30 olmaya ramak kaldı ama ben yine de cevap veriyorum haddim olmayarak, cok daha fazla çalışıyor ne yazık ki.

Tam tersine o zamanlardaki halimin aptal olduğunu düşünüyorum. Şu an daha iyi çalışıyor bence.

34'ten bildiriyorum. Yok, çalışmıyor bence :/

36 evet kobuzchu'nun kafasının çalışmadığına katılıyorum

benim zehir gibi maaşallah, arap atı gibi koştukça açılıyorum.

Öğrenme hızım düştü zaman içinde yaş 31. Fakat artık daha iyi odaklanabiliyorum. Kişisel disiplinim daha yüksek, öğrenmeyi öğrenmiş vaziyetteyim.

Dil öğrenme kısmında sorun yaşıyorum yaştan ötürü ama bilimsel bir şeyi eskisinden daha rahat öğrenebiliyorum tecrübemden ötürü.

bence kafam 20lere göre daha iyi çalışıyor ama daha az odaklanabiliyorum. odaklanamama sorunum hep 'ne gerek vardı şimdi bu işlere' diye düşünmekten kaynaklanıyor.

İş: evet
Karı kız olayları : üssel olarak arttı
Girişimcilik: aklıma fikirler gelirdi artık gelmiyor. Daha az risk alıyorum.

daha iyi çalışıyor. 20'lerdeki halim karşıma çıksa adam yerine koyup bir konu tartışmam şu an.

Taurina artı 2

30 değil 24'üm fakat 18-19'la kıyasladığımda ciddi anlamda aptallaştığımı düşünüyorum. en azından kendi alanımda (okul, bölüm vs.) algılarım hala büyük oranda açık ve başarı düzeyim pek değişmedi ama genel olarak memnun değilim. daha fazla çaba harcamam gerekiyor anlamak için. eskisi kadar kıvrak değil zekam, çok bariz. daha yavaş çalışıyor. mesela 17-20 yaş arasında ingilizce bir metin okuyup da ne yazdığını anlamadığımı hatırlamıyorum. anlamını bilmediğim bir kelime ya da yapı çıkıyordu tabii ki ama "ne denmiş burada?" diye cümleyi tekrar okumama gerek olmuyordu. şimdiyse bazen "iyi ingilizce biliyorum" diyen birinin adı gibi bilmesi gereken kalıpları idrak etmekte bile zorlanıyorum. unutmaktan, pratiksizlikten değil - hemen her gün kullanıyorum ingilizceyi.

ama ben 18-23 yaş arasında yaklaşık 40 kilo aldım, çeşitli sağlık sorunlarım var ve b12 düzeyim tehlikeli derecede düşük. doktor şaka yollu da olsa (umarım?) "sen nasıl hayatta kalabiliyorsun bu vücutla" demişti bir kere. belki o yüzdendir de iyileşince falan beynimi geri kazanabilirim, bilmiyorum.

velhasıl durum kötü. vatandaş tepkili.

daha çok çalışıyor

Zehir gibi çalışıyor

35, insanların puştluğunu daha iyi görüyorum, bakışları, tavırları daha iyi analiz ediyorum. Tecrübe...

Gençler bilse yaşlılar yapabilse demişler. Bilge ihtiyar olunabiliyor galiba.

Özet %100 çalışıyor.

iyi veya kötü tecrübeler sayesinde kafam daha iyi çalışıyor.

çalışıyor.
*30'lar erken yahu, 50'lerde tekrar konuşalım.

Daha cok calisiyor, yazilimla ugrasmaktan zekam acildi.

Unide kaldigim derslere sasiriyorum, simdi geriye donsek 3.5la rahat bitiririm.
Bi ara issizdim iyice zekam dusmustu.

35'ten bildiriyorum, çalışıyor.

25 yaşıma göre bakınca, hem de zehir gibi çalışıyor. 25te biraz aptal mıymışım? ya da hülyalara mı dalmışım? bilemedim.

şu an 25 yaşıma göre 10 kat daha verimliyim.

yaptığım iş tüm gün hesap kitap modelleme, boş zamanlarımda programlama öğrenmeye çalışıyorum, bi yandan dil öğreniyorum.
henüz kafam almıyor moduna girmedim.

Çok bi fark hissetmiyorum ben.

20'lerin başından beri yaptığım bir işim var, tecrübem it gibi arttığı için daha bile iyi durumdayım gibi bi hissiyat bile var ister istemez.

Ama o zaman çıkan bi problemi 10 dakikada hallederken şimdi uuu bi saatimi alıyor gibi bi deneyimim yok yani.

Motivasyon derseniz ama evet o daha az sanki :D

yok maalesef. 20li yaşlarda bir şarkıyı bir iki kere dinlediğimde ezberimdeydi, şimdi milyon kere dinliyorum aklımda kalmıyor. okuduğum kitaplar da hakeza öyle, eskiden çok daha fazla şey kalırdı aklımda.

Daha iyi çalışmasının yanında insan sarrafı oldum sanıyorum. 40 larıma gelince bakalım nasıl gelecek şimdiki halim.

30 yaşından sonra hiç bilmediğin bir alanı öğrenmek zor, ama 10 yıldır üzerinde çalıştığın konuda çok daha tecrübeli ve iyi oluyorsun.

Çalışıyor ama eskisi kadar uzun sürmüyor. Sonuca varacak enerjiyi kendimde bulamıyorum. Önceden 2 günde yaptığım (kafa çalıştırması gerektiren) işleri şimdi 1 haftada zar zor yapıyorum.

31.

Yaş 30. Kafa çalışıyor ama yeni bir şey öğrenmek veya zihni yoran şeylerle uğraşmak daha zor oluyor. Geçen sene bir sınava girdim(toefl) ve beynim çatladı diyebilirim. İstediğim puanı aldım çok şükür. Bir daha girmek istemem çok uzun ve yorucu oluyor. Bir yaştan sonra insan böyle şeylerle uğraşamıyor. Tabi biraz da uzaklaşmakla alakalı. Beynin öğrenme hızı zamanla ve kullanmayarak yavaşlıyor.

20'lerin başında şu andaki kadar komplike işler yapmadığım için yorum yapmam zor ancak daha iyi çalıştığını söyleyebilirim.
tek sorun konsantre olmak. çetrefilli bir işe konsantre olurken gerçekten zorlanıyorum.

hem daha iyi çalışıyor hem de daha odaklı, daha kararlı

neredeyse 50'den bildiriyorum.
40'lı yaşlarımda çocuklar henüz mini miniyken bir ara aptallaştığımı hissetmiştim. Şimdi performansım arttı epey. Büyük kız 8. sınıfta ona ders çalıştırırken açıldım sanırım. Yeni bir dil öğrenmeye niyetliyim. Almanca ve ingilizcem var. Yeni kelime de öğrenebiliyorum. Ama örneğin eskisi kadar kolay şiir ezberleyemiyorum.

öss :) sorularını daha yavaş çözüyorum

Abi valla her ikisi de.

Hafıza konusunda mesela eskisi gibi değilim. Bazı şeylerin aklıma gelmesi zaman alabiliyor. Özellikle isimleri unutmaya başladım.

Ama sir gwain'e katılıyorum. 20 yaşımdaki beni alıp karşıma adam yerine koymam. Buna hayat tecrübesinden ziyade bilgi birikimi derim. Ama olayları yorumlama konusu bence birazda tecrübeyle ilgili.

geçenlerde gittiğim bi kursa hocamız bi test yapmıştı. orda 20lerin başındaymış gibi öğrenmeye açık olduğum çıktı. daha iyi düşünüp daha iyi analiz edebildiğimi farkediyorum. bi de yüzeysel değilim daha derinlemesine anlayabiliyorum. tabi bunların hepsi bi işe kendimi tamamen verince oluyor. sallıyosam hiç biri geçerli değil.

Abi tecrube ve bilgi birikimi acisindsn bakmayalim, o konuda zaten ilerlemis oluyorsunuz normalde:)

çalışmıyor net! eskiden zehir gibiydim hem hafıza olarak hem de pratik zeka olarak ama artık düşünmeye bile üşeniyorum.
Hayatın koşturmacası, eski heyecanı kaybetmek vs etkiliyor tabi ama teknolojinin de etkisi olduğuna inanıyorum. Hiçbir şeyi ezberlemek/öğrenmek zorunda olmamamız bi yana beynimizi saçma sapan görüntülere kullandığımız için dikkat dağınıklığı, odaklanamama gibi sıkıntılarım artıyor.

31 yaşında bir kadınım. Daha çok çalışıyor kesinlikle.

soruyu soran kişi beynin sayısal zekasıdan, problem çözmeden bahsetmiş.
daha çok çalışıyor diyenler tecrübelendiğinden bahsetmiş.
Zaman geçtikçe insanın sayısal zekası, problem çözme hızı düşer, odaklanma daha noktasal olur, çevre uyarılarına tepki azalır, dolayısıyla yorum da azalır. Tecrübe artar. Bu sebepten daha kalite sonuçları biraz daha uzun zamanda alır.
Soruyu bile anlayamamaları gerilediğine delalettir.

Kargo ucreti aliyorlar yaklaşık 15TL ordan kar ettiklerini düşünüyorum. Bide bonsai yetiştiriciliği bu öyle 1 ayda cok yetismez. Ayrica tohumlar da filizlenmeye bilir.

Fake bu işler

3 kağıtçı bunlar hep. Geçen annem söyledi. Dedim aman sakın bulaşma internette orada burada gördüğün şeylere. Sonrasında ufak bir araştırma yaptım.
sikayetvar.com bu tarz şikayetlerle dolu. Bilgilerinizi verirsiniz. Size uyduruk bir tohum paketi yollarlar. Her şeyi ücretsiz yazıyor ya şikayetlerden anladığım kadarıyla 35-40tl karşı ödemeli kargoluyorlar. Oradan da sakallarını alıyorlar sanırım. Siz tohumu ektim, çıktı bilmem ne derken 2-3 aya profili kapatır tüyerler.
Profillerindeki fotoğraflar da sahte. Sağdan soldan Bonsai fotoğrafları bulmuşlar, basmışlar sahte takipçiyi.
Profildeki yakasında marka adı yazan adam bile sahte, buyurun: eksiup.com

zamanında bi ziraat müh nden fidan yetiştiriciliği dersi almıştım. aldığım bilgiye göre tarım bakanlığı, onaylı cins meyve fidanlarını belli yaştan sonra direkt alıyor. yapacağın şey şu örnek olarak, fide alıp dikiyorsun, 2 yaşında aşılıyorsun ardından tarım bakanlığına satıyorsun. bu çok daha garanti bi iş. üstelik fidan olduğu için sık sık dikme olanağın var. yarım dekar yerde binlerce yetişir.

Isteddigi kadar besin degeri yuksek olsun bilerek ve isteyerek yemem. Bocegi gordugum yerde oldurum, Boceklerden nefret ederim.

''sofralık böcek pazarı'' öncelikle buna çok güldüm hakiki köy böceği :D
Karınca ve çekirge yedim. Karıncanın tadı berbat zehir gibi. Çekirge ise yoklukta gider cinsten. Baharatlasan yenilir yani.

Türk kültüründe böcek yemek yok. böcek yiyenler genelde yakın tarihinde bol bol savaş görmüş ve nüfusu çok kalabalık olan yerler. çinliler yer mesela, çünkü çok insan var. neyle doyuracaksın o kadar insanı :) Ama Türkiye'de yok. yakın zamanda olmaz da. salt mantıkla bakınca, kocaaa ineğin parçalarını yiyorsun, küçücük solucanı neden yemeyesin, ama işte, kültürümüzde yok.
çekirge eski dönemlerden beri yenen bir hayvan. yemek isteyen onunla başlayabilir.
bu arada, vejetaryen hiçbir hayvanı yemeyen kişi olduğuna göre elbette bu konuda da katıdır.

Vejetaryenim

Haram değil. Medine savunmasında da askerler çatır çatır çekirge yiyerek hayatta kalmışlar. Medinede de bir çekirge var sanırsın kuş. Bazen komple kenti basıyor. Yemicen de napcan? Konu çok güzelmiş bu arada, ilgiyle takip ediyorum.

Dünyada böcek pazarı büyüyor. Türkiye'den de böcek ihraç eden var. İnsan tüketimi için değil ama yem olarak böcek üreten yerler var.

