Ikisini toplasan dinlemelik bir sey cikmaz bana gore.

ikisi arasında hande yener tabi ki.

Hande yener daha iyi şarkı söylüyodur heralde ama demet akalının sonradan görmeliğini çiğliğini falan daha çok seviyorum ben kendiyle barışık bi kadın
hande yener sinsi gibi

ikisini de hiç dinlemem ama hayatımda demet akalın kadar boş beleş, kezo bir ünlü görmedim. hande yener o kadar kof görünmüyor gözüme. şarkıları da bence demet akalın'a göre daha iyi.

hande yener.

demet akalın da serdar ortaç gibi arada dinlenecek şarkılar yapıyor.

"mantık evliliği, "olacak olacak", "ilahi adalet", "mucize" filan güzel bence.

Dur biraz daha ileri gidecegim:
Demet akalin, Hande yener, Serdar ortac, Sila(miydi adi?), Murat boz, Hadise, Gulsen ve adlarini bilmedigin 10 - 15 tane sarkici daha (geri kalan sarkicilari tanimiyorum), hepsini toplasan acip dinlemelik sarki cikmaz:))

bunların yaptığı şarkıları kağıt mendillere benzetiyorum
günlük dinle sonra çöpe at arkana bile bakma sonra

her şeyden önce bence demet akalın bir sanatçı değil, bir "ürün".

öncelikle şarkılarının ne kadarlık kısmının kendisine ait olduğuna bakalım: tr.wikipedia.org
bütün şarkılar için söz-müzik bilgileri ne yazık ki yazılmamış ama çoğunun yazarının başkası olduğu kanaatindeyim. mesela "zirve" albümünü ele alalım: kendisine ait hiçbir şey yok. demek ki iyi bir yazar da değil, iyi bir besteci de değil.

bugüne kadar bir enstrüman çaldığını görmedim.

kliplerini incelerseniz dans etmeyi bilmediğini fark etmemenize imkan yok. bence bu kadını özel kılan tek şey eskiden türkiye'nin en güzel kadınlarından biri olması (zannediyorum bu kısma herkes katılacaktır).

mesela şu: www.youtube.com

ve

şu klipleri karşılaştırın: www.youtube.com

ben kalbimdeki imza'yı dinlediğimde şok olmuştum ve bu hoşuma gitmese de dilime takıldığını kabul etmem lazım. son zamanlardaki çalışmalarında ise klip kalitesinin yerlerde sürünmesini bir yana bırakın, şarkıları bile söyleyemiyor kadın çünkü şarkılar onun sesine uygun yazılmamış. çok yetenekli bir yorumcu da olmayınca böyle bok gibi şeyler çıkıyor ortaya. kadının bir özelliği olmadığı için ekip değişince her şey değişiyor. şu an demet akalın'ın hala piyasada olmasının sebebi marka değeridir bana göre. bu onu hala yatırım yapılabilir kılıyor. marka değeri sayesinde popüleritesi o kadar düşmüyor.

demet akalın'ı çok detaylı inceleyince hande yener'e enerjim kalmadı ama şunu söylemek isterim: aynı kulvarın insanı değiller. hande yener'in ne kadar büyük bir sanatçı olduğunu şu videoyu izlerseniz anlarsınız: www.youtube.com (ya ya ya muhtemelen en sevmediğim şarkısı)

onun dışında armağan, romeo, aşkın ateşi gibi parçaları çok önemli bana göre. hande yener'e kaybettiren şeyin son dönemdeki imaj değişimi olduğunu düşünüyorum.

sırf şu performanstan ötürü hande yener; www.youtube.com

demet

demet akalın. neden herkes yerin dibine sokmuş anlamadım hiç ummadığım çiftler rekor kırıyor...

hande yener daha yetenekli ama romeo ve kibir'den sonra bozdu
demet akalın ise büyük bir istikrarla her yaz kulaklarımızın pasını siliyor. şarkılarını eğlenceli buluyorum ve itinayla eşlik ediyorum.

(bkz: kamil was here)

@alter, tarz yaratti diyorsun ama ote yandan Lady gaga'dan bozma bir sey kadin:)

bazıları gibi bir mal olarak yetiştirmediği için.

kimsenin anne babasini kendisini dunyaya getirdigi icin sevdigini sanmiyorum, dunyaya getirildikten sonraki asamada olusuyor sevgi.

bir de onerin nedir, insanlar cocuk yapma ahlaksizligindan vazgecip yok mu olsunlar?

@nawres, insan ırkının geleceği gibi anlamsız misyonları mı var üreyenlerin? böyleyse durum, benim çiğ düşüncelerim bile çok hafif kaçar durumun iğrençliğine. Mesela sen, insanlık yok olmasın diye mi üreyeceksin? bişey önermem gerekmiyor bence.

sevdiğimizi nerden çıkardın örneğin ben sevmiyorum :)

Yemin ederim hastasin. Dusuncelerin de hastalikli.

içgüdüsel ve doğal olan, belki doğa ile ahenk içerebilecek üreme davranışını, sosyal/politik/sınıfsal/ideolojik temellerle bir arada değerlendirip kavram kargaşası yaratmış olduğunuzu düşünüyorum. bu temelde düşünürseniz bu sonuçlara varmanız normal fakat öfkeniz sizi yanlış kapıya çıkarmış olabilir. dünyadaki insanca yaşama şartları, işlere mahkum olma, acımasızlık pislik falan bunlar insan evriminin son saatlerine denk gelen bir aşamada yaşananlar. öfkeniz yanlış yere akıyor gibi geldi bana.

Fazla felsefe kitabı okuma bence.memnun değilsen yaşamaktan çözüm basit.

Mis gibi seçme hakkın var işte, sana sormadan getirdiler dünyaya, beğenmediysen intihar edebiliyosun, beğenirsen yaşıyosun. Niye kızayım bana bu seçim hakkını verip benim için ellerinden geldiğince güzel bir yaşam kurdularsa.

Anlık hormonları yüzünden seni getirdikleri dünyadan mutsuzsan seni boğaz köprüsüne alalım. Çözüm çok basit yani.

bu nasıl genelleme; bilerek çocuk yapıyorlarsa bencillik, bilmeyerek yapıyorlarsa içgüdü?
he, evet, tesadüfen oluştuk, he, evet, "bir çocuk yapalım da neslimiz yürüsün" diye düşünüyor tüm ana-babalar.

yahu ben bizim kültürümüzde ne kadar büyürsen büyü anne babanın gözünde hala korunması gereken bir canlıymışsın gibi üzerine titrerler, ortada yeri doldurulamaz bir fedakarlık var, "uykularımız senin için böldüm"ler, "sen istediğini al, ben delik ayakkabıyla gezsem de olur"lar, "ben zaten yemesem de olur"lar varken neden sevgi beslemeyeyim ki?

biri beni koşulsuz sevdiği, normalde korkak olmasına rağmen sözkonusu ben olduğumda yüzbin kaplan gücüne bürünüp korkusuzca atıldığı, aşırı fedakar olduğu, sosyakültürel yapısı ve yaşam tarzından sırf beni mutlu görebilmek için ödün verdiği için, komik olduğu için seviyorum.
diğerini insan olarak doğru dürüst bir tip bulmadığım için pek de sevmiyorum.

anne baba olmanın kendi duygularını doyurmak için/ego tatmini için değil ilk insandan ve hatta ilk canlıdan beri doğanın; hayatın gerekliliği olarak süregeldiğini hatırlamak gerek sanırımç bencil veya hadsizce değil haliyle. ürememiz gerek.

ilk sorularına gelince; (acımazlığın vs ortasına getirmiş bu insanlara sorusu) yaşamayı çok seviyorum. dolayısıyla beni leylekler getirmiş olsaydı onlara da kızmazdım.
sevmemem kin ya da öfke duymamı gerektirmiyor zaten.

bi de ben dünyaya gelmiş/getirilmişim madem acaba ne b.kk yemeye geldim, amacım ne, hayat nasıl bir şey gibi şeyleri düşününce daha keyifli oluyor. yaşamayı biraz da bu yüzden seviyorum.

öyle.

sevdiğimi kim söyledi?
birine karşı nötrüm, biri ölse o günü bayram ilan eder her sene kutlarım.

