Düşen uçakların hepsi kıytırık havayollarının kıytırık uçaklarından oluşuyor.

Rusya: Saratov Havayolları - Antonov An-148
İran: Aseman Havayolları - ATR-72
İran2: Özel jet - Bombardier Challenger 604
Nepal: US-Bangla Havayolları - Bombardier Dash 8 Q-400

Sıkıntı yok yani.

sadece rastlantı başka bişey değil.

belki de şöyle düşünebilirsin ama gene saçma.
bir uçak 15+ seneden sonra kullanılrsa tehlike arz eder. belli süreden sonra teklemeye başlıyor. şöyle geriye doğru baktığımızda bu ucakların atıyorum hepsi 15+ senelerinde... bu da kaza riskini arttırıyor. (böyle bişey olamaz çünkü uçaklar a-b-c bakımlarına alınıyor ve duruma göre kal oluyor)

Düşen Airbus veya Boeing değil hiç nedense

uçak kazaları çok çok çok fazla sebeple olabilir tamamen tesadüf.

2014'ten bu yana kazalarin siklastigi bir gercek. Fakat bu raslantidan ote bir sey degil yine de.
O kazalarin cogunun altinda yatan sebep de human factor. Ucaklar gelecekten gelme gibi bir sey, muthus teknolojik makineler. Akliniza gelebilecek ve gelemeyecek her sey dusunulmus. Bugun ucaklarda olan teknolojilerin cogu da uzun yillardir var, yani otomobillerde elektronigin e'si yokken ucaklarda GPWS, TCAS gibi sistemler vardi yillardir.
Son birkac yilda dikkat cekici sayida kaza olmasi da ucak kazasina denk gelebilmenin asiri zor olusunu degistirmiyor. Ucak kazasi kurbani olma ihtimalin milli piyango buyuk ikramiye tutturma ihtimalini gecmez, cok daha azdir.

@bos gezegenin
You have no idea:)

istatistikler öyle demiyor ama.
muhtemelen daha cok haberleştiriliyor.

en.wikipedia.org(B3A)

ben cağaloğlu taraflarında görüyordum sanırım ya. bunlar: net bilgi değil ama sivil polis arabalarının (escort) plakaları genelde 3 harf 3 rakam (belki 4 emin olamadım.) idi. ama harfler sıradan değilde özellikle seçilmiş gibi direk kendini belli ediyordu.

resimdeki plaka gerçek değil, dizi için yapılmış. henüz bu formda plaka verilmiyor.

3 harf 3 rakam ilk olarak istanbul'da değil ankara'da verilmeye başlandı (hatta ilk başta bunları sadece suriye'lilere veriyorlar diye laf çıkmıştı)

Mültecilerin plakaları saa ve sab orta harfler

Savaştan kaçarken arabayı yanına almak, gittiğin ülkenin o arabayı kabul etmesi :)

Şu an İstanbul’da 3 harf 3 rakam veriliyor. Otomobiller için A ile başlıyor.

nusret küçüklüğünden beri spora çok yakın bir adam. tanırım. bostancıdan. bunları 15 yaşındayken de yapıyordu.

kardeş, nusreti nusr-et olduğundan beri tanırım. show'a meraklı bir adam. tanırım. instagramdan. topu 15 kere atar 1 kere tutar.


//şaka bir yana ben sanmıyorum. baya deneme yanılma yapıyordur.

Gerçektir. Benim de zamanında atmışlığım var, ayağınız yatkınsa uğraşınca oluyor.

gayet basit ya ne var ki bunda? :)

Bize sadece başarıya ulaşan kısmını gösteriyorlar, ya başaraya ulaşamayanlar?

Aynısını poligonda yapıyorum ben, 25 metreye balon koyup tabanca atışı yapıyorum. Çok iyi atıcı değilseniz zor bir mesafedir, bazen ilk atışta, bazen 5 bazen de neredeyse şarjörün bitmesine yakın patlatıyorum balonu.

Ama videolarda sadece patlayan kısmı gözüküyor :)

hemen altında $("#id").css("width","100%");
ya da inline ver ama bu obje sonradan geliyorsa inline css yemeyebilir.

$("#id").dialog({
autoOpen: false,
draggable: false,
width: yuzde_orani * $("#parent_object_id").width()/100,
height: 50,
});

olmuyor mu?

gobel +1 obje sonradan dynamic olarak geliyorsa yemeyebilir.

-height: 50, deki virgülü kaldır son değerde virgül olmaz.
-inline vermeyi dene.
-parnent node'un genişliği ve yüksekliği bu değerleri eziyor da olabilir.
-width: 50% !important olarak dene

sayfa load olduktan sonra bu kodu çağır 1sn sonra çağır

jQuery(window).load(function () {
alert('page is loaded');

setTimeout(function () {
$("#id").dialog({
autoOpen: false,
draggable: false,
width: 50,
height: 50,
});
$("#id").css("width","100%");
}, 100);

});

muhasebe

muhasebe degil, muhasib. (bkz: muhasip)

muhasib +1

bit.ly

şeffaf silikon ve tabancası....

çok sık kullandığınız fonksiyonları tuşlara atamak mümkün. onun dışında sesi aç kapa, şarkı değiştir gibi pratik şeyler de yapabilirsiniz.
bunları yapmak için oyuncu mouse almak gereksiz bence.
logitech m560 gibi 4-5 tuşlu daha basit bir ürüne bakın.

logitech g600'ü oyun için kullandım uzun süre, ardından ofiste de kullanmaya başladım. yaklaşık 60 adet farklı komut atayabiliyorsunuz tuşlara. buna sizin belirlediğiniz cümle kalıplarını kaydetmek ve tek tuşla yapıştırmak da dahil. kopyala, yapıştırdan farklı olarak çeşitli kombinasyonları da kaydedebilirsiniz. örneğin;

win+d > 1 sn gecikme > ctrl+a > 1 sn. gecikme > delete > 1 sn. gecikme > enter

www.logitechg.com

Hocam gereksiz olur

logitech g serisi oyun için genelde... üzerindeki tuşlara makro diye tabir edilen kısa yolları atayabilirsin. genelde büyük ebatlı oluyorlar

gene aynı markanın mx anywhere var bu da hem görüntü olarak güzel hem de ergonomik diyebiliriz. buna da scroll tuşu (sağ-sol + kademeli yuvarlama sınırsız yuvarlama) baş parmak yanında 2 tuş ya da gesture olarak tuşlara 4 'er komut atayabilirsin.

natural-nerd.com

kendisi 5v kullanmış. ama 12v yi lm2596 ile düşüre de bilirsin demiş.

devre
natural-nerd.com

ayarlanabilir güç kaynakları var 3-12v arası sağlayabiliyor.
adaptör şeklinde hatta, fişe takıyorsun, kabloyu da uzatıyorsun istediğin yere. markası ataba idi sanırım. ucuz bir şey ve kolay. ataba'nın tek sıkıntısı çıkış ucunu kullanması biraz zor olabilir küçük bir aparat alman da gerekebilir. ya da ucuzu sökersin kablosunu devrene bağlarsın. 22 lira. şarj derdin olmaz.
1000 ma diyor.
www.mediamarkt.com.tr

arduino'ya 4 adet 1,5v pil de bağlayabilirsin.

gerilim bölmek için varsa elinde direnç de kullanabilirsin.

qobel'in dediği de basit bir yöntem.

Anam adam cok guzel anlatmis oraya bakmak hic aklima gelmedi. Hem tesekkur ederim hem ozur dilerim.

noobs değil de direk libreelec atıp kurabilirsin.
görüntü gelmediyse kablo/port sorunu olabilir, abuk ama olmuştu.
bir de ilk seferde kendi kurulumunu yapıyor.

rasbian kur istersen o daha basitttir.

egzotik yağlı ve lotus kokulu diyor.

Burada da farklı diyor: www.chasevaluecentre.com


Bir de duyurumdaki görselin tam olarak neresinde diyor onu?

zambak/orkide olabilir gibi.

duyurudaki görselin burasında diyor

www.amazon.com

"Purple (Magic Spell) for soft and fragrance skin with fine aromatic oils & lotus essence. Lux brings out the star in you, making women who use it more gorgeous naturally!"

Herhalde aynı görsel ve paketi kullanarak farklı kokular yapmışlar. Üç farklı pakette, üç farklı tanım var çünkü.

ben şunu söyliyeyim, hem'in tüm çiçekli tütsüleri var bende, 10 çeşitten fazladır.

içinde güzel kokan sadece 2 tane var, emin ol o 2 tane de yasemin ile magnolia

sen şimdi rengi görüp,(sabun kutusu ve hem tütsü kutuları) lilac, lotus, floral boquet falan alacaksın, eve gelince hüsran :)

rengi ve üstündeki çiçeğe en çok benzeyen de lilac, en berbatı da o, 20 hacı yağı sürmüş dede gücünde. açıp yakmamla çöpe atmam bir oldu.

levrek somon çupra hangisini isterseniz :)

norveç somonu

çipura fırına çok yakışıyor. arasına defne yaprağı koyun bir adet.