Ben böcek yemedim ama salyangoz yedim. Sayılır mı? Sakız gibiydi eti. Gırç gırç ediyordu yerken. Ama kötü değildi, ahtapota benziyordu sanki.

Böcek yemek fikri bana pek sevimli gelmiyor. Yiyeceğimi sanmıyorum. Ama hayatta yemem diyemem. Et yiyen biri bence böcek de yiyebilir.

Medine savunmasında ya da başka olaylarda yenmiştir. Zaruri durumlarda haram kılınan şeyler bile tüketilebilir. O yüzden haram/helal konusunda bir ölçüt olarak alamayız. Ama bildiğim kadarı ile islamiyette böcek yemek kabul edilen bir şey değil.

Vejeteryan birinin tavuk ya da kırmızı et yemektense böcek yemeyi tercih edeceğini düşünüyorum. Böcek yiyen vejeteryanlar da çıkabilir. Ben öyle yapardım. Bir kilo kırmızı et üretimi için harcanan gıda, enerji ve suyu düşünerek vejeteryan olan insanlar var. (Ben de onlardan biriydim bir süre) Eğer bu kadar kaynak tüketilmese ete karşı daha sevecen olurdum. Böcek üretiminin daha doğa dostu olduğunu düşünüyorum.

Denemek için yedim evet. Çekirge ve (böcek değil ama) solucan yemiştim.

Çekirgeler iyi kızartılırsa ve boyutu çok büyük değilse gayet güzel oluyor. Cipse benziyor pişirmene bağlı olarak yağ çekmiş patates ile çıtır cips arasında tadı. Bazı çöl ülkelerinde uçan karides diyorlar. Ketçapla güzel gideceğini düşünüyorum. Parmak büyüklüğündeki çekirgelerin ise kanatlarının katlandığı kısımdan oldukça kıvamlı sarı bir sıvı çıkıyor, tavsiye etmem.

Solucan ise baya lezzetsizdi, onu kaynatarak yemiştim. Kaynatmadan önce 5-10 dakika suda bekletmek gerekiyor ki içindeki taş ve toprağı dışarı atsın. Yoksa onunla beraber taş ve toprağı da yersin.

Dini olarak bilemem ama bence yenmesi gayet mantıklı ve tadı güzelleştirilebilecek bir şey. Yani çekirgeyi yağda kızartıp üstüne tuzla ketçapla falan satsalar ben alır yerim. Ya da yumurtaya sonra da una bulayıp satsalar falan.

karides sayılıyor mu?

Bangkok'ta sokakta kızartması vardı tattım.

Ayrıca sırf böceği katır kutur yemek olarak düşünmeyin. Çekirge ve bazı solucanlar (mealworm) un haline getirilip de kullanılıyor. Mesela Almanya'da kıymasında böcek unu olan hamburger ya da pizza satılıyor marketlerde. Bence bu şekilde tüketmek çok daha uygun olsa gerek çünkü besin değerleri ve çevreye etkisi azalırken tadında çok büyük değişiklikler olmuyor.

tayland ta yemiştim. lezzetli idi. bir daha olsa yerim.

resim görünmüyor
hizliresim e mi yüklediniz?

"Artık ne tür varsayımlarda bulunmuyorsunuz?" demiş. Yani daha önce ne gibi varsayımlarda bulundunuz, eksik bilgiyle hareket ettiniz de ağzınız yandı diye soruyor.

daha önce yaptığın varsayımlardan artık yapmadıkların neler diyor. yani vazgeçtiğin önyargıların gibi.

bu sikimsonik IK sorularina fitil oluyorum. vazgeçtiğin önyargıların +1

girişte 1. tl verip geçiyorsunuz. Gün boyu takılabilirsiniz. Padokta atları yakından görebilirsiniz.

güncel fiyat tarifesini bilmiyorum. girişte parayı ödeyip, biletini alıyorsun. gün boyu içeride dolaşabiliyorsun. hava durumu nasıl olur bilmiyorym ama çok güzel bir piknik alanı var. koşu saatinden biraz önce gidip atları görebiliyorsun, sonrasında zaten koşular başlıyor.

giriş ücreti olduğunu bilmiyordum.veliefndiye özel herhalde.

kadınlara ücretsizdi sanırım.

Telli duvaklı ve aynısını yaşamış birisi olarak diyorum ki no problem..


Oldukça basit takması. Çok çok basit. Ama başka ortocu takar mi bilemem .

Sorun kendi ortodontistime 2 ay daha gidemeyecek olmam, başka ortodontiste mecburum :(

çok kolay, hiç sıkma canını. ama 2 ay beklemek son randevudan beri gösterdiğin gelişmenin iptali demek..

telaslanma hic. ben nerdeyse her hafta birini kiriyordum :) yerine yapistiriyolar yenisini.

takar bence baska doktor ya niye takmasin. allah korusun senin doktorun vefat etse n'olcak oyle kalcak misin?

gideceğin doktora mail at, kendi doktorunun iletişim bilgilerini ver. lazımsa arasın öğrensin. lazım değilse yapıştırır zaten. ayar vs yapmaz ama en azından ortalıkta sallanmaz.

Neden doktoruna gidemiyorsun bilemiyorum, fakat başka bir şehirde isen doktorunu ara ve durumu anlat. Bulunduğun şehirde tanıdığı bir doktor varsa yönlendiriyor ve o geri yapıştırıyor ve de para almıyor. Bu kadar basit.

Fakat rastgele bir doktora gidip de yapıştırmasını isteme kesinlikle. Büyük ihtimalle yapılan işi kötüler bilmem ne ve senin kafan allak bullak olur...

Şu anda yurt dışındayım ve gerilmemin bir sebebi de bu :(

Yenir bir sey olmaz buzlukta

40 gün geçmiş üzerimden ben olsam yemezdim

ben buzlukta etleri aylarca saklıyorum. donunca son kullanma tarihinin bi önemi var mı ki?

askerde 1965ten kalma etleri yedim günlerce soğuk zincir kırılmadığı sürece hiç bişey olmaz.

ye ye en fazla ölürsün.

yenmez, çöpe at.

Kedilere ver.

cuma günü 17 kasım 2018 skt'li hindi yedim. ölmedim.

dondurulunca son kullanma tarihi biraz daha uzuyor, o tarih normal soğutucuda muhafaza için geçerli

tabii rengi kararmışsa ve üzerinde mukus benzeri bir sıvı oluşmaya başladıysa durum değişir, bu durumda yenmez

yenir.

bir şey olmaz.

hatırlayınca ne olacak ki? anı yaşa geç işte. ölecez zaten.

Olecez kismini atlamisim ben ya.

Ben böyleydim. Sevmiyorum deyip kaçardım fotoğraflardan. Sonra babam öldü, o kaçtığım fotoğraflara bakınca çok sinirlendim. Şimdi her fotoğrafa girerim. Kendim çekmiyorum pek ama bir yerde fotoğraf varsa, dalarım hemen. Nasıl çıktığını takmayınca, sevmeme kısmından geçiyor insan. Aman, nasıl çıkarsam çıkayım, nedir yani, diyorum.

Arada bir çekip hatırlasak yeter. Önemli anlarda, yılda birkaç kez falan. Onun dışında bir etkinlik sırasında vs. devamlı fotoğraf çekinmek isteyen insanlara ben de böyle diyorum.

sürekli fotoğraf çekmek anı yaşamanın önünde ciddi bir engel olmaya başlıyor. tamam, hatırlayacak kadar fotoğraf çekelim zaten. ama sürekli çat çat fotoğraf çekme olayına karşıyım ben. ortayı bulmak lazım, her işin aşırısı zarar.

Hatirlamaya degecek bir hayat yasamiyorum. Aksine yaşadıklarımı unutabilmek, hatta hic bilmemek icin neler vermezdim.

Bir de bu boktan hayatin boktan anlarini olumsuzlestirmek hic isime gelmiyor.

Ben fotoğraf çekmeyi çok severim. Ama şöyle de bir gerçek var;

encrypted-tbn0.gstatic.com

ben ergenliğimde az fotoğraf çekiliyodum. pişmanım açıkçası geçmişte daha çok fotoğrafım olabilirdi.

Ben de normalde fotoğraf çektirmeye bayılmam, sırf bu yüzden ara sıra da olsa her sene birkaç kare fotoğraf cektiriyorum. Dediğin gibi ilerde donup bakmak güzel oluyor.

Ben de fotograf cekmeyi severim. Anilar guzel oluyor, su an bulutta 2013'ten bile fotograflarim var, arada bakmayi severim ama bu fotograflarda olmami gerektirmiyor. Kendim cekilmeden de oluyor gayet guzel.

Bence sorun değil. Benim çok az fotoğrafım vardır büyük bir pişmanlığım da yok. Sürekli fotoğraf çekmeye çalışan insanlardan da rahatsız olurum. Hadi fotoğraf çekelim diyerek muhabbeti bölüyorlar.

Ayrıca eski fotoğraflara bakmak beni hüzünlendirir eski fotoğraflara bakmadığım için sorun yok benim açımdan.

tipsiziz. bu yüzden 20 30 yıl sonra "sufafds yine tipsizmişim lan" demek istemiyoruz.

20-30 yil sonra iyice musmulaya doneceksin. Simdiki halini resimlerde gorunce vay be ne yakisikliymisim dersin o zaman.

Etrafı çekmeye bayılırım hatıra kalsın diye ama tipsizlik moral bozuyor, gerek yok.

Sismanlari model yapip katalog cekimi yaptiklari devirde tipsizim diye geri duruyorsunuz abi nedir bu..

Ben geriye baktığımda az sayıda olan resimlerimi bile gereksiz bulan biriyim. Zaten her Allahın günü gördüğüm suratın nesini kenara kaydedeyim. Bir de yukarıda biri bişey demiş ona sonsuz katılıyorum. Bu kendini çekme sevdalıları yüzünden bir yere gittiğimizde hayattan soğur olduk sürekli muhabbeti bölüyorlar. Asıl normal biziz abi :d

Ben tipsizim diye geri duruyor değilim. Tipsiz değilim. Anlamsız bulduğum ve fotoğraflara bakmayı sevmediğim için çekmiyorum.

İstemem. Geçmişi yaşamayı da hiç sevmem. Olmuş bitmiş işte..Eski fotoğraflara bakarak harcayacağım zamanı sevdiklerimle, çocuklarımla, torunlarımla geçiririm daha iyi :)

sevmiyorum lan.
ama zaten düğünde dernekte, aile toplantılarında bir yerde illa bi çeken oluyor. o kadar görünmez olamıyorsun.

o kaydettiği fotoları açıp bakan var mı allasen? binlerce foto var bilgisayarda, dönüp bakıyo muyum? hayır

08:30 - 17:15 / Bilişim / 40E

Yaş 28. Sigortacıyım.

8 saat. Cumartesi de var ama. 5 saat

08:00 - 17:30 / boyacı / 31

06:00-22:00/Bilişim/40

Bu aralar eve geldigim yok, yazilim 33

IT'ciyim (siber güvenlik danışmanı), sahada çalışıyorum. bazen 20 saat bazen günde yarım saat. 29 yaşındayım.

08:20 - 14:50, öğretmen, 25.

8.30 - 17.30. cumartesi değişken. Eğitim sektörü.

Edit: yaş yazmamisiz 22

09:00 - 18:00 / Bilişim / 25E

8.30-16.30. Yaş 26. Sağlık sektörü.

Ayda 8 gün 24 saat, doktorum, 26.

Günde 9 saat yılda ortalama 400 saat mesai. Mühendis 27

8:30-17:30/ Developer / 28

danışmanlık (mühendis) 8 saat

Haftada 38,5 saat, gunde 7,7 saat diye hesaplama var. ama bi gun uzun calisip ertesi gun erken cikma filan oluyor.
Genelde 9-17 arasi, cumalari ise 9-15. 29/isletme-proje yonetimi

08:00 - 17:00 / Memur / 28

10.30-18.30 yazılım 24

8.30 18.30 26 yaş. Oto yedek parça

Prizlerde toprak bağlantısı yoksa bu şekilde çarpar, eğer toprak bağlı değilse direkt ordan yürüyebilirsiniz.

Edit: Prizlerde dedim ama, tek bir prizde bile toprak bağlı değilse yine çarpar. Hepsini kontrol edin ederken.

statik elektrik bina tesisatı ile alakalı bişey değil. siz çarpılıyorsanız nerede yüklendiğinizi bulmanız gerek. mesela yerler halıflex mi? oturduğunuz sandalye veya kanepe poliester kaplama mı? örtü vs varsa malzemesi ne?

