okuyunca ilk göz tembelliği geldi aklıma.bir gözün diğerinden daha az görmesi, göz kaslarına egzersizle yapılıyor tedavisi.az gören gözü kapatıp onu çalışmaya zorluyorsun.ya da aynı işe yarayan damlalar var, bulanıklaştırıyor görüntüyü bir kaç saat.fakat bu dediklerim 14-15 yaşına kadar geçerli, sonrasında bi tedavi yok malesef.ben doktora gidip gelirken öyleydi 8-10 sene önce, netten baktıklarıma göre hala bi tedavisi yok.
şahsen küçükken kapatma işini yapmıştım bi dönem sanırım biraz düzeldi ama tek gözümü kapadığımda hiçbişey okuyamıyorum hala.

peki gözbebeklerinden birinin, sürekli, daha büyük olması sorun mudur?

benim çalışmayan gözüm diğerinden birazcık daha kısık kendimi bildim bileli, ama gözbebeklerinde de böyle bi durum olduğunu bilmiyordum, kendiminkilere baktım ama gözle görülür bi fark yok gibi geldi.ama büyüklük farkı muhtemelen göz kaslarıyla ilgilidir.doktor bana bu şekilde demişti zamanında, kaslar düzgün çalışmadığı için kısılmaya eğilimli daha fazla.baş ağrısı olayı bende çalışan gözü kapatınca oluyor, diğeriyle görmeye zorlayınca gözüm yoruluyor hemen, başıma ağrı giriyor devam edersem.
bi doktora görünmeni öneririm, görme açısını falan ölçtür bi.sanırım 120 derece idi güvenli kabul edilen sınır trafik vs. için.o şekil bir şeyler okuduğumu hatırlıyorum internette.
ben de merak ettim, daha önceden haberin var mıydı peki?çünkü aynı dertten muzdarip tanıdığım çoğu insan göz tembelliği mevzuunu çok sonra öğreniyor, normal sanılıyor bilmeyince.ben ilkokula kadar herkesi tek gözünü kapayınca düzgün göremez sanırdım mesela :)

bu epeydir var ama dediğim gibi kontrolde doktor "bir şey yok" deyince fazla önemsemedim, geçen bir yerlerde duydum, göz sorunu olan birinden bahsediyorlardı, "gözbebeğinde büyüme varmış." dediler bunu duyunca bende bir tırsma oldu, nasıl yani dedim, benim sağ göz bebeği devamlı büyük, diğerine göre. Zaten sağ gözümden de huzursuzdum, bunu duyunca iyice şüphelendim sorayım dedim...

nörolojik bir sorun olabilir belki, bir nöroloğa görünebilirsiniz. göz doktorunuza güvenmiyorsanız başka bir doktor muayene olabilirsiniz. geçmiş olsun

burnu tıkandı diye doktora gideni doktorlar muayenehaneden kovalıyor burada (ciddiyim. azar yedim daha önce pimpirikliyim diye). o yüzden böyle basit şeyler için doktordan önce kendim tedavi etmeye çalışıyorum.

ilk tercihim ıhlamurdur...
tylol hot ya da benzeri bir şey ile deniz suyu da kullanabilirsin, bu ikili bende ırmak etkisi yapmakta, cerahatin iyice aktığına emin olunca antibiyotik(penos olabilir sanki) alabilirsin, bu arada mümkünse hep burundan nefes almaya çalış, soğuk hava yememeye bak, özellikle terli iken... Yutkunma sorun ise, acı veriyor ise, strepsils(kırmızı) tek geçerim.
Doktor olmaz demişsin ve ben de genelde doktora gitmeyi sevmem(adamlar hiç bir derdime derman olmuyorlar) ama doktora danışmanın faydası olur, herhalde...
Zira ıhlamur, deniz suyu, strepsils hatta tylol kullanımı sorun olmasa bile antibiyotik bünyeye göre değişiklik gösterebilir, o yüzden doktora danışman iyi olur.

anneanne yöntemini dene, kaynar suya vicks koy, kafana havlu da koy buğu yap. boğazın kötüyse tuzlu suyla yap..

senin durumun sinuzite donuyor. ne yaparak gecirirsin bilmiyorum ama engelleyemezsen cok cekersin. su anda burnundan genzinden salgilanan mukoza disari akamayip direk kafatasindaki bosluklara doluyor (sinus denir bu bosluklara, yanaklarda ve alin bolgesinde olur) bu nedenle kafanin ici dolu gibi geliyor cunku gercekten dolu. su anda bir kriz durumunda gibisin, devamli mukoza salgiliyor burnun ve sinuslerini dolduruyor. sumkururken o kadar cok sumuk cikmasinin nedeni de sinuslerini de bir nebze bosaltmakta oldugun icin. kriz durumu gecene kadar (bir hafta falan surer sanirim, bu surede klima ruzgarindan, islak kafayla ruzgarda kalmaktan falan delicesine kacin) devamli 10 dakikada bir gidip gidip burnunu temizleyerek salgilari sinuslere dolmasini engellemelisin. uzun sureli dus almak da bir sekilde burnunu acar (buhar sayesinde) dusu uzatmaya devam edersen sinuslerdeki salgilar da acik olan burun yolundan akmaya baslar. bir de temiz deniz suyu bulursan, sinusleri deniz suyundan daha iyi acan birsey yoktur. cek burnuna fosur fosur bosalir hersey. dedigim gibi kronik sinuzite donerse her kis yasarsin bu sorunu ve deli gibi alin bolgesinde yogunlasan bas agrisi yapar. ameliyati falan da aci vericidir, kirarlar butun yuz kemiklerini. ameliyat cok extreme bir durum tabi korkma hemen ama bir doktora gidip "ben kronik sinuzit olmadan bu naneyi gecirelim hocam." de, o sana en profesyonel sekilde yardimci olur.

bana da sinüzit başlangıçı gibi geldi. sinüzit olduğumu öğrenmeden önce aynı şeyleri ben de yaşadım. başımı öne eğdiğimde kafam ağırlık yapıyodu resmen. doktora gitmen şart bence. geçmiş olsun.

eğer sinüzit ise kesin çözüm deneyimli ve usta ellerden acı kavun suyunu burnundan çekmektir. yanlız sakın bu yöntemi kendi basına yada deneyimsiz biri tarafından yapma. hatta en iyisi bu yöntemi yapma sen. acı kavun suyu sinüslerdeki cerahaati oldugu gibi söküp alır. sinuzit namına hiçbirşey kalmaz ama belli oranda belli süre ölçülü olarak genizlere çekilmelidir. yanlış bi işlemde beyin suyunu dışarı çıkartacağından ölümcüldür.

benim de yaşadığım sinüzite benzemekte.. saçlarını jöleleme.. 6 yıl her daim burnu akan birisi olarak söylüyorum bunu.. ne zaman saç kremlerine geçtim kesildi akıntılar.. yapabileceğin en mantıklı hareket önce doktora gitmek, muhtemelen sinüziti geçirmek için ilaç verecek ve rahatlayacaksın, sonrasında da saçı ıslatma, bol sıvı al.. geçmiş olsun..

acı kavun yöntemini denemeyin bilmiyorsanız, abartıya kaçma insanı iseniz de denemeyin.

babamın "her burun deliğine en fazla 1 damlacık" olarak önerilmesine rağmen şişenin yarısını boşaltması ve bunun üzerine hastaneye kaldırılması, acı kavunun bütün sinüs bölgesini yakıp eritmesi yaşanmış bir olaydır.

sinüzit başlangıcı ise en güzel öneriler zaten verilmiş, acı kavun son çare olmalı

goz mercegi ısıgı baktıgın noktaya gore ayarlıyor, istemsiz olaraktan. etrafından gelen ısık farklı ındısle kırılıyor bu durumda.

tam olarak anlamadım ama misal ben, loş ortamlarda, bakmadığım yerdeki ışık kaynağını daha iyi algılıyorum. biraz garip oldu ama hani bir odaklandığımız yer vardır bir de etrafı görürüz kaba hatlarıyla hah karanlık/loş ortamda çok ufak/belli belirsiz bir ışık kaynağı varsa ve ben tam oraya bakarsam onu farkedemiyorum ama başka bir yere odaklanınca o ışığı algılıyorum. açıklamaya çalıştıkça karışıyor neyse...

Ben de haber öncesi mağdurlarındanım ve fazla takılmayın diyorum, icabında kurum da hayali derler. Zira İstanbul'un bütün olaylarına bakan bir birim var mı, yok... Adamlar en adi suçtan, en organize olanına kadar hepsine gidiyorlar yetişemedikleri de arada telef oluyor, başka adam yollamak diye bir şey yok... Yani böyle fantastik bir diziyi gerçeklik payı vardır diyerek mahkemeye verseniz gülerler.
Ha gerçek polisler melek midir? Orası size kalmış.

ayni seyi elde etmis oluyorsun. yalniz daha cok ugrasiyorsun, farki bu.
ama en onemli fark ise

(bkz: imaj hicbir seydir susuzluk her sey )

edit: ben yaptim oldu.

@egotm
bu sorumun çıkış noktası bir alttaki sorumdu ve compumaster pek de aynı görüşte değil...

isolar sektor sektor bir dvd/cdnin kopyasidir. Eger setup ozel olarak bir dizilim bekliyorsa imaj yazmadiginiz surecte istediginiz sonuca ulasamazsiniz. (iso yerine baska imaj formatlarini koyunuz). mesela daemon tools cdleri koruma yapilarini bile emule eder bu iso/vs dosyalarinda.

@compumaster
peki bir şey sormak istiyorum; elimde kurulum dvdsi olan bir ".iso" vardı. Ama yakacak medyam olmadığı için bunu 7-zip ile açıp dosyaları sabitdiske kopyaladım. Sonra onu sabitdiskten kurup kullandım. Aynısını DVD'ye yapsaydım çalışmayacak mıydı? Yoksa bu o %1'lik kısım mı?

herhangi bir cd korumasi varsa medyada calismaz. ozellikle oyunlar falan.

@compumaster
ama harddiskte çalışır, öyle mi?
bir de bahsettiğim iso sniper elite idi...

bence compumaster in ayni olmaz demesinin nedeni, cd/dvd ler programlarin birbiriyle olan iliskilerini goz onunde bulundurark partitionlara ayiriyor. yani diyelim ki a programi b programini cok sik calistiriyor ve cd/dvd bu iki program arasinda access time i kisa tutmak icin bu ikisini yakina koyar. hdd ise bu schedulingi kendi dosya yapisina gore gerceklestiginden access time i artabilir. ama neticede yine calisir extract edip yazdiginiz program; daha kotu bir hdd scheduling algoritmasi ve daha cok zaman harcayarak.

@son soruna gelinirse, dedigin gibi extract ettikten sonra kurabilmen icin programin cd/dvd sart kosmamasi gerekir- ki uzun zamandir cogu programlar bunu gerekli kilar, kurdugun program eski olmali?- bunun da onune gecebilmek icin bilgisayara daemon tools ile sanal dvd/cd driver yukleyip, image dosyasini bu programa mount edersin.

Şimdi eğer bir dosyayı extract edip direk kurup çalıştırabiliyorsanız o image i cd ye yazdığınızda da kullanabilirsiniz. Eğer cd/dvdden çalışmazsa o zaman direk extract edip çalıştıramazsınız. O zaman arkadaşların da dediği gibi deamon tools gibi bi programa ihtiyaç var demektir...

Aynı imaj dosyası mı bilemiyorum ama ben de bi sniper elite imaj dosyası indirdim ve dvd ye yazarak sorunsuz kullandım....

bir de bootable olarak ayarlanmış imajlar vardır bunları cdye aynen imaj dosyasından yazdırmanız gerekir yoksa çıkartıp yazdırınca bootable olmazlar. İşletim sistemleri mesela..

onlari bootable yapan "boot.mgr" dosyasidir. image i extract yapip, yapmaman degil. dosyalarin yeri degismedigi muddetce, cd yine calisacaktir. tek fark dedigim gibi, access time in artmasi olacaktir.

1) (git: 8888)
once arama yapmani istiyorum.

1. cevab veremedim.

