> Arkadaşım ev satacak, bir kısmını da benim hesabımda tutmak istiyor.
Sebep?

Ben olsam karışmam, maliye "bu para nereden geldi" diye sorsa "arkadaş emanet bıraktı" mı diyeceksiniz?

Sebebi sonradan vergisi çıkmasın mantığı. Parayı elden almak da riskli, kendince çözümü bu olmuş.

size gelene kadar kuzeni vs yok mu? ben olsam kabul etmem. yani muhtemelen sorun olmaz ama kafama takacağıma reddederdim.

Asiri yakin arkadasim degilse, bir sorun ciksa olusacak zarari dusunmeden karsilayacak biri degilse boyle birsey yapmazdim.

Ha yani vergi kaçırmak için sizi alet ediyor?

Borç verdi, peyder pey geri yolladım, bitti.

Kara para olmadığından emin olun yoksa işin rengi değişir.

Artık bu tarz şeyleri takip ediyorlar. Geçen gün haberi de çıktı.

5 yıl zaman aşımı var. Tespit ederlerse, farkı alırlar + size de ceza keserler.


.

Müşterilerin ekonomik durumu yani mali profili ile gerçekleştirmek istediği veya gerçekleştirdiği işlemler arasında önemli düzeyde orantısızlık bulunan yüksek miktarlardaki işlemler, özellikle şüphelenilmesi gereken işlemlerdir.

Bankacıların şüpheli işlem bildirme yükümlülüğü var, eğer denk gelirseniz vergi dairesi bunun açıklamasını sorabilir. gereksiz yere stres olursun, bence bu riske girme.

Bosch Gsb 13 Re Professional Darbeli Matkap bu cihaz 1500 watt gücünde. çoğu iş için yeterli olacaktır. daha ucuza daha düşük watt değerinde olan cihazlar var ama ben olsam tercih etmem.

Bir iş için bana acil matkap lazım oldu, mağazadaki en ucuz ve indirimli ürün olan mac allister'ı aldım. Mandren dediğimiz uç kısmı falan plastik, normalde işe yaramaz diyeceğim bir ürün çünkü iş yerinde DeWalt, Makita falan kullanıyoruz. Ama yine de 5 yıldır evde her işimi görüyor: Mac Allister Darbeli Matkap 600 Watt MSHD600.

Bosh yeşil seri işini görür.

Bosch EasyImpact 600 Matkap.
www.bosch-diy.com
yeter de artar. hayırlı olsun.
www.epey.com

5 yıldır black&decker beh710 kullanıyorum, taşındığım zamanlar aktif kullandığım zamanlar da oldu, beton vs. deldim, hiç yolda bırakmadı. Bu seviyedeki çoğu ürün işinizi görür.

takviye kablosu var sadece. şarj cihazı olsa iyi olur da onun şarjını sürekli takip etmek lazım. lazım olduğunda şarjı bitik olursa bir işe yaramaz.

Ortalama akü ömrü 5 yıl ve bitmeye yakın marş sesinden anlaşılıyor. Biterse de etraftan kablo bulunur gibi geliyor bana. Bunun için şarj cihazı taşımak manasız bence.

Hayır. Kimse bulundurmuyor. Sadece oto elektrikçilerde, araba tamircilerinde var. Normal kullanıcı için gereksiz.
Çok az insan takviye kablosu taşıyor. Bir tahminde bulunsam arabaların %5'inde vardır takviye kablosu. Bence onu da taşımak gereksiz.
Akü bitmeden anlaşılıyor veya bitince bir çözüm bulunuyor. Çok düşünmeyin.

bizde var, bir sabah araba calismayip etrafta yardim edebilecek kimseyi de bulamayinca almistik. daha sonra bir benzinlikte yine araba calismayinca kullandik ve cok isimize yaradi. pahali bir sey degildi, ydisindayiz 90 euro'ya almistik. bence gayet gerekli bir sey.

yani tam olarak sarj cihazi mi bilmiyorum ama arabayi calistirmak icin aküye baglanan batarya gibi bir sey, ikinci bir arabaya gerek kalmadan arabayi calistiriyorsunuz yani.

Bende de yok ama olsa fena olmazdı. Ne olur ne olmaz.

5 yılda 1 başınıza gelecek iş için cihaz alınmaz. Sonuçta Alaska'nın kırsalında ormanda kulübede yaşamıyorsunuz. Yaşıyor musunuz yoksa?

bulundurmuyorum, yol ortasında 220 volt priz denk gelmeyeceğine göre akü şarj pek işime yaramaz. araç takviye ile çalıştıktan sona elektrik sisteminde-aküde bir arıza yoksa zaten aküyü şarj edecektir.

çekme halatı, akü takviye kablosu ve elektrikli kompresör var.

bir kaç sene önce akü bitince takviye kablosu almıştım yakındaki bir benzinlikten. hala o duruyor, yeter bence.

Takviye kablosu bulunduruyorum, bence yeterli

kaç sene evvel BIM in verdiği Polo Smart akü takviye aletini almıştım. 2 kere lazım oldu ikisinde de kurtarmıştı beni.
onun haricinde ışık kaynağı ve powerbank olarakta kullanıyorum.

tavsiye ederim bu tip şeyler öyle bir yerde kalıp bir kere lazım olur onda da işinize yarar.

Hocam ben bunun için Notion'u kullanıyorum.

guncem.com vardi simdi aklima geldi, 10 senedir girmemisimdir ama site duruyor gordugum kadariyla

(bkz: guncem.com)

edit: gercekten de 10 sene once girmisim.
"en son 18 Mayıs 2013, saat: 02:08; tarihinde sitemize giriş yapmışsınız"

kısmen günlük gibi google drive/documents'e yazılmış notlarım var. 2010'lardan falan kalma.

Başka bir websitesine güveneceğime word'de yazar kendi cloud'uma atarım veya google'da tutarım.

kalemle yazılanın yerini hiçbiri tutmaz. farkında olmadan bir şeyler de çizilir o sayfalara, kelimelerin anlatamadığını çizgiler, şekiller, renkler anlatır. onları karıştırırken yaşadıklarınız perde perde gözünüzden akar gider, zamandan mekandan koparsınız.

ben ders kitaplarıma, defterlerime yazıp çizerdim: anımsatıcı birkaç resim ve sadece benim okuyabileceğim kaligrafik kısa bir yazı. yıllar geçti aradan, o yazıların bir kısmını ben de okuyamıyorum artık:)

Diarium

hemen her şey için gmail yetiyor aslında. kendinize mail atın olsun bitsin. her seferinde konu kısmına GÜNLÜK etiketini yazarsınız olur biter.

Notlar almak için Google keeps kullanıyorum
Android için bir çok günlük app var kullandım birini kısa süre sonra sıkıcı buldum. Güzel defter alıp günlük tuttum uzun süre sonra, kalemin datminini ve verimligini hiç bir şey veremez.

iphone'a gunluk uygulamasi geldi. apple'in kendi uygulamasi. onu kullaniyorum

güney afrika'da yaşayan ise yüksel uzel

Buldum: www.youtube.com

Zaliha

ben de varoş bir semtte büyüdüm ve sonrasında daha çok para kazanmaya başladıkça farklı şeyler deneyimleme şansım oldu, dolayısıyla benzer sayılırız.
alabalık ya da palamut yemek aşağılanması gereken, basmakalıp ya da düz bir şey değil. palamut güzel, ızgarada ekmeği de kızartırsan şahane balık ekmek oluyor. bundan keyif almakta hiç bir problem yok.
envai çeşit balık ürünü, bir sürü pahalı tabak, tayland'dan meksika'ya bir sürü farklı dünya mutfağı da denedim. denememekte problem var, mutlaka denemek lazım, ama deneyip de sevmemek, alabalık yemekte ısrar etmekte bence hiç bir problem yok. işte bu abi diye ıvır zıvır şeylere kasılmaya gerek yok. beğenirim ya da beğenmem o zevk meselesi, sırf şekil olsun diye de beğenmediğim şeylere kasılamam yani.

kuzey cazı dinlerken tarhana çorbası içiyorum

her konuda rafine olamayız, ilgimizi çeken başlıklar varsa üzerine gider merak eder zaman ayırır öğreniriz

her şeyden anlamak, gusto olmak da son 10 yılın dayatması

biraz da zihnimizin bize oyunu, örneğin yemekten anlayan birini görüyoruz, sonra youtube da motosikletten anlayan birini izliyoruz, ardından başka bir videoda çok iyi gitar çalan birini görüyoruz, bu üç farklı hayatı tek ve kusursuz bir karakter gibi algılarsak kendimizi kıyaslayıp üzülürüz, halbuki çok iyi tarih bilen biri başka bir çok konunun cahilidir :)

Kent soyluluk bizde yok zaten, hic olmamisti.

Modern zaman insanin sorunu bu. Kendini her konuya ilgi duymak zorunda hissetmesi ve her konuda ust duzey bilgiye sahip olma "ihtiyaci" icinde olmasi.

1- Herkesin babasi ya da dedesi gocmustur buyuk sehirlere. 5 kusaktir ayni büyük sehirde yasayan kac tanidiginiz var? Gusto sahibi olmak icin dedemi üniversiteye mi yollamaliyim? Dedem gusto sahibi degil diye hobilerimden vazgeceyim mi? Cünkü sizin yazdiginiza gore ustumde egreti duracak hobi.

2- Ortalamanin tanimini yaparak, kendinizi standardin ta kendisi gibi gosteriyorsunuz. Bu da sinifcilik. Mansur Ark yerine Müslüm dinleyen o zaman ortalama alti?

3- Godard izleyip Tarkan dinleyen yok mu? Nicin ikisi birbirinin tersi olsun? Azicik ucundan dialektige hic mi yer yok?

Cok köseli cikarimlar annecigim. Beni yordu.

Fakir ve lumpen bi hayattan geldim. 30 dan sonra cebim para gördü arkadas is cevrem degisti. 1 2 sene arayisa girip yeni heyecanlar pesinde kostum. Sanatsever olmak bi noktadan sonra cok sıkıcı. Yeme icme kulturu ise genellikle hayal kirikligi oldu.

En basa dondum diyemem ama kafa yormaya degmeyen ugraslar.

Onemli olan sohbet yetenegini, insan iliskilerini iyilestirebilmek.

Sorunuza tam karşılık gelmeyecek ama yine de yazayım.

+ Böyle düz yaşıyor muyuz kısacası, hayır benim için sıkıntı yok ama monşer olmayan arkadaşlar sizde durum nedir merak ettim?

- Benim yapmaya çalıştığım, kendi içimde kendime göre renkli bir hayat. Herkesin yaptığı şeyleri yapıyorum tabii, öyle çok farklı, muazzam bir hayatım tabii ki de yok fakat yapılanları, zevk almak ve kendim için yapıyorum. İçmesi yemesi, gezmesi, tatili, okuması, sineması-tiyatrosu-şarkısı, ne varsa kendime göre zamanla içerisinde gelişti ve evirildi. Ayrıca zaman içerisinde gene değişecek, farklı bir duruma evirilecek.

@roket adam +1

@greebird5406_2 +1


2013'un sonlarına doğru çalışmaya başladığımda kendime verdiğim bir söz vardı; klişe beyaz yakalı olmayacağım diye. Dediğim gibi öyle farklı bir hayata sahip değilim ama ne bileyim kendi adıma eğleniyorum.

Yamaç paraşütü, yurtdışı gezilerini hep kendim tek başıma gerçekleştirdim. İnsanlar, tek başına neler neler yapıyor tabii ama beni bağlayan bir durum söz konusu değil. Neyse kısaca keyfinize bakın.

@buf-e kür +1

@in vino veritas +1

ben beni mutlu edecek seyleri yapiyorum, sirf entel gorunmek icin sevmedigim halde sevmeyecegimi bildigim seylerle ilgilenmedigim gibi sirf populer diye sevdigim seyleri de kisitlamiyorum. yani maksimum 60 yil kalan omrumu bana en iyi hissettirecek sekilde gecirip gitmeyi planliyorum. kimsenin hakkimda dusundukleri de umrumda degil, kimseyi o noktaya koymuyorum. duz olmak da guzeldir ayrica. konu insan zevkleri olunca bir dogru yanlis da olmuyor cogu zaman. karakter cok kendine has bir sey, onunla doguyoruz ve disardan gordugu etkilerden ziyade cogunlukla icten geleni kolayca disari cikariyor ama disaridakini iceri alirken bir suru suzgecten geciriyor. nasil mutluysaniz oyle yasayin, kendinizi basmakalip hissediyorsaniz alternatiflere yonelip hosunuza gidip gitmedigine bakin. gitmiyorsa zorlamayin gidiyorsa yardirin derim :)

@roket adam öyle ama düz olduğu da yadsınamaz.

@freebird ekşi tarhanaysa hele mis, afiyet olsun. :) Haklısınız ama bakıyorum sadece bir şeyi layıkıyla yaşamak, anlamak da çok zor.

@buf Herkesin, bir şeyi yapması ya da bir halde olması o şeyi makbul kılmaz, meşrulaştırmaz. Sizin söylediğiniz popülizme varıyor. Hobilerin amacı kişisel haz, kim ne diyecek. Memnun olduğunuz bir hobiniz varsa, ne ala. Let people enjoy things derim en fazla.

Ortalamanın tanımını yapmaya gerek yok bence, gayet malum. Benim anlatımda Mansur Ark ve Müslüm aynı yerde, ne demek istediniz anlamadım doğrusu ve halihazırda Müslüm de dinliyorum.

Vardır muhakkak ama kültür krizi yaşamıyorsa ciddi ciddi Tarkan hayranı olacağını düşünmüyorum çünkü sadece çocukluğumuzu hatırlattığı için, simgesel değeri olduğu için değerli ve alışılagelmiş kalıplarla şarkı yapan birisi. 100 yıl sonra kimse Tarkan dinlemeyecek mesela ama 500 yıl sonra Dvorak dinlecek, 1000 yıl sonra dinlenmese bile içinde o ruhun izi olacak.

