Black eyed peas var baya eski boom boom pow olmasin bi ihtimal.

Değil maalesef.

john lee hooker "boom boom"

bu tarz sitelere 10.000$ verip tedirgin olmaktansa 10.000$ için 25$ komisyon vermek daha mantıklı değil mi?

Doğru bir bakış açısı ama aksi taktirde kısa vadeli işlem yapma mümkünatı olmuyor. Her hisse alışından zarar etmemek için 25 USD kazanmak gerekli ki benim bütçemle bu oldukça zorlar..

Ben ev alıp kiraya verirdim. Hem ev durduk yerde kazanır, hem de temiz bir kiracı (yani evden çıkınca aldığın kiraları evin tadilatına harcattırmayacak kiracı)bulduktan sonra aldığın kirayı ister hesap açar orada biriktirirsin, ister aidat, faturalar gibi kalemleri oradan yatırırsın.

Vadelide de olsa, para nakit halde kalınca, bir şekilde ona harcayacağımı bildiğim için böyle yapardım ben. Ha yok ben dirayetliyim diyorsanız, vadeli hesapta tutulabilir tabii. Mesela enpara'da 32 günde 252.189,04 Tl oluyormuş paranız. Kiradan o kadar kazanamazsınız.

türk insanında sıfır girişimcilik, sıfır vizyon. ev alıp kiraya vermek nedir ağbi?

borsaya yatırın.

@douchebag; İş kurun deseniz neyse de, hani girişimcilik deyince; borsa bilmeyenin kesinlikle uzak durması gereken bir şey.

250 bin tl ile hiç bilmiyorsan daha çok zarar edersin iş kurarsan.

borsada adam gibi sanayi, teknoloji hissesine yatırım yapıp bir iki sene beklemeli.

@douchebag; İş kurun benim tavsiyem değil ki :) Hani girişimcilik deyince iş kurun falan olsa neyse anlamında söyledim.

Ha iş kuramaz mı; kurabilir. O meblağı kazanmış bir insanın(nakitin miras/loto vb. yoluyla olmadığını, kazanılmış olduğunu varsayıyorum) şu hayatta iyi yaptığı bir iş vardır herhalde.

şu anda faizler yüksek tl'de kalırsa yeterli çok paralar beklemiyorsan.

su sıra ev almak en mantıksız eylem olur , aldıgın fıyata erısmesı ıcın en az 5-10 yıl beklersın demedı deme..o da bı ıhtımal..


bankaya yatır %12 getırısı var daha da artacak faızler

Teşekkürler arkadaşlar, banka faizinde kalmak ve topraktan iyi bir firmanın inşaatına girmek arasında değerlendirme yapacağım. Borsadan anlamam uğraşacak vaktim de yok zaten.

Şu sıralar ev almayın belki zarar etmezsiniz uzun vadede ama kar da edemeyebilirsiniz. Eğer istanbulda değilseniz topraktan eve girme çok mantıklı bir iş.
Uzun vadeli bişey düşünürseniz sizinle ufak bir fantezimi paylaşayım.
bireysel emeklilik hesabı;
1000liraya kadar devletten %25 katkı alıyorsunuz. biraz da kendi kazansa iyimser bi tahminle %30 olsun diyelim. 1000tlx12(ay)x10(yıl). 120bin lira siz yatırabilirsiniz çok güvendiğiniz başka biri adına da aynı hesabı açtırıp toplamda 240 binlira'dan %30 faiz alabilirsiniz. Ayrıca 10 yıl uzun bi süre olduğu için her yıl paranızın 24 bin lirasını ayırıp (1000tlx12(ay)) gerisini yıllık faizden işlettirebilirsiniz. yani bugün elinizde 250bin tl var bunun 24 binini ayırıp 226 binlirasını yıllık faize geri kalanını bireysel emekliliğe yatırıyoruz. bu şekilde her türlü paramızı değerlendirmiş oluyor 10 sene sonunda bi hayli güzel kar etmiş oluyoruz. ancak ben bireysel emeklilik sistemininin eksilerini pek bilmiyorum. Devlet katkısı olayının varsa bir eksiği negatif yönü bilemem ancak bu katkıyı ilk duyduğumda aklıma gelen bu idi.

çocuk psikiyatristine götürün.

tavır koymanız iyi olmuş aslında, ancak bu dönemde biraz ilgi istiyorlar. hani çocuklarla birlikte kaliteli zaman geçirmek diyorlar ya. ona zaman ayırmanız lazım.

bundan önemlisi bir uzmandan yardım alın. okulunda rehberlik ve psikolojik danışman olması gerek, ondan randevu alın, görüşün. ne yapmanız gerektiğini o daha iyi bilir.

daha fazla yorum yapmıyorum, çünkü duyurunuzda cinsiyetinizi bile anlayamadım. çalışıyor musunuz, çocuk özel okula mı yoksa devlet okuluna mı gidiyor, çocukla vakit geçirebiliyor musunuz, siz ilgilenemiyorsanız aileden büyükanne, dede ya da başka birisi ilgilenebiliyor mu bunları bilmek lazım.

eğer imkan varsa bir büyüğü ile derslerini çalışsa iyi olur. düzenli bir şekilde çalışmaya alışması için.

Genelde bu yastaki cocuklarda ailenin de etkisiyle bu aglama krizleri sik sik goruluyor,hatta koz olarak kullanmaya kadar variyor.Burada onemli olan nokta taviz vermemek ama ayni sekilde cok sert tepkilerde vermemek bence.Hayir dedikten sonra onu evete cevirirseniz cocuklar bir sure sonra aglayarak her seyi elde edebileceklerini dusunmeye basliyorlar.

Oglunuza siz veya esiniz mi bakiyor,bakici mi var yoksa anneanne/babaanne mi bakiyor?Genis ailelerde cocuklar birinden destek alarak bu aglama durumlarini fazla abartabiliyorlar.Boyle bir durum varsa anneanne/babaanneyle konusun;hayirsa hayir oldugunu oglunuza empoze etmeye calisin.

Ha bir de oglunuzun yaninda da' kizimiz tam bir melek,ikisini de biz yetistirdik bu cocuk nasil boyle oldu vs' gibi konusmalar yapiyorsaniz bu da O'nu etkiler zira kucuk cocuklar boyle durumlarda kardesi kiskanma egiliminde olup dikkat cekmeye calisirlar.Buna da dikkat etmeye calisin derim.


Davranislarini gozlemlerseniz neye karsi bu sekilde davranmaya basladigini anlarsiniz,Ona gore davranirsiniz ama benim gozlemledigim cocuklarin buyuk cogunlugunda belirli donemlerde bu aglama krizlerinin arttigi.

Uzman doktorlarin yazdigi cocuk psikolojisiyle ilgili kitaplari da biraz karistirabilir hatta onleminizi almaniza ragmen bu durum devam ederse pedagoga goturebilirsiniz.

dövün

okul başarısı nasıl? öğretmeninden şikayet geldi mi?

Ben babayım bu arada. Bu adam tüm yazın annannesinin dedesinin yanındaydı. Ondan sonra ciddi şekilde şımardığını zannediyorum. Eşim de ben de çalışıyoruz ama akşamları ve hafta sonları tüm zamanımızı cocuklara ayırıyoruz. Annesi de biraz taviz veriyor gördüğüm kadarı ile ama ona sorsan çok süper davranıyor bana neden kızdım diye çıkşıyor. Çocuk artık okula başladı tüm gün okulda olacak. Şimdilik annem ve babam bizde ama bakıcı arıyoruz.

İlkokul biri bitirdi. Başarısı fena değildi ama bu gidişat ile ne olur bilemem. Dövün demek kolay da uygulamak çok yıkıcı bir şey. Hem bizim için hem çocuk için. Yani hiç tercihim değil. Bu gün de dövmedim zaten kolundan sertçe tutup odasına götürüp bağırdım. Tabii bu da bir tür şiddet ama çıldırttı tam anlamıyla.

anneanneler,babaanneler,dedeler çok şımartırlar zaten.benimkiler de öyleydi.onlara gidince şımarıp eve öyle dönüyodum :)

çocukla en çok ilgilenen kişi kimse onun biraz otoriter olması lazım -siz ,annesi, bakıcısı. Otoriter derken: taviz vermeyeceksiniz, ödev bitmeden ipad oynanmayacak dediyseniz bu hergün böyle olmalı. yemek için saatiniz belliyse atıyorum 19.30 yemek masasına gelip yiyecek gelmezse başka vakitte abur cubur vs. vermeyeceksiniz gibi.
Çocuklarda dönemsel şımarıklıklar oluyor. abartıyorlar sonra unutuyorlar. sinirlerinizi çok zorlar ama geçer.
herkesin benzer sorunları var. bu devrin çocukları her imkana sahip, çok ilgiden, hazıra alışmaktan aşırı şımarık oluyorlar :( -ben 100 tane torunu olan bi ailede büyüdüm ben bile en küçük çocuğun ilk çocuğuyum diye birazcık imtiyaz sahibiydim acayip kıskanırlardı - düşünün şimdikileri 1 evin 1 çocuğu 1 torunu hemen hepsi...anormal şeyler değil bu şımarıklar.

tatilden yeni çıkmış çocuklar. anneannelerinin dedelerinin yanında başka bir hayat tarzı başka bir disiplin vardı, şimdi eve geldiler, eğlence bitti, okul başladı,

anneanne-dede onları şımartmasa bile rahat bir ortamdalar onların yanında.

birkaç gün geçiş evresinde biraz sabredin.

cocugunuza kizarken veya bir seye sinirlendiginizde sakince sebeplerini anlatmaya ve cocugun kavramlarini dogru gelistirmeye calisabilirsiniz, sana kiziyorum cunku seni seviyorum seklinde degil de, eger oyle yaparsan boyle boyle olur, simdi yemegini yersen-odevini yaparsan sonra tablet oynayabilirsin, daha cok vaktin kalir, gibi. Bir de mesela bir seyi yapmasini istiyorsunuz ayni konuda 2 secenek belirtin, kendisi secsin. Mesela once odevini yapmak mi istersin yoksa kek yedikten sonra odevini yapmak mi istersin, gibi. Ya da once matematik mi yoksa turkce mi, gibi. tabii aglama krizi aninda cozum olmaz bunlar o sirada da kontrollu davranmak ve sefkat duygusundan kopmus bir sinirlilik hali gostermemek gerekiyor bence.
Bu arada o yastaki cocuklar icin de kolay degil tatilin bitip okulun acilmasi, hemen derslere odaklanamayabilir, yazin yaptiginiz bir aliskanliginizi falan devam ettirmeye calisabilirsiniz alissin diye yavas yavas

gezmek görmek için: hamamönü, anıtkabir müzesi, hacı bayram veli camii, kocatepe camii, 50. yıl parkı
yemek yemek: kızılay. fakirsen: öz gaziantep, değilsen hd iskender, ata iskender.
bunlar merkez tarafına yakın olanlar. yenimahalle sincan tarafında gezilecek yerler var ama hakim değilim.

anadolu medeniyetler müzesi restore vardı bi ara ama

@kutukcu hd, ata ne zamandan beri zengin mekanı olmuş merak ettim?


arkadaş biraz empati kurun, adam askerim diyo siz müze gezin diyorsunuz. ankara'da araba lazım tertip, yoksa bi günde iki yeri zor gezersin.

pavyonları meşhurmuş..bir arkadaşım dedi..

askerlik kısmına cevap vereyim; bakmıyorlar hocam. öyle eskisi gibi eğik mi dik mi falan yok öyle bi şey. ben kısa dönem yaptım ama belki normal askerlere farklı bi uygulama olabilir bilmiyorum.

düşüncende haklısın. ona bişey diyemiyorum. ama olabilecekler malum.

arkadaşları, öğrenirlerse eğer, sünnetsiz lafını küfür niyetine kullanırlar bence. o yaşlarda çocuklar acımasız olurlar hem. yaşlıların da bunu anlayışla karşılayacağını sanmıyorum.

aynı durumdayım bebekken yaptırmak çok daha mantıklı geliyor.
yani evet, sonuçta yaptırmak mantıklı geliyor, sakatlamak gibi gelmiyor.

atıyorum hristiyan değilim ama eşim hristiyan olsaydı vaftiz de edelim deseydi ona da hayır demezdim. 18inde yine kendi karar versin tabii ama müslüman olma ihtimali de var ilerde..

bu düşüncede olan insanların bu ülkede yaşıyor olduğunu bilmek bile ümit veriyor ancak bence çocuğun sosyal hayatı açısından sünnet ettirmek en doğrusu gibi.

askerde tabip komutan 'sünnet olmayan var mı? diye sorar. kimseden ses çıkmazsa muayene devam eder. açıp bakma diye bir olay yok. ha anlarlarsa kestirirler bence.

bunun sağlık ayağı yok mu? sünnetin sağlıklı bir şey olduğunu öğrenmiştim ben. o açıdan yaptırırdım ben olsam. ha bir de eşin ailesi inançlı ise dert olur, laf olur, sıkıntı olur.

Sünnetten sonra sinir hücrelerinin yüzde 90'ına yakınının öldüğünü okumuştum bir yerde. seksten alınan zevkin yüzde 90'ının olmaması demek oluyor bu. sırf bu sebeple, oğlum olursa sünnet ettirmesem mi sorusu kafamda yer edindi.

dezavantajları dalga geçilmesi vb. olsa da, sağlam bir karakter ile aşılamayacak sorun değil bence. bu da sizin yetiştirme tarzınıza bakıyor.

en büyük sorun ailelerin kabul etmeyecek olması bence. onu aşarsanız gerisi oldukça kolay.

Bence inançtan öte, bu bir hijyen konusu. Vücudun en çok terlyen bölgelerinden birisi ve ordaki ekstra deri, koku ve madde birikimine neden olacak.

7 yaşına kadar çok bile beklenmiş. Şekil olarak da hindi gıdığı gibi bir görüntü, çirkin. Nefret ederim o hayvandan da. İyi ki; bebekken sünnet olmuşum.

14 sinirden 5i alınıyor.

daha az sinir uyarıldığı için boşalma süresi daha uzun oluyor.

ABD dahil olmak üzere AVrupada da oldukça yaygın sünnet edilmesi.