2. cevab alamadım.

ghost in the shell icin once direk ilk film olan ghost in the shell'i izle. orda konsepti anlarsin sonra ikinci film olan ghost in the shell innocence'e yada tv serisi olan ghost in the shell stand alone complex'e gec, tercih senin. tv serisiyle filmler arasinda konu acisindan baglanti yoktur, hatta seri ilk filmdeki olaylari olmamis kabul eder, kendi kurgusuyla gider. tv serisi 1st gig ve 2nd gig diye 2 ayri 26sar bolumluk sezondan olusur, ayri dosyalari inceler. tabi once 1st gig'i sonra 2nd gig'i izlemelisin. son olarak da ghost in the shell stand alone complex solid state society filmini izle, o da tv serisinin ozet filmidir.

neon genesis evangelion
berserk
full metal alchemist + film i
elfen lied.

evet bunlardır bence

1. benim en sevdiklerim şunlardı: "cowboy bebop the movie,ninja scroll the movie,ninja scroll tv series" daha farklı şeyler istiyorsan "dr blackjack,wicked city ve urotsukidoji"yi öneririm. illa ki seviceksin.

2.Ghost in the Shell ve Ghost in the Shell 2:Innocence.ikisi de filmdir.bu ikisini izle önce.

not: full metal alchemist seriesi de öneririm fakat 50 den fazla bölümü var.

(git: 24761)

nero ile cd'ye yazın, öyle izleyin. nrg bildiğim kadarıyla nero'nun image dosyası.

alchol denedim gene restart istiyor.

nero kullanmalısın dendiği gibi, neronun disk imageıdır çünkü. restart istemeden halledebilirsin sanırım.

deepburner kullanabilirsin.

7-zip ile açmayı deneyebilirsin, olmadı "*.iso"ya çevir o zaman kesin açıyor 7zip.
iso yapmak için:
www.google.com

"Kurma ve yeniden başlatma derdi olmayan programlar(misal 7-zip) gerekli" dersen, şu iki siteye göz at:
portableapps.com
www.portablefreeware.com

late viper: iso yaptım, 7-zip indirdim. olmadı: arşiv hasarlı ya da tanınmıyor.

e dosya sağlam mı peki? Ben isoları açıyorum 7-zip ile.
Emin olmak için, hazır da "*.iso" yapmışken, deamon tools dene, onunla da açamazsan ya senin dosya bozuk ya da "*iso"ya çevirme işlemin başarısız.

dosya bozuk olmadigi surece winrar, 7-zip nrg uzantilari acar. uzantisini rar yapmaniz ve buryaa cikart demeniz yeterlidir.

3- birinci sezon birinci bölümde öpüyordu barney. böyle aratırsan bulabilirsin sanırı.

4- şurada sorulmuşu var:
(git: 16575)

2- Bunun bir adı var mı bilmiyorum ama bahsettiğiniz ssg'nin entrysi şu olsa gerek: #5889778

3- www.youtube.com

1- en kolay yolu modemi kapatıp açmaktır. ya da modem arabiriminden "reboot router" demektir.
2- "peşin edit" diyor kimi yazarlar buna.

firstly: black sea region(en.wikipedia.org).
and then: sinop(en.wikipedia.org).
Bonus: ayancık.

en.wikipedia.org
cheap and peaceful. and i can sell u one:)

and www.sahibinden.com
u can have an idea about prices in here and u need your turkish friend about language.

It might be helpful to read about Turkey's various regions and climates to chose a particular coast and localize your search.

en.wikipedia.org (scroll down to geography and climate)

Personally I'd go with the South-west (i.e. southern Aegean). I visited a village called Selimiye in that region and it was pretty nice. There were already some German retirees there, too.

I recommend you to contact real estate agencies in Turkey, like Remax or Century21.
Or there are also some specialized agencies which works with only foreigners like you.

bu arada, suzie' ye siteyi tavsiye eden arkadasi benim. kendisi turkiye'ye tasinmayi ciddi olarak dusunup, burada yalniz bir bagyan olarak hayatini surdureceginden , diger sorunlari icin de yardimci olacaginizi ben ongordugumden bu duyuru ile boyle bir baslangic yapmasini kendisine tavsiye etmistim. sasirtmadiniz beni, tesekkurler ilginiz icin.

@compumaster'a not: elimde daha nice turist var (he he he) hesabima para yatirirsan onlari da siteye yonlendiririm, hurmetler...

no disrespect but Remax and alikes usually rip you off. I'd suggest familiriazing with how Turkish real estate market operates first and then pitch in.

gocek definitly would be the best choice.

www.gocek.info

I'm hearing there are many Europeans buying estates from Eagean region, especially around Bodrum.

egotm'e not: bu siteden aldigi oneri ile aldigi eve verecegi paranin %10unu verirse ben de sana onun %10unu veririm.

Thankyou for your replies. I will go and look at the useful links you have supplied and come back to you with any specific questions I may have.
Many thanks for your time

You better first come and have a look around Suzie..
I personally think of a Datça-Bozburun place to live in my future life..
Further you go the edge of this peninsula best you can get- about its unusual beauty..
Go there, get some real friends and i hope they will help you without hesitation and anything back in mind..
Good luck..

i offer you datca. if you want more help about datca, contact with me.

and you can find detailed information in;

en.wikipedia.org

egotm's friend our friend. we help friends. my place suggest: mordogan in izmir. sun rise purple very interesting. i hope you happy in turkey. good evening

Thanks again for the helpful replies and welcome.
I'm sure I'll be asking more questions once I've done a bit of research :)

hem ucuz olup hem de bir sürü özelliği olan yazıcılar genelde sorun çıkarmaya meyilli oluyorlar.sadece text basılacaksa, ille de renkli olsun demiyorsanız ve fotokopi(mürekkepli yazıcılarda pek hesaplı olmuyor)/tarayıcı özelliklerinden feragat ederim diyorsanız samsung ml 1610 diye bir lazer yazıcı öneririm.

edit: önerimişim ama fiyatı 110-120ytl civarındaymış. yine de mürekkep püskirtmeliye tercih edilir, verdiğiniz paraya değecektir.

yanilmiyorsam 1 ay akdar once istiklaldeki teknosada (meydandaki garantinin ordaki degil, megavizyona giderken sagdaki) hp ler vardi 65 ytl mi ne idi. kampanyali, birsuru.. bitmedilerse sanirim size yeterli olur? hatta taksit de vardi vadesiz sanirsam. yarin taksimden gecerken ugrarsam tekrar mesaj atarim size.

sacede yazı için lazer tercih edebilirsiniz. Ancak çok fonksiyonlular da o kadar kötü değil bence. Biz lexmark x5250 kullanıyoruz, tek sorunu adaptöründen tiz bir ses çıkmaya başlaması(ki çoğu kişi duymuyor). Bir de kartuşu doldurma yaparsanız doluluk oranını göstermiyor. O şekilde de kullanılıyor yine de.

@la traviata

çok teşekkürler.
ben de teknosa da görmüştüm hatta hp 65 ytl falandı ama teknosa şubeler arası bile tedarik açıısndan çok fark gösteriyor,acaba izmirde de aynı kampanyayı bulmak mümkün olur mu onu merak ediyorum,yani ben elbette bakacağım en yakın teknosa'ya ama nedense bir kez bile olduğunu iddia ettikleri ürünleri teknosada bulamadım şimdiye dek.

ben hp aldım 530 ytl ye mal oldu tabii bunu alman gerekmez ama düşünürsen öneririm tonerli çoklu fotokopi ve tarama özelliği en önemlisi zaten ben de sırf bunun için aldım tonerli siyah beyaz-

hp-laser jet 3052

ama başka dersen hpden şaşma derim daha ucuz ları da var kartuşlulardan alırsan hp den şama yani :)

üzüm türündendir bence, zira pembe şarap da var ve kullanılan üzüm farklı. Üzüm suyu üretenler kırmızı şaraplık üzüm kullanmıyorlardır, doğal olarak...

Ya da tamamen yamuluyorum ve usta şarapçıların ayakları altında ezilerek düzeleceğim...

Vallaa benim bildiğim kırmızı şaraba rengini üzümün kabuğu verir. Üzüm suyunda kabuk olmadığı için renginin tutmaması normal bence...

Bu arada dışarıda satın üzüm suyu ile şarap yapmak değişik bir fikirmiş tadı nasıl oluyor güzel mi? İçine şeker koyuyor musun? Bi de hangi mayayı kullanıyorsun???

şeker ekliyorum ve bildiğin doktor ötker hamur mayasından çok azıcık yapıp karanlık bir yere hava almayacak ama içindeki havayı çıakracak bir düzenekle koyuyorum. tadı şaraba benziyor ama rengi bulanık pembe gibi. kabuğuyla sıkılmıştır yazıyor şişesinde. hatta üzüm suyunun ilk rengi de şaraba daha yakın ama fermente olup tortusu çökünce açılıyor rengi.

kabuğuyla sıkmak değil de kabuklarını ayrıca içinde bekletmek gerekliymiş galiba, şurada öyle diyor:
www.hayyam.com

üzüm mevsimini bekleyeceğiz demek ki.

ingilizce biliyorsaniz web'de ingilizce kaynak arayin. cok kapsamli seyler cikacaktir mutlaka.

seninki rose'msi birsey oluyor.

(bkz: rose)

zira her kara uzumden kirmizi sarap olmaz.

genel olarak yapılır bu uyarı aslında sırbistan değil bulgarsitan falanda dahildir, nedeni kosova değil, en azından benim bildiklerim;
- yol boyu çevirme yapıp rüşvet istemeleri
- sahte polislerin insanların arabalarına ve mallarına el koymaları
- belli dnlenme tesisleri hariç, soyguna maruz kalma
en son olarak, bosna savaşı sırasında gene yazın türkiyeye gelen gurbetci aile sırplar tarafından durdurulup, arabadan genç kızın alınması ve diğerlernin bırakılması. şehir efsanesimi bilmem ama almanya/avusturya civarında hemen herkes bunu bilir ve gerçek olma ihtimali yüksek.
zaten genelde avrupada türk gazetelerinde güzergahlar ve dinlenme tesisleri anlatılır ki yukardaki sorunlar olmasın. zor iş.

Kosova mevzusu da tüy dikmiş olabilir. Şöyle bir şey hatırlıyorum; orada çıkan olaylar/gösteriler hakkında haber yapanlar, haberi doğrudan yerinden(göstericilerin yanından) yapıyorlardı sonra elemanlar bunların Türk olduğunu öğrenince polisler çıkartabilmişti bunları. Sonra uzak bir yerden haberi vermeye devam ettiler.

bilge egemen isimli hos hatun bir zamanlar bir program icin almanya dan araba ile türkiye ye geldi ve yol boyunca anlatti surada yenilir buraya gidilir falan diye. sanırım sırbistan da (eski yugoslavya da) arabayi konsoloslugun yakinina birakin, gözünüz arkada kalmasin demisti.

hakkaten de gecen hafta televizyonda sahte polislerin bir gurbetcinin arabasina el koymasiyla ilgili haber vardi.

Zaten sitesindeki fiyatlar da o civarda. Sitesinden de sipariş edebilirsiniz, 100 dolar üzerine ücretsiz kargo diyor(Türkiye dahil).
www.tokyoflash.com

www.farkliol.net sanırım aradığınız şey budur.

saatler baya güzelmiş valla böyle şekilli saatler arıyordum bende saol ilanın için theli

@coner evet guzel gorunuyo aslinda ama ben pek hazetmedim. zaten ustunde "pimp" yazmasi biraz daha junior kitleye hitap ettigini gosteriyor bence.

olur da bunlardan bir tane alırsam saat soranları kalasla döverim.

olur da 100ytl gibi bir fiyata bulursanız ben de almayı düşünürüm... theli bana haber edersin umarım. [email protected]'dan

vokal türü, sözler, kullanılan çalgılar, o müziği icra edenlerin imajları, tavırları.
mesela bir pop şarkısında brutal vokal duyamazsınız, duyarsanız zaten o şarkı pop şarkısı değildir.

yani aslında birileri belirlemiyor, her şarkının kendini ifade etme biçimi var bu da türleri doğurmuş zamanla. daha sonra da türler alt dallara ayrılmış, burada ise daha kesin çizgilerle ayrılır şarkı türleri. gene de müzik türlerinin çoğu birbirleriyle etkileşim halindedir. pop-rock, pop-punk falan da bu etkilenişim sonucudur.

her türün kendine ait belli ritmleri, notaları, vuruşları vardır. örneğin blues'un belli gamları vardır. fusion gerek aksak ritmleri ile gerek jazz tabanlı altyapısı ile kendini belli eder. rock müziğin de belli ritmleri vardır aslında. metal, punk gibi türler ise gitar riff'leriyle ayırt edilir. pop müzikte durum biraz farklıdır. pop'un bir müzik türünü mü yoksa günümüzdeki popüler müzik neyse onu mu temsil ettiği tartışmaya açık.

