şimdi şöyle bi durum var; o yabancı yaşlı kadın hayatın yükünü ne kadar sırtında taşıdı? bizimkiler gibi tarlada tapanda çalıştı mı? sırtlarında kilolarca odunu kilometrelerce taşdıdı mı? bir düzine çocuk büyüttü mü?

bence bizimkiler bunları yapmasına rağmen hala ayakta durabiliyorlarsa helal olsun onlara. tabi doğal beslenmenin ve farklarında olmadan yaptıkları sporunda payı büyük bu durumda.

beslenme-spor.

bizdekiler 2 cocuktan sonra degirmen tası gotlu oluyor direk. oyle evde yat yat yat.

neyseki plaza kadınları nesli turedı de, bi nebze toparladılar.

Ülkenin zenginliği ve yaşam kalitesiyle alakalı. Almanyadayım, her sabah parkta yaşlı grupları yürüyüşlere çıkıyor, geziyor tozuyor. Eve kapanmıyorlar. Hastalandıkları zaman ssk'ya gidip çile çekmiyorlar, adam gibi tedavi oluyorlar. Ve işin özü, mutlular.

bence çoğu gençliğinde yada orta yaşlardayken diyelim bi plana göre hareket ettiler önlerine gidecekleri yönü koydular falan ama bizim toplumda böyle miydi? tek dertleri bugün ne yemek pişirsem yada çocuğa nasıl baksam falan o tarzdaydı hayatları. e sonra noldu yaşlandılar ve evlerine kapandılar. bi amaçlarının olmamasına bağlıyorum ben yanılıyor da olabilirim

bryan +1
beslenme + spor.

bahsi geçen kadınlar çoğunlukla evde oturmuş, arkadaşlarını çağırıp börekler, kısırlar ile günler yapmış oluyorlar. haliyle vücut da buna göre bir tepki veriyor. toplumda öyle bir yargı vardı şimdi değişiyor: 20li yaşlarda evlenir, birkaç sene sonra çocuk yapar, sürekli bir yerlere oturmaya gider dedikodu yaparsın. sarmalar, dolmalar sürekli mideye, boş zamanlarda tv sürekli.

hayat şartları ve stres etkilidir en çok. daha 15'li yaşlardan itibaren bir stres içerisine giriyoruz bu ülkede. türkiye'de yaşamak bile başlı başına bir bıkkınlık sebebi olabilir. en azından benim için öyle.

Çocuk doğurduktan sonra kendini salan her kadın bırak 65i, daha 40'ına gelmeden formunu ve dolayısı ile sağlığını kaybediyor.
Kültür olarak "kadın evde oturur" felsefeli bir nesilden bahsediyoruz. Kaçınılmaz sonuç olarak da erken yaşlanan kadınlar görüyoruz.

Yabancı kadınların çoğu küçüklükten itibaren çeşitli aktivitelere yöneltiliyor, bunu da yaşamları boyunca sürdüyorlar. Bunun meyvesi de yaşı ilerlese dahi formda kalmak ve geç yaşlanmak oluyor.

Kültürel bir olay bence.

almanyada yaşayan biri olarak:
1. spor
2. öyle ottan boktan şeyler için hastane hastane gezmez, ayh çok hastayım ayakları yapmazlar
3. yaşlanınca çocukları bakmaz o yüzden dinç kalmaya dikkat ederler

fatura ile beraberinde satin alinan tabletin seri numaralari eklenerek olay zamani tutanak tutulmasi gerekirdi.

tableti güvenlik bilgisayarı tarayıp görmüştür. görevliler indirip bagaja bakmıştır. orada ne olduysa olmuştur. şikayet edin. bagaj güvenlik resimlerini isteyin. (xray foto) ama havalimanından çıkıp eve geldiyseniz biraz zor.

yuhh diyorum onca guvenligin arasinda nasil hirsizlik olabiliyor. hayretler icerisindeyim. arkadas eve gelince anlamis maalesef tabletin yerinde olmadigini:( orda herhangi bir islem yaptirmamis haliyde, hatta hala inanamiyor havaalaninda calindigina! off

olay ne zaman oldu tutanak tutturdunuz mu? çok acil havalanına gidip tutanak tutturup kanıtlamanız lazım. faturası da yanınızda olsun hiç bir şey olmadı polise tutanak tutturursunuz. şöyle bir şey var varşova konvansiyonuna göre sizin bavulunuzun güvenliği operatörün yani havayolunun sağlaması lazım. oraya gidip hakkınızı savunun bir şey söylemeye kalkarlarsa varşova konvansiyonundan bahsedin normalde elektronik cihazları bu tür sebeplerden el bagajına almak çok daha güvenli. hiç bir şey olmadı polise tutanak tutturun.

tablet bilgisayar gibi şeyleri güvenlik açısından bavula değil el bagajına aldırıyorlar ki xrayden geçsin. açıp çıkarmışlardır, güvenlikte olabilir.

olay bugun oldu ve tabi ki arkadasim oteline yerlestikten sonra tabletin valizde olmadigini anladi. umarim bulurlar yada parasini alabilir. biraz googleladim ama sanirim paris orly inin bu tarz hirsizlik olaylarinda adi cikmis!

cok cok olan bir sey bu,ondan ucakta bagaja vermemek lazim kesinlikle degerli esyalari.

hatta bazi ukraynali arkadaslarim oraya giderken bagajda 4 sise sampanyanin yarisi kayboluyo gene de iyi bu insaflilar diyorlardi:)

(bkz: #458714)
(bkz: #9781552)
(bkz: #21852630)

içindeki enerji abi. yarım kilo almış oluyosun ama birisinde o depolanıyo birisinde depolanmıyo harcanıyo.

1000 kalorilik sağlıklı pişirilmiş bi yemekle, gene 1000 kalorilik cipsin sana aldırttığı kilo da farklıdır. yağ oranı bilmemnesi var işin içinde. farklı hesaplanıyor ama ortalama 2000 kaloriyse senin günlük ihtiyacın, 2000'i geçince kilo alıyosun işte.

"ikisini de icsem/yesem yarim kilo almis oluyorum" - bu yanlis

kullandigindan fazla kalori aldigin zaman vucudun bunlari yag olarak sakliyor. kilo almak budur. dolayisiyla aldigin fazla kalori 150 ise birazcik kilo alirsin, 3000 ise daha cok kilo alirsin (seracik'in cevabindaki orana bak mesela)

kalori bir enerji olcusu birimidir, ayni metrenin bir uzunluk olcusu birimi oldugu gibi.

mantığın şu açıdan doğru, sütü veya cipsi tükettiğin an tartıya çıkarsan +500 gram görürsün. ama 6 saat sonra çıkarsan süt için +50 cips için +300 olabilir. bundan çok karmaşık ama olayın kafana yatması açısından pratik bir açıklama olmuştur umarım.

ikisini de yesen içsen yarım kilo almış olmuyorsun. o aldığın kalori yakılmadığı için depolanıyor yağ olarak. kiloları da o yağdan dolayı alıyorsun.

eğer çekinik kıvırcık varsa kıvırcık olabilir diye biliyorum ama kıvırcıklık da dominant gendi sanki. lise terk cevap oldu ama ben böyle bi olasılığın olabileceğini hatırlıyor gibiyim o gen eşleştirme muhabbetinde.

kardeş doğru diyor. kıvırcık saç baskın gendir. anne babadan en az birinde olmalı ki çocuğa aktarılabilsin.

cevaplar için teşekkürler :)
Fakat bu kadarını zaten ben ve kardeşim biliyoruz.
Tekrar söyliyeyim: Kıvırcık saç baskın gen, Düz saç çekinik gen.
Lisede öğrendiğimiz çaprazlamaya göre böyle bi çocuk olması mümkün değil.
Fakat böyle bir çocuk olduğuna göre lisede öğretilen doğru değil demek ki :)

O yüzden Fenotip gen hakkında gerçekten bilgisi olan biri cevaplar umarım :)

kıvırcık saç geni baskındır. yani anne ve babanız düz saçlıyken normalde kız kardeşiniz kıvırcık saçlı olamaz. fakat genlerde meydana gelmiş bir mutasyon bu sonuca yol açabilir. bunu gibi çeşitli örnekler vardır. örneğin; 0 kan grubuna sahip anne ve babadan, A kan grubuna sahip çocuk olabilir.

van hojidonk'un beyaz çocuğu vardı ki zenciydi kendisi. illa ki vardır genlerde sonra ortaya çıkmıştır.

anneden gelen Kk ve babadan gelen Kk çaprazlandığında düşük de olsa kk çıkma ihtimali var bence. iki beyaz insanın zenci çocuğu bile oluyor bu çekinik gen mevzusundan, kıvırcık saç mı olmayacak?

zenci bir çiftin bembeyaz çocuğu olmuştu.
taa büyük büyük büyük büyük babaanneymiş meğer kaynağı.
olabiliyor demek ki

saçların düzlüğü/ kıvırcıklığı proteinlerdeki alpha helix/beta sheet oranına bağlıdır. sizin düz diye tanımladığınız saçtaki oranlar farklı olabilir, anneden ve babadan gelen kombinasyonla kıvırcık saç oluşabilir, tek genle tanımlanmaz saç.

teşekkürler @meriadoc en güzel cevap senden geldi :) Kardeşimin özlüğünden şüphem yok zaten. Fakat nasıl kıvırcık olduğunu lise seviyesi biyoloji bilgisi açıklayamıyor.. Ben üniversitede biyoloji ile ilgili birşey okumadığım için sizlere danışmak istedim. Yeterli bilgiyi aldım.

Demek ki neymiş. Bizim düz dediğimiz saç yeterince düz olmayabiliyormuş :) Ve bi kaç nesil üstten bile genlerden aktarımla farklı fenotipler olma ihtimali varmış :)

edit: numaralandırdım.

1)tren garından çıkmadan, perondaki merdivenlerden aşağıya inin.
2)yönlendirme levhalarını takip ederek "tandoğan alt çarşı"ya girin ve içinden geçin.
3)tandoğan alt çarşının sonundaki merdivenlerden yukarı çıkın, sola dönün. 150-200 m ileride "maltepe ankaray" istasyonuna yürüyün.
4)ankaray istasyonunda "kızılay" yönüne giden trene binin, kızılay'da inin.
5)kızılay istasyonunda trenden indiğinizde "güvenpark" çıkışından çıkın. parkta odtü dolmuşlarını sorun gösterirler,hemen parkın sol tarafındadır.
6)işte o dolmuşlarla odtü'ye kolayca gidersiniz.

gar-kızılay ulaşım toplam süre 15'
kızlay-odtü (bilemedim)

ben olsam gardan taksiye binerim kızılay güvenparkda inerim en fazla 10 lira yazar. indiğin yerden de odtü dolmuşlarına bin.hiç yürümemiş olursun, kafan da karışmaz.

kapının orası çooooook uzak, sincan dolmuşlarından uzak dur. yalnız şöyle ki kimlik vermeden giremezsin odtüye öğrencisi değilsen. ben de metro + dolmuşu tercih ederdim.

wallbase.cc var da en fazla duvarkağıdı boyutunda vardır orda. internetlerde hiç görmedim böyle ciddi ciddi duvar boyutunda resim.

deviantartta print olarak sipariş edebiliyorsunuz bazı resimleri.

hah bak şunu buldum: www.redbubble.com
solda print products var, ordakilerden beğendiklerini alızlayabilirsin.

bir de şurası var: www.etsy.com

anamur silifke kız kalesi tarafları güzeldir.

anamur +1

119dan geçtiysen yapma çocuğum kasma. genelde zaten vermiyorlar ikisini birden, bölümden biriyle konuş ama ikisi birden zor bölüm dersleriyle beraber. yükselticem derken kalma ikisinden de. ders almanda danışmanını ikna etmen önemli, ders yükünü kaldıramayacağını düşünürse vermez ama alabilirsin diye biliyorum ben.
119 ve 105 alabilirsin ama bence otur düşün bütün dersleri birden alma. yaz okuluna mesela 119 ya da 120yi bırakıp sadece birini al, biz de yaptık zamanında o hesapları, kimse de akıl vermedi, not yükselticem diye ortalamanı düşürme tam tersi.

119 ve 120'yi birlikte alabilirsin. ancak recitationların tekrar sayılmaz; hem 119'un hem 120'nin recitationlarına ayrı ayrı gitmen gerekir.

evet alabilirsin. suspension olayı zaten cgpa'ine göre olur. o da sene sonunda olan.

oidb.metu.edu.tr'den kimi düzenlemelere/regulationlara bakarsan, aradığın yanıtları daha sağlıklı bi şekilde bulabilirsin.

ve gerçekten de ikinci dönem 120'ye kasıp, güzel bir şey getirip; yaz okulunda alırsan 119'u çok daha yararlı olur senin için.

119'u geçtiysen alma. yurttaki oda arkadaşım geçmişti dd ile. sonra ben alıcam yükselticem dedi aldı 2 kere kaldı 3. ekstra alışında aa ile geçti.

1. sınıfsan ilk dönem ortalaman ne olursa olsun 2. dönem yeni ders alabiliyorsun. bu sadece bu içinde bulunduğun dönem için geçerli. 2. dönem ile birlikte 1.8 ortalamayı yakalaman gerekli.

odtü'de kredi sınırı yok bölümden bölüme değişen ders yükü sınırı var. bölümünün sitesinde vardır bilgi. 2.00 altı insanlara genelde 5 ders veriliyor. 2.5 üstü +1 3 üstü +2 3.5 üstü sınırsız idi. sınırsız kısmından da tam emin değilim. ayrıca artık danışman hiçbir şekilde ekstra ders veremiyor. son dönemine tek ders kalması harici. onu da danışman vermiyor aslında. sistem ders yükünden fazla ders eklemene izin vermiyor.

bu arada ben senin durumunu az buçuk anladım. ilk dönem ortalaman 1.8 altı kaldı yüksek kredili derslerin düşük geldi. eğer ders çok kek değilse o dersi tekrar alma. aa garanti ise sen sınav kaçırıp dd getirdiysen falan. niye_? çünkü şimdi o dersler ortalamana çok etki ediyorken ilerde çok az oynayacak. mantığın hep önündeki derslere bakmak olsun. bir şekilde geçtiysen geçmişsindir. bir de sayısal bölümlerde çok pis ders bağlama oluyor onlara dikkat et hiç anlamazsın saçma sapan bir dersten okulun uzar.

en önemlisi bunları burda sorma. git danışmanına. adı üstünde danışman. git danış.

