24 saat once aciliyor, bazi havaalanlarinin online check in yaptirmama durumu var ama prag onlardan biri degil. 24 saat kala yaparsin check inini.

tatli seviyorsan mutlaka tredelnik ye (boyle yaziliyordu sanirim) butun prag gezimi bunu yiyerek gecirdim :) onun disinda budweiser kendi biralaridir ama turkiyede de bulunabiliyor. galonlarca bira ic sen yine de. cesit cesit biralari var zaten baska da ozel yiyecekleri pek yok gibi. tredelnik ye demis miydim? oyle iste.

Eğlence. Umut. insanına göre değişir. parası olan insan için eğlence. alt tarafı 50-100 liraya biri geleceğini tahmin etmeye çalışıyor. tutmaz tutmaz ama ya tutarsa? maksat can sıkıntısı geçsin. parası olmayan içinse umut kaynağı. 100 lirayla bir akşam oturup güzel bir yemek yerine dışarı çıkıp geleceğini tahmin edeceğini iddia eden birine veriyorsun işte. o da sana geleceğin hakkında umut veriyor.

ruhsal zafiyet içindeler. duygusal boşluktalar. moral verebilecek sözler duymak istiyorlar. hoşlandığı biri mi var, gider fal baktırır. kadın da "aay siz ruh eşisiniz" der, pembik pembik konuşur, hayal satar. bu gariban da mutlu olur. olay bu.

ben şahsen eğlence için istiyorum fal baktırmayı. karşımdaki kişi "isminde A, Y, Ş harfleri geçen birine aşık olmuşusun" desin ve ben de 2 ay önce ayşe isminde birine aşık olmuş olayım ve o anda şaşkınlıktan öleyim istiyorum. Nasıl bildiği pek umrumda değil. 100 lira verip yarım saatlik eğlence seansı satın almış gibi düşünüyorum.

Bir sihirbazlık gösterisi gibi düşünüyorum. Adamlar ateşli kılıç yutuyo, kutunun içindeki tavşanı ordan alıp kulağından çıkarıyo. Bunların gerçek olmadığını biliyorum ama yine de izlemesi zevkli. İzlerken de "tabi la ip var orda..." diye düşünmüyorum, onun yerine anın tadını çıkarıyorum.

Eyyorlamam bu kadar, sevgiler saygılar

İnandıkları için.
Birçoğu da alacakları tepkiden çekindikleri için aman eğlencesine baktırıyorum der ama yine de fellik fellik iyi falcı arar. Utanılması güzel bir şey, hiç yoktan iyidir.

Pike +10yüzbinmilyon baloncuk

Fala para vermek piyango bileti almaktan bile saçma. İşin içinde inanç yoksa bana gelsinler ben güzel şeyler söyleyeyim bedeva, hepsi klişe zaten.

İnanan varsa -ki çoğunluğu böyle - o apayrı bir konu zaten, insanın kendini kandırmasının da bir sınırı olmalı.

Ben arada güzel muhabbet çıksın, iki de güzel laf duyayım da umudum yükselsin diye baktırıyorum. Bazı insanlar sadece güzel şeyler söylüyor, iş bulcan falan diyor hoşuma gidiyor. 1 senedir işsizim arkadaşlar. Ama bazılarının da kalbi gerçekten temiz, para gelecek size diyor para geliyor, yüzük gördüm diyor düğün oluyor. Abdala malum olduğuna da inanıyorum.

Pike+1
Onun gercek olduguna inaniyor iste. Eglence falan diye milleti kandiriyor, astroloji de ayni sekilde. cok sorgulamayip parasini tokatlayacaksin aslinda bunlarin.
Uyarmaya calismak enayilik.

ben tarot bakıyorum, parasız marasız, birkaç arkadaşıma ve kendime. bi bok bildiğim yok, yeni sardım. üzerindeki semboller ve anlamları hoşuma gidiyor. film izlerken ayrıntıyı yakalamak gibi. her kartın rengi, kişisi bir şeyi sembolize ediyor, yan yana dizince de hikaye anlatırmışçasına olayları giriş, gelişme, sonuç örgüsünün içine sokuyorsun. bana eğlenceli geliyor, herhangi bi şeyin derdinde değilim açıkçası.


sinemaya benzetmişken: youtube.com

20 yasında çıkacak diye bi kaide Yok. Benimkiler sessiz sedasız çıktı farkına bile varmadım. Korkulacak bir şey Yok.