Levrek.

fırında yağlı balıklar pişirilir. bence paraya kıyıp çinekop/sarı kanat/lüfer pişirebilirsin. mevsimi zaten. levrek, çupra bunlar çiftlik balığı. deniz levreği dediklerine de bakma. onlar da basbaya çiftlik balığı.

Sogan patates eşliğinde somon diyorum

levrek

içine bol sarımsak-maydonoz
güzelce zeytin yağı ile iç dış sıvazlama
tane kara biber

yeaah

valla haftada 1 gün balık fırınlıyorum ama hepsinin de tadı aynı geliyor bana. çiftlik balığı diye sanırım.

sadece palamutun eti daha bir sert oluyor gibi geliyor bana.

levrek, çupra.

patates-soğan-kapya biber-sarımsak ile marine edersen yanına garnitürü de hazır olmuş olur.

alabalık

Eğer tek tek temizlemeye uğraşırsan sardalya. Yaprak şeklinde açıp sırtı yukarı gelecek şekilde tek kat dizip üzerine çok az zeytinyağı damlatıp ve tuz serpip çıldırtan bir lezzet elde edebilirsin
K

somon.

minakop.

bilişim sektörünün en zor alanlarından. düşün ki 70 yaşında ihtiyar bir adam var elimizde ve senin onu girdiği koşu yarışlarında hep birinci yapman gerek...

Tek bilmen gereken ingilizce biliyor musun? HER ŞEYİ OKUYACAKSIN. Tüm yeni gelişmeleri googlenin her güncellemesini ince ince altını çize çize okuyup çıkarımlar yapacaksın. Bu diğer arama motorları için de geçerli. Bir diğer sıkıntı ise şu bu sektörde her kim ben iyi bir SEO uzmanıyım derse en az 10-15 websitede deneme yanılma yöntemi ile bir şeyler elde etmiş olması gerekir.

arkadaşların bahsettiği gibi okuyacaksın. deneyeceksin. kendi yöntemlerini bulacaksın.

hazır sistemlerin subdomain'i altında keyword çalışmaları yaparak(maliyet azaltmak için), kendine ait sağlam pr'a sahip sitelerle bir bütün halinde sistem geliştirip kendini test etmelisin.

deneye deneye öğrenirsin. bir sitede denediğin şeyi başka sitede denemezsin ya da farklı yöntemini denersin.

herkesin kendine göre yoğurt yeme şekli olur. kimse diğerinin yaptığına "doğru hacı" demez "onlar geçti hacı" der. ama alttan alttan dener.

seo'da yöntem sensin hocam ne kadar çok okuyup deneyimleyebildiysen o.

Aslında SEO uzmanına genelde içerik yazdırılmıyor diye biliyorum. Büyük firmalar kendi elemanları dışında buradaki bazı şeyleri dış ajanslardan da alıyorlar.

Bu alanda çalışan şirketlerin bloglarını, çalışmalarını takip edebilirsin. Eğer çalışmadan geçirecek bir süren varsa bence bu ajanslardan birine stajyer gibi girip biraz deneyim kazanabilirsin aynı da tüm bu tool'ları, güncellemeleri yakından takip etmen gerekir.

Kendini çok korkutmamak için en basit kurallardan başlayarak ilerleyebilirsin.

Kapadokya'da havaalanı problemi yok. Alan açık ama olmasa dahi kayseriden yine gidilebiliyor.
Amasra'da güzel. Gitmedim ama gitmenizi isterim.

Karadenizde arac kiralamaniz lazim. Bunu bilir bunu soylerim.

Kapadokya icinse araca gerek yok. Kayseriye ucarsiniz, oteliniz havalimanindan alir ya da dolmusa vb binersiniz.
Bence goreme merkezde kalin. Her yere minibus vb var ve en azindan acik hava mizesine yuruyerek gidersiniz.

@nature works: teşekkür ederim hocam, aklımda amasra bartın tarafları.

@kuehles blondes: çok teşekkürler. amasra vs.. için de mi araç lazım? :/

sinopta birtek cezaevi&paşa tabyaları var. gerisi hava iyiyse yapılır; yalı kahvesi, ada turu, hamsilos, akliman, inceburun, sarıkum, erfelek şelaleri.

ordan sinop'u silmenizi rica edeyim.

Üniversite den o belgeyi iste kendin götür, aynısı başıma gelmişti.

ben tecil bitimine 20 gün kala kayıt oldum okulama başlama tarihim lisansta da y. lisansta da kayıt yaptırdığım tarihti. muhtemelen sıkıntı olmaz ama...

belgeyi ö.ş'den isteyip kendiniz götürün.

Belge dediğiniz üniversitenin şubeye yazdığı yazı mi?

yazıyı 29 tarihli göndermelerinde sorun nedir, onu anlamadım. kronolojik olarak 28e kadar başka türlü tecilliydin. 29dan itibaren de okulla tecillisin.

hatta tecilinin bitiş tarihinden itibaren iki ay içinde okula kaydolabileceğine dair şubeden telefonla görüş aldım.

Bir keresinde lise sonda okul çıkışı gemiye binmek için iskelede beklerken orta yaşlı kadının teki akbili olmadığını söyledi ve kartımı rica etti, ben de verdim turnikeden geçti teşekkür edip ilerideki koltuğa oturdu. Öğrenci olmam ve ikinci basış olduğu için iki kat sayılması bir yana, bu kadar rahat ve vurdumduymaz insanların var olduğunu o an anlamıştım. Zaten tutarı kadar ücreti iade etmek istese yok gerek yok demeye hazırdım fakat hiçbir teklifte bulunmamış olması ilginç gelmişti.

Ben de bozukluğumu hazırlar, onu göstere göstere sorarım. O rahatlığa ben de hep hayret etmişimdir.

Bazen 50 lirayla minubuse binmek bile ayip geliyor.

bunu kurgulayanı da var. yani beleşe binmek amaçlı.

ben akbilme yüklediğimin yarısını genelde millete basıyorum. basarken de soruyorum bozuk var mı diye? genelde 2(arkadaş) kişiye bir basıyorum.

Isleri nereden buluyorlarmis ki?

danışmanlık ücreti altında

.net için saati 150
sql için de saati 300

çalışan tanıdıklarım var.

full stack developer (mean stack, go, java (spring framework))

400

android

450

Ben ya yazılımcı değilim yorum yapmazsam ölecektim, ölmeyeyim diye geldim; zamanında bilgisayar mühendisliği okumayan aklıma söverken bu cevapların da ortalamayı yansıtmadığına inanmak istiyorum.

hayır yani yakıtlı pilotlu helikopterin 1/4 fiyatına çalışıyor arkadaşlarımız. Ve sanırım istatistiksel olarak b.m'leri özel pilotlardan daha fazla iş bulabiliyorlardır.

bir de helikoptere binmeye lüks derler. Ben bu arkadaşlarımızın yerinde olsam, halısahaya bile helikopterle giderim(görgüsüzüm) hayır n'olacak yani günün 2 saatini ulaşım için çalışır zamandan ve konfordan huzura ererim. Helikopter çok rahat bi' ulaşım aracı bildiğiniz gibi değil.

hele soluklan şunu bi izle yiğidim: www.youtube.com

@mete

bak ben kendi olayımı sana ispatlayayım. adamlar bu danışmanları öyle senin aklına gelen crud işleri için değil. işin içinden çıkamadıkları durumlarda, özel durumlarda çağırır. yani adam salak değil projeyi baştan sona danışmana yazdırıp da günlüğüne 1500/3000 bin vermeye. ayrıca ülkede o paranın çoğu da vergiye gidiyor bunu bil.

Yazılım mühendisliği dersinde yazılımın fiyatlandırması ile ilgili bir konu başlığı vardır.

Yazılımı fiyatlandırmak çok zordur.

Kod satırı üzerinden adaletli bir fiyatlandırma olmaz. Çünkü aynı işi yapacak çok daha az sayıda satır yazılabilir. Suistimal edilebilir.

Çalışma saati üzerinden fiyat belirlemek adil olmaz. Yeteneksiz insan daha çok kazanır. Bir işin kaç saatte bitebileceği kişiden kişiye değişir.

Bu nedenle yazılımın fiyatı, "müşterinin vermeye razı olduğu en yüksek miktardır"

Ben fiyat verirken alternatif çözümler üzerinden giderim. Uzmanlık alanım otomasyon sistemleri, otomatik karar veren yönetim yazılımları. Scada değil, biraz ötesi.

Fiyat verirken 'bu işi ben yapmasaydım başka nasıl çözülürdü? Maliyeti ne olurdu' diye ön hesap yaparım. Bu maliyetin %60-%80 gibi bir miktarı kabul görür, müşteri bu işi yaptırmaya razı olur.