@halk ben de pek kafa yormaya gerek yok çizgisindeyim ama bazen düşünüyorum.

@put @in vio Düz olmaktan yana sıkıntı yok zaten. Çünkü bunun içinde de kıymetli şeyler var, ne bileyim sevgilinin tebessümü, bir sabah güneşi, yorgun bir günün sonunda sağlam bir uyku... Bunlar hayatın güzel tarafları ama kimse bunlarla 24 saat geçirmiyor biliyorsunuz ki. Dizi izliyoruz, müzik dinliyoruz, restaurantlara gidiyoruz. Ben de diyorum ki bu son saydıklarım aslında alelade şeyler ortalama için, yapıyoruz ama pek bir kıymeti harbiyesi yok gibi sizden naber?

20'li yaslarimin sonuna kadar metalciydim, 30'lu yaslarimin ortasina yaklasirken clubber oldum.

basketbol manyagiydim, halen izlerim ama su anda hic oynayasim gelmiyor mesela. bilgisayar oyunu 6 ayda bir oynuyorum o da ergenken oynadigim oyunlar. zevklerin degismesi, kisinin tarzinin degismesi falan bence olmasi gerekenler zaten. hayat tam anlamiyla devamli degisken bir yapida ve kisinin degismesi, kendini kesfetmesi, yeni seyler, yeni hobiler, yeni zevkler denemesi bence gayet normal.
mesela su an kahveye sardim, degisik kahve metotlari deniyorum, egleniyorum, kesfediyorum, zevk aliyorum, konusacak konum oluyor vs.

goddard'i izlersin ama bunu merak ettigin icin yaparsin, sevmezsen bir daha izlemezsin bu kadar basit. kesfetmeye, denemeye cesur olmali insan. kendine durust olmali en basta. sevmiyorsan sevmiyorsundur ama en azindan denemissindir. bu kadar basit:)

biraz bastan savma bir cevap oldu ama anlamissindir. jack of all trades olmak iyidir. dusunsene 50 sene boyunca siyah giyinip metalci olarak yasadigimi mesela? hayat bu rutin ve sikicilik icin cok kisa.

Olayı sanki bunun bir checklisti varmış da onun üzerinden değerlendirip kendinin ortalama biri olduğuna varmış gibi anlatmışsın.

Ben öyle ele almıyorum. Yani bence birinin Godard'in kim olduğunu bilip bilmemesi ya da filmlerine asinaligi okuzluk miktarında bir değişiklik yaratmıyor. Okuzluk hirboluk senin içinde. Öyleyse öyledir değilse değildir. Daha ziyade bakış açısı meselesi bu "ortalama insan" olmak ya da olmamak.

"Aa nasıl yani hiç Godard izlemedin miii... aa nasıl begenmezsin..." tarzı yaklaşanlarin da en az kötü ihtimalle öküz, en kotu ihtimalle de salak olduğunu düşünüyorum.

Zevk alma ya da estetik anlayışı nesne kadar özne ile de ilgili bir şey.

"Dizi izliyoruz, müzik dinliyoruz, restaurantlara gidiyoruz. Ben de diyorum ki bu son saydıklarım aslında alelade şeyler ortalama için, yapıyoruz ama pek bir kıymeti harbiyesi yok gibi sizden naber?"

yani kime gore neye gore kiymeti yok? siz memnunsaniz olan bitenden, bu yeterli degil mi? not baremi varmis da bunlarla ancak 100 uzerinden 50 alinabiliyormus gibi anlatmissiniz :) eger siz memnunsaniz yeterli zaten? degilseniz de farkli seyler deneyin, sevdikleriniz olur sevmedikleriniz olur denedikce. bi fikir edinirsiniz sonrasinda da hosunuza gidenlerle devam edersiniz.

+ "Dizi izliyoruz, müzik dinliyoruz, restaurantlara gidiyoruz. Ben de diyorum ki bu son saydıklarım aslında alelade şeyler ortalama için, yapıyoruz ama pek bir kıymeti harbiyesi yok gibi sizden naber?"

- Tamam ortalama ama şahsen çok zevk alıyorum. Bugün bir aksilik çıkmazsa, Kadıköy'e geçip iki birayla günü kapatacağım. Öyle büyük bir beklentim yok hayattan. Gerekte yok

Tam olarak alakali olmasa da, baslik aklima su parcayi getirdi: www.youtube.com :)

Olmaz olur mu, Xiaomi'de bile bulabilirsin. Park kitli arka kameralı set diye bakabilirsin.

360 markasının g500 ünü buldu ama kaba biraz.g300 çok güzel. ona ilave arka park kamerası takılabiliyor nu acaba ?

Normal alkol siselerini bavulda tasidigim oldu daha once defalarca, hem de 1 litreden fazla 2-3 sise olacak sekilde. Sorun olacagini sanmiyorum o yuzden.

www.catsa-acsta.gc.ca
www.turkishairlines.com
Buradan anlaşılan kabul edilmiyor (ki mantıklı). Miktardan bağımsız 70% üzeri alkol olmaz diyor.
Not: tam olarak bilgiye ulaşamadım ama 80 derece eşittir 80% olarak varsayıyorum. Değilse hesabını yaparak karar verebilirsiniz.

Kargo bagajında sıvıyla ilgili bi kısıtlama yok. AMA yanıcı ürün alınmıyor. Bahsettiğiniz şey 80 derece alkol, yaklaşık %40 alkol içeriyor demek, o da yanar. O yüzden almayabilirler.

Gerçi böyle bakınca viski de almamaları lazımdı, ama alıyorlar. ¯\_(ツ)_/¯

Alkol oranı ise mesele kolonya da %80 etil alkol içeriyor, ona izin var diye göstermiş. Makineler bununla kolonya arasındaki farkı anlayabiliyor mu acaba ve gerçekten öyle bir fark var mı?

PS Rubbing alcohol diye geçen temizleme solüsyonlarında kolonyadan farklı Isopropyl Alcohol varmış ve bu sebeple yanıcı sınıftaymış. Doğal olarak uçağa alınması mümkün değil.

Bağlama çalabildiğin an Türk halk müziğine dalarsın. Türk halk müziği çok zengin bir müzik. Maalesef halkımız kendi köklerini hor görüyor.

Kolaylık kısmına bir şey demek zor. İkisi de her gün zaman ayırman gereken enstrümanlar.

İkisi de yerine göre güzel. Ama bağlama birçok türküde merkezde yer aldığı için kapsamı daha geniş.

Enstrümanları kolay, zor diye ayırmak pek mümkün değil bence. Bağlama neredeyse 3, klarnet 4 oktav ve ikisi de içine dalarsan derya deniz. Yani amacınız akdeniz akşamları çalmak değilse, kolay/zor mukayesesi bu ikisi için manasız.

İkisi de canımız.

Enstrüman çalmak kolay bir iş değil, anlamlı bir şeyler çıkarabilmek için gerçekten saatlerce egzersiz yapmanız gerekiyor. O yüzden sizi hangisi daha çok heyecanlandırıyorsa onu seçin.

Öncelikle --> Mac Mini (ama hiçbir şeyini değiştiremezsin)

işlemci değiştirme işi AMD'de daha rahat sanırım, Intel sürekli soket değiştiriyordu anakarta uymuyordu hala öyle mi bilmiyorum ama öyledir herhalde.

Olay sadece müzikse ben masaüstü istiyorsam Mac mini m1, taşınabilir istersem Macbook Air 16gb, param varsa Macbook Pro 14", gerçekten yüksek ekran kartı gerektirecek renderlar vs işin içine giriyorsa PC alırdım. (çünkü o noktada MacStudio'ya çıkmak gerekecek, o daha pahalı olabilir)

Önce bütçe belirleyim derim.

İşlemci yükseltme olayı biraz karışık. Mesela Intel her nesilde işlemci soketini değiştiriyor o yüzden kullanabileceğin işlemciler o nesille sınırlı kalıyor. Diğer yandan AMD son bir kaç nesildir aynı soketi kullanıyor ama anakartın yazılım güncellemesiyle yeni nesile uyup uymadığına bakman gerekiyor.

laptop + monitör en temizi.

Kasa çok yer kaplar. Taşınabilir değil. Bir sürü zahmeti var. laptopu monitörle kullanmak her zaman avantajlı. 14 ya da 13 inç bir laptop al.

Her türlü notebook.

masaüstü, dizüstüne göre çok daha iyidir. dediğinizde de haklısınız arızalar daha kolay çözülür. ısınmasıdır, performansıdır, yükseltilebilir olmasıdır daha iyidir masaüstü. işte taşınmıyor bir o var. öyle çok bilgisayar gezdirmem diyorsanız masaüstü alın geçin derim.

eğer pc yi dışarı götürmeyeceksen tabi ki masaüstü. bir kere masaüstü uzun ömürlü olur upgrade edilir, ısınma problemi olmaz. iki tane monitörü yan yana koyarsın mis gibi çalışırsın.
ayrıca çoğu laptopun fan sesi kafa şişiyor, pcde böyle bir sorunun olmaz.

ve bence en önemlisi çalışma rahatlığı, laptop klavyesi ile çalışılmıyor, ayrıca klavye bağlıyorsun bu sefer laptop ekranı uzakta kalıyor zaten ufacık ekranı var.

hocam yaptığınız şey önemli. yani işiniz önemli. bu kıtlıkta bi dünya para verip sadece müzik programında kullanmazsınız herhalde. kullanabilirsiniz de bilemedim.

ihtiyaç duymadığınız için dışarı da çıkarmıyormuşsunuz zaten. önemli olan bu. ben inşaat işiyle uğraşırken sizin gibi arada kaldım. sonra dedim ki yazılımla uğraşacağım gittim masaüstü aldım. aldığıma da pişman oldum. şantiye şantiye dolaştıramadım. sadece masaüstü alacak kadar param vardı zaten. diğer eski bilgisayara da beton dökülünce bozuldu. şimdi inşaatı bıraktım yazılıma yöneldim işimi görüyor. başka yere götürmeye çalışsam götüremem.
ha noldu masaüstü aldım da
1 ekranım kocaman
2 aynı özellikteki laptoptan çok daha ucuz 7000 tl falan
3 bilgisayar ısınmıyor
4 modifiye edebiliyorsun yükseltebiliyorsun vs anakartım 128 gb'a kadar ram destekliyor. ram işi ortadan kalkmadığı sürece en az 7-8 yıl üst seviye cihazlara kafa tutar. aynı şekilde ekran kartım da öyle.

evdeysen evde olacaksan dışarıdaki işleri telefondan hallediyorsan masaüstü al. ha dışarıda da laptopla işim oluyor proje çiziyorum kod kasıyorum zart yapıyorum zurt yapıyorum demiyorsan ki demiyorsun. masaüstü bas geç. toplama işinden de korkma herkes yardımcı olur.

Herkese cevapları için teşekkürler. Dışarıda bilgisayara hiç ihtiyacım olmuyor, iş bilgisayarı da ayrı. Yani gerçekten bilgisayardan beklediğim iki şey var; internete girebileyim, ableton live kullanabileyim, takılmadan masaüstü işleri yapabileyim. Oyun oynamıyorum, render mender aldığım şahsi işlerim de yok.

Çok fazla crackli program/vst kullanıyorum, apple için bunlar sıkıntı oluyor ve ayrıca sevmiyorum. O yüzden mac bir seçenek değil.

Hem piyasayı bilmediğim hem fiyat algım altüst olduğu için bütçe belirleyemiyorum şu an için ama 20K'ya kadar çıkarım gerekirse, sanırım ihtiyacıma göre bulunabilir bir şeyler.

Çift möniter ve kasa olayı sıcak görünmeye başladı bana.

Bir sorum daha olacak: Anakart fiyatları diğer birimlere göre ucuz görünüyor. Atıyorum 5 yıl sonra işlemciyi yükselteyim dedim ama anakarta uymadı ve onu da değiştirmeye karar verdim. Bu sefer diğerleri ile uyumsuzluk yaşanır mı? Mesela bugünün üst seviye bir anakartı 7 8 yıl öncesinin ekran kartını, ramini, güç kaynağını falan çalıştırıyor mu?

kesinlikle masaustu, ayni mimariye sahip islemcilerin masaustu ve dizustu chipleri ayni frekansta calismiyor, bunun bir kac sebebi var, guc tuketimi ve isi. bunlari kontrol altinda tutmak icin ciplerin frekanslarini dusuruyorlar. hicbir dizustu islemcisinin performansi masaustu performansi ile bir degildir, birebir ayni model olsalar dahi.

bunun disinda, islemci onemli oldugu kadar ses isleme yukunun de altindan kalkabilecek bir ses kartina ihtiyaciniz var. islemciniz ne kadar iyi olursa olsun, ses kartiniz kotu ise sesler patlayacak, catlayacak, ableton'da sag usteki load meter zip zip ziplayacaktir.

9900k ile kac ay boyunca, lan bu sesler niye patliyor, niye temiz ses alamiyorum diyordum. sag ust kosedeki load meter'a bakip, donemin en guclu islemcisine sahip oldugum halde islemci yetmiyor saniyordum, mevzu ses kartindaymis. sag usteki gosterge de islemci kullaniminin degil, ses kartina binen yukun bir gostergesiymis bunu da goz onunde bulundurun. kolay gelsin.

20000 lira butceyle, ekran karti ile de isiniz yoksa cok saglam bir bilgisayar toplarsiniz.

buyuk boyutlu sample'lar cagiriyorsaniz ssd ve ram de cok onemli, ssd'nin yavas kaldigi olabiliyor zaman zaman, bu durumda sample'lari ram'e atip oradan cagirabiliyorsunuz ableton'da. bunun icin de min 64 gb ram alin derim. ama 20k tum bunlar icin yeter de artar bile.

gunumuz anakartlari 7 sene once cikmis ekran kartini calistirir, nvidia'da paskal mimarisine denk geliyor. sorun olmayacaktir. ancak yine de pcie slot uyumluluklarina bakmak lazim. amd'de durum ne bilmiyorum. ram konusu icin de destekledikleri jenerasyonlara bakmaniz lazim. su an guncel olan 4 ve 5. jenerasyon ramler ddr4 ve ddr5 diye gecer. ddr5 cok yeni bir teknoloji oldugu icin biraz pahalidir, onumuzdeki yillarda daha ucuzlayacagini dusunuyorum.


amd'ye yonelecekseniz 5000 serisi ve uzerine bakin, intel'e yonelecekseniz ise 9900k ve uzeri tercihiniz olsun. amd'de termal isleri ne durumda bir fikrim yok ancak 10. jenerasyon ve uzeri intel islemcilerde su sogutma sart sart sart.