Ben 31 yaşındayım. Daha çıkmadılar. Bir kere röntgende görmüştük, hepsi sağ olsun kemiğe yatay olarak konumlanmış. Bir sıkıntı çıkarmadıkları müddetçe müdahale edilmeyecek.

23 yaşımda çıkmıştı

28 yaşındayım. Çıkmadı daha.

Benim 30uma giriyoken portedi.

benim 21 yaşında bir tanesi yarısına kadar çıktı ve durdu. şimdi 23 yaşındayım diğerlerinden tık yok henüz. belli olmuyor. annem 55 yaşında onun hiç çıkmamış mesela, 30 yaşında ablam var onun da hiçbiri çıkmadı. genetikten ziyade şans işi diyebiliriz.

bazılarının dişi hiç ağrımaz. genetiktir, bünyeye göre değişir vs.
bazılarının dişleri ise ağrısız sızısız yarım yamalak çıkar. benim öyle oldu mesela. yarıya kadar çıktı, ağrı hissetmedim, sızı hissetmedim.
bazılarında ise yamuk çıkar. bir ara gidip çene filmi çektirmek işe yarayabilir çünkü yamuk çıkan yirmilik dişler diğer dişlere baskı yapıyormuş. zaten iltihap gibi konularda da o dişin çekilmesi gerekiyor. röntgen filmi öneririm eğer geç kaldığını düşünüyorsan.

Benim ne zaman ciktiklarina dair bir fikrim yok,ama 20 yasimdan once ciktiklarini dusunuyorum.hala duruyorlar,aramiz iyi.

Benim 16'da çıkmıştı hepsi.

çünkü uğraştığın şey matris değil tensör. Matlab dururken el ile uğraşmak traktör varken öküzle tarla sürmek gibi bir şey olur sanırım. tercih senin. kolay gelsin.

bunlar hep matris diye geçiyor bütün kaynaklarda.
ama matlab'ı da denicem. söz veriyorum.

aslında tensör'ü martis'in biraz daha karmaşık hali gibi düşünebilirsin. matlab'da sadece bunları yazacaksın gerisini o yapacak.

Ya sen hep ayni sorulari sorup duruyorsun niye hala bi programlama dili ogrenmedin anlam veremiyorum :)

programlama dili biliyorum da benim denklemler elde etmem gerekecek, matlab'da bunu elde edemeyebilirim diye düşünüyorum ve zaten bunun yöntemini de öğrenmek istiyorum. takıntı gibi bir şey oldu bende. bu adamlar nasıl çarpmış bunları böyle yazmış diye merak ediyorum.

yani "birinci satır beşinci sütun" diye bir açıklama bekliyorum.

sayın kişiler, o sin cos ifadelerini içeren matrisleri matlab'da nasıl çarpabilirim?

bana en sonunda, içinde L2*cos(teta2)*sin(teta4)-sin(teta2)*D3 gibi ifadeler içeren bir matris sonucu elde edebilir mi matlab? yapabilirse nasıl yapar?

teta2, teta5, L2 vs bilinmeyenler. onlar değişken ve o değişkenleri içeren ifadeler elde etmem gerekiyor.

Bilgisayar serbest ise en temiz işi Mathematica çıkarır.

(Bkz: matlab)

yok arkadaşlar ben yöntemini öğrenmek istemiştim.
bilgisayar serbest değil, yanlış alarm!

O zaman direkt carp işte. Zaten matrislerin oldukça basit formda hepsi diagonal.. He daha karmaşık olsa tensor algebra onerirdim ama bu kadar basit matrisler için o kadar algebra bilmene gerek yok. Yani merak ediyorsan tensorlerin abstract şekilde indisli carpimlarina bakabilirsin. Takılirsan mesaj atarsın elimden geldiğince yardım ederim.