119-120 birlikte alınıyor ama bence almamalısın.Ben geçen yıl 2.dönem ikisini birlikte aldım 119 ba geldi ama 120 fd geldi.İkisi birlikte çok zor yürüyor aynı gün üst üste sınava girince kafa allak bullak oluyor.Bu yüzden 119 u ya yaz okuluna yada 2. sınıfa atmalısın bence.

yaz okulunda 119 yok. bunu da dikkate al. ya bu dönem yada seneyeç

salata ye hem hafif hem havalı :)

çiğ sebze ve meyve de dokunuyo ne yazık ki :(

ızgara et? kebapçı varsa tavuk veya kuzu şiş? iyi pişmiş.

tam anlayamadım. normal şeyler yiyemiyorsunuz, çorba tarzı ama farklı bir şeyler mi olmalı? hazır yemek, pizza, hamburger vs. olmayacak. doğru mu?

Yağsız, beyaz peynirli, kepek ekmeği ile yapılmış tost.
Bu arada, bu tür dönemlerde Kudret Narı Macunu kullanıyorum, bana iyi geliyor. Ama ilaç alıyorsan, aktar malzemelerine ihtiyacın olmayabilir.

çiğ sebze meyve, kızartmalar, ağır ve yağlı yiyecekler, mayalı gıdalar, bol kimyasal katkılı gıdalar yiyemediklerim arasında. geriye de bişi kalmıyo. hanımeller ve burçak beni daha ne kadar idare edicek bilemedim.

yine çorba yenebilir, ızgara sebze tabakları oluyor, diyet yemekler başlığı altında olan şeyler genelde yağsız ve sağlıklı pişirme yöntemleriyle oluyor. gastritim azdığında ben oralardan yiyorum..

aktarlık versiyonu geçtim artık ilaca mecbur kaldım. iyileşmeye de başladı hatta neyse ki ama artık bişi yiyememekten gözüm döndü.
mesela canım kokoreç falan çekiyor ama nerdeeeeee :(
komşufırın var hemen karşımızda. ordan bişiler alıp yesem?

aynı dertten uzun süre mustarip olan biri olaraktan diyom ki;
yakınlarda varsa kumpir en iyi yemek şu an senin için sanırsam. ama öyle mısırdı, sosisti, turşuydu, ketçaptı koydurmayacan tabii ki...
afiyet olsun, geçmiş de olsun.

mesela tavuk göğüs ızgara yanına hoşaf az yağlı hafif lapa pilav.

bende de vardı gastrit, et falan değil abi, karbonhidrata abanıcam bikaç gün. sindirimi kolay şeyler, git kumpir ye mesela, patates yemeği ye, mercimek çorbası falan iç.

unpacked +1
person of interest diyorum ben.

once upon a time'ın ilk bölümünü izledim, güzelmiş :)diğerlerini de bakalım, tenks.

sallamazdım. madem başkası kafanı karıştırıyor, senin kafanı biraz netleyelim deyip tekmeyi de basardım. seninleyken başkası onun kafasını karıştırıyorsa eğer, üzülmene değmez bile.

ben susar ve yürürüm. bitmiş arkadaşım.

ben hiçbir şey dememiştim, sarılıp ayrılmıştık. sonrasında da çok kolay atlattım, ama onun hayatı kötüye gitmiş. 3 yıl sonra tekrar aradı, şu an teselli etmekle meşgulüm:)

başkasını düşünebiliyorsa size karşı sevgisi ilgisi bitmiş demektir, gerçekten de yürümez bu ilişki, en kısa sürede bitmesi ikinizin de yararına olacaktır.

ardına bile bakma. şimdi kurtarsan ilerde başka bi zaman patlak verir. sen uğraştıkça karşı taraf cazip gelir.

seninleyken gözü dışardaysa zaten hayır gelmez. yol ver gitsin.

başıma benzer bi olay geldi. 2 yıldır unutamıyorum.. özlem krizlerini mastürbasyonla geçiştiriyorum sanırım yakında da ölürüm..

bence de yollarınızı ayırmanız senin yararına olur, ısrar edersen zarar gören sen olursun gibi.

ve öyle bir insan için üzülüp ağlamak mı? yapmayın yahu, geçin gitsin.

onu dediği anda benim için biter. var olmaz olur. elini sıkarım iki yabancı gibi, mutluluk diler siktirip giderim. bir kere de ardıma bakmam. döncek olursa suratına kapanır kapılar.

ayrıl kardeşim. yol ver. yolun açık olsun senin. hak eden birini bul.

ıslak odunla döv

metehan +1

ortalığı s.kip atardım

ayrilirdim. su bunalim gecince daha mutlu oldugunu göreceksin.

önce susup giderdim ama devamında intikam da alınır hani

Devam edersen çok canın yanacak.

şöyle bir şey buldum.

"Erkekler, merkezi sinir sisteminde hasar meydana getiren dış etmenlere daha dayanıksız görülmekte ve bu nedenle zihinsel gelişimleri etkilenmektedir.
Erken doğum, yenidoğan ölümü ve ölü doğum gibi doğmalık anomaliler erkek çocuklarda daha sıktır.

X’e bağlı zeka geriliği gibi kalıtsal etmenler erkeklerde fazladır. "

www.cayeli-shcek.gov.tr

simdi aslinda söyle bir sey var, genel dogum oranlari erkek ve kiz bebekler icin 1:1 degil. 105:100 bir dogum orani var. ikincisi down sendromu %95 oranda trisomy 21 denen, 21. kromozomdan 2 degil 3 kopya bulunmasina baglidir. dis etmenlere bagli olan bir sey degil yani, zihinsel gelisimle alakali degil genetik direkt. xy kromozomlarinin ayrilmasiyla da alakali degil down sendromu, 21. kromozomla alakali. aslinda erkeklerde fazla görüldügüyle ilgili bir istatistiksel bilgi bulamadim ben.

cueflash.com

yanlış biliyor olabilirim ama bildiğim kadarıyla kadınların taşıyıcı (ya da resesif) olma ihtimali varken erkeklerde çekinik gen olarak kalamıyor.

kayranin kedisinin bahsettigi sey otosomal hastaliklarla degil cinsiyete bagli tasinan genetik hastaliklarla ilgili, dedigim gibi xy kromozomlariyla ilgili degil 21. kromozomdan kaynaklaniyor.

ailenizin genetikcisi olarak kafayi yedim aksam aksam bunla ugrasiyorum

The male-to-female ratio is increased (approximately 1.15:1) in newborns with Down syndrome.

www.ncbi.nlm.nih.gov

kimse sebebini bilmiyormus ama dedigim gibi erkek dogum oraninin daha fazla olmasi ve kesin olmamakla beraber

Genetic mechanisms of male predominance in trisomy 21 are reviewed, among them models for joint segregation of chromosome 21 and Y chromosome in spermatogenesis, and the chromosome 21 nondisjunction during 2nd meiotic division of oogenesis caused by Y chromosome-bearing spermatozoa.

21. ve y kromozomlarinin beraber gamete dagilimi ya da yumurta olusumunda 2. mayozda olusan ayrilamamanin y kromozomu tasiyan spermle birlesmesinden olusan trizomy 21 erkeklerde down sendromuna yol aciyor.

bir hipoteze gore y kromozomu daha kucuk oldugu icin y kromozomu tasiyan spermler daha hizli, o yüzden ilk basta bahsettigim erkek/disi dogum orani var. 2. mayozda olusan ayrilamamada bu yüzden erkek orani daha yüksek olacaktir, ilki icin de 21y ya da 21x beraber olabilir ama yinde y spermi daha cabuk dölleyebilir yumurtayi, ondan olabilir.

baklagiller, diğer pek çok tarla bitkisine benzer şekilde, verim ve kalite anlamında düşüş reaksiyonu gösterdikleri toprak asitliğine karşı hassastırlar.

burada to which, cümleyi relative clause yapmak için kullanılmış. yani cümlenin düz hali "Legumes are, similar to a number of field crops, sensitive to soil acidity and they usually respond to it (soil acidity) in yield and quality decrease" şeklinde.

konuyla hiç alakam yok, hata varsa kusura bakmayın.

Baklagiller bir çok tarla bitkisinde olduğu gibi, kalite ve randımanlarının düşmesine neden olan gübre asiditesine duyarlıdır.

to which burda gübre asiditesinin özeliklerinin, bitkiler üstündeki etkisini (kalite ve randıman düşüşü) anlatan relative clause un bağlacı işte.

"ki onlara genel olarak verim ve kalite düşüşü olarak tepki verirler" cümlesindeki "ki onlara" kısmı. türkçeye bu şekilde çevirince boktan bi cümle oluyor ama anlayın artık.

to which burada soil acidity"yi refer ediyor. baklagiller diger bir cok tarla bitkileri gibi toprak asitligine duyarlidir ve asitlige bagli olarak kalite ve verimleri düser.

çevirisi zaten yapılmışta. Bu relative clause olmadan aslında şöyle olması gerekmiyor mu?
Legumes are, similar to a number of field crops, sensitive to soil acidity.
to soil acidity they usually respond in yield and quality desrease.

preposition+relative clause da, preposition relative clause baglacindan sonraki cümleye aittir. orada kalsa da olur ama which'in başına gelse daha iyi olur. buradaki to yan cümledeki respond a ait. burada preposition'in nereye ait oldugunu bilmek icin verb+preposition kombinasyonlarini iyi bilmek gerekiyor. yoksa sasirabilir yanlis cevirebilirsiniz.

to, in, on ve bilumum prepositionla kurulan relative clause da mevzu, relative clause içinde bu preposition ı kullanan ifade olması.
respond to dendiği için to which they respond deniyor.

"ahmet, with whom i rarely meet, wants to talk" misal. burda da meet with olduğu için with whom. gibi.

teşekkürler gönül dostlarım :))

(bkz: sodabalonu.tumblr.com)

oxbridgesex.blogspot.com

hangi firmayla geliyosun? nereye ineceksin?

anadolu yakasında inmen lazım. haremde falan inebilirsen kadıköye geçip e10 veya e9'lara binebilirsin.

ankara istanbul otobüsün izmit otogarindan geciyorsa orda inip akmis seyahat otobüs sirketiyle sabiha gökcen'e ulasabilirsin.

www.akmisseyahat.com

kamil koç'un sabiha gökçen'e servisi vardı ama arada bikaç saat fark bırakmakta yarar var bekletiyorlar çünkü bikaç yolcu toplayıp.

ya kardeş şeydn gitsene direk. ankaradan kestirme yl var. aradan direk sabhia gkçene çıkıo. atakulenin ordan giriosn.

madmen. biraz, nbc filmleri gibi bu dizinin de olay örgüsü biraz ağır işler; ama tadını yakalayabilirsen(tadı yakalamak?) bayağı keyifli dizi.

Ben böyle durumlarda ilk bölümlerini izliyom dizilerin sararsa devam ediyorum. arka arkaya 5 tane ilk bölüm izlediğim oluyor seviceğim bir diziyi buluncaya kadar. mesela mad men ilk bölüm sarmadı direk geçtim.

birde baktım hukuk dizisi yok. Değişiklik olsun derseniz the good wife güzel baya

friends veya the office mesela? gerci onlar da cok sezon.

leyla ile mecnun ! ama ilk bölümler biraz vasat 1. bölümü konuyu anlamak için izle sonra 8den falan devam et bence.

wilfred çok iyi ya yeni başladı tavsiye ederim.

kalbim seni seçtiyi izle.

cevapları üşendim okumaya ama yazayım bir kaç tane beğendiklerini indirirsin

coupling (bunu kesinlikle tavisye ediyorum 3 sezon. sonuncuyu saymıyorum jeff yok)

community

futurama (matt g. yapımı bu da)

leyla ile mecnun (yeni başladım güzel gibi)

it crowd (big bangin orjinali diyim)

simpsons (çok sezon ama takip gerektirmiyo aç izle rastgele)

the office

sherlock (henüz 3 bölüm ama devamı gelicek. çok güzel.)

friends (candır)

arrested development (3 sezon gayet güzel bu da)

myth busters

whose line is it anyway

son ikisi dizi değil ama çogzel özellikle wliia karnımın ağrıdığını biliyorum gülmekten.

ENTOURAGE

sigortan var mıydı, seyahat sağlık sigortası falan? eğer varsa onlara belgelerini göndererek paranın iadesini alabilirsin vs ama çoğu sigortada sen paranın belirli bir yüzdesini ödemek zorundasın.
malesef avrupa'da bu işler böyle, benim de başıma bir benzeri gelmişti.

pegasus > sunexpress sky'ı henüz test edemedik.

pegasus

hepsi aynı.

hepsi aynı.
-pegasus türkiye'de tecrübelendi.
-sky adı hep iyi bilinen uluslararası bir firma.
-sun express zaten thy/lufthansa ortaklığı. thy'yi sevmesek de kötü bir firma diyemeyiz. ayrıca lufthansa zaten işi kotarır. ayrıca sun alçakgönüllüdür (bence)
hepsi iyi.

sky'ı ben de bilmiyorum. konfor ikisinde de aynı. ama sun expressin atatürkten uçuşları varken pegasusun pek yok. bi de pegasus en zamanında kalkan firma.

@smyrna, sky o uluslararası firmanın türkiye çakması. aynı değiller.

sun express
yalnız bazen pegasus'un koltukları daha geniş olabiliyor, denk gelirse

Sky'ı bilmiyorum ama Sun Express mi Pegasus mu dersen Pegasus.
Sun Express iki ay öncesinde aldığım biletin uçuşunu bir anda iptal edip uçuşuma kısa bir süre kala haber verdi.

edit: yanlış hatırladım, haber vermedi. ben uçuş detaylarını kontrol etmek için sitesinden bakayım dedim, aa bi baktım uçuş yok o gün! bileti aldığım acenteyi aradım, o da Sunexpress'i arayp sordu, iptali teyit etti falan fistan.

Sky en yeni ve hizmeti en güzel olanı.. Sandviç bile veriyorlar düşün :)))

sky rezalet.

bence sunexpress çok daha iyi pegasus'tan.

sunexpress > pegasus > sky

Üstüne azıcık yetinyağı ve kimyon konulur. Kırmızı biber de olabilir. Bence tereyağı doğru seçim değil.

Zohan !! dişlerini bile fırçalayabilirsin :) yardımcı olamiycam ama bunları yazmasam kötü hissederdim kendimi kusura bakma :))

Hehehehe Zohan :)
Kırmızıbiberle tereyağı kavuruyorum biraz. Beyaz susam katıyorum, üstüne gezdiriyorum. Biraz da zeytinyağı koyacam. Bakalım nası olcak. Beynim kulağımdan akacak dayanamıyorum daha fazla.

ben limonlu çok severim, yağ da olacak tabi.

üstüne maydanoz didikle de tam olsun.

şöyle ki, üzerine kimyon ve has kırmızı biber serptikten sonra, domates doğrayın ince ince. sonra maydonoz ve en son da normal ayçiçek yağı gezdirin üstünde.

2 ekmek bitirirsin yanında o kadar açsan.

kaldıysa gelelim yiyelim.

kızla sevişmek istiyo olmayasın ??

Şimdi olay "sevişme" konusu da olabilir "kadın" konusu da olabilir. Ya kadına karşı birşeyler hissediyorsun inceden, ya da cinsel hayatın pek parlak olmadığı için karşı tarafın cinsel hayatı seni rahatsız ediyor.