Şu iki link herşeyi açıklıyor bence:
www.csl.sony.fr
en.wikipedia.org

bir şarkının rock mı pop mu metal mi olduğuna karar verilmiyor genelde. onun yerine bu müzik türlerinin kendine ait tanımları var, müziği tanımlarken yardımcı olması amacıyla kulanılıyorlar.

Bence bu dinledikçe kendiliğinden oluşan bir duygu, başlarda pek beceremediğim halde uzun süre dinledikçe kendi kendime kategorize etmeye başlamıştım, ana dallar değil alt türler, sonra da nete girip bakıyordum kendimi kontrol etmek* adına...
Dinledikçe gelişiyor ve kişiye göre de değişiyor bence.

bildiğim kadarıyla kağıtların %40-45 kadarı odundan, geri kalanı kimyasal maddelerden oluşuyor. tam olarak hangi maddeler var bilmiyorum ama suyla temas edince yapısı bozuluyor bu maddelerin. yapısı bozulan madde bir daha eski haline dönemiyor.

liflerin su tutma oranı da farklıdır cok bi unıform degil kagıt ondandır.

Bir de özel aletlerle, presle falan kurutuluyor o şekli alması için. Ama biz ıslattıktan sonra o şekil bozuluyor doğal olarak, aynı işlem uygulanmadıkça eski şeklini almıyor. Misal ıslatmayın, katlayın sonra eski haline getirin, orada izi kalıyor. Biraz benzer bir durum. Üretim aşamasındaki işlemleri uygulamadıkça eski durumuna getiremeyiz. Yoksa herkes kağıt geri dönüşümü yapardı, değil mi?

kağıt hamuru denen bişiy var. ilkokulda yapmıştık deneyini.

basitçe

kağıtları topluyup, su içinde uzun bir süre bırakıyorsunz. Bir kaç ilkokul öğrencisinin yapabileceği işlemi de yapınca elinizde ham halde kağıt hamuru oluyor. Sonra bunu tekrar işlerseniz, bir ihtimal 2. kalite bir kağıt olarak kullanabilirsiniz.

Daha detaylı anlatanlar olacaktır ama:

Full HD; gerçek HD. HD ready ise HD yayınların çözünürlüğünü düşürerek gösterebilme. Yani şu an kullandığımız TV'ler HD yayınları göstermiyor, bu işi tam olarak Full HD aletler yapıyor. Ancak HD ready ikisinin arası bir şey, HD değil ama HD yayınları gösterebileceği şekilde çözünürlüğünü uyarlıyor.

Kontrast ise ne kadar kontrast o kadar köfte, ancak burada gerçek kontrast oranlarını öğrenebilmek önemli, zira bu da iki çeşit. Gerçek kontrastın yüksek olması makbul.

MS olanlar da LCD tepkime türesi, hareketli görüntülerde görüntünün akışkan olması için tepkime süresi(ms) ne kadar düşük olursa o kadar iyi.
En basit şekli ile yanıtlar bu şekilde. Teknik detaylar gelecektir.

Yine de söz konusu LCD ise fikrim değişmedi:
(git: 21179)

abi sen de combo yapmışsın. arka arkaya tüm tv teknolojilerini sormuşsun.

hd ready 720p çzöünürlüktür. full hd 1080p çözünürlükrü.
ms ne kadar düşük olursa ekrandaki hareketli görüntüler o kadar akıcı olur. 8ms altı idealdir.
kontrast'ı ben de tam bilmiyorum. 10000:1 en çok duyduğum değer sanırım.

hmm yok ayrıntı istemiyorum ,böyle iyi:) sözlükte bakındım ama kafam karıştı..ne alıcağımı bilmiyorum..sittiğimin teknosada vatan computerde her türden tv var, artık pazarlama taktiğimidir nedir birinin ayarı düşük birini ekranı titriyor sinir oluyorum..her ay farklı birşey pazarlamaya çalışıyorlar..işte edindiğim bilgilerden en çok içime sinen modeli alıcam..

16000:1 contrast ratiodur. Genelde boyle bir deger dinamik kontrast ratio'ya tekabul eder sanirim. Bu deger ne demek dersen siyah ile beyaz arasindaki ton farkini gosterir yani bu kadar ara deger gosterebilir televizyon. (sanirim yani) Bu televizyonlarin sorunu gercek siyahi adam gibi yakalayamamalari yani arkadan bir aydinlatma geldigi icin hep bir parlaklik oluyor. Iste bu contrast yuksek olursa o zaman siyah daha bi siyaha yaklasir.

Eger ekran buyukse Full HD almak faydali olacaktir ama 40inch alti icin HD ready'de makul zaten cogu firma 32 ve 37 inch icin sadece 720p cozunurluk sunuyor. Birde soyle dusunmek lazim simdi sunulan en yuksek cozunurluk 1080p ve artik 50 - 60 inch arasi LCDler piyasaya girdi. Onlarda 1080p ile izlemek ve 40 inch de 720p de izlemek asagi yukari ayni tadi verecektir.

ms ise yukarda belirtildigi gibi ekrandaki bir noktanin tekrar guncellenmesi icin gereken sure.

yanlız late viper kişisinin söylediği "Full HD; gerçek HD. HD ready ise HD yayınların çözünürlüğünü düşürerek gösterebilme." yorumu hatalı olmuş.

burada anlatılmak istenen bazı iblis markaların keşfi olan hd compatible. hd ready'nin 65" altındaki boyutlarında kullanımı için aynalarda kullanılan görüntü standardı diyebiliriz. Şu an tüm dijital platformlardaki yayınların 720p, yani hd ready olduğunu da hatırlatmakta fayda var.

1080p yani full hd 'nin işe yarayacağı şeyler günümüzde bir elin parmaklarını geçmez.

hd ready ise insanı uzuuun süre tatmin edecektir.

Size almadan önce muhtemelen HD bir film izleteceklerdir o ekranda. Sizde görüntünün kusursuzluğu karşısında heyecanlanıp maçları, dizileri o kalitede izleyeceğinizi düşünürsünüz hemen. Oysa şu anda yapılan yayınların çoğu (türkiye için) hala pal'dır. 720X576 çözünürlükte yayın yapılıyor yani. Sadece kısıtlı bir kaç kanal ve özel platform hd yayını yapabiliyor. Eşşek kadar aldığınız tv'de yayınları piksel piksel izleyince hayal kırıklığına uğramayın sonra, alıp adamların kafasına atmayın diye söylüyorum.

HD ready, HD yayını alır ve pal'den daha yüksek bir formata sıkıştırıp verir. Genellikle bu oran 1280x720 progressive'dir. Yani HD ready bir nevi geçiş formatı. Pal'den iyi ama HD'den kalitesizdir. Pazarlama stratejisidir, şimdiden teknolojik olarak eskimiş alanlarını pişman etmiştir.

sınır o kadar cunki. nero 7 de overburn dgierleriyla aynı yerden oluyor. yazdınramdan once saga dogru acılan bi yer var ordan disk at once ı secmek gerek bi de bi yerlerde gelismis cıkıyor ordan da ust degeri artırmak gerek.

daha ustune cikmak genelde dvd'nin cabuk bozulmasina yol acar. 4483 iyidir, candir.

iyi de neden 4483? Misal neden 4500 değil? Neden o sınırla geliyor?

gayet normal. byte değerlerini 1024 er birim olarak hesaplandığı zaman bir dvd boş medyanın değeri 4483 gibi bir rakam çıkar. ama piyasa çakal. birim değerini 1000 olarak hesaplayıp harddisk / cd / dvd medya satıyorlar. böylece 4.4gb lık dvd 4.7 gibi görünüyor :) indirigandi yapıyorlar anlayacağın.

mesela yıllar önce daha tıfıl bir çocukken 40gb lık hardisk almıştım. eve götürüp taktığımda gözlerime inanamadım çünkü 36gb mı ne görünüyordu. derhal paketleyip aldığım yere götürme gafletinde götürdüm. ve orada bu acı gerçeği çakallığı ilk olarak öğrendim.

olayı rakamlara dökünce hadise daha bir açıklanmış olucak,


Bilgisayarda 1 kilobyte 1024 bayttır, ama 1000 diye yutturuluyor hesaplanırken.

4.700.000/1024 = 4.589.843 çıkmakta.
ama yazabileceğin data miktarı ise 1 dvd= 4.483 gb dır.

(arada yine ikinci bir çakallık oldu değil mi? yine birşeyler kayboldu)
bunun sebebi ise dvd root için bir miktar bölüm boş bırakılır, bilgi filan yazar.

lafın kısası şu ki 4.7gb üzerinde yazan bir dvd medya aslında 4.483mb data sığabilir maksimum !!! kapasitesi bu çünkü. ama sen yinede uzun süreli saklamak için bu değere yaklaşma 4.3 yaz gitsin. arada 100mb tasarruf et.

saygı sevgi esen kalın.

Peki anlamadığım "CyberLink DVD Suite" aynı DVD için neden 4700 diyor?
Şöyle anlatayım; yazılacak klasör şu kadar MB, mevcut medya bu kadar MB diye gösteriyor bu. Kullandığım DVD'yi koyunca 4700MB diyor. 1000'lik mi hesaplıyor?

muhtemelen

vcd'lerden bildiğim kadarıyla video verileri değişik bir modda yazılıyor (hede book hödö book gibi isimleri var modların)
data dosyaları için error correction için extra birer ikişer bit kullanılıyor ama videolar özellikle de mpeg dosyalar ufak tefek aralarda hasar görse de hala oynatılabildiğinden bu ekstra bit'ler de veri saklamak için kullanılıyor. bu yüzden daha fazla veri saklanabiliyor diskte.

ha error correction dedim de işin aslı error correction'dan ziyade verification. cd/dvd de duran hatalı bir dosyayı kopyaladığınızda medyada oluşmuş hatalardan veya hatalı okumalardan dolayı pek zarar görmezsiniz lakin söz konusu olan diğer stream edilmeyen dosyalarsa hatalı veri yahut yanlış okunan veri can yakabilir. şimdi wikipedia'dan bakmaya üşendim ama bir ihtimal böyledir ya da daha önce de yazıldığı gibi rakam oyunudur.

bu arada dvd için overburning'i geçenlerde ben de araştırdım pek tavsiye edilmiyor. dizinin bir sezonunun son bölümü 5-6 mb ile sığmadı, önce overburn edeyim dedim ama baktım hakkında pek iyi şeyler söylenmiyor vazgeçtim. yapılabileceklerden biri dosyaların hepsini veya bir bölümünü sıkıştırmaktı lakin o da uzun sürecek diye uğraşmadım attım sondaki bölümü bir sonraki sezona.

4300mb'tan sonra yazilan her mb yazim kalitesini ciddi anlamda du$urur ve dvd'nin omrunu kisaltir, haberiniz olsun.

benim tavsiyem 3900-4200 mb arasinda, genellikle 4x ile, maksimum 8x ile yazmaniz.
ama ar$iv vs icin degil de oylesine yazilacak medya ise bu cevabi dikkate almayiniz efendim. zaten cevaptan ziyade tavsiye gibi bi$ey oldu.

"top benim oynatmıyorum" deme hakları var bildiğim kadarıyla. Yalnız 3 kişi film izlediğimi hatırlıyorum. Görevli "kimse olmasa bile oynatmamız gerekiyor" demişti. Özetle sinemasına göre değişir.

20 kişi olmadığı için izleyemediğimi bilirim.

Ben de tek başıma izlediğimi hatırlıyorum.

oynatmayabilirler ama bileti iptal etmemeleri lazım.

3 kişiden az olduğu zaman oynatamıyoruz denmişti bana ama ısrar edince izleyebildim.

Oynatmıyor vicdansızlar, ben çok döndüm sinema kapısından.
Bazen 2 kişiye oynattıkları oluyor, o da şansa...

Tek kişiye oynatmamanın mantığı ne peki?

değişiyor bu olay. mekanın müşteriye tavrına bakar. capitolde paşa paşa oynatırlarken, izmitte hiç bir yer oynatmıyor.

ben izmir-kipa cinecity de defalarca 2 kişi film izledigimizi biliyorum şaşırdım valla ne yalan söyleyeyim?

cinepol öyle ya zaten etrafta başka sinema yok. heveslenip gidiyosun bide. yok efendim oynatamıyoruz. gidipde kaç kere istemediğim bir filmi izledim belki güzeldir diye.