Öncelikle, basma kalıp çekirdek aile kavramlarınızla kafa ütülemeyin. yok efendim, intihar var, yok boğaz köprüsüne alalım seni yapmaaaa yaaaaa? ben nasıl düşünemedim bunu.

Hayatımdan memnunum ya da değilim, mutluyum ya da mutsuzum, buna dair bir şey belirtmedim, hakeza bunların hiç birisi konuyla ilişkili şeylerde değil. burada olağanca basitliğiyle etik ve ahlaki bir probleme rasyonel bir mantıkla yaklaştım. Anlamıyorsanız, anlamadığınız içindir. Cevap vermek istiyorsanız mantıki bir tartışma gerçekleştrelim, gerzek gerzek bölö önsönlörü sövmöyöröm falan gibi mahalle ağızlarına gerek yok.

dostum, senin biraz sakinlesmen lazim. çok basmakalıp söylediklerin. tamamen objektif düsündügün bir cümlede "duyguları doyurmak" "ahlaksız davranış" gibi subjektif ve muglak degerlendirmeler, "en" gibi bir vurgulayici bulunamaz.

sormaya calistigin seye gelirsek, insan neyi düsünerek ve bilincli yapiyor da çocugu öyle yapiyor olsun. 70-80 sene şuradayiz, yaşam denen şeyi çok abartiyorsun bence. kaldi ki, çocuk kokusu hakikaten dünyadaki en güzel kokulardan biridir. çocuk sahibi olmak da güzel. ama olmamak da ayip günah degil.

alıntı: "Hayatımdan memnunum ya da değilim, mutluyum ya da mutsuzum, buna dair bir şey belirtmedim, hakeza bunların hiç birisi konuyla ilişkili şeylerde değil. burada olağanca basitliğiyle etik ve ahlaki bir probleme rasyonel bir mantıkla yaklaştım. Anlamıyorsanız, anlamadığınız içindir."

Ben de olaya olağanca basitliğiyle rasyonel bir mantıkla yaklaştım. Biri ışınlanma makinesi icat etti mesela. Seni istemediğin bombok bir yere ışınladı. Niye getirdin beni buraya amına koyayım dersin ve mekandan ayrılırsın. Buradaki terk etme olayı intahar olunca niye götünüz başınız farklı oynamaya başlıyor anlamadım. Seçme hakkın var işte. Sana yapılan büyük bir kötülük yok burada. Beğendiysen kal beğenmediysen git. Mis gibi kafa rahat işte.

Koşulsuz sevgiyi verdikleri için.

Annen seni sen olduğun için sever, başarın, paran, kariyerin ya da güzelliğin için değil.

Ve dünyada senin uğruna kendini yok edebilecek tek canlı, hayvan ya da insan fark etmez, annendir.

Kimse annesini "anne sevilmelidir." kuralına uymak için ya da onun karnından çıktığı için sevmiyor, o sevgi doğum sonrası oluşuyor. Birinin senin için neler yapabileceğini görerek büyüyorsun.

Anne ulan bu, saçının teline kurban olurum sevmemek ne demek?

Ama bu şekilde büyümeseydim, kötü bir annem olsaydı, o şefkati, sevgiyi değil kötü duyguları yaşatsaydı sevmezdim.

jaygatsby'nin dediği üzere, bunlar çok basmakalıp, beylik denilebilecek düşünceler, bir noktada temelsizliklerinden dolayı sığ diye bile niteleyebiliriz.

hormonların buyurduklarını bu denli negatif algılamanızın sebepleri olmalı. hormola hareket etmek insan biyolojisi için kötü müdür? tesadüfi olarak meydana gelmiş olmak, tüm evrenin oluşumundan dünya denilen gezegende tüm canlı varlıkların oluşumu göz önünde bulundurulduğunda kötü bir şey midir?

insanların toplumsal baskılarla ya da kaygılarla, kendi geleceklerini kurtarmak adına doğacak çocuğun hayatını ipotek altına almak pahasına çocuk sahibi olmasının eleştirisini anlayabilirim, fakat bu farklı bir perspektiften yürütülmesi gereken, önemli ölçüde ideolojik bir eleştiridir.

bunun dışında kalan kısım, hormonlar, insanın üreme içgüdüsü vs. başka bir perspektiften tartışılır. hayat diye adlandırılan süreci zeka sayesinde biraz daha fazla anlamlandırabiliyor olmamızdan dolayı onu bazılarımız seviyoruz, bazılarımız sevmiyoruz. insan denen varlık çok çeşitli farklı özelliklere sahip olduğundan anne-baba sevilebiliyor ya da sevilemiyor, bu da gayet normal. kendi öznel yaşam deneyimleriniz üzerinden genel çıkarımlar yapıyor olabilirsiniz, bu durumda bu size özel bir deneyim olarak kalacaktır, diğer insanlarınki de bu sebeplerden değişkenlik gösterebilecektir.

yani bazı insanlar anne-babalarını sevebilirler, bu, hayatla sizinkinden farklı bir etkileşim kurmalarından kaynaklanabilir. fakat önceden de dediğim üzere, öfkenizin temeli oldukça karışmış gözüküyor.

@burberry, benzer şeyler genel sav olduğu için senin sadeleştirmen üzerinden gideceğim. annenin seni sevmeme, seni korumama, seni sahiplenmeme hakkı vicdanen yoktur. bu sana tanınmış bir imtiyaz değildir.

Mesela eve bir kedi alıyorsunuz, bir hayvan ya da önemli değil. Şimdi siz o hayvana baktığınız için hayvandan minnet, ya da hayvana iyilik yaptığınız düşüncesine mi kapılıyorsunuz? Yapmak zorundasınız çünkü. bu durup dururken alınmış bir sorumluluktur ve yaptırımları vardır. Üstelik bu zorundalık halinde gereken tüm sorumluluklarınızı yerine getirseniz dahi hayvanı sahiplenmiş olmanıza mantıklı bir dayanak oluşturmaz. (teşbihi sündürmeyelim lütfen.)


@jay @jim

çocuk sahibi olmanın bencil dürtüleriniz dışında bir mantığı var mı diye sorduğum soruya, çocuk kokusu dünyanın en güzel kokusu deyip beni basmakalıp ve sığ ilan ettiğiniz için var olun.

Çocuk sahibi olmak mutlaka güzeldir, çocuklara bayılırım. Bir kardeşim olsaydı mesela, annesinden babasından çok severdim. Ki annesinden babasından çok sevdiğim bir sürü de insan var, mesele sevgi değil, mesele mantık. kutsal aile kavramlarıyla allaşkına teorize etmeyin durumu.

@letheavendangered, hastalıklı olan kısmı neresi? bir insana hasta ifadesini kullanabilmek için elinde güvenilir veriler olmalı. yoksa hakarete girer.

yok kardes, senin cidden bir anger management terapisine ihtiyacin var. öylesine saplanip kalmissin ki kendi hezeyanlarına, okudugunu anlaman bile zorlasiyor. böylesi bir insanla tartismaya girerek kendimi kücültmek istemem, sen tek başına diger arkadaslarla devam et

@jay

zaten cevap vermeye çalıştığında da verdiğin şey cevap değildi. elli paragraf şey yazdık, cevap üretmek yerine, kişiliğim ruhsal durumum falan sorgulandı. Cevap vermek istemiyorsan cevap vermediğinde, cevap vermemiş olursun zaten. bunu belirterek lafımı söyler giderim tribi seni asıl küçülten.Sanki zorla cevap yazdırıyoruz hayret bişi.

sanki tekstil fabrikasında gömlek üretiyorlar. öyle bir anlatmışsın ki. nefretin olduğu kainatı nerden çıkardın. dünyaya bakarak mı? dünya toz akarından küçük evrendeki yerine baktığımızda. 6.5 milyar, cinsel birleşim sırasında bunları mı düşünüyor sence. olmuş, bitmiş. büyütmüşler seni işte. bunları düşünüp yorum yapabileceğin kadar beynini büyütmüşler. gerekli eğitimi sağlamışlar. senin okuduğun filozoflar, yazarlar da anne babalarının çocuğa soramadan gerçekleştirdikleri eylemin ürünü. biraz atarlandım gibi oldu ama çok kafanı yorma :)

pür bencillik oldugu konusunda bende katılıyorum sana. özellikle fakirlerin bir sürü çocuk yapması, mendil satmak zorunda olan cocukların ebeveynleri mesela, alayından nefret ediyorum amk.

süper rahat milyoner biri değilsen cocuk dogurmak bencillikten baska bir şey değil. onun dısında bir cevrede hayatın paso mücadele, sınavlar, sabah 8 aksam 17 mesailer içinde geöiyor zaten. 60 yasında emekli olup sonra da saglık sorunlarıyla bogus. üniversite hayatı belki küçük bir tatil arada ama onuda sinir stres veya ortamsızlıktan boş geçirdiysen komple sıcık bir hayatın oluyor.

düşünüyorum mesela 1 yıla üniversite bitecek ve hayatım iş ortamlarında çürüyerek geçecek. yılda belki 15 gün tatil o kadar. 23 yıl geri gidip bacak arasına beton dökmek istiyorum.

letheavendangered +1

anneboleyn +1

Bazı insanlar "Çocukları sağlıklı büyüsün" diye sevmedikleri bir insanın kahrını ölene kadar çekmeye razı oluyorlar. Bir kısmı bunu bahane olarak kullansa da kan kusana kadar yaşayan da var bunu.