İşi yapıp yapmamaya da şöyle karar veririm. Maaşlı bir işim var. Günde 9 saat çalışıyorum. Saatlik ücretimi biliyorum. Fakat yoğun iş saatlerinin ardından dinlenmem için gerekli olan boş vaktim değerli. Saatlik ücretimin 2-3 katı kadar daha yüksek fiyat belirlerim.

Kendimi çok zorlamadan haftada 10 saat kadar freelance işlere zaman ayırdığımı düşünelim. Ayda 40 saat freelance çalışabilirim. Yani freelance ile aylık kazanabileceğim en yüksek miktar belli.

Müşterinin istediği işi istediği sürede yetiştirebilirmiyim ona bakıyorum. Müşterinin ne kadar vermeye razı olacağını hesaplanmıştım. Yaptığımda benim saatlik ücretimin karşılığına değecek bir iş olup olmadığına da bu miktar ile karşılaştırma yaparak karar veririm.

Somut örnek verelim. Örneğin otomatik bir stok sistemi isteniyor. Müşteri kendi imkanları ile basit bir şekilde plc ye bağlı basit bir Hmi kullanabilir. Diyelim ki bir hmi 5000 tl.

Ben yapacağım işin hmi ile yapılabilecek kısmına 4000 tl den fazla isteyemem. 2000 tl ye de pc satın alacak. Yazılımın baz haline 4000-2000=2000 tl den fazlasını isteyemem.

Ufak tefek raporlar mutlaka istenir. 3 iyidir 3 raporu hediye ederim. ama unutmayın, rapor başına fiyat belirlemezseniz proje dipsiz kuyuya döner asla bitmez. Rapor hmi ile yapılamaz. Çok daha kolay iş olmasına rağmen rapora daha fazla para isterim. Ekstra rapor başına da 500 - 750 lira lira civarı makul bir değerdir.


Yani piyasa fiyatı diye net bir miktar yok. Sizin deneyiminiz, yetenekleriniz ile orantılı olarak yükselebilecek ve müşteriyi boğmayacak, başka alternatiflere yönlendirmeyecek miktarları zamanla belirlemeye alışırsınız.

Arkadaşlar bu arada fazla düşündüğüm fiyat 250tl saatti. Ben 100-150 arası alıyorum saatlik.

Ama sizinkileri okuyunca fiyatı normal buldum.

Pho developer 150tl diye ben ekleyim o zaman

@keltox,

bu söylediklerine de acayip katılıyorum. ben her zaman bir insana saat verirken o işin yapılma süresini düşünürüm.
yani gidip süreçte yaşanan bugı, benim kotaramadığım bir case'i veya o işi yapmayı öğrenmek için harcayacağım süreyi projeye dahil etmem.

örnek vermek gerekirse; panel üzerinden bir cv doldurulacak ve kişiler pdf upload'u ve video upload'u yapabilecekler. ben buna atıyorum; 6 saat süre verirsem bu işin kodlanma süresidir. "pdf'i upload ettirirken şöyle bir sorun yaşadım. video formatı gereği şöyle bir hata aldık o yüzden iş 5 saat uzadı" demem veya bu ihtimallere göre süre veremem. işin "yapılamamasına sebep" olan bilgi eksikliği müşteriden kesilmemeli diye düşünüyorum.

ama tabi bunu müşteri nasıl anlayabilir? ya kendi yazılımdan anlıyor olmalı ya o kadar çok yazılım işi yaptırmış olmalı ki "ulan bu işe 10 saat yazmışsın, 3 saatlik iş bu kardeşim." diyebilmeli ya da kadrosunda bir yazılımcısı olmalı.

mesela bir panel işi vardı.
adam paneli yazmış; panele aynı isimde iki dosya yükleyemiyorsun (kendi rename yaptırmıyormuş dosyayı), yüklediğin dosyada türkçe karakter veya boşluk varsa sistem hata veriyor, hiçbir fotoğraf resize edilmiyor vs. vs. gibi sorunlar vardı. şimdi bu adam bunların hepsini yapmak zorunda, gidip bunlara ekstra süre yazamaz yani. zaten işe dahil mevzular bunlar. yapamamış, becerememiş veya akıl edememiş olması müşteriye yük olarak bindirilemez.

eksisozluk.com

Görmemzlikten gelemiyor musun? Ben sözlükteki başlıkların yüzde seksenini zırva görüyorum ama kalkıp sitem etmiyorum. Sitem edecek olsam siteye girmem

tema++ veya diğer ismiyle ekşi++ artık güncellenmiyor(geçtiğimiz temmuzdan beri), bu uygulamayı yapan arkadaş kendisi sözlük üzerinden artık güncellenmeyeceğini yazmıştı.

o yüzden filtremele özelliği falan şu an için firefoxta(güncel versiyon) çalışmıyor,

tema bile oluşturup kaydetsen, browser kapandığında sıfırlanıyor, diğer kaydettiğin şeyler de.

bir tek mesaj geldiğinde yukarda mesaj yazısı yazıyor browser'ın köşesinde.

kısa yoldan zengin olma.
çalışmadan zengin olma.
uğraşmadan zengin olma.

bitcoin ve kumar? sen olayı baya yanlış anlamışsın.

@sta

bitcoin-altcoin borsaları bir nevi kumardır. cıkıp cıkmayacagına iddaya giriyorsun çunki.

haram.

o zaman bu mantığa göre çeyrek altın alıp saklamakta haram.

@xu

ben borsalardan bahsediyorum. Mantık olarak varlıgını bir kagıda yatırıp cıkacagına dair iddaaya giriyorsun saklı olarak.

ben de oynuyom lan. sizdenim. vurmayın.

seviyoruz da bize özgü olduğunu sanmıyorum. zaten bu bet işlerinden tut yılbaşı çekilişi goygoyuna kadar hepsi yurtdışından ithal değil mi? dev bahis siteleri var adamlar her yere reklam basıyor.

çünkü eşek gibi çalışsak da insan gibi yaşayamıyoruz.

@qobel+1

yıllardır kumarbazız, euro dolar altın alarak

coin ya da borsa savunucusu değilim de yatırımını dövize yapanlar da varlığını bir kağıda yatırıp çıkacağına dair iddiaya girmiş olmuyor mu?

geçen gün bunu düşündüm, hatta derste bunun üzerinde biraz konuştuk.
değer üretmemekle bir ilgisi var bu durumun.

toplum kısayoldan para kazanmak istediği için bunlara önem veriyor. değer üretmeden zengin olmak isteği.

türk toplumu modernleşmesini tamamlayamadı ve göçebe kültürünü genetik olarak taşımaya devam ediyor. bu sebeple kültürümüz kalıcı bir değer üretmek konusunda ileri değil. halkımız değer üretmektense piyango* oynamayı tercih ediyor.

*piyango, loto, kumar, at yarışı ve evet bitcoin.

çünkü devlet istiyor.

ülke değil insanoğlu seviyor kumarı çoğumuzun dna sında kumar sevme geni yüklü, hali ile oynuyorlar.
Ülkede insanlarımız hep kumar oynadı hala da oynuyorlar ileride de oynayacaklar.

şu listeye girmişiz köşesinden. zirveye oynamıyoruz ama etimiz budumuz belli ondan da olabilir.

cdn.static-economist.com

ticaretin kendisi de ucuza alıp kâr ile satma ümidiyle yapılan bir eylem. ticareti bizim adımıza yapılsın diye bir şeylere para basıyoruz. riskli yatırımlar var, daha güvenliler var, kumara gelince yatırımı kaybetme riski zebellah olduğundan, çoğunlukla %100'e yakınsadığından bir yatırım aracı saymak hiç doğru olmaz. bitcoin'e de kumar demek haksızlık olur bence, risk iştahı büyük yatırımcılar için gözde bir araç şu anda, randomun ortalamasını alırsak %50 yükselme şansı vadediyor. bence gençlikte büyük riskli, yaş kemale erdikçe daha güvenli portföyler oluşmaya başlıyor.

ezberden "kısa yoldan zenginleşme" denmiş klasik düşünmeden düşünmüş gibi davranırgillerden. bravo.

kaç kişinin bahisten trilyon kaldırmaya çalıştığını gördünüz? bu kadar salak olan kimse var mı?

loto, piyango filan. e bunlar her yerde var? bitcoin dediğin de bize aynı şekil yurt dışından ithal? demek ki bize özgü bir şey yok ortada o kadar da?

-

ama var. geçim sıkıntısı var. 2000 lira vurdun mu zengin olmazsın. ama bir gelirin varsa ve yetmiyorsa o sana koca bir katkı sağlar. ben 25 lira kazandığımda da, 100 lira kazandığımda da cuma gününü bekleyip pazara gömdüm parayı misal. masaya ayfon koyma delisi beyinsizleri de kenarda bıraktın mı biri özel, biri genel iki motivasyon var işte:

1- hakkı olanı/hakkı olandan fazlasını başka türlü kazanamayacak, riske girecek yatırımı da olmayan adam böyle ufak meblağla şansını dener. koç muydu neydi, onlar bile bilet almışken sokaktaki adamın ne yapmasını bekliyorsun?