@ermanen



"içerde ölürse kimsenin haberi olmaz!" değil tabi tek kişiye oynatmamanın mantığı olsa olsa tamaaamen duygusal (para işte anla), tek kişi masrafları karşılamaz, uğraşmaya değmez felan filandır diye düşündüm.

bir keresinde abimle tek başıma film izlemiştim koca sinemada. işin ilginç kısmı ise biz salona geç girmiştik. yani gerisini siz düşünün.

Küçükken ucuz fiyatlı sabahtan akşama kadar eski, türk erotik filmleri yayınlayan pespaye bir sinemaya gitmiştim. Sabah 9 dan akşam 18 e kadar filmler oynuyordu. Sinemaya girdim, yaşlı bir adam geldi ışıkları söndürdü, baktı salon bomboş bir tek ben varım, önce kendi kendine mırıldan dı sonra: -ooohh salon bolboş rahat rahat osbir çekersin dedi ve filmi oynatmaya gitti. tam iki film izledim "rahat rahat":D... sonra da askerler geldi!
Diyeceğim o ki o adam o seansta bilet alıyor ve filmi izlemeye hakkediyor, ya seansı kaldır ya promosyon yap mağdem insanların vakitlerini telef etme, eski pornocular kadar yok şimdikiler....

düzcede üniversitedeyken tek kişiye (yani ben :) oynatmamışlardı, bende evden arkadaşımı çağırdım iki kişi izledik filmi.

Ölsen kimsenin haberi olmaz deyince aklıma düştü...

M.Köy Profilo'da DeathProof'u izliyordum. Arkada köşede de bayan ve erkek bulunmaktaydı (Toplamda üç kişiyiz yani). Herif film başlar başlamaz kadını dövmeye başladı, çaat çaat ses geliyor. Neyse fantezi yapıyorlardır belki diye pek oralı olmadım. Uzadıkça uzadı... Müdahale ettim sonunda kestiler... Ters bir durum da yaşanabilirdi açıkçası...

Normal şartlarda müşteri olarak kızarsın duruma, ki etik olarak doğru değil oynatmamaları, salt ticari olarak düşünmeleri açısından. Ama bu gibi durumlar da aklınızda bulunsun...

Ha bir de bu izlediğim Grindhouse'daki Fake trailer'lardan "don't" geldi aklıma tabi... "If you want to.... watch this film alone.... don'T"

madem öyle olcak, 2 bilet alırdım gişeden..
birini kendime saklar, diğer bileti de orda olan herhangi birine yarı fiyatına satardım..
maksat gıcıklığa gıcıklıkla karşılık vermek, eheh..

(bkz: dance e jay)
(bkz: flstudio)
ötesi sequencer oluyor...

server yetişmiyor diyorlardı ama.. neden yetişmiyor bilmiyorum.

An itibariyle canavar gibi.

okur sayısı bir anda fırlamış olamaz, sunuculardan birinde ya da bir kaçında sorun vardır, gibi geliyor bana...

Bu arada "An itibariyle canavar gibi."den 2 dakika sonra yazmışım ama ben bir değişiklik göremiyorum, hatta şu an siteyi hiç göremiyorum. Yavaş olsa da açıyordu, şimdiyse sürekli beklemede...

Son durum: Tam 5 dakikada sürdü açılması.

serverlar da dayanamadi bu yogunluga zaar...

O anda düzelmişti. Hatta:
(bkz: #12985557)

sozlugun 1 sunucusu var ama birden bire boylesine yavaslamasi sadece sunucudan olamaz gibi geliyor bana. yani bir anda kullanici sayisi tavan yapmis olamaz.
gectigimiz gunlerde site tamamen bi gitmisti, arkasindan geldi geleli boyle garip. muhtemelen baglantida da problem var. ilk basta ping surelerinden bir sorun yok gibi diye dusunmustum ama sirf serverdan olamaz yahu bu.

ha yine de son donemde server yetmiyordu, orasi kesin. artik 2. bir server veya 4 cekirdege gecme vakti geldi :) (hani para demeyin)

bi hatadan/bozulmadan kaynaklanıyor diyorum ben. ama 2 haftadır neden kontrol edilmez bilemiyorum.

çok nadir hızlanabildiğine göre yüklenmeyle ilgili bir şey. tabi bu yüklenme birden olmadı. sunucuda bozulma/hata meydana gelince eskisi gibi verimli olamıyor sunucu.. ve kimsenin girmediği anlarda düzeliyor.

ddos attack?

Sözlük sunucusu zaten 2005'den beri 4 çekirdekli: (bkz: #7294559)

Bir anda böyle bir yavaşlama olduğuna göre donanımsal değil kodla ilgili bir problem oldu muhtemelen...

@crown; bakmaya usenmistim (yavasliktan oturu) aklimda da yanlis kalmis demek ki.
kodda bir hata var olabilir ve ssg su siralar mesgul oldugundan bakamamis olabilir belki. ben yine de donanima dayandiriyorum genele uyarak.

ddos olabilir ama o tur seyler zaten sozlugun basina bolca gelen seyler. genellikle de bunun cozumunu hemen buluyor bildigim kadariyla servis saglayici (burada bu kurum borusan oluyor ki en kaliteli hizmetlerden birisini sunar bu kurum).

hayirlisi bakalim, elbet bi ara aciklanir sebebi. duzelsin de aciklanmasa da olur.

ben ssgnin herhangi bir seye bakabilecegine imkan vermiyorum onumuzdeki 21 gun icin.

ssg'nin şu an askerde olması muhtemel bir sebep.

anlık ve hızlı tansiyon değişiminden kaynaklandığını düşünmekteyim, bazen bana da oluyor.
Bu arada belirteyim; benimki uzun süre oturup/yatıp, pat diye ayağa çalkınca oluyor...

Basınç yüzünden gözlerinde veya retinada bir anlık kan toplaması sonucu olabilir.. Belki göz doktoruna başvurman gerekiyordur..

Hapşırdığımızda ve aksırdığımızda gözlerimizi kapattığımız için o bir anlık ani kapama ve açma refleksi etrafta ışık kıvılcımları görmeye de neden olabiliyor...

Ya da aksırmayı bastırıyorsan anevrizma tehlikesi sinyalleri olabilir...

onlar cizgi filmlerde kafa etrafinda donen yildizlar olarak gosteriliyor. ama ates bocegi daha iyi bir tanimlama olmus. bana da cocuklugumdan beri oluyordu. yatarak televizyon izledikten sonra aniden kalkmak baslica sebeplerindendi.
gozle alakali olabilir. cunku cocuklugumda bir goz doktoru goz kilcallarimda incelme oldugunu soylemisti. daha sonra ayni seyi soyleyen baska bir doktor olmadi ama ermanen'in notu uzerine alakali olabilir diye soyluyorum.

beyinle değil, göz içi kan basıncıyla ilgilidir. göz doktoru'na falan gidersen adamın yapabileceği tek şey göz tansiyonu sorunun var mı yok mu ona bakar. onun dışında neredeyse tamamen doğaldır anlık kan basıncı değişimlerinde böyle noktalar görmek.

(git: 18347)

@infernal majesty
onu görebilsem zaten soru(n) olmayacak;)

abi o zaman şöle diyim; orda da genel olarak etkileyeceği söylenmiş. kablonet'te etkilenmez denmiş.

"Dosya transferinde TCP çalışma mantığı gereği iletilen dosyalar için karşı tarafa onay paketi yollanır. Ancak bunun bağlantı hızınıza etkisi pek yoktur, upload'dan kastın onay paketleri değil veri paketleri olduğunu düşünmek lazım. Bu durumda da daha yukarıda yazdığım gibi bağlantının asimetrik ya da simetrik olmasına göre download hızı etkilenir ya da etkilenmez."

-crown

"valla bende download ettirmeyecek kadar yavaşlıyor cfospeed kurunuz olmazsa uploadu makul (1 kb değil) bir şeye sınırlayınız. torrende aletrnatif olarak uploadu kısıp download bittiğinde açabilirsin hem indirmiş hem de amme hizmeti yapmış olursun."

-kofteburger


"Limitli adsl kullanıcısıyım. Cevap en azından adsl için kesin evet...."

-delikan76

sanırım yeterli olur.

simdi soyle anlatalım madem. 1024 k baglantın olsa bu bant genıslıgıdır. 8 e bolerek kb cinsinden degeri bulursun. 256k da upload hızın olur. onu da 8 e boler upload hızını kb olarak bulursun. bu kısımdan sonra 128kb dl/32 kb ul hızın olur. bunun ne kadarını torrrent e ayarlarsan kalan kısımda senın hızın o denli yavaslar. tamamını torretn e ayarlarsan beyaz sayfa basında beklersin oylece. netten her tıkladıgın her actıgın bilgi de bilg e kopyalandıgı icin onun da inmesi gerekiyor fln. simdi sen yuksek hızla ul yaparsan bandwith allocation denen hadise de senın tıklamaların server tarafına gec ulasacaktır gec ulastıgından serverin sana bu bilgiyi gondermesı de daha gec olacaktır. yavaslaması bundandır.

@bryan fury
Ben daha hiç 128kb/sn görmedim, en fazla 100 bilemedin 102kb/sn...

128/32 kb teorik hızlar zaten. ideal şartlarda yakalanabilinecek hızlar... reel limitleri kabaca bit değerini 10'a bilerek hesaplamak daha makul yani dl 100, ul 25-26 civarı 1024/256 mbit bağlantının.

söz konusu bağlantıda upload hızının limitlerine fazla yaklaşmadıkça dl hızının altında kalmazsın. yani 100 kb'la indireyim diye eski alışkanlıkla gönderme hızını netlimiter'la 1 kb 5 kb olarak sınırlamak eşşekliğin, denyoluğun en nadide örneklerinden biridir. gönderme hızını 18-20 civarı ayarlarsan pekala 100 kb ile dosya indirebilirsin. cfosspeed kullanırsan hiç limitlemeden de kullanabilirsin bağlantını o ayrı.

burda yazarken imleç bi bende mi çıkmıyo yahu, bi yeri düzeltecem diye anam ağlıyo?

Tecrube edilmis ornek vereyim, upload hizini 24KB'nin uzerinde ayarlayinca baglantim cok yavasladi. 16KB civarinda ise sorun yoktu.

utorrent kullanıyorsanız upload'ı 6k ile sınırlayın. aksi takdirde maksimum hıza ulaşamazsınız.

bunu en iyi palyacopapi bilir. msn deyse durterim, baksin buraya.

Bunu icra edene "mime" diyorlar, gugılda "mime video" şeklinde aratınca çıkıyor bir kaç şey...
Yine de yazıktır çocuklara diyorum, zira bu "mime"lar pek sevilmez...
Sitesi bile var:
www.ihatemimes.com

sevgili efruz,
late viper'in dediğine az da olsa katılıyorum. cünkü pandomim denen şey biraz baleye benzer... zorlama ile yapılırsa tiyatrodan da sanattan da nefret ettirir adamı... ben hiç pandomim yapmadim desem yeridir cünkü uzmanlık istiyor. ancak pandomim hakkında epiy bilgiye sahibim. tam olarak ne yapmak istediğini bilirsem belki yardımcı olur ya da alternatif üretebilirim. bana [email protected] dan ulasirsan sanirim bi çözüm buluruz.. sevgiler...

Psikolojik sanırım sizdeki o his zira altı yaşımdan beri ıspanak yiyorum ben öyle bir etki hissetmedim. Kimisi de misal şeftali elleyince ürperir...

ispanagin cinsinden olabilir ya da misal biraz iriceyse gibi. bazi ispanaklarda yerken oluyor o ama nedenleri salladim hafiften ama mantikli geldi bana :s
not: pisirme tekniginden de kaynaklaniyor olabilir. misal pirinc koyarsan olmaz, sogani cok koyarsan olur gibi.

ek soru: peki bu tat icin nasil bir sifat kullanabiliriz? buruk bir tat, kekremsi bir tat gibi. ama bu yazdiklarim pek tarif edemiyor.

+1
Bende de oluyor...

