işini görür mü bilmiyorum ama şöyle bir site var, evdeki malzemeleri ekliyorsun, sana evdeki malzemelerle tarif öneriyor

myfridgefood.com

@anyelios teşekkürler. Ben malzemeleri bana söyleyecek bir site arıyorum.

Bring uygulaması var android ve ios için.
www.getbring.com

Kapadokya olabilir ama max 3 günluk bir yer.

Geçen arkadaş Yunanistan yaptı aracıyla çok memnun kaldı.

baharda ve yazda güzel olan yerlere Aralık sonunda gidilirse zevk alınmaz, buz kesersiniz. kimse de olmaz buralarda. en iyisi kış turizmi olan bir yere gitmek, uludağ vs. belki kaplıca.

ben olsam vivamayr yapardım.

gökçeada bozcaada bu mevsimde hiç zevk vermez, gereksiz çile olur.

@gabe & @nedendir billinmez yurtdışı kapsam dışı yeşil pasaport bekliyoruz pasaportumuz yok :)

@ala güneydoğu turunun başlangıcı kapadokya olarak başlamıştı

kaldık o zaman evde mecburen :)

karadeniz sahilden geze geze gürcistana geçin kimlikle. bu sıralar meşhur, dönüşte de bir iphone patlatırsınız. kullanmasanız bile satarsınız belki.

evet madem 2 hafta vaktiniz var karadeniz turu mantıklı olabilir. cidden bir kere mutlaka gezmek lazım. sinop'tan başlayıp artvin'e kadar giden rota 15 günde çok rahat bitirilir.

Kars'ı düşünebilirsiniz, sakinlikten hoşlanıyorsanız bahar ve yaz aylarında güzel olan yerler aralıkta da gayet güzel olur, mesela benim için Bodrum'un en güzel zamanlarıdır kış ayları. Gökçeada ve Bozcaada fazla ıssız ve soğuk olur sanki.

Bu mevsimde Karadeniz turu yapmazdım ben olsam. Kartepe,Uludağ gibi kış turizmi olan bir yere giderdim seçecek olsam

erzurumda cag kebap, palandokende kayak, kars'ta çildir golu, ani harabeleri, katerina sarayinda konaklamali yine 3-4 günlük bir gezi olabilir.

kars, ruhu olan bir sehir. buz gibi hava, her kapi önunde ates

Bana alisveris yapma sorunu var gibi geldi. Yeni aldigim kitaplari bitirmeden baska kitap almayacagim diye bir kural koyabilirsin veya senelik 10-20 kitap neyse kota elindeki tum envanter bitene kadar.

her kitabi okumak zorunda degilsiniz ki?

sahsen 10 kitap alirsam 3'unu bitirmeden birakirim. zaman degerli. illa basladik diye bitirecegiz diye bir sey yok. begenmediysem sirf satin aldim diye okuyacak degilim.

Eğer edebiyat dışı okuyorsan önce hızlıca başlıkları sayfaları gözden geçir daha sonra oku. Edebiyat türünde ise zorlamana gerek yok. Belki özet yazma alışkanlığı kazanırsan bitirmek için kendini teşvik edebilirsin.

çoğu kıyafetim polyester içerikli. spor giyimde polyester yaygındır. polyester sıcak tutar terletir.

Polyester içerikten nefret ediyorum. Spor dışında kullanmam. Rahatsız edici.

polyester candır. tüm sporcular polyaster giyer

Spor giyimde tabii ki polyester kullanılır ancak modelini, duruşunu beğendiğim günlük giysiler de polyester çıkarsa göz yumuyorum. Zaten uzun süre giymediğim için bir problem yaşamıyorum.

stresli bir işte çalışıyorum. sık terliyorum bu sebeple pamuklu kıyafetler giyiyorum. polyester beni inanılmaz boğuyor ve koltukaltı halkaları oluşturuyor hemen.. Evden içeri sokmam polyesteri.

bir miktar olması ürünün düzgün durmasını sağlıyor. çünkü %100 pamuk şeyler gün içinde hara gibi oluyor bollaşıyor ve kollar uzuyor falan. ama içinde bir miktar polyester olunca daha düzgün duruyor üstte. ama akrilik olmasın akrilik koku yapıyor koltuk altından :)

www.isaora.com
bu markanın bir çok ürünü polyester ve türevi mesela. Giydiğim en rahat giysiler. Önemli olan dokuması nasıl? Genel olarak kaliteyi ve rahatlığı dokuma belirler.

bende almıyorum polyester, acayip terletiyor, pamuklu keten vs.. alıyorum hep

%100 pamuk kazak sizi sıcak tutmaz. Yün veya kaşmir olması gerek içeriğinde sıcak tutması için. Kaşmir kullanıp on katına üretmektense polyester basıp maliyeti düşürüyorlar.

Abiyedir, spordur, su iticiliği olması için dış giysidir bunlarda polyester mecburi ama tenime değen ürünlerde mümkün mertebe tercih etmiyorum.

Pamuk, doğal ve geleneksel bir ürün olmasına rağmen sağlığımız için o kadar da iyi olmayabilir. Düşündüğünüz kadar iyi nefes almaz ve terlediğinizde de sıvının hızla buharlaşmasına izin vermez. Uzun süre ıslak kalır ve bu yüzden de hasta olursunuz.

Sizin aradığınız şey *yün* olabilir. Hem daha iyi nefes alır, hem de çok daha hızlı kurur ve uzun süre ıslak kalmamış olursunuz.

Polyestere gelince, polyester var, polyestercik var. Spor ürünleri ve iyi markaların ürünlerindeki polyester yünü taklit eder şekilde üretiliyor. Dokuma şekli sebebiyle de iyi nefes alıyorlar, terletmiyorlar. Olur da terlerseniz suyu çok hızlı dışarı atıp sizi kuru tutuyorlar. Bu şekliyle pamuktan daha sağlıklılar.

Psikolojik olarak polyester malzeme hala kafanıza yatmadıysa, belki M&S gibi markaların %50 yün %50 pamuk ürünlerini düşünebilirsiniz.

Yerine göre değişiyor. Mesela iç çamaşırı ve pijama gibi giyimlerde pamuklu tercih ederim. Polyesterle uyuyamam yakar beni. Ama gündüz kıyafetleri, gömlekler, bluzler, pantolonlarda sırf pamuklu olmayabiliyor. Mesela eşofman altında Polyester olmazsa aşırı sünüyor. %100 polyesteri de günlük hayatta pek tercih etmem, ya sporda ya da özel gün kıyafetinde falan ancak kullanırım.

öyle bir emoji yok, slaşa yanlışlıkla basmıştır.

Bence de yok da 1 aydır atıyor anlamadım kızıyor mu sövüyor mu?

ilk kez gördüm.

:\ bu anlama geliyor olabilir mi

:/ bunun gibi bence de.

Dışarısı içerisinden daha aydınlıksa var tabi. Hatta genelde cam filmi bu işe yarıyor. Tabelacı - reklamcılarda çok çeşitlileri var.

var ama iki problemi var benim hatırladığım.

1- içeriye ciddi anlamda daha az ışık giriyor.
2- özellikle hava karardıktan sonra içeride ışık açıksa dışarıdan içeriyi kabak gibi görüyorsunuz. (nedendir bilinmez'in demek istediği de bu sanırım) yani içerisi dışarıdan daha aydınlıksa işe yaramıyor.

Ben küçük bir alanda şunu kullandım: "Cam Kumlama Folyosu - Buzlu Cam Filmi" www.trendyol.com

Alıp o alana kendiniz uygulayabilirsiniz.

aynalı cam filmi. yine tam ışık almaz ama.

buzlu cam filmi işinizi çözer mi bilmiyorum ama bir bakın.

oracal firmasının ürünleri kalitelidir, tabelacıların çoğunda bulabilirsiniz.

internette de çok var ama kalitesi konusunda bilgim yok.

Benim düşüncem; insanlarda artık ne alırsam kardır şimdi alamazsam yarın alamam kafası hakim.
O yüzden araba olsun ev olsun ne olursa olsun borca girip almaya çalışıyorlar. Haksız da değiller evlerin fiyatı her ay üstüne koya koya artıyor.
Evet insanların maaşı enflasyon kadar artmıyor ama şu an kendini zorlayıp alabilecek durumu olan almak istiyor. Çünkü ev fiyatları enflasyondan da çok artıyor.

Bizim mahallede (Bostancı) evler kapış kapış gidiyor resmen bir yandan da kentsel dönüşüme giren evler görüyorum. Şu anki ekonomide bile işler bu durumda. Tabi İstanbul'un konut sıkıntısını da düşünmek lazım. Nüfus çok fazla ve devamlı bir konut ihtiyacı var.

ben de ist anadolu yakasında oturuyorum ve durum şu: eksisozluk.com

geçenlerde kuzene ev baktık, gerçek manada ev bulamıyoruz.

Şu sıralar çok hızlandı. Sanırım yurt dışı kaynaklı. 80.000 avroyu toplayan burada ev alıyorç

Doktora daha ne kadar sürecek ve ne kadar önemli?
Yurtiçi başka şirket doktora için 1 gün de izin verecekse daha mantıklı olabilir ama maaşın yeni yerde, burada alacağından yüzde otuz kadar fazla olması halinde geçerli.
Ben olsam Ocak zammını öğrendiğimde 1 gün doktora izni alabileceğim, üzerine de yüzde 25 fazla veren (zam dönemi sonrası) yer varsa giderim.
Doktora önemli değilse yurtdışı

"*Yurtdışı, ancak doktorayı bırakmam gerekecek"
Birak gitsin zaten, doktorayi yapmaktaki amacin ne ki? Kaldi ki gittigin yerde de yaparsin cok istiyorsan.