Sırf dine karşı antipati duyuyorsunuz diye sünnet ettirmemek doğru değil.

Ki türkiyedeki milyonlarca erkek sünnetli, şu ana dek sünnet sebebiyle bir sorun yaşayan kimseyi bilmiyorum.

ha birde porno izlediysen görürsün, sünnetli penis sünnetsiz olana göre kesinlikle daha estetik

tabii ki sünnet ettir. o değil de zevkin %90'ı mı gidiyormuş? asdasd güldüm gece gece. geçiniz böyle hurafeleri sağlık açısından zararı yok aksine faydalıdır da.

Baya cemaatci bir yapinin temsilcilerinden fakat bir o kadar ufuk acak bilgi birikimi akillara zarar kulaklari cinlayasica hocam
Kimlige musluman yazildigi zamanlarda nufus memuruna o kismi bos birak diye nasil denir geri donusumu ne olur diye cok dusundum ama su angoruyorum ki cabuk unutuluyormus, herhangi bir sunnet planim yok oglhm hakkjnda bu srbeple demisti

kendi kararına bırak. burada cevap verenleri bırak, senin bile bu kararı verme hakkın olmamalı aslında...

şahsen ben o kadar önemli bir sorun olmasa bile benim isteğim dışında bu kararı vermelerinden dolayı aileme kızgınım, ve bunun geri dönüşü yok.

kendisi isterse geç de olsa sünnet olabilir, ancak ileride o da bu durumdan rahatsız olabilir...

ayrıca askerden bahsetmişsin de 18den önce gitmeyecek sonuçta, kendi kararını vermiş olacağı yaşlarda gidecek... bir de 10 yıldan fazla bir zaman var oğlunuzun askere gitmesi için, şuanki durumun bir anlamı var mı sizce gerçekten? 10 yılda herşey aynı mı kalacak?

günün koşullarına göre düşünmeyin.

ufak edit:alttaki mesaj sanırım tam olarak anlayamadı, kendi kararını şuan versin demiyorum... 11 yıl sonra verecek kararını.

belki yararlı, belki ileride kendisi de isteyecek ancak olay bundan ibaret değil.
sonuçta bu yapılırsa bahaneler ne olursa olsun toplum baskısı yüzünden yapılacak. sembolik bir durum olsa bile kendi kararını verme özgürlüğüne engel olmuş olacaksınız.

7yaşında gerçek anlamda bir dine inanmak mümkün değildir ve şuan karar veremez. ayrıca arkadaşlarına açıp göstermek zorunda mı? kime ne sünnetinden?

öyle saçma bir arkadaş çevresi var ise zaten arkadaş olmasın, kendisini bozar o saçma çevrede ancak.

7 yaşında bir çocuğun kendi kararını mantıklı bir şekilde vermesini nasıl bekleyebilirsiniz çok ilginç.

çocukluk en sosyal olunan dönem ve bütün arkadaşlarınızdan etkileniyorsunuz. 10 tane arkadaşı, sünnet törenlerinden bahsedip, sen daha olmadın mı diye dalga geçecek. bu o arkadaşlarının ebeveynleri tarafından duyulacak filan. sırf bir dine antipati duyduğunuz için, oğlunuza kötü bir çocukluk yaşatmayın bence. hem zaten yukarıda benle beraber birkaç kişi daha hijyen konusunu eklemiş.

en az 5 yıl bekleme hakkı nvar. acele etme bence. biraz haklısın biraz haksız. bir zorunluluk hale gelmesi kötü ama diğer hali de kötü mesela. bir de şimdi herkes öyle ben neden böyle diyebilir. sorun çıkmıyor demişler ama çok çok azda olsa oransal olarak sorunlar çıkıyor. bu yüzden yaşı büyüsün ve mümkünse iyi bir yerde yaptır. acele etme ama dediğim gibi.

dünya sünnet e başladı hala neyin tartışmasıdır bu :)birader oglunla dalga gecerler ilkokulda işerken cocuklar birbirnin pipisine bakarlar aa sünnet olmadınmı diye aglayarak eve gelince analarsın hatanı.belki bi kızla doktorculuk oynıyacak kızın aa bu pıpının halı ne dedigini dusunsene al sana bi aglama durumu daha.bide bu aralar dini degerleri elestirmek moda oldu sanki neyse o kisim eni baglar.geliyim faydalarina sıkılmazsan oku..

Erkeklerin sünnet olmasının penis kanserini önleme gibi bilinen bazı faydaları dışında, diğer bazı yararları giderek artan sıklıkta belirtilmektedir. Sünnet ve çeşitli patolojik durumlar arasındaki ilişkiler aşağıda açıklanmaktadır.

A- Fimozis (prepisyumun darlığı), parafimozis (prepisyumun glansın altında bir boğum yaparak glansı boğması), balanit (glansın inflamasyonu). postit (prepisyumun inflamasyonu) gibi hastalıkları sünnet önlemektedir (6). Sünnet olmamış çocuklarda, penisle ilgili bu problemlere, olanlara göre 2.5 misli fazla rastlanmaktadır (9). Bir başka araştırmada da yenidoğan döneminde sünnet edilmiş çocuklar, edilmemiş olanlarla 8 yıl boyunca karşılaştırıl-mış ve sünnetli olanlarda bu problemlerin daha az olduğu tesbit edilmiştir (10).

B- Prepisyumun kesilmesi bölgenin temiz kal-masını sağlamaktadır. ABD’de fakir ailelere bilhassa bu sebeple çocuklarım sünnet ettirmeleri tavsiye edilmektedir (11). Fakat bu ülkede sünnet zengin, yüksek eğitim yapmış ve beyaz ırktan olanlar ara-sında daha yaygındır (12).


C- Üriner sistem enfeskiyonları ile sünnet arasındaki ilişki son yıllarda üzerinde durulan bir konudur (14). Bu konuda yapılmış bir araştırmada sünnetli çocuklarda üriner enfeksiyonların daha az olduğu gösterilmiştir (15). ABD’de sünnet sıklığının yukarda bahsedilen sebeplerle azalması üriner enfeksiyonları artırmıştır (5).
Sünnetsiz çocuklarda üriner enfeksiyonların sık görülmesi, prepisyumun bu enfeksiyonlara yol açan barsak bakterilerinin üremesi için uygun bir ortam sağlamasıyla açıklanmıştır (16). Aynı sebep sünnet olmamış yenidoğanlarda daha sık rastlanan menenjit, bakteriemi gibi patolojik durumları da açıklayabilir (17).
Hayatın ilk 3 yılı içinde bilhassa ilk yılında olan üriner enfeksiyonlarda böbrekte nedbe dokusu geli-şebilmesi ve bunun kronik böbrek yetmezliğine ilerleyebilecek olması, konunun önemini artırmaktadır (18).


D- Penis kanseri çoğunlukla sünnet olmamış topluluklarda görülür. Sünnet olma yaşı küçüldükçe penis kanserinin görülme sıklığı azalmaktadır. Bu kanser Yahudiler arasında hiç görülmezken, Paraguay’da en sık görülen genitoüriner kanser olarak bildirilmiştir (19). Türk tıp liiteratüründe şimdiye kadar yayınlanan penis kanserli vakaların sayışı 41′dir. Bunların da 30′unu sünnetsiz gayrimüslimler teşkil etmektedir. Penis kanserinin gelişme-sinde genital bölgenin kötü hijyeninin, herpes simpleks virüs tip II, "insan paopilloma virüs tip 16 ve 18 ile olan enfeksiyonların rol oynayabileceği ileri sürülmüştür

Ben cerrahpasa mezunuyum ve saglik isinden biraz anlarim. Sunnet olmak, kangren olabilir diye ayak parmaklarini kestirmek veya arpacik cikmasin diye goz kapagini aldirmak ne kadar saglikliysa o kadar saglikli. Ayrica sunnet sonrasi peniz normalden daha gergin oldugu icin erken bosalmaya neden oldugu konusunda gorusler var. Daha gec donemde sunnet olan kisiler sunnetsiz alinan zevkin, sunnet olduktan sonra alinan sevke gore daha yuksek oldugunu soyluyorlar. Tabii bunu test etme imkani bulunmuyor.

Arastirdigimda gordum ki bu sunnet islemi firavun dan kalan bir adet dini acidan farz degil. Ama kraldan cok kralcilik adina kusaklar boyunca uygulanmis. İlgili hadislerde kadin sunnetinin de faydali oldugu belitiliyor ama kimse bunu dusunmuyor. Dini boyutu zaten hic beni ilgilendirmiyor. Beni asil dusunduren ailelerin tepkisi. Esimle bile bu konuyu henuz konusmadim. Kesin onlarin tarafi tatsizlik cikartacak. Ne kadar ileri giderler onu bilemiyorum tabii. Ama sirf tatsizlik cikmasin diye kendi oz ogluma boyle bir sey yapmak beni vicdanen son derece rahatsiz ediyor.

Belki sirf toplum baskisi nedeni ile yaptiracagim ama o zaman da ogluma nedenini aciklayacagim ve ilerde kendi oglu olursa, ona bu konuda hic bir baski yapmayacagimi soyleyecegim.

Tıp fakültesindeydim. Mezun olan yaklaşık 100 doktor arkadaşımın 100üde çocuklarını sünnet ettirecekler.

Kadın sünnetine gelince, Peygamber döneminde hiç bir kadın sünnet olmamıştır. Dediğiniz hadislerde sahih olmayan/doğruluğu kabul olmayan şüpheli hadislerdir.

Sünnette alınan zevk daha az olduğu için erken boşalma olmuyor cinsel münasebet daha uzun oluyor. daha çok zevk alıp daha erken boşalmak mı, biraz daha az zevk alıp geç boşalmak mı diye bir seçim sunarsanız zaten sonuç 2. seçenek olacaktır.

Bu arada ne ilk okulda ne lisede ne de askerde hic kimseye cinsel organimi gostermek zorunda kalmadim. Belki normal hayatta gosteriliyordur ama benim basima gelmemis demek ki. Cok da dini kisima gormek istemiyorum ama insani kusursuz yaratan allah neden sonradan burayi kesiniz cunku burasi aslinda pek olmadi diyor ki? Ayrica eger illa bir yerlerimizi kestireceksek apandistimizi aldirmak daha iyi olur cunku penis kanserine gore akut apandisit prevelansi cok daha yuksek bir hastalik. Diger STD lerden ise prezervatif ile etkin bir sekilde korunmak mumkun.

@tan vakti
sağlık konusunda söylediğin kısmına katılıyorum.
ayrıca toplum baskısı ve dışlanma açısından da olayı benzer şekilde özetlersek şuan dışlanmaması için sizin sünnet ettirmek istemeniz ileride oğlunuzun dışlanmamak için sigara içmeye başlaması ile tamamen aynı mantıktadır.

sadece arkadaş çevresi yüzünden dışlanmama amacıyla yapılan şeyler doğru değildir bunun kararını kim verirse versin...
şuan burada dışlanır ama yaa diyenlerin çoğunluğu çocuğu sigara içmeye başladığında anlayışla karşılamaz dışlayanlarla arkadaş olmasını da istemez.

sadece kendisinden farklı olduğu için birisini dışlayan insanlar ile bırakın arkadaş olmasın uzun vadede yararına olur.

Ben sünnet olacağım zaman babam aslında istemiyordu, ben o zamanki sosyal baskı nedeniyle isteyip kestirmiştim(9 yaşında falandım) Şimdi diyorum ne saçma iş. Durduk yere o kadar acı çekmek falan. Bir faydasını da görmedim.

toplum baskısı tek sorun. bunun karşısında durabilirse ne ala. yoksa hayat boyu toplumla sorunları olan bi birey olabilir ve bunun artık sünnetle de ilgisi kalmaz. keşke böyle bi toplumda yaşamasak...

If you're considering the Nikon D600, don't bother. The 6D is superior for its far better ergonomics. I own both of these, and the 6D is much more fun, smooth and easy to shoot, while the D600 is a pain, and the D600's colors often have a green/magenta shift problem. The D600 is the best camera made by Nikon, but nowhere near as good in actual shooting as the 6D.

-Ken Rockwell

Dxo sensor rating de nikonun yanında canonun esamesi okunmuyor. Buyrunuz: www.dxomark.com

sahibinden.com a bakın, direk elden görüp, kontrol edebileceğiniz cihazları seçin, bu ürünlerde kapıda ödemeyi seçmiş olsanız dahi kargoyu açmak için teslim almanız gerekir, teslim aldıktan sonra kargocu paranızı geri vermez.

demem o ki bu sitelere güven olmaz, yaptığım alışverişlerin %90 ı hüsran ile sonuçlandı çünkü iadeye, değişime gelen ürünleri gönderiyorlar.

kesinlikle bu tarz sitelerden böylesine yüksek fiyatlı cihazlar almayın, gidip 2. el almanız daha mantıklı olur çünkü size gelecek olan cihaz 2. el olacak.

Not: ABD den getirecek, güvenilir birini bulursanız çok şükela olur.

O sitelerin satış yaptığı yere gidip alabilirsiniz. Çoğunun adresi bulunuyor. Karfo garantili ise problem olmayacağını zannediyorum.

böyle bir şey mi?

www.youtube.com

www.youtube.com

Değil bunlar. Oasis gibi birşeydi

Kula shaker govinda imiş buldum sonunda .

Kesinlie ipad3 al. Goruntu kalitesi inanilmaz hele dslr ile cektigin fotolara bakmak istersen super oluyor.

aga ipad 3 ekranına bayılanlar sony'nin ekranın görmemiş demekki.

Gerek yok, ipad 2 yi 9 aydır kullanıyorum hic sorun olmadı hatta evdeyken smart cover da gereksiz. Benimki bir yerlerde nerde blmiyorum.