@bollocks44 Uzun değerlendirmen ve verdiğin bilgiler için teşekkürler. Bu aleti küçültmenin muhakkak ekstra bir maliyeti oluyordur diye düşünürken böyle donanım farkları olduğunu öğrenmek benim için daha net kıldı bu kıyası.

Gitar kaydı aldığım için zaten ses kartı kullanıyorum, steinberg ur12 var bende.

Acelem yok, yavaş yavaş araştırmaya başlayayım donanımları.

firmalar açıklıyor zaten işlemci kaç nesil daha destekleyecek diye. intel bu konuda kötüydü amd iyiydi. şimdi amd de yeni tip geldi ondan alırsınız sizi çok uzun süreler götürür. iyi anakartların sesleri de çok iyi olur. benim anakartların ses yongaları efsanedir. b550 pro ac. gelecek nesil işlemcileri kaldırmaz ancak. şu gün şartlarındaki en iyi işlemciyi takarsam zaten o bana 10 yıl yeter. gerçi üzerinde ryzen 7 3700x var o da iyidir her işimi görüyor. siz birer tık üstüne bakarsınız. vakit geçmeden alın. ben geçen sene bu zamanlarda 13.000 liraya falan kurmuştum. şimdi aynı makineyi 24.000'e kuruyorum. doların duracağı yok.

Hepsine güncelleme gelmiyor tabii ki. Her virüs birbirinden bağımsız.

genelde a'ya karşı bağışıklık geliştirmiş oluyorsun, bu yüzden a virüsü ya ölüyor ya da zararsız ya da öngörülebilir zararlı bi şekilde devam ediyor. tehlikeli halden çıkmak zorunda değil ama genelde doğal yoldan insan vücudu bağışıklık kazanıyor(bir kere hasta olup mesela) ya da aşıyla kazanıyorsun. öldürücü olmaya devam edebilir ama ne kadar hasar vereceğini artık biliyor olduğun için hazırlıklı oluyorsun.

Virusler cok uzun canli kalmiyorlar ve kendi aralarinda da kisitli kaynaklar icin rekabet var. B mutasyonu A'dan daha avantajliysa zaman icerisinde A'lar oldukce mekani B'ler doldurmaya basliyor. A belki bitmiyor ama onemsiz sayilabilecek bir hale geliyor.

Mesela HIV'nin antiviral ilaclara direncli bir versiyonuna sahip olan bir kadin vardi. Doktorlar bir noktada ilaclari kullanmayi birakip eve yolluyorlar, bir sure sonra testlerde bakiliyor ki ilaca direncli olanlar baska bir versiyona karsi mucadeleyi kaybetmisler. Kadina tekrar antiviral ilac basip kandaki viris seviyesini bulasmayi onleyici miktara cekiyorlar.

Cibutideki A virusu sizin icin hala tehlike ama dibinizdeki B virusu kat kat daha tehlike.

Peki burada Jared Diamond ne demek istiyor?

''... virüs 1950’de bilerek Avustralya’ya sokuldu, amaç kıtaya 19. yüzyılda düşüncesizce sokulmuş olan Avrupa tavşanı belasının kökünü kurutmaktı. Birinci yıl miksovirüs, hastalığa yakalanan tavşanlarda % 99,8 gibi (Avustralya çiftçileri açısından) memnuniyet verici bir ölüm oranına yol açtı. İkinci yıl, çiftçilerin hiç de hoşuna gitmeyecek bir şekilde ölüm oranı % 90’a, sonunda da % 25’e düştü, böylece Avustralya'daki tavşanların kökünü kazıma umutlan suya düştü. Sorun şuydu: Miksovirüs bizim ve tavşanların çıkarlarından farklı olan kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde evrimleşmişti. Virüs değişmişti, daha az tavşanı öldürüyor, ölümcül mikrobu almış tavşanların daha uzun bir süre yaşadıktan sonra ölmelerine izin veriyordu. Sonuç olarak daha az öldürücü bir miksovirüs, son derece öldürücü olan ilk virüse göre daha fazla tavşana yayılıyor.''

O zaman neden tekrar A virüsünü vermiyorlar tavşanlara? Bağışıklık kazanıyor deseler anlayacağım ama virüs değişti diyor.

Virüs değişti demek, öldürücü olan a virüsü taşıyıcıyı öldürdüğü için bulaşamadan yok oldu demek. Virüs bilinçli biçimde değişmiyor, hızlıca çoğaldığı için hızlı nesilleniyor ve mutasyon geçiriyor. Öldürmeyen tür (B türü diyelim buna da) taşıyıcısı ölmeyip bulaştırdığı için taşınıyor. A yok oluyor, B yaşıyor.

A virüsünü(yani öldürücü olanı) muhafaza edip yeniden dağıtıma sürebilirlerdi ama bahsedilen tarih çok eski ve bunu yapacak teknoloji yoktu muhtemelen.

Müdür belli ki cins. Belki yüz yüze görüşmüş olsanız böyle hissetmezdiniz ya da o böyle yazmazdi.

Ama senin yetkin dahilinde ise sana da haber verilmiş, onay alinmis olması gerekirdi gibi duruyor?

garanti kapsamında onarmayı düşündükleri ürünü kullanıcı kendi onarmış anladığım kadarıyla. burda arkadaşın hiçbir sorumluluğu yok bence. onayının alınması da gerekmiyor.

Yetkim dahilinde garanti dışı olduğunu beyan ettim, bizim şirket de müşteri de bunu onayladı. Başta yardım isterken sonrasında kendi başına yapmaya karar vermişse o müşterinin alacağı risk ve sorumluluk. Başında nöbet tutacak halim de yok.

Benim kanaatim belli aslında ama üretimde çalışırken buraya aldılar bir anda, bu süreci ilk defa yaşıyorum o yüzden bende hata varsa göreyim, nasıl idare ederim bu müdürle fikir edineyim niyetiyle yazıyorum.

burada sorunun bence bu kadar önemsiz (anlattığın kadarıyla öyle olduğu gözüküyor en azından) bir mevzuyu önemliymiş gibi aksetmen olabilir. belki müdür senden bu konuda haber bile beklemiyordu ama şimdi haberim yoktu kendileri yapmışlar gibi bi şey söyleyince klasik müdür muhabbeti işte takılır oraya. veya kesin bildirmen gereken bir durumduysa bilgin dahilinde olmuş gibi anlatabilirdin mevzuyu. açıkçası ben o tarz kıldan nem kapan insanları böyle beyaz yalanlarla veya her şeyi söylemeyerek idare etmeye çalışıyorum öneririm herkese

Hayır hayır sakın daha fazla bastırmayın, 1 mm göz kenarı için yeterince kalın zaten.

Yaparken acır, kızarır ve sonrasında hiçbir şey kalmaz. Normali bu zaten. Ben şu şekilde uyguluyorum:

1) Dermarollerı dezenfekte edip birkaç sn bekletiyorum. Sonra sudan geçirip kuruması için sallıyorum yine bekliyorum biraz.

2) Dermarollerı yıldız olacak şekilde yani hem yan hem dikey hem çapraz sürüyorum. O bölge bittikten hemen sonra serumu sürüyorum (Siz de sürüyorsunuz değil mi yoksa etkisi pek olmaz?) - Tekrar dezenfekte edip kaldırıyorum.

3) Tüm yüzü bitirip serumladıktan sonra hiçbir şey sürmüyorum. Ertesi sabah sadece suyla yıkayıp La Roche B5 krem (Bepanthen, Madecassol gibiyoğun bir krem olur) sürüyorum iyileştirmeyi hızlandırması için.

Teşekkürler detaylı cevabınız için. Çok fazla serum var ve ne kadar etkili olduğu da tartışılıyor o yüzden hala karar veremedim, dün sadece her zamanki nemlendirici kremimi sürdüm.

Fazla bastırarak kullanmayın. Eşim saç dökülmesi için kullanmıştı. Biraz fazla bastırmış ve bütün kafası şişmişti. Kabakulak olmuş gibi ama inanılmaz korkmuştuk. Bir sürü ilaç kullandı toparlamak için. Dermatolog tavsiyesine uyun bence, doktora danışmadan kullanmayın derim.

ali lidar mıydı

Oh be, çok teşekkür ederim. Huzura kavuştum şu an.

valla no man's land olabilir mi acaba?

Olaylı bir film değildi. Tarkovsy filmi gibi şiirsel, kapalı bir anlatımı vardı ama modern bir film olduğu belli. 2000'lerden sonra çekilmiştir. İsmi de rusça gibi bir şeydi ama polish falan da çıkabilir.

Üzerinde bıraktığı etki; leviathan, the return filmlerine benziyor. İçeriği kastetmiyorum.

Evet.

Bence hayır.

Hayır. Ilgın ve merakın varsa iç.
Ben de hiç içmedim ve açıkçası hiç merak etmiyorum. Aksine kokusundan rahatsız oluyorum. Işin sağlık boyutuna hiç girmiyorum bile.

İçinde başka Bi güzel oluyor ama içmeyince de kötü olmuyor.

Bol bol eğlenceyi, normalde yapmayacağın şeyleri yapmayı, arkadaşlarınla bol bol duygusallaşmayı gülmeyi falan kaçırıyorsun.

niye denemiyorsun?

yeryüzünde başkalarının yaşayıp deneyimlediği bazı şeyleri yaşamamış oluyorsun.

bu yaşanmamışlığı eksiklik olarak görmüyorsan bir şey kaçırmamışsındır.

Hayir hic bir sey kaybetmiyorsun. Ama deneyebilirsin. Zaten deneyimce begenmeyeceksiN. Alkol tadi guzel oldugu icin icilen bir sey degil.

sanmam...iste karacigerin kullanim omrunu bi 10 sene uzatmissindir iste. yoksa su icen de hep ayni yere

Bana göre evet.
Güzel viskinin, romun, sıcak ve spor yapildiktan/is yapildiktan sonra icilen soğuk biranin, bazi kokteyllerin hepsinin yeri baska.

Kişiden kisiye değişir, bana göre alkol hic almayan kisi cok sey kacirir.

bir şey kaçırdığın yok hocam. tamamiyle senin tercihin.

alkol ortama göre güzel giden bir içecek. belki 10 kere içiyorsun birinde keyif alıyorsun öyle bir şey. kebapla aynı yani.

o sebeple kaçırdığın bir şey yok.

hiç içmediğin için evet.

Hiç de bir şey kacirmiyorsun.
Iğrenç. Sadece şekil yapmak için içiliyor.

Kaçırdıkların; içmeye başladıktan yaklaşık bir saat sonra söylemek isteyipte söylemediklerini söyleyipte rahatlamak, içinden geldiği gibi kendini kasmadan eğlenebilmek, deşarj olmak, yaşamayı-arkadaşlarını-sevgilini-karını o an yanında kim varsa işte daha çok sevdiğini anlayıp ona sevgi cümleleri kurmak. Üç saat sonra daha çok içme isteğiyle masadaki bütün alkollere saldırmak. Dört saat sonra mide bulantısıyla uyumaya çalışmak, kusmak yada sızmak. Sabah kalktığında deli gibi baş ağrısıyla kendine sövüp geceyi düşünmek, gecenin yarısını hatırlamayıp kötü birşey yapmadım yada saçmalamadım umarım diye paranoyaya girmek. Muhtemelen ilk içtiğinde başına gelecekler bunlar tabi ortamına da bağlı. Düzenli içmeye başladıktan sonra nerede durup nerede devam edeceğini öğrendikten sonra bunları nadir yaşayacaksın. Sonuç olarak dene tabiki pişman da olsan bir tecrübe olur.

hmm yani çok şey kaçırıyorsun diyemem ama bazen çok hoş oluyor insan sevdiklerinle beraber içerken böyle bir mutluluk geliyor, harika bir his :D bir kere bile olsa deneyimlemeni tavsiye ederim.

ben de hiç içmedim. içen çok arkadaşım var ama içmek hiç aklıma gelmedi. 17-18 yaşıma kadar içen kimseyi görmediğim için olabilir belki. bir şey kaçırdığını sanmıyorum

kaçırmıyorsun. zaten kaçırmışsın.

evet ve hayır. neden hoşlandığına bağlı

Neden içmediniz? Dini nedenlerden ötürü mü? Ben de sevmem. Midem kaldırmıyor.

hiç içmediysen iki bira bile yeterli olabilir hafif bir sarhoşluk yaşamak için. yani tam olarak en yakın tekele gidip 25-30 lira vererek yaşayabileceğin bir tecrübeden söz ediyoruz. haliyle çok şey kaçırdığını zannetmiyorum ama sarhoşluk ŞAHSİ FİKRİMCE herkesin en azından bir kere tecrübe etmesi gereken değişik bir his. yaşamayan çok şey mi kaçırmıştır? hayır. küçük bir şey yani, üzerinde düşünmeye değmez.

ben ilk kez 18 yaşımdayken içmiştim. arkadaş kadıköy'de bir mekana götürmüştü. buz gibiydi bira. tadını beğenmemiştim (ilk içişte alkolü seven kimse yoktur herhalde) ama hem dışarıda oturuyorduk hem de arkadaşımlaydım, haliyle güzel bir ortam vardı. çerezle fındıkla fıstıkla iki tane içiverdim. çok tatlı bir sarhoşluk yaşamıştım o gün. hafif gevşeme, rahatlama, her şeyin göze daha güzel görünmesi vs...

ama bu da biraz uyuşturucu gibi elbette, açıkçası alıştıktan sonra hem sarhoş olmak zorlaşıyor hem de sarhoş olsan bile ilk seferki gibi tatlı gelmiyor.

bence bi ara kap iki tane bira, al yanına çerezini, otur iç yavaş yavaş. hiçbir şey kaybetmezsin.