"*Yurtiçi bir tık daha iyi şartlar sunabilecek diğer savunma sanayi şirketleri."
Durdugun hata. Gorus baska sirkerlerle, ne kaybedebilirsin?

Aynı şirkette devam et doktora bitince gidersin. Sen başkalarına yani iş arkadaşlarına değil kendi işine bak. kim ne alıyor nereye terfi ediyor umursama. doktorana odaklan.

hak edilen maaş için rest çekmek?

eğer gerçekten piyasada daha yüksek maaş alabiliyorsanız teklif alıp mevcut şirketinize götürüp artış isteyin. (counteroffer)

onun dışında doktorayi bitirmek için comfortzoneda kalmak daha mantıklı, yaşınız da genç henüz.

Doktora bitene kadar (tabi ne zaman olacağı da önemli) kalıp bu sürede size bunu ya da daha iyisini verecek ama doktorayi etkilemeyecek yer bakmak ve şirkete karsi teklif ile gelmek +1

Doktora bitirip yurtdışına gitmek.
Misal kompozit konusunda doktorali arkadaşım toulouse'da havacilik konusunda çok mutlu mesut yaşıyor. Muhendislik+doktora teknik is yapiyorsaniz güzel kombinasyon olabilir.

arayış sebepleriniz yurtiçi başka bir firmaya geçtiğinizde yüksek ihtimalle yine devam edecek şeyler olacak. sektörden biri olarak iyi bir title almadan bu paraların üstüne yurtiçinde çıkmanız da düşük bir ihtimal.

yurtdışı, isteği ve bilgi birikimi olan herkes için şu günlerde 1 numaralı seçenek. dolayısıyla benim önerim ocak-şubat aylarını beklerken yurtdışı ilanlar üzerine yoğunlaşmanız.

faiz yedigin surece o para eriyecek. o yuzden ev almak bu durumda faizden daha mantikli olabilir. faizi yemiyor olsan veya para dovizde dursa daha az erir, ev ile yakin olabilirdi ama bu durumda ev mantikli. bir sure idare edebiliyorsan tabi. tadilat cok surmeyecekse bu donemde kiraci bulmak kolay, evler cok hizli tutuluyor. tabi kiradan senin payina dusen miktar da faizden az olabilir, o paraya gercekten ihtiyacin varsa onu da dusun.

İşsiz olduğum için girmezdim. İşsizken 80 binin tamamını eve yatırmak mantıklı değil. Toptan mal alıp, pazarda ürün satmak daha makul şuan. Ya aranızda anlaşmazlık olursa babanız parayı keserse ne olacak? Ya da evle alakalı sorun olursa sizin paranız ne okacak? Kiracı buldunuz ya ödemeleri zamanında yapmazsa?

faizle geçinilmez. o parayı değerlendir.

hisseli ev aldıktan sonraki plan ne? kira getirisi mi yüksek ya da çok değerlenecek bir bölgede mi? bana mantklı gelmedi yani hisseli eve girmek. tek başına alabiliyor olsan neyse.

Sanki her iki yöntem de hatalı gibi.

1. Faiz ile geçinilmez sadece bir yanılgıdır bu, yarın stopaj %5'den %15'e çekildiğinde aylık faiz kuşa döner zaten sürekli faiz indiriliyor. Ayrıca ana paran her geçen gün eriyor.

2. Elindeki tüm parayı tek bir yere yatırıp parasız kalmak da büyük risk bilemedim.

Gerçi şu ara elinizdeki parayla da yapabileceğiniz pek bir şey yok gibi.

Ben olsam 80 bin TLlik Eregli hissesi alirdim

Vadeli. boş ver evi filan. Nakitte kalmak iyidir. Tüm nakidi gömme betona.

ewa.

busuu
bbc learning

Youglish

Bisikletçiye 20 tl karşılığında yaptırabilirsin.

Zincirini sökmekle uğraşma. Kullanmadığın bir bez ile kaba yağını alıp yeniden yağlaman yeterli olur. Ben yıllardır normal ayçiçek yağı ile yağlıyorum. Bir problem yaşamadım. Yine de profesyonel arkadaşlardan fikir almanda fayda var.

bundan sıksan yeter, wd40 da olur.

www.hepsiburada.com

Erken yatıp erken kalkma
Düzenli yürüyüş/bisiklet 40 dk-1 saat
Akşam 6'dan sonra yemek yememe
Günde 20-30 dk egzersiz

2 öğün yiyebilirsin. kahvaltı 11-12 gibi. akşam yemeği 5-6 gibi. if yani.

Süt ve süt ürünleri de etkili oluyor. Yoğurt vs. yağ yakımına çok faydalı.

Bir de öğlenleri yulaf yiyebilirsiniz. Sade pek gideri yok haliyle ama içine muz ve biraz süt ekleyince nefis oluyor.

Her akşam alkol almazsan veriyorsun.

Sabırsızlık diyeti bozar hocam. Bence olayı sabır alanından çıkarıp "ben böyle beslenen/yaşayan bir insanımdır"a dökersen sabretmene de gerek kalmaz. Alışıp giderken bir bakmışsın kalan kilolar da gitmiiiiş, organlarda varsa yağlanma da gitmiiiiş, her şey gayet iyi hale gelmiş vs. Olayı sabır noktasından görürsen çok fazla sabra ihtiyaç duyarsın. Tek başına bu bile şahane bir kilo verme yöntemidir.

twitter.com

çöp kutusunun yanına koyun biri alacaktır

buraya da koy. olmadi ver gitsin bir ogrenciye sevabina.

Para istemiyorum ki zaten?

Copun yanina koyamam ya devasa koltuk cok sacma olur cok islek bir yer

@rofwts +1

Değil araba, pek insan bile geçmeyen bir ara sokağa bazı eşyaları koymuştum. Yarım saat içinde birileri alıp götürdüler.

(git: 1369219)

aynısını yaşadım, en son mecbur ite kaka koltukları bırakmıştık çöpün yanına. daha biz indirirken yakınlardaki kız yurdunun sahibi istemişti yurda koymak için.2. koltuk atma vakamda da 2 saat geçmeden aldılar çöpün yanından.

belediyeleri veya kızılay'ı arayın ama genelde 2 haftadan önce gelmiyoruz diyorlar, pandemi döneminde nasıl olur bilmiyorum.


ben cevabı yazarken çöpün yanına koyamam demişsiniz, en kötü ihtimalle yoldan geçen hurdacıyı çağırın.

Muhtara soyleyin. Muhtarlar ihtiyac sahiplerini bulur. Ama gelip almalari gerekşyor vs dersin. Arac da ayarlarlar. Ama verilebilecek bir koltuksa konus bence. Cope atilcak gibi eskiyse olma o is

geçen yıl kervan'dan aldığım bir berjeri ne ettiysem okutamadım. okutmayı bırak, bedava veremedim... en sonunda bir koltukçuya gittim, dedim böyle böyle elimde bir tekli berjer var. koltukçu ilgilenmedi, koltukçudaki kadın ilgilendi...

öyle de lanet bir olayı var koltuğun. vakti zamanında 1000 tl verdiğim koltuğa, bedava olsa bile bakan olmadı. bir arkadaşla, gece vakti bir çöp konteynırının yanına koyup topuklayın. başka bir öneri gelmiyor aklıma.

lol :D
bedava kısmına koyun letgonun. öğrenci sitelerine yazın.

çok sorun bedavaya gelip almıyorlar. alan ben nasıl götüreceğim deyip nakliye istiyor birde borçlu çıkıyorsun.

Kolları, üst kısım, alt kısım gibi parçaları sökülüyorsa söküp parça parça çöpe atın.

Geçenlerde ben de benzer bir soru sordum burada. Koltuk ve iki tane kitaplık vardı kurtulamadim bir türlü, bedava bile almadılar. Elime tornavida ve falcata aldım sokebildigim kadar soktum her yerini, demonte ettim. Sonra parça parca çöpün yanına bıraktım. Ertesi gün gitmişti parçaları.
Çalışan halini bedava almadı kimse parça parça olunca aldı enteresan cidden.

Ya Çankaya Belediyesi alıyor diyorlardı ama nasıl alıyor, nereden alıyor, ne zaman alıyor, gerçekten alıyor mu yoksa bu bir şehir efsanesi mi bilmiyorum. Bir arayıp sor istersen.

alseninolsun.net

Care facebook 2. El gruplariymis

Gidiyorum, salonların açık olduğu zamanları hiç kaçırmadım. Çok kalabalık olmayan saatleri yakalıyorum genelde.

gitmiyorum. pandemi bitene kadar gitmeyi düşünmüyorum.

Gitmiyorum, süresi de dolmak üzere üyelik dondurma biraz farklı çalışıyordu benim gittiğim yerde o yüzden uzatmaktan da vazgeçtim.

Sonbaharda tekrar millet götü başı dağıtmazsa, vakalar sıfıra yakınsarsa tekrar gitmeyi düşünürüm. Ama bunca aşı karşıtı, maskeyi bile takmaya erinen, kişisel hijyenine dikkat etmeyen varken hala ürkütücü geliyor spor salonları bana. Bir süre daha bisiklete, koşuya devam.

gidiyorum. pandemi bitmedi mi ya

2. aşıyı olduktan sonra artık gitmeye başlayacağım önümüzdeki ay. 1 yıldır gitmiyorum eridik gittik

Is yerinde is cikisi 2 kisi gittigimiz salonu sacma sapan baska bahanelerle kapatip acmadiklari icin gozumu karartip home gym'e giristim.

Squat, bench press, oturarak omuz pressleri, 3lu kablo makarayla lat-tricpes pushdown, cable row duzenegi iceren tesisatla toplamda 150 kilo plaka var. Beni 5 yil goturur, 5 yil sonra da ek plaka gerekir en fazla. Simdi covid dusunsun.

gidiyorum.
eskisi gibi kalabalık değil.
ama bazı saatler yine yoğun oluyor.