Edit yani tensorlerin block formda yazıp carpmaddan bahsediyorum.

ben bunu normalde ikişer ikişer çarpabiliyorum ancak çok uzun ifadeler çıkıyor.
kitapta ise bunu tek seferde yapmış. ama nasıl yaptığı yazmıyor.
hangi satırla hangi sütunu çarpmış az çok anlıyorum ama arada başka elemanlar da eklenmiş niye öyle yapmış hiç anlamadım.

internette de böyle çoklu çarpım örneği bulamadım.
neyle neyi çarpacağıma dair birkaç cümle yeterli sanırım benim için.

www.youtube.com
makedon bey direk buradan ilerleseniz olur mu acaba? 6'sını birden girseniz böyle çarpar bence. denemek lazım.

sinüs kosinüslü ifadeleri çarpar mı bilemiyorum. büyük ihtimalle çarpar. bize mümkün olduğunca sade bir sonuç gerek. dolayısıyla çarpım yapılırken bazı dönüşümler uygulanıyor. excel onu yapamaz. ama yaptığımızı doğrulamak için kullanabiliriz.

matlab sağlam çözüm. indirip kurmanı tavsiyeyle şiddetliyorum.

sanıyorum bu alemde bizim bizden başka dostumuz yok :D

ya şindi bi gönül işi olayı olsaydı sen de sarışın bi afet olarak ifşa patlatsaydın buralar ekmek kuyruğu olurdu. topic sıkıcı. sadece biz varız maalesef.

öz apple co.

3 kg su kaldiriyor, 200 gr cisim, 2.8 kg esdeger kutle
gravity acceleration 10 m/s2
force 2.8 carpi 10=28 newton

sadece cisme etkiyen kaldırma kuvveti hesaplanacak sanıyorum. gerilme kuvvetine eşit olacak o kaldırma kuvveti de. formülünü hatırlamıyorum şimdi tam.

cedex doğru, makedon kısmen yanlış.

gerilmenin kaldırma kuvvetine eşit olması için cismin kütlesiz olması gerek, veya ihmal edilmeli.

kaldırma kuvvetine eşit olmaz tabi cismin ağırlığı çıkarılmalı. ben kaldırma kuvveti diye nihai sonucu düşünmüşüm. cedex'e +1, celeron'a da makedondan transistör! :)

bendeki tiki kaldır ben takdir görmeye alışkın değilim zaten. elim ayağım titredi, kaldıralım onu lütfen.

strateji delisi diye bir kanal vardı youtube'da, ben ondan öğrenmiştim.
takıldığın yerleri bana da sorabilirsin ama sözlükten sor buraya pek girmiyorum.

cv turşusu kuruyorlar çünkü.
koleksiyonu seviyorlar.
hatta okumayacakları başvurulara dahi talip olmayı pek seviyorlar.

bu aralar kariyer.net'i unutun. çoğu firma batmadık imajı vermek için sahte ilan verme yarışında. 2 aya düzelecek inşallah.

Aslında gaziemir ucuzdur, ama izban'ın geçtiği yerlere bi bakın sahibinden.com emlak haritası üzerinden.

f.altay civarı da çevre yolundan toplu taşımayla bile oldukça kısa sürmekte.

Karabağlar gaziemire yakındır ve ucuzdur da çok oturmak istemezsiniz sanıyorum orada.

Cevabınız için teşekkür ederim. Karabağlar sıkıntılı bir yer mi ?

evet karabağlar sıkıntılı bir yer. gaziemir gibi bir yerde iş bulup gaziemir dışında ev tutan ilk kişisiniz sanırım :)

Gaziemir nezih mi hiç bilgim yok gerçekten bana sanki sanayi bölgesi gibi gelmişti de :)

Gaziemir genelde asker polis memur ve emekli kesimin bulunduğu bir semt. Oldukça nezihtir. Havalimanına uzaklığı arabayla 5 dk civarındadır. Sanayi olan bölgesi semtten oldukça uzak. Sanırım "serbest bölge" ile karıştırıyorsunuz. Gaziemiri gezdikçe anlayacaksınız.

20 senedir Ankara eryamanda yaşıyorum. Burası da genelde asker memur ve emeklilerin yaşadığı sosyokültürel seviyesi gorece yüksek bir yer. Kira için ayiracagim para Max 1000 tl. Tek yaşayacağım için 1+1 tutmayı düşünüyorum. Cevaplarıniz icin teşekkür ederim

Gaziemir nezih ama pek ucuz değil. Sahibinden’den bakın. Merkezi Atıfbey Mah., Gazi Mah., belediye ve askeri lojmanlar civarı. Menderes ucuz, oraya bakabilirsiniz.

gaziemir hiç ucuz değildir, gaziemirliyim oradan biliyorum. ama nezihtir.
sarnıç'ta genellikle göçmenler vardır. çok yakındır ama pek açmayabilir.
menderes yakın, nezih sayılır. ulaşımı minibüs otobüsle falan yapılır gaziemir'e.

soracakalrın varsa sorabilirsin bana. sözlükten ama, buradan sorma görmem mesajını.