Zamanında alkol kullanıp bırakmış biri olarak söylüyorum kesinlikle bir şey kaçırmıyorsunuz ve doğru olanı yapıyorsunuz. Tekel ürünleri sağlığa zararlıdır zehirdir. Siroz, diyabet, obezite gibi hastalıkların en büyük sebeplerinden biridir. Alkol kana karıştığı andan itibaren iç organlarda tahribata sebep olabilir. Ayrıca suç oranları alkol kullanımıyla paralel olarak artış göstermektir.

Kesinlikle bişi kaçırmıyorsun
Matah bişi değil

Sırası geldiğinde kafayı bulamayanlar kesinlikle bir şeyler kaçırıyor. Sizin adınıza sizden rica ediyorum, şu hayatınızda bir kez olsun kafanız güzel olacak kadar için.

çeşitli sebeplerin vardır sanırım ama hiçbiri hiç içmemek için yeterince makul değildir. bence böyle düşünmek yerine yanında tuzlu atıştırmalıklarını da hazır ederek hemen koş bi şeyler iç. yavaş yavaş, güzellerinden başlayıp deneye deneye kaçırdığın şeylere yetişebilirsin. sevmezsen ya da kötü deneyim yaşarsan vazgeçip kaçma, ağırdan da al o yüzden. hadi inş.

cdn.shopify.com
www.google.com

eğer çekerken çok rahatsan şu şekilde ekstra ağırlık ile çalışabilirsin, tekrardan çok zorlanma geliştirir.

Aklımda var ama önce 5x5'i tamamlayabiliyor olmam gerekiyor diye düşünüyorum. Oraya gelebilsem ağırlık ile 5x5 yaparak ilerleyip kendi ağırlığımla 5x10'a geçebilirim belki ama dediğim gibi bir türlü kendi ağırlığımla 5x5 yapamadım.

5 set olayından mı vazgeçsem ne yapsam.

şıvazanager'in barfiks başlığındaki tüyolarını okudum belki buradan da birkaç şey çıkar diye düşünüyorum.

Daha sık denemek? Her yaptığında bir fazla tekrarı amaclamak?

Sırt kasların güçlü değil demek ki. Evde 5 kiloluk dambıl ile geliştirmen de çok zor.

Orta nokta.
Ayı gibi bakılmaz ama güzelse de hafif bakılır.
Görmek için fırsat yaratılmak ama önüne geldiyse gözü kaçırma zahmetine girilmez.
Bunlari kabullenip hareket edersen pek sıkıntı olmaz.

Gözlerine geniş açı yeteneği kazandırmalısın ve kadının gözlerine bakarken aslında göz ucuyla dekolteye bakmayı öğrenmelisin :)

anadoludan istanbul'a her geldiğimde kendimi günahlar şehrinde gibi hissediyorum 1-2 gün sonra her şey normalleşiyor. meme konusu da bence öyle, normal hayatta az karşılaşıldığı için bir anda önüne çıkınca erkek kişisi lan ne oluyor diyor. o yüzden yapacak bir şey yok bence.

Bir kadın olarak güzel meme ve popoya ben de bakıyorum imrenerek. Benim de elimde değil. Bazen kadınlar da erkeklerdeki uygunsuz durumlara bakıyor, gözü takılıyor. Yapacak bir şey yok galiba. Çözümü olan söylesin.

Her şey +1

Haha öğreneceksin young padawan.

Meme önemli abi. Bunun içgüdüsel bir şey olduğunu düşünüyorum.

Göğüs dekoltesine bakmamayı başarabilme skilli bir erkeğin skill ağacında en olmazsa olmazlardan biridir.

Pozitif etkisi olduğu da doğru bu arada. Göz temasını bozma, konuya odaklan, dahil ol soru sor falan işte öyle durumda. Çünkü erkek beyni nihayetinde. Pasif dinleme modundayken tek odak meme oluyor.

Mevzu ben değilim arkadaşlar, olması gereken doğru tavır ne onu düşünüyorum.

ben bakıyorum hoşuma giderse. açana bakarım arkadaş. net

ben bakmiyorum bakmadan da yapabiliyorum dogrudan sol gozunun icine bakarim hep. gecen bir yerde okudum megerse sol gozune bakmak seninle sevismek istiyorum demekmis.
kas yaparken goz cikariyormusum..

önce şunu bırakayım

imgyukle.com

alışma meselesi bence. yoksa istediğin kadar zorla olmaz. ülke ne zaman 80'ler 90'lardaki gibi çıplaklığın sıradan olduğu günlere döner o zaman gözler kaymaz.

Ben de şunu bırakayım;

2.bp.blogspot.com

Göz teması, göze uzun süre baktıysanız arada küpeye filan odaklanın, elinizdeki evrağa bi bakıp geri göze odaklanın, telefona bakıp geri göze odaklanın.

Yani göz teması kurarken arada gözü dinlendirmek için başka noktalara bakıp geri gelin.

Ya da raad olun ve bakın, ne var bunda ya aslında çok normal. Bİr masaya her renk şekerleme koyup da çocuğa "bakma onlara, çevir kafanı" demek gibi bir şey bu. Hiç adil değil hanımlar.

Yıllardır giderim. Denizi tertemiz ama buz gibidir. Deniz dışında bi numarası yok.carsiyi 1 saatte gezersiniz. Meşhur bi dondurmacı var. Sadece meşhur, dondurması berbat. Boşuna sıraya girmeyin.

Plajda oturup denizi seyredin. Yeterli bu kadari

Sahilde yürüyüş, gün batımı izlemek

Ara sokaklarda çok güzel taş evler var fotoğraf çekmek istenirse fakat bir yandan altyapı çalışmaları var o yüzden sokaklar kazılmış toz toprak olabilir

restoranların dışında meydanda da balık ekmekçiler moda uygun fiyatlı, migrosa doğru yürürken limni diye bir yer var, buna benzer başka yerler de var balık ekmek bira

Denize girilmeyecekse bütün günü ayırmaya gerek yok, öğleden sonra 4-5 gibi varsanız yemek yürüyüş gün batımı ve dönüş

Eski foça’nın taş evlerinin olduğu sokakları gezin, sahil boyunca yürüyün, çarşısını gezin, sonra da gidip Kavala’da oturun. Manzarası çok güzel huzurlu, menü de güzel. Vaktiniz varsa gün batımı tekne turuna katılın 1 saat civarı sürüyor günbatımından sonra geri dönüyor tekneler. Ücreti 20₺ gibi bişeydi sanırım.

yeni foçadan girin yeni foça sahilde turlayın binip arabaya eski foçaya geçin balık ekmek bira vs yapın sahilde dolaşın, akşam üstüne doğru izmir yolunda kozbeyli köyüne girin bi kahve için dönüp gelin.

Havasını koklamak yeter, gün batımı gerçekten çok güzeldir, Eski Foça'da ara sokaklar, taş evler, şirin bahçeler fotoğraf çekmeye çok uygun ama gün içinde hava sıcakken denize girmek dışında ne yapılır bilemedim.

Eski ve yeni foça'nın sahili var, şahane değil ama yürümekten keyif alabilirsiniz. Gezecek pek bir yer yok bana kalırsa, eski taş evler falan da hikaye zaten küçücük yerleşim yerleri.

Eski foça'nın içindeki balıkçılarda barbun yiyebilirsiniz, çok övmüşlerdi. Ben denemedim.

Denizine girmedim ama sahilinde bir dondurmacı var, sakın dondurma yemeden dönme. Ben başka yerde böyle güzel bir dondurma yediğimi bilmiyorum. Önünde oluşan kuyruktan neresi olduğunu anlarsın

hocam eski laptopu bir yaz
belki rami yükseltir ssd takar kullanırsın
paran dursun

Lenovo thinkpadi, garanti süresi bittikten sonra serviste tamir ettiremezsin. Bana sıfırı kadar fiyat verdiler. Genelde kurumsal çalıştıkları için bireysel müşteriyi umursamıyorlar.

@kingcyrax iki kez yükselttik RAM'i ama çok donma, takılma ve mütamediyen baş ağrıtıcı dozda ses yapıyor. Acer idi markası.

Dell al, ardına bakma. Satış sonrası himetleri çok çok iyi. Lenovo, laptoplarda garantili servis için sadece istanbulda iletişim kurup kargo ile gönderi yapılabilen bir yetkili servis sunarken, Dell yetkili servis ağına sahip.

BU rada ne alacaksan bir an önce al ki her geçen gün fiyatlar uçuyor. Birkaç ay önce bunların fiyatları 5000-5500 bandındaydı.

tiyamin
islemcinin macununu yenilettir
ve
lütfen 240 gb bir ssd al tak
göreceksin hayat kurtaracak
yeni aldıgın pc ye takarsın en kotu

hocam cok temiz ikinci el thinkpadler var piyasada, istersen onlara bak. uretim yili 2016-2017 olsun, sikinti cikmaz. ram'i azsa ram'ini arttir, hafizasi azsa ssd takarsin. bu paylastigin iki cihaz da 2-3 yil sonra sorun vermeye baslar.

Vücut ağırlığı=Sıfır maliyet. Vücut ağırlığınla kas gruplarının çoğunu çalıştırabilirsin. Biraz ekipmanım olsun dersen bir çift dumbbell alıp ekstra gerilim katabilirsin. Fakat bu çalışmaların hiçbiri ileri götürmez; geri gitmeni engellemeye çalışır.

Yoo hiç verimsiz değil. Programi, ihtiyacinizi belirleyin ona gore uygulamaya gecin ben daha cok verim aldim aksine.

Bar + dumbell aldim. Ip alixam atlama icin. Pilates bandim var. matim var. yetiyor bana.

bu mevzularda genel fikir 1>0 dır. bayadır boşladıysan vücut ağırlığınla başlayıp sonra bench, dumbell, z bar belirli miktar ağırlıkla da ekipmanı kurarsın. ayakta 50 kg ohp yapıyorsan, oturarak 30 kg da denersin. evde spora verimsiz demek biraz acımasızca olur, pandemi sürecinde salondan eve geçip kısıtlı ekipmanla çok iyi form yakalayan ve bundan keyif alan onca insana denk geldim.

50cmlik barlar aldım. 15 liraya 50 kg çimento, 10 liraya 30 kilo kum aldım. Plakaları kendim yaptım. Bir barda 25 kgya kadar takacak yer var. Sonrası için duruma göre bakıcam.

Dumbell ve barfiks için kapı aparatı bana yeterli oluyor.

Üçü için de e5'in üst kısmı biraz daha düşük gelir grubunun yaşadığı alanlar. Bunun yansımaları tabii ki sadece ekonomik olmuyor. Yolun altı daha çok beyaz yaka orta sınıf insanlar için.

Burada e5 üstü için bir istisna var: Dumankaya gibi büyük siteler. Buralarda genelde karışan görüşen olmaz ama arada tabii ki kavgalar, gürültüler çıkar balkondan duyarsın.

tuzla için konuşuyorum, taşınmayın. çok uzak. çoook uzak. hem km cinsinden uzak, hem de diğer semtler ile yol bağlantıları çok zayıf ve bol trafikli. ayrıca tuzlanın güzel kısmı eskiden sahil tarafı ve mercan idi - idi diyorum çünkü son birkaç yılda her iki yer de çok rezil bir hale büründü. ha bu arada kiralar da pek uygun sayılmaz. bence pendik ya da kartala bakın.

7 yaşındaki biri için gitarda arayacağınız tek özellik boyutları olsun. yaşı ilerledikçe ve bu işi sevdikçe daha profesyonel kasalara geçebilirsiniz. ama şu an için ağaç vs pek de önemli bir kriter olmamalı sizin için.

Kızınız için ağacından ziyade işçiliği önemli. En azından fretleri, burguları, köprüsü düzgün ve sorunsuz bir model alırsanız motivasyonunu kaybetmez. Bunların kalitesi de giriş seviyesinde parasıyla paralel olarak artıyor.

O yüzden siz önce bütçenizi belirleyin. O fiyata bilindik markaların eş seviyedeki gitarlarından birini kızınız seçsin.

Kitapçığını oku, orda yazar.

ben ram problemi var.

support.lenovo.com

Prizden fişi çek, LAptopun pilini çıkar ve 1-2 dakika bekle, sonra pili takıp, adaptörü tak, adaptörü fişe tak, tekrar çalıştır bakalım. Bazen böyle saçmalıklar oluyor.

Ses kaydını dinlemedim ama muhtemelen ram problemidir. Rami söküp pc açıp, tekrar kapatıp rami takıp tekrar açın bakalım.

Olmazsa aynı yöntemi cpu ve hdd ile de denemek lazım, çok kez açılmayan anakartlardaki bileşenleri söküp takarak açmışlığım var.

İpucu bileşeni söküp, açmaya çalışmak ve tekrar geri takıp açmak.

2 tane ram var, ikisini de çıkarıp taktım. Takılı olmadan çalıştırmayı denedim. Yerlerini değiştirdim, tek tek de denedim ama olmadı. Güzelce de sildim. Ssd'yi de çıkarıp taktım.

İşlemci, grafik kartı karta entegre görünüyor kolayca çıkarıp takılmıyor.

hocam bu da var

support.lenovo.com

ekran kartı chipsetini yakmıs olabilirsiniz
tamirci var

DIMM ve Sistem kartı diyor. Ram bulailirsem yeni bir tane takacağım. Geriye anakart kalıyor. Kontrolünü yapabilir miyim?

@kingcyrax ''tamirci var'' ne demek, anlamadım.

Ram bozuk olsa da söküp enerji verdiğinde anakart açılmalı ve ekrana başlangıç ekranı gelmeli.