Gidiyorum. Gittigim saatler genelde yogun değil.
Asilari oldum ya herro ya merro durumundayim.

Zincir çeşidi. Gurmet zincir/gourmette chain.

www.goudkat.com
Burada zincir tiplerinde var.

çok teşekkür ederim.

Oruç

ben de benzer durumdayım. çok fazla aç kalmamaya çalışın sürekli sağlıklı şeyler ile beslenin. Çünkü uzun süre açlık sizi sürekli yemek düşündürecektir. tabi spor şart ama spor derken günde 45 dakika iki kez tempolu yürümek yeterli. sabah öğle akşam sağlıklı yemek yemeğe dikkat edip erken yatarsanız hızla verirsiniz.

Kendinizi oyalayabiliyorsanız kahvaltıyı atlayın, açlık süreniz uzadıkça insülininiz dengeye girer. Bu hakimiyetsizliğinizi kontrol altına alabilirsiniz. Bir de çok sıkı bir diyet yapmayın. İradenizin yettiği bir diyet yapın. Gündüz saatlerinde iradeniz daha güçlü olur. bu nedenle sabah öğününü atlamak daha kolaydır.

Canınıızn çektiği abur cuburları büyük almak yerine aslında parasına değmeyen küçük porsiyonlarını alın. Cips mi alacaksınız en küçük boyunu alın mesela.
Öğünden karbonhidrat çıkarıyorsanız yerine protein ekleyin ki aç kalmayın.

Günün 8 saati yiyin, 16 saati yemeyin yapabiliyorsanız.

Bir de bir diyetisyene görünün. Öz saygınız azalmasın. Çünkü bu hormonal bir durum. Öyle yalnızca irade ile alakalı değil.

Uzun süreli düzenli yulaf yedim, tuvalet alışkanlığımd her hangi bir değişim olmadı. Bilimsel değil fakat tecrübem bu yönde.

alakası olduğunu sanmıyorum, susatıyorsa şayet ondan olabilir

az yemek yemekten kaynaklanıyor. benim de az yediğim zaman sürekli su içip işiyorum.

yaramıyor youtube da maketli video testleri vardı. hiçbirşey işe yaramıyordu.

Öncelikle yere çakılmamak için, yere düşen asansörün hızından daha yüksek bir hız ile aksi yönde zıplaman gerekli. Bunu başarabilirsen de yere çakıldığında asansörün duvarları kırılıp/bükülüp, tavan ile taban arası daralırken, sen o asansörün düşüş hızıyla zıpladığın kadar büyük hızla tavana çarpmaman lazım. O kadar güçlü zıpladığını kabul etsek de ben hayatımda bu kadar yüksek tavanlı asansör görmedim. :)

www.youtube.com

www.youtube.com

çünkü serbest düşüşte ağırlıksızsın. Yani ayakların yere kuvvet uygulayamıyor. Ha asansör mesela sağa sola sürtnerek serbest düşüşten daha yavaş bir şekilde düşüyorsa -ki bu durum asansör ile aşağı inmeye benzer- asansörün hızın
a bağlı olarak bir miktar işe yarayabilir.

tabandan yüksekte durmaya çalışmak daha iyi sanki o zaman?ben de unuttum bu videolarda öneri vardı

geçmiş olsun. kasko var mi?

kasko var kusur oranım da 0

Kaskondan perte çıkar paranı al, çarpanı bulurlarsa kasko onlara rucu eder tazminatı.

kasko yaptırdığın şirket ile takip edeceksin. bu arada araç marka modeli nedir?

Çekilin, kısa süre önce arabama çarpıp pert ettiler.Hiçbir şey yapmıyorsun sana 20 gün içinde falan paranı veriyorlar. Sahibindende ne kadarsa üç aşağı beş yukarı o kadar.
Sadece plaka, anahtarlar ve ruhsatı noterden yetki devrettigin pertcilere kargoluyorsun. Bir de mutabakat imzaliyorsun, bu kadar.
Can sıkıcı kısım aracım 2003 modeldi, ve alıp veremediğim yoktu, seviyordum. Tam da bu süreçte kaskomun süresi bitti. Araç alırsam aynısından alamıyorum, çünkü alsam kasko yapamıyorum. 15 yaşından büyük araçlara kasko yapmıyorlarmış. Kaskosu olmasaydı mesela araba gitmişti, baybay falan. Kafam karışık.

microsoft edge okuyor.

Bana at ben sana okurum:)

yazmayayım dedim ama yazıyorum: Orhan Pamuk. Tabii yazar olarak söyledim ama...Orhan Pamuk kitapları diyeyim madem.

Ayrıca Peyami Safa konusunda katılıyorum.

Sabahattin Ali bence dünyaca daha da kıymeti bilinebilir.

oğuz atay. özellikle de dil açısından bir bilimadamının romanı.

sonra kesinlikle orhan pamuk. cevdet bey ve oğulları daha yeni bitirdim. çok genç yaşta o kadar iyi kitap yazmak mükemmel bir yetenek.

Orhan Pamuk ve Oğuz Atay gene bi derece okunuyor sanki. Ya da ben etrafımda okuyan bir kaç arkadaşa falan rastladığım için bana öyle geliyor belki

Bu adamı pek sevemedim doğrusu ama şu konuşması dikkati mi çekti:
streamable.com

Bununla video ile beraber şunu düşünmemek elde değil ,
bir şey bizi videoda sayılan kişi ve eserlerden uzak tuttu kürk mantolu madonna un kürkü arasına bıraktı. Orada bulunmayı da aydınlanma, ufuk açma zannediyoruz.

O Şahıslara ulaşırsan zaten kitaplarını da göreceksin.

Sevgi Soysal ve kitapları


Tutkulu Perçem
Yenişehirde bir öğle vakti
Tante Rosa


Okumalı hepsini.

Yaşar Kemal de deseydiniz bari :))
barış bıçakçı bence iyidir gerçi o da ünlü baya.alper canıgüz de bence daha ünlü olmalı ama kıymeti bilinmiyor diyemem.

@erva

konuşmada adı geçen şahısların tamamı farsça, arapça, türkçe kırması bir dil kullandığından, farsçadan devşirme gramer kuralları kullandıklarından bugün yoklar. saray edebiyatı yapıyorlar yani, alıcı kitlesi yok. bunların yerine bugün yunus emre'nin, karacaoğlan'ın kalması da tam da buradan, şiirlerini halk dilinde yazmalarından kaynaklanıyor. ayrıca ingilterede sadece shakespeare yok, amcanın yanlışı var.

peyami safa, orhan pamuk gayet okunuyor bu arada. peyami safa'yı liselerde de okuturlar. peyami safa'nın özellikle 9. hariciye koğuşunu çok okuturlar. orhan pamuk da çoksatan bir yazardır. sabahattin ali gibi her zaman listenin en başında göremezsiniz ama kitapları daha pahalı olduğundan ve zor okunduğundandır.

sevgi soysal'a katılıyorum. iletişim basıyor ama çook rağbet görmüyor. yine de edebiyata ilgisi olan kişiler arasında bilinir, okunur.

bahaeddin özkişi diyeceğim.

Bu az bilinme olayı çok göreceli tabi ama örnek vermek gerekirse:
Amak-i hayal- Filibeli Ahmet Hilmi
Bir de bana nedense Ferit Edgü hep az bilinmiş gibi geliyor:/

@lesmiserables
evet tam şu an bahsettiğinde Farsça ve arapçadan arındılmış ingilizce ve fransızcanın işgaline uğramış bir türkçe'den bahsediyorsun.
İngiltere'de, yabancı kelimeleri atalım dışarıdan yeni kelimler bakalım diyen de ben görmedim.

Gönüllü olarak kültür ve dil emperyalizmi kurbanı olmamak gerek.

Ali Teoman

Ruh Adam

Bu arada Sevgi soysal duyduğum ama okumadığım isimdi. Onu da en kısa sürede okunacaklar listeme alayım. Barış Bıçakçı'nın da bir iki kitabını okumuştum severim kendisini. bahaeddin özkişi duymadım galiba önce onu da inceleyeceğim. Amaki hayali yeni sipariş ettim gelince heyecanla okuyacağım kısmetse

Ben
Ters bir noktadan bakacagim
Ayse Kulin bence populer diye degersizlestiriliyor
Ben bayiliyorum diline anlatimina

Öncelik sırama göre

Açık ara 1. Tahsin Yücel - yalan

Ardından bir Tahsin Yücel - yalan kesinlikle olamasa da Yücel sarpdere'nin vatandaş Abuzer kitabı da çok çok daha bilinirliğe, okunurluğa sahip olmalılar.

bence yakup kadri karaosmanoğlu, falih rıfkı atay, bilge karasu.

özellikle ilk ikisinden lise müfredatında üstünkörü söz ediliyor, yakup kadri için "köylü düşmanı" deniyor yaban'dan ötürü ki çok büyük hata... halbuki yaban'ı açıp okumuş, zeytindağı'nı okumuş kaç kişi var.

bir de @erva'ya inanmayın, ingilizce'de büyük bir fransızca-latince sözcükleri çıkarma hareketi var, eskiden bizim gibi ingiliz sarayı ve devlet görevlileri, mahkemeleri de fransızca - latince konuşuyormuş, şimdi kalmamış tabi.

Selçuk Baran, Feyyaz Kayacan, Demir Özlü, Vedat Türkali, Latife Tekin, Sevgi Soysal.

Mitat Enç.