@pyro clustic flow
Böyle ağzın içini kaplıyor, ince bir tabaka ile kaplanmış hissi veriyor, ve güzel bir tat olduğunu da söyleyemem...

bende de tuhaf bi durum oluyor ama bu kadar rahatsız edici bişey değil benimki. böyle ağızda kayganlık hissi gidiyor daha 'gırç gırç' eden bi yapı hasıl oluyor. demem o ki psikolojik değildir bu durum ama çözüm önerim yok zira ben ıspanaktan hiç hazzetmem direk yemiyorum.

psikolojik değil abi tamamen biyolojik bir olay
yani bunun varlığını tartışmıyoruz zira var olan bişey
bunu engellemek ya da çabuk geçirmeyi soruyorum ben

fıtılıfıt hissi bence onun adı o

@ late viper: bana da oluyor arada ama bu his nasil anlatilir kafam ona takildi. baska hic bir seye benzemiyor belki. isirgan otu vardir ya dalagan derler bizim oralarda. onu ince kumla karistirmislar da onu yemissin gibi ama isirgan canini yakmiyor. ufff yine anlatamadim.

@ demlikposet: fitilifit mi :P yok benimkinin ismi baska, aramadayim :)

ıspanaktaki demir,çeşitli enzimler ve ağızın,dişlerin buna duyarlılıgıyla ilgili. bende de oluyor. daha da lezzet alıyorum bu yüzden ıspanaktan. ıspanağın dişleri çürümeye karşı korudugunu da duymuştum.

ispanak yemeyerek :o

yeri gelmişken ıspanağın ağızda bıraktığı bu fıtıfıtı hissin adı "mavru"dur. anneannemin bir yok etme yöntemi vardı sanırım ama hatırlayamadım şimdi.

süt işe yarayabiliyor.

bana da yoğurtla yiyince oluyor. yoğurtsuz yiyince bir şey yok.

oksalik asit yüzünden, kalsiyumla birleşirse daha çok hissediliyor:

www.madsci.org
www.lifescience-zurich.ch
en.wikibooks.org:Spinach

kişiye göre pek değişmez ki bu sonuçta içerdiği maddelerden dilde o buruk tadı bırakıyor (ığğğğğğğğğ), çaresi efenim iyice pişirmektir..evet bu kadar yani iyi pişirin o tat olmicak..

avast home edition da fena değil.beni bir kere dışında hayal kırıklığına uğratmadı.norton internet security laptopu yeni aldığımda 3 aylık deneme sürümü olarak kullandım.antivirüs,spwyare ve firewall koruması sağlıyor.

Öncelikle nortonu silerek başlayalım...
avast, avira kullandım. Avast nedense bana daha güven veriyor, Avira ise daha hızlı sanki.

Ki şurada güncel bir karşılaştırma mevcut:
blog.chip.de

Daha genişi ise şurada:
(git: 23035)
Benim bir bilgisayarda avast, diğerinde avira var ikisinden de memnunum...

bir keresinde avast'ı kaldırıp yerine kaspersky'i kurmuştum. kaspersky de avast'ın bulamadığı tam 90 tane virüsü bulmuştu. daha sonra kasper'i kaldırım avira antivir'i kurdum. bu sefer de avira kaspersky'nin bulamadığı 2-3 virüsü bulmuştu. avira olmadı nod32 kullan derim ben.

bi renk körüne öyle renki istatistik verilir mi. ilk 5-6 sıradaki bütün renkler aynı

orda norton yok en iyisi avk mi peki

avira kullandım uzun süre, bir ara ekşi sözlükle anlaşamadığı için kaldırıp avast kurmuştum. sonra avira'nın ekşiyle arası düzelince tekrar avira kurdum ve avastın ne derece kolpa olduğunu o an anladım. ayrıca avira'yı düzenli update edince (ki otomatik update ediyor kendini tahmin edebileceğiniz gibi) tıklamadan çalışıyor. yıllardır sorunsuz kullanıyorum.

nod32 bilgisayara yüklenmiyor ama her virüsü de bulamıyor. yinede kullanıyorum çünkü autorun'ları silerek virüsün çalışmasını engelliyor virüs orda dursa da bi zararı olmuyor. flaşdisk virüslerinden bıkmıştım kurtardı beni.

avast, size çökmeyecek bir makina vaad eder, hafiftir ancak italyan ordusu gibidir, pek bir hükmü yoktur. bilgisayarın vefat etmemesini sağlar. ben bir takım ağır programlar yükledim son formattan sonra, netekim bilgisayar kasılmıyor, su gibi. bunun yanında beleştir, güncellenir.

kaspersky rus ordusu gibidir, çöreklenir, ağırlaştırır makinayı. çünkü çok fazla farklı alanı tarar (ram'leri de tarıyor galiba) ve bazen bilgisayarı kitler.

nod32'yi bir türlü çözemedim. bence 5 para etmez. hiçbir şeyi yakalayamadığı gibi hiçbir şeyi de temizleyemeyen, full sürüm kullanıyorum zannedenlerin yanılmış olabileceklerini düşüüyorum. hasılı gereksizdir.

yapılabilecek en güzel şey, önce kaspersky indirmek, 1 aylık ücretsiz. makinayı güzelce taramak ve sonra kaspersky'ı uçurup avast kurmak..

bunun yanında, benim bilgilerim çok ehemmiyetli diyorsanız, işletim sisteminizden vazgeçmelisiniz, zira xp ya da vista varsa virüs vardır, trojan vardır, her şey mevcuttur.

bu yüzden kasmadan avast kullanmak en iyisi. en az 6 ay makinayı sağlam götürür ;)

nod32'nin ayarlarini dogru yapmak onemli olan.
sistemi cok yormamak adina bazi dosyalari/klasorleri manuel tarama yapmadikca taramiyor mesela kendisi.
hedefler dogru secilir, tarama ayarlarindan da "potentially unsafe applications" secenegi aktif hale getirilirse hic sorun ya$atmaz.
uzunca bir zamandir kullaniyorum ben (birden fazla bilgisayarda) hic bir sorunla kar$ila$mi$ degilim.
yani evet ben nod32 derim.
v3 cok daha etkili 2.7 serisine gore. bu bahsettigim i$lemleri kendisi otomatik yapiyor.

Nod32 v3'ü denemedim ama Symantec Antivirus'e de bir bakın derim.

nod32 yi yeni linki ile kurdum. bad link demiyor artık ama şöyle birşey çarptı gözüme

tararken bazı dosyaların içini tarayamadım gibisinden bişey diyor. mesela dbx ya da ttf dosyalarını. bu dosyaları atlıyor mu

ve bi sürücüyü taradığında bir liste çıkarıyor. misal 50 dosyanın içini tarayamadım, 3 de trojen buldum diyor.ama bu virüslere ne yapacağını sormuyor. ok diyince kapanıyor. sağa tıklayıp clean dediğimde bişey yapmıyor. ama virüslü dosyaya explorerdan girdiğimde otomatik siliyor hemen görür görmez

ah norton, görünce ya da tarayınca sorardı onarayım mı karantinaya mı alayım sileyim mi diye

avast etkisiz elemandir. antivir.

@efruz
Renkler önemli değil, en üstteki en iyi oluyor...
Ve renk körü olmayan biri olarak; ilk 8 aynı renktedir evet. Renklere takılma sıralamaya bak...
Norton "Symantec" oluyor.

nod32 kullanmama rağmen kaspersky den şaşmamak gerektiğini düşünüyorum... nod32 pc yi kasmio olabilir ama bunun nedeni update'ten başka bişey yapmaması... kaspersky bi antivirüs yazılımının kastırması gerektiği kadar kastırır pc yi... 3-4 ayda 1 format atcam diosan bence av bile yükleme sadece güsel bi antispyware bul adaware ya da spybot tadında yeterli olur bence

bu birinin bulmayıp digerinin buldugu dosyalar crack ler de olaiblir mısal kasper kendi cragini nasıl bulsun ya da oteki kendi cragini nerden bilecek.

Antivirüs yazılımları hakkında ara sıra yazılan şeylere bakıyorum da, sanıyorum ki konu hakkında yeteri kadar bilgisi olmayan kişilerin yararlanabilmesini mümkün kılmayan bir tarzımız var. bu konu hakkında yazılmış olan yüzlerce yorumu alt alta sıraladıktan sonra dahi bir sonuca varmamız mümkün olamıyor.

öncelikli olarak vurgulamak isterim, yazılımlar kişisel kullanım ve kurumsal kullanım diye ikiye ayrılmak zorundadır. ekşi duyuru-ek$i sözlük gibi benzeri yerlerde, genellikle kişisel kullanıma dair bilgiler verilmektedir. bu aklımızın bir köşesine not alınması gereken bir bilgidir; çünkü kişisel kullanım için rezalet olan bir yazılım, kurumsal kullanımda harikalar yaratıyor olabilir.(symantec buna harika bir örnektir. tabii kişisel ya da kurumsal farketmez, aynı kurulum paketini kullanan nod32, başka bir açıdan şahane bir örnektir...)

gelelim antivirüs yazılımları hakkında yapılan yorumlara.
dikkatinizi çekmiş olmalı, bir kişi bir yazılımı önerirken herhangi bir kriter, test
edilebilir bir veri sunmamakta, kendi muhteşem "hislerini" bizim veri olarak kabul etmemizi beklemektedir. "bence bu harika" bizim karar verebilmemiz için yegane kriter olarak bize sunulmaktadır. kimse üzerine alınmasın, bu genel bir eğilimdir demeye çalışıyorum.

bu konu hakkında yapılan yanlışları, belki aramaya inananlar için bir çeşit referans olur diye, sıralamak isterim:

* pc dergileri, kişisel bloglar, haber siteleri ve hatta cnet gibi portallar antivirüs yazılımları testlerinde referans olarak kabul edilmezler.

örneğin pc dergilerinde, testlerin hangi platformda, hangi virüs imzası ile yapıldığı
türünden bilgiler yer almaz; çünkü böylesi bir test yapılmaz. belki genç bir yazara "şu programları bi kuruver, ekran görüntülerini de toplayıver" denilir, o kadar. bu türden "testlerde" kimi zaman yazılımlar hakkında yanlış bilgiler verildiğine dahi şahit oluruz. kimi testlerde ise "iyi" olduğu herkes tarafından bilinen yazılımları test dahilinde göremeyiz, bunun herhangi bir açıklaması da yapılmaz.

* "makinayı kasıyor" ya da "hiçbir numarasını göremedik, boş boş oturuyor" türünden
sözlerin kıymeti yoktur. bu tür yorumları kanıtlar desteklemelidir.

çok kapsamlı bir test yaptığını iddia eden bir sitede, task manager dan bir ekran görüntüsü referans gösterilerek bir antivirüs yazılımına "aha da bakın makinamın ağzına sıçtı" manasında yorum yapıldığına şahit olmuştum. ilginç olan şey ekran görüntüsündeki çalışan servisler idi. çok iyi bilinen bir virüsün pc ye bulaşmış olduğu bahsi geçen ekran görüntüsünden anlaşılabiliyordu. yani, pc nin stabil çalışmadığını, makinanın yavaşlığının nedeninin bir virüs olduğunu dahi anlamayan kişilerin yazdıklarına aldanmayın.

gelelim sadede. #18539 numaralı duyuruda bahsettiğim gibi, antivirüs yazılımlarının güvenilirliği virus bulletin gibi kuruluşlar tarafından test edilir. dikkatli kişiler mutlaka fark etmişlerdir, antivirüs yazılımları virus bulletin sertifikalarını web sitelerinin en görünür yerlerine koyarlar. VB100 logosu her antivirüs yazılımının kazanmak istediği, gururla sergilenen bir başarı belgesidir. eğer VB testlerinin sonuçlarını görmek istiyorsanız www.virusbtn.com adresinden ücretsiz olarak üye olmanız yeterli olacaktır. 1998 yılından beri yapılmakta olan tüm testlerin sonuçları VB web sitesinde yayımlanmaktadır.

vb 100 hakkında genel bilgi vermek gerekirse eğer, iki kriterin gözetildiğini söylemek gerekir:

* in the wild denilen, karşınıza çıkma ihtimali olan virüslerin hepsini tespit edebilmek (hem erişim anında hem de manuel taramada)

* yanlış virüs uyarısı vermemek.(temiz olan verilere virüs tanısı koymamak)

bir antivirüs yazılımına "iyi" diyebilmek için nesnel kriterlerin dışında, kişiye özel kriterler de olabilir. bunlar da kullanıcı arabirimi ve kolay kullanılabilirlik gibi özelliklerdir; ancak kanımca bu özellikler antivirüs yazılımının gücünü belirtirken çok fazla önem verilmemesi gereken şeylerdir.

en.wikipedia.org

Bu alil(allyl)'e bizim hoca "açil" diyor, varın gerisini siz düşünün...

acil ayri bir sey degil miydi yahu?
en.wikipedia.org

Çok pis yamulmuşum, galiba...
Galiba dememin nedeni hocanın dediğinin formülünü hatırlamamam.. Yok, yok eminim yamulduğuma. Bu da bana kapak olsun.
Sağol.

unfaithful

a perfect murder da sayılabilir..

intersection

match point

www.imdb.com

(bkz: closer)

(bkz: eyes wide shut)

tam olarak konusu aldatma olmasa da;

little children

heist. ( aldatma derken kastettiğiniz sadece kadın erkek ilişkileri mi yoksa çeşitli dümen dolap mı bilemediğimden çeşit olsun dedim)

hannah and her sisters

derailed

emrahin anasinin si.ildigi butun filmler.
(bkz: emrah kos anani sikiyorlar )

(bkz: fracture)

@annem bana kiz bul evlen dedi
benim de aklıma ilk fracture geldi ama aslında aldatma üzerine bir film değil fracture, sadece başlangıç noktası aldatma... Yine de izlenebilir elbet.