Ram sökülü iken açtığınızda hala ekran yoksa 3 ihtimal var;

İşlemci, ekran kartı, anakart.

Herşey sökülüp anakarta enerji verilmeli, sonra tekrar ekran kartı takılıp işlemci ve ram takılmadan enerji verilmeli, sonra işlemci, sonra ram.

Her biri takıldığında enerji verilip anakart açılacak, ekran gelmiyorsa kapatılıp sıradaki bileşen takılıp tekrarlanacak süreç.

Tabi bunları yapabilmek için laptopu komple dağıracak beceriye sahip olmak lazım.

Gözünüz keserse o modele ait sökme videosu yutibide mutlaka vardır, adım adım izleyip sökebilirsiniz.

hocam
ramleri sökerek başlatın
ya da tek tek
ekran gelmezse
anakart problemi
sizin yapabileceğiniz bir şey değil
tamirci var derken tanıdık tamirci var demek istedim

20 kg'a kadar taşır.

Çünkü bunu görünce ''aa ne kadar normal, aferin onlara'' diyenler çoğaldı. Farklı cinsel yönelimlerde karakterler de oluyor mutlaka. Araya bir gay, lezbiyen sıkıştırıyorlar muhakkak.

(bkz: social justice warrior)

Kendilerince günah çıkarıyorlar. BBC, Achilleus rolünü siyahi bir oyuncuya verdi. Çizgi roman ve kitap uyarlamalarında da beyaz karakterleri siyahi oyuncuların oynadığı oluyor. Sorun değil benim için, oynasınlar ama sıkıntı o değil. Kitapta siyahi olarak betimlenmiş bir karakteri beyaz oynasa yer yerinden oynar. SJW'ler susmak bilmez ortalığı ayağa kaldırırlar. Aynı şey LGBT icin de gecerli. Tumblr'da ya da Twitter'da biraz yabancı ergen hesaplarına bakın anlayacaksınız. Straight karakterleri sürekli gay/lezbiyen yaptırma çabası ya da hemcinsiyle birlikte olması için hasthag oluşturmaları vs. En azından biseksuel olarak anlatın diye yalvarıyorlar. Sorun yine o da değil, adamlar karakterleri istedikleri cinsel eğilimde çizebilirler. Ama homoseksüel karakterler için aynı şey gecerli değil. Gay ise gaydir, lezbiyense lezbiyendir. Karşı cinsten biriyle kesinlikle olamaz. Yine kitapta bu şekilde anlatılan biri ola ki dizi filmde straight olarak anlatilsin, yine yer yerinden oynar.

Acayip bir ikiyüzlülük mevcut. Biz beyazlar olarak yüzyıllarca size bunları bunları yaptik, bunu telafi etmenin tek ve en iyi yolu size dizi filmlerde daha fazla yer vermek. Bu mu yani mantık? Böyle mi affettireceksiniz kendinizi?

Amerika bir şey değil. İngiltere'yi görsen ağlarsın. Reklam sektörü, müzik sektörü, spor medyası bunlara çalışıyor, beyazlar 10% falandır. Spor ayakkabı reklamı, repsiz, zencisiz yapılırsa büyük cezası var 30-40 yıl yiyorsun, reklamdaki sevgililer interracialdır mesela. İngilizce öğreneyim diye televizyon açmaya korkar oldum, gangstalar, chavlar gibi olmaktan korkuyorum artık

(Bkz:Politically correct)

Star Wars da zenci ve Çinli görmekten bıktım. Hintli de gelir yakinda. Yani artık sadece zenci değil. Rus olsun japon olsun hepsine yapıyorlar bir şey. Aynı bizdeki aha türk tepkisi gibi tepki verip izliyorlardır muhtemelen onlar da ama kaliteyi yerlere düşürüyor. Acayip belli oluyor yapmacikligi

Bakın biz aslında zencileri kayırmıyoruz, aslında onlar hayatın her alanında yer alıyor bakın burada da bir zenci varmış, hanimiş de hanimiş demekten başkası değil.

Polis zencileri potansiyel suçlu olarak görüyor, ortalama vatandaş hala içten içe zenci nefreti besliyor, bunu gizliyor ama onların çoğunlukta olduğu mahallede oturmuyor, çocuğunu uzak tutmaya çalışıyor falan.

Aynı şekilde LGBTİ'ye de saygıları sonsuz. Yersen.

O değil Adele'in Hello klibindeki zenci neydi öyle ya. Bende tramva yarattı anasını satayım. Adele'den soğudum. Someone like you dinleyemez oldum ağzıyla tadıyla, orda bile karşıma çıkıyor kabus gibi şarkının içine ediyor:) Kafamda ne ghüzel de kurmuştum: Adele'nin Beckham gibi Kıvanç gibi bir oğlanla ciddi ilişkisi varmış, birbirlerine çok yakışıyorlarmış, sonra kaderin cilvesi ayrılıyorlar bu şarkıları yazıyor diye. O zenci yırtık dondan çıkar gibi her yerden çıkıyor benim zihnimde.

Dizilerin homoseksuel karakter dolmasiyla aynı.


Cunku zencileri skiyolar, irkcilik falan.
Zenci oynatmazsak white privilege olur.

Polis zencileri potansiyel suçlu olarak goruyor degil, zenciler potansiyel suclu.
Istatistikler irkciysa bilemem tabii.

(bkz: white guilt) deniyor, bunu okuyabilirsiniz.

diğer yandan, ne derece doğru bilmiyorum ama morgan freeman'ın meşhur diyaloğu:

***
shawshank redemption'da kendisine "zenci mahkumu oynayacaksın" dendiği zaman "hayır ben bir zenciyim ve mahkum rolünü oynayacağım." diye cevaplandırmıştır.
***

arkadaslarin cevaplari dogru. ama nick fury farkli.

samuel jackson nick fury'i oynamasi icin secilmedi.

nick fury (burdaki cizgi romanlardaki the ultimate nick fury oluyor ayrica belirteyim) cizilirken direk samuel l. jackson olarak cizildi anlasarak imaj haklari alinarak ve kendisine eger isterse ilerde o rolu oynama sozu verilerek. sene 2000 lerin basi.

adamlar cogunluk oldu ne sevdasi. beyaz oyuncu kalmadi, artik zencilerin devri. bi 10 yil sonra da hispanik hegomanyasi baslayacak. sonra hep beraber bahcivana.

@kiyiya
Bu isin baska bir boyutu ve ayri bir tartisma konusu olmakla birlikte bahsettigin kisir dongu konusunsa hakli oldugunu varsayarak konusacak olsam bile bu polisin zencileri potansiyel suclu olarak gordugu, cifte standart uyguladigini gostermiyor.

Aslinda sizin baktıginiz acidan polis olayini dusunursek burada da bir kisir dongu var ve herhangi bir irkci uygulama yok. Polisin gorev suresi agirlikli olarak zencilerle basetmekle gecince, şüphelenip durdurdugu aractan zenci cikinca haliyle temkinli yaklasiyor ki gayet dogal.
Son yillarda Amerika'da polislerin uzerindeki bodycam ler sayesinde polislerin nelerle basettigi de gorulmeye baslandi. Gormek istemeyen görmüyor tabii yine.
Bana sorarsaniz gayet iyiler bile, ben orada polis olsam azili bir irkci olurdum. Sabrim tasar, yetkiyi kotuye kullanmaktan isimden olurdum.

Zencilere devletin bakmayip da suça yonelmeleri mevzusunu sahsen kabul etmiyorum ama dedigim gibi baska tartisma konusu, hadi doğru kabul edelim bu polisin zenciye ayrimcilik yaptigini gostermez. Bahsettiğiniz kisir dongu isin neden kismi, polis isin sonuc tarafinda. Ortada bir gercek var, polis de bu dogrultuda isini yapiyor temelde.
Burada dikkat cekilmesi gereken sey polis neden zenciye potansiyel suclu muamelesi yapiyor degil, zenciler neden potansiyel suclu olacak profile sahip, zenciler neden daha çok suc isliyor? Bu da sizin dediginiz noktaya geliyor ama demek istedigim polis mevzusuyla iliskisi olmayan ve "polisin kotu muamelesi" savini hakli cikarmayacak bir mevzu.

Bu tur argumanlar dogru olsa bile bugun geldigimiz noktada isler tersine dondu. Bir kolluk kuvveti şüpheliye yaklasirken şüpheli zenci ise temkinli davranmak, iki kere dusunmek zorunda irkci damgasi yememek icin. Bu mevzular sadece kolluk kuvvetleri ve supheliler ile sinirli da degil, her yerde. Gelinen noktada isler yine irk tabanli. Bu da yeni nesil liberalizmin celiskilerinden biri.
Bati otoriteleri liberalizmi celiski deryasinda boğulmaya dogru hizla goturuyor.

Bir gercegi kulaga hos gelmedigi icin yok saymak kaosa goturur. Zenci mevzusu da boyle, zencilerde suc orani yuksektir fikri - tamamen gercek bile olsa - kulaga hic hos gelmez ornegin. Cogumuzun boyle soylemlere (soylem ya da soylemden ibaret olmayan net gercekler olmasi farketmeksizin) şiddetle karsi cikmasinin nedeni de bu. Duygusal yaratiklariz. Kulaga kotu gelen acimasizca gelen seylere sorgusuz karsi cikma egliminde oluyoruz bu yuzden. SJW'lerin boyle mevzularda triggerlanmasi, ofke patlamalari da fazla duygusal yaklasmalarindan ve yeni medyanin ortada dolastirdigi sihirli kelimelere tav olmalari.

Neyse sikildim bunlari konusmaktqn anasini satayim.

Bodrum merkezde denize girilecek yer yok.

Yıkılan, yerine çimenlik alan yapılan Halikarnas'ı geçince halk plajı mevcut. Onun dışında komple restoran ve kafelere ait plajlar merkez bölgesinde. Ama denizi en güzel yerin merkez olmadığı kesin :) En yakın İçmeler'de bakanlığın açtığı plaj mevcut. Oldukça güzel diyorlar ama henüz gitme fırsatım olmadı. Ama küçük yer burası bir minibüs istediğiniz yere en fazla yarım saat, kırk dakikada gidersiniz.

@Deathcomenearme o halde halikarnasin ordaki halk plajindan girebilirim

Biz 2 hafta önce Akyarlar'da girdik denize. Merkezde bir otelde kalıp araba kiralayarak plaja gidip geldik çünkü Bodrumlu arkadaşlarımızın hepsi birbirlerinden bağımsız olarak Akyarlar'ı önerdi. Gerçekten de Türkiye'ye yüzdüğüm en iyi yerdi galiba.

Merkeze en yakın en iyi deniz bardakçı koyudur. merkezdeki mavi dolmuşlarla bin, 7-8dk sonra ordasın. ücretsiz girilen yeride var, koyun sonunda.

Bodrum da merkezde yürüyerek gidilebilecek ve güzel denizi olan 2 yer:
- kumbahçe halk plajı
- çarşı içinde mahfel diye belediyenin cafe si önü

Bodrum da halk plajlarında şemsiye var ama şezlonglar kaldırıldı. Özel tesislere de bakabilirsiniz şezlong isterseniz.

bodruma denize girmek için gidilmez bence. ortamın keyfini çıkarmak daha mantıklı. günlük başka yerlere kaçabilirsiniz ama.

İçmeler'e gelmeden yelken kulübünün plajı da var. Yürüyerek 20 dk. civarı sürer.

deniz olarak bodrum merkeze en yakın gümbet var. oranın denizi de hem kötü, hem de beach club denilen zavallı yerlerde tatiliniz zehir olur. deniz olarak akyarlar güzel ama soğuk.

Epifanes kullanılıyor genelde, marinaya yakın yerlerdeki deniz ürünleri satan mağazalarda bulunabilir.

Karaköy rıhtımdaki hırdavatçılarda da vardır.

Uyandırır.

uyandırır evet ama o durumda olsam umrumda olmazdı, olmadı da. yeni mezunken ikinci gün istifa ettiğim iş oldu benim. ben de mühendisim. ek olarak mesleğini yaptığını düşüneceğin bir işi bu ülkede zor bulursun.

cv ne yazmazsan hıcbısey olmaz

zaten tecrübesiz, yetiştirmek için eleman arıyorlar.

Uyandırmaz, CV'ne yazmazsın dedikleri gibi.

uyandirmaz. bir haftada is degistiren arkadasim var daha iyisi icin

bir şey olmaz +1

Cv'ye her şeyi yazmak zorunda değilsin. 1 aylık işi yazmasan da olur.

uyandırmaz, iş hayatı böyle, herkes alışkındır.

Akyaka.

Düğün zaten saçma, öylesi böylesi her türlüsü saçma.

Eğlencesine ya da akrabalardan para toplamak vs. için yapılırsa saçma olmaz.
Ama "biz kız aliyoz" edasıyla kıza da kurdele bağlayıp düğün yapılıyorsa nalaka derim. Oğlan sizin kız sizin zaten?

Bence de saçma ama insanların bunu yapabilecek ekonomik güçleri varsa ve içlerinde ukte kalmasındansa yapsınlar. bazı insaların öncelikleri daha farklı hayatta. aile arasında kutlanıp sonrasında stüdyoda veya dış mekanda anı için fotoğraflar çekinilmesi daha mantıklı tabi.

@dont eat me kız iki yıl yaşadığı kendi evinden ailesinin evine gitmiş orda kurdeleli kız almışlar aaldkajd çok tiyatral

mantıklı olmasına gerek yok. sebep altınlar + heves, ister gelin ve damadın ister ailelerinin hevesi.

evlenmek istemeyen adama evlenmek saçma, sade nikah isteyene düğün saçma, kır düğünü isteyene salon saçma... bu işin sonu yok. doğru cevap "bana ne".

"benim aklıma yatmayan şey başkasının aklına nasıl yatar, hayret ediyorum" temalı çalışma.

nrmnm +1

Çok saçma. Aynı evde yasamiyo olsalar bi nebze anlarım ama
... yok ya, her türlü çok saçma.