Yalınayak dolaş evde terlik giyme. Özellikle altı lastik terlik giyme.

Apartman eskiyse toprak hattı yoktur veya sizin dairede mutfakta sadece toprakla ilgili sıkıntı vardır. Dediğiniz gibi çarpılırsınız ve bazı elektronik cihazlar (ups falan gibi, üzerinde anakart vb. olan cihazlar) bozulabilir ve garanti dışı kalabilir. Elektrikçiyi çağırın ve apartmanda toprak hattı var mı yok mu ona baksın, ona göre keşif yapıp fiyat versin.

sttc +1

Elektrik kaçağı olsa, Tanrı korusun, sadece çıt ile kalmaz.

Fırın, metal evye, buzdolabı gibi metal yüzeylere dokunduğunuzda çıkan çıt sesi aslında bedeninizde birikmiş statik elektriğin topraklanma sesidir, aslında iyi bir şeydir. Bedende birikmiş enerji miktarına bağlı olarak sesi (ve bazen acıtma oranı) yükselir.

Sadece mutfakta değil, banyo musluğuna dokunduğunuzda da, herhangi bir radyatörün metal kısmına dokunduğunuzda da boşalır.

Yani evinizde bir sıkıntı yok.

Tecrübelerime göre en çok statik elektrik yükleyen şeyler şunlar:
- Plastik sandalye (özellikle bacakları yere sürttüğünde)
- Sentetik giysi, kazaklar, çorap, vs.
- Sentetik halı, yer döşemesi, vs.
- Tüylü dört ayaklı dostlarımız.

İkinci sınıf laminat parke kullanılmış yerlerde çok sık rastlanan bir durum.

topraklama sıkıntısı var gibi.

bant derim.

kedi tüyü toplayan ikeanın bir ürünü var bu işe yarayabilirurun.n11.com

O ölçüm olmamış. Çünkü 8 saat 45'te çalıştırdıktan sonra 50'yi ölçmeye başladığın anda evi 50 derecelik sıcaklığa getirebilmek normalden fazla çalışmıştır. Tabi %62 olmaz %52 olur atıyorum şimdi kafadan sayıyı. Ama o sayı doğru değil.

dış hava sıcaklığının aynı olduğunu farzedersen fark @alperz in dediği gibi ısıl atalete gitmiş olabilir. normalde ısıl olarak durgun durumda sadece dışarıya olan ısı kaybını sayaçta okumanız gerekirdi. ama sizdeki değer duvarın (hatta evdeki eşyalar) da ısıtılmasına yani ısıl ataleti kapsıyor. 10 gün 50 de çalıştırdıktan sonra bi 8 saat çalıştırıp tüketime bakın. ama dış hava sıcaklığı aynı olmalı. ayrıca alt ve üst komşular da evlerini düzenli olarak sabit sıcaklıkta tutmalı.


sıcaklık farkı (iç ve dış) arttıkça ısı transferi artar yani daha kayıp hızlanır, verim düşer. ayrıca kombilerin de verimli çalışma aralığı vardır. bazılarında ekonomik limit göstergesi de sıcaklık ayarında yazar. 50 derece civarında olan kombiler görmüştüm. bunun üzerine çıktığında verim düştüğü için dışarıya daha sıcak egzost gazı atılır vs.

yani özet olarak çoook faktör var. yaptığınız deney güvenilir değil.

Places to go

Gidilecek yerler

You are to come with us

Bizimle gelmen gerek

Nasa to select astranouts

Nasa astronot sececek

Bu sekilde anlamlari var ozetle.

gazete başlıklarında sıklıkla kullanılan bir kalıp, niyet içeren bir durumu anlatırken kullanılıyor. "will" ile haberi verdiği zaman niyet mi yoksa gereklilik mi ayırdını yapamayabilirken, "to + verb" dersen niyeti var, yapmak istediği için yapıyor anlamı katıyorsun.

dur örnek de buldum.

"Consider this scenario:

Thousands of scientists worldwide agree that the polar ice cap will melt, based on their careful observations, unless measures are taken to dramatically reduce emissions of so-called greenhouse gases.

How might the headline read?

POLAR ICE-CAP TO MELT

POLAR ICE-CAP WILL MELT

Does the polar-ice cap intend to melt? No. So the verb would be will.

But let's say a government plans to cut the budget of its environmental watchdog agency. That is their intention.

GOVT TO CUT BUDGET OF ENVIRONMENTAL AGENCY

GOVT WILL CUT BUDGET OF ENVIRONMENTAL AGENCY

There, the choice is less clear. Probably the infinitive, but not necessarily."

gazetecilikte böyle gazete ingilizcesine aşina olmayanlara garip gelebilecek çok kalıp var.

hatta sözlükte gerizekalının biri anadolu ajansının ingilizcesini eleştiren bir başlık açıp rezil olmuştu: (bkz: 11 ocak 2017 anadolu ajansı ingilizce haberi)

anadolu ajansının attığı başlıktaki ingilizce'de hiçbir sıkıntı yoktu mesela ama hiç yabancı haber okumayan özgüveni yüksek yarı cahil ekşici kardeşimiz ilkokul seviyesindeki ingilizcesiyle "oo nasıl yakaladım hatayı ama" diye düşünerek prim kasmayı hedeflerken kendini rezil etmişti.

haber basliklarinda yardimci fiillee atiliyor.
nasa is to olmuş nasa to

ilgili örnek,

yine haber başlığı
öldürülen şahıs bir kadın ama başlık şu: 35 year old woman killed near the highway. kadın öldürülen değil de öldüren kişiymiş gibi geliyor ama değilmiş işte.

kaloriferi sıcağa alıp ön cama verirsen buğu gider. cam da indirebilirsin azcık yan camlar için.

klimayı aç, soğuk sıcak çok farketmiyor. tam arada tut yeter. camlara ver. anında kurutur. kuruyunca klimayı kapatırsın. bi de havayı dışarıdan alsın, içeride sirküle etmesin.

arabanın kalorifer sisteminde u dönüşü şeklinde bir ok olur.
veya dışarıdan içeriye giren ok olur.

onu u dönüşü gibi olana getirirsen içerdeki hava döner ve durup dururken buğu oluşur.

dışarıdan içeriye giren oka getirirsen buğular kendiliğinden yok olur.

ben de klimayla çözüyorum

Ic sirkulasyon kesin kapalı olsun. Klimayi on cama. Ver. Yanal petekler de acik olsun. Cozdukten sonra 1. Kademede hep acik tut.

Ciddi bugu skrunu varsa muhtemelen eski ve yalitim soruni olan bir arac. Yalitim sebep oluyor buna. O yuzden klima yoksa diye dusuniyorum. Bas sicak kaloriferi gec. Ama ic sirkulasyon kesin kapalı olsun.

Bir tavsiye: traj jeli, köpük degil jel, jeli al cama sur bulasik sungeri ike. Bir iki dk bekle. mikrofiber bez ile sil. Lekesi cikana kadar sil. 3-4 gun asla bugu yapmaz.

Yukarıdakilere ilave olarak DH forumda çorabın içine silica kedi kumu koyarak buğulanma sorununu aştığını söyleyen kullanıcılar vardı.Denemedim henüz.Ancak benim araç yalıtım yönünden çok zayıf,klima vs mevcut.ancak kış aylarında buğu sorunu aıkıntısı mevcut.

buğu dediğimiz şey su buharı. yani bildiğimiz suyun buharlaşıp camın üstünde yoğuşmasından oluyor. yani neden olan şey su. araba camının buğulanmasının en önemli nedeni yalıtım falan değil, arabanın içinde buharlaşacak bir su bulunması. yağmur yağarken yürüyüp gelip arabaya biniyoruz. üstümüz başımız saçımız ıslak. e ufacık kapalı yere oturunca, hele bi de içeriyi ısıtınca ne oluyor o ıslaklık? buharlaşıp camda buğu yapıyor. yani istersen en löküs arabayı al, üst baş ıslak gelip binersen o cam buğulanır. iç sirkülasyon açıkken o nem bir türlü arabadan çıkamadığı için buhar oluyor zaten.

en hızlı çözme yolu klimayı soğuk olarak cama vermek. anında çözer. ama kapatınca yine buğulanır. üst baş kururuyana kadar yolu yok. sıcak hava vermenin pek faydasını görmedim. olsa olsa içerinin nemini bir an önce kurutmak için hızlı bir yöntem olabilir.

@kibritsuyu, dediğiniz doğru ama işte dolaylı yoldan yalıtımla çok alakalı. şöyle ki, vücut ısınız arabanın ısısından yüksek oluyor, verdiğiniz nefes de öyle. yalıtımı iyi bir araba dışarıdan soğuk havayı içeriye o kadar geçiremeyince sıcak soğuk farkı da oluşmuyor çok fazla ve buğu sorunu yeni ve yalıtımı iyi araçlarda pek olmuyor.

Japon arabaları veyahut eski Tofaş, R9 vb. araçlara bakın camlarından içeriyi göremezsiniz. Kaloriferleri de yeterli olmayınca iyice buğu oluyor.

Kalorifer yönünü cama ver (ya da çevir)

Son kademeye kadar aç, soğuk sıcak farketmez ama sıcak daha etkilidir.

Buğu giderilince fanı yeteri kadar kısıp kalorifer yönünü ön cam ve ayak konumuna al. Camı ısıttın ayağın da ısınsın.

Isı yeterlşyse 1 kademeye al ama asla kapatma, sıcaktan rahatsız olursan ısı ayarını ortaya al ılık yap.

Cama elini veya herhangi bir nesneyi sürme, camdaki buğuya dokunursan işler daha da zorlaşır.

şayomi.

ikisinin de hem tasarımı hem de fiyatı çok güzelmiş. ihtiyacım olmamasına rağmen alasım geldi.
Emie daha hafif olduğu ve renkli olduğu için ben olsam onu seçerdim.

benim cahilliğimden olabilir ama ilk linkteki markayı bilmiyorum. 2. ürünü ise black friday indirimlerinde amazon'dan 80 liraya almıştım. gayet güzel. ekstrem bir şekilde kullanmıyorsan 10000mah ve xiaomi yetecektir.

arkadaşın hepsiburdadan aldığı xiaomi sahte çıkmıştı. sahte satıyorlar demiyorum ama tedarikçisi bişeyler yapmış gibi görünüyor. alırsanız kontrol edin. internette kontrol için çeşitli adımlar var.

Şayomi tabii ki

soruya tam cevap değil aslında ama, xiaomi 20000 2c aldım, memnunum.
"kırk lira farkla büyük boy olsun ister misiniz?"

Xiaomi 10000 mAh v2 olanı var memnunum. Sanırım powerbank piyasasında da lider.

Ttec marka almada

xiami olan var bende 4 yıldır kullanıyorum tık demedi

tüm hareketli parçaları sökülür, akslar temizlenir, yataklamalar da yıkanır. parçalar yağlanıp tekrar yerine konur. yani temizlik ve yağ değişimi. değişebilecek tek parçası kapak contası. eğer çok eskiyse saat, hasar görüldüyse oring değişebilir.

Konuyla alakalı şu videoyu da izlemenizi öneririm: www.youtube.com

Temizlik veya yemek yapmak dışında alternatifin yok.
Gün biterken sinirin bozulmasın istiyorsan mecburen dışarı çıkacaksın

Ben dolap falan düzenlerim temizlikten daha çok sevdiğim birşey. Atılacak evrakları, kağıtları, giysileri, yiyecekleri ayırır geri dönüşüm veya ihtiyacı olanlara veririm. Başka hobilerim de var resim, müzik, takı falan gibi ama en çok sevdiğim şey düzenlemek. Evet biraz obsesiflik var :)

yaz tatilini planlayabilirsin
yapmak istediğin bi hobi vs, gitmek istediğin bi aktivite vs varsa araştırabilirsin
kitap sipariş etmek için kitap araştırıp yorumlara bakabilirsin. onları almasan da sepete ekleyebilirsin
alışveriş sitelerine göz atabilirsin
güzel eğlenceli bişey izleyeiblirsin
kitap okuyabilirsin
tembellik için önerim, bende işe yaradı:
yapman gereken işleri düşün, 5dk içince bitecek işler için hiç düşünmeden hemen kalk yap. uzun işleri sonraya bırak. bu şekilde küçük işler için düşünmeden yapma refleksi kazanacaksın. bu zamanla artacak, 1 saatlik iş de olsa üşenmeyecek duruma geleceksin.