6 yıldır ipod touch kullanıyorum ve filmsiz. 50 kere camı üzerine düştü ama halen minimal çizilmelerle canavar gibi çalışıyor..

bi kedi zihni var twitter'da görürsünüz ama sahibi abd'ye gidince kendisi 6 aylığına ank'ya taşındı.. twitter'dan sorun belki onların tanıdığı vs. vardı..

eleman da bu:

twitter.com

teşekkürler hosein, ankaradaysa zor ama bi iletişime geçiyim belki istanbula yolu düşer

keşke çiftleştirmeseniz... bir sürü kedi, "cins" olanlar dahil, açıkta.

bizim 6 aylık mavi chinchilla oğlumuz var. üç beş ay sonra delikanlı olunca başgöz etmeyi bir deneyelim isterseniz.

www.facebook.com

Bazen tek fotoğrafın farklı ışık şartlarına dijital ortamda dönüştürülmesi ile de hdr yapılabilir. Amacına hizmet etmese ve gerçek üstü bir görüntü oluştursa da seven sevio

yani raw çekip farklı pozlama süresiyle kaydederek mi ?

en sağlamı raw çekerek yapılanı ama sadece jpg in ışık şartlarını değiştirip kaydettiğiniz 3-4 tane dosyada da olur

Fotoğrafı raw formatında çekip -1 0 +1 veya -2 -1 0 +1 +2 pozlama degerleri ile kaydeder, sonra üst üste bindirirsiniz, bu şekilde de olur..

normalde hareketli nesnelerin olmaması gerektiği söylenir fakat çok bariz bir hareket yoksa normal metod + photoshop rötüşüyle yapılan hdr işleme hoş sonuçlar verebiliyor.

zaten hdr video çekimide mümkün bir şey malum ama yinede hareketli nesnelerin olduğu karelerde @bilgisayar ogretmeni'nin dediği metod kullanılıyor yaygın olarak.

detail extractor denen dalgayla da yapılıyor, boku çıktıkça çıkıyor zaar tutamıyoruz

edkphoto.files.wordpress.com

çok hızlı çekim yapan slr'ler sayesinde ile mininmal hareketi olan nesnelerle yapılan hdr'ler ufak boyutta çıktılarda problem yaratmıyor. Fakat fotografı zoom yapınca hareketli nesnelerin etrafında hale görüyorsunuz.

senin tahmin ettiğin gibi bir sistem değil sanki. resimler böyle bir request ile - neon.pictura-hosting.nl - watermark eklenip, boyutlandırılıp sunuluyor.

ben resimleri public olmayan bir yerde tuttuklarını tahmin ediyorum. bir script ile sadece belirli boyutlarda watermark'lanmış hallerini sunuyorlar. orjinal resim dosyaları www.x.com/path/resim.jpg gibi ulaşılabilir değildir diyorum.

yani bu watermark'lı resimleri oluşturup sunan script'te bir açık/backdoor vb. yoksa olmaz senin işin.

Her fotografı full screen yapan düğmeye basınca fotograf çok büyük boyutu ile geliyor. Buraya basarsaniz gorursunuz. Watermark ayri resim ayri. Benim amacım buraya gelen fotoyu indirmek. Bu konuda bişeyler yapılabilir mı?

fullscreen görüntüleme için kullanılan flash'ın çektiği fotoğrafları yakaladım. aşağıdakileri çekiyor:

bunlar thumbnail'ler:
www.archive.worldpressphoto.org
www.archive.worldpressphoto.org

buradan itibaren de fotoğrafın parçaları:
www.archive.worldpressphoto.org
www.archive.worldpressphoto.org
...
www.archive.worldpressphoto.org

fotoğrafları parça parça çekiyor yani. farklı zoom seviyelerine göre farklı çözünürlükte parçalar geliyor. puzzle çözer gibi 1-2-3-4, hepsini indirip photoshop ile birleştirmen lazım.

Tekir olaydı iyiydi.
Bir de ikinci fotoğrafta az fettan bakmamış he.

Nerede olduğunuzu belirtmemişsiniz. Eskişehir'deyseniz erkek iran kedimiz var, dönemi dışında çiftleşir mi bilmiyorum ama denenebilir.

şimdi 6 aylık oğlumuz var bir yaşında falan baş göz edebiliriz eğer ameliyat ettirmeyecekseniz. bir de hanım kızımızın resmi açılmıyor..

www.facebook.com

Kopeklerin ezanda ulumasini spirituel bisiile mi baglamlandirdiniz? Eger oyleyse yapmayin.

köpeklerin tanrısı biziz bence.

sırf davranışa bakarak çıkarım yapmak da yanlış tabi.

köpeklerin uluması ezandan rahatsız olduklarından olamaz mı?
köpecik belki ulurken şunu demek istiyor: "hocaa bi sus aq, bi rahat vermedin.. uyuyacağız bas bas bağırıyorsun sabahın köründe" vs.. hı?!

kucukken duydugum fantastik bir sehir efsanesi;

"ezan okunurken seytan rahatsiz olurmus, dayanamazmis ezan sesine. ezani duymamak icin kopeklerin gotune girermis, kopekler de aci cekip ulurmus"

arabaya havlayan uluyan peşinden koşan köpecikler de putperestler oluyo heralde o zaman

şöyle bi deney fikrim var, bi süre günde 5 rekat cami hoparlörlerinden ezan yerine opera sanatçıları (bkz: o sole mio)'yu söylesinler, köpeklerin tepkilerini bide öyle inceleyelim.

1) Köpekler gök gürültüsünde de uluyorlar

2) Filler kemiklerini toplu bir mezarda gömüyorlar, ve anne fil vb ölürse ağlıyorlar. Onlarda da ucundan bir şey olabilir mi?

allah diye bağıran aslanı da gözden kaçırmış olacak şey değil...

@lord randal ve diğerleri;

öncelikle bahse konu kitabın linki.
www.netkitap.com

yazar insanlar dışında kimsenin tanrı gibi görülmez bir varlığın farkında olmadığından bahsetmiş, ve hayvanlarda en ufak bir belirti görememiş. bende de ufakken bize öğretilen ufak bir bilgiden(köpekler ezanda tanrıya saygı duyarlar, nasıl biz namaz kılarız onlarda o yüzden uu'luyorlar) fikrinden yola çıkarak bunun belirti olabileceği geldi aklıma. eğer siz köpeklerin neden böyle yaptıklarını biliyorsanız keşke onu yazsaydınız, he yok bilmiyor iseniz bırakın başkaları konuyu merak edip araştırsın.

ortada bi bok yokken dalga geçmeye çalışan hepinizin kafasına attırim!

radyatör vanaları hazırdır heralde? onun dışında zor bişey yok. radyatörün askılarını iyi ayarlamak lazım. onundışında zorluğu yok. bir de duvarı delmek için cesaret :)

ters takarsan bi daha çıkarıp takarsın :) sıcak - soğuk girişlerine dikkat et yani, bi de sızdırmasın

kazan kapatılıp sistemdeki su boşaltılmadığı taktirde ölümcül sonuçları olabilir. onun dışında bir numarası yoktur aslında.

takarsin bence. ama duvar delmek kas gucunle ve duvarlarin yapisiyla alakali olabilir. zira ben de her bi seyi takabilen tamir edebilen bir insanim bunu da yaparim deyip kornisleri takma gibi kiytirip bir isin altindan kalkamamistim. tavanlar sivadan sonraki kisimda delinmemek icin inat ediyordu... matkabin darbe ozelligi varsa kullanmaktan cekinme. kolay gelsin.

duvar delinmiyorsa muhtemelen inşaat demirlerine denk gelmiş demektir, onları delemeyiz tabi ki. çok sert beton duvarlarda var ama bi yere kadar inatçı olabilirler.

biz eve ek petek taktırdık. öncelikle döküm olanları çok ağır oluyor. İki kişi gerekli kaldırmak için. Petek eklemek için ise özel bir anahtarı var. anahtar dediğim de 3 X 150 CM'lik demir bir boru, ucunda bir çentiği var. peteği sökmesi de sızdırmaz bir şekilde takması da çok zor. adam 3 kerede falan yaptı ve her birinde tüm sistemin suyunu doldurup boşaltmak gerekti. büyük iş yani..

boru çıkışları uygun değilse, kesilip pafta ile yeniden diş açılması da gerekebilir. çetrefilli iş.

her bünyenin kalori yakış durumunun aynı olmadığını düşünmekle birlikte, duble iskender yiyen bir adamın iki saat yürüyerek o iskenderi eritebileceğini hiç zannetmiyorum. pardon ne demiştik bünye meselesi.

valla 10 km gibi koşarken yarım saatte 400 kaloriyi geçiyor, ya alet yanlış gösteriyor ya daha hızlı olmanız lazım.

koşu bandı da önemli faktörlerden biri de nefes kontrolüdür. tin tin babam da koşar yarım saat:) 2 dakika düşük seviyeden başla; ama normalden biraz hızlı şekilde diyaframdan nefes alıp ver.sonra seviyeyi yükselt onunla mukabil nefes alış verişinide yükselt.

zaten yediğinizin tamamını yakmayacaksınız. biraz yanlış anlamışsınız sanırım.

ya 5. seviye normal hızlı gidiyo işte. yani evde de fazla bişi yemiyorum öyle ekmeği vs. kestim işte ne bileyim sanki 75 kalori 30 dk hızlı yürümek için az gibi geldi.

vucut zaten bi ton kalori yakıyor, spor o bu gibi aktiviteler "bir extra" olması açısından var, zaten vucudun günde en az 3000 kalori yakıyor.
Yemek yerken bile kalori yakıyorsun, sindirirken o bu.

Hem de vucudun sıkılaşıyor, şimdi 30 dk 5.0 da yapıp yorulurken, bunu yapa yapa, dayanıklıgın arta arta 2 saat 8.0 da yapabilir hale geleceksin.

Sakin ol, daha başlardasın, sabır göster.

simdi gunluk kalori ihtiyacin hakkinda once bi bilgi edinmelisin. ornegin vucudunun gunluk ihtiyaci 1500 kalori olsun. gun icerisinde yedigin ictigin 1600 kalori ise, vucudun ihtiyac duydugundan 100 kalori fazlasini almis olursun. bu 100 kaloriyi yakman gerekli.

ya arkadaşlar iyi güzel yazıyorsunuz da yarım saatte 75 kalori çok çok az bi sıkıntı var yani.

Gosterge bariz bir sekilde yanlis. Muhtemelen kilo girisi yapmiyorsunuz. Bu tip aletler genelde kiloya gore bir tahmin yapar. 70kg birisi icin 30dk. da 150-200 kalori civarinda gostermesi lazim.

Tabiki gosterilen kalori %100 gercek olmasa da, iki yuruyusunuz arasinda guzel bir karsilastirma imkani verir (orn. egimden dolayi yaktiginiz kaloriyi hesaba katar )

@onn kilo girişi yapılmıyor ki hocam cihazda. sadece ayarlıyosun herşey sıfırken başlı kalori yakmaya kilometre yakmaya.

kosu bantının soyledıgı sey gercek, orda 100 kalorı gosterdıgı zaman kosmadan oncekı ve sonrakı kılolarını karsılastır 100 gram verdıgını goreceksın.

@sert yerden yavas: O zaman aleti cok dikkate almaya gerek yok. Illa bir deger gormek istiyorsaniz. Metabolic equivalent diye bir sey var. Ordan bir rakam alabilirsiniz. en.wikipedia.org

Yag yakmak icin daha once bahsedilen 'yag yakma bolgesi'nde olmak gerektigini ve en az 45 dk. egzersiz yapmak gerektigini de hatirlatayim.

ya yanlış hesaplıyor kaloriyi ya da kilokaloriden başka bir enerji birimi cinsinden gösteriyor olabilir.

koşu bandına %5 yukarı eğim ver o zaman artar yaktığın kaloriler

Koşu ayakkabıları şimdiki kadar gelişmemişken koşucular da çıplak ayak koşarlarmış. Şimdi kullandığımız spor ayakkabılar ayak sertçe yere vurduğunda bacaklara ve özellikle dizlere etki eden kuvveti azaltıyor, dolayısıyla daha sağlıklı bir idman sağlıyor. Özetle, çok rahatsız değilseniz ayakkabıyla koşun ama çıplak ayak koşmak da çok zararlı değil.

su toplar ayaklarinin tabani. spor ayakkabiyla kos.

dene ve yanıl istersen :)
ayakkabiyla kosmalisin.

çorapla koş derim

uzun süre koşarsanız yanıyor o ayaklar ve olur da dengeniz bir şekilde kayboldu, bilekten çat diye bir ses duyma olasılığınız çok yüksektir ayakkabısız.

doğduğun andan beri yalın ayak gezip koşuyor olsaydın yalın ayak koş derdim. ancak ev dışında gittiğin her yerde ve spor yaparken ayağında ayakkabı giydiysen ne yazık ki evde koşarken de ayakkabı giymelisin. ayrıca cosmicstring'in dediği gibi koşu sırasında insan yerden havalanıp tek ayağının üstüne indiği için dizlerine ve eklemlerine inanılmaz bir anlık baskı yapar (impact) bunu engelleyemezsin ancak minimuma indirebilirsin o da ayakkabıyla olur.

ben biraz kalın bir çorapla koşarım her zaman. pek bir sıkıntı çıktığınıda söyleyemem.(koşu süresi30-40dk)

ayakların terlerse kayma ihtimalin var.

plantar fascitis olabilirsin. İyi olmayan bir ayakkabı ile koştuğum için 9 aydır çekiyorum kendisini.

adidas brasic street çok rahat bir ayakkabı.90lira gibi bir fiyatı vardı.