Şahsi olarak benim yapmayacağım bir şey ama başka birisi yapıyorsa 'saçma' kategorisinde değerlendirmem. Kızin içinde kalmasin diye yapiliyordur, damat düğün çok istemiştir ya da sırf keyifleri için yapiyorlardir. İnsanların başka insanlara zarar vermeyen tercihlerini yargilamayi bırakalı çok oldu. Özellikle düğün dernek gibi konularda hiç mantık aramıyorum zaten.

düğün, hele hele 2 yıl sonra nikah, düğün yapmak/tazelemek bana göre çok lüzumsuz ama heves ettilerse onlar adına diyecek bir şey yok.

İnsanların mantığı, düşüncesi ne bilemiyoruz.

''Düğün yapamamıştık, şimdi hem durumlar müsait hem maddi olarak sıkıntımız yok. Tanıdıkları, eşi dostu, akrabayı çağırıp eğleniriz. Elimizde fotoğraflar, videolar olur ileride bakıp güleceğimiz, anacağımız bir olayımız olur.'' da diyebilirler.

Düğü,n aynı evde yaşamadan, imza atmadan, sevişmeden önce yapılması gereken bir şey mi? Kutlamanın mantıklı bir zamanı olmak zorunda değil.

Kiskanmissin. Kıskandım demek yerine kiskandigimiz şeylere saçma diyerek, kıskançlığı yok etmiş olmuyoruz.

yav ne kıskanacak ya. he işi gücü yok bunu kıskanacak.
saçma ötesi.

Altın dağıttık toplayalım kafası başka bir şey değil. 1 sene sonra düğün yapanı gördüm ben de. herkesin kendi hayatı. Garip diyemem ama gereksiz (bence) -ha herkesin kendi hayatı tabi.

Maalesef "şunu yapmadan dönme" özelliği ankarada henüz aktif değil. Arge ekibi konuyla ilgileniyor. Ama bi "kızılay görmedim" deme.

1. Anıtkabir ziyareti
2. yok

@kablelvuku orijinal bir angarali olarak teessüf ederim.

Kaleye çıkılır. Çıkarken Anadolu Medeniyetleri Müzesi gezilir. Yine kale civarinda Koç müzesi ziyaret edilebilir. Ulus'ta Resim heykel müzesi ve 1. Meclis ziyaret edilebilir. Hatta sezonda gelseydin tarihi Büyük veya Küçük Tiyatro'da bir oyun izleyebilirdin. Hamamonunde gezilebilir. AOÇ'de kokoreç gömülür. Anitkabir ziyaret edilir. Kizilay'dan Tunali'ya yürünür Tunali'da Kugulu'da soluklanilir. Kizilay'dan Sakarya'da geçilip ucuz bira içilir. Altında araba varsa biraz doğa ile ic içe olmak istersen Eymir'e gidilir bisiklet sürülür.

Arkadaslar mobildeyim, ozellikle kahvalti olmak uzere yeme icme uzerine tavsiye verebilir misiniz? Yarin nerede kahvalti yapalim?

kahvaltı değil de herkes "aspava" diyip duruyor. onu bir deneyebilirsiniz öğleden sonra falan. ben de çok merak ediyorum.

Denedik onu, guzeldi

Mutlaka dolmuşa, metroya, ankaraya binilir insanlara selam edebilmek için çünkü bu insanların bazıları pırıl pırıl!
Ulus tarafında bir tur atılır çünkü buraların üzerine emanet bir Cumhuriyet vardır.
Oradan Sıhhiye gelir ve Mithatpaşa ateşi yükselirken der ki: Meşrutiyet ne ola ki? Karanfil'ler dökülür caddelere. Bir zamanların her türden gençleri o caddeden geçmiştir Kumrular gibi. Necatibey'de oturan pek muhterem emekli albayları da görürsünüz belki.
Yorulduysanız Kuğulu bir manzarada oturup çekirdek kola yapabilirsiniz bürokrosiden biraz uzaklaşmaya çalışarak.
Ankara'da varoluşun koşulları farklıdır nitekim bunlar hiçbir şey ifade etmiyor da olabilir.

papazın bağına gitme de nereye gidersen git. Pazartesi kapalı olmasa Altınköy'e gitmeni tavsiye ederdim. Kahvaltıda simit peynir çay istersen izmir caddesinin oralarda bulursun güzel simit. Simit yemeden gitme. Simit candır.
Bu arada pazartesi günleri tüm müzeler kapalı olur, Altınköy de bir açık hava müzesidir.

Sabahı pazar ya günler karışmış bende kusura bakma. Git sen Altınköy'e kardeş :)

Yıldız Aspavada (esattaki) ssk yemeden dönme. Pişman olmazsın

Bak turkiyenin cok farkli bir yerlerini gormus ankarada yasayan ve ankarayi seven biri olarak diyorum aspvaya gitme parana yazik. Kugulu parka git orada ustlatta bi seyler ye ic veya la gioia'ya git orada yemek ye. Mesrutiyette uzungol kuzu doner diye bi yer var illa doner yiyeceksen orada ye hem oradan da kizilayi gezmis olursun. Sonra anitkabire git oradan bahceliye gec sim'den dondurma ye falan. Bunlarin hicbiri baska sehirlerde yapmayacagin seyler degil anitkabir haric tabii ama yine de benim tercihim boyle olurdu.

dediğin şey adaletin olduğu sistemlerde işe yarar.

Bulunuluyor ama bir sonuca varmıyor.

Bun cümleyi yazacak cesareti nereden alıyor?
Kime şikayet edilecek?
Bu iki sorunun cevabı aynı olduğu sürece bunlara maruz kalmaya devam edeceğiz.

şu anki konjonktürde bu adama söz geçirebilecek 2*3 kişi var. Bülent Arınç gibi bir adam bile güçlü zamanlarında bununla baş edemedi. RTE'yi bile ne kadar zorladı, gördük. Onlarla da ters düşmediği sürece kimse hişt bile diyemez Görçek'e.

Bizim İstanbul'un fethi dediğim yer, Osmanlı toprakları arasında sıkışmış Eminönü kadar bir yerin ele geçirilmesi sadece, çok abartılacak bir şey değil. Gücünün neredeyse doruklarındaki bir Osmanlı imparatorluğunun böyle bir yeri ele geçirmesi gayet normal, asıl şaşırtıcı olan şey o döneme kadar ele geçirilememesi ama bu tabii güçsüzlüğünden beceriksizliğinden olan bir şey değil, daha çok politik konular.

Hayır. Havan topu olayını tartışmak da manasız. 2. dünya savaşında Amerika askeri dehanın zirvesi sayılmalı öyleyse.

Askeri deha tam olarak ne demek ayrıca? Daha fazla uzatmayacağım, oyum Sezar'a.

o dönemdeki şehirler bir los angeles, bir dallas genişliğinde olduğu için @angelus'un eminönü kadar tespitine katılıyorum... sanırım kendisi şaka yaptı, zira istanbul o dönem için en büyük şehirlerden birisi. ortada büyük şehirler yok o sıralarda. ikamet ağırlıklı köylerde tarım yapan kırsal kesimde. sanayi devriminin bile öncesi fantastik bir çağdan bahsediyoruz.

istanbul'un fethinde ise, büyük bir askeri deha görmüyorum ben. timur'un stratejileri gibi esneklik alanı geniş bir konu değil. bir muhasara. hatta gereğinden fazla uzayan ve ordu içinde isteksiz seslerin duyulmaya başladığı bir muhasara.

çandarlı'nın özellikle isteksiz olduğu, fatih'i fetihten vazgeçirmeye çalıştığı söylenir. burada fatih'in 21 yaşında bir genç olarak psikolojik baskıyı kaldırabilmesi daha büyük bir olay bence. zira baş vezirlerinizin size karşı olduğu ve işlerin sizin adınıza pek de iyi gitmediği bir noktada kararın arkasında durmak kolay değil.

diğer vurgulanması gereken nokta ise, istanbul'un fethinden önceki dönemde beyazit olmak üzere bir deneme olmuş, istanbul'un etrafı tamamen sarılmış ve şehir deniz yoluyla gelecek yardımlara bağlı hale gelmiştir. bu nedenle zaten şehrin düşmesinden önceki birkaç on yıl boyunca şehirde bulunan sanatçı, düşün adamı, bilim adamı gibi değerli insanlar burayı terk ederek miraslarını peşlerinden italya'ya taşımışlardır.

bence burada büyük bir dehadan ziyade, iyi hazırlanılmış bir kuşatma var. dönemin en büyük topları dökülüyor ve bu topların açtığı gedikleri kolay kapatamıyor bizans ordusu. günde 2 kere atış yapabilen toplar bunlar ama bizans üzerinde yarattığı baskı korkunç. o dönem şehirde bulunan venedik veya cenevizli bir doktorun notları var satılan. alıp okuyabilirsin.

Şöyle de bir şey var. Tarih her zaman 'görmek istediğimiz gibi değildir' dedirtiyor insana.

eksisozluk.com

çok basit mantıkla bir çağı açıp başka bir çağı kapatan olay olması, daha önce sayısını hatırlayamadığım kadar kuşatılıp alınamaması, 21 yaşında bir komutan tarafından fethedilmesi, gemilerin karadan yürütülmesi(ki bazı tarihçiler bunu küçümsüyor), havan toplarının ilk defa kullanılması gibi sebepler işin içinde dehanın olduğunu ispatlıyor.

E

E

Edit: Gercekten su son iki cevabi anlamakta gucluk cektim. Madem ortada milyon tl'lik bir yatirim var, yapilmasi gereken sey musteri memnuniyetinin neden yerlerde oldugunu dusunmek, bunun icin neler yapilabilecegini dusunmek ve somut adimlar atmak degil midir? Uber Almanya'da da yasak ornegin ama ona gore de bir taksicilik sistemleri var. Oyle onune gelen taksici olmuyor. 1 saatlik taksi yolculugundan luks beklentiyi gectim, tekme yiyerek taksiden atilmadan yolculuk yapabilmek gibi daha insani beklentilerim var acikcasi.

Zamanında taksicinin biriyle röportaj yapılıyordu tv de. Muhabir, taksiciler hakkında yapılan şikayetler için soru sordu. Taksici de, belli bir muhitteki müşterilerinin çok kötü koktuğundan şikayetçiydi. Ama neresi olduğunu söylemedi.

Bazı şeylerin değeri olmadığı anda anlaşılır. Önce bir an taksinin olmadığını düşünmek lazım.
şıklarda yok ama ben -hiç biri- demek istiyorum. Çok çok 1 saatlik sürecek bir taksi yolculuğundan ne tür lüx bir hizmet beklendiğini anlamak zor.

bence taksicilerin kendilerine sormalari gereken sorular var. bu sorulara objektif cevaplar vererek ve uygulayarak piyasada tutunabilirler.

soru:
- taksi varken, insanlar neden uber'i seciyor? insanlar benim neyimden rahatsiz?
- benim, uber'den ne eksigim var?
- uber'i yakalamak icin kendimde ve isimde ne gibi radikal degisimler yapmaliyim?

zorlama, yasaklama ve siddet cozum degildir. olmayacaktir. bu tur eylemler taksilerin sonunu hizlandirmaktan baska ise yaramaz.

türkiyede rant getiren işlerin sahipleri, genellikle aynı zamanda bunların denetlenmeleri için gerekli olan kuralları koyması gereken kişiler ya da yakınları olduğu için hiç bir zaman denetleme, kontrol olmuyor. rekabet de yok. plaka sayısı sınırlı. taksi plakası denen şey koca bir saçmalık ve rant kapısı. normalde bir yeterlilik sınavı gibi bişi olup bunu geçebilen herkesin yapabilmesi lazım.

5. element

www.imdb.com

Bunlar değil. Filmin açılış sahnesiydi galiba anlattığım. Küreler zihin okuyordu hatta bu rutin bir kontroldü.

Evet var.
Düz vites alsın her ikisini de kullabilir.
Otomatik alırsa ileride düz vites araç kullanamaz onun farkını almak için yeniden kursa gidip kayıt olması gerekecek vs.

En mantıklısı düz vites almak.
Zaten 14 ders vermek zorundalar. Öğrenir alır ehliyeti.
Aldıktan sonra istediğini kullanır.

ehliyeti manuel olarak zorlansa da almalı, sonrasında zaten otomatik araç da kullanabilecek.

sınavda zorluk çeker ama ilerde rahat eder, manuel araç kullanmayı bilmek de önemli, gün gelir lazım olur.

Hiç duymadım, o kurs uğraşmamak için opsiyon çıkarmış olabilir. Manuel seçsin zaten otomatik viteste pek bir olay yok.

Otomatik kullanacaksa bile düz vites ehliyeti alsın dünya hali düz vites kullanmak durumunda kalır bi şeyler olur, benim kardeşim otomatikten başka kullanamıyor, düz vitesi verince mal gibi kalıyor adam 50 metre götüremiyor çok sefil bir durum bu. Kursta zaten düz vitesi öğrenene kadar ders veriyorlar, öğrenememe gibi bir durumu yok, sınav da eskisi gibi 5 dakika değil akıcı trafikte yarım saat kullanıyorsun, o şekilde alsın ehliyeti sonra istiyorsa yine otomatik kullansın.

düz vitesi öğrensin

ben otomatik aldım. düz vitesle uğraşmak yerine rahat rahat sınava girdim geçtim. hiç kullanmayacağım bir şey için neden çile çekeyim?

debriyaj vites ikilisi kadar gereksiz bir şey yok şu otomobil dünyasında.

Dekor olarak kullanmayı düşünüyorsanız sıkıntı olmaz.

bu araba bana hiç yabancı gelmedi. 2-3 ay önce bizim yan apartmanlardan birinde duruyordu izmir'de. mekanik ve motordan anlamıyorsan bence almayı düşünme.

Sanayidekilerle kanka olmak için güzel fikir

amma gömdünüz he almıyom tamam

ameri kun :)

japarican.