İşin asıl ilginci, senin karşı tarafın seviştiğinden nasıl haberin oluyor ? Kadın sana, ooh aliyle bir seviştik bir seviştik, apartmanın temeli oynadı diye mi anlatıyor ? Yoksa sen direk, aha Ali geldi bunlar yine sevişecek diye mi düşünüyorsun?

Senin yerine koydum kendimi ve fark ettim ki, ben de senin gibi hissederdim. Sanırım bütün sorun "eski" lafında. Yani, gerçekten sevgilisi falan olsa, bence, senin için sorun olmazdı ama ne kızın, ne de adamın ilerleyebilmesi, "eski" sevgili olmalarına rağmen yakınlaşmaları seni de bir şekilde sinirlendiriyor. Belki adam, arkadaşını kullanıyor gibi de bakabilirsin ama sonuçta tek taraflı bir durum yok. Kadın da adamı kullanıyor olmuş oluyor sonuçta.

berginyonbaenre +1
daha güzel bi cevap olamazdı...

içten içe kızıyorsun ona, ''ben varken niye onla sevişme ihtiyacı duyuyor ki?'' diye.

çocukta olup sende olmayan bir şeyin varlığından haberdarsın ve buna kızıyorsun gibi geldi bana. çünkü sen kızın yanındasın, çocuk senede bir geliyor. ama onunla yatıyor kız falan.

alcapon'a katılıyorum, sen kadınla konuş, hem onun da düzenli bir cinsel hayatı olsun, öyle araya süre sokmanın anlamı yok, hem de sen mutlu ol. Hem de eski sevgili eskide kalsın

@berginyonbaenre, İstiyorum diyemem. İstemiyorum da diyemem. Net bir cevabım yok o yüzden.

@bonjurkes, Doğru, pek parlak bir cinsel hayatım yok ama sırf bu yüzden bu hislere kapıldığımı düşünmek istemiyorum. Bana pek doğru olur gibi gelmiyor çünkü. Ve evet kendi anlatıyor. Zorlama falan da yok. Dediğim gibi çok yakın arkadaşız. Birbirimize her şeyi anlatabilecek kadar yakın. İstesem regl takvimini bile çıkartırım.

regl takvimini çıkartırsın, ona güvenimiz sonsuz. O zaman dediğim gibi ya kadınla yatmak istiyorsun, ya da herhangi bir kadınla cinsel hayatın olmasını istiyorsun.

Her türlü, bu yukarıdaki iki sebepten birinden ötürü, karşındakinin, beni Ali çatır çatır sikti demesi ağırına gidiyor.

Normal yani, ya kadına açıl, ya da kendine yeni bir kadın bul

simdi söle bi gerçek var ki sana gelip eski sevgilimle şöle seviştik böle seviştik diye anlatan bi kız ne kadar yakın arkadaşında olsa sende onunla ilgili bi sevişme fikri uyandırır bu. bence şuanda "bu kız ESKİ sevgilisiyle seviştigine göre benim gibi çok yakın olduğu biriylede sevişebilir" diye düsünüyosun ki bende öle düsünürdüm yani bunun çok parlak bi sex hayatinin olmasiyla bi alakasi yok tamamen hormonsal bisi. ayrica simdi mutlaka "ne var eski sevgilisiyle arasinda bi bag vardir sevişiyodur kime ne" diyen cikacaktir tabii ki olabilir ama kızın regl tablosunu cikarabilmek genelde o kizla yatan insanlarin yapabildigi bi eylem sonuç olarak bence o kızla yatabilme ihtimalin çok yüksek

burda yazanların hepsi erkek bence. eski sevgilisi olabilir ama mesafeden dolayı ayrılmış, birbirlerine karşı hala bir şeyler hisseden, birbirlerini görünce dayanamayan insanlar olabilirler. eski sevgilisiyle sevişmesi seninle sevişeceği anlamına gelmez, bence böyle bir teklifle gidersen tokadı yersin suratına. sana açık açık yazdığını düşünmediğin sürece öyle bir şey yokmuş gibi davran.

neden anlattığını da düşünmek lazım. eski sevgilisi olduğu halde sevişiyor da olabilirler, kime ne? kime ne ise anlatılması da tuhaf. siz de bundan dolayı tuhaf hissediyor olabilirsiniz.

aklına gelen başka detaylar var mı?

sanırım cüceler vardı fotoğrafta ya da onun gibi bir şey. uzun uzun aslında çirkin ve garip olduğunu, herkesin at dediğini falan anlatmıştı. yerine başka bir şey aldığını ama onun yerini tutamadığını.. en az bi 6 ay önce okumuştum sanırım.

buna benzer bi h,kaye hatırlıyorum ama bende adını bilmiyorum şöyleydi sanırım;

adam ünlü satranççı hapse düşüyo felan, böle kafadan satranç oynuo ,pencereden düşen gölge satranç tahtasına felan benzio öle bişeydi. son maçı kaybedio bide hea bu bi kitapta olabilir. ya da hem kitap hemde uyarlama filmde olabilir

knight moves olabilir mi acaba?

www.imdb.com

olabilir ama knight moves'da yaşlı adam yok sanki?

modern family

ha bi de, big bang bırakılır mı ya?

seinfeld.

the office

tabii ki friends. izlediklerinin hepsini alt alta topla bir friends bölümü etmez benim gözümde

bir daha coupling izle. yine anıra anıra gülersin

black books. çok iyi be!

how not to live your life

Friends
The IT Crowd
Black Books

Bir de animasyon severseniz, Futurama serisi...

my name is earl. kesinlikle. hepsini öper.

scrubs
blue mountain state - bi sürü meme -
it crowd

friends
will & grace

raising hope. daha ilk sezonunda, süper.

seinfeld
curb your enthusiasm
**üstüne tanımam

(bkz: outsourced)

two and a half men
that 70s show

tam komedi değil ama yormadan izlenebilecek güzel bir dizi: entourage , human target

gönderilmiştir bence, önceden de veriyordu o uyarıyı

imkansıza yakın bişeyi deniyorsunuz bence tek başınıza. babaya,anneye ispiyonlarsanız sizden duyduğunu söylemesinler ancak o zaman belki o yaşta korkar. ya da azaltır. buluğ çağının son demlerinde epey zor olur bıraktırmak diye düşünüyorum.

dersen anlamaz bence hatta ters teper.

bırakırsan süper bir örnek olursun.nasıl sana özenip başladıysa yine sana özenip bırakır.

edit: ispiyonlama işi sakat bence.nasılsa biliyorlar artık diye daha rahat içer.öğrenme korkusunu yaşaması,öğrendiklerini bilmesinden iyidir.

(bkz: allen carr)

ne kadar zamandır kardeşin sigara kullanıyor?
eğer bağımlı olduysa yaşı itibariyle konuşarak ikna edebileceğini sanmıyorum.
alternatif yöntemler bul.gerekirse ailene bu konuyu açabilirsin.

benim bir arkadaşım 15 yaşında başlamıştı 2 sene kadar devam etti daha sonra karar alıp pek zorlanmadan bırakabilmişti.
kardeşin bırakmayı istemeden olmaz.

@p a t r i o t: ben biraktim, hatta bir daha elimde gormeyeceksin gibi dramatik bir jest yapip ona oyle biraktim. ama yemedi.

anaya babaya ispiyonlasam hiic ise yaramaz, kontrol edemezler icmiyorum deyip icer.
ancak gercekten ikna edebilirsem basarabilirim.

@latios: paket aliyormus. "sigaraya baslamis"d emek oluyor bu bence. gunde bir kac tane iciyor sanirim, henuz cok basinda isin, istese kolayca birakabilir ama istemiyor iste...

www.youtube.com
Bu videoyu seyrettir. Biraz klasik belki ama bana sigarayı bu video bıraktırdı. Videoda Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi Onkoloji Servisi'nde 26 yıl görev yapan bir profesör, sigaranın yol açtığı kanser türleriyle ilgili gördüklerini yaşadıklarını anlatıyor. Özellikle MESANE KANSERİNİN NASIL TEŞHİS EDİLDİĞİni anlattığı anda "Tamam ben bunu bırakıyorum" dedim ben.

Bir de sözlü olarak fazla baskı kurma, çünkü ters teper. (bkz: kendimden biliyorum)

karşına çek konuş biraz da korkutabilirsin şu şekilde zararlı bu şekilde diye.
yüz yüze konuşman daha iyi olur bu dönemlerinde sigarayı arkadaşları arasında bir statü göstergesi olarak görüyor olabilir.

bende de bu video bayagi etkili olmustu. bir de whyquit.com var.

ama, ac internetten bunlara bak diyorum bakmiyor.

tekrar söyliyim yüz yüze konuşup ikna etmelisin.

en ağırından 2 paket sigara al,tepesine dikil,hepsini tek seferde içirt.
tiksinsin.

cevapları okumadım ama 17 yaşında sigara içen biri olarak duruma göre bazen hiçbirşey yapmamak da çözüm olabilir. en azından anne babayı karıştırmayın. kendimden örnek vereyim geçen sene filan normalde 2 günde 1 paket ancak içtiğim sigarayı azaltarak bırakmak üzereydim. haftada belki yarım paket bitmiyordu artık.

sonra ailem çantadaki çok eski paketi gördü(hatta resimli paketler çıkalı 1 ay filan olmuştu benim çantadaki resimsizdi o derece) ve çok aşırı tepki verdiler. bırakmak için boşuna uğraşıyomuşum gibi geldi birden. ergen siniri yaptım sinir o sinir şimdi günde neredeyse 1 paket bitiyor ve her gün öksürerek uyanıyorum.

şu son bir hafta içinde öksürürken kaç kere nefesim kesildi hatırlamıyorum bile. kış soğuğu 2 gün filan üşüttüm o zamandan beri boğazımı parçalıyor. lise sondayım sınıftakiler usandı artık benim öksürmemi dinlemekten. artık bişey de demiyorlar ama ben kendimi çok kötü hissediyorum. bazen dakikalarca aralıksız öksürdüğüm oluyor. neyse uzattım. öyle yani. tabi onun durumu çok farklı olabilir sadece örnek verdim.

sevgilisi varsa onunla konuş, o rahatsız oluyorum derse bırakır belki.

şöyle bir şey yazmıştım zamanında, bir bakıver istersen:

(git: 199072)

vizen varsa fransa'ya ve isviçre'ye geçebilirsin rahatlıkla. güneye doğru heidelberg, mannheim, freiburg var. yerinde olsam freiburg'a doğru titisee'ye (göl) giderim oradan schwarzwald (nature park) falan gezerim, o civarda bir sürü göl var oradan bodensee'ye (göl). bir gece kalıp ertesi gün isviçre'ye, schaffhausen diye bir yer var rhein şelaleri falan. orada da bir gece kalış ister isviçre'nin içlerine doğru zurih fln ister geri dönüş. fransa'da strasbourg sınıra yakın dönerken oraya da uğranabilir. strasbourg'dan stuttgart- mannheim- heidelberg gibi yerlere uğrayarak dönebilirsin frankfurt'a. geceliği 20 euro civarında hostel bulursun bu yerlerin çoğunda.

edit: oh yalnız çok güzel rota yaptım canım çekti :/

frankfurtta bir main tower mı ne var. onun tepesine çık, şöyle bi bak. zaten diyceksin bu şehirse istanbul ne. daha da bi yeri gezmezsin basar gidersin.

stuttgart da var yakında, bi tur atabilirsin. yalnız oteller pahalı burada ve önceden rezervasyon şart.

strawberry margarita tarzı bir şey yapılabilir bence

ne katarsan kat eger tatli icki sevmiyorsan icemezsin, smirnoff north'ta basima geldi en sonunda bi arkadasa verdim siseyi. hediye etmek en iyi cozum.

bana sat, yaban mersinine zaafım var. hatta kendim yaban mersini likörü yaptım bi güneşte bi kapalı yerde yarımşar litre. satmak istersen veya hediye(!) özelden bi şeğap =o)

bana o anca kokteyl yaparken içine bi kapak katılır, öyle tek başına içilmez gibi geliyor.

istanbul'u bilmiyorum da bir kere migros'ta temizlik ürünleri kısmında mey içki'nin saf alkolünü görmüştüm.

eminönüde her seyi bulabileceginizi biliyorsunuz degil mi :)

eczanelere bak.

@hubble biliyorum da ne tarafında bulurum bilemedim, nokta atışı lazım :p

magaza.hammaddeler.com

eczanelere bakın, ethanol alacağınıza yanlışlıkla methanol almayın sakın.

tübitak yayınlarının değil miydi o? bildiğim kadarıyla tübitak tarafından da satılıyor. bende bi tane vardı ama kim bilir nerde şimdi.

@meriadoc, evet Tübitak yayınları ama eski baskılar tükenmiş, yenisi de baskıda görünüyor. Belki "şu kitapçıda vardı" diyen biri çıkar umudundayım :)

Aklınıza gelmiştir muhakkak ama sahaflarda kesin bulursunuz.

@exodia: çok teşekkürler fikir için
@gecikmeli ankara treniyle gelen adam: çok teşekkürler, İstanbul'da yaşıyorum ama iş için Ankara'ya sık gidiyorum, bulamazsam Ankara'dayım
@uyku inadim inat: sana da çok teşekkürler, öyle yapacağım bulamazsam

kendi soruma kendim cevap veriyorum, belki duyuru'da aratacak birine yararı olur ileride.

İstiklal'de Pandora kitapevinde kitabın orijinalini (İngilizce) bulabilirsiniz.

hala ilgileniyorsan türkçesinin pdfini mail atabilirim...

antebin yemeği olan yuvarlama mı bu? eğer öyleyse, yediğiniz şey yuvarlama değil de ekşili ufak köfte dedikleri şeydir. sizin bahsettiğiniz şey buysa eğer; goo.gl kendisi pirinçle yapılıyor.

annem içli köftenin hamuruyla yapar. sadece bulgurla da olabilir, bazen o bulgura et de karıştırıyor. ekşili köfte ya da kürt köftesi diyoruz biz kendisine.

İsveç'de doktora yapan akademisyenler 20000 kron civarı yani yaklaşık 5000 lira alıyor. evet oha sdf.
Ortalama bir öğrenci yaşamı 7000-8000 kron arası tutar burada. Şehre ve yere göre ev kirası daha pahalı olabilir ama 20000 krona her türlü krallar gibi yaşarsınız derim ben.

