Diyalogsuz bir şey izleyeceksem balkona çıkar bahçeyi izlerim, yapay göl falan var balıklar yüzüyor onları izlerim.

sıkılmam. nbc'nin çoğu filmi, 2001 the space odessey güzel filmler. filmine göre değişiyor.

Diyalogsuz olacaksa aksiyon filmi olmali. Patlama catlama izlerim, aksiyonu guzelse az diyalogluysa da sikilmam. Aksyion filmlerinin senaryolari tirt olur, surukleyiciligi de olmaz, sevmem film olarak ama sahneler icin izlerim. Sonrasinda netten behind the scenes izlerim hangi aksiyon sahnesini hangi teknikle cekmisler diye. Oyle bir hobim var, o yuzden o filmlerde diyalog cok onemli degil. Bir dram filminde diyalog yok, karakterlerin bir birine bon bon bakismasiyla, muzikle neyle geciyorsa sikilirim. Vakit kaybettigimi dusunurum.

Tamamen filme, yonetmenin becerisine ve bana hitap etmesine gore degisir, hic diyalogsuz filmi zevkle izledigim de olmustur, geveze filmleri de severim bazen, benim icin aslolan filmin uzerinde dusunecek bir hikaye anlatmasi, bhnu sozlerle de goruntulerle de yapabilir.

yonetmenine gore degisir. bin-jip'te toplasan 3 satir cumle var ama izletiyor kendini.

Şahsen bazı yönetmenler sinema değil festival izletiyorlar. Diyaloga fazla takılmam bu tarzda. Tümevarımda ne anlatmak istiyorsa ve bu gaye ile metodolojisi, sanatı kaliteliyse izlenir.

sıkılmam sanki fakat filmine göre de değişebilir, john wick mesela görece az diyalog var aksiyon ön planda izlerim ama the man from earth için aynı şeyleri söyleyemem.

sıkılmam
revenant,space odessey,cast away ve daha bir sürü film var diyalogsuz güzel

edit: marslı The Martian
aklıma geldikçe yazarım :)

çok önemli ama şöyle; diyalog varsa sahte olmayacak. en nefret ettiğim şey karaktere uymayan, düzgün yazılmamış diyaloglardır. son dönem türk sineması bu konuda felaket mesela.

ama illa diyalog olacak diye bir kaidem yok. az diyaloglu müthiş filmler de var.

Sıkılmam. Şart değil. Sinemanın güzelliği de bu zaten. Birçok dili var.

En çok diyalogsuz belgeselleri seviyorum. En son Geyrhalter'in belgeselini izledim, hiç eksiklik hissetmeden.

Dafuq'un yazdiklarimi gorunce farkettim, sıkılmıyormusum diyalog az olsa da. Demek ki filmine gore.

ibrik olabilir mi

sulak, sulama kabı/bidonu deniyor.

çiçek sulama kabı

galvaniz mi takildiginiz kelime? metali galvaniz diye.

Doğru cevaba tik atıyoruz ama bu değil butonu yok. Olmayınca da bazen bu değil demek lazım geliyor. İbrik aklımıza geldi ama değil malesef. Sulama kabı/bidonu da online alışveriş sitelerinde yazıyor google'layınca ama aradığımuz o da değil.

Kamer Genc aparati:) (30+ larin anlayacagi espri)
Ibrik diye biliyordum ben de ama o lavaboda kullanilana deniyormus galiba. Cicek sualama kabi diye geciyor internet sitelerinde.

Özel bi adı yokki

süzek mi?

Suver

Watering Can

Bu ekteki emzikli kova. Genel adı, sulama kovası.

niye seviniyolar ben de bilmiyorum muhtemelen etkileşimi çok olan (izlenme/yorum) videolar trende düşüyordur ama ben de hiç açıp izlemem ki evde normal televizyonu açmıyoruz ya youtube ya netflix açık ki %80 youtube açık. ama belki trendleri açmasak da izlediğimiz video türüne bağlı olarak öneriliyor olabilir trende düşünce..

Açmıyorum ama en az2 günde bir bakarım

Evrendeki en aptal seylerin Top listesi oldugu icin bakmiyorum.


Trendlere girince sevinmelerinin nedeni trende girecek kadar trafiklerinin olmasi. Dusundugun gibi degil yani. Kimsenin Trende bakmasina gerek yok, bir video trend'e girdiyse zirt pirt kullanicilarin karsisina cikaracak demek onu youtube algoritmasi.

Gerizekali falan degilse trende girince sevinir adam.

Ben bakıyorum ama genelde ilgimi çeken bir şey çıkmıyor.

ilk 10 dizi bolumleri (arada bir iki tane youtube fenomeni), 10-14 arasi magazin-show haber, 15-20 arasi cocuklar icin salak icerikler ve 1-2 tane arapca video.

bakacak bir sey yok.

ilk açtığımda bakıyorum.bir nevi dünün en beğenilen entryleri gibi :)

Hayır.
Login olmadan giriş yaptıysam yanlışlıkla hemen çıkıyorum.

Trendler beni üzüyor

bir kez bile bakmadım.

Hiç bakmadım. Youtube'da zaten sürekli oturumum açık.

Bunlar hep tahmin zaten, mutlaka oyle olacak diye bir sey yok, oyle net tespit edilebilen seyler degil bunlar. Onunuze bir harita kondugunda oyle algilasaniz da.

Fay adaların güneyinde, adalar ile sizin aranızda değil.

Ama sanırım yanılıyorsunuz, saydığınız bölgelerin az hissedecekler içinde olmaması lazım.

bina bazında değil zemin bazında şöyle bir bilgi var belediyenin sayfasında: www.kadikoy.bel.tr

Bekleniyordu derken? Büyük yatırım şirketleri daha da düşük öngörüyordu. 4,70 hedefi ile sat veren yurtdışı aracı kurumlar var

trgydl

4,70 mi ? Ağzından yel alsın abi dur :(

4.70 beklentisi spekulasyondan baska bir sey degil.

6 civarlari yil sonu beklentisi, daha 3. ceyrekteyiz ve bir PPK karari daha var onumuzde.

Neden artmiyoru bilemem, onu piyasa bilir. Piyasa matematik gibi calismiyor.

Tabii ben de dolar-euro cahili sayılmam. Bilhassa GBP ve Euro'yu da takip ediyorum ve USD ile bunlar arasındaki makas iyice daraldı son zamanlarda.

4.70 cidden hayal, dolar ülke tarihinde asla aşağı yönlü bir inişe geçmemiştir ve geçemez de.

5.5 direnç noktası ve benim derdim de açıkçası bunun daha da yukarı tırmanması.

Dolar birikimim yok ama paramı döviz olarak kazanıyorum. Doğal olarak bir gecede çeyrek asgari ücret kazanmak istemek hakkımdır.

Bir devlet mudahalesi mevcut ama ne derece devlet mudahalesi, ne derece piyasa tepkisi bunu bilmiyoruz ki.

Yanlis bilmiyorsam doviz zorunlu karsilik oranlari dusuruldu. Bu ne demek? Ben sunu anliyorum, kamu bankalari sinira dayanan kadar doviz satti, daha fazla satmalari isteniyor ama kitaba uymuyor. Kitap degistirildi. Bu sadece tahminim, belki de alakasi yoktur.

çünkü tl değer kaybetmiyor.

faizi düşürerek arabayı iterek vurdurdular, araba şu an çalısır gibi duruyor. O yüzden dolar değer kazanmıyor.

ama araba serçe...

Faizin dusurlmesi neden TL nin degerini korumasini saglasin?

İnsanımız deli olmasa bu denli istanbul aşkı olmaz zaten. İstanbul deprem olmasa da orta-alt sınıf için yaşanabilecek bir şehir değil.

yapılacak bir şey yok iş dünyası İstanbul'da, insanların başka çareleri yok, ayrıca çok insan şikayet eder ama az insan bir şeyler yapar.

istanbul'da ciddi bir deprem olursa sadece istanbul değil tüm ülke o yaraları sarmaya çalışacak. istanbul'da olan her şey tüm ülkeyi etkiliyor. birçok insan iş imkanı nedeniyle istanbul'da,şehrin keyfini sürdükleri için değil. bir de tabii alışkanlık var, kalkıp başka yerde iş-ev aramak, düzen kurmak insanlara zor geliyor. gerçekten isteyen insan sürekli iş arayışında olmalı, belki meslek değiştirmeyi düşünmeli, daha az para kazanmayı kabul etmeli vs.

İstanbul'da yaşamayan için, buradaki maddi imkanları anlamak çok zor galiba onu anladım.
Evet giderler çok daha fazla ama inanılmaz bir beyaz yaka nüfusu var buranın, hangisi nereye kaçsın ki?

@asteriks'in dediği gibi herkesin göze alabileceği bir şey değil bu. Her şeyi geçtim, meslek değiştirmek o kadar kolay değil bu saatten sonra. Sen hazırsın diyelim, bakalım seni kim kabul edecek işe?

Denklemin bilinmeyenleri çok yani. Ha dersen ki ölümü bekliyorsunuz, orada da insanın garip bir içgüdüsü var. O musibeti yaşamadan da aksiyon almayacaklar.

Ben seviyorum burada yaşamayı valla. İstanbul gezene tozana gayet güzel şehir. Klaslığı var buranın. Neyse, zaten burası yıkılırsa, hee ben doğanın böyle güzel bir yere kalleşlik yapacağını düşünmüyorum o ayrı :D Hadi yıkıldı diyelim, Türkiye'de zaten hayat durur. İstanbul'un yaralarını sarmasını geç, her yer yara sarmaya başlar. Taaa Erzincandaki adam bile etkilenir bundan.

Bu hep soruluyor ama anlaşılmayan bir şey var bazı iş alanlarının istanbul dışında şansı yok. Ben risk yönetimi alanında çalışıyorum iş meslek değiştirmediğim sürece istanbul dışı iş bulma şansın sıfır. Başka bir şekilde istanbul’dan gideceğiz o ayrı ama kolay bişey değil bu. Başka iş bulsunlar istanbulda yaşamasınlar hayatın gerçekliği ile örtüşmüyor.

Medya sektöründe çalışanlar nereye gitsin

Bu mantığa göre Türkiye'nin %60'ında yaşamak delilik. Malum, tek deprem bölgesi İstanbul değil. En mantıklısı İç Anadolu'da yaşamak o zaman.

Degil.
Her turlu imkan burada.
Bundan 105 yil sonra olma ihtimali 1 yil sonra olma ihtimalinden farkli olmayan potansiyel bir deprem icin sehri terketmeyi dusunmuyorum.

Bu mantikla Turkiye'yi terk etmen lazim direkt. Turkiye deprem bolgesi.

Sen istanbulda deprem beklerken 3 yil sonra Izmir'de siddetli deprem olur ona yakalnirsin mesela. Izmir'de buyuk bir deprem beklenmiyor olabilir, olduktan sonra ogreniriz onu. Gozler Izmir'den gecen fay hatlarina cevrilir, ona gore yorumlar yapilir, tahminler yurutulur. Golcuk'te de deprem beklentisinden soz edilmiyordu 99'dan once, ama oldu. Istanbul deprem bolgesi iken Son 20 yilda istanbul cevresinde 2 buyuk deprem oldu. Ayrica Van'da oldu.
Deprem ongorulebilir bir sey degi. Hava tahmini gibi olsaydi o zaman sehri terkederdim.

Ayrica bu mantikla tasit da kullanmamak lazim. Trafik kazasinda olme ihtimalini matematiksel olarak hesapladiginda depremden daha korkman gereken bir sey oldug ortaya cikiyor.
Matematik boyle soyluyor.

Delilik degil benim icin IStanbul'da yasamak.

delilik. Türkiyede yaşamak ayrı bir delilik. insanlar neden türkiyeden gitmiyorlarsa istanbuldan da o yüzden gitmiyorlar.

iş, güç için insanlar istanbulda. gerçi nüfus bir 10 milyon azalsa o zaman yaşancak şehir olur da..tabi bir de deprem muhabbeti.

@eazy istanbulun klaslığı yok.

hayatın heyecanı meyecanı yok.

çok da deli damgası yiyecek bir durum göremiyorum. önceki cevaplarda da dendiği gibi bazı sektörlerin kalbi burası. örneğin reklam/medya sektöründe gidersin ankara veya izmir'de de belki iş bulursun ama ne yaptığın iş seni tatmin eder ne maaşın.

deprem konusuna gelince de tsunami ya da hortum tehlikesi olan yerlerde bile insanlar hayatlarına bir şekilde devam ediyor. demek ki insan böyle bir varlık. başına bir şey gelmedikçe sırtını belki şansa belki başka bir şeye dayayıp hayatına öleceğini düşünmeden devam ediyor. ama bu uçağa binerken bile geçerli bence. sürekli risk alıyoruz. ve bir şekilde devam ediyoruz.

Ben Istanbul'da yaşıyorum doğma büyüme. İnsanlar buradaki iş imkanlarını abartıyor, inanılmaz bir işsizlik var Istanbul'da. Boş boş dolaşan milyonlarca insan var. Evet maaşlar bi tık daha yüksek ankara ve izmir'e göre ancak masraflar on tık daha yüksek. Metrobüste falan sürüneceğime gider küçük bir şehrin kralı olurum daha iyi. Beyaz yakalı yanılgıları bunlar, başka şehre gitmeyi kendi gururuna yedirememe tripleri. Böyle yaşamayı insanlar nasıl kendine yedirebiliyor hayret ediyorum. Ayda yılda bir konsere tiyatroya gidecek diye insan sabah akşam metrobüste yaşar mı yav.

Reklam medya sektörü denmiş, mesela Izmir'de Arkas holding'in hiç mi işi yok reklamcılık üzerine? Ya da sallıyorum Kayseri'de Boydak Bolding'in herhangi bir reklam departmanı yok mu? Gecemi gündüzümü Arkas'a girmeye harcasam, kapısında yatsam yine istanbul'Da metrobüs çilesi çekmekten daha kolaya gelir, kariyer açısından da daha mantıklı olur.

Ayrica surekli Istanbul depreminin kritigi yapilmasinin onemli bir nedeni de metropol olmasi, ulkenin en kalabalik sehri olmasi, ulkenin merkezi olmasi.
Onumuzdeki 50 yil icinde IStanbul'da yikici bir sarsinti olmayip ulkenin cesitli yerlerinde 6-7 tane dogal afet kategorisine girecek siddette deprem olmasi gayet de ihtimal dahilinde. Boyle bir durumda bile Istanbul depremi konusulmaya devam edilecek.
Insanlar karsinia bir deprem haritasi konulunca olayi hava tahmini gibi turarli ve net tahminler uzerinden yorum yapilabiliyormus gibi algiliyor.

Hatta, kalabaliktan trafikten bilmemenden bikmissindir zaten yasamak istemiyorsundur bu sehirde orasi ayri ama, "deprem olacak" diye isini gucunu evini barkini tum duzenini birakip bu sehri terketmek delilik aksine bana gore.