Sansei

Hepsi japon knk.

Jet li

Dick head japanese soldier

keten kadife kanvas

bilmiyorum keten ile kadife aynı şey mi kafam çok karışık. bu işte ya. bu bu.

Kadife yasli dede isi sakin.
Keten candir

Kalın kumaşlı ketene kanvas deniyor.

13km/sa guzel bir hiz. Yapilamaz degil. Once 5km normal tempoda baslayip son 400 de asilarak kosun bir. Sonucunuza bakalim. Ne kadar sureniz var ayrica?

Yavaş başlıyorsun ki bir anda kesilmeyesin ve sonrasında durumu ölçebilesin. Bana kalırsa orta sıralarda takılmak başlangıç için ideal. Gücünü tayin edip uygun olduğunu düşündüğün vakitte hızlanıyorsun ve bitişe hızını kesmeden, bacakların parçalanmadan 1 saniye önce varıyorsun zaten diğer elemanları geçtikçe motive olacaksın ve rekabeti hissedeceksin, vücudun salacak hormonları. Mutlaka antrenman yap ki kendini tanıyabilesin.

Profesyonel hiçbir tecrübem yok.

2 hafta sürem var. Sürekli 6 buçuk tur mu atayım antrenmanlarda?

Hayır, antrenman programını internetten bulabilirsin çünkü kondisyon için uzun koşular da olmalı, hızlanma için koşu-yürü-koşu tarzı çalışmalarda. Vakıf olmadığım için antrenman yazamam ama internette çok fazla kaynak var.

www.livestrong.com

Ortalama 4.6 pace ile koşman lazım. Mesafe de kısa o yüzden yavaş başla sonra hızlan yapmaktansa baştan sona aynı tempoyu korumak daha iyi olur. Sınavdan önce zaten düşük tempoda ısınırsın.

Bence haftada 2 interval antrenmanı yap. Hızını geliştirir. Birden uzun mesafe de koşma, sakatlıklara davetiye çıkarmış olursun.

Kondisyonun iyiyse yaparsın. Ama kondisyonu iyi olmayan biri için zor görünüyor.

Yavaş başla +1

Hızlı başlayınca götü çıkıyo insanın

Naptin deneme kosusu yaptin mi?

Yapamazsıncı karamsarlar gelmeden ben diyeyim yapılır, güzel de olur.

Yalnız 5000 dolar çok para değil. 1 yıl uzun bir süre olduğu için işin her boyutunu düşünmek lazım.
Sürekli kalacak couchsurfing yerleri bulamayabilirsin.
İş bulamayabilirsin.
Sokakta gitar çalarak hiç para kazanmayabilirsin.
Vizesiz gidiliyormuş o ülkelere ama 90 180 gün sınırları var, 3/6 aydan fazla kalamazsın bir ülkede yani.
Bazı ülkelerin biraz tehlikeli olduğunu duydum hep, Brezilyalı bir arkadaş da söylüyordu, hangi ülkeler tam hatırlamıyorum şimdi.
Sadece ingilizce mi var? O ne seviye? İspanyolca, portekizce var mı?
Bir yere turist olarak birkaç günlüğüne gitmek var, bir süre yaşarken etrafta ingilizce konuşan birini bulamamak da.

Aklıma gelen olası olumsuzluklar bunlar, hepsi için yeterli ve iyi cevapların varsa güzel olur 1 yıl başka bir kıtada gezmek.

Ha bir de paranın hepsini nakit götürmwzsin herhalde ama öyle düşünüyorsan götürmemeni tavsiye ederim. 5000 değil 1000 doların bile çalınsa bu kadar zorluğun içinde daha da zora sokar.

Aslında çok daha az bir para ile gezen insanlar var. 5 bin dolar en iyimser tahminimdi bu arada :) daha yukarısına çıkmam çok kolay olmayacaktır. Nakit taşımayı zaten sevmiyorum, her şeyi online bankacılık ile halledebilirim. Genelde gittiğim yerlerde kredi kartı kullanıyorum.

Teşekkürler.

O ülkelerden birine gittim, bazılarını gidenlerden dinledim. Yapabilirsin tanii ki de, az daha hazırlık. Örneğin, Kolombiya'da hiçbir erde kredi kartı geçmiyordu. Sadece pahalı olan alışveriş merkezlerinde feçiyordu. Kredi kartı ile gtsen dımdızlak kalabilirsin. Bir de gidilecek yeri iyi ayarlaman gerek, zamanını da. Gidip orada sinek ısırığı sonucu dengue fever olmak istemezsin ama iyi bir planlama yapılarak ve biraz daha hazırlanarak gidilebilir.

yputube emre durmuş izlemeni öneririm. bence yapabilirisn.

Yaparsınız bence. Ölümden öte köy yok. O da her yerde var. En kötü ne olabilir ki? Baktınız ki işin içinden çıkmanın bir yolu kalmadı her zaman yurda dönme şansınız var.üstelik gidiş dönüş miliniz de var. Az önce arabayi vurdum moralim çok bozuk. Istediginiz şeyleri yapin ya, 20 yıl sonra geriye bakma şansınız olursa ben ne güzel şeyler yapmışım dersiniz.

Bence asla yapmayacaksın. Öyle bi fantaziden öteye gitmeyecek.

artık dünya çok küçük, bu tür şeyler yapılabilir, yapan yüzlerce insan var. ama para kısıtı var biraz.
para azsa planlama çok çok iyi olmalı. aksi durumlar oluşursa bu para çıkışı demek.
bir de ispanyolca şart.
alternatif olarak tayland olabilir.

Bence de yapılabilir. Yıllardır couchsurfing kullanıcısı olduğum için bu şekilde çok az paralarla bir kaç yıl dünyayı gezen insanlarla tanıştım. Hatta bir tanesi daha bitcoin bu kadar uçmamışken (3 yıl önce) kredi kartlarını kesmiş, sadece bitcoin kullanarak dünyayı gezmeye çalışıyordu(1.5 senede falan tamamladı)
Plan tabi ki önemli, her şey planladığın gibi de gitmeyebilir. Örneğin gidip 3 ay sonra dönebilirsin. Önemli olan karar verip bir bilet alıp gitmek. Zor değil.

gitmeyeceksin.

amerikayı salla. dolar 4 lira oldu. paran su gibi gider. onun yerine kendine doğu asyadan başlayarak bir rota çiz güneye doğru in. ordaki hayatları yaşantıları insanları gör. burada işin gücün yoksa en az 6 aylık bir gezi planla. döndüğünde bambaşka biri olabilirsin. gerekli yardımı, desteği ve bilgiyi aşağıdaki subredditten alabilirsin. senin gibi bir sürü yapan insan var. hatta daha uzun süreli yapanlar da var.

www.reddit.com

Paranı çok iyi idare edersen, planlarsan neden olmasın? Olmazsa da ne olacak sanki. 1 yıl olmasın 10 ay olsun, 6 ay olsun.

Facebook'ta İşim Gücüm Gezmek sayfası var. 30 yaşında yollara düşmüş bir bankacı Hale Sargın Güney Amerika gezilerini paylaşıyor. Şili, Arjantin, Uruguay, Peru, Brezilya ve başka ülkeler. İletişime geçip bilgi de alabilirsiniz.

Başarırsınız, have a nice journey

1 yil cok, 3-5 ay yeter bence detayli gezmek icin.

sozlukte matematik koyu eksisozluk.com entrylerini inceleyin.

ihtiyaciniz olan cevaplari bulamazsaniz kendisiyle iletisime gecmeye calisin derim.

Çok teşekkür ederim, olumsuzluk oluşturabilecek en büyük unsur sanırım paranın miktarının çok kritik bir noktada olması. Aslına bakarsanız oldukça plansız ve afaki yazdım bunları, yani aklımda böyle bir olay var ve aşağı yukarı şu şartlar ile yapabilirim tarzı. Paranın miktarını arttıramazsam (ki öyle olacak gibi) çok iyi bir rota çizerek orada geçireceğim zamanı daha tasarruflu kullanır, 6 ayda tamamlarım. Dengelemiş olur.

Anormal bir durum olmazsa en geç önümüzdeki yıl bu zamanlar gitmeye karar verdim.

Ekleme : Önerilen kişi ve sayfaları inceliyorum, zaten youtube ve çeşitli bloglar, hatta bir de kitap aracılığı ile takip etmediğim gezgin yok diyebilirim.

Çok teşekkürler herkese.

abi yapın gitsin tabii be (bende verecek akıl olmayınca gaz verme kısmından yürüyeyim dedim)
hele de o kadar mil varmış madem, güzel fırsat işte.
seviyorum böyle idealleri, hayalleri.
ben de youtuber kemal tuğrul sümer'den örnek vereyim o halde. zaten takip ediyorsanız bu tarz sayfaları, mutlaka duymuşsundur diye tahmin ediyorum. adam gitti, 29 yaşında 40 gün abd'de motorla gezdi. gerçi o sponsor da buldu.

özetle vakit ve imkan varken yapılmalı böyle şeyler. umarım başarırsınız.

Gezene bir sürü kişi var. Paran fazla bile, gezerken hostellerde kalır gerekirse parkta filan yatarsın, zaten günlük yemek derdinden fazlası olmayacak onuda gitar ile kazanırsın ama tabi büyük cesaret yüzlerce kişi düşünür ama sadece bir kaçı buna cesaret eder. Bence çantanı hazırla, annenle vedalaş ve yola çık mutlaka blog yaz veya video çek, sonradan içinde kalıp pişman olmaktansa 6 ay veya 1 yıl yola çık ,sonrasına bakarsın artık.(kendine rota oluşturmayı unutma bu arada)

Şu REM uykusu evresini tespit edip o zaman çalan alarm app'leri vardı. Ben de bir zaman kullandım. İşe yarıyordu sanki onlar ama?

Onlardan var, ara ara işe yarıyor gerçekten.

Çok klasik olacak ama erken yatsan? İşe yarıyor gerçekten

İşten geç dönüyorum. Erken geldiğimde genelde erken uyuyorum ama geceyarısı döndüğüm oluyor.

Ilık/soğuk arası duş.

Sabahlari usuyor musun? Ev arakadasimla konustum odamda elektrikli sobayi acip ise gidiyor. Yoksa yataktan cikamiyorum.

Yorgandan çıkınca üşüyorum. Bulunduğum yerde de bu aralar eksili eksili havalar, benim oda da kuzeye bakıyor, normal ısıtmada benim oda soğuk kalıyor. Fan çalıştırınca ısınıyor ama. Biraz daha açayım bakalım, ne olacak.

merak ettiğim bişey olacak. şimdi kafanda bi senaryo oluştur, illa ki yaşamışsındır diye düşünüyorum. ne bileyim yeni tanıştığın biriyle çok hoşlandığın biriyle veya yeni başladığın bir işe severek gideceksin. ama normal saatlerden biraz daha erken. hatta sabahın körü. kendiliğinden kalkabiliyor musun? veyahutta o sabah da kalkma problemi yaşıyor musun?

15 saat uyuyabilmek için uykusuz kalmanız şart. Normalde 5 REM sizin için yeterli oluyorken 4. REM'de uyandınız diye de bu hale gelemezsiniz. Demek ki çok uzun süredir bu şekilde düzensiz ve yetersiz uykularınız oluyor.

İşiniz bu kadar yoğunsa daha fazla uyuyun demek de çare olmuyor ama düzene girmek muhakkak önemli. 5 saat uyuyorsanız bile yatış saatiniz belli olsun, ''oo bugün erken geldim'' diye 10 saat uyumayın.

Vücudunuz ne zaman, ne kadar uyuyacağını bilmediği için her fırsatta bunu maksimum tutmaya çalışıyor olabilir. Anlattığınız gibi bir alarm alışkanlığı edinmek de mevzuyu içinizde önemsizleştiriyor.

İradenizi biraz zorlayıp düzene girmeye ve bu alışkanlıktan kurtulmaya çalışmak gerek bana kalırsa.

@baharat Daha önce de kalkma problemim vardı zaten. Yani, erkek arkadaş, vb.yi zaten geçtim de, şöyle anlatayım. 15 yaşındaydım sanırım, annemin tansiyon problemi oldu. Acile götürdük ve taburcu olunca akşam gelip yattık. Gece sanırım 2-3 gibi annem rahatsızlanmış, evde bir panik vardı ve annemi yeniden acile götürmek gerekti. Olanları duyuyordum, ne olduğunu biliyordum ama tamamen uyanamıyordum bir türlü. İçimden 'Annem ölecek galiba' dedim ve gözlerimden yaşlar boşalmaya başladı ama gözümü açamadım, uyanamadım. Yani, o gece ben evde tek olsam ve uyanıp annemi götürmem gerekse yapamayacaktım, belki de ölecekti. Koma gibiydi. Duyuyorum ama hareket edemiyorum. Bir daha o derece bir şey yaşamadım ama uyanma problemim hep oldu. Tatillerde falan en az 10 saat uyurum. İşi seviyorum, sevmekle ilgili bir sorunum yok. Erkek arkadaşa falan da kalkarken zorlanırım; deli gibi aşıkken de kalkamam. Öyle civa gibi hayatımda hiç kalkmadım zaten.

@cosmicstring, @lazpalle Gece 3-4'te geldiğim bile oluyor. Bazen erken geliyorum, o zaman erken yatıyorum genelde ama bazen geceyarısı, bazen gece 3, bazen akşam 7; değişiyor. Ne zaman geleceğimi pek kestiremiyorum ama öyle geldiğimde her gün erken gitmek zorunda değilim. Bazen sabah 7'de, bazen öğlen 3'te gitmem gerekiyor. O yüzden, bazen uykumu alır gibi yapıyorum, bazen uyur uyumaz kalkıp geri gidiyor gibi oluyor. Haftasonu uykunun tamamını uyuyorum genelde.

Uyku saati seneye yazdan sonra normale girecek. O zamana kadar ne zaman yatıp ne zaman kalkacağımı bilmiyorum genelde.