Lego, origami gibi üretken olabileceğiniz şeyler yapın bence. Ufak tefek resimler çizip karakter yaratın. Eğer pcden kalkmıyorsanız bari pcde hobi edinin fotoşok,video edit gibi şeyler öğrenin. ben fotoşopla arkadaşlarımı uzaya gönderiyorum saçma sapan eğleniyorum kendimce. Müzik yapın. İyi müzikler keşfedin. Sihirbazlık gösterilerinin arkaplanlarını inceleyip 1 2 numara öğrenin. Kendinize pythondan bot yazın mesela. Günün sonunda bir şeyler yapmış olmak iyi hissettiriyor.

storytel

ülke?detaylı bilgi açısından daha yararlı olur!?ama dediğin gibi xpat hep cazip gelir ama öyle değil.

Ulke?

Hic kimseyi tanimiyorsaniz zor. Ya da erasmus vs degilse. Ama genelde trden calisan getiren sirketlerde baska turkler de oluyor, ilk etapta onlarla arkadas olunuyor tabi.

Ulkeye ve kisiye gore cok degisir bu sorunun cevabi. Ben ilk yil inanilmaz yalniz hissetmistim. Arkadaslarim vardi ama hep Turkiye'deki arkadasliklarimi aradim. Sonra duruma alismayi bir sekilde basardim, simdi yalnizliktan buyuk keyif aliyorum.

Bir de kesin olarak hayatinin sonuna kadar o ulkede yasayip yasamayacagin da onemli. Ben hep donme fikriyle dolastigim icin bir yandan kendimi misafir gibi hissettim. Hep bir arafta kalma hali yani.

Özel olarak Almanya ve Hollanda başta olmak üzere Batı Avrupa'daki deneyimleri merak ediyorum. Genel olarak ise farklı bir kültürde/dilde/dinde/yaşam tarzında karşılaşılan somut problemleri merak ediyorum.

Bilen bilir Avrupa'daki Türk diasporası genel olarak içe kapanıktır ve yerel kültürle problematik bir ilişkisi vardır, sağlıklı bir entegrasyon ve uyumdan söz edebilmemiz mümkün değildir. Orada doğup uzun süre yaşamış insanlar dahi böyle ise sonradan gidenler nasıllar acaba? Sosyal problemlerden bahsediyorum

Tek basimayken tek problemim pis insanlarla ev paylasmakti. Bunun haricinde 1 gun 'ah bi turk arkadasim olsa cay icsek' ya da 'dini butun bir mumin gelip kafami utulesin' diye aranmadim. tam tersine bunlarla yasamamak icin gelmistim.

yani iyi bi kazancin varsa tek eve cikarak, yoksa paylasimli yasayarak gayet hayatin keyfine varabilirsin.

-ingiltere

'dini butun bir mumin gelip kafami utulesin' duzeyinde dertlerin cok olmuyor, Avrupa'da onlar seni buluyor zaman zaman, yol veriyorsun, bitiyor. Benim bahsettigim baska bir seydi de neyse.

Birkac aydir Almanya'da yasiyorum, ondan once de Cekya'da yasiyordum. Cogunlukla akademi cevresinde bulundugumdan cok fazla irkciliga maruz kalmadim, ama maruz kalan cok insan gordum. Bir noktada herkesin deneyimi kendine gore, cevresine gore degisiyor. Benim bulundugum yerlerde nefret edenler de cok oldu, ayrilamayanlar da.

Bahsettigin Turk diasporasinin icine kapanikligi ogrenci veya beyaz yakali olarak gelenler icin gecerli degil cogu zaman. Cunku bulunduklari cevre cok farkli oluyor. Bir de try again'in soyledigi gibi maddiyat onemli faktor. Kucuk bir Avrupa sehrine tikilip kalmak, surekli maddiyat dusunmek, seyahat edebilecek maddi kosullara sahip olmamak bir yerden sonra bunaltir insani.

Sozun ozu denemeden bilemezsin. Ilk tokezlemende geri donmeye kalkmazsan gerisi geliyor. Ama Turkiye'de cizilen "Kapikule'den cikinca pembe cicekli bahceler bekliyor" algisi tamamen yanlis. Her ulkenin kendine gore problemleri var ve bir sekilde seni de etkiliyor.

sosyal insan her yerde arkadaş buluyor. ailesini arkadaşını özleyen kişi de uzaklaşmadan önce bunu yapıp yapamayacağını az çok bilir. yani büyük bi sürpriz olmuyor.
eğer iyi kazanıyorsan, ev, fatura geçim derdin olmayacaksa avrupada yaşamanın zevkini çıkarabilecek şeylere imkan oluyor. temel ihtiyaçlardan azıcık kurtulup kendim için ne yapabilirim sorusunu sorabilecek zamanın ve imkanın oluyor.

bu noktada bence maddiyat ve çalışacağın yer devreye giriyor.

çalışacağın yer gerçek anlamda bir çok yabancının çalıştığı bir yerse, standart yeni arkadaşlıklar kurman mümkün olabilecek. örneğin %95'i alman bir şirkette arkadaş bulma konusunda sıkıntı yaşayabilirsin ama %50'si ingiliz geri kalan %50'si dünyanın diğer yerlerinden olan insanların bulunduğu şirkette bi süre sonra yalnızlığı bertaraf edersin.

ve maddiyat. hep aynı yer sıkabilir, sık seyahate ve mesela 2 ayda bir türkiye'de 3-4 günlük seyahat düzenleyebilecek maddi durumun varsa bunalmazsın.

şu an bulunduğum ülkeye tek başıma, kimseyi tanımadan geldim, epey bi fakirlik de yaşadım. anlayacağın zorluklar elbette ki oluyor ama şimdi (3. senemde) belli bir çevrem var, dil çok iyi bir seviyeye ulaştı, iş dışında da aktifim, maddi olarak da düzlüğe çıktım. gayet iyi gidiyor yani. tabii bunlar kişiden kişiye değişir.

Şu anda Almanya'da yaşıyorum. Bahsettiğin yalnızlık problemini hiç çekmedim. Tam tersi bir Cumartesi akşamı için ortalama 3 tane davet alıyorum, birisi Alman arkadaş grubumdan, birisi Türk arkadaş grubumdan ve biri de birebir buluşulacak şekilde.
Sosyal insan heryerde sosyaldir. Buraya gelince ilk aylarda daha az arkadaşım vardı, şimdi daha çok tabi.
Hele bir de dil kursuna falan gidiyorsan 2 ayda bir sınıflar, kurlar değiştiği için yeni arkadaşlar edineceksin. Gönül isterdi ki Türkiye'deki yakın arkadaş grubum da komple burada olsun ama mümkün değil malesef.

Bence imkanın varsa çık gel, daha pişman olan görmedim ben.

en onemli sey denemek, biz ne yazarsak, sen ne dinlersen dinle herkesin yolu farkli.

eger kafana turkiye bandi takip gezmiyorsan, uni mezunu ya da degil ama belli bi kulturu olan, mac haric konusabilecek konusu, dine cinsiyete takilmadan karsina cikan insanlarla arkadaslik yapabilecek birisiysen ben zorluk yasayacagini sanmam.

ben ingiltere'ye gelmeden once 'heh evet, tum dunyadan arkadaslarin olacak ama ingilizler asla yabancilar ile arkadas olmazlar, onlarin arasina giremessin' diyen bi cok insan duydum. ne var simdi her yanim ingiliz arkadas doldu, basim goge mi erdi? o da insan

Hollanda, Amsterdam ozelinde bilgi verebilirim.

Oncelikle en buyuk problem is degil ev bulmak. Eger tanidiginiz yoksa kendi imkanlariniz ile ev bulmak cok zor olabiliyor. Expat kaziklamak Hollandalilarin ata sporu.

Dil konusunda ise Ingilizce Amsterdam'da yasayabilmek icin fazlasi ile yeterli. Dutch konusmaya kalktiginiz zaman yerel halk genelde ugrastirma beni diyerek Ingilizce'ye donuyorlar. Herhangi bir iletisim problemi yasamazsiniz. Fakat Dutch ogrenmek icin caba gostermezseniz ozellikle Amsterdam'da yavas yavas ogrenmeniz pek mumkun degil.

Turk diasporasina gelirsek, Hollanda'da en buyuk azinlik haline geldi Turkler. 60-70'lerde gelen gocmenler kendi icerisinde izole bir hayat yasiyor. Kimseye karismaz, etmezler genelde. Sonradan gelen nitelikli gocmenler ( kennismigrant ) Turkler icin ise epey gelismis bir network olusturmus durumda. Ozellikle IT sirketlerinde pek cok Turk var. Simdiye kadar tanistigim insanlarin cok cok buyuk cogunlugu gayet akli basinda, duzgun isanlardi.

Sosyal hayata gelirsek eger turistler, azinliklar, yerliler ve expatlar olmak uzere 4 farkli hayat var Amsterdam'da.
Herhangi bir Dutch arkadas grubunun icerisine dahil olma imkaniniz hemen hemen hic yok. Dutch arkadaslariniz olur, beraber gezer, tozar, icersiniz fakat siki bir Dutch arkadas grubunun icerisinde yabanci olmak neredeyse imkansiz. Gayet kibar, anlayisli insanlar fakat kabul etme konusunda biraz kapalilar.
Bu yuzden cok buyuk ihtimalle sizin gibi expat/kennismigrant insanlarla arkadaslik edip sosyalleseceksiniz. Bu gruplarda da herkes sizin gibi olacagi icin herhangi bir ayrimciliga ugrama ihtimaliniz pek yok.

Almanyada da Hollandada da yasadim. Insanlarla iletisime acik olursaniz hayat cok zor degil. Yani ilk birkac ay zor, ancak 3 aya kalmadan kendinize cevre edinebilirsiniz. Genelde genclerin hepsi ingilizce konusur, sikinti yasamasziniz kendi yas grubunuzdan arkadas edinirken.

Almanyada batida veya doguda 30 yas ustu kimseden ingilizce konusmasini beklemeyin. Bu benim icin bi problemdi, artik almanyada yasamiyorum. Bu sizing icin de problem olacaksa bi dusunun. Hollandada herkes sular seller gibgi ingilizce bilir konusur, bu konuda sikinti yok. Iki ulkede de essek gibi calismak zorundasiniz, bunu da goz onune alin.

Ilk birkac ay yalniz kalacaksiniz, bunun da kacari yok.

Oralardaki turkler egitimsiz ve turkiyede sosyal hiyerarside en alt seviyede yer alacak kimselerden olusuyor. Dogma buyume orali turklerden uzak durun, size arkadaslik acisindan faydalari pek dokunmaz. Ama sifir kontak da yapmayin, basiniz sikistiginda yerel prosedurleri iyi bilirler size yardimci olurlar.

ıslanmadıysa ok. ama kenarına bile değse muhtemelen nemlenecek o tabletler.

ühühü ıslandı işte sorun o.

o zaman ıslak ve kuruları ayrı yere al-dım. peki bu ıslanan tabletlerden birini yarın kullansam mesela bişi olur mu?

Sandozlardan mi bahsediyorsun? Valla ben de hep yanlislikla nemli bardaga 1-2 tane fazla kaciriyordum snra da kabina geri kouyordum. Tek sorunum yapisik tabletler oldu su vakte kadar baska bi problem olmadi =D

bardağa birden fazla düşürmeyi nasıl beceriyorsunuz ?
ben bardağa değil elime bir tane düşürüp onu bardağa koyuyorum. doğrudan bardağa düşürürseniz mutlaka arada fazla düşer.

@aslindasorunumpsikolojik elime düşürmeyi sevmiyorum ve şimdiye dek bir sorun olmamıştı.

elime düşürmeyi sevmememin de nedenleri var.

bunu akıl edecek yaştayız sanırım hepimiz? öncesine değil de, sonuca odaklansak ne güzel olur.

ayaklarıyla oyna. yerinde sabit durmuyor olabilir. onsa sıkıntı yoksa amortisörleri bozulmuştur.

www.youtube.com bu adam ne demek istemiş oalbilir?

eğer ayaklarının 4 ü de yere iyi basıyor ve makineyi üstten sağa sola sallamaya çalıştığınızda hareket esneme vs hiçbişey yapmıyorsa sorun makine amortisörlerindedir. ömürleri bitmiş. bazı makinelerin değişimi kolay bazısının zor ama genelde pahalı şeyler değil. yetkili olmayan bayilerde değiştirilirse daha da ucuza gelebilir.