75 liraya reeboktan geçen günaldım bir tane iyi gibi rahat vaya falan

adidas litestrike öneririm. ucuz da bir şey zaten.

biraz paraya kıy iyi bişey al 8150 tl civarı). ve başışına uygun olsun yoksa ayağını sakatlarsın..

ayağına uygun olanı en iyisidir ;)

şöyle diyim, darbe emecek taban yapısı olsun yoksa eklemlere zarar verme ihtimalin doğar. eğer açık havada kullanacaksan su geçirmez olsun. eğer ayak yayın yüksekse ona arch support olanlardan al.

benim favorim nike pegasus, ama ucuz değildir. ama ben ayakkabıya verilen paraya acımam onu da sööliyim :)

Saucony nın kosu ayakkabıları vardır tavsıye ederim

nike air pegasus'ların altı kalın olanları var. önemli olan basış şekline göre bir ayakkabı alman..

istiklal caddesi, haydarpaşa garı, pierre lotiden haliç, ortaköyden klasik cami & köprü fotoğrafı, eminönü, kız kulesi, vapurdan avrupa yakasındaki cami siluetleri, saraylar (yazmışsınız zaten), köprüyü boydan boya alan bi yere gidip gece ışıklı hali hmm bunlar geldi aklıma ilk yine gelirse yazarım daha

-üsküdardan kız kulesi ve boaz.
-bu baltalimanı falan oralar oradaki güzel evler vs.
-caddebostandaki köşk olabilir
-büyük adaya gidip aya yorgi, eski manastır falan...

modadan bu topkapı sarayını gece çekebilirsin, ışıklandırması iyi falan her halde.

topkapı sarayı nın arka bahesinde balkon gibi bir yer var manzarası muhteşem.

günbatımına yakın kadıköy sahilden-tiyatronun oralardan- karşı tarafı çekin, tam bir istanbul silüeti oluşuyor. şunun gibi; www.flickr.com

saydıklarından anladığım kadarıyla daha çok genel görüntü alabileceğin biraz da markalaşmış yerler arıyorsun? bunu yanlış anladığımı varsayarak sana fener balat civarını önereceğim. balat'ın tarihi evleri biraz döküntü gibidir ama fener'e doğru özellikle fener rum lisesi'nin etrafı şahane sokak perspektifleri verir. ben genel manzaradansa daha dar çaplı, sokak ya da bina bazında fotoğrafları daha çok sevdiğim için önerim böyle olacak.

galata kulesi'ne çıkarsanız epey görsel malzeme çıkartırsınız bence.

Hem Beyoğlu hem de Boğaz fotoları için süper bir yerdir. 360 derece fotoğraf çekme açınız vardır.

gökdelenleri ve iş merkezlerini de çekebilirsin.

Beykoz'a da gidebilirsiniz. Hem kendisi güzeldir hem de yüksekten manzarası. Anadolukavağı örneğin, Kanlıca, Beykoz merkez. Ve de Anadoluhisarı'nın tepesinde Tema'nin bir parki vardir, iki köprüyü birden görebileceğiniz bir noktadir.
Ayrıca her iki yakadaki hisarı da çekebilirsiniz başka bir fikir olarak.
Gülhane Parkı, Emirgan, Yıldız Parkı bilmem ilginizi çeker mi?
Boğaz hattı için de dilenci vapuru denen hemen he riskeleye uğrayan vapurlar var. Onlar işinizi görebilir.
Bir de birkaç üniversite çekin derim ben. Boğaziçidir, Yıldızdır...
Düzeltme: Asıl İstanbul Üniversitesi'nin meşhur kapısıdır, atlamışım.

çok klasik ama salacak sahilden şöyle bişey çekebilirsin. tabii ışığı beklemen lazım..

www.facebook.com

santrale olan uzaklıkla alakalı sanırım bağlantı kalitesi.

hıımm benimki baya yakın 200-300 metre heralde. bu iyi bişey o zaman öle mi.

santrale yakınsanız ve kablolar iyi durumdaysa veriyorlar. gündüzleri rapid den download 500-600 arası seyrediyor geceleri ise 700-850 arası oluyor. upload 799 olarak gözüküyor modemde. upload pek tatmin edici değil yani.

dediklerine göre onlar 8 mbit veriyorlar ama hız size gelen hattın durumuna ve santrale uzaklığaq göre değişiyormuş. meali şu oluyor biz veriyoruz bunu ama döşediğimiz hatlar bu hıza erişmenize olanak vermeyeck kadar kalitesiz olduğundan santral, hat gibi bahaneler ile kısace nah alırsınız bu hızı demeye getiriyorlar. net 8 alabilen yoktur sanıyorum en azından ben duymadım malesef.

@pposeidon1: ben alıyorum valla santrale 2 km falan uzaktayım.

maşallah diyim kardeşim benim 6 küsürlerde geziyor hep.

Santral e yakınsa hızlar güzel gercekten 820-830 dl 100kb/s civarıda upload yapırsınız cok rahat bunu telekom yapabiliyor:)
YAkınınızda telekom bayi falan varsa onlarada sorarsanız soyluyolar ortalama size verebilecekleri hızı.

8 Mbit kullanıyorum ve santale olan uzaklığım 1,5 km... mesela torrent indirirken ortaklar ve eşler durumu iyiyse 850 kbps ile indiriyorum...

upload ise 70-80 Kbps hep. o da hız tanımları 8192/800 olarak yapıldığı için genellikle..yani 8192/1024 vermiyor ttnet genellikle...

100kb upload yapamayabilirsiniz. santralin içinden bile bağlansanız upload hızlarını 800kb/s'e çekmişlerdi bir ara. 1mbit upload tamamen kalktı sanırım.

ben denedim olmadı. ancak hattım 4 mb destekliyor. hatta onda bile habire kopuyor. deneme yanılma oluyor biraz..

teşekkür ediyorum cevaplar için arkadaşlar. demekki sorup denemek lazım. olabiliyormuş.

Savatage - The Storm (enstrümantal) O tada yakın.

marillion'un fish'li eski albümlerindeki sololar çok benzemese de oldukca melodiktir. gilmour seviyorsan tavsiye ederim..

bence tıpkı uykudaki gibi. karanlık. uyuduğunu hissetmezsin o an ama uyursun ya. ölüm de öyle olacak bence.

bukalemun olarak geri dönücem dünyaya.

ve deli gibi çukulata yediği için obez olan bukalemun olarak haberlerde boy göstericem, magazin malzemesi olucam..

bu işin sizcesi mi olurmuş. kitapta yazılmış işte, hepimiz cehennemde yanıcaz!

uykudaki gibi olursa sıkıcı ya. değildir öyle.jeanna hebuterne'nin betimlediği gibi olmasın da, cehennem gibi olsun razıyım.

ama bana kalırsa, yaşam* denilen ve nasıl/neden başladığı bilinmeyen bu olgu, sonsuz uyku ile bitmez/bitemez. bir yaratıcı var evet, ama onun da bir yaratıcısı vardır illa ki. sonuçta günümüz insanı, mevcut teknolojisiyle, koyun kopyalayabiliyorsa, çok daha gelişmiş teknolojilerle niye çok daha iyisi yapılmasın ki? konuyla ilgili olarak mükemmel bir karikatür: xkcd.com

bu, soruna cevap mı? değil tabii. ama alakalı. belki ölmek de, yaşamak gibi sadece bir adımdır. bekleyip göreceğiz.

ha öldükten sonra ne olacağım bana bırakılırsa, uzayda uzay/zaman eğrilerini istediğim gibi eğip bükebileceğim bi varlık olmak isterdim. deckard the last dimensionbender misali dolanırdım ortalıkta.

oldukten sonra aklimiz ve bilincimiz gibi bizi olusturan soyut kavramlar bedenimizden ayrilacak bence. bunu bilimsel olarak da arastiriyorlar su anda. oldukten sonra beyin fonksiyonlari dursa bile, akil ve bilinc kaliyormus bazi olumden donen insanlar uzerinde yapilan arastirmalara gore. bilim ruh demiyor buna tabi ama inanan icin de ruh ve yolculuk kavramlari giriyor isin icine. e o zaman bilime gore akil ve bilinc nereye gidiyor, onlar da ayrildiktan sonra huzur icinde yok oluyor belki de ya da karanlik enerjiye donusuyoruzdur. yuh :)

nolacak bedenini saracaklar 2 metre beze. koyacaklar toprağın altına. etinden sütünden yumurtadan ya da en doğrusu organik bileşenlerinden yararlanacak kainat. şurada hiç işe yaramadıysan bir çiçek boy verirken işe yaramış olacaksın. ama sen bunun farkında olmayacaksın. karanlık ve bilinçsiz olacak her şey. üstelik herkesin sandığı gibi bir gün uyanamayacaksın.

doğmadan önce nasıl hissediyorsan aynı şekilde olacak.. ardında bıraktığın tek şey eğer yaptıysan çocukların olacak.. aslında bunu yazmıştım, pek iç açıcı değil ama: sozluk.sourtimes.org

(bkz: eşkıya)

hiç birşey olmayacak dayı. hiç birşey.

doğmadan önce ne olduysa o.

hiçlik

ben de ölünce her şeyin biteceğini düşünenlerdenim. hissimiz, bilincimiz hiç birşeyimiz olmayacak. tamamen bitecek.

bedenim cürücek.böcekler falan yiycek.

denize?

doğrudan denize döküldüğünü zannetmiyorum. mutlaka bir işlem yapılıyordur. nasıl birşey diye sorarım..

(bkz: balık)

Güzel ve ilginç bi soru.Cevabın tuvaletteki su ile karışıp kakanın geçtigi borular nedeniyle ve çiş,su yardımıyla parçalanıp denizlerimize gittiğini düşünüyorum.
bana göre en az 1 kg kaka çıkarır her insan

bölge bölge atıksu artıma tesisleri var
www.iski.gov.tr

kollektörler var. mesela biri kadıköy rıhtımdan modaya çıkarken sahil tarafında. buralarda normalde toplayıp bekletiyorlar. çöktürme gibi bir hadiseye tabii tutuyorlar. hatta bu kakalarımız dediğimiz atığı bir çamur gibi biriktiriyorlar. ve bundan emin değilim sorduğum bir çevre mühendisi de bilmiyorum olabilir demişti: bu çamur çok verimliymiş ve kullanılıyormuş.

kalanı da böyle denizin ortasında bir yerlere borularla salıyorlar. tabii bunlar teorikte olanlar. pratikte olanlar bokla mı uğraşacaz ya bas denize olabilir.

yancı olmak istiyorum bu soruya. hadi istanbul'un denize kıyısı var. atıyorum muş'un kanalizasyonu ne oluyor? km lerce yolu (denize ulaşana kadar) borularla mı gidiyor?

vincenzo nun dediği gibi arıtma tesisleri var, çöktürme, filtrasyon vs gibi işlemler yapılıyor. Yani öyle direkt denize falan dökülseydi vapura falan kokudan binemezdik.

1-vatan, gold var iste
2-q su yuksek olan daha iyidir, yenı cıkmıs oluyor sınma vs olarak daha basarılı bir seri
3- overlock 2.2 ghz bi islemciyi 2.5 fln gibi bi hızda calıstırmak oluyor. sogutucun iyiyse pek bi sorun cıkmıyor saece garanti dısı kalıyor.
4-thg nın sitesine bak bi yenı islemci serisi cıkacaksa eskiler dogal olarak ucuzluyor.
5-yok normal gayet.

nickine bakıp da bayan olduğun düşünülürse, quad'ı bilmen seni baya bir adım öne bile taşımış diyebiliriz :)

1) bunun cevabı verilmiş, vatan, hepsiburada candır.
2) quad işlemci henüz bir çok program desteklemediği için gereksiz görülüyor. eğer çok ileriye dönük düşünmüyorsan çift işlemciler gayet yeterli olacaktır.
3) overclock'un türkçesi hızaşırtmak demektir. biraz ayarlarıyla oynamanız gerekir, bulaşmayınız.
4) i7 fiyatlarının düşmesini beklerken 8 çekirdekli işlemciler çıkar bu sefer onları beklersiniz, sonu yok yani,
5) en başta verdim cevabı.

pc toplamak isterseniz, herkes yardımcı olur, bilmemenizi dert etmenize gerek yok.

yakın bir tarihte bilgisayarımı yenilediğim için bu konuda tecrübem oldu..ben sana kafadan quad işlemci al derim. yeni kastıran oyunların hepsi quadları destekliyor ve öneriyor. dolayısı ile duo işlemciler yakında çöp olacaklar.. tabii 1 GB ekran kartı da olması oyunlar için şart..

hmm evet, anlıyorum, lakin önce şunu belirteyim bayan değilim, sözlükçüler bilir, eheh :) ama şu da bi gerçek ki bayan nicki daha fazla sayıda cevap alıyo, iyi bişiy o yüzden :)

sonuç olarak şu iki pc üzerinde karar kılmaya çalışıyorum, vatan bilgisayardan, fiyatlar uygun gibi geldi bana:
1)INTEL CORE2 QUAD Q8300, 4 GBRAM, 640 GB HD, NVIDIA G100 512/1GB VGA, DVDRW, VISTA HOME PREMIUM.
USB Yazıcı Kablosu, 19" CASPER GENİŞ EKRAN LCD MONİTOR - SIYAH, CANON IP1300 YAZICI FİYATA DAHİL
1,100 TL, 5 TAKSİT
2) INTEL CORE 2 QUAD Q8400, 4 GB RAM, 640 GB HD, 1/2GB ATI HD 4650 VGA, DVDRW, VISTA HOME PREMIUM.
USB Yazıcı Kablosu, 19" CASPER GENİŞ EKRAN LCD MONİTOR - SIYAH, CANON IP1300 YAZICI FİYATA DAHİL
1,189 TL, 5 TAKSİT

Görüldüğü gibi tek fark ekran kartları iken birinin işlemcisi Q8300, diğeri Q8400. Yanına bir de yazıcı sokuşturmuşlar ama fiyatı etkileyecek bir şey olduğunu sanmam. İki pc arasındaki fiyat farkı normal mi?

2) Satıştan kalktı mı bilmiyorum ama eğer q95xx yada yukarısını alamıyorsan q6600 efsanesini denemelisin. Fiyat/performans oranı yüksek. Ayrıca işlemci takoz çıkmazsa anakartını O.C. konusunda kendi haline bıraksan bile uçuyor. Çarpanı küçük bir kere. 45nm lik q serilerinin çarpanı büyük, fsp değerleri pek artırılamıyor.

Ekan kartında ise moden numarasının ikinci rakamına bakman daha yerinde bir hareket olacak. Şu listeden ekran kartı yaklaşık performans tablosuna bakabilirsin.

www.thgtr.com

Nvidia GTX 260, GTX 275 ve Ati 4870, 4850, 4770 modelleriyle gayette performanslı biçimde günümüz oyunlarını oynarsınız. Bir ay içerisinde bende bir 4870 almayı düşünüyorum.