@rm Yatak sert, tam ortopedik. Onda bir sorun yok.

Psikolojik destek lazım gibi geldi bana. Çünkü farkında olmana rağmen çözemediğin bir durum var. Kan değerlerinle vs. sorun yok. Eğer yeni eve rağmen sorun ortadan kalkmazsa direkt görünmelisin derim.

Kalkınca yatağını topla. Yatağa geri dönme şansı yaratma. Balkon varsa balkona çık bir beş dakika.

@Icha Bu ömrüm boyunca olan bir durum. Bu ara daha az uyuduğundan daha zor kalkıyorum. Zaten pskolojik destek aldığım dönem oldu da, onda da psikolog "İyisin, bana ihtiyacın yok" dedi. Yine de rahatlatıcı "mindfulness" atölyelerine gidiyorum.

@dissendium Ayılmıyorum ki, sorun orada. Kalksam bile hatırlamıyorum.

Eskiden saat çaldığında bilinçli olduğum bir an olursa, yarı kontrollü bir şekilde kendimi aşağı atardım. Kolum bacağım bir yere çarpınca acıyınca uyanırdım. Şimdi sert bir yer yatağındayım, atacak yerim de yok. Bir de eskiden servis saati tekti ve saniyeyle kaçırdım, kaçırdım oluyordu. O stresle kalkabiliyordum. Şimdi esnek biraz daha, vücut onunla da rahatlıyor sanırım.

Septum deviasyonuna bakıldı. Doktor "Haff bir eğrilik var ama iki taraf da yeterince nefes alıyor" dedi.

alarmy uygulamasını tavsiye ederim. kalkıp daha önce belirlediğiniz yerin fotoğrafını çekmeden kapanmıyor. Yüksek ve rahatsız edici alarm tonları var. Matematik işlemleri seçeneğinde de sabah sabah baya kafa açıyor, çarpma toplama yapıyorsunuz ve zorluk seviyesinizi siz belirliyorsunuz.

Kullanıyorsanız sigarayı bırakmak da sabah kolay uyanmak açıısndan faydalı.

Erken yat uykunu al. Erken yatamiyorsan gun ici kisa kisa kestir.

havalandırmanın iyi olmaması da etkili olabilir. düşen oksijen miktarıyla bilincinin açılması zorlaşır(aşırı oksijen düşüşü ya da zehirli gazın bilinci kapatması ve felç olmak ile aynı prensip. burada sadece miktar farklı).

ben erken kalkmam gerektiğinde alarmım çalar çalmaz pencerimi açıp içeriye temiz hava girmesini sağlıyordum(ayrıca içerisinin soğuması da mayışıklığımı alıyordu:) ). şimdi havalandırma işini çözdüm gerek kalmıyor.

sadece erken kalkmam gerektiği zamanlarda klima ya da ısıtıcı çalıştırmıyorum. soğuk olunca daha dinç kalkıyorum.

diğer etkenleri bir kenara bırakıyorum.

alışık olmadığınız sesler olsun alarmda. önce şu: (git:avnoy.com/alarm/flash.swf ) hafif bir müzikle başlıyor, sonra bikbik ötüyor.

peşinden şu: (git: kukuklok.com) kalk borusu çalıyor, inliyor ortalık resmen.

asla kalkmam gereken saate kurmuyorum alarmı.

09'da kalkmam gerekiyor diyelim. avnoy.com'daki alarmı 08:30'a ayarlıyorum. hafif müzik tatlı tatlı çalmaya başlıyor, peşinden klasik alarm sesiyle çalıyor. bu klasik döngüsüne erteleye erteleye devam ediyor.

08:45'e de, kukuklok.com'u ayarlıyorum. kalk borusunu duymamak mümkün degil.

cep telefonunun sesi gittiği için onu kullanamıyorum. bir de araya bir yere onu kuruyordum.

bir anda yataktan kalmayıp tembellik etmek, uykunun açılması için zaman yayıyorum bu faslı.

ben merak ettiğim şeyin cevabını aldım. yani psikolojik olmaktan çok fizyolojik olduğu kanıtlanmış gibi oldu sanki şu an benim gözümde. bu arada bu anı için üzüldüm gerçekten. neyse. burun tıkanıklığı, huzursuz bacak falan var mı? bence bundan sonrası sanki tıbbi birşeymiş gibi. yaşam kaliteni artırmak adına en kısada çözüm bulabilmeni ümit ediyorum.

@tom creo Alarmy'yi kurdum. İnanılmaz işe yaradı. Hatta ilk olarak uyumadığım bir anda denedim (46x7)+89'u uyumazken 3-4. denememde doğru yazabildim. Uyanmama ise daha da yardımcı oldu, ayıldığımda matematik sorusu çözüyordum. :)

Bu naçizane uygulamayı herkese tavsiye ederim.

Sigara içmiyorum.

@air Soğuğu denedim, hakkaten uykumu açtı da, soğukta uyuyamadım.

@runagain Ben de kalkmam gereken saatten yarım saat öncesine 5 alarmı öteleyince ancak kalkıyorum ama ortalığı inletemiyorum, ev arkadaşım tepemde inliyor sonra :)

@baharat Huzursuz bacak yok. Burun tıkanıklığı da hasta değilsem ya da allerjik bir durum yoksa olmuyor ama çok çok çok yorgunsam o zaman ağız ya da burun, artık hangi delikten hava girerse hepsinden nefes alıyorum.

bende uyuyamıyorum!!

İçlik diye değil de termal içlik diye satilanlara bakın. Thermoform ürünleri iyidir diye duymuştum

içlik hava sıcaksa terletir şimdi onu bir söyleyeyim. onun dışında para varsa merino yünü para yoksa decathlondan içlik alın

Termal içlik diye satılanlar daha rahat oluyor.

decathlondan aldım -5 derecede bile sıcacık

ince corabin kalin kislik versiyonlari, tayt gibi, ayak yeri yok.

1- telefondaki ciplak fotograflarimi sileyim bari iyi hatirlattin.

cekmecemde ki penis fotograflari ve nazi bayragi.

1. Var. Kötü.

2. Var.

1) hayatıma giren herkesi biliyorlar. her şeyi anlatırım. hatta kardeşim kimle birlikte olduysam bilir. zaten ölmüşsem ölmüşümdür, ben öldükten sonra benim hakkımda düşünecekleri şeyleri umursamayacağım bir yerde olacağım.

2) dünyanın en sırsız insanıyım ahdjdjddjd

Annem geldi aklıma :) Dışarı çıkarken evi derleyip toplar, uzun yola gitmeden önce evi dip köşe temizler, çamaşır sepetinde asla kirli çamaşır bırakmaz. Sebebi de ölürüm kalırım arkamdan ne pis kadınmış demesinlermiş :)

Bende yok.

1. Var ama hiç kimse bilmiyor değil ama çok kişi bilirse hoş olmayacak bir şey var. Onun dışında, şu anda iki kişinin bildiği ve duyulduğunda düşüncelerini değiştirecek değil de, 'Oha, bunlar da mı olmuş' diye çok kişinin düşüp bayılacağı ve filmi çekilesi birkaç şey var.

2. Kendime ait hiçbir şey yok ama başkasına ait bir sır benimle birlikte mezara girecek.

bego'nun annesi benim de annem sanırım. Bir arkadaşım vardı; ağda zamanını hiç kaçırmazdı. Derdi ki 'Biri bana tecavüz ederse, öldürürse beni kıllarla bulmasınlar; öldürmezse zaten o kıllarla kimsenin karşısına çıkmadan ben kendimi öldürürüm' derdi. O da geldi aklıma şimdi.

Öyle sırrım var evet. 1 tane de değil maalesef. Mezara kadar gelecek benle. Öğrenen kişi üzülür benim adıma galiba

1) var ama imha etmeyi düşünüyorum.

2) evet var.

Benim ölümüm büyük felaket

1. Var. Fotoğraf, eşya, belge hepsinden var ama öldükten sonrasını mı kayıracağım?

2. Var. Her şey anlatılmaz ki.

1- Hayır arkamda bıraktıklarımdan farklı bir anlam çıkaramazlar, ama yine de tüm sosyal medya hesaplarımdan ve mail adreslerimden çıkış yapacak kadar vaktim olsun isterim, olmazsa da sorun değil, bilmedikleri bir şey çıkmaz, gereksiz anı biriktirmekten hoşlanmıyorum çünkü.

2- Var.

her iki soruda da hayır

İki sorunun cevabı da benim için evet ama ölmüşüm zaten yahu, bana ne?

1- Var ama öğrenmeleri çok küçük bir ihtimal.
2- Var.

1. yok
2. yok
(duz adam)

aileme sinir krizi anında bir çok şeyi anlatmıştım özellikle cinsellikle ilgili.
sanırım yok ya.

Ailemin üzüleceği şeyler var elbette, o aptal çocukluk ergenlik günlüklerimi imha etmek istiyorum ama kıyamıyorum, ne salakmışım diye gülerek okuyorum bazen. Konu geçince onlara da derim bakın ölür ederim o kilitli çekmecemi imha edeceksiniz, sakın bişeyi kurcalamayın. Ne kadar dinlerler bilemem tabii=)

-var.

-var.

Orijinal üründe böyle bir opsiyon yoksa bulunmaz çünkü hiçbir yer buna özel kalıp üretilmez.

Değil maalesef, düşünüyorum ama çıkaramadım serkeşten bir şey.

Harabe de yakın anlamlı kelimelerden ama kelimenin tam manası karanlık ve tenha yol olmalı.

ıssız?

O kadar yaygın kullanılan bir kelime değil.

kuytu?

Değil. :/

Dehliz?

Maalesef. :(

En az 5 harfli bir kelime hatta 5 harfli olma ihtimali çok yüksek.

Köhne mi?

köhne?

Değil. İyice takıldı aklıma ya.

mezbele

Değil değil değil.

dün akşamki kelime oyununda da vardı bu soru. cevap "yaban" çıktı.

kaçak olması yüksek ihtimal.

Eğer kapatınca yükseliyor diyorsan kaçak değil belki de eşanjör de sıkıntı vardır.

genleşme tankında hava bitmiş olabilir.

(bkz: din)

amerika'nın özgürlükçü yapısı artı din

turizm gelirleri de yüksek olsa gerek.

Gelişime açık coğrafyadan kastın Amerika ise bunun durumla doğrudan alakası yok zira 18. yüzyılın başlarında göç etmeye başladılar.

Birkaç kuşakta sert bir değişim beklenemez zaten amiş nüfusunun toplam nüfusa oranı düşüşte.

onlar kendi aralarında ayrılıyor sanırım. bir bölümü araba, tarım araçları falan kullanıyor. Amerika'da her şey pazarlama üzerine olunca böyle gariplikler oluyor.

Turkiye'de de bircok koyde yasam cok farkli degil. Hatta Istanbul'da bile.

bence zamaninda evcillestirmisler, o zamanlar yetiyormus nufusa, sonra artarak artinca nufus, o tren gec kalmis. tahil falan uretmek daha kolay hem. makarnaya devam kisacasi :)

çünkü biz gıcığız.

Insanlik derken...
domuz, ordek, kaz, kanguru, geyik, ceylan, kanguru, ayi, timsah ve hatta kedi ve kopek eti bile yeniyor dunyada.
Turkiye'de yasayanlar diyebilirsin, cesitlilik gercekten cok az turkiyede :(

Paris'te bilmeden zevkle yediğim at etlerini hatırladım. Insanlık çeşıtlı hayvan eti yeme konusunde çığır açtı bence.

at etinin yenmesi devrim değil bu arada gayet yenebilir. Türklerde at özel bir konumda olduğu için saygı gösterilip yenmez sadece.

kasları gelişmiş hayvan eti yenmez, kullanilan kasların icinde laktik asit birikir, bu da etin tadının ekşi ve sert olmasina sebep olur. bu sebeple tavugun ve inegin en az kullandigi kaslarının oldugu bölümler daha lezzetlidir. at etini pişirmesi bu yüzden zordur.

O kadar bolluk diye bir şey yok. Asalak dönemden bugüne kıtlık her zaman konu olmuştur.

Sığır besicilik ve av için çok uygun bir türdür, eti diğerlerine göre lezzetlidir, bakımı kolaydır. At gibi hayvanlar avda ya da lojistik hizmetlerde rahatça kullanılabilir, bunları tüketmek hem verimsiz hem de denildiği gibi kas kütlesinden dolayı lezzetsiz olacaktır.

Kültür de büyük ölçüde bunlara göre şekillenir.

Mutfaklarimiz, coğrafyamızla ve inançlarimizla doğru orantılıdır.
Dini inançlar azaldıkça, farkli cocrafyalara erişim kolaylastikça, yukarida cevap yazanlarda göreceğin gibi seçenekler artar.

Aslinda tam dini inanç denemez, hiç et yenilmemesi gerektiğine inananlar da var.

Ellerinde ne varsa insanlar onu yemisler. Hayvan bitmis birbirlerini yemisler. Sonra da mantik uydurmaya calismislar.

bu sorunun cevabının sizcesi bizcesi yok, zootekni sorusu sormuşsunuz. türlerin evcilleştirilmesi için gerekli birtakım koşullar var. insanlarla aynı yemekleri yememeleri, hızlı büyüme ve gelişme, bakım ve üretim kolaylığı, insanlara karşı iyi huylu olmaları. orangutan çiftliği yok çünkü iki jenerasyon arasında yıllar var misal, üstelik benzer şeyler tüketiyoruz.

global düşününce bir çok hayvanın eti yeniyor, muhtemelen orangutanı da yiyen kabile vardır. geçen belgeselde bir kabilenin sadece maymun etiyle beslendiğini izlemiştim.

eğer türkiye açısından bakıyorsan, bizde orangutanı yemek için değil, çok afedersin s**mek için kullanırlar. o yüzden türkiyede böyle görece insana benzeyen canlıların çiftlikleri kurulmasın mümkünse. orangutanın üstünü evini arabasını yapıcak insanlar var bu memlekette.