(bkz: yazgı)

--spoiler--
Butterfly on a Wheel
Malice
--spoiler--

itiraf

bu is icin program duymadim fakat eski kafali biri olarak f3 arama seysinden bunu kolayca fakat biraz zahmetli sekilde halledebilirsin.

*.*.mp3 olarak arama yap, görünümden ayrintili listelemeyi sec. ister ada göre ister boyuta göre sirala. daha sonra ayni olanlari tek tek sil.

Şu aramada çıkan herhangi bir program işini görür, gibi geliyor bana...
www.google.com

Reasonable NoClone

system mechanic de duplicate dosya bulma hedesine sahip.

Bazı üniversitelerin bahar şenliklerinde böyle atraksiyonlar olabiliyormuş.
Tam bir cevap olmadı ama hiç bir şey çıkmazsa şenlikleri takip et derim.

Bir de benzer bir soru var şurada:
(git: 15424)

parkorman'da var diye duymuştum.

Efsane değildir, evet gerçekten işe yarar. İçindeki etken bileşik(biliyordum unuttum), mevcut oksitlenmiş bölgeyi temizler. Hatta tam olarak tepkime formülleri de vardı diye hatırlıyorum ama vasat bir mühendis adayı olarak elimden bu kadarı geliyor;)
Bu arada oksitlenmeyi temizleyen sigara izmariti değil, kül onu belirteyim. Yani odun külü gibi benzer küller de etkili olacaktır. Daha doğrusu dediğim, hani adını unuttuğum, kimyasalı içermesi önemlidir. Keramet izmaritte değil...

www.newton.dep.anl.gov

iTunes varsa, Food Science adli podcasti bul iTunes store'dan, "fun with shining silver" bolumunu indir. Izle. Guzel guzel anlatiyor (tabi Ingilizce).

pek kimyasal bir etki sayılmaz, külün aşındırıcı etkisi gümüşün üzerinden oluşan oksitlenmiş mat tabakayı koparır, alır. sadece sigara külü de değildir diş macunu da işe yarar. ayrıca bu külleri çaydanlık içinde oluşan tortuyu temizlemek içinde kullanabilirsiniz.

@s man chen
"pek kimyasal bir etki sayılmaz" diye bir şey yok, kesinlikle kimyasal. Vasatız dedikse o kadar da değil, derste anlatılıyor sonuçta, ben kimsayalın adını hatırlayamadım yalnızca. Yoksa her aşındırıcı işe yarardı... Ki "aşındırıcı" demek de tek başına tam karşılık vermez. Zira kimyasal aşındırıcılar da var, fiziksel aşındırıcılar da.

eskiden de sabun yokken çamaşırların külle yıkandığını duymuştum. ama sadece kulaktan duyma birşey bu, aslı var mı bilmiyorum. kimyasal bir etkisi olacağını düşünmüyorum, kül ovalamadıkça gümüşü parlatmaz, sanırım uygulanan silme işleminde hikmet aramak lazım. fikir işte

@dreamkeeper
Hocam ovalamak burada katalizör etki yapıyor, bazı kimyasallar tepkimeye yatkın olmaz ya da hız çok düşüktür farkedilmez. Ancak katalizör etki ile bu iş hızlandırılabilir, bunun illa kimyasal olması da gerekmez.
Misal sabunun elimizdeki yağı/kiri tutup su ile akması da kimyasal bir olaydır, ancak sabunu köpürtüp elinizi hafif de olsa ovmazsanız eldeki yağ/kir gitmez.
İsterseniz sabunun formülünü verip, yağ/su ilişkisini de yazarım. Gece gece beni uğraştırmaksa niyetiniz;)

siz sayın sözlük insanları arasında geçen "yok kimyasal tepkimedi, yok değildir" tartışması bana istediğim yanıtı verdi.

bu zor görevde size güvenebileceğimi biliyordum, amerikan halkı size minnettar.

eski sabunların yapımında yağ ve odun külü kullanılıyormuş. bununla ilgisi olabilir. bakın vikipedi ne diyor?

"Historically, the alkalis used were sodium hydroxide, potassium hydroxide, and sodium carbonate leeched from hardwood ashes."

en.wikipedia.org

demek ki kimyasal bi olay.

kul mevzusu acilmisken, annemler genclik donemlerine kadar camasir yikamakta kullaniyorlarmis.bir gun merak ettim ve yapti. kovaya bir miktar odun kulu koyup( komur olmazmis)ustune su ekliyorsun. bir sure bekledikten sonra kul zaten dibe cokuyor, kovadaki su deterjanli gibi, kaygan ve beyazimsi sulu raki halini aliyor. yikama islemi icinse bu suyu suzuyorsun cunku kova dibindeki artik kuller camasirda leke yapabilir ve camasirlar da bu suyla yikanip tertemiz oluyor..

yahoo messenger için: messenger > connection preferences kısmında "firewall with no proxies" seçeneğini seçerseniz bağlanması lazım.

evet o sekilde baglaniyor ama webcam gibi bazi aplikasyonlar calismiyor bu sefer de,
tesekkur.

Torrent için kullandığın programa göre modemde "port forwarding" yapmalısın. Misal utorrent kullandığı portun açık olup olmadığını test ediyor. Kapalı ise ilk onu açmayı deneyin.
Bir de önceden opera ile indiriyordum, utorrent'e geçtim rahat ettim.

evet utorrent testinde kapali diyor port,
ama sorun su ki

ben modeme ulasamiyorum, bir tek neuf oldugunu biliyorum, wireless merkezi sistem modem,

profesyonel kumarbazları merak ederim.

Bölüm üzerinden meslek tahmini yaparak ne yaptığını merak ettiklerim şöyle:
Bilumum; matematik, tarih, edebiyat, biyoloji benzeri bölümler. Tamam biyoloji okuyan biyolog oldu diyelim ya öbürleri? öğretmen deseniz onların zaten öğretmenlik bölümü var, bu tür sade bölümler ne iş yapar tam olarak?
Bir de matematik mühendisleri ne yapar?
Farklı bir yaklaşımla; okulu olmayan meslekler var, onların da nasıl olunduğunu merak etmekteyim, misal ekspertiz var. Sigorta, kredi işlerinde malın ederini belirleyen kişiler bunlar, nasıl olmuşlar. Okulu yok sonuçta...

hokus pokusçular.. malum meslek sırları ama merak etmeden duramaz bu gönül.
edit: ben yanlış anlamışım galiba soruyu :)

cevabı değiştiriyorum o zaman.endüstri mühendisleri..her bölümden ders alıyorlar maaşallah ama nedir tam olayı ?

ben sahsen okudugum halde bilgisayar muhendisligini pek anlamıs değilim. napıcam ilerde hiç fikrim yok.

şöyle bir link var. gerçi daha çok üniversiteye hazırlık rehberliği için

www.frmpaylas.com

Evet evet, hem de çok merak ediyorum. Hani borsada yüzlerce telefonun olduğu salonlar vardır, bir sürü insan deli gibi telefonda konuşur, bir yandan da perde kornişlerinin olması gereken bir noktaya doğru bir takım işaretler yaparlar. Sonra seans biter ya da kötü bir şeyler olur bir anda boşalır ortalık. Sadece dağınık duran telefonlar ve binlerce kağıt parçası kalır yerlerde. Kimdir bunlar, ne yaparlar, nasıl yaparlar, o tempoya can mı dayanır, hep böyle midir oraları, çok para kazanırlar mı, ya da çok para kaybederler mi denk düşmezse, kendi paralarıyla mı oynarlar, kendi paraları değilse bu ne motivasyondur, okulu var mıdır, orada yaptıkları hareketleri takip edenler var mıdır, varsa o kadar adamın dediklerini nasıl anlar ona göre bir şeyler yaparlar, eğer büyük para dönüyorsa nasıl bir el işaretiyle hisseler alınır satılır, imza neyim gerekmez mi, söz senet midir, yerleri kirletmekten hicap duymazlar mı, kendi evlerinde de kağıtları yere mi atıyorlar? Delireceğim ulan!

Ayrıca bir de havaalanı kulelerinde çalışan teknisyenleri merak ederim. Bir insan evladı nasıl böyle stresli bir işte çalışmaya ikna edilebilir ki? Acaba ağır ceza yemiş mahkumları af vaadiyle filan mı çalıştırıyorlar orada? Necidir bu güzide insanlar, okulu nedir? Pilot mudur mühendis midir kimdir onlar. Yeri geliyor pilota, hostese teşekkür edecek fırsat çıkıyor kapıda, olmadı alkışlıyoruz inince filan ama bu arkadaşlara bir teşekkür bile edemiyoruz bırak freeshop tan alınmış suveniri, sigarayı göndermeyi. O kadar zahmet ediyorlar halbukim sağ salim indirebilmek için bizi. Aha buradan hepsine selam ediyorum yeri gelmişken.

sanatçı

Krupiye'leri de aman ihmal etmiyelim. Onlar da başka bir alem. Gerçi yukarıda profesyonel kumarbazlar söylenmiş ama onlar başka.

uluslararası yük gemisi kaptanlığı (daha açık yazamam)

@ o midas

ben de o borsada telefonla konuşan adamların telefonda konuştukları kişilerin ne iş yaptığını merak ediyorum. kim onlar? hakkaten doğru düzgün duyabiliyolar mı mesela telefondakini? napıyolar o bilgilerle? ve nedir o bilgiler de ancak orada bulunanlar ulaşabiliyor? illa orda dikilip bağıra çağıra telefonla konuşmak gerekiyor?

elestirmen. ben daha cok nasil elestirmen olundugunu merak ediyorum, kim karar veriyor elestirmen olduguna?

Overlokçular.

Çikolata mühendisi
Kriptozoolog
proktolog
incir polinatörü
okülarist
video oyun tester
profesyonel kasa hırsızı
kayak rampası illüstratörü
foley artist
bilgisayar mühendisi
...

Wasabi'de yok.
Babel'de var.
Tam olarak istediğin "işitme engellilik" üzerine filmler mi, yoksa işitme engelli karakterlerin bulunduğu filmler mi?

nell vardi jodie foster oynuyordu galiba.

(bkz: copying beethoven)

children of a lesser god ,marlee matlin

deafness.about.com
www.michdhh.org
deafness.about.com

wiki ?

makale bilemem ama opera derim şahsen

Tabiki maxthon 2.0.8

firefox tek geçiyorum efenim bende...

opera ile ilgili şunu söyleyim 7 beta 1 sürümünden beri kullanıyorum hiç bir sorunu yok iftira hakkında söylenen bütün kötü şeyler.

internet explorer 7 çökme hastalığından kurtulamamış. firefox ise bambaşka bir dünya sunuyor kullanıcılarına. çok kullanışlı. ama ben opera kullanıyorum. hızlı, basit ve güzel.

E karsilastirma? Oneriler icin tesekkurler ama en azindan artilarini / eksilerini yazsaniz. Ben baslayayim mesela, FF cok hafiza yiyor ve bir sure sonra sistemi yavaslatiyor.

@wpi
Hocam son yazdığım cevap aslında bir nevi karşılaştırma. Hız, kullanım kolaylığı istiyorsan opera kullanabilirsin. Ama sistemde bir ie6 da bulundurmalısın, zira düzgün gösterilmeyen/açılmayan sitelerle elbet karşılaşacaksınız. O zaman biraz istemeden de olsa işinizi ie6 ile halledeceksiniz. Ancak ie'ye mecbur kaldığınız o kısa sürede opera'nın güzelliklerini tekrar anlayacaksınız.