Siz gene araştırın bir ama şunların fiyatları fena değil gibi.
www.exa.com.tr
www.exa.com.tr

1)www.inventus.com.tr
2)hızları bellekleri genel olarak ufak farklar ufak performans farkları
(AMD lere de bir bakın misal AMD Phenom II X4 serisi (920 940 955 filan)))
3)Overclock hız aşırtmadır.sistemin daha hızlı çalışması için yapılır. bu konuda bilgi sahibi değilseniz bulaşmayın (sabit bir yerden yapılmaz overclock yapınca ısınma oluşur kasayı açmanız gerekir(fan değişimi falan filan (forumlara bakınız)))
4)i7 lere verilen para bence hiç değmiyor (anakartları 350 $ bellekleri 300$ sevyesinde)kesinlikle fiyat / performans ürünü değiller
5)inventus özellikle size bu konuda yardımcı olacaktır.
diğer mağazalar ile fiyatlarınıda kıyaslayın toplam bir bilgisayarda 100$ a varan karınızı görüceksiniz.

ayrıca, evvel zaman önce gold pc den bir görevli ile diyaloğum vardı arz ederim.
(ben=B, gold pc görevlisi=G)
ön bilgi
sene 2001-2002 aralığı AMD Athlon 64 işlemcileri overclock da ortalığı yarıyorlar ama çekirdekleri özel kodla geliyor sozluknickmiverulan internette kafayı yarıyor 250 dolar vereceği işlemcisi için araştırıyor serikoduna kadar buluyor ve gidiyor alış verişe
(ki halen hatırlarım kodun sonu BP olacak ki AMD Athlon 64 işlemcimiz Venice çekirdekli olsun ki iyi overclock olsun)

B -Merhaba.
G -Merhaba.
B -ben Amd işlemci almak istiyorum Athlon 64 serisi 3200 + ama venice çekirdekli üretim serisinde ki kod numarası BP olmalı.
G -beyfendi iki çekirdekli işlemciler bize henüz gelmedi
B -beyfendi istediğim işlemci tek çekirdekli hani bunlar isimlendiriliyor kodları seri seri oluyor
G -eöö ahmet beyyy
G2 - buyrun bey fendi ben ahmet size nasıl yardımcı olabilirim
B -off ulan offff
(bu şekilde 4 kişi dolaştım sonuca varılamadı depoya indim sonununda ısrarlarımla kendim aradım baktım buldum aldım) kısacası bilgisizler efenim gold pc den kaçınız
vatan ın ise kazıklarına (fiyat) dikkat ediniz.

Yaklaşık 1.5 yıldır kullanıyorum.Hiçbir kusurunu görmedim,bir şey hariç.Ya benimkinde mi bi anormallik var bilmiyorum ama şarj ediyorum iphone şarjıyla,anca 3-4 saat dayanıyo.USB ile pcden şarj edince daha uzun ama genele göre daha kısa yani.

Onun dışında gerçekten muhteşem ötesi bi varlık.Gerek foto kalitesi,gerek ses kalitesi..

cidden başarılı bi tasarımı var. kullanımı filan güzel. seviyoruz =))
şarjı iyi gidiyor, ancak cepte taşımak için büyük olabilir sanki?
bi elinize alın bakın boyutu problem olmazsa özellikleri memnun edecektir. =)

Sadece mp3 çalar olsun derseniz;

www.advancedmp3players.co.uk (TR de nerde bulursunuz bilmiyorum:)

Onun dışında Ipod Touch i cok iyi biliriz. 1.5 yıldır kullanıyorum ben de 20 saat gidiyor sarjı music icin bir de 2. nesillerde bu süre arttı. tatmin eder sanırım. wifi falan da fazlsıyla güzel bence.

dediğim gibi fotoğraf ve videoyu da çok kullanıyorum, creative zeni bu yüzden almıştım, ekranı acayip güzeldi. onu kullandık bu seferde başka bir şey deneyeyim diye ipod touch alayım diyorum. her seferinde bir şekilde bozup başka marka alıyorum, alışkanlık oldu :D

gayet iyi biliriz ve tavsiye ederiz.. wireless, ekran ışığı vb kapatınca iyi gider şarjı..

Bazı virüslerin combofix'i tanıyıp çalışmasını engellediğini okumuştum. Bunun önüne geçmek için combofix.exe'yi indirirken adını hdgdgd.exe gibi bir isimle değiştip indirin (indirdikten sonra değiştirmeyin, farklı kaydet deyip indirmeden önce adını değiştirin).

safe modda çalıştır, ama networking desteği ile..

aramaya üşendim ama sanki sitesinde, masaüstüne değil de kök dizine (c:\) kaydedin gibi birşey görmüştüm ve çalıştırırken sağ tıklayıp yönetici olarak çalıştırmayı deneyin.

b12 vitamin takviyesi ii gelir.ama ben aktardan bi ilaç aldım.3. uygulamada dökülmenin azaldığını farkettim. 30 TL.

@iloushka: nedir acaba aktardan aldığınız ilaç öğrenebilir miyim?

bepanthen dekspantenol + evigen alfa tokoferol (ampul olcak bunlar) + badem yagi

(tüm eczanelerde bulunur)

arkadaşlar ürün değil de daha çok ilk önce bir doktora başvurmak istiyorum. kan tahlili idrar tahlili flan yapılsın diye. neden dökülüyor sebebini bilelim. o yüzden sizin de gittiğiniz memnun kaldığınız bir doktor var ise mesaj atarsanız tma süper olur.

örnek: başkent üniversitesi hastanesi, dr. mahmut bey, cildiye, tel: 02161111111 gibi.

dökülmesini engelleyemezsiniz, belki yavaşlar. kelliğin çaresi hala yok. ne sürersen sür kafana yine de dökülür o saçlar. belki steroidler fln işe yarayabilir.

@yoktan adam

saç stres, sigara, yetersiz beslenme, bağışıklık sisteminin yetersizliği, mevsim döngüsü, genetik etmenler nedeniyle dökülür.
saç için pek dr bilmiorum.kan ve idrar tahlili yaptırmak istiosan en temizi git dahiliyeciye ya da cildiyeciye.derdini sööle yapsınlar testlerini...en ucuz yolu budur.


@thelepermessiah

o ampullerden ben de kullandım çok feci kokuo.kuruyunca geçio diolar ama birinde yağmurda ıslanmıştım.otobüste iğrendim kendimden...

klube hoşgeldiniz. eğer yaşa bağlı dökülme ise ve büyüklerinizin saçı dökülmüş ise pek yapacak bir şey yok. ben yavaşlasın diye gün aşırı bir tane olmak üzere toplamda 106 adet bepanten iğnesi yedim. kıçım kevgire döndü. bir sene sonra aynı hızla devam etti.

ben doktorun % 70 ihtimal ile size söyleyeceğini aha buraya yazayım. genetik olarak kanınızda yağ topaklanmasını önleyecek bir madde yok. o yağ topakları saç diplerine yerleşip saç ve deri arasındaki bağı koparıp saçı öldürüyor.

@charlesbukowskiineksi

PAK-DAROU die tropikal bi solüsyon. mısır çarşısından aldım.miş miş aktar die bi tükkandan.bana ii geldi.
ama başka büssürü şey var..

Doktor öneremeyeceğim ama sorunu nasıl çözdüğümü anlatacağım. Önceleri ısırgan otunu kaynatıp suyunu, saçlarımı yıkadıktan sonra son durulama suyu olarak kullanıyordum. Birkaç ay için saç dökülmesini kesti. Sonra ne yaptıysam durduramadım. En sonunda Wella Liquid Hair kullanmaya başladım. Kullanma talimatındaki gibi kullandıktan sonra saçlarımın dökülmesi tamamen durdu. Ancak her kullanımdan sonra üç gün idare ediyor. Sonra yine dökülmeye başlıyor, yine kullanıyorum, yine duruyor. Sorunun ne olduğunu bulmak için doktor bulana kadar dökülmeyi bu şekilde durdurabilirsiniz.

vur sıfıra hafız.

cerrahpaşa tıp fakültesinde ayrıca bu konuyla ilgili bir dal var. ve bu dalda uzmanlaşmış bir prof. var. ünlü biri. şöyle bir cerrahpaşa saç dökülmesi prof. vs diye aratırsan googledan ismine ulasirsin diye dusunuyorum. su an animsayamadim. iste bu prof. un kadıkoyde ozel muayenesi var.oraya gidebilirsin.
kadınlarda bircok teste bakılıyor ama senin durumunda muhtemelen genetik sac dokulmesi testhisi koyacak propecia,rogaine gibi bilinen iki ilac tavsiye edecektir. bi gorun tabi fayda var. bunlar disinda bakim falan ise yaramaz derim.sadece kozmetik olarak kalan sacları daha iyi gosterebilir belki

şap soksan nafile. ailede varsa hiçbir şey fayda etmeyecektir.

@iloushka iyi de bu ampülleri birleştirerek saç köklerine mesaj yapacak, 1,5 saat beklettikten sonra yıkayacaksınız. o şekilde sokağa çıkarsanız pek tabi kokuşması çok doğal. ben bu karışımı neredeyse 1 yıldır kullanıyorum ve acaip memnunum ve bugüne kadar hiç koku duymadım. belli ki siz başka bir karışım kullanıyorsunuz.

p.s: bu karışım saç dökülmesine son veriyor diyemem, zaten çok şükür şimdilik öyle bir problemim de yok. saçları besliyor ve güçlendiriyor. 15 günde bir masaj yaparak deneyin farkı göreceksiniz.

news.cnet.com
geek.com
bildirgec.org

www.engadget.com
www.gizmodo.com

www.sciencedaily.com

sıtma yaygın mıdır bilmiyorum ama afrika ülkesi olduğuna göre gitmeden önce sıtma aşı yaptırmalısın bence

1983-1983 arasında bulundum. carşısı, marketi yok denecek kadar az, marketinde Türkiyede alışılan hiç bir şeyin, hatta işe yarar hiç bir şeyin olmadığı dönemlerdi. Şirket ihtiyacımızı Türkiyeden gemilerle sağlardı. Demokratik bir ortam yoktu. İçki yasaktı ama içen içerdi. % 30 Türk vatandaşını sever % 70 nefret ederdi. O zaman çalışır, çalışır nerdeyse hiç para harcamaz, kapağı Avrupaya Türkiyeye atardık. Esen çöl fırtınaları dışında iklimi Misurata İzmir iklimi gibi, Tripoli Antalya iklimi gibiydi.

Şimdi çok değişmiş midir, Kaddafi halen iktidarda olduğuna göre pek değişmemiştir herhalde.

Gidersin, işine bakar çalışırsın, cukkaları toplayıp Türkiyede yersin. Ufuk açmak adına çok önemli bir tecrübe olur.

Kolay gelsin.

Refah seviyesi Türkiye'den üstündür; afrika'nın en zengin ikinci ülkesiydi bir de yanılmıyorsam. Bir kadın olarak Mısır da ne sıkıntı yaşayabileceksen Libya'da da onu yaşarsın. İran veya Suudi Arabistan'la karıştırma.

şu ara gitmeni tavsiye etmeyeceğim..

calisarak yapilir baska caresi yok. bazi insanlarda geriye bakarken beynin ellerle koordinesi kopabiliyor. bu da yine calisarak asilabilecek bir sorun.

araci duz veya geri hicbir sekilde park edemeyen ablama 2 gun boyunca sirf park ettirme calismasi yapmistim. sonunda ogrendi. bos bir arazide arkaya ve one (4-5 metreden baslayip arabanin zar zor sigacagi araliga kadar daraltarak) iki tane engel koyuyorsunuz. araca zarar vermemesi acisindan bu engellerin naylon veya hafif olmasi cok iyi olur. sonra basliyorsunuz denemeye. carpma riski olmadigindan stres ortadan kalkiyor. gittikce daraltiyorsunuz. sonra carpinca araca zarar verecek seylerle (gocertmeyecek tabii ki :) daha ziyade ses cikartacak) ayni seyi tekrarliyorsunuz.

eger bu yol ise yaramazsa araciniza park sensoru taktirmayi dusunebilirsiniz. cok pahali bir sey degil ve bildigim kadariyla tum araclara takilabiliyor.

herşeyden önce şunu belirtmeliyim, parkedecegin alan araba boyunun 1,5 katından fazla degilse, ön manevrayla parketmen imkansıza yakın.