Geçen gün anneme "Anne, çocuklar çok aptal değil mi? Ben de çok aptaldım, kimbilir hala ne kadar aptalım. Nasıl dayandınız? Benim kafam şişti" dedim, "Anne olursan anlarsın" dedi.

Ya neden zorunluluk olsun?

Evet bebeğe biberonla mama vermek zorunluluktur. Çocuğu yaptıktan sonra çöpe atamazsın çünkü bu zorunluluktur.

Ama sevgi zorunluluk değil. Kedi alıyorsam kendi tercihimle alıyorumdur. " off yine acıktı aq kedisi" diyeceksem zaten o kediyi almam.

Anne-baba çocuğu "hadi bir şey üretelim" diye yapmıyor ki. İstemeseler zaten doğum kontrol yöntemleri var. Karar verip "çocuğa hazırız" diyerek yapıyorlar, oradaki hazırlık da koşulların uygun olması, iş, şehir vs..

Annen seni doğurduğu için hormonal bir denge ile sana düşkün hale geliyor olabilir. Ama seni sevmesi sana bakmak zorunda olması ile aynı şey değil. Ağzına yemeği tıkayıp "seni besledim şimdi siktir git odana" diyen bir anne figürü "normal" geliyor mu kimseye? Sanmıyorum.

Etrafında bir bebek ya da çocuk varsa alıp bir saat bakmaya çalış bakalım bakabilecek misin ? Sana bile dayanıp baktıkları için ailene şükretmelisin

Of ne boş yapmışsın ya :)

Kullandığınız ürünleri + beslenme alışkanlığınızı değiştirseniz?

Dermatolog kontrolunde hap kullaniniz

O ürünü kullanmayın bence kaliteli birşey değil, sebebi o olabilir.

yaşım geçmesine rağmen arada bende de ortaya çıkıyorlar. M/24

öncelikle beslenme doğrudan etkili oluyor. yağlı, baharatlı, vücudu zorlayacak besinler yemeyi kesmek gerekiyor ve günde en az 2,5 litre su içmek lazım.

şimdi sana bi reçete yazıyorum(doktor değilim), uzun süredir kullandığım ürünler bunlar.
1-nilera okyanus sabun, yüz temizleme sabunu. 10 küsür lira eczanelerde. cildin yağ dengesini düzenliyor gözle görülür şekilde azaltıyor.

2-azitro 500 mg veya 250 mg 3 kutu (antibiyotiktir). bir kutusu 10 tl civarı(reçetesiz). doktor yazınca ucuza alabiliyorsun. kullanımı 3 hafta boyunca 3 gün arka arkaya yemekten 2 saat sonra. pzt-salı-çarş, pzt-salı-çarş, pzt-salı-çarş gibi..(kullanmadan önce doktora danışın.)

3-clindoxyl krem, aktif sivilceler ve lekeler için krem. reçetesiz 26 tl yine reçeteli olunca uyguna geliyor. gece yatarken bir-iki nohut tanesi kadar gerekli bölgelere sürüyorsun, çok ince bir tabaka olması lazım.(başlarda yanma kızarıklık görülebilir.)(kullanmadan önce doktora danışın.)

4-nemlendirici olarak, su bazlı nemlendirici kullanmak gerek. ben neutrogena greyfutlu nemlendirici kullanıyorum.

Sürekli aynı yerde çıkıyorsa bu sivilceler, o noktalardaki hücre/kıl kökü yapısında ve işleyişinde bozulma olmuş olabilir. Ağızdan alınan ilaçlar yerine öncelikle topikal bazı kremler deneyebilirsin. Mesela alerjin yoksa içinde benzoil peroksit olan bir krem, düzenli kullanımda iyi gelebilir. Aynı şekilde retinoid ve antibiyotik içeren jel/kremler de faydalı olabilir.

Buradaki esas mesele, o noktadaki ölü deri ve hücrelerden kurtulmak olmalı ilk etapta. Özellikle retinoid içeren kremlerin böyle bir soyucu etkisi vardır. Aynı zamanda, hassasiyeti artırmayacak şekilde düzenli peeling yapmak da etkili olur bu aşamada. Bir de gözenek tıkayıcı, hassasiyet oluşturan, kimyasal içeriği bol kozmetiklerden de uzak durmalısın. Mesela clean&clear bunlardan birisi. Bunun yerine cildindeki doğal yağ tabakasını söküp atmayacak oranda yumuşak ve hatta salisilik asit içeren temizleyiciler (içinde özellikle SLS ve SLES barındırmayan) kullanıp, ardından hafif bir nemlendirici uygulayabilirsin. Her ne kadar aksi düşünülse de, sivilce durumunda cildi nemlendirmek çok önemli çünkü nemlendirme olmayınca cilt daha fazla sebum salgılayıp yağlanmayı artırıyor.

bütün cevapları okuyamadım ancak şunu söyleyeceğim;

Kil maskesi tam tersine yüzü daha çok yağlandırır, çünkü ilk başta yağı kuruttuğu için cilt kaybettiği yağı geri kazanmak için daha çok yağ salgılamaya başlar.

korkma bi şey olmaz. sözleşme yenilendiğine göre siz 01.01.2016 tarihine kadar kiracısınız. yenilenmemiş olsa bile toplamda 5-6 ayı buluyor ev sahibinin kiracıyı yasal yollarla çıkartabilmesi, hatta uzuyor bile. yasalar çoğunlukla kiracıdan yana, yani hiçbir halt yiyemez yeni ev sahibi.

ha olur da çıkmanız için çok diretirse, hemen dava açmasını söyleyin. göze alamayacaktır. anlaşma yoluna da gidebilirsiniz. size bir mühlet versin (mesela 3 ay) ve bu süre içinde hem sizden kira almasın hem de depozitoyu tamamen geri alın. karlı çıkarsınız.

şöyle düşün: evi alan kişi evi inceliyor, kapısına çakılan çiviye dahi bakıyor ve aldığı evi mevcut şartlar altında alıyor. aldıktan sonra "ama sen duvarlara badana yaptırmamışın" diye çemkiremez eski ev sahibine. dolayısıyla içeride kiracı varsa ona da katlanmak zorunda.

@karaage hukukçu musunuz?

Normal sartlarda borc iliskisi sadece taraflarina borc yukler. borcun ifasi da sadece taraflardan istenebilir. Evi alacak kisi kira sozlesmesinin tarafi olmadigi icin sizi cikartabilir. Tapu siciline serh etmediyseniz tabi, muhtemelen etmemissinizdir.

Ama normal sartlarda bu. Ozel bir duzenleme olabilir bu durum hakkinda. Bi kahvalti yapayim sonra bakip soylerim duzenleme var mi diye :)

Tbk 310: "sozlesmenin kurulmasindan sonra kiralanan herhangi bir sebeple el degistirirse, yeni malik kira sozlesmesinin tarafi olur"

Kanunkoyucu korumus sizi. Fark etmiyor yani istedigine satsin. Yeni malik "kardesim cik git benim evim" derse kira sozlesmesini ve Tbk 310'u yuzune yuzune vurun.