Abdülhak Şinasi hisar

Kesinlikle Latife Tekin bu sorunun cevabı. Kitap önerim de sevgili arsız ölüm olacaktır.

kitap değil de yazar:
vüsat o. bener
cemil kavukçu

Fahri Erdinç. Özellikle acı lokma romanı dil, anlatım olarak çok iyidir
İsmail güzelsoy. Her bir kitabına kefilim gönül rahatlığıyla. Modern Türk edebiyatının kenarda kalmış usta kalemlerinden
Not: bence verilen cevaplardaki birçok ismin kıymeti bilinmeyen yazarlardan oldukları söylenemez. Yani az çok edebiyatla ilgilenen, okuyan birisi zaten latife Tekin’i, sevgi soysal’ı, Bilge karasu’yu, Necati cumalı’yı bilir yani.

Kırmızı Bacaklı Martılar
Yusuf Solmaz

Aldanışlar Geçidi - Yılmaz Aybar

@erva

Keşke dil çalışmaları hakkında biraz bilgi sahibi olsan. Önce yunus emreyi bir oku, yaşadığı döneme bak. Bir de şu videoda bahsedilen ve dönemimizde yaşayan şairlerden birini oku. Aradaki farkı, kimi anlayıp anlamadığını göreceksin

tshirt al geç gayet ucuz.

hayvanat bahçesi, lunapark bileti, (pandemi süresince ne derece mantıklı kararı siz verin)
yaratıcılığını veya el becerisini geliştirebilecek oyuncak
herhangi bir çocuk giyim/oyuncak mağazasından hediye kartı, miktarı bütçeye göre belirleyin. 100-150 tl falan bence gayet makul.

bence kitap. iş bankası yayınları güzeldir. okul öncesi, çok bebek işi olmayanlardan bir şeyler seçebilirsiniz. pahalı da değiller.

www.iskultur.com.tr

Neler seviyor ki? O yastakiler puzzle yapmaya bayiliyor cogunlukla, yasina uygun puzzle’lar alabilirsiniz.

Beceri gelistiren kutulu oyunlar var, asiri pahali olmayanlari da var, bakabilirsiniz.

Isbankasi +1

Ufak oyuncak araba, ucak tarzi seyler bakabilirsiniz.

Boyama seviyorsa bissuru boyama kitabi+renkli renkli kalemler <3

Ilk aklima gelenler bunlar. Saydiklarimin icinde isbankasinin fiyatlari sabit ve uygun, digerlei ise her butceye gore(manyak gibi pahalilari da var normal fiyatlilari da var.) bulunabilir seyler.

lego, her yaştan çocuğa (ve hatta yetişkine) alınabilecek hediye bence. sadece çocuğun yaşına uygun ebatta olmasına dikkat edin, yutma riski olmasın.

Kitap al, ben öyle yaptım gayet sevdiler zamanında. Halen kitap alırım.

Kılıç, ışın kılıcı vs.

Kamyon olabilir, cinsiyetten bağımsız çocuklar çok seviyor.

Başkent öğretmen evi.

@nedendir bilinmez dolu maalesef

Ankara da hemen hemen tüm devlet kurumlarının, müdürlüklerinin misafirhanesi vardır. istediğinizi seçip kalabilirsiniz.

yapracık tokide eşyalı kiralık daireler var. elbet birisi 1 aylık verir. kötü yönü şehre uzak kalması.

not: pandemide misafirhane kapasiteleri baya düştü bazılar müşteri kabul etmiyor.

Yapracik tokide imkansiz esyali evi 1 aylik kiralaman. Cok merkezi yerlere bakman lazim o is icin. Bosuna vaktini harcama bile o isle bi otelle anlas is yerine yakin yerlerdeki.

belki aslıhan gürbüz

Hotel Cinnah
Cinnah caddesi girişinde, eğlence yerlerinden uzak, Kızılay'a yürüyerek 15-20dk mesafede. Tek kişilik gecelik 200 TL civarındaydı.

Q Otel - Kavaklıdere
qhotel.com.tr

Business Park Hotel

psikologa gitmiyor ne demek? neden gitmiyor?
psikologa gitsin.

sabah bir öğlen bir akşam 3 duble rakı.

motosiklet alsin, ordan oraya motorla gitsin.

psikologa gitmiyorsa bence kacin kurtarin kendinizi :(

e psikolog? psikoterapi??
düzenli spor salonu ya da yüzme, hokey, tenis gibi düzenli gidebileceği başka bir spor uğraşı olabilir.
yogaya da ancak düzenli giderse verim alabilir.

bir de psikologsuz olmaz.

psikolog (devlet hastanesinden bahsetmiyorum) pahalı bir seçenek. psikiyatriste gitse de beş dakika içinde doğru düzgün dinlemeden hemen antidepresan vs yazar diyerek ben olsam ben de gitmezdim.

sırf gerginliğini atmak için alakası olmayan işlerle uğraşması da bana göre saçma, yani sırf gerginim diye yogaya yazılsam, gitmesi gelmesi vs derken daha da gerilirim kendi adıma..

sevdiği ve ilgilendiği şeylerin üzerine daha çok zaman harcaması daha mantıklı olabilir.

Isini degistirsin ya da illa ordan oraya gitmesi lazimsa biraz optimize etsin sectigi yollari. Ya da trafigi degerlendirsin. Mesela podcast ya da sesli kitap dinlesin yoldayken. Falan filan.

Babamda vardı bu sorun. Annem zorla psikiyatriste gönderdi. Şimdi pamuk gibi :) mantıklı düşünüyor. Kendi de değişimi farkında. Psikoloğa değil psikiyatriste gidecek önce, dürtü problemi var mı bi bakacaklar.

parasız veya paralı kanallardaki yayınları, aynen youtube'daki canlı yayınlar gibi yayınlıyorlar. buna ek olarak VOD (video on demand) film ve dizileri de koyuyorlar, yani sizin canınız film izlemek istedi mesela indirmekle uğraşmıyorsunuz, iptv yayıncısı eğer onu VOD'a koymuşsa, izle diyorsunuz oradan stream etmeye başlıyor. eğer iyi bir bağlantınız varsa ve iyi bir iptv sunucu bulursanız süper bir şey.

gelecekte zaten, şu an korsan olan iptv hizmeti yasal hale dönüşecek. gelecek dediğim bence en fazla 10 sene. çünkü şimdiden örneğin abd'de dizi izlemek isteyenlerin, netflix, hulu, amazon, youtube premium vb. bir sürü abonelik yapmaktan şikayetçi oldukları biliniyor. eskiden insanlar kablo tv'den şikayetçiydi, kurtulduk dediler ama şimdide 15 tane ayrı abonelik yapmak zorunda kalıyorlar... yani bugünün iptv olayını 2000'lerin başındaki napster falan gibi mp3 indirme işleri gibi düşünün. o zaman çok mücadele ediyorlardı, şimdi sistem ona döndü...

çok güzel bir şey.

alırım.
benim kargo olsa da al derim. o da alır.

Yüzleşin. Ona sorun.

Alırım tabi, insanlık bu kadar da ölmüş olamaz.

samimi isem alirim ki cok iyiyiz demissin. samimi degil isek bulasmam.

apartmanimizdaki hicbir komsuyu tanimiyorum. gecen yil issiz olduugum icin ozellikle christmas oncesinde gunde 5-6 komsunun kargosunu bile aldigim oldu. ben evde olmadigimda da kargolarimi komsulara birakiyorlar. bence almamasi tuhaf, tabi cok agir bir seyse tasiyamam falan demistir belki, bilemedim. bence de sorun, kendince bir sebebi vardir mutlaka.

ben de çok mu düzmantık düşünüyorum, millet bu konularda temkinli mi diyorum, benim komşu anormal o zaman.. "kargocu ben yokum diye sizin kapıyı çaldı değil mi" gibi bi sorayım bakalım ne dicek.

the end of time, Küçük, hafif bir paketti. hemen karşı komşum, kapıdan ikimiz de elleri uzatsak alırım paketi, o kadar yakın..

Sadece selamlaşsam bile alıyorum ben. Bu sıkıntıyı bi tek kargo bekleyen bilir :D Kadın hiç kargo beklemedi herhalde hayatında :D

bu biraz riskli kargo kiriksa vs sorumluluk almak istemeyebilir

Dolandirici sanmis olabilir.

muhabbetim olmasa bile alırım.
paranoyak bir teyzemiz olabilir. iyiyseniz sorsana neden almıyormuş ben de merak ettim :)

Siz komşuya önceden bilgi vermemişsiniz ki, niye alsın??
Yaşlı diyorsunuz, zaten o kadar dolandırılma olayı varken, kargonun sizin olduğunu nerden bilecek?
Kargo kırık bozuk vs çıktığında mesela, bu kimin sorumluluğunda olacak?
Bence haber vermemek anormal, diğer arkadaşların bahsettikleri ekstra iyiliğe giriyor. Özellikle bizim ülkemizde insanların gereksiz iyilik yaptığını ve beklediğini düşünüyorum.
Bence komşu normal davranmış, bana da haber verilmezse kabul etmem. En azından kargo gelmeden telefonla arasın.

Yasli oldugundan korkuyor olabilir. Kadin belki hayatinda hic kargo bile almamis olabilir. Belki o anda para odeyecegini saniyordur.

Siz durumunuzu soyleyip onceden kendisine haber vermemiz lazimdi.

benim ayakkabi vardi. ups aradi geldik diye evde yoktum. birinci zile basin dedim. kadina verdi telefonu. kadina dedim ben 4 katta oturan X, alir misiniz? kadin alamam dedi. dedim acin bakin ayakkabi baska bi sey deil. alsam da "imza atmam" dedi. kargocu da o zaman da ben vermem dedi. (yani boyle kargocu bulmak da kolay degil biliyorsunuz)

o kadina kinim bitmedi. gecerken ayakkabilarinin ustune basip geciyorum (zaten kapinin onune ayakkabi koymasin)

ben alirim. teslim almaktan ne olacak? alici ben degilim nasilsa.

bodrumda oturan kadin ise pasaportumu aldi pasaportumu! onu nasil verdiler aklim almadi ama gercekten o gune yetismesi gerekiyordu. sag olsun.