2- gelirimiz giderimizi karşılamıyor. zenginimizde de böyle, fakirimizde de. eh, bir de bunlara parayı en çok yatıranın ilk maddedeki daha gariban kalan kısım olduğunu düşününce "lan vurursak yırttık" demeleri normal.

sosyolog adamım, adamın aklını başından alırım. ayıq olun :p

askerlik şubesini ara sor, bazen asker fazlalığı oluyor kafalarına göre uzatıyolar, belki yeni kanun çıkmıştır, bişey çıkmıştır.

en yakın celb dönemine göre karar veriyordur.

galiba önceki celp dönemini kaçırdığından mütevellit yeni tarih belirlenmiş. yoklama kaçağı olabilirsin. son yoklamaya tabi, yani yoklamaya girmesi gerekiyor gibisinden...

Pampa tecilin bittiği an bir sonraki celp tarihine göre yoklamaya tabii olursun. O tarihten marta kadar gidip yoklamaya girmen mayista da askere gitmen lazım bi sıkıntı yok.

Kaynamamis suya tuz atilmaz.
Once salca kavrulur sonra domates eklenir.
Tencere yemeklerinde sira: yag, sogan, salcadir.

Once et. Cunku gec piser. Sonra sogan. Et varsa yag koymana gerek yok yemege ama tat katsin dersen tereyagi biraz olabilir.
Tereyagini, yemegin her seyini kavurup, suyunu koyduktan sonra en son koyuyorum ben.

Soğan biber çok kısık ateşte kavrulur. Gür ateşte yanar.İyice sararıp kendilerinden geçine domat atılır. Atmayacaksan salça

soğan biber salça bunlar hemen hemen baş malzemen.

ilk önce yağ sonra soğan soğan pembeleşince biber sonra salça 3-5dk kavur sonra yemeğin diğer malzemesi neyse o.

tuz en son atılır. baharatlarda da yapraklı baharatlar yemek bittikten sonra ufalayarak kekik olsun nane olsun.

tereyağ tadını alacaksan en son at ama farklı bir tavada karartıp.

ilk kullanacaksan tereyağ yanmasını istemiyorsan içine biraz sıvı yağ at.

eti yemeğe katacaksan farklı tencerede haşla/kavur. lazım oldukça yemeklere oda sıcaklığnda iken yemeğin olmasına bi10dk kala at. yemekle beraber kaynat. bu mesela patates yemeği (etli), türlü gibi şeyler için. bunları zaten kendin deneye deneye öğrenirsin benim taktiklerim bunlar.

reserved

ocağın seviyesini su kaynatmak haricinde hiçbir zaman yarının üzerine getirme. yanar.

et için yarım, pilav pişerken de çeyrek seviye yeterli oluyor mesela.

yemeğe tuzu en son atacaksın. yemek pişsin, sonra koy tuzu. yoksa tadı kötü oluyo.
haşlama yaparsan (makarna ya da benzeri başka yemekler vs) ya suyunu süzme (yani suyunu iyice çeksin, suyu ona göre ayarlayıp koy baştan) ya da haşlanınca suyunu biraz bi yere ayır, yemeğin yanında başka bir şey yaparsan -meze/sos gibi- normal su yerine bu suyu koy. vitamini gitmemiş olur.

Tencere yemeklerinde tencereye koyma sırası en geç pişenden çabuk pişene şeklinde yapılır.
Soğan eskiden daha sert yapıdaydı o nedenle önce soğan konurdu. Şimdiki soğanlar gevşek yapıda ve sulu daha çabuk pişiyor yine de ben soğanı önce koyarım.
Soğan suyunu salar ve çeker, rengi değişmeye başlarken eti koyarsın.

Et; kıyma, kuzu eti, beyaz etse önceden pişirmeden konulur. Parça dana etiyse önceden pişirilirse sonuç daha garanti ve güzel olur.

Sebzelerden zor pişenler sert yapıda olup suyu az olanlardır.
Havuç ve biber konacaksa etten sonra bunlar atılır.

Ben türlü yaparmış gibi anlatayım, hem sıralamayı vereyim hem tarif olmuş olsun.
Havuç ve biberin ardı sıra;
taze fasulye/ taze börülce
patates
patlıcan
kabak

Her ilaveden sonra tencerenin kapağı kapatılıp bir iki çalkalanır veya malzeme kaşıkla döndürülür. bu arada sebzelerin etin soğanın aromaları birbirine geçer. Kaşıktansa tencereyi çalkalamak daha iyi, sebzeler zedelenmez.

Salça kullanılacaksa sebzelerden önce, domates kullanılacaksa ister sebzelerden önce ister en son konur. Damak zevkine, yemeğin türüne göre değişebilir.

Suyunu koymadan önce malzemelerin saldıkları suyu çekmesini beklersin. Gerekirse su ilave edersin. Yavaş ateşte pişen yemek fazla su ilavesi istemez.

Lezzet yemeğin yavaş ateşte pişmesiyle doğru orantılı artar. Sebze ekleme faslında orta ateş iyidir sonrasında kısık ateş iyidir. Bu aşamada tencereyi küçük ocağa alabilirsin.

Kışlıklardan karnabahar haşlanır sonra pişirilir.

Bakliyatlardan nohut ve fasulye bi gece önceden ıslatılır, sabaha haşlanır. haşlama suyu süzülür. Diğerlerinde ıslatmaya gerek tok, haşlayıp pişirirsin.

Sarı mercimeğim haşlama suyu süzülmez. yemeğini veya çorbasını suyuyla birlikte yaparsın. çorba yapmadan önce kevgir veya rondodan geçir. pişerken soğan koyarsan lezzetli olur. havuç ve patates de koyarlar ben sevmediğim için koymuyorum.

Haşlamalarda suyunu dökeceksen sıcak su koymaya çalış, dökmeyeceksen farketmez. Haşladığın malzemenin sadece suyunu kullanacaksan soğuk su kullan ki özü tadı suya geçsin.

Zeytinyağlı pişirilirken içine birazcık şeker atarsın. Lezzetli olur.

Sıcak aşa soğuk su katılmaz, suyu ılıtıp ilave edersin.

Etli yemeklerde tuzu en son inmesine yakın koy, tuz eti sıkar pişmesine engel olur veya geciktirir.

Yağların yanma dereceleri çabuktan geçe:
sızma zeytinyağı
tereyağı
düşük asitli sızma zeytinyağı
rafine zeytinyağı
rafine yağlar daha geç yanarlar.

Etli yemeklerde et yağlı değilse tereyağ kullanabilirsin, sıvı yağa oranla eti daha yumuşak yapar ama soğan kavrulana kadar yanmaması için kısık ateşte yapman lazım ve elini çabuk tutman lazım..
Ben yemeklerde tereyağ kullanmıyorum, hepsini zeytinyağıyla yapıyorum. Pilav ve makarnaya teryağ veya zeytinyağ koyuyorum. O anki canımın ne istemesine bağlı:)

Rezervasyon.

sıfırdan tasarım geldiği için sıfırdan html le başlıyoruz.
html css javascript (angular/react) diye devam ediyoruz.

Yazılımda genelde var olan bir şeyi düzeltmektense sıfırdan yapmak daha kolay olabiliyor. Özellikle html/css konusunda. Back-end tarafında ise eğer dokümantasyon varsa, kod okunabilirliği varsa, testleri yazılmışsa vs. ekleme yapmak daha kolay olur.

Dolayısıyla dediğin gibi sıfırdan yapmaya başlıyorlar. Ancak artık eskisi gibi öyle sublime text'i açıp direk html/css yazılmıyor. Anahtar kelimeleri vereyim: webpack, pug, saas, es6, gulp, eslint, babel, nodejs, npm. Günümüz teknolojilerini takip eden bir front-end geliştiricisinin bunları biliyor olması gerekiyor artık.

Tabii bazıları bootstrap üzerine giydirmeyi de tercih edebiliyor.

@mr.sherlock: İşte benim duymak istediğim de buydu. npm node.js aslında daha çok backend ile ilgili sanırım. Ve atyoum angular ve react sanırım front end e daha yakın frameworkler?

hayır, artık front-end geliştirirken de bir server ayağa kaldırman gerekiyor araçları kullanabilmek için. bu yüzden nodejs kurman ve npm (ya da yarn) ile bu araçları indirmen lazım.

genelde ya kendilerinin bir klasörü/template vardır. işlerine göre html css eklidir ordan devam edilir.

ya da hazır bazı frameworklerin çatısı altında geliştirmeler başlanır. bootstrap,material design vs.

ya da js frameworklerinden angular/vue/react cli aracılığıyla kendi templatelerinin üzerine gene npm'den bootstrap gibi frameworkler eklenebilir.

kimin nasıl yol izlediğini söylemeden bilemezsin.

bugün frontendcilerden beklenilen değişti.