Ayaklar dışında basen makineye bir şey sıkısınca da yapıyor alt kapağı açıp baktın mı?

amortisor patlamıştır.

değişim yapılır.

Rengine göre fiyatı değişen bir ürün ise olmaz.

Fiyat şu an benim aldığım fiyatın üstünde zaten.

Indirimdeyken de o rengi daha pahaliysa yani sadece o aldiginiz renk indirimdeydiyse degistirmezler

Çoğu mağaza, değişim alırken, önce iade alıp, sonra, ikinci ürünü, yeni alınmış gibi geçiriyorlar. Mesela Zara böyle yapıyor. Benetton ne yapar bilmem ama, onların açısından düşünürsek, Black Friday'de diyelim ki, medium'unu bulamadığınız bir ürünün, x-large'ını alıp, sonra da indirim bitince, değiştirebilirsiniz. Bu durum da onların zararına olur. Ama belli olmaz, şansınızı bir deneyin bence. Sonucu da buradan yazarsanız çok sevinirim.

hyundai i20

Sttc+1 2018 oldugundan supheliyim.

Iki kez katildim, o an hic dikkat etmedim markasina ama manuel vites oldugundan yuzde yuz eminim.

Depoyu gereğinden fazla doldurduysa tahliyeden atmıştır onu. Benzin hortumu arabanın altında olmaz içeriden geçer

Usta arabanın markası ne? renault ya da toyota ise o benzin girişinin olduğu yer eğri oluyor benzin doldururken geri attırıyor benzini.

Ha araban eski modelse benzin hortumları dışarda oluyor. orayı kesip benzin çalıyorlar.

İnşallah öyledir ama son aldığım benzinde gereğinden fazla yaktı araba gibi gelmişti. Ortalama tüketim 5.5-6 iken 100 km sonra benzin aldım 8 litre aldım.

Gerçi şöyle bir şey oldu, 7 litre aldıktan sonra pompa attı, ödemeye gittiğimde 8,3 litre gördüm. Pompa attıktan sonra da devam etmiş çocuk. Benzin kaçırıyor diyen de aynı çocuktu. Dediğiniz fazla benzin seysi boyleyse olay mantıklı olabilir.

@komando

Toyota Yaris. Arabanın altında deponun oralardaki bir hortumda kaçak var gibi.

o benzin deliğinden depoya gidecek olan boru komple değişecek. Serviste sana iyi geçirirler afedersin. Bence başka yerde yaptır.

Servis değil zaten, sanayide herkesin çok övdüğü bir adama goturucem. Periyodik bakımı 3te 1 fiyatına yapıyor bunda da öyle olur inşallah :/

@lafacur

Peki arkadaşın dediği fazla benzini tahliye olabilir mi o akan kısım ?

i.hizliresim.com

Video cekmistim oradan şöyle bir ss aldım. Damla damla akma durumu yok. Hatta o siyah yere elimi sürünce bulasiyor sadece. Benzinlikte yere biraz aktı birkaç damla o da.

bence de fazla benzin tahlieysidir. bizim şirket aracını fullerken adam nasıl abandıysa şarıl şarıl tahliye etti yakıtı.

başta boku yedik sandım, sonra adam "abi biraz fazla koyduk galiba, sıkıntı yok sen devam et" dedi.

Hizliresim görünmüyor bizde. Eksiup pls

eksiup.com

Eksiup'a da yükledim.

Sana diyecekleri sey: abi o hortum depodan motora kadar tek parca, komple degismesi lazim. Sana 1000 liraya olur.

Ya da ek yapariz ama guvenilir olmaz. Sen bilirsin.

pompa attığında koymaya devam edersen fazlası yere akar. emniyet gibi bişey bu. bence bunu şikayet olarak söyleme. baktım deyip ekstra masraf istemesin. çünkü kontrol için biyerleri sökmesi gerekebilir.

bahsedersin, dün yakıt alırken bikaç damla yere aktı, sence ne olabilir dersin. kolay bişeyse bakarım der.

Araba çalışır halde altına ıslanırsa belli edecek eski bir gri tişört falan koy 5 dk çalıştır. Ne kadar ıslanacak gör derim.

Ancak depo tam dolu olmasın mümkünse. Tahliyesi falan varsa o akıtmış da olabilir. Yok kaçak varsa gerçekten o siyah kauçuğun kelepçesini sıkıp dene. Yine olmadı kauçuğu değiştirirsiniz.

Abi bu komple değişecek lafı vardır ama değişmeyecek. Ben neler yaptırdım sanayide yoktan var ederler isterlerse. Ustaya ya elim sıkışık falan de bunu uygun nasıl yaparız falan de hallederler.

Fotoğraftaki kısım tahliye borusu olmaz, olamaz.

Tahliye borusu depo dolum ağzıyla aynı hizada aşağıda olur, ucu açıkta olur.

Fotoğrafta görülen kısım sanki daha önceden de işlem görmüş, modifiye dilmiş gibi.

Orjinal hali de bu olabilir, ama bence sorun çok basit.

Sorun sadece o siyah bir parmak uzunluk ve kalınlığında olan boruda sanırım. Sadece o değişecek.

Bakıma gittiğinde bunu bir arızaymış gibi dile getirme, aracın yağını boşaltmak için kaldırdıklarında "usta şu benzin borusunda da bir terleme var, onu da iki dk değiştirelim" diye kanaldan gir.

Bugün götürdüm bakıma. O siyah parça tek parça değil aslında, etrafı tozluyken oraya benzin değdiği için öyle görünüyor.

Kaçak var dedi usta, gevşediği için akıyormuş. Para falan almadan kelepçe taktı daha da sıkılaştırdı, o kadar.

kindledan okuyorum. internette kaynak derya deniz..

Ben de kindle okuyorum. İngilizce olunca çok daha kolay çok daha kaliteli bulunuyor kitaplar. Arayıp da bulamadığım olmadı şimdiye kadar.

internetten indiriyorum. İngilizce içerik gerçekten çok zengin ve 1 milyar insanlık bir dünyaya açıyor seni.

Kindle'dan okuyorum, amazon.co.uk'den satın alıyorum.

Ben bookdepository'den alıyorum. İnternet sitelerinden kontrol edip stoklarında varsa doğrudan Pandora Kitabevi'ne gidip aldığım da oluyor.

edit: @sttc bookdepository siparişlerimde hiç ekstra posta ücreti ödemedim, Türkiye'ye kargo bedava.

bookdepository.com
tüm dünyaya ücretsiz kargoluyor. ama türkiyeye hiç sipariş vermedim, ptt ekstra bişey ister mi bilmiyorum.

bataryayı çıkarınca tablet moda geçiyor olmasın? windows 10 mu?

tablet mod, desktop mod olayına bi bak.


olmazsa device manager a bak, sürücü deaktive mi oluyor.
olmazsa ayarlara gir, mouse un aktif olduğundan emin ol.

olmazsa sürücüleri kaldır, yeniden başlat, otomatik yüklemezse internetten yükle

F6 tuşunda touchpad kapama tuşuna basmış olabilirsin farketmeden.

Epey bir ses çıkarıyor. O sese engel olmak pek mumkun degil.
Hayvan neden bakmiyor bilmem ama sessiz değil o aletler. Yuksekten zoomlayarak cekiyordur belki.

Geçenlerde sosyal medyada dik bir yamacı tırmanan anne-yavru ayılar vardı. Sonradan ortaya çıktı ki anne ayı drone'dan rahatsız olduğu için panik yapmış, düşeyazmış.
Elbette hayvanlar rahatsız oluyor, elbette dönüp bakıyor, hatta korkup kaçıyor. Ama belgesellerde o kısımlar gösterilmiyor elbette.
O çekimleri yapanlar kadar iğrendiğim kimse yok.

Dronlar kapasiteleri oranında ses çıkartırlar. Phantom 3 için yaklaşık 40 metre yükseklikte ses iyice azalmış olur. 70-80 metrede ise duyulmaz. Kurdun çekildiği dronda muhtemelen zoom yapan bir kamera sistemi mevcuttur. Dron kurttan çok uzaktadır.

Pervaneler havayı adeta yararak dronu havada tuttuğu için o ses kaçınılmazdır.

Motorlar 10bin-40bin rpm donuyor, 2 kanadi var 20bin-80bin hertz arasi havayi tokatliyor diyebiliriz.
Oradan gelen bir ses var, bir de motorun kendi surtunme sesi var.

bi kez çekim yapan drone görmüştüm. eppeeey ses çıkarıyordu

Motorlarin kayda deger bir sesi yok, ses pervaneden geliyor.
Bir de 10bin rpm ile donen 2 bicakli pervaneyi havayi tokatlama frekansi cinsinden dusunursek 333 hertz tokatlar:)

Mavic Pro kullanıyorum gayet de ses çıkarıyor ancak piyasada oyuncak diye nitelendirdiğimiz modellerden daha düşük tabi sesleri, Mavic Pro'nun pall yapısı oldukça az ses çıkarmasını sağlıyor hatta Mavic 2'ler çok daha az ses çıkarıyor ayrıca palller de biraz daha geliştirildiği için havada kalma süresi de uzamış.

Sıvı sabun ya da kopuk sabun kullanıyoruz. Bu şekilde daha hijyenik olduğunu düşünüyorum. Çocukluğumdan beri kalıp sabun sevmem.

kalıp sabun hiç hijyenik gelmiyor. hiç dokunamam oldum olası. küçükken ne yapıyordum acaba?

Sadece kendi kullanımımda olan kalıp sabun kullanıyorum. Çok köpürmesini ve temizlik hissini seviyorum.

Sıvı sabun kullanıyoruz, kalıp sabunun daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum.

sıvı sabunların sanılanın aksine çok da hijyenik olmadığını biliyorum.

cerrahpaşa da profesörün teki hastanedeki tüm sıvı sabunluklardan örnek alıp tahlil ettirmişti. illa çok hijyenik birşey arıyorsan protex türevi ürünlere bak.

o yüzden ev gibi bir ortamda çok da kasmanın manası yok.

ben tüm kimyasal ürünlerde en az katkılı olanı tercih ederim. mesela şampuansa bebek şampuanı , sabunsa beyaz banyo sabunu gibi.

kedi köpek yıkayacaksam da sulandırılmış arap sabunu.

1000 yıllık katı sabun mu 20 yıllık sıvı sabun mu?
Katı daha ağır basıyor.

kalıp sabun kullanıyorum. evimde bir tek ben kullandığım için hijyenle ilgili bir soru işaretim yok.
misafir için ayrıca sıvı sabunum da bulunuyor ama.

sıvı sabun ama değişik bişey. katkısız, parfümsüz, köpürmüyor pek.

lense kullandığım için sıvı sabun kullanıyorum.
kalıp sabun, lensle kullanılmaya uygun değil.

Kalip sabun kullaniyoruz. Sivi sabun zeytin yagli dahi olsa kurutuyor cabuk.

Koku sevdiğim için sıvı sabun kullanıyorum ama zeytinyağından yapılan kalıp sabun kullanmak zorunda kaldım bir hafta kadar. Temiz ve yumuşak tutuyor eli ve yüzü

Sıvı sabun. Herhangi birinin ellediği kalıp sabunla asla ellerimi yıkayamıyorum küçüklüğümden beri.

Çimerken herbalife’ın kalıp sabunu. El yıkama için sıvı sabun.

Kendi yaptığım zeytinyağlı katı sabunun birazını sıvılaştırdım, hem katı hem sıvı olarak kullanıyorum.

yanlış ölçüyor diyenler neyi baz alıyor?


bende şu var:

www.ebay.com

Bende şu ikisi var. İkisi de birebir aynı ölçüyor

urun.gittigidiyor.com

tr.gearbest.com

Çok hassas ve net ölçüm arıyorsanız 2 adet termometreyi biri ıslak biri kuru olarak aynı yerde tutup aradaki farkı hesap edebilirsiniz.

%5 yanılma payı sizin için önemli değilse alacağınız her alet işinizi görür.

ben daha önce başka dişdoktorunda dikiş aldırmıştım. sorun olmuyor.

bimer, simdinin cimeri, talep etmistim, telefon acip mumkun degil dediler, telefonda akli basinda tehditler savurdum, 1 hafta sonra arayip abi evde misin cam siseni getirdik dediler, kapimin onune koydurdum, tum mahalle kullaniyoruz.

cimerden izmir valiligini secerek talep et. adresini yazmayi unutma

şartları zorlayınca getiriyorlar demek ki.. hem belediyeye hem de cimer'e mesaj atayım o halde

Tavsiyem evin tam önüne koydurma çok ses çıkıyor. Evden çıktığın zaman en çok hangi tarafa yürüyosan o tarafa bi yere koymalarını talep et.