Konu üzerine başıma ne gelebileceğini hiç düşünmedim. Kapı önüne ayakkabiy, çocuk bisikleti falan bie komşum var. Pek haz da etmiyorum ama kargo al dese alırım.

kargo geldiğinde evde olmayacağımı bilmiyordum, kaçırmış oldum. ama dediğiniz mantıklı. sorumluluğu almak istememiş olabilir ben yokken. herkes "ben olsam alırdım" dese kadına hafiften bozulabilirdim ama şimdi düşününce mantıklı geldi.
özellikle kapısını çalıp sormam, ama karşılaşınca bi lafını açıp, cevabını buraya yazarım unutmazsam :)

benim alıp almamam olayı herhangi bir düzleme çekmez. komşunuz almak istememiş onu yargılamadan bu seçimine saygı duyun. herhangi bir önyargı geliştirmenize de gerek yok. ilişkinize aynı şekilde devam edebilirsiniz. sonuçta başkasının malını almak suç unsuru doğurabilir. haklı yani komşunuz. sakin olun.

sonucu yazıyorum: kadını görüp sordum. kargocu karşımdaki kadının kapısını çalmamış. alt katta rahatsız bir kadın var, onun kapısını çalmış yanlışlıkla. kadın da konuyu bile anlayacak durumda değil, alamamış elbet. komşum, eğer kapım çalsa tabiki alırım kargonu, dedi :) kalpli kalpli emojiler...

kısık ateşte yağsız et tercih ederek pişirmeyi dene, köfteyi olması gerekenden daha geniş yap ve ince yap küçülünce istediğin boyuta gelsin

köfte her zaman pişince küçülen, tombikleşen bir şeydir.
pişirmeden önce daha geniş, daha ince hazırla +1

bir de, pişerken üzerine ağırlık koymak da bir seçenek.
bir nebze olsun tombikleşmeyi kontrol altına alır.

eti ne kadar yoğurursan o kadar su kaybeder ve küçülüp büzüşür. zaten hamburger köftesinin yoğrulmamışı makbuldür. yağı bol, döş-antrikot karışımı kalın çekilmiş bir eti(evet içine hiçbir şey koymadan) standart kase genişliğinde, 3-4 santim kalındığında yapıp pişirirsen makul sonuca ulaşırsın.

tost makinesinde yap. alttan üsten baskı uyguladığında sorun çözülür.

1 kere çekilmiş kıymadan çok az yoğurarak yapılması gerekir. hatta o kadar az ki sadece eklenen tuz ve karabiber homojen olarak dağılsa yeter.
önemli not: hambırger köftesine soğan, ekmek, yumurta girmez.

En iyisi jotum ve filli boya. silikonlu seçebililrsin.

ben polisan derim.
jotunu gecenki duyurudan duymayan kalmadi zaten ahaha

suyu duyup aa sağlıklıdır diye düşünmeyin. geçen bi vernik aldım, su bazlı kokusuz falan diyordu. içindeki maddelere baktım meraktan. bi tanesi 2020 de avrupada yasaklanacakmış, hamilelerde düşük yapıyormuş. ve bunun gibi bir ton madde var içinde. şok oldum. VOC, volatile organic compound diye geçiyor. boya kururken bu maddelerden gaz olarak yayıyor. bunun olmadığı boyalar da var ama özel ve daha pahalı.

tavsiyem boya yapılan odayı 1-2 hafta havalandırın, çok soğuk olmasın ki daha hızlı kurusun. ardından odada yaşamaya başlayın.

filliboya kesinlikle.

bütün ev boyandı geçen yıl.
ne bir boya kokusu, ne bir şey oldu.
sonraki kullanımından da memnun kaldım silinebilirlik vb. açısından.
su bazlı silikon silinebilir boyaları tavsiye ederim, zaten en çok onlar kullanılıyor artık.

Polisan elegance.
Bilen biri olarak söylüyorum.

Jutonu duydum da maalesef pahali onu secemiyorum; polisan elegance ve filliye bakacagim :)

Bu yaz polisan elegans ile boyattık, gayet güzel oldu. Onceki dyo ipeksi mattı ve çok kötüydü.

lego olabilir illa lego marka olmasına gerek de yok.

lego +1

izin varsa nerf

annesine/babasina sorup oyle bir ihtiyacini alin (yabancida degilsiniz sonucta) alan tarafta iade filan ile ugrasmamis olur

monopoly:) oyuncak oncelikli bakardim sonra aksesuar sevdigi bir karakterin kostumu, duvar saatini vs olabilir
yine karakterli çanta, suluk vs. karakterden befret etsem de cocuklar cok seviyor

Lego Technic veya Lego City..

kardes Kiev'i gordum, gerisine cok bakmadim.
Guzel yer, hayat pahali degil, Turkiye'ye 1,5 saat. Daha ne olsun..

avustralya iyidir. hem normal zamanda gidilemeyecek bir yer. güneşi bol, şehirleri güzel, ingilizce konusuluyor.

beklentine bağlı ben futbol sever olarak londrayı seçerdim. nasıl bir iş ki bu?

bir haritada kiev varsa gerisi teferruattır.

çalışma saatleri aynıysa:

malezya: ucuz, uzakdoğu kültürüne ve yemeklerine meraklıysanız çevrede yakın ve uygun fiyata gezilebilecek bir çok ülke mevcut. ülkenin kendi güzellikleri apayrı.
iskoçya: ucuz değil ama büyüleyici. hayat boyu yaşanmaz ama 2 sene boyunca yaşamak istediğim yegane yerlerdne.

brezilya, arjantin, meksika, güney kore, japonya veya avustralya seçerim. para biriktirme kısmını bilmiyorum, maaşlar farklılık gösterir mi yazmamışsınız ancak normalde gidilemeyecek bir yerde yaşamak isterdim.

Buna kimse cevap veremez. Tek tek hepsinin yasam sartlarina, alacagin paranin oradaki alim gucune, yine alacagin paranin tl karsiligina vs bir suru degiskene bakarak karar vermen lazim. Sadece guzel bir ulkede yasamak deseydin cevap verilebilirdi ama ayni zamanda maks para biriktirmek diyorsun.

Kiev denmis, Kiev iyi guzel ama ne kadar maas alacagin onemli. Iyi para veriyorlarsa ben de giderdim.

Berlin

1. New york
2. Londra
3. Madrid
New york da ablam güzel yaşayıp para kazanıp biriktiyor kendisi tekstil sektöründe.
Londra da abim güzel yaşayıp para biriktiriyor hizmet sektöründe
madridde dayım güzel yaşayıp para biriktiyor savunma sanayinde.

kimse yazmamis diye yazayim :D

9-belgrad

ucuz, tr ye yakin ve en onemlisi harika kizlari var :)

maksimum para biriktirmek isterseniz cenevre veya zurih isvicreyi dusunebilirsiniz, maaslar diger avrupa ulkelerine gore daha fazla, evet hayat da pahali ama minimum butceyle de gayet yasanabiliyor. ben de cenevredeyim.
orasi olmasin derseniz amerika diyecegim. en azindan sosyal hayat acisindan zorlanmazsiniz.
hadi uzak derseniz de berlin diyecegim, benim en sevdigim sehir.

P.S: ayrica o nasi guzel bi teklif ya haritadan yer begen :D

Hamburg'u veya Viyana'yı seçerdim.

Viyana çok güzel, almanya ise ucuz diyorlar.
Fransa'dan Sarlzburg civarından almanya'ya markete gidenler var.

zürih

benim bildigim kadariyla, ve kendi tezimden gordugum kadariyla, pespese olmasi gerekiyor. ancak siz de biliyorsunuzdur eminim ayarlamalar yapabiliyorsunuz, mesela kaynakcayi disarda tutmak, basliklari disarda tutmak, bazi ifadeleri disarda tutmak vs. gibi.

bu ayarlanabiliyor. ayrıca turnitin başlı başına bir ölçek değil. mesela bol bol bir kurum adı geçiyorsa beş kelimelik turnitin bunu intihal olarak görebilir. Eğer bir yerden kopyala yapıştır yapmadıysanız çok yüksek benzerlik oranı çıkmaması lazım.

src gerekiyor diye biliyorum ama sıkıntı yaşamanız zor. şirketin ford courier, doblo, kangoo araçlarını kullanıyorum daha src sorulduğunu görmedim.

Araçta ticari mal taşınacaksa şirket için K belgesi, araç için taşıt kartı, sürücü için SRC belgesi gerekli.

Şirkete aldığınıza göre ruhsatta şirket adı yazacak ve aracın ticari kullanıldığı aşikar olacak, cezalar ağır yakalanılırsa.

Şahıs olarak ticari bir araç alındığı zaman ticari mal taşınmadıkça bu belgelere ihtiyaç yok.

cezaları yüksek riske girmeyin

Src soruyor polisler.

hocam
siz şirket sahibiyseniz
kendiniz sürebilirsiniz
src olmadan

ama baskası sürecekse
src ve k belgesi istenir

bize de aynı şey oldu
almadık

gelecek kaygısı bizde daha somut bir realite de ondan. sistem bireylerin lehine işlemiyor.