@mr.sherlock : O zaman back-end'çi ne iş yapıyor tam olarak?

back-end'ci aslında uygulamanın kendisini yazıyor. Server ayağa kaldırıyor dedim ama bu sadece geliştirme aşamasında. İş bitince teslim edilen şey html, css ve javascript dosyaları oluyor. Front-endci uygulamanın görünen kısmını yazıyor.

Örnekle anlatayım; web sayfasını ziyarete ettin, bu sayfada gördüğün her şey front-endci tarafından yapıldı. Sen giriş formunu doldurdun gönder dedikten sonra artık iş back-end'e geçiyor. Sen hangi endpoint'e istek attıysan back-end tarafında o endpoint'i handle eden controller senin gönderdiğin parametreleri (örnekte kullanıcı adı ve şifre diyelim) alır daha sonra bu bilgiler aracılığıyla veritabanında bu isime sahip bir kullanıcı var mı varsa şifresi bu girilenle eşleşiyor mu diye model aracılığıyla kontrol eder. Eşleşme varsa tarayıcıya cookie aracılığıyla bir bilgi kaydeder böylece senin o sitede oturumun (session) başlamış olur.

ornegin facebook sitesine girdiginde giris yap butonuna tikladiginda senin bilgisayarin kullanici adi ve sifre girilmismi diye bakar, girildiyse bu kullanici adi ve sifreyi http uzerinden facebook severina gonderir. facebook serveri da bu kullanici adi ve sifreyi database uzerinden kontrol edip dogru ise bir oturum olusturur ve yine http uzerinden bu oturumu senin bilgisayarina gonderir. senin bilgisayarinda oturumu aldiginda senin facebook hesabini acar. Iste tu bu basit duzende senin bilgisayarinda olan tum hersey, butonlar, kutular, bu butonun tiklanmasi, kutulardaki verinin kontrol edilmesi ve servera http uzerinden gonderilmesi Front-End. Serverda yurutulen bu kullanici adi bilgisinin alinmasi, databasede kontrol edilip bir oturum acilmasi, bu oturumun yine http ile senin bigisayarina gonderilmesi ise Back-End. Ozetle senin bilgisayarinda calisan her kod parcasi (html, css, javascript) Front-End, serverda calisan her kod parcasi (php, java, c#, C++ node.js uzerinde javascript) Back-End. Front-End ile Back-End icin en onemli ayrim kullanicinin bilgisayarinda mi, yoksa serverda mi calistigidir.

Hazir sablonlar uzerinde calisanlar da var, kendi sablonlarini olusturan da, ya da herseyi sifirdan yapan da. Ama son zamanlarda populer olan calisma yontemi "command line" uzerinden angular, react, vue gibi buyuk front-end frameworklerinin CLI (Command line interface) yazilimlarini kullanarak, yani komut satirindan, "Typescript kullanacam", "less css precompiler kullanacam", "soyle login olacak" vs anlamina gelen komutlari girerek tum template sayflarin olusturulmasi, o sayfalari iceren ayarlarin, "property" dosyalarinin olusturulmasini CLI yazilimlarina birakmaktir. Cok buyuk zaman kazandirdigi gibi, bazi adimlarin unutulup hata alinmasini da engeller.

chrome.google.com

chrome.google.com

Örneğin Gramblr böyle çalışıyor kurulum yapmadan.

Kendisi için server çalıştırıyor tarayıcı olarak getiriyor onu.
Gramblr'ın nasıl çalıştığını araştırarak istediğinizi yapabilirsiniz bence.

electronjs.org

Cok cok asiri bir genelleme olmus.

paylaşmaktan uzak kalan, kendi işini kendi görmek zorunda kalan insanların bu durumdan muzdarip olduğunda tepkisel olarak kendi odaklı olması, olaylara "ben her şeyi kendim yapıyorum onlar da kendi yapsın" penceresinden bakması muhtemeldir.

lakin ki her zaman öyle değildir. yalnız yaşamanın bencilleşmeye sebep olabilecek şartları sağladığını düşünüyorum ancak süper eli açık bir insanın sonradan yalnız yaşadı diye bencilleşmesi için daha derin şeyler yaşaması gerek diye de düşünüyorum.

Bununla ilgili bir araştırma vardı aslında, kaynağını hatırlamıyorum. Aşağı yukarı şöyle bir şeydi: sağlıklı (duygusal ve bireysel olarak) yalnız başınıza yaşadığınızda birçok şeyi kendi başınıza halledebildiğiniz için (tercihen veya mecburiyetten) ve birçok insan için yalnızlık bir süre sonra zevk veren ve kendi kuralları çerçevesinde yaşadıklarından bireyselliği vurgulayan bir şey olduğundan, dışarıda kurdukları ilişkiler daha anlamlı, daha sevgi dolu oluyor. Yani, benim evde oturup kahvemi kitabımı alarak, istediğim müziği dinleyip istediğim zaman çalışarak geçireceğim vakitten vazgeçmeme değiyorsunuz ki sizinle görüşüyorum gibi...

Ayrıca, yine yalnız yaşayan (ve bekar olan) aile üyelerinin, kardeşlerin, çalışanların sırf bu sebeplerden daha çok sorumluluk almak zorunda kaldıklarını da gösteriyor bu araştırma. Örneğin, Christmas’ta birinin çalışması gerekirken “ya seni evde bekleyen mi var, ama George’un iki çocuğu babasız mı Christmas yapsın?” deniyor, “ya kocam işten yorgun gelecek zaten onunla ilgilenmem gerek, anneme bugün de sen bak” deniyor vs. Yani aslında bencillik gibi bir şansları pek kalmıyor.

Tabii, Türkiye’ye pek uymaz herhalde bu söylediklerim.

Bir süre sonra öyle olması muhtemeldir. Tamamen bencilleşmiştir diyemeyiz

Söylediklerinize dikkat edin düşüncelere dönüşür…
Düşüncelerinize dikkat edin duygularınıza dönüşür…
Duygularınıza dikkat edin davranışlarınıza dönüşür…
Davranışlarınıza dikkat edin alışkanlıklarınıza dönüşür…
Alışkanlıklarınıza dikkat edin değerlerinize dönüşür…
Değerlerinize dikkat edin karakterinize dönüşür…
Karakterinize dikkat edin kaderinize dönüşür…

demiş gandi amcam...

Yani adam tek başına yaşıyor, herşeyini kendi hallediyorsa, kimseye muhtaç değilse :"karnımı o mu doyuruyor da bilmem ne" diye diğer insanları saymıyorsa olabilir. bu biraz sosyalleşme ile ilgili.

mesela evin tek çocuğu olayı.

ama genelleme yapmak doğru değil. 1 elin 5 parmağı da aynı değil.
adam tek yaşıyordur vurdum duymazdır. önünden ekmeğini al bişey demez. adam tek yaşıyordur herşeyi kafaya takmıştır çöpünü alırsın ciyaklar.

7 sene yalnız yaşamış, son 3 senedir evini başkalarıyla paylaşan biri olarak diyebilirim ki, manevi olarak kesinlikle bencil değilim ama evet maddi olarak bencilim. ama yalnız yaşadığım için mi oldu, yoksa benim huyum hep mi böyleydi bilmiyorum. galiba içimde vardı hep böyle bir maddiyatçılık.

@acemi'nin dediği gibi, eşyalarım çok kıymetli. biri halıya, koltuğa bişey dökse, ya da tabak-bardak kırsa çok sinir oluyorum. karşımdakine de ayıp olmasın diye yansıtmamaya çalışıyorum ama pek beceremiyorum, kesin anlıyor. ya da ev arkadaşımın ya da onun başka arkadaşının bazen salondaki koltukta uyumasından hiç hoşlanmıyorum çünkü ben o koltuğu oturulsun diye aldım. yatınca, inanmayacaksınız ama eskiyor, yatan kişinin derileri saçları kılları koltuğa dökülüyor, pis midir nedir belli değil. evet bunlara takılıyorum. ayrıca benim koltuğum değil mi, bence istediğim kişiyi kaldırma hakkım olmalı. ama kimseye "sen o elindeki sigarayla o koltuğa oturma" diyemiyorsun çünkü görmemişin koltuğu olmuş oluyor. o yüzden bir şey demiyorum ama koltuğa oturmuş kafası güzel geniş geniş sigara içen birini falan görünce ya da halıya kırıntıları döke saça pizza yiyen biri olunca içim içimi yiyor. valla benim işim zor bence. oh ya şunu şuraya yazdım da rahatladım. KOLTUĞUMDA UYUMAYIN, HALIMI KİRLETMEYİN :D

bunun yanında bir güzel huyum var, kendi eşyalarımı asla kaybetmem. her şeyin yerini hatırlarım. yıllardır iğne bile kaybetmedim. ki habire kampa gidiyoruz, festivale gidiyoruz, birkaç tane yurtdışı tatili yaptık, 30 gün interrail yaptım vs oralarda bile hiçbir şeyimi kaybetmedim. o derece değerli eşyalarım.

ama dediğim gibi ben yalnız yaşamadan önce de böyleydim. yalnız yaşadığım için "benim aldığım" ve "bana ait" eşyalarım çoğaldı, böylece bir eşyamın başına biri tarafından bir şey gelme ihtimali çok arttı :)

4 senedir yalnız yasıyorum daha da cömertleşiyorum imanım arttıkça

bu kısıtlı bir bakış açısı.

insanlara sadece yemek yapılması, evin temizlenmesi, vs. için muhtaç değiliz. sosyalleşme de bir ihtiyaç. her işini kendisi yapan bir insan da sosyalleşmeye ihtiyaç duyar.