@roket adam, türkiye genelinde işsizlik var bu sadece istanbul için geçerli değil ki. küçük bir şehirdeki bir holdingi hedefleyebilirsin elbette ama o işyerinden memnun kalmadığın aşamada alternatiflerin ister istemez tıkanır. (ki bence çoğu insanın da korkusu bu) küçük şehirde yaşamam ya da yaşayamam demiyorum sadece gerçekçi bakıyorum. keşke kendimi daha güvende hissedeceğim şartlar oluşsa ve gitsem. fakat bence şu anki türkiye ikliminde bazı sektörler için hayat istanbul'dakinden kolay değil.

kısacası, pılımı pırtımı toplayıp reklam/medya sektöründe çalışmak için küçük bir şehre gitmektense buradaki şartlarımı iyileştirmek çok daha rasyonel geliyor. konu da depremden saptı baya ama oldu artık.

@stavro, Gölcük ve Düzce depremleri en azından 92'den beri bekleniyormuş. Hatta Gölcük depreminin eli kulağında olduğunu söyleyen son çalışma 97'de yayımlanmış. Emin olunmayan şey Gölcük'ten sonra Düzce'nin mi Marmara'nın mı önce kırılacağıymış.

Bazı meslekler için mümkün olmayabilir ama kalifiye çalışan sıkıntısının epey yüksek olduğunu hesaba katınca uzaktan İstanbul'daki şirketinize çalışmak gayet mümkün. Çoğu ofis canlısı işini Slack, Skype, Hangouts, Google Docs vb. ile çok rahat yapabilir. Hatta alacakları maaş azalacağından şirketlerin işine bile gelir.

Ekstrem bir örnek olacak ama sırf çalışanlarının askerlik sorunu nedeniyle Kıbrıs'ta ofis açan şirketler biliyorum :)

@bruce mclaren
O dediginiz cok cok kisitli bir is alani icin mumkun. Sirketin kendi ofisinde degil de uzak ofisten hangouts ile maille bilmemneyle isini yurutebilecegin cok az kolu var calisan insanlarin genelini dusununce.

Diger soylediginiz icin kaynak var mi? Yanlis anlasilmasin salliyorsunuz demiyorum, kaynak varsa incelemek icin soruyorum.

@stavro, ben de son 1 haftada bölgedeki depremlerle alakalı okuduklarımdan ve izlediklerimden öğrendim. Hatta yorumumu atarken bulup ekleyecektim ama ne yazık ki direkt kaynağını hatırlayamadım şimdi. Bulursam mesaj atarım.

Zamanının çoğunu şantiyede geçiren bir inşaat mühendisi veya esnaf için uzaktan çalışmak mümkün olmaz tabii ama standart bir plaza canlısının (şirket dışı personelle yüz yüze ilişki kurmasına gerek olmayan her pozisyon) uzaktan çalışamaması için bir sebep düşünemedim.

yalnızlık, sevgisizlik.

Çok çalışıyorum, daha az çalışacağım bir iş arıyorum.

İşsizlik, zamlar, yalnızlık

Begendigim kisi beni begenmiyor

Derdim yok.sadece şu aralar planlarımı hayata geçirebilmek için zamanın hızla akmasını istiyorum.

Daha çok para kazanmalıyım. Başka hiçbir derdim yok.

Uyku bozuklugu

planlarımın gerçekleşememesi ,paramın istediğim şeylere yetmemesi ve yaşıtlarından geri kalmışlık hissi.

Daha öok para +1

Herkes parasız sanirim.

bi kız var. nasıl oldursam bilemiyorum.

daha çok para lazım.

insanlar

yazayım...

selanikte yanlızım. arkadaşım yok. her akşam üstü yanlız kahve/iki bira içiyorum. 1 ay daha katlanmak zorundayım. iş/eğitim için geldim. ama yanına geldiğim kişi felç geçirdiği için boştayım. farklı bir departmanda, nezaketen vakit öldürüyorum.

geldikten 2 hafta sonra tendinit'im azdı. 1 ay oldu geleli ve yürümekte zorlanıyorum. Kaldığım yer 1 oda 1 balkon, ocağım yok, doğru dürüst yemek yemedim. ağzımda aftlar çıktı ve 1 haftadır konuşmakta/yemekte hatta su içmekte zorlanıyorum.

buraya gelmeyi ben istemedim. bir nevi zoraki oldu. oluşturduğu ekonomik çöküntü ayrı, 30'undan sonra ailene el açma muhtaçlığının yarattığı çöküntü ayrı...

1 hafta sonra 32 yaşıma giricem. yaşıtlarımdan bazılarının çocukları okul çağına geldi benim daha kendi ailemi kurmak için girişimim bile yok.

Araba kullanmayı öğrenemiyorum, yani boş yolda kullanırım da trafiği okuyamıyorum, şu yaştan sonra ehliyet almaya kalkıştığıma pişmanım, üstelik berbat bir kursa denk gelmişim.

Trden uzakta yalnızım.

Sinir bozacak ve korkutucu derecede baş dönmelerim var.

proje bitiyor. yeni isimi ayarlayamadim.

Saçım dökülüyor. Çok fazla hem de.
Bir de geçen seneden beri bir sağlık sorunuyla uğraşıyorum, geçmiyor.

kontrolsüz öfke problemim var arada ama üzerine çalışıyrum ve epey ilerleme kaydettim

yüksek lisans bitince iş bulamazsam ailemin yanına dönmem gerekecek ve o şehirde ailem dışında kimseyi tanımıyorum ve aşırı aşırı küçük bir yer, çok sıkılıyorum. ayrıca uzun uzun ve sıkı sıkı sarılacağım birinin varlığını özlediğimi hissediyorum :(

paramla iş kuramamak. bir sektör bulamamak.

işsizimi anksiyetem var, karşılıksız aşığım, garibanım vs.

Dolaplar oluyor kilitli. Size girişte havlu ve peştamal veriliyor. Komple soyunup peştamalı giymeniz daha iyi oluyor, masaj sırasında don sıyırmak zor oluyor çünkü :)) Eğer çok terli falan gitmeyecekseniz çıkınca duş almanız daha iyi olur.

Gitmeden birkaç gün önce randevu alman lazım. İyi yerler Cuma mesai çıkışı ve hafta sonları çok dolu oluyor. Gidince kupon kodunu söylüyorsun. Sana havlu, terlik, peştamal,vs verip soyunma odasını gösterirler. Soyunma odalarında kilitli dolaplar oluyor eşyalarını oraya bırakırsın. Hazır olunca da görevliye söylersin seni masaj odasına alır. Masaja girmeden duş al yeter, çıkınca da yağları atmak için kısa bir duş alırsın. Tamamen soyunuyorsun. Bu arada çoğu yer yazmaz ama o fırsat kuponlarına spor salonu, sauna, havuz da dahildir. Onlardan da faydalanabilirsin.

Arayip randevu al ve git. Gerisi orsya gidince halloluyor.

Bir yere ilk defa gidiyorsaniz, ve yapılacagini bilmiyorsaniz görevlileri sorun, ilk kez gelmek ayip degil.
Maaaj salonu icin konusrsak zaten size nerede soyunacaksiniz esyanizi nereye koyacaksiniz vs gosteriyorlar, onden bir sey bilmeye gerek yok.


Komple soyunup havlu sarin, donla kalmaniza gerek yok.

Genelde 4-5 saat gibi kullanım süreleri oluyor.

randevu alarak gidiliyor. kilitli dolaplar var eşyalarını oraya koyar anahtarı yanına alırsın. masaja gireceksen önce bir duş alırsın. keseyi kimi seçersen o yapar. benim devamlı gittiğim güzel bir yer var hep aynı ablaya yaptırıyorum tanıyor artık gizli saklım kalmadı valla. iç çamaşırla kalınmaz masajda ya da hamamda. kan dolaşımını bile etkiler.

konuşup itiraf almaktan başka yolu yok gibi.

samimi ikrarlarına mahkeme ikna olursa ceza verebilir.ama kanıtsız biraz zor gibi.babası olmasından bu da...yine kendisini dinlemekten bir şey de söylenemez bu konuda.önce kendisinin hikayesinin inandırıcı olduğuna bir hukukçu ikna olmalı..

zira mağdurun taciz olarak algıladığını mahkeme sevgi olarak da anlayabilir.zira babası diyorsunuz..delil gerekiyor..yine de bir avukata danışsın.

avukatlık bir durum burada ne dense boş.

Hicbir sey yapamaz.

Bir kaç kere yazıp sildim, çok ağır konular bunlar.
Öncelikle böyle düşünmesinin sebebi nedir, sizinle paylaştı mı? Küçükken kaç sene önce, kaç yaşındayken? O kadar nazik bir durum ki, güvenilir bir psikolog eşliğinde belki bu olayın gerçek olup olmadığına ilk önce kendisinin inanması (düşünmesi değil) gerekiyor.
Bir de bilimsel olmayan ama özellikle çok küçük yaşlarda olan olayları ortaya çıkarmak için seans yapan (aile dizimi filan yapan) kişiler var ama dediğim gibi bilimsel değil. Ben hiç gitmedim, faydası olur mu bilemem.
Olay bu hali ile dayanaksız.
Bir de kendisi bunun sonucunda ne yapmayı hedefliyor; babayla yüzleşme, dava açma, babayı aileden uzaklaştırma vs?

Arkadaş terapiye gitti, sonrasında flashback ile tacizi hatırlamaya başladığını söyledi. Psikolojisinin bozulduğuna dair doktor raporu aldı galiba. Baba ve annenin hapis cezası almasını istiyor. Olayın yaşandığı yer Almanya.

öncelikle bir uzmanla görüşsün ve kendi içinde emin olsun. düşünüyor, zannediyor gibi ifadeler tehlikeli. emin olduktan sonra yasal süreci başlatabilir, sonuç alması çok zor ama kendi içinde mesafe katetmesini sağlayabilir busüreç. hem uzman desteğiyle bu zorlu süreci kısmen daha rahat atlatabilir.

edit: ben yazana kadar yazmışsınız. o zaman süreci başlatmalı ama kanıtlaması gerçekten çok zor. bu zorluklrı iyice düşünmeli ki daha da fazla travmatize olmasın.

Haydi bakalım yeni "iftira sonucu babasını hapse attıran kız" haberimiz hayırlı olsun.

"Uğradığını düşünüyor" gibi bir gerekçe ile insanlara suç isnat ediliyorsa vallahi süpermiş yarın ben de soluğu savcılıkta alayım en iyisi.

Braun iyidir hacı. Al yıllarca kullan

Şundan alacaksınız. www.teknosa.com

yillarin verdigi tecrubeyle soyluyorum hic biri istedigini vermeyecek. cillopluk icin jilet sart. kisaltma konusunda ise eger sakal sekliniz cok efor gerektirmeyen duz bir top sakal vb. ise herhangi bir marka sac kesim aleti isinizi gorur. ben philips'in kucuk agizli olanlarindan kullandim. detaylar icin guzel oluyor.

Sifir almak icin ayri, genel kisaltma ve duzeltme icin ayri makine al bana sorarsan. Hepsi bir arada zor.
Genel kullanim icin Philips modellerine bak. Braun degil, Philips. Sifir almadigim icin o kategoride tavsiye veremyecegim.

istediği-sevdiği işi yapan şanslı azınlıktan değilseniz bütün işler aynı gibi geliyor bana.

Sonunda ölüyorsun ve toprağa karşıyorsun. CEO'sunun da, evsizinin de akıbeti aynı.

Evet mesela bir yerde üst düzey yönetici veya iyi iş yapan bir işletmenin sahibi olsan, hayatının bir bölümünü prestijli bir şekilde geçirebilirsin, o duygu sana tatmin sağlayabilir ama hepsi geçici. Kalıcı olan senin mutluluğun ve sağlığın.

saygınlık ve ne iş yaptığın önemli evet. tabii bunun insancıl mesai saatleriyle ve tatillerle desteklenmesi lazım.

Bana göre saygınlık vs. önemli değil; çünkü başkalarının hakkımda ne düşündüğünü olabildiğince umursamamaya çalışıyorum. İyi ya da kötü. Ne iş yaptığım çok önemli.

Şöyle düşün:

İçini istediğin gibi doldurabileceğin 168 tane kutucuğun var. Bu kutucukların bazılarını zorunlu olarak doldurmak zorundasın:

- Her gün bunların 7'sini uyku ile dolduruyorsun. Kaldı haftada 119 kutucuk.
- Her gün bunların 3'ünü kahvaltı, yemek, tuvalet, banyo, ulaşım vs. ile dolduruyorsun. Kaldı haftada 98 kutucuk.

Şimdi haftada 45 kutucuğu işe ayıracaksın. Kalan kutucuklar da tamamen sana ait.

Eğer yaptığın iş seni tatmin ediyorsa, sana kalan 53 kutucuk haftada 98 kutucuk gibi hissettirir. Yok tatmin etmiyorsa, sende yaratacağı stres, anksiyete, mutsuzluk gibi olumsuz duyguları düzeltmek için o kalan 53 kutucuktan ekstra harcama yapman bile gerekebilir.

Bana göre yukarıdaki benzetme temel ihtiyaçlarını karşılayabilen herkes için geçerli. Öteki türlü zaten lükse giriyor.

ne iş yaptığın dünyanın en önemli şeyi. işini severek yapıyorsan hiç çalışmamışsın gibi oluyor. hobini yapıp para kazanıyorsun gibi oluyor.

değilse sosyal hayatını finanse etmek için yaptığın her şey aynı.

Yaptığınız işi severek yapmıyorsanız, kendinizi ona yakıştıramıyorsanız muhakkak her anınızda arayışta olun. Bir plan yapın. Yoksa bu size mutsuzluk, depresyon ve her türlü hastalık olarak geri dönüyor. Dahası o yaptığınız işi de doğru düzgün yapmıyorsunuz (işe saygınız olmadığı için) ve bir süre sonra "benden adam olmaz" kıvamına geliyorsunuz.

Ne is yaptginin ne kadar onemli oldugu da ne is yaptigina bagli iste.

10k ve üzeri maaşı varsa benim için önemli değil. Ölü yıkayıcılık ve temizlik işleri olmadığı sürece tabi.

Orta sınıf bunalımları bunlar. Yerinizde olsam halime şükrederdim. Herkesin sevdiği işi yapma gibi bir imkanı olamaz. Birileri sevmediği işi yapacak ki diğerleri sevdiği işi yapsın. Neden o kişi ben olayım bencilliği sizi kurtarmaz. Hepimiz aslında bize dayatılanı seçtik yani seçilmiş olanı. Oysa şimdinin sevilmeyen işleri de saygınlık belirtmeliydi. Temizlik işi yapan adama saygı duyarım, benim için herhangi bir beyaz yakadan daha fazla onurludur.