İnsan bu yaşlarını bir daha yaşamayacak. Sürekli gelecek planlaması yaparak gençliği tedirgin ve parasız geçirmek mantıklı değil. Şahsen ben 40 sonrası emeklilik planı yapmayı düşünüyorum.

abd'de var aslında. gençlere herkesin tavsiyesi sigorta durumunu göz önünde bulundurmak ve emeklilik için birikim yapmak şeklinde oluyor. aptal amerikanların öcü gibi korktuğu sosyal devlet anlayışı sayesinde avrupalılar daha rahat. çok çok tuhaf durumlar olmadığı sürece gençliklerini, orta yaş dönemlerini iş sahibi ve nispeten iyi standartlara sahip insanlar olarak geçirebileceklerini, başlarına bir şey gelirse devletin destek çıkacağını biliyorlar. hal böyle olunca 60 yaş sonrasını düşünmek için pek sebep olmuyor; adam zaten kazandığı paradan %10'cuk arttırsa bile geleceğini de büyük oranda garantilemiş oluyor.

iyi yaşamak, iyi kazanmak önemli elbette ama emeklilik konusunda çekincenin olmaması için en başta sosyal devlet anlayışı lazım. vatandaşa müşteri ya da yolunacak kaz gözüyle bakmayan, "bana para vermiyorsan allah senin belanı versin" demeyen ama tabii buna karşılık vatandaşın da sistemi suistimal etmediği bir devlet anlayışı. bunun olduğu yerlerde insanların kafası rahat. parası var, biliyor. olacağını da biliyor. bir aksilik oldu da parası kalmadı diyelim, o zaman devletin kol kanat gereceğini biliyor. emeklilik kimse için kolay bir süreç değildir sanırım ama en azından 27 yaşında emeklilik tasarlayacak kadar ciddi bir durum oluşmuyor avrupalılarda.

avrupa dediğim de batı avrupa ama, belki yer yer orta avrupa. gerisinin de bizden çok farkı yok, siyasal islamcılar ülkeyi batırmasaydı türkiye atıyorum slovakya'dan, hırvatistan'dan falan bin kat daha cazip bir ülke olabilirdi.

net ozeti @zgrydn yapmis. gelecek kaygisi.
ustelik bizim isimiz ana babalarimizdan cok daha zor. Benim annem 42 yasinda emekli olmustu. Simdi emeklilik yasi 56. Sanki 56 yasinda biri is bulabiliyormus gibi?

birisi almanya'da da boyle falan demis. alakasi yok. Alman emeklisi, hem de cok ortalama adamlarin her yil Kemer'e gelecek ve tatil yapacak parasi var. Geliyorlar, konusuyoruz, anlatiyorlar, oradan biliyorum. Ama benim anne babamin oyle bir parasi yok.

turkiye emeklilik acisindan OECD'nin en kotusu. Bu da link: bit.ly
bos lafa degil, rakamlara bakin. Boktan bir ulkedeyiz biz.

emeklilik benim kulağıma ölüm gibi geliyor. insanlar sürekli emeklilik hayatı düşünmesi çok acayip bence. genelde esnaf serbest meslek sahibi olanlar değil de işçi memur bu hayaller peşinde gibi geliyor bana.

Almanyada benim tanidiklarim emeklilikte yuksek maas almak icin firsatlarini degerlendirmeye calisiyorlar.Isverenin matching contribution'i varsa ona uye olmak vb. Onlar icin emekli maasini yuksek tutmak onemli.Paralari Euro, dolar karsisinda deger kaybediyor son yillarda ama kimsenin umurunda degil.Is bulma dertleri yok.Her seyi zaten devlet dusunuyor onlar icin.Sosyal guvenlik haklari cok ust duzeyde

"Ben batıdaki gençlerin çalışmaya başlar başlamaz "aman hemen ev alayım" gibi bir kaygı güttüklerini düşünmüyorum." - senin karsilastiklarin oyle olmus olabilir gercekte islerligi oldugunu dusunmuyorum bu inancin. Beyaz amerikalilar kanadalilar falan 20'li yaslarinda ev sahibi olur cogunlukla. Ve birikip yapma / yatirip yapmaya baslama kulturu de Turkiye'dekinden cok daha yaygin.

bu kuzey amerika'da ata sporu. ilk profesyonel isinden itibaren insanlar para biriktirmeye basliyor. altin kural 1 milyon dolar biriktirebilmek, insan omru sanirim ortalama 85 yil ustunden hesaplaniyor zira burda 90'i gormek ozellikle kadinlarda normal. neyse, mantik soyle 65 yasinda emekli oluyorsun gelirin sifirlaniyor, sana o 1 milyon dolardan ufak ufak odeme yapiyorlar ki hayatina asagi yukari ayni kalitede devam ediyorsun. senede 50-60 bin cekiyorsun oradan, tabii bir suru kurali var. detaylara gerek yok.

bizim ise zaten omur ortalamamiz dusuk, tek dedem haric yaslilarin hicbiri 80'i goremedi. dolayisiyla 70li yaslarda oluyorsak o kadar para bitiktirmemize zaten gerek yok. bir de 65'i bulunca ertesi gun uyanacagimizin garantisi yok. malesef hayati boyunca para biriktirip, emekliligimde soyle tekne alacam boyle balik tutacam tarzi hayal kurup emekli olunca birkac sene icinde tahtali koyu boylayan cok tanidigim oldu.

ben emekliligi dusunmuyorum, para biriktirdigim falan yok (zaten biriktirmek istesem de biriktiremem gelen gidiyor) bana para 30-55 arasinda lazim ki hayatin tadini cikartabiliyim. eger yurumekte zorlaniyorsam bankada 1 milyon dolarim olsa ne olur? kafasinda takiliyorum. zaten emekli olana kadar para problemini cozemediysem demek ki kismet degilmis, ben dusuk profilli bir adamim o yuzden o sekilde geberip gidecem demektir.

Diş derinliği 1.6mm’ye inmiş lastiklerinizi mutlaka yenileyin.

@duster tamam da 5 yıl değilmi?

daha en az 20bin kmsi var
yılı zaten doldurmamış

2016 model araçta 2015 model lastik kullanılması çok olası, fakat hamuru sertleşmediyse hala idare edebilir. Virajlarda zorlayarak tutuşunu test edin değiştirmeden isterseniz.

seneye kadar idare eder sanki ama önemli olan aşınması şu anda. aşınmışsa değiştirin.

muayeneden geçmiş araç ne kasıyosun, diğer muayeneye doğru yani 2021 değiştirirsin. kilometre az.

Derinlik sıkıntılı seviyeye inmemişse yazın 50 bin km civarı yeni yaz lastiği alırsınız.

Km dolmadan yıl dolmuştur, normal yağ bakımı olacak. Yağ ve filtreler, işçilik dahil 300 lirayı geçmez sanayide. Yetkili servisin aşırı ucuz bir kampanyası yoksa gidilmez.

hocam direk servisi ara fiyat al, ya da uğra fiyat al. Ama sanayi ile servis arasında minimum 1/3 oran vardır. Ben uzun zamandır servise uğramıyorum.

sanayiye götür usatna güveniyorsan.

Dostun değildir.
Aynısı başıma geldi babamı kaybettim. Whatsappdan değil ama haberi oldu ama ne aradı ne geldi. Benim içinde bitti zaten. O günden sonra hiçbiri umrumda olmadı. Konu seninle ilgiliyse sende öyle yap ve umursama. ( Bu arada 15 yıllık arkadaşım. )

Bu sizin için çok önemliyse görüşüp görüşmemek sizin tercihiniz tabii, o kadar acınızın arasında bir de başka insanları düşünecek değilsiniz. Benim tek yorumum bazı insanların "ölüm" kavramıyla başedememesi. Kitlenip kalıyorlar. Garip bir "şimdi hatırlatmayayım" düşüncesi oluyor, sanki yas arada aklınızdan cıkan bir şeymiş gibi. Çok çok da kesip atmacı olmamak lazım derim ben. Ama bir ara söyleyebilirsiniz "len bir nasılsın desene" diye, "abi ne desem bilemedim" falan derse ona göre değerlendirirsiniz.

bu tarz olaylar başına gelmediği için yaşamamış insanlar bu konuda biraz çekingen olabiliyor. karşı tarafı bir defa daha üzmekten korkuyor da olabilirler.
bence boyle illa ki bir şey yapılması gerekmiyor.

Napsın çelenk mi yollasın?

Cenazeler benim için çok önemli.

Beni öylesine zor ve kırılgan bir dönemde yalnız hissettiren insanlarla bir daha görüşmem.

Cenazende arayıp sormayacaksa ne boka yarıyor o arkadaş.

iyi dost, iyi günde çağırıldığında, kötü günde ise çağrılmadan gelendir.
dostluk kavramına aykırı bir davranış sergilemiş. demek ki dostunuz değilmiş.

ben başsağlığı dilektikten sonra o konuyu açmayı doğru bulmuyorum.

ararım sorarım ama "nasıl oldun" "bu da geçer" vs tarzı teselliler bana kişinin acısını tazelemek gibi geliyor.

Düğünüme gelmeyenlere kırıldım ama sorun yapmadım herkes işini gücünü ayarlayamaz sonuçta ama cenaze için özel olarak aramamak ya da ziyaret etmemek kabul edilebilir bir şey değil benim için.

arayıp sorsa ne değişecek ki

Belki aramak çok soğuk gelir diye düşünüp yakın zamanda yanına ziyarete gelecektir?

sopiro +1

arkadaşımın babası vefat etti. aradım cok konusamadım birşey de bulamadım diyecek

sonra yine ararım deyip kapattım

sopiro+1 herkesin olume yaklasimi farkli. tek sebep dusuncesizlik veya umursamama olmayabilir. ben icinde olum olan bir durumda kosarak kacmak istiyorum oradan. normale donelim, sonra konusuruz gene gibi geliyor. kimisi icin olum cok dogal. gecmis olsun demek yeterli gelmis olabilir.

bir de zaten olen olmus, geri gelmiyor, yapilabilecek bir sey yok artik. 7 yili cope atmak icin yeterli veri yok.

ayrica basiniz sagolsun.

valla ben bu topraklarda neden insanların ölüm gibi bir acıyı sindirebilmek için insanları neden rahat bırakmadıklarını anlamadım. benim yakınım ölmüş adam orada arayıp yada cenazaye gelip ayran pide yemenin derdinde tamam onlar yanında olmak istiyor ama ben odama geçip hüngür hüngür ağlamak istiyorum ama gelenden gidenden fırat bulamıyorsun o yüzden belki arkadaşınızda sizi rahat bırakmak istemiştir.

sopiro +1

Bu bahsedilen insan tam olarak benim. Destek olmayı çok istiyorum ama ortada bir ölüm varken ne denir hiç bilmiyorum. Bu durum gerçekten çok zorluyor beni. Karşımdaki insana söyleyeceğim hiçbir şey acısını azaltmaz, aksine yarasını daha çok hatırlatır gibi geliyor. Yanımda olsa hiçbir şey demesem bile tutar sarılırım ama telefonda ekstra zorlanıyorum.

deepest +1

kelimesi kelimesine katılıyorum.