Menderes +1

Sadece ayetleri dikkate alacaksan Kur'an'ın Türkçesini oku.

ben sizin fikrinizi soruyorum. neyi nasıl anladığınızı merak ediyorum.

yazıyorum, duyuruyu silmeyiniz.

Buyrun??

Amerikan futbolu

İşin cardio kısmı için toplu sporlar, basketbol tenis vs, çok ideal.

Kas kütlesi arttırma kısmı için de, ben yapmadım ama, crossfit çok mantıklı duruyor. Bildiğim kadarıyla genelde yarışma gibi 'kim daha kısa sürede bitirecek, kim daha ağır kaldıracak' tarzında competitive bir ortam olduğu için (arkadaşlarımdan duyduğum bu yönde) sıkılmazsınız gibime geliyor.

Şu crossfit aklıma yattı aslında. crossfit 34 olan websitesine baktım ama şubeleri karşıda :/ Avrupa yakasında önerebileceğiniz bir yer var mı?

masatenisi.net

Crossfit deneyebilirsiniz bence de.
Sanayi mahallesi (4. levent tarafı) Crossfit Balaban'ı tavsiye ederim.
Ben Levent tarafında başka bir yere gidiyordum, orası sonradan el değiştirdi, şimdi ne durumda bilmiyorum.

Crossfitte her gün farklı bir antrenman yapılıyor (wod- workout of the day). Farklı derken tabii belli başlı hareketler var onların farklı bir kombinasyonu yapılıyor, o yüzden sıkıcı geçmiyor. Yalnız çok yoğun ve yorucu bir spor, hem kardiyo, hem ağırlık aynı anda çalışıyor, adapte olmak için bir ay falan geçmesi gerekebilir. Alışınca da gayet eğlenceli.

vücut gelişimi vs önemli değilse net masa tenisi. bilen biriyle tabii. siz bilmiyorsanız size katlanması lazım. biliyorsanız zaten eğlenceli olacaktır. o ralliler bir süre sonra çekişmeden öte bir savaşa dönecek. işte o zaman doğru bir spor seçtiğinizi anlayacaksınız. tabii raket seçimi, salon seçimi, partner/rakip seçimi önemli. belki bir süre sonra 4'lüye geçersiniz. kim bilir?

Bisiklet? tek taşla büssürü kuş. kardiyo, beleş ulaşım, bacak kası(ki vücudu şekle sokuyor biliyorsunuz, çok önemli), macera, gezi, arkadaş gurubu...

Pilates

makyavelli'nin prens kitabında vardır böyle bir bölüm. "zalimlik ve merhamet üzerine; korkulan mı yoksa sevilen bir kişi mi olmalı?"

yok bu değil malesef. ingilizcesini okumuştum ben oyunda, sonunda "which one you want to be" gibi bir şey diyordu.

benim de aklıma ilk gelen machiavelli oldu. zaten ideal lideri tanımlarken kullanıyordu sanırım.

bir de oyunda bu sözü değiştirmiş/ uyarlamış olabilirler.

hepsiburada'dan bir şey almaktan daha kolay türkiye vizesini almak.

www.youtube.com

benim de hollandalı arkadaşım türkiye'ye gelecek.
aynı kişi olmasın ya?
bizi birbirimizle mi aldatıyor bu?

Yoo ucaga binsin havaalaninda kapidan direkt gecerirler.

maaşı söylememişlerse gel başla modunda olamazlar, olmamalılar. olmuşlarsa da manyaktırlar. maaş yav bu, maaş yani para en önemli meselelerden birisi. o maaş belirlenmeden işler kesinleşmiş olmaz.

"ben buraya aktarmayla gelicem, evim uzak, ya ev tutmam lazım ya da bir araba almam lazım, bu da iyi bir maddi durum gerektirir" diye başlayıp yürüyebilirsin diye düşünüyorum. yani "paragöz olduğumdan değil de aç kalmamak için soruyorum" anlamı çıkar ki hiç ayıp olmaz, ayıp diyenin de alnını karışla çık git.