@mirafiori +1
sadece içine atarken değil onu kamyona alırken de çok ses çıkıyor.

tavsiyeler için teşekkürler.. belediyeye mail attım.. mail alındı diyerek içinde takip numarası yazan bir bildirim geldi.. başka da bir numara olmadı şimdilik.. bekliyorum bakalım neler olacak :)

zanibar sart mi?

ayni ozelliklere sahip, tayland veya goa da olabilir. hem de yuzersiniz.

Nungwi ye gittim. yüzülüyordu. paje de neden mümkün değil bilmiyorum.

nungwi de en büyük sorun bence beachboylar. illet gibi yapışıyolar. biri gidiyo diğeri geliyor. genelde merkezinde takılıyorlar, sahilin azıcık kenarlarına gidersen rahatsın

zanzibar'da balayi yaptim. dogu kiyilarinda gelgit cok fazla oldugu icin yuzmek pek mumkun olmuyor. gun icerisinde okyanus 300-400metre kadar cekiliyor ve geri geliyor. oyle olunca sular cekildigi zaman yuzmek istersen hem yuzmek icin cok gitmen gerekiyor hem de eger zamaninda donmezsen 400metre acikta kalmis oluyorsun. sular geldigi zaman da su cok yosunlu, kumlu oluyor temiz olmuyor ve cok dalgali oluyor. o yuzden dogu kiyilarinda yuzmek pek mumkun degil. ama bati kiyilari anakaraya baktigi icin daha iyi. kuzey taraflari da iyiydi diye hatirliyorum. Kiwengwa bolgesinde kalmistik biz. okyanusta bir gun yuzelbildik sanirsam. o da sirf yuzmus olmak icin. villa kalmistik. villanin havuzunu kullandik. kuzey yada bati kiyilarinda kalirsaniz okyanusta daha rahat yuzebilirsiniz

perwoll siyahlar için olan ile pantolonu ters halinde yıkamak, güneşte kurutmamak, çok sık yıkamamak...

solanları da boyayabilirsin kumaş boyası ile ama çok tutmuyor bilesin.

Perwoll falan ise yaramiyor, siyahlarin rengi gidiyor ne yaparsan yap bir noktadan sonra. Siyahlarin kaderi bu.

en etkili yontem ters yikamak

eskiden kot alırken ilk yıkamadan önce tuzlu suya basın diyorlardı.

Ters yikamak ise yariyor.

renk koruyucu mendil deneyebilirsin.

benzin deposunda pislik vardır o motora gitmiştir. muhtemelen büyütecek bir şey yoktur ama kıllandıysanız bilgisayara bağlayın hata kodlarına baksınlar.

enjektör temizleyicisi kullanın. belli bir litre yakıta karıştırıp kullanılıyor. bir kez yapmak yeterli.

Benzin filtresi ve benzin pompası gidici olabilir.

motora su tutun mu yada yıkattın mı?

bujilerden biri çalışmıyo ve doğal olarak bi silindir içerisinde yakıt yanmıyor ve motor tekliyor. özellikle yüksek devirde teklemeyip düşük devirlerde daha net hissediyosanız kuvvetle muhtemel çözüm buji veya bobin değişimidir.

benim arabada benzer durum olduğunda gaz kelebeğini söküp temizlemişlerdi, düzeldi

Yakit tipi nedir?

Sola dönecek olan daha önceden sola yanaşıp geçişe hazırlanmalıydı, önce soldaki geçer sonra sağdaki.

Sol şerit dönel kavşakın çevresinde dönmek için sağ şerit bir yerden sağa gitmek için. İki taraf da sağa dönene kadar sol şeritte dönecek ve sol şeritte olan ilk gidecek, sağ şeritteki sol şeridin boşalmasını bekleyip sol şeride geçecek.

Eğer soruyu doğru anladıysam cevap bu

İçteki araç dıştakine nasıl yol verecek ki içteki geçer işte, içtekinin sağında araç varsa normalde onun sağa dönmesi ya da düz devam edip karşıya geçmesi lazım, yok illa sola dönecekse içtekiyle senkronize geçer ama içerdekinin yol verme gibi bir durumu zaten olamaz.

@angelus şundan dolayı sordum: en içtekinin ilk önce sola dönmesi daha mantıklı fakat bir de soldaki araçlar kendisinden sağdakine yol vermelidir gibi bir konu var ya o nedenle kafam karıştı.

O öyle değil, sağdakine yol verir derken kesişen yollarda sağdakine yol verirsin. Misal sen dört yola girdin karşıya geçeceksin sağda da başka bir araç var o da düz devam edecek, sen laps diye karşıya geçemezsin önce sağındaki araç yola girecek sonra sen devam edeceksin. Ha sağdaki araç tali yoldan geliyorsa o ayrı tabii tali yoldan gelen araç her zaman bekler. Onun dışında dönel kavşakta sola kim yanaştıysa, kavşağa ilk kim girdiyse o geçer. Sağdaki aracın ancak şu şekilde hakkı olur: Dönel kavşağa farklı şeritlerden aynı anda iki araç girerse, o zaman sağdan gelen geçer. Yani görsel olmadan anlatmak zor da, dönel kavşağa seninle birlikte sağındaki yoldan bi araç seninle aynı anda girerse o zaman o geçer.

"dönel kavşağa seninle birlikte sağındaki yoldan bi araç seninle aynı anda girerse o zaman o geçer" demişsiniz işte ben de onu diyorum. farklı kelimelerle tam olarak ne demek istediğimi anlatayım. şimdi iki araba var, ikisi de batıdan geliyor. dönel kavşağa girip sola dönecekler. ikisi de aynı yönden gelip aynı anda dönel kavşağa girdiler. biri solda, biri sağda kaldı. hangisi sola geçişte önceliğe sahip, göbeğe daha yakın olan mı? mantıken göbeğe yakın olan gibi geliyor ama soldaki aracın sağdakine öncelik verme prensibinden sağdaki de geçebilir mi acaba diye kafam karıştı.

Şunu karıştırıyorsun sanırım, sağdaki araca yol verme olayı @angelus'un dediği gibi bir adaya ya da kavşağa farklı çıkışlardan aynı anda gelenler arasında geçerli.

Anlatbildim mi demek istediğimi?

Aynı yönden gelip aynı kavşağa girip aynı yöne döeneceklerse geçiş hakkı soldakinde olur, zira kavşağa önce o girmiştir önce giren geçer. Sen soldan diğeri sağdan gelip kavşakta kesiştiyseniz geçiş sağdakinde olur.

soru açık değil. hangi noktadaki üstünlükten bahsediyoruz? kavşak içinde istediğin kadar dön. kavşaktan çıkmak istediğinde sağ şeritten çıkman gerek. sağ şeritte kim varsa üstünlük onda. sağa geçemediysen o senin problemin, kimse yol vermek zorunda değil, yer varsa geçersin yoksa bi tur daha atar araya girmeye çalışırsın.

Kavşakta içeriden dönüp çıkmadan önce sinyalini verip en dış şeride geçmen gerek. Erken geçeceksin. Çıkışına gelir gelmez en dış şerittekinin önüne kırıp çıkamazsın. media.giphy.com

iki araç dönel kavşakta yan yana duruyor ve ikisi de sola dönecekse bunlar niye birbirine yol versin ki. soldaki içeriden, sağdaki dışarıdan yan yana birlikte dönüp gitsinler işte. döndükleri yerde yol mu daralıyor?

transferwise ile tr den para yollayamazsın

bankadan SEPA transferi yapabilirsin. ucreti bankadan bankaya degisir. en uygunu transferwise. ben duzenli olarak transferwise ile yapiyorum tr-avrupa para transferlerini. ayni gun icinde hatta 1-2 saat icinde islem gerceklesiyor ve ucret minimum duzeyde kalmis oluyor. ingiltere merkezli guvenilir ve saglam bir site kendisi. ref linkini kullanirsan ilk 200GBP'ye kadar olan islemlerden de hic fee almazlar.

transferwise.com

benim türk hesabıma para gönderirsen senin için alabilirim.
bu arada iDeal debit hesabıdır, kredi kartı değil.
transferwise ı uzun zamandır kullanıyorum. çok hızlı ve ucuz. referans linkim şu transferwise.com

soğuk suyla duruluyorum keza ekstra bir doğal kaynağı daha tüketmeye gerek yok diye düşünüyorum.

Ilık suyla. Yoksa ellerim çatliyor.

Soğuk suyla durularım. Çünkü durulama işleminde amaç köpükleri gidermek.Ama sıcak su bulaşık deterjanını daha da köpürtür.

valla annem soğukla yapar da evde sıcak su geliyo nasılsa diye kasmıyorum.

sıcak suyla. kuruma süresi daha kısa oluyor. sevmem zaten soğuk suyu :)

sıcak suyun yüzey gerilimi daha düşük olduğu için sabunu daha kolay yıkarsınız. daha az suyla daha hızlı sonuç verir. ayrıca bulaşık tabak vs ısınacağı için üzerinde kalan suyun da yüzey gerilimi düşecek kurumasına yardımcı olacak.

soğuk suyla elimi bile yıkamıyorum ben. bulaşıkları da sıcak suyla.

elde yıkıyorsam zaten çok ağır kirli değildir o yüzden komple soğuk suyla. zaten eldivensiz hayatta yıkamam yıkadığımda da.

ben askerdeyken benden 3 4 yaş büyük kırık bi uzman çavuş vardı. sıyrıktı yani, askerliği de sevmiyordu, bi gün sordum, niye uzman oldun dedim.

ben 18 ay doğuda askerlik yaptım, 18 ay dağda kaldım, her gün 12 saat kar içinde pusuya yattım, askerlik bitti alışamadım, ortama ayak uyduramadım o yüzden oldum dedi.

yani şartlar o kadar değişik olabilir ki, giysi de kurtarmaz ekipmanda.

askerlerin taşıdığı ekipmanlar duruma göre değişir.

hiç bişey taşımayan silah, hücum yeleği, piyade tüfeği faln taşıyorsa 5 tane şarjör, hücum yeleğinin arkasında kasature ve matara, sırtında da panço olur.


eğer çantayla çıkacaksa, çantada temiz çorap, iç çamaşırı(kendisine bağlı isterse almaz), kumanya, çay , çikolata, kola, su, uyku tulumu, panço, bir de çok soğuksa karotex denilen soğuk iklim giysisi dağıtılır.

ayrıca doğuda askerlik yapan operasyona çıkan askerlere sürekli giysi takviyesi yapılır, çorap, don atlet, kışlık yün içlik, kazak, kışlık alt yün içlik, kumanya, bunlarda sınır yoktur yani. üstü başı mı yırtıldı çat yenisini verirler, bi daha verirler bi daha verirler oralarda hiç bişeye acımazlar malzemeymiş mühimmatmış. her operasyona çıkmadan önce tamamlanır bunlar, kimseyi giysisiz teçhizatsız bırakmazlar.


şartlar çok insana göre değişiklik gösterir, havanın ne kadar sertleşebileceğini tahmin edemezsin, sen bu tür şeylerden anlarsın, kendine kar sığınağı kazarsın, kurtarırsın, bilmeyen adam çadır içinde bile donar.

osman pamukoğlunun kan uykusu belgeselinde soğukla ilgili anlattıklarına bak.

dağda mesela kışlada nöbet tutuyorsun, geceleri buz gibi, adamlar ne yapıyor, gündüz ateş yakıyor kocaman kocaman kütükleri köz haline getiriyor, sonra mevzi içine atıp üstünü örtüyolar sabaha kadar sıcak oluyor ortam ama operasyon olunca dediğim gibi herşey olabilir.

bizim duymadığımız binlerce çok değişik acayip olay olmuştur buna eminim ben. arkadaşlarımdan o kadar değişik şeyler duydum ki insanın aklının alası gelmiyor.

tam bir saçmalık tedbirsizlik boşvermişlik yaw o askerler yanlarında düzgün kışa uygun techizat olsa donarmıydı?
uzaktan davulun sesi hoş gelsede ortada büyük bir sorumsuzluk olduğu gün gibi açık suç o askerlerde değil o askerleri oraya tedbirsiz şekilde gönderen komutan subay astsubay bölük komutanı her kimse ondadır ceza alması gerekir

hocam işler karışık ve görünen o ki yakın gelecekte biz gerçeği bilemeyeceğiz. Yani olay bir teknik eksiklikten kaynaklanabilir, ama bu TSK'nın bunu tedarik etmemesinden değil, o askerlerin öngörmemesinden/planlayamamasından olabilir hani. maalesef küçük ihmaller/disiplinsizlikler (bu askerler öyle yapmıştır demiyorum) böyle acı sonuçlar doğurabilir. demem o ki ihmal varsa bile bu askerlerden kaynaklanabilir.