Bu konu açılmışken ben bazı tavsiyeler verebilirim ihtiyacı olanlara.
Tabii ki herkesin seçimi ve ihtiyacı farklıdır, fakat:

- Ölen kişiyi hatırlatmış olmuyorsunuz, kaybı yaşayan kişi zaten unutmuş değil. Öğle yemeğine kadar babamın öldüğünü unutmuştum da siz şimdi nasılsın deyince "aa babam ölmüştü ya" demiyoruz yani. O artık yeni normalimiz.

- Kaybedilen kişi -özellikle yaşla değil de beklenmedik bir ölümse (çocuk/genç yaşta, kazada, bir hastalık sonucu vs)- ile ilgili anılar vs paylaşılması hoş olur. Beni uzun yıllardır tanıyan arkadaşlarım zaman zaman espri olarak olsa "X amca olsa şöyle derdi" diye babama gönderme yaparlar. O kişinin unutulmadığını görmek güzel.

- Allah sevdiği kulunu yanına alırmış/ acısı dindi/ şimdi meleklerle falan gibi saçma saçma şeyler söylememeniz tercih sebebi çoğu kişi için. Özellikle ölen kişi genç biriyse.

- Diyecek bir şey bulamıyorsanız bir şey demeyin. Bunu söyleyin. "O kadar üzücü/şok edici bir durum ki ne söylesem uygun olmayacağını biliyorum. Ama sen istediğin her zaman benimle konuşabilirsin." diyebilirsiniz mesela.

- Türkçede ne deniyor bilmiyorum, ama hani İngilizcede "I got you" diye bir tabir vardır ya, insanların buna ihtiyacı oluyor genelde. O süreçte saçmalayacaklar, hoş görüleceklerini, açıklarını kapatacağınızı, destek olacağınızı vs gösterebilmeniz iyi olur.

- Fiziksel yardım cok makbule geçiyor. Genelde beklenmedik bir ölüm insanları gafil avlıyor ve yemek yemek, temizlik vs gibi şeyler sıkıntı olabiliyor. Bu samimiyet derecesine göre evine giderken elinizde yemekle gitmek, misafire ikram edilebilecek atıştırmalıklarla gitmek, ofiste eline bir kahve tutuşturmak olabilir. Yakınsanız, "bu cumartesi senin çocuğu alıp sinemaya götüreyim, iki üç saat kafa dinlersin" olur. Evin gelir sağlayıcısını kaybetmiş biriyse örneğin, arkadaşlar arasında toplanmış ufak miktar para olabilir beklenmedik bir masrafta kullanması için.

- Ölüm yıldönümleri, doğum günleri, özel günleri anımsatmaktan, kutlamaktan çekinmeyin.

- Kişilerin yasına sınır koymayın. "Öeeh, altı ay oldu hala anam babam diyor" demeyin. Herkesin atlatma süresi farklı.

- "Senin için ne yapabilirim?" diye sormak biraz abes. Yani bir de oturup senin kendini iyi hissetmene yardımcı mı olayım? Bunu düşünebilsem kendim yaparım zaten. Onun yerine o kişiye ihtiyacı olan her ne ise size söyleyebileceğini hissettirebilmek önemli.

- Kişi olur olmaz zamanda ağlarsa vs büyük bir mesele haline getirmeyin. Benim babam öldüğünde ben başka bir şehirdeydim ve Türkiye'ye gelme şansım yoktu. En yakın arkadaşımla buluştuk, bir otelin barında oturduk, o bana bir içki söyledi. Tam garson önüme içkiyi bıraktığı anda "bohhuhuhuhuu" diye manyakça ağlamaya başladım. Bir yandan da etrafıma "özür dilerim, özür dilerim, kusura bakmayın vs" diyorum. Arkadaşım uzanıp koluma dokundu, "yas tutmanın etiketi yok, ne istersen onu yap" dedi. Çok rahatlatıcı bir tepkiydi.

Kaynaklar:
When The Bough Breaks - Judith Bernstein
Option B - Sheryl Sandberg
13 Things Mentally Strong People Don't Do - Amy Morin

belki çok konusunu açmak istemiyordur üzülme diye, bu konularda nasıl yaklaşılacağını bilmiyordur vsvs.

insanlığını ölçmez bu durum bence, sorun olmalalı.

bizim kültürümüze, örfümüze, adetimize, geleneğimize ters böyle şeyler. dostun değilmiş bu. çiz üstünü.

takılmazdım. babam ölmüş derdim başımdan aşkım taziyelerin nasıl olmasına kafa yormazdım.

konunun bi kaç farklı boyutu var.

mesela beni tüm arkadaşlarım iyi tanır eder, ne düğüne giderim, ne cenazeye giderim ama yapılacak bişey olduğunda her zaman elimden geleni yapacağımı bilirler. bu cenaze işleri özellikle çok ölüm gördüm ben çocukluktan beri kimse beni katiyen cenazeye götüremez derken annemin ölümcül bir hastalığa yakalndığı haberini aldım.

benim arkadaşlarım da öyledir, başımda var bir hastalık, ev taşıma işi. panik, üzüntü, öyle bir haldeyim ki elim kolum bile kalkmıyor. aradım arkadaşlarımı dedim böyle böyle, hepsi bir koldan bir koşturdu bana bir iğne bile toplatmadılar.

mesela evimi satma durumum var, hemen tanıdık emlakçısı geldi konuşuldu, tamir için boya badana ne bileyim yerlere parke, fayans döşeme işi oldu, hemen koştular bi kuruş para istemiyoruz sen malzemeleri al, anahtarı ver 1 haftada hepsini hallederiz diye.


eğlenmeye gezmeye, cepte para olunca herkes arkadaş ama iş zora geldi mi herşey değişiyor.


benim arkadaş dediğim insanlar böyle, 10 sene aramam, 15 sene görüşmem, 15 sene sonra çıkarım karşısına sanki daha dün ayrılmışız gibi kaldığımız yerden devam ederiz.

niye görüşemiyorsun dersen, ben uzun süre yurtdışında çalıştım, arkadaşlarımın hepsi faklı şehirlere ülkelere dağıldı. herkes aile kurdu iş güç çoluk çocuk görüşemez hale geldik, hayat işte.

yani benim başam dara düşmüş, arkadaşımı çağırmışım, gelmemiş, sallamamış ya da vah vah deyip , dönüp arkasını gitmiş, bu adam bana başınsağolsun dese neee, cenazeye gelse ne?

ben de başsağlığı dilemeyi zor buluyorum. diyeceksin ki adamın yakını ölmüş, bundan da mı zor. özellikle uzaktaysam, yapabileceğim bişey yoksa. bi de bikaç gün sonra arayıp dilemek sanki tekrar hatırlatmak moral bozmak gibi.

neden illa telefonda söylemem gerekiyor, yazınca neden olmuyor bilmiyorum.
ama genel olarak önemli gün kavramım da yok benim. ama başkaları için önem veriyorum.

osmangazi üniversitesi diş hekimliği fakültesi.

orada çalışmayan yok galiba. 1000 tane falan türk mühendis var orada. 3500 euro maaş.

Türk Şiir Antolojisi vb. derlemelere bakarak ilerlemeni öneririm. Özdemir Asaf en iyilerdendir.

dergi takip edebilirsin.underground poetix (çıkıyorsa) yada peyniraltı ve diğerleri.sadece kitaplara bağlı kalma.

Ben Tanrı Olsam / Cesar Mendoza

gülüşün eklenir kimliğime-ahmet telli
hasretinden prangalar eskittim-ahmed arif
severmişim meğer-nazım hikmet
akşamsefası-ahmet erhan

yky'nin "seçme şiirler" dizisini alabilirsin. her kitap 5-6 lira kadar bir fiyata satılıyor. cemal süreya ile nazım hikmet seçmelerini okuyarak başlasan kendini iyi hissedersin çünkü sağda solda en çok onların şiirlerine gönderme yapılıyor.

www.siir.gen.tr

goo.gl
ben ilkokul ortaokul döneminde bunu okumuştum. Benim için iyi bir başlangıçtı sizin içinde olabilir.

cereyanlar- tanıl bora

binbaşı ersever'in itirafları - soner yalçın

tarih değişmez.

Kaslar en son gider. Önce yağlardan gider. İki hafta sonra acıkmamaya başlarsın.

Önce yağ gider diye bir şey yok. Aç kalır protein ihtiyacını karşılamazsan kaslar da erir. Geceleri kendini aç bırakma. Çünkü gece yemek yersen yağa dönüşür inancının hiçbir bilimsel temeli yoktur. Geceleri Protein değeri yüksek besinler tüketebilirsin. Bu diğer günler için de geçerli. Aç kalmamalısın. Off günlerinde karbonhidratı azaltmalısın.
Ayrıca yağdan kurtulacağım diye kardiyoya abanma. Ağırlık çalışmaya devam et. Beslenme konusunu ihmal etme.