Gemi kaptanıydım bıraktım. Şuan belimde silah çok ünlü bir şirkette koruma/güvenlik tarzı çalışıyorum ama çok daha mutluyum. belki daha az kazanıyorum ve belki saygınlık olarak daha az bir iş yapıyorum ama şirketim ülke şartlarının çok üzerinde imkanlar sağlıyor ve mesaim bitince kimseden izin almak zorunda olmadan evime aileme kavuşabilmek, ayağım karada olabilmek benim için her şeyden daha önemli. Sende öyle düşün. Yaptığın işte mutluysan, insanların işinle alakalı ne düşündüğünü pek düşünme derim.

Maalesef bunu düşünmekte haklısın çünkü diğer ülkelerden daha fazla bizim ülkede statü çok önemli görülüyor.

Ama hedeflediğin diğer meslek alanları seni çok yüksek standartlara çıkartmayacaksa çok önemi de yok.

hayır tam tersi arşivliyorum. ayıp da değil bence geçmişte bir yaşanmışlık varsa bence yeni gelen kişi de ona saygı göstermeli

silmiyorum. hepsi google photos'a duruyor.

beni ben yapan bütüüüünnnnn onlar. rahatsız oluyorsa yapacak bir şey yok.

Drive a atıyorum.

Google photos +1
Eski fotoğraflara laf eden sevgili kaldı mı ya, yaşlandım ben :(

ben zaman zaman 1-2 saatimi ayırıp temizliyorum ama muhtemelen ben telefondan temizlemeden önce google photos'a otomatik arşivleniyordur. benimki sadece telefondan silmek.

yılda 1 toplu muhafaza ve silme işlemi yapıyorum. eski sevgili fotosuna denk gelirsem siliyorum. böyle şeyleri genelde tutmam.

Google photos. Yüz tanımayı aktif ettim, herkesin fotoğrafını ayirabiliyorum.
Çok isterseniz eski sevgililerin olduğu fotoğrafı 1 dakika içinde siler ya da ayrı albüme alır ya da arşive atıp göz önünden çekersiniz.

telefondan otomatik olarak yandex diske yükleyip siliyorum

Asla silmem. Saklama, raporlama, istatistik tutma takintim var, kaldi ki hatira da barindiran fotograflari sileyim.
Google photos ve ek olarak harici harddiskte sakliyorum.

Youtube'dan basla.

Merhaba annem 50 yaşında benim israrlarimla resim kursuna yazıldı. Ki o da hic yapamayacagini düşünür cesaret edemezdi. Ancak şu an bana 2 tane olmak üzere tüm kardeslerime birer yağlı boya tablosu yaptı. Takribi 1 senesini aldı diye biliyorum. İlk olarak insan figurlerinden ziyade nesneleri yaptilar. Bunlari da fotoğraflarini cikartip 1 er cmlik karelere bolduler. Akabinde beyaz tabloya da ayni oranda kareler çizip kutu kutu ilerlemislerdi. Halk egitim merkezindeydi gittiği kurs. Siz de yine halk egitim merkezlerine bakabilirsiniz.

en eğlenceli yanından başlamak istersen, 80 90 lardaki bob ross amcanın videolarını izlemeni öneririm.

hani şu trt de belki şurada bir ağaç vardır, belki şurada bir dağ vardır diyip resim yapan bonus kafalı abi.

malzeme bilgisi konusunda da youtube da bir sürü şey bulursun, hazır tual falan satıyor zaten bazı kırtasiyeler.

www.youtube.com

Tablo değil Tuval..
Yağlı boya yerine Akrilik boya ile çalışmanı öneririm.
Fiyatı biraz daha pahallı olabilir ama çabuk kurur, heves söndürmez.

Bir yandan karakalem kursuna da giderseniz orantı, perspektif ve tonlama tekniklerini öğrenirsiniz. Böylece yağlı boyada daha çabuk ilerlersiniz diye düşünüyorum.

yağlı boya genelde en son öğretiliyor. öncelikle karakalem ile önüne koyduğun nesneleri kağıda çizerek başla.
bunun için b,hb,2b kalem, hamur silgi ve normal bir silgi al. tabii ki de güzel, kalın gramajlı desen defteri al. normal a4 kağıda çizme.
dediğim gibi kafandan bir şeyler çizmeden önce üstteki arkadaşın dediği gibi; oran orantı, perspektif, ışık gölge ve tabii ki ölçü alma gibi temel bilgileri öğrenmen lazım.
önce nesneleri çizerek başla. meyve, sebze, ayakkabı, el ayak, bardak vs gibi şeylerden kompozisyon düzenle.
kursa gitmeyeceksen en azından internetten faydalan.
adım adım ilerleyip bir süre sonra guaş boya ile resim yapmaya başlayabilirsin. tavsiyem; siyah beyaz boya al ve gri tonlamalarla resmi öğrenene kadar renkli boyalara geçme.

ilerledikten sonra bir süre zarfında zaten yağlı boyaya geçmen gerektiğini fark edeceksin.

Tek başına atıyoruz makineye biz. Leke spreyi sıkıp 40 derecede düşük sıkmada yıkayınca mis gibi çıkıyor.

40 derece 800 devir. sadece ayakkabı ve terlikleri atıyorum.

ister bir yastık kılıfının içine sokup diğer eşyalarla at. İster bir şeyin içine koymadan diğer eşyalarla at. Düşük sıcaklık olsun yeterli. Ayakkabı dandik değil ise bir şey olmaz.

Ayakkabinin omrunu yariya indirdigi icin yikamiyorum. Eskiden yikardim, ayakkabilar kisa zamanda gume giderdi hep.

Cif'in kirmizi siseli ultra hiz diye bir spreyi var, tekstil urunleri için. Ayakkabiya onu sikiyorum komple, ardindan elbise fircasiyla fircaliyorum. Arkasindan kagit havluyla sokulen kiri alıyorum. Yikanmis gibi oluyor.

30 derecede sıktırmadan yıkıyorum.

Ayakkabı içine yumuşatıcı döküp sonrasında normal makineye yumuşatıcı ve deterjan koyup atıyosun,ayakkabı içine dökme sebebin ayak kokusu varsa çıkması ve yıpranmaması için

çamaşır makinası kapağında ayakkabıyı sabit tutan fileler var. onlara koyup 30 derecede yıkıyorum ben.

eksiup.com

Takla atanı bile var

Evet, oldugu gibi yan yatan bina oldu tr'de onceki depremlerden birinde. En ustteki linkteki biraz dagilmis mesela, benim gordugum bina butun katlar saglam sskilde oldugu gibi yan yatip yanindaki binaya dayanmisti.

Yan yatma ihtimali var ama meyilli arazide olduğu için değil. Sonuçta o yapının temeli hafriyatı alınıp tesviye edilmiş arazi üzerine kuruluyor. Yan yatma sebepleri başka. İlk cevaptaki fotoğraf da yan yatma değil, zemin katı dükkan olan binaların en büyük handikapı olan yumuşak kat göçmesi. Zemin kat kolonları göçünce üst katlar da aşağı iniyor.

gösterilen fotoğraflar zemin sıvılaşması sonrasında toprağın artık binayı taşıyamamasından oluşan olaylar. yokuşla alakası yok zemin ve o zemine uygun yapılmamış temelle alakası var.

www.ekonomihaber.com

www.tarafsizhaberajansi.com

olmuyorum, uyuz olduğum laflar kümesi sokak ağzıyla "bana" hitap ederken milletin kullandığı kelimeler, "bilader,"amcaoğlu","kardeşş", "hafız" vs.
hocamdan bi rahatsızlık duymuyorum, çünkü sana soru sorarken kullanırlar genelde. karşıdaki insana senden bilgili olduğunu ve cevabına ihtiyacın olduğunu belirten bir anlamı var.

bence her seyi bilen biri ancak kadin olabilir bu durumda gugil teyze demeliyiz diye dusunuyorum :)

ya hazreti gugıl diyenler falan var, bi zahmet kredi kartı ekstrelerinde ergen yavrularının sexshop alışverilerini görebilir mi onlar; aklıma başka bela gelmedi de

allah google, hazreti google, hepsini diyorum, allahmış hazretmiş diğer hepsinden daha çok allah daha çok hazret.

Ben daha ziyade "google hazretleri"ne uyuz oluyorum.
Her deyi bilen biri anca yasli erkek olabilir diye dusuniyorum, google dede denilebilir bu yüzden olsa olsa.

haklısın, amca boş, teyze boş oğlu boş iş

sevmiyorum ve saçma buluyorum.

hazreti google deyişi de o şekilde. amca demekten daha iyi yine de.

yoo niye olayım başka derdim mi kalmadı?

hocam da aynı şekilde mis gibi hitap şekli işte asıl hocam diyenlere gıcık olanlara gıcık oluyorum.

Kiz ne yapmis anlayamadim ama sadece fotograflara bakip kizi itici buldum.

Cirkin diyebilecegim biri de asla degil ama ne biliim guzellik beklentiniz dusukmus bence

mesele boy değil, tip. kusura bakmayın da sokakta bunlardan kat kat güzel binlerce kız var. eleştirilen nokta o.

miss turkey'ye katılan kızların güzellik seviyeleri tartışılır ama kabul edelim ki hiçbiri bu yarışmaya katılma ihtiyacı hissedecek kadar aman aman bir güzelliğe sahip değil. ortalama veya ortalamanın bir tık üstündeki her kız pohpohlanıyor zaten. tek sorun bu kızcağızlar bu pohpohlanmayı aşırı ciddiye almış.

bi şey sorucam yanlış anlamayın incel ne demek biliyor musunuz?

Ben de gömüyorum cunku metrobuste cok daha iyisine denk gelebiloyorsun.
Net bir sekilde "tirt" oluyorlar.

"miss turkey" cok iddaali bir unvan. Esi benzeri bulunmaz bir sey olmasi beklenir dogal olarak. Yani suna bakiyorum, www.instagram.com ben siradan vatandas olarak bundan daha guzel kizlarla takildim, buna miss turkey denirse gulerim ister istemez.

inekadam

/r/incels

üşütür

üşütür tabii ki.

Donarsın

Hem de ne üşütür. İstanbul kisi da yazi da kuvvetli bir şekilde yasayan bir sehir.

2 yıldır eskişehir'de kışın mont giymiyorum. bazen keten ceket bazen yünlü ceket. 40 km ötedeki işime 2 araç değiştirip toplu taşımayla gidiyorum. ama sen yapma ben 5 yıl erzurum'da yaşadım.

donarsın.

İstanbul kışları çok rüzgarlı oluyor. Blazer kurtarmaz.

Araba varsa sorun olmaz.

Öyle bir kriter yok adam uzun yol yapıyordur 150 bin yapar şehir içi takılır 50 bindedir. Benim araba 2016 model 29 binde, öyle düşün.

Araba taksi ya da filo çıkması olmadığı sürece çok fark etmeyecektir aslında. Yine de senede 30bin km üstü araba hunharca kullanılmış demektir.

Aşağı yukarı 150binin altında ise sorun olmaması gerekir.

Somut araç önerisi ile yazmanızı öneririm. Toyota yüksek kilometrede dahi makul bir araç.

Az km yapılmış olması az kullanıldığı anlamına gelmiyor. istanbulda 1 saatte 10km bile gidemeyebilirsiniz çoğu zaman. Senelik 20 bin normal.2013 120 bin civarlarında olması normal. ama ağır bakımları yapılmış olsun.

Önceki duyuruyu yanlış bölüme açmışsınız oraya yazı yazılmıyor. Buradan yazayım. 0km 2019 clio(bir kaç aya yenilenecek) 75 bine bırakıyorlar. yine bu fiyatlara egea var yine sıfır. düşük faiz kampanyasıyla 65bine kadar bütçeniz varsa zorlayın derim. boşuna eski araba almayın. Tabi bunlar manuel.

Psikoljik sinirlar var, bu da aracin degerini belirler.
Ilk Psikoljik sinir 100bin dir. Bir sonraki ara Psikoljik sinir 150bin ve kilit psikolojik sinir 200bin. 200bini asmis arabanin satisi zor olur.


Bunun disinda arac modeline, motor modeline gore degisiyor hangi km nin kritik oldugu. Bazi araclarin motoru ve/veya mekaniği cok uzun km'ler dayanirken bazılarinimki hatiri sayilir derecede daha erken tamamliyor omrunu. Ayrica doger degiskenler sabitken aracin nasil kullanildigi faktorune göre de. Yani adam akilli bir inceletilmesi gerekiyor aracin. Araçla iki tur atarak anlasilamiyor.

Ayrica benzinli/dizel faktoru var.
Dizel araçlar - duzgun kullanilip duzgun bakim yapildigi surece - 600-700 bin km lere kadar omru varken benzinli araçlarda ortlama 300bin km motor omru. Yani 200-250 binde motoru tas gibi bir dizel denk getirip alabilirsin ama o km lerde alaxsgin benzinli aracin motoru omrunu tamamlamak uzere olacak. He hor kullanildiysa 150binlerde de bitebilir, 300bin ortlama motor omru de normal sartlarda yani.

Bir diger konu ise risk degerlendormesi. Km yukseldikce aracin sana masraf cikartma olasiligi yükseliyor, satisi zorlasiyor. Km dustukce bu risk azalmasi ve satisi kolaylasmasiyla birlikte aracin alis fiyati artiyor. Bir tarafta ileride oara harcama riskin artarken daha işin basinda verdiğin para artiyor, diğer tarafta ilk anda cebinden cikan para az iken ileride cebinden para cikma riski artiyor.
Yani, karar verirken bu iki egrinim kesistigi optimum noktayi bulup o km'lerde bir arac almak rasyonel secim.
Bunun icin dd kapsamli bir piyasa arastirmasi gerekiyor tabii. Almayi düşündüğün modeli farkli km araliklarinda ortalama piyasa degeri piyasada bilinen ve sik sik gorulen arizalari ve sorunlari, bu arizalarin ortlama maliyetleri, bakim ve parça fiyatlari gibi.
Insanlar bir takim ezberler uzerinden gittigi icin bu degerlendirmeyi yapmiyor, "dusuk km al abi masraf çıkmasin" duz mantigiyla ilerliyor, tek taraftan bakiyor. Tipki turk milletinin karşı konulamaz dizel tutkusu gibi.
He uc bes fazla gitmesi sikinti değildir, bütçen pek kisitli degildir, arabaya o kadar kafa yoracak kadar uzun yasamiyoruz bu dunyada diyorsundur ve biraz para kaybi riskini alabiliyorsundur, o zaman pek derine inmeden alir gecersin. Kaybin olsa da saglik olsun dersin.