Norveç ve Finlandiya'nın pek farkı olacağını sanmıyorum. Almanya'yı bilmiyorum.

almanya'da doktora ögrencisi olarak 1200 euro civarı para alabilirsiniz ama en azından biyolojik bilimlerde research ya da teaching asistanlığı yok çünkü öyle bir pozisyon yok. yarım zamanlı çalışan öğrenci olarak kontrat yapılıyor.

güneşten koruyun, cildiniz kuruysa nemlendirici kullanın bence şimdilik yeterli. mesela çok gülüyorsanız ya da gözlerinizi kırpıştırma, alnı buruşturma gibi yüz reflekslerini çok yapıyorsanız kırışma daha çok ve çabuk oluyor.

işim gereği çevremde farklı yaşlarda çok sayıda kadın var. en pahalı kremleri kullanan çoğu arkadaşım çok kırışıkken, fazla ilgilenmeyip daha yaşlı olduğu halde kırışığı olmayan arkadaşlarım da var. yani en iyi krem yüzde yüz kırışmayı geciktirir demek çok doğru değil sanki. güneşten koruma, nemlendirme ve önemlisi de genetik eğilim olup olmaması.

meraklı araştırmacı bir arkadaşımın dermotolog bir arkadaşının dediğine göre, göz kreminde en etkili marka ROC'muş.

o kadar para verebiliyorsanız clinique almayın. clinique iyi bir marka değil. ismi böyle bir bilimsel filan çağrışımları yapıyor ama orta kalite.

ben acı badem sütüyle temizliyorum senelerdir makyajımı, hem makyajı çok iyi temizliyor hem de nemlendiriyor. gözlerimi çok kısmama rağmen gayet iyi durumdalar.

meriadoca katılıyorum kesinlikle. acıbadem kremiyle temizlerim gözümü kendimi bildim bileli. kaş ve kirpiklere de iyi geliyor, besliyor bence. göz çevrem için hiç ürün kullanmadım, 29 yaşındayım ve kırışıklık şikayetim yok diyebilirim.

iste iyi nemlendirsem yetecek de, o iyi nemlendirici ne diye ariyorum:) kisa vadede kiriskliga yonelik agir bir krem kullanmaya niyetim yok.

acibadem sutunu hic duymamistim, makyaj temizlemek gibi guzel aliskanliklarim yok pek ama deneyecegim kesinlikle.

tesekkurler.

testte bir şey çıkmadıysa stres yapma bence. bir de kaşıntı nerede? ben dört yıldır kaşınırım ve o kadar testte bir bok bulamadılar. ama benim tüm vücudum kaşınıyor. yani bir seferinde ensem kaşınırsa bir sefer ayağım, bir sefer götüm bir sefer elim falan filan. psikolojik dediydi dr en son bir şey bulamayınca.

@sen git ben geliyorum,
kaşıntı bacaklarımda, kollarımda, bazen de göğsümde ve sırtımda. bana da giydiğin şeylerden, gıdalardan, stresten olabilir demişti.

chlamydia ya da mantar olabilir erkeklerde teşhisi daha zor böyle hastalıkların çünkü genelde semptomlar daha belirsiz olabiliyor. hangi testler yapıldı belki bakılmayan şeyler olabilir?

hıı pardon, kollar göğüs ve sırtta olanın cinsel hastalıkla ilgisi olduğunu sanmıyorum.

valla karaciğere falan bakıldı galiba, hatırlamıyorum. ama ters bi şey yok demişti. neyse ilerleyen zamanda tekrar gidicem heralde :/ bana da mantıksız geliyo koldaki, bacaktaki kaşıntı ama aklıma takıldı işte. teşekkür ederim canlar, öptüm hepinizi.

#olası hastalıkların önceden tespit edilmesi(doğumdan önce, hatta döllenmeden önce),
#organ, damar, sinir hücresi, kemik vs üretmek,
#komple insan üretmek,
#biyonik cihazlar geliştirmek(otomobilin direksiyonuna sadece ben dokunduğumda motorun çalışması gibi)

yani bence.

meslek liselilerin, imamatiplilerin katsayı ilâ karşılaşmalarıyla aynı.
alkolik olacağı, yahut kırklı yaşlarda kalp krizi geçireceği ihtimali yüksek olan birine sigorta yapar mısınız? yahut kız - oğlan verir misiniz, devlet kademesinde, holdingte yükseltir misiniz vesaire :) vahşi kapitalist, liberal, gomanistiy açıdan iyi kısmı bunlar

hem bireyin genetik yapısını çözüyolar hem de genel olarak insanlığın ağacını da çıkarıyorlar. mesela moğollar cengiz han'ın soyundan geldiklerine inanırlarmış, araştırmışlar doğruymuş. hepsinin ortak atası cengiz.

diğer cevapları da görünce kafamda iyice pekişti. aldous huxley'in cesur yeni dünya kitabını şiddetle öneririm okumadıysan.

gen haritasından falan bahsedilmiyor(1938'de yazılmış kitap) ama olabilecekler konusunda ilginç teoriler var.

determinizmin yükselişi.

abi naptınız gen haritasından insan üretmeye atlamışsınız, bu kadar sci-fi izlemeyin bence.
human genome project ile insan genomu çözüldüğünde- ki sadece dna atgctagc vs diye çözüldü, baktılar ki insanda 30.000 civarı gen var, ve dnada anlamlı olmayan bir sürü junk dna da var. daha bismillah genden protein seviyesine geçemedik proteom çözülemedi, nerde kaldı gelişim, tissue engineering, insan yapmak. ha bunlar ayrı ayrı lablar tarafından çalışılıyor ama misal a proteinin beyin gelişimine etkisi şeklinde, daha çok fırın ekmek yemek lazım.
şu an yapılan şeyler genelde tek gen hastalıkları tespiti, akrabalık testleri vs.
bir hastalık geni sizde varsa da o 100% o hastalığı geçireceksiniz demek değildir.

muhtemelen çok büyük ihtimal kör olabilirsin

metil alkol sakattır, içinde olmadığından emin misin ?

kör olursun.

ihtimal dahilinde olabileceklerden biri. ama illa içeceğim diyorsan sulandırıp iç bari.

panpa iki shot kolonya vur üstüne bir bira çak. kör olma ihtimalini azaltır. metil alkolu etil alkol sikertir çünkü.

kanka o son kolonyayı içme.

türkiye'de sizin gibi saçmalıkları yapanlar çok olduğu için kör eden alkol yerine (hangisi hangisi bilmiyorum) diğer "sağlıklı" alkolden kullanılma mecburiyeti geldiğini okumuştum yıllar önce (3-5 yıl) ancak biliyorsunuz ki türkiye'de kırmızı ışıkta durmak da mecburidir.

etil alkol (ethanol) dogal üretilen bizim alkol niyeine içtigimiz.
metil alkol(metanol) sanayide karbon monoksit(co) ve hidrojen(H) reaksyonuyla oluşur kör eder vücutta yara açar hatta miktarına baglı olarak öldürür.
etil metili bastırmaz birşey yapmaz onlar sahte rakı çıktıgı dönemlerde rakı masası geyikleridir.

kolonyanın etil alkol olması lazım.
illa içecem diyosan bikaç şişe bira al,shotları yaptıktan sonra o biraları iç, etil alkol metil alkolden daha iyi bağlandığı için reseptörlere, metil alkolün zararlarını azaltır.
ama içme tabi.
he bi de efsane değil etil alkol işi, ailenizin moleküler biyologu konuştu.

etil metili bastırmıyor ki vücudu kandırıyor, vücut başka bir şeyle meşgulken metil o sırada atılıyor fln.

kolonya da olsa içinde bir miktar metil vardır, kimyası böyle adamlar böyle yapıyor.

muhtemelen narkoz durumuna girersin. çok bir şey olmaz.

house un bir bölümünde house metil alkol içen bir adamı viski içerek düzeltmişti.

içme kolonya falan öleceksen adam gibi öl bok yoluna gitme.

Kolonyalarda metil alkol olmaması lazım. Ama yine de içme, kolonyanın içinde alkol dışında başka kimyasallar var.
Metil alkol, vücutta formaldehit ve formik aside dönüştüğü için zararlıdır. Metil alkol alan birine etil alkol verilmesinin sebebi metil alkolün formik aside parçalanmadan vücuttan atılmasını sağlamaktır. Geyik falan değil yani, erken davranıldığında hayat kurtarabilir.

Bildiklerim şunlar:
Dizinin ikinci sezon çekimleri Spartacus karakterini canlandıran Andy Whitfield'da bir çeşit lenfoma teşhis edilmesi sebebiyle belirsiz bir süre için ertelenmiştir. Daha sonraları kanseri yenen Whitfield'ın yeni sezon çekimlerine başladığı açıklanmış ancak hastalığının nüksetmesi üzerine diziden çıkarılmıştır. Gods of arena'nın 6 bölüm olacağını duyurduktan sonra starz herhangi bir açıklama yapmadı yani olay bir muamma :)

yeni spartacus secildi diye biliyorum, yakinda baslarlar heralde cekimlere

2 sezon başladı. Andy Whitfield kanser olduğundan yeni sezonda yer almıyor. şimdilik yerine birisi seçilene kadar hikaye eskiye dönmüş durumda.

ayrıca Spartacus Andy Whitfield Gods of Arena'nın 2 bölümünde gözükücekmiş...

Andy gözükücekmiş demişim tarih 10 şubat 2011...
bugün 13 eylül 2011 ve Andy'yi kaybedeli 1 gün oldu...

edit:
cevap zor değil, şıkları yazıyorum:
a) evet
b) hayır

dünyanın hiçbir yerinden girilemiyor.

www.downforeveryoneorjustme.com

almanya'dan giremiyorum ben de, kafayı yemiştim :/

hayır.

Öncelikle, bence güzel bir CV ve başvuru yazısı ile rahatlıkla kabul edilirsiniz.
Yüksek lisans büyük ihtimalle ingilizce'dir, toefl'dan idare bir şey aldığınız takdirde hiç engel olmaz. İtalyancanızın olması ise çok büyük bir avantaj olacaktır.
Başvuru Avrupa'da genelde aralık-ocak civarı olur. Ama ilgili üniversitelerin sitesine bakarsanız eğer tam bilgiyi bulabilirsiniz.
Burs konusunda bir bilgim yok ama temel bilgiyi yine sitelerinde bulabilirsiniz.
Şansınızı arttırmanız için CV'nizi doldurmanız avantaj olur. Akademik projelerde çalışırsanız veya akademik makale yazarsanız bir hocanızla tez çalışmanızda(yazacağınızı belirtseniz de olur tabi başvuru tarihi itibari ile) çok güzel olur.

Yalnız neden İtalya? Dilini öğrenmişsiniz ondan olabilir tabi ama ülke olarak tatmin olmayabilirsiniz bir 'Avrupa' görmeyi bekliyorsanız. İtalya bildiğin Türkiye'nin AB'deki halidir. Aynı karışıklık, aynı saçma sapan şeyler orada da vardır. Eğitim oranı kuzeylere doğru ülkelere göre düşüktür. İngilizce bilen çok yoktur, neyse ki italyanca biliyorsunuz. IT konusunda ne kadar gelişmişler bilmiyorum netekim. Erasmus için daha uygun bir ülke gibi geliyor bana.

Öncelikle verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim.
CV doldurma konusunda da aslında yaptığım bir takım şeyler var şu anda part time olarak odtü teknokentte bir şirketin araştırma labaratuvarında bir proje üzerinde çalışıyorum. Ocak ayı gibi 2 makale yayınlayacağız bu proje üstündeki çalışmamızla ilgili bunları da seneye başvuruken CV'me eklemeyi düşünüyorum. Bu söyledikleriniz de bu konuda beni daha çok heveslendirdi açıkçası.
Neden İtalya'ya gelince , bilmiyorum ama kendi şahsıma ileride Amerika'da şahşahlı binaların olduğu ve yozlaşmış kültürlerin olduğu bi yerdense kendi kültürünü korumuş olan Avrupa bana daha çekici geliyor. İtalya istiyorum çünkü İtalya (en azından kuzeyi) bunlara sahip , şehirlerinde tarihi bir doku var , insanları en azından araştırdığıma göre yardım sever ve sıcak kanlı, ayıca Türkleri de hor görmeyen ender avrupa ülkelerinden olduğundan olabilir. İtalyanca öğrenmeye de bu kararımdan sonra başlamıştım zaten.
Ama aslında yine hem benim bu isteklerimi karşılayıp hemde iyi bir kariyer imkanı veren bir yerlere girmeye çalışyıroum. Aslına bakılırsa Fransa'da hoşuma gidiyor ama orası için pek bir bilgim yok ve bu kadar italyanca öğrendikten sonra oraya bşavurmam doğru olur mu bilmiyorum.
Aslında hala 1 senem var ama, sizce ne yapmalıyım bu konuda , herşeyden önce başka bir üllkeye başvurmak dil avantajımı ve bvilgilerimi elimden almaz mı?
Ama aslında önemli olan bulunduğum yerde mutlu olmak , zaten bu yüzden amerika değil avrupa, benim bu isteklerimi göz önünde bulundurunca bana ne önerirsiniz? En azından bir fikir?

Öncelikle alanım bilgisayar değil, ama doktora yapmış ve akademisyen olarak çalışmakta olan biri olarak belki biraz yardımcı olabilirim. Her şeyden önce senin alanında en iyi olan yerleri düşünmelisin, kimse cv'ne bakarken kültür-tarih vb. gibi kriterleri dikkate almaz. Eğer ileride akademisyenlik düşüneceksen nerde ne yaptığın önemlidir. Gerçi Türkiye'de yurtdışında olsun da çamurdan olsun gibi bir anlayış var ama onda da yine Amerika ağır basar. Torino'daki bölümübn ilk yüzde olması iyi bişey bu açıdan, bu sıralamalar farklı kriterlerle yapılır, öğretim elemanı başına düşen yayın sayısı, patent, nobel ödülü gibi kriterler farklı şekillerde puanlanır, bu nedenle farklı farklı sıralamalar görebilirsin. Cv'de makalen olması çok iyi, ama olmasa da yüksek lisansa kabul edilirken sıkıntı yaşamazsın. İtalya'da ingilizce bilen çok az, master programının dilini kontrol etmeyi unutma, ben ingilizce olan bir program tercih etmeni öneririm.

Bir de natnan'a katılıyorum, 4. sınıfta Erasmus denemelisin bence de, özellikle master için gitmek istediğin okula Erasmus yapsan daha iyi olmaz mı? Hem okul hem de Avrupa hakkında fikir edinirsin, daha doğru bir seçim yapmana katkısı olur.
Bir de yurtdışında Türkleri sandığın kadar hor görmüyorlar, sorun yaşayacağını sanmam, seçim yaparken bunu bir kriter olarak alma.
Fransa dil konusunda sıkıntılı, İngilizce bilseler bile konuşmayı sevmiyorlar, ama kesinlikle İtalyanlardan daha titiz ve düzenli çalıştıklarını söyleyebilirim. Yine de bilgisayar alanında Amerika öncelikli gibi geliyor bana, bölümünüzde konuşabileceğin kişiler var hocalardan, onlarla da konuşmanı tavsiye ederim.