çukurbostan ama tuzlu gelebilir.

Nacizane tavsiyem, sakın ilaç kullanmayı yarıda bırakma (artık iyiyim diye düşünüp, en büyük hata bu oluyor genelde), nurofen'i de iç ve sık sık duş al = )

doktor değilim ama kronikleşmesi demek farenjiti sürekli olman. yakın sürelerde... yani iyileşemezsen kısa bir süre sonra tekrar farenjit olabilirsin o yüzden ilaçlarını tam almalısın.

Hergün gargara yaparak boğazını temiz tutmaya çalış. Onun dışında klasik şeyler, bol sıvı tüket, havalar soğuduğunda boğazını soğuktan koru, vs.

nurofen, aferin gibi antibiyotik olmayan ilaçlar grip ve üst solunum yolları enfeksiyonu için yazılıyor ama tedavi edici özelliği yok, ağrı kesici ve ateş düşürücü etkileri var. www.ilacrehberi.com

sarımsak yutabilirsiniz, bol bol ılık su, poşet çay olmayan gerçek bitki çayları (adaçayı, ıhlamur) için.. karbonatlı su ile gargara yapın, asitli içecekler içmeyin..uyuduğunuz odada kalorifer peteği varsa havayı kurutmaması için petek üstüne su dolu kap koyun ( özel kancalı petek için su kapları da satılıyor) tüm bunlara kış ayları boyunca dikkat edin,

benim kronik farenjitim var, sebebi burnumdaki deviasyon. burundan rahat nefes alamayınca özellikle gece ağızdan nefes almak ciddi rahatsızlıklara yol açıyor. bunu kontrol edin veya kbb doktoruna sorun derim.

Sebebini tespit etmek gerekiyor. Bende alerji var mesela. Sonbaharda antihistaminik icmeye basliyorum hasta olmamak icin. Kbb'ye danismak en iyisi.

Şurada yazmıştım
eksisozluk.com
Kopyalayıp yapıştırayım

kronik farenjiti olan insan zencefili elinden eksik etmemeli. yaş zencefili acı acı çiğneyince çok süper rahatlatır. toz zencefil süte veya bala veya hem süte hem bala karıştırılarak içilir/yenir. (en iyisi balla toz zencefili karıştırıp macun kıvamına gelince yemek) kök zencefil boş zamanda pastil gibi emilir. doğadan'ın zencefil limonlu çayı artık nefret getirene kadar içilir. farenjit 101 = zencefil. zencefil farenjitlinin kara gün dostudur.

boğazın testere, zımpara gibi olmasına aldırmadan bol sıvı alınmalı. zencefilin dışında adaçayı da antiseptik bir etkiye sahiptir. aynı zamanda hatmi ve papatya da farenjite iyi gelen şeylerdendir. adaçayı çok değerli bir şey ama çok da abanmamak gerek, östrojen pompası çünkü.

çayların hepsini bir arada karıştırmayın ve çayları kaynatmayın. ayrı ayrı üzerine sıcak su dökerek demleyin, bekletin. ılıyınca için. zevk almak için değil, ilaç niyetine için.

bunları gargara yaparak içiyoruz, çünkü oradaki mikrop, pislik, artık ne varsa onları gargara yolu ile söküp mide asidinde öldürmeyi planlıyoruz.

çok sıcak ve çok soğuk şeyler, asitli-gazlı şeyler yasak. kendinizi çok narin, ortamı değiştiğinde bozulacak bir saksı bitkisi olarak görün. her şey ılık. çorba da, çay da, karpuz da ılık. oda sıcaklığından çok sapma göstermemeli ama sıcak içecekler içinizi de ısıtmalı. katı ve boğaz tahrişi yapabilecek yemeklerden (örneğin, patates kızartması) kaçınmak gerek, her şey olabildiğince sıvı ve besleyici olmalı. mercimek çorbasını elde yapın ve onu için.

ağız sürekli temiz olmalı, diş fırçalamak çok önemli. hasta olun olmayın, her gece yatmadan önce karbonatla gargara yapın. gün içinde aklınıza geldikçe ister için, ister gargara yapıp tükürün.

vitamin için meyve değil ama soğan, sarmısak yeyin ama soğanı abartmayın hastayken. acıdan kaçının, acı boğazınızı tahriş eder. yaygın kanı acının orayı pişireceğidir, kazın ayağı öyle değil. acı yok rocky, acı yok.

terlemeyin, üşümeyin. unutmayın ki saksı bitkisisiniz. klimanın pis havasından uzak durun. pencere açın bol bol, hava temiz olsun ama cereyanda da kalmayın. uyuyun bol bol ama uyurken ağzınız açık kalmasın. ağzınızdan nefes almayın. olmadı breathe right alarak burnunuzu açık tutun. uyurken "ağzı açık mı uyuyor" diye kontrol etsin birileri. eğer ağzınız açık uyuyorsanız uyku kliniğine. belki de septum deviasyonu var ve birçok şey ondan kaynaklanıyor. bir doktor türkiye'nin yaklaşık %60'ında septum deviasyonu olduğunu ama insanların farkında olmadığını söylemişti.

ayrıca, reflü varsa yüksek yastık kullanarak uyuyun. mide asidi siz uyurken boğazınıza gelip oraları tahriş etmesin.

alerji kaynaklıysa, ilaçlarınızı aksatmayın; onlar feci de uyku yapar. yatmadan önce alın onları. sonra da upuzun ve depderin uyuyun. alerji geçmeden farenjit yok olmaz, çünkü farenjiti alerji tetikliyor zaten. neye alerjiniz olduğunu bilin. örneğin, bir arkadaşımın yatak çarşafındaki mite'lara alerjisi varmış, bambu çarşaf almak zorunda kalmıştı. hatta bir ara da seksi saten çarşafları iki günde bir yıkayarak onlarla yatmak zorunda kalmıştı da, rahat edememişti "yatakta kayıyorum ben" diye. meğer pamuk çarşafa alerjisi varmış. bir alerji testi yaptırın, neye karşı ise alerjiniz onu bulun. farenjiti yapan o, ondan kurtulmadıkça farenjit de gitmez.

en hızlı rahatlatma yaş zencefilin ağız göz yana yana hatır hutur çiğnenmesi ile olur. hatta günlük hayatta da zencefil eksik olmasın, biri klima mı çalıştırdı, emmeye başlayın kök zencefili pastil gibi.

ekleme: bu illetten kurtulan biri olarak, kendimi kurtaran yolları söyleyeyim.
öncelikle herhalde 8-10 kere kulak-burun-boğaz polikliniğine gitmiştim. allerjiler, septum deviasyonları, reflüler, vb. kontrol edildi hep. ilk olarak istanbul'un havasına verildi suç. aslında haklıydılar da, uzun süre başka şehirlerde yaşadığımda hiç hasta olmuyordum. ancak, istanbul'da yaşamak zorunda olduğuma göre bir şekilde başa çıkmam gerekti.

ilk olarak, spor yapmak çok iyi geldi. bağışıklığı ne kadar arttırdığını anlatamam. düzenli spora başlayın mutlaka. daha önce hasta eden hareketlerin hasta etmediğini göreceksiniz.

ikinci olarak, dedim ya, saksı çiçeğisiniz. terlemeyecek veya üşümeyeceksiniz ama ikisinden birini tercih etmeniz gerekiyorsa, üşüyün. ne olursa olsun, terlemeyin. bu ne demek? ben toplu taşıma kullanan bir insanım. dolayısıyla kışın her dolmuş, otobüs, vb.den indiğimde sıcak yerden inip gideceğim yere kadar soğuk bir ortamda yürümek zorundayım. hastalığı en çok etkileyen kısmın burası olduğunu buldum. toplu taşımada paltolu paltolu sıcak sıcak oturup dışarı çıkmak çarpıyordu. artık toplu taşımaya biner binmez paltoyu çıkarıyorum. hafif serin oluyor ama içeri-dışarı sıcaklığını dengeliyor. araçlarda terlemeyin, terli terli araçlardan dışarı çıkmayın. ayakta duracaksam bile bir elimde paltomu ve çantamı beraber tutuyorum artık. palto yere düşmüşmüş, elimde kolumda taşıyamıyormuşum; bunlar farenjitten önemli değil. oturuyorsam palto mutlaka kucağımda ve iner inmez giyiyorum. içeride donmadığınız sürece serinlik olsun, sıcağa alıştırmayın bünyeyi araçların içinde. bunun da etkisi çok yüksek.

aychovski'nin yazısının linkini verecektim zaten kendisi vermiş.
beni sıcak duş almak ve zencefilli ballı macunlar satılıyor organik ürün mağazalarında onlar çok rahatlatıyor.