Kisacasi cok değişkene bagli bu sorunun cevabi. Senin tercihlerin belirleyecek bakacagin km araligini belirlemek icin yapacagin degerlendirmede dikkate alacağın degiskenlerin bir kismini.

dizelse 80 bin altı olmasına, benzinliyse japonsa 150bine kadar olabilir. bir çok araç için farklı kriter var ancak araç preminyum olmadığı sürece ben 80 bin üstü araç almak istemem. bir değişkende şehirdir.araç istanbul aracıysa durkak ve şehir trafiğini düşündüğünde 50 bin olan istanbul aracına 10 binde kafadan ekle, trafikte sürekli durduğu için motorun çalıştığını düşün.

km'nin nerede yapildigina bagli. sehirlerarasi yolda yapilmis 100.000km, istanbul trafiginde yapilmis 50.000km'den cok cok daha az yorar arabayi. ilk durumda ortalama 120km/s dersek motor 833 saat calismis demektir. ikinci durumda 50km/s ortalama desek, ki istanbul trafiginde neredeyse imkansiz, 1000 saat. yani motor ve tum yuruyen aksam daha cok yipranmis fren, depriyaj balatalari daha cok asinmis demek olur.

arac alirken bence arabayi degil de saticiyi/sahibini ekspere sokman lazim. eger sahibi duzgun birisiyse arac 150.000de de olsa duzgun bakmistir ve bir arizasi sikintisi varsa da soyler. sahibi tekinsiz birisiyse 10.000kmlik araci pert edip, yaptirip ciziksiz diye itelemeye calisir.

tramer tertemiz maks 5000 cikar ne :))
evet toyotalar cok saglam arabala yapar sorunsuzluklari ile unludur.
uzakdogular genelde boylr subaru ve mitsubishilere bakin. derim.

Yaris iyidir ama bunun satıcısına güven olmaz başka araç bakın.

Kapora dolandırıcısı olabilir, dikkat.

Aciklamayo okudum ve telefon acmazdim bile. Direkt elerim bu ilani.
Buram buram uckagitcilik kokuyor. Sahsi fikrimdir.

Bu arada evet, yaris tas gibi arsba olarak bilinir piyasada.

hayır sürekli 7 şiddetinde olmuyor.

söylenen süre depremin başından sonuna kadar geçen süre, 40 saniye boyunca sürekli 7 şiddetinde sallanmayacak yani. zaten depremlerin çoğunun ilk 10-15 saniyesi hafif şiddetli olur, yani her zaman hissettiğimiz depremler gibi. işte o ilk 10 saniyede kaçacaksak kaçacağız, saklanacaksak saklanacağız. asıl sallayan ve yıkıcı olan deprem ondan sonra başlıyor. mesela 99 depreminde 12. saniye itibarıyla asıl yıkıcı şiddet olmuş.

metal bir plakayı büküp kırıldıktan sonra sallanır ya... rezonans oluşur. işte deprem öyle oluyor.muş.

şiddet depremin çevreye etkisidir ve farklı ölçeklerde anılır. senin bahsettiğin depremin büyüklüğü.

ve hayır bütün süre boyunca aynı ölçekte sallamaz.

deprem ölçen alet sismograf aşağıda gördüğün gibi kayıt ediyor. büyüklük olarak en yüksek değeri yani peak noktasını söylüyolar. aşağıdaki fotoğraftaki eni en geniş çizgiyi.

cdntr1.img.sputniknews.com

Baslangictan bitise peak noktasi baz aliniyor. Yani 40sn boyunca 7 şiddetinde degil.

3 parça hangileri?

sadece bu verilerle 1

1-2 sene kullanır satarım diyorsan 1, arabayı beğenerek alıyorum kullanırım güzel güzel diyorsan 2. 300bindeki arabayı alacak çok insan yok tr'de, arabanın sorunu olmasa dahi; satmak zor olur.

3 parça; çamurluk, kapı ,bagaj.

Bruce haklı satarken 300.000 ki araba inanılmaz zorlar. Komple boya bile olsa düşük km iş yapar genelde.
teşekkürler

ama bu bilgiler çok yetersiz böyle olmaz ki. araçın motorunu falan da söylemelisiniz. mesela bir e hdi motor düzgün bakarsanız 600.000 km rahar rahat görürsen bir adet rx8 wankel motorla 200.000 yapana sanırsam cumhuriyet takarlar.

Kapsamlı bir incelettikten sonra 120bin olani alirdim.

244bin km olan aracin motoru omrunu tamamlamak uzere. Benzinli motorlarda bu civarlarda motor omru bitiyor.
Hor kullanilmissa 200bin alti bile bitebilir. O arac elinde patlamak uzere olacak. 15-20bin bayılacaksın motor icin en az.
Dizel araclarda duzenli bakim yapilmak sartiyla cok daha uzun sure gider ama benzinli oyle degil. Duzgun bir kullanimla 300bin civari omru var, duzgun bakim yapilmamissa daha da erken.

Halk arasinda "dizel araçta o kadar km'ye girilmez aabi" diye bir gorus hakim ama asıl benzinlide girilmez yuksek km'ye. Benzinli motorlarin omrunum cok daha kisa oldugu gercegini goz ardi ediyor bizim millet, sadece dizel motorun daha masraflı olmasina odaklanıyor.

Yuksrida 600bin km lerden bahşedilmiş ama arac benzinli diyor soeuyu soran arkadas, dikkatinizi cekerim. Bu bilgi verilmis.

Ayrica taş gibi de olsa 250-300binlik arabayo satmak cok zordur. Istedigim kadar iyi bak arabaya. O yuzden o km'lerde arac alinacaksa yeterince uygun fiyata alindigindan emin olunmali.

Eşini sevmediği için olabilir mi ? Sevmediği için aldattığına inanıyorsun da tencerenin doğurduğuna mi inanmıyorsun

eşini kaybetmekten korkmadığı için olabilir mi ? Kaybetmekten korkmadığı için aldattığına inanıyorsun da tencerenin doğurduğuna mi inanmıyorsun

Fantezi cunku. Bir de bir seneden sonra esin asker arkadasin gibi geliyor, bir albenisi yok.

Hemen seksist olmaz öyle. Kadınlar da ne paralar yediriyor yerine göre. Erkekler daha çok olduğu sadece erkeklerin metresi var gibi bakmamak lazım. İmkan meselesi sadece.
Sebebi ise tek değil. Yikaridakiler ve/veya eş ile metresi aynı yere koymamak (daha değerli olana daha çok şey alması gerekir derseniz o kadar basit değil) ya da metresle olan ilişkinin dinamiği o şekildedir. O oyunun kuralları.
İçinde eşi kaybetmemek rahatlığı da olabilir, gerek gormeyebilir de, 30 yıldır hiç çiçek almadan bugüne geldiyse çiçek alamıyor da olabilir vs.

Libidoyu tekrar canlı gören, beğenildiğini düşünen, erkek gibi hissettirilen konumda olmak önemli geliyor. Bar/pavyondaki Kons muhabbeti de bu yüzden var. Çiftlerin karşılıklı ilgisizliğinden kaynaklı. Evlenmek için evlenin tiplerin, mantık evliliği yapanların, sirf kız güzel/seksi diye evlenenlerin kaçınılmaz sonu bu.

Metres tüm bu rezilliğin bedeli olarak biseyler ister. Bu karşılık paradır. Metres orospudur. Çok anlam yüklemeyin metrese.

Cunku esinle yillardir birliktesin, artik spesyalitesi kalmamis, yuzunu gormenin bir ayricaligi yok. Metres tam tersi.

Eşinle viski almak istediğinde ne gerek var diyor.
Metres olur aşkım diyor.
ikisinde de sen ödüyorsun.

çünkü metres kısa dönem. eşi ise hayatın sonuna kadar yanında.

metres moral motivasyon pompası işlevi görüyor.

Icimi dökmelik başlık olmuş, uzun olabilir yazacaklarım. Cevaplari okuduktan sonra silersen fena söverim

Yok soruyu silmeyeceğim.

eş elin altında, ulaşılabilir ve alışılmış. metres kaybedilebilir, gizli, oyunlu.

aynılarını kadınlar da yapıyorlar cinsiyet ayrımı da yapmayalım. evdeki kocasına sirke surat, işteki flörtüne gülücükler, göz süzmeler, kalp atışları. insan yapısı işte naparsın. erkek versiyonu da elindeki parayı metrese harcıyor.

karısından ayrılıp metresiyle evlenenin de heyecanı kalmıyor, metres de bayıyor herifi.

6 yıl boyunca yılda sadece bir kaç gün görebildiğim insana it gibi sadık kaldım, aşkın onlarca tanımından birini yaşadığım için dünyanın en şanslı insanlarından biri kabul ediyorum kendimi. hala seviyor muyum, deliler gibi hemde.

3 yıl evvel birlikteliğimizi sonlandırmak durumunda kaldık, aşka olan inancımı da gömdüm beraberinde. epey denedim bir başkasına aynı tutkuyla yaklaşmayı, olmadı tabi. saldım bende.

sorunun cevabı ise şu benim evrenimde;
son 3 yıldır merkezde her zaman biri oluyor, merkezdeki ile arkadaşlığımız duygusal yogunlukta oluyor, diğer yandan çokca da uydu oluyor. bunlar ise isin heyecan tarafı. lakin orda şöyle bir durum var bende, hani ekşi'nin efsane zamanlarından efsane bir bkz var ya, ''seni sikmemle sonuclanacak bir surecin başındayız''
sanırım ben o süreçten keyif alıyorum. o süreç sonunda bütün büyü bozuluyor. ne o çekici wamp kadın kalıyor geriye ne de o aşk çocuğu. bütün albenisini yitiriyor. bu bahsettiğim uydularda geçerli. bu arada asla kimseye aşk\sevgi konusunda yalan söylemedim kimsenin günahına girmedim, en başta açık açık asla sevgili olamayacağımızı belirtiyorum.

zannedersem evlilerde de durum bu. merkezdeki ile rutine biniyor ilişki ama kimisi aşka aşık işte.
nazım ekolü, orhan veli ekolü. hatta abdulhak hamid tarhan.

doğru yanlış tartışılır. detaylar belirler ahlaki durumu.

Kardeşim maalesef umutlu olacak bir durum yok. Böyle bir deprem olacak. Gerçekçi olmak lazım. Bu fikir seni korkutuyorsa deprem riski olmayan bir şehre taşınmanı öneririm. 7.4'ü yaşamış biri olarak nasıl bir kıyamet olacağını hayal bile edemiyorum.

10 yıllık bina en azından malzeme kalitesi ve tasarım kriterleri açısından güvenli sayılır. Genel yapı stoğuna oranla.

Ben sahsen trafik kazasi, kalp krizi ya da kanserden olme ihtimalim cok daha yuksek oldugu "gercegini" dusununce deprem korkusu yasamiyorum.

evinizin durumunu netlestirmek icin uzmanlardan yardim isteyebilirsiniz. universitelerin yapi & deprem birimleri var. yahut onlarin yonlendirebilecegi donanimli muhendislik burolari var.
yapinizi inceleyip, tetkik edip, test edip sonucu soylerler. saglam midir, onarim / guclendirme ister mi? yikilmasi mi gerek, vs.

ote yandan, civardaki diger yapilar, is yeriniz, okul, hastane, kahvehane, sinema salonu, yol, kopru, iletisim, kriz yonetimi, vs icin ise siz birsey yapamazsiniz bir basiniza.
bunlarla bir basina ugrasmamak icin "devlet"e vergi oduyorsunuz zaten.

10 yıllık bina ise korkmayın, Allah'ın izniyle bir şey olmaz. Yüksek eşyaları sabitleyin, üstünüze devrilecek şeyle riçin önlem alın yeter.

Deprem olduğunda evi bile terketmeyin, kaçarken yaralanma riskiniz daha fazla.

2018 (MW)

1  Germany 45,277
2  Italy 20,107
3  United Kingdom 13,054
4  France 9,466
5  Spain 4,751
6  Netherlands 4,3
7  Belgium 4,255
8  Greece 2,652

www.wikizeroo.org

zaten doğru değil. Almanya Avrupa'da birinci sadece.

Ayrıca kişi başı üretimde dünya birincisi.

Dünya çapında liste şöyle;

China: 176,100 MW (32.3%)
United States: 62,600 MW (11.5%)
Japan: 56,000 MW (10.3%)
Germany: 45,400 MW (8.3%)
India: 32,900 MW (6.0%)
Italy: 20,100 MW (3.7%)
United Kingdom: 13,000 MW (2.4%)
Australia: 11,300 MW (2.1%)
France: 9,000 MW (1.7%)
South Korea: 7,900 MW (1.4%)
All others: 110,600 MW (20.3%)

www.wikiwand.com

iki hocama da çok teşekkür ederim de acele şekilde yazınca eksik yazmışım. kurulu santral gücü verileriniz doğru onları incelemiştim, yine de teşekkürler.

tam olarak sorum şu olacaktı, almanların bu seviyeye nasıl geldiklerini araştırmak istiyorum. türkiye almanyadan 83,3 gün daha fazla güneşlenmesine rağmen 9 kat fazla enerji üretebilme kapasitelerini neye borçlu olduklarını öğrenmek istiyorum.

hem türkiyenin hem almanyanın güneşlenme süreleri ve seviyelerine ilişkin haritalar var. almanları öne çıkaran neydi? nasıl çalışmalar yada sistemler kurdular?

Neye borclular derken, yenilebilir enerji yatirimlarina borcular tabii ki? Tipki su siralar bilisime yatirim yaptiklari gibi. Neyi sordugunu tam anlamadim sanki ama biliyorsun ki yatirim yapip tesis kurman gerekiyor aldigin gunesten faydalanmak icin. Bizde boyle bir sey yok, Almanlar bunu yapiyor.