Yani ev sahibi evi satın aldıktan sonra 30 gün içinde siE ihtar çekip bosaltmanizi isteyecek. 30 gün onun ihtar süresi. Ihtar sizin elinize ulaştıktan sonra 6 ay içinde bosaltmaniz lazım. Bu arada yeni ev sahibi kendi ihtiyacı için ihtar çekebilir. Kiralamak icin evu satın almışlarsa çıkaramaz.

teşekkür ederim. @karaage , @signore

orjinal polo'yu baş köşeye koymak lazım. hem renkleri hem kumaşları o kadar zamana ve yıkamaya rağmen çok nadir bozuluyor.

Lacoste'un ayakkabıları dışında neredeyse herşeyini kullandım. Şahanedir. Yıka yıka solmaz.

Fred Perry'nin polo shirtleri de oyle. Cantalari inanilmaz dandik yalniz.

dayımın 30 yıllık vakko kazaklarını giyiyorum bir damla keçelenme pamuklanma vs yok.

vakko hala böyle midir bilmiyorum.

Sorunun cevabi degil ama bu konuyla ilgilenenler bilsin istedim.

Levis in siyah kotlarindan satin almistim bir kac yikamadan sonra rengi soldu, adamlarla iletisime gectim reklendirici ile yikayin dediler. Onuda yaptim rengi halaa soluktu.

Bundan sonra hayatta levise o kadar para bayilmam.

Bilgi olsun diye yazalım buraya. Kot pantolon yıkanmaz.

Mavi'nin kotları efsanedir. Yıllarca giyersiniz, yamulmaz bozulmaz. Kot yıkanmaz demişler ama yıkamayıp napıcaz bilmiyorum. Sürekli kuru temizlemeye verecek değiliz herhalde.Biz yıkıyoruz taş gibi duruyorlar.En ufak bir renk değişimi, bozulma yok.
Lacoste'un ayakkabıları çok çabuk bozulur. Değmez.

mavinin kotları en dandik kotlar. 3 ayda yamulur rengi kendinden geçer. hiç önermem

son 3 yıldır maviden başka kot almadım sophie modelini çok seviyorum o yüzden. ama dayanıklılığı açısından afush'a katılmıyorum malesef her sene en az bir tanesini çöpe atmışımdır. 30 dereceden yüksek yıkayamazsın hayatta. üzerine bir şey dökülsün o an ıslak mendille sil, kotun rengi mendile çıkar o derece. buna rağmen yinede alıyorum. o modelin rahatlığını başka markada bulamadım.

bence de ya ben mavi den baska hic bir kotu yirtamadim. mavi ler hep yirtildi, asindi
ama modelleri güzel diye aliyorum yine de

Nasıl giyiyosunuz de kıyafetlerinizi çöpe atacak kadar eskitiyosunuz? Özellikle kotları? Bi tane alıp her gün aynı şeyi mi giyiyosunuz nedir?

Fabrikanın aldığım bir t-shirtü 3. senesinde ve hala yeni gibi sayılır, bu yaz aldıklarım da gayet güzel, açıkçası fiyatları da diğer markalara daha uygun olabiliyor bazen.

o sevinmiştir sen önce öleceksin diye. kurtuluyor işte senden ..

bikaç yıla allahından bulursun merak etme

gidip özür dileyeceğine gelip burada mum dikmeyi tercih etmen ayrı bir başarı.

gotic naber badi? addgsfgfs

Sövenlere ve söveceklere gelsin: denedim, çok denedim. Olmuyor.

şurada hakkında tek bir şey bile bilmediğiniz bir kadın ve onun oğluyla olan ilişkisi hakkında neye dayanarak böyle yorum yapabiliyorsunuz ki...

cevap: hakettiyse iyi demişsin, ben de idare ederim...

iyiyim.
ne oldu, ne yaşadın bilemiyorum ama ben anne kelimesiyle, ölüm kelimesini aynı cümle içinde bile kullanamam.

Üzüldüm. Senin adına da onun adına da üzüldüm. Ne diyeyim...

burada sana insanlık, üstünlük taslıyanları sikleme. eğer haketmiş bir durumdayken söylediysen herhangi birine demenden farkı yok. şu analar kutsaldır lafını anlamam zaten,alayı kendi bencilliğinden yavrulayan sıradan insanlardan baska bir şey değil.

ben de konuşmuyorum benimkilerle.
yargılamicam o yüzden. noldu qnq

annemi hiç tanımadım ben. keşke yaşasaydı da başımın belası olsaydı. tek laf etmezdim.

tekrar düşün derim.

peki adetimin kutuya uygun gitmesi, ilacın işe yaradığı anlamına geliyor diyebilir miyim?

İlk 1 hafta içinde koruması başlıyor sizin 4 ay olmuş..................

en basitinden kilo yapar. belli bir yaştan sonra da kemikleri olumsuz etkilediği söyleniyordu.

yapmaz, günlük 2 bardaktan bişey olmaz

İlkokulda arkadaşım boyu uzasın diye süte abanmış sonra böbreklerine bişey olmuştu bu kez de suya abanmak zorunda kalmıştı
ama 1-2 bardak okeydir

Bagimlilik yapmaz. Laktoz intoleransin yoksa zararli degildir. Tabi zarari tanimlamak gerekir, oraya girmeyecegim.

rahat 20 yıldır yüksek miktarda süt tüketirim ve henüz bir zararını görmedim.

yani demek istiyorum ki kişiden kişiye değişir. böbrekleri zayıftır, laktoza alerjisi vardır, kazein dokunuyordur, zarar görür.
onun haricinde; süt ve su, dünyanın en faydalı içeceklerindendir. tüketiniz, tükettiniriz.

not: belli bir yaştan sonra olumsuz etkilediğine dair bir şeyler duymuştum bende ancak kesin bir bilgim yok.

Gereksiz şeker alımı, bünyenin verimsiz bir şekilde işlediği bir gıdayı sürekli tüketme çabası vs.

20den sonra gereksiz.

yoğurt ve dondurma tüketin

piyasadaki dondurma çok zararlı ya onu yemem kaldı ki sütte şeker varsa dondurmada gani gani

Dinliyorum

Buyur gözüm..

antepli değilim ama geçen bi fuara katıldım, 5 gün kaldım. boktan bi şehir. bütün antepliler de yıllarca kafamı sikmişlerdi "antep öyle güzel, böyle güzel" diye diye, gittim baktım bi sik yok.

hatırladım yine sinirim bozuldu..


not: antepliler kusura bakmasın..

nasıl bir sik beklediğine bağlı tabi sende haklısın...

ben antepliyim. hatta su an antepteyim. antep güneydogunun parisidir ama nüfusun yarısı it köpekten oluşur. mesela bugün tramvayda liseli kekolar uzun saçlarımın taşağını geçiyorlardı aralarında. ama ulaşacağım yere ulaştım, cafeye oturdum ve karsı cinsten anlamlı bakıslar aldım. böyle bir yer işte. ama güneydoğunun diğer şehirlerine göre daha medeni sayılır ancak batıyla kıyaslanamaz.

Sizi nedensizce ve karsiliksiz sevmiş demek ki :)
Mama değil de, sevgi istedi belki ya da kendince bir nedenden dolayi yakin görmüştür.
Bir koku almis da olabilir ama o zaman fark edersiniz muhtemelen.

Oyun istiyo herhal.

kadınsanız ve erkek köpekse, feromonlar derler genelde..

@nereye bu gidis oyun için yarım saat yürünür mü ya :)

@orijinalinden güzel aaa oluyo mu öyle ya? Erkek mi diye bakmadım ama mümkün mü öyle bişey?

Seni seçmiş o. Mecbur sahipleneceksin.

Ekleme: Valla bak, ciddiye al böyle şeyleri.