Teşekkürler,
Torino'daki program gördüğüme göre ingilizce, zaten Toefl istiyorlar, ama ne olur ne olmaz diye ben İtalyanca'mı olabildiğine geliştirmeye çalışıyorum.
Ben ileride doktora yapıp yapmama konusunda kararsızım , yüksek lisanstan sonra özel alana da kayabilirim. Yüksek lisansı ilgilendiğim alanda biraz olsun uzmanlaşabilmek ve araştırma yapabilmek için istiyorum. Ama ben ileride en yüksek okula gidip ondan sonra orda mutsuz olmak yerine, yine başarı açısından güçlü ancak bu sefer aynı zamanda da sevebileceğim bir yere gitmek istiyorum.Bundan dolayı İtalya istiyorum. Hata mı yapıyorum bilmiyorum, o yüzden de hala kararsızım ama önümdeki 1 sene içince bu kararsızlıkları çözmeliyim diye düşünüyorum. Umarım kendimi ifade edebilmişimdir.Bir akademisyen olarak , bu yollardan geçmiş biri olarak, bana düşüncelerimle ilgili ne tavsiye edersiniz, sizce bu mantıktan vazgeçip amerikayı da mı düşünmeliyim?

Bir de "abla" düzeltmesi yapayım, "şahşahlı" değil, "şaşaalı" binalar olacak :)

Düzeltmeniz için teşekkürler:)
Erasmus konusunu da düşünmedim değil, ancak ODTÜ de Erasmus yaparsam bu okulumu da 1 sene uzatacak, ben uzatmak istemiyorum , bir an önce bitirip hayallerimin peşine koşma telaşı sardı biraz beni denebilir. Orayı gidip görmek açısından yazın 10 15 günlüğüne İtalya'nın belli şehirlerine gidip tecrübe edinmeyi düşünüyorum çok etkili olmasa da en azından beni biraz olsun aydınlatabilir.
Aslında ben hedeflerimi şimdiden belirleyip ona göre hazırlanma taraftarıyım böylece kafamda daha net bir tablo görüp ona göre çalışabiliyorum. Bu söyledikleriniz bazı şeyleri tekrar göden geçirmem gerektiğini gösteriyor ama ben bu kadar hayalini kurduktan dilini öğrendikten sonra başka bir yere gidip hayal kırıklığına uğramaktan korkuyorum en çok.

Erasmus istememenin özel bir nedeni var mı, öncelikle onu sorayım? Erasmus kafandaki pek çok şeyin netleşmesine yardımcı olabilir.
Bunun dışında, sevebileceğin bir yere gitmen tabi ki güzel olur, Avrupa bence de daha keyifli bir yer, iyi bir okul olduğu sürece Avrupa daha iyi bir seçim olabilir. İtalyanca bilmen günlük hayatında büyük rahatlık olur, İtalya'da Roma, Venedik gibi turistik yerler dışında İngilizce bilen pek kimseye rastlayamıyorsun, okulun master programı İngilizce ise Torino iyi bir seçenek. Master yapmadan doktora konusunda karar verme zaten, ama sizin alanda özel sektör-üniversite arasında gidip gelen çok insan tanıyorum. Maddi olarak özel sektör çok avantajlı, üniversiteler değil. Ama bunlara daha sonra da karar verebilirsin, veya ileride değiştirebilirsin, çok problem olmaz. Bir de Torino'da kararlıysan ordaki hocalara ve çalışma konularına bak, ilgini çeken bir konu var mı? Okul iyidir ama senin üzerinde çalışmak istediğin bir konu yoksa anlamsız olur. Hocaların sayfalarını ve yayınlarını inceleyebilirsin.

Erasmus son sınıfta okulu uzatmana yol açabilir, belki sadece ilk dönem için gidebilir misin onu araştırabilirsin, ama dersleri çok iyi kontrol etmen lazım. Biraz riskli olabilir. Yazın şansın varsa gidip görmeyi deneyebilirsin tabi ki ama bu doğru bir fikir vermez, gezmeye gitmek ve okumaya-yaşamaya-çalışmaya gitmek arasında çok fark var. İtalya'ya gidip de bayılmadan dönmezsin, çok güzel bir ülke, çok güzel yerler var, ama bu diğer pek çok ülke için de geçerli. Tatile gitmek farklı birşeydir.

Teşekkürler,
Erasmus yapmak istemememin özel bir sebebi yok denebilir. Söylediğim gibi okulu uzatmak istemiyorum. Okulun uzaması aileme yük olacağım bir yıl daha demek gibi geliyor bana bundan dolayı bitirmek istiyorum. Ön bilgi işini de o yüzden yazın kendi imkanlarımla yapacağım gezilerle karşılamayı düşünüyorum. Politecnico di Torino'da şu anda benim üzerine çalıştığım ve ileride de üstüne çalışmayı düşündüğüm konuyla ilgilenen özel bir labaratuvar var aslında staj için de oraya başvurmayı düşündüm ama maddi açıdan 3 ay kalabilecek durumum olmayabilir. Bende o yüzden planlarımı yüksek lisans üstüne kurdum.
Ama tabi tek seçeneğim Torino değil başka üniversitelere de başvurmayı düşünüyorum ama şu an için önceliğimi İtalya'ya vermeyi planlıyorum.

Amerika konusunda da Tolga Can var sizin bölümde, onunla konuşmanı tavsiye edebilirim, kendisi doktorasını Amerika'da yaptı, belki kafandaki bazı soruların cevabını verebilir. Sizin alanda İtalya'nın yerini, değip değmeyeceğini söyleyebilir.
Bir de İtalya'daki okul asistanlık-burs vb. veriyor mu, bunları da araştırmalısın.

Bu arada Erasmus'u 4. sınıfta yapmam doğrudan okulu uzatıyor.Bizim bölümde son sınıfta iki dönemde de bitirme projesi var , dolayısıyla onu almamak okulu uzatıyor.

Bir de staj için de sana maaş verebilirler, yazışmayı dene bence, Kalacak yurt filan da ayarlayabilirler. Yeter ki sen istekli olduğunu göster.

Tolga Hocayı tanıyorum aslında bu konuyla ilgili kendisiyle konuşabilirim teşekkür ederim.
Burslar olarak belli burslar var mesela Torino'nun sitesinde senelik 5500 euroluk bir bursatan bahsediliyor, ama bunu alabilmek için neler yapmak gerektiği konusunda fazla bilgi vermemişler. Akademik açıdan başvurum umarım bu burs için yeterli olur. Zaten genel olarak ortalamamı ve Cv'mi burs alabilme şansımı yükseltmekiçin güçlü tutmaya çabalıyorum, burs alamazsam büyük ihtimalle gidemem zaten.

Aslında bende staja başvuracağım ama makalemin yayınlanmasını bekliyorum ki bu da ocak ortası gibi olacak. O zaman çok geç olur diyorsanız şimdi mi başvurmalıyım. Birde okulun sitesinde yabancı öğrencilere staj olanağıyla ilgili hiç bir şeyden bahsedilmemiş. Kime mail atmalıyım. O labaratuvardaki hocalardan birine doğrudan mail mi atmalıyım, yada durumu nasıl açıklamalıyım. Birde staj başvurularında yurt veya maaş istediğimizde alınma şansımızın oldukça düştüğünü söylemişti bir arkadaşım buna katılıyormusunuz?

Kesinlikle katılmıyorum, labın sorumlu olan hocasına yaz, çalıştığın konuyu, yayınlanacak olan makalenizi filan anlat. Makaleyi submit etmiş olmalısınız ocakta yayınlanacaksa zaten, beklemeye gerek yok. İtalyanca bildiğini, konuya ilgi duyduğunu, staj yapmayı çok istediğini ancak masrafları karşılamaya maddi gücün olmadığını, onların herhangi bir burs, maaş gibi yardımları olup olmadığını yazarsın. Sonrasında da yüksek lisans düşündüğünü filan da ekleyebilirsin hatta. O konuya yönelik aldığın dersleri, ortalamanı, çalıştığın projeyi mutlaka yaz. Onların kendi bütçeleri de oluyor okulun bursları dışında, o yüzden mutlaka şansını dene, belki hoca labın bütçesinden karşılayabilir.
Eğer istersen, maili yazıp özelden mesajla gönder, kontrol ederim içeriğini.
Bir de, Erasmus'la staja da gidebiliyorsun, onu da araştırsana? Staj için de oldukça iyi para veriyorlar. Bölümdeki Erasmus koordinatörüne sor, bilgisi yoksa biraz araştır, ben bi bakayım, Erasmus ofisinde onla ilgili bilgi bulursam gönderirim.

Okulun erasmus sayfası çökmüş sanırım açılmıyor,
www.erasmus.metu.edu.tr olacaktı adresi. Başvurular 1 Ocak-19 Şubat arası.
Benim bildiğim kadarıyla staj için gerekenleri yazayım en azından:

Minimum 3 ay staj, yeri kendin bulup yazışıyorsun, min. cumGPA 2.00, ingilizce sınavı yapılır ona girmek gerekir, İtalyanın olduğu gruba da 900 veya 1000 euro veriliyordu sanırım, aylık tabi ki. Bunlar tüm üniversiteler için ortak sanırım. ODTÜnün erasmus ofisinden daha ayrıntılı bilgi ve başvuru formu alabilirsin.

seninki gibi bir cv, tecrubelerime dayanarak soyluyorum, dogrudan amerikaya doktoraya asistan olarak kabul edilir. Neden italya sorusuna katiliyorum, ve bir arttiriyorum:neden master?
Italyada gecmisin medeniyetinin izleri varsa, amerika'da da gunumuz medeniyetinin zirvesinde. Universitelere tonla para akiyor, bu yuzden research yapmak da zevkli. Hem de doktora asistani olarak baslayip, dev sirketlerde stajdir, istir, bi suru yeni firsata yelken acabilirsin. Son argumanim da yasamin burada kolay olmasi. Asistan maasiyla ferah feza bi evde oturup, guzel bi araba alabilirsin. Tabi pahali sehirleri de var, ny gibi, ama ny olsun camurdan olsun, sefaleti bile guzel o sehrin.

bence de avrupa'da rahat kabul edilebilirsin bu özgeçmişle. almanya'da master yapan biri olarak, endişelerini de gayet iyi anlıyorum. akıl verenler de gayet doğru noktalara parmak basmışlar akademik olarak. ama mutlu olmayacağını hissettiğin bir programa başlama kesinlikle. avrupa'dan türkiye'ye acil bişey olursa haftasonu bile gelip gidebilirsin, amerika'dan senede bir kere ancak. mezun olup uzaklaştığın zaman sadece işin değil, geride bıraktığın insanlar da hayatında daha önemli bir yer ediniyor. ilerideki yaşamını amerika'da planlamıyorsan ve akademik bir kariyer düşünmüyorsan doktora illa olması gereken bir şey değil bence. ki doktoraya yapayım mı acaba, hadi bir deneyeyim diye de girilmemesi gerek. avrupa'da master doktora yapıp amerika'da harvard ve mit'ye post-doc olarak giden arkadaşlarım var. ileride fikrini değiştirirsen amerika'ya gitmek çok zor değil yani.
erasmus staj bursuyla gidebilirsin 3 aylığına, dedikleri gibi.
ayrıca hollanda'da delft'i de düşün bence, erken başvurursan burs bulma şansın da artar.

@meriadoc, amerika'nin cok uzak olmasi konusunda cok haklisin. deli gibi ozluyor insan ama bazen bir yil- iki yil gidemiyor.

ama "doktora ha deyince baslanacak bir sey degil"e katilmiyorum. surada bir seneyi biraz geckindir amerika'dayim, uc kisi gordum doktorayi guzel bi sirkette is bulup birakan. doktoraya baslamis olman bile bazi sirketlerin kapisini sana aciyor. bu uc kisiden biri, bir yil iyi bir sirkette calistiktan sonra turkiye'ye dondu gecenlerde. simdi turkiye'deki sayili sirketlerden birinde iyi bir pozisyonda calisiyor, yani "amerika'ya yerleseceksen oraya git" fikrine de katilmiyorum.

tabi avrupa master'i ile de turkiye'de iyi yerlere girabilirsin, ona bir sey diyemem. ama amerika'da ister doktorada kalirsin, ister baska alanlara gecersin, olanaklar daha genis geliyor bana.

Öncelikle verilen bilgiler için herkese teşekkür ederim. Erasmusla staj işini gidip bir konuşacağım işime yarayabilir.Ayrıca da o labaratuvara da mail atmaya karar verdim.
Neden italya ile ilgili de hani tabi New York harikadır eminim bundan ama bazı şeyler vardır küçüklükten beri istersiniz. Odtü bilgisayar mesela benim için öyleydi küçükken, şimdide Politecnico di Torino ve İtalya öyleler , istiyorum sadece.Bu belki şu andaki yaşımın da verdiği pembe düşünceler ama şu an için o yüzden orayı istiyorum.Tabii sizinde söylediğiniz gibi yakın olması da bir faktör, ben şimdi bile evimi özlüyorum başka ülkedeyken bu dahada artacaktır, en azından arada bir geri gelebilme şansı olması bile hoş gibi geldi. Tabii önümde henüz 1 yıl daha var bunları tekrar göz önüne alıp belki Amerika'da bir yerlere de başvurabilirim.
@opucuk baligi: Şu an sınavlarımdan dolayı çok yoğunum ama hafta sonu Pazar günü gibi CV'mi ve maili hazırlayıp size özelden gönderirim içeriğini, ondan sonra da ordaki insanlarla iletişime geçmeyi planlıyorum.

@aklimiseveyim 'ilerideki yaşamını amerika'da planlamıyorsan ve akademik bir kariyer düşünmüyorsan doktora illa olması gereken bir şey değil bence.' demişim, yerleşmeyeceksen gitme değil. tabii amerika'da resmi dil de ingilizce olduğu için doktora-iş sıçramaları daha kolay oluyordur, avrupa'da pek öyle değil. bir de tabii ben moleküler biyolog olduğum için iş olanağı daha kısıtlı.

ama mesela ben ileride hoca ya da bi firmada yönetici olsam, önce doktoraya başlayıp sonra bırakan birine biraz daha şüpheyle bakardım 'ne istediğini bilmiyor mu acaba' diye.ama tabii konu duyuruda yardımcı olmak, yoksa benim ne hakkında ne düşündüğüm değil.

kolay gelsin :)

3. sınıfta 2 makale bayağı iyi ortalaman da güzel amerikadan direk doktora kabulü alabilirsin doktorada genelde okul ücreti ve aylık burs verilir eğer burs senin için önemliyse boşuna şansını masterla zorlama. Makaleler hangi journallarda yayınlanacak falan. Eğer iyi journallarda ise ve sen ilk yazarsan şansın çok fazla stanfordu falan bile zorlarsın amerikada makale yazan öğrenciye değer verirler hele 3. sınıftaysa ama sen yinede submit ettik diye belirtirsin kiminle yazdıysanda ondan referans mektubu gibi birşey alırsan daha güzel olur X şu konuda şunu yaptı submit ettik gibi.