Sadece gunes enerjisi degil, genel olarak yenilenebilir enerji kaynagi konusunda Dunya birincisi Almanya. Toplam yenilenebilir enerji uretimi miktarinin genel enerji uretime orani olarak. %74 idi yanlis hatirlamiyorsam.

bu sektörle içiçe çalışan bir başka sektördeyim. almanlar bu konuda çok uzun yıllardır çalışıyorlar. çin ise hangi alana girerse girsin, ölçeği nedeniyle birinci olma durumu var, bu kapasiteye bir kaç senede geldiler mesela. bu açıdan da araştırabilirsin.

güneşte iş yapmış biriyim,

işin aslı tabi almanya'nın kendi güneş paneli üretim fabrikaları vardı. mesela türkiye güneş enerjisine geçmeye başladığında ömrünü tamamlamış alman fabrikalarını komple söküp türkiye'ye taşıdılar.

kendi ürünü ürettiği için almanya dönemine göre oldukça uygun panel fiyatlarına ulaştı. zaten güneş yatırımında iki sorun var. panel fiyatı ve finans. almanya bu iki sorunu çözdü ve bu sayede enerji sorununu 20 yıllık çözdü.

birde alman devlet politikası var tabi. bir ülke güneşe geçmek istediğinde devletin düşünmesi gereken iki soru var. biz şimdi boş arsalara mı güneş paneli kurduracağız yoksa çatılara mı?

boş arsalara kurdurursan firmalar büyük finansal yük altına giriyorlar ve bu finansal yükün kalkması 6-7 yılı buluyor. aynı zamanda sen ülkenin arge'de üretim'de bilim'de kullanması gereken finansı buraya yüklüyorsun. yine aynı zamanda arsaya kurulan tesislere devlet garantisi bekliyorsun. türkiye 10 yıl dolar üzerinden alım garantisi verdi. düşün dolar artınca neler oldu.

diğer politika ise çatılara kurulması. bu sayede insanlar çatıdaki üretimini hemen evinde kullanabiliyor kendi cebindeki parası veya bireysel kredi ile bununla başa çıkabiliyor. düşün ki ankara'da elektrik ihtiyacı olan biri için keban'dan elektrik taşımak zorundasın halbuki adama izin versen kendi güneş enerjisini yapsa belki keban'ı yapmak zorunda bile kalmayacaksın. aynı zamanda elektrik iletirken oluşan kayıpların, bakım onarımın vs önüne geçeceksin. aynı zamanda ülke kredi tutarını daha stratejik şeyler için harcayabileceksin yine aynı zamanda devlet alım garantisi daha düşük olacağı için (yine alım garantisi var ama önce binanın tükettiği düşüyor sonra kalanı devlet ödüyor ki hiçbirşey neredeyse) devlet büyük bir ödeme zorunluluğunun altında kalmıyor.

tahmin edebileceğin gibi almanya ikinci politikayı izledi
türkiye birinci politikayı izledi.

o sebeple almanya çoştu,
türkiye ges yapımlarını durdurup mega ihaleye gideyim başka çözümü yok dedi.

Var, Istnabul, Avr, Vodafone.

Var istanbul maslak vodafone

Var, TT, İst Avr

yok, Tt, İstanbul Avrupa

dün geceye kadar yoktu. sabah uyandığımda gelmişti. sonra 10-10.30 gibi bi daha gitti gelmedi.

Şimdi arama geldi sms ve net çalışmıyor

sehrin bi yerinde var bi yerinde yok burada.

Bir daha gidene kadar şebeke geldi

Bugün haberturk'te şunu söylediler 'bu deprem büyük depremi tetiklemiş olabilir mi? Olabilir. Fakat depremin ne zaman olacağı belli değil, olamaz da. Dünden bir farkı yok bu durumun. 3 saat sonra da olabilir, 3 gün sonra da, 3 yıl sonra da, 30 yıl sonra da.' E sürekli olarak huzursuz bir şekilde uyuyamacagimiza göre kendinizi sakinleştirmeye çalışın. Tedbirli olun tabii ki ama bugün deprem oldu diye hemen yarın büyük deprem olacak diye bir şey yok.

Önemli olan hızlı bir şekilde kendi onlemlerimizi tamamlamak.

Herkes çok gergin. İlk başlarda normaldim ama gün içinde her yerden durmaksızın deprem duymaktan gerildim. Bütün sosyal medya deprem. Bakmayayım dedim o aptal ses kayıtlarını yolladı biri. Üstüne 23.20deki deprem olunca ben orda koptum artık. Tedbirim elimden geldiğince var. Bir yerden sonrası gerçekten insanın elinde değil. Tek isteğim öleceksem de huzur içinde ölmek. Bu muhabbetler beni de depremden beter etti.

Hangi mahalledesiniz bilmiyorum ama Beşiktaş'ın dolgu zemin olmayan kısımları epey sağlam diye biliyorum. O anlamda rahat olabilirsiniz.

Ben böyle konularda soğukkanlı ve olursa olur amk napıcaz kafasında bir insanım ama özellikle şu yazıyı okuduktan sonra ben bile başka bir şehre taşınmayı düşünür oldum. Kaldı ki 99'u bire bir yaşamış ve yakınlarını kaybetmiş, uzun süre çadırda prefabrikte yaşamış bir insanım.

evrimagaci.org

Bu deprem olacak ve 30 seneyi bulmayacak yukarıda söylendiği gibi. ve güvenli yerde olup ölmesen bile İstanbul yaşanabilecek bir yer olmayacak uzun bir süre. Bunu bile bile hayata devam etmek benim gibi gamsız bir insan için bile tedirgin edici. Tedirgin olmakta haklısın. Tedirginliği azaltmak için somut ve etkili adımlar atman gerek, o da bana bu şehri terk etmek gibi geliyor. Kolay mı değil, hele ki İstanbul'da yaşamayı seven ve şehrin keyfini çıkarabilen biri olarak benim için hiç kolay değil. Sakinleşip akılcı ve uzun vadeli planlar yapmak lazım.

İstanbuldaki son 6/8 maksimum 10 ayım zaten.

gergin olmakta haklisin. ben zamaninda "depremden korkmuyor musunuz, bu sehirde nasil yasayabiliyorsunuz?" dedigimde demedigini birakmamisti insanlar, "oyle bir ihtimal icin hayati zehir edecek degiliz" seklinde, sanki deprem olacak diye ben kendi mabadimdan uydurmus da paranoya yapmisim gibi abuk sabuk laflar edenler vardi.

mecbur olmadigi halde bu korkunc tehlikeye ragmen istanbul'da 500 yillik binalarda yasayan insanlari asla anlamiyorum. yuz binlerce cana mal olabilecek bir felaket icin "ben orada degilim, kafam rahat" demek imkansiz elbette ama ben yine de ankara'da oldugum icin nispeten rahat uyuyabiliyorum.

bok var herkes dolustu su lanet sehre. yozgat'ta yasayin demiyorum ama iyi okul baska yerde yok mu? iyi is baska hicbir sehirde mi yok? tamam rezil politikalar yuzunden her sey istanbul'a yigildi, bazi alan ve isler icin cidden istanbul disinda ekmek yok ama bu kitle ne kadar kalabalik? 16-17 milyonun gercekten ne kadari istanbul disinda yasasa hayat kalitesinde kayda deger dusus yasar?

gidin kardesim, depremde olmezseniz kaosundan gurultusunden oleceksiniz zaten, hala niye diretiyorsunuz?

@der meister Sen 3 senelik bir öğrenci olarak İstanbul'u kolayca terk edip gitmiş olabilirsin Ankara'ya. Fakat insanların evi, ailesi, akrabaları, arkadaşları, hatıraları, düzenleri, her şeyleri burada. Sınırlı hayat deneyiminle atıp tutmaktan, insanlara aptal muamelesi yapmaktan vazgeç artık. İnsanlar yerleşik düzenini ve hayatını, başkalarının rant ve çıkarları için neden terk etmek zorunda? Bu sinir ve çok bilmişliğin hedefi yanlış değil mi sence de? İnsanlar senin kadar düşünemiyor mu sanıyorsun? Ankara'ya taşındığın için seni tebrik ederiz, fakat 3-5 ayda bir çıkıp, deprem bölgesinden farklı bir yere taşındığın için yaptığın bu ukalalığının kimseye faydası yok.

Beşiktaş Güvenilir mi? Soruya bu haliyle kimse yanıt veremez. Neden?

1 zemin
2 binanın kendisi

Hakkında bir şey bilmiyoruz. Diyelim ki çok berbat bir zeminin olduğu yerde bina. Gerekli zemin iyileştirme yöntemleri kullanıldıysa zeminin kötü olması sorun teşkil etmeyecektir.

Binanın sağlamlığını da dışarıdan bakarak anlamak mümkün değil. Projesine bakarak da anlaşılamaz. Malzeme olarak ne kullanılmış ve o malzemenin şu anki durumu nasıl bunu bilmemiz lazım.

Bir başka olay da şu. Diyelim ki müthiş sağlam bir binaya taşındınız Beşiktaş’ta. Zemin de mükemmel.

Deprem oldu sizin yapınız neredeyse hiç hasar almadı. Yanınızdaki 5 katlı bina yan devrildi geldi sizin binaya vurdu. Güm. O depreme dayanan binanız yerle bir olabilir.

Yani şunu demek istiyorum. Elinizden gelen bir şey var mı? Depreme karşı bireysel olarak ne yapabilirseniz yapın. Ama depreme karşı bireysel önlem almak işin belki %1lik kısmı. %1i küçümsemiyorum ama kafaya takmaya değecek bir şey değil diye düşünüyorum. Eğer mümkünse, imkanınız varsa tek katlı etrafı açık Bahçeli güzel bir eve taşının. Onun dışında yapabileceğiniz çok bir şey yok.

İstanbul için genel olarak Marmara denizine yaklaştıkça risk artar kuzeye Karadeniz’e yaklaştıkça risk azalır. Ama çok aşırı genelleme bu tabii.

İstanbul’dan taşınma meselesine gelince.

Ülkede tarım yok. Yapılan her 3 yatırımdan 2si İstanbul’a yapılıyor. Anadolu’daki bir yerel seçimde bile İstanbul’daki mega projelerden bahsediliyor. Çünkü başka bir yatırım yok. Tarımı bitirdik, hayvancılığı bitirdik. Bir zamanlar tarla ekip biçen adamlar şimdi İstanbul’da üç kuruşa hayatta kalmaya çalışıyor. Bu insanlar şımarıklık yapmıyor. Boğaz’da latte içmekten vazgeçemeyip memleketine denemeyen insanlar değil bunlar. Hakikaten adamın memleketinde yapacak iş kalmadı. E şimdi bu adama siktir git memleketine dersen adam da “tabii ki açlıktan ölmek daha güzel deprem olacakmış hemen memleketime dönmeliyim” demiyor. Orada açlık garanti. İstanbul’da şansını deniyor işte. Vay efendim deprem olacağını bile bile burada yaşıyor bu mallar demek bence çok mesnetsiz. Dünyadan ve gerçeklerden aşırı kopuk bir bakış açısı.

Bu nüfusla İstanbul’da herhangi bir afete karşı önlem almanın da imkanı yok. Yok. Bilimsel olarak bu kadar insan trafiğini afet sonrası yönetebilmemize olanak yok.

İstanbul nüfusu 20 milyon desek. Sadece 4te 1i depremden etkilense, bunların da sadece ve sadece 4te 1i evlerinden dışarı çıksa 1milyon 250bin kişi deli dana gibi ortalıkta dolaşacak. En iyi tahmin bu. Her bir toplanma alanına 100 kişi toplansa 12500 tane toplanma alanına ihtiyaç var. Fiziken mümkün değil.

Şu saatten sonra başka şehirlere yatırım yapılıp İstanbul dışındaki şehirleri de iş açısından çekici hale getirmezlerse durum daha da kötü.

Bireysel olarak yapabileceğiniz çok bir şey yok(Boğaz manzaralı katre keyfini bırakamıyorum diyenlerden değilseniz). O zaman bütün gün oturup bunu düşünüp kafayı yemenin anlamı yok.

Denize ne kadar yakınsanız o kadar riskli, Beşiktaş da riskli ilçelerden. Binanın yeni ise (en fazla 15 yaş) hiç korkmayın, Allah'ın izniyle birşey olmaz.

Ama bina eskiyse çok riskli, bir an önce eski binalardan uzaklaşmamız lazım.

ben akşam iki saat deprem programı izledim.

özetle sağlam zemindeki bir gecekondu ayakta kalabilirken, çamurluk, kumluk bir yerdeki son sistem depreme dayanıklı binalar çökebilir dediler.

ayrıca bu japonyada beşik gibi sallanıp yıkılmayan binaların hepsi de çelik konstrüksüyonmuş , bizdeki gibi betonarme ve acayip garip garip temelli değilmiş.

o yüzden kime nasip kime kısmet bilinmez bu iş, zaten ne zaman olacağı da belli değil.

ha şimdi sen korktun uyumadın da ben uyudum mu? ben de uyumadım. çok kafaya takmamak lazım.

uyurken yakalanmasan, tuvalette, banyoda yakalanırsın veya alakasız bi yerde, araçla bir tünel içinde, marmarayda, ne bileyim metroda, yüksek bir binada, yok yani hangi ihtimali düşünebilirsin ki endişelenebilesin?

@gmzo, evet benim tanidigim falan yoktu istanbul'da cunku zembille indim ben. ayrica oylesine "cikin sehirden" diyorum ya hani, caniniza mal olabilecek bir felaket yuzunden degil. o yuzden sen de haklisin tabii, yaptigim cok yanlis bir sey. ayrica eger sehrine o kadar bagliysan sen otur, sana kimse kalk git demiyor. ben imkani olanlar icin soyluyorum. kaldi ki boyle bir deprem ihtimali soz konusuyken "ben orayi seviyom ya" deyip bu sehirde yasamaya devam etmek ne kadar mantikli, orasi da tartisilir.

ben atip tutuyor veya sinirimi istanbullulara yoneltiyor degilim. bence senin sinirlerin bozulmus, soylediklerimi anlamiyorsun. muhtesem hayat deneyiminle istanbul'da yasamaya devam et o zaman sen kolay gelsin, umarim deprem oldugunda "keske gitseymisiz zamaninda" demek zorunda kalmazsin.

bir insanin deprem bolgesinden tasinip baskalarini da bunun icin yureklendirmesi neden bu kadar rahatsiz ediyor, anlamiyorum. ist denen bok cukuru disinda da hayat var. cogu insan cesaret edemiyor gitmeye. sen yine kalmak istiyorsan kal, bana ne. benim gibi "dogru lan, gideyim" deyip 20 kisi ayrilsa kardir. sen neden uzerine aliniyorsun?

ayrica insanlar akil edemiyor mu demissin de cok degil daha gecen sene bu konuda actigim bir duyuruya bir suru kisi "sen paranoyaksin yea, deprem olacak diye sehir mi degistirilir yea" minvalinde seyler yazmisti. gayet de cogu insan umursamiyor aslinda. bunu da bir hafta icinde unutacaksiniz.

ben golcukluyum. "sinirli hayat deneyimi" bana depremin ihtimalinin bile ne kadar korkunc oldugunu ogretti. kusura bakma senin de canini sikmis olduk insanlara "gidin" diyerek. hepiniz kalin istanbul'da, kolay gelsin.