@buff kalabalıkta kaybettik birbirimizi yoksa bağlanmak üzereydim valla :')
umarım mahalleye dönmüştür de karşılaşırız tekrar

evet @little koku alma duyuları öyle fazla ki.. oluyor..

hakikaten sanki sizi seçmiş gibi olmuş, enteresan. (: üzerinizde başka bir köpek kokusu olduğu zaman yaşanıyor bu durum genelde, başka bir köpeği severken üstünüzde olan montu tekrar giydiğinizde misal.. benim ilk defa gittiğim bir mahallede, evimdeki köpeğin üstümdeki kokusu yüzünden yaklaşık 8-10 sokak köpeği ile beraber yürümüşlüğüm var.. millet bana deliymişim gibi bakıyordu /:

gordunuz mu tekrar? icim sizladi okurken :(

ahmet ümit'i görmüştüm tramvayda. hatta gelip yanıma oturmuştu.

bülent ersoy..

thy antalya uçağında görmüştüm

yıldırım türker.
gayrettepe metrosunun merdivenlerinden iniyodu, ellerinde pazar poşeti vardı.

tarık mengüç ve ajdar.

eminönü'de iskelede kadıköy vapurunu beklerken oğuz savaş'ı görmüştüm. görmemek imkansız zaten 2.13 adam. "anaa oğuz savaş lan" dedim kendi kendime ama o duymadı, uzaktaydı biraz. gidip imza mimza istesem mi diye düşündüm ama baktım etrafında ilgiyle bakan kimse yok, adam gayet sıradan bi' şekilde diğerleriyle birlikte vapur bekliyor, neyse dedim şimdi rahatsız etmeyeyim.

ben vapur beklerken biri imza istese sinirlenirim açıkçası.

popstar yiğit

dolmuş şöförü olmuş

Ben Afroditle aynı uçaktaydım :) Havaalanına inince bana yol sordu hatta :)

rüştü asyalı. hatta kaymakamlığın ordan geçiyor mu abi diye soru sormuşluğum bile var.

metrobüste necip uysal'ı görmüştüm.

Sebnem sonmez (besiktasta vapur beklerken)
Ajdar (kadikoyde otobus duraginda)

metrobüste 3-4 defa erdal bakkalı gördüm.

Taksim hacıosman metro hattında mert fırat'ı görmüştüm

Kadıköy Bağdat caddesinde dolmuşa binip bir tane Feneryolu uzatır mısınız dedim ve bir baktım parayı alıp uzatan amca Gazanfer Özcan.

Topçular feribotunda Mesut Yar'ı gördüm.. adamın saçları bembeyazdı tanıyamadım önce.. insanlar resmini çekmeye başlayınca dikkatli baktım öyle tanıdım..

sener sen, tunel'de gormustum

ivana sert. bide niran ünsal, mehmet ali erbil

selin demiratar.

taksim'de metrodan indiğimizde şişhane için nereye gitmesi gerektiğini sormuştu.

ajdar. fotoğraf da çektirdik minübüste

Bizim bolum baskani. Unlu ne arar la toplu tasimada.

çok garip ama ben ankara metrosu'nda barbaros şansal'ı gördüm. ankara'da ne işin var amk.

herkes ajdari gormus, biri şu adama araba alsın.

bennu yildirimlar minibuste gormustum. yer verecektim sonra vermedim vazgectim. iki uc durak sonra indi zaten

1980lerde Eminönü'ne giden bir belediye otubüsünde rahmetli Safiye Ayla arkamızdaki koltuğa oturmuştu.

alper canıgüz de m.menteş ile benzer tarz da yazar, oğullar ve rencide ruhlar iyidir mesela.

Klişe olacak ama ilk aklıma gelen varolmanın dayanılmaz hafifliği tam aradığın tarzda.

Ölüm pornosu

Eduardo Galeano - Aynalar

Mina Urgan, Bir Dinozorun Anıları ve Bir Dinozorun Gezileri

Chuck palahniuk kitapları

Ikea'da her bütçeye göre çeşit çeşit model bulabilirsin
biz ucuzundan bi tane almıştık hala taş gibi iş görüyor

öğretmenevinde kalmıştık biz fena değildi temizdi.
ulaşım için şehre yakın,
Neler görülür? Klasik bakırcılar çarşısı, lokantalarda yemek, zeugma mozaik müzesi, para müzesi, oyuncak müzesi, atatürk evi, ilk aklıma gelenler.

Cumartesi günü bunların hepsini yapabilir miyiz?
Pazar akşama doğru da dönüşe kadar vaktimiz var.

(bkz: halil usta)

eksiduyu.ru
var olanların bir kısmını burada yazmıştım.1 güne sığar mı? bilmiyorum.)

o zaman kesinlikle zeugma mozaik müzesine git ben en çok orayı beğenmiştim.
Ha ama sen bunlar ne be taş peh de diyebilirsin zevkinize kalmış resimlerine bakın öyle gidin.
Ha bide mutfak müzesi vardı,
Oyuncak para mutfak müzesi yakınlardı birbirlerine.
Özellikle para müzesindeki abiyle tanışın inanın ufkunuz ikiye katlanacak.

Gaziantep gezisinden 2 şey kaldı aklımda birisi zeugma müzesi birisi para müzesi yemekleri kötüydü İstanbulda daha iyi gaziantep yemekleri yedim.

Peşinen söyliyim "he kardeşim ben nerede yiyeceğimi bilemedim, he kardeşim meşhur olan yere gidilmez" (meşhur olan yere de gittim en güzel burası denen salaş,meşhur olmayan mekanlara da gittim)

koçak, burhan inal, imam çağdaş baklavacılarının birinden baklava yiyebilirsiniz, hatta hepsinde yiyebilirsiniz. yerel yemek yemeye çalışın, kebap ve lahmacundan ziyade. zeugma'yı mutlaka görün. bedesten var çarşıda, çarşı demek zaten, bakırcılar çarşısı.

zeugma müzesinden foto: prntscr.com
unutmadan tahmis kahveside vardı ama tadı bize uygun değildi.

edit:
oyuncak müzesi prntscr.com
prntscr.com

hayvanat bahçesi var alanı geniş ama haliyle biraz uzak ve darıcadaki daha kapsamlı

turizm uygulama çok ucuz ama şehir merkezinde değil.

zaten ucuz kalıcak bi yer aramıyorum pahalı da olabilir ama sadece güzel ve şehir merkezinde olsun

Bey Mahallesinde bi sürü butik otel var
eski tarihi antep evlerinde konaklıyosun, güzel bir deneyim olabilir.

İstanbulda daha güzel antep yemekleri yedim diyen arkadaş yediğinin antep yemeği olduğuna emin mi? Eminse nerde yemiş söylesin biz de yiyelim özledik

@little
yenibosna özgaziantep sofrası git ye.

ben hampton otel'de kaldım, gayet de memnun kaldım ama butik oteller daha keyifli olabilir fiyat da sorun değilse

biz geldik antepteyiz de bişi sorucaktım. bayazhanı bilen var mı? meyhane ve restorant olmak üzere 2 kısmı varmış. hangisi daha iyidir sizce?

Tuvaletler falan berbat, yemekler kötü. Bir kütüphanesi bir de yemekhanenin üst katının manzarası güzel. He bir de tarihi dokusu var ama o da şu sıralar restorasyondan dolayı yok.

Hukuk fakültesinin tuvaletleri gayet temiz
Yemekhanedeki yemekler de haftasonu dışında idare eder, haftasonu epey kötü ama.
kampüste şikayetçi olduğum tek şey ders sırasında tadilat gürültüsü olması ve doğru düzgün kahve içememek. Kahve makinalarındaki kahveleri yenilemiyolar, kaç kere kapiçino niyetine süt tozlu su içtiğimi bilirim
Tabi tek derdim bu olsun :')

Ben de neşelenmek için klasik rock dinliyorum.

Ben neşelenmek için Salim'den Alo dinliyorum.

Nil karaibrahimgil ve 90lar türkçe pop

5-6 lira falandı en son
sepeti onayla'ya basaranız kargo ücretiyle birlikte toplam tutar çıkar

Standart 3,90₺

günlük hayata uyumluymuş/sıradan gibi ama ışıltılı giyiniyor olmak. benim tanımım bu.