Sadece şampiyona verseler, çoğu tenisçi aç kalır. Her tur ve galibiyette kazanıyorlardır.
tenisdunyasi.net
Turnuva takvimine ve ödüllere buradan bakabilirsin.

yıllardır her türlü sporla yakından ilgilenirim, oluşturdukları turnuva formatlarının adil olmasına kadar araştırmayı severim ama teniste nasıl bu kadar para olduğunu inan ben de hala anlayabilmiş değilim. hadi üst düzey turnuvalar neyse de alt seviyeler için bile oldukça iyi sayılabilecek ödülleri var.

"şampiyon olabilecek tenisçi sayısı belli" diye bir şey yok. iyi tenis izleyicileri bile genel olarak atp/wta turundan ötesini izlemez. bunun bir de itf'si var, challenger'ı var vs... sözün özü oyuncular farklı seviyelerde mücadele edebiliyor, hatta buralarda başarılı olarak üst seviyelere çıkıyor. örneğin federer kalkıp da birincilik ödülü 10 bin dolar olan turnuvaya katılmaz ama 17 yaşındaki bir tenisçi buradan başlayarak yürür, o seviye için fazla iyi olduğuna kanaat getirmişse ve gereken şartları da karşılıyorsa üst seviyede oynamaya karar verir.

ayrıca evet neredeyse her hafta turnuva olur çeşitli seviyelerde. sezon yıl boyu devam eder, yanılmıyorsam kasım-aralık gibi bir boşlukları var sadece. oyuncudan ziyade sistem temelli bir anlayış olduğu için sezon arası vermeye gerek yok. yani sen kendin istersen federer'in yaptığı gibi "toprak kort sezonunu pas geçeceğim" deyip çime hazırlanmayı tercih edebilirsin, nisan-mayıs aylarında turnuvaya katılmazsın. gibi gibi.

bir senede belki 150 tane küçük büyük turnuva oluyor. sadece grand slam yok ki atp world tour var mesela onların da izleyeni bol oluyor, haliyle ödülleri de bol oluyor.
bizim takip dahi edemediğimiz kadar çok turnuvaya katılıyor tenisçiler. marsel ilhan mesela gidiyor özbekistan'da 150 bin dolarlık turnuvayı kazanıyor geliyor, az mı? böyle böyle üç tane kazansan yarım milyon eder.
on sene boyunca profesyonel anlamda turnuvalara katılmış ve kazanmış isimler haliyle paraya para da demiyor, euro diyor.

her maçtan para geliyor diye biliyorum ama çok fazla değil.
ama kazandığı her yerel ve uluslararası turnuvadan 10 bin, 50 bin, 100 bin dolar alsalar zengin oluyorlar. yerel tenis kulüplerinin çoğu, genellikle senior oluyor bunlar, turnuvalarına 10 bin ödül koyuyorlar. yani emekli olduktan sonra kulübe yazılmış amcalar teyzeler eğer iyi oynuyorsa 10 bin lirayı götürüyor.

Yes. Osmanlının oğlancılığı meşhurdur o derece. Osmanlı dönemindeki çoğu şiirin manzumenin esin kaynağı bu aşklar, kadınlar değil.

benim bu dediğim şeyi ben siyasetname'de gördüm. ki o osmanlı'dan aşağı yukarı 200 yıl öncesini anlatıyor. islam kanunlarına göre idare olunan bir devlette padişahın oğlancı olduğu bilinebiliyor ama bir şey yapılmıyor.
ya onlar islam'ı yanlış anlamış ya bugün islam yanlış anlaşılıyor.
işin içinden çıkamadım.

antik yunan'da da bu konu normal karşılanıyor.
planton'un devlet kitabında da insanların birbirleriyle olan diyaloglarında birbirlerinden nasıl hoşlandıkları görülebiliyor.

Acikcasi benim asiri hakim oldugum bir konu degil fakat zaten birbiriyle celistigi icin genelde Islam karsitlari bu argumani kullanir, Islamcilar, Osmanliseverler inkar eder, Cumhuriyetciler de iyice yerin dibine sokmak icin detayina inerler falan filan. Konu hakkinda daha kapsamli bilgiye sahip "tarafsiz" birisi aciklamali sana eger ogrenmek istersen.

bakınız benim derdim salt osmanlı veya antik dönemlerden beri süregelen bir şey olup olmaması değil.

islami kurallarla yönetilen bir devlette oğlancılığın gayet tabii görülmesi. gizli saklı yapılmıyor olması. kız mı yoksa oğlan mı sevdiğine bakılarak kişiliğini tanımak ve ona göre politika belirlemenin düşünülüyor olması.

ya twitter yok, youtube yok, internet yok, gazete yok.