........park
.|====___ |====|
......__/......\__
....|o_______o|

gibi bi konumda olman lazım :) en büyük yardımcın sağ dikiz aynandır. sağ elini yandaki koltugun başlıgının arkasına dolayıp arkaya bakarak parketme yeşilçam'da geçerlidir. parkedeceğin boşluğun önünde duran, yani şuanda aracının sagında bulunan aracla 1,5 - 2 karış yakınlıkta mesafeden, sag dikiz aynasına bakarak, direksiyonu önce sert saga, sonra toplayarak sola cevirip güzelce parkedebilirsin. tabiki aracının yarısı park alanına girdikden sonra, arabanın sag ön kısmının öndeki araca , sag arka tekerin ise kaldırıma sürtmemesine dikkat edilmeli. bu anlatılanlar önce geniş bir alanda denenmelidir :)

Aynaları kullanarak deneyiniz. Zira arkaya bakarak asla parkedemiyorum arabayı. fakat aynalar ile en ufak sorun yaşamıyorum. belki sizde de böyle bir sorun vardır. bir de geri manevra kullanın, her zaman daha az yere ihtiyaç duyarsınız. bir de herkesin söylediği gibi, bol pratik işe yarıyor.

al bu metod garantili:

duz devam ederken arabanin saginda guzel bir yer gordun, araba sigar eminsin diyelim. hemen bos yerin bir onundeki arabanin yanina yanasiyorsun, senin sag kor noktan (sag C sutunun ya da sag kelebek penceren de diyebilirsin) bu arabanin arka tamponunun hizasina geldiginde duruyorsun.

araba dururken, direksiyonu tam yon saga ceviriyorsun (iki tur). direksiyon artik cevrilemez oldugunda geriye gitmeye baslayayip, sol dikiz aynanda bos park yerinin arkasindaki arabanin sag farini gorunceye kadar doneceksin. bu cok onemli, sag fari gordugun anda donmeyi durdur. sonra yine direksiyonu gaz vermeden duzlestiriyorsun. (iki tur genelde) ve sonra sag arka lastigin kaldirima degene kadar geri geri dumduz gidiyorsun. merak etme eger sag dikiz aynanda diger arabanin on sag farini goruyorsan carpmazsin.

lastigin kaldirima degdigi anda duruyorsun, ve direksiyonu tam yon saga ceviriyorsun yine. bu sefer sol dikiz aynandan bakip, kaldirim ile senin arabanin lastigi arasinda biraz pay birakman lazim, o yuzden yaklasik bir el uzunlugu kadar mesafe kalana kadar ileri gaz vermelisin. bu cok az bir miktar ona gore. dikkatli gaz ver. aradaki fark arabanin parki bittiginde kaldirimdan ne kadar uzakta olacagini belirleyecek. ceza yiye yiye bir haftada 1cm mesafe birakmayi ogrendim ben, ilk parklarinda artik idare edersin.

bu etap da bitince direksiyonu tam yon sola cevirip arabayi duzlestir.

eger bir onceki etapta arka lastiginle kaldirim arasinda cok mesafe biraktiysan birkac kucuk manevra daha yapman gerekebilir yaklastirmak icin arabayi. onun disinda bu yontem ilk basladiginda eger park edecegin yerin onundeki arabanin arka tamponunu kor noktana getirirsen ve geriye duz giderken sol dikiz aynanin bitis cizgisinde arkadaki arabanin uzak farini goruyorsan her boyutta araba icin her zaman ise yarayacaktir. dikkat etti isen hicbir zaman araba hareket ederken yon degistirmiyorsun, hep araba dururken tam tur ceviriyorsun. zamanla arabanin enine boyuna alistikca zaten dogal olarak hareket ederken direksiyonu oynatacaksin.

büyük bir vitrin camının önünde parket. böylece park ederken vitrin camındaki yansımadan arka arabaya ne kadar yaklaştığını, ön arabaya vurmana ne kadar kaldığını öğrenebilirsin.

bu soruyu sormustun zaten daha once, pratik yap artik bence..

Kural 1: Aynalar yalan söyler. Aynadan yansıyan görüntü hem mesafe, hem de yön algısını yanıltabilir. Örneğin arkandaki araç sana dikiz aynanda göründüğünden en az 2metre daha yakındır. Geriye manevralarda her zaman arkana dönerek kullan.

Kural 2: Aracının manevra kabiliyetini öğren. Hiçbir araç olduğu yerde tur atmaz ve farkı araçların farklı dönüş çapları vardır. Aracının ne kadar mesafede ne kadar döneceğini iyi öğren.

Kural 3: Park daima geri geri gir. Yön kontrolünün gidiş yönünün tersinde olması aracının manevra kabiliyetini ciddi biçimde artırır. Böylece park etme işlemini daha az manevra ile tamamlayabilirsin.

Kural 4: Park etmekten korkma. Yolu da tıkasan, bir yerlere de çarpsan tam olarak park etmeyi ancak pratikle öğrenebilirsin. Perk etmekten kaçınmak saece park etmeyi öğrenmeni engeller.

Park etmenin teorisini kavramak için bilgisayar oyunları ya da uzaktan kumandalı oyuncak arabalar kullanabilirsin. Örneğin eskiden oynadığım Carmageddon'da yarışı bırakıp arabayı parkur boyunca bol bol bulunan(yarış şehir içinde ve pek çok park etmiş araba mevcut) park yerlerine park ederek bayağı eğlenirdim. Araba kullanmaya başladığımda bu eğlencenin aslında iyi bir pratik olduğunu farkettim.

geri geri paralel park ettigini varsayacak olursak, ondeki arabanin 50-60 cm (bir kol boyu) yaninda ve arka koltuklarini ondeki arabanin tamponuyla ayni hizaya getirerek duruyorsun (sag sinyalin de acik bu arada). tamamen saga kirip araba yolla 45 derece yapana kadar geri geri park alanina giriyorsun. 45'den itibaren tamamen sola kirip dikkatlice tamamen giriyorsun.

200 ü biraz arttırın derim.350-450 aralığında armanidan bişiyler bulabilirsiniz.

şunu al diyemem ama Nacar marka saatlerden uzak dur derim.

takım elbise giyen biri için içi siyah sade kordonu deri olan saat olmalıdır.klişe ama doğru olanı ve yakışanı budur.

www.esprit.co.uk

dediginiz fiyatın uzerinde de tip olarak ben begendim.

fossil in cko guzel saatleri var. pesin 150-180 gibi alabilirsinz

seni sectim pikacuu: www.alisverissaati.com
fiyati fazlaymis ama iste bu tip bi sey olabilir :s
- rakamlari yazmayan, centik seklinde ya da roma rakamlari'
- fonu siyah olmayan. ( siyah daha guzel ama azcik karanlikta gormesi zor oluyor.))

www.saat.com.tr
benim bir yıldır, günlük olarak kullandığım saat. kayış isteğe göre metal de seçilebilir ancak orjinal deri kayışı her türlü kıyafete gidebilecek, şık birşey. ilginç bir sistemi de var. fiyatı sitede fazla uçuk verilmiş, 800 milyon filan değil. neticede geçmiş sezon ürünü.. ben geçen yıl 400 küsür milyona almıştım, şimdi ise sizin verebileceğiniz aralıkta bir fiyata düşmüştür diye tahmin ediyorum.

jacques lemans ın modelleri çok güzel. öneririm. aklınızdaki fiyata yakın bulabilirsiniz saırım.
www.koysepete.com

esprit bu konuda gerçekten tavsiye, hem modelleri güzel hem de fiyatları makul.

marka onemli deil sekil ve kullanis onemli derseniz tchibo'nun yeni temasindaki saatleri tavsiye ederim.

ilk once siz begendiginiz bir saatin linkini verirseniz, esinizin zevkini daha rahat anlamis oluruz. daha dogrusu ne tur saatleri begenmedigini :)

örnek vereyim o zaman. mesela ben dikdörtgen,sade,daha ağır modelleri beğeniyorum. şunun gibi:

www.alisverissaati.com

ama o daha spor, kronometreleri filan, karışık, biraz kaba modelleri beğeniyor:

www.alisverissaati.com

ama bu adam sürekli takım elbise giyen biri. ve illa deri kayış istemiyorum diye ısrar ediyor. ne yapmalıyım?

siyah celik kordon ile durum kurtarilabilir belki;

www.saatkuz.com

urun.gittigidiyor.com

www.ucuzu.com

urun.gittigidiyor.com

seiko derim başka da bir şey demem.. şu model ve benzerlerine bakabilirsiniz.
www.alisverissaati.com

aslında siz seiko modellerine iyice bir bakın bence.
kişisel olarak nacar, quantum, swatch falan pek tavsiye etmem. ayrıca armani vb gibi saat dışında mallar üreten markalardan da uzak durmanızı tavsiye ederim.

tabii saat zevk meselesi ama ben nautica nın saatlaerini beğenirim hem spor hem de takım elbiseyle giyilebilir. fiyatı da sizin dediğiniz aralığa uygun..

yasa bağlamında bilemiyorum ancak islami her türlü reklamına kimse ses çıkarmıyor o malum.

hristiyanlar da biraz örtülü ilanlarla reklam veriyorlar, misyonerlik çalışmaları bağlamında. isa mesihin hayatı, (ramazan ayında) oruç temalı vs. (gazetelere olduğunu belirteyim, zira anlaşılmamış gibi)

kamu ahlakı gözetmen mühim değil birazcık kaşıyan bir temayla çıkarsan ortaya "bu milletin yüzde doksangdogguzu müslüman hülayn" nidaları arasında ana haberlerde linç edilirsin.

sırtında arapça allah yazdığı için katletilen insanlar oldu bu ülkede. (bkz: oğuz atak)

reklam panoları belediyeye bağlı. belediyenin ahlaka mugayir olarak gördüğü mayo reklamlarını kaldırttığını biliyoruz, bu nedenle de ingiltere'deki gibi büyük olasılıkla allah diye bir şey yok. şimdi bırakın endişelenmeyi de yaşamaya bakın yazmak pek mümkün görünmüyor. öte yandan bu tamamen yasal.

topbaş görüp KALKSIN derse isterse cami reklamı olsun, kalkar.
şahsi bir şey yani.

tamamen belediyelerin keyfine kalmış bir uygulamadır. islami bazda gördüğüm açıkhava reklamları ise vakıf ve derneklere ait olanlar(sanırsam bazı vergilerdende muaf oluyolar). ama hristiyan bir kuruluşun billboard kiralayıp istediği görseli koyması sanırsam mümkün değil. bu yasallıkla alakalı olmasa bile belediyelerin kendi bünyesinde oluşturduğu birimlerce bir şekilde engellenir. misal istanbulda kentsel tasarım müdürlüğü karar veriyo diye biliyorum.
eğer allah yoktur gibi bir görselle reklam verirseniz bir daha bu ülkeye turist vizesiyle bile girebileceğinizi sanmıyorum. ama diğer yanda kız arkadaşınızla kavga edip "selma seni seviyorum!", "hastayım hasta!" gibi görsellerle reklam verebilirsiniz. ama en çok hassasiyet kadın görsellerinde. ab bu konuda yasakları yavaştan uygulamaya başlıyor. cinsiyetçiliği ve seksizmi körüklüyor diye. ama tr de bu tarz bir bilinçle yasaklanmıyor :)
birde %100 yabancı dilde olmaması lazım diye bi geyik döner ama sanırsam söylentiden ibaret...

ayriyeten, çok para lan. keyfi ilan mı verilir.

türkiyede öyle ilan vereni lüleden emerler valla..

Öğrenciler arasında Çinci olarak geçmektedir efenim ismi. Belki yardımcı olur :)

Tarif ettiğin yeri anladım ama adını çıkartamadım, internette "Great Hong Kong" diye geçiyor sanırım adı. Ben internet sitelerine rastlamadım. Tel no'sunu veriyim, olmadı açıp sorarsın; 0212 252 42 68
Hakkında da şöyle bir bilgi var eğer aynı yeri bulabilmişsem;
"Taksim’den Gümüşsuyu’na doğru inerken sağda. 12 senelik bir geçmişe sahip. Hong Kong mutfağından örnekler bulabilirsiniz.
Pekin ördeği ve acılı ekşili çorba tavsiye edilir. Deniz mahsülleri, karides, balık ve ıstakoz özel hazırlanmış soslarla servis ediliyor. Hafta içi hergün açık büfe var. Servis saat 12.00’de başlıyor. Saat 14.00-16.30 arası ara verildikten sonra, 23.30’a kadar akşam servisi var. Fiyatlar kişi başı ortalama 20-25 milyon lira arası değişiyor. Set mönülerin fiyatı daha pahalı. Bir kişilik set mönü 58-115 milyon arası değişirken, 10 kişilik set mönü 280-420 milyona kadar çıkabiliyor. Dekorasyonunda kırmızı renklerin ağırlklı olduğu mekan, iki katlı. Uzakdoğu müzikleri çalıyor. Otopark yok. Kredi kartı geçiyor."

"yiyebildiğin kadar sushi" vardı orada bir ara, erkeklere 45, kadınlara 35, çocuklara 25

alakasız birşey ama orası ile ilgili bir anımı anlatmak istiyorum. bayağı bir zaman önce oraya gitmiştim ben. lokantanın mat camdan bir asma tavanı vardı. bu asma tavanın içinde yanan floresanlar tarafından aydınlatma sağlanıyordu. yemek sırasında ışıkta bir değişme farkettim. yukarı baktığımda birkaç farenin bu can tavanın üzerinde dolaşması sonucu karagöz hacivat gibi bir görüntüye neden olduğunu görerek yemeğime devam etmiştim.

fareden bişi olmaz, böcekli anısı olan varsa anlatsın:)

"he de hacı" var böcekli.
sene 2000. eve yemek gelmişti. allahtan alüminyum muhafazasından çıkarma huyum var.
patatesi tabağa başaşağı ettim ki, kulağı kuyruğu kaşı gözüyle tastamam bir hamamböceği..pişmiş, pırıl pırıl. aradım "gelin alın böceğinizi paramı getirin" diye. paramı getirdiler bir de "etler kalsın isterseniz" diye pişkinlik yaptılar, "sen ye" dedim, "ben niye yiyeyim böcekli şeyi".

bir daha da oradan yemedim.

buyrun size böcek.

elektrokimya olayina gir, pil yap, kimyasal karisimlarla elektrigi ilet maddelerin iletkenliklerini karsilastirirsin boylece.

www.biltek.tubitak.gov.tr

sabun yapabilirisniz.. katı sabundan sıkılıdıysanız, sıvı sabun yapabilirsiniz.. gliserini ayrıştırmayacaksınız hepsi bu..

nitrik asit ile gliserini birleştirmeyin de ne yaparsanız yapın..

limonla ipod şarj etme falan vardı. geliştirilebilir belki.

kırmızı bir düğme yapın. kitle imha silahı yaptım, düğme de tetik deyin. basanların ismini "insanın kimyasında var predatörlük" başlığı altında not alın. (lisede kimyam zayıftı evet).

en klişelerden biri de , elektroliz.
suyu ayrıştırın , sonra oksijen ve hidrojene çakmak tutun.

pdf olup olmadığından emin değilim ama kaydeden makinalar var. bilgi copy yapıyordu bunu sanırım.

bizim ofisteki xerox yapıyor bunu mail bilem atıyor istediğin kişiye..

xerox workcentre fotokopi çekme düğmesiyle mail atar, o mail pdf olarak gelir.

ister fotokopisi çekilsin isterse çekilmesin her türlü dosyayı ıvır zıvırı konur sokak 9/4 418 18 82 de pdf yada jpeg olarak tarayıp ister tek tek ister tek bi biçimde hafızaya atabiliyorlar

yogurtlu gibi biseyse marinara sosu olabilir. ilgili baslikta salcali olur denmis ama benim yediklerim beyazdi. bizim haydarinin daha sulusu gibi. bilemedim sizin sordugunuzu.