Aç kalırsan hem yağ hem kas erir. Ama hedeflediğin yağ oranına kadar aç kalmayı uygulaman gerekli. Vücut ya yapar ya yıkar. Yıkarken karbonhidrat yağ protein dinlemez. O yüzden önce zayıfla sonra kas yap. Bence doğru bir tavsiyede bulunmuş.

nedendir bilinmez +1

Aç kalınca kas yıkman için bayağı yüksek bir kas kütlen olması gerekiyor. Her 3 saatte bir protein yemeyince kasların yıkıldığı miti seneler önce yıkıldı. Vücudun aç kaldığında kaslarını korumak için büyüme hormonu salgılıyor yüksek miktarda. Bu günler haftalar süren açlıklarda dahi geçerli. Omad (günde tek öğün yeme) diyeti, alternate day fasting (iki güne bir oruç tutma), water fasting (su orucu) anahtar kelimeleriyle biraz araştırma yaparsanız anlayacaksınız.

Çok düşük miktarda kas kaybı olabilir ama çok kısa sürede geri kazanılıyor o. Bu uzun süren açlıklarda kasların küçük görünmesi ise glikojen depolarının boşalmasıyla alakalı. Oruç bitirildiğinde çok kısa sürede eski hacmine dönüyor.

Bu arada vücut karbonhidrat yağ protein dinler efenim yıkarken. Yoksa insanlık devam edemezdi net bir şekilde.

Vücuttaki fazla yağlar bildiğiniz depo besin vücut için. Israrla eritin efenim :)

çok detaylı bilmiyorum ama belediye yerine şöyle yetkili özel şirketlerle konuşup baktırabilirsiniz belki

www.ugurkentseldonusum.com.tr

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası ile görüşebilirsin diye düşünüyorum.

Yikmayi dusunmuyorsan o ise girisme, gelip karot aliyorlar. Bina harabeye donuyor zaten.
Komsulardan saglam dayak yersin, hem de bina risksizse bile riskli hale geliyor kafam kadar beton sokup goturuyorlar.

Bence para verip sifirdan yaptirmayi arastir en mantiklisi oyle oluyor, 100bin falan veriyorsun insaat sirketi gelip yapiyor(bizim 20 dairelik de bu tutar cikti). Muteahhite daire vermeli seklinde verirsen kan kusturuyor, adam batti batacak diye 2 sene bekliyorsun.

Ben inşaat mühendisiyim. 94'de yapılan bir binaya bir inşaat mühendisi sağlam raporu veremesi çok zor. Ben kendi çizdiğim yaptığım o zmanın şartlarına yüzde yüz uygun 92 yapımı binayı pushover yapsam sağlam çıkmaz.

hiç yanaşmıyorlar bile bu cehaletle bi si*m olmaz. öleceğiz yapcak bişe yok saolun

vasifsizligin kabuğa sokulmuş hali evlilik. en boş insana dahi bir ünvan, bir statü köpüğü verir. toplum dediğin şey kontrol edilmesi gereken kalabaliktir, bunu yapmanın yollarindan birisi de insanların yaşam şeklini tasarlamaktir. sistem öyle güzel işler ki toplum kendi kendini motive eder, ödüllendirir veya cezalandırır.

bunun örneği yok çünkü doğru değil, saçma sapan geleneklerle insanları kandırdılar yıllarca, aslolan bireydir, birey güçlüyse toplum da güçlüdür. Bugün en güçlü toplumlar yine birey olarak güçlü insanların olduğu toplumlar, örnekleri bir dünya.

Devlet desen mantikli da(romalilar bu kafayla devlet oluyor) toplum niye yikilsin? Cingeneler yikik mi simdi, tonla kabile yasami suren topluluk yikilmis mi? Araplar,kurtler?

Sosyoloji ve kamu yönetiminde gayet geçerlidir. Aslında hiç de uzaklaşmıyoruz.
Burada öne sürülen yapılan çocukların aileye mensup olması ve bakımının ailece karşılanması, yaşlılarında aynı şekilde ailece bakılması ve miras yolu ile mülkiyet aktarımı.

biz insana tek başına değer verirsek götü kalkıyor, insanı ancak bir kurum içinde değerli kılmamız lazım. en maliyetsiz kurum da aile. eğer insan bir kurum dışında da değerli olabildiğini fark ederse, devlet kurumuna olan sarsılmaz bağlılığı sarsılır, o zaman da "devlet babamdır, sever de döver de" demez. devlet de boku yer.

bence bu.

www.youtube.com

İngilzce kitaplarının vazgeçilmez şarkısı

Her işi rast giden olur mu? Öyle biri olduğunu sanmıyorum. Bazıları öyleymiş gibi yapıyorlar sadece.

şeyim şeyime denk. pek bi zorluğum yok, kendini kandırma :P

hergunbirkarikatur.blogspot.com

Arkadaşlarımdan var böyle. Ama şımarıklıktan göremiyorlar. Tabi her istedikleri olmuyor ama gayet dertsiz tasasız hayatları var. Arada hatırlatınca elde edemedikleri şeyleri söylüyorlar. Bir süre sonra istediklerinin bir kısmını daha elde ediyorlar ve yine memnun değiller. Oscar abimiz haklı elde etsen de etmesen de trajedi oluyor.

ben.
anlatsam cebimde tavşan bacağı taşıyorum sanırsın. en olmayacak durumlarda bile şansım yaver gitmiş ve bir çıkış yolu bulmuşumdur.

Ben de varım. Umarım kendi kendimi nazar etmem.
Hep şanslı görmüşümdür kendimi hayatım boyunca.

hey corc versene borc

+1

imtihan falan cok ortadogu konseptleri

Sağlık sorunlarıda mı yok bunların?

abi bu ne arabesk bir tondur. onlar torpilli o yuzden saglik sorunu yasamiyorlar diyene kadar rahatlamayacaksin sanirim.

herkesin esit oranda saglik sorunu oluyor normalde. onun haricinde de kendine bakan adamla bakmayanin durumu ayni degil tabi.

Ben arabesk bir ton olduğunu düşünmüyorum. Bilakis böyle insanların var olduğunu bilmek yaşama sevincimi arttırıyor.

Böyle bir arkadaşım var. Hatta hep "Yine mi dört ayak üstüne düştün?" diye takılırım kendisine. Çok güzel bir işi, çok iyi zekası, çok iyi bir yaşam tarzı ve çevresi var. Milletin belki de on hamlede başarabileceği bir şeyi kendisi tek, en fazla iki hamlede elde ediyor. Fiziksel olarak da iyi, gayet yakışıklı biri. Yani Allah "Yürü ya kulum" dememiş, adeta koşması için tüm güzellikleri ve kolaylıkları vermiş kendisine. :)

Hayatta kıyas yapma. yediğin yemek tabağındakidir. başkaların tabağında ne olduğuna bakman senin tabağındakileri değiştirmez o yüzden sadece kendine bak.

peki nedeni nedir acaba?

ayak ucundakki kemik tum vucut ağırrlığı için fazla küçüük değil mi ozellikle koşu hızında? topuk kemiği daha büyük onla bassak daha mantıklı değil mi?

Tendonlarını ters durumda ağırlıkla yüklemiş olursun. Parmak ucunda bunun önüne geçiyosun

Parmak ucunla bastığında ayaklar ve bacaklar yay gibi yaylanır. Kuvveti absorbe eder. Parmak ucunla bastığında kütük gibi basmazsın. Topukta tam tersi. Esneme sıfır. Yere kütük gibi basar, zeminden gelen kuvveti aşil tendonundan kalçana kadar bacağa komple verirsin. Yay gibi absorbe edemezsin. Çok sakat hareket.

En güzeli dizler hafif kırık halde parmak uçlarında koşmak. Eklemlere daha az yük biner

Bu konu oldukça tartışılan bir konu koşu camiasında. Genelde parmak ucu daha sağlıklı deseler de yapılan hiç bir arştırma bunun daha sağlıklı olduğunu göstermemiş. Bir çok koşucu da ayak ucunda koşmuyor

En ideali orta taban diyorlar ama o şekilde koşamıyorsan da zorlamamak lazım. Birçok elit atlet bile topuk basıyor.

Esasında kişiye göre değişir. Ben topuk basıyorum, yapım öyle (veya öyle alışmışım diyelim) ve maraton koşuyorum. Bu saatten sonra basış şeklimi değiştirmeye çalışmak bana sadece sakatlık getirir. Senelerdir böyle koşuyorum sorunsuz.

Tabii ki benim gibi topuk basıyorsan da abartı şekilde değil, topuğun yerle temas açısının 10 derecenin altında olması ideal. Yani her basış türüne göre idealler var.

Koşuda dengeli ve yavaş ilerlediğin sürece vücut kendi formunu oluşturuyor. İlla şöyle basıcam böyle basıcam diye şartlandırma kendini, serbest bırak.

Ilıca plajı. Sıcak su çıkan bir yeri var orada rahatlıkla girebilirsiniz.

Ben gecen sene ılıcada girmiştim ama çok rüzgarı deniz dışarısından daha sıcam

3 güne yeşil bir renk alır 10 güne bir şey kalmaz.

Kan alındıktan sonra kolunuza bastırmadığınız için morarma olmuş. Geçer birkaç güne. Geçmiş olsun.

(bkz: kan verdikten sonra moraran kol)

Kan verdiğim bölgede değil, kolun bambaşka bir yerinde morarma oldu bunu sormak istemiştim.

Kan vermeden bagimsiz. Kan verdigin bolge dirsek icinde sen triceps bolgesinden bahsediyorsun. Asi olsan anlarim ama maalesef alakasiz.