@gmzo +11111

arkadaşlar binalar sağlam diye deprem olunca çıkmamazlık yapmayın sakın. tamam doğru eskisi kadar berbat değil demirler nervürlü azıcık daha kontrol var betonlarımız daha iyi. ama sanıldığı kadar iyi değil. zemin etüd raporlarının çoğu nasıl yapılıyor biliyoruz kimse kimseyi kandırmasın. normalde binanın yapılacağı yere sondaj atılır. bunu doğru düzgün yapan yok o fiyatlar kurtarmaz zaten. gidip yanbinanın raporu alınıp kopyalanıyor. normalde atıyorum 10 metre 30 metre sondaj atmak gerekiyorken 30 cm atıp kuyu açılmış gibi gösteriliyor. ben bunun örneklerini sahada çok gördüm.
şunu söyleyebilirim evet binalarımız eskisi kadar kötü değil ama yeni binalar çok iyi sakın korkmayın paşa paşa takılın yok arkadaşlar. bir binanın statiğinin önemi kadar dinamiği de önemlidir. zeminle nasıl çalışıyor bunu bilmek doğru ayarlamak zorundasınız. sıvışlaşma olan zemine siz ne kadar sağlam bina yaparsanız yapın eğer sıvılaşma gözönünde tutulmamış ise, sadece binanın sağlamlığına önem verilmiş ise zemin önemsenmemiş ise istedğiniz kadar binayı sağlam yapın. o bina deprem anında yere gemi gibi batar. gömülür ya da zar gibi olduğu yerde yuvarlanır. bakın mesela bu binayı yapan arkadaş harbi iyi yapmış statiği çok iyi www.izlesene.com
ancak bu binayı zeminine uygun yapmazsanız deprem aynında aynen böyle yuvarlanma ihtimali var. binaya bir şey oldu mu hayır taş gibi duruyor.

siz siz olun binam sağlam zemin iyi ben evden çıkmam gibi hareketlerde lütfen bulunmayın. binayı siz yaparsınız zemin etüdüdü de siz yaparsınız o zaman paşa paşa takılın.

@sen de başını alıp gitme ne olur, şu adresteki yayınlarına baktım: web.itu.edu.tr Programın tamamını dinlemediğim için tam olarak ne dedi bilmiyorum ama yorumunuza bakarak bulduğum en yakın çalışma şu: web.itu.edu.tr

"In Istanbul, considering the
proximity of several segments of the active North Anatolian Fault (NAF) in the Sea of Marmara, which
have remained unbroken since 1776, the characterisation of subsidence susceptibility for Istanbul is
crucial with regard to hazard mitigation and urban planning, as it can identify the vulnerable parts of
the region that are prone to possible future earthquake damage."

Tamamını okumadım ama hem zemini doğal olarak sakat olan hem de bozuk şehirleşme nedeniyle sorunlu olan kısımlar Büyükçekmece ve Küçükçekmece golleri arası kalan kısım (Avcılar, Beylikdüzü vs.) ile Bakırköy-Yeşilköy ve çevresi.

Bir de 2000 yılından bu yana doldurulan alanlara (Yenikapı civarı) bakmışlar. Son 20 yılda 2.6 milyon kilometre kare alan doldurulmuş.

Belki bilen biri daha fazla yardımcı olabilir. Ya da en garanti yol kendisine e-posta atmak :)

yeşilköy gayet sağlam bir yer. kireçtaşı olan bir yer. sıkıntılı olan yer bakırköy zeytinburnu eminönü sayfa 3
yerbilim.kocaeli.edu.tr

Normaldir, yeni deprem oldugunda her an deprem olacakmis gibi dusunup tirsar insan hicbir mantikli aciklamasi olmasa da. 1-2 gune gecer.
Deprem korkusuyla yasanmaz, temel onlemini alir hayatina devam edersin. Mantik isi degil o korku.
Cok yuksek ihtimalle burayi okuyan herkes deprem disinda sebeplerden olecek.

@der meister gibi dusunmen sadece huzurunu kacirir, doga olaylarini da olasiliklari da degistirmez.

istanbul'daki son 10 ayın mı? e daha nereye telaş yapıyorsun? tamam, deprem yeni oldu diye herkes bir tedirgin ama yani 10 ay da oldukça kısa bir süre. ben kendimi "neyse inş beklenen deprem 20-30 sene sonra olur, o zamana kadar herhalde sağlamlığından çok emin olduğumuz bir apartmana veya başka bir şehre taşınırız" falan diye rahatlatmaya çalışıyorum. sevdiklerin için endişelebilirsin de kendin oldukça şanslı durumdasın.

Yeni yapılmış bir bina değilse evet büyük bir deprem riski var. Bütün haritalar da bunu gösteriyor. Özellikle dar sokaklı bölgelerde oturuyorsan zaten depremde canlı kalmak bile bi dert olacak diyorlar.

Ahm1 +1

hocam rasathane sayfasına bakıp moralini bozma küçük depremler her zaman oluyor

Evet 2dk once yine oldu bariz hissettim

Sallandık yine

Evet, ben de hissettim.
Tam Sözlük'e girdim, başlık açılmış bile.

4.3 diyor kandilli.
afad 3.9

Kurtköy'de hissetmedim.

İçerenköy hissetmedim.

fenerbahçe hissetmedim.

bağcılar'da hissettim :(

Disari firlayacagim.

Dışarı çıkacağım ve yan evin bahçesinde komşularımla oturup haberleri takip etmeye çalışacağım. ama benim mantığım şu abi. Bu ev yıkılırsa ve bir şekilde canlı çıkarsam beni ölü sayın. Arkamdan yavuz iyi çocuktu, dürüst çocuktu, eli ekmekliydi, hayatı hep 2 bira kafası varmış gibi yaşardı, gamsızdı diyip geçin. Bu ev yıkılırsa ben yaşamışım yaşamamışım önemi yok. Bütün gelir, para buraya gömülü :D Burası giderse, 1-2 ay sonra intihar ederim.

hee ev yıkılırsa ve göçük altında kalırsam. Beni kurtarmayın, öyle ölüp gideyim. Beni evle birlikte gömsünleraq.

çantam hazır çadırım vs. sallantı geçene kadar binanın asansör perdesine yakın yerde bekleyeceğim bekliyorum sallantı bitince hüseyin bolt gibi dışarı topuklayacağım.

Benim eve 8-9 şiddetine kadar hiçbişi olmaz. Kafam rahat.

karavan kapının önünde hazır bekliyor... kullanım suyunu doldurdum, akülerin bakımını yaptım, motorunu yağını suyunu doldurdum, içine makarna vb koydum, wc ve atık su tanklarını boşaltıp yıkadım, güneş panellerinin üstünü sildim, buzdolabını açıp içini doldurdum, birkaç parça eşya koydum bekliyorum :)

Açıkcası İstanbul’da olmadığım için o havaya girmedim. Bireysel dertlerimle uğraşıyorum.
Fakat deprem anımda feci kilitleniyorum. Birinin beni tokatlaması lazım harekete geçebilmem için.

Uzanıyorum öyle hiçbir hazırlığımda yok. Ne abarttınız arkadaş en fazla ölürüz

Dün ne yapıyorsam aynısını.

Ne kadar devam ettiririm bilmiyorum ama bugun icin mesela gunluk cantami kapinin onune biraktim. Normalde salonda ya da yatak odamda olur. Onemli sayilabilecek her seyimi tasirim yanimda zaten her gun. Montumu da kapiya biraktim. Bu arada kapida dolap falan yok. baya sandalye cektim oraya. Kapiyi bi kere kitledim (bu sakincali aslinda vazgecerim ben bundan) telefonum hep yani basimda zaten. Yani planim basit, anlik toplanip son hiz binayi terk etmek. Deprem aninda merdivende olmak akillica degil ama evde olmak da degil.

@valentinov +1

Binam sağlam mışıl mışıl uyuyoruz, ama deprem sonrası kaos için yiyecek ve içecek stoğu yapmak lazım. Tabi ki yakıt stoğu da.

Bence oyle sanmiyor, oyle sansa itaat etmezdi bence. Seni master olarak kabul ediyor hayvan, kopek sansa oyle yapmazdı diye düşünüyorum.

Sanmıyorum. Dışarıda gördüğü köpeğe ve insana verdiği tepki çok farklı.

Surunun lideri gibi goruyor diye duymuştum.

kendi türünden sanıp sanmaması gibi bir şey yok. köpekte tür algısı olmaz. ancak sürü hayvanı olduğu için sürüsünden biri ve (olmazsa olmaz) sürü lideri olarak görmesi gerekir.

sahiplik sadece bizim kafamızdaki mülkiyet algısından dolayı var olan bir konsept.

köpek senin köpek olmadığını bilir ama ayrımcılık yapmaz. sürüde alpha(sürü lideri) pozisyonundaki hayvanın kurduğu otoriteyi kurarsan seni alpha olarak görür ve sever, sayar, korur, takip eder...vb otorite kuramazsan sadece sever. itaat etmez.

kedilerin sahiplerini buyuk kedi sandigini nereden cikardiniz? :)
Kopeklerin sahiplerini "suru lideri" olarak gordugunu iddia edenler var, ama bu dusunceyi temelsiz bulan ve elestiren pek cok uzmanin (biyolog, zoolog vs) goruslerini okumustum. Kaldi ki, kopek yetistiricileri icinde bile oyle bir fikir birligi yok.

Nacizane: kediler de kopekler de (ve atlar da) insani insan olarak goruyorlar. bir havyanin evcillesmesi dedigimiz sey biraz da "insanla ozel bir iletisim kurabilmesi" olsa gerek. 20 yildir kedi beslerim, kedinin insana davranisi bir kediye olan davranisiyla katiyen benzesmez, temel farkliliklar bulunur.

Köpekler insanlarin kıçlarını koklayarak iletişim kurmaya çalışmadıklarina göre, köpek olmadığımızı anlıyorlar.

@ebabil: www.ntv.com.tr

eskiden tutuyordum. çanta şeklimde olmasa da yanımdaki komodin içinde su-düdük-bisküvi falan vardı.
sonra sanırım her şeyi unuttuğıumuz gibi bunu da unuttuk. bugünkü sallantıyla sanırım tekrar hatırlamak lazım.

Yok ama olması gerektiğinin bilincindeyim. Hatta bu konuda eğitimlere katıldım ve o çantanın içinde neler olması gerekiğini bile biliyorum ama yine de tutmuyorum çünkü malım evet!

Yok.
Buyuk bir deprem olacak diye bir kaygim yok. Bir insan omrune buyuk bir deprem denk gelme ihtimalinin cok da yuksek oldugunu dusunmuyorum. 99dan once en son ne zaman istanbulda yikici bir deprem oldu mesela.

Ama çanta her halukarda bulundurmak lazim, ona her turlu hak veriyorum. Yangin tüpü de bulundurmak lazim hatta bence. Onlem almak hicbir sey kaybettirmez, en kotu ihtimalle bir faydasi olmaz.

Tutmyorum zaten iki katlı evde oturuyorum, salladı mı bızık dışardayız. Bakkal market bişi bulunur açlıktan ölmeyiz sonuçta. Yanımda 2 şişe su olur, o da deniz süngeri gibi su tükettiğim için yani depremle alakası yok :D

bende batıl inanç var. arabaya ne zaman kaza tutanağı eklesem ekledikten sonra kaza yaptım. olumsuz bir durum için ne zaman hazırlık yapsam gerçekleşti. bu durumun bir sürü açıklaması olduğunu biliyorum ama elimde değil. anne babam için deprem çantası hazırlamak istiyorum, elim gitmiyor. almıyorum, hazırlamıyorum.

cerave ya da cetaphil

biotherm homme aquapower gel nettoyant. sephora'da 160 lira falandı sanırım.

Nemlendirici Nivea soft.

herkes yüz temizleyici olarak la roche possay effaclar'ı önerir, ben henüz denemedim ama en kısa zamanda deneyeceğim.

The body shop seaweed yüz yıkama jeli. Çok ferah.

Bioderma'nın ürünleri cildimi daha da yağlandırdı, La Roche Posay ile mutluyum.

Balata bitmiştir disk sürtüyordur. Bir an evvel götürün servise, disklere zarar vermesin.

Balata bitmemiş ama sertleşmiş olabilir, uzun süredir balatalar asbestsiz üretiliyor ve ötmeyen balata yok gibi bir şey.

Balata kalınlığı yeterliyse merak edecek bir şey yok, değiştirelim derlerse atlamayın bence. Yenileri de ötecek byük ihtimal.

dilemma +1

John Bloor +1 direkt atlamayin balata bitmiş diye. Bitmese de geliyor o ses. 0 balata takınca dahi geliyor hatta. Yine de göstermekte fayda var.

benim de geliyordu balatayi bitirmiş hatta diskleri catlatmisim, adam da gösterdi.

disk ve balataları yeni değiştirdim. ara sıra hala ötüyor. çok yavaş sen yine de bir uğra göster. bir sorun yoksa en fazla 10 dakika vaktini alır. eğer balata,disk vs değişecekse de 2 saat vaktini ve ciddi miktarda paranı alır. ; )

Balata ve disk kontrolü sonrasında sorun çıkmazsa balata/disk temizleyici spreyler var, 15-20 lira, tozlanma/kirlenme sebebiyle çıkan fren seslerini kesiyor.

Balatalar bitmistir diyecegim ama o durumda fren mesafesindeki farki cok rahat farkedersin. Ozellikle yokus asagi tutmamaya baslar. Ama balalar bitikse diskten yemye baslar, diskleri de degistirmek zorunda kalabilirsin. Diskten cok yemediyse torna ile kurtarilabilir.

Olası durumlar ;
1- balatalar bitik
2- diskler bitik
3- disk-kaliper arasına taş girmiş
4- tekerdeki bilyalar dağılmış

çay bardağında şeker karıştırırken gelen sese benzer diyorsan bilya yada salıncaklara baktır derim. tiz bir ses varsa pek önemli değil çünkü ses yapmayan balata ve disk sayısı az.

askerde çok gördüm. sebebini bilmiyorum.

jiletlemedim ama keskin bir çakıyla kolumu kestim
sözüm ona aşk acısı çekiyordum 15 yaşında

Lise 1 ve 2. sınıftayken sol koluma faça atardım. Dikkat çekmeye çalışmaktan ziyade verdiği adrenalin hissi gibi şeyi sevdiğimi hatırlıyorum.
17-18 gibi bunu bıraktım ama öfke problemimden dolayı başkalarına ve çevreye zarar vermemek için sadece jiletle değil, törpüyle bile kendimi kestiğimi, batırdığımı vs. hatırlıyorum. Kol, iç bacak ve sırt.

28 yaşındayım ama hala içimde kabaran bir öfke dalgası hissedersem elim sivri, kesici şeylere gider ya da kendimi tırnaklarım. Özellikle alkollüyken içimde bir şeylerin köpürdüğünü hisseder, geçsin diye kimseye çaktırmadan sırtımı çizerdim birkaç sene öncesine kadar. Büyük ergenlik ve mallık aslında, geçti yavaş yavaş.

dikkat cekme, adrenalin, kontrolsuz ofke, kendine zarar verme istegi gibi seyler disinda bir nedeni daha var.
cok siddetli aci ceken, ciddi buhran icindeki kimseler, "acinin yer degistirme" prensibi icin basvuruyor olabilir.
ornegin, siddetli bas agrisi, dis agrisi filan cekenler, saclarini cekerek, kafalarini vurarak agrinin, sancinin biraz olsun baska yere yonlenmesine ugrasirlar bazan.

Hiç yapmadım.

ortaokulda (90lar) sınıftaki bebeler kolumun jiletsizligini görüp sen ne bicim erkeksin façan yok demisti. bunun uzerine bilegimin ust tarafını jiletleyip sira arkadasimla kan kardesi olmustum..

gecekondu mahallesi iste.