Ayrıca italyadaki okul da bazı alanlarda çok iyi orası kötü bir okul değil oradaki labın çalıştığı alanda iyi olup olmadığını anlamak için yayınladıkları makalelere bak eğer 1. sınıf yerlerdeyse çok iyidirler. Makale yazdık dedin ama nasıl bir şey tam bilemiyorum çünkü etrafta para için kurulmuş birsürü yer var parayı verip makaleyi yayınlıyorsun.

www3.ntu.edu.sg

buradaki journallardan premium leading reputable cinslerden birindeyse bence yüksekten uçmaya başla derim hatta bir tane daha yaz ki işin garanti olsun toefl ile falan hiç uğraşma onlar formalite 3.5+ gpa den sonra tek belirleyici etken araştırma becerisi ki bunun en temel kanıtı da makalelerindir hele 1. yazarsan çok çok güzel.

@meriadoc dogru diyorsun, doktorayi yarim birakmak turkiye'de kotu algilaniyor, ama burada degil. Buyuk bi sirketin ise alimlardan sorumlu elemani soylesiye gelmisti, doktora yapmakta olan insanlari akademik kulturleri ve bi alana yogunlsabilme yetenekleri sayesinde daha cok tercih ettiklerini soylemisti. Ama tabi, ben de birinci el tecrube ile konusmuyorum, dogru olmayabilir dediklerim de iste sadec soruyu soran arkadasa farkli bakis acisi sunmak istedim. Aklimikseveyim abd'den bildirdi:)

Makalelerinin abd'de en bi super okullarin kapisini acacagina katiliyorum. Bi de muhendislikte odtu dostu okullar var burda, gatech gibi, muhendislik fakultesi odtulu dolu.en azindan b plani olarak dusunebilirsin.

Teşekkür ederim,
Makalelerimiz henüz yayınlanmadı ancak birlikte çalıştığımız hoca avurpadaki birkaç prestijli üniversiteye konferanslarda yayınlanmak üzere yolladı. Kabul alacağını düşünüyoruz. Hatta kabul aldıktan sonra gidip sunum da yapacağız gibi.Makale sayısı arttırma olarak ta seneyeki stajımı da yine research tabanlı yapıp üzerine kendim koyup seneye de en az bit makale daha yayınlamış olmak istiyorum.
Labaratuvarın paperlarının yayınlandığı yerlere bakmak çok iyi fikir bunun için teşekkür ederim. Aslında seneye bu başvuraları yaparken Amerikaya'da kesin başvuru yapacağım ama büyük ihtimal dediğim gibi avrupa istiyorum.Avrupa'da da direk doktoraya kabul alma işine nasıl bakarlar tam olarak bilmiyorum.Ama master yerine direk doktora yapabilmek benim açımdan da güzel olabilir.

Evet tahmin ettiğim gibi birkaç yanlış anlaşılma olmuş öncelikle journal sözlü olarak sunulmaz dergide derler buna hakemlere gider incelerler falan bayağı bir uzun sürer yayınlanması. Türkiyede sanırım journal a makale deniyor konferansa ise bildiri deniyor, bildiri conference die geçiyor orada sözlü sunum falan yapılıyor. Konferanslar genelde üniversite bağlantılı olsada belli bir adları olur 12 th ieee/acm conference on xxx gibi bence sen bu konularda çalıştığın hocadan biraz bilgi sızdır ki durumunu daha doğru belirle.

Birde benim önerim konferanslar yeteri kadar var odtuden bol yayınlı bir prof bul mesela asuman doganc tı sanırım (vldb en iyi journallardan, kdd en iyi konferanslardan falan bir sürü yayını var) bu bayan oldukça iyi ama konusu sana uyarmı bilmiyorum bu kalibrede bir hoca bulup hemen ikinci dönem bir journal için kolları sıva yazında iyi çalışırsan ocak gibi falan journalı submit edersin zaten o tipte bir hocanın yolladığı journal kolay kolay reddolmaz çünkü hocalar az çok bilir ne olacağını. Ondan sonra o hocanın referansıyla stanford gibi kaliteli okullardan burslu ms veya phd yapman oldukça mümkün.

Birde türkiyede sağlam ve sağlam olmayan iki hoca cinsi var her yurtdışında doktora yapan kişi iyi değildir veya referansı yeterli değildir hele yardımcı doçentler daha çok yenidirler o yüzden yar doç referansı ve yeni doçent olmuş hoca referansı supervisorun olmadıkça almamaya bak. cream de la cream hoca genelde ieee fellow falandır kaliteli journallarda editörler kurulundadır bunu refree yane hakemle karıştırma editorler kurulunda olmak demek o kişinin yazacağı referans çok geçerli olacak demektir bu tip kişiler genelde kolayca referans vermez onlardan research dersi falan alman lazım hatta 2. dönem erkenden başla derim yazacak birşeylerin olur. Birde bu hocaları sınıflandıran en güzel ölçüt h-index tir. 20 civarı hindexi olan hoca türkiyede comp sci de cidden çok çok az. bazılarınınki 40 a falan çıkarki bunlar cidden züper ötesi adamlardır turkiyede cs de hindexi 40 olan hoca varmı bilmiyorum.

ne oldu dostum sonuç yazmak ister misin :)

tuzun kaynadıktan sonra atıldığını ilk defa duyuyorum ?! kaynama noktası yükselsin diye atılır genelde tuz.

edit: "kaynama noktası yükselsin diye atılır genelde tuz." makarnanın tuzlanacağı da arka plandadır tabi.

niye kaynama noktasi yukselsin istiyoruz? kaynadiktan sonra tuzu ve makarnayi atarim ben, gec kaynamasin diye, sadece kaynamis su gerekmez mi? ne bileyim..

kettle da pişen markarnadaki tuz sorununu fokurdayan tencereye bakarak mı düşündünüz?
neyse sorunuzun yanıtı şöyle ki, teorik olarak kaynama noktasını yükseltse de azcık tuz kaynama noktasına etki etmez, bunu dikkate almayın yani. ayrıca her makarnanın paketinde ideal pişirme süresi yazar, mesela barillaların al dante kalabilmesi için süre 10dk gibisinden, makarnayı 5dk sonra alırsanız o güzel bir makarna olmaz zaten.

ayrıca ansya'nın sorduğu gibi, neden yükselsin kaynama noktası istiyorsunuz? ideal pişirme süresi denen bir ortalama süre varken. o süre fokur fokur kaynayan suyun içinde ne kadar kalması gerektiğini anlatıyor.

tuz önce atılırsa su geç kaynar. tuz su kaynadıktan sonra atılır.

Şaşırdığımı itiraf ediyorum.
Kaynama noktasını yükseltmemizin sebebi saf suyun (onu bunu karıştırmayalım şimdi) maksimum çıkabileceğinden daha yüksek bir sıcaklıktaki suda pişirme istediğidir.
Yani kaynama derecesi 150 derece olan su gibi kullanılan bir sıvımız daha olsaydı şu hayatta, makarnayı onunla pişirirdik. Are we clear?

hayır clear değiliz çünkü anlatamamışım.
teoriden bahsediyorsunuz, daha basit bir dille tekrar anlatıyorum
hem o tuz miktarı pek bir etki etmeyecek hem de 150 derecede kaynayan bir su bile icat etseniz bu vakit kaybı olacak sizin için çünkü olay makarnanın kaynayan suyun içinde geçirmesi gereken süredir, en iyi şekilde pişmesi için her markanınki farklı olabilir ve paketlerin üzerinde yazar bu süre.

tuzu tabii ki makarna pişerken tadı düzgün olsun diye atıyoruz.
amaç daha çabuk pişirmek olsaydı makarna için de düdüklü tencere kullanılırdı.
önce su kaynatılır, sonra tuz atılır makarna için, hatta ben suya koyuyorum direk zeytinyağını da.
ve sanırım kettledaki suyun üstüne direk tuz eklersen iletkenlikle ilgili problemler veriyor, ben bi kere sigortayı attırmıştım öyle. o yüzden kettleda pişirirken tuz atmak sakıncalı.

Herhalde yanlış anlaşıldım. Başlık kettle'da değil kettle'la pişen makarna.. Makarnayı yine geleneksel şekilde tencerede pişiriyoruz yani. Farkı hızlı olsun diye suyu ateşle değil, elektrikle kaynatıyoruz.
Şimdi uyduruk bi konuda ciddileşmeye gerek yok ama benim diyeceğimi demem lazım. :)
ssyumusakg o farazi sıvıyı ben icat etmiyorum örneğimde, olsaydı şu hayatta diyorum. Yeniden; öyle bir sıvı olsa o kullanılmaz mıydı öncelikle? Peki suyu neden kaynatıyoruz sanıyorsunuz? Pişirmede kullandığımız sıvının (su) en yüksek sıcaklığını elde etmek ve korumak için tabiki. Makarna maddesi dediğin kimyasal olarak 100 derecede bağlarını kopartıp pişme sürecine girer teorisi var da onu mu uyguluyoruz? Kaldı ki bahsettiğim tuz uygulamam kettle denen nanenin yüzyıllar öncesinde de kullanılıyordu, kettle burda sadece bi araç, nesne.
Ama dediğin gibiyse (1,5 litrede 3 kaşık tuz KN neredeyse hiç değiştirmiyorsa) bu kadar tantana boşa çıkar, sorumun cevabını dolaylı yoldan almış olurum tabi. :)

evet ben nedense kettleda anlamışım, ne bilim tenceresi olmayan gariban öğrenciler yapıyo bazen öyle, benim de 1 kere yapmışlığım var minik kettlelarda.
ama tuz olayı hala geçerli, sonra atılı, hatta makarnaların arkasına bakın orada da suyu kaynatın tuzu atın denir.

ben de 24 yasındayım, yaklasık 4-5 yıldır dediğin moddaydım, hala herşeyin zaman geçirmek ve kendimizi kandırmak için bir oyun oldugunu dusunmekle beraber gelen bir maile-aslında resmi de olmasına ragmen- saf saf bakıp gulebiliyorum 2 saattir.
bence bu birşeyleri anlamsız bulma hikayesi IQ ile yakından ilintili, zeki insan depresif olur kardeşim ama illa ki senin de IQnu aşan mutluluk sebepleri cıkacaktır:)

mutluluk artık lüks. huzurla yetinmek gerek.

ekleme: 24 lerin haline bak yaw. nasıl bir nesle çattık böyle arkadaş?

entrylerinden pek haz etmesem de radioheadbanger'ın bu konuyla ilgili uzun bir entrysi vardı. hatırlayan mutlaka yazacaktır o durumu, adam haklıydı orda sanki.

bir 24 de beni ekleyin. ruhum 70 yaşına gelmiş gibi hissediyorum. bir de bu ara depresyona mı ne girdim kolumu kaldırasım yok, tüm sorumluluklar birikti göte kaçacak bu hafta içinde. neyse çözümünü bulursanız bana da haber edin.

oeh bi 24 de burada var ve aynen dünya yıkılsa umrumda değil gibi.

(!)

bi 24 de burada var anasını satayım.
artık iyice mutluluğun cahillikle paralel olduğuna kanaat getirmeye başladım.

k0b.tumblr.com
böyle de bi şey buldum, bakıyorum arada. 24'ler beğenir heralde.


"huzur önemli"ye aynen katılıyorum, huzurlu muyum bilmiyorum... (mantıken huzurlu olmam lazım, galiba!? ) (huzur buysa sokayım huzura)

bu "gecikmiş ergenlik daralması" fikri de akıl kurcalıyor; ama yok, öyle değil hacı. ergelik dönemini de gayet berbat bir şekilde geçirdim (onu çok sevdiğim halde hala babama sarılamam) ve ergenlikteyken edindiğim büyük-küçük her başarıda sevindiğimi, heyecandan delirip odamda gizli gizli havalara zıpladığım anları bilirim.

kısaca; ergenlikte aklımda yer ederdi bu olumlu durumlar, şimdi ise daha iyi durumda olmama rağmen sanki başıma gelen olumlu şeyler yılllar önce olmuş-çoktan geçmiş gibi oluyor. ekranın arkasından izler gibi.

yanılmıyorsam ergenlik dönemindeki daralmalar çok büyük oranda egoyla ilgili, şimdi ise diğer insanların hayvanlığıyla.( yok hacı yanlış anlamayın ben de hayvanın tekiyim, beni de şeytan dürtüp duruyor; ama millete insan gibi -yalan da olsa- ve sayılı davranıyorum -maalesef-. e böyle olunca "aa etraf horozbu çocuğu dolu lan" diye rahatça görebiliyor insan) (inşallah bana öyle geliyordur, yanılıyorumdur)

iş-eş-arkadaş üçgeninden hiç biri beni de heyecanlandırmıyor. vay arkadaş, 18imde bir an önce evden çıkmak istiyordum, şimdi beni en mutlu edecek şey annemin babamın yanına gidip tekrar evin çocuğu olmakmış gibi geliyor. hayat bizi erken yoruyor, "şu da bitsin, sonrası rahat" diye diye kandırdık kendimizi, ama bitmiyor, ve bitmeyen bir şeye göre de çok hızlı akıp gidiyor. anne-baba diye ağlarken -burası çok korkunç bak- anne-baba olacak yaşın geliyor.

ne biliyim, git spor yap dicem ama alışkanlığın yoksa üç gün sonra bırakır, iyice depresyona girersin. kendimden biliyorum. ben böyle çok bunaldıkça müziği açıp hoplaya zıplaya dans ediyorum, belki sende de işe yarar. uzun vadede de başka şehirler, ülkeler görmek kadar ölü toprağını atan bişey yoktur. ilk tatilde kaç bi yerlere.

bi de tabi bütün bunların ötesinde bir çözüm var ki: (bkz: montla sıç)

bir 24'de burada

sıkıldım artık ben de... 18 yaşımdan beridir çalışıyorum yaz boşluk 2 hafta 3 hafta demeden dur durak çalıştım. üniversitemi bitirdim ve düzenli bir çalışma hayatına başladım.. sıkıldım işte.. belki başka problemlerim var, herkesi farklı farklı problemleri olduğu gibi...
arkadaşın birisi demiş nasıl 24sünüz siz ben sizin zamanınızda diye... evet ben de öyleyim aşık oluyorum geziyorum eğleniyorum arkadaşlarımla vakit geçiriyorum ama bunların hiçbiri bu söylediğim konuya ilaç değil...

yaş 24,
dişi cins,
hem proleter hem öğrenci
sabah kalktığımda dişlerimi fırçalarım
"bir tost"

arkadaşım psikoloğa gitsenize, neyi dert ettiğinizi kendi başınıza bulup çözemiyorsunuz işte? normal falan değil bu.

@leylak sarabi, çok özür dilerim; ama... (aslında meclisten dışarı yazmaya çalışacağım, üstüne alınma)

normal olmayan direkt "arkadaşım psikoloğa gitsenize, neyi dert ettiğinizi kendi başınıza bulup çözemiyorsunuz işte? normal falan değil bu." diyebilmek maalesef. hak vermeyebilirsin tabii olarak, hak vermek istersen üzerine biraz düşünmek gerekir kanaatimce.