Genelde fırında yapılan yemekler için başemal sos kullanılır ama sanmıyorum böyle birşey olacağını.

salçalı değil kesinlikle soğanlı sütlü gibi bişeydi ama bilemedim. bir isveçte bir de burada iyi bir restoranda ızgara somonun yanında gelmişti. süperdi.

Soğan süt ise beşameldir o zaman. Sen yine de yap bak tadına. Ya da yapan biryerde ye önce.

sosun adı Quarkdip. Google yardımcınız olsun.

mp3 playerlar icin (bkz: sennheiser)

kulak ici kulaklik'larda bahsediyorsan sennheiser derim.

kesinlikle sennheiser. biraz para sayarsin ama sonra memnun olursun. ben philips'ten gectim sennheiser'e kulaklarim bayram etti. aradaki farki hissedebiliyorsun.

phillips olanlar gerçekten çok iğrenç. sennheiser fena değil ama bu işin asıl piri eytmotic, sleek audio vb dir. www.hifiheadphones.co.uk

(bkz: pioneer se cl30)

walla ben anamın danamın tapularına varana kadar herrrrseyinin belgelerini goturmustum. arabalarin ruhsatina kadar yani, bordro falan.

gerci ben J1 icin basvuruyordum. bakmamisti bile hatun. saniyorum biseyden iskillenmisse son olarak soruyor o belgeleri.

Ben hem turist vizesi hemde calisma vizesi icin basvurmustum ikisinde de goturdugumu hatirlamiyorum. Zaten zincirin zayif halkasi o belge ise reddedilmezsin o belgeyi gondermeni isterler en kotu.

Sigorta yoktu da tapu mapu banka hesabi cart curt hersey vardi. Mulakatta sormadilar bile. Sadece standart form, resim ve pasaportu aldılar. Bu arada vize acil lazımsa onayı aldıktan sonra "süreci hızlandırabilir miyiz" diye bir soru sorun kırmızı bir kart veriyorlar UPS masasına götürmeniz için.

vize için olmasa bile sigortayı mutlaka yaptımak lazım. amerikada eşim alerjik bir reksyon geçirdiğinde hastaneye gitmek zorunda kalmıştk. acilde muayene ve iki antihistaminik iğnesine 1000 dolar para veriştik. sigorta 950 dolarnı karşılamıştı. aklınızda olsun

hayat cok garip :s hıc bır evragımıza el ya da goz suzmeden verdiler 10 yıllık.

valla eğer annesi de yanındaysa büyüse de almayın derim. bizim eski evin bahçesindeki kediler 2-3 yaşındayken bile annelerinden süt emmeye çalışırlardı. o yüzden annesinden kediyi ayırmak iyi bir fikir değil.

yok artık, 2-3 yaşında süt emmeye çalışan hayvanı zaten almam yahu artık o klinik vaka olmuş.

yani demem o ki istisnai durumlar haricinde belli bir süre muhakkak vardır. ben bu süreyi tahmin etmek yerine bir test mi yapsam diyorum var mıdır böyle bi şey hani yavruyu alıp götürmeye çalıştığımda annesinin umursamayacağı bir durum olur mu ki?

genellikle 2 ayda süt emmeyi bırakıyorlar, anne kedinin yavru süt emmek istediğinde onu iteklemesinden anlayabilirsin. bence ayırma ama anasından yazık.

şarpentörcüğüm ayırma diyorsun ama anası itekliyor, baba zaten yok, kim baksın bu kedilere? yazık değil mi?

yani eğer hayvanın yaşama ihtimali düşük, yoğun trafikli, köpeklerle dolu filan bir yerde yaşıyorsanız alın, zira ölecektir büyük ihtimalle o hayvan. ama daha korunaklı bir ortamdaysa annesiyle birlikte bakabilirsiniz bahçede.

yok malesef apartmanın kaldırımla sınırı var, ben de o sınırda, demirlerin arasından geçip kaldırıma çıktığında gördüm zaten kendisini. işlek bir caddede evet, yavru sakata gelebilir orada. caddenin diğer tarafındaki parkı mesken tutmuş 4-5 köpek de cabası.. kafaya koydum eve getircem ama anasına da doysun, alacağını alsın istedim işte.

ben kediler 6 haftalikken sutten kesiliyorlar diye biliyorum. ya da annelerinden ayrilabilirler. yani ayrilirlarsa sorun olmaz seklinde de olabilir, emin olamadim simdi. zaten bu cevap da bi boka yaramadi.

6 haftadan sonra kuru mama yemeye başlayabilirler. test demişsiniz de,yavruyu bir süreliğine alıp,hazır olmadığını anladığınızda geri bırakacaksınız anladığım kadarıyla,böyle bir durumda anne,yavrusunu kokusu değiştiği için reddedebiliyor,benim tavsiyem bir kaç hafta beklemeniz-annesi yanındayken nisbeten daha güvenlidir- daha sonra hala istiyorsanız alırsınız.

anası iteklemeden alma işte, kadın "hadi yavrum benden bu kadar" deyince alırsın o da 2 aya tekabül ediyor aşağı yukarı..

@october swimmer: yok yok test dediğim anlık yani, yavruyu kucaklayıp götürürken anası "aman çok da tın" tadında takılırsa problem olmaz diye düşündüm, doğruluğu var mıdır yoksa yaşı kaç olursa olsun anası müsade etmez mi merak ettim.

@bulantı: anasının iteklediğini gözlemleme imkanım zayıf malesef, süreye bakıcaz mecbur. 6-8 haftadan sonra ayrılabileceği belli oldu artık okidir. peki bu hayvanın şu anda kaç haftalık olduğunu nasıl anlarım ki? gözler falan tertemiz ama ufak görünüyor baya, 15 cm falandır gövde uzunluğu (kafa ve kuyruk hariç).

önüne kuru mama koy, yiyebiliyorsa en az 6 haftalıktır. 1-2 hafta daha bekler evlat edinirsin sonra

şimdi annesi senden korkarsa,her ne kadar içi yansa da tepki veremeyebilir sen evladını götürürken:)(biliyorum birazdan hep birlikte ağlayacağız)
gözleri açıldıysa ve annesiin kuyruğuyla ya da varsa kardeşleriyle oynamaya başladıysa en az iki haftalıktır.

en az iki aylık derler. çok erken ayrılırsa anne sıcaklığını yeteri kadar hissedemediği için hırçın olurmuşkdiler. en azından benim 10 yıl baktığım kedim öyleydi. bu arada ben onu tek başınayken gözleri daha açılmamışken sokakta bulmuştum, annesinden ayırmamıştım..

valla benim de canım çekti be; ankarada yapan var mıdır?

edirneye gelebilirsiniz :) zira son zamanlarda çok moda oldu bu olay.millet üşenmiyo istanbuldan geliyo

beşiktaşta bi yer var can ciğer diye bence orası iyidir. ama anadolu yakasını bilmem...

ha tabi, hiçbiri edirnedekilerin yerini tutmaz o ayrı :)

ulen yine ben sordum ben buldum. ataşehirde ata bloklarının altındaki çarşıda var. fena da değil..

yüselcitili bir ses sisteminde birden fazla kabinde dinleme imkani var. yapilmasi gereken tek cikisi ya hazir bir adaptör ile ya da sizin hazirlayabileceginiz bir aparat ile cok kanalli hale getirebilirsiniz. tabi ki kanallar ses olarak ayrilmayacak olasalar da, siz ses sisteminizin tüm kabinlerinden calinani dinleyebilirsiniz. tabi olayi biraz daha teknik ugras hale sokarak uygun bir igne ve pikabin düzenegi ile oynayarak streo hale de getirmek mümkün. bunu bir elektronikci halledebilir.

pikap preanfisi yada onu içeren bir amplifikatör gerekli. pikabı buna bağlıyorsun, bundan çkan line seviye voltajlı çıkışı ses kartının line girişine takabilirsin. aslında pikap iğnesi çıkışı normalde streo'dur neden mono çıkışın var anlamadım? eğer kablosu koptuysa servisi tamir edebilir.

Evde stir fry usulunde bir yemek yaparsan onda cok guzel kullanilir mesela.

Keklerde ve kurabiyelerde kullanılıyor, google'da tarifleri var...

bira ve gazoza aroma yapar ecnebiler bunu. özellikle biraya gazoz muamelesi yapılacaksa denenebilir. tavuğa yakışır ama katmak her babayiğidin harcı değildir. miktarı tutturanla evlenilir.

bir yemek kasigi bala 1 cay kasigi zencefil karistirinca oksuruge, bogaza cok iyi gelir der aktarlar bir de.

sushi yanında yediğimi hatırlarım..sushi..nyse

ıhlamura falan katılır. tat verir, boğazı yumuşatır, güzel olur.

meyan kökü ve tarçınla birlikte iki taşım kaynatırsan soğuk algınlığına iyi gelir.

Afrodizyak etkisi de var yanılmıyorsam ehehe. Peder bey düşünceli adammış.

antiemetik yani kusmayi önleyici ve bulantiyi kesici özelligi de var...kemoterapi gören hastalara verildigi vardir.

farklı sushilerin tadları karışmasın diye arada yeniyor. ben beraber yiyorum yinede güzel oluyor. bir de öksürüğe balla karışırılıyor.

alerji nin kalıcı tedavisi çok zor (uzun süreli ve garantisiz demek istedim) ve tutmayabiliyor malesef. antihistaminik veya kortizol ile geçici tedavi mümkün fakat onu da hayat boyu kullanmak gerekiyor. eğer eşinizin durumu ciddi ise kronik bronşite ve daha ciddi hastalıklara çevirme durumu olabilir asıl risk o zaten. ben de bir kedi sever olarak durumunuzun çok zor olduğunu düşünüyorum ama insanın sağlığı daha önemli..

Evcil hayvan tüylerinin nefes darlığı yaratması olayı bende de vardı. Alsancak Özel Sağlık Hastanesi'nin yan tarafındaki bir alerji doktoruna (branşı tam olarak neydi hatırlamıyorum zira 10 seneden fazla bi süre geçti gitmemin üstünden) gitmiştim. Şu anda mümkün olmasa da yakın zamanda ismini ayrıca öğrenip mesaj atabilirim ama tabi hala orda mıdır bilmiyorum. Gerçi o civarda bir çok alerji uzmanı var.

Alerji teşhis ve tedavisi uzun süren ama herhangi bir zorluğu olmayan bişey. (Yöntemlerin benim tedavi olduğum döneme göre daha gelişmiş olabileceğini unutmamak lazım) Teşhis için alerji sahibi kişinin dirseğiyle bileği arasına şeker ilaçlarında kan numunesi almaya yarayan iğneli sisteme benzer bi sistemle yaklaşık 20 delik açılıp (bu işlem kesinlikle can acıtmıyor, tırsmaya gerek yok) her birine alerjiye sebep olduğu bilinen farklı bir madde sürülüp yarım saat beklendikten sonra vücudun farklı maddelere verdiği tepki seviyelerine göre aşı hazırlanıyor. Bu aşı alerjinin şiddetine göre periyot ve sürelerde olunuyor. (Örneğin ben ilk 3 senesinde haftada 1 olmak ve sonradan seyrekleşmek üzere 5 sene boyunca aşı oldum - neredeyse nefes alamayacak hale geliyordum)

Alerji olayının tehlikesine gelince, benim gittiğim alerji uzmanı da yüksek dozdaki nefes darlığının üzerine gidilirse (yani tedavi olunmayıp kedi köpekle haşır neşir olunursa) astıma çevirebileceğini söylemişti ama tekrar hatırlatayım, yazdıklarımın hiçbirinin hiçbi şekilde bilimsel bi yanı yoktur.

Ancak şunu söylemekte yarar var, tan vakti'nin de söylediği gibi tedavinin kalıcı olmasının veya alerjiyi %100 geçirmesinin hiçbi garantisi yok, hatta genellikle çok azalmış olsa da alerji tedaviden sonra da devam ediyor. Örneğin benim halen bir miktar nefes darlığı şikayetim bulunmakta. Kalpsiz gibi görünmek istemem ama en azından tedavi boyunca kedinizden ayrılmanız eşiniz için daha yararlı olabilir. Tedaviden sonra da "nasılsa tedavi oldu" diye alerjinin üstüne gitmemek lazım.

capa da feyza erkan hoca var. bu islerin piridir kendileri. onu bir ziyaret edin derim.

şimdi ben de kedileri çok seviyorum ama muhtemelen bilgi eksikliğinizden dolayı çok yanlış düşünceler içindesiniz...

bilmediğiniz şey şudur ki, allerji öyle grip, nezle, su çiçeği falan gibi bir şey değildir.tedavisi neredeyse yoktur... ancak, dikkat etmek ilaçlarla bastırmak gibi şeyler vardır. siz sanırım iyi bir doktora gitmeyi, doktorun eşinize 2-3 ilaç yazmasını, eşinizin birkaç ay bu ilaçları kullanmasının ardından allerji sorununu ömür boyu çözmeyi falan bekliyorsunuz?

yukarıda arkadaşımız olası tedavi yolunu söylemiş, 2-3 senelik bir aşı tedavisi var (tabii arada yine kortizonlu ilaçlarını da kullanacak ve dikkat edecek) onun da garantisi yok, işte bir ihtimal düzelebilir ya da daha iyi olabilir... hadi diyelim daha iyi oldu, yine de önceden de olsa olumsuz etkileniyorsa kediyle aynı evde kalmak gibi bir lüksü olmayacak beklediğinizin tersine...

velhasıl yapmayın etmeyin... kedidir nihayetinde; büyütmeyin, eşinizin sağlığından önemli tutmayın... sokağa atın demiyorum, kedinizi bir aileye ya da iyi bakabilecek birilerine verin. aksi takdirde (tabii ki beni ilgilendirmez ama) eşinize karşı suçlusunuz ve hatalısınız bunun tartışması bile olmaz...

samimiyetimiz olmadığı halde böyle açık açık konuştuğum için de lütfen kusura bakmayın. bazen bazı şeyleri açıkça söylemek gerekiyor, başka türlü yeterince anlaşılmıyor...

ha bu arada... çok ararsanız size yaranmak için "tamam o zaman kediyi göndermenize gerek yok, şu spreyleri kullansın bi şey olmaz" diyen doktor da bulursunuz, emin olun...

ben yanlış anlaşıldım galiba.
Eşim tabi ki benim için kediden önemli, kıyaslanabilir mi?
Bizim iki kedimiz vardı, birini zorla , eşimden gizli gizli verdim.
Ama o kediyi verdikten sonra, alıp bakacagını söz veren insan,başkasına verdi arkadaşlar.
Neticede biz kedinin izini kaybettik, ve bana yalan söylendiginden şüpheliyim, başkasına verdim diyip, o kişinin şu an nerde oldugunu bilmiyorum deyip, sokaga attıgından.
İşte bütün bu olayların sonucunda alanında uzman bir doktora görünüp, tıbbi bir sonuctan sonra "evladım siz bu kedi ile yaşayamazsınız, bunu vermek zorundasınız" lafını duymak istiyoruz, bunu duymadan kediyi verirsek vicdanımız asla rahat etmeyecek.