Hayir, oyle bir manyaklik yapmadim.
Birbirinden ozenmek nedeni iste. Sigaraya baslamakla ayni ergenlikte. Kendi jiletleyen birini hic gormemis duymamis olan bir ergenin aklina hayaline gelmez kendini jiletlemek.

Bir de bu tur seyler guclu hissettiriyor muhtemelen. Kendi isteginle korkmadan cekinmeden kendini kesiyorsun, bu da guclu ve dayanikli oldugu hissini veriyor muhtemelen jiletciye. Normalde acidan korkarsin.

hiç kendimi jiletlemedim. kendine fiziksel zarar vermek bir tür dikkat dağıtma, kendin üzerinde kontrolün olduğuna kendini ikna etme, yaşanılan psikolojik acıyı fiziksel olarak teyit etme, kendini cezalandırma ya da mazoist hazlarla ilişkilendirilebilir.

turuncu olan mı? scottish fold'a benziyor.

Hayir gri olan. En başta cikan kedi diyorum :)

Gri /beyaz daha doğrusu.

gri olan da scottish straight sanırım.

American shorthair

6 aylikken hem bir şeyler yiyor olması hem de cevap vermesi gayet başarılı bence.

4 aylık emeklemeye başlayan 7 aylıkken konuşmaya başlayan abim var ve gayet ortalama bir insan, çok heveslenmesinler sonunda abim gibi bir şey olur nihayetinde :)

bu tür şeylerin zekayla ilgisi yok ama bu soruya her defasında bilinçli olarak cevap veriyorsa yaşıtlarından ilerde gibi. en azından bu hareketi yapabilen yaşıtı azdır.

gerçi kime sorsan benimki 6 aylıkken bla bla yapıyordu diye anlatır. çok da şeyapmamak lazım.

@entegre'yi goruyor ve arttiriyorum:
4 islem vs bircok seyi okula baslamadan ogrendim, ortaokul caglarinda hoca söylediğimi yazin diyip problem yazdirip simdi herkes cozmeye çalışsın defterinde derken not almaz, problemi dinler ve es zamanli zihnimden cozup hoca son kelime soyledigi an cevabi soyledigim olurdu. Hicbir sinava calismaz, köpek gibi calisanlardan iyi not alirdim falan.

Bildigin ortalama insanim bugün. Hatta bazen ortalama altına dustugum de oluyor. O yuzden sevindirik olmamak lazim haybeye hemen.

Bir de o yaşta cocuk etrafındaki seylere abuk subuk sesler cikararak tepki verir zaten, her cocukta olur o.

@stavro +1
Şu an ise sıradan biriyim. Keşfedemediler beni.

çok zeki olduğuna değil de annenin bebekle çok iletişim kurduğuna işaret eder.

Bence olabilir. Bunu ciddi olarak söylüyorum.
@brkylmz Yaşından ileri olmak zekayla ilgili değil, tamam. Neyle ilgili? Bu konuda otör olduğunuz anlaşılıyor. Onun için cevabı merak ettim.
@stavro ve benzerleri. Siz de haklısınız kendi açınızdan. Zeki olup da ortama uydurulan ve ortalama düzeye inen çok kişi var. Çünkü eğitim sistemi böyle çocukları desteklemiyor. Öncelik, eraeytellezi yükezzibübiddin gibi şeyleri ezberletmek...

arkadaslarin dalga gecmesinin sebebi bu konunun eksisozlukte epey elestirilmesi. en ufak bir done ile hemen oglum cok zeki diye hava atan anneler.

Hayır, 6 aylıkken zeka anlaşılmaz. Yaptıkları gayet normal. Sağlıkla büyüsün.

gereksiz yorum paratoneri olmus soru.

zeka kismini bilemiyorum ama iletisim guclu demek ki. siz de demissiniz, annesi cok konusuyor cocukla. onun etkisi bence. bunun zeka gostergesi olmasi kismi bilimsel bilgi gerektiriyor, bende o bilgi yok. ama dusununce de mantikli geliyor. cocugun iletisime kapali olmasi, sorulara cvp vermemesi zeka ile ilgili fikir veriyorsa tersi de verir.

beynin sağ ve sol lobunu birbirine bağlayan corpus callosum adlı bir zar var. bu zar oluşumunu 6-7 yaşında tamamlıyor.

analatik düşünme, dil-konuşma, mantık gibi pek çok düşünsel edimin oturmasında da sorumlu.

bu zar bazı çocuklarda diğerlerine göre çok daha erken gelişebiliyor. 2 yaşına gelmeden bıcır bıcır konuşabilen çocuklar mesela çok zeki, dahi olduklarından değil beyinlerindeki bu erken gelişim yüzünden yaşıtlarından ileri oluyorlar.

hatırlarsan bir dönem 66 aylıkları okula başlattılar ve proje patladı, neredeyse hiçbiri okuma yazma öğrenemedi. bu da yine bahsettiğim sebeple, çocukların çoğunun corpus callosum bölgeleri daha oluşumunu tamamlamadığından, bilimle zıt iş yaptıklarından..

süper zekalık, dahilik falan çok ayrı konular.

dün akşam. canımız istedi yaptık havalar serinledi diye.

Sanırım geçen mart ayında. Ağır bi grip geçirmiştim belki işe yarar diye içtim ama pek fark etmedi diye hatırlıyorum.

geçen kış, tadını sevdiğimden aslında ananem sever de onunla muhabbet olsun diye hem

En son ne zaman içtiğimi hatırlamıyorum. Ama bu duyuruyu görünce canım istedi yapıp içeceğim şimdi :)

Yarım saat kadar önce. Hafiften boğazım kuruyor burnum tıkalı gibi,bir de hava da serinledi diye.

Soğuk algınlığı olur gibiydim. Bu sabah kahvaltıyı çay yerine ıhlamurla yaptım. 2 gündür içiyorum.

Gecen kis.
Gribal tarzi hastaliklarda bir iki gun mutlaka icerim

geçen kasım ayında hastaydim

Birkac ay olmustir. Usutmustum o yuzden.

dün. çaylara bakarken dur bugün de bunu içiyim dedim.

yakışıklı, sempatik, düzgün ve yetenekli bir adam.

türk popuna yön veren kişilerle çalıştı sürekli (sezen aksu, zerrin özer, nazan öncel)

tarkanın çıkış yaptığı yıllarda erkek hiper star olacak başka kimse yoktu.

o zamanki erkek pop sanatçılarını bir inceleyelim, tarkan, ozan orhon, saksafoncu tayfun. aklıma başkası gelmedi.

neyse tarkan çok yetenekli, şöyleki tsm konservatuarı mezunu, çok güzel bir sesi var, tsm de söyler, pop da söyler, işine karşı aşırı disiplinli, bu güne kadar dünya çapında en iyi insanlar ile çalıştı. başkaları gibi zırt pırt porgramlara tv ye çıkıp yüzünü eskitmedi. insanlar bu yüzden hep tarkanı merak eder oldu.

daha ne olsun ki? ozan orhon'la ,saksafoncu tayfun mu hiperstar olsun?

bildiğiniz gibi türkiyede pop müzik mafyası sezen aksudur. he demedikten sonra hiç bişey olamazsın. tarkanla sezen aksu aynı levelde.

tarkan hayranı değilim, ikinci albümünden sonraki hiç birini dinlemedim, konserleri de hep playback ya da şov maksatlı abidik gubidik oluyor ama adam harbiden star yani.

abin star bebeğim heheheh

Iyi bir muzisyen olmanin yani sira olay saglam danismanlik hizmeti almis olmasi. Marka degerini arttirmak icin saglam PR lazim.

sesi çok güzel ve eğitimli.

'manken yakışıklısı' diyemeyiz ama çok çekici, albenisi tartışılmaz. dansı, bakışı, hali-tavrı kendine hayran bıraktı / bırakıyor.

doğru insanlarla çalışıp doğru şarkıları söyledi.

sosyal medya öncesi dönemin starlık kavramı bugünkünden farklıydı. erişilmez olmanın yadsınamaz bir etkisi var ki bu 'halk'la arasına bir mesafe koyuyor, onu hep 'yukarlarda bi yerde' tutuyor. gizemli olmanın çok ciddi bir artısı var.

son albümleri öncekiler kadar olay yaratmasa da belirli biz çizginin altına hiç düşmedi.

başta söyleyeceğimi de sonda söyleyeyim; bir bütün olarak 'star ışığı' denilen şey gerçek. bu vardır ya da yoktur. tarkan'da bu çook yüksek.

Çok fazla TV karsisinda olmadığı için yarattığı bir gizem de etkili bence. Kendisi hakkında yargıda bulunacak kadar çok şey öğrenemedik. Belki böylesi daha iyi oldu yoksa onu da harcardık

kimse yazmamış, ilginç. tarkan söz yazan ve beste yapan bir sanatçıdır. sadece yorumcu değildir. en güzel şarkılarının büyük çoğunluğunda kendi imzası vardır. üreten sanatçı her zaman daha uzun ömürlü olur.

onun menajerini tanıyan birinden duydum; her türlü müziği dinliyor ve müzik piyasasındaki tüm yenilikleri çok sıkı takip ediyormuş. dünya çapındaki birçok tarza hakimmiş. yani kendini geliştiriyor.

elbette izlediği PR politikasının da etkisi vardır. yüzünü eskitmiyor, zevzekçe konuşmuyor. ayrıca ben, ölürüm sana ve karma albümlerinin ekmeğini ye ye bitmez diye düşünüyorum.

geçtiğimiz senelerde sanırım şu tarkan'ın yeni albüm çıkardığı zamanlar.

isim vermek istemiyorum türkiye'de ki en büyük müzik otoritelerinden birisi olan arkadaşımla sohbet ediyorum. aynı zamanda da prodüktör, şu gün piyasada tepelerdeki sanatçıların yarısından çoğunun yolu düşer bu insana. neyse ne lan bu böyle böyle albüm mü olur abidik gubidik dedim, tarkanın albümü için, zaman değişiyor moruk, herkes senin gibi değil ki, sana hitap eden albüm yapsak zaten kimse dinlemez, bence cuk diye oturtmuş, mükemmel bir albüm, zamanın ruhunu yakalamış dedi. ben valla tarkan 96 dan başka albüm tanımam abicim dedim, o da dediki şimdiki gençler için de bu albüm öyle dedi.

sonra çalıştığı isimlerden konuştuk, mix masteringe girdik biraz, şöyle böyle olsa daha iyi olmazmıydı acaba diye, çat çat çalıştığı tüm isimleri saydı ve nasıl insanlar olduklarını da anlattı iş konusunda.

yani hakkaten en iyileri ile çalışıyor ve gerçekten aşırı disiplinli.

sonra da sezen aksunun dedikodusunu yapmıştık heheh

Tarkan'in uzun yıllardır durumu artik işinden, yaptıklarından ziyade marka değeri ve konumlandığı yer ile alakalı. O yeri nasıl yaptı derseniz guzel bazı söz besteleri var iyi bir ses ve yorum ama bence abartıldığı kadar değil.

sadece çıktığı zamanlarda ve sonrasında (iyi ya ya da kötü) onun kadar risk alan daha önce yapılmamış sexy şarkı sözleri klipler çoğu erkek sanatçının yapmaya cesaret edemedigi danslar vs ile o günkü yabancı starları gercekten taklit eden tek isimdi ve buna büyük bir paye verildi. Sadece halk değil media tarafından da.

Belki hak ederek belki yokluktan tartisilir ama bir numara erkek popstar ilan edildi ve bu sürdürüldü. Nasıl Ajda Pekkan "süperstar"dir ve kotu şarkı çıkarsa ya da konserde performansı iyi olmadığı icin playback yapıyor şarkıları daha çok vokalistlerine okutuyor olsa da kimse birşey diyemiyor Tarkan da öyle şimdi. Konser biletleri çok yüksek bile olsa o Tarkan ve sadece Tarkan konserine gittim demek için bile alınır durumda.

Tabi bütün bunların yanında yazıldığı gibi kendisini marka olarak doğru yönetmesi vs de var elbette. Nasıl demet akalın bugün hiç sesi olmadığı halde bazı şeyleri doğru yapması doğru şarkı seçimleri kariyer yönetimi vs sayesinde yıllardır star konumundaysa Tarkan'ın hikayesi de (tabiki sesi ve söz beste kabiliyeti vs olan) benzer versiyonudur bence.

70 bin civarına egea panda clio var. Türkiye şartlarında düşmesi pek mümkün değil daha fazla. sıfır faiz zaten bu araçlarda olmaz.

Hahahahhha

70 bine clio’yu geçtim, twizy bile alamazsın bro.

Egea da alamazsın.

Panda alabilirsin belki pazarlıkla

70 bine egea hurda indirimi zsrt zurt ile o fiyata geliyor anca.

Clio 0.9 manuel 75 bin bugün alınan fiyat. başka bayilerde 74e bırakıyorlar. egelar 66 falandı geçen ay. ona hurda teşviki dahil mi emin değilim. en iyisi arayıp sorun.

Geçen ay Hepsiburada 66 bin liraya Fiat Egea Sedan sattı. O sırada bayi fiyatı, hurda teşvikli olarak 73 bin liraydı.

Şu anda sıfır piyasaasındaki en ucuz araba şu
www.arabalar.com.tr

Peteklerin yerini ve buyuklugunu iyi secmenkz gerekoyor, verimlilik acisindan cok çok önemli.
Edit: Secmeniz gerekiyor derken secmesi gerekiyor projeyi yapan arkadasin. Bizimkisi cok verimsiz bir proje yapmisti.

Kendiniz hiç uğraşmayın. Kaliteli bir markanın yaşadığınız şehirdeki yetkili satıcısından hem kombi hem de petekleri satın almanızı öneririm. Satın almadan önce keşif de yaparlar zaten. Tesisatı da o şirkete yaptırın mutlaka. Çıkabilecek bir sorunda başınız ağrımaz böylece.

Proje isteyecek gaz firması. Kombiyi aldım gel tak olmaz.

Petekleri. Almışken demirdokum alın. Modelini unuttum. D3 müydü neydi. Araştırın ama iyi bir marka alın.
Bu arada binada yalıtım vardır umarım. En önemli şey o çünkü.

"intenetten kombi almak mantıklı mı?"

Ben 5-10 tane almışımdır, belki de daha fazla. Zaten bunun telefon gibi grey marketi, paralel ithalatı, distribütör garantisi vs olmaz. Satılan her kombi aynı fabrika/distribütör ürünü, faturalı mal.

Diğer işlemler için bir doğalgazcıya ihtiyacınız var zaten, projeyi çizecek başvuruları yapacak, saati alıp takacak vs.

Petekleri de onlardan temin edersiniz, sadece kombiyi kendiniz alın ve diğer herşey için fiyat tek fiyat isteyin.

Olmaz.
Ortada bir toplam enerji var. Sen cark ile bu enerjinin bir kismini hizdan alip torka veriyorsun. Yani guc sabit.