Ok anliyorum tesekkurler. Opera'yi da Safari'yi de deneyecegim.

windows xp ve sonrasında ie6 bulunmayan windows yok zaten.
opera nın düzgün göstermediği sayfalarda quirks mode açılarak büyük ölçüde ie tadı alınabilir renderingde. www.opera.com (overriding doctype kısmı)

Biraz karışık diye biliyorum, o yüzden isim(kişi/yer) alırken kodlatırlar hep. En basitinden biri "adım Martin" der, kodlatırlar. Zira Martin de olabilir, Martyn de...
Yani farklı yazılımların, okunuşları çok benzer olabilmekte.

amerika için konuşursak, amerikalılar bile diğer bazı amerikanların isimlerini zor telaffuz ediyor (çok yaygın olanlar hariç). o yüzden isminin telaffuz şeklini bilmediğiniz birine rahatlıkla ismini nasıl telaffuz ettiğini sorabilirsiniz.

av-test.org
blog.chip.de

Adresler şuradaki cevaplardan:
(git: 23035)

nero image dosyası o. nero burning rom ve/veya daemon tools kullanarak yapabilirsin istediğini

nero image drive da olur.

nero imajı o.
nero yu ac, kalıbı yazdır de, sonra dosyayı sec o halleder kalanı.
acmak icin de daemon ya da alchocol fln busuru sey var.

cevaplar için teşekkürler fakat ben bunu "kalıbı yazdır" olarak cd ye yazdırdım fakat cd yi bilgisayara takınca hiçbişey olmadı. yani benim istediğim cd yi bilgisayara takınca cd den boot etsin ve xp yi yüklesin.
o hale nasıl getirebiliriz?

nero varsa; "*.nrg" dosyasına çift tıklamayla yazmaya hazır duruma geliyordu diye hatırlıyorum.
Ya da "*.iso" yapmayı deneyebilirsin:
www.google.com

Bir cd nin bilgisayar açılışında boot edebilmesi için iki tane şeye ihtiyaç vardır. 1. CD bootable bir cd olmalıdır (image yazılırken ayarlanır) 2. PCnin bios ayarlarını önce cd sürürücüye bak orada bootable cd yoksa hdd den windows u aç olarak ayarlanmış olması gerekir.

Eğer 2. dediğim daha önceden ayarlanmışsa demek ki cd bootable değildir. Bunun için internetten o cd nin boot dosyasını (boot.ini) çekip cd yi yazarken bu dosyayı neroya göstermeniz gerekir. Bu dosyayı ve onun nero ya nasıl tanıtılacağını googledan "Bootable CD" veya "Bootable XP" diye aratarak bulabilirsiniz. XP TR ise farklı ENG ise faklı bir boot dosyası bulunur yanlış olanı kullanmayın sakın...

Bu arada bunu ifade etmek istememiş olabilirsiniz fakat yanlış anlamaları gidermek için söyleyeyim bi cdyi bilgisayara takınca kendiliğinden restart edip cd den boot etmez, cd yi bilgisayar açılmadan önce takıp sonra bilgisayarı açmalısınız.

(bkz: isobuster)

(bkz: crank)
www.imdb.com
Ama kokain bağımlısı falan değil. Filmi baştan izlemelisin bence. Anlatmayayım.

kesinlikle crank ve kokain değil.

bu arada takdir ettim kamil koç'u. ilk defa bir otobüste doğru düzgün bir film gösterildiğini duydum.

lalalla :) süpersiniz :) sanırım kokain bağımlısı olup olmadığından emin değilim. işte şimdi indiriyorum!

erekte oluyor ve işememesi gerekiyor...sonra kız arkadaşıyla buluşuyor falan...bu geceyi de kurtardık çok şükür.

anlamadığım Istanbul-Bursa arası 3.5 saat olmasına rağmen crank adlı filmin sadece 1.5 saat olması. Hayır ben de o firmayı kulanıyorum siz nerelerde mola veriyorsunuz kuzum? (:

istanbul bursa arasında mola verildiğini hiç hatırlamıyorum ben kamil koç'la.

gündüz seferlerinde mola oluyor genellikle. filmler de gündüz oynatılıyor zaten.

esyanin dogasina aykiri. hic birsey yoktan varolmaz, var olan birsey yok olmaz.
mutlaka kalite kaybi olcaktir.

kalite illaki gider

o zaman en az kalite kaybıyla diyelim...

bicubic resizing yapan herhangi bir program olabilir.
(not algoritmanin adini tamamen attim, program olarak sony vegas, adobe premiere falan olabilir mesela)

Program değil de televizyona(CRT) bağlamak çözüm olabilir. Nasıl oluyor bilmiyorum ama o ufak avileri bilgisayarda büyütünce berbat oluyor. Ama divx oynatıcı ile televizyonda tam ekran yapınca o kadar kötü olmuyor.

@late viper

zira tvlerin çözünürlükleri zaten düşük. 17" crt monitörüm 1024x768 çözünürlükteyken 55 ekran (21,6" oluyor oluyor) crt tv 800*600 (zorlarsan 1024x768) çözünürlükte oluyor.

@darknum
Yani dediğim doğru, çözünürlük düşük olsa da sonuçta daha büyük görüntü alınıyor, hem de çok bozulmadan. E zaten onu istememiş mi...

yahu galiba bu "awake" tam emin diilim ama, rol yapamayan hayden christensen dangalagi ve jessica albanin son donem filmi..

awake demeyin diye yazacaktım tam :)
awake'i izliyordum az önce -hatta şimdi bitti- arkadaşım onun üzerine anlattı zaten :D

stephen king in bi romaninda vardi bu sanirim. golf oynarken bi yilan sokuyodu. filmini bilemeyecegim...

en.wikipedia.org stephen king in böyle bir hikayesi var ve esinlendiği yer olarak da hitchcock'un bir tv şovundan bahsediyor.

yok hitchcock da değil..

oceano the film investigator. o yeee!

Kesinlikle Stephen King öyküsü, Nightmares and Dreamscapes'deki autopsy room four'un sonu biraz farklı. Elbet farkediyorlar ancak, farketme şekilleri farklı. İstersen yazarım.

ACDSee ilk aşamada güzel bir program. siyah beyaz, sephia (sarımsı renksiz:), gözlerdeki kızıllığı yok etme, çeşitli efektler verme. resmin karanlığını giderme... birkaç tane özelliği var benim bildiğim. ama photoshop u kesin öğrenmelisiniz. çeşitli sitelerde eğitimlerini bulabilirsiniz. saygılar..

eğer aradığın basit bir arayüz ve efekt ekleme ise google picasa'ya bir gözat derim.

efekt'ten kasıt nedir?
Yoksa en basit çözüm irfanviewdir, ki eklenen "plug in"ler ile daha donanımlı bir hâl de alabilmekte(filter factory).

kesinlikle paint.net canavar bişi bin tane özelliği var ve çok basit.

valla ben de beklemedeyim. birçok yerde yeni kitt'in hiç beğenilmediğini duydum. sanırım düşük rating'den dolayı proje askıya alındı.

pilot bolum ardindan yapimcilar ratingleri degerlendirecekti fakat hala bir ses yok. zannedilenin aksine rating degerleri de fena degilmi$ diye duydum. gectigimiz gun ara$tirdim ama hala yapimcilardan bi cevap yoktu.

conan o'brien bir bölümde bahsetmişti, reytingleri iyi diye, hatta masasına kitt ışığı taktırmıştı, ama gerçek miydi, dalga mı geçiyordu emin olamadım şimdi...

google'da aratmayı denediniz mi?

Denedim. Olmadı.

ben biraz önce ülker hanımeller paketindeki barkod numarasını arattım çat diye buldu google :)

8690504012108

odamdaki eşyalar:
sigara, not defteri, dvd müzik, masa takvimi, denediğim kitapların tamamı--> google'da var

kağıt mendil, windows xp, 05 uç, daksil, defter, çini mürekkebi--> google'da yok

Neyleyim böyle google'ı.

Aradığım ürünün de esamesi yok.
Batsın böyle google.

bari numarayı verin herkes arasın, bulan yazar buraya...

203 4100 703012
Bir poşetin içinde tahtadan kesilmiş objeler.
İlgilenen herkese çok teşekkür ediyorum.

Eft bankalar arası hesaplarda yapılan, havale de aynı banka içindeki farklı hesaplar arasında yapılan para akratımı diye biliyorum ben. Bir de diyelim A kişisinin aynı bankada 3 hesabı var, bir hesabından diğer hesabına para aktarınca da virman oluyor.
İş Bankası internet işlemlerinden ücret almıyor ya da daha düşük ücret alıyordu, şu an durum nedir bilmiyorum. Diğer bankaları da bilmiyorum...

EFT iş günlerinde yapılabilmektedir, yani evet hafta sonu yaparsanız pazartesi işleme konur.

1-tabiki eft ile havale farklı olaylar..havale: aynı bankanın farklı şubeleri arasında yapılan para transferi olayı...eft ise iki farklı banka arasında yapılan para trasnferi olayı...eft ve havalenin komisyon oranları farklı olur.eft daha pahalıdır havaleye oranla...havale de aynı anda hesaba gerçerken eft hemen gerçekleşmez.eft olayında merkez bankasıda araya girer.netten yapılan transferlerde de bankadan bankaya komisyon oranı değişir.ama netten yapılanlar bankaya gidip yapmaktan çok daha makuldür.
2- evet..hafta sonu yapılan internet üzerinden para transferleri pazartesi işleme konur.
3-konu hakkında bilgim yok.

1- açıklanmış havale -eft farkı
2- havale (hsbc için en azından) anında geçmekte saat gün farketmez. eft ilk iş günü geçer.
3-ortak noktalardan bazı bankalar para alıyor bazıları almıyor değişiyor bu. sözleşemelerde filan var bunlar.

alakalı ilk olarak kendi bankam için mesela

www.hsbc.com.tr

e.f.t.
"elektronik fon transferi" deyip gachayım.

iş bankası'ndan bana her ay gönderilen 250 ytl her zaman 248 ytl olarak geliyor, sanırım havale ücreti alınıyor. ama ben 150 ytl'ye kadar eft veya havale için internetten para ödediğimi hatırlamıyorum. belki de benim paramı da bankadan gönderiyorlardır.

ortak nokta mantığı budur zaten yoksa hiçbir banka birbiriyle gerçek anlamda ortak değil şu an. şu an bu atm'leri tek bir kuruluş altına almaya çalışmalarının sebebi de bu.

ortak noktalarda hesabınızdaki bakiyeyi görmek için dahi ücret kesildiğini biliyorum.

eger soz konusu anakart P5PE-VM ise olur. 2 gb'a kadar DDR400/333/266 destegi bulunuyormus.

edit: ankara'da mavi bilgisayarda var sanirim. stoklarda var gorunuyor. www.mavibilgisayar.com

ayrıca pc3200 ram zaten 400mhz hızında çalışır.

400mhz geçer ama 200 ile çalışır, nedenini ben de bilmiyorum, sormuştum o öyledir dediler...

yani bu arkadasin aldigi 400 luk 1 gb ramden iki tane alirsam sorun olmaz diyorsunuz. tamam bende onu merak ediyordum iste

FlashGet ile kullanmak üzere eklentiler mevcut. Fakat yine de IE'deki gibi kullanışlı değil.

oget diye kucuk bi eklenti var onu kurunca tum dl manager ları kullanabiliyorsun.

bu "oget"in adresi nedir? Bulamadım...

teşekkürler cevaplar için.
burada var late viper.
www.hemenindir.org

google'ın kendi programı vardı, Gmail alanınızı disk sürücüsü gibi gösteren... Adını unuttum. Kesin birileri hatırlar.

Buldum: (bkz: gmail drive). Kolayca kendi sürücünüze kopyalarsınız. Bu arada google'a ait değimiş...

sanıyorum bu program sadece kendisiyle upload edilen dosyaları tanıyor.

Benim bildiğim eminönü-beşiktaş vardı(eski zaman), ama kışın yok galiba. Vapur sevdiğim için Eminönü'ne Beşiktaş'tan vapurla götürürdü babam. Hatta aklım erene kadar Eminönü'nü karşıda sanmıştım;)

haydarpaşa kadıköy var mesela :p

bu hep benim de aklımda olan bir soruydu, yerine göre kabataş'tan beşiktaş'a 1 saatte gidilen günler oluyor. eminönü'nden beşiktaş aktarmalı sarıyer vapuru olsa süper olur diye düşünüyorum ben de. acaba maliyetle mi alakalı desem o da mantıklı gelmiyor bana..