Şöyle düşünün devlet hırsızlık da yapsa, birinin kellesini uçursa, başka bir şey yapsa da haberiniz olmuyor, halkın haberi olmuyor. Din adamları şu ankinden farksız padişah ne derse o doğru diyor. şeyhülislam zaten padişaha bağlı. Ayrıca demokrasi değil ki rakip olsun kimse olumsuz bir şey söyleyemiyor. Çünkü padişahlık = Dikatatörlük. Dış mihrak yine dış mihrak. Yalan söylüyorlar yine yalan söylüyorlar.


Yani bunların varlığı evet saray çevresi tarafından biliniyor ama ses çıkaramıyorlar.

Halkın haberi zaten yok. Olsa bile inanmazlar ki din gerçekten kimsenin umrunda değil. Olay para. Her zaman paraydı. Bundan 300 sene önce de pek fark yoktu anadoluda. Yok para bırakırlarmış ihtiyacı olan alırmış şeyleri yalan dolan. Devlet adamları her türlü haraç, rüşvet alırmış ki Fuzuli Şikayetname'de dile getirir. Yani bu topraklar, bu toprakları geçtim, dünya toprakları hep böyleymiş. Bok gibiymiş. Hiç bir şey yeni değil. Her zaman lağum gibiymiş.

Oğlancılık meselesi için bir sürü ikona var bunlar gerçek dışı olamaz. Osmanlı gerçekten oğlancı bir devlet geleneğine sahip bir devlet benim okuduğum, gördüğüm verilere göre.

Halk bilmiyordu Osmanlı sarayda gizli gizli yapıyordu, bir şey de diyemiyorlardi, diye bir şey yok.

İsteyen o donemlerin bu konu ile ilgili yazılı edebiyatına bakabilir, bu tip ilişkilerin ne kadar normal görüldüğü izlenimi çıkar herkes tarafından. Tarihi şu anki ahlak anlayisiniz ile değerlendirmek saçma ve yanlış.

bundan 100 sene önce de karacaoğlan 15 yaşındaki kızlar için şiir yazıyordu, çok uzaklara gitmemek gerek, kültür insanları değiştiriyor, kızlar okumak ve erken yaşta evlenmek istemiyor. oğlancılık da aynısıdır, orada zorlama ve kölelik var ama

sadece sarayda değil tüm toplumda oldukça yaygınmış ve normal karşılanıyormuş.
murat bardakçı'nın bir yazısında vardı, osmanlı'da hamam oğlanları kayıtlıymış ve vergi veriyorlarmış. hatta bir minyatürde meslek odaları töreninde, bu meslek sahibi oğlanların geçişi resmedilmiş. türkçe'de zamparanın benzeri kulampara kelimesi var. zampara kadına düşkün, kulampara oğlana düşkün demek oluyor.
İşin komik yani, eski yunanı hariç tutarsak, bu iş geldiğimiz ortaasya'da da gidemediğimiz batı'da da, bu kadar yaygın ve kurumsal değil. Ortaasya kaynaklı bir kültür bu. Bize de oradan geçmiş muhtemelen. kadınları hayattan izole edersen, erkekler de birbiriyle eğlenmeye başlar.
Bir osmanlı devlet adamının sözü vardı, batılı elçilerden utandığımızdan oğlanlarımıza varamaz olduk diye.

@titiraprap orta asya değil de fars, arap adeti bu. Orta Asya'da kadın hiç de izole değil kültürümüzde.

Vlad tepeşin hayatını okuyun yani malum drakula.adamlar 2 kardeş fatihle birlikte okuyorlar.her ikisi de harem oğlanı.önce vlad hükümdar oluyor sonra isyan ediyor.sonra kardeşini yerleştiriyorlar.sorsan en dindar onlar.dinin amacı ahlak filan değil para ve kitleleri el altında tutmak.

@west yanlış yazmışım, dediğin gibi ortadoğu kaynaklı bir kültür bu.
ortaasya'da bizim atalar zaten göçmen, nereye saklayacan kadını :)