Herkese teşekkürler, şuan zencefil çiğniyorum (:
böyle bi tat yok yalnız /:

Bunu uzun yoldan a kümesinin elemanını alıp b kümesinde ki n. elemana eşit mi diye herbirini kontrol ederek yaparsın.

keşke dil de yazsaydın.

aynen dil olarak scheme:)

stackoverflow.com
?

jquery ile alırsın.

Gondere basiyosa formdan gelen datayi alcaksin. Bunun icin php veya muadili backend isi yapman gerekiyor, html ile pek alakasi yok.

Dogrudan her yazip sildigini istiyosan javascript ile inputlari bind edip ajax ile caktirmadan gondermen gerekiyo. Bunun icin backend bilgisinin yani sira bi de javascript bilmen gerekiyor. Jquery (js kutuphanesi) burda en pratigi olur qobel'in dedigi gibi.

techcrunch.com

razzi'li bi site daha vardı ya yabancı aklıma gelmedi.

the verge, the next web

yutub üzerinden bulman zor olabilir. ben 3 bölümü buldum onlarda ispanyolca dublaj yapmışlar. nat geo. youtube üzerinde içeriklerini iyi bir şekilde koruyor :)

www.nationalgeographic.com.au şöyle bir şey buldum da vpn kapalı videolar bende göstermiyor. belki gerçekten de göstermiyor. belgeseli bulursan, paylaşırsan sevinirim.

malum yerlerde olabilir.

amatör olarak bu işi yapan maker'lar var. size ufak bir kar ile toplarlar. min 750tl den toplanıyor.

www.facebook.com

www.makeuseof.com

ben kullanmıyorum da var bi sürü. mesela popüler olduğunu bildiğim bi tanesi:

ditto-cp.sourceforge.net

ditto kullanıyorum. çok memnunum.

çok bir farkı yok aslında olay aynı şeyi server'da yapmak, server'a ssh ile bağlanabilirsiniz veya remote destkop ile bağlanabilirsiniz.

Basit olarak özetlemek gerekirse server'ın komut satırına girmeniz gerekiyor sonrası yine aynı şekilde kurulum ve çalıştırma.

örneğin aws ec2 için örnekleri inceleyebilrsiniz.

www.youtube.com

aws ec2'nin free versiyonu ile de deneyebilirsiniz.

Ben kendi sunucumda şöyle bir yol izledim.

Domaini yönlendirdim. (yandex dns kullanıyorum ns olarak)
A kaydını www'li ve www'siz oluşturdum, sunucu IP adresine yönlendirdim.
Sunucuya Nginx kurdum. Nginx ayarlarını yaptım.
Forever ile nodejs'i başlattım (Siz pm2 gibi başka bir paket de kurabilirsiniz ama mutlaka kurun, uygulama çökerse otomatik yeniden başlayabilsin)

Bu kadar.

Sunucunuz CentOS ise ve çözemezseniz yarın gün içinde yardımcı olabilirim.

baslangicta heroku vs. platformlar kullanin isinizi cok kolaylastirir. daha sonra digitalocean-scaleway benzeri bir yere gecersiniz, gercekten productiona cikacaginiz zaman aws-gcloud-azure vb. bir yere gecersiniz

heroku demeye geldim.

heroku'ya github'u bağlarsanız. push ettikce otomatik sunucuya projeniz deploy olacaktır.

ibm bluemix üzerinden ücretsiz hesap açabilirsin.

www.youtube.com

kayhan hoca bir başka hızı 1.5 yap :) yeter.

1- benim annem de böyle yapar ama soğan havuç vs koymuyor.
2- düdüklüde yapıyor.
3- 24 saat nedir ya. düdüklüye göre ayarlamalısın bence

Ne kadar kaynatırsanız o kadar iyi ama 24 saat falan genelde endüstriyel mutfaklarda yapılandır. Kasaplarda her gün kemik olmayabilir, belli günlerde geliyor olabilir, onu öğrenin önceden derim.

İçine bir şey koymak zorunda değilsiniz ama işte saydıklarınız gibi kafanıza göre bir şeyler de ekleyebilirsiniz, ben tane karabiber ve önceki yemek yapışlarımdan kalan ve buzlukta biriktirdiğim sebze artıklarını kullanıyorum mesela. Soğutup süzüp plastik çay bardaklarında buzluğa atıyorum, donunca çıkarıp poşetliyorum üçer beşer. Çok küçük buz kalıplarına koymayın, yetmiyor, bin tane kullanmak gerekiyor. Düdüklüde yapmıyorum ben, evde olduğum bir gün ağır ağır kaynatıyorum.

kemiğin dışındakiler tamamen tat katması için. sana kalmış. ama soğan, sarımsak, baharat katarsan ayrı bir tadı oluyor. hele ki kemik suyu olduktan sonra en son sarımsağı kıyıp atarsan kelle-paçamsı bir tad oluyor enfes...

2/3 saate biz ocaktan alıyoruz. düdüklüde belki o kadar bile sürmüyor.

o kadar uğraştıktan sonra evde beyran yapmayı deneyebilirsin.

kemikleri kırdırmayı, tencereye sığacak şekilde almayı unutma.

bence burdaki tarife göre yapmalısınız. zira yararlı bişey yapayım derken bütün malzemeyi çöp edebilirsiniz. pinoeatshealthy.blogspot.com.tr

Dana kemiğini alırken kırdır.
Önce 200 derecede fırında pişir. Kemikler kahverengi olana kadar dursun.
Sonra kemikleri tencereye al. Tepside kalanları da suyla çalkalatıp tencereye al. Yağı, iliği atma.
Et suyuna sebze de ekleyebilirsin ama esası buke garni ile yapılır. Limon veya sirke eklersen kalsiyum da suya geçer.
Et suyu fokur fokur kaynatılmaz, yavaş ateşte tıkır tıkır pişirilr. 4-5 saat pişsin. Fazlası zarar etmez, daha fazla da tutabilirsin. Ben o kadar uzatmıyorum.
Pişerken kefeke olursa delikli kepçeyle kefekeyi alıp at.
Düdüklüde de olabilir ama tencerede has et suyu olur. Düdüklü bu iş için pek uygun değil bence.

24 saat, yemeğe koymalık et suyu için değil, kemik kırığı, menüsküs gibi rahatsızlıklarda içilsin diye kaynatılıyor bildiğim kadarıyla. sığır jelatini denilen şey elde ediliyor olabilir o kadar uzun kaynayınca.

Önce fırınlamak +1

biz de düdüklüde kaynatıyoruz 2 saate yakın. tane karabiber defne yaprağı ekliyorum ben.

silerek geçmiyorsa yapacağınız şey: sistre + cila. tüm parkeciler yapar. ancak sadece o kısma değil odanın tamamına yapılır (yoksa çok renk-ton farkı olur anlamı olmaz)

sistre+cila ve o bolgede ki parkeler degisir(fotografda kotu gorunuyor). sistre olacagi icin supurgeliklerinde degisimi gerekiyor. 2-3 gunluk is.

Sadece o bolgede degisim cila yaparlarsa ton farki olur, kilim vs kapatip idare ederiz diyorsaniz daha ucuz olabilir.

sistre+ cila tek oda için baya iyi fiyatlar çeken var. adam 35m2 altına direk 1500 cekiyor. o kadar ufak bi yer için de adam kolay kolay gelmez. başından savmak ister. abuk subuk fiyatlar çekebilir. gelse de parasını alır.

urun.gittigidiyor.com


bu tarz bir şeyle benboyayamaz mıyım. 1500 lira oraya vereceğime laminat yaptırırım. temizliği daha kolay

mükemmel br şeyt olmasına gerek yok. o küf gibi renk gitse yeter. yağlı boyayla filan olmaz mı

2014-2015 güz başlangıç ise eylül 2014 + 1,5 sene
2014-2015 bahar başlangıçsa ocak 2014+ 1,5 sene

ama 2014'ten sonra tüm y.l teciilerini 0'landı diye bir şey diyorlardı. atıyorum 2016'ysa bu yıl o zaman + 1,5 sene de olabilir. bu dediğim tezsizleri de etkilediyse böyle... değilse ilk yazdığım gibi.

lisans sonrası 2 sene tecili oluyor yani 2016 haziran + 1.5 senedir heralde

kayit tarihi + iki yil. mezun olursa + bir yil daha.