Zaten rehberi acıp herhangi bir alerji uzmanına gitmememin ve buraya yazmamın sebebi de budur, sizin tavsiyeleriniz ve tecrubeleriniz ile, bana "tamam o zaman kediyi göndermenize gerek yok, şu spreyleri kullansın bi şey olmaz" diyen bir doktor degil de gerçegi söyleyecek bir doktor bulmak.

Kedigende alerji tedavisi uygulayıp kedi ile yaşamayı başardıgını anlatan insanlar oldu, bu konudaki fikirlerimizin kaynagı budur yani, bir umuttur, çünkü alerji herkeste farklı farklı oluyormuş,

Sözün özü, İZMİRDE, güvenilir, para yolmak veya bizi mutlu etmek için tedavi edecek degil, tedavi olma şansımız varsa, sağlıkla ilgili riskimiz olmayacaksa, bize yardım edecek bir doktor arıyoruz.

buna benzer bir sorunda ben yasadim. yavruyken aldigim kedi 1 yasina dogru yaklasirken bende alerji durumlari azmaya basladi. tabi ben nefes alamama durumlari ve gogsumde olusan garip agridan dolayi kalp rahatsizligim oldugunu dusunerek doktoruma anlattim durumu. o da bazi kan testleri yaptirdiktan sonra alerji degerlerinin 3 kati kadar fazla ciktigini gordu ve beni hastanedeki alerji uzmanina yonlendirdi(ankaradayim o yuzden doktor konusunda yardimci olamayacagim). sonuc olarak kediye, kopege alerjim oldugu ortaya cikti.

yaklasik 3 senedir devamli olarak her sabah alerin adli(buna benzer baska haplarda var örn;fexofen) bir hap kullanmaya basladim. tabi bende sizin gibi hassas davrandim. gercekten severek alacak ve bakacak birini bulamadigim gibi hayatta sokaga da atamam(tabi bir de kedide buyuk olunca isteyen sayisi azaliyor). ilk baslarda hap almama ragmen biraz sıkıntım gene oluyordu. ama bir sure sonra tamamen alistim diyebilirim. su anda hala evde kedim var ve deli gibi hasir nesir olmadigim surece alerjim oldugunu bile hatirlamiyorum. ancak kedisi olan bir arkadasimin evine gittigim zaman ilac falan fayda etmiyor gene bogulmaya basliyorum. bu konuda dikkat etmek gerekiyor. bilmiyorum belki de bende durum boyle oldu ve sizde olmayabilir. bir garantisi elbetteki yok.

ayrica bir durum daha basima geldi. kis gununde telefonla konusucam diye sokakta montsuz bir sure durdugum icin cok kotu bir hastalik gecirdim ve sonucunda acile yatirildim. koyduklari teshis ise bronsiyel astim oldu. nedeni ise ben her ne kadar alerji hapi kullansam da vucudumun alerjik bir halde oldugu gercegini degistirmiyor. kotu bir usutmeyle de bronsiyel astim etkisi gostermis. astim oldugumdan degil ama. kisacasi dikkatli olmak da gerekiyor. bu acile yatma durumlari oldugunda ayni hastanede baska bir doktorla gorusturuldum. o da bana sunlari anlatti ozetle;

"daha yeni, isvec'te ki bir konferanstan geliyorum. konu da alerjiler uzerineydi. orada cikan kadinlardan biri isvec'te alerji riskine karsi butun halki uyarip, cocuklarini temiz tutmalarini, sokaklarda, orada burada herseyle cok hasir nesir olmamalari gerektigini soyluyoruz. ancak gene de bir cok cocukta hala alerji olmakta. isin komik yani ise bu soylediklerimize uymayan en cok turk aileleri ve cocuklari oldu ve onlarda daha az alerjiye rastlaniyor(gene turk'e birsey olmaz mantigi biraz ama isin asli birazcik da cocukken herseye bulanip sonrasinda rahat etmekte geciyor). sonuc olarak onlarda tam ne yapilmasi gerektigine karar verememisler. o yuzden ben sana kedini at da diyemem atma da diyemem. ama kediyi evden uzaklastirmayacaksan dikkat etmen gereken seyler var. ortalikta tuy tutabilecek seylerden kacin. ortada cok fazla toz ve tuy tutacak sey olmasin. odanda halin varda onu kaldir. yatagina kediyi alma. hatta odana alma. vb."

biraz uzuncana bir yazi oldu ama umarim birazcik olsun yardimci olabilmisimdir.

dns problemi gibi geldi bana. dns ayarlarinda bir degisiklik yaptinmi?

bazen bende de oluyor kapatıp açıyorum bilgisayarı düzeliyor..

Kadınların dili diye bir geyik vardır.

Anadili Türkçe olan biri için, Latin alfabesi kullanmayan bir dildir en zor dil. Gramer yapısının benzerliğinden dolayı Japonca'yı da eleyerek, Çince diyorum. Konuğumuz olan bir Çinli, dillerini kendilerinin bile tam olarak öğrenemediğini söylemişti.

çince

fince çince yunanca die bi sıralama vardı sanki.

çince ve yunancaya katılmakla beraber arnavutçanın da çok zor olduğunu duymuştum ama bilmiyorum çok pis yemiş olabilirler beni.
diğer bi taraftan türkçe desem?öğrenmeye çalışıp çuvallayan çok gördüm, harf düşmesi ve sondan eklemelerin çok zor olduğunu söylerler hep.

yakın zamanda yapılan bir araştırmada en zor dilin fince olduğunu biliyorum. kaynak gösteremeyeceğim ne yazık ki.

Bir de şöyle bir araştırma var mıdır hiç:

Şu anadile sahip kişi için şu dilin öğrenilmesi daha zor şeklinde bir liste, ya da dillerin karşılaştırılması gibi...

ben fince, çince, arapça, rusça sıralamasını hatırlıyorum ama sanırım bu ingilizce konuşanlar için hazırlanmış sıralama.

bu son sorduğun soruda dilin akrabalık derecesinin ve farklı ailelerden dillerin o dile olan etkisinin önemi var sanırım. örneğin, ari dillerinden birisi ana dili olan birisi, ötekilerini çok zorlanmadan öğrenebiliyor. biz de kendimizi sıksak tatar türkçesi gibi dilleri bir latince'ye göre daha rahat öğrenebiliriz. yine arapça'nın da dilimize olan etkilerini düşünürsek arapça'yı da o kadar zorlanmadan öğrenebiliriz sanırım.

ama bunu istatistiksel olarak elde etmek biraz zor olur sanırım, çünkü dilin kullanımı olsun, tam olarak kaç tane dil olduğunu bilmeyişimiz olsun (bunu salladım, arada kaybolan diller de var çünkü) böyle bir araştırmayı kolay yapmaz. yine bu araştırmayı anlamak için dünyadaki türkçe dışında her dil konusunda bir fikir sahibi olmak gerek -ki bana çok zor bir ihtimal gibi geliyor. sallamak gerekirse, ben paramı zulu diline ve sümerce'ye koyarım

fince'ye katilmiyorum. en azindan turkler icin, ayni dil ailesindeyiz sonucta. ural-altay.

az önce dediğime göre, evet biraz daha yakın olması gerekir, ama fince ile türkçe, ural altay dil ailesi içinde iki ucu temsil ediyor. biz altayların en doğusundaydık, onlar ise uralların en batısında. yani çok da büyük bir kolaylık bekleme, zira duyduğuma göre 12'den fazla farklı zaman varmış (sallıyor da olabilirim)

tabii ki i$itme ve görme engelli (ikisi bir arada olacak, evet.) ki$ilerin konu$tuğu dil. nasıl konu$abildikleri hakkında hiçbir fikrim yok.

@arı maya: mayına basıp hem kör, hem sağır hem de dilsiz kalmış bir astsubay vardı, zamanın gn.kur.başkanı ziyaretine gitmişti. avcuna yazarak iletişim kuruluyordu kendisiyle, mors alfabesi gibi bir şey.

farsca bilen her dili ögrenir diye biliyorum ben de...ama dilin tabi söyle bir tuhafligi var, cok yönlü yani okumasi, yazmasi, konu$masi ve konu$ulanin anlanmasi olarak...eger bunlara göre bakilirsa her dilin zorluk derecesi degisir...örnegin ben yunanca konu$uyorum ama yaz desen micarim öyle yani

Allah Allah, kimse Fransızca dememiş? Küçükken hep Fransızca da aşırı zor diye bilir, beller idik. Bilmiyorum değişti mi ya da bizi mi yiyorlardı. Fransızca'nın da bisrü zorlukları varmış ama.

çerkesce diye duymuştum..

@cashkopat: o doğu$tan değil ama onunla anla$makta ne var. doğu$tan görme ve duyma dolayısıyla konu$ma engelli birinden bahsediyorum.

hangisi olduğunu bilemiyorum ama çince ile ilgili bişeyler okumuştum zamanında. bir çinli çocuğun normal bir gazeteyi okuyup anlayabilmesi için 12 yaşına gelmesi gerekiyormuş. japonca için bu 10 yaş civarına denk gelmekte imiş.

ermenice

anladığım kadarıyla, programa datayı başka bir programın çıktısından copy-paste ile aktarıyorsunuz.

Öncelikle, yapıştırma işleminden önce tüm hücreler seçilerek (ctrl+a), sağ tuşla "hücreleri biçimlendir" seçeneğinden "sayı" sekmesindeki "kategori" durumunu "genel"den "sayı"ya çevirmek faydalı oluyor. Çünkü excel bazen akıllılık etmek adına veriyi tarih gibi formatlarda algılayıp saçmalayabiliyor.

Bir diğer önemli nokta da, ham verinizin hangi sayı biçiminde olduğu. Bilgisayarınızda sayılar için nokta mı, virgül mü kullanıyorsunuz, buna göre veri anlamlı veya anlamsız oluyor. Excel, bilgisayarınızın ayarını esas alarak sayıları biçimlendiriyor. Eğer virgül ise, 1/10 sayısını 0,1 olarak, nokta ise 0.1 olarak algılıyor. Sizin örneğinizde dış veri ile bilgisayar arasında bu uyumsuzluk var gibi. Eğer durum bu ise bilgisayarın sayı biçimini değiştirmek gerekebilir.

copy+paste yapmıyorum direk "import to xls" diye çok güzide bir seçenek var.
yazılım ile bilgisayarın arasında bir sorun var ya da ben çok salakça bir hata yapıyorum diyecem ama o zaman yanlış yapsam bile kendi içinde doğru bir mantık olması lazım, tüm sayıların büyük olması durumu gibi halbuki gelişigüzel dalgalanma söz konusu sayılarda...

şu büyük sayıların hepsini bir yere toplayıp, tek kalemde 10^6 ya küt diye bölecek bir durum olsa çok güzel olacak. var mıdır bilmiyorum? yardım diliyorum??
elle yapmam imkansız [4x1000] lik bir şablon var.

selam. benim başıma benzer bişey gelmişti belki işine yarar. dış veri al yaparken import ettiğin kolonu number değil text olarak tanımla. sonra sheet üzerinde düzeltme imkanın daha rahat oluyor. örneğin noktaları replace all ile vigüle çevirebiliyorsun. o zaman rakamlara dokunmuyor excel.

@ galadnikov
verilen makro tüm şablon için geçerli olmadı. fakat belli bir yerde kümeleşmiş büyük sayıları seçip "çalıştır" dediğim de makroyu küt diye 10^6 ya böldü.

biraz daha geliştirilmesi gerekiyor bu formülün, kısmi olarak çözüm getirdi ama.

@ tan vakti
import ettiğim panelde öyle bir özellik var mı diye kontrol edeceğim.

herkese teşekkürler

anakartınız üzerinde ide girişinin olması yeterlidir. gerisi alacağınız performansla ilgilidir.

benim p3-450mhz/256MB ram'li pc'de dvd-rw var; dvd yazarken düşük hızları seçiyorum, dvd okurken ise hiç sorun çıkmıyor. ram'im bir ara 128MB idi, yine benzer performansı alıyordum.

edit: ama ben dvd-yazıcıyı 2 sene önce almıştım; siz de nispeten eski modelleri bulabilirseniz daha isabetli olur.(02.01.08 22:20)

hmm o zaman benim emektar da çalıştırır dvd'leri ama keşke IDE girişi nedir bir bilebilseydim :)

şöyle bişi; en.wikipedia.org

flash haber!!! dostlar sağolun dediklerinizi dinledik gittik teknosa'ya ama kutunun üzerinde yazan sistem gereksinimleri resmen uçmuş (1 ghz, 256 ram vs). görevliye de sordum ama benden daha cahil...öfff ne zor şeymiş kararsız kalmak hayır zperformansınzda değilim yazsın yeter ama alıp sonra elimde patlicak :(

sisteminizi yazsanız belki daha net bir bilgi verebiliriz.

pc'nin özellikleri:
pentium III 551 işlemci
196 mb ram..

buymuş özellikleri (pc'nin yanında değilim de!)

dvd medya okumak için yeterli gelecektir, fakat dvd filim izlerken veya dvd medya yazdırırken sıkıntı çekebilirsiniz.

hiç unutmam ilk aldığım dvd rom 250 mhz p2 işlemcide sıçmıştı. ondan sonra 750 mhz'ye upgrade etmiştim bilgisayarı çalıştıydı.