@late viper; siz yine aklınız erene kadar eminönü'nü karşıda zannetmişsizniz, ben istanbul'a ilk geldiğimde (ki üniversiteye başlama yılıma tekabul ediyor bu) galatadan ya da haliçten birinden karşıya geçerken diğer yakaya geçtiğimi zannetmiştim :)

e boğaz hattı var? hem avrupa yakasında hem de anadolu yakasında dolaşıyor belli saatlerde.. eminönünden binip beşiktaşta, bebekte, ortaköyde inmek mümkün mesela..

az buçuk var dediğim de temelde boğaz hattıydı zaten. ama sefer sayısı çok az ve uğramadığı yer yok zaten onun: )

bi ara vardı.eminonu-besiktas-ortakoy-arnavutkoy.ama tutmadı cunku insanımız deniz yolunu pek kullanmıyor.kara yolu daha cok tercih sebebi.bu yuzden denizyollarının yolcu sayısı denizle icice olan bir sehire gore oldukca az.neyse konuya donersek deniz otobusu var bildigim kadarıyla ama vapur sadece bogaz hattı.

deniz otobüsleri var bostancı-kadıköy, kabataş-yenikapı-bakırköy-avcılar arasında.

ido'ya kızmak gerekiyor. ido, dünyanın en çok yolcu taşıyan gemi ulaşım şirketi ve hala böyle şeyleri düşünmekte problem çekiyorlar. devlet mantığı, hatta akp mantığı demek daha da doğru olacak. adamların elinde şu anda çok fazla olanaklar var ama hepsini teker teker boşveriyorlar. sadece eşinin başı kapalı olduğu için ya da badem bıyıklı olduğu için işe alınan bir dolu çalışan var. ido ile çok yakın ilişkiler içinde olan bir şirkette çalıştığım için biliyorum bunları.

adamların bayan avukatları var bir dolu ancak başları kapalı olduğu için mahkemelere giremiyorlar ve ido da çatır çatır kaybediyor, aslında kaybetmeyebileceği davaları. bu yüzden de sağa sola tazminatlar falan verip duruyorlar ve bu durumu pek de umursadıklarını söylemeyem.

eminim ki böyle bir şirket profesyonel anlamda yönetilebilirse istanbul'un trafik problemi de rahatlayacaktır ancak en azından kısa vadede böyle bir şey çok zor gözüküyor.

durduk yerde akp'ye çemkirdim alakasız bir soru altında, kusura kalmayın..

Çingene Vapuru vardı önceden. Gayet de dolu olurdu. Sirkeci'den kalkar, karşı-beri neredeyse bütün iskelelere uğrayarak Beykoz'a kadar giderdi. Kıçının müdavimlerdi olurdu, meyhane gibiydi, güzeldi.

sorun sizde değil. Ama "bug" mıdır orasını bilmem.

bende sorun yok.
ama bug mi degil mi onu compumaster bilir.

bende de açılmadı. hatta sonraki 50 dediğim sekmede de verdiğin linkin sayfası açıldı sanki. kısacası sorun sende değil. ama firefox'tan mı kaynaklanıyor, orasını da düşünmüyor değilim.. *-)

bende de açılmıyor. pispinti opera 9.26'sından bildirdi.

compumaster'dan önce ben cevap vereyim. yanlışsa compumaster düzeltsin.

bu bir bug değil, tasarım gereği. ekşi duyuru'yu en son nasıl bıraktıysanız, yani en son hangi sayfayı açtıysanız onu aklında tutuyor (bunun teknik bir adı vardır kesin) ve tekrar girişinizde de o şekilde açılıyor. diyelim ki "benimkiler" e tıklayıp okudunuz, sonra çıktınız sözlük falan baktıktan sonra tekrar girince "bugün" açımıyor. nerede bıraktıysanız orası, yani "benimkiler" açılıyor. aynı şekilde, bir duyurunun linkine tıkladık. son açtığımız şey o duyuru oldu. çıkıp girersek yine sadece o duyurunun olduğu sayfayı göreceğiz. yeni sekmede açsak da bu böyle. e şimdi biz yeni sekmede duyuru linkini açtık. ekşi duyuru'nun hafızasında bizim son açtığımız yer olarak o duyurunun tek gözüktüğü sayfa var. geri dönüp sonraki 50'ye tıkladığımızda ve o tek duyurunun gözüktüğü sayfada da sonraki 50 diye bir link olmadığından tıklamamız tanımsız kalıyor. ekşi duyuru bizi yeni sekmede açtığımız tek duyurulu sayfadaki, olmayan "sonraki 50" butonuna tıklıyoruz zannediyor. bu yüzden de yine aynı sayfa açılıyor.

düzeltmenin tek yolu, compumaster'ın "en son nerede kaldıysam tekrar açtığımda getir" şeklinde ekşi duyuru'nun bizi hatırlaması özelliğini kaldırması sanıyorum.

olmayan programcılık bilgimle bakkal usulü bu kadar tarif ettim. yanlışım varsa bilen birisi (özellikle compumaster) düzeltsin lütfen.

aynı şekilde diyelim ki bu sayfada "benimkiler"i yeni sekmede açıyorsunuz. daha sonra buraya gelip sayfanın altından ikinci sayfaya tıkladığınızda, "bugün"ün ikinci sayfası değil de "benimkiler"in ikinci sayfası geliyor. buun da nedeni aynı. ekşi duyuru sizi en son "benimkiler"e tıklamış olarak hatırlıyor. "ikinci sayfaya geç" kopmutu verdiğinizde son kaldığınız yerin ikinci sayfasına geçiyor.

veya yeni sekmede açtığınız duyuru'nun arama kutusuna bir şey yazıp arama yapın "adsl" yazın mesela. sayfalarca sonuç çıksın. sonra geri dönüp "bugün"ü okuduğunuz sayfada ikinci sayfaya geçin. "adsl" araması yaptığınız sayfanın ikinci sayfası gelecektir. "bugün"ün değil.

ben arsenal derim, ama mesela siyasi bişiler de temsil etsin istiyosan livorno, st pauli gibi takımları da tutabilirsin ikisi de komünist bildiğim kadarıyla. ha bi de lazio var ırkçı, ama onu tutmak istemiyeceğini varsayıyorum.

altyapı tesisleri ve futbolcu fabrikası olması açısından ajax olabilir.bir kere kesinlikle italyan takımı olmasın, italya' da şike ve maç satınalmalar gırla gidiyor, tuttuğunuz takım ertesi sene 2. ligde olabiliyor. ingiltere' de güzel kulüpler var, mesela tottenham, arsenal veya manchester city, tabi bu takımlar her sene şampiyon olan veya çok iddialı takımlar değil ( arsenal hariç :) .

pyrocum, ben de aileden denizliliyim (oraya his gitmemis olsam ve istanbulda dogmus olsam da) ama fenerbahce delisiyim : ))

gel seni de denizli özlü, fenerbahceli yapalim. ilk forman benden. hallettik sorunu iste.

fenerbahce yada roma..

Türkiye olmasın demiş, Fenerbahçe diyorsunuz...

ben çocukken bi forma sevdası başladı.babam sordu ne forması alayım sana diye beşiktaş dedim çünkü siyah beyaz hoşuma gidiyodu.neyse bir gün babamla beraber bir tanıdığın dükkanına gittik.o günde beşiktaş forması vardı üstümde.o amca dediki sana bi fruko alsam fenerli olurmusun bende tamam dedim.o günden beri fenerliyim :)

Aç bir "championship manager" ya da "football manager" oradan seç beğen al... Misal birkirkara ya da torquay

Bir de başta yazdığım Fc Barcelona cevabını da sildim, zira büyük bilindik olmasın demişsin, cevap yazan diğer arkadaşlar da lütfen bunu göz önünde bulundursun.

liverpool'u bırakmak hata olmuş bence : ) dünyada kaç takımın taraftarı kulübü satın almaya kalkışır? şu sıralar amerikalı sahipleri de sıkıntıda, dubaili bi şirkete geçebilir liverpool. onun dışında tarihi de sağlam ama olmaz dersen; valencia önerebilirim.

Çok bilindik takım olsun istemiyorum ama şu da biraz tuhaf kaçcak:
Sınıf: Hocam hangi takımlısınız?
p c f: birkirkara
sınıf: puahhhh ( 10 dakka ders kaynar) :P
Çok popüler olmayan, orta halli bir takım. Hah tam yazarken aklıma geldi. Bir ingiliz takımı var, adı westnam gibi de değil gibi, 'h' ile de başlıyor olabilir. hestnam gibi bir şey. Hatta holiganlarının anlatıldığı bir ingiliz filmi de vardı, çok güzel. Hafıza yok ki hiç birisinin ismini hatırlayamadım. Adını hatırlayabilirsek onu tutayım.
Not: Fahri Liverpol ( tişörtlerimi giyiyorum arada) fahri Fener, GS, Barcelona, Ajax, onların hepsini tutuyorum zaten :s

liverpool dan vazgeçmeyin en köklü ingiliz takımı 90 larda bir düşüş yaşasada toparlanmış durumda daha da iyi olacak. beşiktaş'a da 8 attı:) ben liverpool luyum şahsen winning eleven 4 ten beri:) süper taraftarıda cabası siz de onlardan biri olun derim. her maç stadı doldurma yüzdesi en yuksek olan klub aynı zamanda. 44bin gibi bir kapasiteside olsada genelde %98lik bir doluluk yakalıyor.

steaua bucuresti nasıl, yani bildiğin steau bükreş.

o takım west ham united, şu anda liverpool karşısında 1-0 yenik (liverpoollu olarak söylemezsem çatlardım :]) filmi de green street, green street hooligans falan diye geçiyor.

liverpool güzelini bulamassın bence de. ögrencin sorunca liverpool de bitsin olay:)

Sanırım takımımı buldum: West Ham United. Yenilsin varsın, biraz da ezik bir takım istiyordum zaten :) Orta halli böyle, hem köklü ama çok popüler değil. Liverpol de ikinci takımım. Biraz gidip takımımın durumuna, oyuncularına falan bakayım. Hepiniz çok sağolun.

takımınızı buldugunuzu söylemenize rağmen ben yine de gönülden bağlı olduğum sochaux takımını önerebilirim. hem soşo şeklinde söylemesi güzel hem de durumu belki kötü olsa da kendine özgü bir ağırlıgı ve karizması var..üstleik fransa liginde en çok maça çıkmış takım ünvanına da sahip aslan parçaları :) yani avrupa daki takımım diye söylemiyorum öyle can bir takımdır :)

Payrom böyle olmaz bana göre. Her insanın zaten hangi takımı tuttuğu büyük oranda anlaşılır. Sen de Türkiye'den Beşiktaş ya da dışarıdan Liverpool taraftarısın. Öyle olman lazım. Tıpatıp uyuyor.

pyro duymamış olayim ahahaha beraber samiyen e gidip şereftiiir seni sevmeek diye haykıracagımız günleri bekliyorum ahaha.:(.

ama bak espanyol güzel takım. sempati duyuluyor en azından.

doğru yolu bulmuşsun pyro :) west ham'lıyım ezelden beri. hem asil hem iyi bir takım west ham. west ham united'dan @whufc.com şeklinde mail adresim bile var.

west ham iyidir... Kendilerini cm0102'den dolayı severim, az kupa kaldırmamıştım zamanında. Hatta ilk aklıma o geldi ama yazmamışım nedense...

Ama 3 büyüklerden birini söylemedikçe, hep bir kaynama payı olcaktır. 3 büyüklerde de kaynar ama o haftaki maç sonuçlarına bağlı;)

saint etienne

otuz senedir tutuyorum, pişman değilim. (gel bunu tut diyenlere gönül koyarım)

arkadaşlar soruyu soran kişinin yazısını sonuna kadar okuyan yok sanırım.. ben dahil olmak üzere. ama şunu seçtim aradan: "büyük bilindik bir takım olmasın"

ona göre yazarsanız ben de nasiplenirim.

yaşadığın semtin takımını tut, en güzeli öyledir. şimdi bana kalsa beşiktaşlı ol derim ama manasız olur. bak mesela beşiktaş diye bir kulüp olmasaydı ve bana "bir kulüp seç" deselerdi ben altay'ı seçerdim.. böyle yani..

fulham, real betis

birkaç yıl önce sorulsa kesinlikle alaves derdim. uefa finali oynamışlardı zamanında.

@ Adunaphel: Her insan Iron Maiden sever, sadece bazıları bunu farkedemez :P (Çalıntı tadı verse de güzel aforizma oldu bu )

villareal en güzel seçimdir.