Kız ise: kocaman gözlük, kısa saç.
Erkek ise: ışid militanı gibi sakal

Underrated gruplar dinlemek, deneysel film izlemek, kemik çerçeve gözlük, agzi yaya yaya konuşmak, karsisindaki insana ekseriyetle "abide" diye hitap etmek.
Bir de isid militani sakali +1

max 1.70 boyundaki patates erkeklerin
kırmızılı bordolu skinny pantolonlar,
cihangirdeki sikko vintage butiklerden alınma küf kokulu desenli daracık gömlekler/ üzerinde antin kuntin desenler olan göğüs dekolteli(?) t-shirtler giyip
iğrenç sakalları ve rayban marka güneş gözlükleriyle şekil yaparak bir nebze yakışıklı olmaya çalışmalarıdır.

cidden tipi yerinde olan bir erkek bu tarz enteresanlıklara girişmez arkadaşlar. bi kot bi tişört giyer tamamdır
butiklerden ikinci el emmi yeleği kovalayacağınıza arada bir spor yapın da o çiçekli gömlekleri dolduracak kolunuz omzunuz falan olsun :)

Kazma kılıfı diye tabir ettiğimiz dar pantolon kafi.

Kılsız demesen gözüm kapalı Labrador derdim ama madem kılsız istiyorsun Beagle al.

barınaktakilere söyle sana uygun sakin yapılı bir köpek varsa önerirler zaten. yine de eğitim şart.

trumanshow+1
Kusura kalma. Tüyü olan her şey tüy döker. Bu kadar basit.

Hem bu kadar kriter koyup hem de bir hayvana iyilik yapıyormuş gibi göstermeyin, biz yemiyoruz onları.

Tüysüz, tüy dökmeyecek bir köpek yok efendim. Köpeği alıyorsanız sizin saçlarınızın dökülmesi gibi onun tüylerinin de az veya çok miktarda döküleceğini bilmeniz lazım.

Ama bence de almayın. Barınaktakileri besleyin sevindirin vs ama yazdığınız kriterler evde bakılması kolay olmayan bir hayvan olan köpeğe iyi bakabileceğiniz izlenimi uyandırmadı bende.

ben çok sert bir tavsiyede bulunmayacağım ama dükkanda besliyor olmanız köpekleri süs olsun diye alıp sonra bırakacak biri olmadığınız umudunu veriyor. yine de evde bakmakla apartmanda bakmak arasında fark olabilir.

kırma ya da cins köpekler tüy döker ama çok fazla olmayanları illallah dedirtmez. bu konuda barınaktan yardım alabilirsiniz. yalnız barınakta kalan köpekler sadece stresten bile daha fazla tüy dökebilir, davranışlarını adapte etmeleri daha uzun sürebilir.

english bulldog

Kısa tüylü bir cins seçerseniz tüyleri dökülse de çok rahatsız etmez

"siz hayvan beslemeyin bence" diyenleri de anlamıyorum, bu hayvan sevgisini tekelleştirme olayı da yeni başladı. Adam barınaktan köpek kurtarıcam diyo, elbette bilinçli bi şekilde kendi kriterlerine uygun bir hayvan arayacak. İnsanlar bilinçsizliklerinden sahiplendikleri köpeği geri veriyolar. Fiziksel ve ruhsal özellikleri size.uymayan br canlıyı sırf almak için alırsanız tabi zoru görünce geri verirsiniz. siz hala sz köpek bkmayın bnceeeeeee diye faşizan triplerdesiniz. He bi hayvan sever sensin kardeş he.

@trumanshow
bi ustteki arkadaşın dediği gibi hayvanları seven sadece sen varmışsın da diğer herkes hic bisey beceremezmis gibi konusmussun. Sukunetini koruyamayacagin nedenleri çok merak ettim.

@buff
Sen daha soruyu okumaktan acizsin. Bir tane (rakamla 1) kriter koymusum bilgi sahibi olmak için. "bu kadar kriter koyuyosun" derken ne demek istedin sende onu açıkla bari.

@mutlusismankedi
yaşin kaç bilmiyorum ama dukkaninda 1 köpek, 1 sokak kedisi, bahçesinde ise 3 köpek, 1 kedi, 2 tavuk besleyen birinden "hayvanlara iyi bakamazsiniz" izleniminin uyanmasi için daha liseli bir ergen olmaniz lazım, kemale ermis olsanız tanimadiginiz biri hakkında yorum yapmazsınız çünkü.

jostein gaarder'dan:
iskambil kağıtlarının esrarı
sophie'nin dünyası

christy brown- sol ayağım
steinbeck- fareler ve insanlar
steinbeck- inci

orwell- hayvan çiftliği

yazarını unuttum, pal sokağı çocukları

aziz nesin'in herhangi bir kitabı.


bu kitaplar görece ince kitaplar, bu yüzden okuma hevesini kazandıracak kitaplar olur.

samed behrengi kitapları olabilir.
küçük prens olabilir.
pal sokağı çocukları olabilir denmiş yazarı ferenç molnar.

calikusu- resat nuri gultekin
ask ve gurur- jane austen
jane eyre- charlotte bronte
tavuk suyuna corbalar (modaydi ben o yaslardayken),
ipek ongun kitaplari,
harry potter
Genc kizlar- nihal yeginobali(vincent ewing)

bunlar o yaslarda okudugumu hatirladigim kitaplar, bence kardesiniz de sever

kesinlikle ipek onugn kitapları değil.

reavelyn +1

ayrıca;
emre kongar - kızlarıma mektuplar
gülten dayıoğlu'nun gezi kitapları
K. A. Applegate - Dönüşüm serisini baya severek okumuşum
yavaş yavaş agatha christie'ye de başlayabilir bence

Aziz Nesin'e Şimdiki Çocuklar Harika ile başlasın.

Harry Potter serisi olabilir.
Twilight kitapları olabilir, o yaştaki kızların bir solukta okuduğu bir seri.

sakın 13-14 yaşındaki kardeşiniz burada önerilen kitapları almayın.

okumayıp kenara koyacaktır. özellikle 8. sınıfta ise şu an teog sınavları var, bir şey okuyacağını sanmıyorum.

şimdiki nesil bizden çok farklı. ben şu an 14 yaşında olan yeğenime geçen sene Çalıkuşu'nu aldım. güzelcene rafta duruyor şimdi. hediye kitap alayım diyorum lafını bile duymak istemiyor.

nisan'daki teog sınavına kadar ilişmeyin. sonra beraber kitapçıya gidin. beğendiği kitabı kendisi seçsin. siz buradaki kitapları alıp götürmeyin.

size tavsiye edebileceğim saftirik serisi var. bu yaştakiler kız-erkek çok seviyorlar. isterseniz onu deneyin.

Jane Austen'in tüm kitapları

@mea çocuğun kore dizisi izlemeye vakti varsa kitap okumaya da vakti olur heralde teog falan hikaye :)

kitap okuma aliskanligi yoksa klasikleri cat diye okumak istemeyebilir. dizi izlemeye vakti var diye kitap okumak durumunda degil. evet sacma sapan seyler okuyabilir, sacma sapan seylerle birlikte klasikleri de okuyabilir.

ne meraklisiniz arkadas yeni ergeni bile harcamaya. bence de birlikte gidin ya da sorun. begendigi bir seyler var mi diye. begendikleriyle baslar, zamanla zevki gelisir. onemli olan aliskanlik (:

sayın arkadaşlar teog bildiğiniz gibi değil. iyi bir puan almazsa imam Hatip'e düşme ihtimali bile var. onu yapan onu da yapar diye gaz vermeyin.

whatsapp'tan don kişot'la ilgili bir şey gönderdi. yky'den çocuklar için olan baskısını okuyormuş. çok sevindim :)

oooo süper :)

tebrikler, o kadar da ilgisiz degilmis demek ki (: sinavla birlikte okur, moral olur bir seyler almak

forum ankara bauhausta olabilir.

Mudo concept
Ikea
paşabahçe (hep oluyo mu bilmiyorum)
madame coco

Cok bi kitabını okumadim ama.
istanbul hatirasi.

patasana ve kukla diyorum ben. okumadığım bi kaç kitabı var. son çıkan kitaplar beyoğlu kusması yaratabilir yalnız. bi beyoğlu hayranlığıdır gidiyor. sıkıcı olabilir bi süre sonra.

Kavim.

beyoğlu rapsodisi ile tanımıştım ben ahmet ümit'i. sanırım bi 10 sene önce.bu kitabın yeri bende ayrıdır, zira okuduğum ilk polisiye romandır. patasana, kavim, istanbul hatırası, bab-ı esrar şeklinde sıralayabilirim sanırım.