Elektrik motoruna giden voltajı dusurdugunde soz konusu enerjiyi azaltmis oluyorsun, hizdan kaybedip ayni oranda tork artması için sisteme giren enerji sabit olmali. Sen gücü (hp/kw) azaltmis oluyorsun enerjiyi kısarak.

Çarkla, dişliyle gücü arttırmıyoruzki. Mesela gücün formülü(beygir olarak) tork*rpm/5252. Dişliyle rpm'i düşürüp torku arttırıyoruz veya tam tersi. Farklı tipte elektrik motorları var bunları elektronik sürücüyle kimi zaman frekansı değiştirerek, kimi zaman voltajı değiştirerek hız/tork kontrolü yapabiliyoruz.

Dişli kullanılma sebebi direk torku yüksek seviyelere çıkarabilmek. Motorun stall torku(yani kalkış/maksimum torku) belki 1Nm, bunu redüktörle direk ihtiyacımıza göre katlayabiliriz. Öte yandan hız düşecek.

www.google.com

ciro arttıkça değil, kar arttıkça vergi yükseliyor.
üstteki tarife kar için.

Evet boşa kürek çekiyorsunuz.

bence de karışmayın. Eğer iş için ordaysanız bir an önce başka bir şehre geçin. Değilse de geçin. Ne yazık ki böyle durumlarda o bazı kadınlar da baskıyı görünce sizi desteklemez bir anda yapayalnız kalır zor durumlarla karşılaşabilirsiniz. İnanın bazı yerleşim yerleri çok dertli.

iş için burdayız ama bir kaç senemiz burda olacak. kurdukları cümlelere bakınca eşlerine çok üzülüyorum. bugün sokağa çıkar yarın sokak aralarında bilmem ne yaparlarmış.

ama taraftarlarım çoğalırsa tek tek denk getirip ezecem kafalarını. çoğunluğın yanında sus pus oluyorlar bu da dikkatimi çekti. zamana bırakıyorum, zaten kimliğim belli değil.

hiçbir şey yapamazsın. eğitimde devrim yapman lazım ki iki, üç nesil sonra bir düzelme görebilesin. bu işler gürültücü aktivistlerin sandığı gibi farkındalık yaratmaya çalışmakla olmaz.

Mesleğiniz nedir bilmiyorum ama buraya hizmet etmek için geldiniz sanırım, iş demek hizmet demek bi yerde. İnsanlara saygılı davranırsanız, bilginizi emeğinizi güzel pazarlayıp onlara yardımcı olursanız kaleyi içten fethedersiniz ve sizi severler, saygı duyarlar, sevdikleri bi kadının çarşıda alışveriş yapmasını da yadırgamazlar, bişeye ihtiyacınız olursa koşarlar. Mütevazi ve nazik olmanız gerektiğini düşünüyorum. Bu durum belki orada yaşayan kadınların rahatça sokağa çıkmasını sağlamaz ama siz kendiniz rahat edersiniz.
Zaten orada yaşayan kadınlar çarşıya çıkmayı gerçekten isteselerdi Türkiye’nin birçok ücra köşesinde elde edilmiş olan bu özgürlüğü çoktan elde ederlerdi. Yarın bigün çocuklarını gençlerini sizinle konuşmamaları konusunda örgütlerler, huzurunuz kaçar, bu yüzden müdahale etmemek daha doğru.

Şehir neresi?

yapma bence. kadınların bu bağlamdaki mücadelelerini en çok diğer kadınlar baltalıyor. kadınlar dışarı çıkarsa kocam dışarıda kadın görür diye düşünüyorlar mesela bi kısmı. işine bak geç.

Kaleyi içten fethetmek olabilir ama o şekilde kimseye ulaşamam. Sosyal medyanın bu yönünü çok seviyorum. Birden fazla kişiye hitap edebiliyorsun. Takipçi sayım çoğaldığı zaman bir çok kişiyi ortak noktada toplayabilecek gücü kendimde buluyorum. O şekilde çoğalırsak yetkili makamlarla görüşüp sadece kadınlara yönelik pazarlar kurulabilir. Böylelikle ayakları alışır.

2 kere sorulmus ve cevap vermemissiniz. Sehir neresi?

Suudi arabistan mi? Gerci orada bile araba falan kulkanabikoykrlar artik.

Tr değildir diye dusundum, en kotu tr sehri bu kadar kotu degildir. Ne güneydogu, ne Yozgat ne baska yer boyle degil, disarida kadin da var erkek de. Turkiyenin her bolgesine gittim, birçok sehirde bulundum.

Cikmalarini istesiginiz sokakta bir sey var mi? Neresi orasi bilmiyorum da disarida bir halt yoksa zaten dışarı cikma kulturu olmayan kadin nasil ve ne icin sokaga cikacak? Cikip ne yapacak bunlar disarida, o da var isin icinde. Sehirde bir halt yoksa ev hanimi olan kadin cikip 2 tur atip niye yoracak kendini, oturur dizi izler kendini yormaz.


Insagramdan yuruyeceksen anonim hesap ac.

Dediklerin dogru ya da abarti, bosa kurek çekiyorsun.

Türkiye canlarım. Ekşi duyurudan biraz kafanızı kaldırırsanız belki siz de görürsünüz. Abartı da değil doğu da değil. Anadolu nun tam göbeği. Isterseniz koordinat vereyim ki vermeme hiç gerek yok zaten anadolu nun şehirlerinden yolunuz geçmişse farketmişsinizdir. Sokaklar da kadın yok.

Sokaklarda genel olarak insan var mi peki? Yani yanlis anlasilmasin sallıyorsun demiyorum ama bu anadolu şehirlerinde disarida insan yok zaten. Erkek de yok dogru durust disarida. Gozlerin kadin aradigininda bunu goz ardi etmis olabilirsin. Bunu basini duyurudan kaldirmayan biri olaral degil, Tr nin ve Avrupa'nin dort bir tarafini dolasmis biri olarak soyluyorum bu arada, bunu belirtmemim anlami yok normalde ama sen soylediflgin icin söylüyorum.

Zaten disarida insan olmayan, etrafta bir halt olamayan ve disari cikma kulturu olmayan yerde disaridaki insan sayısı sinirli kadin da erkek de. E kadinin da cogu zaten isi gucu yok hanimi, disaridaki azınlık insanin da bir kismi zaten disari is guc vs icin cikmasi gerekren cikan erkek oluyor.

Bir de o ugrastigin kadinlar o kadar istekli mi bakalim. Kadınların kendisi deco kültüre alismis ve halinden sikayetci degilse "tam anlamiyla" bosa kurek cekiyorsun o zaman. Bu tur yerlerde kadinlar da o kültürün bir parcasi ve o kulturu devam ettirmeye meyilli cunku. Bunlar sagdan soldan kacirilip o kulture hapsedilmis insanlar degil. Kadin-erkek kafalar birbirine yakin.

Kusurabakmayin ama bu yolun sonunu ya aile ici siddet yada kadin cinayeti olarak goruyorum.

Egitim haricinde cozulebilecek bir durum degil. Oyle beni takip eden 1000 kisi buldum baslarini ezecegiz degil, o kadinin aile durumunu bilmiyorsunuz, diyelim bi organizsayon yaptiniz onlar da bu eylem, gezme vs. neyse geldiler. Aksam eve bi gittiler hem kadinin tarafi hem kocasi o kadini oyle bi dovebilirler ki akliniz almaz. Siz de “ooo ben toplumsal kalkinma yapiyorum” diye kendinizi dusunursunuz.

Kadini dusunurek degil onu baskilayan erkekleri ve kadinin ailesini dusunerek ne yapilmasi gerekiyorsa yapilmali. Yoksa dedigim gibi sonu hem de siz bilmeden ya kadina siddet yada kadin cinayeti olur.

@stavro, bulunduğum ilçe 10 bin nüfuslu. sokaklarda da tek tük erkek yok, koca bir kahvane gibi düşün. oraya oraya masa ve sandalyeler atılmış, lak lak yapan geleni geçeni süzen erkek cinsi.

soruyu soran arkadaş abartmıyor. bu yaz iş dolayısı ile anadolunun 2 şehrine gittim. ikisi de "büyükşehir." hiç abartmıyorum sokakta hiç kadın görmedim şehir merkezinde dahi. tek tük nişanlısı ile dışarı çıkan 1-2 kadın vardı o kadar.

boşa kürek çekmiyorsunuz, sadece etkili bir ifade dili/yöntemi uygulamak gerek yani bize göre doğru olan değil de hitap edilen kitlenin anlayacağı, benimseyeceği bir şey.
kadınların out door etkinliğe katılabileceği bir takım organizasyonlar olabilir ama pelikanları kurtaralım derneği gibi bişey orda olmaz.
kermez gibi, eliişi vb zanaat kursları gibi. mini bir kütüphane kurmak gibi. kadın ve çocukları kapsayıcı bir eğitim/etkinik düzenlemek gibi. orta yaş üstü kadın ve erkekleri unutun. +14 yaş grubuna yönelin.

ayrıca bölgeyi en azından özelden bana yazarsanız sevinirim. toplumsal cinsiyet ve kadın çalışmalarında doktora yapıyorum. hem sizin bana hem de benim size dolaylı bir katkım olabilir.

en son ne zaman 40 yaşını geçmiş birinin herhangi bir konuda fikrtini değiştirebildin?

ait olmadığı bir topluluğa dışarıdan bakıp "ben daha iyi biliyorum. aslında şöyle yaşamalılar." diye düşünen idealist kardeşim; yaptıklarının bu kadınlar ve onların ekonomik olarak bağımlı oldukları erkekler tarafından kabullenileceğini düşünmene neden olan şey nedir?

ekonomik özgürlüğünü kazanmamış insana sosyal özgürlük kazandıramazsın.

toplumların değişim hızı yavaştır. eğitimi iyileştirirsen sonraki nesiller kendi kendilerini özgürleştirebilir ancak.

@sinek kral, bariyerlerinle sana mutluluklar dilerim ama bence bu bariyerlerle zor. ben inanmışsam tüm bariyerleri yıkarım.
göremediğin bir nokta var, hiçkimse halinden memnun değil. duyduğum şahit olduğum şeyler var. herkes bu durumdan şikayetçi, bayların çoğu bile biz eşlerimizi sokağa yollarız ama toplumun dedikodusundan korkarız diyorlar.

kimsenin memnun olmadığı ama bunu dile getirmeye korktuğu durumlarda değişim daha kolay olur diye düşünüyorum. bunu toplumun içinde taşkınlık yapmadan dile getirecek güce ihtiyacımız var. inşAllah.

instagram hesabi acarak cok guzel bir sey yapmissiniz. su an yapabileceginiz en iyi sey ve bence yapmaniz gereken en fazla sey: disari cikmak ve bu hesaptan kibar, duzeyli paylasimlar yapmak. Daha ne olsun? Degisimler pat diye olmaz, mayalanir uzun sure.
O insanlara hinc duymayin, aciyin. Bence daha cok merhamete ihtiyaciniz var.

@for day to break; belli ki ululardan bir ulusun ama iç anadolu insanının; "batıdan bir peygamber gelsin. rightious'luğuyla gözlerimizi kamaştırsın. küçümseyici bakış açısıyla çomarlığımızı yüzümüze vursun. versin ayarı, giyelim ukteyi..." diye beklediğini hiç sanmıyorum.

birilerine bir mesaj vereceksen, mesajı alacak tarafın buna açık olması gerekmez mi? "ya biz kadınları sokağa çıkarırırz da millete güvenmiyoz." diyen adam evde karısına, kızına da aynı şeyi söylüyor. tamamen takiyye bunlar. kadını kuluçka makinesi olarak gören, kadının cinselliğini kontrol altına alınca bütün ahlaksal problemleri çözdüğüne inanan ortadoğu erkeği ile dialog kurmaya çalıştığını hatırlatırım. bunların elinden kabuklu yumurta yenmez.

İkisi de bana kalırsa yetersiz 90bin liraya. O paraya seat leon var düşük kmli 2017 style 1,2 tsi manuel.
90bine 1.3 cdti otomatik mi alacaksınız 1,4 benzinli mi? 1,3ü bir nebze anlarim da 90bine 1,4 otomatik alırsanız benzine baya para verirsiniz. Ben olsam polo 1,2 tsi dsg alırdım all-star donanım. Ya da yeni ibiza 1,0 tsi dsg. Yine manuel 1,5 dizel titanium ford fiestalar var yeni kasa. Clio dizel otomatik icon da alınabilir o paraya 2017 2018. Yani 90bin iyi para c segmentine bile çıkılabilir manuel.

@karaciğer ama ben zaten küçük araba istiyorum c segment istemiyorum. Bir de Polo 1.2 tsi dsg en az 100 80-90a bulamadım. İbizayı hiç düşünmemiştim onu bi değerlendireyim.

O halde illa otomatik alacaksanız polo 90bin liranin aracı değil comfort alsanız baya boş donanım comfort, allstar iyidir 90a kapatirsiniz pazarlıkla misal: www.sahibinden.com
Otomatik için clio 1.5 dci icon edc arardım ben olsam, gayet tutumlu, seri ve dolu araç.
www.sahibinden.com

3 4 bin lira pazarlık yapıp indirin yazdıkları fiyatlara bakmayın. Yeni kasa ibiza'lar da 90a kapatılır.

ben olsam corsa gibi ya da polo gibi ufak araba asla almam o paralara illa alacaksam da opel alırdım. vw zaten alınacak bir marka değil bu insanlardaki vw sevdası nedir bilmiyorum. illa alınacaksa gibip skoda alın o da vw grubundan kalite olarak daha hatta vw'ıni de geçer de bilerek önünü kesiyorlar.
ufak arabaların moose testleri ve güvenlikleri çoğu vakit berbat konforsuz. 80-90'i deli arabalar var. 90.000'tl ye tertemiz d segmenti araçlar var. temiz güzel. memnun kalacağınız az yakan. 90 bin polo falan diyince tansiyonum çıkıyor.
www.sahibinden.com zorlarsan temiz 2014 de bulursun 90.000tl'ye şu araba mükemmel bir arabadır. moturu ise dün de yazdım efsane bir motordur hiç yakmaz. 100 km'de karma değeri 4.2 lt falan. sonra dsg şanzıman değil kolay bozulmaz bozulsa da uçuk kaçık fiyatlara tamir olmaz. bu motor zaten bmw ile ortak kullanılıyor beraber geliştirildi 600.000 km falan rahat gören motor. bizde de 2012 kasası var şu an 400.000 km'de daha motora el değmedi. şu araba mükemmel bi araba.
az yakıyor parçası ucuz. ustası bol. motoru şanzımanı sağlam. konforu var vergisi düşük koltuklar deri ısıtmalı. sunroof olsun kör nokta olsun head up olsun la adamları torpidosu bile soğutmalı. temizini bul al bin. teşekkürlerini de sonra odama yollarsın.