Yakın bir arkadaşım 2 yıl önce şehit düştü. Teröristlerle karşılaştığı anda silahı tutukluluk yapıyor ve ne yazık ki şehit düşüyor. Kendisi PÖH'dü. Ne yazık ki küçük bir ihmal onun canına mal oldu. Bu askerler de JÖH, aklımıza gelmeyecek küçük bir şeyi ihmal etmiş olabilirler ama dediğim gibi bunu bilemeyeceğiz.

@baknedicem durum öyle kolay değil. olaya ne yazık ki dramatik yaklaşıyorsun. hava ve koşullar belli ise öncesinden üstüne vs. bakmaksızın o askerler gereken teçhizatı yanlarına almalıydı.

hiç boşuna tartışmayın bu olayın aslını bilmiyoruz öğrenemeyeceğiz de.

yanlız şunu duydum.

tim dağda gidiyor, en önünde dedektörcü var, mayın arıyor, peşinden de tim tek sıra halinde gidiyor.

elemanın üstünde çelik yelek var, eleman çelik yeleğin içindeki kevlar plakalar ağır diye, git sen sök onları kışlada bırak, yerine de belli olmasın diye beyaz köpük koy önlü arkalı.

askerlerin kendi ihmali de olabilir, başka türlü bişey de.

Hazırlıksız yakalanmışlar, haberler öyle diyordu.

@giovanne kardeşim bizde doğuda askerlik yaptık sınırdaydım ben hangi asker habersiz fazladan teçhizat alabilmiş yaw nerde gördün sen askerde bir mermi bile fazla alamassın değil techizat ne verirlerse komutan ne emrettiyse odur
büyük bir hata var ortada bu şekilde ört bas edilemez

şehitlerimizin ikisi de uzman çavuş ve jandarma özel harekattanmış.

bu insanlar ciddi bilgi ve tecrübe sahibidir, kolay kolay yaş tahtaya basmazlar, ön göremedikleri beklenmedik bişey olmuş olmalı. aldıkları eğitimler hiç yabana atılacak gibi değil. malzeme konusunda da sıkıntı yaşanmaz sonuçta uzman çavuşlar.

er erbaş olsa anlarım da, bu türlü aklım almıyor yani.

muhtemeln uyudular ve sonradan hava aniden sertleşt, farkında bile olmadan hipotermiye döndüler, gördüğüm bir fotoğraf var 2 asker uyuyor üstlerinde de battaniye gibi bişey vardı, e bu havada battaniye ile yatılmaz battaniye altında uyku tulumu vardır.

Oncelikle o fotolarla olayin bi alakasi yok. O fotolar tik almak icin kac yildir paylasilan seylerden biri.

Ikincisi olayi bilmiyoruz ama soguktan cok kolay etkilenirsin, istedigin kadar techizatin olsun isi kaynagin yoksa ve islandiysan bittin.
Ben oyle bi dag kampina gittim, ustumde profesyonel cadir uyku tulumu oldugu halde titreyerek milleti uyandirdim.

Yerde kar varsa tipi varsa ates falan da yakamazsin piknik yeri degil ki orasi kuru odun falan olsun. Bu is cok hizli olup biter.
Ustu degistirildigi halde adamin titremesine bak 2.10cu saniye
youtu.be

Birkac sene once isparta komando okulunda da ustegmen sehit oldu.
Ki orasi okul, operasyon degil bisey degil sadece egitimde oldu bu.

Osman pamukoglu anilarinda sikintiya dusunce tufek dipcikleri yaktirdigindan bahsediyordu. Tahta dipcik bile yokki neyi yakacaksin en fazla cantani yakarsin.

argüman verilmiş diye söylüyorum. dağa çıkanlar tüm eşyalarını kendileri taşımıyor. her bir kişi için on adam eşya ve yemek vs taşıyor. yani hem askeri ekipmanları taşıyayım hem de kamp malzemesi taşıyayım dediğinde inanılmaz bi yük ortaya çıkıyor. yani tam donanımlı olmak ve tek başına her şeyi taşımak zor görünüyor.

makinaya baglayinca teste girdigini anliyor emisyon degerlerini dusuruyor. makinadan cikartinca komurlu sobaya donusuyor.

Audi için okumuştum internette. Test esnasında direksiyon oynatılmadığı için aracın beyni motor devrini düşürerek emisyonu düşük gösteriyormuş. Direksiyon, 15 derece sağa veya sola oynatılırsa hile modu devre dışı kalıyor ve gerçek değerler veriliyor aracın beyni. Acemi ve cooperr'in dedikleri doğru.

üstteki yorumlara katılıyorum.
ayrıca sadece vw değil birçok firma yapmış. bmw, audi, volvo ...

sadece vw degil, tüm markalar testlerini laboratuar ortamında tekerkeleri cevrilerek yapıyorlarmış. normal şartlarda trafikte giderken ise bir araba rüzgar, manevralar vs. gibi etmenlerle daha fazla emisyon üretiyor. Amerikalılar bunu keşfediyor ve çöküyorlar olayın üzerine. O “hileli” araçlar da üçüncü dünya ülkelerinde yerlerini alıyorlar... veya hükümetlerle araba üreticileri büyük pazarlık halindeler... eski dizelinizi alıyoruz, ekstra filtrelerle arabaları donatalım gibi piyasaya bir hareketlilik geliyor..
diye anladım bu olayı.

çekişin olmadığı (arka) tekerlerin dönüp dönmediğine bakıyor, dönmüyorsa hile modunu aktive ediyor diye biliyorum ben de.

Bu arada basindan beri biliniyordu bence bu, ole bir anda anlasilip da patlayan bir olay oldugunu sanmiyorum. Olayin politik boyutu var.

sevdiysem bitiririm.

Bırakmıyorum.

Bitiririm kalanı alır kedi köpeğe veririm zaten yerden de beslerim etraftaki kediyi falan.
Ama tabağında yemek bırakan insanlarla birlikte yemek yemek benim iştahımı kaçırıyor. İnsan dünyaları yiyormuş gibi hissediyor.

Genelde bırakıyorum çok geldiği için keşke hepsini yiyebilsem.

yemek aşırı kötü değil ise bitiririm. bitiremeyeceğim porsiyonu almam zaten.

bir de başkasının yiyip kalktığı masalardan yemek yemişliğim var. bence hiç utanılacak bir şey değil. çöpe gideceğinden o an canım çeken 2 soğan halkasını yemem daha mantıklı geliyor.

Yemek kötü değilse tabağı yeme kapasitesine sahibim.

25 senedir ilk defa geçen gün ağız lezzetime uymayan bir yemek aldım. Yarısı kaldı tabakta. Ben de kalmış olmasına üzüldüm mesela.

Yemekle birlikte gelen ivir zivirlari arttiriyorum genelde.
Etin yanina bir ton patates kizartmasi geliyor ornegin, 1-2 tane agzima atar oldugu gibi birakirim. Yemegin yaninda patates hic sevmem, yersem tek basina yerim patates kizartmasini.
Ana yemegin yaninda yesillik varsa onu da birakirim genelde. Otla mi beslenecem adam doldurmus bir tabak dolusu roka.

Bunun disinda bir de 2 kez yemek siparisi verme durumum var doymayip. Bu durumda ikincisi biraz gecikirse beklemeden dolayi istahim azaldigi icin 2.yi arttirdigim oluyor.

bitiremeyecek haldeysem yemek söylemem. evde de dışarda da bitiririm

Bitiremeyeceksem neden yemek yiyeyim? Oldu hadi bir mallık bitiremedim paket yaptırırım hatta. Çöpe yemek atmam. Bunun inançla alakası yok prensip meselesi, inançlı biri değilim. Yemeği çöpe atana da iyi gözle bakmam. Tabağı sıyır tabi la ne olacak en doğrusu.

Hatta az yiyeceksem ona göre söylerim yemeği. Şu kadar koy derim, fazlası çöpe gitsin istemem.

Yemeğin yanında yemeyeceğim salatayı da söylerim almam baştan. Gıda çöpe atılmaz, atılmamalı. 7 milyar insanın 2 milyarı açlık çekiyor 1 milyarı obez bu dünyada.

sıyırırım.

Sanırım hiç bırakmadım. Para vermişim sonuçta.

soru aslında tabakta yemek bırakıp bırakmamak değil, sevdiğin şeyi neden sırf başkası bir şey der diye bitirmezsin, veya sevmediğin şeyi sırf para verdin diye niye keyifsizce içine tıkarsın'a dönmüş.

yemek yediğim yerle alakalı. pideci dönerci vb ise genelde bırakıyorum, çünkü porsiyonlar eşek gibi oluyor. ama daha elegan biyerse genelde porsiyonlar minnak oluyor, aç kalıyorum bu sefer :(

edit: tekrar düşündüm, dünyanın hiç bir yerinde tabakta et bıraktığım yokmuş. önüme öküz koysalar yerim :( ama sebze fln kalır.

sağlıklı olan şeyleri yiyorum ekmekti, lavaştı, patates, pilav gibi şeyleri bırakıyorum maalesef.

Yenmeyecek kadar kötü değilse yerim tabakta bırakmayı sevmem.

Bizim kompleksli insanımız yemeği tam bitirirse görgüsüz olacağını, insanların onun "aç" olduğunu sanacaklarını düşünüyor; özellikle biraz eli yüzü düzgün yerlerde sanki adetmiş gibi yemek bırakılıyor. Pirenses sendromundan muzdarip kadınlar da böyle, etrafında bunlardan çok olabilir.

Benim içinse asıl tabakta yemek bırakmak görgüsüzlük. Eskiden ayıp olmasın diye doysam da yiyordum ama aldığım kaloriye dikkat etmeye başladığımdan beri doyduğum an bırakıyorum. Buna gerek kalmasın diye tam acıkmadan yemek yemiyorum, çok aç değilsem ama yemek zorundaysam ona göre küçük porsiyonlu şeyler yiyorum.

Su ana kadar dışarıda yediğim hicbirseyi yarim birakmamisimdir.ekstra para vermişim. Hem parama yazik, hem de insanlar acken israf yapmak vicdanen rahatsiz ediyor.

Bruce +1

Hayatımda hiç dışardan yediğim porsiyonla tamamen doyup da daha fazla yiyemediğim için tabakta yemek bıraktığım olmadı sanırım. O porsiyonlarla tamamen doyup kalanı bırakanları asla anlayamıyorum. Zaten arkadaşlarla yemeğe gittiğimde bitiremedikleri zaman kalanlarını yiyorum onların da. Çöpe gitmesindense kendim yerim nolcak, tanıdık sonuçta.

Beğenmediğim için bıraktığım bi kere oldu o da Belarus'taydık, İngilizce menü yoktu ve garsonların hiçbiri ingilizce bilmiyordu ve yemeğin fotosuna aldanıp seçmiştik. Buz gibi ve rezil bir yemek gelmişti :(

Bırakmıyorum.
Evde veya dışarıda yemeğin çöpe gitmesi olayına üzülüyorum, yiyecek yemeği olmayan insanlar geliyor aklıma. Yiyebileceğim kadarını almaya/doldurmaya özen gösteriyorum.

Kadınların ve erkeklerin günlük aldıkları kaloriler çok farklı ama dışarıda porsiyonlar çoğu mekanda opsiyonel değil.
Eğer yarım alabiliyorsam yarım alıyorum çoğu yerde çünkü fazla geliyor. Benim günlük 1400kcal almam gerek, sevgilim 2300, ben tabi ki yemek bırakıyorum tabağımda.
Hepsini yersem hem rahatsız oluyorum hem de kilo alıyorum. Yemek yemeği seven bir insanım ama dışarda hiç bir porsiyon salatayı bitirdiğim olmadı, hep fazla geliyor.
Prenseslik sendromu değil bu sadece günlük enerji ihtiyacı farkı.