...ve neyin dert edildiği de açık değil mi sence, bunun da bir çözümü yok. bu bir sorunsa (ki bence net olarak öyle) sorunu çözebilecek olan sensin. çözer misin? (tahmin edersin ki çözebilmek için sorunun ne olduğunu bilmek gerekir)

not: akla gelebileceği üzere ne derdi ne tasası olan, ne de bir düşünce üretebilme yetisine sahip olan, ego tatmini olarak "bunalımdayım" vs. modunda yazan yok mudur buraya...e vardır tabii büyük ihtimalle. (belki de yoktur, bilemeyiz)

bende de var. hatta sıkıntıdan evlenmeyi bile düşünmüştüm birkaç ay önce heyecan olsun diye. artık hiç düşünmüyorum üstünde kabullendim durumu şikayetçi de değilim . öhöm öhöm bi de zekayla ilgili olduğuna ben de inanıyorum bi de algıların daha açık olmasıyla falan.

"ben de, ben de" diyenlerin hepsinin uzun süredir kız/erkek arkadaşının olmadığını düşüünüyorum. edinin, o boşluğunuzu doldurur!

@terp,

ben evliyim :) buradaki "24"lerden biriyle tanıştım onun da bir sıkıntısı yoktu bu konuyla ilgili. yanılmıyorsam diğerleri de böyledir.

hacı buradaki kafası çalışan bu adamların kız arkadaş sorunu yaşaması garip olurdu zaten be, yapma.

@merdümgiriz..

mühendislik fakültelerine hiç uğramadınız galiba :)

ohoo ne çok dertli varmış.

birkaç şey açıklayayım. yaşlılıktan kastım "ben bu işleri aştım" gibi bilgelik taslamak değil. merak etmek keşfetmeye çalışmak gibi yaşlılarda olmayan gençliğe özgü bi heyecanın eksikliginden bahsediyorum, heyecandan gebermekten değil. detaylı bilgi sahibi olduğum şeyler var evet ama pek çok konuda da kendimi yetersiz buluyorum açıkçası. bunun dışında biraz dağınık ve erteleyen bir insanım ama arkadaşlarımla her hafta buluşup ya bişeyler içiyorum ya sergi geziyorum falan güzel bunlar ama eve geldiğimde mutsuzum. kız arkadaşım olsun isteseydim bulurdum ama hoşlandığım insanla bile karşılaşmıyorum (çekici bulmak ayrı konu). kısa süreli ilişkiler de de duygu olmadığı için sıkılıyorum karşımdaki ınsandan, sıkıyorum da doğal olarak.

dine inanmıyorum agnostiğim ve bu da inanan bir insanda var olan optimizmin bende olmamasına sebep oluyo doğal olarak. "kendim süperim insanlar bok" diye bi düşüncem de yok bence hepimiz bokuz. insan olmakla barışık değilim sanırım.

hani lisedeyken üniversiteye dair, üniversitede hayata atılmaya dair heyecanlar olur ya, o yok bi de bende. geleceğimi çok da merak etmiyorum. çalışmak evlenmek çocuk fln heyecanlandırmıyo beni veya ne biliyim evim arabam olsun. bi sik olmuyo bunlar gelince bence. çocukken var olan hayatın büyüsü kayboldu sanki. koca bir dünya var ve ben gidip onu deneyimlemeliyim derdim çocukken. şimdi o dünya nispeten küçük olsa da hayli büyük hala ama ben merak duymuyorum sanki. öff ne biliyim böyle işte...

@merdümgiriz: amacım küçümsemek, erkek/kız bulamıyorsunuz demek değildi. insanın ilişkisi olunca daha farklı bakıyor hayata, her şeyi geçse sevdiceğinden güç alıyor, falan filan...

bu arada "kafası çalışan bu adamların kız arkadaş sorunu yaşaması garip olurdu" demişsiniz, tam tersi olduğuna inanıyorum.

:)
yapma hoca be...kafası çalışan adamın açılamama, beğenilmeme vs. sorunu olmaz biliyorsun. "beğenilir miyim", "reddedilir miyim" gibi sorunu zaten olmaz. ( "kafası çalışan kişi istediği kızı elde eder" gibi bir saçmalığa gitmesin de konu :)

...ama "beğenir miyim derdi olur" dersen o ayrı; ki bu dert sayılmaz. abazalık dert olur böyle bir durumda, normal bir insanın da abazalık gibi bir derdi olmaz zaten.

(ulan nefret ettirdim kendimden...çokbilmiş gibi konuşa konuşa)

@sttc,
:) mühendislik fakültelerinde kafası çalışan adam mı var acaba, yıllardır ben mi denk gelmiyorum bunlara?

kafası çalışan adam derken zeki adam demek istiyorsun sandım. beğenilir miyim derdi olmayan adam kendine güveni olan komplekssiz adamdır. bunlar histir, zeki diye bir insan direkt kendine güvenen ve komplekssiz bir insandır diyemeyiz. hatta yineliyorum, zeki adam her şeyin farkındadır, bol hesap yapari ince düşünür, tartar; sonuçta karşı cinsle büyük ölçüde hüsran yaşar. tarihte göz önünde bulunan birçok dehanın ortak sorunudur...

@terp,
evet; kafası çalışan adam derken zeki adam demek istedim.

dediklerine katılıyorum tabii ki; ama "sonuçta karşı cinsle büyük ölçüde hüsran yaşar" kısmı garip değil mi? senin tarifin daha çok "sayısalcı" diye tabir ettiğimiz; kafası sözele, sanata, his konusuna, hayata... pek basmayan kişilere uyuyor. millet (işin içinde rakamlar-formüller vs. olduğundan) bu (sadece)sayısalcıları zeka sahibi sanmakta sen de farkındasın, (sadece)sözelciler gibi düz adam oldukları açıktır halbuki.

"kafası çalışan" sözümü başkalarına ya da kendimize yormadan direkt olduğu gibi basitçe "kafası çalışan" olarak algılamak daha kolay olabilir kanaatimce.

yurtdışında birkaç ay için geçinmen gerekiyor ve ailen para gönderecek.

çözüm yurtdışında kredi kartıyla ya da visa nakit kart ile para çekmen.

burada önemli olan, kredi kartının nakit çekim limitinin yüklü olması ve en az 2 ya da daha fazla kartla çıkman çünkü bankalardan birinin yurtdışında para çektiğin için kredi kartını ya da para kartını dondurması olası. ne olur ne olmaz birden fazla kartının olması avantajına olur. kartın limitleri bitince ya da para kartına bağlı hesapta para bitince ailene söylersin kartına para yatırırlar böylece herhangi bir VISA ya da MASTERCARD logosu olan atm den para çekebilirsin.

yurtdışında kredi kartıyla nakit para çekersen baya girer sana.

halkbankta ailenle beraber ortak hesap açtır. ortak olması önemli böylece onlar senin adına yatırılan parayı çekerler, ve gönderirler. en hesaplısı (acil paraya ihtiyacın yoksa) ptt ile göndermek (almanyada mesela postbank var) 1000 eur göndermek için 30 ytl mi ne alıyorlar.
hangi bankada hesap açtıracağın gittiğin ülkeye bağlı tabi, ama almanya'ya gidiyorsan deutschebank'ı öneririm, öğrencilere ücretsiz.

yemekhane'nin özel bir kısmı kafeterya ama sistem aynı sdkfjl orada da yemek yeniyor.

araba konusunda emin değilim:\

odtü'yü araypı bu bilgileri birinci elden öğrenebilirsiniz mukakkak birileri mevcuttur.
arabayla gitme konusunu bilmiyorum ama çok sıkı önlemler alınıyormuş sanırım saat vb şeyleri de sokmuyorlar.hatta kalemleri bile polisler dağıtmış geçen kpds sınavında diye biliyorum.

www.odtu.edu.tr

@karadelik
Hm evet 2 hafta önceki KPDSden biliyorum ösym'nin aldığı önlemleri. Sağol hatırlatma için. Ben her türlü arabayla giderim sanırım, 2 otobüs ve 1 saat 15 dklık mesafeyi kısaltmak adına. Kampüse almazlarsa bi yere sıkıştırrım arabayı artık.

Tekrar söylüyorum yemekhanede sınav mı olur lan? Beyin halihazırda bedava iken neden ösym'ye hiç pay düşmemiş? Ayrıca alınan güvenlik önlemlerine protesto maksatlı kafam girsin sınav salonuna.

evet büyük ihtimalle yemekhanede gireceksiniz sınava ben de AÜ eczanın yemekhanesinde giricem mesela:)

arabayı sınava geldiğinizi söylerseniz çok büyük ihtimal sokarlar. garantiye alayım derseniz 100. yıl kapısından girmeye çalışın, sokmazlarsa orada (dışarda) otopark var, o da doluysa yine oralarda ara sokaklara filan parkedersiniz. ama a4'ten yürüyerek baya uzun sürecek yolunuz o yüzden erken gitmenizi tavsiye ederim, erken gidip de arabayla alınırsanız da dert etmeyin, gidin çatıya güzel bi kahvaltı edin:)

yemekhanede sınav hep yapılıyor, her masada bir kişi oturuyor, gayet rahat, hatta son derece geniş olduğu için bence daha da rahat, öndeki sırayı salladı, burası dar sıkıştım gibi derdin olmuyor ama bazen soğuk olabiliyor çok geniş olduğu için, aklınızda olsun. arabayla gidebilirsiniz sınav günü sorun olmaz ama çok fazla insan arabayla geldiği için park yeri sorun oluyor, ve çıkışta deli gibi bir trafik oluyor, o yüzden arka yoldan gidip o tarafa park edin, ve ordan çıkın (kampüsü bildiğinizi varsaydım, arka yol dediğim hazırlık tarafına dönüp sonraki göbekten sola dönmek). yalnız sorun şu ki yeni kurallar yüzünden araba anahtarıyla sınava giremezsiniz, o yüzden biriyle birlikte gidin, o sizi beklesin mümkünse, sıkıntı yaşamayın. başka bilgi lazımsa yardımcı olurum.

ben de yemekhanede girmiştim, baya soğuk oluyor kalın bişeyler alın.

kafeterya biraz soğuk olur genelde, aman dikkat.

arabayı alırlar hocam merak etme.

çok karmaşık anlattıysam sadeleştirebilirim, haldır huldur giriştim yazmaya ..

hocam aman diyim almanya avusturya vs. bu ülkeler iyice cılkını çıkarttı işin sana su kadar soylıyeyım benım bıldıgım 45 50 kısı 6 ve uzerı aydır kıytırık bır vıze beklıyor avusturyadan. almanya daha kısa surede verıyor ama basvurunu kafalarına gore ret edebılıyorlar. dıger ulkelerd ebu yok egıtım hakkına saygıdan dolayı.

eger gıdebılıyorsan ıtalyay gıt devlet bursu sansın da var. ıtalya nedense bıze acayıp sempatık yaklasıyor. nette arastırısan gereklı bılgılerı alabılrısın. fransa belcıkaisvicre bile daha akıllıca oyle dıyeyım sana. nette arastırma yapar almanyada egıtım forumlarına bakarsan ne kadar salk sacma olayalrın dondugunu gorebılırsın.

bence kendi alanında yüksek lisans yapmalısın akademisyenlikte düşünüyorsun hem.neden bence bende sinema tv okuyorum ve öyle istiyorum :)
avrupa olunca toefl istenmiyor sanırım ama almanca gitmeden öğrenmelisin, seçeneğin yokmuş ama bence berlin yapılabilecek seçimlerde başta gelir eğer sinemada yüksek lisans yapacaksan. master işi her türlü zor olur ister burda ister yurtdışında yap farketmez sonuçta sinemada yüksek lisans fazlasıyla ayrıntılı ve önemli diye biliyorum.
ayrıca fotoğraf makinesi ne önerirsin hd video çekimi yapabileceğim :)

almanyada ıngılızce yuksek sansı var ayrıca almanca bılmesıne gerek yok testdaf ile sorunsuz baslar okuluna. eger bu belge yoksa orda kursa gıder gene alır. avusturyada oyle orasıda esd sınavı ıle bolume alıyor.

(bkz: testdaf)

vallahi başka bi ülke şansım çok yok gibi benim. bi de burs stresini kaldırabilir miyim ki? okul başvurularını kafalarına göre reddediyor olmaları beni çok geriyor. ama vize işini almanya'da çözebilirim gibi geliyor. vizeye kalsa keşke tek derdim, okul kabul etse de keşke. şu almanya'da eğitim forumlarına bakıcam ama.

çikolatalıgofretçiğim, sana mesaj yolluyorum duyuruda :)

evet ben de bi onu net öğrenebildim almanca bilmeme gerek olmadığını.. ben yine de becerebilirsem bu işi, sonrasında almanca öğrenmek istiyorum.

testdaf mecbur mudur? toefl olsa olmaz mı mesela? tesdafa mı hazırlanayım toeflı bırakıp

almanca okucaksan bolum dılın almancaysa mecburi ayrıca eyalet kanunları var berlınle krw eyaletı aynı kanunlara gore alım yapmaz almanyada okullar bagımsızdır kafasına gıre kabul verır. berlın frei uni harcsızdır ornegın ama kabul almak ıcın almancayı bılmenızı ya da ıngılızceyı kanıtlamanızı ıster almanca kursu vermez bun akarsılık duisburg uni sorgusuz kabul eder ama okul harcı vardır dıl kursu vardır. cok cesıtlı yanı.

bişey daha sorucam ;
iletişim meslek lisesi çıkışlıyım
radyo tv yayıncılığı var 2 yıllık
dikey geçişle gsf yi bitirdim

bunlar onlarda farklı bir program gibi algılanır mı peki? bi artısı bi bişeyi olur mu değerlendirmelerinde ?

Merhaba arpa,

ben su an Almanya'da yüksek lisans yapmaktayim. Türkiye'den gelirken vize almam gerekmedigi icin, buraya geldim ve

burada basvurularimi yaptim. Fakat daha önce Türkiye'de, Goethe'de almanca kurslarina devam etmis ve Oberstufe

sertifika sinavina girerek sertifika almistim.

Öncelikle okudugun bölüm acisindan Berlin'de devam etmen harika bir fikir bence. Arastirma asamasinda DAAD'nin

sitesini öneriyorum kesinlikle. Her sey bir yerde toplanmis: www.daad.de Sayfa üstünde

ingilizcesini secebilirsin. Söyle bir search sayfasinda bölüm bakabilirsin:

www.daad.de Site daha da gelismis tabii, iyice

kurcala.

Okullarin siteleri hakikaten sorularina cevap alacagin sekilde hazirlaniyor, bircok bilgiyi bulursun. Zaten

yukaridaki linkte ingilizce bölüm olarak arattiginda ingilizce olarak sayfaya bilgi de konulmus olsa gerek. Veya

direk Berlin'deki üniversitelerin sayfalarina bak. Hatirladigim kadariyla ingilizce versiyonlari mevcuttu.