'Sultani oldurmek' tek iyi kitabi o da fatih ten torpilli. Grange oku bosver ahmet umit i.

İlk okuduğum kitabı beyoğlu rapsodisiydi, bence en iyisi de odur
sonraları çok mesaj vermeye kasıyormuş gibi geldi özellikle de beyoğlu'nun en güzel abisi'nde falan

e madem öyle azcık sabredip aynı şehirde okul kazansınlar.

Niye ayrılıyorlar ben onu anlamadım.
Mesafeler engel değildir hicbir zaman tabi henüz biraz kucuksunuz engel teşkil edebilir o da doğru.
Neyse bu kadar derin düşünmeye gerek yok konusun gittiği yere kadar gitsin canım.

4 yıl uzaktan ilişki yürüttüm, şimdi 2 yıllık evliyim, mutluyum, yakında çocuk da olursa on numara 5 yıldız ;)

Niye ayrilmalari gerekiyor ki o kısmı anlamadim?
Ortak bi amacınız var şuan. Ayni yada yakın sehirlerde üniversite okumak. Bundan daha güzel bi iliski alevleyicisi durum olabilir mi birbirinizden daha baska biri sizi motive edebilir mi? Krizi firsata cevirinn. Ortak amaç için her seye değer.

17 yaşındalarsa çok düşünmesinler paldır küldür girsinler olaya.
bi de vazgeçicek kadar sevmek diye bir şeyin olduğuna da inanmıyorum. en azından o yaşlarda yok. çoğunlukla da tam tersi oluyor Tarkan abimize kulak verelim www.izlesene.com
ve tabi yukarıdaki "aynı şehirde üniversite kazanmaya çalışsınlar"a katılıyorum.

Şu an on yedi yaşıma bir öğüt versem o da "bırak bu depresif halleri" olurdu.

Zamanla öğreniyor insan tabii, alışıyor da bir miktar ama, daha ne aşklar gelip geçecek üzerinizden.

Bir şey olacaksa, olur. Kalplerde yara haline getirmektense tatlı bir hatıra yapmak daha iyi.

ay çok tatlı
bu kadar çok seviyosanız uzun mesafe ilişkiyi yürütürsünüz bence, o yaşlarda zor olmuyor.
zaten 1 sene sonra da sınav var yanılmıyosam
üniversiteyi aynı şehirde kazanmaya bakın

bu arada yüzyüze görüştünüz mü bilmiyorum ama ne yapın edin, buluşun :)

ders çalışma kısmını bilmem de. bu sıralar ne yapın biliyonuzmu siktir edin bak hzır bursa da olan çıkın dağa board yapın. 40 lira ekipman telesiyej falan totalde 150 lriaya krallar gibi yemekte yersiniz kayakta yaparsınız çok zevkli adrenalin. bu hafta gidiyorum ben. dönünce yine sever :)

ergenlerin kaderi bu herhalde. ulan uzak mesafe olur da bu kadar mı olur. günübirlik gitsen gidemezsin, gidip kalacak olsan daha 17'sin o işleri beceremiyosun. sizin işiniz de zor be abi.

bak sana bi şey diyim, bu tip konularda kimseyi dinleme. ergen diyen de olur, "aman ne olacak sizin aşkınızdan" diyen de. sen samimiyetle "seviyorum ulan" diyebiliyosan sonuna kadar git.

17 yaşındaymışsınız. en azından lise 3'tesinizdir diye tahmin ediyorum. dişinizi sıkın, 1.5 sene sonra aynı şehirdesiniz eğer üniversiteyi kazanırsanız. benim 6-7 senem uzak mesafe ilişkisiyle geçti. "geçer mi 1.5 sene" deme. o kadar seviyosanız her türlü geçer, rahat ol. ben de 17 yaşındayken geçirdim o süreyi yani 30'umdayken değil.

ha üniversiteye başladığında uzak mesafe işlerine bulaşma derim. 20 yaşına geldiğinde elinde 8 sene uzak mesafe ilişkisi ve buna karşılık sadece "el tutma" deneyimi olduğu zaman kendini aptal ve kandırılmış hissediyor insan. bu tip ilişkiler ergenlikte güzeldir, hoştur. insanın güvenini yerinde tutar. ama 18-19'dan sonra "sanal"ı bir köşeye bırakmak lazım.

bunu kıza sorsana delikanlı?

ergenlğin ya 2. ya da 3. çeyreğindesin anladığım kadarıyla. yapacağın şey basit; bu son bahsettiğin kıza yürüyeceksin. tipimmiş değilmiş çok bakma. böyle grup işlerinde tek kalırsa sap olursun ve bir kere o döngüye girdiğin zaman seni evlilik paklar o yüzden kaçırma fırsatını. sevgilisi olan her zaman daha görünür olur. şansını kaçırma.

anladığım kadarı ile sana yazan kız çirkin ama senin hoşlandığın kız güzel. eee hayat böyle.

soğuk davranınca kendini çekmiş senin de istediğin buymuş. neden hala niyetini kurcalıyorsun ki?

Kiz sana yazmış, senin de burnun havadaymis. Cunku güzellik çok önemliymis.

air +1
air'in dediği gibi gerçekten öyle. yanında birisi varsa bakmayacağı varsa bile kızın bakası geliyor. hiç şaşmaz bu durum nerdeyse. onun için sana yazan kıza bir şans ver.

arap ülkelerinde türk dizilerinin çok izlendiğini biliyorum, bu kadar.

leyla ile mecnun var mesela izlenen ingilizce altyazıyla
bide yıllar önce çocuklar duymasının uyarlaması gibi bişeyi olabilir o vardı azeri kanalda ya da alt yazıda olabilir bilmiyorum

6- romanyalı ve bulgar arkadaşlarım bizim dizilerin normal tv kanallarında yayınlandığını söylemişlerdi. altyazılı mı dublajlı mı bilemiyorum.

5- bu dizileri izleyen kızları türkiyeye getirsem kezban diyeceğiniz tipler. öyle insanlar yani. romanyalı yaklaşık 100 arkadaşım varsa içlerinde en ev kızı tipliler izliyor bu dizileri. bir de şehirde değil, kırsalda yaşıyorlar. almanyada tren istasyonunda yunan bir kızla tanıştım, türk olduğumu öğrenince yaptığı ilk şey telefondaki arkaplan fotoğrafını göstermek oldu - kıvanç tatlıtuğ. adamın bütün dizilerini izlemiş.

4- hangi dizi hangi tarihte biilmiyorum, ben hiçbirisini izlemedim muhteşem yüzyıl hariç ama kuzey güney sanırım duyduğum en günceli. şu an hangi diziler var, bilmiyorum.

edit: çalıştığım barda rus bir kızla tanıştım ve muhteşem yüzyılla ilgili oturup saatlerce sohbet ettik. baya kendini vererek izlemiş ve her şeyi benden daha detaylı biliyor. ama hangi dilde izlemiş, altyazılı mı dublajlı mı yine bilemiyorum.

1- muhteşem yüzyılda yurtdışına satılmıştı. timur savcının bölüm başına aldığı parayı bilemem ama sırf o işten 40 milyon dolardan fazla bir para kazandığını söyleyebilirim. dedikodular bu yöndeydi yani, reklam gelirleri artı yurtdışına satıştan kazandığı toplam para. diriliş hakkında ise çok bir fikrim yok ama piyasa hakkında bir fikir verir belki diye o örneği verdim.

bide şöyle bişey var: www.zaman.com.tr

2- ben hiç rastlamadım. 90 dakika belki ama 120 dakika hayır.
3-yurtdışına satılan dizileri yayınlayan kanalın politikası bunu belirliyor. 120 dakikalık bir dizi mesela 60+60 şeklinde 2 kasede basılıyor ve öyle yollanıyor.
4-birçok dizi muhteşem yüzyıl, öyle bir geçer zaman ki, çalıkuşu ve daha hatırlaymadığım onlarcası.
5-hiçbir fikrim yok.
6-tahminim tvden ripliyolar. emin değilim.