Yemekte büyük bir sıkıntı yoksa bırakmıyorum ancak "plaza" anlayışında "Ayhh cok yağlı ayhh bu ne ayyhh evde yardımcım çok daha güzel yapıyor" deyip bırakmak moda. Diyet yapıyorsan, miden hassassa vs. ona göre seç yemegini az miktarda al otur ye. 1-2 defalık birşeyse hadi neyse ama alışkanlık halinde habire tabakta yemek bırakıp bununla övünen insanlara zerre saygı duymuyorum.

Tabağı sıfırlamadan kalkmam.

tabakta hicbir sey birakmamaya gayret ederim. Bunu iyi insan olmanin geregi olarak gorurum.

ben de evde de dışarıda da kolay kolay yemek bırakmam tabağımda.

ya yarım porsiyon söylerim ya da yarımı yoksa kalanı paket yaptırım.

açsam bitiririm, kalırsa paket yaptırıyorum ninotevtidze gibi ama sonra arkadaşlarım dalga geçiyor. Hem parasını ödeyeyim hem de bırakayım mı?

Birakmiyorum, cok net.

Yemek yemeyi de cok seviyorum zaten :)

evde yada disarda hicbir zaman tabagimda yemek birakmamaya calisirim. hem gunah hem israf. dunyada o kadar insan acliktan oluyorken cope yiyecek atmam, attirmam. hatta yakin arkadaslarimla yada ailemle gidersem, onlarin tabaklarini da bitiririm. evdeki bayat ekmekleri bir sekilde isitip, kizartip yerim. birisi bunu yaptigim icin bana gorgusuz derse de onun simarikliligindan girer ac gozlu cikarim.

araştırmadım ama kendi kendime çıkardığım kaba sonuç şöyle;

açınca zaten önce senden etrafta kamerayı gezdirmeni istiyor ve etrafı tanıyor, kamera odaklaması işini bu sırada telefon hallediyor. kamera sayesinde odaklandığı nesnelerin uzaklıklarını yeterli doğrulukta ölçebiliyor. kalan kısımsa orta okul ve lisede gördüğümüz üçgende benzerlik hesabına kalıyor. tabi bu kaba hali. odaklanma sayesinde telefon nesneye olan uzaklığını bildikten sonra trigonometrik hesaplarla (sonuçta hangi açıyla vs durduğunu da biliyor sensörleri yardımıyla) gördüğü cismin boyutlarını hesaplayabilir.

washe +1

10 sene önce falan MIT bi Matlab kodu geliştirmişti. fotoğraf yüklüyorsun, image processing ile perspektifi oluşturuyordu, neresi ev, neresi yol vs, sonra 3d bi output veriyordu. iphone measure da aynı mantığı izliyor. geometrik objelerle başlıyor. şeklini belirleyebildiği objelerin kenar çizgilerini bi perspektife oturtuyor. üç aksis arası açılar orijin hakkında bilgi veriyor. izometrik değil de perspektif olarak gördüğü objelerin axis arası açıları ile objenin uzaklığını belirliyor. belirlediği obje ile ölçüm yapılan nokta arasını ise trigonometri ile çözüyor. çünkü telefonu kaç derece eğdiğini ölçebiliyor.

Çoğu ülke yurtdışından alıyor. Fas ispanya vs hangi ülkeden bahsediyosun?

abd ve ab. bizde ucuz olmasının sebebi yerli üretim olması mı?

İtalya'da pazarda portakalın 3 kilosunu 1 euroya alıyorum, siz İzlanda'dan falan bahsediyorsunuz heralde? Kuzey'de daha pahalı tabi, üretim ya da ihraçla alakalı olduğunu sanmıyorum, yaşam standartları daha yüksek olduğu için, insanlar o kadar portakala o parayı verebildiği için o paradır diye düşünüyorum.

ülkeye göre değişir, yerli üretim yoksa pahalıdır, finlandiyada patlıcan'ın tanesinin 1-1.5 euro olduğunu hatırlarım :)

hayvancılık yapıyorlar ama portakal yetiştiremiyorlar doğal olarak. türkiye'de de 3 portakal için 1.5 lira veriyoruz. belki daha fazla. asıl pahalı olan türkiye

Belçika da 4 kilosunu 3-4 euro ya alıyorum. İsviçrede tavuğun kilosu da 20 frank ülkeye göre değişir.

portakalin tanesi 0.5 euro ise kanada'ya gore ucuz. ulkenin iklimine ve meyve/sebzenin geldigi yere olan uzakligina ve mevsime gore durum degisiyor. ters bir mevsimde binlerce km uzaktan gelen kirmizi dolmalik biberin tanesine $5 fiyat cektiklerini gordum.

turkiye'nin topraklari verimli, iklimi super ama icine ettik, yazik oldu, oluyor.

Ucuzmuş 3 portakal 1,5 euro. Burda 1 kilo 28-36 kron falan. Ortalama 3 euro yani kilosu.

Neden pahalı? Evvela AB içinde maaşlar ve giderler yüksek. Sen 10 kuruşa mal edebilirsin bir malın kilosunu onlar aynısını 10 euro cent'e mal eder.

Ayrıca kalitesiz mal yok gibi burada. Ülkede yetişmiyor hiçbir şey ama hayatımda yemediğim lezzette meyveler tattım burda(İsveç).

Eu dışından gelirken de belli kurallar dahilinde geliyor. Ekstra vergisi var, testleri var, standartları var.

İncir'in buruş buruş eskimiş olanı Türk Malı burada tam 10 kron. Düşün 1 adet incir. Biz ağaca tırmanıp toplar yerdik Adana'da. Para vermedim ömrümce.

Bir de pazar yok market var. Marketin de gideri yüksek haliyle. Kasiyer dediğin insan ayda en az 1400 euro kazanıyor. Doktorlarımız öyle kazanıyor bizim.

3 portakal yarım kilo gelse kilosu 3 euro yapar. türkiye'den ucuz.

sanalmarkette stok yokmuş. link atamadım. carrefour'da 7,95 imiş.

www.carrefoursa.com

Neee?! A;manya'da cogu zaman indirim yapiyolar ozellikle kisin 2kg i 99 cent flndi yani.

Pahali falan degil ki. Hatta Avrupa'da bazi meyveler sasirtici derecede ucuz geldi bana. Geri kalanlari da normal. Avrupa'da pahali meyve sebze gormedim ben.

Onların alım gücüne göre bakınca ucuz. TL'ye çevirince pahalı.

Çünkü insana değer veriyorlar. Gelişmiş ülkelerde iş gücü gerektiren herşey gelişmemiş ülkelere göre daha pahalı oluyor. Meyve yetiştirilmesinden markette satışına kadar çok fazla insan emeği gerektirdiği için daha değerli haliyle.

Avusturya'da pazarlarda sebze meyve gayet ucuz, ayrica avokado, yaban mersini turevleri vs gibi seyler de turkiye'ye gore ucuz, organik tavuk da cok ucuz. Euro kazanip euro harcayan adam icin satin alim gucune bakacaksin, tl'ye cevirmek hele hele simdi gayet sacma

çünkü çiftçi de kazanıyor.

Mevsim, tarım alanlarına uzaklıkla alakalı fiyat farkları normal, ama sanırım hatayı euro/tl oranlayarak yapıyorsunuz.

3 portakal 1.5 para birimi, Türkiye'de 3 portakalı 1,5 para birimine alabilir miyiz?

Domatesin kilosu 2,5 para birimi, e bizde daha pahalı şu an?

Maaş oranları aşağı yukarı aynı olduğu için para birimi olarak karşılaştırabiliriz, alım gücü açısından.

Geçen biri paylaştı Hollanda’da markette muzun kilosu 0,98 € idi.

Bir de şöyle bir durum var, yurtdışındaki çoğu ülkede bizim gibi bir meyve yeme alışkanlığı yok (Tüm karpuz almak, akşam dev meyve tabağı yapmak, vb.).

yurt disi derken, hindistan'da sri lanka'da tayland'da filan baya ucuz oluyor cogu meyve.

avrupa'da, abd'de, au'da filan maliyetler yuksek. adam saat ucretleri yuksek. emek isteyen hersey pahalidir.
misal, batili ulkelerde tavuk eti kirmizi etinden daha pahalidir. nicin? sebeplerden biri de, tavuk kucuk oldugundan kesim & hazirlanma vs. prosesin daha cok adam saat gerektirmesi.
bizdeyse saatlik ucretleri ihmal edebiliyoruz galiba, keza hindistan, tayland gibi muasir memleketlerde :P

Bir başka göz önünde bulundurmamız gereken faktör de, en güzel malların ayrılıp oralara gönderildiği gerçeği.

Yani o ürünler 1. kalite ve o fiyata, kalanlar 2. kalite bizim marketlerde, bu fiyata.

o sadece yedek sprey. sana şundan lazım önce: urun.gittigidiyor.com

sonra bittikçe verdiğin linkteki gibi yedeklerden alıp takacaksın.

çubuklu oda kokusu tavsiye ederim

fıs fıslar kanserojen ve güzel koku olmuyor küçük alanda. çubuklu oda kokusu ve onu uygun oda spreyi kullanmanızı tavsiye ederim.

Evde olmuyor bu otomatikler pek. Çok gıcık sesi. Çubuklu kokular çok daha iyi. Kaliteli olanları pahalı ama gerçekten uzun süre gidiyorlar.

aynısı atom işlemcilerde de var.

Tahminim voltaj regulasyonunda bir sorun var bazı işlemcilerde

ikinci tahminim yine voltaj regulasyonu ses kartını etkiliyor ve bu ses oluşuyor.

Sanırım şuradaki sorun ile aynısını yaşıyorsunuz:

www.eksiduyuru.com

Ben de performans ayarlarıyla oynayarak çözmeye çalışıyordum ama kesin bir çözüm bulamadım. Sonra başka bir sıkıntıdan dolayı elden çıkardım zaten cihazı. O duyurudaki cevaplar belki işinizi görebilir.

HP notebook aldım yeni aynı dert bende de var

coil whine deniyor sanırım buna. çözümü yok gibi. donanımsal sorun çünkü. bios updatelerini takip et. tek umudun.

watermelons are as tasty as melons are terrible.

The better watermelons, the worse melons

Analitik zeka ile doğrudan alakalı bir mevzu.

Mantığını kavramak lazım, soru tipi ezberlerseniz başarısız olursunuz ;)

bendim bu matematiğim oldukça iyiydi sadece üniversitede matematiğe sıkı çalışmak zorunda kalmıştım. Dersi dinlerdim.

valla ben hayvan gibi calisarak yapabilenlerdenim. derste dinleyip yapan da var ama onlarin da saglam bir temelleri var bence ya da matemetik alaninda ozel zekaya sahipler. sonucta kimse anasinin karninda trigonometri ogrenmiyor.

matematik calisinca saate bakmayi unutuyorum, icinde kayboluyorum, o derece zevkli benim icin.

Lise 2'de başladım çalışmaya. Lise bittiğinde iyi bir durumdaydı. 3 yıl boyunca konu çalıştım ve soru çözdüm. Daha sonra 1 yıl kendim çalıştım sınava. Sonra da matematik bölümünde 1 yıl okudum. Sonra onu bırakıp 4 yıl makine mühendisliği okudum. Toplam 9 yılda iyi diyebileceğim bir duruma geldi. Sürekli ilgilenmek gerekiyor. Zamanla olan bir şey. Konu çalışmak önemli. Bir de fizik, kimya ile ilgili problemler çözerken farkında olmadan matematik kullanılıyor.

en son 12. sınıfta matematik gördüm üniversitede tıp okuduğum için ama okul hayatımda hep iyiydi matematiğim. Bence temelin iyi olması önemli. Matematik biraz dil öğrenmeye benziyor. Dilde de nasıl belli kurallar varsa ve işte temel kuralları tense çekimlerini falan bilmek gerekiyorsa matematikte de temel bir algılama var. Kafada oturttuktan sonra onu iş çok kolay. Lisede falan dersi derste dinleyip öğreniyordum konuyu, evde çalışmam sadece pratik olarak işe yarıyodu.

Ama mesela geometride hiç iyi değildim, karneme 4 gelen tek ders geometridir öğrencilik hayatımda. Sınavlara en çok geometri çalışırdım ama yine yapamıyodum.

matematik nasıl çalışılır, nasıl çalışılmaz sitemde makalelerimi okuyabilirsin

www.ersinkaban.com