Taş gibi algısı versin diye

sen iş makinelerinin su geçirdiğini duydun mu ?

caterpillar sahiden de hem iş makinesi hem bot üretiyor. ikisi aynı şirket. onun sayesinde iş makinesi=bot gibi bir algı oluştu, diğerleri de onu taklit ederek botlarına iş makinesi ismi koydu.

yemek.com gibi şeyler olabilir.

yani sir gawain'in dediği gibi adamlar ağır koşullarda dayanıklı ayakkabı eksikliğini görmüş olabilir atıyorum kendi iş aracı hiç girilmedik yere girebiliyor ama adamın ayağındaki ayakkabı onu yarı yolda bırakabilir. yani tabanı ince bir ayakkabı araca binerken zarar görebilir, araçtan inince taşa basınca rahatsız edebilir. ayakkabı çamura batabilir.

3 görselden en büyük olanda resmi seçip img tag'ında width height ile set etmekle olmuyor mu?

eskiden çok kitap okurdum lise mezuniyeti sonrası. o zamanlar daha iyi türkçe yapardım ösym sınavlarında.

genel olarak istiyorsan, kitap okuyarak başlamak ardından bol soru çözmek en son deneme çözmek.

ales'e ciddi bir şekilde çalışacaksan her sabah kalktığında 30-40 soru çözsen bile iş görür.

bizim arkadaş sayısalcı fena kitap okur/okurdu. bunun dışında ek bir çalışması yok. adam ilk 1000'e kesin giriyor her seferinde.

kitap okumak önemli.

hatırladım da ben de öss zamanı her gün köşe yazsı okurdum ve bayağı katkı sağlıyordu.

tam cevap değil ama builtwith.com den bakabilirsiniz. belki işinize yarayacak bir ipucu verir.

kendileri yazmışlar gibi duruyor,

www.volleyball.ca sayfasını okuyabilirsin çözebilirsen.

üst menü normal css transition var, gerçi

ractive.js.org plug'inleri de kullanılmış.

github.com

github.com scroll bu

www.volleyball.ca

npm ile yüklemişler gibi.

smooth-scrollbar kullandıgımda animasyonları trigger edemedim bu sefer de. çünkü ortada aslında birscrollbar kalmıyor. translate3d ile div'i yukaru aşağı çekiştiriyor :S

2. sorunuz icin;
animate ettirdiginiz property onemli. bazi degerler cpu bazilari gpu ile isleniyor gibi bi durum vardi bildigim kadariyla. bu da o animasyonun ne kadar smooth calistigini etkiliyor. ornegin bu sitede de oldugu gibi transform property'lerini kullanirsaniz daha akici olur animasyonlar. yani ornegin y-ekseninde bir hareket icin margin kullanmak yerine transform: translateY veya translate3d kullanirsaniz cok daha akici olur animasyon.

www.eksiduyuru.com

keyif cafe +1

bu duyuru açılmıyor, keyif cafe nerede?

www.zomato.com

www.zomato.com

bunlar vardı yorum olarak.

Öyle bir yer pek yok gibi ama sahildeki saçma sapan mekanlar dışında Roberts Coffee var istediğine en yakın.

Cimen diye bir pastane vardi ama sakinlik arayisini karsilar mi bilmiyorum. Yine de teras kati tiklim tiklim degilse denenebilir.

Skutari. Marmaray çıkışının karşısında caminin köşesi. Küçük ama hoş biyer

keyif fena yer değil, evet.

askadar nasil?

"data" array'i kapanmadi ?

5000 cari vardı, bi kısmını almadım.

"Result":true,"Message":"İşlem Başarılı"
bu kısmı almadan nasıl okuyabilirim ?

stackoverflow.com

görüntü işleme için kullanmıştım şimdi atıl duruyor masanın kenarında.

node red ile eğlenceli iot uygulamaları yapıyorum.

bir projede ise slip gateway olarak bir cihazı internete çıkarmak için kullanıyoruz.

Ben de nodejs ngrok kurup facebook chat bot yaptim aklimca heroku yerine chat botu raspi'ye kurdum.

benim ki çok derin elektronik, programlama projesi değil ama biraz marangozluk sonrası bitince oldukça eğlenceli olacak.
www.instructables.com

bunu okumakla uğraşamadım açıkçası. yazıya geçirip buraya yazarsan yardımcı olmaya çalışırım.

Ülkelerin doğal zenginlikleri ve iklimleri birtakım ürünlerin bolca bulunmasına neden olur ve ülkeler bu ürünleri diğer ülkelere satarlar.

peki neden isviçre kimyasallar, mücevher, saat ve ilaç ihracatında; japonya elektronik ve otomotiv ihracatında ya da bangladeş konfeksiyon ürünleri ihracatında önde gelen ülke konumundadır?

japonya, isviçre lokasyon-lojistik avantaj.

bangladeş fakir işçi sömürüsünden.

bir ürün ortaya çıkarken o ürün ya emek yoğundur ya da sermaye yoğun.

mesela isviçre 1 saatte 5 birim saat 2 birim giysi
bangladeş 1 saatte 2 birim saat 5 birim giysi üretsin.

bunlar için emekleri ve sermayeleri düşünelim. şimdi isviçre kar edecekse/ticaret yapacaksa neyi üretir? bangladeş ne üretir?

bangladeş = emek yoğun üretim.
isviçre = sermaye yoğun üretim. teknoloji, yatırımlar vs.

kabaca böyle...

anahtar kelime: specialization ve comparative advantage.

daha özele inilir tabii mesela bangladeş nispeten eğitimli(eğitimli derken bir afrika seviyesinde olmayan) insanların bol olması, iyi kötü bir sanayi olması ve buna rağmen ücretlerin aşırı düşük olması. ama tabii büyük ihtimalle her ülke bazında incelenmesi istenmiyordur çünkü bunlar ülkelerin izlediği belirli bir alanda uzmanlaşma politikalarıyla ilgili.

japonya da otomotiv alanında uzmanlaşma yoluna gitmiş ve zamanla comparative advantage yakalamış ve bu sayede en büyük otomotiv ihracatçısı olmuş.

piyasarehberi.org

enm.blogcu.com

Öncelikle öğrenci isimlerini seçmeli yapmak için "Veri Doğrulama" kullanmalısın (support.microsoft.com)

diğer yerler içinde "Düşeyara" kullanabilirsin.

Ama önceliklea ad soyad numara adres vb bilgierin olduğu geniş bi datan olmalı.

Word'de şablon oluştur.
Datayı Excel'de aldıktan sonra word'e bağlantı kur ve şablona bilgileri aktar.
Daha sonra farklı kaydet ve ikisini de kapat.

Temeldeki adımlar bunlar.
Daha önce yazdım benzer bir şey.
Özelden ulaşırsan yardımcı olurum.

1-) www.youtube.com
2-) www.youtube.com

Ben örnek yaptım.

dosya.co

gayet bilindik irmik tatlısı demeye geldim.

tekli kuplara koyup üzerini marmelat ve dondurma ile süsleyerek zaten nefis olan bir tatlıyı enfes bir hale getirebilirsiniz.

sütlü nuriye yap da zirve düzenleyip yiyelim.

irmik düşünmemiştim, sanırım ilk irmik ile başlarım. sütlü nuriye için kendimi o kadar deneyimli düşünmüyorum

hindistan cevizli sarma derim ben. hazırını yemiştim mükemmel bir tadı var. :)

sultan sarması, kadayıflı muhalebi, kıbrıs tatlısı-yeni gelin tatlısı

kesinlikle bunu dene derim. sütlü ve fındıklı kadayıf. inanılmaz güzel.

www.google.com.tr

38 ila 42 dakika arasında değişiyor.

50 dk diyorum ben de

aynen fever +1

içine girdikten sonra 40/45 dk'da gidiyor bi aksilik olmazsa ama sen içinde ol yeter.

n11 takip et. olur da lafda olur. önceki haftalardaki fiyata denk olur. önce şişirip sonra indirim yaptıl derler. donanımhaberciler bilir indirim nerde :)

11 Kasım Black Friday değil.
11.11 ayrı, 24 Kasım Black Friday ayrı.

soru cevabına gelince, bizde deli indirimler olacağını sanmıyorum. Amazon vs. takip etmeni tavsiye ederim.

Geçen sene bir arkadaş saat alacaktı. Saat 350 lira gibi bir fiyata sahipti. Ya n11 ya da hepsiburada'dan tam hatırlamıyorum.
Çocuk 11 kasımı bekledi umutla. 11 kasımda beraber baktık fiyatlara 350 olan fiyat 700 yazılmış. Üzeri çizilip 11.11 indirimi ile 350 liraya düştü yazmışlar. Küfrün bini bir para tabi.
Ben şark kurnazı dolu memleketimde beklemiyorum böyle indirimler.

Geçen sen şu anda kullandığım bilgisayarı piyasadaki en ucuz fiyatından 300 lira ucuza almıştım, 3800'de 300 fena değil, tabi burada sadece fiyat kovalanmamalı, çeklere faan da dikkat edilmeli.

Genel olarak sene içinde yaptıkları gerçek indirimleri yapıyorlar o günlerde. Ama her ürün için geçerli olmuyor tabi.

yeni fiyat=eski fiyat + zam - indirim

şeklinde oluyor, bakış açınıza göre indirim olabilir.