Aylardır ezel'in ingilizce dublajı yapılıyor çalıştığım stüdyolardan birinde. Unuttum şimdi nereye gönderildiğini ama sanırım asya ülkeleriydi.

aşk-ı memnu'nun eski bölümlerini izlediğimi gören suriyeli bi arkadaşım bu dizinin orada da çok izlendiğini söyleyip, izleyen kesimi biraz aşağılamıştı :)

orada diziler 60 dakika falanmış bi de
dizi de arapça dublajlıydı yutubda falan var

Fatmagül Şili'de rating rekoru kımış. youtube'da ben de baktım biraz ispanyolca altyazıyla.
Ama bence dizi işi bitti artık. Bundan sonra arkası gelmez.

Vatanda Casio orglar vardı. Bir bakın isterseniz.

Is gorur mu onlar?

ben 8 yaşımdayken annemlerden piyano isteyince bi casio org alıp "al bunu çal, seversen piyano da alırız" demişlerdi.
çok da sevmiştim, kursa severek gidiyodum, oturup saatlerce çalıyodum ama piyano almadılar sonra :')

çocuğun kendiliğinden bi ilgisi yoksa işe yarar mı bilmiyorum ama

İlgisi olup olmadigini gorecegiz iste. Olursada ilgisi, kursa gondeririz.

bi ihtimal de olsa kursa gönderecekseniz touch response özelliğini havi olsun bu şeytan icadı.

program durduğu yerden uyuduğunu anlayamaz zaten öyle bir teknoloji yok.
telefonu yatarken yastığının altına koyuyorsun, sen uyurken hareketlerinden sensörlerle uyku durumunu ölçüyor.

zaten yastığımın yanındaydı.

dün akşamki talimatları bilmiyorum da ben de öğrenciliğimde okula gitmediğimden sabaha kadar oyun,dizi ve film izleyen bir insan olarak. 24 saate yakın uyumadım. akşam 22.00 - 23.00 gibi yattım ve oldu. ya da alkol al bende çok uyku yapar erken yatarım. ama yani ertesi gün gene 05:00 e kadar uykun olsa bile ayakta kalmaya kasacaksan seni app bile kurtaramaz yani.

o değil de telefonu yastığın altına koyup uyumak tehlikeli değil mi ya?

programların kalitesi değişkenlik gösterebilir. kullanıcıları işe yaradığı ve yaramadığı konusunda geri bildirim yapıyor. ben 2 tane program denemiştim. ikisi de aşağı yukarı aynı performansı gösteriyor. telefonu yattığın yatağın veya kanepenin senin temas ettiğin yüzeye koyman şart. telefon, içindeki sensörler sayesinde, en ufak titreşimi, senin hareketin olarak çetelesine yazıyor. hangi saatlerde uyku daha hafif olduğunu nasıl biliyor dersen; hareketlerin sıklığı, derin uykuda olmadığını gösterir. derin uykuda hiç kıpırdamazsın. bazı programlar sesi de kaydediyor, haliyle uykunun bozulduğu sırada ne ses geldiğini veya senin çıkardığın sesi duyabiliyorsun.

gerzonun teki.
senin onu kendine yakın gördüğün kadar o seni kendine yakın görmüyor.haline tavrina bakip sonra gülüyo bile olabilir.
işte bu kadar katıyım böle durumlarda.

kendisi hayali değilse bok gibi bi arkadasmıs. 10+'da anca idare eder o tavırlar. yasından basından utansın.

ben de kendimi katı sanırdım bayağı katısınız yahu.
ne işe yarıyo peki kendisi ne sağlamış oluyo bu durumdan onu bi anlasam.

bazı insanlar için böyle davranmak onlara haz veriyor diye düşünüyorum. ben de çok sormuşumdur hakkaten bu insan bunu niye yapıyor diye. tek ulaştığım sonuç, bu yaptıkları şeylerden kendi kendilerine haz almaları.

büyük ihtimalle sınavı, iş görüşmesi, eski sevgiliyle buluşması vs vs beklediği kadar iyi geçmemiş. size uzun uzun bahsedip beyninizi yemesi, o konular hakkında beklentiyi yüksek tuttuğunun göstergesi. ama olayın sonunda bir nevi hüsrana uğramış ve sizi, hüsrana uğradığını açık kalplilikle itiraf edecek kadar yakın görmüyor ve yenilgisinden bahsederek egosunu incitmek istemiyor. bu yüzden gizemli adamı oynuyor.

hemen gömmeyin ama çok bayılmadığım biri gelip hayatımla ilgili bilmesini istemediğim bi şey sorunca "offf bi git amk ya" diyemeyeceğim için bazen ben de gizemliyi oynamış gibi yapıyorum :')

hacı gizem filan değil bu adam bildiğin adam seni senin onu sevdiğin kadar sevmiyor. eminim iyice yapıştı bu da diye söyleniyordur. kusura bakma sert oldu biraz ama tarafsız bölgeye sordun

yok yaa o kadar da değil kaç senedir arkadaşız bana değer verdiğini biliyorum bunlardan ibaret değil iletişimimiz. hatta ben çok vefasızımdır bişeylerle çok meşgulsem arkadaş, sevgili herşeyi unuturum o daha tutarlıdır arkadaşlık konusunda. ama işte böyle küçük saçma anlarda öyle bi -mış gibi oyunu oynaıp kendini önemli mi hissediyo napıyo onu anlamıyorum.

amaç ilgi çekmek işte.

merak ettiriyor. sen de iyi niyetliymişsin zaten merak edip duruyorsun. bu da işine geliyor.
ben olsam hastir ordan diyip bi daha sormam. kendi gelir anlatır çatlamamak için.

@radye :) evet onu yaptım en son önemli bişey vardı aramadım hiç sormak için, heyecanla arayıp anlattı tabi ama 2 gün geçti o bunu yapana kadar ben de 2 gün bayağı huzursuz oldum abarttım mı acaba diye. önemli bişeydi çünkü.
bazen de "ooo gizem. bana da öğretir misin yoksa genetik mi" falan diye dalga geçiyorum ama bokunu çıkarana kadar dalga geçiyorum bayağı bozulduğu oluyo.
normalde de nefret ederim insanları bozan tiplerden.

Sen onu sikliyosun diye yapar. Sikleme.

bende hem özel basım kırmızı kitap var hem de üç tane ayrı cilt olanlardan. akşam gidince bakarım dediğin kısımlara.

kitapların tek cildi bile baya kalındı. üçü bir arada olanı tuğla kadar olması lazım. yanımda taşımam sadece evde okurum dersen alınabilir.

bende ebooku var heralde o kadar kalın kitabı okurken yorulurdum normal haliyle. tek cilt olanı var istersen gönderebilirim

Tek ciltle okunmaz, o fetiş objesi gibi.

whoosie +1

o tek kitap, kitaplıkta dursun diye var. ondan bi şeyler okumak çok zor, ben arada sıkılınca açıp 1-2 sayfa okuyorum ama tüm seriyi oradan bitirmeye çalışmak işkence olur

siz ayrı ayrı alın çok severseniz tek kitabı zaten sonra alırsınız

Kırmızı kitap diğer kitapların tek ciltte basılmış hali sadece. Diğerlerinden farklı olarak kitabın sonunda şu bölümler var:

Ek A - Aragorn ile Arwen'in Öyküsünün Aktarıldığı Bir Bölüm (6 sayfa)

Ek B – Yılların Öyküsü (Batı Ülkelerinin Kronolojisinden Bir Bölüm) (6 sayfa)

Ek E – Yazım ve Yazım Kuralları (14 sayfa)
Kelimelerin isimleri ve telaffuzları, sessiz harfler, sesli harfler, vurgu, yazım, feanor harfleri, cirth başlıkları var.

Ek F – Üçüncü Çağ Dilleri ve Halklar (6 sayfa)
Elfler, insanlar, hobitler, diğer ırklar hakkında bilgi veriyor.


Şunu da söyleyim. Bendeki 3 ciltlik kitaplar 99 senesinde alınmış ilk baskıları.
kırmızı kitabı ise 2010'da aldım, dördüncü baskı.
Üç ciltlikleri defalarca okudum ama kırmızı kitabı hiç elime alıp uzun uzun okuduğumu hatırlamıyorum. İlk aldığımda birkaç hafta elimde gezdirmiştim ama baştan sona okumadım.

Hepinize çok teşekkür ederim. Bu durumda en mantıklısı 3 bölüm olarak almak :)