Berlin'in en büyük artisi, bildigim kadariyla devlet üniversitelerinde dönem basina 500 euroluk bedelin alinmamasi.

Sadece 100 euro civari normal bir harc aliniyor (rakam degisebilir), bu da zaten sehir/eyalet ici ücretsiz

ulasimin, ögrencilik haklarin (indirimler vs.) icin ödenen bir miktar. Baska eyaletlerde bu bedelin üstüne bir de

500 euro aliyorlar iste, toplam 700 euro harc ödemis oluyorsun neredeyse. O yüzden Berlin cok mantikli, güvenilir

bir arkadasimdan duyduguma göre bir sanatci icin ideal bir sehir, cünkü ayni zamanda ucuz..

Almanya disindan basvurunun nasil yapilacagi gibi teknik bilgileri DAAD'nin sayfasindan, okullarin sayfasindan

bulursun diye tahmin ediyorum. Olmazsa, bulundugun sehirde Goethe Institut varsa eger, oraya git, bir sor.

TOEFL sertifikani muhakkak al, burada bir de onunla ugrasmazsin. Zaten ingilizce egitim veren bölüm, cok büyük

olasilikla TOEFL, IELTS vb. isteyecektir. Almanca konusuna gelince, buradaki yasaminda elbette cok büyük önem

tasiyor. Onu burada ögrenirsin bir sekilde, kurs arastirirsin, hele ki Berlin'de illa ki bir kurs bulursun diye

düsünüyorum. Türkiye'de ögrenmeye baslayacak olursan bayagi uzun sürebilir. Almanca bölüme gitmek istiyorsan en

azindan Test Daf isteyeceklerdir, klasik. Kisacasi hazirlanman gerekir.

Eger imkanin varsa (pasaportun acisindan falan), önceden gelip kendin de okullari gezip bilgi alabilirsin..

Bu arada, mezun oldugun okul Bologna kriterlerini uyguluyorsa, Bachelor (B.A.) olarak islem görürsün, Master'a

basvurabilirsin. Diger türlü cok bilemiyorum, kesinlikle arastirmak gerek. Bence bu da Goethe Institut'tan bilgi

almaya gittigin zaman (DAAD saatleri filan da oluyordu, birebir görüsme icin) ögrenilebilir.

Arastirmanda basarilar ve bol sans diliyorum!


Bir ögrenci :)

meraba:)
ben moleküler biyoloji masterı yapıyorum almanya'da, en azından genel master şartları hakkında bilgi vereyim.

almanya'da okullar paralı değildir ama dönemlik 600 eur harç yatırmanız gerekir. kalacak yeriniz varsa daha uygun olur ama, yiyecek içecek okul malzemeleri falan türkiye'den pahalı.

benim bölümüm ingilizce, başvuru şartı olarak toefl istiyorlardı ama bazı üniversiteler yüzyüze görüşüp ingilizce'nin yeterli olduğuna karar verirlerse istemeyebiliyorlar. almanca olan programlar da mevcut ama bence sıfırdan ders anlayacak seviyeye gelmek baya zor.

bizim bölüm alman ve yabancı öğrencileri beraber alıyordu mesela, her bölümün bir kontenjanı vardır diye düşünüyorum.

bence önce okul ve bölüm seçmeye bakın, her bölümün ayrı başvuru koşulları vardır ve bazı master programları sadece belirli lisans programlarından gelen öğrencileri kabul ediyor. eğer çok istediğiniz bir program olursa, hocalarla birebir iletişime geçin mutlaka, ne kadar istekli olduğunuzu belirtirseniz işiniz kolaylaşabilir. ben hatta başvurduğunuz okula gidip orada bi hocanın yanında vs part-time çalışmayı da öneririm, hem kabul alma şansınızı arttırır.

vize işi kabul olduktan sonra kolay, ama sabit bir gelir ya da bankada para göstermeniz gerekir genelde. öğrenci olarak geldiğinizde ayda 40 saate kadar part time çalışabilirsiniz, HiWi dedikleri öğrenci işi var, onu da sorun mutlaka.

kolay gelsin, ve kesinlikle vazgeçmeyin :)

almanyadan kim çıkmış ta sen çıkcan (fatih akın gibi olman için asimile bi türk olman lazım o da zman alır), bence doğru amerikaya git, belki film çekmezsin ama 2 sene film gibi hayatın olur :))

Eseksipasi merhaba.. tesekkurler tavsiyen icin. Ben film cekmek gibi bir hedefle istemiyorum bunu. Fatih Akini cok severim, basarili bulurum ama Almanya'dan çıkış yapmak gibi bir hayalim olmadı. Amerika ise bana cok uzak yaşamak için, eğitim için.. Gezmek, görmek süper olur tabii :)

ya bir saniye, adam sinema tv mezunu?

lodz sinema okuluna falan sorsan? gerçi lodz üniversitesi benim maillerime cevap vermiyordu ama sinema şeysi cevap verir belki. ya da gsü aracılığıyla ulaşabilirsin bir şekilde.

ben almanca kursuna başladım gençler. önümüzdeki sene de Berlin'de dil kursuna devam etmeği düşünüyorum. Aramız iyi şuan Almanca ile. Canım cicim ayı mı derler? Onu yaşıyoruz. ilerletince ne olacak bakalım. sıkılmadan çalışıyorum, zevkle kursa gidiyrorum..

Bu arada adam değilim ben, Kadınım :)
Bu bi fark yaratmaz ama "adam sinema tv mezunu?" deyince bi gülümsedim, bilin istedim..

b1.1 bitirdim gençler. yavaş ama kararlıyım sanırım :)

nw oldu son durum?

Berlin'deyim almanca kursuna devam ediyorum. Yavas ama kararliyim sanirim :)

Hocam size mesaj attım ama burdan da sorayım, sonuçlar ne oldu? şu an aynı süreçlerden geçen biri olarak çok merak ediyorum.

özelden mesaj attım, bakarsan çok sevinirim.

İçimden bir ses bir sürü duyuru erkeği şu an deli gibi o şarabı arıyor diyor :)

cabernet savignon demıslerdı. bol bol selam esliginde.

cabernet sauvignon olduğunu biliyorum. cabernet sauvignon bir şarap markası değil, üzüm adı. o yüzden şarabın izini sürmekte işime yaramıyor. cabarnet sauvignondan yapılmış bir şarap evet, ama hangi şarap, onu merak etmekteyim.

(bkz: yarra yering)

tamam, yarrak filan çok komik şeyler bunlar, güldük eğlendik hehey ama duyuruda, ciddi bi tahminde bulunabilecek bi şarapsever yok mu?

yedek ruh nikli yazara sorabilirsin. kendisi şarap uzmanıdır.

Bu arada benim bildiğim, "Cabernet Sauvignon" hem üzüm hem de şarap adı.

ben hiçbir şarap bilmiyorum ki markasını küçücük, yapıldığı üzüm kocaman yazılsın.

hem "cabernet" yazısının etiketteki konumuna bakacak olursak, "sauvignon" yazacak yer de kalmadığını görürüz. altında yazan minicik şeyin de üzüm isminin ikinci kelimesi olduğunu sanmıyorum.

özet geç: markası sadece "cabernet" olan bir şarap bu.

gagul görsellerden en yakın sonuç şuna benzettim, mühür falan:
www.vintnerscircle.com

@kibritsuyu, teşekkür ederim. sayfadaki görsel bahsettiğim şaraptaki etikete benziyor ama o görsel de pek bişey açıklamıyor malesef. sözkonusu sayfa bi şarap kursu satışı anladığım kadarıyla.
edit: o görseldeki etiket, yaptığınız şaraplara yapıştırılmak üzere sattıkları, cabernet sauvignon olduğunu belirtir bir etiketmiş. benimki öyle değildi. üzerinde mühür resmi değil, gerçek mühür vardı.

vedat milor'a sor, kesin biliyordur.

moldova sarabi olabilir o, bi arkadasin evinde benzer bi sise gormustum.

mantarin uzerinde de muhur var miydi?

@demented; mantarla ilgili bi ayrıntı hatırlamıyorum ama moldova şaraplarına bi bakıcam.

ya ben aradığın şişeyi birebir gördüm ama markasını hatırlamıyorum. mührü falan da biliyorum :/

@meriadoc; nerde gördüğünü ya da nerden alındığını hatırlıyorsan yardımı olabilir.

fotoğraftaki kişiye neden sormuyorsun ya da bir şekilde birine sordurmuyorsun?

fotoğraftaki kişinin zaten kendisi olabileceği aklınıza gelmiyor mu?

isminde "cabernet" geçen şarap markaları buldum ama yalnızca "cabernet" diye bir marka bulamadım. bunun şarabın markası olduğunu sanmıyorum, etiketin alt kısmında, fotoğrafta görülmeyen bölümde bir marka adı yazıyor olabilir... ama yok... bulamıyorum.

yok mu baska resim ya da gorgu tanigi? icime dert oldu valla.

cabernet diye marka olmaz, o zaten uzumun cesidi ve o ozumden yapilan sarabin adi.

illa ariyorsan bende 73 rekolte ve 76 siseleme, 80 rekolte ve 83 siseleme 2 adet kolleksiyon sarabi var, pazarliga acigim =)

almanya'da her hangi bi markette gördüm, moldova şarabı olduğunu sanmıyorum açıkçası. fransız/alman/italyan şarabı olabilir. ben de daha önce almıştım sanki, ben aldıysam merlot olma ihtimali daha yüksek. haftaya falan markete gider bakarım olmadı :)

aa fotoraftaki sensen selam ederim ben de. sarap ıcmeyen bi insan olarak derin uzuntulerımı ileririm.

www.oidb.metu.edu.tr

Not: Akıllı kimlik kartını e-cüzdan olarak kullanan öğrenciler ödemelerini bankaya gitmeden ÖİDB nda yapabilirler.

diyor, orada ödeme yapabilirsiniz sanırım.

benim lise diplomamın aslı gibidir kopyasını almam için önceden para yatırmam gerekmişti. öğrenci belgesinde de böyledir herhalde. parayı önceden yatırıp makbuzunu veriyorsun çünkü. bir de galiba öğrenci belgesi artık sadece çarşamba günleri alınabiliyor. başvuru formunu doldurup oradakilere verince direk veriyorlarmış öğrenci belgeni.

@paddle steamer
sadece carsamba gunu degil, herhangi bir gun ogrenci belgesine basvurabiliniyor; carsamba gunu basvurunca aninda aliyorsun. diger gunler basvurdugunda 2 is gunu icinde.

önce para yatırılıyor. bölümünüzle ilgilenen öğrenci işleri danışmanının telefonunu bulup arayın, işim acil deyin, 1 günde de hallolur o zaman.

iki posta da başvurulabilinir aslında. 5+5 filan yani.

yalanmış ya ücret olayı lskjf günde maksimum 5 var sadece.

"Lute song" olarak arayın.

the doors - the end 1967, daha mı eski olsun?

aslında eski ingilizce derken gayet eski olanını kastetmiştim. anglo-saxon'a ne kadar yakın olursa o kadar iyi olurdu.

yani bi örnek şarkı filan yazsan aslında daha net şeyler yazılabilir. böyle çok boşta duruyor soru.

defterisk.blogspot.com şu blogda sanat tarihi ile beraber troubadour örnekleri de var, tam olarak bu mu aradığınız bilmiyorum ama..
troubadour 14. yya kadar varken lute songs 16.yy civarındaymış, tabii troubadourun sadece ingilizce örnekleri yok.

denemedim ama girersin bir problem olmaz. zira kanunen bir kısıtlama yok, ha almanya polisi kıllık yapmak isterlerse her türlü uğraştırırlar ama sanmıyorum.

girersin.

ben de oyle gitmiştim. hicbi sorun cıkmadı

ben fransa vizesi ile fransaya giderken iki gün kalmak üzere önce almanyaya gitmiştim. girerken ne işin var diye soruyorlar, buraya uçak bileti ucuzdu, burdan otobusle parise geçeceğim falan diye sallarsın öyle bişey sorarlarsa ama takılmazsın geçersin rahat ol.

girersin hele bir de fransaya gideceğini kanıtlayan uçak bileti otel rezervasyonu gibi birşeyin varsa hiç sorun olmaz. yaptım oldu (fransa değil ispanya ama)

sorarlar fransadan almışsın niye buradan giriyorsun diye. seyahat planlarımda değişiklik oldu falan dersin, belki oraya gideceğine dair belge isteyebilirler.

internette periferik yayma ile ilgili şöyle bir bilgi var:
perifeirk yayma parmak ucundan alınacak kanın veya damrdan alınan kan örneğinin mikroskop camı üzerine yayılması ve ardından özel boyalarla boyandıktan sonra incelenmesi esasına dayanan bir tetkik. amacı kanda yer alan hücrelerin özelliklerini irdeleyebilmek. bu hücreler kanın alyuvarları (eritrositler) akyuvarları ( iltihap hücreleri, lökositler) ve trombositler( kab pulcuklşarı) ile diğer bazı hücre tiplerini kapsıyorç. kan sayımınızda bu hücrelerin özelliklerine dair bir anormallik durumu mevcutsa doktorunuz bu tetkiki istemiştir.
açlık veya tokluk gerekmiyor.

doktor değilim ama wbc= beyaz kan hücrelerinin ilk başta yükselip sonra düşmesi enfeksiyon yüzünden. lymphocyte yüzdesi lym/tüm kan hücreleri şeklinde alınıyor sanırım, wbc düştüğü için totalde lym yükselmiş gibi görünebilir. benim tahminim enfeksiyon azalmış olsa da tamamiyle geçmemiş o yüzden incelemek istemiştir.

tabi en önemlisi böyle şeylerde internetten bilgi edinmeye çalışıp kendi kendinizi paniğe sokmak değil doktorunuzdan bilgi almak :)

kanınızdaki lökositler lenfosit hakimiyetinde. enfeksiyonla savaşıldığı için asker sayısı fazla diyebiliriz.
periferik yayma da kanda bulunan hücrelere bakılmasıdır. kan elemanlarından birinin hiç bir sebep yokken yüksek olması o kan elemanının kendine has bir hastalığını düşündürebilir. periferik yaymayla bu ayırdedilebilir

teşekkürler cevap yazanlar için. Ama şöyle bir durum var mutlam lym 4.1., lym yüksek ise ikisinin birden yüksek olması gerekmezmi, bir de ilk enfeksiyon başladığında nötrofiller yüksekti bakteriyel bir enfeksiyon olduğu söylenmişti ve o zaman lym% 18 idi nötrofiller yüksek olduğu için. LYM%'nin yüksek olması meriadocunda dediği gibi yanıltmaca olabilir mi?

param çok kıyarım dersen; lacoste

mavi
mudo